Ebulvefa

You might also like

Download as pdf
Download as pdf
You are on page 1of 2

Örnek Hayat

Yusuf HALICI

EBU’L VEFA
HAZRETLERİ
“Ebu’l Vefa hazretlerinin manevî önderliğini yaptığı külliye; bir ilim merkezi, bir
yardımlaşma müessesesi, yolcular için bir misafirhane, yoksulların karnını doyurduğu
bir yer olduğu gibi aynı zamanda insanların huzur bulduğu, edebiyat, musikî, hüsn-ü
hat gibi güzel sanatların icra edildiği bir yer oldu. Günümüzde Vefa adı ile anılan bu
semt, Şeyh Ebu’l Vefa Hazretlerinin bir hatırasıdır.“

O smanlı’nın 1 5.
yüzyılda yetiştir-
diği önemli ilim
adamlarından…

İstanbul’un en büyük manevî


ilimlerin bütün sahalarına ka-
dar eğitim gördü. Üst düzeyde
Arapça, Farsça ve Türkçe bil-
gisine sahip olup üç dilde de
tasavvufî şiirler kaleme alarak
bir divan tertip etti.
sürede mamur hâle getirerek
kurulan külliyede bir taraftan
insanları irşat etti, bir taraftan
da ihtiyaç sahiplerine yardım
elini uzatıp onların gönülleri-
ni fethederek bölge insanının
mimarlarından… Büyük sufi… Müslüman olmasında büyük
Abdullatif Kutsî’nin manevî rol oynadı.
Asıl adı Muslihuddin Mus- terbiyesinde yetişti. Öncele-
tafa ama o daha çok Şeyh Ebu’l ri memleketi Konya’da faali- Ebu’l Vefa hazretlerinin
Vefa Konevî veya kısaca Ebu’l yet gösterdi. Daha sonra fethe manevî önderliğini yaptığı
Vefa olarak tanındı. Konya’da müteakip Konya’ya vazifesinin külliye; bir ilim merkezi, bir
dünyaya geldi. 1490´da başına dönmeye hazırlanırken yardımlaşma müessesesi, yol-
İstanbul´da vefat etti. Kendi- Fatih Sultan Mehmet’in, şeh- cular için bir misafirhane, yok-
si Mevlâna Celaleddin-i Rumî rin imarı ve halkın irşat edil- sulların karnını doyurduğu bir
Hazretlerinin soyundandır. mesinde kendisine yardımcı yer olduğu gibi aynı zaman-
Sultan Fatih ve Sultan II. Baye- olmaları için İstanbul’da ika- da insanların huzur bulduğu,
zıd Hân zamanında yaşadı. met etmelerini istediği yüzler- edebiyat, musikî, hüsn-ü hat
ce ilim ve maneviyat büyüğü gibi güzel sanatların icra edil-
Ebu’l Vefa Konya ve arasında yer alarak çoğunluğu- diği bir yer oldu. Günümüz-
Edirne’de hem batınî hem de nu Rumların oluşturduğu ha- de Vefa adı ile anılan bu semt,
zahirî ilim tahsilinde bulunup rabe halde olan bir semte yer- Şeyh Ebu’l Vefa Hazretlerinin
astronomi ve musikîden, dinî leştirildi. Ama o burayı kısa bir hatırasıdır.

