Iran Devrimi Tez

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 261

T.

C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi
(Siyaset Bilimi) Anabilim Dalı

AYDINLARIN, DİNİ LİDERLER VE ESNAFIN


İRAN'IN YAKIN DÖNEM TOPLUMSAL HAREKETLERİNDEKİ
VE DEVRİMLERİNDEKİ ROLLERİNİN İNCELENMESİ

DOKTORA TEZİ

Asghar ALAM TABRİZ

Ankara, 2004
T.C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi
(Siyaset Bilimi) Anabilim Dalı

AYDINLARIN, DİNİ LİDERLER VE ESNAFIN


İRAN'IN YAKIN DÖNEM TOPLUMSAL HAREKETLERİNDEKİ
VE DEVRİMLERİNDEKİ ROLLERİNİN İNCELENMESİ

DOKTORA TEZİ

Asghar ALAM TABRİZ

Tez Danışmanı:
Prof. Dr. Mehmet Ali AĞAOĞULLARI

Ankara, 2004
İÇİNDEKİLER
Sayfa

GİRİŞ ......................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

MODEL VE KAVRAMLAR

I. TOPLUMSAL DEĞİŞİM HAREKETİ VE DEVRİM SÜRECİ .................. 19

A. Şekillenme veya Doğuş (Hazırlama) ................................................ 19

B. İlerleme ve Devrimin Gerçekleşmesi ................................................ 20

C. Zafer veya Sonuç ............................................................................. 21

II. DEVRİM ................................................................................................ 21

A. Devrimi Açıklayan Teoriler ................................................................ 22

B. Hareket ile Devrim Arasındaki Fark .................................................. 29

C. Ayaklanma ile Devrim Arasındaki Fark ............................................ 30

III. AKTÖRLER ......................................................................................... 30

A. Aydınlar ............................................................................................ 31

B. Ruhaniler .......................................................................................... 41

C. Esnaf ................................................................................................ 50

IV. ROLLER .............................................................................................. 52

a) Liderlik .............................................................................................. 52

b) Organizasyon .................................................................................... 54

c) Seferberlik ......................................................................................... 55

d) İdeoloji .............................................................................................. 57

V. MODELİN GENEL YAPISI ................................................................... 58


İKİNCİ BÖLÜM

İRAN’DA 19. YÜZYILIN SONUNDA VE 20. YÜZYILIN İLK

YARISINDAKİ AYAKLANMALAR VE DEVRİMLER

I. TÜTÜN AYAKLANMASI ........................................................................ 60

A. Tütün Ayaklanmasında Aydınların Rolü ........................................... 65

B. Tütün Ayaklanmasında Ruhanilerin Rolü ......................................... 76

C. Tütün Ayaklanmasında Esnafın Rolü ............................................... 82

Genel Değerlendirme ............................................................................ 90

II. MEŞRUTİYET DEVRİMİ ....................................................................... 92

A. Meşrutiyet Devriminin Temelleri ....................................................... 93

B. Devrimi Hazırlayan Olaylar ............................................................... 96

C. Meşrutiyet Döneminde Aydınlar ....................................................... 104

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

20. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA İRAN’DA TOPLUMSAL

HAREKET VE DEVRİMLER

Rıza Şah ............................................................................................... 122

Rıza Şah’ın Düşüşünden Muhammed Rıza Şah’ın Doğuşuna Kadar ... 127

I. PETROLÜN MİLLİLEŞTİRİLMESİ ....................................................... 127

A. Milli Aydınların Petrolün Millileştirilmesindeki Rolü ........................... 129

B. Marksist Aydınlar .............................................................................. 137

C. Esnafın Petrolün Millileştirilmesindeki Rolü ...................................... 145

D. Ulema ve Dini Aydınların Petrolün Millileştirilmesindeki Rolü .......... 148


II. İRAN İSLAM DEVRİMİ ......................................................................... 156

A. İslam Devrimini Açıklayan Siyasal Teoriler ....................................... 156

B. Pehlevi Dönemindeki İran’ın Toplumsal, Siyasal ve Ekonomik

Durumu ............................................................................................. 159

D. İslâmi Hareketin Faaliyet Kazanması ............................................... 170

E. Devrimin Gelişimindeki Etkili Olan Olaylar ....................................... 172

F. Devrim ve Humeyni’nin Gelişi ........................................................... 180

G. Devrimde Rol Oynayan Gruplar ........................................................ 182

H. Dini Aydın ......................................................................................... 187

I. Milli Aydın ........................................................................................... 195

J. Marksist Aydınların İslâmi Devrimdeki Rolleri ................................... 203

K. Esnafın İslâm Devrimindeki Rolü ...................................................... 223

SONUÇ ..................................................................................................... 229

KAYNAKÇA.............................................................................................. .246

ÖZET

TÜRKÇE

İNGİLİZCE
GİRİŞ

İran, insanlık tarihinin en eski devletlerinin varlık gösterdiği


coğrafyalarından biridir. İlk çağlarda Persler ile başlayan tarih çizgisi, milattan
önce 6. yüzyılda Akamaniş, milattan önce 2. yüzyılda Part ve milattan sonra
3. yüzyılda Sasani, 7. yüzyılda Arap istilalarıyla başlayan Emevi ve Abbasi
yönetimlerine uzanmıştır. Dokuzuncu yüzyılda Gazneliler ve Selçuklu
Türkleri, İlhanlı yönetimlerine açılmış, 13 – 14. yüzyıllar Moğol, 15. yüzyıl
Timur – Türkmenlerin egemenliğine tanık olmuştur. 1501 – 1736 yılları
arasında Safavi hükümdarlığının Afgan egemenliğine yol açan çöküşünü
izleyen Kacar Hanedanlığı, modern İran’ın kuruluş noktası sayılmaktadır.

Kacar boyu diğer Türk boyları gibi iki yüzyıl önce Orta Asya’dan
Ortadoğu’ya göç etmişlerdi, fakat daha önce siyasal arenada
gözükmemişlerdi. Kacar boyu altı diğer Türk ve Şii boylarıyla
(Kızılbaşlar) birlikte Safavi hanedanını desteklemiştir. Safavi’ler Kacar
büyüklerini İsfahan Saltanat Sarayı’nda görevlendirmesine rağmen
ihtiyat olarak Kacar boylarını birbirinden uzak tutuyordu. On sekizinci
yüzyılda Safavi devletinin çöküşünden hemen sonra yeniden ortaya
çıkmışlardı. İran’da, Safavi devletinin çöküşünün sosyal ve siyasal
kargaşaya yol açmış ve çeşitli kabilelerin tahta geçme yolunda birbiriyle
çatışmaya başlaması, on sekizinci yüzyılın sonlarında Ağa Muhammed
Han’ın tahta geçmesiyle sona ermişti. Onun varisleri, Fetih Ali Şah,
Muhammed Şah ve Nasrettin Şah kabile yaşamını bırakıp saltanat
geleneklerini kabullenmişler ve devlet bürokrasisini kurarak kendi
hükümetlerini güçlendirmeye girişmişlerdir. Etkin ve daimi ordu kurma
ve eski padişahların saray geleneklerini kopyalamakla kendi
hükümetlerine meşruiyet vermeye çalıştılar. Böylece yeni bir tarihsel
dönem başlamıştır 1.

1
Ervand Abrahamian, Iran Between Two Revolution, N. J. Princetion, University Press, 1982,
p. 34

1
19. yy.ın ikinci yarısından itibaren batıyla gelişen ilişkiler İran’ın
geleneksel yapısını iki yönden bozdu; birincisi batının iktisadi nüfuzu
Çarşı’nın ekonomik menfaatlerini tehdit ederek, ilk kez çeşitli yörelerin
tüccarını bir sınıf çatısında toplamıştır. Bu kesim geleneksel piyasa ve
geleneksel Şii inancına bağlı oldukları için geleneksel orta sınıf adıyla
tanınmaya başlanmıştır. İkincisi ise, batıyla ilişkiler özellikle yeni eğitim
sistemi sayesinde düşünce alışverişi sonucunda, yeni kavramlar, yeni
istekler ve “aydın” adıyla tanınan orta sınıf çalışanlar ortaya çıktı. Söz
konusu eğitimli aydınlar eski saray aydınlarından temel farklılıklar
gösteriyorlardı. Padişahların ilahi haklarını savunmazken, insanın temel
hak ve hukuklarının varlığına inanıyorlardı, ayrıca siyasal
muhafazakarlık ve saray despotizminin üstünlüğü değil liberalizm,
nasyonalizm ve bazen de sosyalizmi savunmaktaydılar.

Sanayi Devriminin Avrupa’da başlaması ve bu Devrimin sonucu


olarak yeni deniz yollarının açılışı İran’da iki önemli ticaret yolunun
kapanmasına neden olmuştur. Bu yollar, ipek yolu ve baharat yolu olan
ve Asya ile Avrupa arasında büyük bir ticari ilişkiyi kuran yollardı 1.

İran’ın aleyhine olan bir durum ise, Rusya İmparatorluğu ile İran
arasında sürekli olarak savaş halinin bulunması ve her savaş
sonucunda ise ülkenin bir parça toprak kaybetmesidir. 1828 yılında
İran, savaştan mağlup olarak çıkmış ve büyük çapta arazi kaybederek,
Rusya’nın siyasi ve ekonomik yönden etkisi altında kalmıştır. Rusya
tüccarları önemli piyasalar elde etmişlerdir. Avrupa’da hızla gelişen
kapitalizm dönemi ile, İran imtiyazlar dönemine adım atmıştır. Bu
dönem, sermaye ihracatının başlangıç dönemiydi 2.

Askeri mağlubiyet diplomatik imtiyazların verilmesine yol açtı, ve


diplomatik imtiyazlar ticari kapitülasyonları beraberinde getirdi, ve ticari
kapitülasyonlar ekonomik nüfuzu kolaylaştırdı. Bu nüfuz sonucunda

1
Ibid, p. 35.
2
Bijen Jazani, Vaghayeye Si Saleye İran (İran’ın 30 Yıllık Olayları), Çemen Basımevi,
Tahran – 1979, s. 7.

2
yerel sanayi darbe alarak sosyal anlaşmazlıklara yol açtı. Kacar
Hanedanı iki yöntemle bu duruma müdahale etti; yüzyılın başlarında
çok kapsamlı bir yenileme ve güçlendirme planını uygulamaya koydu,
fakat bu yolda başarısız olunca yüzyılın ikinci yarısında yüzeysel
reformları uyguladı, bu politikaların sonucunda batıya karşı durma
yerine onunla işbirliği yaptı, ve toplumu batı tehdidi karşısında
güçlendirme yerine de devleti topluma karşı güçlendirdi, ayrıca devlet
yapısında geniş bir reform yerine sarayda önemli değişimler yapılmadı.

Modern İran Tarihinde Toplumsal Hareketler

Kacar Hanedanı (1794 – 1925) ile başlayan modern İran tarihi bir çok
toplumsal hareketlere sahne olmuştur. Bu dönemi önceki dönemlerden
farklılaştıran temel özellik, insanların sırf bir kabile veya boya mensup
oldukları için değil bazı düşünce ve idealleri benimsedikleri nedeniyle bir
araya gelip eylemde bulunmalarıdır. Bu dönemin diğer bir özelliği de
insanların sadece askeri ve silahlı dayanışmaya değil siyasal ve ekonomik
yolları da denemeleridir.

Geleneksel düzenin zayıflamasıyla birlikte ülke çok sayıda toplumsal


harekete sahne olmuştur. Örneğin, Babilerin Ayaklanması ve bu dini
yaymaya yönelik çabaları, Tütün Hareketi, Rusya’ya karşı savaşta gönüllü
askerlerin cepheye gitmesi ve halk tarafından organize edilen toplumsal
yardım kampanyaları, yerel ayaklanmalar yoluyla özerk hükümetlerin
kurulması, Meşrutiyet Devrimi, siyasal veya sınıfsal örgüt ve partilerin
şekillenmesi, Petrolün Millileştirilmesi vb.

Söz konusu hareketler modern İran tarihinde yer almalarına rağmen


hepsi katılım, etki ve oyuncuları açısından aynı değillerdi. Halkın katılım
derecesi ve modern İran tarihini yönlendirme açısından diğer sosyal
hareketler arasından Tütün Ayaklanması, Meşrutiyet Devrimi, Petrolün
Millileştirilmesi ve İran İslam Devrimi ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle,
çalışmada bu dört toplumsal hareket ele alınmıştır.

3
İran’da Sosyal Güçler

İran’da sosyal güçler silahlı kuvvetler, soylular ve toprak ağaları,


köylüler, işçiler, kapitalistler, esnaf, ruhaniler ve aydın sınıfları şeklinde
kategorize edilebilir. Bu güçler çeşitli özelliklere sahiptir. Fakat bu
araştırmada belirlediğimiz dört sosyal hareket incelendiği için bu
hareketlerde belirgin şekilde etkili olan güçler belirlenmeye çalışılmıştır.
Bu doğrultuda, saydığımız grupları ve sınıfları söz konusu
hareketlerdeki etkileri açısından ayrı ayrı ele alınmaktadır.

Silahlı Kuvvetler

Silahlı kuvvetlerle devlet, ayrı ayrı olarak, toplumun çeşitli


sınıfları arasında, düzeni sağlamak amacıyla birer arabuluculuk görevi
yapmaktadır. Genelde silahlı kuvvetler hükümetin uygulama kolu olarak
“kaba” devlet gücü kullandığında herhangi bir siyasi sorumluluk
taşımamaktadır. Fakat ordu çeşitli nedenlerden dolayı bazı hassas
dönemlerde doğrudan doğruya veya dolaylı siyasi otoriteyi ele geçirmek
zorunda kalmıştır. Tabii ki nüfuzun tarzı ve oranı veya silahlı kuvvetlerin
müdahalesi diktatör – ideolojik, despot ve parlamenter – demokrasilerde
çeşitli değişik yöntemlerle uygulanmaktadır.

Pehlevi kraliyet rejiminin kurucusu olan Rıza Şah döneminde ordu


mensupları dolaylı olarak siyasal otoriteyi elinde tutuyor ve
genelkurmay başkanlığı, mülki erkan yöneticilerine tanınan yetkilerin
önünden yürüyerek üstünlük sağlamaktaydı. Şah dönemi ordusu
işbirlikçi aristokratlar ve “Kacar” rejimi arazi ağalarından bağımsız ve
yenilikçi gruplardan seçilerek oluşturulmuştur. Bağımsız ve yenilikçi
olarak ordunun temelini oluşturan askerler zamanla halkın arazi ve gayri
menkul mülklerini gasp ederek İran arazi ağaları arasında yerlerini
almışlardır. Bütün bu değişen toplumsal – ekonomik sürece rağmen,
Şah’ın ordu üzerindeki ağırlığı silahlı kuvvetlerin bağımsızca hareket
etmesini engelliyordu.

4
1941 – 1953 yılları arsında çok sesli partili hayat ve çeşitli siyasi
grupların çalışmaları başlamıştır. Partiler ve grupların siyasal
çalışmaları ve kraliyet sarayının etkinliğini kaybetmesi ordunun siyasi
bir rol oynamasını engellemiştir. 1953 darbesi saray ve ordu işbirliği ile
gerçekleştikten sonra silahlı kuvvetlerin etkinliği belirgin bir şekilde göze
çarpmaya başlamıştır. Darbeden sonra orgeneral Zahidi, bir otoriter
genelkurmay olarak 18. dönem meclis seçimlerini organizatör gözlemci
olarak yaptırırken saray ordunun siyasi gücünün artmasında memnun
değildi.

1960 yılından sonra başlayan Şah’ın otoritesini güçlendirme


süreci içersinde siyasal açıdan tehlikeli olan ordu subayları
tutuklanmışlardı. Ayrıca görev süresi sona ermeden önce bir grup albay
ve general emekliliğe sevk edilmişlerdi. 1960’lı yıllardan İran İslam
devrimine kadar ordu sarayın güç mekanizması olarak görülüyordu.
Fakat kesinlikle bağımsız davranamıyordu. Şah’ın halk ayaklanmasını
bastırmada tereddütlü davranması ise orduyu büsbütün güçsüz
kılmıştır.

Soylular ve Toprak Ağları

Doğu despotizmi ve Asyalı üretim yöntemindeki soylular,


Avrupa’da otoriter devlet dönemindeki soylularla benzer durumda idiler,
böylece devlet karşısında bağımsızlığa sahip değillerdi.

Kacar devleti bazı reformları finanse etme doğrultusunda kamusal


arazilerin bir kısmını sattı. Böylece yeni toprak sahibi bir sınıf da ortaya
çıkartmış oldu. Fakat Kacar döneminde, devlet toprak ağalarına özel bir
statü tanımıyordu. Meşrutiyet devriminde bazı aydın ağalar devrimin
ilerlemesine yardımcı olmuşlardı.

1941 – 1961 yılları arasında toprak ağaları toplumun egemen


sınıfı idiler. Bu dönemde Meclis üyelerinin yaklaşık % 56’sı soylulara
ayrılmıştı. Ayrıca bu dönemdeki 17 başbakandan 15’i toprak

5
ağalarındandı. Soyluların en önemli partileri, “Kavam-ül Saltana”in
Demokrat Partisi idi.

1953 yıllında Musaddık’ın darbe sonucu devrilmesiyle birlikte


ülkenin siyasal ortamı değişti. Soylular kendine özgü ayrıcalıklar ve
siyasal etkinliğini muhafıza etmesine rağmen Saray egemenliği devam
ediyordu. Bu dönemdeki siyasal çatışmalar daha çok Saray ve soylular
arasında devam ediyordu. Arazi düzenlemelerini içeren bazı sosyal
reformların uygulanmasıyla birlikte soyluların siyasal etkinliği sona erdi.
Böylece soylular İran’ın siyasal arenasından dışlandılar. 1

Köylüler

İran’ın muasır tarihinde köylüler siyasal değişim süreçlerinde


etkili bir role sahip değillerdi ve genelde çeşitli siyasal güç ve gruplar
tarafından organize ediliyorlardı. Demokrat Parti ve İran Komünist
Partisi İran’da sosyalist hareketinin önderlerinden sayılıyorlar ve bu
partiler toprakların, toprak sahibi olmayan köylüler arasında
dağıtılmasını savunuyorlardı. Dolayısıyla köylüler dışındaki gruplar
tarafından köylülerin hakları savunuluyordu. Meşrutiyet olaylarında
köylü harekatının bir rolü yoktu. Arazi Reformu 1962 yılında gerçekleşti
ve İran’ın köylü toplumu üzerinde geniş değişimlere yol açtı. 1974
yılında köylü nüfusun %33’ü arazi sahibi değildi.

İşçi Harekatı ve Örgütleri

Batıyla ilişkilerin artması, Meşrutiyet devrimin gerçekleşmesi


etkileri altında İran’da işçi hareketleri oluştu. 1910 yılında Tahran
matbaacı işçileri ilk işçi sendikasını kurdular ve “İşçiler Birliği” adında
bir gazete yayımladılar. Rusya’da Ekim Devrimi’nden önce “Rusya
Sosyal Demokrat İşçileri” Partisi’nin siyasal ve düşünsel faaliyetleri İran

1
Tahlili Az, Sharayete Ejtemaee Rostaee,. Tahran, 1978. ss. 61-2.

6
işçilerinin aydınlamasında büyük bir rol oynamıştır. Bakü’deki “Himmet”
aydınlatma grubu 1904 yılından itibaren İran’ın büyük şehirlerinde
teşkilatlarını kurdu ve işçilerin grev hakkı ve sosyoekonomik
özgürlüğünü savunarak işçilerin yaşam koşullarının iyileşmesini talep
ediyordu.

