Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 98

Elazýð Barosu Dergisi

Cilt: 1 Yýl: 1 Sayý: 2 Bahar 2008

Elazýð Barosu Dergisi 1


2 Elazýð Barosu Dergisi
3 Editörden

Elazýð Barosu Dergisi 5 Başkan'ın Mesajı

7 Söyleşi
Elazığ Eski Baro Başkanı Şahabettin Ayden
Elazýð Barosu Yayýn Organý
Bahar 2008
10 Kamulaştırma ve Yargıtayın 'Değişebilir' Kararları

14 Hangi Sınırlarda Avukatlık?

20 Hayalin Derinliklerinde Yolculuk / Amak-ı Hayal


Elazýð Barosu adýna Sahibi
Av. Rüstem Kadri Septioðlu 30 Hırçın, Yorgun ve Unutulmuş...

Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü 32 Semasındaki Tek Yıldıza


Av. Bülent Kayalı
36 Aydın
Editör
Av. Mehmet Polatoðlu 37 Hukuk-Yazın (Edebiyat) İlişkisi
Yayýn Kurulu 43 Gecenin İçindeki Adam
Av. Bülent Kayalı
Av. Murat Bal
Av. M. Salih Demirdað 47 Kül Rengi Hikayeler 2 / Gece Meseli
Av. M. Okan Yılmaz
Av. Reþat Yaratan 52 Mizah
Av. Mehmet Polatoðlu
Av. Ahmet Türegün 54 Salkım Güzelim
Av. Ýlhan Karadað
56 Yaşadıkça ve Yara Aldıkça
Tasarým
IHB Reklam Ajansý 58 Namlu Namlu Ölüm Çığlık Çığlık Sevda
Lamartin Cad. Granit Apt. No: 48 D: 14
Taksim - Beyoðlu / Ýstanbul
60 Yeni Anayasa Çalışmaları
www.ihb.com.tr

Kapak Tasarým 74 Anayasa Mahkemesi Kararları


Esfel Hannan
Ýbrahim Halil Baran 84 5728 Sayılı Yasa ile İlgili Adalet Bakanlığı
Açıklaması
Baský
Berdan Matbaasý 95 Avukatlık Kanunu Değişiklikleri
Ýstanbul

Yazýþma Adresi
Elazýð Adliye Sarayý Kat: 2 Elazýð
Tel: (0424) 218 19 71
(0 424) 236 87 10
Faks: (0424) 236 58 45
http//:www.elazigbarosu.org.tr

*Dört ayda bir yayýmlanýr.


Dergimizde yayýnlanan yazýların
sorumluluðu yazarlarına, yayým haklarý
Elazýð Barosu Dergisi'ne aittir. Kaynak
gösterilerek alıntı yapılabilir.

Elazýð Barosu Dergisi 3


editörden

“Herkesin bir mesleği, bir de meşgalesi olmalı…”

Baromuzun “başlangıç” anlamındaki Bahar ve sanat önemli bir yer tutar. Tabiî ki nitelikli
sayısı ulaştığı kesimlerin teveccühünü kazandı. edebi ürünlerin ortaya çıkarılması çok ciddi bir
Belki de ilk sayıyı çıkarmış olmanın keyfiyle birikim ve kabiliyetle mümkündür. Ancak
biraz da rehavetle ikinci sayımız gecikti. Geçen edebiyatçının muhakkak meslekten olması
sayıda dergimizde hukukçu arkadaşlarımızın gerekmiyor. Cem Bayındır'ın hukuk-edebiyat
hukuk ve diğer ilgi alanları ile ilgili çalışmala- ilişkisini Türk ve Dünya edebiyatlarındaki önem-
rına; meslekten hukukçu olmayanların ise li edebi kişiliklerden yola çıkarak serimlemeye
hukukla ilintili çalışmalarına yer vereceğimizi çalıştığı yazısında da göreceğimiz gibi eserleri ile
ifade etmiştik. tarihe iz bırakan pek çok hukukçuya sahibiz.
Bu sayımızda hukukçu arkadaşlarımızın Gerçekten hukuk formasyonuna sahip edebiyat-
farklı türlerden, özellikle edebiyatla ilgili çıların ortaya koydukları ürünler bambaşka zen-
çalışmalarına geniş yer verildi. Bu durum kimi gin çağrışımlar taşımaktadır.
okurları şaşırtabilir. Bana kalırsa sevindirici bir Her hukukçudan edebi ürün ortaya koymak
durum bu. Hem bir doktor hem de iyi bir kültür gibi bir gayret içinde olmasını bekleyemeyiz.
tarihçisi olan Süheyl Ünver'in “Herkesin bir Ancak her hukukçunun edebiyata muhakkak ilgi
mesleği, bir de meşgalesi olmalı…” şeklindeki duyması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü hukuk
sözünü hatırlamanın yeridir. uygulayıcılarının edebi duyarlılıktan yoksun
Bütün meşgalesi mesleğinden ibaret olan bir olması hukukun amacı olan adaletin tesisini de
kişinin, anlamlı ve mutlu bir hayat yaşadığını zorlaştıracaktır. Herkes için adaleti hedefleme-
düşünebilir miyiz? Oysa insanoğlu, hayatını yen bir hukuk düzeninde ise hukuka olan güven
anlamlı kılmak için mesleği dışında bir takım kaçınılmaz olarak sarsılacaktır. Edebiyatı
uğraşılar edinir. Her insanın bilgisi ve görgüsü yitirmemiş bir hukuk dünyası dileğiyle…
oranında edineceği bu uğraşılar içerinde edebiyat

4 Elazýð Barosu Dergisi


Baþkan’ýn Mesajý Av. Rüstem Kadri Septioðlu

Değerli Meslektaşlarım; rinin yaşadığımız çağ ve dünya koşulları muva-


cehesinde gün geçtikçe önem kazandığı hepini-
Elazığ Barosu Dergisinin 2. sayısını yayınla- zin malumudur.
manın mutluluğu ve gururu ile sizlere merhaba Tarih muhakkak ki; Guantanamo, Irak'ın
diyorum. İşgali, Petrol ve Güç Savaşlarında paramparça
Öncelikle; dergimizin hazırlanmasında emeği olan ülkeler/hayatlar/toplumlar, İkiz Kulelerin
geçen tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Yıkılması, Filistin Meselesi, Çeçenistan Mesele-
Ülkemiz ve dünyada “hukuk” ve “adalet” si, gibi uluslararası olayları ile ilgili hükmünü za-
kavramlarının giderek daha da sık telaffuz edil- manı gelince verecektir. Bizler evleviyetle
diği bir süreç yaşanmaktadır. Adalet duygusunun, Hukukçu ve tabii ki Avukat olarak tüm bu mese-
adalet isteğinin ve hukukun herkes için ve lelerde temel olarak Hukuk perspektifinden bakı-
koşulsuz / eksiksiz olarak sağlanması temennile- yoruz. İnsanlığın var olduğu zamanlardan günü-

Elazýð Barosu Dergisi 5


müze kadar insanların “adalet” ve “hukuk” isteği/
beklentisi vardır. İnsanlığın ve toplumların
ileriye doğru devam eden gelişimi çerçevesinde
her geçen zamanda dünyayı insanlar için daha
yaşanılabilir daha müreffeh ve daha huzurlu hale
getirme düşüncesi de gelişmektedir. 1900'lü
yıllarda yaşayan insanlara göre 2000'li yıllarda
yaşayan insanların daha fazla hak sahibi olduğu
izahtan varestedir. Gün geçtikçe insanlarda
hukuk bilinci, hak arama düşüncesi ve hak talebi
de artmaktadır.
Hukuk; hiçbir istisna kabul edilmeksizin tüm
insanların ve toplumların hakkıdır. Yerkürede
yaşayan tüm insanların daha mutlu daha huzurlu
bir hayat yaşamaları için ulusal ve uluslar arası
tüm iktidar sahiplerinin çaba göstermesi gerekli-
dir. Bizler Türkiyeli hukukçular olarak soylu ve
kadim bir adalet geleneğinin mirasçısıyız. Ne
Bosna'ya yabancı kalabiliriz ne Filistin'e ne
Guantanamo'ya ne de dünyanın başkaca bir
coğrafyasına… Dünyamız iletişim olanaklarının
olağanüstü artmasıyla, artık modern deyimle bir
köy halini alacak kadar küçük hale gelmiştir.
Dolayısıyla dünyanın herhangi bir yerinde bir
hukuksuzluk varsa buna bigane kalmak bundan
haberdar olmamak mümkün değildir. Hukuk-
çular olarak vazifemiz memleketimizde ve dün-
yamızda yapılan tüm hukuksuzluklara salt hukuk
ve adalet perspektifleriyle karşı durmaktır.
Hukuk; herkes için… Hukuku kim çiğnerse
çiğnesin, hukukçu olarak kimin hukukunun
çiğnendiği ya da kimin hukuku yok saydığına
bakmaksızın karşı durmak mesleğimizin gere-
ğidir.
Bu düşüncelerle; tüm meslektaşlarıma saygı
ve sevgi dileklerimi sunuyor, meslek hayatların-
da başarılar diliyorum.

Avukat Rüstem Kadri SEPTİOĞLU


Elazığ Barosu Başkanı

6 Elazýð Barosu Dergisi


Söyleþi
Av. Murat Bal
Av. M. Okan Yýlmaz

Elazýð Eski Baro Baþkaný

Þahabettin Ayden
Bir mesleğin geçmişini bilmek,
geleceğine yön vermek için önemlidir
kanaatindeyiz. Tecrübe parayla satın
alınamayacak ve teorik bilgilerle tam
olarak kazanılamayacak bir hazinedir.
Avukatlık mesleğini uzun yıllar icra etmiş,
mesleğe emek vermiş ve hukuk
dünyasına katkı sunmuş büyüklerimizi
ziyaret ederek, onlarla yapacağımız
sohbetleri metin halinde sizlere ulaştırmak
maksadıyla bu çalışmayı başlattık.
Gerek fiilen avukatlık yapan ve gerekse
emekli olmuş meslek büyüklerimizi ziyaret
ederek söyleşiler yapmaya devam edeceğiz.
Meslek büyüklerimizle yapacağımız
söyleşilerden ilkini, 23 Kasım 2007 günü,
Avukat Şahabettin AYDEN Bey'le gerçekleştirdik.
Malumunuz, Avukat Şahabettin AYDEN;
Baromuzun birkaç dönem başkanlığını
üstlenmiş, eski başkanlarından…
Birkaç yıl önce emekliye ayrıldı ve Elazığ
Merkeze bağlı Dallıca KÖYÜ'nde yaşıyor.
Şahabettin Bey'le yaptığımız söyleşiden
önce kendisini sadece ismen tanıyorduk.
Bu söyleşi için randevu talep ettiğimizde bizi
kırmayıp kabul ettiler, bu vesileyle
teşekkürlerimizi yineliyoruz.

Murat Bal - Başkanım, bize kendinizden kısaca çem var, yazın bahçedeki evimde, kışın da
bahseder misiniz? köydeki evimde yaşıyorum. Sessizlik, temiz
hava, bol oksijen beni dinlendiriyor.
Şahabettin Ayden - 1954 te Ankara Hukuk Fa-
kültesinden mezun oldum, 1957 de Avukatlığa Murat Bal - İlk dava dosyasınız hatırlıyor musu-
başladım.1957 den sonra Elazığ' da avukatlığa nuz?
devam ettim. 2 oğlum var birisi avukat , diğeri ise
beyin cerrahı . Şehabettin Ayden - Mürüdü'den bir kadının na-
Şu anda da yaz ve kış aylarını köyde geçiriyorum, faka davasıydı.
şehir hayatından uzak duruyorum birkaç yıldır.
Köyüm Dallıca, köyümü çok seviyorum ama Murat Bal - Eskiden bu kadar boşanma davası
köyde de pek fazla insan kalmadı. var mıydı?
Şehir hayatı beni sıkmaya başlamıştı. Elazığ'da
avukatlık yaparken, bazen kendime diyordum ki Şahabettin Ayden - Yok, eskiden bu kadar
“keşke, bir suç işlesem de devlet beni köyüme boşanma davası açılmazdı, insanlar daha idare-
sürgün etse…” Sonra emekliliğimde bu isteğim ciydi, daha hoşgörülüydü. Zaman değiştikçe ka-
kendiliğinden gerçekleşmiş oldu. Köydeki bu hu- dınlar da değişiyor, erkekler de. Eskiden bu kadar
zurlu hayat, benim istediğim bir hayattı. Evim boşanma yoktu.
köy merkezinde, köye 1.5 km uzaklıkta da bah-

Elazýð Barosu Dergisi 7


Murat Bal - Mesleğe nasıl başladınız, büronuz Karal'dan. Bunun dışında yazılar yazıyorum,
neredeydi, yalnız mı çalışıyordunuz? anılarımı, gerçek olayları roman şeklinde
yazıyorum.
Şahabettin Ayden - Mesleğin başında büro
bulmak sıkıntılıydı, o zamanlar avukat büroları Mehmet Okan Yılmaz - En sevdiğiniz yazar
zemin katta olurdu, çok fazla büro da yoktu. Ben kimdir?
bir arkadaşımla Kapalı Çarşının arkasındaki so-
kakta 3. katta bir büroda başladım, sonradan Şahabettin Ayden - İnsanın sevdiği yazarlar za-
zemin katta bir büro bulduk oraya taşındık. manla değişiyor, eskiden en sevdiğim yazar Çetin
Altan'dı, şimdilerde pek fazla onu okumuyorum.
Mehmet Okan Yılmaz - Boş vakitlerinizi nasıl Zaman geçtikçe insanın okudukları da değişiyor.
geçiriyorsunuz?
Murat Bal - Hangi müzikleri dinliyorsunuz?
Şahabettin Ayden - Aslında pek boş zamanım
olmuyor, bana insanlar soruyor “nasıl yalnız va- Şahabettin Ayden - Müzikle ilgili özel bir ter-
kit geçiriyorsun” diye, ama benim boş vaktim çok cihim yok, genelde radyo dinliyorum. Televizyon
olmaz, kitap okuyorum, yazılar yazıyorum, ro- programlarını pek izlemiyorum, Televizyonlar
man çalışmam var… Bunlarla meşgul oluyorum. boş tartışmalarla dolu, o yüzden genelde radyo
dinliyorum, radyodan dinlendirici müzikler din-
Mehmet Okan Yılmaz - Neler okuyorsunuz? liyorum.

Şahabettin Ayden- Son zamanlarda Osmanlı Ta- Mehmet Okan Yılmaz - Avukatlık mesleğinin
rihini okuyorum, Hammer'den ve Enver Ziya zor yanları nelerdir?

8 Elazýð Barosu Dergisi


Şahabettin Ayden - Avukatlığın zor yanı yoktur ve kendisini yenilemek zorundadır.
bence, dürüst çalışırsa bir de okuyan avukat olur- Avukatlık çok zevkli bir meslektir; ben Elazığ'da
sa avukatlık zor bir meslek olmaz. Biz avukatlığa İşçi Partisi İl Başkanlığı yaparken bazı meslek-
başladığımızda sürekli okurduk, şimdi pek fazla taşlarım beni uyarıyordu “Tüccarlar veya büyük
hevesi yok insanların okumaya. Bahçedeki evim- toprak sahipleri sana dava vermezler” şeklinde.
de pek çok kitabım ve Yargıtay Kararları dergisi Ama benim Partimin ismine, fikrime bakmaksı-
var. Bu kitap ve dergileri de sakladım, kimse zın sadece dürüstlüğümden, çalışkanlığımdan
benden bunları istemedi şimdiye kadar… dolayı insanlar davalarını getiriyorlardı. Mezhe-
biniz, fikriniz, inancınız ne olursa olsun yeter ki
Murat Bal - Peki kitaplarınızı ve dergilerinizi dürüst ve çalışkan olun, insanlar işlerinin düz-
baromuzun kütüphanesine bağışlamayı düşünür günce yürütülmesine bakarlar.
müsünüz? En önemli şey dürüst olmak ve çalışmaktır. Bun-
ları yaparsa genç meslektaşlarımız başarılı ola-
Şahabettin Ayden - Elbette, düşünürüm. caktır ben buna inanıyorum.

Murat Bal - Peki, aklınıza gelen anılarınızı bi-


zimle paylaşır mısınız?

Şahabettin Ayden - Tabii ki pek çok anı var. Şu


anda aklıma gelenlerden bir kaçını anlatayım.
Ağır Ceza Mahkemesindeki bir duruşmada sanık
vekiliyim, savunma yapacağım, gayet iyi hazır-
lanmıştım, uzunca bir savunma yaptım, bir ara
gözüm ilişti, Ağır Ceza Reisi uyumaya başla-
mıştı. Ben durdum, Ağır Ceza Mahkemesi Üye-
leri de “Siz devam edin, O uyurken de dinler..”
deyince hep beraber gülmeye başladık.
Yine bir Ağır Ceza duruşmasında bu sefer tahliye
hususunda Savcı Bey mütalaa verecek, bu Sav-
cının özelliği uzunca mütalaalar vermesiydi, mü-
Şahabettin Ayden'in talaasını yazılı vermiyor, duruşmada uzun uzun
Baro Albümündeki
Fotoğrafı yazdırıyordu. O yazdırmaya başladı, bayağı u-
zunca bir süre geçti, duruşmayı idare eden Ağır
Mehmet Okan Yılmaz - Avukatlık mesleğinin Ceza Reisi birden düşüp bayıldı…
temeli, olmazsa olmaz kuralları nedir size göre?
Yeni başlayan meslektaşlara tavsiyeleriniz neler Mehmet Okan Yılmaz - Biz Baro Dergisi adına
olacak? size, vakit ayırdığınız için, çok teşekkür ediyo-
ruz.
Şahabettin Ayden - Biz üniversitede son sınıf
öğrencisiyken Amerika'dan gelen bir profesör bi- Şahabettin Ayden - Ben de sizlere ziyaretiniz
ze konferans vermişti, konferansa “merhaba, için teşekkür ediyorum. Genç meslektaşlarım bil-
talebe arkadaşlarım” sözüyle başladı ve “Hukuk- sinler ki; Avukatlık iyi bir meslektir, zevkli bir
çu daima talebedir, öğrenmeye çalışandır” dedi. meslektir, çalışacaksınız, kanun maddeleriyle sa-
Benim meslektaşlarıma tavsiyelerim; dürüstlük, vunma yapacaksınız, beyanlarınızı kanun mad-
okumak ve çok çalışmaktır. Avukatlık nankör bir deleriyle bildireceksiniz, sürekli değişiklikleri ta-
meslektir; sürekli değişen mevzuatı takip etmez- kip edeceksiniz. Bunları yaparsanız başarılı olur-
seniz öğrendikleriniz bir işe yaramaz hale gelir. sunuz. Tüm meslektaşlarıma başarılar diliyorum.
Temyiz kararları değişir; takip etmek gerekir.
Sadece karşı tarafın söylediklerinin tersini söy-
lemekle avukatlık olmaz, avukat sürekli çalışmak

Elazýð Barosu Dergisi 9


Av. Kazým Ölmez

Kamulaþtýrma ve
Yargýtayýn "Deðiþebilir"
Kararlarý
Bilindiği üzere, İnsan Haklarını ve Ana yazık ki, bütün ulusal ve uluslararası düzenleme-
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme (Avrupa lere rağmen bireyle Devletin karşı karşıya geldiği
İnsan Hakları Sözleşmesi) ile bu sözleşmenin bir alanlarda Yüksek Yargıtay Yasayı olabildiğince
parçası olan İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Devlet lehine yorumlamış ve ona göre içtihat
Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol, oluşturmuştur. Bu yanlış uygulama, neredeyse
İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Söz- bütün davaların bidayet mahkemesi gibi Avrupa
leşmesi ve Buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkın- İnsan Hakları Mahkemesine taşınmasına neden
da Kanun ile onaylanarak 18 Mayıs 1954 tarihin- olmuştur. Hak arayışındaki bireyler, Türk Yargı-
de yürürlüğe girmiştir.1 sından talep ettiklerinin onlarca katını Avrupa İn-
Gerek Sözleşmenin adına gerekse düzen- san Hakları Mahkemesinde hak etmiştir.
leme getirdiği konulara bakıldığında, Avrupa İn- Ek 1 Nolu Protokolün 1 inci maddesinde2
san Hakları Sözleşmesinin “temel hak ve özgür- mülkiyet hakkı koruma altına alınmış olup, gerek
lüklere ilişkin milletlerarası andlaşma” olduğu kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi gerekse
noktasında tereddüt bulunmamaktadır. Dolayı- fiili kamulaştırmalarda mülkiyet bedelinin düşük
sıyla 07.05.2004 tarih ve 5170 sayılı Kanunun 7 tesbit edilmesi nedeniyle Türkiye büyük tazmi-
inci maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası- natlar ödemek durumunda kalmıştır. Avrupa İn-
nın 90 ıncı maddesine eklenen “Usulüne göre san Hakları Mahkemesinin bu kararlarında, piya-
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere sa koşulları, Borçlar Kanununun munzam zarara
ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların ilişkin 105 inci maddesi ve Devletin kendi ala-
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle cağına uyguladığı yüksek faiz gibi olgular dik-
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası and- kate alınarak, Türkiye'nin ödemesi gereken taz-
laşma hükümleri esas alınır” fıkrası ile Avrupa minat bedeli saptanmıştır. Örneğin MEHMET
İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye Cumhuri- ÖNEL v. TÜRKİYE3 davasında, Baskil Asliye
yeti kanunlarının çelişmesi durumunda, tereddüt- Hukuk Mahkemesi, toprakların sular altında
süz Sözleşme hükümlerinin uygulanması zorun- kaldığı 17 Ekim 1986 tarihinden itibaren hesapla-
luluğu getirilmiştir. nacak yıllık % 30'luk bir gecikme faizini de içe-
Anılan fıkra hükmü Anayasanın 90. mad- ren 680.325.000 TL kamulaştırma ek tazmina-
desine eklenmemiş olsa dahi “Usulüne göre yü-
rürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar
1- 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan
kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Kanun.
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine 2- Her hakiki veya hükmi şahıs mallarının masuniyetine riayet
başvurulamaz” hükmü gereğince, Avrupa İnsan edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak âmme
menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve devletler
Hakları Sözleşmesi ulusal hukukun bir parçası hukukunun umumi prensipleri dâhilinde mülkünden mahrum
olup, birey lehine getirmiş olduğu koruma meka- edilebilir.
nizmasının her durumda uygulanması gerekir. Ne 3- Başvuru No: 30948, Karar Tarihi: 25.02.1993

10 Elazýð Barosu Dergisi


tının başvuru sahibine ödenmesine hükmetmiştir. ne kadar her şey Kamulaştırma Kanunu hüküm-
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararına lerine göre yapılmaktadır. Ancak her şeye rağmen
konu anlaşmazlıkta, 4 Kasım 1993 tarihinde yasal kamulaştırmalarda, Kamulaştırma Kanunu
Yargıtay bidayet mahkemesinin kararını onamış- hükümlerine saygı gösterilmekte, fiili kamulaş-
tır. Devlet Su İşleri, kesinleşmiş mahkeme kara- tırmalarda ise böyle bir kanun yokmuşçasına
rından yaklaşık 21 ay sonra 28 Ağustos 1995 tari- hareket edilmektedir. Bir bakıma, yasalara uy-
hinde ek tazminatı başvuru sahibine ödemiştir. makla yükümlü olan İdare “zorbalıkla” özel mül-
Tazminat 2.489.422.000 TL'na ulaşmaktadır. Hal kiyete el atmaktadır. Bu anlatılanlar, Anayasası
böyleyken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1 bulunan, sosyal hukuk devleti iddiasında olan
Nolu Protokolün 1 inci maddesinin ihlal edil- Türkiye'de sıkça rastlanır bir durumdur. Peki,
diğine, sorumlu Devletin başvuru sahibine, İdarenin sıkça başvurduğu bu yasadışı tutumun
Sözleşmenin 44/2 inci maddesine uygun olarak özel bir nedeni olabilir mi? Kesinlikle evet:
kararın kesinleşeceği günden itibaren üç ay için- Gerek Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin
de karar tarihinde uygulanan oranda Türk lirasına değişiklik gösteren, gerekse 12. Hukuk Daire-
çevrilerek maddi zarar olarak 95.000 Euro, ma- si'nin yeniden oluşturduğu içtihatları,9 İdareyi
nevi zarar olarak 1.100 Euro ödenmesine, sözko- res-men yasadışı davranmaya sevk etmiştir.
nusu miktarların yukarıda belirtilen sürenin biti- Mülküne yasadışı olarak elkonulan vatandaş,
minden itibaren ve ödenmesine kadar yıllık % açtığı davada Anayasanın 46/son maddesini
4,26 basit faiz oranında artırılmasına karar ver- gerekçe göstere-rek kamu alacakları için ön
miştir. Aynı gün karara çıkmış dört adet mahkû- görülen en yüksek fai-zi talep ettiğinde, Yüksek
miyet kararı4 daha bulunmaktadır. İlk açılan Yargıtay'ımızın cevabı aynen “sen kamu
davalardan olan AKKUŞ v. TÜRKİYE5 ve AKA alacakları için öngörülen faizi kesinlikle
v. TÜRKİYE6 kararlarındaki tazminatlar çok alamazsın, sana ancak yıllık %9 (bu-gün için)
yüksek olmasa dahi aynı mahiyette olup, oranındaki faizi verebiliriz. Çünkü ida-re
mahkûmi-yetle sonuçlanmıştır. yasadışı hareket etmiştir. Eğer Devlet senin
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mül- mülkünü Anayasa ve Kamulaştırma Kanununa
kiyet hakkının ihlali davalarında, her defasında uygun olarak kamulaştırmış olsaydı, o zaman sa-
Akkuş v. Türkiye ve Aka v. Türkiye kararları ile na yıllık %30 (bugün için) oranında faiz vere-
aşağıdaki temel kararlara atıfta bulunmaktadır:7 bilirdik. Kusura bakma!” Bize göre bu cümlenin
1- James ve diğerleri v. Birleşik Krallık, devamına “istersen Avrupa İnsan Hakları Mah-
21 Şubat 1986, seri A, no 98 kemesinde dava açabilirsin” ifadesini de ekleye-
2- Iatridis v. Yunanistan, (GC), no 31107, biliriz. Yüksek Yargıtay'ın bu yaklaşımı bir bakı-
1999-11 ma Kamulaştırma Kanununda öngörülen tebligat
3- Sporrong ve Lönnroth v. İsveç, 23
Eylül 1982, seri A, no 52 4- Hacı Özel (düşük faiz uygulanarak kendisine 26 ay sonra ödenen
4- Les saints monasteres v. Yunanistan, 9 2.481.814.000 TL'ye karşılık toplam 127.100 Euro tazminat
Aralık 1994, seri A, no 301 kazanmıştır), Ahmet Önel (düşük faiz uygulanarak kendisine 22 ay
sonra ödenen 2.481.814.000 TL'ye karşılık toplam 96.100 Euro
5- Malama v. Yunanistan, no 43622/98, tazminat kazanmıştır), Temur Önel (düşük faiz uygulanarak
2001-H kendisine 22 ay sonra ödenen 2.481.814.000 TL'ye karşılık toplam
6- Platakou v. Yunanistan, no 38460/97, 88.800 Euro tazminat kazanmıştır), Hacı Osman Özel (düşük faiz
uygulanarak kendisine 26 ay sonra ödenen 2.516.753.000 TL'ye
2001-1 karşılık toplam 104.100 Euro tazminat kazanmıştır).
7- Jokela v. Finlandiya, no 28856/95, 5- Başvuru No: 19263/92, Karar Tarihi: 09.07.1997
6- Başvuru No: 107/1997/891/1103, Karar Tarihi: 23.09.1998
2002-IV 7- Yıltaş Yıldız Turistik Tesisleri A.Ş. v. Türkiye, Başvuru No:
Burada vurgulamak istediğimiz nokta, 30502/96, Karar Tarihi: 24.04.2003
8 8-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 1995/18-633 Esas, 1995/826
yasal kamulaştırma ile fiili kamulaştırma (kamu-
Karar, 18.10.1995 Tarih, 1996/18-235 Esas, 1996/790 Karar,
laştırmasız elatma), ki bu tanımlama Yargıtay 18. 20.11.1996 Tarih, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 1995/4578 Esas,
Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulu tarafın- 1995/5177 Karar, 25.04.1995 Tarih, 1995/8655 Esas, 1995/8340
Karar, 08.09.1995 Tarih, 1995/1278 Esas, 1995/2869 Karar,
dan yapılmıştır, arasında herhangi bir farkın bu- 07.03.1995 Tarih ve Yargıtay'ın aynı doğrultudaki birçok kararı.
lunmadığıdır. İkisinde de, tam bir bedel karşılığı 9- Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2004/4217 Esas, 2004/8662 Karar,
mülkiyet Devlete geçmekte, bilirkişiler kurulu- 09.04.2004 Tarih, 2004/4617 Esas, 2004/9615 Karar, 19.04.2004
Tarih.
nun oluşumundan tutun da değer tesbit yöntemi-

Elazýð Barosu Dergisi 11


yapma yükümlülüğünü de ortadan kaldırmak- tirmiş olduğu kararlarda “kamulaştırmasız
tadır. Çünkü yasadışı davranan İdare daha düşük elatma davaları da kamulaştırma bedelinin artı-
faiz ödemek adına da olsa tebligat çıkarmadan rılması davaları gibi idareler ile kişiler arasında
taşınmaza elkoyma kolaycılığına kaçacaktır. idarece elatılan taşınmaz malın bedelinin tesbiti
Şu sorunun hukukun evrensel ilkeleri, ile alınması istemine ilişkindir. Bu bakımdan de-
Medeni Kanunun 2 ve 3 üncü maddeleri ile hukuk ğer biçme yönteminin de birbirine uygun olması
mantığı çerçevesinde cevaplanmasını bekli- gerekir. O halde, değer takdiri için 2942 sayılı
yoruz: Kamulaştırmasız elatma ile kamulaştır- Kanunun 15 inci maddesinin öngördüğü biçimde
manın farklı olaylar olduğu kabul edilse dahi İda- üç kişilik bilirkişi kurulu oluşturulması, taşınmaz
renin yasadışı uygulamasına, yasal uygulamasın- mal elkoyma gününde arazi niteliğinde bulun-
dan daha düşük faiz uygulanabilir mi? Yüksek duğuna göre olduğu gibi kullanılması halinde
Yargıtay'ın cevabı evet olacaksa, dayanağı da getireceği net geliri üzerinden bilimsel yolla
gösterilmek suretiyle, hukuk âlemine cevap ve- değerinin biçilmesi, varsa arta kalan kısımda
rilmesini bekliyoruz. değer değişikliği olup olmadığının incelenmesi
Elazığ ili Baskil ilçesinde Karakaya gerekir”11 ve “tapulama mahkemesi kararı
Barajı için kamulaştırma yapılmış ve kamulaştı- 23.06.1989 tarihinde kesinleşmiş, davacılar
rılan arazilerin tamamı 1986 yılından beri sular 21.05.1990 günü bu tapuya dayanarak kamu-
altında kalmıştır. Ancak, Kamulaştırma Kanunu- laştırmasız elatmadan tazminat istemişlerdir.
nun 13 üncü maddesinde (4650 sayılı Kanunun Oysaki ortada bir kamulaştırma vardır.
yürürlüğe girmesinden sonra 10 uncu madde) Kamulaştırmadan sonraki taşınmazın maliki tes-
belirtilen bilgi ve belgeleri içeren tebligatın çıka- bit edilmiştir. Bu durumda, 2942 sayılı Kamulaş-
rılmamış veya tebligat çıkarılmakla beraber ge- tırma Kanunun 15/14 üncü maddesi gereğince
çersiz kılınmış veya usulüne uygun (Tebligat Ka- taşınmaz malın kamulaştırma tarihindeki kıymeti
nunu hükümlerine göre) yapılmamışsa, açılan esas tutulması gerekirken dava tarihindeki değe-
dava gecikmiş bedel artırım davası olarak kabul ri hükmedilmesi doğru görülmemiştir”12 görüş-
görmüştür. Bu saptama, Yargıtay Hukuk Genel lerine yer verilmiştir. Bu görüşler olmasa dahi en
Kurulu ile 18. Hukuk Dairesinin 1994'ten azından Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Avrupa
10
itibaren oluşturduğu içtihatlardan alınmıştır. İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan
Buna göre, kamulaştırması biten ve sular altında Hakları Mahkemesi içtihatları ile evrensel hukuk
kaldığı için mülkiyeti her halükarda Devlete anlayışı bunu emretmektedir. Az evvel ifade edil-
geçen taşınmazlara yönelik olarak açılan diği üzere, Yüksek Yargıtay 2004 yılında herhan-
davaların adı ister tezyidi bedel, isterse kamulaş- gi bir hukuki görüş belirtmeden aksini iddia etmiş
tırmasız elatma olsun, aslında dava kamulaştırma ve başta Anayasa olmak üzere önceki kararları
olgusundan ve dolayısıyla Anayasanın 46 ncı görmezden gelme yolunu seçmiştir. Kamulaştır-
maddesi ile Kamulaştırma Kanunundan kaynak- malarda; bireye karşı Devletin korunması adına
lanmaktadır. O halde, bu davaların faizi doğrudan hukuk yara almıştır.
doğruya (Anayasanın 46/son maddesine göre) Yüksek Yargıtay, o dönemde sıkça tartışı-
kamu alacakları için öngörülen faiz oranında lan “kamulaştırmalarda faizin başlangıç tarihi”
olmalıdır. meselesinde mümkün mertebe faizin başlangıç
1982 Anayasasının 46/son maddesinde tarihini dava tarihine çekmek adına “yasal kamu-
“herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma laştırma” ve “fiili kamulaştırma” ayrımı yapmış-
bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en tır. O tarihlerde verilen kararlarda, Yargıtay'a gö-
yüksek faiz uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. re fiili kamulaştırmanın, bize göre ise yasadışı
Yüksek Yargıtay ise kamulaştırmasız elatma, ke- elatmanın “haksız fiil” olmadığının kanıtlanması
sin hükme bağlanan artırım bedeli ve kamulaştır-
ma bedeli gibi yapay bir ayrıma giderek, bu olgu-
ların birbirinden farklı olduğunu ispatlama çaba- 10- Dipnot 7'de belirtilen kararlar.
sına girmiştir. Hiçbir hukukçu kamulaştırmasız 11- Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, 1991/35747 Esas, 1992/3339 Karar,
24.02.1992 Tarih, 1992/3527 Esas, 1992/7700 Karar, 11.03.1992
elatmanın Kamulaştırma Kanunu dışındaki bir Tarih.
yasa hükmüne dayandıramaz. Aksine, Yargıtay 5. 12-Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, 1994/14010 Esas, 1994/17595 Karar,
Hukuk Dairesinin 1990'lı yıllardan itibaren geliş- 26.09.1994 Tarih.

12 Elazýð Barosu Dergisi


için zorlama gerekçeler yazılmıştır. Çünkü yasa-
dışı kamulaştırmanın haksız fiil olduğu kabul
edilecek olsaydı; ilgili İdare, fiilen elatma tari-
hinden itibaren faiz ödemek zorunda kalacaktı.
Bu durum, Devlete büyük bir maddi külfet getire-
cekti. Devletin menfaatleri için hukukun çiğnen-
mesinin ne önemi olabilir ki! Üniversitelerin,
Türkiye Barolar Birliği'nin ve Baroların bu duru-
mu suskunlukla geçirmeleri hukuk adına acınası
bir durumdur. Avukatlar ise sadece dava bazında
ve bir yere kadar olaya ilgi duymuşlardır.
Sonuç itibarıyla “yanlışın neresinden
dönülürse kardır” hesabıyla, Yüksek Yargıtay'ın
bu yanlış uygulamadan bir an evvel dönmesini
veya daha açık Yasa metinlerinin hazırlanmasını
diliyoruz. Özellikle, Yüksek Yargıtay'ın, Yargıtay
12. Hukuk Dairesinin 2004 Mart'ına kadar huku-
ka ve hakkaniyete uygun olarak vermiş olduğu
13
kararlara dönüş yapmasını bekliyoruz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 204 yılına
kadar vermiş olduğu kararların tamamının gerek-
çesinde “takip dayanağı ilamın konusu
kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminata
ilişkin olup, mahiyeti itibarıyla Kamulaştırma
Kanunundan kaynaklanmaktadır. Anayasamızca
belirtildiği üzere bu alacak ödenmemiş
kamulaştırma bedelidir” saptaması yapılmıştır.
Bu saptama, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleş-
mesi, hem de 2001 yılında yapılan Anayasa deği-
şikliğine uygun olup, Yargıtay'ın bir an evvel ver-
diği yanlış kararlardan dönmesini, aksi halde Av-
rupa İnsan Hakları Mahkemesi hakkaniyete uy-
gun tazminatları ile zaten doğruyu gösterecektir.
Ancak, aleyhe çıkan her karar Türkiye Cumhu-
riyeti'nin insan hakları siciline işlenecek ve bu
olumsuz sicil Yargıtay Üyeleri de dâhil hepimizi
bir adım daha geriye götürecektir.

NOT: Yüksek Yargıtay'ın bazı kararlarında gönderme


yaptığı Kamulaştırma Kanununun 38 inci maddesi, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına da değinilmek suretiyle Anayasa
Mahkemesinin 10.04.2003 tarih, 2002/112 Esas ve 2003/33
Karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir.

13- Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2002/17791 Esas, 2002/19081


Karar, 30.09.2002 Tarih, 2002/29727 Esas, 2003/2924 Karar,
20.02.2003 Tarih, 2003/16862 Esas, 2003/20753 Karar, 24.10.2003
Tarih, 2004/1661 Esas, 2004/6652 Karar, 23.02.2004 Tarih,
2004/4534 Esas, 2004/5317 Karar, 08.03.2004 Tarih, 2004/2945
Esas, 2004/7399 Karar, 29.03.2004 Tarih.

Elazýð Barosu Dergisi 13


Av. Mehmet Okan Yýlmaz

Bazý örnekler ve haberler ýþýðýnda, avukatýn baðýmsýzlýðý ve


mesleðin icrasý üzerine bir deðerlendirme

Hangi Sýnýrlarda Avukatlýk?


