Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 64

Ekim 2012 | Sayı:6 | Fiyatı:10TL

Hizan Fındığı
Değerlerimiz

inci kefali
Van Gölü‘nün incisi

Nemrud Havzası
Bitlis Manzumeleri
16.yy Bitlis Beyleri Bediüzzaman‘ın
Vasiyeti ve Kabri
re
kl
am
re
kl
am
editör
Sahibi
Nostalji Kültür Organizasyon Adına
Cihan ÇELİKKOL

Genel Yayın Yönetmeni


Bülent GÖNENÇ

Reklam Sorumlusu
Birsen OLCAY

Grafik Tasarım
Yusuf YILDIZ

Baskı
Babil Basım Hizmetleri
Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi
Zb22 Topkapı - İSTANBUL
T.0212 493 11 00
Merhaba Değerli Okurlarımız,
Abone Reklam
Biz, Bitlis'im dergisi olarak Eylül ayı için hazırlanmış yeni
Ferit NAMLI
sayımızı sizinle paylaşmanın sevincini yaşamaktayız.Bu
derginin çıkarılmasındaki amaçlar konusunda az çok fikir Sosyal Medya/Webmaster
sahibi olduğunuzu düşünüyoruz.Dergimiz, Bitlis'imizin Emrah KENDİLCİ
bütün değerlerini yazarak, unutulmalarını önlemeyi ve hak
Yönetim Adresi
ettikleri yere konulmalarını sağlamayı en önemli amaç Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi
olarak belirlemiştir.Bu değerleri gündeme taşırken herhangi 1.Sokak No:4 K:4 D:24
bir ideolojik takıntımız yoktur.Bizim tarafımız, sadece ve T. 0212 639 33 13 - 14
G.0532 555 06 59
sadece değerlerimizdir.
Bu sayımızda işlenen konulardan biri,Said-i Nursi'nin
www.bitlisimdergisi.com
Medresetuzzehra adlı bir üniversitenin kurulması hayalleri
info@bitlisimdergisi.com
yazılmıştır.. Medresetüzzehra Modeli; Said Nursi'nin 20.
yüzyılbaşlarında başta İslam toplumlarını hedef kitle olarak Dergimizde yayımlanan yazıların
seçtiği bir eğitim modelidir. sorumluluğu yazarına aittir.
Gönderilen yazılar yayımlansın
Eylül sayımızda, Arıcılık ve Bal konusu yazıldı.Bal bilindiği veya yayımlanmasın iade edilmez.
gibi memleketimizin tanıtımında ön planda olan bir Yazılarda yayım kurumunca gerekli
düzenleme ve değişiklikler yapılabilir.
değerimizdir.Balımızın kalitesinden dolayı tüm Türkiye'de Yayımlanan yazıların tamamı veya
meşhur olması bu sayımızda geniş bir yer ayırmamıza bir bölümü Bitlis’im Dergisi kaynak
gösterilerek alıntı yapılabilir.
neden oldu.Daha çok bal üretimine insanlarımız teşvik
edilmeli ve arıcılıkta yeni teknolojinin kullanılması © BİTLİS’İM dergisi
2012 Tüm Hakları Saklıdır.
konusunda eğitim sağlanmalıdır.
Bu ay içindeki değişik etkinliklere dergimiz katılım da
bulundu.Bunlar; Antalya'da düzenlenen Anadolu Kültür
Festivali,Bağcılar Belediyesi'nin hazırladığı 7 Renk 7 Bölge
etkinliği ve Esenler'de Bitlis İli Kireçtaşı Köyü(Perxend)
dernek açılışıdır.
içindekiler

İnci Kefal
Van Gölü incisi 10 Çerçi
Ahmet Alptekin 15

Bediüzzaman‘ın
Vasiyeti ve Kabri 05 Nemrud
Havzası 18 16.yy
Bitlis Beyleri 22

Hizan Fındığı 29 Bitlis


Manzumeleri 32 Bitlis‘te
Egitim 38

Bediüzzaman‘ın Vasiyeti ve Kabri 05 36 Görmeden Dönmeyin


inci Kefal 10 42 Tatmadan Dönmeyin
Çerçi 15 48 Bitlis Manzumeleri
Efsane 20 51 Siir
Nemrud Havzası 23 55 Degerlerimiz
16.yy. Bitlis Beyleri 28 60 Bitliste Egitim
Fındık 30

Ekim 2012
Müfid YÜKSEL

Bediüzza m a n( r.a)
Vasiyeti ve Kabri

B
ediüzzaman said-i nursi, 23 mart 1960
tarihinde, son yolculuğunun son durağı
olan urfa'da ipek palas otelinde vefat eder
ve ertesi gün ulu cami'de öğle namazının
akabinde kılınan cenaze namazının ardından
mevlid-i halil dergahınınn eyvanlarından birinde
defnedilir. Kendisine adana'dan getirilen
mermerlerle de bir mezar yaptırılıp, kitabesi dahi
konur. Ancak aradan birkaç ay geçmeden 11
temmuz 1960'ta mezarın bulunduğu dergah,
balıklı göl ve çevresinde askeri tertibat alınır. 27
mayıs cuntasının emriyle kabir askerler tarafından
parçalanarak, bediüzzaman'ın na'şı bir tabuta
konarak, 12 temmuz'da uçakla afyon'a götürülür
ve oradan da ısparta'ya götürülür. O zamandan
bugüne, bediüzzaman'ın kabrinin 27 mayıs ihtilali
cuntası tarafından kırılıp, na'şının kaçırılması ve
dahası bilinmeyen kabrinin yeri tartışılıp
durmakta, zaman zaman bu konu basın ve
medyada da gündeme gelmektedir. Geçenlerde
bir aile dostu aracılığıyla, bediüzzaman'ın
kabrinin yerinin bilinmemesi ile ilgili vasiyyetinin,
talebelerinden abdülkâdir ceylan çalışkan'ın[1] el
yazısı ile olan nüshası elime geçti. Gerçi bu
vasiyetnâme başka kaynaklarda da yer almakta
ancak vasiyyetnâmenin bizzat şahidi olan
merhum ceylan çalışkan'ın el yazısı ile olması
hasebiyle önem arzetmektedir. Bu yüzden eldeki
metni latin harflerine çevirerek burada derc
ediyoruz:

BİTLİS’İM
“Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Vefat Etmeden
Bir Sene Evvel Etmiş Olduğu Vasiyyetnâme”
“ Benim kabrimi gâyet gizli bir yerde bir iki Bediüzzaman'ın na'şının akibeti ile ilgili basında
talebemden başka kimse bilmemek lâzım geliyor. zaman zaman tartışma yer alırken Hürriyet
Bunu vasiyyet ediyorum. Çünki, Dünyada beni gazetesine Emniyet Genel müdürlüğünden ulaşan
şöhretten men eden bir hakikat elbette vefatımdan bir belge 23 Haziran 2006 tarihinde şu şekilde
sonra da, o hakikat o suretle beni mecbur ediyor..” yayınlanır:
Biz de üstâdımıza sorduk: “ Kabri ziyârete gelenler
Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba, siz ne hikmete “Zabıt Varakası

K
binâen kabrinizi ziyâret etmeği men ediyorsunuz? onya İmam Hatip Okulu fahri Arabî hocası
Cevâben üstâdımız dedi ki: “ Bu dehşetli zamanda Abdülmecit Ünlükul'un Urfa'da medfun
eski zamandaki firavunların dünyevî şân ve şeref kardeşi Said-i Nursi'nin cesedini nakl-i
arzusuyla heykeller ve mumyalarla nazar-ı beşeri kubûr suretiyle Isparta'ya defnine müsaade
kendilerine çevirmeleri gibi; enâniyyet ve benliğin olunmasına dair 4/Temmuz/1960 tarihli dilekçesi
verdiği gafletle heykeller ve gazetelerle nazarları üzerine işbu talebi is'af edilerek 12 /Temmuz/1960
ma'na-yı harfîden ma'na-yı ismiyle tamamen günü Afyon'a getirilmiş bulunan mevtâya ait tabut
kendilerine çevirtici ve uhrevî istikbâlden ziyâde Afyon'dan teslim alınarak Isparta'ya getirilmiş ve
dünyevî istikbâli gâye-i hayâl edinmiş olmalarıyla aynı gün akşamı kardeşi Abdülmecit Ünlükul da
eski zamandaki Allah için ziyâret mukâbili ehl-i hazır bulunduğu halde aşağıda imzaları bulunan
dünya kısmen bu hakikate muhâlif olarak şahıslar huzurunda Isparta şehir mezarlığında
mevtânın şân ve şerefine ziyâde ehemmiyet verip ihzar edilmiş bulunan kabre defn edildiğine dair
öyle ziyâret ediyorlar. Ben de Risâle-i Nur'daki işbu zabıt mahallinde tanzim ve hep birlikte imza
a'zamî ihlâsı kırmamak için o ihlâsın sırrıyla kabrimi altına alındı.
bildirmemeği vasiyyet ediyorum. Hem şarkta,
hem garpta, hem kim olursa olsun okudukları 12/7/1960
Fatiha ervâha gider. Dünyada beni sohbetden Isparta Vali Muavini: Besim Ulcay
men eden bir hakikat elbette vefâtımdan sonra da, Eminyet Müdürü: Zeki Vural
o hakikat bu suretle beni sevâb cihetiyle değil, Vilâyet Jandarma K. : Zekeriya Kantekin
dünya cihetiyle men etmeğe mecbur edecek” Merkez Kumandanı: Yarbay Hamdi Atamer
dedi.” Merkez Hükümet Ve Belediye Tabibi: Dr. Rifat
Bu konuyu geçenlerde yine Bediüzzaman'ın Öner
talebelerinden ve bu sözlü olup sonradan yazıya Mevtanın Kardeşi: Abdülmecit Ünlükul
geçirilmiş vasiyyetnâmenin şahitlerinden aile
dostumuz Özer Şenler ile de müzakere ettik. Yukarıda alıntıladığımız belgeye göre, 4 Temmuz
Özer Şenler, Bediüzzaman'ın vefatından 1-2 yıl 1960'ta Bediüzzaaman'ın kardeşi ve Konya İmam
evvel bu sözlü vasiyyetnâmeyi söylerken, Hatip Okulu Arapça hocası olan Abdülmecid
Abdülkâdir Ceylan Çalışkan ile birlikte Üstadın Ünlükul bir dilekçe verir ve bu dilekçeye göre
yanında olduğunu ve Bediüzzaman'ın, bu sözlü kardeşinin na'şının Urfa'da, kendisinin ise
vasiyyetinin Ceylan Çalışkan tarafından yazıya Konya'da bulunduğundan bahisle Na'şın Urfa'dan
geçirildiğini, ancak Bediüzzaman'ın bu ifadelerin alınarak Isparta'ya defnine müsaade edilmesini
hemen ardından ilave ettiği bir sözün yazıya talep etmiş.
geçirilmesinin ise unutulmuş olduğunu söyledi. Ancak, Abdülkadir Badıllı'nin bizzat Molla
Özer Şenler'in bize aktardığına göre Bediüzzaman Abdülmecîd'ten naklettiğine göre bu dilekçe
“ Ve zaten mezarım bilinmeyecek, bilmeyecekler” kendisine dönemin Konya valisi Necdet Yalçın ve
diye ilave etmiş. ordu komutanı Cemal Tural tarafından vilayete
çağrılarak zorla imzalatılmış.[2]

BİTLİS’İM
[5] Bunu haber alan 27 Mayıs cuntasının, yani Milli
Birlik Komitesinin emriyle na'ş buradan da alınıp
çinko bir tabut içine konarak uçağa bindirilmiş ve
Akdenizin ortasına bu çinko tabutla birlikte
bırakılmış.
Notlar:
[1] Abdülkâdir Ceylan Çalışkan: 1929 yılında
Emirdağ'da doğar. Aslen Musullu olup Emirdağı'na
yerleşmiş bir aileye mensup olup, bunlardan
Mehmed Çalışkan'ın oğludur. Bediüzzaman onun
hakkında “Ceylan benim vekilimdir. Nur'a ait işleri
benim hesabıma yapar” demiştir. Risale-i Nur'un
neşrinde büyük hizmetleri dokunan Abdülkâdir
Ceylan Çalışkan Ağustos 1963'te Bakırköy
istikâmetinde meydana gelen bir trafik kazasında
vefat eder. Evli olup bir kız çocuğu babasıydı.

[2] Abdülkâdir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursî,


Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İttihad Yayınları, İstanbul,
1998. Shf. 2192-2193

Y
ine bu belgeye göre, Bediüzzaman'ın
[3] 1993 yılı ocak ayında HBB TV kanalı, Isparta şehir
na'şı uçakla 12 Temmuz'da Afyon'a
mezarlığında üzerinde sadece Huve'l-Bâkî yazan bir
oradan da alınıp Isparta'ya getirilmiş ve
mezarı Bediüzzaman'ın mezarı diye gösterir. Bunun
aynı gün akşam, Isparta şehir mezarlığında
üzerine o dönemde RP milletvekili olan Hasan
hazırlanmış olan bir kabre, kardeşi ve belgede
Mezarcı, mezarın Ispart'da olduğu iddiasının yalan
imzaları bulunanların hazır bulunması ile defn
olduğunu, kendisini hayatta olan Milli Birlik komitesi
edilmiş. Hürriyet gazetesi bu belge ile birlikte bir
üyeleri ile olan temaslarında uçaktan denize atılmış
habere daha yer verir. Buna göre emekli bankacı
olduğu sonucuna vardığını söyler. (Özgür Gündem
Hasan Özbek adlı bir şahıs, Bediüzzaman'ı defn
Gazetesi, 11 Ocak 1993)
edenler arasında o dönemde Isparta'da komiser
olan babası Kanber Şevket Özbek'in de
[4] Soner Yalçın, Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı,
bulunduğunu söyler.
Efendi-2, Doğan Kitap, 2006, istanbul, Shf. 395

Bediüzzaman'ın na'şının akibeti konusunda, çok


[5] Afyon-Dinar'da neşredilen haftalık Vatandaş
başka söylentiler de yer almaktadır. 1993 yılında,
gazetesinin 18 Ağustos 1960 Tarihli şöyle bir haber
İsmet Bozdağın, DP dönemi Milli Müdafaa Vekili
yer alır: Said-i Nursi'nin Gömülü Olduğu Yer Sivil
Ethem Menderes'ten nakettiğine göre, na'şı
Polislerin Kontrolu Altında”. Burada yer alan
uçakla götürülerek denize atılmış. Aynı iddia
haberde Said-i Nursi'nin na'şının Konya İmam Hatip
1993'te o zaman RP İstanbul milletvekili olan
Okulundaki kardeşinin verdiği dilekçe ile geçen ay
Hasan Mezarcı tarafından da ortaya atılmıştı.[3]
Urfa'dan alınarak uçakla Afyona getirildiği, halen
Yine, Soner Yalçın da 2006 yılında yayınadığı “
Isparta'da şehir mezarlığında medfun olduğu,
Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı” adlı
yerinin sadece yeminli bazı kimseler tarafından
çalışmasında da aynı iddiayı dile getirir.[4] Zaten,
bilindiği ve gömülü olduğu mahallin geceleri polisin
Hürriyet gazetesinde yayınlanan belge, Soner
kontrolu altında olduğu kaydedilmiş. (Gazetenin
Yalçının bu iddiası karşılığında Emniyet
Kupürü için bkz. Abdülkâdir Badıllı, Mufassal
müdürlüğünce yayına verilir. Ancak yine, Özer
Tarihçe-i Hayat, Sahife. 2196)
Şenler'in bize aktardığına göre, Bediüzzaman'ın
bir kısım talebeleri, Isparta şehir mezarlığındaki
mezarın yerini keşfedip bulurlar.

BİTLİS’İM
Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız
ve feraizle ziynetlendiriniz
ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.
Bediüzzaman Said Nursi (r.a.)

BİTLİS’İM
M.Murat OTO

Van Gölü incisi

"İNCİ KEFALİ" ADLI BİR BALIK YOKTUR, OLMAMIŞTIR,


YALANDIR, BİLİMSEL DEĞİLDİR, KÜLTÜREL ÖZELLİĞİ
YOKTUR... KASDEDİLEN BALIĞIN ASIL ADI "VAN
BALIĞI"DIR. SAZANGİLLERDEN BİR TÜR OLUP
DÜNYADA SADECE VAN GÖLÜNDE YAŞADIĞI İÇİN DE
ADI VAN BALIĞIDIR. BİRİLERİ VAN ADINDAN RAHATSIZ
OLUYOR DİYE KİMSE BU SAHTEKARLIĞA ORTAK
OLMAMALIDIR...!

NCİ KEFALİ Mİ VAN BALIĞI MI?

i
Son yıllarda “Van Balığı” ya da yanlış kullanımıyla
“İnci Kefali” gerek ülkemizde gerekse dünyada
çok daha sık gündeme gelmektedir. Bu durum
elbette tüm Vanlıları mutlu etmektedir. Bu balığın
yöresel bir değer olarak ünlenmesi elbette ki her
Vanlıyı mutlu etmektedir.
Ancak bu balığın popüler bir duruma gelmesi
beraberinde bir yanlışı da popüler bir hale
getirmektedir. “İnci Kefali” ifadesi de son yıllarda VAN BALIĞI'NIN TAKSONOMİSİ;
git gide popülerleşmekte, “Van Balığı” ifadesinin (Bilimsel adı inci kefalidir diyenlere)
önüne geçmektedir. Regnum : Animale
Phylum : Chordata
Peki ama neden “İnci Kefali” ifadesi yanlıştır? Subphylum : Vertebrate
İnci kefalı (Chalcalburnus tarichi), sazangiller Superclass : Gnathostomata
(Cyprinidae) familyasından Van Gölü'nün tuzlu Grade : Pisces
Class : Osteichthyes
ve yüksek derecede sodalı (tuzluluk %0.19, pH
Subclass : Actinopterygii
9.8)sularında yaşayabilen endemik bir balık türü. Infraclass : Neopterygii
Adı kefal olmasına rağmen, aslında o Division : Halecostomi
sazangillerin bir üyesidir. (Mustafa Sarı-Ekolojik Subdivision : Teleostei
Infradivision : Euteleostei
Yaşam Portalı-Vikipedia.org-Mayıs 2010) Superorder : Paracanthopterygii
Order : Cypriniformes
Suborder : Cyprinoidei
Family : Cyprinidae
Genus : Chalcalburnus
Species : Chalcalburnus tarichi
(Pallas 1811)

BİTLİS’İM
“İnci Kefali” ifadesinin yanlışlığı biline biline neden Hatta Ünseli, Çiçekli gibi beldelerin bile bu zincire
ısrarla kullanılmaktadır? İşte asıl soru ve sorun eklenmesi yanlış olmayacaktır. Bazı Ercişli
burada başlamaktadır. arkadaşlarımız ya da dostlarımızla bu konuyu
Van Balığı ifadesinde rahatsız olan Ercişli tartıştığımızda aslında Van Gölünün eski adının
hemşerilerimizin tepkileri özellikle tarafsız Erciş Gölü olduğunu bu nedenle zaten “Van
insanların “İnci Kefali” ifadesini kullanmaya Balığı” ifadesinin de doğru olmağı yönünde
itmektedir. Ancak bu kimliksiz ifade bazı çevreleri iddialarını duydum. Sadece Bizans hakimiyeti
döneminde ARSİSA diye isimlendirilmiş olsa da
bir tuhaflığa götürmektedir. Bir afişte şu yazılmıştır;
öncesi ve sonrasında Erciş gölü ifadesi olmamıştır.
“Erciş İnci Kefali”… Bu mantıkla “Ahlat İnci Kefali”,
Böyle bir ifadenin sadece Ercişli Emrah şiirlerinde
Adilcevaz İnci Kefali”, “Tatvan İnci Kefali”, Gevaş
olmasını, şairin Erciş kıyılarını anlatmak istediği
İnci Kefali”, Edremit İnci Kefali” gibi yeni ifadeler de
ifadeleri bir isimlendirme yoktur. Bu ifade;
literatüre eklenmeliydi.

BİTLİS’İM
Kalkın turnam kalkın Van'dan sökülün,
Erciş'in gölüne konun turnalar…

Satırlarında geçmekte olup, Erciş kıyılarını


kasdetmekte olduğu açıktır.

Bilindiği gibi Erciş ile Van arasında bir çok ilde


olduğu gibi tatlı bir çekişme olduğu herkesin
malumudur. Ama bu İnci Kefali tartışmalarının artık
zarar verici boyuta geldiği, gerek Erciş'e gerek
Van'a olumsuz sonuçlar yarattığı ortadadır. Nedir
bu olumsuz sonuçlar;
Bilindiği gibi günümüzde yöresel marka savaşları
yaşanmaktadır. Söz gelimi baklavanın Türklere mi
Yunanlılara mı ait olduğu mahkemelere
taşınmaktadır. Rakı, yaprak sarma, bazı müzikler
vb. Ülkemizde de bazı iller arasında bu vardır;
Büryan kebabın Bitlis'e mi Siirt'e mi ait olduğu
m a h k e m e l e r e t a ş ı n m ı ş t ı r. B u ö r n e k l e r
çoğaltılabilir. buradaki temel özellik yöresel
değerlerin markalaştırılıp gerek ticari gerekse
turistik getirilerinin arttırılması çabalarıdır. Bu
açıdan coğrafik işaretlemelerde de yer
almaktadır.Bunun yanında; Çorum Leblebisi,
Akcaabat Köftesi, Trabzon Ekmeği, İnegöl Köfte,
Bursa İskender, Karacasu Pide, Mersin Tantuni,
Adana Kebab, Urfa Lahmacun-Çiğ Köfte, Antep
Lahmacun-Baklava, Diyarbakır Kadayıf-Ciğer,
Malatya Kayısı, Erzurum Cağ Kebabı, Hatay Sini-
Kağıt Kebabı, Erzincan Tulum, Kars Kaşar, Bitlis
Büryan, Konya Peynir Şekeri gibi yöresel markalar
ilk akla gelenlerdendir. Sonuç olarak;
Bu çerçeveden bakıldığında “İnci Kefali” gibi "İNCİ KEFALİ" ADLI BİR BALIK YOKTUR,
kimliksiz, ruhsuz, bilimsel olmayan, kültürel mesaj OLMAMIŞTIR, YALANDIR, BİLİMSEL DEĞİLDİR,
taşımayan bir ifadenin kime ne karı olacaktır. Van KÜLTÜREL ÖZELLİĞİ YOKTUR... KASDEDİLEN
Balığının yumurta bıraktığı akarsuların Erciş BALIĞIN ASIL ADI "VAN BALIĞI"DIR.
sınırları içinde olması bu balıkların Van Balığı SAZANGİLLERDEN BİR TÜR OLUP DÜNYADA
isimlendirmesine engel değildir. Ayrıca Van Balığı; SADECE VAN GÖLÜNDE YAŞADIĞI İÇİN DE ADI
Erciş balık bendi dışında yaklaşık 12 akarsu VAN BALIĞIDIR. BİRİLERİ VAN ADINDAN
yatağına yumurta bırakmaktadır. Erciş balık RAHATSIZ OLUYOR DİYE KİMSE BU
bendinin farkı; saedce bunların en büyüğü SAHTEKARLIĞA ORTAK OLMAMALIDIR...!
olmasıdır. “Van Gölü” isimlendirmesi yanlış değil
ise bu gölde yaşayan balığın adının da “Van Balığı”
olması kadar doğal bir şey olmadığı aşikardır. Bu gerçekler ilgili taraflar arasında bir karara
Diğer yandan tartışma Van Balığı'nın morfolojik, bağlanmalıdır. İlimizin tüm kurumları bu konuda
anatomik, fizyolojik, biyolojik ya da üreme etkin bir tavır sergilemelidir. İnci Kefali ifadesi
biyolojisi tartışması değildir. gerek güncel kullanımdan, gerekse literatürden
zaman içinde ayıklanmalıdır. Özellikle Van Valiliği
ve ilgili kaymakamlıklar bu konuda bir tavır
TARTIŞMA; GIDA MÜHENDİSLİĞİNİ geliştirmeli, akademisyenleri halk ile karşı
İLGİLENDİREN "YÖRESEL GIDALAR- karşıya bırakmamalıdırlar. Van Kedisi, Van Kalesi,
YİYECEKLER" TARTIŞMASI OLUP MUHATAP Van Peyniri, Van Gölü ifadeleri gibi Van Balığı
GIDA MÜHENDİSLERİDİR. MÜCADELE; ifadesi için toplum bilgilendirilmeli, alt yapısı,
YÖRESEL MARKA MÜCADELESİDİR. dayanağı olmayan düşünceler dikkate alınarak
PLATFORM İSE MUTFAKTIR. bilimsel ve kültürel ihanetin ortağı olunmamalıdır.