1940’lı yıllarda Tudeh Partisi’nin yönlendirilmesiyle işçi


hareketleri ve sendikalar zirveye ulaştı. Tudeh Partisi’nin işçi
hareketlerini yönlendirmesine karşın Çalışma Bakanlığı kuruldu,
böylece devlete bağlı olan sendikaların kurulmasıyla Tudeh Partisi’ne
bağlı sendikaların güçlenmesinin engellenilmesi amaçlanıyordu.
Ağustos 1953 darbesinden sonra devletin resmi işçi kurumlarına olan
ilgisi de azalmaya başladı 1. Bu yıllarda devlet yeni işçi sınıfının
desteğini kazanmaya yönelik bir takım değişimler yaptı (örneğin işçilerin
işyerlerinin %20 karına ortak etme, asgari ücret uygulaması ve fabrika
hisselerinin işçilere satışı). 1963 yılının iş kanuna göre sadece ayrı
sendika kuruluşuna izin veriliyor ve federasyon kurulmasına müsaide
edilmiyordu.

1970’li yılların başında bir takım grevler nedeniyle devlet


işverenleri maaşların artırması için zorladı. İran İslam Devrimi
öncesinde işçiler varolan siyasi ortamdan etkilenerek bir takım grev ve
siyasal eylemlerde bulundular.

Kapitalistler

Kacar döneminde (1794 – 1925) özel mülkiyetin serbestliği ve


devletin ekonomiye müdahale etmeme düşüncesi dolaysıyla Liberalizm
aydın sınıflarda yayılmaktaydı. On dokuzuncu yüzyıllın sonunda İran
Batı ilişkilerinin artması sonucunda İranlı tüccarlar ticari şirketler

1
Abdül Samat KAMBAKHSH, Jonbeshe Karegari Dar İran, Tudeh Partisi Yayınları, Bita.
S.30

7
kurmaya başladılar. Bu dönemde bazı tüccarların sanayide (örneğin
ipek fabrikaları ve dokuma) yatırım yapmaları da önemli derecede arttı.

Tütün tekelinin devlet tarafından yabancı bir şirkete (Reji)


verilmesi, tüccarın Batı ve Saray’a karşı tepki vermesine neden oldu.
Batıyla ticaret, tüccarların iktisadi gücünü artırmıştı. Fakat despot Kacar
devletinin tüccarla olan ilişkisi onların memnuniyetsizliğine neden
olmuştu ve bu durum Meşrutiyet harekatının oluşumunda etkili bir rol
oynadı.

Rıza Şah’ın düşmesi, ekonomide devlet payının azalması,


kamusal tekellerin kaldırılması, dış borçlanma ve ithalatın artışı tüccar
sınıfını yeniden canlandırdı. 1941 – 1953 arası özellikle Musaddık
hükümetin dönemde tüccar kapitalistlerin hükümet ve mecliste etkili
konuma sahiplerdi. 1953 yılından itibaren 1961 yılına kadar Saray ve
ordunun siyasal yaşamda egemenliklerinin artmasıyla birlikte kapitalist
sınıfın etkiliği azalmasına rağmen ekonomik gücü artmaktaydı. Bu
dönemde özel sektörün yatırımları yılda % 20 oranında artmaktaydı 1.
1961 yılından sonra ekonomik reformlarının uygulanmasıyla sanayi ve
üretime önem verilirken ticari kapitalizmin büyümesine bazı engeller
çıkarıldı. Buna rağmen 1970’li yıllarda yeni sınıfın büyümesi devlette
bazı endişelere yol açtı, bu ortamda sanayi feodalizmin tehlikesinden
söz ediliyordu. Bu nedenle Şah’ın emriyle yeni kapitalist sınıfının
kontrolsüz büyümesini engelleme amacıyla “Yüksek Sosyal Konseyi”
kuruldu ve özel sektöre ait 5000 büyük sanayinin üçte bir hisselerinin
işçilere satılmasına karar verildi. Yeni burjuvaziyle Saray çekişmesi iç
krizlere yol açmıştı.

Esnaf

Geleneksel orta sınıf denilen esnaf kesimi modern kapitalist


düzenin yaygınlaşmasından önce çeşitli ülkelerde esnaf ve küçük

1
Vezarate Eghtesad ve Daraee, Amare Sanayee Bozorg, Tahran, 1979. s. 4.

8
işletmeler teşebbüsleri olarak kurulmuşlardı. İran’da yirminci yüzyılda
kriz, ayaklanma ve devrimlerde küçük burjuvazi önemli rol oynamıştır.
Küçük burjuvazi ulema ve ruhanileri destekleyip her zaman dini
eğilimlerine sahipti. On dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren küçük
burjuvazi Batı Kapitalizminin iktisadi ve kültürel girişimlerine karşı
direnmiştir. Bu sınıf Tütün Harekatı ve Meşrutiyet Devrimini de
desteklemiştir. Ayrıca küçük burjuvazi, on dokuzuncu yüzyılın
sonlarındaki Batı nüfuzuna karşı şekillenen İslami hareketlerin
merkezinde yer almaktadır. Ruhaniler baştan dini ve emperyalizm
karşıtı söylemlerle küçük burjuvaların desteğini kazandılar. Özellikle
zanaatçılar ve geleneksel üreticiler, uluslararası kapitalist ekonomiye
artan bağımlılıktan dolayı zarara uğramışlardı. Pehlevi döneminde
tüccar örgütleri muhafıza edildi. Ayrıca orta gelenekselci sınıf
Mussedik’in Petrolün Millileştirilmesini de destekledi ve bu sınıfa ait
olan parti ve gruplar Cepheyi Millide faaliyette bulunuyorlardı. Cepheyi
Milli’nin milli ve dini kanatlarının iç çekişmeleri sonucunda küçük
burjuvazinin desteği azalmaya başladı ve bu durum Mussadık
hükümetinin zayıflamasında önemli rol oynadı. 1961 yılında ruhaniler ve
Saray arasında çekişmelerin artmasıyla birlikte yeniden esnaf siyasi
yönden aktifleşti. Milli Meclis’in kapatılması ve yeni iktisadi politikaların
uygulanması sonucunda devletin rolünün artması, esnaf arasında geniş
tepkilere yol açtı. 1964 yılında Milli Meclis 200 milyon dolar askeri kredi
karşılığında Amerikalı askeri personeline diplomatik dokunulmazlığı
tanıması sonucunda 1 bazı ruhaniler, özellikle Ayetüllah Humeyni’nin
karşı çıkışları yeniden orta sınıfın dini duygularını incitti. Muharrem
1963 yılında dini etkinlik siyasi protestoya dönüştü ve isyan tüm çarşıyı
kapladı. 1963–1979 döneminde yenilenme ve sanayileşme sonucunda
küçük burjuvazinin durumu daha da kötüleşti. Çarşıdaki küçük
burjuvalar sanayicilerin aksine devletin sanayicilere tanıdığı vergi
indirimi, gümrük desteği ve finanssal desteğinden yoksunlardı. Orta

1
Kapitülasyon

9
sınıfın dini duyguları İslami devrim ideolojisinin şekillenmesine yardımcı
oldu.

Ruhaniler

Şiilerin on ikinci İmamı olan “İmamı Zaman”ın geçici olarak


görünmezliği başladıktan sonra görününceye dek din adamları ve
ruhaniler İmam’ın vekili olarak görev yapabileceklerdir.

Şii ruhanileri İran’da Sefavi Hanedanı döneminden sonra toplum


üzerinde etkili olan sosyal gruplardan en önemlisi sayılarak özel değer
ve sosyal dokunulmazlık ayrıcalığı haklarına sahipti. İran hükümdarları
din adamlarına tanınan haklar ve ayrıcalıklara müdahale edemiyorlardı.
Safavi ve Kacar hanedanı dönemlerinde sosyo – politik – ekonomik
açılardan güçlendirilmiş vakıflar, dini okullar, şeriat mahkemeleri,
Yargıtay ve büro işleri gibi sorumluluklar ruhanilere bırakılmıştı. Kacar
Hanedanı döneminde devletin kontrolü dışında olması amacıyla dini
eğitim veren kuruluşların Irak’a nakledilmesi, dini mekanizmanın
bağımsızlığını arttırıyordu. Ayrıca Kacar Hanedanı devrinde Şii
mezhebinin temeli olarak kabul edilen içtihat ve taklit farizalarının
uygulanması din adamlarının gücünü artırmıştır. Kacar hükümdarları ise
karşılaştıkları dini boşluğu doldurmak amacıyla kendi resmi din
adamlarını yetiştirerek devlete bağımlı din adamlarına “Sadrül Ulema”
ve “Sultan-ül Ulema” gibi unvanlar verdiler. Bu olaydan sonra ülkenin
çeşitli şehirlerinde dini görev yapan “Şeyh-ül İslam” lakaplı din adamları
ve Cuma namazı imamları şah tarafından atanıyorlardı.

Aydınlar

İran’a özellikle değişim ve yenilenme sürecinde aydınların rolü


siyasi yaşamını aşarak temel ve yapısal bir yere sahip olmuştur.
Meşrutiyet Devrimi sonrasındaki devlet yapısının oluşumunda aydınların
etkisi belirgindi. İran’ın ilk aydın nesilleri Liberalizm, Sekularizm ve

10
yeniliği savunuyorlardır. Bu aydınlar İran’ın eski ve geleneksel
değerlerinin canlandırılması, ruhanileri siyasetten uzaklaştırma, Avrupa
metodunda bir anayasa hazırlanması, milli hükümet ve onun
kurumlarının inşa edilmesini istemekteydiler. Bazen aydınlar kendi
isteklerini gerçekleştirme uğrunda ruhanilerin desteğini kazanma
amacıyla isteklerinin temelinde İslam olduğunu ileri sürüyorlardı.

İran Meşrutiyet Devrimi’nin temelleri aydın düşüncelerinin


yayılmasıyla oluştu. Feramuşhane (Unutma Evi), Ademiyet Toplumu,
İran Uyanış Lojü ve Terakki Topluluğu gibi bazı teşkilatlar yoluyla
aydınların düşünce ve eylemlerini örgütlüyorlardı. Ayrıca Meşrutiyet
Devriminden önce aydınlar İran’ın geri kalmışlığını gidermek için
siyasal, mali ve arazi politikalarında geniş çaplı değişimlerin gerekli
olduğunu söylemekteydiler. Aydınların düşünceleri onlarca gazete ve
bildiride yayımlanıyordu. Meşrutiyetin kazanılmasından sonra ve milli
meclisinin kuruluşuyla birlikte aydınların rolü daha da açık biçimde göze
çarpmaya başlayıp aydın toplulukları genişledi.

Meşrutiyet Anayasa’sı aydınların milli hükümet, özgürlük ve eşitlik


temellerine dayanıyordu. Ayrıca daha sonra Pehlevi döneminde
uygulanacak olan bazı düşünceler, örneğin toprak reformu, kültürel
sekularizm, anti nasyonalizm ve ruhani karşıtlığı bu dönemin aydın
harekatında oluşmuştu.

1920 darbesiyle birlikte İran’ın siyasal ve sosyal ortamı değişti ve


aydınların siyaset alanındaki faaliyetleri sona erdi. Batı ve değişim
yanlısı olan Rıza Şah hükümeti aydınların bazı isteklerini gerçekleştirdi,
örneğin modern devletin kurulması, İran Nasyonalizmi, idari reformlar,
ruhanilerin siyasetten uzaklaştırılması ve siyasi bütünlük. Diğer istekleri
ise örneğin hukuk devleti, özgürlük ve liberalizm bastırıldı.

Rıza Şah’ın devrilmesiyle birlikte sosyal ve siyasal faaliyetlerin


özgürleşmesi sonucunda yeni orta sınıflar ve aydınlar yeniden siyasal
sahneye çıkmaya başladılar. Rıza Şah’ın eğitim programları sonucunda

11
yeni bir eğitimli sınıf oluşmuştu, bu grubun kurduğu ilk parti İran Partisi
idi ki bu parti aslında Mühendisler topluluğu olarak kurulmuştu. İran
Partisi hekimler, hukukçular, gazeteciler, üniversite ve okul
öğretmenlerinin partisi idi 1.

Cepheyi Milli’nin düşürülmesinden sonra ve 1963 – 1978


döneminde muhafazakar, Batı yanlısı ve Saray’a yakın yeni aydın sınıfı
oluşup önemli siyasi mevkileri işgal ettiler.

1970’li yıllarda bazı aydınlar İslam ideolojisinin etrafında


toplanarak bu ideolojiye isyancı bir yön verdiler. Halbuki önceki aydın
nesilleri, din ve gelenek karşıtı ve Liberal yaklaşımlara sahiplerdi. Tam
tersine 1970’li yıllarda dini aydınların amacı İslam’ı canlandırarak bir
sosyal ve siyasal düzen olarak Batı kapitalizminin karşısına çıkmaktı.

Aktörlerin Etkililiği

Görüldüğü gibi ordu, köylü, soylu, işçi ve işçi sendikaları İran’ın


değişim ve devrim süreçlerinde pek etkili olmamışlardır. Fakat
kapitalist, orta sınıf, aydınlar ve ruhanilerin etki ve önemi fazladır. Bu
nedenle bu araştırmada esnaf, aydın ve ruhanilerin belirlediğimiz
hareket ve devrimlerdeki rolleri incelenecektir.

Araştırmanın Soruları

Esnaf, aydın ve ruhanilerin üstlendikleri rollerin aynı önemde


olmadıkları bir gerçektir. Gerçekten de, bu grup, devrim ve sosyal
hareketlerin hazırlanma, oluşma ve sonuçlanması aşamalarında hangi rolleri
üstlenmişlerdir? Devrimler ve toplumsal hareketlerin önderlik, seferberlik,
organizasyon ve ideolojik, aşamalarında neler yapmışlardır? Her grup,
hareket ve devrimlerin aşamalarında ne ölçüde etkili olmuştur? Devrimin
değişik aşamalarında (hazırlama, oluşma ve sonuçlanma) ve rollerde (liderlik,

1
R. Cottam, Nationalism in Iran, Pittsburgh, 1964, p. 265.

12
seferberlik, organizasyon ve ideoloji), milliyetçi, dinci ve Marksist aydınlardan
hangisinin daha önemli bir rol üstlendiğini görmek mümkün müdür? Ortaya
konulan sorulardan anlaşılacağı üzere bu araştırmanın amacı, devrimin
değişik aşamalarında milliyetçi, dinci ve Marksist aydınlar, dini liderler ve orta
sınıfa düşen roller ile bu grupların ortak ve farklı yönleri gözler önüne
sermektir. Bu temele dayanarak Tablo 1'deki sorulara cevap bulmak
araştırmanın esas amacıdır.

13
Tablo 1 : Araþtýrma Sorunlarý

Ýran
Aydýnlar
hareket ve
devrimlerinde Ulema Esnaf
Milli Marksist Dini
rol
oynayanlar
Petrolün Ýslami Petrolün Ýslami Ýslami Petrolün Ýslami Petrolün Ýslami
Tütün Meþrutiyet Millileþmesi Tütün Meþrutiyet Tütün Meþrutiyet
Devrim Millileþmesi Devrim Devrim Millileþmesi Devrim Millileþmesi Devrim
Boyutlar
ve
aþamalar

az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok
az
orta
çok

a
m
rla

Ha

um

Ýdeoloji

Ol

r
fe
Za
a
la m
ýr
H az

14
um

Liderlik

Ol

r
fe
Za
a
la m
ýr
H az

um

Seferberlik

Ol

r
fe
Za
a
m
rla

Ha

um

Ol

Organizasyon
r
fe
Za
Amaç ve Yöntem

Bu çalışmada, belge incelenmesine dayalı tarihsel yöntem


kullanılmıştır. Tarihsel yöntem tarihi konularda bilimsel yöntemlerin
uygulanmasından ibarettir. Bu yöntem sosyal bilimlerde önemli bir yere
sahiptir.

Tarihsel yöntem uygulamadaki dikkat açısından en zor araştırma


yöntemlerindendir, çünkü araştırmacı bir yandan kaynakların niteliğini
örneğin kaynakların gerçek ve doğru olduğu, yazarlarının, yazının
zaman ve mekan ve yazım koşullarını göz önünde bulundurması
gerekmektedir. Öte yandan kaynakların içeriğini, örneğin sağlamlık,
dikkat ve değeri açısından incelemesi gerekir. Bu yöntemin bir diğer
zorluğu da, elde edilen sonuçların genellemesinde aşırı derecede
dikkatli olmak gerekmektedir 1.

Tarihsel yöntemin üstünlüğü, araştırmacının incelenen konularla


direkt olarak temas etmemesi ve güncel yaşamında olaylarla
karşılaşmamasıdır, böylece inceleyen – incelenen arasındaki etkileşim
söz konusu değildir.

Tezin araştırma yöntemi Tarihsel Analiz’dir, öncelikle mevcut


kaynaklar taranmıştır. Veri kaynakları şunlardır; 1. resmi ve yayınlanmış
belgeler, 2. geçmiş dönemlerdeki faaliyetlere ait yazılar ve belgeler, 3.
devrim ve hareketlerde direkt olarak katılan insanlarla yapılan
röportajlar. Bu araştırmada birincil ve ikincil kaynaklar kullanılmıştır,
birincil kaynaklar devrimler ve hareketlerde direkt olarak katılanlarca
yazılmış eserlerken ikincil kaynaklar söz konusu devrim ve hareketlerde
direkt olarak katılmamış yazarların eserlerinden oluşmaktadır 2.

1
Abbas Bazargan, Zohreh Sarmad ve Elaheh Hejazi, Raveshhaye Tahghigh Dar Olume
Raftari, Tahran, Akah Yayınları, 2000, s. 122.
2
a.g.e., s. 123

15
Tez iki amaca sahiptir: 1. Araştırmacının geçmişteki olayların
gerçeklerine ulaşma isteğidir. Böylece araştırmacı geçmişte
gerçekleşen olaylar hakkında bilgi sahibi olmayı hedeflemektedir. 2.
Şimdiki durum hakkında açık bir görüşe sahip olma isteğidir. Bir başka
değişle bu araştırmanın amacı geçmişteki verileri kullanarak geçmişteki
olayları yorumlamaktır. Bu yöntemle geçmişteki olayların nedenlerini
anlamak mümkündür. Böylece bugünkü olayların anlaşılmasında da bir
tarihsel görüşe sahip olabiliriz (bazılarına göre tarihi incelemekle
gelecekteki olayları tahmin etmek mümkündür).

Bu araştırma giriş, üç ayrı bölüm ile bir sonuçtan oluşmaktadır. İlk


bölümde araştırmanın model ve kavramları belirlenmiştir. Bölümün başında
devrimlerin, ihtilallerin meydana gelişi, oluşumu ve sonuçlanması, ayrıca
ihtilal ve devrimin temel farklılıkları incelenecektir. Devamında aydınlar, din
hocaları ve orta sınıf, devrim ve hareketlerin aktörleri olarak incelenmiş,
sonunda bunların önderlik, seferberlik, organizasyon ve ideolojik rolleri
ele alınmıştır.

İkinci bölüm 20. yüzyılın ilk yarısındaki hareketlere, yani Tütün


Aayaklanması ve Meşrutiyet Devrimine ayrılmıştır. Bu bölüm iki
kısımdan oluşur. Birinci kısımda aydınlar, din hocaları ve orta sınıfın
üstlendiği roller ve Tütün Ayaklanmasının aşamaları açısından
araştırılmıştır. Bu kısım sonuçlar ve sonuçların şematik karşılaştırılması
ile son bulmuştur. İkinci kısımda ise, yine sözü edilen dört kavram,
Meşrutiyet Devriminde aydınlar, dini liderler ve orta sınıfın rolü ve
devrimin oluşum aşamaları, ve şematik bir sonuç yer almaktadır.

