Professional Documents
Culture Documents
Eski̇ Başçavuş Paşalara Karşi
Eski̇ Başçavuş Paşalara Karşi
Daha önce askerlikle profesyonel bir ilişkisi olmamasına karşın doğal askeri
yetenekleri ve cesaretleriyle sivrilerek gerillalara komuta eden bu yeni
askeri
önderlerin kaderi bir noktada yol ayrımına gelir; ya kendilerinin
yönetimindeki
birlikler düzenli birliklere dönüşerek yeni devletin askeri liderleri durumuna
gelirler, ya kendi dışlarındaki bir takım odakların inisiyatifiyle
örgütlenmesini
tamamlayan düzenli birliklere katılarak onların bir parçası olurlar, ya da
çözülmekte olan devletin yanı sıra doğmakta olan yeni devlete de isyan
edip,
güçleri yeterse 'kahraman' yetmezse de 'hain' olarak tarihe geçerler!
Hiç kuşkusuz bu yol ayrımında tutulacak yolun sonunu ve dolayısıyla tarih
tarafından nasıl anılacaklarını belirleyen şey kendi yetenek ve
cesaretlerinden
önce toplumsal koşullardır. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde de olsa
çıkarlarını
savundukları sınıfların tarihsel olarak sahip oldukları güç ve örgütlenme
düzeyidir.
Henüz Ankara'nın yeni bir iktidar merkezi olarak kendini kabul ettirmediği
ve
emrinde de önemli bir askeri kuvvet bulunmadığı 1920 yılının başlarında
Batı
Anadolu'da en önemli kuvvet Çerkez Ethem'di. Nitekim Ankara'daki
harekete
karşı gelişmeye başlayan yerel isyanların birçoğu Çerkez Ethem tarafından
bastırılmıştı. İlk olarak 16 Şubat 1920'de Balıkesir taraflarında İkinci
Anzavur
isyanını bastıran Çerkez Ethem'in Kuvvayı Seyyare'si ardından Geyve,
Adapazarı, Düzce ve Bolu bölgesindeki tüm isyanları bastıracaktı.
Bu isyanları gerilla birlikleri niteliğindeki Kuvvayı Seyyare'nin
bastırabilmesi ve
bu arada saflarını genişletmesi anlaşılır bir durumdu. Çünkü bu birlikler
gönüllü
savaşçılardan oluşuyor, uzun yıllardır süren savaşlar sonucunda halkta
subaylara ve düzenli orduya karşı oluşan tepkiyi çekmiyor ve sahip
oldukları
olanaklar -giyim-kuşam, yiyecek, içecek- açısından da sefalet içindeki
yoksul
kitlelere cazip geliyordu. Dağınık durumdaki düzenli ordu askerleriyle
karşılaştırıldığında Kuvvayı Seyyare çok daha iyi donatılmış durumdaydı.
Ordudaki askeri disiplin ve hiyerarşinin yol açtığı baskı ve eziyetten de
uzak
olan bu kuvvetlere halktan insanların katılımı mümkün oluyordu. Birçok
yerdeki
isyancılar karşılarında düzenli ordu askerlerini değil de aslında aynen
kendileri
gibi olan müfrezeleri gördüklerinde kolayca onların safına geçebiliyorlardı.
Zaten birçok yerde de isyanların elebaşılarını cezalandırdıktan sonra geri
kalanlara hoş görüyle yaklaşılıyordu. Bu arada yöredeki zenginlerden,
eşraftan
alınan haraçlar bir adalet duygusuna da hitap ediyor ve yoksulların
Kuvvayı
Seyyare'ye daha farklı gözle bakmasında önemli bir rol oynuyordu.
1920 yılında Şubat'tan Mayıs'a kadar Marmara ve Ege bölgesindeki
isyanlarla
uğraşan ve tümünü de bastıran Çerkez Ethem ve kuvvetlerine Haziran
ayında
Yozgat yolları göründü. Çünkü Yozgat'ta isyan eden Çapanoğulları şehri ele
geçirmişti ve yeni katılımlarla hareket bölgede yayılıyordu. Yozgat
bölgesindeki
isyanı bastırmak üzere Meclis tarafından Ankara'ya davet edilen Çerkez
Ethem,
Mustafa Kemal Paşa da dahil olmak üzere o sırada Ankara'da bulunan milli
mücadelenin önder kadrosuna yukarıdan bakıyordu. Çünkü silahlı kuvvet
kendisindeydi ve anlı-şanlı paşaların emrinde henüz pek bir kuvvet yoktu.
Zaten bunun için Ege'de Yunan kuvvetleri karşısında bulunan Kuvvayı
Seyyare
Ankara'nın doğusundaki isyanı bastırmak için çağrılmıştı. Nitekim Yozgat'a
geçerken Ankara'daki paşalarla -Mustafa Kemal, Fevzi, İsmet, Refet-
yapılan
görüşmelerde eski başçavuş, yeni gerilla komutanı Ethem bir hayli sert
eleştirilerde bulunacak ve paşalar bunu unutmayacaktı!
Yozgat isyanını da kısa sürede bastıran Çerkez Ethem asilerin bir bölümünü
de
kuvvetlerine katarak Ankara'ya döndü. İsyanın sorumlularının yargılanması
için
kurduğu mahkemede Ankara Valisi Yahya Galip'in de yargılanmasını istedi.
Çünkü Yahya Galip, Çapanoğulları ile işbirliği yapmış, Kuvvayı Seyyare'nin
üzerlerine geldiğini önceden bildirmişti.
Sonuçta bu iki odağın da hemen hemen aynı günlerde tasfiye edilmesi pek
de bir
rastlantı olmayacak, milli mücadelenin önderliğini ne eski bir başçavuşla,
ne de
komünistlerle paylaşmaya niyeti olanlar, hareketi kendi bildikleri
doğrultuda ve
herhalde koşulların da dayattığı biçimde götüreceklerdi.
Ulaştıkları yerde ve kurdukları yeni devlet sisteminde ne komünistlere yer
olacaktı, ne de gerillalara...