BİTLİS’İM
Konuyu gündeme getiren Van Tarih Ve Kültür Araştırmalar Derneği Başkanı İkram Kali,
dün Doga Gözlemcileri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sarıgül'ün
karşı cevabına tepki göstererek
"Van'ın kültürünü, değerlerini korumaya devam edeceğiz" dedi.

D
ernek Başkanı Kali, yaptığı açıklamada, Van kültürü ve tarihinde ilk defa "Tandırda Van
Van Gölü'nün sodalı sularında yaşayan, Balığı"nı, "Van Mutfağında Van Balığı" yemek
endemik bir balık türü olan, adını hayat çeşitlerini araştırarak, belgeleyerek,
bulduğu Van Gölü'nden alan, Van'ın yerel fotoğraflayarak başta Van Valiliği'nin 'Dünyada
markalarından "Van balığı" isminin yerine son Van' dergisinde ve çeşitli yayınlarda yayınlayarak,
dönemlerde "İnci kefali" isminin ısrarla ön plana tanıtarak dikkatleri Van Balığı üzerine çeken bizdik.
çıkarılmamasına yönelik Vanlıların yerel Bu konuda arşivlerimiz mevcuttur. Özetle Van
markalarını, doğal varlıklarını korumayı amaçlayan Balığı'na, Van'ın değerlerine ilgimiz Van'da
tepkilerini dile getirdiklerini belirtti. doğduğumuz, Van karşı sorumluluk duyduğumuz
Sivil toplum kuruluşu olarak buna hakları ve gün başlamıştır. Aslında Van Balığı ile ilgili
yetkileri olduğunu ifade eden Kali "Aynı çabalarımızı Vanlılar kadar hocamızda çok iyi
açıklamada Van Balığı neslinin korunmasıyla ilgili biliyor, buna ilişkin belgeler arşivlerimizde
bilimsel çalışmalar yürüten Prof. Dr. Mustafa Sarı mevcuttur.
hocamıza, emeği geçen diğer kurum ve Dolaysıyla hocamızın "Bundan 15-20 yıl önce balık
kuruluşlara çabalarından dolayı teşekkürlerimizi, bitme noktasında iken kendileri neredeydiler"
şükranlarımızı belirtmiştik. sorusunun muhatabı biz değiliz. Önemli olan Van
Sayın hocamızın gazetelerde yer alan açıklaması için Van Balığı için, Van'ın yozlaştırılan, yanlış
üzerine polemiğe girmek istemiyoruz. Ancak Van tanıtılan kültürü, yok olmaya başlayan kentsel
kamuoyunu da doğru bilgilendirmek zorundayız. dokusu ve kimliği için birlikte neler için yapabiliriz
Bilinmelidir ki derneğimizin bir tek amacı Van'ın ona bakmak lazım."
tarihini, kültürünü korumak, doğru tanıtmak bu "VAN'IN KÜLTÜRÜNÜ, DEĞERLERİNİ KORUMAYA
anlamda Vanlıların hasiyetlerini dile getirmektir. DEVAM EDECEĞİZ"
Bundan 15-20 yıl önce Van Balığı ile ilgili Van Tarih ve Kültür Araştırmalar Derneği'nin bir
sorumluluk duyan, memleketini seven bir Vanlı kanarya sevenler derneği olmadığını da belirten
olarak Van'ın kültürü, tarihi, sporu ve doğal Kali "Derneğimiz Van'ın tarihi, kültürü ve doğal
değerleri ile ilgili çabalarını, emeklerimizi tek tek değerleri ile ilgili doğru ve gerekli; öneri, görüş ve
anlatmayacağını anlatan İkram Kali, açıklamasını eleştirilerini dile getirmeye, kamuoyuyla
şöyle sürdürdü: paylaşmaya varlığının gereği olarak bundan
"BALIK BİTME NOKTASINDA İKEN KENDİLERİ sonrada aynı şekilde devam edecektir" diye
NEREDEYDİLER" SORUSUNUN MUHATABI BİZ belirtti.
DEĞİLİZ
"Ama hocamızın "15-20 yıl önce balık bitme
noktasında iken kendilerini neredeydiler"
sorusuna da kamuoyunu doğru bilgilendirmek
adına çok kısa cevap vermek istiyorum. Dernek
Başkanı olarak 20 yıl önce kimselerin ilgi
duymadığı, birçoğunun yerini pek bilmediği
günlerde, yerli yabancı televizyonları,
araştırmacıları Van Balığı'nın korunması ve
tanıtılması konusunda danışmanlık yaparak
yönlendiren, bu çalışmaların içinde bulunan
bizdik.
Yine sabahın kör, kışın soğuk, yazın sıcak
günlerinde teşekkür, takdir, paye beklemeden,
gönüllü olarak Van Balığı ile balıkçılarımızın
sorunlarını gazeteci ve sorumlu bir Vanlı olarak
haber yaparak dile getirerek, kamuoyu oluşturan
bizdik. una ilişkin belgeler arşivlerimizde
mevcuttur.

BİTLİS’İM
İnci Kefali’nin
Özellikleri

V
an Gölü, ülkemizin en büyük gölüdür.
Yüzey alanı 3712 km², ortalama derinliği
171 m, en derin yeri 451 m’dir.

Suları Karadeniz’den daha tuzlu ve sodalıdır


(Tuzluluk % 0.19, pH 9.8). Su yapısı ve
çevresindeki coğrafi oluşum nedeniyle
seyretmeye doyulmayan turkuaz rengi bir özel
görüntüsü vardır.
Suları sodalı olduğu için göl biyolojik olarak
fakirdir. Van Gölü’nde 103 tür bitkisel, 36 tür
hayvansal plankton yaşar. Gölün tuzlu-sodalı
sularında inci kefalından başka balık yaşamaz.
Kapalı bir göl olduğu için akarı yoktur. Su miktarı
akarsular ve yağışlarla artar, buharlaşma ile azalır.
Kazanılan ve kaybedilen su miktarı arasındaki
denge iklimsel etkilerde bozulduğunda, göl suyu
seviyesi yükselir ya da düşer.

Dünyada sadece Van Gölü Havzası’nda yaşar.


Genelde parlak gümüşi renkli, sırtı gri- yeşil, karnı
gümüşidir. Vücudu küçük pullarla kaplı olup,
gözleri iridir. 2004 yılı verilerine göre ortalama boyu
19.5 cm, ortalama ağırlığı 80 g civarındadır. Besini
hayvansal ve bitkisel planktonlardan oluşur. Ömrü
en fazla 7 yıldır ve 3 yaşından itibaren üreme
yeteneği kazanır. Üreme zamanı Nisan başından
Temmuz sonuna kadardır.

İnci kefalı, yılın 10 ayını Van Gölü’nde kendine


uygun sıcaklıktaki bölgelerinde geçirir. Nisan
başından itibaren üremek için tatlı su ağızlarına
gelmeye başlar. Su sıcaklığı 13 ºC’yi geçtiği
zaman derelere girer. Derelerin su akımının
yavaşladığı hafif çakıllı ve kumlu bölgelerine
yumurtasını bırakır ve tekrar göle döner. Yavrular
Ağustos ayı içinde göle dönerler. Gölün besince
zengin kıyılarında sürüler halinde dolaşırlar.

Avcılığı kışın fanyalı uzatma ağlarla yapılır. Oysa


üreme zamanı yapılan yanlış avcılık tam bir katliam
manzarası gösterir. Yumurta dökmeye tatlı sulara
girmek isteyen balık, ığrıp ve manyat ağlarıyla
toplanır. Bu katil ağlardan kurtulup derelere
girebilenler ise bentler ve tuzaklarla yakalanır.

İnci kefalı, 43.000 ton olan Türkiye iç su balıkları


üretiminin tek başına üçte birini yani 15.000
tonunu oluşturur. Göl çevresinde 14.000 insan
geçimini inci kefalı üzerinden sağlar. İnci Kefalı
balığının yıllık cirosu yaklaşık 10 milyon TL
civarındadır.

BİTLİS’İM
re
kl
am
ç i ge l d i i i !
ge l d i i i ! Ç er
Çerçi

BİTLİS’İM
Ahmet ALPTEKİN

Çerçi
“İhtiyarlıktan önce
gençliğin kıymetini bilin”

D
ışarıda kuru bir soğuk vardı. Rüzgâr, sakalını okşadıktan sonra duvardaki takvim
karları etrafa savururken kuşlar, yapraklarını teker teker uçurdu. Hiç beklemeden
korunabilmek için kuytu yerlere sobanın yanına koştu. İçeride dönüp durmaya
kümeleniyorlardı. Elbiselerini soyunmuş ağaçlar, başladı. Süleyman Dede, bu davetsiz misafiri
birbirlerine sürtünüp ısınmaya çalışıyordu. kovmak için acele etti. Bir eliyle pencereyi
Pencerenin camları durmadan şakırdıyor, rüzgâr bastırırken diğer eliyle mandalı çevirdi.
çerçeve aralarında ıslık çalıyordu. Soğuk hava, uykusunu kaçırmış, rahatını
Gelin, dedi Süleyman Dede, şu camları iyice bozmuştu. Zayıf bünyesi soğuğa pek
kapat; bir iğne deliğinden bir deve yükü soğuk dayanmıyordu artık. Gençliğinde buzları kırıp
gelirmiş. altında yıkanan Süleyman Dede, şimdi sıcak
Selma, çerçeveyi iyice bastırdı. Açık yerleri eliyle suyla bile abdest alırken ayağındaki meshleri
kontrol etti. Çerçevenin tam oturmayan alt çıkarmıyordu. “İhtiyarlıktan önce gençliğin
köşesine bir yastık dayadı. kıymetini bilin” ikazını şimdi daha iyi anlıyordu.
Yaşlılığın verdiği sıkıntılarla karşılaştıkça gençlik
İçeride soba gürüldeyerek yanıyordu. Soğuk bu
yıllarını hatırlayıp ah çekiyordu. Rüzgârın,
kış gününde odunların çatırdayarak yanması
iliklerine kadar işlemesi O'nu yeniden eski
Süleyman Dede'ye müzik gibi geliyordu.
günlere götürdü. O günlerin yadıyla meşgulken,
Sobanın üstündeki çaydanlık fokurdayarak
Selma, bir tabak elmayı karşısına koydu. Elmaları
kaynıyor, yığılan buhar çaydanlığın kapağını
gören Süleyman Dede'nin yüzüne bir hüzündür
hafifçe kaldırarak dışarı çıkıyordu. Odunların
çöktü. Gözünün altındaki mor halkalar daha da
çatırtısı, suyun fokurtusu, çaydanlığın kapağının
belirginleşti, benzi soldu. Çok uzaklara bakar gibi
tak tak sesi ile onlara tempo tutması tam bir gözleri yol kesti. Titreyen ellerini tabaktaki
müzik ziyafetiydi Süleyman Dede için. elmaya uzatırken o sesi duyar gibi oldu.
Selma, hamuru yoğurmuş, sobanın fırınında “Gardaaşşş! Duruuun, duruuun gitmeyin,
ekmek pişirmeye hazırlanırken, Süleyman Dede, kaynanam buğday verecek!”
oturduğu pencere kenarındaki sedirden dışarıyı ayalıklarında yankılanmaya başladı:
seyrediyordu. Altındaki koca minder, arkasındaki Rüzgâr, bütün şiddeti ile pencereleri zorluyordu.
kalın yastık, sobanın yaydığı sıcağın verdiği Üşüdüğü her halinden belliydi. Bir an önce içeri girip
rehavet onu uykular alemine götürmeye başladı. ısınmak istiyordu. Süleyman Dede'nin, pencereleri
Pinekliyordu. Elindeki tespihi yavaş yavaş sıkıca kapattırması hoşuna gitmemişti. Mandalı
çekerken, dudakları ağır bir tempoda kıpırdıyor, tutmayan bir cama iyice yüklendi. Bir iki zorladıktan
başı ara sıra öne doğru düşüyordu. Göz sonra pencereyi açtı. Süleyman Dede'yi selamlayıp,
kapakları iyice ağırlaşmıştı. sakalını okşadıktan sonra duvardaki takvim
Rüzgâr, bütün şiddeti ile pencereleri zorluyordu. yapraklarını teker teker uçurdu. Hiç beklemeden
Üşüdüğü her halinden belliydi. Bir an önce içeri sobanın yanına koştu. İçeride dönüp durmaya
girip ısınmak istiyordu. Süleyman Dede'nin, başladı. Süleyman Dede, bu davetsiz misafiri
pencereleri sıkıca kapattırması hoşuna kovmak için acele etti. Bir eliyle pencereyi
gitmemişti. Mandalı tutmayan bir cama iyice bastırırken diğer eliyle mandalı çevirdi.
yüklendi. Bir iki zorladıktan sonra pencereyi açtı. Soğuk hava, uykusunu kaçırmış, rahatını bozmuştu.
Süleyman Dede'yi selamlayıp, Zayıf bünyesi soğuğa pek dayanmıyordu artık.

BİTLİS’İM
G
ençliğinde buzları kırıp altında yıkanan -- Süleyman'ın aklına sırtında taşıdığı çantadaki
Süleyman Dede, şimdi sıcak suyla bile ekmek geldi. Yolda acıkırlar diye yanlarına
abdest alırken ayağındaki meshleri almışlardı. Ekmekten kopardığı küçük parçaları
çıkarmıyordu. “İhtiyarlıktan önce gençliğin köpeklerin önüne atmaya başladı. Ekmeği yiyen
kıymetini bilin” ikazını şimdi daha iyi anlıyordu. köpek, kuyruğunu sallayıp sakinleşiyor, sonra da
Yaşlılığın verdiği sıkıntılarla karşılaştıkça gençlik çerçilere eşlik ederek peşlerinden geliyordu. İlk
tehlikeyi atlatmışlardı. Köyün çeşmesinin
yıllarını hatırlayıp ah çekiyordu. Rüzgârın, iliklerine
bulunduğu geniş bir alanın ağaçlarla çevrili bir
kadar işlemesi O'nu yeniden eski günlere götürdü.
yerine yüklerini indirdiler. Satışı burada
O günlerin yadıyla meşgulken, Selma, bir tabak yapacaklardı. Başlarına toplanan çocuklara bir iki
elmayı karşısına koydu. Elmaları gören Süleyman elma verip köyün içine saldılar. Çocukların sesleri
Dede'nin yüzüne bir hüzündür çöktü. Gözünün köyün karşı kayalıklarında yankılanmaya başladı:
altındaki mor halkalar daha da belirginleşti, benzi Çerçi geldiii! Çerçi geldiii!
soldu. Çok uzaklara bakar gibi gözleri yol kesti. Akşama kadar beklemiş ama umdukları gibi satış
Titreyen ellerini tabaktaki elmaya uzatırken o sesi yapamamışlardı. Güneş, yavaş yavaş ufka doğru
duyar gibi oldu. yaklaşırken, yüklerini eşeklere yükleyip köyden
“Gardaaşşş! Duruuun, duruuun gitmeyin, ayrılmak üzere yola çıktılar. Son evi arkada
kaynanam buğday verecek!” Karnı burnunda bir bırakmak üzereydiler. Evden çıkan bir kadın
kadın, kaynanası ile çerçiler arasında mekik kendilerini gördü. Karnı burnundaydı. Çerçilerin
yükü dikkatini çekmiş, al al elmalar iştahını
dokuyor. Birkaç elma alabilmek için yalvarıp
kabartmıştı. Yanlarına yaklaştı elmaları ne ile
duruyordu.
sattıklarını sordu, buğdayla takas ettiklerini
Yaz aylarıydı. Meyveler olgunlaşmaya başlamış, öğrenince eve doğru koştu. Avluda oturan yaşlı bir
elmalar yer yer kızarmıştı. Birkaç güne kadar kadından buğday istedi. Yetmişini çoktan aşmış
toplanabilirdi. Elmaları satacak bir Pazar kadının yüzündeki ifade hiç hoş değildi. Kıtlık
bulmalıydı. Düşüncesini arkadaşı Cemil'e açtı. yıllarının, yokluğun acısı yüzündeki çizgilere
Cemil: sinmişti. Onun için buğdayın bir tanesi bile çok
- Köylere götürüp satabiliriz, dedi. değerliydi. Buğday her şeyden değerliydi. Hele
- Nasıl götüreceğiz? elma ile hiç kıyaslanamazdı. Kaynanası olduğu
- Eşekle, İki eşeğe yükler götürürüz. Buğday, anlaşılan kadın bütün ısrarlarına rağmen bir tas
peynir, yün gibi şeylerle takas ederiz. Hem, sadece olsun buğday vermeye razı olmadı. Çerçiler
elma değil, Bakkal Sami'den çocuklar için bir şeyler yollarına devam ettiler. Kadın, peşlerinden koşup
onları durdurdu. Kaynanasından, buğday almak
alırız. köylülerin ihtiyaç duydukları birkaç çamaşır
için yalvarmaya başladı. - Ana, kurban olam biraz
sepeti, bir iki de mandal, terlik, iğne gibi eşyalar
buğday ver!
aldık mı satışımız daha kârlı olur.
- Vermem!
- Yani çerçilik mi yapacağız? - Ana, n'olur, bir tas olsun buğday ver!
- Evet - Vermem dedim, zıkkımın kökünü ye. Elma
- Sen bilirsin. yemesen ölmezsin ya!
- Ee sen bilirsin diyince kavga döğüş olmazmış. Kadın, çerçiler gitmeye hazırlandıkça koşup
Zaten aldıklarımızı da burada paraya çeviririz. yanlarına gidiyor, onları beklemeye razı ediyordu.
Buğdayı, Değirmenci Kâzım'a, diğerlerini de Bakkal Dönüp kaynanasına yalvarıyordu. Gözü bir
Sami'ye veririz. İki yönlü ticaret yapmış oluruz. Bir çerçilerde bir kaynanasında kalmıştı.
taşla iki kuş vurmak buna derler. Kadın, çerçilerle kaynanası arasında
Teklif, Süleyman'ın hoşuna gitmişti. Günü gelince koşuşturmaktan yorgun düştü. Süleyman'ın bir iki
elmaları toplayıp telis torbalara doldurdular. İki elma verelim teklifini Cemil kabul etmedi. Buğday
gelmeyeceğini anlayınca yürüdüler. Köyden
eşeğe yükleyip yola koyuldular. Birbirine yakın
epeyce uzaklaşmışlardı. Kadın yanlarına kadar
köyleri dolaşıp kısa zamanda hepsini satacaklarını
gelemiyor, yol ortasında bir onlara bir kaynanasına
umuyorlardı. Bakkal Sami'den aldıkları eşyaları da dönerek, el kol hareketleriyle bir şeyler anlatmaya
bir eşeğin üzerine yüklemişlerdi. Satış yapacakları çalışıyordu.
ilk köyü görünce heyecanlandılar. Ne de olsa Kadının bütün çırpınışlarına rağmen kaynana bir tas
meslekte ilk günleriydi. Bir şeyler satıp para buğday, çerçiler de birkaç elma vermeye razı
kazanmanın hazzını tadacaklardı.Köye olmadılar. Yollarına devam edip karşılarındaki
yaklaştıklarında kendilerini ilk karşılayan, köyün tepeyi aşınca köy de kadın da gözden kayboldu.
girişindeki evin iri yarı köpeği oldu. Sesine koşan Çerçiler, daha sonraki günlerde de elmaları
arkadaşları ile beraber çerçileri bir çember içine satamadılar. Çürütüp döktüler.
aldılar. Taşlar, sopalar köpekleri uzaklaştırmaya Süleyman Dede, elindeki elmayı tabağa bıraktı.
yetmiyor, daha da azgınlaştırıyordu.Yere oturmayı Yutmak istediği dilim boğazına takılıp kaldı. Gözleri
doldu. “Keşke birkaç elma verseydik!” diye
da “Kıtmir”in, selamını söylemeyi de akıl
mırıldandı. O ses hâlâ kulaklarında yankılanıyordu.
edemediler. Eshab-ı Kehf'in, sadık köpeği Kıtmir'in
“Gardaaşşş! duruuun, duruuun gitmeyin,
selamını söyleyince köpekler sakinleşir insana bir kaynanam buğday verecek!
şey yapmazlarmış.

BİTLİS’İM
efsane
Avcı Kasım Masalı
Sonunda muhafızla bu yılanı zorla Şahmaran’ın

B
ir tarihte Bitlis’te Avcı Kasım isminde bir
adam yaşarmış. İsminden de anlaşıldığı gibi, huzuruna getirmişlerdir. Bu yılanı gören avcı Kasım
adam avcı olup her gün bütün işi dağlara heyecanla; “işte bu yılandı” demiştir. Suçunu kabul
gidip avlanmakmış. Günlerden bir gün ava eden yaşlı yılan, Şahmaran’ın emriyle öldürülür.
giderken çok güzel bir yılan görmüş. Yılan uzun, Şimdi sıra avcı Kasım’a gelmiştir. Şahmaran avcı
kırmızı, güzel bir yılanmış. Bir yerde kümelenip Kasım’a bu olayları kimseye anlatmamasını, hatta
duran yılanı, avcı Kasım hayretler içinde kendi hanımına bile söylememesini, söylediği
seyretmeye başlamıştır. Ömründe bu kadar güzel takdirde üç gün içinde öleceğini bildirmiştir. Daha
bir yılan görmemişti. Yılanı seyrederken birden çok sonra dünyadaki bütün hayvanların konuşmalarını
çirkin, hantal, ihtiyar bir yılanın gelerek bu güzel anlaması için avcının ağzına tükürür. Avcı Kasım
yılanla seviştiği görür. Bu olayı gören Kasım, bu üzgün, bitkin bir halde evine döner. Meraklı karısı;
kadar güzel bir yılanın bu kadar çirkin ve ihtiyar yılanların neden gelip kendisini götürdüklerini,
bir yılanla nasıl sevişeceğini hazmedememiştir. Şahmaran’ın kendisinden ne istediğini
İhtiyar yılanı öldürmek için tüfeğini öğrenmek ister. Şahmaran’ın; her kime
doğrultmuş ve tetiğe basmıştır. söylersen üç gün içinde öleceğini
Ancak saçmalar çirkin yılanın söylediğini hatırlayan avcı
yerine güzel yılana değmiş ve Kasım,
yılanı yaralamıştır. Meğerse olayı söylemez. Kadının
bu güzel yılan, yılanların içindeki merak bir kurt gibi
başı olan Şahmarah’ın
içini kemirmektedir.
karısıymış. Karısının
Günlerce kocasına ısrar
yaralandığı gören
Şahmaran, bu olayın eder.Günler böyle
nasıl olduğunu ve kim geçerken bir gün avcı
tarafından yapıldığını Kasım bir horozla
sorar. Karısı; hava tavuğun kavga ettiğini
almak için dışarıya görür. Aralarındaki
çıktığını bu esnada konuşmaları dinler.
oradan geçmekte olan Horoz tavuğa der ki: “Sen
bir avcı tarafından de avcı Kasım’ın karısı
vurulduğunu anlatır. Olaya oldun. Karısı avcı
sinirlenen Şahmaran; Kasım’dan rahat durmuyor,
yılanları toplayarak avcının yakasını bırakmıyor, onu
bulunup getirilmesini ister. ateşler üzerine koymuş. Avcı
Muhafızlar uzun aramadan sonra bu Kasım vurup da karısının bir dişini
işi avcı Kasım’ın yaptığını anlar ve kırmıyor ki. Dur ben seni öldüreyim de
yakalayarak Şahmaran’ın huzuruna getirirler. rahat olayım.” Bu konuşmaları duyan avcı Kasım
Avcı Kasım, bu güzel yılanın Şahmaran’ın karısı gülmeye başlamıştır. Kocasının neye güldüğünü
olduğunu, yanlışlıkla onu vurduğunu anlar. merak eden karısı, olup bitenleri anlatmasını ister.
Şahmaran Kasım’a; “bu olayı neden yaptığını,
karısını niçin vurduğunu” sorduğunda; avcı Kasım Sonunda karısının ısrarlı sorularına tahammül
gördüklerini, yaşadıklarını Şahmaran’a anlatır. Yaşlı
edemeyen Kasım, olup bitenleri anlatacağını,
ve çirkin bir yılanın gelerek bu güzel yılanla
ancak anlattıktan üç gün sonra öleceğini söyler.
seviştiğini, kendisinin buna tahammül etmeyerek
yaşlı yılanı öldürmek istediğini ve kurşunun Buna inanmayan karısı, her şeyi baştan sona
yanlışlıkla güzel yılana değdiğini söyler. kadar anlatmasını ister. Avcı kasım çaresiz, başına
geleceklerden haberi olduğu halde olan bitenleri
başından itibaren bütün detaylarıyla anlatır.
Şahmaran; bu adamın doğru söyleyip
söylemediğini anlamak için muhafızlarına haber Çaresiz bir şekilde kara, kara düşünen Kasım,
vererek dünyadaki bütün yılanların sarayında ölümü bekler.
toplanmasını emreder. Dünyadaki bütün yılanlar
saraya gelerek toplanır. Şahmaran, avcı Kasım’a Kapının eşiğine oturmuş, çaresiz bir şekilde ölümü
hangi yılanın bu suçu işlediğini göstermesini ister. beklerken, bir kedi ile köpeğin konuşmalarına
Bütün yılanları gözden geçiren avcı Kasım, bu kulak misafiri olur. Kedi köpeğe yalvarmalı bir
yılanın gelmediği söyler.Şahmaran da başka şekilde şunları demektedir: “Ey köpek! Ne olur
yılanın kalıp kalmadığını adamlarına sorduğunda beni bırak içeri gireyim.
muhafızlar birisi; “yılanın biri çok yaşlıydı, hastaydı İki gün sonra nasıl olsa avcı Kasım ölecek. Onun
gelemedi. Size selamını iletmemi söyledi.” hayrını, helvasını verecekler. Ben de bir parça et
Şahmaran da derhal o yılanın getirilmesini kapıp geleyim. Eti getirince sana da veririm.” Ve üç
emretmiştir. Ancak o yaşlı, çirkin, hasta yılan gün tamamlanınca avcı Kasım ölmüştür.
suçunu bildiği için gelmek istememiş, çeşitli
bahaneler ileri sürmüştür.