Avukat kelimesi etimoloji (kökenbilim) Bunun dışında yapılanların avukatlık mesleği ile
bakımından, Fransızca “Avocat” kelimesinden ilgisi yoktur.
türetilmiştir. İngilizcede ise kelime “Advocate” Pek çok meslektaşın da gözlemlediği,
olarak yer almıştır. farkında olduğu bazı olumsuzluklara işaret etmek
TDK Sözlüğünde Avukat, sade olarak : ve avukatlık mesleğinin içeriği, sahip olması ge-
“Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göster- rekli temel nitelikleri, meslek kuralları bakımın-
meyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başka- dan “olması gereken” ile “olan” lar üzerine dü-
larının hakkını aramayı, korumayı meslek edi- şüncelerimizi, tesbitlerimizi paylaşacağız bu
nen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartları yazımızda.
taşıyan kimse” olarak tanımlanmıştır.
Advocate, Défenseur, Lawyer, Avocat Örnek - 1 -
kelimelerinin tam anlamıyla Türkçe karşılığı Avukat; bir ceza davası duruşmasın-
“Savunucu”, “Savunan” kelimeleriyle buluna- dan sonra müdahil / mağdur müvekkilini, cüppeli
bilir. haliyle, adliye çıkışına doğru uğurlarken, taraf
Avukatlık, başkalarının haklarını, yakınları arasında çıkan tartışma / arbede / kav-
hukuk kuralları çerçevesinde gerek yargı or- ga başlar. Cüppesiz bir kavga edenler topluluğu
ganları ve gerekse de diğer merciler önünde “sa- arasında kalan siyah ve heybetli cüppesi ile bir
vunma” işini ifade eder. avukat figürü…
Avukatlık mesleğinin temel nitelikleri;
“bağımsızlık” , “özgürlük”, “başkasına ait bir Avukat; asla “koruma” değildir… Avu-
hakkı, başkasının hukukunu savunmak” ola- kat; “refakatçi” ya da “mihmandar” da değildir.
rak ifade edilebilir. Avukatların savundukları me- Avukatın vekâlet ilişkisi kurduğu kişileri adli-
seleye, hak ilişkisine taraf olmamak mecburi- yeden sağ salim uğurlama vazifesi yoktur.
yetleri söz konusudur. “Bağımsızlık” , herkese ve Avukat; müvekkili ya da müvekkilinin yakınla-
her kuruma karşı korunması gereken bir nitelik- rının karıştığı “kavgayı ayırmak, aralamak,
tir. Dolayısıyla Bağımsızlık evleviyetle “mü- tarafları sakinleştirmek” le de mesul değildir...
vekkil”e karşı da korunması gereken bir nite- Sakinleşmek ya da sakinleşmemek tamamen o
liktir. kişilerin ve adliyenin sükûnetinden mesul olan
Avukatlık; ülkemiz yakın dönem pratiği- kamu görevlilerinin işidir. Adliye koridorların-
ne bakıldığında salt “vekillik” niteliğinden daki tartışma ve kavgalarda avukatın vekâlet iliş-
“vekalet ilişkisi” nden gittikçe uzaklaşan, “fark- kisinden mütevellit hiçbir rolü yoktur / olmamalı-
lılaşan” bir “hal” e bürünmüştür. dır. Rol almaya başlayan kişi “vekalet” kavramı
Bilinmelidir ki; avukatlık, vekâlet akdi ile, mesleğin temel nitelikleri ile ilgili yanılgılar,
ile vekilliği üstlenilen kişinin “hukuk” un sağla- çelişkiler yaşamaktadır. Ülkemizin çeşitli adliye-
dığı / sağlamayı vaad/taahhüt ettiği sınırlar çerçe- lerinde, çok defa karşılaşılabilecek örneklerden
vesinde haklarının savunulması, uğranılmış hak- olan bu durumlarda müvekkilleri ile yan yana du-
sızlıkların giderilmesi, hakkın teslimi için “hu- ran / yanyanalıktan vazgeçmeyen meslektaşlar,
kuk” un elverdiği çerçevede temsili ifade eder. en büyük zararı kendilerinden çok sair meslektaş-

14 Elazýð Barosu Dergisi


larına vermektedir. Avukat; duruşma öncesi Hiçbir meslektaşın boşanma ve türevle-
bürosunda hazırlanarak ve duruşma sırasında rine ilişkin davalarda psikolojik, sosyolojik bir
salonda mesleki tüm maharetini kullanarak analizi adliye koridorlarında icrayla/dinlemeyle
müvekkili adına hak savunuculuğu yapan kişidir; mükellef olmadığı, bilakis bunun yapılmasına
müvekkili kavgalardan uzak tutmak, sükûnete müsaade eden ya da bunu yapan kişinin diğer
davet etmek ya da müvekkilin karıştığı kavgayı meslektaşlarının haklarını zedelediği aşikârdır.
ayırmak vekilliğin kavramının dışındadır. Avukat ne tirad söyleyen ne de tirad dinleyen
Avukatın duruşma sonrasında müvekki- değildir; yalnızca “savunan” kişidir. Gerisi
line ya da müvekkilinin yakınlarına adliye çıkışı- psikologların, sosyologların ya da başka meslek
na kadar refakat etmesi vekalet ilişkisinin gereği mensuplarının işidir. Avukat olarak müvek-
olmadığı gibi, bu şekilde refakatçi tavrın son kilimizi “teselli” vazifemiz asla yoktur… Mü-
tahlilde, sair tüm meslektaşlar bakımından mey- vekkillerimizi; çocukları ya da aile birlikleri-
dana getirdiği/getireceği tahribat uzun vadede nin devamı ya da bitirilmesi konusunda “ik-
daha hissedilir olacaktır. na”, “bilgilendirme” vazifemiz değildir. “Bo-
Avukatın, bürosuna gelen ziyaretçisini şanmanın erdemleri” ya da “evliliğin faziletleri,
ya da müvekkilini günlük kıyafetiyle kapıya ka- çocuğun aile hayatındaki yeri ve önemi” gibi
dar uğurlaması yalnızca bireysel bir nezaket / ya- meseleler edebiyatçıların, psikologların ya da
kınlık kavramı kapsamındadır ve bireysel bir ter- sosyologların konusudur; avukat olarak adliye
cih olarak sadece o kişiyi ilgilendirir. Bir avuka- koridorunda bu tür konuları konuşmak, dinlemek
tın elinde çantası, sırtında cüppesiyle adliye çıkı- mesleğin icrası ile ilgili, mesleğin temelleri ile
şına kadar müvekkiline refakat etmesi ise tüm ilgili sıkıntıları işaret eder.
avukatlara şamil sonuçları beraberinde getiren
bir davranıştır; üzerinde cüppe taşıyan kişi, o Haber - 1 -
cüppeyi giyen sair tüm meslektaşlarını temsil
etmekle, bu mesuliyetin farkında olmak ve bu “… Bey herhangi bir kanalda aşkını Türk
mesuliyet hassasiyeti ile hareketle mükelleftir. toplumuna haykırmamış…”
Geçtiğimiz haftalarda, … 'nin, eşinden 1
Örnek - 2 - milyon YTL tazminat almadan boşanmayacağına
dair haberler çıkmış, … bu haberleri yalanlamış-
Avukat; Boşanma davası duruşması için tı. … 'nin avukatı… ise, "Bizim elimize herhangi
duruşma salonu kapısında, adliye koridorun- bir tazminat talebi bilgisi gelmedi" dedi. Avu-
da sırasını beklerken: müvekkili / karşı taraf ve kat… "…. Bey herhangi bir kanalda aşkını
ya da tanıklarla adliye koridorunda dava dosyası Türk toplumuna haykırmamıştır. …. Hanım
ile ilgili hararetli konuşmalar yaparken… boşanmamakta ne kadar ısrar ederse etsin, bir
Avukat; Boşanma davası duruşması için taraf bu evliliği istemiyorsa, mahkeme de bu
duruşma salonu kapısında sırasını beklerken: evliliğin olmayacağına hüküm getirirse, ayrılık
karşı tarafla ya da karşı tarafın aile büyükleri kaçınılmazdır" dedi.
ile “BOŞANMANIN ERDEMLERİ” ya da Bu örneğimizde meslektaşımız,
“AİLE BİRLİĞİNİN KUTSALLIĞI” üzerine müvekkili adına “AŞK” kavramı temelinde bir
bir monolog ya da diyalog içerisinde… Üzerin- açıklamada bulunmaktadır. Bilinmelidir ki,
de cüppesiyle arz-ı endam etmiş iken… “Aşk” ; “Hukuk” la ilgili bir olgu değildir. Yani
Duruşma beklerken yaşanan bu sah- hukukçu olarak, devam eden bir dava ile ilgili
nelerde erkek avukatlar; genelde aile büyükle- “aşk” temelinde bir açıklama yapılması kabul
rinden yaşlı erkekler ile evlilik müessesesinin edilemez. Aşkın haykırılması gibi bir konuyla
temelleri, sevgi ve çocuk kavramlarının aile ilgili açıklama yapılması halinde ortada “avukat”
birliğindeki rolü gibi felsefi, sosyolojik, psiko- lık kavramı kalmamıştır.
lojik tiradları dinlerken ya da söylerken görülür.
Bu örneğin bir başka şeklinde ise bayan avukat- Haber - 2 -
lar genelde kendilerine sarılarak ağlayan mü-
vekkil kadınları teselli ederken görülebilir. “.…'nin avukatı duruşma çıkışı yaptı-
ğı açıklamada müvekkilinin toplumsal değerle-

Elazýð Barosu Dergisi 15


re ve aile kurumuna büyük önem verdiğini, med- “şöhret gömleği giyen” , “aşkını haykıran”, “de-
yaya yansıtıldığı gibi agresif değil sevecen biri rin sevgi besleyen” müvekkilleri olan avukatların
olduğunu anlattı. Müvekkilinin yaşanılan talih- hareket tarzlarını belki böylelikle öğrenme imka-
siz olaylara rağmen eşine derin bir sevgiyle bağ- nına kavuşur genç meslektaş adayları.
lı olduğunu söyleyen Avukat …, "… hanımın
ailesine sahip çıkmasından daha makul ve doğal Haber - 4 -
bir şey olamaz. Herkesin meseleye bu perspektif-
ten bakması gerekmektedir" dedi…” “… Gereğini bilgilerinize sunarız. Sevgi
Bu örneğimizde de SEVECEN kişilik ve ve saygılarımızla.”
DERİN SEVGİ kavramlarını gözlemleme im- ….'ın avukatından gelen yazılı
kânına sahip oluyoruz. Meslektaşımız, müvekki- açıklamayı aynen yayınlıyoruz.
linin SEVGİSİNİN DERECESİ ve KİŞİLİĞİN-
DEKİ SEVECENLİK ORANI üzerine açıklama- BASIN ve MEDYA KURULUŞLARI-
larla basın mensuplarını bilgilendirmektedir. NIN DİKKATİNE

Bilindiği üzere şarkıcı …, …. 'ı ve …. 'ın


Haber - 3 - söz ve beste verdiği …'i (özellikle … 'ın müzik
tarzını) hedef alarak seviyesiz biçimde “Bakkal
''…. hanım şöhret gömleği giymiş bir Müziği” nitelendirmesi ile haddini aşan söz ve
insan olduğu için cezaevine ilk konulduğunda bir beyanlarda bulunmuştur. Bu güne kadar yapmış
şok yaşamış ancak şimdi durumu iyi ve sağlık- olduğu albümlerin toplam satış adedi … 'ın tek
lı….” ...'ın tutuklu bulunduğu ... Tutukevi'ne öğ- bir albümünün satış adedine dahi ulaşamamış
le saatlerine gelerek yaklaşık 2,5 saat burada ka- olan, herhangi bir müzik eğitimi ve şarkı yazar-
lan avukat …, ….'la görüşmesinin ardından lığı gibi vasıf ve niteliği olmayan; sadece şarkıcı
basın mensuplarına açıklama yaptı. .... , ….'ın olarak sektörde yer alan …' in … ve …. tarzı mü-
cezaevine ilk konulduğu sırada bazı psikolojik zik yapanlara yönelik bu tür aşağılayıcı söz ve be-
sorunlar yaşadığını ve bir süre yemek yiyeme- yanda bulunması hadsizlik ve seviyesizlikten
diğini belirterek, ''… hanım şöhret gömleği giy- başka bir şey değildir.Meslektaşlarına yönelik
miş bir insan olduğu için cezaevine ilk konuldu- eleştiri, işinin ehli olan, işinde tartışmasız başarılı
ğunda bir şok yaşamış ancak şimdi durumu iyi ve olanların -terbiye sınırlarını aşmadan- hakkı-
sağlıklı. Şartlara alışmaya çalışıyor''dedi. Avukat dır… Kaldı ki; başkalarını “Bakkal müziği yap-
…. , ''.. …. cezaevine ilk konulduğu gün ağlayıp makla” suçlayan, aşağılayan …. 'in bu güne kadar
bayıldı'' şeklinde çıkan haberlerin doğru olduğu- yaptığı albümler incelenirse; kendi şarkılarının
nu dile getirerek, şöyle konuştu: ''O dönemler ve müzik biçiminin de farklı olmadığı görülecek-
geçti ve şimdi alıştı. Gayet sağlıklı. Şöhret göm- tir… Maalesef, ülkemiz, birkaç aykırı kıyafet
leğini taşıyan bir insan. Böyle bir insan ve bu gibi giyerek, yurtdışında klip çekerek ve şarkıları-
şeyler her insanın başına gelebilir. Ayrıca, birkaç nın altyapısına-batı pop müziğinden taklit-
gün yemek yiyemediği için üzerinde biraz kır- birkaç ritm ve argüman ilave ederek, kendini
gınlık ve yorgunluk belirtileri var. Bu da çok “Türkiye'nin üzerinde müzik yapan, Batıya
doğal sanırım. Bugün en azından görüştüğümüz açıldım sanan, saflarla doludur….” …. de
için biraz daha rahatlamıştır, bundan sonra da böyle bir ruh hali içinde; etrafa saldırmakta,
dikkat edecektir. Dışarıdan özel bir isteği yoktur. aslında kendini gülünç duruma düşürmek-
İçeride de herhangi bir sıkıntısı yok. …. 'nın başı- tedir… Şarkıcı …. , terbiye dışı söz ve tutumunu
na gelen birkaç şanssız olay, bunları da atlatır. Ai- daha da ileri götürerek, …. hakkında …. çirkin
lesi ile yarın görüşecek. … …. şöhret olmanın bir hakaret yöneltmiştir. … 'in bu çirkin beyanı ile
bir bedelini ödüyor.'' ilgili olarak … adına gerekli yasal işlemler başla-
Bu örneğimizde “şöhret gömleği” kav- tılmış, … hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'na
ramıyla tanışmış bulunuyoruz, umuyoruz ki suç duyurusunda bulunulmuş ve ayrıca 500.000
Hukuk Fakültelerinde gelecekte “şöhret göm- YTL'lik tazminat davası için gerekli işlemler baş-
leği” , “aşk” , “derin sevgi” gibi kavramları ko- latılmıştır. Gereğini bilgilerinize sunarız. Sevgi
nu edinen dersler de olsun. Belki böylelikle ve saygılarımızla.

16 Elazýð Barosu Dergisi


Avukat … rini ifade etti. Avukat …, "Biz Anadolu insa-
…. Vekili nıyız. Aynı duyguları paylaşıyoruz. İnanmadığım
bir davaydı ve sürdürmemin anlamı olmadığını
Bu örneğimizde ise meslektaşımız; gördüm." dedi. Avukat …, bu kararından, daha
vekili bulunduğu kişi adına gazetelere gönderdiği sonra zanlıları savunacak avukatların vicdan-
açık-lamada, temel olarak müzik türleri ve şarkı sız olacağı anlamının çıkarılmaması gerekti-
ya-pan kişilerin mesleki ehliyetleri üzerine bir ğini sözlerine ekledi. Türkiye'de eşine az rastla-
değerlendirme arz ettikten sonra SEVGİ ve SAY- nır bir katliamı gerçekleştiren zanlılarla uzun sü-
GI lar sunarak bitirmekte sözlerini… Sanıyorum re zaman geçirdiğini ve psikolojilerini iyice tanı-
ki Hukuk Fakültelerinde okutulması gerekli ders- ma fırsatı bulduğunu aktaran avukat …., olayla--
lere yenileri eklenmiştir: Müzik, Müziğin temel rın arkasında ve başlangıcında çok büyük
kuralları, Batı/Pop Müziği, Ritm Bilgisi… olasılıkla …. 'nin olduğunu kaydetti. Avukat…
, "Şunu söylemeliyim ki; … 'in bu işi zorla yaptığı
Haber - 5 - ortada. … ama bariz bir korku ve pişmanlık
“Yağmur altında ıslanmak…” seziliyor. Tabii ben … 'i korumuyorum. Nihaye-
tinde savunmalarını yapmayacağım. … diye
Cezaevinden tahliye olduktan sonra "sır- konuştu. … 'nin kameralara 'Suçsuzum, kimseyi
ra kadem basan" …. 'nın, serbest kaldıktan sonra öldürmedim!' diye bağırmasının inandırıcı ola-
ilk olarak yapmak istediği şey, yağmur altında mayacağını belirten Avukat…, … 'nin her şeyi
Kadıköy Sahili'nde yürümek olmuş. Arkasındaki hiç teklemeden soğukkanlılıkla anlattığını belirt-
yüzlerce kişiyi atlatan …., bu isteğini yerine ti. "Bu az çok iki zanlının psikolojisini ortaya
getirmiş. Tahliyesinin ardından en son … … 'da koyuyor." diyen Avukat… , ….. 'ın annesini ara-
görülen …'yla ilgili son bilgileri avukatı …. yamadığını, bu isteği kendisinin yerine
verdi. …, önceki gün cezaevinden tahliye olan getirdiğini belirtti. …”
…nın, …'nden ayrıldıktan sonra ilk isteğini ger- Bu örneğimizde CMK gereğince zorunlu
çekleştirdiğini söyledi. …'nın, Haydarpaşa ve müdafi olarak vazife yapan ve daha sonra bu
Kadıköy burnunda bir süre yürüyerek yağmur görevinden çekilen meslektaşımız basın mensup-
altında ıslanmak istediğini anlatan… , bu arzu- ları ile “ANADOLU İNSANI OLMASI”, “eşin-
sunu yerine getirdiğini söyledi.” den ve çocuklarından katil zanlılarını savunduğu
Kabul etmeliyiz ki İstanbul'da okuyan için tepki almadığını; ancak bırakma kararına
meslektaşların Kadıköy Sahilinde yürümek ve bu ailesinin sevindiğini ve destek verdiklerini..”
yürüyüşün insan ruhunda meydana getireceği ro- paylaşarak Hukuk Dünyamıza katkılarını sun--
mantik ve rahatlatıcı etki üzerinde bilgisi olduğu maktadır.
malum…Ama unutmamak gerek sahili olmayan
yerlerde de okuyan meslektaşlar ve meslektaş Haber - 7 -
adayları olabilir.. Hukuk Fakülteleri ve Baroların
Yağmur Altında Yürümek konusu üzerine bir …. ile nişanlandığı öne sürülen …..,
şeyler düşünmesi gerekli değil mi sizce de ?... avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, … ile
hiçbir duygusal bağının olmadığını belirterek,
Haber - 6 - `O bana duygusallık beslediyse onu bilemem.`
dedi. Avukatı ile birlikte …. `de basın toplantısı
“Avukat …, eşinden ve çocuklarından düzenleyen … , toplantıda kendisi konuşmazken,
katil zanlılarını savunduğu için tepki almadığını; onun adına avukatı …. açıklama yaptı. Avukat
ancak bırakma kararına ailesinin sevindiğini …., müvekkilinin daha fazla yıpranmaması için
ve destek verdiklerini ifade etti…"Biz Anado- böyle bir toplantı yapma gereği duyduklarını be-
lu insanıyız. Aynı duyguları paylaşıyoruz. İnan- lirtti. …, `İşlediği iddia edilen suçların cezasını
madığım bir davaydı ve sürdürmemin anlamı ol- çeken ve tahliye olan …. `nın tahliyesi, müvekki-
madığını gördüm." dedi. Avukat … , eşinden ve lime göre yerinde bir karardır. Ancak kamunun
çocuklarından katil zanlılarını savunduğu vicdanında aklanması meselesine kamuoyu karar
için tepki almadığını; ancak bırakma kara- verecektir.` dedi. …. `ın şimdiye kadar hiçbir ba-
rına ailesinin sevindiğini ve destek verdikle- sın kuruluşuna … ile nişanlandıkları ya da

Elazýð Barosu Dergisi 17


nişanın bozulduğu yönünde bir açıklama yap- ile ilgili açıklamalar yapması mesleğin itibarını
madığını ileri süren Avukat … , …. ile ilk ağır şekilde zedeleyen bir durumdur.
görüşmesinin gazetecilik dürtüsüyle yapıl- Avukat , bürosunda ve duruşma salonun-
dığını, daha sonra münasebetin devam ettiğini da “çalışmak” la mesleğini icrayla mükelleftir.
söyledi. . Duruşma çıkışında , adliye kapısında , cüppesiyle
Kesin olan bir şey var ki, Hukuk Fakülte- dosyasını tartışan, yargılama ile ilgili açıklamalar
lerinde GÖNÜL MESELELERİ ile ilgili teorik yapan,televizyonlara ya da gazeteler dava dosya-
derslerin zarureti açık! Duygusal bağlar, derin ları ya da müvekkilleri ile ilgili açıklamalar ya-
sevgiler, sevecen kişilikler, aşkı haykırmalar…ve pan avukatın tavrının “kahvehane” de kahve
saire … Elbette ki Nişanlanmanın ve Nişanın sakinlerine dosyasını toplu sunumla anlatan
Bozulmasının hukuki neticelerini anlatsın hoca- “figür”e eş olduğu açıktır.
larımız ama şu gönül işlerine dair de birkaç kav- Avukat duruşma sırasında, yazılı/sözlü
ramı bilmek gerek… olarak mesleki hünerini göstermekle ve bununla
yetinmekle mesuldür. Başkaca bir eksiklik,
yanlışlık varsa hukukun elverdiği sınırlarla müra-
Haber - 8 - caatlarını yapması da doğaldır. Duruşma bittikten
sonra müvekkili hakkında , dava dosyası hak-
kında adliye dışında yapılan açıklama “şov” a gi-
Davadan çekilip, çıkışta basın men- rer, “ciddiyetten/vakar dan uzak bir tavrı” ifade e-
suplarının karşısına çıkan Avukat… ve bazı der, bu davranışlar mesleğin toplam itibarını ze-
avukatlar açıklama yaptı. … Avukat … şunları deler.
söyledi: 'Aleniyet adı altında AB komiserleri Bir doktorun gerçekleştirdiği ameliyat/
salona alındı. Bu adil yargılamayı etkilemeye te- tedavi ya da hastası ile ilgili gazetelere açıklama
şebbüstür. Mahkemenin hükümet ve AB'nin etki- göndermesi , bir marangozun imal ettiği bir masa
si altında kaldığını düşünüyoruz. Bu dava bitmez' hakkında basına açıklama yapması , bir terzinin
…. 'a destek vermek için orada bulunan bir kişi diktiği ceketle ilgili gazetelere beyanat gönder-
'Şov yapmayın faşistler' diye bağırınca, avu- mesi ne kadar mantık dışı/ kabul edilemez bir du-
katlardan biri de 'Komünist köpek' diye cevap rum ise , bir boşanma davasından sora vekilin
verdi ve arbede çıktı. Bazı basın mensupları (müvekkilinin özel hayatı, huyları, hayata bakışı
tartaklanırken iki kişi de gözaltına alındı. Po- ya da davanın seyri ile ilgili olarak) gazetecilere
lis, olay yatıştıktan sonra …. ve diğer avukat- açıklama yapması da o kadar mantık dışıdır.
ları adliye bahçesinin dışına çıkardı, onları Alıntı yaptığımız olaylar ve haberler son
destekleyen grubun dağılmasını bekledi. yıllarda karşılaştıklarımızdan sadece birkaçı-dır.
Bu olanlarda özne olan avukatlardan ya da olay-
Haber - 9 ların içerik farklılıklarından daha önemli olan ka-
naatimizce avukatlık mesleğinin icrasında yaşa-
“…Magazin programı yapımcısı, nan “bozulma” , “değişim” olgusudur.
sunucu …. ve avukatı ile boşanmak istediği eşi Avukatlık mesleğinin icra şekli / avukat
ve kayınpederi arasında adliye önünde kavga duruşu; öncelikle Hukuk Fakültelerinde alınacak
çıktı. Sunucu …. ve boşanmak istediği eşi …., formasyonla, daha sonra ise Barolar nezdinde
aralarındaki davanın görüldüğü Kadıköy 4. Aile yapılan Staj ile öğrenilir. Avukatlık mesleğini
Mahkemesindeki duruşmaya katıldı. Duruşma icraya başlayan kişi artık sadece kendisinden de-
çıkışı adliye önünde karşılaşan sunucu …. ve ğil avukatlık mesleğini icra eden tüm meslektaş-
avukatı …. ile eşi … ve kayınpederi …. ların toplam itibarını muhafazadan ve mesleği,
arasında tartışma çıktı. Kavgaya dönüşen meslek kurallarına uygun şekilde icradan mesul
olayda avukat … ile … ve … birbirlerini darp olmalı, bu mesuliyet duygusuyla hareket etmeli-
etti.…...” dir.
Avukatın duruşma sonrasında , adliye Barolar (ve evleviyetle avukatlar); tüm
kapısında (çoğunlukla cüppeli) yanına müvek- meslektaşların haklarını korumak, mesleğin
kilini alarak açıklamalar yapması, televizyonlara itibarını, ciddiyetini, vakarını muhafaza ile
ya da gazeteler dava dosyaları ya da müvekkilleri mükelleftir.

18 Elazýð Barosu Dergisi


Yukarıda alıntı yapılan olay ve haber ör- amacı güdemez.”
neklerinde temel olarak 2 noktada meslek duruşu “Avukat iddia ve savunmasının huku-
ile ilgili sorunlar görülmektedir: ki yönü ile ilgilidir. Taraflar arasında anlaşmaz-
Birincisi: Avukatların müvekkilleri ile lığın doğurduğu düşmanlıkların dışında kal-
aralarında olması gereken mesafenin korunama- malıdır.”
ması, avukatların adına hareket ettikleri kişilerle
ya da vekâlete konu meselelerle “taraf” mış gibi “Avukat, hasım tarafın ancak avukatı
davranması. ile görüşebilir. Hasım tarafın avukatı yok ise,
İkincisi: Avukatların (genelde büyük avukatın hasım tarafla teması zorunlu sınırlar
şehirlerde, medyatik dava ya da konularda) avu- içinde kalır. Hasım tarafla her temasından sonra
katların “basın danışmanı” , “basın sözcüsü” gibi avukat, müvekkiline bilgi verir.”
roller üstlenmeleri, basına vekillik icra ettikleri Bir TBB Disiplin Kurulu Kararında ba-
meselelerle ilgili “hukuki olmayan” açıklamalar- ğımsızlık ve vakar meseleleri çok sade bir şekilde
da bulunması. ifade edilmiştir: “Avukatların, müvekkilleri ile
Bu çerçevede bazı meslek kurallarını ha- ve yazıhaneleri ile teması olan kimselerle itinalı
tırlamakta fayda görüyoruz: bir mesafe bırakarak münasebette bulunması
“Mesleki çalışmasında avukat, bağım- avukatlık mesleğinin telkin ettiği vakarlı tu-
sızlığını korur; bu bağımsızlığını zedeleyecek iş tum ve davranışının tabii bir neticesi olmak gere-
kabulünden kaçınır.” kir.”(TBB Disiplin Kurulu Kararı,26.6.
“Avukat mesleğin itibarını zedeleyecek 1976,25611)
her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorun-
Sözümüzü kıymetli üstadımız Avukat
dadır.”
Faruk EREM in bir cümlesiyle tamamlıyoruz :
“Avukat yazarken de, konuşurken de
düşüncelerini olgun ve nesnel bir biçimde açıkla- “Bazı mesleklerin gerçekten varlığı,
malıdır. Mesleki çalışmasında hukukla ve belli bir 'vakar' ın varlığına bağlıdır. Meslek
yasalarla ilgisiz açıklamalardan kaçınmalı- vakarı 'ortak', 'manevi mamalek' dir.”
dır.” (Avukat Faruk EREM, Meslek Kuralları, Ankara
“Avukat kesin olarak zorunlu bulun- Barosu Yayınları, 2006 Basımı, sayfa 81.)
madıkça müvekkili adına basına açıklamada
bulunamaz. Açıklamalarda adalete etkili olmak

Elazýð Barosu Dergisi 19


Av. Muhsin Þeker

Hayalin Derinliklerinde Yolculuk

Amak-ý Hayal

Ünlü Yönetmen Akira Kurosawa, Dreams (Düşler) filminin senaryosunu yazmadan,


özet hikâyeler sunarak tanıtmaya çalıştığımız bu kitaptan haberdar olmuş olsaydı,
her halde bu kitabı senaryoya uyarlayıp filmini çeker ve çekilen film; Dreams filminden de
evrensel öğeler içeren, daha etkileyici bir eser olurdu.
Yazarımız 1865 yılında Filibe'de dünyaya gelmiş ve İlköğrenime burada başlayıp,
sonra İstanbul'a gelerek Galatasaray Lisesini bitirmiş ve kısa bir zaman memuriyet
yapmıştır. Adı Jön Türkler arasında geçtiği için İstanbul'dan ayrılmak durumunda kalmış,
bir süre Mısır ve Libya'da yaşamıştır. 1908'de Meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine İstanbul'a
dönerek bir gazete çıkarmışsa da bu gazete kapatılmıştır. Bu dönemde “İkdam“ ve “
Tasvir-i Efkâr“ gazetelerinde yazılar yazmıştır. 40 kadar eser yazan yazarımız
1913 yılında vefat etmiştir.
Kitap iki bölüm halinde yazılmış yirmiden fazla küçük hikâyeden oluşmaktadır. Kitapta
“Aynalı Baba” diye tesmiye edilen şahıs ile bu şahıstan, hakikati öğrenme çabasındaki
“Raci” adındaki gencin diyaloglarına bağlı olarak gelişen hikâyelerde; belli bir kişi,
zaman ve mekân söz konusu değilse de; hikâyelerdeki değer, kavram, mesaj ve
semboller, beşeri realitenin yaşandığı tüm coğrafyada karşılığı bulunabilecek ve
yazarımızın konuya hâkimiyeti bu hususları ilgiye değer görenlerce de takdir
edilebilecek mahiyettedir.

Yazarın sunuşu: AYNALI BABA İLE KONUŞMA

Bu kitabı hakikat aşkıyla yanan, akılla (…) şehri Türkiye'nin en büyük ve güzel
kavranamayacak konuları merak eden insanların şehirlerinden biridir. Ben uzun süre bu şehirde,
zevkle okuyacağı kanaatindeyim. Bu millet şehrin ortasında bulunan bir mahallede oturdum.
geçmişte birçok Raciler yetiştirmiştir, gelecekte Köhne evler, her biri perişanlık ve yoksulluk
de yetiştirmeye devam edecektir. Okuyucu- yuvası olan bir sürü virane, yürümeyecek halde
larımıza sunduğumuz bu hikâyeler (bunların sokaklar… Fakat hepsinden ilginç olan evime
hikâye olup olmadığı iyi düşünülmelidir) eğer yakın eski bir mezarlıktı. Uzun zamandan beri
beğenilirse kendimizi bahtiyar sayacağız. Zira terkedilmiş olan mezarlık, esrarengiz bir
bu kitaba rağbet edilmesi, insanların ciddi mese- güzelliğe sahipti. Ben her gün bu mezarlığın
lelerle ilgilendiğini göstermesi bakımından ö- önünden geçiyor, her geçişimde burayı ziyaret
nemlidir. Ben böyle okurların bulunduğuna ina- etmek istiyordum. Fakat bizim gibi gençlerin
nıyorum. Zira bu millet, hakikat endişesiyle mü- mezarlıkla uğraşmaya hiç vakti olur mu? İyi bir
teessir hassas bir kalbe sahiptir ve bunu birçok öğrenim gördüm, zahirî ve batini konularda bilgi
defa ispat etmiştir. sahibi oldum. İşte bu bilgi yığının altında bir gün
Ahmet Hilmi kalbimin durumunu incelediğim zaman, acayip
karmaşa içinde olduğumu hayretle gördüm. Kü-
für ile iman, inkâr ile ikrar, tasdik ile şüphe

20 Elazýð Barosu Dergisi


arasında bir durumdaydım. Kısacası şüphe YOKLUK TEPESİ
denilen ejderha tüm bedenimi sarmıştı. Zavallı
beynimin içi harp alanı gibiydi. Kahveleri içtikten sonra Aynalı Baba
Yine bir gün mezarlığın önünden kulübeden bir ney çıkardı. Hafif hafif hoş bir ses-
geçiyordum. Her zamankinin aksine kapısı le üflemeye başladı. Aynalı Baba ney taksimini
açıktı, mezarlığa girdim. Birkaç yüz yıllık bitirdikten sonra hafif ve davudî bir sesle gazel
ağaçların gölgesinde yürümeye ve terkedilmiş okumaya başladı.
kabirlerde biten, ölü kokusu yayan iri, iri otları
çiğnemeye başladım. Mezarlığın ortasında dai- Bu fena mülküne ibretle nazar kıl, ey can,
revi bir şekilde dizilmiş bir takım ağaçlar dik- Gafleti eyle heba, halî değildir meydan.
katimi çekti. Biraz oturmak için o yöne doğru
Hani Sultan Süleyman, hani İskender han?
yürüdüm. O sırada ağacın birine dayandırılmış
Sat hezar ömrü sürür ile geçirsen bir an.
yarısı hasırdan, yarısı tahta parçalarından yapıl-
mış bir kulübe gözüme ilişti. Kimse yok zannet- Ne güle, bülbüle bakî a gözüm bağ-ı cihan,
tim. Tam kapısını açacağım sırada içinden eski Kime yâr oldu, muradınca felek-i devr-i zaman.
püskü şeyler giymiş biri çıktı. Elli yaşlarında
olan adamın başında yeşil bir takke vardı. Bu Zevk-i dünyaya firib olmadılar ehl-i kemal,
takke, kırk elli kadar ayna parçası yapıştırılarak Bildiler hâsılı hep zill-ü heva lü'b-ü hayal.(*)
süslenmişti. Kıyafetiyle tam bir tezat teşkil eden
bir ciddiyetle, yavaş ve hoş bir sesle: Kulağım çok ağır işitiyordu. Ses sanki
- Hoş geldiniz nurum! Buyurun! Dedi. çok uzaklardan geliyordu. Yavaş, yavaş duygula-
Sonra da kulübesinden çıkardığı bir hasır par- rımdan, daha doğrusu dış âlemden sıyrılmaya
çasını yere serdi. Oturdum. Kulübenin sahibi bir başladım. Bir süre uykuyla uyanıklık arasında
kez daha içeri girdi ve mangal görevi gören bir öylece kaldım. Hayalin derinliklerine dalmıştım.
çömlek getirdi. Bir kere daha içeri girdi. Eski bir Kendimi yaşadığım memlekete benzemeyen bir
kahve kutusu, bir cezve, iki fincan, bir ibrik, bir- ovada görüyordum. Ara sıra bana bir şeyler söy-
kaç teneke kutu çıkardı. Kuru ot ve çöplerle yak- leyen bir arkadaşım vardı yanımda. Fakat cismi-
tığı ateşe cezveyi sürdü. Tekrar: ni göremiyordum. Bir şey sormak isteyince soru-
- Hoş geldiniz nurum! Nasılsınız, iyi yor ve cevabını alıyordum. Saatlerce yürüdük.
misiniz? Dedi. Görünmeyen yol arkadaşıma nerede bulunduğu-
- Elhamdülillah, dedim. muzu ve nereye gittiğimizi sordum. “Hindis-
O sırada aklıma birdenbire parlak bir tan'dayız. Yokluk Tepesine gidiyoruz.” dedi.
fikir geldi. Deli kıyafetine bürünmüş bir filozof Ona uyarak yoluma devam ettim. Bir
olma ihtimali bulunan Aynalı Baba ile ciddi süre sonra karşımıza bir dağ çıktı. Bir müddet
meseleler konuşmak istedim ve dedim ki: yürüdükten sonra dağa ulaştık. O sırada gümüş
- Sultanım! Sen viranede gömülü bir gibi parlayan bir dereciğin kenarında bir kulübe
hazinesin. Ben ise felsefeye susamış bir ava- göründü. Arkadaşım oraya doğru gitmemi
reyim. Lütfen ilminizden istifade etmeme izin söyledi. Kulübeye gittim. İçinde genç bir adam
verin. Verin elinizi öpeyim. vardı:
Büyük bir şaşkınlıkla: -Ne istiyorsun, dedi. Fakat ben ne
- El öpmek? … Niçin? Dedi. İstersen istediğimi bilmiyordum. Arkadaşım cevap verdi:
konuşalım. Fakat konuşmaktan ne çıkar ki! Akıl -Yokluk Tepesini görmesi için getirdim
yoluyla hakkı bulmak mümkündür. Fakat bilmek efendim. Lütfen ona kılavuz olun!
anlamak mümkün mü? Ne konuşalım? Harfleri
bir araya getirerek hikmet bilinebilir mi?
O anda kendimi tuhaf bir halde (*) Ey can! Yok olacak bu aleme ibretle bak. Gafletten
hissediyordum. Ağzımı açmaya gücüm yetmedi. kurtul. Meydan boş değildir. Sultan Süleyman ve İskender han
Aynalı Baba ile birer kahve daha içtik… neredeler? Yüz bin senelik ömrü neşe içinde geçirsen de, aslında
hepsi “bir andan ibarettir. A gözüm! Cihan denen bu bahçe ne güle,
ne bülbüle kalacaktır. Zaten felek, kime isteğine göre yar olmuştur.
Kamil kimseler dünya zevkine kapılmadı. Sonuçta dünyanın bir
gölge, boş bir arzu, bir oyuncak ve hayal olduğunu bildiler.

Elazýð Barosu Dergisi 21


Genç adam memnun bir ifadeyle bana saray, tüm konuklarını işkence ederek öldüren
baktı. Elimden tuttu ve: “Gel” dedi. Bir ağacın bir misafirhanedir; ilerisi zevk ve hürriyet mey-
gölgesinde oturduğumuzda: danı, mutlak âlemdir, birlik yeridir. Burada kalan
- Yokluk Tepesine insanların binde biri, arzu ve isteğe, hırs ve emele esirdir. İleri gidenin
yüz binde biri çıkabilir. Zira ona ulaşmak için tahtı, sonsuz bir meydan ve mana âlemidir. Akıllı
insanın kendine hâkim olması lâzımdır. Bir kim- ol aldanma! Sebat et! Ben seni burada bekliyo-
senin kalbinde arzu ve istek olursa yarı yolda ka- rum. Haydi, içeri gir!
lır. Sen kendinde böyle bir güç hissediyor mu- Hava serindi ve mis gibi kokular
sun? Dedi. kaplamıştı etrafı. Zümrüt gibi çimenleri, parla-
Dayanıksız sabırsız fakat iyi niyetli bir yan çiçekleri, mücevherlerle döşenmiş bahçeyi
insan olduğumu söyledim. geçerek sarayın kapısına ulaştım. Beni kapıda
- Yazık, dedi. Zaten insanların çoğu böy- hizmetçiler karşıladı. Bir süre dinlendim, daha
ledir. Hele bir girişimde bulunalım. Belki başarı- sonra bir sofra kuruldu. Dünyadaki yemeklerin
rız. Beni tekrar elimden tutarak kulübeye götür- hiç birisi ile kıyaslanmayacak kadar lezzetli ye-
dü ve: mekler getirildi. Sonra içeriye bir hizmetçi girdi.
- Bu gün misafirimsin. Yarın sabah yola Ellerini göğsüne kavuşturarak karşımda durdu:
çıkarız dedi. İsmimi sordu: - Efendim, Peri size kavuşmaya ve sizin-
- Raci, dedim. Bu insana büyük bir saygı le muhabbet etmeye can atmaktadır. Kaç gündür
duymaya başladım. Ben de sıkıla, sıkıla ismini gözyaşları içinde gelmenizi bekliyordu. Buyu-
sordum. run!… Dedi.
- Buddha Gotama Sakyamuni, diye ce- Sonra koluma girerek beni sarayın ikinci
vap verdi. katına çıkardı. Güzellik perisinin yüzünü görün-
Ertesi sabah erkenden yola çıktık. Bud- ce hayrete düştüm. Gözlerim kamaştı. Dizleri-
ha elimden tutuyordu. Yokluk tepesinin etekleri, min bağı çözüldü. Bu kavuşma sadece bir an
dünyada görülmesi mümkün olmayan bir güzel- sürdü, bir an…
liğe sahipti. Dağa tırmandıkça güzellik artmak- O sırada gök gürültüsünü andıran bir ses
taydı. Sonunda bir köşke vardık. Ortaya bir sofra yeri göğü inletti. Korkunç bir zelzele sanki dün-
kurulmuştu. Altın tabakların içinde insanoğlu- yayı alt üst etti. Düşen bir yıldırım sarayı sarstı.
nun sanatkârca yaptığı ne kadar yemek varsa O kocaman bina bir avuç toprak gibi yığıldı. Sa-
hepsi bulunuyordu. Bana kalsa hemen sofraya ray bir çöplüğe dönüşmüştü. Etrafıma bakındım.
kurulup karnımı doyuracaktım. Fakat Buddha O zümrüt gibi çimenlerin yerinde dikenler, altın
elimden çekerek, kulağıma: kumların yerinde siyah sivri çakıllar vardı.
- Yokluk tepesine tırmanıyoruz. Bu Önceden her biri birer huriye benzeyen hizmet-
yemeklerden yediğin takdirde buradan geri çiler şimdi birer cadı olmuştu. Beni kovalamaya
dönmen ve benden ayrılman gerekir, diyordu. başladılar. Ellerine düşmemek için ardıma
Bir kurt gibi acıkmama rağmen bu emre itaat et- bakmadan koşuyordum, daha doğrusu uçuyor-
tim. Ertesi gün sabah erkenden tekrar yola koyul- dum. Nihayet yorgunluktan bitkin düştüm. Cadı-
duk. Öğle üzeri karşımıza bir saray çıktı. Bundan lar beni takip etmekten vazgeçmişlerdi.
daha güzel, daha mükemmel, daha gösterişli bir O an aklıma Buddha geldi. Beni kapının
yapı hayal etmek imkânsızdı. Oraya doğru yö- önünde bekleyecekti. Fakat ortalıkta ne kapı ne
neldik. Aramızda beş on adımlık mesafe kaldı- de Buddha vardı. Ağır ağır dağdan inmeye başla-
ğında kapısı kendiliğinden açıldı. O sırada Budd- dım. Sonunda bir meydana vardım. Meydanın
ha söyle dedi: doğusunda, başında altın bir taç, elinde kıymetli
- Bu saray insanların ayağını kaydıran taşlarla süslenmiş bir asa, üstünde kıymetli elbi-
yerdir. Bu saray imtihan yeridir. Doğruluk ve selerle Buddha bir tahtın üstünde oturuyordu. İki
sebatın sağlam ipine sımsıkı yapışanlar bu yeri kişi kollarımdan tutup beni onun huzuruna götür-
geçebilir. İlerisinde Yokluk Tepesi vardır. Fakat dü. Buddha büyük bir heybetle ayağa kalktı. Ko-
buradaki gösterişe ve gönül alıcı şeylere kapılan- lunu bana doğru uzattı. Şahadet parmağıyla işa-
lar, keder dolu cehennem çukuruna düşerler. ret ederek:
Burası arzu cenneti, ilerisi ezeli bir yokluk mey- - Ey, sözünde durmayan insan! Yazık
danıdır. Burası göz boyayan şeylerle dolu bir sana! Sözünde duramadın. İstenilen noktaya

22 Elazýð Barosu Dergisi


varamadın. Mutlak birliğe ulaşamadın. Yokluk Aynalı Baba'nın güleç ve yumuşak yüzü,
Tepesine çıkamadın. Ey gafil adam! Git bu yer- hüzünlü gözleri gözlerime ilişti. Elindeki maşra-
lerden, git! Önünde diz çöküp, bedenini ve ruhu- payı bana verdi. İçtim. Sonra, yeni pişirdiği kah-
nu teslim ettiğin cadıya, dünyaya git! Sen seçkin veyi ikram etti:
bir insan değilsin. Sen bu meclisin eri değilsin. - Evlâdım! Yokluk tepesine varmak ko-
Git! Git ki arzu ejderhası ciğerlerini yesin. Git ki lay değildir, kolay değil dedi.
hırs akrebi Nemrut'un beynini kemirdiği gibi Elimde olmayarak ayaklarına kapan-
seninkini de kemirsin. Git ki mert insanların gül dım. Ertesi gün yanına gelmek üzere izin iste-
bahçesi dolmasın. Git namert! Git! Git! … Dedi. dim.
Sonra eliyle, taşlara emir verir gibi bir - Bu memlekette bulunduğum müddet-
işaret yaptı. Bulunduğum yerdeki taş, toprak, ot, çe, aramızda geçen şeyleri kimseye söylemeye-
kısacası her şey aşağı doğru kaymaya başladı. ceğine söz ver, dedi.
Nihayet karanlık bir uçuruma yuvarlandım. Bir Ben de söz verdim.
ıstırap çığlığı ciğerlerimi parçalayarak ve titre- İzin verdi.
yen dudaklarımı hırpalayarak çıktı. Gözlerimi
açtım. TEMAŞA BAYRAMI

Ertesi sabah çarşıya gittim. Birkaç


Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi Efendi.
küçük tencere, tabak, sahan, kaşık ve mangal gi-
bi eşyaların yanı sıra yağ, pirinç, kahve gibi şey-
ler aldım. Ve mezarlığa gittim. Aynalı Baba kulü-
besinin önünde oturuyordu. Aldığım hediyeleri
reddetmedi. Kahve pişirdi. Bir süre sohbet ettik.
Sonra yemek yedik kahve içtik. Aynalı Baba
neyini eline aldı. O güzel sesiyle gazel okuyarak
neyi üflemeye başladı.

Bu şuun, âlem
Bîsebat-u bîkıdem
Nerde Havva, Adem?
Varsa aklın ey dedem.

Dem bu demdir, dem bu dem!


Dem bu demdir, dem bu dem!

Yâd-ı mazi bahşeder


Hayf-ü âlâm-ü keder
Olma meşgul-i kader
Kimse kalmaz hep gider.

Dem bu demdir, dem bu dem!


Dem bu demdir, dem bu dem!

Sen gibi bir saile


Heyf değil mi gaile?
Olma meşgul hâl ile
Derd-i istikbal ile.

Dem bu demdir, dem bu dem!