Üçüncü bölümde 20. yüzyılın ikinci yarısındaki hareketlere yer


verilmektedir. İlk kısımda Petrolün Millileştirilmesi ve aydınlar, dini
liderlerle ve orta direğin rolleri ve kıyaslanması ele alınmıştır. Sonunda

16
şematik sonuçlar verilmiştir. İkinci kısım, İslam devrimiyle ilgilidir ki yine
söz konusu dört kavram açısından milli, dini ve Marksist aydınlar, dini
liderler ve orta direğin rolü incelenmiştir.

Araştırmanın sonunda konu ve kavram sonuçları verilmiştir.

17
BİRİNCİ BÖLÜM
MODEL VE KAVRAMLAR
Modern devlet oluşumuyla birlikte devlet – toplum ilişkisinin niteliği
daha fazla önem kazanmıştır. Modern devlet, başlangıçta genellikle otoriter
devlet biçiminde ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılda otoriter devletlerin çöküşüyle
birlikte siyaset ve toplum alanları farklılaştı. Toplum ve devlet ayrımına yol
açan bir diğer etken de din ve devlet arasındaki bağların zayıflaması, böylece
din ve onun sosyal kurumları toplumsal alanda yer almıştır.

Batı toplumları hakkında araştırma yapan sosyal bilimciler, 19.


yüzyılda devlet ve toplumun tam olarak ayrı ve zıt olmasına bakmayarak,
devlet ve toplum ilişkisini çok yakın ve sık olarak ele almakla birlikte devlet
siyasetini de siyasal örgütler ve sosyal güçler ile örtüştüğünü düşünmekteler.
Halbuki batılı olmayan devletleri araştıran toplum bilimciler, 19. yüzyıldaki
bakış açısını (devlet ve toplum ayrımı) muhafıza etmekteler.

Devlet ve toplum ilişkisi davranışsal, toplumsal güçler ve yapısal


düzlemlerde incelenebilir. Siyasal davranış (political behaviour) yaklaşımı,
bireylerin siyasal davranışlarını incelerken, ekonomik-toplumsal sınıf, sosyal
mevki, eğitim düzeyi, cinsiyet, soy, dini eğilimler ve benzeri değişkenleri
araştırmaktadır. Toplumsal güçler yaklaşımında sosyal gruplar ve güçlerin
siyasi yaşam üzerindeki etki ve rolleri incelenilmektedir. Üçüncü yaklaşımda
ise ekonomik, sosyal ve kültürel düzenlerinin siyasal yapı üzerindeki
etkilerinden bahsedilmektedir.

Bu araştırmada, İran’ın üçüncü dünya ülkeleri arasında yer alması ve


batılı ülke olmadığından dolayı 19. yüzyıldaki Avrupalı yaklaşımını (din ve
devlet ayrımı) kullanıp sistematik bir görüş izlemektedir. Siyasal davranışlar,
toplumsal güçler veya yapısal inceleme olmadan İran devriminin
açıklanmasının imkansız olduğundan sistematik yaklaşım kullanılmıştır. Söz
edilen yaklaşımların hiçbirisi tek başına açıklayıcı olamazlar, araştırmanın
başlığında da belirtildiği gibi toplumsal güçler üzerinde odaklanılacaktır.

18
I. TOPLUMSAL DEĞİŞİM HAREKETİ VE DEVRİM SÜRECİ
Toplumsal değişim hareketi ve devrim süreci, doğuş, gelişme ve
zafer dönemlerinden oluşmakta ve her sosyolog bu dönemlerden her
birine özel değer vermektedir.

A. Şekillenme veya Doğuş (Hazırlama)


Değişim ve devrim koşullarının oluşmasına zemin hazırlayan
yapısal oluşumlar, siyasal ve toplumsal öğelerdir ve ön yargılar,
çevresel koşullar ile dış faktörlerden etkilenebilirler. Toplum bilimciler
ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel etkenlerin devrim koşullarına
zemin hazırlayan en önemli öğeler olduğunu kabul ederler ve
sosyolojik, psikolojik, siyasal, kültürel ve pratik olarak farklı olan teorileri
ve bu faktörlerden birini veya bazılarını devrimin meydana gelişini
açıklamak için kullanırlar. Toprak mülkiyeti, ağır vergiler, hizmet ve
mallarının aşırı pahalılığı ve fakir kesimin zorlanması, sınıfsal
farklılıklar, bireysel ve toplumsal özgürlüklerin yok edilip diktatörlüğün
oluşturulması, topluma hakim olan sosyal değerleri hiçe saymak, siyasi
ve diplomatik yenilgiler, ülkeye dolaylı veya direk olarak yabancıların
egemenliği, açlık, coğrafi ve çevresel koşullar devrimi yapısal olarak
hazırlayan etmenlerdir. 1 Örneğin, Johnson’a göre: “Siyasal sistem ve
toplumsal gruplara hakim olan değerler arasındaki çelişki toplumsal
yapıda çelişkiye neden olup sonuçta toplumu kritik koşullara
sürüklemektedir”. 2 Marx’a göre: “Üretim faktörleri ve üretim ilişkileri
arasındaki çelişki devrim koşullarını hazırlayıp bu koşulları sınıfsal
çelişkiye dönüştürmektedir”.

Bu dönemde ideoloji ve yeni düşüncelerin oluşumu, devrimlere


zemin oluşturmaları açısından önem taşımaktadır. Bu yoldan ideologlar

1
Manuchehr Muhammedî, Beresi Enghelabe İslami İran, 6. baskı, Tahran, Amir Kabir,
Yayınları, 1997, s. 48.
2
Charlmers Johnson, Taghire Enghelabi, Çev. Hamit Elyasi, Tahran, Amir Kabir Yayınları,
1994, s. 45.

19
ve düşünsel liderler, kavramları ve ideolojik görüşlerini kullanarak
mevcut düzeni eleştirip ideal düzeni gündeme getirmektedir. 1

B. İlerleme ve Devrimin Gerçekleşmesi


Bu aşama çevresel ve yapısal olarak uygun zemine göre oluşan
prosedürleri içermektedir. Başka bir deyişle toplumda değişim için
uygun şartların meydana gelmesi sırasında sisteme muhalefet eden
siyasi gruplar ve düşünürler yapılandırma ve amaçları ortaya koyarak,
halk tabanını seferber ve organize ederler. Devrimci hareket için
yapılandırma, her toplumda ekonomik, siyasal ve kültürel koşullara
bağlıdır. Amaçlarına ulaşmak için hangi fırsatları, hangi yolları nasıl
kullanacaklarını ve mevcut engelleri nasıl aşacaklarını koşullar belirler. 2

Bu aşamanın en önemli değişkeni olarak seferberlik ve


organizasyon rolüne değinmek gerekir, çünkü bu seferberlik ve
organizasyon devrimsel değişimlerin meydana geliş zamanı, şekil ve
şiddetini belirlemektedir. Başka bir değişle mevcut güçleri ve olanakları
organize etmek devrimcilerin egemenlere karşı gücünü artırmakta
önemli rol oynamaktadır. Siyasal gruplar ve ideologların halkı seferber
etmek için kullandıkları silahlar dil, hitap ve ifade biçimidir. Bunlar
devrimin ideolojisini ve hedeflerini basit bir şekilde ve halkın
duygusallığına dayanarak ortaya koyarlar. Örneğin, Charles Tilly’e göre:
“Devrim bir toplumsal aksiyondur ve devrimci güçler seferberlik
prosedürüne dayanarak zorunluluk, ekonomi ve değer kaynakları
kullanarak egemen güçlerin elinde bulunan yeni olanakları
etkisizleştirmeye çalışırlar”. Devrimci itilaf bu dönemde hareketi koruyup
devam ettirmek için önemli bir faktördür ve iktidara karşı bütün gruplar
ortak bir düşmanın olması esasına dayanarak geçici olarak birleşip
devrimi zafer ve sonuca götürmeye çalışırlar. 3 Bu aşamada devrimci

1
Asattullah Bademci, Usul ve Shenakhte Enghelabe İslami, 4. Baskı, Tahran, Peyam
Yayınları, 1997, s. 121.
2
Badamchi, a.g.e., s. 130.
3
Charles Tilly, From Mobilization To Revolution, London, Wesly, 1976, p. 69.

20
seferberlik, ideolojik temellere dayanarak, değişik grupları birlikte aktif
hale getirip, güç olanakları ve ideolojinin belirlediği amaçlar
doğrultusunda kullanabilir. 1

C. Zafer veya Sonuç


Charlmers Johnson, devrimin zafere ulaşması için iki koşulu
gerekli bulmaktadır. Temel koşul olan birincisi, çevre, değer yargıları ve
yapısal baskıları ile toplumsal iktidar boşluğunu içerir. İkincisi nihai veya
yeterli koşullardır ve genellikle devrimi hızlandıran ve sonuca taşıyan
faktörlerdir. Bu faktörler ordunun zaafı, askeri darbe, devrimcilerin inanç
biçimi (Allah'ın yardım ve şehit olma gibi), devrim strateji ve taktikleri,
silahlı ayaklanma, gerilla hareketi, devlet sistemine girip içten darbe
yapma veya genel ayaklanma, gösteriler, grevler ve son olarak
karizmatik ve güçlü bir liderin ortaya çıkması gibi koşullarını içerir. 2

II. DEVRİM
Şu ana kadar devrim sözcüğü farklı anlamlarda yorumlanmıştır.
Bazen sadece toplumsal bir değişiklik olarak kullanılmasına rağmen
devrim toplumsal değişim değil belki onun özel bir şeklidir. Bazen de
devrim ve devrimci kelimesi bazı özel değişimlerin önem ve kapsamını
gösterecek şekilde kullanılır. Örneğin, feodal toplumun endüstri
toplumuna dönüşmesini sağlayan değişime devrim denmiştir, ancak bu
kullanış pek de doğru değildir. Siyasal analizde devrim kavramı özel bir
takım değişimler için kullanılır, 1789 Fransa, 1917 Rusya ve1949 Çin'de
meydana gelen değişimler devrim örnekleridir. Ancak sosyologlar
devrim sözcüğünü toplumsal yapıdaki tam bir değişim için
kullanmaktadırlar, ve iktidardaki değişimler ise bunun sadece bir
görüntüsüdür. Latince de devrim için kullanılan ilk terim olan

1
Hüseyin Beşiriye, Enghalab ve Besije Siyasî, Tahran, Ney Yayınları, 1995, s. 79.
2
Charlmers Johnson, a.g.e., s. 104.

21
“Revolver”den (revolution) türetilmiştir. Revolver geriye dönüş
anlamındadır ama bundan gaye gericilik değil belki geriye dönüp
yeniden başlamaktır. Bu tanım günümüzdeki devrim kavramına daha
uygundur. Devrim için ilk tanım 20. yüzyılın başında Fransız bilgin
Arthur Boer tarafından yapılmıştır. Boer’e göre: “Devrim güç kullanarak
toplumsal yapıda bir takım değişimler yaratmak amacı ile
gerçekleştirilen başarılı veya başarısız çabalardır”. Devrim belli zaman
diliminde belli bir toplumda köklü değişim meydana getiren bir olgudur.
Devrim sonucu aşağıdaki değişiklikler meydana gelir: 1

1) Devletin idari uzman yapısının değişmesi,

2) Eski siyasi organların veya görevlerin değişmesi,

3) Toplumsal yapıdaki değişim, sınıfsal yapıda veya gelir


dağılımında da kendini gösterir.

A. Devrimi Açıklayan Teoriler


Devrim teorileri bir kaç kategoride sınıflandırılmaktadır; örneğin
sosyal – psikolojik teoriler, yapısal ve fonksiyonel teoriler, siyasi
çatışma teorileri. Tilly’e göre: “Kolektif Eylem teorileri dört sosyolojik
geleneklerin üzerine kurulmuştur; Marksist, Durkheim’ci, Mill ve
Faydacılık ve Weber’cilik” 2.

Bottomore’e göre; Toplumsal değişim ile ilgili teorileri iki grupta


sınıflandırabiliriz: “Doğrusal teoriler” ve “Dairesel Teoriler”. Doğrusal
teoriler arasında en önemlileri Comte, Spencer, Hobhouse ve Marx’ın
teorileridir. Dairesel teorileri ele alan düşünürler ise Pareto ve
Sorokin’den ibarettir.

Arendt’a göre devrim ile ilgili teoriler iki esasa dayanmaktadır: 1-


Bilimsel tarih ve gündeme gelme zamanı ve 2- Değişkenler (ekonomik,

1
Mecid Mohseni, Jameshenasi Umumi, Tahran, Zahiri Yayınları, 1993, s. 72.
2
Charles Tilly, Ibid, s.73

22
sosyal, kültürel, siyasal, psikolojik,…) ve ayrıca bu değişkenler
arasındaki mantıksal ilişki.

Durkheim ve Merton kendi devrim teorilerinde diğer bilginlerin


temel aldıkları anomiye 1 değinmişlerdir.

Eckstein ekonomik olarak toplumsal yoksulluğun artmasını


devrime yol açan faktörlerden biri olarak yorumlar. Ekonominin hızlı
gelişmesi sonucu üretimde artış meydana gelmekte, ancak bu artış
dengeli bir şekilde dağıtılmazsa bütün toplum ondan yararlanamaz.
Eckstein bunun dışında başka birkaç faktörü daha devrimin sebebi
olarak göstermektedir:

1. Halkın, demokratik isteklerini ifade etmek için uygun siyasal


ortam ve şartların oluşmaması,

2. Toplumsal değerlerin çelişkisi (yeni ve geleneksel değer


sisteminin çelişkisi),

3. Toplumdaki gerici ideoloji egemenliği,

4. Halkın ulaşılmaz üst sınıflar ve seçkinlerden memnun


kalmaması,

5. Sosyal düzensizlik,

6. Yeni sosyal sınıfların oluşmasından doğan çelişkiler. 2

Huntington, “toplumsal değerlerin hızlı değişimi, genelde


modernizasyona doğru giden toplumlarda ortaya çıkar” demektedir.
Yazar, siyasal – toplumsal istikrarsızlık, modernizasyonun arttığı ölçüde
artabileceğini ileri sürmektedir. Modernizasyon tanımını sanayileşme,
kentleşme, dinsel yokluk, demokratikleşme, eğitimsel gelişme,

1
Anomi: beklenmedik ekonomik durgunluk veya hızlı ekonomik gelişimin sosyal
düzensizlik yaratmasıdır.
2
Harry Eckstein, Internal War, Newyork, Free Press, 1964, p. 45.

23
toplumsal olay ve sorulara medyanın katılması gibi etkenlerle
1
yapmaktadır .

Huntington, devrimi toplumun modernleşme çabasının bir yönü


olarak ele almaktadır. Devrim, sosyo – ekonomik gelişme veya bu iki
etkinin, siyasal gelişmeyle uyum içinde gelişemediği toplumlarda
gerçekleşir ve devrimci hareket bu uyumsuzluğu yok etmek için oluşur.
Yazara göre; gelişmiş ülkelerde, siyasi kurumların oldukça gelişmiş
olması, devrim tehlikesine set oluşturmaktadır. Devrime sadece
gelişmekte olan ülkelerde rastlanılabilir. Huntington, devrimi geleneksel
toplumun modern topluma dönüşmesinde bir aygıt olarak
nitelendirmektedir. O’na göre devrim radikal bir değişimdir.

Devrim teorilerinin sınıflamasında bu teorilerin devrimi açıklayıcı


öğelerinden yararlanılmaktadır. Fakat bu teorilerin farklılaşmasındaki en
önemli boyut onların birey, örgüt ve sınıf tanımlarından kaynaklanır.
Söz konusu teoriler bireyler, sınıflar ve örgütlerin hangi koşulda
devrimsel olarak hareket edeceğini açıklamaktır. Söz konusu teorileri bu
üç grubun herhangi birinin içinde yerleştirebiliriz.

Bireye Dayalı Devrim Teorileri

Bu yaklaşımın temel varsayımı, devrimi bireysel bir eylem olarak


tanımlamalarıdır. Böylece bireyler bazı amaçlarını gerçekleştirmek için
devrime baş vururlar. Bu yaklaşım çerçevesinde sürekli olan yapısal
değişimler sonucunda çözümlenilmemiş gerilimler artmakta, böylece bu
durum mekanda kargaşaya yol açmaktadır. Gerilim birkaç sebepten
oluşur: 1- Adaletsiz bir sistemde sosyal bağların kopuşu ile insanlar
yönlerini şaşırır (panikleme, endişe, utanma ve suçluluk) 2. 2- Bireyleri
siyasi sisteme bağlayan aracı sosyal ve siyasal kurumların çöküşü

1
S.P.Huntington, Political Order in Changing Societion, Yale University Pres, Massachse,
1976, s. 23.
2
Chalmers Johnson, a.g.e., s. 70

24
nedeniyle birey ve gruplar sosyal açıdan izole olurlar, bu durum onların
marjinal olmalarına yol açar 1. 3- Artan beklentilerin karşılanılmaması
nedeniyle ümitsizliğe kapılma, başarısızlıklara sebep olur 2. 4-
kurumsallaşmayı engelleyen ve toplumda bütünlüğü bozan hızlı
modernizasyon 3. Genel olarak gerilimler bireylerde oluşur, fakat
yetkililerin sosyal düzeni sağlamaktaki başarısızlığı sonucunda
toplumsal devrim davranışları ortaya çıkar. Böylece devrimsel
hareketlerle devrimsel olmayan güç çekişmeleri arasında ayrım olur.

Hoşnutsuzluk ve bunalım bireylerin devrimsel davranışlar


sergilemeleri için yeterli değildir. “Kritik durum” yaratan sebepler devrim
için gereken psikolojik etkenleri hazırlar ve “bireyleri hızlı etkilenmeleri”
ve “kitlenin toplu isteklerine karşı korunmasızdır” 4.

İran devrimi ve hareketlerinin temelleri izlendiğinde, Şii siyasi


düşüncesiyle Monarşi ideolojisinin bağdaşmazlığını göz önünde
bulundurulması gerekir 5.

Şii mezhebinde İmamet inanışı vardır. Bu çerçevede


peygamberin ölümünden sonra belli karizmatik kişilerin hakiki liderleri
olduğuna inanırlar. On ikinci İmam’ın dünyevi olarak yaşamamasına
rağmen onun yer yüzündeki önderliği sona ermemiştir. Bu ideolojik
teamül tüm zamanlarda tüm yöneticileri gayri meşru kabul eder ve bu
anlayış neticesinde İran Şii Muhalefet Siyaseti açıklanabilir 6.

Bu yorumlama tarihsel gerçeklerle uymamaktadır. Çünkü birincisi,


İran’da Şii dini hareketleri daima farklı ve ulema siyasal olarak
heterojen kategorilerde yer alıyorlardı. 19 ve 20. yüzyıllarında,

1
Hannah Arendt, The Origin of Totalitarianism, Cleveland Meridian Books, 1958, p. 36.
2
James C. Davies, “Toward a Theory of Revolution”, American Sociolojical Review, 27,
1962, p. 10.
3
Samuel Huntington, Ibid, p. 50.
4
David C. Schwartz, Theory of Revolutionary Behavior, New York, Free Pres, 1971, pp.
14-32.
5
Mansoor Moaddel, Class, Politics and Ideology in the Iranian Revolution, New York,
Colombia University Press, 1993, p. 4.
6
Hamit Algor, The Islamic Revolution in Iran, London, Open Press, 1983, p. 2.