BİTLİS’İM
Ahmet ALPTEKİN

Nemrud Havzası
T
abiat Anıtı niteliğinde olan Nemrut Kalderası İkisi devamlı üçü mevsimlik olmak üzere beş tane
Bitlis ili sınırları içerisinde Tatvan, Ahlat ve göl bulunmaktadır. Nemrut Krater göllerinin en
Güroymak ilçelerine ait topraklar üzerinde büyük olanı yarım ay şeklini alan krater gölüdür. Bu
yer alır. krater gölünün yüzölçümü yaklaşık 12km² olup
Van Gölü'nün güneybatı kıyısında yükselen ortalama derinliği 100m olarak kabul edilmektedir.
Nemrut Dağı üzerinde 2247m yükseklikte, 6km Gölün kuzeybatı kenarındaki bir noktada 155m
çapında krateri ile dünyanın ikinci büyük krater
derinlik ölçülmüştür. Alınan su örneklerinde suyun
göllerinden birini oluşturmuştur. Oluşumu süresi
renksiz, kokusuz, içme suyu lezzetinde olduğu
boyunca yaklaşık 210km³ civarında volkanik
tespit edilmiştir.
maddeyi püskürdüğü hesaplanmıştır. Suskunluk
devresinde olası yüksekliği 4450m olan Nemrut Büyük gölden zamanla ayrılan yaklaşık 1,2km²
Dağı'nın en son 1441 yılında faaliyet gösterdiği yüzölçümüne sahip Ilıgöl'ün içinde ve çevresinde
belirtilmektedir. Patlamalar sırasında tepe kısmını çok sayıda sıcak su kaynakları yer almaktadır.En
kaybedip kesik konu şeklini almıştır. Kalderanın en önemlisi gölün kuzeydoğusunda yer alan sıcak su
yüksek noktası kuzeyindeki Sivritepe'(2935m.)dir. kaynağıdır. Bu kaynaktan çıkan suyun sıcaklığı kış
Nemrut Kalderası krater tabanının batı yarısı göl ile aylarında 40 dereceye, yaz aylarında 70 dereceye
kaplıdır. kadar çıkmaktadır.

BİTLİS’İM
Nemrut Kalderası içinde ve çevresinde bu güne
kadar 450 bitki türü tespit edilmiştir. Yörede teşhis
edilen bitkilerin %44 gibi önemli bir oranı da bu
bölgeye ait türlerden oluşmaktadır. Diğer bitki
türlerinin de bulunması, geçmişteki iklim
koşullarının bir sonucu olduğu tespit edilmektedir.
%8,4 kadarı ise bitki türleri içinde endemik olarak
yer almaktadır. Kalderanın dış yamaçları ile iç
yüzeyi arasında bitki türü açısından belirgin
farklılıklar göze çarpar. Nemrut Kalderası'nın
küçük bir kapalı havza niteliği taşıması, yağışın
yeterli oluşu, göllerin kaldera içinde geniş yer
kaplaması bitkiler için yeterli nemin havada
tutulmasını sağlamıştır. Böylece birçok bitki türü ve
klimaks vejatasyonunun bazı türleri burada
yaşama ortamı bulmuştur. Nemrut Kalderasının
klimaks vejatasyonunu tüylü huş(Betula) ve titrek
kavak(Populus tremula) oluşturmaktadır.
Nemrut Kalderasının daha çok iki göl çevresinde
yoğunluk kazanmış başlıca ağaç, ağaçcık ve çalı
türleri şunlardır; Titrek kavak (Populus
tremula),Bodur ardıç (Juniperus communis
subsp. nana),Çınar yapraklı akçaağaç (Acer
platanoides),Kuş üvezi (Sorbus umbellate,Sorbus
torminalis,Sorbus tamaschjanae,Sorbus aria),Adi
cehri (Rhamnus frangula),Meşe (Quercus
pinnatiloba),Saplı meşe veya Akmeşe (Quercus
robur subsp.pedunculiflora),Dağ muşmulası
(Cotoneaster nummularia),Erik (Prunus
divaricata), Beyaz söğüt (Salix alba), Söğüt(Salix
pedicellata,Salix cinera), Boylu ardıç (Juniperus
excelsa),Barut ağacı (Frangula alnus) ve Kokulu
kiraz ağacı (Cerasus mahalep)'dir.

Step türleri kalderanın içinde geniş bir alana yayılış


göstermektedir. Geven (Astragakus) türleri başta
olmak üzere; Çoban yastığı (Acantholimon),
Korunga(Onobrychis megataphros),Labada
(Rumeks acetosella), Kekik (Thymus kotchyanus),
Altın çiçeği (Alyssum pateri) Yumak(Festuca
ovina), Adaçayı (Salvia sp.)Düğün çiçeği
(Ranunculus crateris) Salkım çiçeği (Silene
arguta), Üçgül (Trifolium arvense), Anason
Ilıgöl'ün içinde yer alan mineral madde miktarı, (Pimpinella kotschyana), Yavşan (Artemisia
sıcaklığın da etkisiyle oldukça yüksek olup, bu fragans), Peygamber çiçeği (Centaurea triumfetti)
özelliği ile göl suları bazı hastalıkların tedavisinde vb.bunlardan bazılarıdır.
kullanılmaktadır. Ilıgöl'ün çevresinde sıcak su Zamanla bir çok göçmen kuş türünün uğrak yeri
kaynaklarından başka sıcak buhar bacaları da yer olan Nemrut Kalderası'nda avcıların düzensiz ve
almaktadır. Yaklaşık 150m²'lik bir alandaki kontrolsüz avlanmaları sonucu tür sayısı azalmıştır.
bacalardan sıcak buhar çıkışı gözlenmektedir. Alanda sadece keklik,tavşan,ördek,toy,tilki,çulluk
Gölün güneydoğusunda, 150m yakınlıkta bulunan gibi av hayvanlarına rastlanır.Nemrut Krater
buhar bacaları hissedilir derecede sıcaklığa sahip Göl'ünde ise önemli miktarda aynalı sazan balığı
olması özelliği ile bazı hastalar(astım, bronşit, bulunmaktadır. Dağ keçisi ise tamamen
böbrek ve romatizma vb.) hastalıklarını tedavi tükenmiştir.
etmeye çalışmaktadır. Nemrut Kalderası'nın Tatvan'a bakan güney
Ilıgöl'ün içinden ve çevresinden çıkan sıcak su yamacı boyunca kayak merkezi yapılmış olup
kaynakları ile buhar çıkışı, yüzeyden derinlere Nemrut Kayak Merkezi 2007 yılı kış sezonunda
doğru sızan yüzey sularının derindeki kızgın kaya faaliyete açılmıştır. Yaz turizmi açısından önemli bir
ortamında buharlaşarak, tekrar yüzeye çıkması ile yere sahip Nemrut Kalderası bu sayede kış
ilgili olduğu tahmin edilmektedir. turizmine de açılmıştır.

BİTLİS’İM
K
ayak merkezin faaliyete açılması Nemrut Kalderası'na Tatvan ve Ahlat'tan olmak
sonucunda telesiej sistemi sayesinde üzere iki ulaşım yolu mevcuttur. Tatvan'dan Nemrut
yamacın zirvesine çıkan olan tatilciler Kalderası sadece 13 km yakınlıktadır. Ahlât'tan
burada tarif edilemez güzellikte bir manzara ile Kaldera'ya olan uzaklık ise 30 km'dir. Bitlis il
karşı karşıya kalmaktadır. Bir tarafta Nemrut Krater merkezinden Nemrut Kalderası 37 km olup Tatvan
Göl'nü diğer tarafta Van Gölü'nün denizi andıran üzerinden ulaşım gerçekleşmektedir. Bitlis, Tatvan
mavisini seyredebilme imkânına sahip olmaktadır. ve Ahlât'ta konaklama merkezleri bulunmaktadır.

Nemrut Kalderası Türkiye'nin en genç volkan


konisine sahip olması, konisinin aşınmamış olması
nedeniyle diğer özelliklerinin yanı sıra önemli bir
KAYNAKLAR:
bilimsel özelliğe de sahiptir. ÖZPEKER,İ.,1973,Nemrut Yanardağının
Volkanolojik incelemesi
ARINÇ,K.,1997, Nemrut Yanardağı
Bu nedenle araştırmacıların ilgi odağı olmaktadır. KARAMANOĞLU,K.,1962,Nemrut Dağı Bitkileri
Nemrut Kalderası DKMP Genel Müdürlüğü'nce ÇAĞLAR,K.Ö.,1961,Türkiye Maden Suları ve Kaplıcaları
Bakanlar Kurulu kararıyla 31.10.2003 tarihinde SÜR,Ö.,1970,Jeotermal Enerji
ERİNÇ,S.,1977,Vejatasyon Coğrafyası
tabiat anıtı olarak ilan edilmiştir. K.KARAMANOĞLU, P.H.DAVIS ve A. TATLI ile
yerinde yapılan gözlem ve teşhis çalışmaları (1986)

BİTLİS’İM
Şiir Köşesi

Dumanlı başınla yüce göklerde,


Süphan

Yıldızlarla, semayla konuşursun.


Eteklerin altın kumsalda, yerde,
Engin mavi sularla buluşursun. Biz bu dağların köy çocuğuyuz,

Biz Köy Çocuğuyuz...


Bir başkadır senin heybetin Süphan. Soğanı yumruğumuzla kırarız.
Arzın kalbinden fışkırdın göklere, Toprak kokar bedenimiz, tenimiz,
Yücelik kattın konduğun yerlere,
Ahmet ALPTEKİN

Yanık çıkar türkü olur sesimiz,


Eteğinle yayılmışsın düzlere, Koçyiğidiz bilinmez mi yerimiz,
Duruşun farklıdır başka dağlardan, Biz bu toprağın yiğit çocuğuyuz,
Alemi yandırır ateşin Süphan. Biz vatan uğruna can, can veririz.
Ahlat,sarılmış eteğine, beline, Kavga dendi mi ölesiye varız,
Sual olmaz kara, kışa, seline, Dost olana biz de sadık yarız,
Garip köylüm bakar durur eline Havada kelebek gibi uçarız,
Baharla birlikte canlanır her yan, Biz bu toprağın yağız çocuğuyuz,
Halkımı doyurur himmetin Süphan. Biz kızdık mı arı gibi sokarız.

Ahmet ALPTEKİN
Acın var bilirim, ama nerende? Soframızı düz ovaya kurarız,
Elif mi, Mahmut mu yandı sinende? Misafirsiz oturmaya korkarız,
Bir garip sesler duyulur bazen de, Aç kimseler var mı diye sorarız,
Yanık türküler söylersin durmadan, Biz bu toprağın cömert çocuğuyuz,
Gönlümü kavurur yakışın Süphan. Biz ancak misafirle doyarız.
Ad konurken ta ezelden dağlara, Çatal, kaşık, bıçak nedir bilmeyiz,
Yaradan adını bahşetmiş sana, Oturur bir kuzuyu elle yeriz,
Sözüm yoktur azametinden yana, Geride başka bir şey var mı deriz,
Korku salarsın düşmana uzaktan, Biz toprağın pehlivan çocuğuyuz,
Kalpleri titretir bakışın Süphan. Biz ayranı bakraçlarla içeriz.

Mecnun olur çöle iner gezeriz,


Kerem olur yanar yanar döneriz,
Ferhat olur nice dağlar deleriz,
Biz kıraç toprağın mert çocuğuyuz,
Biz sevdik mi adam gibi severiz.

Kalleşe, namerde dönüp bakmayız,


Korkakları adam bile saymayız,
Boş gürültüye papuç bırakmayız,
Biz bu toprağın asil çocuğuyuz,
Biz gürledik mi gök gibi gürleriz.

Biz bu dağların köy çocuğuyuz,


Soğanı yumruğumuzla kırarız.

BİTLİS’İM
BİTLİS’İM
Abdullah DEMİR

16.yy

B i t l i s B e y l e r i

smanlı dönemi

O a)Şeref Han'ın Bitlis Livası'na Tayini


Belgelerin verdiği bilgilere göre, Yavuz Sultan
Selim'in Edirne'den İdris-i Bitlisî'ye gönderdiği 1
Şevval 921 (8 Kasım 1515) tarihli fermanda şu
ifadeler yer almakta idi: Diyarbekir savaşında size
katılan ve itaat edip gelen Kürt beylerinin sadakat,
ihlâs ve hizmetleri karşılığında ihtisaslarına göre
daha önce mutasarrıf oldukları vilayet veya
Diyarbekir sancaklara yeniden tayinlerinin yapılması... Bu
bağlamda İdris-i Bitlisî'ye verilen emir üzerine Bitlis
savaşında size bölgesi Dördüncü Şeref Han'a -Osmanlı Devleti'ne
katılan ve itaat iltihak ettiğinden- yurtluk ve ocaklık olarak tevcih
edilmiştir. Böylece özerk bir idari yapı içinde
edip gelen Kürt teşkilatlandırılan Bitlis Beyliği, masraflarını has,
timar ve zeamet gelirlerinden ve reayadan alınan
beylerinin rüsum ve vergilerden karşılayarak merkez-i
sadakat, ihlâs hükümet bütçesinden herhangi bir yardım
almadan yürütüyordu.
ve hizmetleri Bu gelişme üzerine Şeref Han padişah adına
bölgenin hâkimi konumuna gelmiş ve Hınıs,
karşılığında Tekman, Muş, Bitlis ve bağlı yerleşim birimleriyle
ihtisaslarına birlikte Hakkâri sınırına kadar olan serhat
bölgesinin tamamının sorumluluğunu üzerine
göre daha almıştır. Resmen bu göreve getiriliş tarihi ise 15
önce Şevval 921 / 22 Kasım 1515'tir.
Bitlis Livası'na tayin edilen Şeref Han'ın I.
mutasarrıf Süleyman'ın tahta gelişiyle devam ettiğini
görmekteyiz.
oldukları a)Kanuni Döneminde Bitlis Beyliği
vilayet veya Kanuni döneminin ilk yıllarında düzenlenen
Osmanlı Devleti'nin idari taksimatını gösteren
sancaklara defterde, bölge beyleri içerisinde Bitlis Beyi Şeref
Han'ın ismi zikredilmektedir. Bu defterlerden birisi
yeniden Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi D.9772 numarada
tayinlerinin kayıtlıdır. Bu vesikayı uzun açıklamalar ve notlarla
birlikte yayınlayan Ö. L. Barkan, bu belgenin 1526
yapılması... senesine ait bir belge olduğunu tespit etmiştir.

BİTLİS’İM
B
u belgeye baktığımızda Bitlis'in Şeref Bu isteği Şeref Han tarafından reddedilerek
Bey'e yurtluk ve ocaklık olarak verildiği, Bitlis'e getirildi. Şeref Han, Ulâme'nin yanına
Paşa Sancağı dâhilinde olmadığı askerlerini vererek İstanbul'a yolladı.
anlaşılmaktadır. Yapılan ilk idari düzenlemede İstanbul'a varan Ulâme, divanda vezirlere Şeref
Bitlis Beyliği'nin 28 Kürt Beyliği arasında yer Han'ın Şah Tahmasb'la ilişkisinin bulunduğunu,
aldığı görülmektedir. bu sebeple kendisini öldürtmeye teşebbüs
Şeref Bey, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ettiğini ve İstanbul'a çağrılsa dahi buna itaat
beyliğini genişleterek Hakkâri bölgesine kadar etmeyeceğini ve dolayısıyla da İstanbul'a
nüfuzunu artırmıştı. Bitlis ve mülhakatı serhat gelmeyeceğini söyledi. Divan'da bulunan vezirler
bölgesi olması hasebiyle sürekli Safevî Ulâme Han'ın söylediklerine inanıp durumu
Kanuni Sultan Süleyman'a arz ettiler. Bunun
saldırılarına uğruyordu. Stratejik öneme sahip
üzerine 938/1531 baharında Şeref Han'ın
olan Bitlis'i Safevî istilasına karşı muhafaza
görevine son verildi. Bitlis ve mülhakatı Ulâme
etmeye çalışmıştır. Kanunî ile olan siyasi ve idar-i
Paşa'ya Beylerbeylik payesiyle tevcih edildi.
ilişkileri gayet iyi yürütüyordu. Safevîler arasına Ulâme Paşa burayı zaptetmek üzere Diyabakır'a
göndermiş olduğu istihbaratçılarından aldığı gönderildi. Bunu duyan Şeref Han ocaklık olarak
önemli bilgileri merkezi hükümete ayrıntılı bir kendisine verilen Bitlis, Ahtamar, Ahlat, Muş,
şekilde raporlar halinde gönderiyordu. Kifnedur, Amurk, Kelhok, Firuz, Sılim, Gülhar,
Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi E. 5818 numaralı Tatik ve diğer kaleleri Rozki Ağaları'na bırakıp
belgenin arka yüzünde, “Şeref Bey hâkim-i Bitlis ailesini ve çocuklarını Ahtamar Kalesine yolladı.
ki der târîh-i 18 Rebîülevvel âmede” kaydı Yanına birkaç adamını alıp Şah Tahmasb'a iltica
bulunmakta ve Şah İsmail'in bütün ordusu ve etmek zorunda kaldı. Başından geçenleri Şah'a
tevâbiiyle Tebriz'de konaklamakta olduğu anlatarak destek ve yardım talep etti. Şah da ona
belirtilmektedir. Ayrıca, bu orduya katılmak üzere iltifat ederek destek sözü verdi.
Geylan emirlerinin 20.000 ve Şirvan emirlerinden Ulâme Paşa, Diyarbakır Beylerbeyi Fil Yakub
Şeyh Şah'ın da 10.000 bin asker göndermeyi Paşa ile birlikte Bitlis'i kuşatıp top ateşine tuttu
taahhüt ettiği, yine aynı metinde, Bağdad'dan (1532) ve kale duvarlarını tahrip etti. Kalenin ele
gelen haberlere göre Çiyan Sultan'ın 10.000 geçirilmesine ramak kalmışken Bitlis'in
askerle Kürdistan'ı geçerek Bağdad'a geldiği yardımına Tebriz'den Şah Tahmasb'ın geldiğine
ifade edilmektedir. Bölgenin durumuyla ilgili dair haberler -Adilcevaz ile Ahlat'ta- yayıldı.
Kanuni Sultan Süleyman'a arz edilen yazışmada Aslında Şeref Han, Safevîlerin teşvikiyle kuşatma
Şeref Bey'in merkezi hükümete yakınlığı ve altında bulunan Rozkilere destek vermek üzere
geliyordu. Bunu duyan Fil Yakub ve Ulâme Paşa
padişaha olan bağlılığı görülmektedir.
kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldılar. Bu geri
çekilişte birçok mühimmatın da bırakıldığı
a)Şeref Han ve Ulâme Paşa'nın Mücadelesi ve
vesikalarda ifade edilmektedir.Ahlat'a gelen Şah
Sonuçları
Tahmasb'a Şeref Han büyük bir ziyafet vererek
Ulâme Bey, Şah Tahmasb zamanında - değerli mücevherler hediye etti.
Azerbaycan valisi iken- bazı sebepler yüzünden Bunun üzerine Şah da ona mücevherlerle
Şah'tan kaçarak Azerbaycan'a bağlı ve Safevî işlenmiş bir kılıç hediye etti. Şeref Bey'e Hanlık
hâkimiyetinde bulunan Van'a geçti. Buradan unvanıyla birlikte "Kürdistan Beylerbeyi" payesi
Diyarbakır beylerbeyi aracılığıyla Osmanlı verilerek Bitlis, Muş, Hınıs gibi Doğu Anadolu'da
himayesine girmek için arz gönderdi. Durumdan bulunan birçok şehir ve kasabayı kendisine
haberdar olan Kanuni Sultan Süleyman, Ulâme tevcih etti. Böylelikle Doğu Anadolu'nun büyük
Bey ve ailesini Van'dan alıp İstanbul'a getirtmek bir kısmı yeniden Safevîlerin hâkimiyetine girmiş
üzere Bitlis Beyi Şeref Bey'i görevlendirdi. oldu. Şeref Han'ın İran'a sığınmasıyla Osmanlı
Gönderilen hüküm gereği Şeref Han da Ulâme'yi Devleti büyük bir toprak kaybına uğramış oldu.
aile fertleriyle birlikte Padişah dergâhına Osmanlı Devleti'nin Bitlis'e müdahalesi diğer Kürt
göndermek üzere Van'a doğru yola çıktı. Ulâme beylerini de tedirgin etti. Kendilerine müdahale
Han ile beraberinde Tekelu aşiretlerinin edileceği korkusuyla Şeref Han'la birlikte bazı
liderlerinden ve ileri gelenlerinden 200 kişi beyler de Safevîlere sığınmışlardı. Kânûnnâme-i
olduğu halde Harkom nehri üzerinde Sultânî li-Azîz Efendi'de Kürt beylerinin düştüğü
karşılaştılar. Şeref Han, Ulâme ile birlikte Harkom perişanlık ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir:
köyünde kaldı. Emir Bey ve Mahmud'un yanına
Ulâme'nin ileri gelen adamlarından bazılarını
alarak, onun ve yanındakilerin ailelerini getirmek
üzere Van'a gittiler. Emir Bey Van Kalesi'ne
gelince Ulâme'nin kardeşi ve ileri gelenler isyan
ederek kalenin kapılarını kendilerine kapatarak
ailelerini teslime yanaşmadılar. Ulâme Han,
ailesini almadan İstanbul'a gitmek istemiyordu.