Dem bu demdir, dem bu dem!...(**)

Elazýð Barosu Dergisi 23


Kısa süre sonra neyin sesi hafif ve hoş -Aydınlığı Hürmüz, karanlıkları Ehri-
bir inilti halini aldı. O sırada dalmışım. Yeni bir men'dir.
yer görmeye başladım. Belh şehrinde bir evde - Hangisi üstündür?
bulunuyordum. Yatağımdan yeni kalkmıştım. - Şu anda ikisi de eşittir. Ne Hürmüz
Odama bir kadın girdi. Kadın dedi ki: Ehrimen'e, ne de Ehrimen Hürmüz'e üstünlük
- Geç kalıyorsunuz. Artık elbisenizi sağlayabilir.
giyin ki Temaşa Bayramını seyredebilesiniz. - Bu keşmekeşlik nedir, sonu ne olacak?
Karnımı güzelce doyurduktan sonra - En sonunda Hürmüz Ehrimen'e üstün
elbiselerimi giydim. Başıma sivri bir külah gelecek. Böylece âlem hep aydınlık olacak.
geçirip sokağa çıktım. Telaş içinde yürüyen kala- - Sen kimsin, kiminsin?
balık gördüm onların içine katıldım. Sokaklar- - Ben aydınlıkçıyım, Hürmüz'e aidim.
dan geçerek büyük bir meydana vardık. Binlerce Zerdüşt ellerini kaldırdı:
insan orada toplanmıştı. Ortaya büyük bir çadır - Allah seni aydınlık kılsın! Dedi.
kurulmuştu. Buraya niye geldiğimi ve ne olaca- Alnımda iki kaşımın ortasına kadar inen
ğını bilmediğim için yanımda bulunan adamlar- yemyeşil bir çizgi belirdi. Zerdüşt'ün etrafındaki
dan birisine ne olup bittiğini sormak zorunda kal- ulu ihtiyarlar:
dım. Cevaben şöyle dedi: - Allah mübarek etsin, Allah mübarek
- Bu günden itibaren kırk gün Temaşa etsin! Dediler.
Bayramı yapılacak. Şimdi tellallar ortaya çıkıp Huzurdan çıktım. Alnımdaki yeşil
herkesi imtihana davet edecek. Herkes birer birer çizgiyi gören kalabalık büyük bir hürmetle
Zerdüşt'ün huzuruna çıkacak. Her kim “hak sö- safları açıp bana yol vermekteydi. Çadırın kapı-
zü” söylerse hakikatleri temaşa etmesine izin sında, yanıma refakatçi olarak verilen rehberin
verilecek. yardımıyla, meydanda hazır bekleyen atlara bin-
Tellallar bağırınca herkes birer birer, dü- dik. Birkaç saatlik yolculuktan sonra bir kervan-
zenli olarak çadıra yürümeye başladı. Bulundu- saraya ulaştık. Günün kalan kısmını orada geçir-
ğum yer çadıra çok uzak değildi. Sıra bana geldi dik ertesi sabah uyandırıldık. Rehberim beni bir
içeri girdim. Zerdüşt büyük bir tahta oturmuştu. odaya götürerek dedi ki:
Etrafında kırk kadar ihtiyar, saygı ifadesi olarak - Çok büyük bir savaşa girmek üzeresin.
ellerini göğsüne bağlamış, ayakta duruyorlardı. Kılıç, kalkan, gürz gibi savaş aletlerini kullan-
Meclisin azameti karşısında şaşırıp kaldım. makta maharetin var mı? Bir deneyelim.
Cahillik kusurundan dolayı utanç verici Bu oda her türlü silahlarla doluydu. Reh-
bir duru-ma düşmemek ve kınanmamak için, berim bana zırh giydirdi. Elime bir gürz almamı
içimden dua etmeye başladım. işaret etti. Gürz ve kılıç kullanmada rehberimin
Zerdüşt sordu: takdirini kazandım. Orada bulunan silahların en
- Nereden geldin? iyilerinden birer takım aldıktan sonra kanatlı
Kalbime ilham edilen şu cevabı verdim: atlarımıza bindik. Akşama kadar uçtuktan sonra
- Sebep ve hikmetinden sual olunmayan yüksek bir dağın eteklerine vardık. Rehberime
Allah'tan… bu dağın adını sordum.
- Niçin geldin? - Fark dağı, dedi.
- Allah, aydınlık ile karanlıkları O geceyi dağın eteklerinde geçirdik.
ayırmak, aydınlık ile âdil, karanlıklar ile kahhar Güneşin doğuşuyla birlikte atlarımıza bindik.
olmayı istedi. Aydınlığa “ben”, karanlıklara da Dağın tepesine doğru uçuyorduk. Sonunda dağın
“benden başkası” dedi. tepesindeki meydana vardık. Meydan dünya
- Aydınlığı nedir, karanlıkları ne? kadar genişti.
Bu meydanın sol tarafında bulunanlar,
karanlık gecelere aydınlık denecek kadar
(**) Bu olaylar ve bu âlem ezeli ve ebedi değildir. Havva ve âdem karanlıktı. Sağda bulunanlar ise ışığı sönük bıra-
nerede? Ey dedem! Aklın varsa an bu andır, an bu an. Geçmişi kacak kadar karanlıktı. Meydanın ortası boştu.
hatırlamak korku, ıstırap ve keder verir. Kaderle uğraşma. Çünkü
kimse kalıcı değildir, herkes gidicidir. An bu andır, an bu an. Senin Bu boşluğun iki ucunda iki taht kurulmuştu.
gibi bir dilencinin dert ve sıkıntı ile uğraşması yazık değil mi? Aydınlık taraftaki tahtın üstünde Hürmüz otur-
Şimdinin ve geleceğin derdiyle uğraşma! An bu andır, an bu an.
maktaydı. Karanlık tarafta bulunanın üzerinde

24 Elazýð Barosu Dergisi


Ehrimen oturmaktaydı. yenilmemiş bir savaşçının meydana çıkacağını
Biz meydana vardığımız vakit doğruca haber verdi. Herkes telaş içindeydi. Casuslarla
Hürmüz tarafına geçtik. Biraz sonra meydanda uzun uzadıya sohbet ettik. Ertesi gün meydana
müthiş bir gürültü patlak verdi. Her ağızdan: çıkacak Ehrimen taraftarı savaşçının adının “Ni-
- Bakın Allah'ın emri yere indi, sözleri fak” olduğunu öğrendik. Ertesi sabah Nifak
çıkıyordu. meydana çıktı. Heybetli bir görünüşü vardı. Bu-
Gökyüzünde asılı duran tahtın üstünde, na rağmen Hürmüz'e bağlı bir savaşçı ortaya çık-
insanın hayal edebileceği bütün güzellikleri tı. Bir saniye sonra yere serildi. Daha sonra otuz
kendinde toplamış bir peri (İzid) ayakta duruyor kişi sırayla ortaya çıktı. Otuzu da öldürüldü. Ni-
ve elinde bir küre tutuyordu. Bu kürenin doğusu fak üç gün meydanda kaldı. Dördüncü gece bi-
aydınlık, batısı karanlıktı. Aydınlık ile karanlık zim tarafta büyük hazırlıklar görülüyordu. Her-
arasında öyle bir denge vardı ki, ne aydınlık kesin yüzünde hüzün gitmiş, yerine ümit ışığı
karanlığa, ne de karanlık aydınlığa karışıyordu. gelmişti.
Mucizevî bir şekilde, uzak ve yakın her kulağa Rehberime bunun sebebini sordum.
gelebilen tatlı bir sesle nur yüzlü peri şöyle dedi: Bana:
- Bu meydan, adalet ve imtihan meyda- - Yarın Hürmüz'ün en gözde kullarından
nıdır. ve en çok sevdiklerinden biri olan muhabbet adlı
Bunun üzerine herkes derin bir sessiz- yiğit çıkacak meydana. Bu lanetli Nifak'a ondan
liğe gömüldü. Her iki taraf da kendinden geçer- başkasının galip gelmeyeceği anlaşıldı.
cesine dua etmeye başladı. Her iki tarafa da bü- Ertesi sabah Muhabbet meydana çıktı.
yük bir sessizlik hâkim olmuştu. O sırada Hür- Sonra her ikisi de birbirine hücum etti. Üçüncü
müz ayağa kalkıp şöyle bir konuşma yaptı: günün akşamında muhabbet bir aslan gibi ileri
- Ey insanoğlu! Allah sizi kendi gibi nur atılıp bir vuruşta Nifak'ı yere serdi. O gün
olasınız diye yarattı. Sizi bütün yaratıklara üstün Muhabbet yiğit otuz kişiyi daha tepeledi. Tam
kıldı. Kin, kıskançlık, nifak, hiddet, düşmanlık, yedi gün cenk meydanında karşısına kim çıktıysa
hırs ve haset gibi karanlığa özgü sıfatlardan anasını ağlattı. Yedinci günün gecesi, casusla-
kurtulun. Her durumda Allah'a şükredin… rımızdan, ertesi gün Ehrimen tarafından, çok
Hürmüz oturdu. Ehrimen ayağa kalktı. meşhur bir savaşçının meydana çıkarılacağını
Şöyle bir konuşma yaptı: öğrendik. Güneşin doğuşuyla birlikte sol taraftan
- Ey insanoğlu! Uyanık olun. Yaratılışı- bir gürültü koptu. Bu kez meydana çıkan Ehri-
nızın gereklerini iyice düşünün. Şairane sözlere menli, çok uzun boylu, çok heybetli, dev gibi
uyup da ömrünüzü heba etmeyin. Gülün eğlenin, birisiydi. Meydanda bir tur attı.
hayattan zevk alın. Benliğinizden başka varlık, -Ey Hürmüz Taraftarları! Hanginiz kar-
zevkinizden başka amaç tanımayın… şıma çıkacak? Bana Gazap pehlivan derler.
Her ikisi de birbirini yalanmaya devam Şimdiye kadar, karşıma çıkıp da canlı kalan çok
etti. Sonunda birbirine saldıracak kadar ileri azdır. Dedi.
gittiler. O sırada onların üstündeki tahtta oturan O gün karşısına Muhabbet çıktı.
peri elindeki küreyi uzatarak: Kahramanca savaştı. Fakat üçüncü gün, ikindi
- Henüz size sıra gelmedi. Boşuna vaktinde Gazap Pehlivan bir gürz darbesiyle onu
uğraşmayın. Çarpışma size tâbi olanlar arasında yere serdi. Ehrimen taraftarları sevinçten uçu-
olacaktır. yordu.
Bunun üzerine Hürmüz: Temaşa Bayramı denilen bu garip
- Beni seven meydana çıksın, dedi. bayram başlayalı tam otuz sekiz gün olmuştu.
Aynı sözü Ehrimen de söyledi. Bu Gazap'ı henüz bizim taraftan mağlup eden olma-
şekilde on gün boyunca iki taraftan yirmi kadar mış, Hürmüz ile Ehrimen'in tahtının üstündeki
savaşçı ortaya çıkıp birbirleriyle savaştı. Bazen tahtta bulunan meçhul kişinin elindeki kürenin
Ehrimen tarafı, bazen de bizim taraf kazanıyor- sağ tarafını karanlık kaplamaya başlamıştı. Ehri-
du. Çarpışma her gün devam ediyordu. Yedinci men tarafı galip gelmek üzereydi. Hürmüz'ün
gün bizim taraftan çıkan bir savaşçı akşama ka- veziri Salah yanımıza geldi. Gazap'ı ancak Hik-
dar karşısına kim çıktıysa yendi. O gece bizim met Pehlivan'ın öldürebileceğini söyledi. Çadırı-
tarafın casusları ertesi gün, bu güne kadar hiç mıza döndüğümüzde rehberim gayet ciddi bir

Elazýð Barosu Dergisi 25


tavırla: - Emir senindir, dedi.
-Hikmet Pehlivan'ın kim olduğunu bili- Yenileceğime işaret eden bu konuşmayı
yor musun? Dedi. herkes gibi ben de duymuştum. File binmiş peh-
- Hayır. livan mağrur bir şekilde meydanı dolaştı. Gök
- O sensin. Bu gece uyku zamanı değil- gürültüsünü andıran bir nara attı.
dir. Yarın Gazap ile çarpışacaksın. Geceyi iba- - Ey benim gücümü inkâr eden gafiller!
detle ve kılıç talimiyle geçireceğiz. İyi bilin ki ben yiğitler yiğidi Nefs-i Emma-
Hayretten donakaldım. Bana bu kadar re'yim. Şimdiye kadar yenemediğim hiç kimse
önemli bir görev verileceğini aklımın ucundan olmadı. Beş bin değişik şekle girerim. Bin türlü
bile geçirmemiştim. Güneşin doğuşuyla birlikte silahım vardır. (Bana dönerek) Ey miskin Hik-
atama bindim. Gazap ortaya çıktı. Ben de karşısı- met! Sen aciz bir mahlûksun. Gel kendi rızanla
na dikildim. İsmimi sordu: teslim ol da kurtul! Dedi.
- Hikmet Pehlivan, dedim. Cesaretimi toplayarak bu teklifi kabul
Bu heybetli devin öldürücü darbele- etmedim. Bunun üzerine:
rinden kurtulmak için çok çevik olmak zorun- - Ey Hikmet! Bendeki şu silahlara bak.
daydım. O kadar azimliydim ki sanki uçuyor- Rehberinin sana öğrettiği alçakgönüllülük, ilim,
dum. Akşama kadar uğraştık. Bana bir darbe bile kanaat, itiyat, ağırbaşlılık, sabır ve hile numara-
isabet ettiremedi. Ancak ben de ona bir şey yapa- larını ben yutmam. Onların her birine karşı kin,
madım. Akşamleyin biraz dinlendikten sonra hiddet, düşmanlık, nefret, şehvet gibi bir sürü nu-
rehberim bana bazı talimatlar verdi. Güneşin do- mara var bende. Gel kendine yazık etme! Dedi.
ğuşuyla birlikte meydana çıktım. Gazap öfkeden Yine yanaşmadım.
köpürüyordu. Etrafımda fırıldak gibi dönerek: Bunun üzerine çarpışma başladı. Bildi-
- Dün elimden kurtuldun. Fakat bu gün ğim bütün numaraları yaptım. Hiçbirisi etkili ol-
kurtulamayacaksın dedi. madı. Nefs-i Emmare beni adam yerine koymu-
Saldırma pozisyonu aldı. O sırada ben yor, halime gülüyordu. Nihayet “Güçlü Azim”
rehberimin öğrettiği taktik icabı: adındaki bildiğim en son öldürücü vuruşu yap-
- Aman Allah'ım! Kafandaki de ne? maya karar verdim. Vurmaya uygun bir pozisyon
Dedim. aramaya başladım. Emmare durumu fark etti.
Bunun üzerine elini başına götürdü. Ben - Ya! Demek beni öldürmek istiyorsun.
o an zırhsız olan koltuğunun altından kalbine Dur öyleyse! Dedi.
doğru kılıcımı sapladım. Gazap korkunç bir çığ- Tam kılıcı böğrüne saplayacağım sırada
lık atarak yere düştü. Ehrimen taraftarlarının öf- yüzündeki perdeyi kaldırdı. Hayal bile edileme-
keli çığlıkları göklere çıkıyordu. yecek bir güzellik gözlerimi kamaştırdı. Kılıç
- Hikmet Gazap'ı hileyle öldürdü, diyor- elimden düştü. Emmare beni esir aldı.
lardı. Ehrimen tarafı galip gelmişti. Hür-
Meçhul perinin elindeki küre baştanbaşa müz'ün gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Kürede-
nurla dolmaya başladı. Bizimkilerin sevinç çığ- ki nur yavaş yavaş yok olmakta, her tarafı karan-
lıkları dünyayı kapladı. O gün öğleye kadar bir- lık kaplamaktaydı. O sırada uzaklardan bir ses
çok Ehrimenliyi tepeledim. Fakat öğle üzeri kar- duyulmaya başlandı. Sonunda karanlıklar ara-
şıma peçeli bir pehlivan çıktı. sından, yüzündeki nurla etrafı aydınlatan bir sü-
Beyaz file binmiş olan bu pehlivanın vari göründü. Şarkı söylüyordu, biz de o ilahi se-
ortaya çıkmasıyla Ehrimen'in yüzünde hınzırca si dinliyorduk:
bir gülümseme belirdi. Hürmüz buna son derece
üzüldü. Meçhul periye seslenerek: Ben oyum ki satvetimden kâinat lerzandır,
- Efendim! Amacınız nuru yok etmek Ben oyum ki zûr-i bâzum hakim-i hercandır.
mi? Merhamet!... Merhamet! Dedi.
Ben oyum ki mizan-ı adlimde müsavi cümle halk.
- Meçhul peri:
Şehinşahlarla gedalar bence hep yeksandır…
- Bu Ehrimen'in hakkıdır. Ne yapalım.
İstediğini çıkarır, cevabını verdi. Hasılı şimşir-i izz-ü kudretiyim İyzid'in,
Ehrimen gülüyordu. Hürmüz üzüntüyle Aşkım ben, satvetimden kâinat lerzandır.(***)
boynunu büktü:

26 Elazýð Barosu Dergisi


Bu güzel ses, bu tatlı nağmeler her iki Kısa bir süre içinde kendime geldim.
tarafı da mest etmişti. Emmare ona karşı büyük Delilere her yerde iyi davranılmadığını hatırla-
bir hürmet göstererek filden inip önünde diz yarak, yaptığım gafı düzeltmeye çalıştım.
çöktü. “Aşk” adındaki bu süvari meydanın -Şaka yapıyorum baba! Fakat bir lamba
ortasına doğru yürüdü. Ellerini semaya doğru yahut mum emretseniz. İçerisi çok karanlık da…
kaldırdı. O sırada kürenin yarısı aydınlık, yarısı Adam ağlamaklı bir sesle:
karanlık oldu. Âlem eski haline döndü. Bu arada -Aman Allah'ım! Oğlum çıldırıyor.
her iki tarafta bağlı bulunduğu efendinin elini öp- Sonsuz güneş doğmuş, âlem nura boğulmuşken
mekteydi. Ben de Hürmüz'ün elini öptüm. o içerisinin karanlık olduğunu söylüyor. Aman
Yüzüne baktım. Bir de ne göreyim! … oğlum! Fenalaşmaya başladım, dedi.
Hayretimden bir çığlık kopardım. Göz- Adamın cevabı karşısında bir tımarha-
lerimi açtığımda Aynalı Baba'nın gülümseyen nede olduğumu düşünmeye başladım. Biraz son-
çehresini gördüm. ra içeriye annem olduğunu söyleyen bir kadın,
amcalar, dayılar ve bir sürü akrabam girdi. Ba-
ARİFLER MECLİSİ bam onlara yana yakıla çıldırmış olduğumu söy-
lüyordu. Bunun üzerine akrabalarım başıma üşü-
Daha önceki günlerdeki gibi Aynalı Ba- şerek bana saçma sapan sorular sormaya başla-
ba'nın kulübesine gidip günlük gıdamı almıştım. dılar. Söylediğim her kelimenin aleyhimde kul-
Aynalı Baba beni, mezarlığın ücra bir köşesine lanılıp, deli olduğuma hükmedeceklerini bildi-
götürdü. Büyük bir mezar taşını göstererek: ğim için susmayı yeğledim.
- Git, şu mezarın üstüne uzan. Adamın Babam yanıma oturmuş, kederinden
başındaki kavuğun büyüklüğüne bakılırsa büyük ağlıyordu. Bense ne yapacağımı, ne diyeceğimi
bir âlim olmalı. Git o yüce âlimin ruhaniyetinden bilemez bir haldeydim. O sırada cebimde bir kib-
feyiz al! Dedi. rit olduğu aklıma geldi. Hemen çıkarıp bir tane-
Gidip mezarın üstüne uzandım, birkaç sini yaktım. Karşılaştığım manzara o kadar tu-
dakika kavuk hayalimde bin bir türlü şekil haftı ki uzun kahkahalar atarak iki yanıma yuvar-
aldıktan sonra, Aynalı Baba'nın çaldığı neyin lanıyordum. Babam olduğunu iddia eden ada-
hazin nağmeleriyle hayallere daldım. Kendimi mın, annemin, amcalarımın, dayılarımın gözleri-
zifiri karanlık bir odada, yatakta yatıyor gördüm. nin yerinde birer arpacık soğanı ya da ona benzer
Nerede bulunduğumu kestirmeye çalış- bir şey vardı. Yani bu zavallıların hepsi en önemli
tığım sırada odanın kapısı açıldı. Bir adam içeri duyu organından, gözden yoksundular. O esnada
girdi: odadakilerin manzarası o kadar garipti ki kahka-
- Kalktın mı oğlum? Dedi. halarım büsbütün arttı ve neredeyse hastalık bo-
Karanlıktan içeri giren adamı seçemi- yutuna ulaştı. Babalık, analık ve diğer akrabalar
yordum, daha doğrusu bildiğimiz şekilde göre- dörder ayağa sahipti ve olanca kuvvetleriyle zıp-
miyordum. Babam öleli uzun zaman olduğu için lıyorlardı.
bu adamın bana “oğlum” demesine şaşırıyor- Bir süre bu zıplama devam ettikten son-
dum. Adam tekrar: ra babalığım yanıma geldi. Elimi tuttu ve öptü:
- Oğlum kalktın mı? Dedi. - Ey Beyaz İfritin Sarı Şeytanı! Saltana-
- Evet, dedim. Ancak sen benim babam tın mübarek olsun. Bin senedir bütün âlem seni
mısın? beklemekteydi. Sonunda büyük bir mucize eseri
Adam hayretle: olarak benim soyumdan dünyaya geldin. Bin
- Oğlum sen kafayı mı üşüttün? Dedi. senedir beklemekte olduğumuz sesi çıkardın.
- Hayır! Fakat babam öleli… Şimdi bütün kızıl şeytanlara haber vereyim de
-Vah, vah! Oğlumu cinler çarpmış! Za- gelip elini öpsünler. Her yere bu durumu bildir-
vallı saçmalıyor. sinler, dedi.
Yakınımda bulduğum zeytinyağı ile bir
(***) Ben o kimseyim ki gücümden kâinat titrer. Ben o kimseyim ki
bileğimin gücü her canlıya hükmeder. Ben o kimseyim ki adalet kandil yaptım. Sonra biraz atıştırmaya niyet
terazimde herkes eşittir. Bence, cihana hükmeden padişahlar ve ettim. O sırada memleketin padişahları, vezirleri,
fakirler aynı derecededir. Kısacası ben, İzid'in kuvvet ve kudret âlimleri eve akın etti. Hepsi bana “Sarı Şeytan
kılıcıyım. Ben aşkım gücümden kâinat titrer.
Hazretleri” gibi acayip bir unvan vererek, son

Elazýð Barosu Dergisi 27


derece büyük hürmet göstermekteydiler. doldurup nefesi ile kaynattı. Böylece âlem ısındı.
Memleketin en büyük sarayını bana tahsis ettiler. Daha sonra mor şeytanlardan bir ikisini yontarak
Sokaklarda dolaşarak insanlara Sarı Şeytan'ın küçülttü. Sonra nefesiyle onu şişirdi. Bunları
geldiğini müjdeliyorlardı. Ben yavaş yavaş bu ortalığa salıverdi. İşte bunlar bizim atalarımızdır.
acayip halkı incelemeye koyuldum. Bunlar Bunun üzerine itiraz eden âlimin sesi
tamamen kör değildi. Sürekli karanlıkta bulun- yine yükseldi:
malarına rağmen kendilerine özgü bir görme - Kazan, kazan! Bir kazan patırtısı aldı
şekilleri vardı. Şehirleri oldukça güzel inşa edil- başını gidiyor. Ancak bu kazanın kaç kulpu
miş olup ilim ve sanatta da hayli ilerlemişlerdi. olduğunu, nereye asıldığını, ne ile asıldığını
Özellikle edebiyat, teoloji ve felsefeye büyük bilen, bu sırra eren bir Allah'ın kulu yok.
önem veriliyordu, sayısız üniversiteleri, meşhur Etraftan gürültüler yükselmeye başladı.
âlimleri ve hocaları bulunuyordu. Bir gün İlahi- Padişahın onayıyla imtihan ertelendi ve bir hafta
yat Fakültelerinin final imtihanına gittim. Öğret- sonra bütün meşhur âlimlerin bir araya gelip
menler ve öğrenciler ne yapacaklarını şaşırmıştı. fikirlerini belirtmeleri kararlaştırıldı. Ben hangi
Üniversite Dekanı; ilim, kemal ve hakikat bilgi- fikri onaylarsam, doğru ve gerçek bilgi o
sinin yalnızca Sarı Şeytan'da bulunduğunu açık- olacaktı.
ladıktan sonra imtihana başladı. Birinci sırada Bir hafta sonra şehrin en büyük mey-
oturan “Bibi” isimli zeki bir öğrenciye sordular. danında büyük bir meclis kuruldu. Âlimler iki
Bibi âlemin yaratılışı hususundaki soruya şöyle kısma ayrılmıştı. Bir kısmı Tantan'ın başkanlı-
cevap verdi: ğında toplanmış olan, ilahiyatta reformu savunan
- Bundan seneler önce yaşamış “Tata” kimselerdi. Diğerleri Tonton adlı bir âlimin
adlı âlimin söylediğine göre, on beş bin yıl önce etrafında toplanmışlardı. Sonunda Tantan ve
Beyaz İfrit altın semada mor şeytanlarla beraber Tonton karşıma geldiler. Tonton dedi ki:
oturuyormuş… - Ey Tantan! Binlerce yıllık bir araştırma
Konuşmasına devam edecekti ki ve inceleme neticesinde elde edilen bilgilere
dinleyicilerden bulunanlardan biri itiraz etti: fuzulî yere itiraz etmek caiz değildir. Artık
- Üç bin yıldır bu yanlış fikirde ısrar edi- şarlatanlık devri sora erdi. Haydi bakalım Sarı
yorsunuz. Beyaz İfrit'in beraberindeki şeytanlar Şeytan Hazretlerinin huzurunda tüm itirazlarını
mor değil, açık maviydi. dile getir. Tantan cevap verdi:
Üniversite Dekanı: - Ey Tonton! Ben size her konuda karşı
- Efendi, şu anda imtihandayız, itiraz et- çıkmıyorum. Fakat siz ilerlemeye düşmansınız.
meyin. Başka bir zaman Sarı Şeytan Hazret- Araştırmıyorsunuz. Bilgilerinizi genişletmiyor-
lerinin huzurunda, âlimlerimizle bu konuyu sunuz. Örneğin, hâlâ Beyaz İfrit'in yanındaki
tartışabilirsiniz, dedi. şeytanların mor olduğunu iddia ediyorsunuz.
Meğer itiraz eden, çoğunluğun fikrine - Bize ulaşan bilgiler böyle.
aykırı bir takım düşüncelere sahip olduğu için - Evet ama bu yanlış. Zira binlerce yıl
yönetim tarafından baskıya maruz kalan Beyaz İfrit'in huzurunda bulunan şeytanların
“Tantan” isimli bir âlimmiş. Benim orada rengi aslen mor olsa bile, onun ışığının etkisiyle
bulunmamı fırsat bilerek itiraz etmeye cesaret renklerinin açılıp, maviye dönmesi gerekmez
etmişti. mi? Ey Tonton birazcık insaflı ol!
Öğrenci konuşmasına devam etti: - Dediğin doğru olabilir, ancak bu
- Mor Şeytanlar, Beyaz İfrit'e karşı son hususta elimizde her hangi bir delil yok.
derece itaatkâr olmalarına rağmen çok akıllı - Nasıl yok! Bir ateşin bile karşısına
olmadıklarından, Beyaz İfrit daha akıllı bir konan katı cisim zamanla yumuşuyor, hatta
mahlûk yaratmaya niyet etti. Gökyüzünün süp- bazıları eriyor. Öyleyse mor şeytanlarında mavi
rüntüleri ile sekiz köşeli bir meydan yaptı. olmaları gerekir.
Fezaya tükürdü, bu tükürükten bir deniz mey- - Dedim ya, olabilir.
dana geldi. Meydanı denizin ortasına koydu. İşte - Âlemin üstünde asılan kazandan bize
bu bizim yaşadığımız âlemdir. Yalnız deniz suyu ısı geldiğine inanıyorsunuz.
dondu. Âlem buzlarla doldu. Bunun üzerine bir - Bize gök kazanından ısı geldiği; gece
kazan yapıp üstüne yerleştirdi. Onu tükürüğü ile ile gündüz sıcaklıklarının farklı olması ve de

28 Elazýð Barosu Dergisi


mevsimlerin durumuyla sabittir. Tantan'ın keşfine benzer. Bu, kıyamete kadar da
- Peki, gök kazanının kaç kulpu vardır? böyle olacaktır. Çünkü insanların gözü, hakikati
Bu önemli soruya Tonton cevap görme noktasında arpacık soğanına benzer, dedi.
veremedi. Tantan dedi ki: Filibeli Ahmet Hilmi'nin A'mak-ı Hayal
- Susuyorsunuz. İşte ben; sizin kitabından sunmaya çalıştığımız hikâye özet-
bilmediğiniz sırrı keşfettim. Gök kazanının tam lerini burada bitirirken, konuya ilgi duyanlara
yedi yüz altmış sekiz buçuk kulpu vardır. kitabın tamamını ve özellikle Kaknüs Yayınları
Artık sabrım tükenmişti. Kendimi tarafından neşredilen baskısını okumalarını tav-
tutamadım. Güneşe “Gök Kazanı” adını verip, siye ederek; yazıyı, kitaptaki “Leyla'sız Mecnun-
onu nefesle kaynatmak, ona yedi yüz altmış lar” hikâyesinde geçen bir dörtlükle noktala-
sekiz buçuk kulp takmak ve bunları ilim saymak yalım.
gibi saçmalıklara dayanamayıp kahkahayı
patlattım. Fakat bu kahkaha onların binlerce “ Ve körün unvanını arif koyarak,
yıldır beklediği semavî ses hükmünde olduğun- Görenin ismine divane denildi,
dan, bu kahkaha Tantan'ın haklı ve ilminin Nice efsaneleri saydırmış ilim,
gerçek olduğuna işaret sayıldı. Başta Tantan İlm-ü irfanına efsane denildi.”
olmak üzere hepsi dört ayaklı olup zıplamaya
başladılar. Kahkahalarla uyandım. Karşımda Ay-
nalı Baba'nın güleç yüzünü gördüm.
- Bu kâmil kişilerin mukayesesine ve bu
âlimlerin fikirlerinin tazeliğine ne diyorsun? İşte
eşyanın hakikatine nispetle, insanların ilmi,

Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi Efendi'nin de bir dönem çıkarıcıları arasında olduğu Hikmet Gazetesi'nin 1910 tarihli bir nüshası.

Elazýð Barosu Dergisi 29


Av. Turgut Yaþar

Hýrçýn, Yorgun ve Unutulmuþ...

Üç buçuk yıl aradan sonra Elazığ a yapmış içinde olmasından ayrı olarak değerlendirmek
olduğum kısa ancak bende hatırası ve anlamı olan mümkün değildir. Ne yazık ki Çimento Fabrikası
bir geziden sonra aziz kentimiz ile ilgili gözlem- kentin ortasında bir utanç ve çirkinlik sembolü
lerimi bu yazıda bulacaksınız. Yazının amacı sa- olarak durmaktadır. Kentin batı tarafı gelişmiş-
dece bir kentin talıhsizliğinin beş güne sığan an- liğin bir dışavurumu olduğu kadar, kentin doğu
cak temelde on yılların verdiği bir birikimin hü- tarafı ise toz esareti altında kalan bir bakımsızlı-
zünlü ancak gerçek yönlerine dikkati çekmektir. ğın örneğidir. Çimento Fabrikası yetmezmiş gibi
Elazığ sevgisi kıtaları aşacak bir mağrur sevgidir. yeni YİMPAŞ binası ise inşaat halinde bırakıla-
Elazığla ilgili gözlemlerime öncelikle rak bir başka geri kalmışlık resmi olarak kent mi-
havaalanı ile başlamak istiyorum. Çünkü Elazığ marisini olumsuz yönde etkilemektedir. Elazığ
seyahatim Malatya havaalanında başladı. Ne ya- kent merkezinde Çimento Fabrikasının kent dışı-
zık ki havaalanı sorunu halen daha çözülmemiş. na çıkarılması için bir kamuoyu oluşturulması ve
Öğrendiğim kadarıyla üç yıl içinde ancak çözü- milletvekillerinin bu konuda çalışmalarının
me kavuşturulacakmış. Buruk bir sevinç yaşatan sağlanması, kentin doğu kesiminde yaşayanlar
bir bilgiydi bu. Türkiyenin ilk havaalanlarından için bir zorunluluktur. Harput'tan Elazığ'a bakıl-
birinin hali üzüntü vericiydi. Yılların ihmali ve dığında kentin kalbine saplanmış bir çirkinlik a-
unutulmuşluğu bir kez daha acısını Elazığ sevda- bidesi olmaktan başka herhangi bir anlamı olma-
lılarından çıkartırıyordu. yan fabrikanın ısrarla olduğu yerde tutulmasının
İkinci önemli gözlem ise Elazığ'ın kirlilik bir izahı yoktur. Cimento Fabrikasının kente kat-
sorunu. Bu konuyu Çimento Fabrikası' nın kent kısı nedir? İş imkanı sağladığı 100 küsür işçi

30 Elazýð Barosu Dergisi


dışında kent için ne yapmaktadırlar? Bir öğretim nunu çözebilecek büyüklüktedir. Ancak buraya
yardımları var mıdır? Hiç okul yaptırmışlar rant gözüyle bakılmaması gerekir. Böylelikle;
mıdır? Belediyeye herhangi bir bağışları mevcut gerçekten gereksinim amacıyla yapılacak otopa--
mudur? Kente herhangi bir kültürel katkıları rk ile vatandaşların cüzi miktarda ödeyeceği üc-
mevcut mudur? Sadece toz üretmekten başka bir ret ile hem belediyeye gelir sağlanmış olur hem
yararı olmayan bu fabrikanın kent içinde tutul- de bu sokaklarda vatandaşlar rahatça hareket et--
ması ne kadar doğrudur? Bu konuda derhal ulusal me fırsatı bulmuş olur. Ancak burada Kilisenin
ve yurtdışında yaşayanların da katkısıyla bir konumu ön plana çıkartılacaktır. Sit alanı olması
kampanya başlatılmalı ve kent bu çirkin vs. Bu konuda ise görev milletvekillerine düş-
konumdan kurtarılmalıdır. Çimento Fabrikasının mektedir. Elazığ Barosunun hazırlayacağı huku-
olumsuz etkisiyle birlikte genelde kent çok kirli. ki rapor ve milletvekillerinin çabasıyla hiç bir
Yollar toz toprak içinde. Kızılay mahallesi ile tarihi değeri olmayan, sadece duvarlardan ibaret
kentin bağlantısını sağlayan Çimento Fabrikası olan bir harabeden şehir kurtulmuş olur. Elazığ'
girişindeki köprünün yenilenmesi ve perişan da yaşayan Hristiyanlar için Süryani Kadim Kili-
görüntüsünden kurtarılmasını, yine Doğukent sesi ve Harput' taki Meryem Ana kilisesi yeter-
Mahallesi ile Salıbaba Mahallesi ve dolayısıyla lidir. Bu konuda da gerekli kamuoyu oluşturul-
Doğukent Mahallesini Elazığ-Bingöl-Diyar- malıdır. Gerekirse Belediyenin Süryani Kadim
bakır Karayoluna bağlayan yolun asfaltlanması Kilisesinin yeniden yapılmasını üzerine alması
gerekmektedir. Kent merkezindeki kaldırımların ile Hristiyan vatandaşlardan destek bile bulu-
yenilenmesi, yol tamiratlarının süratli bir şekilde nabilir.
bitirilmesi gerekmektedir. Elazığ'ın çevre düzen- Dördüncü nokta ise Belediye Binası. Yeni
lenmesi Çevre Karayolunun etrafına dikilecek üç belediye binasının bir rant olarak düşünülerek
beş ağaçla halledilecek bir sorun değildir. Bele- yeniden yaplması ise talihsizlikten başka bir şey
diye yetkililerin Ankara Büyükşehir Belediyesi değildir. Belediye binası yenilenerek sadece
Dış Mimari ve Çevre Düzenleme birimleri ile belediye hizmetlerine ayrılabilirdi. Belediye nin
doğrudan ilişkiye geçmeleri ve Elazığ için kap- kaynakları yeterli değilse Hükümetten kaynak ta-
samlı çevre düzenleme planı yapılması gerek- lep edilerek, bu şekilde finansman sorunu çö-
lidir. Ankara Havaalanı yolu projesi bir belediye- zümlenebilirdi. Ancak yarısı ticari dükkan, yarısı
cilik örneğidir. Ancak kent için kavşaklarda yeni iskan ve öteki yarısı belediye hizmeti olarak dü-
yapılan heykellerin kentin görünümüne katkısını şünülen yeni bina bir talihsizlik örneğidir.
inkar etmemek gerekir. Beşinci nokta ise Harput. Harput'a ne ka-
Üçüncü önemli sorun ise park sorunu. dar yatırım yapılsa azdır. Yapılanlar güzel ancak
Kent gelecek bir kaç yıl içinde yaşanılmayacak, yeterli değildir. Harput' un en önemli yeri olan
merkezine girilmeyecek hale gelecektir. Özel- Kale yine içler acısı. Kale içinde kazı yapılan yer-
likle İzzetpaşa, Yenimahalle, Nailbey Mahallesi ler çevrelenmiş ancak sanırım Kale iç yolu unu-
içine girilmeyecek haldedir. Trafik bir karmaşa tulmuş. Yıllardır Kale içinde yürümek için cam-
durumu arz etmektedir. Olasılıktır ki 250 bin kişi- baz olmak gerekiyordu bu durum halen daha
nin yaşadığı bir başka kent yoktur ki üç ana değişmemş. Kale karşısına yapılan Kültür evi -ki
caddesinde bir saatte dört trafik kazası olsun. Tra- bir çevre ve tarih katliamıdır- için para harcana-
fik ışıkları çalışmamaktadır. Bu , bilinçli olarak cağına Kale içinde yürünülebilecek bir yol yapı-
yapılan ancak sorumsuz bir düzenlemedir. Özel- labilirdi. Elazığ Belediyesinin ve kent sevdalıla-
likle İzzetpaşanın Bankalar caddesine inen köşe- rının bu konuda hareket etmeleri gerekmektedir.
si, PTT önü, Saat Kulesi önündeki ışıkların çalış- Sonuç olarak beş gün içinde Elazığ'la ilgili
maması yayalar ve araçlar için bir kap kaç görün- olarak gözlemlerim ana hatlarıyla yukarıdaki
tüsü vermektedir. Ha keza Karayolları önü Üni-- başlıklarla özetlenebilir. Başlarken de belirttiğim
versite Kavşağı aynı şekildedir. Bir sorumsuzluk gibi her şey aziz kentimiz içindir. Bu kente ne
ve aymazlık , kenti yaşanılmaz kılmaktadır. İz-- yapılırsa azdır; çünkü bu kent her şeyin en güze-
zetpaşa Mahallesindeki park sorunu eski kilise-- lini hak etmektedir. Amerika Birleşik Devlet-
nin yıkılarak yerine 7 katlı çok katlı otopark yapı- lerinden sevgilerle .
larak giderilebilir. Bu otopark büyüklüğü ile tüm
kent merkezinin kısa ve uzun sureli park sorunu-

Elazýð Barosu Dergisi 31


Av. Suat Bulut

Semasýndaki Tek Yýldýza


“Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla...
Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara kaçtım.”