25
ulemanın bir grubu monarşiyi desteklerken diğer grup ters yönde
hareket ediyorlardı.

Bireyselci yöntemi savunan bir diğer yaklaşım da aşağıdaki


gibidir. 1960 ve 1970’lı yıllarda sürekli iktisadi büyüme ve bunun sonucu
olarak iktisadi kriz Humeyni’nin aşırı düşüncelerine zemin hazırladı. Bu
yaklaşım eleştirilebilir, çünkü İran ekonomisi o dönemde eşi görülmemiş
şekilde gelişmekte idi, yetmişli yılların kriz olarak nitelendirilmesi pek
kolay değildir. Bazı iktisadi problemlerin ortaya çıkıp insanları
hoşnutsuz bıraktığı doğrudur, fakat bu problemler beklentiler ve
gerçekleşmeler arasında açıklardan dolayı insanların yönlerini
şaşırmalarına fazlaca yol açmamıştır.

Bireyselci yaklaşımı savunan üçüncü çizgi Arjomand’in “Taca


Türban” eserinde rastlanabilir. Arjomand’e göre: “İran’daki hızlı sosyal
değişimler toplumu sosyal açıdan alt üst etti. Devletin alt üst olan
grupları yeniden yönlendirmede başarısız kalması nedeniyle Şii İslam
sosyal ve siyasal hareketleri yönlendirme rolünü üstlendi. Mevcut
kaynaklara dayanarak marjinal ve izole olmuş insanların devrimde çok
düşük bir rol oynadıkları gözlemlenmektedir” 1.

Sonuç olarak Abrahamian’ın “İki Devrim Arasındaki İran”


Huntington teorisine dayanarak İran devrimini açıklamada düzensiz
gelişmeyi ileri sürmektedir 2.

Örgütsel Devrim Teorileri

Bireyci teorilerde kesin olarak kabul edilen etkiler Örgütsel


teorilerde sorgulanmaktadır: Hoşnutsuz insanlar nasıl devrimsel
ideolojiyi kabullenip hükümete karşı toplu eylem doğrultusunda

1
Sait Arjomand, The Shadow of God and The Hidden Imam, Chicago, University of
Chicago Pres, 1979, ss. 4 – 5
2
Ervand Abrahamian, Ibid, p. 6

26
örgütleniyorlar? İlk önce devrimci ideolojiler kendi muhataplarıyla temas
kurması gerekmektedir. Kitap ve makaleler yazılmalı, gazete ve
broşürler yayımlanmalı, muhataplar uygun bir mevkide yönlendirilmeli,
hitabeler kısa bir zamanda hazırlanıp sunulmalı, planlar üretilip
yayılmalıdır. Bunların hepsi gerekli kaynakların mevcut olmasına
bağlıdır. Kaynakların seferberliği toplu çalışmaya bağlıdır, bu kaynakları
seferber eden ve bireysel hoşnutsuzlukları düzenleyici bir örgütün
olmadığı durumda hiçbir devrimci hareket yapılamaz. Böylece devrim
insanların ortak amaçlarına ulaşma yolunda kaynaklarını bir araya
getirerek toplu harekette bulunmalarıdır. Metodolojik olarak Bireyci
yaklaşımdan Toplumsal yaklaşıma gittiğimize paralel olarak sosyo –
psikolojik yorumlar da siyasal çatışmalar analizine yaklaşmaktadır.
Bireyci yaklaşımlar devlet önemine dikkat çekerken, örgütsel
yaklaşımda devrim süreci siyasi çatışmalar çerçevesinde ele
almaktadır. 1

Örgütsel modelleri destekleyen bir gözlem olarak İran’da Şii


devrimciliğini ve Şii organizasyonu ile Devrim öncesi İran sosyal
koşullarının etkileşimi gösterilebilir. Keddie’ye göre: “On sekizinci
yüzyılın sonlarında kurumsal Usuli ekolunun güçlendiği ve Ahbari
düşüncenin zayıflaması sonucunda Şii öğretilerindeki değişim ve
ulemanın gücü artmıştır”. Usuli düşüncelerine göre: “Ulema toplumda
kilit bir role sahip olup tüm inananlarına yaşayan bir müçtehit edinip
onun yorum ve hakemliğine güvenmelerinin gerektiğini söylemektedir”.
Halbuki Ahbari düşüncelerine göre: “Dini uzman yorumlarını bir kural
olarak sunulmasını reddetmektedir”. Böylece Keddie’ye göre: “Usuli
ekolunda ulemaya Sünni ulemalarının çok üstünde bir güç ve nüfuza
sahiptir, ayrıca ulemanın yaptırım gücü hükümetlerin üstündedir” 2. Usuli
ekolu ulemanın toplumdaki etkisinden dolayı onların arasındaki
kargaşayı önlerken siyasette müdahale yapma gücüne sahip bir

1
Moaddel, Ibid., p. 8.
2
Nikki R. Keddie, The Roots of Revolution: An Interpretive History of Modern Iran, New
Haven : Yale University Press, 1981, p. 223.

27
organizasyon ortaya çıkmıştır. Ulemanın bağışlar ve dini vergilerden
oluşan gelirleri ve bu açıdan devletten bağımsızlıkları onların kurumsal
özerklik ve siyasi güçlerini artırmıştır.

Sınıfsal Devrim Teorileri

Sınıf teorilerinde insanlar odak noktadadır. Marx’ın toplumsal


değişim teorisinde iki toplumsal yaşam unsuru değerli konuma sahiptir;
üretim güçlerinin gelişmesi ve sosyal sınıflar arasındaki ilişki. Bu
düşünceye göre: “Üretim güçlerinin her özel gelişme aşamasında üretim
tarzı, hakim sınıf tarafından desteklenen ve korunan sınıfsal ilişkiler
sistemi ile uyum içindedir. Ancak üretim güçlerinin sürekli gelişmesi,
sınıflar arasındaki ilişkiler ve çelişkili şartları değiştirip uygun zamanda,
o ana kadar ezilen sınıf, mevcut üretim tarzı ve sosyal ilişkiyle düzeni
değiştirip, yeni bir toplumsal düzen kurma olanağı bulur”.

Marx Teorisi İran devrimini açıklayabilir mi? Keddie 1950-11 ve


1977-79 devrimlerinin karşılaştırmalı analizleri sonucunda bu soruya
pozitif bir cevap vermektedir.

İran deneyimini açıklamaya en yakın sosyo-ekonomik model,


Marksist modeli olduğu gözüküyor. Bu modele göre: Varolan siyasi güç
ve organizasyon ile eski üretim düzeni (özellikle toplumların temel
üretim araçların mülkiyet ve kontrol) yeni ekonomik düzeninin
doğrultusunda değiştirme çabaları sonucunda devrim ortaya çıkar. Bu
durum İran’ın her iki devriminde de sağlanmıştır 1.

Keddie, iddiasına rağmen yapı büyük ölçüde ekonomik ve devlet


yapısı açısından, devrim öncesine benzer. Devrim öncesinde üretim
şekli kapitalizmdi ve devlet özel mülkiyet ve onun kurumlarının
hizmetinde idi. Bu da üretim faktörlerin gelişme ve üretimi değişmedi.

1
Nikke R. Keddie, “The Iranian Revolution in Comparative Prespective”, American
Historical Review, 88: 3, June 1983, p. 591.

28
Sonraki bölümlerde göreceğimiz gibi, İran’da hareket ve
devrimlerin tüm aşamalarında bahsedilen teorilerin izlerine rastlamak
mümkündür.

B. Hareket ile Devrim Arasındaki Fark


Toplumsal hareket, kısıtlı olarak sosyal değişim ve reformların
meydana gelmesi için birleşen halkın organize aksiyonu ve
müdahalesidir. Hareket organize bir harekettir, devamlılık onun
özelliğidir ve ideoloji ile rehberliğe dayalı resmi bir siyasi örgüt
çerçevesinde oluşur.

Toplumsal harekette köklü olmayan değişmeler amaçlandığından


toplumun siyasal yapısının ve düzenin değişimi söz konusu değildir.
Harekette liderler ve örgütler siyasal, toplumsal ve ekonomik
aksaklıkları ve halkın şikayetlerini gidermeye çalışırlar.

Guy Rocher, devrim tanımında şöyle der: “Devrim bir rejim ve


iktidari düşürüp, mevcut şartları değiştirmek için toplumun ani ve
şiddetli reaksiyonudur”. Ona göre: “Hareket bir takım düzensizlikleri
gidermek için bir plandır ve amaç hakim rejimi değiştirmek değildir. Her
hareketin kendine göre özellikleri vardır, bunlar amaca ulaşıncaya kadar
ki devamlılık, liderlik, ideoloji, siyasal ve bazen resmi örgütlenmedir”.
Hareketler amaçlarına göre üçe ayrılabilir:

1. İdeolojik ve düşünsel hareketler,

2. Siyasal hareketler,

3. Sömürüye karşı özgürlükçü hareketler. 1

1
Muhammed Resül Gülşen Fumanı, Jameshenasi Enghelab, Tahran, Azad Üniversitesi
Yayınları, 1990, s. 4.

29
C. Ayaklanma ile Devrim Arasındaki Fark
Ayaklanma ve isyanlar ülkelerin endüstri devriminden önceki
dönemlerden başlamıştır. Dalton (1984) ve Gold Ston (1991), yöneticilerin
ayaklanma ve devrimlere karşı olmaları, ve halkın genel kaygılarının
ayaklanmalar ve devrimlerde aynı olduğuna dair görüş birliği içindedirler.
Dolayısıyla ayaklanmalar ve devrimler ortak bir çerçeve içinde
incelenebilir. İdeologlar ayaklanmaları dolaylı yönlendirirken, iktidarın
ilerideki gelişmelere sebebiyet veren çok sert tepkileri ile karşılaşırlar. Ancak,
ideologlar örgütlenip ayaklanma ile güçlü bir işbirliğine girdikleri zaman
iktidar zorunlu olarak reforma gider.

Sonuç olarak ayaklanmada, iktidar içinde gerekli reformlar söz


konusudur, ancak devrimde devlet ve iktidar sisteminin tümden
değişmesi söz konusudur.

III. AKTÖRLER
Devrimler ve ihtilaller her toplumda en önemli değişim öğeleridir.
Değişimlerin üç ana unsuru vardır: 1. Değişme faktörü 2. Değişme
şartları ve 3. Değişimi sağlayanlar.

Bir toplumun değişiminin bir parçası olarak her devrim ve ihtilalin


kayda değer bir araştırmasında bu üç öğeye dikkat etmek gerekir.
Fransız Sosyolog Guy Rocher'in söylediği gibi: “Değişim faktörleri
esasında, belirgin bir durumun varlığından veya yaptığı herhangi bir
etkiden dolayı bir değişime sebep olan öğelerdir”. Değişim şartları da
temelde bir değişim faktörünün etkisini yavaşlatan veya hızlandıran
uygun veya uygun olmayan öğelerdir. Değişim faktörleri ve şartları
birbirini tamamlar. 1 Bu iki öğeye ek olarak şahıslar, gruplar ve
topluluklardan oluşan ve değişimde etkisi olan üçüncü bir öğeyi de
dikkate almak gerekir. Bunlar ya değişimi meydana getirirler, ya da
karşısında yer alırlar. Bunlar aksiyonları ile tarihi bir iz bırakan şahıslar

1
Guy Rocher, "Taghırate Ejtimâi" Çev. Mensur Vosougi, 7. Baskı, Tahran, Ney Yayınları,
1998, s.32.

30
ve gruplardır. Bu grupların etkisi onların amaçları, istekleri, değerleri ve
ideolojilerinden gelmekte ve toplumun geleceğini etkilemektedir. 1

Bu üç öğe, aşırı görüşlerin dışında hemen hemen bütün


düşünürler ve sosyologlar tarafından kabul edilmiştir. Bundan dolayı
sağlıklı bir incelemede bu üç öğeyi dikkate alınmak zorundadır. Bu üç
öğeden her biri kendine özgü öneme haizdir. Herhangi birine ayrıca
önem vermek belli koşullara tabidir. Bu bakımdan bütün öğeleri dikkate
almaya çalışmanın yanında, bazı zorunluluklardan ötürü insanî faktörleri
daha çok dikkate almak gerekir. Konunun bir bölümü üzerinde daha
derin ve detaylı yoğunlaşmak, her zaman konuyu geniş bir şekilde ele
almaktan daha iyidir.

Ayrıca anılan araştırmada, aynı anda her biri kendine özgü


karmaşık esas unsurları olan dört devrim, hareket ve ihtilal ele alındığı
için biz sadece bir esas unsuru daha çok dikkate almak zorundayız.

Her toplumun siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel hayatında


temel rol oynayan gruplar farklıdır. Ancak çoğu toplumlarda temel rol
oynayan gruplar yanında değişimde etkili olan başka gruplar da vardır.
Bu grupların her biri kendi ölçülerine göre farklı roller üstlense de bir
devrimde bütün insani faktörler dört esas rol oynarlar: 1. Organizasyon
2. Seferberlik 3. Liderlik 4. İdeolojik.

Bunların dışında önem taşıyan başka roller de üstlenebilirler,


ancak en önemlileri bu dört roldür. İnsani faktörler doğal olarak aynı
derecede etkili olamazlar ve hatta bazen bir grup diğerlerine göre daha
fazla rol üstlenebilir ve daha fazla söz sahibi olabilir.

A. Aydınlar
Aydın tarihi, Avrupa’nın aydınlanma çağı yani 17 ve 18.
yüzyıllarına kadar uzanır.

1
Robert H. Lower, "Bazı Didgahah Dar Bare Taghirate Ejtimai", Çev. Kavus Seyit İmami,
Tahran, Üniversitesi Yayınları Merkezi, 2000, s.124.

31
Aydın kavramı İngilizce’de “Intellectual”, Fransızca’da
“Intellectuel” ve Latince’de “Intelligere” olarak karşılık gelir. İki şeyi
ayırma anlamına gelmektedir. Bu nedenle eleştirisel akıl olarak bilinir.
Bu dönemlerde aydınlar toplumun ideologları ve aydınlatma rollerini ifa
etmişlerdi 1. “Intelligensia” toplumsal ve kültürel sapmalar ve yanlışlara
dayanamaz ve onlara karşı tepki verir.

1. Aydınların Tarihsel Gelişimi

Modern aydınların doğuşu genellikle Avrupa'nın Ortaçağ


üniversitelerinde olmuştur. Üniversitelerin gelişmesi ile hümanist eğitim
anlayışının yerleşmesi bir aydın grubunu doğurmuştur. Değişik
toplumsal ortamlardan gelen bu grup iktidarda bulunan feodal sınıftan
göreli olarak bağımsızdı. 2

Aydın sözcüğü ilk olarak Alfred Dreyfus adında Yahudi bir albayın
yargılanması sırasında bugünkü anlam ve kavramına kavuştu. Dreyfus
adındaki albay orduya ihanet suçu ile 15 Ekim 1894'te yakalanıp ömür
boyu olarak Güney Amerika'da bulunan Şeytan Adasına sürgün
gönderilir. Ancak 5 yıl sonra ele geçirilen yeni evraklar onun suçsuz
olduğunu kanıtlamış ve mahkemesi toplumsal siyasi bir soruna
dönüşmüştür. Bu mahkeme ile ilgili Ocak 1898'te Emile Zola
Cumhurbaşkanına hitaben "Ben Suçluyorum" ifadesi ile başlayan bir
yazı yazmıştır. O bu mektubunda mahkemeleri ve orduyu yasa dışı
işlemlerinden ötürü suçlamış ve bu mektuptan dolayı 1 yıl hapis ve 3 bin
Frank para cezasına çarptırılmıştır. Zola'nın mektubu yayınlandıktan
sonra Marcel Proust ve Anatole France gibi ünlülerin de aralarında
bulunduğu yaklaşık 300 kişilik sanatçı, yazar ve bilim adamının imzasını
taşıyan bir bildiri yayınlanmış ve Yahudi albayın sorgulanmasını
yasadışı ilan edilmiştir. Bu yazı kamuoyunda "Aydınların Bildirisi" olarak

1
Ramin Cihanbeglu, Moje chaharom, Çeviri; Mansur Guderzi, Tahran, Ney Yayınları, 2003,
s. 116.
2
T.B. Bottomore, Jameshenasi, a.g.e., s. 79.

32
tarihe geçip ordu ve mahkemeyi geri adım atmak zorunda bırakmış ve
böylece verilen ceza bir daha gözden geçirilmiştir. İşte bu olaydan
sonra Anatole France ilk defa aydınlar hakkında bir tanım ortaya
atmıştır. Ona göre: “Aydınlar kamu maksadı ve menfaati adına
kendilerini herhangi bir zorunluluk olmadan ve kendisi ile ilgisi olmayan
sorunların çözümüne adayan uzman insanlardır”. Genel olarak aydınlar
Avrupa'nın 18. yüzyıldaki Hümanizm ve Liberalizm ürünleridir. Bu
nedenle eleştirici bir yapıdadır, adalet, özgürlük gibi evrensel
kavramlarla inanırlar.

Max Weber'e göre: “Aydınlar özelliklerinden dolayı kültürel değer


olarak nitelendirilen değerlere ulaşarak, bir toplumun önderliğini kültürel
olarak ele geçirirler.”

Edward Shiltze'e göre: “Aydınlar sonuçlara daha fazla önem


veren ve özgürlük için uğraşan insanlardır.” 1

Julien Benda'ya göre: “Aydınlar yetenekleri ve ahlaki


özelliklerinden dolayı toplumun vicdanı konumunda bulunan küçük bir
filozof grubudur.” 2 Buna karşın Foan Haik'e göre: “Aydın, özel sorunlar
konusunda uzmanlığa veya çok yüksek bir zeka ve yeteneğe, ihtiyacı
olmadan, düşüncelerin ve fikirlerin yayılmasında rol üstlenebilir. Onu bu
konuda etkileyici kılabilen, konuşabileceği ve yazabileceği konuların
geniş alan içerisinde bulunması hitap ettiği insanlardan daha önce yeni
düşüncelere ulaşabilmesidir.” 3

Morris Barei şöyle diyor: “Aydın kendini ilgilendirmeyen işlere


karışan insandır ve alanı düşünsel olaylardır; hiçbir zaman milli
savunma, adaletin uygulanışı veya ülkeyi yönetme gibi objektif konulara
karışmaması gerekir. Bu yaklaşım, aydınların güç sistemine karışmama
anlamında ise, İranlı aydınlar tarafından bu durum onaylanmıştır.

1
Mehrzad Brojerdi Roshanfikran ve Gharb, Çev. Cemşit Şirazi, ikinci baskı, Tahran,
Farzan Yayınları, 1998, s. 40.
2
Edward Seit, Tasire Roshanfikran, Çev. Hemit Azadanlu, Tahran, Amuzeş Yayınları,
1998, s. 37.
3
Hüseyin Beşeriye, a.g.e., s. 134.

33
Örneğin Sourush'un inancına göre: “Aydın hiçbir zaman iktidarda yer
almamalıdır ve aynı zamanda kendi siyasal fikirlerinden dolayı meydana
gelen avantajları da kullanmamalıdır. Çünkü siyasi güç alanına girmek
aydın için ölümdür” 1.

Edward Seit'e göre: “Aydın, bir fikri, görüşü, felsefi düşünceyi


veya inancı halka iletip, anlatma yeteneği olan kimsedir”.