BİTLİS’İM
B
“Ekrad hâkimleri beylerbeylerin zir-i dest-i unun yanında Şeref Han, Safevîlerden
kahrinde pâymâl ve zulüm ve teaddîlerinden her yardım talebinde bulunulmasını teklif etti.
biri muzdarib ve perişan-hâl olub iki padişah-ı Fakat Rozki beyleri bu teklifi kabul etmeyip
âlî-şânın verdikleri ahidnâmeleri mûcibince mevcut kuvvetleriyle savaşa girmekte kararlı
mabeynlerinde azl ve nasb emri muhal ve yerleri olduklarını gösterdiler.
ecnebiye verilmek ademü'l-ihtimâl iken ahz-ü Çarpışmalar Tatik Kalesi'nin güneyinde başladı.
celb içün beylerbeyleri beyini ma'zûl ve kimini Savaşın şiddetlenmesi sonucunda Rozkan
bilâ-sebeb katl edub ve kimi dahi azl ve nasb ve Aşireti'nden birçok savaşçı öldü. Şeref Han da bu
katl havfundan terk-i vatan ve cela-yı mesken savaşta hayatını kaybetti. Rozkanlı beylerinin bir
etmek zorunda kalıyordu”. kısmı esir edildi. Ulâme Paşa Bitlis'e girmeyerek
Vestan ve Van'a doğru hareket etti. Böylece Şeref
Han'ın otuz yıla varan inişli çıkışlı siyasi hayatı da

Ş ah Tahmasb Ahlat'ı terk ederek Tebriz'e


doğru hareket ederken Şeref Han da
Ulâme'ye yardım eden Kürt beylerine karşı
savaş açtı. Hizan'lı Emir Davud'a taarruz ederek
ölümüyle noktalanmış oldu (940/1534).
Savaş zaferle sonuçlanınca Ulâme Paşa'nın
Sadarete gönderdiği arzda Bitlis'te "Şeref kafiri"
mallarını müsadere etti. Hizan Kalesi kuşatıldı, iki muharebesine katılan ve büyük yararlılıklar
taraftan birçok insan öldürüldü. Şeref Han'ın bu gösteren Murad Bey ve kardeşi Suhrab Bey'in
hareketi Ulâme'ye yaradı ve bazı Kürt beyleri taltif edilmesini istemiş ve bu talebinin
kendisine cephe aldılar. Bu saldırıyı duyan gerçekleşmesinin önemine işaret ederek
Ulâme, derhal Bitlis bölgesine doğru yola çıktı. isteklerinin mutlaka yerine getirilmesini arz
Ulâme'ye daha önce katılmamış birçok bey de etmiştir. Ayrıca, Bitlis'te Şeref Han'ın
destek vermiş oldu. Emir Budak Keysani, Şeyh muharebesine katılmış ve yararlık göstermiş olan
Emir'in oğlu İbrahim Ağa, Derviş Mahmud Diyarbakır gönüllülerinden Ahmet'e 6666 akçelik
Keleçuri gibi Rozkan Aşireti'nin bazı ileri gelenleri tımar verilmesi talebinde bulunmuştur.
de Şeref Han'ın tutum ve davranışlarından
gücendiklerinden Ulâme'ye iltihak ettiler. ç) Şeref Han'ın Hazine'ye Devredilen Malları
Bu şekilde toparlanan Ulâme ve Fil Yakub 10.000 Şeref Han'ın ölümünden sonra Van Beylerbeyi
kişilik süvari ve piyade birlikleriyle Hizan Ahmed Paşa, onun bütün menkul mallarını,
üzerinden Tatik bölgesine geçerek Bitlis üzerine erzakını ve kendisine ait hazinesinden bin yük
yürüdüler (940/1534). Şeref Han azınlıkta kalan altın ve akçesini devlet adına müsadere ederek
kuvvetleriyle düşmanıyla savaşamayacağını Van'a getirmiştir. Şeref Han'a ait olan bu malların
anladı ve arkadaşlarına geri çekilme talebinde tamamı Van Beylerbeyi Kethüdası Muhammed,
bulundu. Bunu reddeden Rozki ağaları ise Süleyman ve diğer bazı görevlilerin evlerinde
savaşma kararı aldılar. muhafaza edilmek üzere alıkonulmuştur.

BİTLİS’İM
Şerefhan
1543'te Kum'da Rojkan
Aşiretinden eski Emir
Şemsettin'in oğlu olarak
doğdu. Ölüm tarihi kesin
olarak bilinmemektedir.
Şemsettin Şeref Han
doğmadan 8 yıl önce
emirlikten azlederek
Safevilere sığınmıştır. 8

B
yaşındayken babası itlis'ten muhtelif hayvanlarla taşınan mal ve
paralar adı geçen şahısların evlerine
tarafından Tebriz'e yerleştirildikten sonra mühürlenmiştir.
gönderilerek I. Tahmasp'ın Hazine-i Maliye'ye devredilmek üzere depolara
oğulları ile birlikte Has konulan mallardan, Padişah tarafından Van'a
Harem'de okumuştur. görevli olarak gönderilen Dergâh-ı Ali Kapıcıbaşısı
Abdullah Ağa, henüz ulaşmadan gece pencerelere
12 yaşındayken Şirvan merdiven dayatılarak para, değerli mücevher ve
eyaletinde bulunan kıymetli eşyanın tamamı çalınmıştır. Kapıcıbaşı
Mahmudabad ve Salyan Abdullah Ağa malların muhafaza edildiği deponun
mührünü açıp içeri girdiğinde iki yüzden fazla
hükümdarı (hakim) olarak
sepet ve ayrıca sandığın boşaltıldığını görmüştür.
atandı, daha sonra Şirvan Dergâh-ı Ali Kapıcıbaşısı Abdullah Ağa depolarda
eyaleti diger bölgelerinde muhafaza edilmek üzere emanete konulan Şeref
hükümdarlık yaptı, II. İsmail Han'ın mallarının çalındığını merkezi hükümete arz
etmiş ve gelen emir üzerine bu işte ihmali
tarafından İran'dakı bulunanlar hakkında derhal soruşturma açılması
Kürtlerin hükmüdarı (emir-al- ve malların kimler tarafından ve ne zaman çalındığı
umara) olarak atandı, fakat hususunda etraflıca tahkikatın yapılması ve bir an
bu görevinden alındı ve önce faillerin bulunması emredilmiştir. Şeref Han'ın
öldürülmesinden sonra kendisine ait malların
Nahçıvan hükümdarı oldu. müsaderesi sırasında Halef Han tarafından Şeref
1578 yılında başlayan Han'a ait bütün malların listesi tutulmuştur. Bu
Osmanlı-İran Savaşından listenin bir nüshası da Dersaadet'e (İstanbul'a)
gönderilmişti. Bu listeye göre birçok malın kayıp
sonra Osmanlılara
olduğu anlaşılmaktaydı. Dergâh-ı Ali Kapıcıbaşısı
sığındı.[1] Abdullah Ağa'nın Sadaret'e yazmış olduğu arzında
1597'de 53 yaşına geldiğinde bu hususa değinerek söz konusu malların küçük
hanlık ve hükümdarlığını bir kısmının gösterildiği, geri kalanın görevliler
arasında bölüştürüldüğü ifade edilmiştir. Bundan
oğlu Ebul Meali Şemsettin'e dolayı bu meselenin etraflıca araştırılması
bırakıp tarihiyle ilgilenmeye talebinde bulunulmuştur. Daha önce Van valisi
başlamış ve Şerefname olup sonradan Sivas Valiliği'ne atanan Ahmed
eserini yazmıştır. Bey'in bu işten birinci derece sorumlu olduğu
anlaşılmaktadır. Bu işte ihmal ve sorumluluğu
bulunanlar hakkında kanunî müeyyidenin
uygulanması talebinde bulunulmuştur.

BİTLİS’İM
a) III. Şemseddin b. IV. Şeref Han'ın Bitlis
Beyliği'ne Atanması.
8 Cemaziyelevvel 940 / 21 Ekim 1533'te Şeref
H a n , Ta t i k ' t e U l â m e Pa ş a t a r a f ı n d a n
öldürüldükten sonra Rozki Aşireti'nin reisleri
Ahtamar'da bulunan III. Şemseddin'i Bitlis'e
getirerek bey seçmişlerdir.
Vezir İbrahim Paşa 941/1535 yılının sonlarında
Diyarbakır'a geldiğinde Bitlis Hâkimi Şemseddin,
biat etmek üzere veziri Muhammed Ağa'yı elçi
olarak gönderdi ve Bitlis Beyliği'nin kendisine
verilmesi talebinde bulundu. Diyarbakır
açıklarında bulunan İbrahim Paşa'nın bu talebi
kabul etmesi üzerine Şemseddin b. Şeref Han,
Paşa'yı görmeye gitti. İlgi ve sevgiyle karşılanarak
Bitlis ve mülhakatı kendisine tevcih edilerek beratı
yazıldı. Şemseddin, Bitlis'e tayin edildikten sonra
Ulâme Paşa'ya da başka bir vazife verileceği vaad
olundu. Bu girişimler Osmanlı yönetimi açısından
isabetli bir gelişmeydi. Yurtluk ve ocaklık olan
Bitlis hanlığı, ellerindeki beratları hilafına silsile
halinde gelen bu aileden başkasına verilecek
olursa, diğer yurtluk ve ocaklık olan sancaklara
sahip Kürt beyleri bu halden şüphelenerek
devlete karşı itimatsızlık gösterecekler ve ilk
fırsatta Safevîlere tabi olacaklardı. İbrahim Paşa,
Şemseddin'in tayinini gerçekleştirdikten sonra Şemseddin Bey, Rozkilere sesleniyordu: "Bu
onu da yanına alarak Tebriz'e doğru hareket etti. padişah'ın bize olan ilgisinin azlığından ve Vezir
Topkapı Sarayında bulunan bir vesikada konuyla İbrahim Paşa'nın bize güvenmemesinden değil;
ilgili şu ifadeler yer almaktadır: "Kale-i Bitlis tevabii hepsi düzenbaz ve habis olan Ulâme'nin
ve levahıkı yerlerin tamamı Padişah-ı kışkırtmasından ileri gelmiştir." Bununla beraber
Alempenah'a bağlı olduğunu ifade ettikten sonra aile efradını yanına alarak Sason yoluyla
Ulâme'ye de Azerbaycan Beylerbeyliği verildiğini, Malatya'ya hareket etti. Yol güzergâhında
Ümera-i Kürdistan'ın tamamının kendisiyle bulunan Sason Hâkimi Süleyman Bey kendisini
birlikte Tebriz'e doğru gönderildiğini I. sevgiyle karşıladı ve misafir etti. Atalarından
Süleyman'a arz etmektedir." Böylece, Bitlis Beyi kalmış olan Bitlis Beyliği'ni bırakıp Malatya'ya
Şemseddin her seferde padişahla birlikte oldu. gitmesini tavsiye etmedi. Malatya'ya gitmesi
Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman'ın izni durumunda Bitlis'te hükümdarlığının sona
üzerine memleketi olan Bitlis'e döndü. ereceği ve bir daha buraya dönemeyeceğini
Osmanlı Ordusu ilkbaharın başlarında Ahlat sözlerine ekledi. Aynı dönemde Şah'ın
açıklarında konakladığı esnada Ulâme Paşa komutanları Abdullah Han ve Menteşe Sultanı da
orduda bulunan Divan vezirleriyle istişare ederek askerleriyle Bitlis ve yöresine saldırmak için
bölgenin selameti açısından Bitlis Beyi Erciş'te konaklamışlardı. Bu bölgeyi terk ederse
Şemseddin'in Malatya'ya tayin edilmesinin daha bölge halkının saldırı ve istilalara uğrayacağı
uygun olacağı kararına vardı. Durum padişaha endişesiyle Malatya'ya gitmekten vazgeçti.
arz edilerek Bitlis Beyliği Şemseddin'den alınarak Şemseddin Bey maiyetiyle birlikte Şah'a itaatini
Malatya Beyliği'nin kendisine tevcih edilmesini bildirmek üzere Tebriz'e doğru hareket etti.
tavsiye ettiler. Bunun üzerine Şemseddin Bey'le Neticede, Şemseddin Bey "eben an ceddin"
görüşülerek Bitlis'in verilmesi karşılığında (babadan oğla) Bitlis hâkimi iken Ulâme'nin
Malatya'nın malikâne olarak kendisine tevcih kışkırtması ve bazı siyasi sebeplerden dolayı I.
edileceği tebliğ edildi. Şemseddin Bey hemen şu Süleyman'dan yüz çevirip Şah'a sığınmak
zorunda kalmıştı. Şah da kendisini taltif ederek
cevabı verdi: "Benim bütün varlığım ve mülklerim
sancak beyi olarak tayin etmiştir.Şemseddin
Padişah'ın tasarrufu altındadır." Daha sonra Bitlis'i
Bey'in Şah'a sığındığını duyan Ulâme, Safevîler
boşaltmak üzere hazırlıklara başladı. Gitmeden
tarafından saldırı düzenleneceği endişesiyle,
önce de Rozkilerden birkaç kişiyi Malatya'yı
kendisine tevcih edilen Bitlis Kalesi'ni terk ederek
teslim almak üzere gönderdi. Ancak, Rozki
Diyarbakır tarafına çekilmek zorunda kaldı. Bir
beyleri bu karara karşı çıktı.Şemseddin Bey ise
süre boş kalan Bitlis Kalesi Şeyh Emir Bilbasi'nin
onları ikna etmeye çalıştı. Bu işin Ulâme Paşa
oğlu İbrahim Bey'in yönetimine verildi. Nihayet
tarafından tezgâhlandığının farkında olduğu için
Bitlis Beyi Şemseddin, 67 yaşında Kazvin'de vefat
sesini çıkarmıyordu.
etmiştir. Kendisinden sonra Şeref ile Halef adında
iki çocuk bırakmıştır.

BİTLİS’İM
a)Irakeyn Seferi ve sonuçları.
Irakeyn seferi olarak bilinen savaşın temel iki
nedeninin bulunduğu tarihçiler tarafından ileri
sürülmektedir.
1. Bitlis Hâkimi Dördüncü Şeref Han'ın
azledilmesi ve yerine Ulâme Paşa'nın
Beylerbeyliği payesiyle Bitlis'e tayin edilmesi
sonucu Şeref Han'ın kendisine yapılan bu
haksızlığa karşı Osmanlı'dan ayrılarak Bitlis Livası
ve buraya bağlı olan sancaklarla birlikte Şah
Tahmasb'a iltihak etmiş olması.
2. Bağdad Hanı Zülfikar Han'ın Şah Tahmasb'dan
yüz çevirerek Kanuni Sultan Süleyman'a biat ve
bağlılığını bildirmesi ve Bağdad Kalesi'nin
anahtarlarını Osmanlı Devleti'ne göndermesi
üzerine Şah Tahmasb'ın büyük bir ordu ile
Bağdad'ı muhasara altına alarak Bağdad Hâkimi
Zülfikar'ı öldürttükten sonra orayı işgal etmesi.
Doğu Anadolu'nun bir kısmı ve Bağdad ile
mülhakatının Şah Tahmasb'ın hâkimiyetine
girmesi sonucu Kanuni Sultan Süleyman, Şah'a
karşı savaş ilan etti. Ordunun başına Vezir
İbrahim Paşa'yı Serasker olarak tayin ederek
1533 Eylül'ün sonlarında İstanbul'dan hareket
edip Haleb'e doğru yola çıktı ve kışı Halep'te
geçirdi. Bu sırada birçok kale ve sancak beyleri ile
irtibat kurarak, buraları istimalet yoluyla Osmanlı
Devleti'ne kattı. I. Selim döneminde ilhak edilen
ve bilahare Safevilerin eline geçen Bitlis ve
mülhakatını almak üzere İbrahim Paşa'nın
Diyarbakır'a gelmesi bu döneme denk
gelmektedir.
940/1534 yılında İbrahim Paşa'nın bölgeye
gelmesiyle Kürt beyleri itaat ve bağlılıklarını
bildirdiler. Vezir İbrahim Paşa Kürt emirlerinin itaat
ve inkıyadını padişaha şu cümleler ile arz
eylemişti: “Ümeray-ı Kürdistan ki kadimden ol
canibe tabiler idi. Bu bendelerine âdemleri ve
haberleri varid olub külliyen sahib-kıran-ı âlem-
penâh hazretlerinin atebe-i ulyâlarına izhâr-ı
sadâkat ve ihlâs idub tabi olmuşlardır.”
Bitlis Hâkimi III. Şemseddin Han bazı hediyelerle
birlikte Vezir İbrahim Paşa'ya gelerek biatini
bildirmesi üzerine Safevî hâkimiyetinde bulunan
Bitlis Kalesi yeniden Osmanlı topraklarına
katılmış oldu. Bunun üzerine İbrahim Paşa Bitlis
Kalesi ve bağlı bulunan bütün sancaklarını
istimalet yoluyla aldığının müjdesini Kanuni
Sultan Süleyman'a arz etti. ın farkında olduğu için Kürdistan kalelerinden Cerem, Bidgar, Revşeni,
sesini çıkarmıyordu.Vezir İbrahim Paşa Hal ve Tınoza adlı kalelerin hâkimi olan Nur Ali
Diyarbakır'da Kürt beylerinin biatini aldıktan Bey dahi istimalet yoluyla biatini bildirmiştir.
sonra Ulâme Paşa'ya Azerbaycan Beylerbeyliği'ni Geylan ve Şirvan beylerinin Osmanlılara iltihak
tevcih etti. Bir kısım “Kürdistan” emirlerini etmesiyle daha önce katılmayan bazı Kürt
komutasına vererek Tebriz tarafına gönderdi. beylerinin tamamı da Osmanlı devletine katılmış
İbrahim Paşa da Bitlis Hâkimi Şeref Han oğlu oldular.
Şemseddin ile birlikte diğer bölge beylerini de Sonuç itibarıyla Irakeyn seferi Kürtler açısından
yanına alarak hudud-ı hakanîye sınır olan ve bazı kayıplara sebep olmuşsa da bazı
Safevî hâkimiyetinde bulunan Adilcevaz, Erciş, kazanımları da beraberinde getirmiştir. Kanuni
Bayezid, Van ve sair yerleri fethetti.Hoşab ve Sultan Süleyman Irakeyn savaşından döndükten
Toprak-kale Hâkimi Mahmudi beylerinden Emir sonra Kürt beylerinin savaşta göstermiş oldukları
Bey de gelerek bağlılığını bildirmiş, kale kahramanlık ihlâs ve samimiyetlerine karşılık,
anahtarlarını getirip teslim etmiştir.

BİTLİS’İM
7-“Sancak beylerinden herhangi birisi Kudret-i
“Kürdistan beyleri merhum babam Sultan Selim
Rabbani ile varissiz ve akrabasız vefat ederse o
Han devrinde ihlâs ve samimiyetle İslam
zaman eyaleti hariçten olanlara ve ecnebilere
devletinin himayesine girerek itaat ve bağlılık verilmeyecektir. Kürdistan beylerinin müşavere
göstererek defalarca Kızılbaşlara karşı ceng u ve ittifakı sonucu onlar bölge beylerinden veya
cidal edip hayırlı hizmetlerde bulunmuşlardır. beyzadelerinden her kimi layık ve uygun
Benim hilafetim zamanında dahi Şark seferine görürlerse ona tevcih edilecektir”.
Serasker-i Sultan İbrahim Paşa'yı gönderdiğimde 8-“Kürdistan beyleriyle yapmış olduğum
Kürdistan beyleriyle müşavere ve ittifak etmesi muahedemin te'kidi, emr-i celilimin takriri ve
sonucu Azerbaycan, Horasan, Tebriz, Bağdad ve temhidi için C. Allah'ın vahdaniyetine kasemle
sair kale ve memleketi fethetmişlerdir. yemin ederim ki bundan böyle yapılan bu
anlaşmaya hiçbir suretle muhalefet
Kürt beylerinin bu savaşlarda göstermiş edilmeyecektir”.
oldukları samimiyet ve fedakârlığa karşılık 9-“İki cihan serveri olan Peygamberimizin
bizden talep ettikleri istihkaklarını bi-hakkın nübüvvet ve risaleti hakkı için Kürt beyleri
vermek yeryüzünde adaletin icracısı olarak doğruluk üzere dostuma dost ve düşmanıma
üzerimde bir vecibe olduğunu biliyorum”. düşman ve ihlâsla atebe-i ulyama bağlı kaldıkları
müddetçe, yazmış olduğum fermanıma riayet
edilip tağyir ve tebdil etmeyesiniz. Benden sonra
a)Kanuni Sultan Süleyman'ın Kürdistan evlatlarıma emrim ve vasiyetim şudur ki: Kürt
Beyleriyle Muahedenâmesi. beyleriyle yapmış olduğum bu anlaşma metnine
1- Kürdistan beylerinin eskiden beri ellerinde ve sadık kalıp buna göre amel etmelerini ve bu
tasarruflarında olan, asırlardan beri hakim hususta vaki olan emirlerimi bozmayıp babam
oldukları şehir, kale ve sancaklar kendilerine Yavuz Sultan Selim döneminden süregelen
temlik suretiyle tevcih edilmiştir. Sancak âdete riayet edip ona göre amel ediniz. Kürt
beylerinin her birine temliknameleri yazılarak beyleriyle yapmış olduğum bu sözleşmeye her
beratları verilmiştir. kim ki bu emrime muhalefet edip düşmanlık
2- Mahallî beylere beratla ihsan edilen kale, şehir, beslerse hesabın verilmesi en zor olan hesap
köy ve mezralar bütün gelir kaynaklarıyla ve gününde mücrimlerden, günahkârlardan ve
mahsulleriyle birlikte kendisine ve oğlu oğluna zalimlerden olmalarını Allah'a niyaz eylerim.
neslen ba'de-neslin temlik ve ihsan edilmiştir. 10-“Daima sadakat ve doğruluk üzere hareket
Sancak beylerinin eline de mülknâmeleri ediniz. Din ve Devletime müteallik hizmetlerde
verilmiştir. ayrılığa düşmeyiniz. Özellikle Diyarbakır ve
3-“Sizlere emrediyorum ki; bundan sonra Bağdad Beylerbeyleri etraf u cevanibde bulunan
“Kürdistan” eyaletinde mahalli beylere vermiş Kürdistan beyleriyle yek-dil ve yek-cihet olup
olduğum sancakların tamamı kendi mülkleri olup muhalefet ve mu'anedet ile ayrılığa düşmeyiniz.
bundan böyle malikâne olarak tasarruf Bütün mühimmat-ı askerî ile kabâ'il ve
edeceklerdir” aşiretleriyle birlikte düşman üzerine yürüyünüz,
4-“İslam dini üzere olup Devlet-i Aliyye'ye birbirinize yardım ve destek veriniz, bu hususta
mütabaat ve inkıyad ettikleri sürece evlad u bir dakikayı bile kaçırmayınız. Özellikle elinizin
ecdadımızdan ve bizim sulbümüzden gelen altında bulunan reayaya ki C. Allah'ın emaneti
halefimizden, vüzeradan ve beylerbeylerinden olup şer'-i şerife muhalif ve yürürlükte olan
ve ümeradan ve devletin yürütme erkini elinde kanunlara muğayir zulüm ve düşmanlık
tutanlardan hiçbirisi her ne sebeple olursa olsun etmeyiniz ve başkası tarafından kendilerine
hiçbir şekilde Kürt beylerine, mutasarrıf oldukları zulüm edilmesine de müsa'ade etmeyesiniz..
sancaklarına, müdahale, münazaa ve taarruz
edilmeyecektir” a)III. Murad dönemi ve V. Şeref Han
5-“Göndermiş olduğum emr-i celilü'l-kadrime III. Murad 1574'de Osmanlı Devleti'nin başına
riayet olunup tahrif, tebdil, tağyir ve tahvil geçtikten sonra “Kürdistan” bölgesine çok önem
edilmeyecek ve hiçbir suretle kalem verdi. Şerefhanların Bitlis'ten çıkarılmasıyla
oynatılmayacaktır. Sancakları oğuldan oğla bölgede dengelerin bozulduğunun farkına
neslen bade-neslin mülkiyet üzere idare vardığı için, Yavuz Sultan Selim döneminde tesis
edeceklerdir”. edilen ittifakı ve ittihadı yeniden kurmaya
6-“Sancak beylerinden herhangi birisi çalışmıştır. Kürt beylerinin Safevî istilasına karşı
öldüğünde eyaleti kaldırılmayıp bütün hududu ile bir set olduğunu bilen Sultan Murad, bu seddin
temlikname-i hümayunum gereği sancağın ihyasına gayret etmiştir. Kânûn-nâme-i Sultânî li-
tamamı oğluna verilecektir. Şayet birden fazla Azîz Efendi bunu şu şekilde ifade etmiştir:
oğlu varsa sancakları aralarında eşit bir şekilde
paylaştırılacaktır. Veyahut kendileri istedikleri
şekilde tasarruf edeceklerdir.
etle muhalefet edilmeyecektir”.