İki cümlede özetlenen bir hayat. Misyo-


nunu ifada eden kısa bir otobiyografi olarak da
anlaşılabilecek olan bu tespit, belki defalarca
yazılmış, her kalem kendince “Kelimeler
Sultanı”nı anlatmaya çalışmıştır. Değişik zaman
ve yerlerde yazılan bu yazılar, yazarlarının uz-
manlık alanları,bakış açıları veya dünya görüşleri
doğrultusunda her seferinde yeniden kurgulanan
ve oldukça çeşitlilik gösteren “Cemil Meriç”
portrelerinin doğuşuna sebep olmuştur. Böyle-
sine komplike bir aydın için kaçınılmaz olan bu
durum, elbette ki Cemil Meriç'in etki sahasının
genişliği ve bir entelektüel olarak kapasitesiyle
ilgilidir.
Bu yazı da, bahsedilen çeşitliliğe mütevazı
bir katkıda bulunmak ve O' nu tekrar yad etmek
amacıyla kaleme alınmıştır.
“ .....Ben kalemle doğmuşum.” diye başlı-
yor ve ilave ediyor “Muhteşem bir maziyi , daha
muhteşem bir istikbale bağlayan köprü olmak
isterdim.” Bu ne demektir.? Bu istek toplumsal
yapımızın bam teline basmak ve asırlardır içinde
boğulduğumuz açmazların halline dair ilk yol
gösteriştir. Bir başka ifadeyle son üç yüz yıllık
modernleşme çabalarının oturması gereken
zeminin mantalitesidir. Bu muhteşem iddianın
ardından dervişane bir yaklaşımla kendisini
“Türk irfanına adamış mütevazı bir fikir işçisi”
olarak tanımlıyorsa da O'nun büyüklüğünün far-
kında olmamak için insanın, kör, sağır ya da
günümüz toplumunda yaşıyor olması gerekir.
Türk fikir hayatındaki seviyesizliğin ve
kaosun kurbanı olan ve hakkıyla değerlendirile-
Cemil Meriç
meyen; adını pek çoğumuzun bilmediği, akade-

32 Elazýð Barosu Dergisi


misyenlerin doğru dürüst anlayıp değerlendire- götürmez. Fikri gelişim süreci bunun teminatıdır.
mediği, belki de Cumhuriyet tarihimizin yetiştir- Nasıl mı?
diği en büyük denemeci ve entelektüeli Cemil Biyografik bir yapı gösterecek olsa da
Meriç 'ten bahsediyorum. Cemil Meriç 'in fikri macerası birçoğumuza ör-
Cemil Meriç; yaşadığı zaman diliminde, nek olması bakımından öğrenmeye değer.
aydın olmanın sanıldığı kadar kolay olmadığını, Cemil Meriç 1916 yılında Hatay'ın Rey-
bu yoldaki çabaların, çilelerin ağırlığını bizzat hanlı kasabasında doğmuştur. O zamanlar Hatay
yaşayarak herkese anlatmış ve ispatlamıştır. Fransızlarındır. İlk dönemlerinde kendi deyi-
Aydını; “başkasının kafasıyla düşünme- miyle “inanmış bir sosyalist”tir. Yine kendi ifade-
yen, yeni, hiç olmazsa kaba mitleri ve misti- siyle Marksizm'den dolayı mahkemede yargılan-
fikasyonları yutmayan” kişi olarak tanımlamıştır. dığında, o zamana kadar haklarını savunduğu iş-
Bunu başarmak ne kadar mümkün ayrıca çilerden birinin bile elini sıkmış değildir.
tartışılması gereken bir konu, hele günümüz Dinleyelim;
toplumunda, önyargılardan arınmış, kendi
kafasıyla düşünebilecek donanıma sahip, içinde "En küçük bir pırıltı yoktu hayatımda. Bir
yaşadığı çevrenin anlamsız ve sığ, insani olma- sığınaktı Marksizm, bir kaçıştı, bir yaşama
yan düşünce, davranış ve tutumlarına, her şeye gerekçesiydi. Belki de inanıyordu Marksizm'e.
rağmen karşı koyabilecek entelektüel cesaret ve Eziliyordu ve ezilenlerin yanındaydı. Ama kimdi
dürüstlüğe sahip kaç aydın vardır ve bunun bede- bu ezilenler? Bilmiyordu. Kitaplardan tanımıştı
lini ödemeye kim cesaret edebilir.? sosyalizmi. (Mağaradakiler, s. 445447)”
Türk insanının muhtaç olduğu zihni dona- Yukarıdaki cümlelerde Marksist Cemil
nım ve şuurlanmanın temel ilkelerini ömrü bo- Meriç, kendisini anlatır.
yunca anlattı. Zaten kendisi de “şuurlara mızrak Sonraları , “Comte'un, Durkheim'in,
gibi saplanan” bir ifade biçimi ya da üslup oluş- Marx'ın hocası” diye nitelendirdiği Saint-Simon
turmak istediğini eserlerinde ısrarla vurgula- hakkındaki eserini yayınlayacaktır. Eserin adı
mıştır. “İlk Sosyalist, İlk Sosyolog; Saint-Simon” dur.
Değerleri alt üst olmuş, ne istediğini ve ne Çalışmaları devam eder. Sürekli okumak-
yaptığını bilmeyen toplumumuzun, dünyayı tadır. İnsanlar kıyıcı oldukları için kitaplara kaç-
tanımasında ve kendisini anlamasında bir kutup mıştır. Bu kaçış ölene kadar devam edecektir.
yıldızı olabilir Cemil Meriç. Öğrencilerine sahaflardan çuvallar dolusu kitap
Üniversitelerimizde, J.J. Rousseau, Mon- taşıtmaktadır. Konya'ya yaptığı bir tren yolculu-
tesquieu, Machiavelli... gibi düşünürlerin ğu sırasında başından geçen bir olay Cemil
gördüğü abartılı itibar her nedense Üstat'dan Meriç' in hayatında büyük değişikliklere yol aça-
esirgenmekte ve Batı karşısında süregelen komp- caktır. Bu olayı “Mağaradakiler” isimli eserinde
leks burada da kendisini göstermektedir. şöyle anlatır.
Söz konusu yazar ve düşünürlerin hiç biri- “Konya yolculuklarımda ilk defa başkasıy-
sinden geri kalmayan Cemil Meriç, edebiyattan la temas ettim. Başkası yani kendi insanım.
psikolojiye, sosyolojide tarihe kadar sosyal Kaderin karşıma çıkardığı genç üniversiteli “sen
bilimlerin hemen hemen her alanında can alıcı bizden değilsin” dedi. Sen bizden değilsin…!
tespitleri ve metodik düşüncesiyle birçok konu- Uçurumun kenarında uyanıyordum. Bu hüküm
da öncülük yapmakta ve yol göstermektedir. hakikatin ta kendisi, Tanzimat'tan bu yana Türk
Değerlendiremezsek büyük kayıp olur. aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyor-
du; aldanmak ve aldatmak. (s.447449, a.g.e.)”
İdeolojik hiçbir saplantısı olmayan, önyar- Genç üniversiteli , “sen bizden değilsin” diyerek,
gılardan arınmış, sağıyla soluyla Türk insanını bir aydının toplumuna yabancılaşmış olmasına
kucaklayan, doğrunun hakikatin ve güzelin ya- tepki göstermiştir. Öğrenci, Cemil Meriç' in çalış-
nında yer alan bir zihniyete sahiptir. malarını biraz yabancı bulur, toplumu adına.
Cemil Meriç'in fikirleri tartışılabilir belki; Oysa Cemil Meriç samimidir. Yaptığı
ancak doğruyu aramadaki samimiyeti tartışma

Elazýð Barosu Dergisi 33


çalışmaların toplumu adına faydalı olduğuna ifadesiyle “entelektüel bir otobiyografi” dir. Da-
inanır. Belki de o zamana kadar çalışmalarını bu ha sonra “Umrandan Uygarlığa” adlı eseri gelir.
yönüyle değerlendirmemiştir. Bu olaydan sonra Kendisinden dinleyelim;
içinde yaşadığı toplumu geçmişi ve şimdiki “Umrandan Uygarlığa, Bu Ülke'nin deva-
haliyle değerlendirme gereği duyar. Kendi ifade- mı. Zamanla çiçekleşen tomurcuk düşünceler.
siyle 'Bizi' ararken 'hakikat' e teslim olur. Değer hükmü; yazar biraz fazla ukala, kitap biraz
Batı karşısında bir Doğu medeniyeti bulun- fazla dağınık” Bu eserin ardından “Mağarada-
duğunu ve hiç de Batı'dan geri kalmadığını, hatta kiler” adını taşıyan eseri Türk okuruna sunulur.
Batı'yı Batı yapanın Asya olduğunu anlar. Bu Türk ve dünya aydınları, aydınların misyonu,
hükmünü “Bir Dünyanın Eşiğinde” adlı kitabıy- görevi kaderi..... gibi konuları içerir. Farklı
la, Batı karşısında komplekse girmiş kitlelere du- zamanlardan ve coğrafyalardan aydınları seçer
yurmaya çalışır. Bu kitabında Hint'i inceler ve ve bunları analitik bir biçimde inceler. Kitap Efla-
Hint'e hayran olur. O'na göre “Hint'de felsefe, tun'un mağara mitosu ile başlar. Entelektüel,
din, edebiyat bir bütündür.” ve can alıcı tespitler entelijansiya, aydın, münevver gibi kavramları
peş peşe gelir “Batıyı Batı yapan Asya, Asya'yı etimolojik olarak inceler. Uzun analiz ve izahlar-
Asya yapan Hint... İnsanlığın düşünce sarayına dan sonra aydınlar hakkındaki hükmünü verir.”
Hint kapısından girilir” der. Aydının kaderi orospulaşmak ve yalnız kalmak”
Bu arada hastalığı dolayısıyla (gözlerinden tır. Kendisiyle yapılan bir röportajda “Mağarada-
rahatsızdır.) Fransa'ya tedavi olmaya gider. kiler” için şunları söyler;
Paris'te bir göz doktorundan mükemmel bir 18 “Bu Ülke tohum Mağaradakiler ağaç...
y.y Fransızca'sı ile randevu ister. Fransız doktor Mağaradakiler bir çağın muhasebesi, bir nevi öz
“dilimizi böylesine güzel konuşan bir yabancıya eleştiri, başka bir deyişle aydın denen mahlûkun
on beş gün sonrasına randevu vermeye utanırım.” monografisi. Zaman zaman insafsız, fakat daima
diyerek hemen muayeneye alır. Dikkat çeken en samimi”
önemli nokta ise bir Fransız aydını olarak dokto- Fikir hayatına girmek ve oralarda at koştur-
run dili için göstermiş olduğu hassasiyettir. mak isteyenler için “ Bu Ülke ve Mağaradakiler”
Darısı Türk aydınlarının başına... olmazsa olmaz şartlardan biridir.
Yabancı dil bilmenin aydın olmak için ö- Cemil Meriç, bu günkü Türk toplumuna
nemli bir unsur olduğunu “ Bu Ülke” de “Yabancı izafeten,“Bir Facianın Hikâyesi” adlı kitabıyla
dilsiz bir irfan, sığ bir irfandır.” diyerek vurgula- günümüz problemlerinin kökenine inmekte, 18.
mıştır. Kendisi Fransızca'yı çok iyi bilmekte, ve 19. yüzyıllardaki olaylarda irtibatını sağla-
İngilizce'yi anlamakta ve Arapça'yı ise 'sökebil- makta ve bir başka ifadeyle tarih felsefesi yap-
mekte'dir. Balzac'tan ve Victor Hugo'dan çevi- maktadır.
riler yapmıştır. Bir süre de Elazığ Lisesinde Bu yüzyıllardaki toplumsal olayların siya-
Fransızca öğretmenliği yapmıştır. set sosyolojisi planındaki tahlili, bu kitabın temel
“Bu Ülke” , Cemil Meriç' 'in en önemli eksenidir. Amaç yine aynıdır. Yapılmak istenen
eseridir. Kendisi “Ben, Bu Ülke'yi yazmak için “kalabalıkların tekmeyle uyandırılmaya çalışıl-
doğdum” der. Denemelerden oluşan, her satırı ması” dır.
estetik ve felsefi bir yapıya sahip olan bu kitap “Büyük adamlar kalabalıkları tekmeyle
bir edebi tür olarak denemenin zirvesidir. Klasik- uyandırır” der. Kendisini de yaptığı bir anlamda
ler arasında sayılan Montaigne, Cemil Meriç'in budur. “Şuurlara mızrak gibi saplana bir üslupla”
“Bu Ülke” yi yazacağını bilseydi, her halde “De- kalabalıkları uyarmaya ve uyandırmaya azmet-
nemeler” ini yazmazdı. Çok mu iddialı bir hü- miştir.
küm? Hodri meydan, biraz edebi zevki ve bilgisi
olan herkes, eğer önyargılı değilse ve kompleks- Bir başka eseri olan “Kırk Ambar” bir çeşit
siz ise haklıya hakkını vermekte bir an bile tered- ansiklopedi olarak tanımlanabilir. Metot yine
düt etmeyecektir. aynıdır. Kelimelerin açıklığa kavuşturulması ve
kavramların sorgulanması... Kişiler, eserler,
Kitap hem bir şaheser, hem de kendisinin konular, kavramalar her şey sil baştan incelenir.

34 Elazýð Barosu Dergisi


“Işık Doğudan Gelir” bir başka eserdir. Bir dum.”der. Zaten ilk çalışması da seksen sayfalık
aydının evrenselliğinin zirvesidir bu kitap. bir “Balzac” araştırmasıdır. Şöyle der; “Dünya-
Doğu'yu ve Batı'yı bu derece vukufla incele- nın en büyük romancısı Balzac'tır. Balzac Türk-
yebilen ve çokluktan tekliğe gidişin tablosunu çe'ye kazandırılmasaydı, ülkemizde gerçek ro-
böylesine güzel çizebilen pek az insan vardır. man boy atmazdı kolay kolay” Dostoyevsky'nin
Kitabın felsefesi Einstein'ın izafiyet teorisinin “Suç ve Ceza” sı için “ Suç ve Ceza” yı okumak
sosyal bilimlerdeki tezahürü gibidir. “Dünyayı bilerek, isteyerek hasta olmaktır.” ifadesini kulla-
tanımanın insana öğrettiği ilk hakikat; her şeyin nır. Telif eserlerinin dışında çevirileri de vardır.
izafi olduğudur” hükmü bu kitapta tecessüm Bunlardan en önemlileri Thorton Wilder'den
eder. Cemil Meriç' in son kitabı vefatından yakla- “Köprüden Düşenler” , Urel Heyd'den “Türk
şık bir yıl evvel basılan “Kültürden İrfana” adlı Milliyetçiliği” ve Balzac ile Victor Hugo'dan
müthiş eseridir. Kitap, kültür ve medeniyet kav- değişik romanlardır.
ramlarının sorgulanması ile başlar. Bunu yapar- 13 Haziran 1987 tarihinde vefat eden
ken taramadık sözlük, ansiklopedi, kitap, konuş- Cemil Meriç'in, sağlığında tutmuş olduğu notlar,
turmadık düşünür, yazar bırakmaz. Bütün bu jurnaller ve özel mektuplarını içeren Jurnal 1 ve
çabaların tek amacı kavram kargaşası içinde Jurnal 2 adlı iki kitabı daha sonra basılmıştır. Bü-
boğulmak üzere olan Türk Düşünce dünyasını, yük denemecinin iç dünyasına, acılarına, aşkla-
anlaşma imkânı olan bir zemine oturtmaktır. rına ve ıstıraplarına dair oldukça geniş bilgiler
Büyük bir iddia! Olsun, iddianın sahibi de ihtiva eden Jurnal'ler O'nun anlaşılmasına olduk-
büyüktür. Kitabın devamında değişik yazarlar, ça büyük katkı sağlayacak önemli kaynaklardır
düşünürler incelenir ve çok keskin hükümlere ve her biri özel çalışmayı gerektirecek nitelik ve
varılır. yoğunluktadırlar.
Edward Said 'in “Oryantalizm”inden Car- Mükemmel bir Türkçe mi görmek istiyor-
layl'ın “Kahramanlar” ına kadar herkes bu kitapta sunuz? Türkçe'nin güzelliği “Bu Ülke” de…
konuşur. Okuyucuyla adeta sohbet ederler. Biraz- Amaç günümüz Türkiye'sini ve Dünyayı
dan Balzac konuşacaktır. Ardından İbn Haldun il- mı anlamak? İlk basamak Cemil Meriç.
ginç tenkitleriyle sizi kendisine hayran bıraka-
caktır. Tolstoy, Dostoyevsky, Necip Fazıl, Ziya En önemlisi, okumanın, yazmanın, düşün-
Gökalp, Said-i Nursi .... gibi düşünce devleri de menin metodunu mu istiyorsunuz? Hiç uzağa
bu kitabın, daha doğru bir ifadeyle Cemil Meriç gitmeyin O, yanı başınızda.
sarayının konukları olurlar. Kimi yatıya kalır, Cemil Meriç gibi bir şahsiyeti anlatmanın
kimi bir bardak su içip gider. Ancak gelmesi gere- zorluğu içinde, amacımız bir vefa borcu ödemek,
ken herkes bu saraya buyur edilir. bir hatırlatma yapmak, bu hazinenin kabataslak
Ama O'nun gönlü Balzac'tan yanadır. bir planını çizmeye çalışmaktı. Unutulmasın iste-
dik. Mekânı cennet olsun.
“Balzac'ı tanımasaydım romancı olur-

Elazýð Barosu Dergisi 35


Aydýn Vahap Demir
Sosyolog

İkinci dünya savaşı yılları. Kıtlık her yer- Hala ulaştığımız her yeni bilgi en az bu
de kol geziyor. Adam Paris' in en lüks lokanta- on sekiz bin yıllık birikimin üstünde oturmakta-
larından birine gider. Menüye bakar ve tavşan dır. Kurduğumuz her sistemin de temelinde
yahnisi yemek ister. Ancak siparişini vermeden insanoğlunun en azından on sekiz bin yıllık
önce garsona yemeğin içindeki gerçekten tavşan tecrübesi vardır.
eti midir sorar. Garsonun cevabı şüpheye yer Cumhuriyetin sıfırdan bir günde kurul-
bırakmayacak kadar kesindir: duğu, her şeyiyle tamamen yeni olduğu ve içinde
-Evet efendim. Yemeğin içinde kesinlikle eskiden kalma hiçbir şeyi barındırmadığı bilgisi
tavşan eti vardır. ilkokul çocuklarına öğretildiğinde hem çocuğa
Yemek önüne gelip de yemeye başladı- ne versen sorgusuz onu aldığından hem de öğret-
ğında tadında bir tuhaflık sezerek tekrar garsonu menlerin işlerini yapış tarzından mütevellit anor-
çağırıp sorar: mal karşılanmayabilir ancak aydın olma iddiasın-
-Bu yemeğin içindekinin tavşan eti da olanların bilim felsefesinin temel ve ilk kural-
olduğundan emin misiniz? larından olan “bilginin kümülatif” olması ilkesin-
Garson açıklama yapmaya başlar: den bi haber olmaları ne derece normal karşılana-
-Efendim malumunuz savaş var ve dola- bilir?
yısıyla malzeme temininde güçlük çekiyoruz. Bu Ancak bizde aydınların hem tahayyülü
durumda tavşan yahnisine bir miktar at eti ekle- hem de bilgisi “aydınlanma” döneminin ilerisine
mek zorunda kalıyoruz. geçemediğinden ne aydınlanma sonrası yaklaşık
-Peki ne oranda katıyorsunuz at etini? iki yüz elli yıllık süreçte düşüncenin geldiği yer-
Diye sorar adam memnuniyetsizliğini ortaya den haberdardırlar ne de cumhuriyetin pek çok
koyan bir ses tonuyla. kurumunu aslında Osmanlıdan miras aldığından
-Yarı yarıya efendim, tam yarıya. Bir tav- haberdardırlar. Sosyolojik okumalarını feodalite,
şan, bir at. din gibi aydınlanma çağının kavramlarıyla
yaptıklarından anakronik kalmakta ve hiçbir
İnsanlığın sahip olduğu bilgi birikimi
derde deva olamamaktadırlar.
birkaç günde ya da birkaç yılda oluşmamıştır. Ne
bunun kısa sürede oluştuğunu düşünmek ne de Evrenin en değişmez yasası olan değişi-
geçmişi reddederek tamamen yeni ve eskiden me bile ortaya çıkardığı yeni durumu kavramakta
hiçbir iz taşımayan bilgiye ulaşmak mümkün ol- zorlandıklarından ve ülkeyi kafalarındaki ideal
madığı gibi tamamen yeni ve eskiye ait hiçbir izi düzenden uzaklaştırdığı gerekçesiyle düşman
barındırmayan bir sistem oluşturmak imkân dâhi- olmaktadırlar. Zannetmektedirler ki değişime
linde değildir. Böyle bir durum eskilerin çok sev- düşman olmakla ve direnç göstermekle işler
diği tabirle “eşyanın tabiatına aykırıdır”. yolunda gidecektir.
İnsanlığın tanıdığı bilimin ve felsefenin Bu topraklarda bir takım zorluklar aydı-
ve dinlerin tarihinde adını hatırladığımız ilk bilge nın ortaya çıkışını güçleştirmektedir. Bu yüzden
Hermes' ten (Bu kişinin İdris peygamber olduğu bizde aydın yarı aydın yarı avamdır.
rivayet edilmektedir) bu yana yaklaşık on sekiz Tam yarı yarıya…
bin yıl geçti.

36 Elazýð Barosu Dergisi


Av. Cem Bayýndýr

Hukuk - Yazýn (Edebiyat) Ýliþkisi


Hukuk öğrenimi görmüş yazar ve ozan Yazın için sözel eğitim koşul olmasa da,
sayısının çokluğu öteden beri bilinen bir doktor, mühendis gibi mesleklerden gelen ya da
gerçektir. Gerçi ülkemizde, özellikle, yüksek yaşamında hiç eğitim almamış ya da eğitimi ya-
öğrenim görenlerin, okullarını bilinçli seçtiğini rım kalmış çok önemli yazın sanatçılarının yetiş-
söylemek güç olsa da yine de, üniversiteye giriş tiğini de bilmekteyiz.
sınavlarında sözel bilginin de gerektiği hukuk Yazın ve hukuk arasındaki yakın ilişkiye
fakültelerine giriş için yazına ilgi duyan kişilerin yaygın bir inanış vardır. Bu ilişki, düzgün bir da-
bu bölümü seçmeleri rastlantı olmasa gerek. va dilekçesi yazmaktan öte “söz” ile ilintili olsa
gerek. Hukukun içinde olan 'yazın' gibi , 'yazın'ın
içindeki hukuk da gördüğümüz durumlar. Söz-
gelimi, sözü uzatan, gereksiz yere süsleyen, evi-
rip çeviren kişilere “Edebiyat yapıyor” dediğimiz
gibi, yine benzer çok konuşan, söz üretenlere
“avukat gibi” benzetmesi yapanlar da az değildir.
Yerleşmiş önyargılarla, avukatlar söz cambazı,
yasal yalancılık mesleği ile uğraşan hukukçu ola-
rak görülür. Bu önyargılarla, romanlarda, öykü-
lerde, dizi ve filmlerde iyi kahramanlar olarak
gösterilmekten çok kötü kahraman olarak aktarı-
lan avukat tiplerine daha sık rastlarız. Toplumun
kabul edilmez bu önyargısı, yine yaratılan roman
kahramanları bir yargıç ve savcı olduğunda tersi-
ne yağcılığa bürünür. Bir öykü ya da romandaki
yargıç ya da savcı her zaman “babacan”, “çok
adil”, “hep iyiniyetli”, “hata yapmayan” kahra-
manlar olarak anlatılır. Bir avukata yönelik, “Bir
suçluyu nasıl savunabiliyorsunuz”, “nasıl yalan
söyleyebiliyorsunuz” sorusunu soran kimseye
yanıtımız; “kuşkulu ile suçlunun” ayrımını anla-
yan kimsenin çıktığını da görmüşlüğümüz yok-
tur. Ancak şunu söyleyelim ki, yazın sanatçısının
da, hukukçunun da anlatım sırasında sözden baş-
ka gereci yoktur.
Yanlışlık yapmıyorsam, “Edebiyat”
“edep” sözcüğünden Yazar Şinasi'nin türettiği
yeni bir sözcüktür. “Edep” sözcüğü içinde

Elazýð Barosu Dergisi 37


“ahlak” anlamını da taşır, hukukun da ahlakla kuk tarafından tanımlanmış yaptırımlarla karşıla-
bağı bulunmaktadır. şır, hukukça belirlenmiş sınırlar içinde, arada da
dışında dolanırız. Anlatım özgürlüğü ve öteki
hakların işleyişi, ceza hukuku açısından yazın
yapıtlarıyla ilgili sınırlar ve yaptırımlar, yapıtın
yasalar karşısındaki konumu, yasalarda “suç”
olarak tanımlanmış öğeler taşıyıp taşımaması,
yazın yapıtlarının niteliği, düşünsel haklar, yapıt
sahipliğinin sağladığı haklar, basın hukuku ve
yaptırımları, borçlar hukukunda tanımlanmış ki-
mi sözleşmeler, suç bilimi ve yazın ilişkileri, ya-
zın yapıtlarının suçbilim açısından incelenmesi,
hukukçuluk mesleğini yapan şair ve yazarlar,
hukukçuluk mesleğinin edebiyatçılık üzerindeki
etkileri ve yazınsal dallara yayılma düzeyi, yazı-
nın bir “konu” alanı olarak hukuka bakışı, adliye
ve infaz kurumlarının yazın diliyle anlatımı, ce-
zaevlerinde ve tutukevlerinde üretilen yazın
Suç ve Ceza'nýn yazarý Fyodor Mihayloviç Dostoyevski yapıtları, sürgün yazını ve sürgün yazarları, yazar
ve ozanların, yönetsel erk ile olan çelişkileri ve
Hukuk eğitimi, yalnız yasaların öğretil- karşılaştıkları yasa içi ya da yasadışı uygula-
mesi demek olmamakla birlikte, hukukun bireyi malar... Görüldüğü gibi, hukukun yazına bakışı
genel ve soyut kurallar içinde değerlendirdiği, da, yazının hukuka bakışı uzun uzadıya karışık
yasaların genel olduğu, herkes için aynı uygu- konular.
landığı, edebiyatta ise insanın genelden uzak-
laştığı durumlar önem taşır. Hukuk neden (saik)
ile değil eylem ile ilgilenir, neyi ve neden yaptığı-
mız değil, ne yaptığımız ve nasıl bir sonuç
çıktığının yanıtını arar. Yazın, insanı yargılama
yerine anlamaya çalışır. Dostoyevski'nin Suç ve
Ceza'daki kahramanı Raskolnikov'un, edebiyat
için ilginç kişiliği ve yaşamı önem taşır, Yapıtta,
Raskolnikov değil toplum sorgulanır ve
yargılanır.
Çağdaş hukukta, yasa uygulayıcıya (yar-
gıca) bazı esneklikler tanınmıştır. İnsanı, insan
boyutunda düşünebilmek için, eylemin yanı sıra,
kışkırtma araştırması, akıl sağlığı incelemesi,
bilirkişilik yolu gibi araçlar, insansal özelliklerin Victor Hugo

de göz önüne alınabilmesi için oluşturulmuştur.


Hukuk, çok kişi için teknik, suçluları ya da Victor Hugo'nun “Sefiller”i, Dosto-
çekişmeli konulara girip çıkan kişileri ilgilen- yevski'nin “Suç ve Ceza”sı, Tolstoy'un “Diriliş”i,
diren, ürkütücülük ve yabancılık duyulan bir “suç”u kamusal mahkemelerden önce kişilerin iç
olgudur. Yazın ise, toplumda daha bilinen ve dünyasında yargılarlar. John Steinbeck'in
benimsenen bir daldır. Oysa, bizler, yaşam için- “Fareler ve İnsanlar” ı.. Bir çiftçi olan ama en güç
de, yazından çok hukuk ile iç içeyiz. Her gün hu- anlaşılır yapıtların yazarı William Faulkner'ın

38 Elazýð Barosu Dergisi


romanlarının çoğu kişiyi yargılamadan önce, zılmışsa da, yazarı da, başkişisi de hukukçu olan
savcılık araştırması yapar gibi sürer ve sonuçta birçok yapıtta, onların hukuk uygulamasından
suçun oluşmadığına (takipsizlik) karar verir. Bir çok, ağırlıklı biçimde bir insan ve bir aydın olarak
avukat olan Franz Kafka'nın “Dava” ve “Duruş- yaşadıklarını okuruz Yıllar önce TRT'de dizi ola-
ma” adlarıyla çevrilmiş romanı ise ne kovuşturur, rak gösterilmiş, Mithat Cemal'in “Üç İstanbul”
ne de takipsizlik kararı verir; adliye işleyişine bo- romanında “Avukat Adnan”ın hukukçuluğa,
yun eğse de gerçekte, tepki tohumları eker, ken- hukukçulara ilişkin gözlemleri karşımıza çıksa
disi duyduğu güçsüzlükten olsa gerek, sizi o da, romanın değeri ve önemi dönemin aynası ol-
tohumla yeşermeye çağırır. ma özelliğinden ileri gelir. Yazar Mithat Cemal'in
Ülkemiz koşullarında yazarlığı ya da ozan- hukukçuluğunun önemli bir bölümü noterlik
lığı, tek başına bir meslek olarak götürebilmek görevi ile geçmiştir. Noterlik mesleğinden gelen
olanağı çok olmadığından, ozan ve yazarlarımı- yazar ve ozanların az olması, bu meslekte çalışan
zın büyük bölümü geçimlerini, yazın dışı meslek- kişilerin sınırlı sayıda oluşuyla ve yargıçlık,
lerden sağlamak zorunluluğu içindedir. Bu tür savcılık, avukatlık gibi öteki dallara göre daha az
meslekler arasında hukukçuluğun, çok sayıda yeğlenir oluşuyla ilgili. Yine, yargıçlık ve savcı-
yazar ya da ozanı, kendisine çekmiş olduğunu lık yapmış ozan ve yazarların sayısı avukatlık ya-
görüyoruz. Gerek hukuk eğitiminin, gerek mesle- pan ozan ve yazarlardan daha az. Bunda hem
ğin “serbest” çalışmaya yatkınlığı, toplumsal meslekte görev alan hukukçu sayısı azlığı hem de
bilime ilişkin meslekler arasında hukukçuluğun “devlet görevlisi” olmanın getirdiği kimi sınırla-
en önde olması, hak ve hukuk arama savaşımının, malar etkili. Aynı durum, hukuk eğitimi görüp,
amaçlarıyla aynı eksende olması , ozan ve yazar- hukukla ilintili ya da ilintisiz diğer kamu görevle-
ları çeken etkenler olsa gerek. Hukukun yazınla rinde çalışanlar için de söz konusu. Avukat ozan
ters düşen yanları; hukukçuluk mesleğinin ede- ve yazarlarımız ise çok sayıda. Arada, hukuk
biyatın da çok gerek duyduğu “zihinsel çaba” ya eğitimi görüp de hukukla büsbütün ilgisiz işler
dayanması ve “okuma gücü” nü ve zamanı tüket- tutmuş yazar ve ozanlarımızı da saymamız gere-
mesi, insanları hukuk önünde gerçek yüzleriyle kiyor. Örneğin Tarık Buğra, Tıp, Hukuk, Edebi-
tanıması, hak hukuk savaşımının hukuk düzeni yat eğitimi almışsa da hiçbirini tamamlayama-
içinde ne denli göreceli kaldığının ayrımı, siyasal mıştır. Oktay Akbal da böyledir.
güç ve güç odakları karşısında hukukun düştüğü Tarihsel sürece baktığımızda ise, Divan
kimi çözümsüzlüklerin yaşattığı düş kırıklıkları Şiirinin en büyük ozanlarından bir din adamının
olarak göze çarpmakta. oğlu olan Mahmud Abdulbaki ya da bilinen adı
Bir zaman, romanlarda, özellikle de “acıklı ile Baki bir kazaskerlik ve kadılık yapmış bir
olay” (dramatik) işlemenin gözde olduğu dönem- büyük ozandır. Gerek kadılık görevi ve gerekse
lerde, hukukçuluk mesleğinin yazarlara gözlem de aile yapısından, yaşamında hiç içki içmeyen
ve konu sağlayacağına inanılırdı. Dava dosyala- Baki'nin şaraplı ya da meyhaneli şiirleri sayıla-
rından konular çıkaran hukukçu yazarlar oldu. mayacak denli çoktur. Bu yüzden, yazdığı bu tür
Ancak, hukukçu yazarların önemli bir bölümün- şiirlerinde sıkça, divan şiirinin geleneğinin içinde
de yapıtlarını doğrudan mesleksel gözlemden özel anlam taşıyan (mazmun) ve gerçeği dışında
çıkartmak ve konularını oradan devşirmek eğili- anlam taşıyan (mecaz) sözcük ya da tümceleri
mi yerine, genelleyici anlatıma eklemleme özel- kullanan Baki'nin bu dizeleri büyük sorunlara yol
liği daha ağır basmakta. açmış ve Tanrıya inançsızlıkla (kâfirlik) suçlan-
Hukukçular yapıtlarında, mesleksel bakışı masına ve çok istediği şeyhülislamlığa yüksele-
önemli bir yoğunlukta kullanmaz. Hukuk mesle- memesine yol açmıştır. Çağdaşı olan ve yine ba-
ğini sürdüren öykücü ve romancılar, örneğin İl- bası kadı Ataullah olan ve artık bir atasözü olmuş
han Tarus'un ve Demir Özlü'nün yapıtlarında ol- “yanlış hesap Bağdat'tan döner” sözünü de yara-
duğu gibi, başkişisi hukukçular olan yapıtlar ya- tan ozan Nev'î de Bağdat kadılığına atanmış ama

Elazýð Barosu Dergisi 39


şehzade hocalığı görevini terk etmemiş ve bu
Orhan Kemal
önemli görevi kabul etmemiştir. Lale Devrinin
önemli şairi Nedim, Sünbülzâde Vehbi gibi bir-
çok kişi Osmanlılarda kadılık yapan şairlerdir.
Asıl adı, Kemalpaşaoğlu Şemsettin Ahmet olan
İbni Kemal de şeyhülislamlık yapmış bir hukuk-
çu ozandır.
Batıda da çok eski tarihlerden bu yana
hukuk yazın ilişkilerine değinildiğini söylemeli-
yiz. Hatta Platon, Aristotales gibi eski Yunan filo-
zoflarının yapıtlarında da hem yazınsal hem de
hukuksal çok söylemlere rastlamaktayız.
Cumhuriyet dönemiyle sınırlı tutarak
yazınımızda hukukçularını andığımızda ise
anımsayabildiklerimiz uzun bir liste olmuş du-
rumda: Fuat Köprülü, İbrahim Alaettin Gövsa, İs-
mail Habib Sevük, Mehmet Behçet Yazar, Mithat
Cemal, Burhan Felek, Samet Ağaoğlu, Orhan
Seyfi Orhon, Hamit Macit Selekler, Aka Gündüz,
Şevket Rado, Ümran Nazif, İlhan Tarus, Oktay
Rifat, Niyazi Akıncıoğlu, Necati Cumalı, Gülten
Akın, Demir Özlü, Necip Alsan, Vüs'at O. Bener,
Erhan Bener, Tektaş Ağaoğlu, Orhan Hançer-
lioğlu, Muvaffak Sami Onat, Ziya Osman Saba,
Asaf Halet Çelebi, Çetin Altan, İlhan Selçuk,
Özellikle yirminci yüzyılın başlarında
Uğur Mumcu, Zeyyat Selimoğlu, Ercüment Uça-
hukuk eğitimini tamamlayan kimi adların, sözge-
rı, Turhan Oğuzbaş, Şemsi Belli, Nüzhet Erman,
limi Fuat Köprülü'nün, Mehmet Behçet Yazar'ın,
Aysel Alpsal, Ayhan Bozfırat, Berin Taşan, Ke-
İsmail Habib Sevük'ün, edebiyat öğretimi alanın-
mal Burkay, Ferit Öngören, Şinasi Özdenoğlu,
da çalışmayı seçmeleri de hayli ilginç. Bazen ge-
Celal Çumrah, Halil Kocagöz, Mustafa Necati
çim şartları gereği, bazen uyumsuzluktan, bazen
Karaer, Rasim Özdenören, İsmet Kemal Kara-
düş kırıklığından “hukuktan terk” çok sayıda ya-
dayı, Çetin Yetkin, Subutay Hikmet Kara-
zar ve ozan da var.
hasanoğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Erdal
Öz, Selçuk Baran, Müştak Erenus, Faruk Sayılan adların edebi emekleri akıldan
Ergöktaş, Ceyhun Can, Onay Sözer, Yiğit Okur, geçirildiğinde, hukukçuluk mesleğinin öykü ve
Necati Haksun, Ebubekir Eroğlu, Metin Önal romanı daha çok etkilediği, şiiri ise daha dolaylı
Mengüşoğlu, Tahir Abacı, Turgay Fişekçi, Akif biçimde etkilediği söylenebilir. Bu da anlaşılır bir
Kurtuluş, Behçet Çelik, Taner Ay, Teoman Ergül, durum; çünkü şiir doğrudan bir “sorunsal” üstüne
Adil Giray Çelik, Veysel Gültaş, Sabri Kuşkon- kurulmaz, bir “konu”yu eksen almaz, imgelerle
maz, İrfan Yıldız, Adalet Bakanlığı da yapmış yol alır. Yine de kimi şair hukukçuların metinle-
Hikmet Sami Türk, Faruk Erem, Yargıtay Baş- rinde meslekleriyle ilintili doğrudan ya da dolaylı
kanı Sami Selçuk, Mebuse Tekay... Bu adların bir öğelere rastlamak mümkün.
bölümünün hukuk eğitimi görmekle birlikte, hu- Hukukçu şairlerin şiirlerini toplayan
kuk dışı alanlarda çalışmayı yeğlediklerini de antolojiler de zaman zaman düzenlenmiştir. Son
eklemek gerek. yıllarda Adil Giray Çelik ve Veysel Gültaş adlı
yazarlar bu tip antolojiler yayımladılar.

40 Elazýð Barosu Dergisi


Şunu da özellikle anmalıyız ki, hukukçu çelerle ve uyguladığı yöntemlerle idamlık Ha-
olmayan şair ve yazarların yapıtlarında da, nım'ı kurtarmaya çalışan bir gazetecinin, bize
hukukla ilgili bölümleri görmek mümkün. Yazın- aktarılmasında yazarın hukuk dünyasına
da suçbilimi ile ilgili konular, okurun ilgi göstere- yakınlığının izleri görülür. Yaşar Kemal'in anla-
ceği türden oldukları için öteki konulardan bir tım gücünün Kadirli'de arzuhalcilik yaptığı gün-
adım öndedirler. Yazın sanatçılarının, hukuka ilgi lerden geldiğini kendisinin bir söyleşisinden
göstermesi, anlatım, yapıt oluşturma, olay işitmiştik. Yine, Sait Faik'in “adliye muhabirliği”
örgüsünün kolay ve çekiciliği nedeniyle hep var- yaptığı dönemdeki yazılarını toplayan “Mah-
dır. Hele de, aydınlarının, ozanlarının, yazarları- keme Kapısı”, bugün de keyifle okunan bir
nın önemli bir bölümünün yazıp çizdikleri ve hukuk-yazın buluşması örneği olarak anılabilir.
söylediklerinden dolayı adliye ile, infaz kurum- Orhan Kemal'in işçi ve işveren konulu önemli
larıyla iç içe yaşamış oldukları anımsarsak. Bu yapıtlarının içerisinde de, çoğu kez bir avukat
durum hem onları sıkı bir “hukuk işleyişi göz- kişilik yarattığını görmüşüzdür. Kaldı ki yapıtla-
lemcisi” kılmış, hem sadece yapıtlarını değil, rında avukat tiplemesine sık yer veren hatta “El
doğrudan yaşantılarını “hukuksal inceleme ko- Kızı” adlı romanındaki başkişiliklerden biri de
nusu” yapmıştır… Yapıtlarında, özellikle cezaevi bir avukat olan yazar Mehmet Raşit Öğütçü ya da
ortamını içeren sayısız görüntü öğesi bulabilece- bilinen adıyla Orhan Kemal'in köken olarak Ela-
ğimiz Nâzım Hikmet, şiirlerindeki gücü, cezaev- zığlı olan babası Abdülkadir Kemali Bey de çok
lerinde tanıdığı sıradan insanların yaşamlarından tanınmış bir avukat olup ilk mecliste milletvekil-
almıştır ; cezaevinde ve dışarıda baskı içinde liği hatta kısa süre Adalet Bakanlığı da yapmışsa
geçirdiği yaşamıyla, yalnız yazın tarihçilerinin da, Cumhuriyete karşı görüşleri nedeniyle, İstik-
ve eleştirmenlerin değil, uğradığı kovuşturma- lal Mahkemelerinde yargılanmış ve ne nedenle
larla ayrıca hukukçuların da “konu”su olmuştur. ailesiyle gittiği Suriye'de yokluklar içerisinde öl-
Davaları; Mehmet Ali Sebük ve Atilla Coşkun müştür. Yine, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın roman-
gibi iki hukukçunun kitaplarında da ele alındı. larından “Mahur Beste”nin kişiliklerinden biri,
Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, aileye kalan mirası araştırırken "hukuk hasta-
Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar lığı"na tutulur, kitaplar devirir, dilekçeler döktür-
Kemal, Kerim Korcan, Çetin Altan gibi hukukla meye başlar.
ilgili anlatıları geniş ölçüde cezaevi ortamı içinde
oluşturmuş yazarlarımız da var. Sözgelimi, bir
kişiyi öldüren Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın yaşa-
mında hukukun ve davaların “yazgı belirleyici”
düzeye yükseldiğini görmek mümkün. Kendisi
bu suçtan idamla yargılandığı gibi, cezaevinde
idam cezasına çarptırılmış köylü askerlerin dra-
mını anlatan yazısından dolayı da ayrıca İstiklâl
Mahkemesi'ne gönderilmiş, bir kez daha idam
korkusuyla yargılanmış ve sonunda onu “Mavi
Sürgün” ve adını “Halikarnas Balıkçısı” yapan
Bodrum serüveni böyle başlamıştır. Kemal Ta-
hir'in romanlarında ise, “avukat kâtipliği” yaptığı
gençlik yıllarından ilginç gözlemler buluruz.
Sözgelimi “Yol Ayrımı” romanındaki Avukat tipi,
onun yazıhanesinin betimlendiği bölümler çok
güzel anlatılır. Daha çok cezaevi anıları niteliğin-
deki “Karılar Koğuşu” romanında yazdığı dilek- Yaþar Kemal

Elazýð Barosu Dergisi 41


özgü düş ve gerçeklikleri, doğadaki her varlığı ve
her şeyi algılamak ve sanatsal duyarlılıkla betim-

Romaný da yazýlan Sacco ve Vanzetti davasý protestolarýndan bir görüntü.