Raymond Aron aydın kavramını daha kapsamlı tanımlar: “Aydın


sadece yaşamakla yetinmez ve kendi varlığını açıklayabilmek için,
başkalarının varoluşunu açıklamaya gerek duyar. Yani başkalarının
yaşayış biçimini inceleyerek tatmin olur. Fakat bunun için başkalarının
var oluşu ve açıklanması gerekir.”

İranlı aydınlardan Alî Ahmet şöyle der: "Aydınlık, konular,


düşünceler fikir ve akılla ilgilenen alandır". Ahmet, aydınlık kavramı için
üç şart koymaktadır. 1- Fırsat, 2- Cesaret, 3- İzin. Ale Ahmad'a göre:
“Aydın kendi hayatını kendisi yönlendirip başkalarının hayatını da
herhangi bir fanatizm ve gücün etkisi altında kalmadan etkiler ve
kendini kendi hayatı ve başkalarının hayatından sorumlu tutar”. 2

Şariati aydın kişiyi şu şekilde tanımlar: "Aydın toplumsal


sorumluluk taşıyan kimsedir. Yeni bir düşünce taşısın veya taşımasın,
eğitimi olsun veya olmasın, felsefe bilsin veya bilmesin, din bilgini olsun
veya olmasın, fizikçi, tarihi bilen, veya edebiyatçı olsun veya olmasın,
ama kendi zamanını hissetsin. Halk ve toplumu anlasın, nasıl
düşünmesi gerektiğini ve nasıl bir sorumluluk taşıması gerektiğinin
bilincinde olup, bu esasa dayalı fedakârlık duygusu taşısın." 3

Mannheim'e göre: "Yeni dönemin en uyarıcı gerçeği, eski


kültürlerin tersine, düşünsel aktivitelerin sadece din alimleri gibi bir

1
Abülkarim Souruş, Roshanfikri, Dindari ve Hamdeli, dördüncü baskı, Tahran, Sırat
Yayınları, 1999, s. 8.
2
Celâl Alî Ahmet, Khedmet ve Khiyanete Roshanfikran, birinci cilt, Tahran, Harezmi
Yayınları, 1995, s. 91.
3
Ali Şariati, Che Bayed Kard, 5. Baskı, Tarhan, Sırat Yayınları, 1998, s. 257.

34
sınıfa ait olmaması ve birbirine bağlı olmayan farklı sosyal sınıflar
tarafından yapılmasıdır. Bu aktivitede bulunanlara aydın denir." 1
Mannheim yeni dünyada aydınları ideolog ve devrimci değil, belki
bilimsel programlama uzmanlarının toplumu olarak görmeli der ve
hükümetlere nasihatte bulunur. Mannheim, aydınları bir ara sınıf olarak
görür, ama onlar bir orta sınıf oluşturmazlar ve daha çok uzmanlar ve
halk arasında ara bulucu olarak görev yaparlar. Mannheim sınıflar için
şu özellikleri sayıyor: 1- Aydınlar sosyal bir sınıf değildirler, 2- Bir örgüt
oluşturacak durumunda değiller, 3- Aydınlar değişik sınıflardan
oluştuğundan iç yapı açısından dağınık bir grup oluştururlar. Sınıfsal
bağımlılıklarının ötesine gidebilir ve sınıfsal bağımlılıklarının ötesinde
davranabilirler. Mannheim'e göre: “Aydının tercih hakkı vardır ve
arzuladığı konuyu başka konular arasından seçebilir ve istemediği
konuları da reddedebilir. Bu yüzden toplumsal olarak aydınlar homojen
bir grup oluşturmazlar. Çünkü başka konular seçebilirler ve bu onların
en değerli sermayeleridir. Mannheim, aydınları toplumun koruyucusu ve
aynı zamanda kurtarıcısı olarak görmektedir. Bu nedenle aydınların
mevcut olmaması toplumu karmaşa ve karanlığa iter. Mannheim'e göre
aydınlar kendi bağımsızlıklarının farkında olarak hareket ettikleri zaman
toplumdaki rolleri olumludur." 2

Marx'ın aydınlar hakkındaki düşüncelerini üç görüşte


toplayabiliriz. İlk görüşe göre, “Aydınlar konusu ve düşünsel aktivite,
sadece manevi ve sübjektif değil, belki objektif ve gerçek bir konudur.
Yani aydınların doğuşu modern toplumdaki çalışma ve sosyal
ilişiklerden ileri gelir.”

İkinci görüş ise, burjuva toplumunda düşünsel çalışma direkt veya


dolaylı bir şekilde üretim açısından değer kazanır. Marx üçüncü
görüşteki yorumlarında "Bilim, kültür ve düşünsel aktivitelerin, burjuva

1
Karl Mannheim, Jameshenasi Roshanfikran, Çev. Mecit Madadı, Tahran, Sağlıklı
Toplum, Yayınları, s. 31.
2
Mannheim, a.g.e., s. 29.

35
ve proletaryanın merkezi mücadele noktasına dönüştüğünü vurgular.”
Kısaca Marx'ın düşüncesine göre, “Kapitalist toplumda aydınlar, sınıfsal
olarak burjuvadır.”

Genel sonuç olarak aydın unvanını taşıyan kimseler aşağıdaki


dört özelliğe sahip olmalıdır: 1. Modern bir ifade stiline sahip olmak, 2.
Düşünsel ve toplumsal olarak eleştirmen rolünü üstlenebilmek, 3.
İnsancılık ve 4. Başkalarının geleceğine karşı sorumluluk duymak 1.

2. İran'da Aydınların Siyasal Gruplaşmaları

Siyasal akımlar nasıl birbirinden ayırt edilebilir? Böyle bir ayırım


için gereken ölçütler ve yaklaşımlar, hem teorik olarak kabul edilebilir,
hem mevcut siyasal gerçekleri (akımlar ve gruplaşmalar açısından)
açıklayabilir olmalıdır. İran'ın siyasal güçlerini sınıflandırmak ve her
birinin özelliklerini ve temel kriterlerini belirlemek için, değişik
standartlar ve ölçütler önerilmiştir. Bunların en önemlileri aşağıdaki
gibidir: 2

1. Toplumsal ve sınıfsal dayanaklar, 2. İdeoloji ve düşünsel


yaklaşımlar, 3. Siyasal strateji ve işlevler, 4. Ekonomik ve toplumsal
yaklaşımlar ve yönlendirmeler, 5. Davranış olguları, 6. Örgütlenme
düzeyi ve 7. Tarihsel geçmiş ve kimlik.

Bu araştırmada, yukarıdaki ölçütlerden, tarihsel geçmiş ve kimlik


inceleneceği için, bu özelliğin üzerinde biraz daha detaylı duracağız.

Tarihsel kimlik: Siyasal akımlar genellikle tarihi birikimler ve


gerekliliklerin ürünleridir, yani onların geçmişteki köklerini ve
gelecekteki devamlılıklarını gözlemleyebiliriz.

1
Ali Rıza Elevi Tabar, İktisade Siyasî-Khotude Siyasi Baed Az Enghelabe İslamî, Tahran,
İşletme ve Programlama Yüksek Eğitim ve Araştırma Müessesesi, 2003, ss. 26-27.
2
Ali Rıza Elevi Tabar, a.g.e., s. 41.

36
İran'ın siyasal geçmişine baktığımızda genellikle bazı kalıcı akımları
gözlemleyebiliriz. Ancak mevcut siyasal akımların başlangıcını araştırmak
istersek, meşrutiyetin ötesine gidemeyeceğimizi de göz önünde
bulundurmamız gerekir. Bugünkü mücadele anlamında İran'daki siyasal
mücadele tarihi yüzyıldan ileri gitmemektedir. İran'ın yakın geçmiş tarihini
ve gerçekleşmiş büyük olayları incelediğimizde (Meşrutiyet devrimi,
Rıza Şah iktidarının yükselişi ve düşüşü, petrolün millileştirilmesi
hareketi, 5 Haziran hareketinin bastırılması, Muhammed Rıza Şah'ın
yükselişi ve düşüşü, İslami devrim ve diktatörlüğün düşüşü, devrimden
sonraki siyasal çatışmalar) siyasal hareketlerde 3 akım daha çok göze
çarpmaktadır: 1. Dini (İslami) akım, 2. Milliyetçi akım ve 3. Sosyalist
akım.

Bu üç akımın her biri kendine özgü bir kitleye hitap eder. Bazen
kitlenin başı ve sonu arasında dikkate alınacak farklılıklar görünür. Ama
bazı durumlarda da bir yaklaşım tarzı, aynı anda iki farklı akımın
özelliklerini taşır (iki kitlenin birbirini örtmesi). Dini akımın özelliği
sadece aktif olanların dini inançlar taşımaları ve dine göre
davranmalarından ibaret değil, belki aynı zamanda dini inançlarının,
ortak duygu ve düşüncelerini yaymak için sorumluluk duymalarıdır. Bu
ortak özellikler dışında bu kitlenin bireyleri arasında çok farklı ideolojik
yaklaşımlar bulunabilir. Milliyetçi akımlar için de tam bir bütünlükten söz
edilemez. Sadece bu düşüncenin sempatizanları, nasyonal, liberal ve
halk egemenliği duygularından değişik oranlarda etkilenerek faaliyette
bulunurlar.

Sosyalist akımı da genel olarak Marksist düşüncelerle beslenmiş


ve belli bir döneme kadar akımın içinde genel yaklaşım Leninist bir
yaklaşım olmuştur, ancak büyük Sovyetler İmparatorluğunun düşüşü ile
arta kalan ortak özellik Marksizm ve o akımlarının tarihsel geçmişlerine
bağlı kalmak olmuştur. 1

1
Feradon Ademiyet, a.g.e. , s. 23.

37
3. İran'da Aydınların Doğuşu

Kacar iktidarı zamanından itibaren, özellikle İran'ın Rusya'ya ard


arda yenilgileri, İran halkı ve özellikle eğitim görmüş kesim batı
toplumunun ilerleyişlerini ve kendi toplumlarının duraklamasını fark
ederek onu telafi etmeye kalkışmışlardır. Batı uygarlığı ile oluşan
tanışıklık İranlı'ların beyninde batı toplumunun değişim nedenleri ve
gelişmeleri ile İran'ın duraklaması hakkında soru işareti yaratmıştır.
Bunun sonucunda aydın hareketleri değişik topluluklarda şekillenmiştir.
İran'ın batı kültürü ile karşılaşması İran tarihinin en önemli kültürel
vakasıdır. Bu olay sadece İran'ın ekonomik durumunda köklü
değişiklikler meydana getirmekle kalmayıp, yeni fikirler ve liberalizm
felsefesinin de yayılmasına yol açmıştır. Batı'nın etkisi Rus'ların 1800
yılındaki militarist baskısı ile başladı. Ruslar 1803 ve 1828 yıllarında iki
savaşta İran'a karşı galip gelerek Türkmençay ve Gülistan
Antlaşmaları'nı Fetih Ali Şah'a kabul ettirerek, İran'a çok büyük bir
darbe indirdiler. İran'ın Rusya karşısında hezimete uğraması bilim ve
sanayide geri kalmasından kaynaklanıyordu. Ancak bu kayıplar Kacar
iktidarını bir derece uyandırıp liderleri sanayileşmeye yönlendirmiştir. 1

Bunların başında Abbas Mirza gelir. Her iki savaşı kendisi


yönettiği için İran'ın teknik ve bilim alanında ne kadar geride kaldığını
fark ederek bunun çözüm yollarını aramaya başlar ve bu doğrultuda
eğitim amacı ile İngiltere'ye öğrenciler gönderir. Böylece ilk yakın
temasta batının ilerleyişi ve İran'ın geri kalışı çok net bir şekilde
anlaşılmıştır. Sonuçta İranlılar Avrupa'nın endüstrideki gelişmesine
büyük hayranlık duydular, daha önemlisi toplum, kültürel değerleri ve
özgürlüğü daha yakından hissederek değişimin zeminini hazırlamıştır. 2

İran’da birinci aydınlanma dönemi’ndeki reform ve yenileme


girişimlerinin en önemli özelliği merkezcil olması ve devlet tarafından
yapılmasıdır. Kacar döneminin son yıllarda varolan birinci kuşak

1
a.g.e., s. 37.
2
a.g.e., s. 37.

38
aydınları, İran’ın modernleşme yolunun üstten uygulanılması olduğuna
inanıyorlardı. Bunun iki nedeni vardı; Birincisi, bu reformistlerin çoğu
seçkin insanlardı. İkincisi ise bunların çoğu o dönemin siyasi ve sosyal
yapısında yer alıyorlardı. Onlar kitle, ruhaniler ve geleneksel düzenin
gücüne inanmıyorlardı 1. Mirza Melkom Han, Talibof vs. bu kuşağın
temsilcileridirler.

Birinci kuşak aydınlar Avrupa kurumları, örneğin kurallara dayalı


hükümet ve güçlerin ayrımını, Kacar dönemindeki İran koşullarına
uyarlamayı amaçlıyorlardı. Darülfünun ve Feramuşhane gibi kurum ve
örgütlerin kurulmasından, İran’ın bağımsızlığı doğrultusunda batıcılığı
yayımladıkları sonucuna varabiliriz. Fakat Kacar hükümetinin siyasi
düzenini düzeltme çabaları gizli dernek ve toplantılar kurmadan öteye
gidemiyordu, ve bu küçük değişm eğilimleri karşısında bile sosyal
sınıflar ve ruhaniler tarafından desteklenmiyorlardı 2.

Meşrutiyet devriminden sonra birinci meclis ülkedeki siyasi


yaşamı derinden etkiledi. Fakat bu yeni kurum Meşrutiyet’nın yenilmesi,
Rıza Şah’ın tahta gelmesiyle birlikte sona erdi. Böylece ikinci kuşak
aydınlar (Furuği, Takizade, Cemalzade, Nima,…) ortaya çıktılar. Bu
kuşak aydınların amacı İran toplumunun düzenli olarak yenilenmesi idi.
Bu amaç doğrultusunda yazı ve çevrileriyle kültürel havayı iyileştirmeye
çalıştılar ve Avrupa düşüncelerini bilinçli olarak yayımlamaya çaba
gösterdiler. Bakıldığı zaman bu kuşağın tüm başarı silahlarıyla
donatıldığı gözükmekteyse de bu hareket de başarısızlıkla sonuçlandı.
Başarısızlığın nedenleri dört grupta kategorize yapabiliriz: Birincisi bu
kuşağın akılcılık ve ilerleme kavramları üzerinde çok durmaları, ikincisi
Rıza Şah’ın devrilmesiyle birlikte yenilenmenin sona ermesi, üçüncüsü
geleneklerle eleştirel ve batıyla değişime dayalı iletişimin olmaması,

1
Ramin Cihanbeglu, Moje Chaharom, a.g.e, s. 170.
2
a.g.e., s. 175.

39
dördüncüsü liberal akılcılığın sol ve İslamî düşüncelerin karşısında
zayıflığı 1.

Medrese ve diğer geleneksel kurumların yanında üniversitelerin


kurulması sonucunda üçüncü aydın kuşağı ortaya çıktı ve bu kuşak
sayesinde toplum daha hızlı bir biçimde batı düşünceleriyle tanıştı.

Sol akım ve İslamcıların İran siyasetinde güçlenmesiyle birlikte


Natel Hanleri, Seyit Fehrütdin Şadiman, Menuçehr Bozorgmehr ve
Hamit İnayet gibi batı kültürünü tanıyan ve akılcı aydınlanmayı
savunanlar kabul göremediler. Böylece üçüncü kuşakta sıkça görülen
modernleşmeyi kutsallaştırma süreci bu kuşak önderlerince
modernleşmeyi şeytanlaştırmaya dönüştürüldü. Bir başka anlatımla
yenilikçiliğin üzerinde kurulan ikinci kuşağın düşüncelerin (Takizade,
Furuği ve Hidayet) tersine üçüncü kuşak (Alî Ahmet ve Şariati)
yenilenmeye karşı mücadele eden insanları içermektedir. Üçüncü-
kuşak İran aydınlarının üç ortak özelliği vardı: Birincisi, totaliter Rus
materyalizmin etkisinde idiler veya İslami değerleri yaşatmayı
amaçlıyorlardı. İkincisi kendilerini toplumsal ve siyasal yasa yapıcıları
olarak görüp toplum üyeleri ve onların faaliyetlerin doğru veya yanlışlığı
hakkında görüş bildiriyorlardı. Üçüncüsü ise bu kuşak yerel
modernizmden bahsediyorlardı ve sanayi düzeni ve şehircilikle
mücadele ediyorlardı 2.

Bazergan tam olarak ikinci veya üçüncü kuşak aydınları arasında


yer almamaktadır ve onların arasında bir halkayı oluşturmaktaydı. O
ikinci kuşağın tersine dini öğretileri bir kenara atmamış ve batı uygarlığı
ve yaşam tarzının da anlamsız olduğuna inanmamaktaydı. O üçüncü
kuşağın tersine de modernleşmenin radikal eleştirmeni değildi ve
ideoloji yanlısı değildi, fakat dini düşüncenin topluma yararlı olacağı
noktasında onlara katılıyordu.

1
a.g.e., s. 178.
2
a.g.e. , S.179

40
1980 yılından sonra İran solunun ideolojik ve siyasi yenilmesi,
İran devriminin karizmalı döneminin sona ermesi, İran’da genç nüfusun
artması ve uluslararası koşulların değişmesi (Berlin duvarının çökmesi
ve Soğuk Savaş’ın bitmesi) ile birlikte İran yeni bir aydın kuşağı
oluşmaya başladı. Şu anda İran’da genç bir aydın sınıfından söz etmek
mümkündür. Bu kuşak üçüncü kuşak ideolojileri, birinci ve ikinci kuşağın
ülkülerine karşıdır ve diyaloga açık oldukları gözükmektedir.

Şüphesiz dördüncü kuşak aydınlarda moda kavramı yerine


“modernite” felsefisinin anlama gereksinimi hissedilmektedir. Dördüncü
kuşak ve batı arasındaki diyalog modern kavramının moda kavramına
indirgenmesini engellemektedir 1.

B. Ruhaniler
Julian Benda, manevi değerleri (din, mezhep, adalet, akıl, ...)
koruyan kimselere "ruhani" demektedir. Adalet, gerçek, akıl ruhaninin
değerleridir. Ruhaninin görevi, ahret değerlerini devamlı olarak
insanlara hatırlatmaktır. 2

Ruhaniler, geleneksel sistemlerde etkili bir grup olarak


tanındığından, her zaman iktidarın bir parçası olmuşlardır. Hemen
hemen bütün geleneksel sistemlerde iktidar ve ruhaniler bir takım
anlaşmalar ve işbirliği içinde bulunmuşlar ve dini gruplar modern
toplumlarda da, güç vesilesine dönüşmüşlerdir. 3

Genel olarak ruhanilerin doğrudan siyasete katılımı birkaç faktöre


bağlıdır:

1. Mezhebin siyasal ve toplumsal iddiaları arttıkça, ruhanilerin


siyasal hayata karışma ihtimali artmaktadır.

1
a.g.e., s. 181.
2
Jacques Leenhardt ve Barbara Maj Ghodrete Kelâm ve Naghshe Roshanfikran, Çev.
Manuchehr Firuz Asgari, Meşhed, Firdevsi Üniversitesi, 1999, s. 64.
3
Hüseyin Beşeriye, Jameshenasi Siyasî, a.g.e., s. 221.

41
2. Tarihi açıdan, bir mezhebin ruhani liderleri siyasi güç olarak ne
kadar etkin konuma sahip olursa, politikaya karışma ihtimali o kadar
artar.