BİTLİS’İM
III. Murad, Kürtleri kendi tarafına çekerek Safevî
istilasına son vermek istiyordu. Bölgede bulunan
Kürt emirleriyle iyi diyalog sağlarken Ulâme'nin
iftirası sonucu sürgünde yaşayan Beşinci Şeref
Han'ı da Osmanlı topraklarına getirtmeyi ihmal
etmemişti. Sultan III. Murad, Kürt emirlerinden
olan Beşinci Şeref Han'ın Osmanlı tarafına
geçmesi için çok uğraşmış, Van Valisi Hüsrev
Paşa'yı özel görevlendirmiştir. Sonunda Şeref
Han'ı aslî memleketi Bitlis'e istimalet yoluyla geri
getirmeyi sağlamıştır.
27 Zilkade 986 / 25 Ocak 1579'da III. Murad, Bitlis
Hâkimi Beşinci Şeref Han'a nâme göndererek
Osmanlı Devleti tarafına geçtiği için kendisine
altından işlemeli bir kılıç, samurdan yapılmış bir
hil'at, büyük bir meblağ parayı da ihsan ederek
Bitlis Sancağı'nı malikâne olarak tevcih etti.
Beşinci Şeref Han'a Bitlis Sancağı verildikten
sonra Tahvil Defteri'ne işlenen kayıtta şu ifadeler
yer almaktadır: "9 Cemaziyelahir 987 / 3 Ağustos
1579'da on iki kere yüz bin ve beş bin üç yüz
yetmiş iki akçelik üzere almış olub vech-i meşrûh
üzere ocaklık tarikiyle tevcih olunup beratı
verildi."
Beşinci Şeref Han, Şerefnâme adlı eserinde
Osmanlı Devleti'nin hizmetine girişini şu şekilde
anlatmaktadır: “Sultan III. Murad bu satırların
yazarına şefkat göstermiştir. Nahcıvan
Hükümdarlığı görevini bırakarak İslam diyarına
dönmemi istemesi ve bana miras kalan eyaletin
yönetimini eskiden olduğu gibi bana vermeyi
va'detmesi üzerine geldim. Alicenab hayırsever
Hüsrev Paşa beni şefkatine boğdu ve elimden
tutarak, Kızılbaşların vartasından kurtardı. Bana
ve benimle birlikte olan Rozkilere en hayırlı bir
“Fitne-i ye'cûc-ı acem def'ine yardımcı ve sadık dost oldu. Onun bu gayreti
sayesinde 44 yıl hasretini çektiğim İslamı bol gül
Kürdistan bir sedd-i sedîd ve
bahçeli baba memleketim olan Bitlis'e geldim.
hisâr-ı hadîd eylemiştir. Hüsrev Paşa'nın sarf etmiş olduğu bu hayırlı
Hezâr şükr ve sipâs ol-hâlik-i çalışma sonucunda kadın-erkek, yaşlı-genç
cinn ve nâs hazretlerinin 1.000 kadar insanın hasret ve özlemi gerçekleşti.
Bu insanlar yıllar boyunca, İslam ülkesindeki
bârgâh-ı Kibriyalarına vatanlarına dönmeleri için Allah'a dua
olsun” ediyorlardı.
(Cinleri ve insanları yaratan Sonuç itibarıyla 8 Muharrem 986 / 17. Mart
Halik'a binlerce şükür ve 1578'da Nahcıvan hâkimi olduğu sırada III.
Murad Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa vasıtasıyla
sena olsun ki; ye'cuc ve kendisine bir temsilci göndererek Bitlis'e geri
me'cuc gibi yeryüzünü dönmesi için davette bulunmuştu. Şahın
fesada veren ve her tarafı baskılarından ve mezhep taassubundan bıkmış
olan Beşinci Şeref Han bu teklifi şartlı olarak
saran acemlere karşı kabul etmiştir. Bitlis ve bağlı yerleşim birimlerinin
“Kürdistan” bir sed olmuş ve idaresinin kendisine verilmesi şartıyla geleceğini
demirden sarsılmaz kale beyan etmiştir. Talep edilen bu istek üzerine III.
olmuştur. Allah şanlarını Murad bir antlaşma metni hazırlayarak Bitlis'i
yurtluk ve ocaklık olarak ilâ-nihaye "neslen ba'de
yüceltsin). neslin" kendisine ve ailesine ihsan edildiğine dair
hüküm yazarak Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa'ya
gönderilen hükmü bir elçi vasıtasıyla
Nahcıvan'da olan Şref Han'a teslim etmek üzere
göndermiştir.

BİTLİS’İM
Yapılan tebliğ sonucu Şeref Han'da bu teklifi
kabul ederek Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa'ya
bildirmiştir. Bunun üzerine Bitlis'in muhafaza
görevi kendisine verildiğine ve derhal gelip
göreve başlamasına dair birçok hüküm
g ö n d e r i l m i ş t i r. B i t l i s m e r k e z i n d e v e
mülhakatında bulunan köy ve mezralar
kendisine has olarak tevcih edilmiştir.

ğ) Osmanlı Döneminde Bitlis'in İdaresi


Osmanlı Devleti'nin ana umdeleri üç temel esasa
dayanmaktadır. Teşri', icra ve kaza. Yani yasama
yürütme ve yargı. Osmanlı Devleti hak ve
hürriyetlere önem vermiş, bölgelerin durumuna
göre kanunlar düzenlemiştir. En büyük
sancaktan en küçük aşiret ve oymağa kadar
kendi örf ve adetleri dâhilinde hukuki bir sınır
çizmiş, devletle olan münasebetlerini kanunla
belirlemiştir. Aynı bölgede birbiriyle sınırdaş olan
iki sancakta farklı iki idari yapı uygulandığını
görebilirsiniz. Osmanlı bu hoşgörü sayesinde
geniş kapsamlı hukuki açılımıyla üç kıtaya
yayılarak topraklarını genişletebilmiştir. Bölgeler Bitlis Livası Diyarbakır'a bağlı 14 liva arasında yer
bazında halkına sağlamış olduğu özerklik almıştır. Bunun haricinde Diyarbakır'a bağlı
sayesinde daha önce Safevî Devleti'ne bağlı olan “Ümera-i Kürdistan” başlığı altında, Kürt
bütün Kürt Emirleri 1514'te kendi arzu ve emirlerinin tasarrufunda 18 liva bulunmaktadır.
istekleriyle Şah İsmail'i bırakıp Yavuz Sultan 13 Şaban 955 / 17 Eylül 1548'de Van vilayetinin
Selim'e biat ve Osmanlı Devleti'ne iltihak idari ve mülki teşkilatında yeni düzenlemenin
etmişlerdir. Yavuz Sultan Selim de buna karşılık yapıldığını kayıtlarda görmekteyiz. Yapılan bu
İdris-i Bitlisî'ye göndermiş olduğu fermanda: düzenlemede Mirimiran unvanıyla idare edilen ve
“Diyarbekir savaşında size katılan ve sizlere itaat Van Vilayeti'ne bağlı bulunan şu yedi livanın
edip gelen Kürt beylerine sadakat ve ihlâslarına isimleri geçmektedir:
karşılık, bu hizmetleri karşılığında ihtisaslarına Liva-i Van
göre daha önce mutasarrıf oldukları vilayet veya Liva-i Adilcevaz
sancaklarına aynen atamalarının yapılmasının Liva-i Alpuh
emrini vermiştir.” Bunun üzerine daha önce Liva-i Bitlis
Yavuz Sultan Selim tarafından Şeref Han'a yurtluk Liva-i Erçiş
ve ocaklık olarak tevdi edilen Bitlis Beyliği ; Liva-i Kisani
20 Şevval 921 / 27 Kasım 1515'te İdris-i Bitlisi Liva-i Bargiri
tarafından beratı yazılarak kendisine verilmiştir. Bitlis Beyliği'ne merkezi hükümet tarafından
Kanuni döneminde yapılan idari düzenlemede hangi tarihte kimlerin tayin edildiği yazılmaktadır.
Bitlis'in Diyarbakır'a bağlı olduğu ve 28 Kürt Daha önce Diyarbakır'a bağlı bulunan Bitlis
beyliği arasında yer aldığı, yurtluk ve ocaklık Livası'nın idari olarak Van'a bağlandığını
olarak Şeref Han'a verildiği görülmektedir. görmekteyiz; bu tarihten itibaren sürekli Van'a
Bitlis Beyliği, III. Şemseddin b. IV. Şeref Han bağlı kalmıştır. Bitlis Livası Osmanlı Umerası
dönemine kadar yurtluk ve ocaklık üzere tasarruf tasarrufuna geçtikten sonra birçok tayinin
ediliyordu. yapıldığını ve aynı zamanda çok kısa süreler
942/1535'te Şemseddin Han'ın Şah Tahmasb'a içerisinde değiştiğini Tahvil ve Mühimme
sığınmasından sonra Kanuni Sultan Süleyman defterlerindeki kayıtlardan anlıyoruz.
Diyarbakır'a bağlı olan Bitlis Beyliği'ni "paşa Örneğin, 13 Şaban 955 / 17 Eylül 1548'de
sancakları"na dâhil ederek ümera-i Ekrâd Karahisar-ı Şarkî eski mirlerinden Cavit Bey'in, 19
elinden alarak merkezden tayinleri yapmıştır. Şeval 956 / 10 Kasım 1549'da Bitlis Beyliği'ne
Böylelikle yurtluk ve ocaklıkla idare edilen Bitlis Eyyubî sülâlesinden Melik Halil'in oğlu ve eski
Beyliği kırk iki sene ümera-i Osmaniye tarafından Ruha (Urfa) Miri Muhammed Bey'in tayin
idare edilmiştir. edildikleri ve 20 Ramazan 957 / 2 Ekim 1550'de
1 Zilhicce 951 / 13 Şubat 1545'te Kanuni Sultan eski Aydın Miri Mustafa Bey'in göreve getirildiği
Süleyman tarafından yapılan idari düzenlemede ifade edilmektedir.
Bitlis Livası'nın Diyarbakır Vilayeti'ne bağlı paşa Kamil Kepeci defterindeki kayıtta 1 Muharrem
sancaklarına dâhil edildiğini görmekteyiz. Aynı 984 / 31 Mart 1576'da Bitlis Livası iki yüz altmış
tarihte İbrahim Bey merkezi hükümet tarafından dört bin yüz seksen akçe ile Mustafa Bey'e berat
Bitlis Livası'na tayin edilmiştir. verilmiştir.

BİTLİS’İM
20 Zilhicce 985 / 28 Şubat 1578'de Bitlis'in İbrahim tevcihi kimin inhasıyla olması gerektiği hususu için
Bey'in tasarrufunda olduğu ve aynı zamanda mahsus bir nizamname olmayıp, öteden beri Bitlis
kendisine Ardahan Sancağı'nın becayiş olarak kazası “Naibinin” arz ve inhası ve ahalisinin
verildiği ve Ardahan Beyi Mustafa Bey'in de Bitlis mahzarı ve bazen arzuhalleriyle ber-vechi ocaklık
Beyliği'ne mübadele suretinde tayin edildiği tevcih ve ibka edilmiştir.
kayıtlarda geçmektedir. Bazen de Van ve Kars beylerbeyleri arz ve
986/1578-1579 tarihinden itibaren Bitlis beyliği 44 iltimaslarıyla tayinler olduğu, fakat Erzurum
yıl aradan sonra tekrar Şerefhanların tasarrufuna beylerbeyleri arzıyla yapıldığına dair herhangi bir
geçmiştir. kayda rastlanmamıştır.
Bitlis, III. Sultan Murat döneminde V. Şeref b. III. Bitlis beylerinin azilleri ise atama usulündeki yapı
Şemseddin Han'ın geri dönmesiyle Padişah ile aynıdır. Bitlis beyleri hak ve adaletten uzaklaşıp
tarafından malikâne olarak kendisine verilmişti. haksız yere vatandaşa zulüm eder; yaşlanıp
Kanunname gereğince burada artık tımar ve vilayetini korumayacak derece aciz kalır; halkın
zeamet yoktur. Hâkimleri mülkiyet üzere tasarruf can ve mal emniyetini korumaya muktedir
ederlerdi. Azl u nasb kabul etmeyip öldüklerinde olmazsa veya halkını korumayacak derecede
sancakları babadan oğula, "neslen ba'de neslin" küçük yaşta ise Bitlis'te olağan halde il meclis
devam ederdi. Çocukları yoksa akrabalarına divanı kurularak sancak beyi hakkında karar
verilirdi. Bütün mahsulleri de kendi adlarına tahsil alınırdı. Ya azledilir veyahut daha önce görev
ederlerdi. Gayrimüslimlerden tahsil edilen yaptığı yere tayin edilmiş olurdu. Örneğin, Bitlis
cizyeleri de bağlı bulundukları eyalete verirlerdi. Hükümeti, Muhammed Şeref Han'a tevcih ve ihsan
29 Safer 1105 tarihli Tahvil Defteri kaydına göre, V. edildiğinde, yaşı küçük olması hasebiyle Muş,
Şeref Han yirmi beş yıl Bitlis Hükümeti'nin idari Hınıs Tekman ve Bitlis merkezinden şikâyetler
işlerini yürütmüştür. Ondan sonra iki sene de gelmekteydi. Hanın yaşının küçük olması
Muhammed Said beyliği yürütmüş ve halkın sebebiyle bu bölgeleri muhafaza edemeyeceği
memnuniyetini kazanmıştır. Fakat yapılan bu dile getiriliyordu.
atama halkın onayı alınmadan yapıldığı için halk Onun yerine daha dirayetli hanlardan Abdal Han'ın
buna itiraz etmiş ve şikâyetlerini Sadaret'e Oğlu Burhan'ı tayin etme kararı alındı. Bunun
bildirmiştir. Bu teşebbüs üzerine Muhammed Said üzerine Bitlis merkez Muş ve havalisinde sakin
görevden alınmıştır. Bir süre boş kalan Bitlis "ulema, suleha, eşraf, zuema, eimme, huteba,
sancağı ulema, suleha, ve neferatın isteği üzerine mustahfizan, guraba, erbab-ı tımar, aşiret ağaları"
Sadaret'e mahzar yazılarak tekrar göreve ve Bitlis Naibi Yusuf tarafından yetkililere takdim
gelmesini istemişlerdir. Yapılan bu talep üzerine etmek üzere mahzar hazırlanarak, altına ilgililerin
Muhammed Said 29 Safer 1105'te tekrar görevinin imza ve mühürleri de basılarak Sadaret'e
başına getirilmiştir. gönderildi. Halkın bu isteği dikkate alınarak
a)Bitlis beylerinin azil ve tayinleri Muhammed Şeref Han azledilip yerine Abdal
Tahvil Defteri'ndeki kayda göre, Bitlis Hükümeti'nin Han'ın oğlu Burhan Bitlis'in yönetimine tayin
edilerek beratı gönderildi.

BİTLİS’İM
re
kl
am
Tamamen
doğal
koşullarda
üretimi
yapılan
Hizan
Fındığının
sert bir
kabuğa sahip
olmasına
rağmen
kendine has
bir tadı
vardır.

BİTLİS’İM
Hiz a n
ı n d ı ğ ı
F
lçemiz genelinde 15 köyde fındık

İ üretimi yapılmakta ve yılda 650,


700 ton fındık elde edilmektedir.
Toplam 5 bin dekarlık alanda fındık
üretimi yapılarak, Türkiye'de
Karadeniz Bölgesi'nden sonra en
çok fındık üretimi yapılan yöre
Hizan ilçemizdir. Hizan'da Yaylacık,
Çalışkanlar, Yolbilen ve Sarıtaş,
Tutumlu, Görece, Ekinli köylerinde
yaygın olarak fındık üretimi
yapılmaktadır.
Yaklaşık olarak 400 ailenin fındık
üretimi ile geçimini sağladığını
bilinmektedir.

Fındık, bu köylerin temel geçim


kaynaklarını oluşturuyor. Fındık
yetiştiriciliği bakımından Hizan'da
uygun bir iklim ve toprak yapısı var.
Ayrıca fındık, bölgenin meyilli
arazilerini, yağmur ve rüzgar
erozyonuna karşı koruyan en iyi
kültür bitkisi. Fındığın meyvesi,
çerezlik olarak tüketilebildiği gibi
pasta, kek, helva, tatlı ve çikolata
sanayisinde kullanılmakta. Fındığın
budama atıkları ve meyvenin sert
kabuğu bölge halkının yakacak
ihtiyacını karşılamaktadır.
Bölgemizde bugünkü piyasa
şartlarında bir kilo fındık ortalama
olarak 6 liradan satılmaktadır.

BİTLİS’İM
önm eyin
Görmeden D

Kızıl Mescit

K
itabesine göre 1507 yılında Akaoğlu ve çelik konstrüksiyonlu inşaattan haberdar
Alaeddin tarafından onarıldığı belirtilen olduklarını gizlemediler.
ve öncesinde bir kilise olduğu düşünülen Kızıl Mescit Camii'nin restorasyon kapsamına
600 yıllık tarihi Bitlis kentine hakim bir tepede alındığını, bütçeden aktarılacak kaynakla 2012
kurulan ve kentin her yanından görülebilen Kızıl yılında ihaleye çıkılarak restorasyonun
Mescit Camii'nin arka kısmına biriket ve çelikle gerçekleştirileceğini açıklayan yetkililer, camii
örülen taziye evinin yapımı, caminin mimari ve hocasının inisiyatifi ile inşaatın başladığını,
tarihi görüntüsünü bozuyor. Üzerinde 1507 ve önümüzdeki yıl yapılacak restorasyon
1863 yıllarına ait 2 ayrı kitabe bulunan tarihi Kızıl kapsamında ek yapılan yerlerin yıkılacağını
Mescit Camisinde Ramazan ayı öncesinde belirterek, konunun münferit ve önemsenmemesi
başlatılan “taziye evi” yapım çalışmaları sona gereken bir durum olduğunu söylediler.Mescit
ermek üzere olmasına rağmen, Bitlislilerin gözü meyilli bir arazi üzerinde yapılmış olduğundan
önünde gerçekleşen tarihi yıkıma başta Kültür ve batı cephesi doğuya göre daha yüksektir.Bitlis'e
Vakıflar Müdürlüğü olmak üzere yetkililerin hakim konumdaki mescidin ibadet mekanı bu
hiçbiri sesini çıkarmıyor. nedenle de düzgün bir plan göstermemektedir.
Yapım tarihi net olarak bilinmeyen, kiliseden Kareye yakın bir plan düzeni olup ulu cami plan
camiye çevrildiği tahmin edilen tarihi binanın tipleri arasındadır.İbadet mekanı mihraba dikey
600 yıldan fazla bir geçmişi olduğu tahmin üçer sütunla üç sahna ayrılmıştır.Bu sütunlar sivri
ediliyor. Kitabelerine göre Akaoğlu Alaeddin kemerlerle aynı zamanda beden duvarlarına da
l507, İbni Kasım el Hacı Mehmet 1864 yılında bağlanmaktadır.
onarılan Kızıl Mescit Camii, bugünlerde Kızıl Her bir bölümün üzeri taştan basık kubbelerle
Mescit Camii Yaşatma ve Dayanışma Derneği örtülmüştür.İbadet mekanı batı cephesinde
tarafından yapımı bitirilmek üzere olan taziye evi yuvarlak kemerli sekiz, mihrap yanında birer
nedeniyle çirkin bir görünüme sahip oldu. pencere ile aydınlatılmıştır.Pencereler iki sıra
Kızıl Mescit Camisinde yörede çok sık görülen halinde ikişerli diziler halindedir.Batı yönü
kırmızı taşlar kullanılmışken, kare formatlı kademeler halinde daralan bir takviye duvarı ile
caminin 3 köşesinden biriketlerle örülen taziye
bu tarafı ile görkemli bir görünüşe ulaşmıştır.
evi tarihi binanın mimarisini bozuyor.
Camide yörede çok sık görülen kırmızı taşlar
Konuyla ilgili görüşlerine başvurulan Bitlis
kullanılmıştır. Mihrap tam eksen üzerinde
Müftülüğü ve Bitlis Vakıflar Bölge Müdürlüğü
yetkilileri tarihi binaya ek olarak yapılan biriket bulunmamaktadır. Doğu cephesine daha oluşu
düzgün olmayan plandan kaynaklanmaktadır.

BİTLİS’İM
a n D ö nmey in
Ta t m a d

p l a m a s ı
Ciğer Ta
Mazleme
Soğan 1 orta boy
Maydanoz 1/3 demet
Karaciger (kuzu) 1/4 adet
Yürek (kuzu) 1 adet
Duru Köftelik Bulgur 2+1/2 su bardağı
Un 1/4 su bardağı
Pul biber 1 tatlı kaşığı
Karabiber 1/2 tatlı kaşığı
Kimyon 1/2 tatlı kaşığı
Reyhan 1 tatlı kaşığı
Tuz 3 tatlı kaşığı
Su 10 su bardağı
Margarin (erimiş) 8 yemek kaşığı
Kırmızı biber 1 tatlı kaşığı
Porsiyon Adedi: 6-8

Yapılışı
Soğan ve maydanoz ayıklanarak yıkanır.
Ciğer ve yürek et makinesinde kıyılır ve
geniş bir tepsiye alınır. Üzerine
bulgur,un,pulbiber,karabiber,kimyon,reyha
n,rendelenmiş soğan, kıyılmış maydanoz
ve 1 tatlı kaşığı tuz ilave edilerek
karıştırılır.Birbirini tutuncaya kadar iyice
yoğrulur. Ceviz büyüklüğünde parçalar
alınarak yassı köfteler yapılır.Köfteler
hazırlanırken diğer tarafta geniş bir
tencereyle ateşe su konur. Su kaynayınca
kalan tuz ilave edilir ve Köfteler yavaş
yavaş suya atılır.Tencerenin kapağı
kapatılarak 5 dakika sonra yavaşca
karıştırılır.Kaynamaya başlayınca kapağı
açılır.Köfteler yumuşayıncaya kadar
pişirilir ve pişen köfteler süzülerek servis
tabağına alınır. Yağ eritilir, kırmızıbiber
ilave edilerek köftelerin üzerine
gezdirilir.(K.K.Kocaman)

NOT: Bitlis, Van, yörelerinin sevilen


yemeklerindendir.Tarif Bitlis'den alınmıştır.

BİTLİS’İM
Ekrem BEKTAŞ

BİTLİS
ÖVGÜSÜNDE
YAZILMIŞ Bidlis ne Bidlis'tir
bilir misin?

MANZUMELER Utandırmıştır o,
Hızır suyunu ve İsâ
nefesini kendi su ve
havasının yanında.
Öyle temiz ve pak
bir yerdir ki o,
Bağ-ı İrem ondan
utanarak yok olmuş
yeryüzünden.
Öyle bir diyârdır ki
o, güzel
havasından ötürü
ceylan,
Hoten çölünden bir
anda kurtulup
oraya gelmek
Ve miskini bu
dağda ortaya
koymak istedi.
Fakat seher yeli
dedi ki ona: Ne
hatalı bir hayal bu!
Çin miski o dağın
toprağından
yoğrulmuştur
baştan başa.