Ozan ve yazarların hukukla ilişkisi sade-ce lemek ve şiirde olduğu gibi imgelerle anlatmak
“konu” düzlemiyle sınırlı değil kuşkusuz; on-lar ve aktarmak olarak tanımlanabilir. Yazınla uğraşanlar
aynı zamanda “aydın” olmanın gereği doğrul- da bir ressam, bir oyuncu gibi sanatçıdır. Yazının söz
tusunda, pek çok kez duruşlarıyla hukuksal so- ve yazı çizgisi ayrı olmakla birlikte, nitelik olarak ise
nuçlar doğuran ya da hukuksal işlemler üzerinde aynıdır. Hukukta da dili güzel kullanmak, dile ege-
etkili olan etkinliklerde bulundular. Nâzım Hik- menlik temel bir ilkedir. Bu nedenle hukukçuların ya-
met'in yasal dayanaksız hükümlülüğüne, 12 zına büyük ilgisi belki de bundandır. Bir de insan iliş-
Mart'ın yasalar zorlanarak verilmiş idam kararla- kilerinde, avukatın ya da hukukçunun zengin bir göz-
rına, 12 Eylül'ün yasaya aykırı yönlerine direnen lem kaynağı vardır. Yazınımızda pek çok kez, yoğun
aydınlar arasında yazar ve ozanların sayısı az para kazanma, hırs, hile, iftira, suç üstlenme, kıskanç-
değildir. Dünya yazınında da, konuyla ilgili eser lık, öç alma, adam öldürme, cinsel suçlar gibi binlerce
vererek, bazen katılımsal etkinlikler yaparak bel- tür duygu ve ilişkiden yararlanılarak yaratılmış başya-
li bir davayı etkilemiş edebiyatçılar var: Emile pıtlar vardır.
Zola'nın el atmasıyla ünlenen “Dreyfuss Davası”, Elazığ'da Fikret Memişoğlu, Kemal Bur-kay
uluslararası bir dayanışmaya dönüşen, bu arada gibi avukatlar yazınla yakından ilgilenmiş tanınmış
Howard Fast'ın romanına konu olan “Sacco ve adlardır. Son slarak, hukuk ile yazın arasındaki bu
Vanzetti Davası”, Melih Cevdet Anday'a ünlü içiçelik nedeniyle hem hukukun yazınla olan ilgisi,
şiiri “Anı”'yı da yazdırmış olan “Rosenbergler hem de yazının hukuka, hukuksal olaylara ilgisi
Davası”, bu bağlamda anımsanabilir. tükenecek gibi değildir. Tüm hukukçular, bu
Ozan ve yazarlarımızın yaşadıkları hu- nedenlerle yazınla ilişkili sayılmalı ve bu ilişki
kuksal sorunlar, gerek “anlatım (ifade) özgür- sağlıklı, ilkeli, çağdaş, akla ve bilime inanan toplum
lüğü” sorunları çevresinde, gerek yapıt yaratma yapısına ulaşabilmemiz için kullanılan önemli
(telif) hakları sorunu çevresinde uzmanlaşan ki- araçlardan biri olmalıdır.
mi hukukçuların tanınmasını da sağladı.
Yine kimi hukukçular makale ve deneme
türü yazılarında sanat ve edebiyatla kesişmenin 1) Berna Moran- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
2) Mme De Stael- Edebiyata Dair
ilginç örneklerini verdiler. Ayrıca davalarını 3) Tahir Abacı-Hukuk Edebiyat Davası
kitaplaştıran hukukçular da oldu… 4) Hüseyin Öntaş-Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisinin Alt
Dallarından Biri Olarak Hukuk ve Edebiyat
Yazın; düşünceleri, duyguları ve insana 5)Varlık Ocak 2006 Sayısı

42 Elazýð Barosu Dergisi


Öykü Av. Ömer Serdar

Gecenin Ýçindeki Adam


I. sözcüğü bir araya getirebilmek. O denli zor ki,
Yalnızlık kadar, yalnızlığı anlatmak da o denli yazacaklarımın derli toplu olmasını bile artık
zor. Biliyorum, bir başlangıcı vardır onun da, ama düşünmüyorum.
başlangıcı yakalandığında zaten sonu gelecek Pencereden dışarısı çok farklı bir dünyaydı;
demek değil midir? ve o dünyanın içerisinde önce bir ses, kendini
İşte o son; o son gibi uzanan gecenin, koyu hissettirmeyecek kadar bayağı olan; sonra yük-
kopkoyu karanlığına bakıp, burada ben; üç katlı selen yükselen, kulak zarlarımı patlatacak kadar
bir evin en alt katında, olup biten birçok şeyi yükselen o ses, Zeynel Abidin Zeynel Abidin di-
anlamaya çalışıyorum. ye; büyüyen bir görüntü sonra, hayalet gibi, ama
Sigaradan çıkan dumanın kıvrımlarında, gi- korkutmayan, sevimli bir dost kadar cana yakın;
derek morlaşa morlaşa Zeynel Abidin'in hayaleti işte o, böylesine bir sesin çağrışımıyla gelip, yine
yükseliyor. Ve Zeynel Abidin o mor dumanın ar- bir sesle yok olup giden, hem de tam yakalayaca-
kasında daha bir morlaşarak, bir gülün kuruyan ğımı sandığım anda... Tutup görüntüsünü resmet-
yaprakları gibi, boyun vurmuş bekliyor pence- meye çabalarken, kâğıt üzerinde çiziktirip bırak-
resinin önünde, tığım karalamalar karalamalar karalamalar...
şafakla birlik Zeynel Abidin, her gün yolumu tıkayan bir
şafak kadar temiz varlık mıydı, yoksa yaşadığımız dünyanın
şafak kadar erken. yalnızca küçük bir ayrıntısı mıydı? Ya da, tüm
Sahiden, adı Zeynel Abidin miydi, yoksa tu- bunların ötesinde yalnızlığıma eşlik eden biri-
tup da ona yakıştırdığım bir ad mıydı Zeynel lerini beklerken ben, tutup da Zeynel Abidin'i mi
Abidin? Çok önemli değildi. Zaten hep yanıtsız yaratmıştım kafamda? Doğrusu da bu belki. Çok
kalan soru yok muydu tüm yaşadıklarımızın ar- beklemiştim. Her gün bir sonraki güne
dında? O sorulardan herhangi bir soruydu Zeynel ulanıyordu bu beklentilerle. Ama değişmeyen
Abidin de. şuydu: Her an son kez yaşanıyordu, geride ise
sadece soluk renkli fotoğraflar kalıyordu.
Doğrusu, o günlerde her şeyde bir kavranıl-
mazlık vardı. Gördüğüm en küçük ayrıntıya tutup Deminden beri bunca uğraşıma rağmen hala
bir takım anlamlar yüklüyor ve onu bir olayın yakalayabilmiş değilim, bir sözcük dizisi.
etrafında dolandırıp duruyordum kafamda. Önce, Masamda dağınık halde duran kitaplardan birinin
her şey öylesine başlıyor, sonra büyüyor ve o sayfalarını karıştırıyorum. İşte o an, sanki bütün
büyüdükçe, ben küçülüp kalıyorum karşısında. ışıkların aydınlattığı yüzler birden kararıyor ve
Sanki bir düşlemin ortasındaydım. karşımda Zeynel Abidin beliriyor; bu kez
görmeyen gözlerini boşluğa dikmiş "Yavrum
Geceydi.
Ayşe... Yavrum Ayşe... Yavrum Ayşe…” diye
Karların, karanlığın içinden beyaz pulcuklar
figan koparan sesiyle bağırıyor. Susunca, ses-
gibi düşüşüne uzun uzun bakmıştım. Doğrusu bir
sizlik birden her şeyi kucağına alıyor. Sonra ilk
şeyler yazmış olmak için masanın başına otur-
ses yine ondan çıkıyor ve seslerimiz boşlukta
muştum. Tek, ama tek düşündüğüm birkaç

Elazýð Barosu Dergisi 43


çakışıyor. liyor, Sümbülçıkmazı Sokağı'nın yıkılmaya yüz
İşte böyle, her şey bir anda olup bitiyor; tutmuş üç katlı evinde.
umulmadık, serinkanlı ve kendini hissettirme- Yaşlı adam, İstiklal Harbi'nde gözlerini
yecek kadar bayağı. Oysa günler geçiyor, oysa kaybetmiş; geç evlendiğinden dolayı ancak iki
her an biraz daha eskiyoruz, oysa tik tak diye kızı olabilmiş, (Biri henüz onsekizinde Ayşe,
yaklaşıyor ölüm de, ve tik tak diye yaklaşıyorken diğeri ise yirmiikisinde Asiye.) çok isteyip de,
ölüm de, kulaklarımı tırmalayan Zeynel Abidin, Allah'ın bir türlü nasip etmediği bir oğlan çocu-
Zeynel Abidin sesleriyle kavranılmaz oluyor ğuna hasretken, biricik koltuk değneği eşini de
ölüm de, ama şimdi gerçek olan yaklaşan saat, ve kaybetmiş; göremediği için sadece dokunabildiği
gerçekten şimdi masamda tik tak derken saat. her nesnede ondan izler arayan ve her çağrışım
Derken saatler de değişmişti birden. Eski tik halkasında kendisini, evliliğin ilk günlerindeki
takların yerini, bir hristiyan mahallesinin sakin- gibi bıçkın ve güçlü erkek gören biriydi. Annenin
lerini sabahın mahmur uykusundan uyandıran o ölümünden sonra, Ayşe ve Asiye'nin babalarıyla
taciz edici kilise gonglarının sesine bırakmıştı. Ve bağlantıları, sadece aynı evi paylaşmaktan öteye
insanlar geçmiyordu. Kızların sağlıksız yapılarının gize-
Derken insanlar da değişmişti birden. Tik tak mi bu ölümle başlamıştı.
diye uygun adım ve birbirlerine tutkulu yürüyor-
larken, şimdi bir gong sesiyle dağılmış kalabalık- Her gün olduğu gibi, çıkmalı evin pencere ke-
lar kalabalıklar kalabalıklar... narında oturuyordu ihtiyar. Günlerdir görmeyen
Kuşkusuz, bunlar değildi anlatmak istediğim. gözlerini belli bir noktaya dikmiş, bildik bir sesi
Dün erken saatlerde eve döndüğümde, rüzgar yakalamaya çalışıyordu. Sanki, mukadder bir
bıçağın çıplak bir vücuda işlemesi kadar hırçın- felaketin kendisini çok yakın bir zamanda gelip
dı. Güneş o ölümcül ısısını dünyadan çekmişti. yakalayacağını biliyor gibi uzun uzun düşünce-
Kış başlamıştı. Oturup karın yağışına bakmıştım lere dalıyordu.
uzun uzun. Sabahtı. Radyoda kısa haberler başlamıştı.
Yaşlı adamın dış dünya ile tek bağlantı aracı bu
II. radyoydu. Bir an öylece haberlere takılıp kaldı.
Sonra ellerinin duyarlılığını kullanarak radyoyu
Gün ağarmaya başlayınca, ilgiler hep başka kapattı. Küçük kız Ayşe, hâlâ dönmemişti. Asiye
yöne dağıldığı için pek farkedilmez. Kent, düşler ise deminden beri öteki odaya kapanmış çıkma-
çukurunda kaybolmuş insanların altında dönüp mıştı. Oysa ihtiyar, biraz önce bir kaç kez Asiye
dururken, neden sonra bir çığlık gibi yükselen va- Asiye diye seslenip durmuştu. Asiye duyma-
pur seslerine, insan sesleri, koşuşturmalar eşlik dığından mı, yoksa sürekli tekrarlana tekrarlana
edecek; o bakire havanın sessizliği bozulurken, artık kanıksamış olduğundan mı, bir türlü karşılık
bir çocuk uykusunu bölecek belki de; saksıda vermemişti. Babası tekrar seslenmişti:
açılmış bir gül, üzerine konan ilk tozu ilk öpücük Asiye... Asiye, kızım.
bilip, artık ben de bozuldum, artık ben de bozul- Ne var? Ne oluyor yine?
dum diyerek, rengini çalan o kalın dudakları kıs- Bir şey yok, şey... şeyi soracaktım.
kandıracak. İşte yine öyle bir sabah, müşfik bir Neyi soracaktın?
anne gibi kollarını açmış bekleyen. Ayşe'yi kızım. Ayşe'den haber yok mu?
Yeter artık, usandım. İkinizin de canı cehen-
Ama yaşlı adam, sabah, namazını kılıp sec- neme.
cadesini sandalyesinin üzerine koyduktan sonra, Öyle konuşma kızım, n'olursun.
pencere kenarına oturmuş, günü bir bıçak gibi Kızın kadar taş düşsün kafana, senin kızın
kesen o çok sesli koraya kulak kabartmış bek- değilim ben.

44 Elazýð Barosu Dergisi


Tamam, tamam. Bir daha sormam artık, bir Kaçtım. Kaçtığım gibi geldim.
daha sormam. Niçin ama, nasıl? demişti İbrahim.
……… Kalsam, onlara köle olurdum evlat köle. Peki
Buraya gelsene. Ne yapıyorsun içerde? sonra -demişti İbrahim.
Ölümünü bekliyorum, ölümünü. Geldim. Sonra savaş, o cephe, bu cephe.
Ahh kızım, zaten bu halimle ölüyüm ben. Hangi savaş, ne cephesi, -demişti İbrahim.
Geberirsin inşaallah. Uzun, çok uzun bir savaştı.
Allah'ım Allah'ım diye yalvarıyordu ihtiyar, Hiç bir şey anlamadım, ama ... -demişti
naylon doksandokuzluğunu tek tek çekerek. Ka- İbrahim.
fasına vurulup gözlerinin kapandığı güne lanetler Kuvva evlat. Kuvva-i Milliye yani. Biz
yağdırmıştı içinden. ordayken ...
Az önce banliyö treni çığlık gibi bir ses çıka- Demek sen.de, Kuvva haa ... -demişti
rıp geçmişti. İbrahim.
Dün, İbrahim'e inmişti ihtiyar. Daha kaç ay Ya ya, hem' de kırk yaşına kadar.
olmuştu İbrahim bu evin alt katına taşınalı. Ama Sonra amca, sonra -demişti İbrahim.
bir anda, ev sahibi baba ve kızlarıyla yakın aile Sonrası kötü evlat. Savaş bitti, Mahkeme ...
dostu olmuşlardı sanki. Bu yakınlıktan cesaret Ama savaş doğu cephesi -demişti İbrahim.
alan ihtiyar, sık sık iner olmuştu alt kata. İbrahim İstiklal Mahkemesi ...
gittikçe artan bu ziyaretlerden sıkılıyordu ama
Bir dakika, kafam karıştı -demişti İbrahim.
sonuçta o da, ihtiyar kadar yalnızdı bu evde.
Gözlerim kapandı. Kör oldum. Şimdiki gibi.
İşte, dün de öyle yapmıştı; gelip saatlerce
M……………………………
oturup anlatmıştı. İbrahim sıkkınlığını bir kaç
kez ima etmeye çalışmıştıysa da, bir türlü ihtiyarı Sopalarla kafama vurdular. Kör oldum.
susturmayı becerememişti. Sonra, içinden ona Bunu söyledikten sonra ihtiyar susmuştu.
acımış ve çay yaparak birlikte içmişlerdi. Ayşe İbrahim, yaşlı adamın düzensiz çağrışımlarla an-
bugün de dönmedi demişti İbrahim'e. İbrahim lattığı çok şeyi anlamamasına karşın ona acı-
zavallı ihtiyarın yüzündeki burulan anlatımı gör- mıştı.
memek için sürekli bakışlarını ondan kaçırmıştı. İşte böyle... Pencere pervazı, yaşlı adam ve acı
Oysa o sürekli konuşmak istemişti; saatlerce bir üçgendi. Pencere dünyaya açılmış geniş bir
anlatmıştı, radyoda dinlediği haberlere yorumlar çerçeveydi. Ama ihtiyar için bu çerçeve, sadece
getirmişti yanlış anlamalarına bir çok yanlışlıklar seslerle algılanılıp ve o seslerin çağrıştırdığı an-
da katarak; sanki öfkesini göremediği karşı du- lamlarla imgelemde kurulan bir dünyaydı. Bir
varlara haykırırcasına, n'olacak sonumuz İbra- gün, çok gürültülü bir sesle yığılıp kalacağına
him n'olacak sonumuz demişti; İbrahim susup inandırmıştı kendisini.
dinlemişti, biraz da ihtiyardaki değişikliği Sarı doksandokuzluğunda bir tur yine döndü
farkederek, arada bir ya ya demişti; yalnızca bunu ihtiyar. Oysa defalarca, Asiye Asiye, yalnız
ama, yalnızca bunu demişti hiç bir yanlışı dü- bırakma küçük Ayşe'yi, yalnız yapamaz demişti.
zeltmeden içerisini korkunç bir kasvet kaplamış- Asiye ise onsekizine gelmiş bir kızın, artık özgür
tı. Sonra sessizliği bozan yine ihtiyar olmuştu. ve bireysel kararlar verebileceğine inandırmıştı
Ondokuz yaşındayken kaçmıştım o gavu- kendisini.
relinden, diye başlamıştı. Asiye yirmiikisinde genç bir kızdı. Güzeldi.
Nereden, nereden amca, demişti İbrahim. Sarı, sapsarı saçlarının altında bir boncuk gibi
Şey ... oradan. Daha bıyıkları yeni bitmiş toy duran mavi gözleri vardı. Birçok bakışı bir anda
bir delikanlıydım. büyülemeye yeterdi gözleri. Gazetelerin en çok,
Peki sonra, sonra demişti İbrahim. magazin ve cemiyet haberleri sayfalarını okurdu.
Bir türlü çok paraları olmamıştı. Kimileyin

Elazýð Barosu Dergisi 45


saatlerce başını yastığa dayayıp içerlemişti bu dosuzluğunu cebine koyup yerinden kalktı. Kapı-
hallerine ve ağlamıştı sesli, seslice. Babası ya doğru yürürken, gören göz kadar iyi bilmesine
yanına gelince, etrafına lanetler yağdırıp odayı karşın, yine de ayakları basacağı yeri güvenle
terk etmişti. Birçok kenar mahalle kızı gibi, nice bulmuyordu.
sabahlar pencere kenarlarında, peri masallarında
karanlığın içinden çıkıp gelen o eşsiz prensi o da III.
bekleyip durmuştu. Beklediği o eşsiz prens gel-
memişti ama, bir kaç defa hiç tanımadığı erkek- Geceydi.
lere çöpçatanlık yapan kadınlar gelip gitmişlerdi Karların yağışına uzun uzun bakmıştım.
evlerine. Asiye ise, inadına allanıp pullanıp kendi
İstanbul'un bunaltan karmaşasından kaçıp
prensini kendi aramıştı caddelerde. Ama her
kurtulmaya çalıştığım zamanlarda, İstanbul için-
akşam eve umarsız dönünce, aynalara bakamaz,
de, taşra kültürüyle biçimlenmiş o kenar mahalle-
geçip karşısında saçlarını dağıtamaz olmuştu.
lere giderdim. Sokakları öylesine dardı ki, karşı-
Şimdi Asiye, öteki odada tozlanmış fotoro- lıklı dirilmiş evlerin pencerelerinden elini uzat-
manları ayıklayıp bir kenara atıyordu. san ötekine değecek gibiydi. O dar sokaklarda ço-
Asiye, Asiye kızım, İbrahim diyor ki... cuklar akşama kadar oyun oynarlardı. Gittikçe
Başlama yine n'olursun. örneği tükenen bu yerlere, sanki beni çeken gi-
Ama kızım, Ayşe... zemli bir güç vardı.
Yeter, yeter artık; bıktım ikinizden de. Her defasında, o çıkmalı evlerden birinin pen-
İbrahim diyor ki, karakola haber... cere kenarında, yaşlı bir adam görürdüm. Göz-
Kurtuldu işte, kurtuldu, bırak peşini. leri, sanki çakılıp kalmışçasına belli bir noktaya
Kurtulmadı kızım, kurtulmadı o... bakardı. Bilmiyorum, belki, gerçekten görmü-
Bırak onu da, sen kendi haline bak. yordu gözleri. Ama kırışan yüz hatlarında yılların
… birikimi bir acıyı görürdüm ben. Sanki o pence-
Asiye, babasının bulunduğu odaya gelmişti. renin kenarında, sürekli ertelenen bir ölümü bek-
İhtiyar kızının sesini, şimdi daha yakından duyu- liyordu.
yordu. Ve bir gün, terler içerisinde yatakta o ihtiyarın
Kurtulmadı kızım, kurtulmadı o, biliyorum. gür sesiyle uyandım. Pencereden, ellerini iki
Biliyorsan, niye bana soruyorsun. yana açmış avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Boş-
luğa doğru yükselen sesi sanki birilerini çağırıyor
Ama ben babayım kızım...
gibiydi. Günlerce, sesi çınlayıp durdu kulakla-
Keşke olmasaydın, bu rezilliği de çekmezdik
rımda.
biz.
İşte böyle…
Ne var halimizde; n'olmuşki...
Önce, adına Zeynel Abidin dedim.
Sus Allah aşkına, yeter yeter yeter...
Sonra, onu bir takım olayların etrafında do-
Bu ses, bir kaç kez yankılandı ihtiyarın kulak-
landırıp durdum.
larında. Bir türlü kavrayamıyordu, kendi canın-
dan bir parça olan bu insanların kendisine asi ol-
masını. Bu günleri yaşamaktansa, bir an önce,
ölümün kendisini alıp götürmesini diliyordu
Allah'dan. .
İhtiyar hiç bir şey söylemeden öylece bekledi.
Bir şeylerin geri dönmemecesine geçip gitti-
ğini düşündü.
Dışarıdan çocuk sesleri gelmeye başlamıştı.
Belli ki, vakit epey ilerlemişti. Sonra sarı doksan-

46 Elazýð Barosu Dergisi


Öykü Av. Ýlhan Karadað

Kül Rengi Hikâyeler - 2

Gece Meseli
Ve açıkça ağır ve acılı yeryüzüne adadım yüreğimi
ve kutsal gecede, sık sık, kendisini ölünceye dek
bağlılıkla, korkusuzca, ağır yazgı yüküyle seveceğime,
gizemlerinin hiçbirini küçümsemeyeceğime söz verdim.
Böylece, ölümlü bir bağla bağlandım ona.
Empedokles'in Ölümü - HÖLDERLİN

Meryem K. ve Selahattin Ü:'ye

“Anımsayabildiğim kadarıyla bütün zorlu ların esrarlı ve sakınımlı dünyasından, yasaların


çabalarım Mieza'da bir bahçede başladı.” dedi akılcı ve soğuk dünyasına böylece geçmiştim.
seyyah. “Geceler boyu hangi karabasanlarla içli Etin yumuşak balçığı, Kabil'in safir baltasının
dışlı oldum ki, güneşe düşman olarak uyanıyo- gölgesiyle tarazlanmıştı artık. Tamamlanmamış-
rum! Kelimeler bütün kırılganlıklarına rağmen lığın ikliminde, kanlı şakalar, zamanın mezbaha-
merhametlidirler her zaman, nahif gerçeklikle- ları, insanlığın en aşağı katmanlarıyla yüzleş-
riyle bizi kandırır ve teselli ederler.” dedi. “Tiren mem böylelikle başladı.” dedi.
Denizi'nin sularında, düşüşlerin ve hayatın sezgi- Akelia şehri, tecimenler ve gezginlerle dolup
sine kapalı şefkatli bir ada arayan yitik bir gemi- taşan, envai malın alınıp satıldığı bir kentti ama
nin öyküsüyle, Golgota'da kendi ölümünü hızlan- savaşın yılgılarına yakıştırılmıştı nedense. Li-
dırmak uğruna kendi gammazıyla anlaşan bir man, Etrüsk ve İber topraklarında satılacak olan
kralın öyküsünü henüz dinlemiştim. Kediler kumaşları, baharatı ve kokuları yüklemekte olan
çömleklere ve sepetlerine gizleri keşfetmenin gemilerle doluydu. Coşkulu çalışmaların uğultu-
hep aynı masumluğu ve merakıyla giriyorlardı. su ve köle satıcılarının bağırışları, hüzünlü bir
Gerçek, daha az gösterişliydi belki ama düşleri yazgıya sahip güçlü adamların açık artırmayla
oluşturan o seyrek maddeyi işlemenin insanın satıldığını gösteriyordu. “Ve ben sesin büyüsünü
üstlenebileceği en güç iş olduğunu da az çok kes- bozan bir atlıyım yalnızca ve geçmişimle ilgili
tiriyordum o zamanlar. Dünyanın sınırını, okya- pek çok şeyi anımsamıyorum.” dedi seyyah. Ka-
nusun dalgalarını hayal ediyordum. Gün doğu- file, köleler, teşrifatçılar, çengiler, flütçüler, kâ-
munun ve gün batımının arkasında ne olduğunu hinlerle yürüyen bir kenti andırıyordu. Ulu
bilmek; iyinin ve kötünün ötesini, bahçenin öbür Lübnan sedirleri ve düğümlü dallarıyla yüzyıllık
yanını görmek istiyordum.” dedi. “O sessiz saat- incir ağaçları ardındaki yoldan şehre girdi. Yaz
lerin nahifliği ve gizliliğinde, daha derin bir düşe dönencesinin sabahını kutlamak için insanlar
girmek için uyanmıştım. Düşümde tonozlu bir geceden hazırlığa başlamışlardı. Şehrin iç
odadaydım ve odanın tepesi karanlıktı, sonunda tarafları, eskil yangınlarla yok olmuş, yoğun,
karabasan denen o yılgının içinde buldum kendi- akışkan ve donuk bir ateş tapınağını andırıyordu.
mi. Kabil baltasıyla ortalıkta geziniyordu. Masal- Sabahki infazın coşkusu şehrin iç bölgelerinde

Elazýð Barosu Dergisi 47


daha fazla hissediliyordu. Anibal hükümdarı tümünün boşunalığını kavrayıp bundan böyle
Berenice'de yargılanmıştı fakat cezası Akelia'da düşün dünyasında yararsız ve katışıksız hülyalar
infaz edilmişti bu sabah. Seyyah, benlikten ardında yaşamaya da karar vermiş olabilirdi.
arınmış bir sofuluğun verdiği sarhoşlukla, “Dünya ne kadar şaşırtıcı, her şey birbirine ne ka-
sokaklar boyunca yürüyordu. Daha az dehlizleri dar bağlı!” diye düşündü seyyah. “Ama bazı ey-
ve kapıları olan bir yere götürüleceğini ümit lemler vardır ki, biter ama sona ermez, bu yüzden
ediyordu ama Musevi tecimenler onu, ahşap de bağlantısızdır.”
kaplamaları boyalı bir yapıya götürdü. Yapı Nayıf, dik duruşlu ve ölçülü, handiyse çalışıl-
dışardan daha çok üst üste dizilmiş sıra sıra mış tavırları olan biriydi kral. Bu özellikler,
bölmelerden, balkonlardan oluşan bir tek odayı özümsediği gerçeği kırıp değiştiren, sonra zih-
andırıyordu. Taraçalarda lavta ve timpani çalı- ninde yeniden yaratan, gerçekliğe ancak böylece
nıyordu. Bahçe kapısından sonra birisi kırmızı tahammül edebilen yoğun düşünceli bir kişi
taş döşeli diğeri toprak iki avlu ayrılıyordu. halesi kazandırıyordu ona. Yüzünde bir sıkın-
Avlulardan birindeki gömütün iki yanında, tının, bir hastalığın, belki de bir suçun izleri oku-
içlerinden alevler yükselen üç ayaklı sehpalar nuyordu her zaman. Muhaliflerinin, kendinden
vardı. Sönük avlu sönük renklerle boyanmıştı, önceki hükümdarları yüceltmek için kullan-
diğeri gibi göz alıcı renklerle değil. Yapının dıkları kitaplığı yaktırıp, özgürlükçü annesini
girişindeki koridor çatallanıyor, daha dar başka sürgüne göndermiş; devasa bir kule inşa edilmesi
koridorlara açılıyordu Görmüş geçirmiş melek- ve tarihin kendisinden başlaması emrini verip,
lere yakışır boş ve mülksüz dehlizler, ürkünçle ölümden söz edilmesini yasaklamış; bütün
maskarayı, sevgiyle kini birleştiren resimlerle doyumsuzların ebedi özgürlük ülkesinde, ihmal
doluydu. Koridor bir salona açılıyordu ve kadim edilmişlerin sığınağında, kitapların tehlikeli
salonun duvarlarını ısıtan meşe kütüklerinin dünyasında, bir yılın içindeki günlerin sayısı
arkasında kutsal sarıklarını sarmış, yüz çizgileri kadar odası olan tasviri bir sarayda halvet olmuş-
şaşılacak siliklikteki rahipler, ellerinde buhur- tu Anibal hükümdarı.
danlarla bekliyorlardı. Bu tuhaf yapı başka bir Kralın doğaçlama konuşma yeteneği
bahçeye başka bir yapıya açılıyordu. Bu bahçe, olmadığı biliniyordu, bu nedenle yargılama
porsuk ağaçlarıyla dolu ve bir dizi sütunla sırasında konuşmasına başlamadan önce buruşuk
çevrelenmişti. Bahçe tılsımlı göründü ona, daha giysisinin kıvrımları arasından kaba ve solgun
çok kurban kanının akıtıldığı bir sunakta gibi his- kâğıtlar çıkarmasına kimse şaşırmamıştı. Ama
setti kendini. Şehir sarhoş ve yabanıl bir ordunun hiçbir şey söylememişti neredeyse. Ağdalı ve
ayakları altında kalmıştı bir zamanlar ve akşam alaycı bir dil kullanıp, kendisini yargılamalarına
yemeği kösnül bir eğlenceye dönüşmeden önce, göz yummuştu, yargıçlarını onaylayıp onlarla
yengiden sonra, utkunun bozgun kadar dehşet anlaşmıştı aslında.
verici olduğunu duyumsayan Susa Satrabının, Yargılama sırasında davranışı garipti kralın,
gerçekliğin görünümü kendisini ayartmasın diye eylemini bir kez olsun gerçekten savunmadı.
gözlerini oyduğu bahçeydi bu. Bu basit seremo- Eyleminin anlamı üstüne yalan söylemenin gizli
niden sonra, gizemli bir ödevden, hayatın baştan utancını kabullendi. İnsan güçsüz, zayıf ve hasta-
çıkarıcı taşkınlığından kendini özgür kıldığını dır; varlığını yadsısın ya da yadsımasın, ilk güna-
duyumsamış olmalıydı. İnsanların, varolmak ve hının külçeler yüklü ağırlığını taşır; bu yüzden,
harekete geçmek için sarıldıkları nedenleri ken- baş döndürücü kokudaki bazı çiçekleri koklan-
dinde ortadan kaldırmak istemiş olmalıydı belki masında nasıl bir fayda umabilir ki diyemedi.
de. Çamurun kutsalla birleşmesinin insanı ezen Göklerin hükümranlığını tehdit edip, yıkıma bir
karanlığına ve tanrısal korkuya sığınmaktan çok, tapınak inşa ettiğini söyleyemedi. Atalarının ve
körlerin gözlerine görünen o ışıltılı sisle dünyayı çağdaşlarının olmadığını, olsa olsa ardıllarının
yıldırmak istemiş de olabilirdi. Girişimlerinin olabileceğini, zamanın başlangıcını yeniden

48 Elazýð Barosu Dergisi


yaratmaya yeltendiğini, ölümsüzlük iksirini ara- sabahlarını düşündü halk yargıcı; aktar dük-
dığını, kitap yakmak, istihkâmlar kurmak ve kânlarının kokusunu, kurşuni bir kış denizinde,
yıkımı kutsamak için tapınaklar inşa etmenin çürümüş taş ve çiçek yüklü mavnalardan yayılan
hükümdarların sıradan uğraşları olduğunu bir kez ölümcül kokuyu düşledi. “Yazgı sarsak ve güçlü,
olsun zikretmedi. Gerçeği, hiçbir varlık yasasının suçsuz ve insanlık dışıdır, tek bir olguyu bile yok
korumadığını, fakat gerçeği ve gerçeği biliyor saymak ya da lanetlemek evrenin adına kara
olmanın utancını örtüp gizleyen gerçekliğin çalmaktır.” dedi. Sonsuz bir zaman dilimi içinde,
görünümlerine verilen en küçük bir zarardan her insanın başına her şey gelebilir diye düşündü.
dolayı yasaların bizi cezalandırdığına değinmedi. Geçmişteki ve gelecekteki erdemlerinden ötürü
Tarih, yalnızların intikamıyla, doğumdan önceki her insan iyilikten payını alacaktır ama geçmiş-
gize ihanet edip yalnızlığı bozulmuş mutsuz teki yada gelecekteki lekesinden ötürü kötülük-
yığınların taşkınlıklarından; önce savunduğunu ten de alacaktır payını diye düşündü. Hoşgörü-
sonra yok eden hayal kırıklığına uğramış nün ve kayıtsızlığın kısık sesli kusursuzluğuna
hükümdarların zorbalığıyla, zavallı fetişlerimi- erişmişti ki, eylemlerimizin en esrarlısına,
zin ve gevşek tutkularımızın, kısaca düşkünlük- uykuya sığındı sonunda. Kendi cenaze ateşinde
lerimizin kanlı arşivinden başka nedir ki diye- yanan çıplak bir adam gördü düşünde. Adamın
medi. Geçmişe hayranlık duyanları, geçmişin yüzünde kayıtsız bir ifade vardı yalnızca. Ağır ve
kendisi kadar boş ve yararsız olan bir işe, devasa sıcak hava, balçıklı sular arasından geçip tarla-
bir kulenin inşasına mahkûm ettiğini bir kez ol- ların köy mezarlıklarıyla bitiştiği yerlerde gezin-
sun açıklamaya kalkmadı. Her şeyin çözülüp di düşünde. Acı otlar ve cenaze yemekleriyle dolu
başka biçimlerde yeniden oluştuğunu, tarihin sofralara oturdu. “Yeryüzünde gizemli olmayan
bitimsiz bir döngü, güneşin altındaysa yeni hiçbir hiçbir şey yok, ama gizem yaşlıların gözlerinde
şey olmadığını, bütün bilginin anımsama, bütün diğerlerinden daha belirgin.” dedi. Sonra, yazgı-
yazının anonim bir aklın ürünü olduğunu, her sının yalnızlık olduğunu bildiği için bu kadar acı-
şeyin pekala yeniden yazılabilir olduğunu zikret- masız olduğunu düşündü. İnsan yazgısının uçu-
medi; kötülüğü yalnızca esrikliğiyle değil, aynı culuğunu ve değişkenliğini düşündü sonra. “Do-
zamanda sefih ve utanç verici yanlarıyla resme- ğumdan ölüme kadar hepimiz hayatın birer paro-
den kitapların, yalnızlığın ürpertisiyle yazılmış disiyiz.” dedi, “alyuvarlarla tıka basa doldurul-
kitapların, bahçelerin alacakaranlığı ve tanyeri muş kuklalar!” Kıyıcı bitimsizliğin, katışıksız
kadar güzel ve suçsuz kitapların, talihsizlik ve boşluğun ürküsü, mistik bir ölüm korkusu sardı
onursuzlukların eksik olmadığı bir yazgının bedenini; önce dünyadan, sonrasında kendinden
derinliklerinden bize ulaşan kitapların, dua ya da dehşet duydu, kalbindeki kaostan dolayı ürk-
sayıklama biçiminde, gizemli ev içlerinin doku- meye başladı, sonsuz kumun ortasında ya da bir
nulmazlığında, olabildiğince kısık sesle yazılan, boğuntu hücresinde olmak istedi o an.
kendimize ihanet edip kalbimizi teşhir ettiğimiz, Ölümün izleri insanları kırılgan ve acıklı kılar.
ruhlarımızı ufalttığımız kitapların, dile gelmeye- Tanrı, bize yoksunluğunu duymadığımız şeyleri
nin içine garkolup oradan çıkarılmış sözcüklerle sunmaz her zaman. Ressam, portresini çizmeye
yazılmış kitapların, dünyadan daha engin bir gittiğinde, krala karşı hüznü soytarılaştıran hiçbir
ruhun anormalliğinden çıkmış kitapların, bütün acıma ya da sevecenlik gösterisine girişmedi. Bir
evreni ya da tek bir kişinin vicdanını bize öğreten gölge gibi, işini yaptı ve çıktı. Kral ona içinden
kitapların… her şeyin ama her şeyin yeniden minnet duydu. Toplumdışına itilmişlerin duru,
yazılabilir ve yazılacak olduğunu konuşmasında serinkanlı sezgilerinden yola çıktığını kestirebili-
anıştırmadı bile. yordu çünkü. Tan alacasında askerler kralı hücre-
Dünyayı, çavdar tarlalarının uğultulu sinden çıkardılar. Hücreye bitişik açıklığın önün-
tuncunu, kötü bir düşten henüz uyanmış kentleri, deki taş zeminde, gümüşü karartan bir
onların küçük balkonlu kibar evlerini ve gürbüz ayaktakımı hüznüyle önünde diz çöktüler ve

Elazýð Barosu Dergisi 49


kutsanmak istediler önce, ona küfrettiler sonra, Asya'nın çorak, ıssız ve ürpertici iç bölgelerinden
yüzüne tükürdüler ve avluya dek sürüklediler sonra denize ulaştık. Yıllar süren uğraşımdan, kı-
onu. Kral kapının dışında kendisini neyin bekle- rık dökük görüntülerden sonra, hayal kırıklığına
diğini anlamıştı. Şöyle düşündü; “yenilgiden uğramıştım! Anılmaya değer her insanla ilgili
hoşnutum, çünkü bu bir sondur ve ben çok yorgu- söylenceler uydurulur ya, işte yıllar süren uğraşı-
num, ölü gövdelerimize vaat edilen şaşaaya alda- mın sonunda hayal kırıklığına uğrayıp, aşkı, dost-
namayacak kadar yorgunum hem de! Düşkünlü- luğu, yenilgiyi, yalnızlığı, intiharın ayartıcılığını
ğümüzü unutmak için yaşarız ama kim olduğu- ve kendi ağlama bahçemi keşfettiğim, dünyanın
muzu kanıksadığımızda sahiden özgürleşiriz. gerçekliğini silmeye yeltenmiş bütün bayındır şe-
Tenim korkabilir ama ben korkmuyorum!” Elini hirleri bile gölgeye indirgeyen, diğer şehirlerin
sallayarak beklemelerini söyledi onlara, morlara aksine kendinin farkında bile olmayan Babil şeh-
bürünmüş bir kral gibi odun yığınına doğru rindeki ıssız tepelerde yer yer yükselen sessizlik
kederle yürüdü, sonra sanki süregiden düşünü kulelerinin birinde, kibirden ve öfkeden, toprağı
sürdürmek için başını sağa çevirdi. Bunu merha- ve ateşi kirletmemek için, unutuluşa, evreni do-
met duygusu uyandırmak için mi yapmıştı yoksa kuyan o seyrek cevhere karıştığım söylendi.”
ürkünç sonu beklemekten daha kolay bir yol mu Zorlu bir savaşın ortasındaydık. Humma ve
seçmişti? Görkemli bir el hareketiyle, kendisini büyü pek çok adamın kanına girmişti. Tan ağar-
baştan beri tutsak eden o mutantan sanrıyı savuş- madan kesik kesik uyudum. Ay sonsuz kumun
turabileceğini düşündü belki de. Daha önce de rengindeydi ve ona bakan savaşçıları, onların ol-
ölümle burun buruna gelmiştim defalarca, seçe- mayan bir yüzü yansıtmanın dehşetiyle tehdit
bilsem ya da düşleyebilseydim bu ölümü seçer- ediyordu. Asya'yı sonsuz bir otlağa çevirmeye
dim diye düşündü. Bunu olayların ardı ardına çabaladıktan sonra, yerle bir etmeye düşledikleri
işleyişinin akışında değil de anın sonsuzluğu kentlere yerleşip mutsuz melez kuşaklar yaratan
içinde aklından geçirdi. Tam bu büyüyü sürdüre- atlılar, yüzleri aya dönük uyudular; humma kasıp
cekken parlayan alevler yuttu onu. Havada Peria kavurdu onları; sarnıçların çürümüş ve bungun
güllerinin ve ölü yaseminlerin baygın kokusunu suyundan ölüm içti kimileri de. Gizemli bir
duydu. hastalığa yakalandı kimileri ve göğsünden kara
Seyyah, çıplak toprağın üzerinde sıvasız tuğla bir pıhtı fışkırdı bazılarının. Bir gece ayın, zama-
evler görüyordu, toprak yolda gölgeler, su biri- nın aynasının kırılganlığının ve sonsuzluğunun
kintileri, sonsuz otlaklar üzerinde yalnız bir at. ayırdına vardım, ayla birlikte yıldızların bitimsiz
Bunlar düşlerindekiler gibi dağınık ve rastgeley- şenliğinin, diğer mevsimleri kahreden bir
diler. Karanlık, ovayı kaplamıştı, toprağın koku- sonbahar düşleten gevşekliğin simyasının. İkindi
su pencerenin demir parmaklıklarından içeri saatlerinin bitimsiz tuncunda bize kendini öptü-
giriyordu. Kendisine verilen 30 gümüş sikkeden ren şeyin, sarnıçların yüz çevirdiği ilk insanın
biri kafasını karıştırmıştı onun. Sikkeyi eline aldı, yüzünü paraladığını, içimizde yaşayan ve bizi bir
tekrar tekrar parmaklarının arasında ovuşturdu ve anda ürkünç canavarlara çeviren kuyruklu ve çift
şöyle dedi: “Anlaşılan iyice kocamışım. Bu sikke toynaklı satire dönüştüğünü gördüm. İyinin ve
ben Makedonya Kralı İskender iken Erbil Za- kötünün yüzü aynıdır anladım. Yangılı yer, et ya
ferinden sonra bastırdığım para! Daha çocuk da çıplak yara, gülünç bir sanrı belki de.
denilecek yaştayken, dünyanın sonunda ne oldu- Dünyanın kahkaha ve harabelere yukardan bakan
ğunu görmek istiyordum, ülkemdeki haritacılar- sırıtma sandığı şey, çarmıhtan çıkardığım inilti-
dan bir yeryüzü haritası hazırlamalarını emret- lerdi aslında. Çevresi kuşatılmış yaralı bir hay-
miştim ve yeryüzü haritası önüme konulduğunda vandım sanki ve unutuluşa terk edileceğim bir
dünyanın küçüklüğü karşısında gözlerim kederle yerin özlemini çekiyordum. Çeşitli yaralar almış-
perdelenmişti. Sonra ardımızda dost ve düşman tım, kanayan tabanlarımla tapınaklara koştum.
mezarlığı bırakarak dağlar ve çöller aştık, Çöller ve ormanlar aştım. Tan ağarırken uzak-

50 Elazýð Barosu Dergisi


lıklar kulelerle tarazlandı. Soğuk bir hafızayla geç kalmışızdır. Yeşil bir sonsuzluktan mahrum
zarif bir ihanetin kumarına bıraktım zavallı yaz- bir can çekişmeye mahkûm edilmiş olan bizler,
gımın sonucunu. İklimlerin olmadığı bir dünya ne aşırılıklarımızın yaratıcısı ne de vedalarımızın
düşledim; zamanın, sevincin, bahtsızlıkların belirleyicisiyiz, asasız halesiz, aylasız… Bere-
uğramadığı uyuşturucu eczayı aramaya koyul- ketli ışığın rezaletinde, bütün yolları mubah gö-
dum. Bir zamanlar benim olan bir şeyi yeniden renlerle yan yana yürümek mi! Karanlıkta başla-
ele geçirmiştim sanki ve çok özel bir anının eşiği- yan hikâyeler karanlıkta biter her zaman ve yal-
ne yaklaştığımı sezdim. Belki de o tılsım yüzüme nızca Tanrı son ödülü verebilir. İşte bu yüzden
kazınacaktı sonunda, belki de arayışımın bitimi burada, bu karanlıkta yatarak günlerin unutuşa
kendimdim diye düşündüm. gömmesine bırakıyorum kendimi. Bundan sonra-
O soluk imgeler, bitkin hayal gücümüzün an- sı geceye ait.
cak rastgele çoğaltabildiği kırık ve kutsal imge-
ler, sözcüklerin kavrayışının ötesinde olan her Agustos-Kasım-Aralık 2007
şey, kokular, sesler, yıldızların simyası, düşüşler Ankara-Olympos-Elazıg
ve hayatın sezgisi yok olunca geriye bütün kırıl-
ganlıklarıyla yalnızca sözcükler kalır. Hep kulla-
nılagelmiş, sakatlanmış, iğdiş edilmiş, artık hiç
bir şey anlatmayan sözcükler…
Savaş ve yengi kolaylıktır; oysa Diyojen'in
yeltendiği iş benimkinden daha zorluydu. Her
yere kötücüllüğün sahici kalkanıyla gidiyordum,
kişiyi kendi kalkanının ezebileceğini hiç düşün-
meden. Gizlice en çok korkulan şeyin sonunda
gerçekleşmesi ne tuhaf! Doğuyu, kokuların, gün-
lük otunun, sarısabırın, zamkın vatanını düşleyen
çocuk geride kaldı, hikayeleri seven yaşlı bilge
de. İnsanlar tohumu kanla sulanmış meyvelere
düşkün oldu her zaman ve hayatla dolup taşan bir
dünyada bir tek uğraşsızlar ve yararsızlar kan
dökmediler. Kana doyunca müşfikleşen tiran-
ların çalımıyla değil de, ölüm kapıya dayanma-
dan, krallıktan ve iktidardan vazgeçmiş olmak,
işte tek övüncüm bu! Çağıma, kendi yüklerini
taşımaktan bile aciz, sığ, donuk ve iğdiş edilmiş,
kendi iskeletinden değil de kendi derisinden ür-
perti duyan ilkel ve korkunç çağıma ihanet ettim;
onun tutkularını ve hırslarını sömürdüm belki de.
Ama ondan daha soyluyum, çünkü artık ölmek
zorunda olduğumu biliyorum. Bitimsiz yolculuk-
larımla Grek tarzı aşka gönül borcumu ödediğimi
sanıyorum. Dünyanın içini okuduğuma göre,
onun yüzüne bakmaktan neden korkayım ki! Ev-
renin örtüsü paçavraya dönmüş, ilikleri kurtlan-
mıştır ve yırtıklar arasından maskeler ve hortlak-
lar görünüyor yalnızca. Kutsal suyla dolu okya-
nusları düşlesek bile, artık oraya dalmak için çok

Elazýð Barosu Dergisi 51


Mizah Av. Mustafa Þahin

Mizahýn Hukukçasý
Amcam ile mahkeme arasındaki ger- u Karadenizli Hâkimin karşısına Doğulu sanığı getirirler,
çek diyalog'tan: Muhtar olan amcam, Hâkim, suçu nasıl işlediğini sanığa sorar, sanık da "vallahül azim,
bir gurup köylü tarafından rüşvet Hâkim Begim, ben kırkuzluk yapmadım, kimsenin malını
aldığı iddiasıyla şikayet edilir. Dava çalmadum" der. Hâkim de "ula evladum, kırkuz değil hirsuzluk
açılır ve amcama duruşma için celp yapmadum, kimsenun malunu çalmadum diyeceksun, kırkuz olur
gelir. Duruşma günü bütün şikayetçi- mu, bunun doğrusu hirsuzdur" der.
ler ve amcam kasabaya giderler.
Duruşma başlar ve Hakim amcama v K.Çekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesindeki duruşmamı
iddianameyi okuduktan sonra, şika- beklerken, hâkim başka bir davaya geçti. Dava BOŞANMA
yetçileri eliyle göstererek "Bak,
davasıydı. Davacı vekili hâkime dönerek "Efendim şimdi
Muhtar rüşvet aldı diyorlar ne
diyeceksin..!" der. Söz alan amcam
dinleteceğimiz tanık, TARAFLARIN MÜŞTEREK ÇOCUK-
"Hakim bey bana da hep zaman LARIDIR." açıklamasını yaptı. Hâkim "Tamam anladım" dedi.
zaman Hakimler rüşvet alıyor derler Tanık çağrıldı, hâkim tanığa dönerek sordu :"TARAFLARI
amma ben inanmam..!" der. Bunu TANIR MISIN? AKRABALIK VAR MI?
duyan Hakim öfkeyle ve hiddetle
müştekilere döner ve "çıkın dışarı w Fatih Adliyesinde, bir Asliye Ceza Davası için sıramı
BERAAT" der. bekliyordum. Hâkim, başka bir davanın duruşmasına geçti. Bu
davada "Müşteki" olduğunu söyleyen bir vatandaş geldi ve hâkim
kendisine sordu: Şikâyetçi misin? -Evet şikâyetçiyim Hâkim Bey.
-Tanığın var mı? (Kendinden son derece emin bir şekilde) -
VARDIR Hâkim Bey. -İsmini söyle de çağırıp dinleyelim.-
CENABI ALLAH'TIR Hakim Bey.

xBir meslektaşımın başından geçen gerçek bir olay: Mahkemede


görülen boşanma davasında davacının Avukatı karşı tarafın
getirdiği yalancı şahitlerin beyanlarından bıkmıştır. Davacı aile
dostu olduğundan dolayı, olayların iç yüzünü bilmektedir ve
yalancı şahitlerin beyanlarından dolayı çok kızmıştır. Zira bu
beyanlardan dolayı davayı kaybetmek üzeredir. Hâkimden söz
alır ve "Hâkim Bey, keşke tarafları ve tanıkları bir yalan
makinesine bağlama imkânı olsa, o zaman bütün hakikat
çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır" der. Hakim bey gereği düşünüldü
der ve ekler: Davacı vekilinin yalan makinesine bağlanma
talebinin reddine.."

y Kars Adliyesi'nde Ağır Ceza'nın Azeri kökenli reisi davanın


sonunda kararı okur: "Oy balam, sana beş yıl ağır hapis cezası
verdik." Sanık şaşkınlıkla sorar; "Ee, balam şimdi ben ne
yapacam?" Reis yine Azeri lehçesiyle sanığa cevap verir: "Şimdi
temyiz eylersin" Başkanın ne demek istediğini tam olarak
anlayamayan sanık, Azeri şivesiyle cevap verir: "Ben ne
temizleyecem? Nasıl pislettiysen öyle temizle."