3. Mezhebin yorumlanma, açıklanma ve değişken tarihi şartlara


uyum sağlama imkanı büyüdükçe ruhani liderlerin de siyasete doğrudan
karışma şansı artmaktadır.

4. Mezhep kuruluşları ne kadar çok örgütlü ve birlik içinde olursa


ruhanilerin siyasal sisteme katılma gücü o kadar artmaktadır. 1

Benda yorumunda ruhaninin pratik menfaatleri uğruna kendi


görev ve rolüne ihanet ettiğini ileri sürmektedir. Ruhaniler 19. yüzyılın
sonunda siyasete atılıp hizmet etmeye başladılar. Benda’nın inancına
göre: “Ruhaniler çok daha genel ve basit bir şekilde ihanet ediyorlar,
çünkü bütün olarak, doğrudan kendilerini siyasal işlere (yani devletin
üst düzey menfaatlerine) veriyorlar” 2.

1. İslam’da Ruhaniler

İslam toplumlarında Hz. Muhammed Mustafa’dan sonra bir nevi


iktidar mücadelesine dönüşen gelişmeler, İslam’da mezheplerin ortaya
çıkmasını beraberinde getirmiştir. O dönemde çeşitli mezhepler ortaya
çıkmıştır. Ancak iktidar mücadelesinde asıl sürtüşme, Şii ve Sünni
mezhepleri arasında gelişerek bugün geleneksel biçimde gelen söz
konusu iki mezhebin etkilerini görmekteyiz.

Şiilik ile Sünnilik arasındaki ayrılık, İslam’ın ortaya çıktığı döneme


kadar uzanmaktadır. İslam bir din olduğu kadar, aynı zamanda bir
devlet biçimi olarak algılandığı için Peygamber’in ölümünden sonra
İslam ulusunun (Ümmet) başına kimin geleceği bir siyasal sorun olarak
belirmiştir. Hz. Muhammed’in çağdaşları için devlet, aşiretlerin bir

1
a.g.e., s. 222.
2
Leenhardt - Maj, a.g.e., s. 65.

42
konfederasyonu idi. Arabistan yarımadasındaki bu “Aşiretler
konfederasyonu”nun başına Muhammed’den sonra kimin geleceği
sorunu, dinsel bir ayrılıktan çok siyasal bir çatışmayı ortaya çıkarmıştır.

Peygamber’in ölümü ile birlikte, onun kuzeni ve aynı zamanda


damadı olan Ali’nin başa geçmesini isteyenlerle, buna karşı çıkanlar
arasındaki ayrılık, İslam’daki ilk bölünmeyi meydana getirmiştir. Ali’nin
taraftarları Arapça parti, bölük, yandaş anlamına gelen şia sözcüğü;
Ali’nin Şia’sı içinde yer alanlar ise Şii olarak anılmaya başlamıştır.

İslam, sınıf ve ulus farkları tanımayan evrensel bir inanç sistemi


olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, döneminde bir hakim ulus ideolojisi
biçiminde büründürülmesi ve Arap olmayan imparatorluk halkları
üzerinde Emevi baskısının kurulması, İran’da Emeviler tarafından
öldürülen Peygamber’in torunu ve Ali’nin oğlu Hüseyin’de simgeleşen
Şiilik mezhebinin yayılmasına yol açtı. Şiilik Hüseyin’in Kerbela’da
Emeviler tarafından öldürülmesiyle birlikte özellikle İran’da İslamın bir
toplumsal ve siyasal muhalefet akımı olarak belirlenmesini sağladı.

Şii inancında imam, Peygamber’in tek halefidir ve Allah


tarafından, tanrısal varlıkların dünyadaki temsilcisi olarak bizzat
seçilmiştir. Ali soyundan gelen 12. imam Mehdi kaybolmuştur. Kendisi
hakkında hiçbir somut bilgi yoktur. Bu Şii’lerde, Mehdi’nin bir gün
dünyaya geri döneceği, barış ve adaleti geri getireceği inancını
yaratmıştır.

Karizmatik bir önder olan, Peygamber soyundan gelen Mehdi’nin


dünyaya bir gün geri dönerek barış ve adaleti getireceği inancı,
İslamiyet’in insanlık için öngördüğü yararlardan yoksun bırakılan kitleler
tarafından benimsenmiştir. İslamiyet’in ilk yüzyıllarındaki ideolojik ve
toplumsal çatışmalarda, adaletin bir düzen umutlarının yeni bir
Halife’de, şehit edilmiş Ali ve Hüseyin’in soyundan aranması
kaçınılmazdı. Bu tarihsel özellikler Şiiliğin yüzyıllar boyu kurulu düzene
başkaldıran radikal bir düşünce ve eylem okuluna dönüştürülmüştür.

43
Çünkü Şii’ler söz konusu inanç sisteminin bir gereği ve sonucu olarak
adaletsizlik temelinde oluşmuş yada bunu miras almış olan iktidarları,
kurulu düzenleri meşru saymamışlardır. Dünyevi iktidarlar, Mehdi’nin
dönüşüne dek Şii’lerin gözünde adaletsizliğin simgesi, gayri meşru
kurumlardır.

Mehdi’nin yeryüzünde yeniden belirişine dek hiçbir dünyevi iktidar


asli olmayacağına göre, bu dönemlerde yeni adaletsiz düzenlerde
adalet fikrini kim savunmuş, kim geliştirmiş ve kim temsil etmiştir?

Şii ulemasının, din adamlarının siyasal işlevi bu noktada ortaya


çıkmaktadır. Kayıp imam yeryüzüne dönene dek, onun adına ve onun
iradesine uygun olarak İslamiyet’in temel kurallarının dönemin koşulları
göz önünde tutularak yeniden yorumlanması gerekmektedir ki, adalet
fikri hep yaşanabilsin, dünyevi iktidarlara, kurulu düzenlere karşı
tanrısal amaçlı muhalefet sürebilsin. Böylece İslam normlarının günün
koşullarına uygun biçimde yeniden yoruma mümkün hatta gerekli
olabilmektedir. İslam’ın bu güncel yorumuna içtihat, bu yorumu yapan
ulemaya da müçtehit adı verilmektedir.

Dolayısıyla Şii müçtehitler, ister istemez düzene karşı radikal


muhalefet ideolojisini formüle eden bireyler olarak siyasal bir işlev
kazanmakta, radikal muhalefet ve düzene başkaldırı geleneğini
besleyen unsurlar olmaktadır.

Şiilik içerisinde imamların nedenli etkili bir yapıya sahip olduğunu;


İslamda Allah ile kul arasında kabul edilmediği için dolaysıyla bu
konuda kendiliğinden demokratik – kitlesel bir mekanizma olarak ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Bu durum, herhangi bir din adamının İslami
esasları günün koşullarına göre yorumlaması ölçüsünde, yaptığı
yorumların kitle üzerinde etkisi oranında nüfuz ve otorite kazanmasını
sağlamaktadır. Bunun sonucu olarak da, gönüllü olarak bu yorumları
kabul eden ve görüşleri benimseyen taraftarların genişliğine göre
Ayetüllah yada Hacetül İslam sıfatını almaktadırlar. Diğerlerine göre çok

44
farklı bir izleyiciler arasında çok sayıda Ayetüllahın da bulunduğu din
adamları “Ayetüllah El-uzma” (Büyük Ayetüllah) yada Merc-i Taklit
(Taklit edilen, izlene kaynak) sıfatlarıyla nitelendirilmektedir. Böylece
onların sayısı, doğal olarak çok azdır. Humeyni, Devrim’in önderi
olmadan önce İran’ın beş Ayetüllah El-uzma’sından biriydi.

Bu tür sıfatlar, herhangi bir kurulun kararı ve atamasıyla


gerçekleşmemektedir. Tek ölçü, din adamlarının gördükleri kitlesel
kabulün yaygınlığı ve genişliğidir 1.

Örgütsüz Sünni ulemadan farklı olarak Şii ulema eskiden beri


örgütlüdür ve doğrudan halktan topladığı paralarla (teberrü ve aidatlar) büyük
bir mali güce sahiptir. Şii müctehitler, “Kayıp Alemi”ne karışan bir gün ortaya
çıkacak “İmam”ın organları sayılırlar. Onun içindir ki, hükümdarların
eylemlerini serbestçe eleştirebilirler. Sünni ulema ise, genellikle hükümdarın
uysal taraftarı olarak kalırlar. Din hocalarını çoğu halkın dikkatini çekme
konusunda çok yetenekli ve uzman olmakla beraber, konuşma sanatının
bütün yönlerini kullanarak dinleyiciyi olabildiğince etkilerler, seslerini ustaca
ve zamanında yavaşlatıp, yükselterek, el ve vücut hareketleri ve zaman
zaman şiirsel ve hoş örnekler vererek, hikayeler anlatarak muhataplarını
heyecanlandırır. Kendilerine özgü bir yöntemle dinleyenlerini gülerken
bir anda ağlatırlar. Ayrıca yüzyıllarca süregelen geleneklerden dolayı
Allah'a inanan halk değişik dini törenler ve aktiviteler ile tatmin edildi.
Halk tören ve etkinliklere katılma gibi dini ihtiyaçlarını ulema yolu ile
giderir. Başka bir deyişle din hocalarının halk arasında ciddi bir yeri
vardır. Bunların iletişim anlayışı daha çok halk topluluğunu sıradan bir
kültürel yapıya sürükleyip dine yönlendirmektir ve bu konuda genellikle
de başarılıdırlar. 2

1
Ali Şeraiti; a.g.e., s. 28.
2
Faramerz Rafipur, Towse ve Tezad, Tahran, İntişar Şirketi, 2000, s. 350.

45
2. Vilayet-i Fakih

Şia açısından ilahi kaynağa ulaşım imamlarda özetlenirken, İran


irfan bağlamında söz konusu kaynağa ulaşımdaki kısıtlamadan
kurtuldu. Bu çerçevede İran irfanı “İmamet” ile “Vilayet” ve “İmam”la
“Veli” kavramlarını ikame ederek ilahi kaynağın kullanılmasını “İmamet”
tekelinden çıkardı. Böylece “Vilayet”, “nübüvvet”in devamcısı olarak ileri
sürüldü. Bu çerçevede “veli” bir mükemmel insan olarak sadece imam
ve peygambere kısıtlanmazken tüm zamanlarda var olabilir 1.

İran Safavi döneminde, Şeyh-ül İslam rütbesi gözükmeyen bir


güçle birlikte Muhakkık Sani’ye verildi. Muhakkık Sani’nin otoritesi ve
Şah Tehmasp’ın ona olan bağımlılığı Şah’ın emirinden gözlemlenebilir.
Bu emirde ona “imam naibi” unvanı verilmesine rağmen o zamana kadar
hiçbir Şia müçtehidine tanınmayan bir takım yetki ve güç tanındı. Fakat
Safavi döneminde “Vilayet-i Fakih”in var olduğuna dair bir belge veya
yazı elde yoktur. “Vilayet-i Fakih”in bugünkü anlamıyla “Kacar”
döneminde rastlanılmaktadır. İlk kez Fetih Ali Şah döneminde bir takım
rivayet ve ayetlere dayanarak “Vilayet-i Fakih” kavramı ciddi olarak
tartışılmıştır.

Bazı tanınmış fakihler pratikte Fetih Ali Şah ile yakın ilişkide olup,
saltanatı savunmalarına rağmen teoride hükümet yetkisini, İmam’ın
kayıp döneminde onun mirasçısı ve emanetçisi olan “Vilayet-i Fakih”e
ait olduğuna inanıyorlardı 2.

İlk kez Molla Ahmet Neraghi “Vilayet-i Fakih” kavramını kapsamlı


ve ciddi bir biçimde ele aldı, ve diğer ulema da onu desteklediler. İmam
Humeyni “Vilayet-i Fakih” kitabında sadece ona referans vermekle
kalmayıp literatür bölümünü Neraghi, Naini’ye ve “Kaşif-ül Gheta”yla
sınırlandırmaktadır. “Vilayet-i Fakih” kavramı İran irfanının “Vilayet”

1
Maşa Allah Ajodani, Meshrutiyete İrani, Tahran, Ahtaran Yayınları, 2003, s. 65.
2
a.g.e., s. 66.

46
anlayışından çok farklıdır. “Vilayet-i Fakih” teorisinde “Baş Müçtehit”
olan kimse hükümet hakkına sahiptir 1.

Sünni mezhebinin ruhanilerin tersine, Şii ulemaları geçici


hükümetlerin meşrulaştırıcı kişiler olarak tanınmıyorlardı. Halbuki
realitede hükümet kanunları kabulleniliyordu. Safavi Hanedanı’nın
(1501 – 1742) kurucusu Şah İsmail Safavi, Şia mezhebini İran’da
resmileştirdi. Böylece hakimler “Allah’ın yer yüzündeki gölgesi” olduğu
ve İmam’ların vekili oldukları Şiiler tarafından kabullenildi. Aynı
zamanda ulema, dini lider statülerini pekiştirdiler. Ulema İmamların
ilham kaynağı ve otoritelerine sahip olmamalarına rağmen İmamın
olmadığı zamanlarda kendilerinin dinin koruyucu ve yorumcusu
(Müçtehit) konumlarını sağlamlaştırdılar. Böylece Mehdi’nin geleceği
zamana kadar, ulemanın diğerleri tarafından, izlenilmeleri gerekliliği
kabullenildi 2.

Ulema ve hükümet arasındaki ilişki karmaşıktı. İran’da ulemanın


otorite ve güçleri bazen hükümetin hizmetinde iken bazen de onlara
karşı bir tutum sergilemişlerdi. Safavi döneminde ulema devlet yönetim
ve müşavirliğinde faal bir rol oynamışlardı. Fakat Kacar Hanedanı
döneminde (1794 – 1925) ulema yeniden kendi bağımsızlıklarını
kazanarak devletin aşırı eylemlerine karşı dinin muhalefet görevini
yapmışlardı. On dokuz ve yirminci yüzyıllarında bazı Avrupalı
sömürgeci güçlere verilen imtiyazlarla (1891 – 92 Tütün imtiyazı) İran’ın
bağımlılaşmasına karşı ulema tarafından eylemler düzenlenilmiştir.
Daha sonra ulema tüccar ve aydın güçleriyle birlikte bazı yapısal
düzenlemeler (1905 – 11 yapısal devrim) ve saltanatın kısıtlanmasını
talep etmişlerdi 3.

Pehlevi Hanedanı döneminde yabancı dominantlığı, milli kimlik ve


özerkliği koruma, ve İslam kurallarının devletteki yeri yeniden

1
a.g.e., s. 67.
2
John L. Esposito, The Iranian Revolution, Its Global Impact, Florida International
University Press, Miami, U.S.A, 1990, p. 18.
3
İbid., p. 18.

47
düzenlenilmeye çalışılmıştır. İran İslam Devrimi süresince (1970’li
yıllarda) özellikle cami ve çarşıda dine dayalı ittifak şekli, İslam
sayesinde yeniden kullanıldı. Tütün protestosu ve yapısal
ayaklanmasının tersine 1979 devriminde ruhaniler desteklemekle sınırlı
kalmayıp dominant ve iktidar olmuşlardır 1.

3. İran’da Ruhaniler

Ruhaniler on dokuz ve yirminci yüzyıllarında genişleyen Usuli (Şii


mezhebine bağlı) tarikatının müritleridirler. O zamana kadar ulemanın
arasında kendi rolleri hakkında fikir birliği yoktu. Onlar üç temel ekole
ayrılmışlardı; birincisi Peygamber ve İmamlardan miras kalan gelenek
ve görüşlerin dışında bir yaşama müsaide etmeyen Ahbariler idi. Diğer
yanda müçtehitlerin bağımsızca karar ve yorum yapma işlevini
meşrulaştıran Usuli tarikatı vardı. Son olarak esasta belirli insanlara
hitap edip kural niteliğini taşımayan konularla ilgilenen Sofizm yer
almaktaydı. Manevi uygulamalarla ruhu maddiyattan ayıklama Sofi
düşüncenin özünü oluşturmaktadır. Ahbariler gibi Sofi düşüncesine göre
ulemanın dünyevi yaşamda rolünü reddetmektedir, böylece Sofi
yaklaşımı İmamlar’ın bilgisiyle kısıtlı kalmaktadır. Bu ideolojik
mücadeleyi Usuli’ler kazandılar 2.

Ulemanın bu çekişmeden kaynaklanan incinmeleri Kacar


hanedanı’nın güçlenmesiyle birlikte hafifledi. Kacar onlara İran’ın çeşitli
bölgelerinde siyasi güçlerini pekiştirdi, böylece Usuli ulema Ahbariler ve
Sofilere karşı kendi inançlarını baskın hale getirdiler. Kacar ve Usuli
ulemalarının böylesine yüksek işbirliği daha önce gözükmemişti. Usuli
inancının baskın hale gelmesiyle Kacar hükümetinin güçlenmesi
karşılıklı destekleme sürecinden kaynaklanmıştır 3.

1
İbid., p. 19.
2
M. Moaddel. Ibid, p. 131.
3
İbid., p. 132.

48
Ulema yargı, eğitim ve Kacar devletini meşrulaştırma yeteneğine
sahip oldukları için Usuli tarikatı desteklendi. Ulema eğitim alanını kendi
tekellerinde tuttular. Kacar’ın yargı sistemi de “Örf” ve “Şâr”
mahkemelerinden oluşmaktaydı. “Örf” mahkemeleri devlet yönetimi
alanını kapsıyordu ve devlete karşı işlenen suçlar la ilgileniyordu. “Şâr”
mahkemeleri ise sivil kurallar ve çekişmeleri ile ilgilenmekte idi. Ulema
“Şâr” mahkemeleri üzerinde tam nüfuza sahiplerdi ve bu mahkemeler
on dokuzuncu yüzyılının başında iktisadi gelişmelerle birlikte daha fazla
önem kazandı. Kacar döneminde Şia siyasi teorilerinin genişlemesi bu
süreçten kaynaklanmaktadır. Böylece siyasal ve dini egemenlik,
İmametin ikili fonksiyonu olan siyasal ve dini liderliği de ortaya çıkardı 1.

Kacar padişahlarının eğilimi ve İran – Rus savaşları da


ruhanilerin etkisini artırdı. Fetih Ali Şah kitleyi Rus’lara karşı seferber
etmek için ruhanilerin desteğine gerek duymaktaydı. Müçtehitler kafir
Rus’lara karşı “cihat” hükmünü vererek Şahı desteklerken özellikle
köylüleri Ruslara karşı savaşa çağırdılar. Bu dönemde Seyit
Muhammed Bağer Şefeti’ye Hacetül İslam unvanı verildi ve bazı
tanınmış din adamları ülke yönetiminde danışılma amacıyla başkentte
toplandılar.

Meşrutiyet devrimi yasal devleti oluşturması, anayasa ve yeni


yasaların çıkarmasıyla saltanat ve ruhanilerin güçlerini sınırlamayı
amaçlıyordu, böylece yeni bir güç kazanmayı planlamaktaydı. Güç
yasal devlette mevcut olması gerekirdi ve tüm insanlar o gücün
karşısında eşit olmalıydı. Aydınların Meşrutiyet devriminde
bulunmalarının nedeni saltanat ve diyanet gücünün sınırlandırılması
iken, ruhanilerin devrime katılımlarının amacı saltanat gücünün
sınırlandırılması idi.