BİTLİS’İM
H
er edebiyatta olduğu gibi bizim Bitlis'in meşhur tarihçi, siyasetçi ve ediplerinden
edebiyatımızda da şehirleri konu alan ve olan Şeref Han (ö.1012/1603) da, Şeref-
o şehirlerin doğal güzellikleriyle birlikte nâme'nin mukaddimesinde Bitlis'in doğal
tarihî, mimarî ve beşerî özelliklerinin anlatıldığı güzelliklerine yer vererek şehri şöyle tasvir
eserler yazılmıştır. Klâsik edebiyatımızda bir etmektedir:
şehri ve o şehirdeki güzelleri konu alan eserlere
şehrengiz; bir beldeyi anlatan eserlere Havası, itidali cândan almış
bilâdiye; yine bir şehrin övgüsünde yazılmış Suyu, ser-çeşme-i havâdan almış
manzumelere de medhiye denilir. Zemini yıkanıp yağmur suyundan
Çok eski ve zengin bir tarihe sahip olan Bitlis, Civâr-ı sahayı güller donatmış
aynı zamanda önemli kültür merkezlerinden Gül âğuşunda lâle hâba yatmış
biridir. Özellikle devrin birer eğitim kurumları
olarak faaliyet göstermiş olan medreseler, bu Gülü gül yüzlülerden naz-perver
kültür hayatının en bariz birer örnekleridir. Nevâ-yı bülbülü hoş nâme yeter
Ancak bu denli eski ve canlı bir tarih ve kültür Çimenler iş ü işret pisteridir
hayatına sahip olan Bitlis'in aynı paralellikte Ağaçlar sâye-dâr-ı kevseridir
şair yetiştirdiğini söylemek zordur. Bu mevki zıll-i eltaf-ı Hudâ'dır
Edebiyatımızın önemli biyografi Desem bu mevkie cennet sezâdır.
kaynaklarından olan Şuarâ Tezkirelerine göre
Bitlis övgüsünde yazılmış en önemli manzume,
Bitlisli divân şairi sayısı maalesef birdir.
XVIII. yüzyıl klâsik Türk edebiyatının büyük
Tezkirelerde ismi geçen Bitlisli bu şairimiz de
mutasavvıf şairlerinden ve aynı zamanda
Müştâk Baba (ö.1832)'dır. Asıl adı Mustafa olan
meşhur Marifet-nâme adlı ansiklopedik eserin
şairimize “Müştak” mahlası, XVIII. yüzyılın
müellifi Erzurumlu İbrahim Hakkı (ö.1780)
ikinci yarısında yaşamış ve genç şairlere Farsça tarafından kaleme alınmıştır. Manzumenin
öğreterek onlara mahlas-nâme yazmakla başlığı Arapça olup “Haza el-Murabba'ul-
meşhur olmuş Hoca Neş'et tarafından Hakkı'ü'l-fakir fî-medhi beledi Bidlisü'n-nefs”
verilmiştir. Şiirlerinde “Müştak” mahlasını şeklindedir. Tamamı 24 bend olan manzume,
kullanan şair, Müştâk Baba veya Müştâk-i Bitlisî aruzun “mefâ'îlün mefâ'îlün fa'ûlün” kalıbı ve
adıyla meşhur olmuştur. Mürettep Divânı, murabba (her bendi dört mısradan oluşan
Âsâru'l-Müştâk Esrârü'l-Uşşâk adlı eserlerin manzume) nazım şekliyle yazılmıştır. Bitlis,
dışında kayıp olarak bilinen bazı eserler de İbrahim Hakkı'nın, şeyhinin memleketi olan
kaleme almıştır. Tillo (Aydınlar)'dan Erzurum'a gidip gelirken
Şüphesiz Müştak Baba'nın dışında Bitlis'ten uğradığı yerlerden biridir. Methiyenin
yetişmiş başka şairler de vardır. Ancak bu başındaki Arapça ibareye göre İbrahim
şairlerden bazıları üçüncü veya dördüncü sınıf Hakkı'nın babası Osman Efendi, Bitlis için
şair oldukları için pek tanınmamış, şöhretleri “İnsan bu beldeye girdiğinde dünyanın
mahallî kalmıştır. Bazıları ise şairliğinden cennetine girmiş gibidir” ifadesini kullanır.
ziyade başka yönleriyle temayüz etmiş Manzume, mütekerrir murabba (murabba-i
şahsiyetler olduklarından şairlikleri arka mütekerrir) olduğundan her bendin son mısraı
planda kalmıştır. XVI. yüzyılın önemli aynen tekrar edilmiştir. İbrahim Hakkı,
şahsiyetlerinden ve aynı zamanda Farsça manzumenin ilk bendinde Bitlis'in manavî
kaleme almış olduğu Heşt Behişt'in müellifi yönüne değindikten sonra doğal güzelliklerini
İdris-i Bitlisî (ö. 926/1520), Yavuz Sultan Selim'in sıralayarak vadilerinden akan nehirlerden, bol
fetihlerini anlatan manzum Selim-nâme yazarı bol meyve veren güzel bağlarından, şifa veren
Şükri-i Bitlisî (ö.XVI. yy); mutasavvıf kişilikleriyle havasından, sularının soğuk ve tatlılığından,
şöhret bulmuş Şems-i Bitlisî (ö. 1788) ve Uryân toprağının verimliliğinden, nimetlerinin
Baba (1822) bunlardan sadece bir kaçıdır. bolluğundan, her sokakta akan çeşmelerinden
Bu girişten sonra konumuza dönecek olursak, söz eder. Sonra da şehrin mimarî güzellikleri
bugünkü bilgilerimize göre Bitlis övgüsünde olan süslü evlerinden, tarihe meydan
yazılmış müstakil bir şehrengiz ya da bilâdiye okurcasına dimdik duran sağlam kalesinden,
mevcut değildir. Ancak Bitlis üzerine yazılmış ya camilerinden, Gökmeydan'daki
da Bitlis'i konu alan methiyelerin sayısı hiç de medreselerinden, hamamlarından, cennet
azımsanacak kadar değildir. Bitlis hakkında köşklerini andıran kasırlarından, yine cennet
yazılmış manzumeleri iki gruba ayırmak bahçelerine benzeyen mezarlıklarından,
mümkündür: Divân şairlerinin methiye türünde Bitlis'in meşhur dağı olan Didebân'dan ve
yazdıkları manzumeler ve hece vezniyle hanlarından sonra şehrin hanedanlarından,
yazılmış şiirler.Elimizdeki bilgilere göre Bitlis'i ilmiyle amel eden hilim sahibi âlimlerinden,
öven ilk manzume, Şeyh Hasan-ı Hizanî'nin âriflerinden, kâmillerinden, sâlihlerinden ve
oğlu Şeyh Abdullah-ı Bedehşânî'in halifesi olan evliya dostu insanlarından bahseder.
Şeyhülislâm Mevlânâ Abdulhallak'a aittir. Şiirin Manzumenin son bendlerinde de Hakkı, Bitlis
aslı elimizde olmadığı için bu konuda fazla bir ile Tillo'yu kıyaslayarak Bitlis'in dünya ehli için
cennet, Tillo'nun ise manevî güzelliklerin
bilgiye sahip değiliz. Bitlis'in havasının ve
cenneti olduğunu dolayısıyla bu şehrin kadrinin
suyunun hüsn-i talil (güzel sebeb bulma)
bilinmesi gerektiği söyleyerek sözü bitirir.
sanatıyla övüldüğü şiirin sadece tercümesini
Methiyenin örnek birkaç bendini aşağıya
vermekle yetiniyoruz: alıyoruz:

BİTLİS’İM
Hudâ'nın cennetidür şehr-i Bitlis
Cihânın ziynetidür şehr-i Bitlis
Gönüller minbitidür şehr-i Bitlis
Ki dünya cennetidür şehr-i Bitlis

Bu şehrün bahçelerdür sol u sağı


Çü aynı selsebil akar bulağı
Müzeyyendür bulağla her sokağı
Ki dünya cennetidür şehr-i Bitlis

Müşerrefdür bu cami'lerle Bitlis


Bu Gökmeydân'da hoşdur cây-ı tedrîs
İder tâlipleri her ilme te'sîs
Bu dünyâ cennetidür şehr-i Bitlis

Bunun hamamlarıdur germ ü pür-nûr


Tecerrüd ehlin eyler pâk ü mesrûr
Derunîdur perî-rûlarla ma'mûr
Bu dünyâ cennetidür şehr-i Bitlis

Ne varsa ahiretde bunda hem var


Bu şehr olmış misâl-i cennet ey yâr
Kusûr u hûri-vâr enhâr u eşcâr
Bu dünyâ cennetidir şehr-i Bitlis

Gel ey Hakkı, bu şehrün kadrini bil


Reşk-âver-i cinândır gülzâr-ı şehr-i Bitlis
Ki mâdem bundasın, zevk ü sefâ kıl Firdevs-i âşıkândır aktâr-ı şehr-i Bitlis
Hemân ol bunda üns-i Hakk'a mâ'il Her bâğı dil-güşâdır cennet disem sezâdır
Ki dünyâ cennetidir şehr-i Bitlis Derd ehline devâdır ezhâr-ı şehr-i Bitlis
Irmakları be-her gâh şevk ile söyler Allâh
Bağdâd'a buldular râh enhâr-ı şehr-i Bitlis
Bitlis hakkında methiye yazan bir diğer divân Gırbâl-i zer çü kevser ser-çeşme-i Sikender
şairimiz de Müştak Baba'dır. Onun Divânı'nda Sularla zîb ü zîver eşcâr-ı şehr-i Bitlis
Bitlis övgüsünde yazılmış iki gazeli vardır. Her rûzu îd ü bayram ahşâmı şâm-ı en'âm
Müştak Baba'nın, İbrahim Hakkı'nın yukarıdaki
Uşşâka bahş ider kâm eshâr-ı şehr-i Bitlis
murabbasının redifiyle aynı olan gazeli bu
konuda yazılmış en güzel örneklerden biridir. Bi'l-cümle hân-kâhı mey-hâne-i İlâhî
Aruzun “mef'ûlü fâ'ilâtün mef'ûlü fâ'ilâtün” Mestâneler penâhı âsâr-ı şehr-i Bitlis
kalıbıyla yazılmış olan 9 beyitli gazelin tamamı Hep ma'bed ü cevâmi medrese vü savâmi
ve nesre çevrilişi aşağıdadır:
Olmuş cihâna lâmi envâr-ı şehr-i Bitlis
Seyr eyle Dîde-bân'a ser çekmiş âsumâna
Ta'n eyler Isfahân'a kûhsâr-ı şehr-i Bitlis
Hûbânı bî-nihâyet mahcûb olur be-gâyet
Her birisi bir âfet dil-dâr-ı şehr-i Bitlis
Müştâk-vâr her bâr vasf itse ehl-i eş'âr
Binde bir olmaz izhâr esrâr-ı şehr-i Bitlis
Ey şehr-i safâ-bahşa mahsûd-i cinân Bitlis
V'ey kişver-i bî-hem-tâ pâkîze-mekân Bitlis

BİTLİS’İM
Şark ilinin dürdânesi
Anayurdun bir tanesi
Hesapsızdır pervânesi
Ben meftûnum Bitlis sana

Kimyâ mevcûttur dağında


Hazineler toprağında
Bülbül öter her bağında
Ben meftûnum Bitlis sana

Kış bitince kalkınca kar


Cennet olur sanki bahâr
Bülbül öter leyl ü nehâr
Ben meftûnum Bitlis sana

Sen sus Nâim kendini bil


Metheylemek haddin değil
Bu gülşene bir nazar kıl
Ben meftûnum Bitlis sana
Sen o ismi ne zamandan alırsın,
Tarihlerden haber veren Didebân
Gözcü, bekçi manasına gelirsin
Geçmişler beyân eden Didebân

Müştak Baba'nın ikinci gazeli de “Bitlis” Bitlis hakkında yazılmış manzumelerin bir
redifli olup 5 beyittir. Başında “Der-medh-i d i ğ e r i d e B i t l i s ' i n Ta ş M a h a l l e s i
dârü'l-'ibâd menba'u'l-feyz ü ma'denü'l- sakinlerinden Mustafa Ahmet oğlu
isti'dâd ” Arapça ibaresi yazılı olan gazelin A b d u l k e r i m A y d ı n ' a a i t t i r. C e l â l
matla beyti aşağıdadır: Kayaoğlu'nun bildirdiğine göre Aydın,
Bitlis övgüsünde şiirler yazan bir diğer şair Urfa'nın Suruç kazasındaki Ziraat Bankası'nı
de Naim Şerefhanoğludur. 1913 yılında teftiş ettiği sırada Bitlis'in kaza olduğunu
Bitlis'te doğan Naim, 1971 yılında yine duyunca teessüre kapılır ve uzun bir şiir
burada vefat etmiştir. Hece ve aruz veziniyle yazar. O yıllarda Burdur'da öğretmen olan
şiirler yazan Şerefhanoğlu, bazı şiirlerinde Andülkerim Gündoğdu ile okunmak üzere
“ D e m i r c i ” m a h l a s ı n ı k u l l a n m ı ş t ı r. Bitlis'e gönderir. Aynı manzume Bitlis
Şerefhanoğlu, Bitlis'i öven şiirler de kaleme Valiliği'nin web sahifesinde şairi belli
almıştır. Şairin halk şiiri tarzında yazdığı olmayan şiir olarak yer almaktadır.
şiirlerinden biri “Bitlis”, birisi “Süphan Dağı”, “Bitlis” başlıklı şiirin tamamı 56 dörtlük olup
diğeri de “Didebân” adını alır. 4+4 durakla 4+3 duraktan oluşan 7'li hece ölçüsüyle
8'li hece vezniyle yazılmış olan “Bitlis” yazılmıştır. Şiirin son dizeleri daha önce
başlıklı aşağıdaki şiirde, daha önce yazılmış Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın
üzerinde durduğumuz methiyelerde temas methiyesi ve Müştak Baba'nın gazelinde
edilen Bitlis'in özellikleri sıralanmıştır ve âşina olduğumuz rediflerden oluşmaktadır.
Şerefhanoğlu'nun Bitlis adıyla adeta Şiirsellik yönünden zayıf olan bu manzume,
özdeşleşmiş olan Didebân'ı konu alan şiiri Bitlis'i etraflıca anlattığı için şehir tarihi
ise iki dörtlükten oluşur. Dide-bân Farsça bir açısından oldukça önemlidir. Özellikle şiirde
kelime olup bekçi, muhafız, kolcu, nöbet geçen yer ve kişi adları manzumeyi önemli
bekleyen, karakol anlamlarına gelmektedir. kılan hususlardır. Manzumeden örnek bazı
Nâim'in şiirinin ilk dörtlüğü şöyledir: dörtlükler aşağıda verilmiştir:

BİTLİS’İM
BİTLİS
Menşe, büyük ricâle,
Ermiştir her kemâle,
Tarihi yurde hale,
Diyâr-ı şehr-i Bitlis.

İskender'in veziri,
Lis yapmış eski şehri,
Almış o ism-i hayri,
Hisâr-ı şehr-i Bitlis.

Şerefhân u Han Abdal,


Nûşirevân'a bir dal,
Hep şehriyârı efdal,
Salâr-i şehr-i Bitlis

Abdullah-ı Bedehşân,
Gökmeydan'a verir şân,
Dört sandık ile zi-şân,
Evkâr-ı şehr-i Bitlis.

Memi Dede Nihânî,


Mahmud-i Müzdekâni,
Şems-i Bitlis mekânı,
Edvâr-ı şehr-i Bitlis.

İbrahim hâce-i hak,


Mürşid bu şehre elhak, üştak Baba'nın ikinci gazeli de “Bitlis” redifli
Uryan Baba'yla mülhak, olup 5 beyittir. Başında “Der-medh-i dârü'l-

M
Ensâr-ı şehr-i Bitlis. 'ibâd menba'u'l-feyz ü ma'denü'l-isti'dâd ”
Arapça ibaresi yazılı olan gazelin matla
Enfes suyu, havası, beyti aşağıdadır:
Bağ-ı İrem verâsı, Bitlis övgüsünde şiirler yazan bir diğer şair
Kevnin Gülşenserâ'sı, de Naim Şerefhanoğludur. 1913 yılında
Aktâr-ı şehr-i Bitlis. Bitlis'te doğan Naim, 1971 yılında yine
burada vefat etmiştir. Hece ve aruz veziniyle
Otları kimiyâdır, şiirler yazan Şerefhanoğlu, bazı şiirlerinde
Hastalara şifâdır, “ D e m i r c i ” m a h l a s ı n ı k u l l a n m ı ş t ı r.
Piyâle-i safâdır, Şerefhanoğlu, Bitlis'i öven şiirler de kaleme
Ezhâr-ı şehr-i Bitlis. almıştır. Şairin halk şiiri tarzında yazdığı
şiirlerinden biri “Bitlis”, birisi “Süphan Dağı”,
Her türlü meyvesi var, diğeri de “Didebân” adını alır. 4+4 durakla
Elması, ayvası var, 8'li hece vezniyle yazılmış olan “Bitlis”
Bağlarda asması var, başlıklı aşağıdaki şiirde, daha önce
Esmâr-ı şehr-i Bitlis. üzerinde durduğumuz methiyelerde temas
edilen Bitlis'in özellikleri sıralanmıştır ve
Üç nehir akar bağından, Şerefhanoğlu'nun Bitlis adıyla adeta
Dört yüz pınar dağından, özdeşleşmiş olan Didebân'ı konu alan şiiri
Binlerce otlağından, ise iki dörtlükten oluşur. Dide-bân Farsça bir
Sebzâr-ı şehr-i Bitlis. kelime olup bekçi, muhafız, kolcu, nöbet
…… bekleyen, karakol anlamlarına gelmektedir.
Fâni Kerîm'e hayret Nâim'in şiirinin ilk dörtlüğü şöyledir:
Verdi bu emri gaflet
Versin cihâna ibret
Ezkâr-ı şehr-i Bitlis
Bilgen'in ikinci şiiri de Ocak 1993 yılında
yazılmış olup “Dağlar” adını taşır. 11'li hece
vezniyle yazılmış olan şiir sekiz dörtlüktür.
Biraz da Bitlis hasretiyle yazıldığı anaşılan
bu şiirin ilk dörtlüğü aşağıdadır:
Korkma heybetinden, karanlığından
Gönülde güzellik, bu dağlardadır.
Hor gören utansın, insanlığından
Ahlâkta yücelik, bu dağlardadır.

Bilgen'in şairliğinin ana temini oluşturan


hasret, tüm şiirlerinde hissedilmekle beraber
aşağıya bir dörtlüğünü aldığımız şiirin de
başlığı olmuş. Çocukluğunun geçtiği yerleri
bir bir anlatan şair, “Bitlis'e Hasret” adlı 12
dörtlük şiirini Mart 1992 yılında yazmıştır.
Özledim Gazibey, Kasımpaşa'yı
Kömüs Mektebini, Gazipaşayı
Şeribey gümbürder, ramazan ayı
Sapkoru, Mezreyi göresim geldi

Şairimizin Bitlis hakkındaki diğer son şiiri de


“Bizim Bulaklar” adını taşır. Bitlis'in önemli
özelliklerinden biri de kaynak suları
bakımından çok zengin oluşudur. Eskiden
dört mahalle olan şehrin içinde
bulundurduğu bulak sayısı bir rivayete göre
üç yüze yakındır. Yaz kış demeden soğuk
sularla akan bu bulakların sayesinde şehir,
bağ ve bahçelerle her mevsim yemyeşil bir
görünüm arzedermiş. Bilgen “Bizim
Bulaklar” adını taşıyan şiirini Aralık 1993
SANCAK ŞEHİR tarihinde yazmış olup tamamı 18 dörtlüktür.
Şiir, 6+5 duraktan oluşan 11'li hece
Bitlis'e girdim ki, bir eski şehir, ölçüsüyla yazılmıştır. Şehirdeki meşhur
bulakların ismini anan şair, bu bulaklardan
Gördüm ki yücedir dağı Bitlis'in.
her birinin birer hastalığa şifa olduğunu
Dediler, sormadan seni iletir, ifade eder. Aşağıya aldığımız iki dörtlükte
Dereli sol yanı, sağı Bitlis'in. yukarıda belirttiğimiz hususları görmek
mümkündür.
Menevişli kuşağıyla, şalıyla,
Göz çeşmesi vardır gözlere şifâ
O güzelim folkloruyla şenlenir
Kulak çermiği de, kulağa devâ
Yaylasında tütünüyle, balıyla, Uyuz Çeşmesinden, ilaç bedevâ
Damağa lezzettir, yağı Bitlis'in. Saymakla tükenmez, bizim ulaklar

Havası sert, insanı mert, sözü pâk Ya İskan, Kakilo, Şeyhbabo, Simo,
Aladin, Arbetan, Tınarlı, Mamko,
Nemrut'un zulmünü görmüş bir devir.
Zeydan'da Mülazim, Selimo, Ako,
Altı ay karla kapalı, yüzü ak, Saymakla tükenmez, bizim ulaklar
Yazın bir Cennettir, bağı Bitlis'in
Bitlis üzerine yazılmış manzumelerin çok eski
Bedlis'in kurduğu sancak şehir tarihlere kadar geri gittiği, gerek divan,
gerek halk, gerekse günümüz şairlerinin
Kalesinden her rüzgarı seslenir,
yazdıkları şiirlerde Bitlis'in tarihî arkaplanı,
Der ki; “Beni gördü İskender bile!” coğrafî konumu ve buna bağlı olarak iklimi,
Düşündüm; ne uzun çağı Bitlis'in. mimarî dokusu ve beşerî özelliklerinin
anlatıldığı görülmektedir. Tespit ettiğimiz bu
Didebân'ın tepesinden manzumelerin dışında Bitlis övgüsünde
Meşhur Bitlis Kalesinden yazılmış başka şiirlerin de olabileceğini
Beş kaza dört mahallesinden, tahmin ediyoruz.
Gelenlere selâm olsun

BİTLİS’İM
re
kl
am
re
kl
am
değerlerimiz değerlerimiz

İN
Ahmet ALPTEK
Doğum Tarihi ve Yeri…: 12.10.1964 Ahlat Aldığı Ödüller
Baba Adı……………….: Abdurrahman
1.Aylıkla Ödüllendirme : ( Bakanlık 2004)
Branşı…………………..: Sınıf Öğretmeni (Uzm.)
Hizmet Yılı ………….....: 27. Yıl 2.Taktir : ( 2 adet Kaymakamlık 1990, 2004 )
Göreve Başlama Tarihi....: 28.03.1986 3.Teşekkür.: ( 4 adet Bakanlık 1991, İl Mil. Eğit.
Hizmet Puanı…………....: 372 Md. 1998-2004, ilçe Mil. Eğit. Md. 2000 )
Görev Yeri…………..…: Ankara Mamak 4.Öğretmenler arası şiir ve kompozisyon
Demirlibahçe İlkokulu yarışmalarında dereceler ( İki birincilik )

Eğitim
Katıldığı Hizmetiçi Eğitim Kursları ve Projeler
1.Ahlat Bayındır İlkokulu: ( 1971 – 1976 )
Toplam 33 Hizmetiçi eğitim Kursuna katıldı. (
2.Van Alpaslan Öğretmen Lisesi: ( 1976 – 1982 )
Eğitim Yöneticiliği, Toplam Kalite Yönetimi,
3.Ağrı eğitim Yüksek Okulu: ( 1982 – 1985 )
Sınıf Yönetimi, Yabancı Dil –Başbakanlık Yab.
4.AÜ AÖF Lisans Tamamlama ( Sosyal Bilgiler )
Dil. Eğitm. Merkezi- Almanca, Türk
:( 1998 – 1999 )
Cumhuriyetlerini Tanıma, Bilgisayar,
EUROCLIO Avrupa İçin Bir Anahtar: Türkiye'de
Görev Tarih Eğitiminde Yenilikçi Metodoloji Projesi…)
Kars, Erzurum, Kırıkkale, Bakü ve Ankara'da
27 yıl idarecilik ve öğretmenlik yaptı.
Azerbaycan-Bakü 'de ( Bakü Türk İlköğretim
Okulu) 5 yıl çalıştı. Okulun yayın organı
“HASRET” dergisini çıkardı. Çeşitli gazete ve
dergilerde hikâye, şiir ve röportajları
yayımlandı.

Kasım 2009 – Haziran 2012 tarihleri arasında üç


yıl MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'nda
Ders Kitapları ve diğer ders materyallerini
inceledi.