76 Ağustos 2008
Fatih Sultan Mehmet’in yap-
tığı güzel çalışmalar sebebiyle
Ebu’l Vefa’ya karşı çok özel bir
muhabbeti vardır. Bir gün has
adamlarından birini göndere-
rek, sohbetlerinden ve nasihat-
lerinden istifade etmek için bu
büyük insanı saraya davet eder.
Ancak, Şeyh Ebu’l Vefa bu dave-
te icabet etmeyeceğini bildirir.
Daveti kabul edilmeyen Cihan
padişahı Fatih tebessüm eder
ve “O gelmezse, biz onun aya-
ğına gideriz” diyerek bu mane-
viyat sultanının dergâhına ka- ve dervişliğe kalkışacak. Hâlbuki temeye çekindiği için de iğneyle
dar gider. Ama bir sarhoşa dahi o milletin işlerini üzerine almış- deldiği limondan birkaç damla
açık olan bu kapı Peygamber tır. Biz de dünya düzenini koru- emerek nefsini köreltmiştir. Ka-
müjdesine mahzar rikkat ehli maya memuruz.” dın Ebûl Vefa’nın isteği üzerine
Sultan’a açılmaz. Fatih: kız kardeşine gider durumu an-
Ebûl Vefa hazretlerinin kü- latarak helallik alır ve çocuk da
—Ey Ebu’l Vefa, sende hiç çük ve sevimli bir oğlu vardır. bu kötü huyu kendiliğinden bı-
vefa hissi yok mu? diyerek ora- Çocuk iyidir hoştur ama kötü rakır.
dan ayrılır. bir huyu vardır. Mahalle sucusu-
nun çuvaldız ile kırbalarını de- Zamanın padişahı II. Bayezıd,
Sultan Fatih bir müddet son- ler. Delinen kırba dikilemez, an- Ebu’l Vefa Hazretlerini ziyaret
ra aynı kapıya bir kere daha ge- cak boğumlanarak bağlanır ki, etmek ister. İsteği kabul görme-
lir. Ama kapı kendisine yine bu da koca kırbanın telef olması yince, sultanlık damarı kabarmış
açılmaz. Kapının bir tarafında demektir. Saka bir sabreder, iki olmalı ki, bir gün aniden, ses-
koskoca Cihan Sultanı Fatih Sul- sabreder, bakar olmuyor, en son siz ve sedasız bir şekilde erkânı
tan Mehmet diğer tarafında da hazretin huzuruna çıkarak duru- ile tekkenin yolunu tutar. Kala-
gönüller sultanı Şeyh Ebu’l Vefa mu bildirir. Ebûl Vefa hazretle- balık saray arabalarıyla tekke-
hazretleri ağlamaktadır. Fatih ri çok şaşırır. Kırbaların parasını ye yaklaştıkları sırada, dervişler,
kemâl-i edeple huzura girip işin fazlasıyla öder, ağlayarak helal- koşarak bu ziyaretten Ebu’l Vefa
aslını öğrenmek üzere yaverini lik diler. Hazretin bu durumu Hazretleri’ni haberdar ederler.
içeri gönderir. Yaverin getirdiği karşısında bir hoş olur saka, keş- O; “Olamaz böyle bir şey müm-
cevap tarihî olmakla birlikte ma- ke eşiğine sultanların baş koy- kün değildir.” der ve sedirde kıb-
nidardır da; duğu veliyi üzmeseydim diyerek leye yüzünü dönerek uzandır ve
büyük bir pişmanlık ve mahcu- kelime-i şahadet getirir. Sultan,
“Benim ona meylim ve onun biyet içinde dergâhtan ayrılır. Şeyh Ebu’l Vefa Hazretleri’nin
bana ihtiyacı o derece fazladır Ebûl Vefa çocuğa hiçbir şey de- bulunduğu mekâna girdi-
ki, bir an birbirimizi görecek ol- mez. Hemen hanımına giderek; ğinde, O, ruhunu çoktan tes-
sak, o benden ayrılmak isteme- “Aman hatun, iyi düşün, biz bir lim etmiştir. Çünkü daha önce
yecek, ben de onu bırakmayaca- hata yaptık ama nerede?” der. de o Fatih Sultan Mehmet’e;
ğım. Hünkârımız Efendimizin Çok geçmeden hanımı yaptığı “Bu dünyada görüşmemiz mu-
gönlü çok hassas ve coşkundur. hatayı bulur. Kadın çocuklarına kadder değildir!” diyerek, gö-
Korkarım ki padişahlık vazifele- hamileyken kız kardeşinin sepe- rüşme taleplerini geri çevirmiş-
rini unutup tacı tahtı bırakacak tindeki limona canı çekmiş, is- ti.

77

You might also like