1
Arjomand.,İbid, p.225

49
Meşrutiyet devriminden sonra ruhanilerin gücü sürdü, öyle ki bu
dönemde milli hukuk “Meşruiyet” alanında olduğundan dolayı ruhanilerin
hukuku sayılırken Meclis milli hukuk hakkında yasama gücüne sahip
değildi ve sadece kamusal yasaları çıkarabilirdi. Böylece
meşrutiyetçilerle Meşruacılar safları ayrışmaya başladı. Meşrutiyetçiler
eşitliği isterken Meşruacılar ona karşı çıkıyorlardı. Anayasanın sekizinci
ek maddesinde şöyle yazıyordu: “Tüm İran sakinleri kamusal yasalar
karşısında eşit haklara sahip olacaklardır”.

C. Esnaf
Çarşıdaki sınıflar iki büyük gruba ayrılmaktadır.

1. Tüccar, 2. Geleneksel orta direk.

Tüccar siyasal sözlükte burjuvadır, kapitalist toplumunda hakim


sınıftır. Burjuva sınıfının her ülkede oluşumu farklıdır. Bazı ülkelerde
burjuva eşraf içinden doğdu (İngiltere gibi). Bazı ülkelerde de burjuva
küçük burjuva sınıfından, esnaf ve hatta iktidar gruplarından doğdu.
İran'da tüccar (ticari kapitalistler) sınıfı, esnaf ve iktidardaki
zenginlerden meydana gelmiştir.

Kacar döneminde değişik sebeplerden dolayı tüccarlar sosyal ve


ekonomik olarak çok güçlenmişler ve dönemin sonunda ülke siyasetinde
etkili büyük gruplardan birine dönüşmüşlerdir. Bunun sebepleri arasında
nispi bir ekonomik istikrar, batı ile ticari ilişkilerin gelişmesi ve devletin
izlediği siyaset, örneğin tüccarı destekleme amacı ile vergi muafiyetleri
ve ithalat kontrolü sayılabilir. Sınıfsal örgütlerde, nispi bir güç ve
bağımsızlıktan yararlanmaktaydılar. 1 Bu şartlar, Rusya ve İngiltere'ye
değişik haklar tanınıncaya kadar devam etmiştir. Ancak dış ticaretin
büyümesi ve Batının etkisi ile hammadde ihracatı da artarak tüccar
sınıfının dışarıya bağımlı yeni bir oluşumuna yol açmıştır. Yani dış

1
Ahmet Eşraf, Mavane Tarihi Towse Sermayedari Dar İran, Tahran, Zemine Yayınları,
1973, s. 27.

50
ürünlerin iç piyasada satışı ve dışarıya hammadde satışı ile İran tüccar
sınıfının dışarıya bağımlılık zemini hazırlanmıştır. Hatta bazı
durumlarda tüccarlar kendilerini dış ülkelerin himayesine bırakmışlardır.
Liberalizm düşünceleri tüccar sınıfının dikkatini üzerinde toplamıştır.
Aynı zamanda devletin yapısı ticaret konusunda onlara bazı problemler
yaratıyordu, diğer taraftan ekonomik nasyonalizm tüccarın menfaatleri
ile uyuşup ve liberalizm ile birleşerek tüccar sınıfının siyasi ekonomik
hareketlerinde düşünsel zemin oluşturmuştur. 1

Geleneksel orta direk modern kapitalizmin olgunlaşmasından


önce bütün toplumlarda esnaf örgütleri olarak teşekkül etti. Modern
kapitalizmin egemen olması ile geleneksel orta sınıflar değişime uğrayıp
kimliklerini kaybettiler. Bu sınıflar geri kalmış ülkelerde kapitalizmin
gelişmesine karşı, nasyonalist düşüncelerin ilerlemesinde etkili rol
oynadılar. Bu ülkelerde uluslararası kapitalizmin değişik alanlarda
etkinliği artınca geleneksel sınıfların özellikle kültürel ve ekonomik
alanda tepkisiyle karşılaştı. Ekonomik etkinlik ve ithalatın artması
geleneksel ekonominin çöküşüne yol açtı. Geleneksel orta sınıfın
tepkisi ise aşırı nasyonalizm olarak baş gösterdi.

İran'da da ayaklanma ve devrimler döneminde geleneksel orta


direk daima kayda değer bir siyasal güç olarak sahnede bulunup,
ruhanileri desteklemiştir.

Genel olarak İran'da çarşı daima halkın muhalefet merkezlerinden


biri olmuştur. Tüccar her zaman halkın istibdat ve sömürülmeye karşı
mücadelesinde yardımcı bir güç olmuştur. Halkın hükümete karşı
mücadele şiddeti piyasa ile ölçülmüştür. Kentte dükkanların kapanma
haberi bilinçsiz insanları bile bir itirazın söz konusu olduğuna dair
uyarmaktaydı. Tüccarın itirazları önce camilerde toplanmayla,
konuşmalar, yazışmalar ve dedikodularla başlayıp, bir çeşit grev olan

1
Beşeriye, a.g.e., s. 32.

51
dükkan kapatmalar ve sokak çatışmaları ile son buluyordu. Piyasa esas
iki sebepten dolayı değişimlere katılıyordu:

1. Ekonomik faktör; çünkü tüccarın çoğunluğu hükümet veya dış


ticaretin egemenliğinden zarar görüyordu. 2. Din faktörü ki toplumsal
kökenlidir ve pazarda İslam özellikle Şiicilik çok etkilidir. Bu iki faktör
aynı önemdedir ve değişimlerde birinin tek başına rolü olduğunu
düşünmek yanlıştır.

IV. ROLLER
a) Liderlik
Genellikle liderlik, etkili olan kişi ve etkilenen kimseler arasında
bir çeşit ilişki olarak bilinir. Bu doğrultuda lider, başkalarından
etkilenmekten ziyade, diğerlerini etkileyip kendi amaçları doğrultusunda
yönlendiren kimsedir. Diğer bir deyişle liderlik, ortak amaçlar için sosyal
ve organize çabaları seferber etmek amacıyla faal bir rol oynamak ve
gerçek bir mevzua sahip olmaktır. Burada liderlikten kastedilen siyasi
bir liderlik olduğundan dolayı liderlik, istek üzerine ve ortak siyasi
hedeflere ulaşmak için belli çabaları kontrol edip ileriye taşıma
faaliyetleridir. 1 Liderlik genellikle her araştırmacının aşağıdaki
unsurlardan birini daha önemli saydığı dört öğeyi içine almaktadır.

1. Görev ve rolü ifa etmek: Liderlik daima bir etkinliktir, sadece


karizma, haysiyet, beceri ve başarı değildir.

2. Etki: Liderlik toplumsal bir homojenlik gerektirir. Liderliğinin


göstergesi ancak kişilerin ona karşı toplu tepkilerinden
anlaşılabilir.

3. Merkeziyetin Önemi: Liderin merkezi bir konumda bulunması


lazım, yani ona eşlik eden grubun faaliyetinde komut odağı
saygınlığını taşıması gerekir.

1
Julias Gold ve Wiliam L Coulb, Ferhange Ulume Ejtimaî, Çev. Bagher Perham, Tahran,
Maziyar Yayınları, 1997, s. 474.

52
4. İlişki ve Toplu Aktivite: Merkezi etkinin, sonunda grup aktifliği
ile birleşmesi gerekir. 1

Devrimler, hareketler ve ayaklanmaların aşamaları dikkate alındığında


genellikle liderin üç rolü vardır: 1. İdeolojik rolü, 2. Seferberlik rolü, 3. Yönetim
rolü. 2

Genel olarak liderler, devrim, hareket ve ihtilalin hedeflerini


aydınlatıp, toplumun iktidara karşı hareket biçimini belirlerler. İdeolojik
olarak devrimci bir yaklaşımla mevcut durumu eleştirir ve daha iyi bir
toplumun görüntüsünü çizerler. Taraftarlarını parlak bir gelecek ve
sonuca ulaşma konusunda ikna ederler. Liderin yokluğunda, sosyal
tepkiler ve halkın şikayetleri anarşiye dönüşebilir. 3 Liderlerin mevcut
toplum ve ideal toplum hakkındaki düşünceleri ve amaçları özellikle
liderlik, karizmatik biçimde ise siyasi düzene karşı, kriz faktörüne
dönüşür. Genellikle liderleri kritik koşulların ürünü olarak bilinir, ancak
bunun tersi de doğrudur, yani liderler ideolojilerini sunarak krize yol
açabilirler. 4 Liderler olanaklar ve güç dengelerini kendi amaçları
doğrultusunda kullanmakla kalmayıp, belki egemen rejimin yıkılmasıyla
iktidar koltuğuna oturarak toplumu kendi tezleri üzerine inşa ederler.
Ancak bir lider bütün bu rolleri aynı anda üstlenmek zorunda değildir.
Bunu başaran çok az sayıda lider bulunmaktadır. Liderler hareketler ve
devrimlerde kendi siyasi önceliklerini hükümetin zorunlu kararlarına
dönüştürmeye çalışırlar.

Siyasi liderler, bazı özel kişisel yanları; siyasi koşulları etkileyen


faktörler, toplumun içinde bulunduğu krizin şiddeti, taraftarları ile
diyalogu birleştiği zaman amaçlarına ulaşırlar. Değişik siyasi liderler
vardır; Max Weber, Apter ve Anderson'e göre 5 çeşit lider bulunur: 5

1
Beşeriye, a.g.e., s. 50.
2
Feradon Akbarzadeh, Naghshe Rehberi Dar Meshrutiyet, Milli Kardene Neft ve
Enghelabe İslami, Tahran, İslam Devrimi Belgeler Merkezi, 2001, ss. 23-24.
3
Hüseyin Hüseyni, Rehberi ve Besije Siyasi, Ney Yayınları, 2001, s. 20-21.
4
David Apter ve Charls F. Anderson, İtiraze Siyasi ve Taghire Ejtimaî, Çev. Muhammed
Rıza Seit Abati, Tahran, Rahbordı Yayınları, 2001, s. 417.
5
Apter ve Anderson, a.g.e., s. 418.

53
Lider Etki Kaynakları Örneklerin İlişkisi
Geleneksel Gelenekler, Adetler, Geçmiş Feodal – çiftçi
Şahsın sıra dışı özellikleri, Allah vergisi Dini Liderler ve
Karizmatik özellikler gibi Müritler
Devlet makamları -
Meşru Resmi Kanunlar ve Yasalar vatandaşlar
Hissedilir Verimlilik ve Karşılıklı
İş Yaratan Menfaat Satıcı - Alıcı
İş Bitiren (Teknokrat) Ustalık – Bilgi ve Uzmanlık Uzman - Eğitimli

Başka bir deyişle bir grup toplumda diğer gruplarla olan ilişkisinde
egemen konumunda olabilir, bunun sebebi de, daha üstün ekonomik
durum, üstün tarihi geçmiş, iş alanı, eğitim ve dini üstünlükler olabilir.
Bu grup iktidarı zorunlu olarak bir anlam taşımıyor. Yani bir grup
mutlaka üretim olanakları veya üretim konumundan dolayı üstünlük
sağlamaz. Bu araştırmada dikkatler, daha çok bir grubun fikir
üretkenliği, maddi ve ekonomik gücü, kültürel konumu veya dini
değerlerin üstünlüğünden dolayı devrimde üstlenebileceği rol üzerinde
odaklanmaktadır.

b) Organizasyon
Charles Tilly bir topluluğun üyeleri arasında ortak kimlik ve
birleştirici yapıların geliştirilmesine organizasyon demektedir. 1

Harrison Whyte'de gruplardaki organizasyon konusunda iki


noktaya değinir:

1. Nispi olarak ortak özellikleri bulunan insanları aynı sınıfta


kabul etmektedir.

2. Aynı sınıftaki insanlar arasında tanımlanamayan bir iletişim


ağı bulunur.

1
Charles Tilly, Ibid, p. 45.

54
Bu iki unsuru dikkate alarak Tilly'e göre organizasyon kavramı:
1.Ortak kimlik ve 2. İç iletişim ağlarını içermektedir. 1

Eğer bir teşekkülün üyeleri düzenli ilişkiler içinde ise ve her


üyenin görevi belli kurallara dayanıyorsa, bu o teşekkülün içinde birlik
ve organizasyonun olduğunu gösterir. Kimlikteki benzerlik duygusu aynı
zamanda sistematik bir çalışmayı, bir grubun organize edildiğini
kanıtlar. 2

Ortak kimlik duygusu ile ilgili hareketin örnekleri çoktur. Örneğin


bir grubun kendi üyelerini başka gruplara veya meydana gelen olaylara
karşı koruması. Organizasyon kavramı seferberlikten ayrı değildir,
organizasyon yolu ile seferberlik şekillenir.

c) Seferberlik
Seferberlik bir grubun kendi başına bireyler topluluğundan, genel
hayata aktif katılımda bulunan bir gruba dönüşme prosedürüdür. Bu
dönüşümde önemli olan, gerekli kaynak, olanak ve güçlerin var
olmasıdır. Ancak sadece bunlara sahip olmak bir grubun seferberliği
için yeterli olamaz, onları kullanmak ve işletme gücü de önemlidir.
Başka bir değişle, seferberlik, olanaklar ve güçleri toplayıp, onları
amaçlamak ve menfaatler doğrultusunda kullanabilmekten ibarettir. 3
Yukarıdaki tanım ve bu kavramın içinde bulunan 1. Olanak ve kaynak,
2. Güçler ve 3. Onları menfaatlere ulaşma çerçevesinde kullanabilme
durumlarına bakarak devrimler, hareketler ve ihtilaller daha iyi incelenir.

Seferberlik aşamasında olanaklar ve kaynaklar çok değişken ve


çeşitli olabilir, örneğin gazete, kitap, resmi ve gayrı resmi organlar.
Beşeriye'nin düşüncesine göre Seferberlik aşamasında toplanan
kaynaklar ekonomi, güç (silahlanma gibi) ve diğer (vefakarlık)

1
Ibid, pp. 62-63.
2
Nemetüllah Kerem Elahı, Beresi Ejtimaî Taghirate Enghelabe İslami, Tahran, Ferzan
Yayınları, 1998, s. 117.
3
Charles Tilly, Ibid, pp. 69-70.

55
kaynaklardır. Bu insani destekler üyeler ve taraftarlardan meydana
gelir. Bunları, kullanmak da amaçlara ulaşmak içindir. 1

Charles Tilly'e göre: "Her topluluğun seferberlik programı üç


bileşene ayrılır; 1. Kaynak toplamak, 2. Toplumsal istekler ve 3.
Katılımın artışı" 2. Seferberlik kavramı organizasyon ve ideolojiyle tam
bir ilişki içindedir. Organizasyon, kaynaklar ve güçleri seferber etmektir.
Seferberlik ise siyasi olarak etkin olmak, güç kaynaklarını, ideolojiyi
belirleyen hedefler doğrultusunda kullanmaktır. Başka bir tanıma göre
seferberlik, sosyal bir kesimin daha önce kontrolü dışında bulunan
kaynakları hızla kontrolü altına alması prosedürüdür. Seferberlik grup
organizasyonu amacını aşıp toplumun bir kısmını amaca ulaşmak için
kendi kaynaklarını bağışlamaya yönelik bir harekete geçirirse ihtilal
meydana gelir. Bir ihtilal, hareket yada devrimde seferberlik çok
önemlidir. Bu prosedür içinde liderlik, organizasyon ve ideoloji ön plana
çıkar. 3

Charles Tilly, "Kaynakların Seferberliği Teorisi" olarak bilinen


aşağıdaki modelde tartışılan öğelerin ilişkisini şu şekilde
göstermektedir 4:

kaynaklar organizasyon

kolaylık, fırsatlar ve seferberlik


zorluk tehditler

güçler grup aksiyonu

Şekilden anlaşıldığı gibi, kaynaklar ve güçler iki ayrı ortamla


karşılaşırlar. Birinci ortam, fırsatlar ve tehditleri; ikinci ortam kaynaklar

1
Beşeriye, a.g.e., s. 79.
2
Charles Tilly, Ibid, p.73.
3
Beşeriye, a.g.e., s. 79.
4
Charles Tilly, Ibid, p. 56.

56
ve güçlerin elde edilişinde kolaylıklar ve zorlukları içerir. Bu iki ortamın
ilişkisi sonucu grup aksiyonu ve organizasyonu şekillenir, onun
sonucunda da seferberlik oluşur.

d) İdeoloji
Mourice Duverger'e göre: "İdeoloji, bireysel itirazları organize
edip grup muhalefetine çeviren bir düşünsel düzendir. Böylece siyasal
bilinci geliştirip onu siyası aksiyon için bir araç durumuna getirir. Diğer
tanım Dumont'a aittir ki çok ince bir ideoloji tanımı sayılır: "Bir grup
yada toplumun durumunu açıklamak için organize ve açık yargılardan
oluşan bir ideler düzenidir.” 1

İdeoloji, tarihi bir prosedürde şekillenir ve bu seferberlik


aşamasından çok önce başlar. Sorunlu ve kritik toplumlarda ideolojik
temeller araştırılabilir. Ancak bir toplum krizle karşılaşmadan yeni
ideoloji gündeme gelmez, gelirse de halk tarafından kabul görmez. Yeni
ideoloji önce hakim değerlere dayanan ideolojiye karşı bir takım
değerler olarak gündeme gelir. Kriz büyüdükçe ideoloji gelişir ve
insanlar kritik şartlarda mevcut soruna yanıt aradıkları zaman ideoloji
gelişme zeminini bulur. İdeolojinin ön plana çıkarılmasında aydınların
rolü çok önem taşımaktadır. Ancak ideoloji de sadece onlarla sınırlı
değildir. İdeoloji, mevcut kritik duruma uygun ve mantıklı yanıtlar
vermek zorunda değildir. Hatta böyle olmadığı için ideolojidir. İdeoloji,
mevcut durumu eleştirmek, ideal alanı ve ona ulaşma yolunu çizmek,
tarihi yeniden açıklayarak dost ve düşman belirlemek (cephe almak),
ahlaki değerleri açıklamak suretiyle sorunlara çözüm arar ve amaçlarını
gerçekleştirir.

1
Beşeriye, a.g.e., ss. 77-79.

57
V. MODELİN GENEL YAPISI
Her araştırmada genellikle, kavramlar ve teoriler bölümü
sonunda, araştırmacının bir model ve değerlendirme sunması gerekir.
Model büyüteç altına alınan değişkenleri göstermek dışında değişkenler
arasındaki ilişkiyi de gösterme özelliğine sahiptir.

Şu ana kadar yapılan incelemeler ve yorumlara dayanarak her


hareket ve devrimin üç aşaması bulunduğunu söyleyebiliriz:

1. Hazırlık, 2. Gerçekleşme, 3. Zafer ve her aşamanın


oluşumunda değişim faktörleri, değişim koşulları ve insani etmenler
etkili rol oynarlar. Bu araştırmanın odaklandığı husus insani etmenler
olduğu için, onun her aşamadaki rolü incelenmiştir. İran sosyal
hareketler ve devrimlerinde etkin olan aktörler; 1. Aydınlar (milli, dini,
Marksist), 2. Ruhaniler (dini ulema) ve 3. Esnaf'tan meydana gelir. Bu
grupların rolleri liderlik, ideoloji, seferberlik ve organizasyonu içerir.

Hazırlama aşamasında, aktörlerin etkinlik dereceleri rollerine


göre değişir. Anlatılan teoriler ve kavramlardan, aydınların bu aşamada
en fazla etkinliğe sahip olduklarını söyleyebiliriz. Ulema doğal olarak
her zaman hükümetin yanında olduğu için bu aşamada pek etkin
olamaz. Son olarak gelişmekte olup ve egemen sistemin ticari sermaye
olduğu ülkelerde esnaf, kendi maddi çıkarları uğruna iktidarın istikrar ve
kalıcılığını destekler ve bu aşamada önemsenecek bir katılım olmaz.