BİTLİS’İM
1941'de Bitlis'te doğan Hamza Zülfikar, Bitlis'in
yerlisi olup bu ilin eski ve köklü bir ailesi olan
Zülfikarlar'dandır.İlk ve orta öğrenimini Bitlis'te
tamamladı. 1958'de Bitlis Lisesinden mezun oldu.
1959-1960 öğretim yılında Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne
kaydoldu. XV. yüzyılda yazılmış Kısasü'l-Enbiya
adlı yazmanın bir bölümünün dil özelliklerini
bitirme tezi olarak hazırladı. 1964'te bu Fakülteden
mezun oldu.
Türk Dil Kurumunun açmış olduğu memurluk
sınavını kazandı ve burada bir yıl çalıştıktan sonra
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümünde açılan asistanlık sınavında
başarılı görüldü. Bu göreve 1965 yılında atandı.
“Pekiyi” notu ile derecelenen Çağatayca Bir Kur'an
Tefsiri adlı doktora teziyle 14.12.1970 tarihinde
“edebiyat doktoru” unvanını aldı. Türkiye
Türkçesinde Ses Yansımalı Kelimeler I. c: İnceleme,
VI-282 s., II. c.: Sözlük, X-320 s. adlı doçentlik tezini
hazırlayarak sınava girdi. Doçentlik sınavının
bütün aşamalarını başararak 28.4.1982 tarihinde
“pekiyi” dereceyle doçent oldu. 01.12.1988
tarihinde yayınları ve bililmsel çalışmaları yeterli
bulunarak Yeni Türk Dili Ana Bilim Dalının Prof. Dr. Hamza Zülfikar
profesörlük kadrosuna atandı.
Fakültedeki asistanlık görevinin yanında
Hamza Zülfikar, Türk Dil Kurumu Terim Bilim ve
Ankara Üniversitesine bağlı Türkçe Kursunda
Uygulama Kolu Başkanlığını yürütmüştür. Burada
yabancı uyruklu öğrencilere ders verdi.1750 sayılı
İmlâ Kılavuzu, Kısaltmalar ve çeşitli terim sözlükleri
Kanun'un 46. maddesi uyarınca 1976-1977 öğretim
üzerinde çalışmıştır. 7 yıl boyunca Türk Dil Kurumu
yılında bir yıl süreyle Fırat Üniversitesinde görev
Başkan Yardımcılığı görevini de yürütmüş, kısa bir
yaptı. Fakültedeki öğretim faaliyetinin yanında
sürü de Türk Dil Kurumu Başkanlığın vekâleten
1980 yılından itibaren Türk Ansiklopedisi'nin
yürütmüştür. Bu görevin yanı sıra Devletin çeşitli
yayımlanmasında Başredaktör Yardımcısı olarak
birimlerindeki üst düzey toplantılara Türk Dil
çalıştı. Millî Eğitim Bakanlığının çıkardığı bu
Kurumu temsilcisi olarak katılmıştır. 4000 devlet
ansiklopedinin tamamlanıp ortaya konmasında
memuruna yazışma, imlâ, Türkçe kursları vermiştir.
yardımcı oldu. 2547 Sayılı Kanunun 40. maddesi
Adana, Kilis, İzmir, Van, Bitlis, Bayburt, Balıkesir,
uyarınca l982 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesinde
Konya, Karaman, Ankara, Çorum, Malatya gibi
gönüllü kurucu öğretim üyesi olarak görev aldı ve
illerde alanı ile ilgili çeşitli konferanslar verdi. Bu
haftada 10 saat ders verdi .Ayrıca Van'daki Eğitim
illerdeki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerine dilde
Yüksek Okulunun Müdürlüğünü de yürüttü.
ve imlâdaki gelişmelerle ilgili bilgi aktardı, onların
Kanunun öngördüğü süre içinde Yüzüncü Yıl
sordukları soruları cevaplandırdı.
Üniversitesindeki görevini tamamlayarak Ankara
Hamza Zülfikar 2001 yılında Türk Dil
Üniversitesine döndü. 10.10.1983'ten 05.10.1989'a
Kurumundaki bütün görevlerinden istifa edip
kadar 6 yıl süreyle Rektörlüğe bağlı bulunan Türk
ayrılmış, şimdi ise yalnızca Türk Dil Kurumunun
Dili Bölümü Başkanlığını yaptı. Eskişehir'de
bilim kurullarının toplantılarına katılmaktadır. 12
bulunan Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Eylül 1980 tarihinden sonra, henüz
Fakültesinin Türkçe ders kitabını hazırlamakla tamamlanamamış ve yarım kalmış Türk
görevlendirildi. Prof. Dr. Hasan Eren ile birlikte bu Ansiklopedisi ele alınmıştı. Kurulan yeni yayın
fakülte için Türk Dili ders kitabını hazırladı. Yüksek heyeti içinde H. Zülfikar da görevlendirilmişti.
Öğretim Kurulunca hazırlatılan Türk Dili ve Burada Redaktörlük ve Başredaktör Yardımcılığı
Kompozisyon Bilgileri adlı ders kitabına Cümle yaptığı 1981-1983 yıllarında bu görev yanında, Türk
Bilgisi bölümünü yazdı. 1983 yılında atanmış Ansiklopedisi'nde Ünlü (266.fask.), Ünsüz
olduğu Yeni Türk Dili Ana Bilim Dalı Başkanlığını (266.fask.), Ünlü uyumları (266.fask.), Ünsüz uyumu
hâlen devam ettirmektedir. (266.fask.) gibi alanıyla ilgili bazı maddeler yazdı.

BİTLİS’İM
değerlerimiz değerlerimiz
Şükri- Bitlisi
ŞÜKRÎ'NİN “SELİMNAME” ADLI ESERİ SULTAN SELİM'İN 1490
YILINDA TRABZON'DA SANCAĞA ÇIKMASIYLA BAŞLAR VE
1521 YILINDA CANBERDİ GAZALİ İSYANININ
BASTIRILDIĞITARİHE KADAR OLAN OLAYLARI İÇERİR. BU
ESER İRAN SEFERİ HAKKINDA MÜHİM BİLGİLER
SUNMAKTADIR...

O
smanlı yazar ve tarihçilerinden. XVI.yüzyılın ilk ŞÜKRÎ-İ BİTLİSÎ VE ESERİ
yarısında yaşamıştır. İlköğrenimini bugün
kendi adıyla anılan Şükriye Medresesinde “SELİMNAME”
tamamlamış, IV.Emir Şerif'in hizmetine girmiştir.
Kendisi hakkında bilgilere şuara tezkirelerinde
İstanbul'da Sultan I.Selim'in yanında da bulunmuş,
rastlanan Şükrî, Bitlislidir. Ne zaman doğduğu
Selimname adlı bir yapıtından dolayı hakkında herhangi bir kayda rastlanmamıştır. Çok
ödüllendirilmiştir. Aynı yapıtı 1637'de Cevri, yeniden çeşitli ilimlere sahip olan yazarın nerede tahsil
düzenleyerek yayınlanmıştır. Her iki nüsha da Milli gördüğüde bilinememektedir. Kendi eserinin
Kütüphanededir. hatimesinde belirttiği kadılık, müftülük, müderrislik
Kaynaklarda kendisinden Mevlana Şükri, Mevlana gibi resmi görevlerini nerede ve zaman
Aşık gibi isimlerle de bahsedilen Şükri-i Bitlisi, tahsili yaptığı da bilinmemektedir.
daha sonra kendi ismiyle anılan Bitlis'teki Şükriye Şeref Han, Şükrî'nin bir süre Türkmen beylerinin
Medresesinde yapmıştır. Şuara Tezkiresinde Şükri-i'nin hizmetinde bulunduktan sonra dedesi olan Bitlis
ümeradan olduğu belirtilmektedir. Türkçe'de Bey hakimi Şeref Han'ın hizmetine girdiğini ve daha sonra
kelimesiyle karşılanan Emirlik rütbesi, Şükri-i Bitlisi'ye Sultan Selim'in has meclisine girerek onun önde gelen
Osmanlı Devleti tarafından verilmiş değildir. nedimlerinden biri olarak yer edindiğine ve bu özelliği
sebebiyle Latifî'nin Tezkire'sinde anlatıldığını
Şükri-i, yaşadığı devirde belirli bir bölgede yaşayan, kaydederek Şükrî'nin Bitlisli olmasıyla övünür.53
her hangi bir aşiretin beyidir. Bu unvan, bugünkü aşiret Avusturyalıtarihçi A. Steidl'i kaynak gösteren
reisliği ile aynı manadadır Şükri-i Bitlisi, Yavuz Sultan Argunşah, Şükrî'nin bir süre Akkoyunlu sarayında
Selim'in 1512 yılında tahta geçmesiyle İstanbul'a yaşadığınıbelirtmektedir. Şükrî, Sultan Selim'in 1512
gelmiş ve padişaha bir kaside takdim etmiştir. Bu yılında tahta geçtiği sırada İstanbul'a gelerek ona bir
takdimden sonra onun özel meclisine girmiştir. Şükri-i kaside takdim etmişve Sultan Selim'in özel meclisine
Bitlisi'nin bu kasideyi takdimine karşılık olarak ayrıca girmiştir. Ayrıca bu kasidenin karşılığı olarak padişah
padişah tarafından, Diyarbakır taraflarında belli bir kendisine Diyarbakır civarında bir zeamet ile
toprak parçasıyla ödüllendirilmiştir. Türk ile Türki, Kürd mükafatta bulunmuştur. DulkadiroğullarıBeyliği'nin
ile Kürdem, Evde koyuni, yabanda kurdam. Sözü ile OsmanlıDevleti'ne katılmasından sonra Şükrî, buraya
Anadolu'nun birliği için ne güzel buyurmuştur. tayin olunarak Şehsuvaroğlu Ali Bey hizmetine
girmişve Şehsuvaroğlu Ali Bey'e hocalık yapmıştır.
Şükri-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim ile İran, Kanuni
Şükrî'nin “Selimname”sinin “Sebeb-i Telif ”
Sultan Süleyman ile de Belgrad ve Rodos seferlerine başlıklıbölümünde eserin yazılışamacıyla ilgili olarak
katılmıştır. Şairin ölüm tarihi kesin olarak şunları öğrenmekteyiz ki; Ali Bey, kendi hizmetinde
bilinmemektedir. Prof. Dr. Ahmet Uğur'un, “Şair Kanuni çalışan hocasıŞükrî'ye Sultan Selim'den hayranlıkla
Devri'nin başlarında vefat etmiştir” demesiyle birlikte, bahsederek, anlattıklarının azma çevirmesini
eserini Kanuni'ye 1530 yılında takdim ettiğine göre, bu istemiştir. Ali Bey, Selim'in İskender'den daha büyük
tarihten kısa bir süre sonra vefat etmiş olmalıdır. Şükri-i olduğunu ileri sürerek Ahmedi'nin eseri olan
Bitlisi'nin; Manzum Yemen Tarihi'nin Yazarı Molla “İskendername”den daha büyük bir eser yazmasını
Şihabi isimli bir oğlu vardır. İslam-i ilimlerin tamamını istemiştir.
bilmekte olup Kadılık, Müftülük ve Müderrislik Şükrî-i Bitlisî, Selimname, Hazırlayan: Mustafa
(Üniversite Hocası) gibi resmi vazifeler yapmıştır. Argunşah, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri,
1997, s. 3.53 Şeref Han, belirtmektedir.
Kendisi devrin en büyük Hatip ve Vaizleri arasında
Şükrî, Sultan Selim ve Sultan Süleyman ile birlikte
sayılmıştır. Sporla ilgilenmiş; Murat Nehrini baştan seferlere katılmıştır. Ayrıca devlet kademesinde birçok
başa geçecek kadar iyi yüzme bildiği, iyi ata bindiği, ok görevler yürütmüştür. Herat ve Gilan gibi iki büyük
atmakta hünerli olduğu, tambur çaldığı ve iyi bir avcı kültür merkezini gezmiştir. Ölüm tarihi hakkında kesin
olduğu anlatılmaktadır. bir şey söyleyemediğimiz yazarın eserini Sultan
En büyük eseri Selim-Name'dir. Selim-Namenin tarihi Selim'e sunmasıtarihi olan 1530'da halen hayatta
yönü yanında bir başka özelliği de; eserin bütün olduğunu bilmekteyiz. Fakat bundan kısa bir süre
Türklerin faydalanması için Azeri ve Çağatay sonra öldüğütahmin edilmektedir. Kendisi hakkında
Türkçesi'yle yazılmasıdır. Şükri-i Bitlisi tarafından bazıbilgileri edindiğimiz Aşık Çelebi'den, Şükrî'nin
yazılan Selim-Name, bazı kaynaklarda Fütuhatü's- Belgrad ve Rodos seferlerinden sonra Şükrî-i
Selimiyye veya Fütuhatü's-Selim Han olarak da Bitlisî,“eglenmeyüb” öldüğünü öğrenmekteyiz. “Yemen
isimlendirilmektedir. Tarihi”adlıeserin sahibi Molla Şihabî, Şükrî'nin
oğludur.

BİTLİS’İM
Seli m n a m e

Bu çalışmada XVI. yüzyılda


yaşanan isyanlar hakkında
Şükrî'ye atfen verilen bilgiler
Mustafa Argunşah'ın
hazırladığı“Şükrî-i Bitlisî,
Selîm-nâme”adlıeserden
alınmıştır. Mustafa Argunşah,
çalışmasında “Topkapı
Sarayı, Müze Kütüphanesi,
Hazine Bölümü, nr. 1597-
1598”63 kayıtlı istinsah
nüshayı esas almıştır.

BİTLİS’İM
değerlerimiz değerlerimiz Daha sonra Mümtaz Kotan,Orhan Kotan, Kaya
Müştakhan,Mahmut Kılınç, Ruşen Arslan
Şerafettin Kaya ile Rizgari dergisinin
çıkarılmasında aktif rol alarak Rizgari' nin yayın
kurulunda yer aldı.(1975 yılından 1990 lı yılların
başına kadar Rizgari ile ilişkisi kesilmedi)Bu
süreçte dil ve siyasal çalışmalarını Tatvan'da
yürüten Feqi Hüseyn 12 Eylül Askeri bürokratik
darbede 1981 yılının ocak ayında Rizgari örgüt
üyeliğinden 3 oğlu ilebirlikte İstanbul'da
Tutuklanarak Tatvan Askeri cezaevine alınarak
85 gün işkenceli sorgudan geçirildi.Elazığ
sıkıyönetim komutanlığı savcılığınca hakkında
takipsizlik kararı vererek beraat etti.Aynı gerekçe
ile 1983 te tekrar çocukları(Nevzat, Azad Ve
Ferhat Sağnıç) ile beraber aynı davadan (Rizgari
Davası)tutuklanan Feqi bu kez bir ay Selimiye
kışlasının hücrelerinde tutuklu kaldı.
1984 yılından sonra çoğunlukla İstanbul'da
kalan Feqi burada dil üzerindeki
çalışmalarına yoğunluk verdi ve 1990 sonrası
Kürtçe çıkan bazı yazılı basınorganlarında
yazılar yazdı. Peşeviya Hevisina Zimane Kurdi 1
Feqi Hüseyin SAĞNIÇ ve 2, Rezimane Kurdi,Diroka Wejaya Kurdi,
Çiroken Kurdi ve Yusuf u Zulexan yazmış olduğu
kitaplardır.
Feqi Hüseyin Sağnıç, 12 Mart 2003 Çarşamba
1926 yılında Hizan'a bağlı Xoros köyünde günü 76 yaşında hayata veda etti.
doğdu. Nufus kayıtlarında ismi Musa Sağnıç Tatvan'ın en tanınmış simalarından olan Feqi
olan FeqiHuseyin,Halk arasında Mamosta Hüseyin Sağnıç, Tatvan'da sevilen vesayılan
Feqi Huseyn veya Mamê Feqi olarakta birisiydi.Faqi Hüseyin Sağnıç Kürdçe, (Kurmanci,
bilinirdi. Sorani ve Zazaca şiveleri) Türkçe, Arapça,
Feqi'nin asıl mesleği; duvar ustalığı, silah Farsça dillerinin yanında Fransızca ve
tamirciliği, saat tamirciliği ve en son olarakta İngilizcenin gramer yapısını biliyordu. Rabia
meslek olarak marangozluğu seçmişti. Feqi, hanımla evli olan Faqi Hüseyin Sağnıç
Müzeyyen, Nurinisa, Nevzat ,Bedia,Azad ve
1938'de girdiği medresede 4 yıllık medrese Ferhat olmak üzere 3 kız 3 erkek 6 çocuk
eğitimi aldı ve Feqi unvanına ulaştı. Kendi babasıydı.Daha sonra Mümtaz Kotan, Orhan
olanakları ile okuma yazmasını daha çok Kotan, Kaya Müştakhan, Mahmut Kılınç, Ruşen
geliştiren Feqi, Kürtçe üzerine çalışmalara Arslan Şerafettin Kaya ile Rizgari dergisinin
başladı. çıkarılmasında aktif rol alarak Rizgari' nin yayın
Bölgede çalışmalarıyla ismi ünlenen Feqi, kurulunda yer aldı.(1975 yılından 1990 lı yılların
1964 yılında Ziya Şerefhanoğlu' nun senato başına kadar Rizgari ile ilişkisi kesilmedi)
seçimleri içinBitlis'ten bağımsız aday olarak Bu süreçte dil ve siyasal çalışmalarını Tatvan'da
katılmasına aktif destek verdi ve siyasi yürüten Feqi Hüseyn 12 Eylül Askeri
alanda çalışmalar sürdürdü. Aynı yıl bürokratik darbede 1981 yılının ocak ayında
içerisinde kitap ve diğer çalışmalarının ele Rizgari örgüt üyeliğinden 3 oğlu ile
geçirilmesi üzerine, gıyabında tutuklama birlikte İstanbul'da Tutuklanarak Tatvan Askeri
kararı çıkarıldı.Uzun bir süre Ankara ve cezaevine alınarak 85 gün işkenceli
Türkiye'nin başka şehirlerinde Firar kalan s o rg u d a n g e ç i r i l d i . E l a z ı ğ s ı k ı y ö n e t i m
Sağnıç burada üniversiteli Kürd gençliği ile komutanlığı savcılığınca hakkında takipsizlik
tanıştı.Daha sonra yakalana Sağnıç Tatvan kararı vererek beraat etti.Aynı gerekçe ile 1983 te
cezaevinde 6 ay tutuklu kaldı. tekrar çocukları(Nevzat, Azad Ve Ferhat Sağnıç)
T-KDP kurucusu olduğu iddiasıyla tutuksuz ile beraber aynı davadan (Rizgari
olarak yargılanan Feqi, 12 Mart 1971 Davası)tutuklanan Feqi bu kez bir ay Selimiye
muhtırasıyla önce Siirt'e 3 kardeşi ile birlikte kışlasının hücrelerinde tutuklu kaldı.1984
yılından sonra çoğunlukla İstanbul'da kalan Feqi
tutuklanarak 40 gün göz altında kaldı. burada dil üzerindeki çalışmalarına yoğunluk
Daha sonra tekrar bölgede Kürtçülük yaptığı verdi ve 1990 sonrası Kürtçe çıkan bazı yazılı
gerekçesi ile tutuklanarak Diyarbakır'da basın organlarında yazılar yazdı. Peşeviya
8 ay hapis yattı. Hevisina Zimane Kurdi 1 ve 2, Rezimane Kurdi,
Diyarbakır'da tutuklu kaldığı sürece DDKO Diroka Wejaya Kurdi, Çiroken Kurdi ve Yusuf u
davasından siyasi savunma veren ocak Zulexan yazmış olduğu kitaplardır.
komününde yer aldı. Ocak komün inin Kürd Feqi Hüseyin Sağnıç, 12 Mart 2003 Çarşamba
dili ile ilgili savunmasında azımsanmayacak günü 76 yaşında hayata veda etti.
katkılarda bulundu.1974 Af'ı ile salıverilen Tatvan'ın en tanınmış simalarından olan Feqi
DDKO ocak komini ile dışarıda buluşarak Hüseyin Sağnıç, Tatvan'da sevilen ve sayılan
Önce Komal yayınevini kurdular. birisiydi.

BİTLİS’İM
re
kl
am
STK HABERLERİ
Bitlis’te
Eğitim

-Hoca,Hoca menim
kaybedecağ bişeyim yoğto,
anliyesen der ve arkadaşımız da
-Menım de yoğto, ne olacağ...

B
itlis'ten son yıllarda Üniversitelere daha çok Birgün ders saatinde öğrencinin dolaştığını görünce
öğrenci yerleşmeye başladı.Özellikle Eğitim tekrar uyarmak için odasına davet ediyor.Öğrenci
Fakültelerine çok sayıda öğrenci gönder - saçmalayarak arkadaşımızı tehdit etme gibi bir
mekteyiz. Bunu Mimarlık ve Mühendislik Fakülteleri girişimde bulunuyor ve dedikten sonra iyi bir
öğrenci olmasını tavsiye eder. Babasıyla arkadaş
takip etmektedir. İlahiyat Fakültelerine, Tıp
olduğunu eğer gerekirse babasının yanında onu
Fakültelerine, Hukuk Fakültelerine, İşletme - İktisat pataklayacağını da ekler. O günden sonra
Fakültelerine ve Siyasal Bilgiler Fakültelerine de öğrencide bazı olumlu davranışlar gözlenir.
yeterince öğrenci gönderebilmekteyiz. Her geçen yıl Memleketimizin evlatları olan öğretmen-lerimize
çocuklarımızın başarıları katlanarak artmaktadır. minneti bir borç olarak bilmemiz gerekiyor. Bitlis'li
Bu başarının sebepleri nelerdir diye düşünürken işadamlarımızın son yıllarda hayırlarına yaptırmış
bazı verileri alıp değerlendirdiğimde birçok oldukları ve donattıkları yeni okulların da bu
sebebin olduğunu gördüm. başarıda payları küçümsenemez. Başlıcaları Ahmet
Eren,Gencer,Zeki Peker,Hikmet Kiler v.b.
En önemli sebeplerden birinin memleket evlatla-
BETAV(Bitlis Eğitimini Tanıtma Vakfı) bu
rının okullarımızda öğretmenlik ve idarecelik başarıdaki büyük hak sahibidir.Bu vakıfın vermiş
yapmaları olduğu kanısına vardım. Üniversitelerin olduğu burs fakir ailelerin çocuklarının eğitimlerini
Eğitim Fakültelerine en çok öğrenci gönder- devam ettirmeleri konusunda cesaretlendir-
mekteyiz. Bu da mezun olan kardeşlerimizin mektedir. BETAV kurulmadan önce, bir çok aile,
memlekete dönerek göreve başlamalarına sebep nasılsa okutamayız deyip çocuklarının ilkokuldan
olmaktadır. Bu fedakarlık ve hizmet aşkı başarının sonra eğitimlerini sonlandırıp çırak olarak bir
yakalanması ile sonuçlanıyor. Memleketimizin çok yerlere çalışmaya gönderirlerdi.
Bu başarıların altında yatan bütün bu sebeplerin
büyük olmamasının avantajlarıdan biri herkesin
yanında çocuklarımızın inanç ve azimlerini en
birbirini tanımasıdır. Bu durum toplumumuzda oto büyük etken olarak görmek zorundayız.Başarının
kontrol mekanizmasının işlemesinde önemli bir temelinde dış etkenlerden daha fazla çocukla-
etkendir. Hemşehri öğretmenlerimizin yoğun bir rımızın yoğun ve disiplinli çalışmaları etkilidir.
çaba harcamaları bu başarının anahtarıdır.Bitlis'li Bundan sonraki yıllarda da çocuklarımızın
öğretmenlerimizin disiplinsizliğin üstüne cesaretle başarılarının devam etmesi için elimizden geleni
gitmesi bizleri bugünlere getirmiştir.İsmini yapmamız gerekiyor.Fedakar öğretmenlerimizin bu
belirtmeyeceğim bir öğretmen arkadaşım Bitlis'teki konuda üzerlerine düşeni yapacaklarından
eminiz.Hayırsever işadamlarımız, kendilerine
liselerden birinde idarecilik yaparken yaşadığı bir
düşeni sürekli yapmışlardır ve yapacaklarına da
anısını benimle paylaşmıştı. Sorunlu bir öğrenciyi inancımız sonsuzdur.İlerlemenin en iyi yolunun iyi
defalarca uyarmasına rağmen bir sonuç eğitilmiş bir gençlikten geçtiğini hepimiz biliyoruz
alamadığını söyledi. ve bunun için bütün enerjimizi, imkanlarımızı
harcamalıyız.

BİTLİS’İM
ANKARA'DA
BİTLİSDER’de
M erkezi Ankara'da bulunan Ankara
Bitlis İli ve İlçeleri Kültür ve
Dayanışma Derneği Olağanüstü
Genel Kurulunu Dernek merkezinde
gerçekleştirerek yeni yönetimini belirledi.
Faruk OKUYUCU Başkanlığında ki eski
OLAĞANÜSTÜ Yönetimin almış olduğu Olağanüstü Genel
Kurul Kararından sonra, Yeni Yönetim
listesi oluşturan hemşerilerimizin, Genel
GENEL KURUL YAPILDI Kurul Üyelerince seçilmelerinin ardından,
arkadaşları adına Söz alan Yeni Yönetim
Kurulu Başkanı Yasin CAN'da bir teşekkür
konuşması yaparak, eski yönetici
arkadaşlara ve kendilerini bu göreve layık
gören Genel Kurul Üyelerine teşekkür
ederken, Derneğin Etkinlik ve Hizmetlerinin
artarak devamı için bütün Hemşerileri-
mizden desteklerini esirgemeye-ceklerini,
kendilerinin de bunun için ellerinden
geleni yapacaklarını, Bitlis ismi yazan
tabelanın Başkentte sonsuza kadar asılı
kalması için hiç bir fedakarlıktan
kaçınmayacaklarını belirtti.Sıcak ve
samimi bir ortamda geçen Genel Kurul söz
alan diğer hemşerilerimizin dilek ve
temenni konuşmalarıyla sonuçlanmış oldu.