52 Elazýð Barosu Dergisi


Askerli
ği bitirip İpsala'da
hazine Avukatı olarak göreve
başlamıştım. Heyecanlıydım. İlk
duruşmama girecektim. Vatani görevim
sırasında stajda edindiğim yarum yurum bilgiler de
kafamdan gitmişti. Duruşmaya girdim, Hakim,
nezaketle oturmamı işaret etti. Daha sonra "keşif
yapacağız ne diyorsun" diye sordu, ben de oturduğum
yerden "ben keşif istemiyorum" siz taleple bağlısınız, bu
dosyaya derhal karar verin diyerek hakime karşılık verdim.
Hakim bu cevabım karşısında epeyce hiddetlenmişti, babacan
tavırları bırakıp hiddetle bir iç çektikten sonra, sert bir sesle
"gereği düşünüldü" dedi, ben oturduğum yerde istifimi hiç Türkiye 1: İki ineğiniz varsa ikisini
bozmadan duruyordum. Hakim, aynı şiddetti bir defa daha de satar, parayı repoya yatırırsınız.
"gereği düşünüldü" diyerek tekrar etti, ben de "düşünün hakim Gelen faizle de süpermarketten
bey, ben de düşünüyorum" diyerek istifimi hiç bozmadan pastörize süt alırsınız...
karşılık verdim. Hakim, patlayacak vaziyete gelmişti,
"Avukat bey, Avukat bey, karar veriyorum, gereği T ü r k i y e 2 : D e v l e t
düşünüldü dendiği zaman ayağa kalkılır" diye memurusunuzdur, haliyle ineğiniz
şiddetle bağırdı. Ben de askerden alıştığım bir yoktur... Hep inek alma hayaliyle
çeviklikle esas duruşta ayağa kalkıp çalışırsınız. Emekli ikramiyenizle,
"emredersiniz komutanım" parasını repoya yatırmak üzere
diyerek bağırdım. ineklerini satan birinin ineklerinden
ancak birisini satın alabilirsiniz.
İnek bir ay sonra ölür.
Amerikan :Hey dostum burda bir problem mi var ?
Türk :Noluyo lan burda? T ü r k i y e 3 : D e v l e t
memurusunuzdur, haliyle ineğiniz
Amerikan :Hey Jerry gel pizza ye dostum... yoktur... Hep inek alma hayaliyle
Türk :Sülo gel lan buraya mis gibi menemen yaptık... çalışırsınız. Emekli ikramiyenizle,
parasını repoya yatırmak üzere
Amerikan :Nasıl gidiyor mike? ineklerini satan birinin ineklerinden
Türk :Nörüyon la? ancak birisini alabilirsiniz. Siz
ineğin sütünü satarak bir inek daha
Amerikan :Korkarım seni öldüreceğim! almak için yırtınırken, parasını ona
Türk :Salavat getir ulan ... katlayan repo sever, süt çiftliği
kurar. Ve ineğinizi yarı fiyatına satın
Amerikan :Hey steve, neden kendine bir içki koymuyosun? almak ister. Siz satmazsınız. O da
Türk :La Süleyman, kap iki bira gel bakim hemen! ineğinizi bir bacağından vurdurur.
İneğinizden sosis yapar..
Amerikan :Lanet olsun sana christine!
Türk :Allah cezanı versin nurcan! T ü r k i y e 4 : D e v l e t
memurusunuzdur, haliyle ineğiniz
Amerikan :Tanrı aşkına brad kes sesini artık! yoktur... Hep inek alma hayaliyle
Türk :Allah'ım sabır ver, sus lan yeter! çalışırsınız. Emekli ikramiyenizle,
parasını repoya yatırmak üzere
Amerikan :Aman tanrım şimdi ne yapıcaz?!? ineklerini satan birinin ineklerinden
Türk :Ayvayı yedik. ancak birisini satın alabilirsiniz. Siz
ineğin sütünü satarak bir inek daha
Amerikan :Help me please... almak için yırtınırken, parasını ona
Türk :Hadi abi tut bi ucundan da itelim şu arabayı!!! katlayan repo sever, süt çiftliği
kurar. İneğinizi yarı fiyatına satın
Amerikan :Ne derler bilirsin jack, hayat beklenmedik almak ister. Siz satmazsınız.
sürprizlerle doludur... İneğinizi bir bacağından vurdurur.
Türk :Valla oğlum bir söz var hani, kaderde varsa Reha Muhtar sizi ve topal ineğinizi
üzülmek neye yarar süzülmek... 3 gün birer saat haber yapar. Siz
Amerikan :FBI... bir kac soru sorabilir miyim? gazinolarda Kahtalı Mıçı ile şarkı
Türk :Polisim ben! nerdeydin lan dün? söyler, köşe olur, kazandığınız
paralarla inek alırsınız, topal inek
Amerikan :Gidebilirsiniz arkadaşlar. de repo severin boğasına kaçar..
Türk :Toz olun!!

Elazýð Barosu Dergisi 53


Þiir Ýlhami Bulut*
*Elazýð 2. Ýcra Müdürü

Salkým Güzelim

İster misin! Uzun bir dizide, uzak bir aşkı seviştirmek,


İster misin! Biraz beride durup; nüanslarını ve rakslarını izlemek.
Kim kime; nasıl; niye böyle! Kitlendi diyeceksin;
Uzak bir aşka düşersen; o zaman göreceksin.

O zaman göreceksin: Irmakların vadilere nasıl aktığını,


O zaman göreceksin: Şimşeklerin ufukta nasıl çaktığını,
O zaman göreceksin: Bir çift gözün, cihanı nasıl değdiğini,
O zaman göreceksin: Salkım söğüdün suya saçlarını niye eğdiğini.

Salkım güzelim; duymuştum; her kıvrımında bir aşk olduğunu,


Her aşkta da; sonsuz kıvrım bulunduğunu;
İlk defa gördüm; sen de bu kadar yaprak,
Her yaprağında da; bu kadar kıvrım olduğunu,

Sen hep kendini dinlemişsin be oğul;


Gel biraz da beni dinle hey oğul,

Boynuna astığın hamaylı gibi; az mı asıldım aşklara,


Az mı süpürge çaldım, akıp giden bu suya,
Şimdi hepsi olmuş buz gibi;
Bir tek damlası, dönmez bu kıyıya.

Beni de şikâyet ettirdin en sevdiğime,


Madem geldin baltasız; gel uzan biraz serinime.

Derdin nedir! Kimdir bu sevdiğin! Gel kulağıma söyle;


Her yaprağımda bin kulak var; fısılda birine;
Tamam; anladım oğul anladım, bunların soyu böyle;
Mecnun'da; gitti-geldi, yalan oldu öyle;

54 Elazýð Barosu Dergisi


Yiğit olan sevdiğinin ismini söylemez oğul.
Nice âşıklar geldi can verdi burada.
Biri bir tek isim söylemedi oğul.

Aşkı; kabağın-kavağa sarılması mı sandın oğul.


Güz gelince sıyrılıp; böğürtlen öpüşüne gidesin.
Arada bir ayvaya yaprak sallar.
Karşıda gördüğün; çınar...
Ama aşkı tam yaşar Oğul.

Nereye sarf ettin aşkın gücünü, oğul.


Bir dudaklarda mı! Sanırsın sonsuz cevheri.
Vicdanından, kalbinden, gözlerinden, ruhundan, sesinden;
Bir ışık hızıyla gir içeri.
Git aşkın özüne,
Son hecenin bittiği yerden de öteye; Girersin içeriden de içeri.

Salkım güzelim; ben hiç görmedim ama,


Ölüyorum kahrımdan.

Sen çok görseydin eğer;


Belki ayrılırlar yanından;

Çok can atma gitmek için yanına.


Saçları uzun mu kısa mı, bilemezsin.
Belki onun da bir sevdiği vardır.
O zaman bu ateşten gömleği hiç giyemezsin.

Uzaktan uzağa türkü söyle yeter Oğul.


Uzaklar ki aşkı tatlandırır,
Baldan da beter Oğul.

Gider görürsen eğer.


Belki de
Senin aşkın biter Oğul.

Elazýð Barosu Dergisi 55


Þiir Emre Cengiz

Yaþadýkça ve Yara Aldýkça

Derin bir yara,sargısız


Ya da acıtan bir söz kadar yavaş geçerken saatler
Nasıl da önemsiz bir sıyrık
Üşütmeyen yaz esintisi gibi geçiveriyor
Öylesine hızlı
Öylesine hızla geçiyor yaşananlar
Ardında gözyaşı bırakarak
Ve hüzünler,acılar,umutlar...
Bir kentte yaşanan ve öylece bırakılanlar
Yıllarca sürdürülen veya birkaç dakikada
Birkaç cümleyle tüketilen dostluklar
Aşkı içinde bir ömür yaşayanlar
Başladığı gecenin ertesinde son bulan aşklar

Nefes aldıkça değil,yara aldıkça varız biz bu hayatta


Ve yaşadıkça derinleşir gitgide,kapanır ya da
Kanayan yaralar da

Unutmak...
Unutmak diye birşey yok aslında
İnsanoğlunun binlerce yalanından biri sadece
Küçük,önemsiz bir palavra
Yaşananların ağırlığını hissetmediğimizde eskisi kadar
Bir acı yüreğimize daha az dokunduğunda
İiçimizdeki sağanak azalıp fırtınamız birazcık durulduğunda
Unutmakla kandırırız kendimizi
Unutmak avutmaz,avutamaz ağlayan yüreğimizi
Kabuk bağlar her derin yara hayatta
Ve kanar yeniden kaşıdıkça
Acıtır canımızı onlar da

56 Elazýð Barosu Dergisi


Unuttukça değil umudu büyüttükçe varız biz bu hayatta
Ve yaşadıkça gömülür kalbe
Yeşerir belki zamanla

Günler böylesine kirli


Yıllar böylesine sabıkalıyken
Yaşanan mı yoksa
Hiç yaşanmamış olan mı yaralar insanı
Kirletirken hayat masum gülüşlerimizi
Aldatırken yaşamak yüreğimizi
Söyleyin!Kim tutar
Kim sarar günahkar ellerimizi

Yaralar sevdamız olur,sevdalarımız hep bir yara


Anladım ki yaşadıkça yara aldıkça
Daha bir anlam kazanıyoruz biz bu hayatta.

Elazýð Barosu Dergisi 57


Þiir Emre Cengiz

Namlu Namlu Ölüm


Çýðlýk Çýðlýk Sevda
Damlamış yine yıldızlar geceme
Ve ben hoyrat,soğuk tetiklerde
Aklımda solgun bir yazdan arta kalan anılarla
Namlu namlu ölüm
Çığlık çığlık sevda
Bedenim meyilli organize intiharlara
Yüreğimse kendini terkedilmiş sevdalara vurmakta
Yılgın,küskün sabahlarda

Uyanırım ansızın
Yüzümde tepeden inme korkuların belirtisi
Yüreğimde (d)ağlanmış sevdalar
Vücudumda bıçak izleri
Hücum eder burnuma
Yeni kesilmiş bir organın taze,sıcak kokusu
Bacamda hasretin tüter
Penceremde ayrılığın uğultusu
Ürkütüyor beni
Hasreti bu denli sertken
Ellerinin bu kadar narin oluşu

58 Elazýð Barosu Dergisi


Kavuşur geceler
Tutuşur el ele sabahlarla
Sense hala
Vücudunun kadavramsı katılığıyla
Nemli ve yapışkan sevişiyorsun hayatla
Vuruyorum kendimi
Karanlık,soğuk mezarlıklara
Aşkın gömülü olduğu ıssızlara
Dudaklarımda yaşamın kirletemediği bir yakarışla
Namlu namlu ölüm
Çığlık çığlık sevda
Kesiklerimden kan damlıyor
Seni soruyor simsiyah ölümler
Oysa ölmedi henüz aşk
Ölmedi diyorum ve bakıyorum ardıma
Susuyorsun sen,
Susuyorsun bir daha

Namlu namlu ölüm


Çığlık çığlık sevda
Aktı nehirlerce aşk
Karıştı kanıma
Sense hala
Tertemiz yataklarda kirli uykularda...

Elazýð Barosu Dergisi 59


Yeni Anayasa Çalýþmalarý
Av. Vedat Pehlivan

60 Elazýð Barosu Dergisi


Ýlk Türk anayasasý Kanun-i Esasî'nin ilaný (23 Aralýk 1876).

Türkiye gündemini işgal eden yeni anayasa nazara alınmalıdır.


hazırlıklarına ilişkin çalışmalarda birçok taslak Türkiye'nin etnik, dini ve kültürel yapısının,
metin kamuoyunda tartışmaya açılmış ve anayasanın hazırlandığı dönemdeki konjonk-
açılmaktadır. türün, içinde bulunulan sosyopsikolojik halin,
Anayasa metninin hazırlanması elbette ki bir tarihsel sürecin, uluslar arası ilişkilerin, temsil
zorunluluk arz etmektedir. Ancak Sorun metin sorununun, sosyo ekonomik durumun, ülkedeki
hazırlığından önce gerçekleştirilmeyenlere gelecek vizyonunun, güvenliğin, özgürlüğün…
ilişkindir. En son yapılması gereken iş en başta vs. sağlıklı bir şekilde analizi yapılmadan mad-
yapılınca sağlıklı bir sonuç elde etmek mümkün delerden müteşekkil taslak metin oluşturmak
olmamaktadır. sure-tiyle anayasa hazırlamak sadece var olan
Bu usul sorununun mutlaka aşılması gerekir. anayasa metnini değiştirir başka bir şeyi değiştir-
Anayasa hazırlanmasında izlenecek yöntem mez.
belirlenmeden sadece anayasa metninin taslağına Anayasa hükümlerini toplumsal gerçeklik-
odaklanmak suretiyle Türkiye toplumunun lerimizle örtüştürmek için mümkün olduğu ölçü-
ihtiyacı olan anayasayı ortaya çıkarmak mümkün de teorik düzlemden uzaklaştırmak gerekir. Çün-
değildir. kü o, ülkede yaşayan insanların bir toplum
Anayasa hazırlığından birçok bilimsel sözleşmesidir.
çalışmalardan istifade edilmesi elbette ki Anayasa hazırlanırken bu mantaliteden uzak
önemlidir. Ortaya çıkacak metnin bir, hukuk durulmaması gerekir. Ülkemizde yaşayan bütün
metni olması nedeni ile yeni anayasanın insanları bağlayacak bu toplum sözleşmesinin
ihtiyaca cevap verebilmesi için: oluşumuna katkı ne kadar yüksek olursa, yaşadı-
Hukuk Tarihi, hukuk felsefesi, hukuk ğımız ve yaşayacağımız sorunları çözümünde de
sosyolojisi, ülkenin sosyopsikolojik durumu o derece iyi bir hukuk metninin ortaya çıkacağı

Elazýð Barosu Dergisi 61


kanaatindeyim.
Özellikle hukukçular olarak bulunduğumuz
noktadan görebildiğimiz kadarı ile anayasa met-
ninin oluşumuna yapacağımız katkıların çok
önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu çerçevede gelişmiş ülkelerin yüzyıllardır
geçirdikleri siyasal, kültürel sosyal ve ekonomik
süreçlerin sonucunda oluşturdukları anayasaların
daha çok evrensel nitelikteki hükümlerini de
kendi anayasamızın hazırlanmasında esin
kaynağı yapmak faydalı olacaktır. Bu bağlamda
yedi ülkenin anayasası incelenerek değerlendiril-
mesi düşünülen maddelerden alıntı yapılmıştır.
Aşağıda zikredilen hükümler özellikle Türkiye
gündeminde de tartışma konusu yapılan alanlara İSPANYA ANAYASASI
ilişkin olup, bu hükümlerin incelenmesi ile aslın-
da birçok ülkelerin anayasalarının da mukayeseli Madde 1
olarak geniş bir toplumsal zeminde tartışılması İspanya, hukuk düzeninin üstün değerleri
ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. olarak hürriyet, adalet, eşitlik ve siyasi
Anayasa hâkim olan temel felsefe, odaklan- çoğulculuğu savunan sosyal ve demokratik bir
dıkları alanlar öncelikler açısından çok genel bir hukuk devletidir.
kanaat oluşması açısından ülkelere ait anayasa-
ların aşağıdaki hükümlerinin değerlendirilmesi Madde 9
yararlı olacaktır. Belki de aşağıdaki hükümler bi- Bireyin ve bireyin katıldığı grupların hürriyet
zi birçok ülkenin anayasa metinlerinin tamamı- ve eşitliğin gerçek ve işe yara olması için gerekli
nın incelenmesinin faydalı olacağı düşüncesine şartları hazırlamak; bunların tam olarak uygu-
götürerek böyle bir çalışmada derinleşmemize lanmasına mani olan veya zorlaştıran engelleri
sebep olacaktır. kaldırmak ve bütün vatandaşların siyesi, ekono-
Bu küçük çalışmamızın elbette ki birçok mik, kültürel ve sosyal hayata katılımını
eksiklikleri vardır. Daha çok esaslı bir çalışmanın kolaylaştırmak kamu mercilerinin sorumlu-
başlangıcına vesile olması amacıyla yaptığımız luğudur.
çalışmanın sürece katkı sağlamasını temenni ede-
rim Madde 16
Hiçbir din, devlet dini özelliğini haiz değildir.
Kamu mercileri İspanyol toplumunun dini inanç-
larını göz önünde bulundurur ve Katolik Kilisesi
ve diğer mezheplerle uygun işbirliği ilişkilerini
devam ettirir.

Madde 27
Kamu mercileri, ebeveynlerin çocuklarına
kendi itikatlarına uygun dini ve ahlaki eğitim
almalarını sağlama hakkını güvence altına alır.

62 Elazýð Barosu Dergisi


Madde 76 2-Genel Yargı Meclisi başkanlığını Yüksek
Mahkemem Başkanını yapacağı, beş yıllık bir
1-Kongre ve Senato, gerektiğinde ikisi süre için Kral tarafından atana yirmi üyeden olu-
birlikte, kamu çıkarını ilgilendiren herhangi bir şur. Bunlardan on ikisi, Organik kanunda öngörü-
konuda araştırma komisyonları atayabilir. len şartlar altında bütün hukuk kategorilerinden
2-Talep edildiğinde komisyonların huzuruna hâkimler ve yüksek hâkimler olup; dördü Kong-
çıkmak zorunludur, bu yükümlülüğün yerine re, dördü de Senato tarafından, üyelerin beşte üç
getirilmemesi durumunda uygulanacak yaptırım- çoğunluğunun kararıyla, avukatlar ve meslekle-
lar kanunla düzenlenir. rinde on beş yıldan fazla tecrübeleri bulunan
tanınmış hukukçular arasından teklif edilir.
Madde 102
Madde 124
Yüksek Mahkemenin Ceza Dairesi, Başbaka-
nın ve diğer Hükümet üyelerinin cezai sorumlu- Cumhuriyet Başsavcısı Genel Yargı Meclisi-
luk hallerinde yetkilidir. nin görüşü alındıktan sonra Hükümetin teklifi
üzerine Kral tarafından atanır.
Madde 103
Madde 159
Kamu Yönetimi objektif bir şekilde genel
çıkara hizmet eder ve adalet ve hukuka tam bağlı- 1-Anayasa Mahkemesi Kral tarafından atanan
lık içinde verimlilik, hiyerarşi, adem-i merkezi- on iki üyeden oluşur. Bunlardan dördü, üyeleri-
yet, adem-i temerküz ve koordinasyon ilkelerine nin beşte üçünün çoğunluğuyla Kongre tarafın-
uygun olarak hareket eder. dan, dördü aynı çoğunlukla senato tarafından,
ikisi hükümet tarafından ve ikisi de Genel Yargı
Madde 117 Meclisi tarafından tayin edilir.
2-Anayasa Mahkemesi üyeleri dokuz yıllık
bir süre için atanır ve her üç yılda bir üyelerin üçte
Adalet kaynağını halktan alır ve bağımsız,
biri ile yenilenir.
azlolunamaz ve yalnızca hukuk devletine karşı
sorumlu ve ona tabi olan Hükümler ve Yüksek
Hükümler tarafından uygulanır. Madde 160

Madde 120 Anayasa Mahkemesi Başkanı, üyelerin hepsi-


nin katıldığı birleşimin tavsiyesi üzerine, üyeleri
arasından Kral tarafından atanır.
Hükümler daima gerekçeli olacak ve kamuo-
yuna açıklanacaktır.
Madde 161
Madde 122
Kanunla belirlenecek durum ve şekillerde, bu
anayasanın 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
1-Genel Yargı Meclisi Yargı Kuvvetlerinin
belirtilen hak ve hürriyetlerin ihlaline karşı açılan
yönetim organıdır. Organik kanun bu organın
bireysel korunma başvuruları da anayasa mah-
statüsünü, üyelerin statüleriyle bağdaşmayan
kemesince değerlendirilir.
işlerinin ve fonksiyonlarını, özelliklede tayin,
terfi, denetleme ve disiplin rejimi konularındaki
fonksiyonlarını tayin eder

Elazýð Barosu Dergisi 63


ayrıntılarını federal bir kanunla düzenler.

Madde 5

1-Herkes, fikrini, söz, yazı ve resimle açık-


layıp yazmak, herkese açık olan kaynaklardan
hiçbir engele uğramadan bilgi edinmek hakkına
sahiptir. Basın hürriyetiyle radyo ve film vasıta-
sıyla haber vermek hürriyeti teminat altına alınır.
Sansür konulamaz.
2-Bu haklar, genel kanunların hükümlerinin
gençliğin himayesini gözeten kanun maddeleri
ve kişisel şeref hakkı ile sınırlıdır.

Madde 7
FEDARAL ALMANYA ANAYASASI
1-Eğitim bütünü ile devletin denetimi altında-
Başlangıç
dır.
2-Çocuğun din dersine katılmasını kolaylaş-
Allah ve insanlar önünde sorumluluk bilinciy- tırmak, terbiye hakkına sahip olanların hakkıdır.
le milli ve siyasal korumak ve birleşmiş bir Avru-
3-Din dersi laik okullar dışındaki resmi okul-
pa'nın eşit haklara sahip bir üyesi olarak dünya
lar da mecburidir. Din dersi devletin denetim hak-
barışına hizmet etmek arzusu ile
kına halel gelmeyecek şekilde kiliselerin temel
ilkelerde anlaşması suretiyle verilir. Hiç bir
Madde 1 öğretmen arzusu hilafına din dersi vermeye
zorlanamaz.
1-İnsanın şeref ve haysiyeti mukaddestir. 4-Özel okullar açmak hakkı teminat altına
Devlet otoritesini kullanma yetkisine sahip bütün alınır. Resim okulların yerine kaim olmak üzeri-
görevliler onu korumak ve ona hürmet etmekle ne özel okullar, devletin izniyle kurulurlar ve
yükümlüdürler. eyaletler kanunlarına tabidirler. Öğrenim amaç
2-Alman halkı bu sebeple dokunulma ve dev- ve araçları ve öğretici kadronun bilimsel yeterli-
redilemez insan haklarını, dünyadaki her insan liği bakımından resmi okullardan geri olmadıkça
topluluğunun, barışın ve adaletin temeli olarak ve öğrencilerine ebeveynlerinin mali durumla-
tanır. rına göre ayrı muamele yapılmadıkça özel okul-
3-Aşağıdaki temel haklar, doğrudan doğruya lar açılmasına izin verilir. Öğretmen-lerin iktisa-
geçerli hukuk olarak; yasama, yürütme ve yargı di ve hukuki durumlarını kâfi derecede teminat
organlarını bağlar. altına alınmamış olunması halinde izin verilmez.
5-Özel bir ilkokul açılmasına ancak, eğitim
Madde4 idaresince bunda özel bir pedagojik fayda
bulunduğunun belirtilmesi veya terbiye hakkında
1-Din ve vicdan hürriyeti ile dini ve dünyevi sahip olanların talebi üzerine bölge okulu, dini
inanç hürriyetine dokunulamaz. veya dünyevi bir okul olarak o belediye sınırları
2-Dinin serbestçe icrası teminat altına alınır. içinde bu çeşit bir okul bulunmaması halinde izin
3-Hiç kimse, harp zamanında vicdanına aykırı verilebilir.
olarak silahlı hizmete zorlanamaz. Konunun

64 Elazýð Barosu Dergisi


Madde 9 Kamu hizmeti ile görevlendirilmiş bir kimse-
nin üçüncü bir şahsa karşı görevinden doğan
Amaç ve faaliyetleri ceza kanuna aykırı olan, vecibeleri ihlal etmesi halinde, sorumluluk pren-
Anayasal düzene veya milletlerin anlaşması sip olarak devlete veya hizmetinde bulunduğu
düşüncelerine karşı olan topluluklar yasaktır. kuruluşa aittir. Kast ve ağır ihmal hallerinde rücu
hakkı saklıdır. Tazminat iddiası ve rücu hakkı için
Madde 18 genel mahkemelerce müracaata engel olunamaz.

(Temel hakların kaybedilmesi): Madde 44


Her kim, hür demokratik temel düzene karşı
mücadele amacıyla fikir, özellikle basın hürri- (Soruşturma Komisyonları)
yetin (Madde 15 fıkra 1) eğitim hürriyetini 1-Mahkemeler ve idari makamlar, hukuki ve
(Madde 5 fıkra 3) toplanma hürriyetini (madde 8) idari yardımla yükümlüdürler.
topluluk kurma hürriyetini (madde 9) mektup, 2-Soruşturma komisyonlarının karalan
posta ve haberleşmenin gizliliğini (madde 10) Hâkim tarafından tartışılamaz. Mahkemeler so-
mülkiyet hakkını (madde 14) veya sığınma hak- ruşturmaya konu teşkil eden olayın değerlen-
kını (madde 16 fıkra 2) kötüye kullanırsa, bu te- dirilmesinde ve hüküm tesisinde serbesttirler.
mel hakları kaybeder. Hakkın kaybına ve bunun
ölçüsüne Federal Anayasa Mahkemesi karar Madde 46
verir.
1-Bir milletvekili aleyhine hiçbir zaman reyi
Madde 20 veya federal Millet Meclisi dolayısı ile adli veya
idari yönden kovuşturma yapılamaz ve kendisi
1-Yasama anayasal düzene, yürütme ve yargı Federal Millet Meclisi veya onun bir komisyo-
erkleri ve hukuka bağlıdırlar. nunda açıkladığı fikri dolayısı ile adli yönden
2-Bu düzeni ortadan kaldırmak isteyen herke- kovuşturma yapılamaz ve kendisi Federal Millet
se karşı, başka bir olanağın mevcut olması ha- Meclisi dışında hesap vermeye çağırılamaz. Bu
linde, bütün Almanların direnme hakları vardır. hüküm hakaret ve sövmeler için geçerli değildir.
2-Bir milletvekili suçüstü halinde veya ertesi
Madde 24 gün tutuklanmış olmadıkça cezayı müstelzim bir
fiilden dolayı ancak Federal Millet Meclisinin iz-
(Kolektif emniyet sistemine katılma) niyle hesap vermeye çağrılabilir veya tutuklana-
bilir.
1-Federasyon, egemenlik haklarını kanunla
devletlerarası kuruluşlara devredebilir. 3-Bir milletvekili hakkındaki her türlü ceza
davası, 18 inci maddeye göre aleyhinde yapılan
2-Federasyon, barışın korunması için, karşı-
her çeşit işlem ve sair tutuklama ve kişisel özgür-
lıklı kolektif emniyeti sağlayan bir kuruluşa katı-
lüğünün sınırlandırılması halleri, Federal Millet
-labilirler. Bu halde, Avrupa'da ve dünya mil-
Meclisinin talebi üzerine kaldırılır.
letleri arsından devamlı barış düzenini sağlamak
ve teminat altına almak için, egemenlik hakları--
nın sınırlanmasına razı olur. Madde 48

Madde 34 Milletvekillerinin bağımsızlıklarını sağlaya-


cak uygun bir ödenek talebine hakları vardır.
Kendileri devletin bütün ulaştırma vasıtalarından
(Kamu görevinden doğan yükümlülüklerin
serbestçe faydalanmak hakkına sahiptirler.
ihlalinde tazminat):

Elazýð Barosu Dergisi 65


Madde 56 sevkine karar verilebilir.

(Görev andı) Madde 104


Gücümü Alman halkını saadetine adayacağı-
ma, onun refahını artıracağıma, ona vuku bulacak (Hürriyetin kısıtlanmasında hakları teminatı):
zararları önleyeceğime, anayasayı ve federasyo- Derhal bir hâkim kararı alınmalıdır. Polis ken-
nun kanunlarını koruyup savunacağıma, yüküm- di yetkisine dayanarak hiç kimseyi yakaladığı gü-
lülüklerimi vicdani olarak yerine getireceğime ve nün bitiminden sonra gözaltında tutulamaz. Ko-
herkese karşı adil olacağıma ant içerim. Allah nunun ayrıntıları kanunen düzenlenir.
yardımcı olsun.
Madde 140
Madde 65
(Weimar Anayasası maddelerinin geçerliliği):
(Silahlı Kuvvetler Kumanda Yetkisi) 11 Ağustos 1919 tarihli Alman Anayasanın
Federal Savunma Bakanı Silahlı Kuvvetler 136, 137, 138, 139 ve 141 inci maddeleri hüküm-
üzerinde emir ve kumanda yetkisine haizdir. leri, bu Anayasanın ayrılmaz parçasıdır.
11 AĞUSTOS 1919 TARİHLİ ALMANYA
Madde 93 ANAYASASI Weimar Anayasası (AB sürecinde
değişmiş olabilir.)
(Federal Anayasa Mahkemesi, yetki):
Madde 136
Madde 94
Medeni ve siyasal haklar ve yükümlülükler
Anayasa Mahkemesi üyeleri yan yarıya Fe- din hürriyetinin icrası dolayısı ile ne ortadan kal-
deral Millet Meclisi ve Federal Senato tarafından dırılabilir ne de kısıtlanabilir. Medeni ve siyasal
seçilirler. haklardan yararlanma ve kamu memuriyetine
giriş dini inanca bağlı değildir. Hiç kimse dini
Madde 95 inancını açıklamakla yükümlü değildir. Resmi
makamlar ancak kişi içine hak ve yükümlülükler
(Federasyonun en yüksek mahkemeleri-müş- doğurması veya kanunla düzenlenen istatistik-
terek Senato) lerin gerektirdiği ölçüde dini bir topluluğa men-
subiyet konusunda soru sorma hakkına sahiptir-
Federal Temyiz Mahkemesi Federal İdare
ler. Hiç kimse dini bir merasim veya ibadete katıl-
Mahkemesi, Federal Maliye Mahkemesi, Federal
ma kendilerine görev edinmiş ya veya dini bir ye-
İş Mahkemesi ve Federal Sosyal Mahkemeyi ku-
min şeklini kullanmaya zorlanamaz
rar.

Madde 137
Madde 98

Dini topluluklar kurma hakkı teminat altına


Federal bir hâkimin görevde veya görev
alınır. Dini toplulukların birleşmeleri, devlet ül-
dışında, Anayasanın temel ilkelerine veya bir
kesinde hiçbir sınırlamaya tabi değildir.
eyaletin anayasal düzenini aykırı hareket etmesi
halinde, Federal Millet Meclisinin talebi üzerine, Her dini topluluk kendi işlerini herkes için
Anayasa Mahkemesi üçte iki çoğunlukla onun geçerli olan kanunların sınırları çerçevesinde
başka bir göreve atanmasına veya emekliğe bağımsız olarak düzenler ve yönetir;
Dini topluluklar medeni hukukun genel

66 Elazýð Barosu Dergisi


hükümlerine göre tüzel kişilik kazanırlar.
Halen kamu hukuku kuruluşu niteliğinde olan
dini topluluklar bu hüviyetlerini muhafaza eder-
ler.
Kamu hukuku kuruluşu niteliğindeki bu
toplulukların birlik kurmaları halinde, bu birlik
dahi kamu hukuku kuruluşu sayılır. Kamu huku-
ku kuruluşu niteliğindeki dini topluluklar, bölge-
sel vergi listeleri üzerinden eyalet kanunlarındaki
AMERİKAN ANAYASASI
hükümler ölçüsünde vergi toplamak yetkisine
sahiptirler. Belirli bir dünya görüşünü ortaklaşa
takip etmeyi kendilerine görev edinmiş dernek- Başlangıç
lere ve dini topluluklar gibi muamele olunur. Biz birleşik devletler halkı daha mükemmel
Dini topluluk ve derneklerimin mülkiyet ve birlik yaratmak adaleti sağlamak ülke içinde hu-
diğer hakları, onların ibadet öğretim ve toplum ve zuru güvence altına almak, ortak savunmayı ger-
toplum yararına öğretim hizmet eden kuruluş ve çekleştirmek, genel refahı arttırmak ve özgürlü-
vakıflara ve diğer servetleri teminat altına alınır. ğün nimetlerini kendimiz ve gelecek kuşaklara
sağlamak için bu Amerika Birleşik Devletleri
Anayasasını takdir ve tesis ediyoruz.
Madde 138
Madde 1
Dini topluluk ve derneklerin mülkiyet ve di-
ğer hakları onların ibadet öğretim ve toplum ya-
rarına hizmet eden kuruluş ve vakıfları ve diğer Bu yasanın sağladığı bütün yasama yetkileri,
servetleri teminat altına alınır. bir senato ve temsilciler meclisinden oluşan Bir-
leşik devletler Kongresine ait olacaktır
Madde 141
Madde 2
Orduda, hastanelerde ceza evlerinde ve diğer
kamu hukuku kuruluşlarında ibadet ve maneviyat Yürütme yetkisi Amerika Birleşik Devletleri
takviyesinde ihtiyaç mevcut olduğu sürece dini başkanına verilecektir
topluluklara gerekli dini işlemlerin yapılması
hususunda izin verilmelidir. Bu meydanda her Madde 3
türlü zorlanmadan kaçınılmalıdır.
Birleşik devletlerin yargı yetkisi bir yüksek
mahkemeye ve kongrenin zaman zaman ataya-
cağı ve kuracağı alt mahkemelere verilecektir.
Yüksek mahkeme ve alt mahkeme yargıçları iyi
halleri sürdüğü sürece görevde kalacaklar ve hiz-
metleri karşılığında belli zamanlarda ve görev-
lerde bulundukları sürece azaltılamayacak bir
maaş alacaklardır.

1. Değişikilik

Kongre dini bir kuruma saygı gösteren, ya da

Elazýð Barosu Dergisi 67


serbest ibadeti yasaklayan; ya da söz özgürlüğü- 9. Değişiklik
nü, basın özgürlüğünü; ya da halkın sükûnet için-
de toplanma ve şikâyete neden olan bir halin dü- Bazı hakların anayasada sıralanmış olması
zeltilmesi için hükümete dilekçe verme hakkını halkın diğer haklarının reddedilmesi ya da kü-
kısıtlayan bir yasa yapmayacaktır. çümsenmesi olarak yorumlanmayacaktır.

4. Değişiklik 10. Değşiklik

Kişilerin üstlerinin, evlerinin belgelerin ve Anayasa tarafından birleşik devletlere veril-


eşyasının gereksiz aranması ve bunlara elkonul- meyen ya da anayasa tarafından eyaletlere yasak-
masına karşı bağışıklıkları ihlal edilmeyecek ve lanmayan yetkiler eyaletlere ya da halka aittir.
yemin ve beyanla desteklenen muhtemel bir ne-
dene dayanan ve özellikle aranacak yeri ve tutuk-
lanacak kişi ile el konulacak eşyaları belirle-
meyen bir müzekkere çıkarılmayacaktır.

6. Değişiklik

Bütün ceza davalarında sanık suçun işlendiği


eyalet ve daha önce yasaca saptanacak bölgenin
tarafsız bir jürisi tarafından hızlı ve kamuya açık
yargılanarak, suçlamanın turu ve nedeni konu-
sunda bilgi sahibi olmak, kendi aleyhindeki ta- BELÇİKA ANAYASASI
nıklarla yüzleştirilmek, kendi lehinde tanıklar
sağlamak için tanıkların zorla mahkemeye Madde 24
getirilmesi ve savunma için bir avukat tutma hak-
kına sahip olacaktır. Kamu görevlilerine karşı idari işlemlerinden
dolayı kovuşturma yapmak için bakanlar hakkın-
7. Değişiklik da tespit edilen hüküm saklı kalmak üzere hiçbir
ön izin gerekmez.
Anlaşmazlık konusu miktarın 20 doları aştığı
genel örf ve adet hukuku davalarında bir jüri tara- Madde 25
fından yargılanma hakkı saklı kalacak ve bir jüri
tarafından yargılanan bir olay Birleşik Devletle- Bütün yetkilerin kaynağı millettir.
rin herhangi bir mahkemesinde örf ve adet huku- Bu yetkiler Anayasa ile tespit edilen şekilde
ku kuralları dışında yeniden görülmeyecektir. kullanılırlar.

8. Değişiklik Madde 44

Çok yüksek kefalet istenmeyecek, aşırı para Meclislerden birini veya diğerinin hiçbir
cezaları konmayacak, insafsız ve olağandışı ce- üyesi görevlerinin kullanılması sırasında
zalar verilmeyecektir. açıkladığı fikirler ve verdiği oylar dolayısı ile
kovuşturulamaz veya izlenemez,

68 Elazýð Barosu Dergisi


Madde 98 kes kendi dini itikadını serbestçe ferden veya
müştereken ilan etmek, propagandasını yapmak
Bütün ağır suç halleri ile siyaset ve basın suç- ve bu itikadına ait ibadetini hususi veya umumi
ları için jüri kurulur. surette icra etmek hakkına sahiptir.

Madde 100 Madde24


Fakirlerin adalete başvurma ve her hangi bir
Yargıçlar kaydı hayat şartı ile atanırlar. yargı mercii önünde kendilerini müdafaa imkân
Hiçbir yargıç bir karar ile yerinden alınamaz ve vasıtaları hususi müesseselerle sağlanır.
veya askıda tutulamazlar. Kanun adli hataların düzeltilmesi imkân ve
Bir yargıcın yer değiştirmesi ancak yeni bir vasıtaları belli eder.
atama ve kendi rızası ile gerçekleştirilebilir.
Madde 44
Madde 117
Topraktan makul surette istifadeyi sağlamak
Din görevlilerinin aylık ve emeklileri Devlet ve adil içtimai münasebetler tesis etmek gayesiy-
tarafından ödenir. Bunları karşılayacak gerekli le, kanun hususi gayrimenkul mülkiye-tine teh-
meblağlar her yıl bütçeye konur. ditler koyar ve vazifeler yükler; ziraat bölge ve
alanlarına göre genişletilmesini tehdit eder; top-
rağın ıslahını; büyük gayrimenkul mül-kiyetinin
istihsalini ve istihsal birimlerini bir elde birleş-
mesini kolaylaştırır ve emreder; orta ve küçük
mülkiyeti destekler. Kanun dağlık bölgeler lehine
tedbirler alır.

Madde 68

Birleşik Meclis üyelerinin hiç biri görevini


yapması dolayısıyla açıkladığı görüş ve oy sebe-
İTALYAN CUMHURİYETİ ANAYASASI biyle kovuşturulamaz.
Mecburi tutuklamayı veya yakalamayı gerek-
Madde 1 tiren bir meşhut suç hali dışında, yasama Meclisi
üyelerinden hiçbiri mensup olduğu meclisçe
İtalya çalışma üzerine kurulmuş Demokratik karalaştırılmış olmadıkça ne cezai bakımdan ta-
bir cumhuriyettir. Hâkimiyet halka ait olup Ana- kip, nede tevkif veya sair surette şahsi hürriyetin-
yasa tarafından tespit edilen sınır ve şekiller altın- den yoksun kılınabilir, ne üzerinde veya ikamet-
da halk tarafından kullanılır. gâhında arama yapabilir. Kesin bir mahkûmi-
yetin infazı dolayısıyla infazı dolayısıyla de olsa
Madde6 Yasama Meclisi üyelerinden birinin tutuklanması
Cumhuriyet dil bakımından azınlık teşkil veya yakalanması için aynı şekilde mensup ol-
edenleri hususi tedbirlerle korur. duğu meclisçe kara verilmesi gereklidir.

Madde 19 Madde 87

Ahlaka ve adaba aykırı olmamak şartı ile her- Cumhurbaşkanı yüksek hâkimler kuruluna
başkanlık eder. lıklara Devletin muhtelif kuvvetleri, Devlet kuv-
vetleriyle eyalet kuvvetleri ve eyaletlerin muhte-
Madde 98 lif kuvvetleri arsında çıkacak salahiyet uyuşmaz-
lıklarına;
Memurlar münhasıran millet hizmetinde- Anayasa gereğince Cumhurbaşkanına veya
dirler. Bakanlara karşı yapılan ithamlara bakar
Anayasa mahkemesi hâkimleri faal hizmette olan
Madde 104 veya emekliye ayrılan yüksek, umumi ve idari
kaza hâkimleri tarafından, Üniversitede hukuk
öğretimi yapan profesörler ve 20 senden fazla
Hâkimler devletin diğer kuvvetleri karşısında
mesleğini icra eden avukatlar arasından seçilir.
müstakil ve muhtar bir heyet teşkil ederler.
Hâkimler Yüksek Kuruluna Cumhurbaşkanı
başkanlık eder.
Yargıtay Birinci başkanı ile Başsavcısı bu
kurulan tabi üyeleridir.
Bu kurulun diğer üyelerinden ve üçte biri
Meclis tarafından Üniversite hukuk profesörleri
ile 15 seneden beri mesleki faaliyette bulunan
avukatlar arasından seçilir. Kurul, Meclis tarafın-
dan seçilen üyelerden birini Başkan vekilliğine
seçer. Kurula seçilen üyelerin vazifesi 4 yıl de-
vam eder ve bunlar bu süre sonunda yeniden seçi- FRANSIZ ANAYASASI
lemezler.
Madde 3
Madde 106
Ne halkın bir kısmı, ne hiçbir fen milli ege-
Hâkimler Yüksek Kurulunun inhası üzerine menliğin kullanılmasını kendisine mal edemez.
üniversitede hukuk öğretimi yapan profesörlerle
yüksek mahkemede avukatlık yapmaya yetkili Madde 20
olup 15 seneden beri mesleki faaliyette bulunan
avukatlar, istisnai liyakat payesi mahiyetinde 1 -Hükümet milli politikayı tayin ve idare
olmak üzere, Yargıtay üyeliğine tayin edilebilir- eder.
ler.
2-İdare ve silahlı kuvvetler Hükümetin emrin-
dedir.
Madde 110 3-Hükümet 49. ve 5ü.maddelerde belirtilmiş
şartlara ve usullere göre parlamento karşısında
Adalet Bakanı, Hâkimler Yüksek Kurulunu sorumludur.
salahiyetine giren meseleler dışında olmak şartı
ile Adalet Teşkilatına ve faaliyetine mazeret eder. Madde 24
Parlamento, Milli Meclis ve senatodan oluşur.
Madde 134
Madde 56
Devletçe veya eyaletlerce kabul edilen kanun-
ların veya kanun değerinde olan tasarrufların
Anayasa Konseyi dokuz yıl süreyle görev
anayasaya uygunluğu hususundaki uyuşmaz-

70 Elazýð Barosu Dergisi


yapan dokuz üyeden teşekkül eder.
Anayasa Konseyinin üçte biri her üç yılda bir
yenilenir. Anayasa Konseyi üyelerinin üçü
Cumhurbaşkanı, üçü Milli Meclis Başkanı ve üçü
de Senato Başkanı tarafından tayin olunur.

Madde 64

Cumhurbaşkanı adli otoritenin bağımsızlığı-


nın kefilidir.
Hâkimler Yüksek Konseyi, Cumhurbaşkanı- RUSYA FEDARASYONU ANAYASASI
nın yardımcısıdır. ANAYASAL DÜZENİN ESASLARI
Organik bir kanun hâkimlerin statüsünü
düzenler.
Madde 2
Bilfiil yargı yetkisini kullanan hüküm hâkim-
leri azlolunamazlar.
İnsan, onun hak ve özgürlükleri yüce değer-
leridir. İnsan ve vatandaş hak ve özgürlüklerini
Madde 65 tanımak uymak ve korumak devletin görevidir.

Hâkimler Yüksek Konseyinin organik bir Madde 3


kanunla tespit edilmiş şartlara göre, Cumhur-baş-
kanının yerine başkanlık edebilirler.
1-Rusya Federasyonunda egemenliğin taşıyı-
Hâkimler Yüksek Konseyinin organik bir
cısı ve hâkimiyetin tak kaynağı onun çok uluslu
kanunla tespit edilmiş şartlara göre, Cumhur-baş-
halkıdır.
kanı tarafından tayin edilmiş dokuz üyesi daha
2-Halk, kendi hâkimiyetini doğrudan, ayrıca
vardır.
devlet hâkimiyet organları ve yerel yönetim
Hâkimler Yüksek Konseyi hüküm hakimleri-
organları aracılığı ile gerçekleştirir.
nin Yargıtay üyeliğine tayin tekliflerini yapar;
3-Halk hâkimiyetinin doğrudan yüksek ifa-
diğer hüküm hâkimlerin tayinleriyle ilgili olarak
desi, referandum ve serbest seçimlerdir.
Adalet Bakanı tarafından yapılan teklifler hak-
kında organik bir kanunla tespit edilmiş şartlara 4-Rusya Federasyonunda hiç kimse hâkimi-
göre mütalaasını bildirir; organik bir kanunla tes- yete el koyamaz. Hâkimiyetin gasp edilmesi veya
pit edilmiş şartlara göre, af konusunda istişare hâkimiyet yetkisine el koyma federal kanunla
mütalaada bulunur. cezalandırılır.
Hâkimler Yüksek Konseyi, bilfiil yargı yetki-
sini kullanan hüküm hâkimlerin disiplin konseyi Madde 7
olarak karar verir. Bu takdirde, Yargıtay Birinci
Başkanı Hâkimler Yüksek Konseyinde başkanlık 1-Rusya Federasyonu; politikası, insanın
eder. onurlu yaşamını ve özgürce gelişmesini sağlayan
ortam oluşturmaya yönelmiş sosyal devlettir.
Madde 89
Madde 9
Anayasanın değiştirilmesi teşebbüsü Başba-
kanın teklifi üzerine Cumhurbaşkanına ve Parla- 1-Rusya Federasyonunda toprak ve diğer do-
mento üyelerine aittir. ğal zenginlikler, ilgili bölgede yaşayan halkların

Elazýð Barosu Dergisi 71


yaşan ve faaliyet temeli olarak kullanılır ve koru- kanunlar önünde eşittir.
nur.
İNSAN VE VATANDAŞ HAK VE
Madde 10 ÖZGÜRLÜKLERİ

Rusya Federasyonunda devlet hâkimiyeti; Madde 17


yasama, yürütme ve yargı ayrılığı esasında ger-
çekleştirilir. 1-Rusya Federasyonunda, uluslararası huku-
Yasama, yürütmeye yargı hâkimiyet organları kun evrensel ilke ve normları doğrultusunda ve
serbesttir. bu anayasaya uygun olarak, insan ve vatandaş
hak ve özgürlükleri tanınır ve güvence altına
Madde 11 alınır.
2-İnsanın temel hak ve özgürlükleri ayrılmaz
1-Rusya Federasyonunda devlet hâkimiyeti; ve doğuştandır.
Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı (Federal 3-İnsan ve vatandaş hak ve özgürlüklerinin
Meclisi, federasyon Konseyi ve Devlet Duması ), gerçekleştirilmesi diğer kişilerin hak ve özgür-
Rusya Federasyonu Hükümeti ve Rusya Federas- lüklerini ihlal edemez.
yonu mahkemeleri tarafından gerçekleştirilir.
2-Rusya Federasyonu unsurlarında devlet Madde 18
hâkimiyeti bu unsurlar tarafından oluşturulan
devlet organlarınca gerçekleştirilir. İnsan ve vatandaş hak ve özgürlükleri doğru-
dan yürürlüktedir. Bunlar kanunların ruhunu, sö-
Madde 13 zünü ve uygulamasını, yasama ve yürütme hâki-
miyetini ve yerel yönetimlerin faaliyetini belirler
1-Rusya Federasyonunda ideolojik çoğul- ve yargı tarafından güvence altına alınır.
culuk kabul edilir.
2-Hiçbir ideoloji, devlet ideolojisi veya zo- Madde 26
runlu ideoloji olarak belirlenemez.
3-Rusya Federasyonunda siyasal çoğunluk- 1-Herkes kendi milli kökenini belirleme ve
lar, çok partililik tanınır. bildirme hakkına sahiptir. Hiç kimse kendi milli
4-Toplumsal birlikler kanun önünde eşittir. kökenini belirlemeye veya bildirmeye zorlana-
5-Amaç ve faaliyetleri; Rusya Federasyonun maz.
anayasal düzeninin temellerini zorla değiştir- 2-Herkes, ana dilini kullanma, iletişim, eği-
meye ve ülke bütünlüğünü ihlal etmeye, devlet tim, öğrenim ve yaratıcılık dilini serbestçe seçme
güvenliğini sarsmaya, silahlı oluşumlar oluştur- hakkına sahiptir.
maya, sosyal, ırki, milli ve din ayrımcılığı körük-
lemeye yönelik toplumsal birliklerin oluşturul- Madde 28
ması ve faaliyeti yasaktır.
Herkesin vicdan özgürlüğü, tek başına veya
Madde 14 başkalarıyla birlikte her hangi bir dine inanma
veya inanmama hakkı dâhil, ibadet özgürlüğü,
1-Rusya Federasyonu dünyevi devlettir. Hiç- dini ve diğer görüşleri seçme, onlara sahip olma,
bir din, devlet dini veya zorunlu din olarak yayma ve onlara uygun şekilde hareket etme
belirlenemez. özgürlüğü güvence altına alınır.
2-Dini birlikler devletten ayrılmıştır ve

72 Elazýð Barosu Dergisi


Madde29 YARGI HÂKİMİYETİ

1-Herkesin düşünce ve ifade ve özgürlüğü gü- Madde 119


vence altına alınır.
2-Sosyal, ırki, milli veya dini veya dini km ve 25 yaşına ulaşmış, hukuk alanında yüksek
düşmanlığı uyandıracak propaganda yapma veya öğrenim görmüş ve hukuk alanında en az beş yıl
teşvik etmesi yasaktır. Sosyal, ırk, milliyet, din deneyime sahip Rusya Federasyonu vatandaşları
veya dil üstünlüğünün propagandası yasaktır hâkim olabilirler. Federal kanunla Rusya Fede-
3-Hiç kimse görüş ve inançlarını açıklamaya rasyonu hâkimlerinde aranan ilave özellikler
veya onlardan vazgeçmeye zorlanamaz. belirlenebilir.
4-Herkes; her türlü yasal yöntemle bilgiyi
serbestçe arama, edinme, aktarma, üretme ve Madde 120
yayma hakkına sahiptir. Devlet sırrını oluşturan
bilgilerin listesi federal kanunla belirlenir Hâkimler bağımsızdırlar ve sadece Rusya Fe-
5-Kitlesel iletişim özgürlüğü temin edilir. derasyonu Anayasasına ve federal kanunlara ta-
Sansür yasaktır. bidirler.

Madde 49 Madde 122

1-Sanık kendi suçsuzluğunu ispat etmekle 1 -Hâkimler dokunulmazlardır.


yükümlü değildir. 2-Hâkimler hakkında federal kanunla belirle-
2-Suçluluğa ilişkin esaslı şüpheler sanığın nen şekil dışında ceza kovuşturulması yapılamaz.
lehine yorumlanır.
Madde 123
Madde 50
Federal kanunla öngörülen durumlarda, jüri-
Federal kanunu ihlal ederek elde edilmiş nin katılımı ile gerçekleştirilir.
deliller geçersizdir.
Madde 125
Madde 59
Rusya Federasyonu Anayasa Mahkemesi;
Rusya Federasyonu vatandaşın görüşü veya vatandaşları anayasal hak ve özgürlüklerinin
dini itikadı askeri hizmetin yapılmasına aykırıy- ihlaline ilişkin şikâyetler ve mahkemelerin baş-
sa, ayrıca kanunla belirlenen diğer durumlarda vurusu üzerine somut davada uygulanan veya uy-
alternatif sivil hizmet yapma hakkı vardır. gulanmaya konan kanunun anayasallığını federal
kanunla öngörülmüş şekilde denetler.
FEDERAL MECLİS
Madde 128
Madde 97
Rusya Federasyonu Anayasa Mahkemesi,
21 yaşına ulaşmış ve seçimlere katılma hakkı- Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi, Rusya
na sahip her Rusya Federasyonu vatandaşı Devlet Federasyonu Yüksek Hakem Mahkemesi hâkim-
Dumasını milletvekili seçebilir. leri, Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanının
önerisiyle Federasyon Konseyi tarafından atanır.

Elazýð Barosu Dergisi 73


Anayasa Mahkemesi Kararlarý
Anayasa Mahkemesi, mal beyaný vermeyene 10 günlük hapsi kaldýrdý

Mal beyanında bulunmayanların 10 gün ha- kararlarının da durdurulduğu öğrenildi. İzmir


pisle cezalandırılması uygulaması da tarihe karış- Adalet Sarayı´ndaki Cumhuriyet Savcılığı İnfaz
tı. Anayasa Mahkemesi İcra İflas Yasası´nın Bürosu´ndaki 14 bin kişinin aranması durduru-
(İİY) söz konusu cezayı düzenleyen 337/1 mad- lurken cezaevinde bu suçtan yatan yaklaşık 300
desini Anayasa´ya aykırı bularak iptal etti. Bu kişinin de tahliye işlemlerine başlandı. İstanbul
madde yüzünden onbinlerce kişi aranıyordu. İcra Ceza Mahkemelerince geçen yıl ´mal beya-
İki yıldan az hapis cezası gerektiren bazı suç- nında bulunmamak´tan verilen 10 günlük disiplin
larda cezaların ertelenmesini sağlayan ´mini af´- hapis cezası kararları uyarınca 13 bin kişi aranı-
fın ardından, af niteliğinde ikinci karar da Anaya- yor.
sa Mahkemesi´nden geldi. Anayasa Mahkemesi
İcra İflas Yasası´nın 337´nci maddesini iptal etti. Hukukçular ne diyor?
Konuyu Anayasa Mahkemesi´ne getiren
avukat, ´Hiç kimseye ekonomik suçtan ötürü hür- Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
riyetini bağlayıcı ceza verilemeyeceğini´; icra ta- Öğretim Görevlisi Dr. Mustafa Ruhan Erdem ka-
kibi sırasında mal beyanında bulunmayanlara ha- rarı olumlu buldu, ancak uyardı: "Ekonomik suç-
pis cezası verilmesinin Anayasa´nın temel ilkele- lardan dolayı insanlara hürriyeti bağlayıcı ceza
rine aykırı olduğunu savunmuştu. verilmesi hukuka aykırıdır. İsabetli bir karardır.
Konu Hayrettin Çokcan hakkında İstanbul Anayasa Mahkemesi´nin iptal kararının yürür-
10´uncu İcra Ceza Mahkemesi´nde bir bankaya lüğe girmesini bir yıl ertelediğini dikkate alırsak
borcunu zamanında ödemediği ve mal beyanında aslında şu an uygulanmaması gerek. Zira Anaya-
bulunmadığı için açılan davayla gündeme geldi. sa Mahkemesi, bu kararla yasal düzenlemenin
Çokcan hakkında İcra İflas Yasası´nın 337/1 hazırlanması için Meclis´e süre tanıyor" dedi.
maddesi uyarınca 10 gün hapis cezası verildi. Avukat Algan Kayaalp ise Anayasa Mahke-
Çokcan´ın avukatı Mehmet Bülent Bilen bu yasa mesi´nin iptal kararıyla borçlulara gün doğdu-
maddesinin Anayasa´nın temel ilkelerine aykırı ğunu, alacaklıların alacaklarını tahsil etme güç-
olduğunu iddia etti. Hâkim Mehmet Uysal, itirazı lerinin ellerinden alındığını söyledi.
yerinde bularak Anayasa Mahkemesi´ne başvur- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve
du. Yüksek mahkeme geçen cuma günü 337/1´i 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun disiplin hap-
iptal etti. si cezası, mal beyanında bulunmayanlara uygula-
nacak yaptırım ve icra cezalarında uygulanan
14 bin kişi için uygulama başladı bile yargılama usulüyle ilgili itiraz konusu kuralların
Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mah-
Anayasa Mahkemesi´nin kararının ardından kemeler iptalleri için başvurmuşlardır.
İzmir Adalet Sarayı´ndaki icra mahkemeleri, mal
beyanıyla ilgili olarak hapis cezası vermeyi bı-
raktı. Ayrıca İnfaz Savcılığı´nda, icra takibi sıra-
sında mal beyanda bulunmayanlarla ilgili arama

74 Elazýð Barosu Dergisi


16 Nisan 2008 ÇARŞAMBA
Resmî Gazete
Sayı : 26849

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:


Esas Sayısı : 2006/71
Karar Sayısı : 2008/69
Karar Günü : 28.2.2008

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR :


1- İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/71
2- Zonguldak İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/137
3- Üsküdar 1. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/2
4- Lüleburgaz İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/10

İTİRAZLARIN KONUSU :
A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (l) bendinin,
B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun;
1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7.
maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin,
2- 5358 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığının ve birinci fıkrasının,
3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin,
4- 5358 sayılı Yasanın 21. maddesiyle değiştirilen 353. maddesinin,
Anayasa'nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.

I - OLAY
Bakılmakta olan davalarda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu'nun disiplin hapsi cezası, mal beyanında bulunmayanlara uygulanacak yaptırım ve icra
cezalarında uygulanan yargılama usûlüyle ilgili itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.

II - İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ
İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin gerekçelerinde özetle, Türk Ceza Kanunu'nda disiplin
hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara
çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması
ve koşullu salıvermeden yararlanma olanaklı iken, disiplin hapsinde sınırsız dava zamanaşımı öngörül-
düğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri önödeme ve uzlaşma gibi ceza hukuku müesseselerinin
uygulanamadığı, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının devlet kurumlarının yardımıyla
alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle ceza-

Elazýð Barosu Dergisi 75


landırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan alacaklarda taraf-
ların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket
etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri
ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç bulunmaması nedeniyle kabul
görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçe-
nek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, mal beyanında bulunma-
ma eylemi nedeniyle borçlu hakkında ayrı ayrı veya aynı anda birlikte tazyik ve disiplin hapsi olmak ü-
zere iki defa aynı veya farklı zamanlarda özgürlüğü kısıtlayıcı ceza uygulanabileceği, böylece tek bir
eylem için iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı cezanın öngörülmüş olduğu, yeni Ceza Muhakemesi Kanu-
nu'nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra
ve İflas Kanunu'na göre açılacak davaların da Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, fark-
lı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, disiplin hapsi suçları ve bunların dışındaki suçlar hakkında ceza
verecek makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal
cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi gerektiği, kamu
cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza
hukuku normu olmadığı, disiplin hapsi cezasının asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahke-
meleri tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, Anayasa'ya göre herkesin adil yargılanma
hakkına sahip olduğu, bunun içinde savunma hakkının da bulunduğu, oysa İcra ve İflas Kanunu'nun
349. maddesinin sanık gelmese bile duruşma yapılmasını öngördüğü ve bu durumun adil yargılanma
hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenlerle itiraz konusu kuralların Anayasa'nın 2., 10., 19., 36., 38.
ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

III - YASA METİNLERİ


A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1 - 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun itiraz konusu kuralı da içeren 2.
maddesi şöyledir:
“(1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi
altında bulunan kişiyi,
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden
avukatı,
e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin
kabulüne kadar geçen evreyi,
f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,
g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu
suçla ilgili olarak dinlenmesini,
h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma
konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
i) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra,
maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,
j) Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya

76 Elazýð Barosu Dergisi


başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,
k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,
l) Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla
verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla
salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,
İfade eder.”
2- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesi şöyledir:
“Müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı
beyanda bulunmayan borçlu, alacaklının şikâyeti üzerine, on gün disiplin hapsi ile cezalandırılır.
Alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi hâlinde, bu
ceza düşer.
162, 209 ve 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği
müzekkere üzerine, aynı ceza verilir. Bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi
hâlinde, verilen ceza düşer.”
3- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 5358 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değiştirilen 346.
maddesinin başlığı ve birinci fıkrası şöyledir:
“Görev ve birleştirilme yasağı:
Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.”
4 - 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun itiraz konusu kuralları da içeren 349. maddesi şöyledir:
“Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan tetkik mercii
duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit
gösterilmişse o da celbolunur.
İki taraf tayin olunan gün ve saatte tetkik merciinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe
mecburdurlar.
İcabında merci, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.
Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya çekilir.
Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen tetkik merciinin huzuruna gelmez veya müdafi
göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de
bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.
Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet hakkı düşer.
Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale
getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur.”
5- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 353. maddesi şöyledir:
“İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara
karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza
mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4.12.2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır.”
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa'nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine dayanılmıştır.

Elazýð Barosu Dergisi 77


IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, E.2006/71 sayılı dosyada 30.5.2006
gününde, E.2008/10 sayılı dosyada ise 12.2.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında
dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca E.2006/137 sayılı dosyada 20.10.2006
gününde, E.2008/2 sayılı dosyada ise 17.1.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle
uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur:
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya
da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi'ne
başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne
başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması
ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa
kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
İcra ve İflas Kanunu'nun 337. maddesinin ikinci fıkrasında bu Yasa'nın 162., 209. ve 216.
maddelerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine aynı cezanın
verileceği ve bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde verilen cezanın
düşeceği belirtilmiştir.
E.2008/2 sayılı başvuruda, itiraz isteminde bulunan mahkemenin bakmakta olduğu dava, mal
beyanında bulunmama nedeniyle borçlunun disiplin hapsi ile cezalandırılmasına ilişkindir. Bu dava
İcra ve İflas Kanunu'nun 162., 209., ve 216. maddelerine aykırı davrananlarla ilgili olmadığından
anılan Yasa'nın 337. maddesinin ikinci fıkrası davada uygulanacak kural değildir.
Bu nedenle, 17.1.2008 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu'nun 337. maddesinin ikinci
fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı
bulunmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine, 337.
maddenin birinci fıkrasının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
E.2006/137 sayılı dosya uygulanacak kural açısından incelenmiştir. İcra ve İflas Kanunu'nun 353.
maddesinde, icra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, ağır ceza
mahkemesine itiraz edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu ve bu konularda 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmektedir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin elindeki davada henüz ağır ceza mahkemesine
itiraz edilmemiş olduğu görüldüğünden 353. madde de davada uygulanacak kural değildir.
Bu nedenle, 20.10.2006 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu'nun 353. maddesinin
itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı
bulunmadığından bu maddeye ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliği
ile karar verilmiştir.

V - BİRLEŞTİRME KARARI
E.2006/137, E.2008/2 ve E.2008/10 sayılı davaların aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2006/71 sayılı dava ile birleştirilmesine, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2006/71 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 28.2.2008 gününde oybirliğiyle karar
verilmiştir.
VI - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:

A - Anayasa'ya Aykırılık Sorunu


1 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (l) Bendinin
İncelenmesi
Başvuru kararında, Türk Ceza Kanunu'nda disiplin hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla
kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis
cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden
yararlanılması olanaklı iken, disiplin hapsinde ceza hukuku kurumlarının uygulanmayacağının
düzenlendiği ve sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri ile
önödeme ve uzlaşma kurumunun da dâhil olduğu, bu durumun ise Anayasa'nın 10. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, disiplin hapsi cezası, kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına
alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan,
tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil
kayıtlarına geçirilmeyen hapis olarak tanımlanmıştır.
Anayasa'nın 10. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu
belirtilmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik
öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa
karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar
farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve
durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.
Öte yandan, Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk Devletinde hangi eylemlerin suç sayılacağı ve bu suçları işleyenlere ne tür ve miktarda ceza
verileceği yasakoyucunun belirleyeceği bir alandır. İnfaz hukukunun maddi ceza hukukunu
tamamladığı ve onun ayrılmaz parçası olduğu gözetildiğinde, hangi cezaların ertelenip ertelenme-
yeceğinin, seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilemeyeceğinin, önödeme uygulanıp uygulanmaya-
cağının, tekerrüre esas olup olmayacağının, şartla salıverilme hükümlerinin uygulanıp uygulanmaya-
cağının veya adli sicil kayıtlarına geçirilip geçirilmeyeceği konusunun Anayasa'ya ve Ceza Hukuku-
nun genel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla yasakoyucunun takdir yetkisi içinde olduğunun kabulü
gerekir.
Buna göre cezanın ertelenmesi, seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi, önödeme uygulanabilmesi ya
da şartla salıverilme hükümlerinin uygulanması, mahkûm için bir hak değildir. Ertelemenin hükümlü
için yasal bir hak olmayıp, bir lütuf ve atıfet, toplum bakımından da yararlı bir uygulama olduğu kabul
edilmektedir. Ancak, suçun ağırlığı genellikle toplumdaki olumsuz sonuçları ile yarattığı endişe ve

Elazýð Barosu Dergisi 79


huzursuzlukla orantılı bulunduğuna göre, suçu, cezayı ve ertelemeyi takdir ve tayin etmek yasama
meclisinin yetkisinde olup, toplumda değişen koşullar gözetildiğinde, sınırlarının genişletilmesi ve
cezalarının artırılıp erteleme dışı bırakılması da doğaldır. Bu nedenle, cezası erteleme dışı bırakılan
suçlarla diğerlerinin doğurduğu sonuçların aynı olduğu kabul edilemeyeceği gibi, onlara verilen
cezalarla korunmak istenen hukuki yararın da farklı olduğu açıktır.
İtiraza konu yasa kuralı ile disiplin hapsi gerektiren eylemleri işleyenler arasında herhangi bir
ayırım yapılmaması ve suç olduğu kabul edilen eylemleri işleyenlerin aynı durumda bulunmamaları
nedenleriyle, disiplin hapsi cezası için genel kurallardan ayrı olarak farklı özelliklerin öngörülmesi
Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.
2 - İcra ve İflas Kanunu'nun 5358 sayılı Yasa'nın 7. Maddesiyle Değiştirilen 337. Maddesinin
Birinci Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararlarında, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının Devlet kurumlarının
yardımıyla alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca
hapisle cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan
alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir
öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren
icra ve ödeme emirleri ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç
bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere
disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe
yol açtığı, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu'nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu
davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu'na göre açılacak davaların da Cumhuriyet
Savcılığı tarafından açılması gerektiği, mal beyanında bulunmama nedeniyle İcra ve İflas Kanunu'nda
iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı ceza öngörüldüğü, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, bu
nedenlerle de kuralın Anayasa'nın 2., 10., 11., 13., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine
gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine on gün disiplin
hapsi ile cezalandırılacağı, alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya
borcun ödenmesi halinde, bu cezanın düşeceği öngörülmüştür.
Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu'nun 51 sayılı Yasa ile değiştirilen 76. maddesinde mal beyanında
bulunmayan borçlunun, alacaklının talebi üzerine beyanda bulununcaya kadar icra mahkemesi hâkimi
tarafından bir defaya mahsus olmak üzere hapisle tazyik olunacağı, ancak bu hapsin üç ayı
geçemeyeceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen
kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların
üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan
devlettir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 337. maddesinin birinci fıkrasında ve 76. maddesinde borçlunun
özgürlüğü bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasını gerektiren eylem, mal beyanında bulunmama
eylemidir. Yukarıda belirtildiği gibi hukuk devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem

80 Elazýð Barosu Dergisi


nedeniyle birden fazla yargılanmaz ve cezalandırılmaz. İtiraz konusu kural uyarınca, müddeti içinde
mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı olarak mal beyanında bulunmayan kimse
disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra, İcra ve İflas Kanunu'nun 76. maddesine göre de
mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle tazyik hapsi cezası ile cezalandırılabilecektir. Böyle bir
olasılığın varlığı İcra ve İflas Kanunu'nun 337. maddesinde öngörülen disiplin hapsi cezasını,
Anayasa'nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı hale getirmektedir.
Bu nedenle, 337. maddenin birinci fıkrası Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural iptal edildiğinden Anayasa'nın 10. ve 38. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa'nın 11., 13. ve 138. maddeleri ile ilgisi bulunmamaktadır.
3 - İcra ve İflas Kanunu'nun 5358 sayılı Yasa'nın 18. Maddesiyle Değiştirilen 346. Maddesinin
Başlığının ve Birinci Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, disiplin suçları ve disiplin suçu dışındaki suçlar hakkında ceza verip
uygulayacak makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden
kamusal cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi
gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin
cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri
tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, bu nedenle Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu maddenin birinci fıkrasına göre, İcra ve İflas Kanunu'nda öngörülen disiplin veya
tazyik hapsine icra mahkemesi karar verecektir. Yasakoyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 2. maddesi ile disiplin hapsi cezası adı altında bir ceza yaptırımı getirmiş ve İcra ve İflas
Kanunu uyarınca verilen disiplin ve tazyik hapsi cezalarının da icra mahkemeleri tarafından
verilmesini öngörmüştür.
Anayasa'ya ve hukukun temel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla toplum düzeninde yaptırım
altına alınması gereken eylemlerin hangisinin idari, hangisinin ceza yaptırımına bağlı tutulacağı
yasakoyucunun takdir alanı içindedir. İcra ceza mahkemesince uygulanan yaptırımlar idari nitelikte
olmayıp, yargısal işlemlerdir. Dolayısıyla bunların hangi yargı merciince verileceği yukarıdaki
sınırlamalar içinde yasakoyucunun takdir alanı içindedir.
Disiplin veya tazyik hapsi cezalarının mahiyeti itibarıyla idari bir ceza olmadığı açık olduğundan
eşitlik karşılaştırılması yapılamaz.
Bu nedenle, Kural Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir.
İptal isteminin reddi gerekir.
4 - İcra ve İflas Kanunu'nun 349. Maddesinin Birinci Fıkrasının ve Beşinci Fıkrasının İkinci
Tümcesinin İncelenmesi
Başvuru kararında, 349. maddenin birinci fıkrası ile kişisel dava öngörüldüğü, oysa 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nda şahsi davaya yer verilmediği, 5230 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 9. maddesi ile diğer kanunlardaki
şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, kamu davasının sadece Cumhuriyet savcısı tarafından
açılabileceği, suçun tespit edilmesi ve ceza verilmesi yetkisinin Devlete ait olduğu, farklı
uygulamaların eşitsizlik oluşturacağı, sanık gelmese bile duruşma yapılmasının adil yargılanma
hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenle öngörülen düzenlemenin Anayasa'nın 10., 36. ve 38.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İcra ve İflas Kanunu'nun 349. maddesinin birinci fıkrasında, icra mahkemesine şikâyetin dilekçe ile
veya şifahi beyanla yapılacağı, dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesinin duruşma için

Elazýð Barosu Dergisi 81


hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alacağı ve sanığa celpname gönderileceği, tanık
gösterilmişse onun da celp edileceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin eşitlik ilkesi ile ilgili olarak verdiği birçok kararda belirtildiği üzere, aynı
durumda olanlara aynı kuralların uygulanması halinde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. İcra ve
İflas Kanunu'nda belirtilen suçları işleyenler ile başka yasalarda belirtilen suçları işleyenler
eylemlerinin farklılığı nedeniyle aynı durumda değildirler. Bundan dolayı yasakoyucunun İcra ve İflas
Kanunu'nda bazı suçlar için farklı usul getirmesi, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Öte yandan, itiraz konusu kural ile dilekçeyi alan mahkemenin duruşma için hemen gün tayin edip
şikâyetçinin imzasını alması, sanığa celpname göndermesi ve tanık gösterilmiş ise onun da
mahkemeye getirilmesi yasakoyucunun takdirinde olan usul kuralları olup Anayasa'ya aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Başvuran Mahkeme, maddenin beşinci fıkrasının son tümcesi olan “Bu suretle de
bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür” biçimindeki kuralın da Anayasa'ya aykırı olduğunu
ileri sürmüştür.
İcra ve İflas Kanunu'nun 349. maddesinde, şikâyetçi ile sanığın mahkeme tarafından belirlenen gün
ve saatte mahkemeye gelmek veya vekil göndermek zorunda oldukları, hâkimin gerektiğinde tarafların
bizzat hazır olmasını isteyebileceği, sanığın başka yerde ikamet etmesi durumunda istinabe yoluyla
sorguya çekileceği, sanığın, şikâyeti alanın veya istinabe edilenin hâkim huzuruna gelmemesi veya
müdafi göndermemesi durumunda ve gerekli görülmesi halinde zabıta aracılığı ile getirileceği
belirtilmiştir.
Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır.
Savunma hakkı adil yargılanmanın esaslı unsurlarındandır. Yargının temel görevi ve yargılama
süreci sonucunda beklenen sonuç adaletin sağlanmasıdır. Bu sonuç, haklı ve haksızın ayırt edilmesi,
sakat işlemin ortadan kaldırılması, uğranılan zararın giderimi veya sanığın cezalandırılması
şekillerinde ortaya çıkabilir. Usulüne uygun biçimde yapılan tebligata karşın, kendini savunmak için
mahkemeye gelmeyen kişinin savunma hakkından vazgeçtiğinin kabulü gerekeceği gibi, duruşmaya
fiilen gelmemek suretiyle yargılamanın devamının ve beklenen adalet ve yargısal sonucun elde
edilmesine mani olunmaması gerektiği de hukuk devleti ilkelerindendir.
İtiraz konusu kural, yargılamanın sanığın gıyabında görülmesini çeşitli koşullara bağlamıştır.
Öncelikle, sanığa celpname gönderilmesi, tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi
gerekmektedir. Yasa her iki tarafın da belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmelerini zorunlu tutmuş,
İcra Mahkemesine tarafların vekil aracılığı ile değil, bizzat hazır bulunmalarını da isteyebilme yetkisi
vermiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi halinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini
öngörmüştür. Sanık bildirimlere karşın icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermez
ise mahkeme zabıta aracılığı ile de sanığı getirtebilecektir. Yargılamanın sanığın yokluğunda
görülmesi tüm bu aşamalardan geçildikten sonra gerçekleştirilebilecektir. Sanığın usulüne uygun
olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi, duruşmada
hazır bulunma hakkından vazgeçtiği anlamına gelir. Bu nedenle, itiraz konusu kural Anayasa'ya aykırı
görülmemiştir.
Kural, Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 38. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.