ANKARA BİTLİS İLİ VE İLÇELERİ


KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
YÖNETİM KURULU
YÖNETİM KURULU ASİL LİSTE
1- Yönetim Krl.Bşk. : Yasin CAN
2- Yön.Krl.Bşk.Yrd. : Enver KANDÖRE
3- Yön.Krl.Bşk.Yrd. : Sedat TAHTACI
4- Genel Sekreter : Seyhan MUMCU
5- Sayman : Hikmet TİL
6- Yön.Krl.Üye : Rahmi ÖZMEN
7- Yön.Krl.Üye : Ferit ERDEM

YÖNETİM KURULU YEDEK LİSTE


1- Yön.Krl.Yed.Üye : Savaş BAKIRCIOĞLU
2- Yön.Krl.Yed.Üye : Mustafa ORAL
3- Yön.Krl.Yed.Üye : Kadir GENCER
4- Yön.Krl.Yed.Üye : Hatice GÖKSOY
5- Yön.Krl.Yed.Üye : Yusuf KIZILGÜL
6- Yön.Krl.Yed.Üye : Necmettin TEKDEMİR
7- Yön.Krl.Yed.Üye : Cahit ÇELİK

DENETİM KURULU ASİL LİSTE


1- Denetim Krl.Bşk : Faruk NORŞENLİ
2- Denetim Krl.Üye : Enver AYAZ
3- Denetim Krl.Üye : Kadri KAYA

DENETİM KURULU YEDEK LİSTE


1- Denetim Krl.Yed.Üye : Cumali AYAZ
2- Denetim Krl.Yed.Üye : Abidin TİL
3- Denetim Krl.Yed.Üye : Erdal YETİŞKİN

BİTLİS’İM
STK HABERLERİ

e s e t ü z z e h r a
Medr yumu
Sempoz

Said Nursi'nin Eğitim Modeli


'Medresetüzzehra'
Sempozyumda Ele Alınacak

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde 12-14 Ekim


tarihleri arasında 'Medresetüzzehra
Sempozyumu' düzenlenecek.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde 12-14 Ekim
tarihleri arasında 'Medresetüzzehra
Sempozyumu' düzenlenecek. Sempozyuma
yurtiçi ve yurtdışından bilim adamlarının
katılacağı sempozyumda, Bediüzzaman Said
Nursi'nin hayata geçirmek istediği,
'Medresetüzzehra' eğitim modeli ele alınacak.
Açılışını Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve
AK Parti Sözcüsü Doç. Dr. Hüseyin Çelik'in
yapması planlanan sempozyuma Prof. Dr.
Mümtazer Türköne, Prof. Dr. Mazhar Dağlı,
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr Ekrem
Manisalı, Prof. Dr. Gürbüz Aksoy Hazim Nazim
Fadıl, Prof. Dr. Peyami Battal ve daha çok
sayıdaki bilim adamının katılması bekleniyor.

Said Nursi'nin gençlik aşkı


bulundu Medresetüzzehra!
Ben aylarca, yaşadıklarımıza benzer bir zaaf
Bulut, Said Nursi hakkında roman yazmak aradım hayatının içinde. Bir kadını sevmiş
olmasını, bir kıza meyletmiş olmasını, bir hazzın
istediğini ancak romana konu olacak bir aşk
peşine düşmüş olmasını aradım. Bulamadım.
konusu aradığını belirtti Acaba bu hayat, ayıklanmış bir kurgu muydu
Yazar Mehmet Ali Bulut, Bediüzzaman Said gerçek mi? Yani Bediüzzaman'ın yaşamında da
Nursi hakkında roman yazmak istediğini ancak kurgu, gerçekliğin önüne mi geçmişti?
romana konu olacak bir aşk konusu aradığını Bilemiyorum. Ama ben bulamadım aradığım o
belirtti. “Ben aylarca, yaşadıklarımıza benzer romansı zaafı. Zaman zaman Risale-i Nur ve ona
bir zaaf aradım hayatının içinde. Bir kadını hizmetler konusundaki titizlenişleri,
sevmiş olmasını, bir kıza meyletmiş olmasını, asabileşmeleri, talebelerini hırpalamaları dışında
bir hazzın peşine düşmüş olmasını aradım” haller bulamadım. Bunlar da bir roman için yeter
miydi, bilemiyorum.Evet, bir aşkı vardı ama bizim
diyen Bulut, gerçek aşkını en sonunda nasıl
bildiğimiz cinsten değil. O Kur'an davasını aşk
bulduğunu açıkladı. edinmişti. Onu dünyaya anlatmak, yüceliğini tüm
Bulut, Haber 7'deki yazısında 12-14 Ekim'de beşere tasdik ettirmek!
Van'da yapılacak olan Mederesetüzzehra İşte o zaman derk etmiştim Medresetüzzehra'nın
Sempozyumu'na da dikkat çekti. manasını, maksadın, kıymetini ve Bediüzzaman'ın
İşte Bulut'un yazısı: Risalehaber... yaşamı içindeki yerini. O anlaşılmadan
Said Nursi'nin gençlik aşkı Medresetüzzehra projesinin hakikati de kıymeti de
bilinmez.

BİTLİS’İM
12-14 Ekim tarihlerinde Van'da yapılacak
Mederesetüzzehra Sempozyumu onun müjdesi
olabilir. Çünkü o proje ilk defa enine boyuna
tartışılacak. İnşallah akabinde de Van'da o
medresenin tam da hayal edildiği gibi inşasına
başlanır.
O medrese için elini cebine atacak milyonlar
olduğunu biliyorum artık. Demek ki vakti geldi.
Onun davasına sahip çıkanlara eminim o da
sahip çıkacaktır. Nitekim ta yüz yıl önce, bu
çabaları görmüş, bu maksatlarla Van'a gelenleri
mezarından selamlaşarak 'henien leküm' demiş,
adeta sempozyumun sahipliğini üstlenmiştir…
İşte onun bu çabaları sergileyeceklere yüz yıl
önceden seslenişi:
“Neden dünya herkes için terakki dünyası olsun
da yalnız bizim için gerileme dünyası olsun, öyle
mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım. Şu
tarafa dönüyorum. Gelecekteki insanlarla
konuşacağım.
Ey üç yüz yıl sonra gelecek yüksek asrın
arkasında gizlenmiş ve sessizce Nur'un sözünü
dinleyen ve gaybi ve gizli bakışlarıyla bizi
izleyen Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar,
Tahirler, Yusuflar ve Ahmetler, vesaireler!...
Sizlere ihtap ediyorum. Başınızı kaldırıp beni
doğrulayınız. Ve beni doğrulamak sizlere borç
olsun. Şu çağdaşlarım varsın beni
dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden
sizin yüksek geleceğinize uzanan telsiz telgrafla
sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, ben acele
edip kışta geldim. Sizler cennet gibi bir baharda
geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları sizin
zemininizde çiçek açacaklar. Biz hizmetimizin
ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz: Mazi
kıtasına geçmek için geldiğiniz zaman,
mezarımıza uğrayınız. O bahar hediyelerinden
birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen
ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor
toprağının kapıcısı olan kalenin (Van Kalesini
kast ediyor) başına takınız. Kapıcıyı tenbih
edeceğiz. Geldiğinizde bizi çağırınız.
Mezarımızdan,“henien leküm” (hoş geldiniz)
Nitekim Nur talebeleri de bugüne kadar onu sedaları işiteceksiniz... Mamafih gelen
hakkıyla anlayamadılar. Dünyanın dört bir misafirleri yüzlerinin aydınlığından hemen
yanını medreselerle, okullarla donattılar da tanıyacağız. Şu zamanın memesinden bizimle
Üstadın, “55 yıllık gaye-i hayalim ve tam elli beş birlikte süt emmeyen ve gözleri arkaya takılmış,
senedir Risâle-i Nur'un hakaikına çalıştığım gibi maziye bakan ve hayalleri kendileri gibi
ona da çalışmışım” (Emirdağ Lahikası) dediği hakikatsiz olarak dünyadan ayrılmış olan bu
“Van'da bir Medresetü'z-Zehra” açmayı akıl
edemediler. çocuklar, varsınlar şu kitabın (Risale-i Nur'a da
Üstelik o medresenin nasıl inşa edileceğini, işaret var) içinde yer alan gerçekleri hayal
kaynaklarını, hayatını idame etmesi için hangi sansınlar. Ama biliyor ve inanıyorum ki şu
parasal kaynakların kullanılacağını dahi haber kitapta yer alan hakikatler sizde gerçek-
vermiş olmasına rağmen… leşecektir. Ey muhataplarım, Ben çok
Ben bunu, Nurcuların bir ayıbı, bir eksikliği bağırıyorum. Çünkü 13. asrın minaresinin
görüyordum. Birçok şeyi başardılar evet, ama başında durmuş, görünürde medeni ama dine
Üstadın 55 yıllık aşkını, hayalini, gayesini ihmal karşı lakayt, fikren mazinin en derin derelerinde
ettiler sanıyordum. Belki de zamanı gelmemişti.
Şimdi herkes ondan söz ediyor. Risale Akademi kalmış olanları camiye çağırıyorum. Ey, hayatın
ve Risale Haber elbirliği yapıp Van Valiliği ve ruhu olan İslamiyeti bırakmış, iki ayaklı yürüyen
Üniversitesi ile birlikte Bediüzzaman'ın bu mezarları andıran bedbahtlar! Gelen neslin
arzusunu masaya yatırıyorlar. Akademisyenler kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor.
ve konunun uzmanları ile “ne yapabiliriz, ne Onların önlerinden çekiliniz ki, İslam gerçeğini
edebilir” diye bakacaklar. yeryüzünde dalgalandıracak o yeni nesil
Demek ki zamanı yeni yeni geliyor… gelsin.” (Munazarat)

BİTLİS’İM
STK HABERLERİ

TATVAN LİSESİ
GÖNÜL DOSTLARI
BİR ARADA

itekim Nur talebeleri de bugüne kadar onu

N
Özden KAHRAMAN hakkıyla anlayamadılar. Dünyanın dört bir
yanını medreselerle, okullarla donattılar da
Üstadın, “55 yıllık gaye-i hayalim ve tam elli beş
senedir Risâle-i Nur'un hakaikına çalıştığım gibi
ona da çalışmışım” (Emirdağ Lahikası) dediği
2009 yılında “Van'da bir Medresetü'z-Zehra” açmayı akıl
Tatvan'a yapmış edemediler.
Üstelik o medresenin nasıl inşa edileceğini,
olduğum ziyarette kaynaklarını, hayatını idame etmesi için hangi
parasal kaynakların kullanılacağını dahi haber
arkadaşlarımın vermiş olmasına rağmen…
Ben bunu, Nurcuların bir ayıbı, bir eksikliği
bazılarını görme görüyordum. Birçok şeyi başardılar evet, ama
fırsatım oldu. Üstadın 55 yıllık aşkını, hayalini, gayesini ihmal
ettiler sanıyordum. Belki de zamanı gelmemişti.
Onların da Şimdi herkes ondan söz ediyor. Risale Akademi
ve Risale Haber elbirliği yapıp Van Valiliği ve
katkıları ile Üniversitesi ile birlikte Bediüzzaman'ın bu
arzusunu masaya yatırıyorlar. Akademisyenler
kurulan telefon ve konunun uzmanları ile “ne yapabiliriz, ne
edebilir” diye bakacaklar.
trafiği sayesinde Demek ki zamanı yeni yeni geliyor…
birbirimize ulaştık.
Teknolojiden de
faydalanıp (
Facebook )
sayesinde
sayımızı arttırdık.
Kurduğumuz
Tatvan Lisesi
Gönül Dostları
sayfasından
görüşmelerimiz ve
paylaşımlarımızı
yapıyoruz.

BİTLİS’İM
İlk toplu
görüşmemizi 2010
Ekim ayında
İstanbul
Göztepe'de,
Tatvan'dan da
katılan
arkadaşlarımızla
gerçekleştirdik.
Genel buluşmalar
haricinde,
ramazan aylarında
da toplu iftar
yemekleri vererek
bu birlikteliği
pekiştirdik.

2010 Mayıs ayında Küçükyalı'da gerçekleşen kalanın da bizlere en saf, en doğal halimizle
yemeğimize Tatvan, Kıbrıs ve Adapazarı'ndan tanıyacak kaç arkadaş bulma imkânımız olabilir
katılan arkadaşlarımız oldu. Bu yemekte ki! Böyle bir güzellik, arkadaşlık kimlere nasip
dostluğumuzun ortak noktası olan Tatvan'a olabilir? Gönül dostları olarak bundan sonraki
ziyaret gerçekleştirmeye karar verdik. Doğunun toplantılarda Tatvan'lı ve Tatvan Lisesi
incisi güzel memleketim Tatvan'da İstanbul'dan mezunları olarak adımızı yaşatacak faaliyetler
gelen grup ile Temmuz ayında 3 gün bir arada gerçekleştirmeyi istiyoruz, önümüzdeki yıllarda
gezilip anıları tazeleme şansı yakaladık. Herkes kalabalık bir grupla Tatvan 'a gitmek
de inanılmaz heyecan ve mutluluk duyguları düşüncesindeyiz. Gönül bağımızı başlatan
vardı. Son gecemizde Tatvan'da yaşayan Tatvan ve orada yaşayan arkadaşlarla yoğun
arkadaşlarımız ailelerini de getirerek büyük bir sevgi ve özenimizi paylaşmak istiyoruz.
yemek düzenlediler. Bu çok anlamlı yemekte Bizler farklı ailelerden farklı şehirlerden ve farklı
büyümüş ve geniş bir aile olmuştuk. Bir arada geleneklerden olsak da, Gökkuşağının renkleri
olduğumuz günlerde hiç büyümemiş, aradan gibi bir araya gelip, dünyayı güzelleştirmek, en
yıllar geçmemişçesine yoğun duygularla güzel sevgi ve dostluk bağını pekiştirmek
günlerimizi geçirdik.Büyük misafirperverlik istiyoruz. Gökkuşağını ve dünyayı güzel yapan
gösteren arkadaşlarımız bizleri kendi içindeki renkler değimlidir? Bir bütün olarak bu
araçlarıyla 3 gün boyunca Nemrut, Bitli,Ahlat, duygularımızı ve düşüncelerimizi bizden sonraki
Akdamar Adası ve gezilecek diğer yerler nesiller de yaşasın güzel vatanda birlik ve
götürüp hoşça zaman geçirmemize vesile beraberlik için de mutlu kahkaha sesleri
oldular.Sürekli anılarla geçen sohbetlerde yükselsin istiyoruz. Sohbetler esnasında gönül
aslında farkına varmadan birbirimize neler bağımızla birlikte kan bağlarımızın da olduğunu
kattığımızı gördük.Arkadaşlarımızın bazılarının öğrendik. Akrabalar arasında gerçekleşen
çocukları bayan arkadaşlara hala diye hitap evlilikler, bizleri daha da yakınlaştırmış.
ederek bizleri gururlandırdılar..Bu ortamlar Bizler kendimizi yaz tatili dönüşü yada teneffüs
Ailece görüşmelerde başlatmış oldu.Yurt içi ve sonrası çalan ders zili ile sınıfta bir araya
yurt dışından gelen arkadaşlarımız sayesinde gelmiş bulduk.. Zaman hiçbir şeyi tüketmemiş,
dönem dönem İstabul'da bir araya toplandık. kişiler olgunlaştıkça geçmişleri ve anıları daha
Facebook'taki Gönül Dostları grubumuza değerli, özlemle bir arada olmanın tadını
özellikle tanıdığımız, görüştüğümüz kişileri üye çıkarmışız. Bu duygular bizleri tekrar Tatvan'a
olarak ekliyoruz. Aile ortamı gibi götürmüş, ne mutlu ki çocukluğumuzu,
gördüğümüzden üye sayısını kısıtlı tutuyoruz. Bu arkadaşlığımızı ve sevgimizi yitirmemişiz.
yıl haziran ayında düzenlediğimiz yemek için Okulun ilk günü heyecanıyla Hollanda, Kıbrıs,
ulaşabildiğimiz bazı öğretmenlerimize bilgi İzmir, Ankara, Adapazarı, Bitlis ve Tatvan'dan
verdik. Yıllar sonra öğrencilerinin kendilerini toplantılarımıza katılan tüm Gönül Dostlarına
bulup aramasında çok mutlu oldular. teşekkür ediyoruz. Kim bilir ulaşamadığımız kaç
Yetiştirdikleri öğrencilerini iyi mevkilerde arkadaşımız aynı duyguların özlemi
görmekten gururlandıklarını ifade ettiler. içerisindeler. Tatvan Lisesi Gönül Dostları
Florya'da gerçekleşen toplantımıza İngilizce grubunun tüm üyelerine katkıları ve katılımları
öğretmenimiz Şemsettin Işıklı katıldı ve bizleri için çok teşekkür ediyoruz. Gönüller girebilmek,
onurlandırdı. Daha sonra gerçekleştireceğimiz sevgi ekmek ve kalıcı olmak zordur. Ne mutlu
toplantılara diğer öğretmenlerimizin de bizlere ki sevgilerimizi yeşerttik ve büyük bir
imkânları ölçüsünde katılacaklarını inanıyoruz. çınara çevirdik. Hayatınızda sevdikleriniz,
Kendi ailelerimiz haricinde bizlerin en eski dostlarınız, sıcacık sevginiz ve paylaşımlarınız
tanıdığımız olan arkadaşlarımızla 25-30 yıllık bir hiç eksik olmasın Gönül Dostlarım…
geçmişi paylaşıyoruz bu durum tüm arkadaşları
birbirleri için daha özel yapıyor düşünün
ömrümüzün geri

BİTLİS’İM
STK HABERLERİ

KALE GÖLET BARAJI


19 YILDIR BİTMEYİ
BEKLİYOR...
ugüne kadar 8 yüklenici firma, 15 bakan gören

B
gölet bulunduğu Kaleli köyüne ve çevre köylere
yaşattığı türlü zorluklar nedeniyle insanları
Bitlis'in Güroymak canından bezdirdi. Bir türlü bitirilemeyen
barajdan en büyük zararı Kaleli köyü sakinleri
(Norşin) ilçesinde görüyor. İlk olarak köye baraj yapılacağının
Güneydoğu Anadolu öğrenilmesi halk tarafında sevinçle karşılanmış.
Nihayetinde tarıma ayrılan topraklar barajla
Projesi kapsamında birlikte modern sulamaya açılacak, bununla
yapımına 19 yıl önce beraber daha çok alanı daha kolay bir şekilde
sulayabileceklerdi. Halk daha önce ilkel
başlanan Kale Gölet şartlarda dere suyunu tarlalara taşıyordu. Bu
durum hem zahmetli hem de pahalı bir
Barajı 12 hükümet 15 yöntemdi. İstimlâk edileceği söylenilen arazileri
bakan ve 8 yüklenici de devlete köylüler tarafından hemen verilmişti.
Daha sonra barajın yapımı için kolaylık olsun
firmayı geride bıraktı. diye yapılan yollar birçok köylünün arsasından
Bunca seneye rağmen geçti. Bu arazilerin ödemeleri yetkililer
tarafından söz konusu dahi olmadı. İlk yıllar
bir türlü tamamlanıp çalışmalar gayet hızlı bir şekilde yürütülüyordu
sulamaya açılarak daha sonra bu durum değişmeye başladı.
İlerleyen yıllarda bu çalışmalar senede 20 güne
bölge halkının yüzünü kadar düştü. Bir dönem birkaç yıl ara verildi
güldüremedi. Önce barajın yapımına. Kendileri için bir lütuf
olduğunu düşündükleri baraja bir türlü
Bayındırlık ve İskân kavuşamayan bölge insanı baraj yüzünden
Bakanlığına devredilen kullanamadıkları arazilerinden her yıl zarar
etmeye devam ediyor. İlçede geçim kaynağının
baraja beş yıl tek çivi temeli tarıma dayalı olduğu düşünülürse
kaybedilen miktar daha iyi anlaşılabilir. Bu
çakılmadı, son iki yıldır kayıp ilçe halkı için önemli bir miktar.
yapım işini Devlet Su
İşleri yürütüyor.

BİTLİS’İM
Susuz kalan araziler Baraj yapımı sırasında
erazyona uğradı kesilen ağaçlar
Baraj projesinde, 20 bin dönüm arazi sulu tarım Bölgede çalışmalar başlatılmadan önce 30 bin
yapılabilme imkânı sağlayacağı planlanıyordu. dönüm arazi üzerinde bulunan 18 bine yakın
Baraj çalışmaları olmadan önce ilkel şartlarda kavak ağacı bulunuyordu. Geniş alana yayılmış
dahi olsa 10 bin dönüm arazi tarım için olan ağaçların içinde tarım rahatlıkla
kullanılabilir haldeydi. Fakat baraj yapımından yapılabiliyormuş. Fakat göledin yarattığı erozyon
sonra bölge halkı toplamda 3 bin dönüm arazisini yıllar içerisinde binlerce kavak ağacının
ancak sulayabiliyor. Bu arazilerin sulama maliyeti ku r u m a s ı n a n e d e n o l d u . E k i p m a n l a r ı n
de çiftçilere yüksek harcamalara neden oluyor. yerleştirildiği alanlar, işçi yatakhaneleri ve
Köylüler yıllardır topraklarını ekememenin yemekhaneleri için prefabrik konutlar, büro alanı,
sıkıntılarını yaşıyor. Bunca dağlık, tarım için bekçi kulübesi derken de yine binin üzerinde
elverişsiz bölgede onlar en düz tarım arazilerine kavak ağacının kesildiği resmi evraklar da yerini
sahip, gürül gürül akan dereleri var fakat bunları almış. Ayrıca baraj için yapılan yol güzergâhı da
seyretmekten başka ellerinden bir şey gelmiyor.. yapılan yanlış hesaplamalar sonucunda ormanlık
Yaşananlar sadece Kaleli köyünün kaderi değil, alandan geçirildiği için de yüzlerce ağacın
ilçe halkının tamamının ortak sorunu. 17 yıldır hiç kesilmesine neden olmuş. Ormanlık alanın tahrip
ekilmeyen topraklar var. Yıllar önce ekilen olması yabani hayvan nüfusunu da bitirme
topraklar erozyona uğramış şekilde. Bir hiç noktasına getirmiş. 22 çeşit yabani hayvandan
uğruna kurak topraklar olmaya başladı. Susuz geriye sincap, tavşan gibi birkaç tür kalmış. Yolun
kalan arazilerde hiçbir tarım faaliyeti yanlış olduğu anlaşılınca yapılan yeni yollarda
yürütülemiyor. Barajın yapımı sözde 10 köylünün arsalarının parçalara ayrılmasına
mahallenin, 5'te köyün arazilerini sulayacaktı. neden olmuş. Bu kadar tahripten sonra geriye
Bunlar yıllardır olmadığı gibi üstüne üstün dere koruma altında olan 3 bin kavak ağacı kalmış.
suyundan yararlanan; Üzümveren, Kaleli, Yamaç, Bitirildi diye 2007 yılında Başbakan tarafında sine
Yeşilova, Girne gibi sekize yakın köy ve mahalle vizyonla toplu açılış töreninde Kaleli Baraj
de bu sudan mahrum kaldı. Baraj 11 köylünün Göledi'nin de açılışı gerçekleştirildi. Fakat Kaleli
arazileri üzerine kuruldu. Kimileri arazilerinin Gölet Barajı aradan 4 yıl geçmesine rağmen hala
tamamını, bazıları da bir kısmını devlete sattı. h i z m e t e s o ku l a m a d ı . G ü r o y m a k t a r ı m ı
Arazilerini baraj için satan köylüler birkaç yıl destekleyeceği düşünülen gölet her yıl tarımda
sonra modern bir tarım yapacaklarını düşünürken yarım milyondan fazla zarara neden oluyor.
hiç biri buna şahit olamadan, barajın bittiğini
göremeden öldüler.

BİTLİS’İM

You might also like