82 Elazýð Barosu Dergisi


B - İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde kararname veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.
Maddenin beşinci fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi'nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal
boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki
fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 337. maddesinin birinci
fıkrasının iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte
olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete'de
yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

VII - SONUÇ

A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (L) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun;
1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7.
maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2- 5358 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin, başlığının ve birinci fıkrasının
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE,
C- İptal edilen fıkranın doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte
görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin
dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
28.2.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Haşim KILIÇ Osman Alifeyyaz PAKSÜT


Başkan Başkanvekili

Sacit ADALI Fulya KANTARCIOĞLU Ahmet AKYALÇIN Mehmet ERTEN


Üye Üye Üye Üye

Mustafa YILDIRIM Serdar ÖZGÜLDÜR Şevket APALAK Serruh KALELİ


Üye Üye Üye Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ


Üye

Elazýð Barosu Dergisi 83


Açýklama
5728 Sayýlý Yasa ile ilgili Adalet Bakanlýðý açýklamasý

Çeşitli görsel ve yazılı yayın organlarında son 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Ama-
zamanlarda çıkan haberlerde, 23/01/2008 tarihli cıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanun-
ve 5728 sayılı Kanunla, 5271 sayılı Ceza Muha- larda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla da bu
kemesi Kanunun 231 inci maddesinde yapılan hükümde kısmi değişiklikler yapılmıştır.
değişikliğin bir af niteliğini taşıdığının yaygın Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
olarak değerlendirilmesi sebebiyle aşağıda belir- adından da anlaşılacağı üzere öncelikli olarak,
tilen açıklamanın yapılmasında fayda ve zaruret kovuşturma evresinde mahkemece bir hüküm ku-
görülmüştür. rulmasını gerektirmektedir. Ancak bu hüküm, ka-
nundaki düzenlemeye göre hukuki bir sonuç do-
I. GENEL OLARAK ğurmamaktadır. Başka bir anlatımla, kurulan
hükmün hukuki sonuç doğurup doğurmaması
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun belli bir süreye ve bazı ek şartlara bağlı kılın-
bilim komisyonunca hazırlanan Tasarısının mıştır.
konuya ilişkin maddesinin gerekçesinde de ifade
edildiği üzere; bugün hemen bütün Batı ülkeleri- II. HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ
nin ceza mevzuatında "hükmün açıklanmasının BIRAKILMASININ KOŞULLARI
geri bırakılması" kurumu yer almaktadır. Özel-
likle 1950'li yıllardan sonra Kara Avrupası ceza Ceza koşulu
hukukuna girmiş ve bugün gerek Batı ve gerek
Doğu Avrupa ülkeleri ceza sistemlerindeki yerini Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda
almış olan bu kurum, önce Anglo-Sakson huku- hükmolunan ceza;
kunda ortaya çıkmış ve daha sonra Kara Avrupası 1. İki yıl veya daha az süreli hapis cezası veya
hukukunu etkileyerek ceza kanunlarına girmiştir. 2. Adli para cezası
Nitekim Fransız hukukunda bu kurum, ilk önce
olmalıdır. Ancak burada uzlaşmaya ilişkin
2/2/1945 tarihli Kanunla çocuk suçlular hakkında
hükümler saklı tutulmuştur. (CMK 231/5)
uygulanmaya başlanmış, daha sonra 1975 yılında
Sanığa ilişkin koşullar
yapılan değişiklikle yetişkinleri de kapsamına al-
mıştır. Belçika'da aynı kurum 29/6/1964 tarihli
bir Kanunla hukuk sistemine getirilmiştir. Bu ör- Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
neği, Hollanda, Japonya, Polonya, İsviçre gibi ül- karar verilebilmesi için;
kelerde de görmek mümkündür. Sanığın daha önceden kasıtlı bir suçtan mah-
Söz konusu kurum, mevzuatımıza ilk kez kum olmamış bulunması,
03/07/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile du-
Kanunu ile girmiştir, 06/12/2006 tarihli ve 5560 ruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bu-
sayılı Kanunla da 5271 sayılı Ceza Muhakemesi lundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususun-
Kanununun 231 inci maddesine eklenen fıkra- da kanaate varılması ve
larla, bu kurum, genel bir usul hukuku müessesi Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun
olarak kabul edilmiştir. 23/01/2008 tarihli ve uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale

84 Elazýð Barosu Dergisi


getirme veya tazmin suretiyle tamamen yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz
giderilmesi gerekir. (CMK 231/6) edilmesine, seçenek yaptırımlara çevrilmesine
veya hapis cezasının ertelenmesine karar verebi-
Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun lir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale ilişkin kararlar bunlara mahsus bir sisteme
getirme veya tazmin suretiyle tamamen gideril- kaydedilir. Bu kararlar, ancak bir soruşturma ve
memesi halinde, sanık hakkında, mağdura veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet
kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından isten-
taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen mesi hâlinde Ceza Muhakemesi Kanununun 231.
gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının maddesinde belirtilen amaç için kullanılabilir.
geri bırakılması kararı verilebilir. (CMK 231/9) (CMK 231/13)

III. HÜKMÜN AÇIKLANMASI KARA- V. SONUÇ


RINDAN SONRA UYGULANACAK HUKU-
Kİ REJİM Türk Ceza Kanunun 65 inci maddesinde
düzenlenen af müessesesi, kamu davasını düşü-
Ceza Muhakemesi Kanunun 231. maddesiyle ren, hükmolunan cezaları bütün neticeleriyle
getirilen bu müessesenin en önemli özelliği ortadan kaldıran "genel af"; hapis cezasının infaz
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar kurumunda çektirilmesine son veren veya infaz
verilmesi halinde, sanık beş yıl süreyle denetimli kurumunda çektirilecek süreyi kısaltan ya da adlî
serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır. Bu süre, para cezasına çeviren "özel af" olmak üzere ikiye
mahkeme tarafından bir yıldan fazla olmamak ayrılır. Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı
üzere belirlenecektir. Denetimli serbestlik tedbiri üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması
uygulanan sanık hakkında denetimli serbestlik müessesesi bir af değil, usul hukuku müessese-
türü olarak nelerin tatbik olunacağı ise sekizinci sidir. Öte yandan, af niteliği itibariyle uygulama
fıkranın (a) ilâ (c) bentlerinde belirtilmiştir. bakımından hâkimin takdirine bırakılmamıştır.
Oysa ki hükmün açıklanmasının geri bırakıl-
IV. HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GE- masında kanunda belirtilen objektif ve sübjektif
Rİ BIRAKILMASI KARARININ SONUÇ- koşullar tam olarak gerçekleşse bile bunun uygu-
LARI lanması hakimin takdirine bırakılmıştır. Kaldı ki,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması mües-
sesinin uygulanabileceği hâllerde hâkimin bu
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ha-
müesseseye başvurmayıp vermiş olduğu cezayı
linde mahkum olunan ceza ertelenemez ve kısa
Türk Ceza Kanunu'nun 51 inci maddesine göre
süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevri-
ertelemesi de imkân dahilindedir.
lemez. (CMK 231/7)
Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 15/02/2008
Denetimli süresi içinde dava zaman aşımı
durur. (CMK 231/8)
Denetim süresi içinde hükümlünün kasten Adalet Bakanlığı
yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik
tedbirinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hare-
ket etmesi halinde mahkeme geri bıraktığı hükmü
açıklar. Ancak yine mahkeme, denetimli serbest-
lik süresi içerisindeki yükümlülükleri yerine ge-
tirmeyen sanığın denetim süresi içerisindeki hâl
ve davranışlarını göz önünde tutarak, cezanın

Elazýð Barosu Dergisi 85


86
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
1. 1, 2 1 Şubat 1329; 18 Ameliyat› İskaiye İşletme Kanunu Muvakkat› 34 ve 36 nc› maddeleri

Elazýð Barosu Dergisi


Rebiülevvel 1332 tarihli
2. 160, 161, 162, 163, 21/7/1953 tarihli ve 6183 say›l› Amme Alacaklar›n›n Tahsil Usulü Hakk›nda Kanun 107 nci maddesinin ikinci f›kras›
164, 165, 166
3. 152 10/7/1953 tarihli ve 6132 say›l› At Yar›şlar› Hakk›nda Kanun
4. 153, 154, 155, 156, 10/7/1953 tarihli ve 6136 say›l› Ateşli Silahlar ve B›çaklar ile Diğer Aletler Hakk›nda Kanun 11 inci maddesinin beşinci f›kras› ile ek 2
157, 158, 159 nci maddesi
5. 375, 376, 377 11/9/1981 tarihli ve 2521 say›l› Avda ve Sporda Kullan›lan Tüfekler, Nişan Tabancalar› ve Av B›çaklar›n›n
Yap›m›, Al›m›, Sat›m› ve Bulundurulmas›na Dair Kanun
6. 326, 327, 328, 329, 19/3/1969 tarihli ve 1136 say›l› Avukatl›k Kanunu
330, 331, 332, 333,
334, 335, 336
7. 147, 148, 149, 150, 13/6/1952 tarihli ve 5953 say›l› Bas›n Mesleğinde Çal›şanlarla Çal›şt›ranlar Aras›ndaki Münasebetlerin Tan-
151 zimi Hakk›nda Kanun
8. 81 21/6/1934 tarihli ve 2527 say›l› Basma Yaz› ve Resimleri Derleme Kanununu
9. 93 17/12/1937 tarihli ve 3284 say›l› Baz› Maden Hurdalar›n›n D›şar› Ç›kar›lmas›n›n Yasak Edilmesi ve Sat›n
Al›nmas› Hakk›nda Kanunu
10. 268 12/9/1960 tarihli ve 1580 say›l› Belediye Kanununun 15 inci Maddesinin 58 inci Bendine Tevfikan Belediye-
lerce Kurulan Toptanc › Hal’lerinin Sureti İdaresi Hakk›nda Kanun
11. 485, 486, 487, 488 28/3/2001 tarihli ve 4632 say›l› Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yat ›r›m Sistemi Kanunu
12. 562 4/12/2004 tarihli ve 5271 say›l› Ceza Muhakemesi Kanunu
13. 438 4/12/1984 tarihli ve 3092 say›l› Çay Kanunu
14. 83, 84, 85, 86, 87, 11/6/1936 tarihli ve 3039 say›l› Çeltik Ekimi Kanununu
88, 89, 90
15. 109, 110, 111, 112 2/7/1941 tarihli ve 4081 say›l› Çiftçi Mallar›n›n Korunmas› Hakk›nda Kanun 17 nci maddesi
16. 319, 320, 321, 322, 20/4/1967 tarihli ve 854 say›l› Deniz İş Kanunu 53 üncü maddesinin üçüncü f›kras›
323
17. 120, 121, 122, 123, 10/6/1946 tarihli ve 4922 say›l› Denizde Can ve Mal Koruma Hakk›nda Kanun
123
18. 557, 558, 559 4/11/2004 tarihli ve 5253 say›l› Dernekler Kanunu 18 inci maddesinin ikinci f›kras› ve 33 üncü
maddesinin dördüncü ve beşinci f›kralar›
19. 317 14/7/1965 tarihli ve 657 say›l› Devlet Memurlar› Kanunu

Sayfa 1 / 9
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
20. 491, 492, 493 18/4/2001 tarihli ve 4646 say›l› Doğal Gaz Piyasas› Kanunu
21. 7 2/3/1927 tarihli ve 984 say›l› Ecza Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullan›lan Zehirli ve Mües-
sir Kimyevi Maddelerin Sat›ld›ğ› Dükkanlara Mahsus Kanun
22. 167, 168, 169, 170, 18/12/1953 tarihli ve 6197 say›l› Eczac›lar ve Eczaneler Hakk›nda Kanunun
171, 172, 173
23. 479 20/2/2001 tarihli ve 4628 say›l› Elektrik Piyasas› Kanunu 11 inci maddesinin yedi ilâ onikinci f›kralar›
ve 15 inci maddesinin (e) f›kras›
24. 525, 526, 527, 528 15/1/2004 tarihli ve 5070 say›l› Elektronik İmza Kanunu
25. 530 22/4/2004 tarihli ve 5147 say›l› Entegre Devre Topo ğrafyalar›n›n Korunmas› Hakk›nda Kanun 40 ›nc› maddesi
26. 358 6/6/1972 tarihli ve 1593 say›l› Erişme Kontrollu Karayollar› Kanunu
27. 573, 574 7/6/2005 tarihli ve 5362 say›l› Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşlar› Kanunu
28. 344 2/9/1971 tarihli ve 1479 say›l› Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağ›ms›z Çal›şanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu
29. 405 16/6/1983 tarihli ve 2844 say›l› F›nd›k Üretiminin Planlanmas› ve Dikim Alanlar›n›n Belirlenmesi Hakk›nda
Kanunu
30. 137, 138, 139, 140, 5/12/1951 tarihli ve 5846 say›l› Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 73, 74 ve 79 uncu maddeleri ile 80 inci
141, 142, 143, 144, maddesinin onuncu f›kras› ve ek 4 üncü
145, 146 maddesinin dördüncü f›kras›
31. 444 10/6/1985 tarihli ve 3226 say›l› Finansal Kiralama Kanunu
32. 256 29/4/1959 tarihli ve 7258 say›l› Futbol ve Diğer Spor Müsabakalar›nda Bahis ve Şans Oyunlar›
Düzenlenmesi Hakk›nda Kanun
33. 318 20/7/1966 tarihli ve 775 say›l› Gecekondu Kanunu 38 inci maddesi
34. 379 6/11/1981 tarihli ve 2548 say›l› Gemi Sağl›k Resmi Kanunu
35. 542, 543 27/5/2004 tarihli ve 5179 say›l› G›dalar›n Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakk›nda Kanun
36. 4 2/1/1924 tarihli ve 394 say›l› Hafta Tatili Hakk ›nda Kanun 11 inci maddesi
37. 269 12/12/1960 tarihli ve 155 say›l› Harita ve Planlara Ait İşaretlerin Korunmas› Hakk›nda Kanunun
38. 481, 482, 483, 484 28/2/2001 tarihli ve 4631 say›l› Hayvan Islah› Kanunu
39. 445, 446, 447, 448, 8/5/1986 tarihli ve 3285 say›l› Hayvan Sağl›ğ› ve Zab›tas› Kanunu
449, 450, 451, 452,
453, 454, 455, 456
40. 553 24/6/2004 tarihli ve 5199 say›l› Hayvanlar› Koruma Kanunu 26, 27 ve 29 uncu maddeleri
Sayfa 2 / 9

Elazýð Barosu Dergisi


87
88
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
41. 175 25/2/1954 tarihli ve 6283 say›l› Hemşirelik Kanunu

Elazýð Barosu Dergisi


42. 10, 11, 12, 13, 14, 18/6/1927 tarihli ve 1086 say›l› Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 36 nc› maddesinin alt›nc› f›kras› ile 454
15, 16, 17, 18, 19, üncü maddesi
20, 21
43. 70, 71, 72, 73, 74, 24/5/1933 tarihli ve 2219 say›l› Hususi Hastaneler Kanununu 46 nc› maddesi
75, 76
44. 5 10/4/1926 tarihli ve 805 say›l› İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullan›lmas› Hakk›nda Kanun
45. 125 10/6/1949 tarihli ve 5442 say›l› İl İdaresi Kanunu 10 uncu maddesinin (C) ve (E) f›kralar› ile
14 ve 45 inci maddeleri
46. 565, 566, 567, 568 22/2/2005 tarihli ve 5302 say›l› İl Özel İdaresi Kanunu 59 uncu maddesi
47. 282, 283, 284 5/1/1961 tarihli ve 222 say›l› İlköğretim ve Eğitim Kanunu 59 uncu maddesinin beşinci f›kras›
48. 42, 43, 44, 45, 46 14/5/1928 tarihli ve 1262 say›l› İspençiyari ve T›bbi Müstahzarlar Kanunu ek 5 inci maddesi
49. 500 22/5/2003 tarihli ve 4857 say›l› İş Kanunu 108 inci maddesinin ikinci f›kras›
50. 478 25/8/1999 tarihli ve 4447 say›l› İşsizlik Sigortas› Kanunu 54 üncü maddesinin ikinci f›kras›
51. 459, 460 21/6/1987 tarihli ve 3402 say›l› Kadastro Kanunu
52. 378 2/11/1981 tarihli ve 2531 say›l› Kamu Görevlerinden Ayr›lanlar›n Yapamayacaklar › İşler Hakk›nda Kanun
53. 494 25/6/2001 tarihli ve 4688 say›l› Kamu Görevlileri Sendikalar› Kanunu
54. 436 20/11/1984 tarihli ve 3082 say ›l› Kamu Yarar›n›n Zorunlu K›ld›ğ› Hallerde, Kamu Hizmeti Niteliği Taş›yan
Özel Te şebbüslerin Devletleştirilebilmesi Usul ve Esaslar› Hakk›nda Kanunu
55. 505, 506, 507, 508, 1/7/2003 tarihli ve 4915 say›l› Kara Avc›l›ğ› Kanunu 27 ve 31 inci maddeleri ile 30 uncu
509, 510, 511, 512, maddesinin ikinci ve üçüncü f›kralar›
513, 514, 515
56. 126 11/2/1950 tarihli ve 5539 say›l› Karayollar› Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakk›nda Kanun 21 inci maddesinin ikinci ve beşinci
f›kralar›
57. 516, 517, 518, 519, 10/7/2003 tarihli ve 4925 say›l› Karayolu Taş›ma Kanunu 28 ve 29 uncu maddeleri
520, 521
58. 466 4/4/1990 tarihli ve 3621 say›l› K›y› Kanunu
59. 363, 364, 365, 366 26/6/1973 tarihli ve 1774 say›l› Kimlik Bildirme Kanunu
60. 174 15/2/1954 tarihli ve 6269 say›l› Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakk›nda Kanun
61. 337, 338, 339, 340 24/4/1969 tarihli ve 1163 say›l› Kooperatifler Kanunu
62. 572 24/3/2005 tarihli ve 5324 say›l› Kozmetik Kanunu
63. 267 9/5/1960 tarihli ve 7478 say›l› Köy İçme Sular› Hakk›nda Kanun
Sayfa 3 / 9
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
64. 408, 409, 410, 411, 21/7/1983 tarihli ve 2863 say›l› Kültür ve Tabiat Varl ›klar›n› Koruma Kanunu
412, 413, 414, 415,
416, 417
65. 556 14/7/2004 tarihli ve 5225 say›l› Kültür Yat›r›mlar› ve Girişimlerini Teşvik Kanun
66. 3 14/4/1341 tarihli ve 618 say›l› Limanlar Kanunu 14, 15 ve 16 nc› maddeleri
67. 575, 576 16/6/2005 tarihli ve 5368 say›l› Lisansl› Harita Kadastro Mühendisleri ve Bürolar› Hakk›nda Kanunu
68. 342 28/5/1970 tarihli ve 1264 say›l› Madeni Ufakl›k ve Hat›ra Para Bast›r›lmas› Hakk›nda Kanunu
69. 132, 133 15/7/1950 tarihli ve 5681 say›l› Matbaalar Kanunu
70. 118, 119 7/8/1944 tarihli ve 4654 say›l› Memleket İçi Düşmana Karş› Silahl› Müdafaa Mükellefiyeti Kanununu 11 inci maddesi
71. 458 5/6/1986 tarihli ve 3308 say›l› Mesleki Eğitim Kanunu
72. 101, 102, 103, 104, 7/6/1939 tarihli ve 3634 say›l› Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu
105, 106, 107
73. 419, 420 9/8/1983 tarihli ve 2873 say›l› Milli Parklar Kanunu
74. 108 5/7/1939 tarihli ve 3670 say›l› Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunu
75. 94 17/6/1938 tarihli ve 3458 say›l› Mühendislik ve Mimarl›k Hakk›nda Kanunu
76. 345, 346, 347, 348, 18/1/1972 tarihli ve 1512 say›l› Noterlik Kanunu 159 uncu maddesinin (III) numaral› f›kras›
349, 350, 351, 352,
353, 354, 355, 356,
357
77. 400, 401 24/5/1983 tarihli ve 2827 say›l› Nüfus Planlamas› Hakk›nda Kanunu
78. 551, 552 22/6/2004 tarihli ve 5193 say›l› Optisyenlik Hakk›nda Kanun
79. 560, 561 1/12/2004 tarihli ve 5262 say›l› Organik Tar ›m Kanunu
80. 190, 191, 192, 193, 31/8/1956 tarihli ve 6831 say›l› Orman Kanunu 80 ve ek 7 nci maddeleri
194, 195, 196, 197,
198, 199, 200, 201,
202, 203, 204, 205,
206, 207, 208, 209,
210, 211, 212, 213,
214, 215, 216, 217,
218, 219, 220, 221,
222
81. 176 2/3/1954 tarihli ve 6301 say›l› Öğle Dinlenmesi Kanunu

Sayfa 4 / 9

Elazýð Barosu Dergisi


89
90
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
82. 418 25/7/1983 tarihli ve 2866 say›l› Öğrencilerle İlgili Baz› Bas›l› Evrak›n Milli Eğitim Bakanl›ğ›nca Haz›rlanmas›,

Elazýð Barosu Dergisi


Bast›r›lmas› ve Sat›lmas› Hakk›nda Kanun
83. 461, 462 11/1/1989 tarihli ve 3516 say›l› Ölçüler ve Ayar Kanunu
84. 544, 545, 546, 547, 10/6/2004 tarihli ve 5188 say›l› Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun 10 uncu maddesinin birinci f›kras›n›n (e)
548, 549, 550 bendi
85. 471 24/11/1994 tarihli ve 4046 say ›l› Özelleştirme Uygulamalar› Hakk›nda Kanunu
86. 82 27/1/1936 tarihli ve 2903 say›l› Pamuk Islah› Kanununu 7 nci maddesinin dördüncü f›kras›
87. 177, 178, 179, 180 7/3/1954 tarihli ve 6326 say›l› Petrol Kanunu
88. 522, 523 4/12/2003 tarihli ve 5015 say›l› Petrol Piyasas› Kanunu
89. 127, 128, 129, 130, 2/3/1950 tarihli ve 5584 say›l› Posta Kanunu 61 inci maddesinin üçüncü f›kras›
131,
90. 95, 96 20/6/1938 tarihli ve 3468 say›l› Pul ve K›ymetli Kağ›tlar›n Bayiler ve Memurlar Vas›tasiyle Satt›r›lmas›na ve
Bunlara Sat›ş Aidat› Verilmesine Dair Kanun
91. 91, 92, 19/4/1937 tarihli ve 3153 say›l› Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Di ğer Fizyoterapi Müesseseleri 14 üncü maddesi
Hakk›nda Kanunu
92. 467, 468, 469, 470 13/4/1994 tarihli ve 3984 say›l› Radyo ve Televizyonlar ›n Kuruluş ve Yay›nlar› Hakk›nda Kanun 10 uncu maddesinin beşinci f›kras› ile ek 2
nci maddesi
93. 472, 472, 473, 474, 7/12/1994 tarihli ve 4054 say›l› Rekabetin Korunmas› Hakk›nda Kanun 18 ve 19 uncu maddeleri
475
94. 324, 325 13/12/1968 tarihli ve 1072 say›l› Rulet, Tilt, Lang›rt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinalar› Hakk›nda Kanunu 3 ve 4 üncü maddeleri
95. 223, 224, 225, 226 17/4/1957 tarihli ve 6948 say›l› Sanayi Sicili Kanunu
96. 286, 287, 288, 289, 26/4/1961 tarihli ve 298 say›l› Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakk ›nda Kanun 139 ve 178 inci maddeleri
290, 291, 292, 293,
294, 295, 296, 297,
298, 299, 300, 301,
302, 303, 304, 305,
306, 307, 308, 309,
310, 311, 312, 313,
314, 315, 316
97. 384, 385, 386 5/5/1983 tarihli ve 2821 say›l› Sendikalar Kanunu
98. 463, 464, 465 1/6/1989 tarihli ve 3568 say›l› Serbest Muhasebecilik Serbest Muhasebeci, Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî
Müşavirlik Kanunu

Sayfa 5 / 9
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
99. 8, 9 19/3/1927 tarihli ve 992 say›l› Seriri Taharriyat ve Tahlilat Yap ›lan ve Masli Teamüller Aran ›lan Umuma
Mahsus Bakteriyoloji ve Kimya Laboratuvarlar› Kanunu
100. 359 14/9/1972 tarihli ve 1618 say›l› Seyahat Acentalar› ve Seyahat Acentalar› Birliği Kanunu
101. 258, 258, 259, 260, 4/1/1960 tarihli ve 7402 say›l› S›tman›n İmhas› Hakk›nda Kanun 21 inci maddesi
261, 262, 263, 264
102. 569, 570, 571 2/3/2005 tarihli ve 5307 say›l› S›v›laşt›r›lm›ş Petrol Gazlar› (LPG) Piyasas› Kanunu ve Elektrik Piyasas›
Kanununda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanunu
103. 555 14/7/2004 tarihli ve 5224 say›l› Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve S›n›fland›r›lmas› ile Desteklenmesi
Hakk›nda Kanun
104. 242, 243, 244, 245, 9/6/1958 tarihli ve 7126 say›l› Sivil Savunma Kanunu 58 inci maddesi
246, 247, 248, 249,
250
105. 531, 532, 533, 534, 28/4/2004 tarihli ve 5149 say›l› Spor Müsabakalar›nda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunu 27 ve 29 uncu maddeleri
535, 536, 537
106. 489 4/4/2001 tarihli ve 4634 say›l› Şeker Kanunu 11 inci maddesinin dokuzuncu ve onbirinci
f›kralar›
107. 22, 23, 24, 25, 26, 11/4/1928 tarihli ve 1219 say›l› Tababet ve Şuabat› San’atlar›n›n Tarz › İcras›na Dair Kanunu 80 ve ek 9 uncu maddeleri
27, 28, 29, 30, 31,
32, 33, 34, 35, 36,
37, 38, 39, 40, 41,
108. 367, 368, 369, 370, 20/6/1977 tarihli ve 2090 say›l› Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yap ›lacak Yard›mlar Hakk›nda
371, 372, 373, 374 Kanun
109. 563, 564 10/2/2005 tarihli ve 5300 say›l› Tar›m Ürünleri Lisansl› Depoculuk Kanunu
110. 554 29/6/2004 tarihli ve 5200 say›l› Tar›msal Üretici Birlikleri Kanunu
111. 437 4/12/1984 tarihli ve 3091 say›l› Taş›nmaz Mal Zilyedliğine Yap›lan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakk ›nda 142, 144 ve 145 inci maddeleri
Kanunu
112. 285 5/1/1961 tarihli ve 237 say›l› Taş›t Kanunu
113. 113 14/1/1943 tarihli ve 4373 say›l› Taşk›n Sulara ve Su Bask›nlar›na Karş› Korunma Kanununu
114. 251, 252, 253, 254, 11/2/1959 tarihli ve 7201 say›l› Tebligat Kanunu 57 nci maddesi
255
115. 68, 69 10/6/1930 tarihli ve 1705 say›l› Ticarette Ta ğşişin Men’i ve İhracat›n Murakabesi ve Korunmas› Hakk›nda 7 nci maddesi
Kanun

Sayfa 6 / 9

Elazýð Barosu Dergisi


91
92
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
116. 343 21/7/1971 tarihli ve 1447 say›l› Ticari İşletme Rehni Kanunu

Elazýð Barosu Dergisi


117. 422, 423, 424, 425, 6/10/1983 tarihli ve 2911 say›l› Toplant› ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 35 inci maddesi
426
118. 387, 388, 389, 390, 5/5/1983 tarihli ve 2822 say›l› Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu 81 inci maddesi
391, 392, 393, 394,
395, 396, 397, 398,
399
119. 577 3/7/2005 tarihli ve 5403 say›l› Toprak Koruma ve Arazi Kullan ›m› Kanunu
120. 380, 281, 282 12/3/1982 tarihli ve 2634 say›l› Turizmi Te şvik Kanunu 35 inci maddesi
121. 476, 477 23/2/1995 tarihli ve 4077 say›l› Tüketicinin Korunmas› Hakk›nda Kanun
122. 421 22/9/1983 tarihli ve 2893 say›l› Türk Bayrağ› Kanunu
123. 440, 441, 442, 443 7/6/1985 tarihli ve 3224 say›l› Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunu 33 üncü maddesinin birinci f›kras›n›n (c)
ve (d) bentleri
124. 427, 428, 429, 430, 14/10/1983 tarihli ve 2920 say›l› Türk Sivil Havac›l›k Kanunu
431, 432, 433, 434,
435
125. 341 14/1/1970 tarihli ve 1211 say›l› Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankas› Kanunu
126. 529 28/1/2004 tarihli ve 5083 say›l› Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakk›nda Kanun
127. 501, 502, 503, 504 25/6/2003 tarihli ve 4904 say›l› Türkiye İş Kurumu Kanunu
128. 538, 538, 540, 541 18/5/2004 tarihli ve 5174 say›l› Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu 74 üncü maddesinin birinci f›kras›n›n (b)
bendi ve 83 üncü maddesinin ikinci
f›kras›n›n (e) bendi
129. 439 4/12/1984 tarihli ve 3093 say›l› Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu
130. 6 19/4/1926 tarihli ve 815 say›l› Türkiye Sahillerinde Nakliyat› Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Sular›
Dahilinde İcray› San’at ve Ticaret Hakk›nda Kanun
131. 498 3/1/2002 tarihli ve 4733 say›l› Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 3 üncü maddesinin birinci f›kras›n›n (b)
Yeniden Yap ›land›r›lmas› ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve bendi
D›ş Al›m ve Sat›m›na, 4046 say›l› Kanunda ve 233 say›l› Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
132. 257 15/5/1959 tarihli ve 7269 say›l› Umumi Hayata Müessir Afetler Dolay›siyle Al›nacak Tedbirlerle Yap ›lacak 48 ve 49 uncu maddeleri
Yard›mlara Dair Kanun
133. 47, 48, 49, 50, 51, 24/4/1930 tarihli ve 1593 say›l› Umumi H›fz›ss›hha Kanunu
53, 54, 55, 56, 57,
Sayfa 7 / 9
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
58, 59, 60, 61, 62,
63, 64, 65
134. 383 11/8/1982 tarihli ve 2699 say›l› Umumi Mağazalar Kanunu
135. 66, 67 15/5/1930 tarihli ve 1608 say›l› Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâm› Cezaiye Hakk›nda 16 Nisan 1340 Ta- 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, ek 1 ve ek 2 nci
rih ve 486 Numaral› Kanunun Baz› Maddelerini Muaddil Kanunu maddeleri
136. 77, 78, 79, 80, 12/6/1933 tarihli ve 2313 say›l› Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakk›nda Kanunu 27 ve 29 uncu maddeleri
137. 457 3/6/1986 tarihli ve 3298 say›l› Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanunu
138. 495, 496 29/6/2001 tarihli ve 4703 say›l› Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuat›n Haz›rlanmas› ve Uygulanmas›na Dair
Kanun
139. 271, 272, 273, 274, 4/1/1961 tarihli ve 213 say›l› Vergi Usul Kanunu
275, 276, 277, 278,
279, 280, 281
140. 181, 182, 183, 184, 9/3/1954 tarihli ve 6343 say›l› Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcras›na, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile 69 ve 73 üncü maddeleri
185, 186, 187, 188, Odalar›n›n Te şekkül Tarz ›na ve Göreceği İşlere Dair Kanun
189
141. 499 27/2/2003 tarihli ve 4817 say›l› Yabanc›lar›n Çal›şma İzinleri Hakk›nda Kanun
142. 134, 135, 136 15/7/1950 tarihli ve 5683 say›l› Yabanc›lar›n Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakk›nda Kanun 27 nci maddesi
143. 114, 115, 116, 117 16/7/1943 tarihli ve 4473 say›l› Yang›n, Yersars›nt›s›, Seylap veya Heyelan Sebebiyle Mahkeme ve Adlîye 37 ve 42 nci maddeleri
Dairelerinde Ziyaa Uğrayan Dosyalar Hakk›nda Yap›lacak Muamelelere Da-
ir Kanun
144. 497 29/6/2001 tarihli ve 4708 say›l› Yap› Denetimi Hakk›nda Kanun
145. 406, 407 23/6/1983 tarihli ve 2860 say›l› Yard›m Toplama Kanunu
146. 360, 361, 362 29/5/1973 tarihli ve 1734 say›l› Yem Kanunu
147. 524 8/1/2004 tarihli ve 5042 say›l› Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahç› Haklar›n›n Korunmas›na İlişkin Kanun 67 nci maddesi
148. 270 16/12/1960 tarihli ve 167 say›l› Yeralt› Sular› Hakk›nda Kanun
149. 97, 98, 99, 100 26/1/1939 tarihli ve 3573 say›l› Zeytinciliğin Islah› ve Yabanilerinin A ş›latt›r›lmas› Hakk›nda Kanunu
150. 265, 266 6/5/1960 tarihli ve 7472 say›l› Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakk›nda Kanun
151. 227, 228, 229, 230, 15/5/1957 tarihli ve 6968 say›l› Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu
231, 232, 233, 234,
235, 236, 237, 238,
239, 240, 241
152. 402, 403, 404 16/6/1983 tarihli ve 2841 say›l› Zorunlu İlköğrenim Çağ› D›ş›nda Kalm›ş OkumaYazma Bilmeyen

Sayfa 8 / 9

Elazýð Barosu Dergisi


93
94
Temel Ceza Kanunlar›na Uyum Amac›yla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Baz› Kanunlarda Değişiklik Yap›lmas›na Dair Kanun
Kanun No: 5728 - Kabul Tarihi: 23.01.2008

S›ra 5728 md.si Kanun tarih ve say› Kanun Ad› (Alfabetik S›ral›) Md.578 ile kald›r›lan hükümler
Vatandaşlar›n, Okur Yazar Duruma Getirilmesi veya Bunlara İlkokul

Elazýð Barosu Dergisi


Düzeyinde Eğitim Öğretim Yapt›r›lmas› Hakk›nda Kanun
578- Aşağ›daki kanun hükümleri yürürlükten kald›r›lm›şt›r.
a) 30 May›s 1283; 8 Sefer 1284 tarihli Demiryollar›n›n Usulü Zab›tas›na Dair Nizamname,
Sonrakiler yukar›daki tabloya işlenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 1- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yarg›tay ilgili ceza dairesinde bulunan dosyalar hakk›nda bu Kanunun lehe hükümlerinin derhal uygulanabilece ği hallerde,
usule ayk›r›l›k bulunmad›ğ› takdirde, dosya esastan incelenmek, acele işlerden say›lmak ve Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi dikkate al›nmak suretiyle karar verilir.
Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkûmiyet kararlar› hakk›nda, lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 13/12/2004 tarihli ve
5275 say›l› + Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfaz› Hakk›nda Kanunun 98 ilâ 101 inci maddeleri dikkate al›nmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle belirlenir. Ancak, hükmün
konusunun herhangi bir inceleme, araşt›rma, delil tart›şmas› ve takdir hakk›n›n kullan›lmas›n› gerektirmesi halinde inceleme, duruşma aç›lmak suretiyle yap›labilir.
Bu Kanunun yürürlüğ e girdiğ i tarihten önce kesin hükümle sonuçlanm›ş olan davalarda lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanmas› amac›yla, yap›lan yarg›lama bak›m›ndan dava
zamanaş›m› hükümleri uygulanmaz.
İşbu Kanun yürürlüğe girdiği tarih itibar›yla kesinleşmemiş olmakla beraber hükme bağlanm›ş olan dosyalarda uzlaşma kapsam›n›n genişlediğinden bahisle bozma karar› verilemez.
GEÇİCİ MADDE 2- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kovuşturma evresinde bulunan dava dosyalar› hakk›nda:
a) Mahkemenin görevli olmamas› hâlinde, dosya üzerinde yap›lacak inceleme sonucunda verilecek görevsizlik karar›yla dosya, görevli mahkemeye gönderilir.
b) Daha önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yap›lm›ş olan işlem ve kararlar hukukî geçerliliklerini sürdürürler.
GEÇİCİ MADDE 3- Bu Kanun hükümlerine göre suç karş›l›ğ› uygulanan yapt›r›m› idarî yapt›r›ma dönüşen fiiller nedeniyle;
a) Soruşturma evresinde Cumhuriyet başsavc›l›ğ›nca,
b) Kovuşturma evresinde mahkemece,
idarî yapt›r›m karar› verilir.
Birinci f›kra kapsam›na giren fiillerden, Yarg›tay Cumhuriyet Başsavc›l›ğ›nda bulunan işlerde Yarg›tay Cumhuriyet Başsavc›l›ğ›nca, Yarg›tay›n ilgili dairesinde bulunan işlerde ise ilgili
dairece, bu Kanuna göre işlem yap›lmak üzere gelişlerindeki usule uygun olarak dava dosyas› hükmü veren mahkemeye gönderilir.
579- Bu Kanun yay›m› tarihinde yürürlüğe girer.
580- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Sayfa 9 / 9
Avukatlýk Kanunu Deðiþiklikleri
Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amac ıyla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Kanun No. 5728 - Kabul Tarihi: 23/1/2008 1136 sayılı Avukatlık Kanunu Değişiklikleri Karşılaştırması

Önceki 1136 sayılı kanun maddeleri 5728 ile değiştirilmiş hali


MADDE 326- 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayõlõ
Avukatlık Kanununun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştiril-
miştir.
a) (Değişik : 2/5/2001 - 4667/5 md.) Taksirli a) Türk Ceza Kanununun 53 üncü madde-
suçlar hariç kesinleşmiş bir kararla iki yıldan sinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile;
fazla hapis veya bir yıldan fazla ağır hapis ceza- kasten işlenen bir suçtan dolayı iki yıldan
sıyla veya basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüş- fazla süreyle hapis cezasına ya da Devletin
vet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kö- güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene
tüye kullanmak ve dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli
suçlarla istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç ka- savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına
çakçılık, ihaleye fesat karıştırmak suçlarından karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp,
biri ile hüküm giymiş olmak. rüşvet, hırsızl k, dolandırıcılık, sahtecilik,
(Değişikliği Md. 154 ile karşılaştırmak için bkz güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye
T.C. Anayasa Mahkemesi Karar õE.1984/12, K.1985/6 fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karış-
http://www.anayasa.gov.tr/e skisite/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1985/K1985-06.htm
3003 sayılı kanun http://www.inisiyatif.net/avtarih/tarihte_mevzuat/k3003.htm) tırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı de-
ğerlerini aklama veya kaçakçılık suçların-
dan mahkûm olmak,
MADDE 327- 1136 sayılı Kanunun 14 üncü
maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilen birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
(İptal edilen fıkra) Emeklilik veya istifa gibi se- Emeklilik ve istifa gibi sebeplerle görevle-
beplerle görevlerinden ayrılan adlî, idarî ve as- rinden ayrılan adlî, idarî ve askerî yargı
kerî yargı hâkim ve savcılarının son beş yıl için- hâkim ve savcıların son beş yıl içinde hiz-
de hizmet gördükleri mahkeme veya dairelerin met gördükleri mahkeme veya dairelerin
yargõçevresinde, görevden ayrılma tarihinden yargı çevresinde görevden ayrılma tarihin-
itibaren iki yıll süre ile avukatlık yapmaları ya- den itibaren iki yıl süre ile avukatlık yap-
saktır maları yasaktır. Yüksek yargı ve bölge
Bkz. Anayasa Mahkemesi Kararı mahkemeleri hâkim ve savcıları ile rapor-
http://www.anayasa.gov.tr/e skisite/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K2002/K2002-91.htm törlerinin son beş yıl içinde münhasıran
hizmet gördükleri mahkeme veya daireler-
de, buralardan ayrılma tarihinden itibaren
iki yıl süre ile avukatlık yapmaları yasaktõr.
MADDE 328- 1136 sayılı Kanunun 17 nci mad-
desinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değişti-
rilmiştir.
(Ek: 22/1/1986 - 3256/5 md.) Staj isteminde Staj isteminde bulunan tarafından verilen bildiri
bulunan tarafından verilen bildiri kağıdının hilafı kağıdının hilafı ortaya çıktığı takdirde adaya
ortaya çıktığı takdirde; aday hakkında Türk Ce- Cumhuriyet savcısı tarafından ikiyüz Türk Lirası
za Kanununun 528 inci maddesine göre ceza ta- idarî para cezası verilir.
yin olunur.
MADDE 329- 1136 sayılı Kanunun 35 inci mad-
desinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değişti-
rilmiştir.

Elazýð Barosu Dergisi 95


Dava açmaya yeteneği olan herkes kendi dava- Dava açmaya yeteneği olan herkes kendi dava-
sına ait evrakı düzenliyebilir, davas ını bizzat sına ait evrak düzenleyebilir, davas ını bizzat
açabilir ve işini takip edebilir. (Ek hüküm : açabilir ve işini takip edebilir. Ancak, Türk Tica-
2/5/2001 - 4667/22 md.) Ancak, 29.6.1956 ta- ret Kanununun 272 nci maddesinde ön görülen
rihli ve 6762 say ılı Türk Ticaret Kanununun esas sermaye miktarının beş katı veya daha faz-
272 nci maddesinde ön görülen esas sermaye la esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile
miktarının beş katı veya daha fazla esas ser- üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı koope-
mayesi bulunan anonim şirketler ile üye say ısı ratifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zo-
yüz veya daha fazla olan yapı kooperatifleri rundadır. Bu f ıkra hükmüne aykıırı davranan ku-
sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorunda- ruluşlara Cumhuriyet savcısı tarafından sözleş-
dır.Bu f ıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşla- meli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi
ra mahallin en büyük mülkî idare amiri tarafın- sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler
dan sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî üc-
için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından retin iki aylık brüt tutarı kadar idarî para cezası
büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulu- verilir.
nan, asgarî ücretin bir aylık brüt tutarı kadar
para cezası verilir. Verilen para cezalar ına dair
kararlar ilgililere Tebligat Kanunu hükümlerine
göre tebliğ edilir. Bu cezalara kar şı tebliğ tari-
hinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili
sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz
üzerine verilen karar kesindir. Bu cezalar
21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacakla-
rının Tahsil Usulü Hakk ında Kanuna göre tahsil
edilir ve Hazineye gelir kaydedilir.
MADDE 330- 1136 sayılı Kanunun 56 ncı mad-
desinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değişti-
rilmiştir.
Aslı olmayan vekaletname veya diğer kağıt ve Aslı olmayan vekaletname veya diğer kağıt ve
belgelerin örneğini onaylıyan yahut aslına aykırı belgelerin örneğini onaylayan yahut aslına aykırı
örnek veren avukat üç yıldan altı yıla kadar ağır örnek veren avukat, üç yıldan altı yıla kadar ha-
hapis cezası ile cezalandırılır. pis cezası ile cezalandırılır.
MADDE 331- 1136 sayılı Kanunun 58 inci mad-
desi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 58 (Değişik birinci fıkra : 2/5/2001 - MADDE 58- Avukatlar ın avukatlı k veya Türkiye
4667/37 md.) Avukatların avukatlık veya Türki- Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki gö-
ye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki revlerinden doğan veya görev sırasında işledik-
görevlerinden doğan veya görev sırasında işle- leri suçlardan dolayı haklarında soruşturma,
dikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun
Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapı-
işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapı- lır. Avukat yaz ıhaneleri ve konutları ancak mah-
lır. Avukat yaz ıhaneleri ve konutları ancak mah- keme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili
keme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro
olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır ceza
temsilcisinin katılımı ile aranabilir. A ğır cezayı mahkemesinin görev alanına giren bir suç-
gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri tan dolayı suçüstü hali dışında avukatın
aranamaz. üzeri aranamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun duruşmanın in- Muhakemesi Kanununun duruşmanın inzibatına
zibatına ilişkin hükümleri saklıdır. Şu kadar ki, ilişkin hükümleri saklıdır. Şu kadar ki, bu hü-
bu hükümlere göre avukatlar tutuklanamıyacağı kümlere göre avukatlar tutuklanamayacağõgibi,
gibi, haklarında hafif hapis veya hafif para ceza- haklarında disiplin hapsi veya para cezasõda ve-
sõda verilemez, rilemez.
MADDE 332- 1136 sayılı Kanunun 61 inci mad-
desi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değişti-
rilmiştir.

96 Elazýð Barosu Dergisi


Ağõr cezayõgerektiren suçüstü hali : Suçüstü hali:
Madde 61 (Değişik : 2/5/2001 - 4667/39 md.) MADDE 61- Ağır ceza mahkemesinin görev ala-
Ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde hazırlık nına giren bir suçtan dolayı suçüstü halinde so-
soruşturması, bizzat Cumhuriyet savcısı tarafın- ruşturma, bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından
dan genel hükümlere göre yapılır. genel hükümlere göre yapılır.
MADDE 333- 1136 sayılı Kanunun 62 nci mad-
desi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değişti-
rilmiştir.
Görevi savsaklama ve kötüye kullanma: Görevi kötüye kullanma:
Madde 62 Türk Ceza Kanununun 294 ve 295 MADDE 62- Bu Kanun ve diğer kanunlar gere-
inci maddelerinde yazılı hallerden başka (Her ne ğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Barolar Birli-
şekilde olursa olsun) bu kanun ve diğer kanun- ğinin yahut baroların organlarında görevli olarak
lar gereğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Ba- kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi kö-
rolar Birliğinin yahut baroların organlarında gö- tüye kullanan avukat Türk Ceza Kanununun 257
revli olarak kendisine verilmiş bulunan görev ve nci maddesi hükümlerine göre cezalandırılır.
yetkiyi ihmal veya kötüye kullanan avukat Türk
Ceza Kanunun 230 ve 240 ıncı maddeleri gere-
ğince cezalandırılır.
MADDE 334- 1136 sayılı Kanunun 63 üncü
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
(Değişik: 22/1/1986 - 3256/7 md.) Birinci fıkra “ Birinci fıra hükmüne aykırı eylemde bulunan-
hükmüne aykırı eylemde bulunanlar yüzbin lira- lara Cumhuriyet savcısı tarafından beşyüz Türk
dan birmilyon liraya kadar ağır para cezasına ve Lirasından ikibin Türk Lirasına kadar idarî para
altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına mahkum cezası verilir.
edilirler.
(Değişik: 22/1/1986 - 3256/7 md.) Avukatlık Avukatlık yapmak yetkisini taşımadıkları halde
yapmak yetkisini taşımadıkları halde muvazalı muvazaalı yoldan alacak devralarak ve kanunla-
yoldan alacak devralarak ve kanunların tanıdığı rın tanıdığı başka hakları kötüye kullanarak
başka hakları kötüye kullanarak avukatlara ait avukatlara ait yetkileri kullananlar bir yıldan üç
yetkileri kullananlar bir yıldan üç yıla kadar ha- yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para ce-
pis ve beş yüzbin liradan beşmilyon liraya kadar zası ile cezalandırılırlar.
ağır para cezasiyle cezalandırılırlar.
MADDE 335- 1136 sayılı Kanunun 150 nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 150 Tanıklar ve bilirkişiler Tebligat Ka- MADDE 150- Tanıklar ve bilirkişiler Tebligat
nunu hükümlerine göre çağrılır. Kanunu hükümlerine göre çağrılır.
Usulüne göre çağrılıp da gelmiyen veya kanuni Usulüne göre çağırılıp da hukuken geçerli bir
bir sebep olmaksızın tanıklık yahut bilirkişilikten mazereti olmaksızın gelmeyen veya kanuni bir
veya yemin etmekten çekinen kimsenin gider- sebep olmaksızın tanıklık yahut bilirkişilikten
lerden başka, 20 liradan 200 liraya kadar hafif veya yemin etmekten çekinen kimseler hakkın-
para cezasına çarptırılması, bu kimsenin ikamet da Ceza Muhakemesi Kanununun tanıklıkla ilgili
ettiği yer sulh ceza hakiminden istenebilir. Ayr ı- hükümleri uygulanır. Bu f ıkra hükmüne göre ge-
ca istek üzerine, tanığın zorla getirilmesine, Ba- rekli kararları vermeye Baronun bulunduğu il
ronun bulunduğu il merkezindeki sulh ceza ha- merkezindeki sulh ceza hâkimi yetkilidir. Sulh
kimi karar verir. ceza hâkimi bu kararları disiplin kurulunun tuta-
Yukarıki fıkra hükmüne göre cezalandırılan ve nak örneği üzerinden verir.
zorla getirilmesi istenmeyip yeniden çağrılan ta-
nık ve cezalandırıldıktan sonra yeniden çağrılan
bilirkişi yine gelmezse tekrar cezalandırılır.
MADDE 336- 1136 sayılı Kanunun ek 3 üncü
maddesinin ondördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Seçimler sırasında sandık kurulu başkanı ve Seçimler sırasında sandık kurulu başkanı ve
üyelerine karşı işlenen suçlar Devlet memurları- üyelerine karşı görevleriyle bağlantılı olarak iş-
na karşı işlenmiş gibi cezalandırılır. lenen suçlar kamu görevlilerine karşı işlenmiş
gibi cezalandırılır.

Elazýð Barosu Dergisi 97


98 Elazýð Barosu Dergisi

You might also like