Devrimin ortaya çıkması aşamasında aydınlar yine en önemli rolü


üstlenirler. Ulema ve esnaf iktidarın sarsılmasından dolayı, konum ve
menfaatlerinin tehlikeye girmesi durumunda sahneye çıkar.

En son, zafer aşamasında aydınlar kimliklerinden dolayı fazla rol


üstlenmezler. Ulema ve esnaf bu aşamada daha güçlü ve etkili bir
görüntü verir, birbirini destekleyerek hareketi veya devrimi zafere
taşırlar.

58
Araştırmanın Modeli

on lik on lik n
sy ber sy ber yo erlik
niz a
Sefer n iz a
Sefer izas
Seferb
ga ga n
Or İd e Or İd e ga
o lo o lo Or İd e
o lo
ji ji ji
ik ik
erl erl r lik
Li
d id de
L Li

Aydınlar Dini ulema Esnaf

Liderlik
Organizasyon

Seferberlik r Değişimin insanı


la Hazırlama etkenleri
İdeoloji dın
Ay

İdeoloji
Değişim
Seferberlik Ulema Oluşum
faktörleri
Organizasyon
Liderlik

Değişim
şartları
İdeoloji
Esnaf
Seferberlik

Organizasyon Zafer

Liderlik

f
İdeoloji s na
Aydınlar E
Seferberlik
Liderlik

Organizasyon
Organizasyon

Liderlik
Seferberlik

Ulema
İdeoloji
Organizasyon

Liderlik
Seferberlik
İdeoloji

59
İKİNCİ BÖLÜM
İRAN'DA 19. YÜZYILIN SONUNDA VE 20. YÜZYILIN
İLK YARISINDAKİ AYAKLANMA VE DEVRİMLER

19. yy. sonu ve 20. yy.’ın ilk yarısı İran muasır tarihinde iki geniş
katılımlı sosyal harekete olan Tütün ve Meşrutiyet Hareketleri
gerçekleşmiştir. Bu hareketler, bir birinden tamamıyla farklı neden ve
yöntemlerle yapılmalarına rağmen bazı noktalarda ortak yönlere
sahiplerdi. Örneğin, her iki hareketin temeli batıyla gelişen ilişkiler
sonucunda oluşması ve İran halkının alt kimliklerinin (örneğin soy,
kabile, dil,…) ön plana çıkmaması. Söz konusu hareketler neden ve
aktörlerin etkililiği açısından bazı farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle her
iki hareketi de ayrı ayrı ele almak faydalıdır.

I. TÜTÜN AYAKLANMASI
Kacar döneminde İran toplumuna Feodal sistem hakimdi. Bu
dönemin en belirgin özelliği, geniş tarımsal yapı ve küçük bir grubun
çok büyük bir çoğunluğa egemenliğiydi. Bu hakim ve seçkin grubun
içinde eğitim görmüş insanların sayısı çok azdı. Seçkinlerin başında
Şah yer alıyordu, iktidarın temeli diktatörlüğe dayanıyordu. Şah'ın
atalarından biri çok eskiden ülkeyi fethettiği için, Şah ülkeyi kendi şahsi
mülkiyeti olarak algılıyordu. Bu yüzden de Şah kendini din savunucusu
ve Allah'ın gölgesi olarak nitelendiriyordu. Halk Şahı dinin koruyucusu
ve dünyanın merkezi sanıyordu. 1 Kacar döneminde de eskisi gibi sosyal
sıralama ulema, iktidar personeli ve esnaf şeklindeydi. Saltanat teşkilatı
ve aristokratlar bir nevi iktidar personeli sayılıyorlardı, sosyal sınıfların
başında geliyorlardı. Her sosyal sınıfın kentlerde görev ve faaliyet yeri
belliydi. Ruhanileri camiler ve okullarda, iktidar kadrosu bakanlıklar ve
darülhükümette ve esnaf pazar ve camilerde, kentin esaslarını

1
Wiliam Floor, Nemunehai Az Tarihe Ejtimaî İran Dar Dore Kajar, Çev. Abülghasem Seri,
2. Cilt, Tahran, Soghan Yayınları, 1986, s. 18.

60
oluştururlardı. Bazı küçük toprak ağaları da kentlerde yaşıyordu,
bunlara fellah ve çiftçi denirdi. Ağalar genelde aristokratların yüksek
rütbeli elemanlarından sayılırlardı. Edipler, şairler, yazarlar,
müneccimler de hükümetlere yakın çevrelerdi. 1 Kacar döneminin en
belirgin sınıflandırma örneklerinden ilki Milli Meclisin nizamnamesidir ki
Meşrutiyetin başında hazırlanmıştır. Millet Meclisine aday seçme hakkı
olan sınıflar şunlardı: 2

1. Kacar Şehzadeleri 2. Alimler ve Ruhaniler, 3. Eşraf ve


zenginler, 4. Tüccar ve toprak malikleri, 5. Çiftçiler ve esnaf. 3

"İranlıların Uyanış Tarihi" adındaki kitapta yazıldığına göre:


"Dünyada İran Şahı kadar geniş yetkileri olan hükümdar sayısı çok
azdır. Bu ülkede Şahın iradesi her şeye hakimdir. Ancak İran'da
Türkiye'nin tersi olarak vezirler veya şah divanı olmadığı için Şahı
kimse şüpheciliğe sürükleyemezdi." 4 Kante Do Gomono kendi sefer
namesinde şöyle yazıyor: "İran iktidarını ne demokratik ne istibdat
örneği olarak değerlendirebiliriz. Çünkü İran'da Şah bir istibdat örneği
gibi halkın can ve malına herhangi bir taarruz da bulunamaz, ruhaniler,
tüccar ve esnaf şahın gücünü azaltırlar. Ancak İran bir feodal yönetim
tarzı ile de idare edilmiyor, yani eşraf bölgelerinde hükümetin başında
bulunmaz". 5

Bu dönemde Avrupa bir bütün olarak ilerlemekteydi. Üretim araç-


gereçlerinin değişmesi, değişik makinelerin icadı, demir yollarının
gelişmesi, kimyasal ürünlerin üretiminde bir devrim yaratmıştı. Ancak
İran duraklamadaydı ve eski üretim sistemi babadan oğla geçiyordu.
Bundan dolayı da İran sanayisi dünyada geriledi ve piyasalarda
başlangıçtaki başarılarını kaybederek dış ürünler İran pazarlarını

1
Ahmet Eşref, Rant Ejtimaî Dar Dore Kajar, Tahran, Zemine Yayınları, 1981, s. 72-73.
2
a.g.e., s. 74.
3
Meclise Şuraî Millî, Muzakere Dar Mejlis, 1. Dönem, Tahran, Meclis Şuraî Milli Yayınları,
1946, s. 7.
4
Nazımül İslam Kermanı, Tarihe Bidari İranian, 1. Cilt, Tahran, Agah Yayınları, s. 181.
5
Kante De Gomono, Se Sal Dar İran, Çev. Zebihüllah Mensuri, Farruh Yayınları, 1973, s.
73.

61
doldurdu, el sanatlarını tahrip etti. Bu düşüş büyük kentlerde halkın
Şahtan şikayetlerini artırdı. Çünkü Şah dışarıdan gelen ekonomik
hücumu engelleyemiyordu. İran'da sanayi üretimi eski yöntemlerde
devam ediyor ve çok az gelişme gösteriyordu, bunun sebebi de para
yokluğuydu 1.

Katoziyan İran meşrutiyet devriminin alt yapısındaki toplumsal ve


psikolojik şartları şöyle yorumlamaktadır: “Dış ticaretin gelişmesi, İran'ın
Avrupa ile olan temasının sadece bir boyutuydu. Rus ve İngiliz
devletlerinin rekabeti İran'ı zayıflatıyordu, hükümeti direk sömürge
hükümetine dönüştürmeden bu yapılıyordu, böylece Şah'ın ve
hükümetin güçsüzlüğü daha açık ortaya çıkıyor, İran halkı küçük
düşürülüyordu. Halk da bu konuda siyasi düzeni suçlu buluyordu” 2 .

Tütün Ayaklanması hem dış istilayı hem devleti hedef alan ilk
geniş tabanlı ayaklanmaydı. Bu ayaklanma devam etmiş olsaydı belki
her çeşit imtiyaza karşı bir harekete dönüşebilirdi, ancak sadece tütün
üretimdeki tekel priminin kalkmasıyla sınırlı kaldı. 3

Seyit Ahmet Kesrevi'nin "İran Meşrutiyet Tarihi" kitabında Tütün


Ayaklanması şöyle anlatılır: "Bu ilk halk ayaklanması her ne kadar dini
liderler yoluyla da olsa çok önemli bir olaydır ve İran tarihinde anılması
gerekir." Profesör Brown şöyle yazar "Tütün tekeline karşı ayaklanma
İran'ın uyanışı ve yeni dönemin başlaması olarak bilinecektir." 4

İmtiyaz kazanma yarışması 1872 yılında başladı. İngiltereli Baron


Jolious De Royter 40,000 £ ve gümrük karının % 60’ı karşılığında devlet
bankasının tekeli, gümrüklerin kiralanması, tüm madenlerin (altın,
gümüş ve değerli taşlar hariç) kullanılması, demir yolu ve travma yapma

1
Abdülrafie Hakikat, Merdom Salary ve Azadı Fikr Dar İran, Tahran, Özgürlükçüler
Yayınları, 1980, s. 141.
2
Homayon Katoziyan, “The Political Economy of Modern Iran, Despotism and
Modernism 1925-1979", New York, Mac Millan Press Ltd., 1981, p. 53.
3
Nike Keddi, Religion and Rebellion In Tobacco, Rejie Prelude To Revolution, 1999, p.
119-157.
4
İbrahim Teymori, Tahrime Tutun ve Kherardad 1890 Reji, 3. Baskı, Tahran, Cep Kitaplar
Yayınları, 1982, s. 16.

62
tekelini 70 yıl boyunca kendi tekeline aldı. Ayrıca sulama tesisatları,
yolların inşası, telgraf hatları ve sanayi fabrikalarını gelecekte kullanma
hakkını kendine saklı tuttu. Bu imtiyaz İran ve Rusya’da büyük tepkilere
yol açtı.

Royter imtiyazı iptal edilmesine rağmen imtiyaz verme süreci


devam etti. Royter madenlerin kullanması ve banka kurma imtiyazlarını
yeniden elde etmeyi başardı. Söz konusu banka daha sonra Şahenşahi
Bankası haline geldi. Bu banka para basma, eyaletlerde şube kurma
izni ve güney yollarının çoğunda geçiş ücretlerini kendi tekeline aldı. Bu
arada Ruslar da bazı imtiyazlar elde ettiler. Rusya devleti kendi
sınırından başlayıp Tahran’a varan telgraf hattının genişletme ve
yönetme imtiyazını elde etti. Bir Rus şirketi Hazar Denizi’nde balıkçılık
ve kuzey eyaletlerde ulaşım sigorta tekelini aldı. Böylece yabancı
yatırım 19. yy.ın ikinci yarısında sıfırdan 12,000,000 £’a ulaştı. İran’ın
kapıları yabancı sermayeye özellikle dış ticarete açıldı.

Bu imtiyazlardan elde edilen gelirlerin bir bölümü saray lüksüne


ve Nasrettin Şah’ın uzun süreli batı yolculuklarına harcanırken, büyük
bir bölümü enflasyonun ağır masrafları ve yenilenme maliyetlerini
karşılamaya harcanmaktaydı. 1851 – 1901 arasındaki dönemde fiyatlar
% 600 artmıştı. Bunun nedeni devletin sikkeleri ucuzlatması ve dünya
piyasalarında gümüşün değer kaybetmesine bağlamak mümkündür,
çünkü o dönemde gümüş İran sikkelerinin büyük bir kısmını teşkil
ediyordu. İthal malların değerlenmesi ve gümüş fiyatlarının düşmesi
sonucunda halkın milli paraya olan güveni sarsılarak enflasyona zemin
hazırlıyordu. Öte yandan devlet maaşlar, tahıl rezervi, askeri malzeme
ve vergilerin düşmesi nedeniyle masrafları artmaktaydı, böylece lakap
ve unvanlar, imtiyazlar, tekeller, arazi ve daha kötüsü yüksek yargı
makamları, elçilikler ve bakanlıklar satılığa çıkarıldılar.

Nasrettin Şah'ın İngiltere ziyareti sırasında İngiltere, yeni haklar


ve ayrıcalıklar elde etmek için önerilerde bulundu ve bunlardan biri
tütün hakkıydı. Bu olayın özeti şöyledir. 8 Mart 1890'da İran Şahı

63
tütünün üretim-satış ve ihracat hakkını 50 yıl için G.F. Talboot'a verdi.
Bu anlaşma üzerine Şah bütün tütün çiftçilerine, kendilerini firma
bayilerine tanıtma emri verdi, aksi taktirde cezalandırılıp hapse
gireceklerdi. Tütünün izinsiz ekimi ve satışı da yasaktı. 1 Ancak devlet
henüz açıklama yapmadığından halk meraklanıyordu. Talboot ve firma
yetkililerinin İran'a gelmeleri devlet tarafından bütün kentlerde ilanlarla
halka duyuruldu ve halkın merakı giderildi. 1308 Şaban ayında (1890)
Şahın emri tüm yönetim birimlerine gönderildi ve anlaşmanın
uygulanması konusunda işbirliği istendi. Şah bizzat Tahran tacirleri ile
iki toplantı yaparak anlaşmanın içeriğini anlattı. Bu ayrıcalık bir çeşit
İnhisar hakkını beraberinde getiriyordu, Fransızca da buna Reji (Regie)
dendiğinden ayaklanma Reji Ayaklanması olarak akıllarda kaldı. 2 Bu
anlaşma doğal olarak tütünün üretimini yapan, işleyen kesim ile
pazarlamasını yapan yüzlerce tüccarı, esnafı ve vasıtayı tehdit
ediyordu. Onların işi ellerinden alınıyor ve yabancı firmanın personeline
veriliyordu. Tütün tacirleri hemen harekete geçip Tebriz, Meşhet,
İsfahan, Yezd ve Şiraz kentlerinde esnafı organize edip seferber ettiler.
Tebriz'de esnaf firma bayilerinin faaliyetini engelledi. İsfahan’da Hacı
Muhammed kendi tütün deposunu ateşe verdi. Bu genel eylem dışında
tütün tüccarı da birleşip toplu eylemlerde bulundu. Tütün tüccarı diğer
tüccarla beraber kutsal Hazreti Abdülazim ziyaretgahına giderek Şaha
bir mektup yazdılar ve hiçbir zaman teslim olmayacaklarını bildirdiler.
Sonunda Hacı Muhammed Kazım Melek-ül Tüccar 1892 yılında
Ayetüllah Mirza’ya Şirazi'nin tütün boykotu fetvasını duyurdu ve tütün
alış verişi pratikte iptal edildi, fiyatı düştü. Bu durum çoğu kentte aynen
uygulandı ve sonu hazırlayan sert olaylara yol açtı. Hatta Şahın
hareminde bile nargile bulunamaz hale geldi. Saray hizmetçileri
nargileleri kırıp Şahın görmesi için haremin önüne yığdılar. 3 Sonunda

1
Gholam Rıza Verahram, Tarihe siyasi ve Enjumenha Dar Dore Kajar, 2. Baskı, Tahran,
Moin Yayınları, 1999, s. 265-266.
2
Feradon Ademiyet, İsyan Reji, a.g.e., s. 17.
3
Nike Keddi, Tahrime Tutun Dar İran, Çev. Şahroh Kaem Makamı, Tahran, Cep Kitapları
Yayınları, 1977, s. 17.

64
Şah bu anlaşmayı feshetmek ve İngiliz firmaya 5000 £ ödemek zorunda
kaldı.

A. Tütün Ayaklanmasında Aydınların Rolü

Aydın grubu homojen bir yapıya sahip olmaması, çeşitli alanlarda


faaliyette bulunmaları ve bazen de diğerleriyle çelişkili düşüncelere
sahip olmaları nedeniyle bu grubu bir sınıfta kategorize edip
değerlendirmek oldukça zordur. Ayrıca, söz konusu dönemde aydınları
sayıları oldukça az olduğu için onların eylem ve düşüncelerini ayrı ayrı
ele almakta fayda vardır. Bu nedenle, öncelikle öne çıkan bazı
aydınların faaliyet ve yaşamlarını incelemeye çalışacaktır.

Mirza Melkom Han (1834 – 1909)

Melkom Han 1834 yılında bir Ermeni ailenin çocuğu olarak


İsfahan Culfa’sının Hıristiyan bölgesinde doğdu. Babası Hindistan’daki
İngiliz okulundan mezundu ve ilk başlarda İsfahan ve daha sonra da
Saray’da (Tahran) İngilizce ve Fransızca derslerini veriyordu. O batı
uygarlığına hayranlığından dolayı Melkom Han’ı İsfahan’daki Katolik
Fransızların okuluna ve daha sonra devlet bursunu kullanarak
mühendislik eğitimi için Fransa’ya gönderdi. Melkom Han Paris’te
masonluk ve çağdaş siyasi tarihe büyük ilgi gösterdi. İran’a döndüğünde
yeni kurulan Darülfünun okulunda çalışmaya başladı ve bilimsel
deneylerle Nasrettin Şah’ın dikkatini çekti. Daha sonra (belki de sosyal
faaliyetlerini kolaylaştırma nedeniyle) Müslüman oldu ve Avrupa
masonluklarını örnek alarak onlardan bağımsız olarak “Feramuşhane”yi
kurdu 1 (1858).

Melkom Han şahın onayını alarak saray için “Tanzimat Defteri”


kurdu. Bu defter açıkça Osmanlı Tanzimat Hareketinden esinlenmişti.
Bu plan 19. yy.’da ilk kapsamlı düzenleme önerisidir. Melkom Han yeni

1
Abrahamian, İbid; p. 61.

65
düzenlemelere Kanun ismini taktı. Böylece hem dini kurallar (şeriat)
hem de devlet kurallarından ayırt etmek mümkün olabilirdi. Melkom Han
söz konusu kanunların genel refahın iyileşmesi ve tüm bireylerin eşitliği
ilkelerine dayanmasını savunmaktaydı 1.

Nasrettin Şah başlangıçta önerilere önem verdi hatta “Azam


Ustad” (Üstün Pir) lakabıyla Feramuşhane’de bulunmaya sıcak
bakıyordu. Fakat Tahran dini liderlerinin kanun kavramını yozlaşma
olarak tanımlamaları ve Feramuşhane’yi ateist masonlarla ilişkide
olduğunu söyleyince Nasrettin Şah söz konusu teşkilatı yasakladı ve
Tanzimat defterini kapatarak Melkom Han’ı Bağdat’a sürgün ettirdi.
Daha sonra Melkom Han İstanbul’a gitti 2.

Melkom Han İstanbul’da sürgünde yaşarken o dönemdeki özgür


düşünceli İran sefiri Mirza Hasan Han Sepehsalar (Müşir-üldole) ile çok
yakın bir ilişki kurdu ve onun aracılığıyla Kahire baş konsolosu oldu.
Mirza Hasan Han başbakan olduğunda Melkom Han onun davetlisi
olarak İran’a geri dönerek Mirza Hasan Han’ın özel danışmanı oldu ve
“Nizam-ül Mülk” unvanına sahip oldu. Bir süre sonra İran’ın Londra’daki
elçisi olarak atandı. Bu dönemde Nasrettin Şah’ın Londra gezisini
organize etti. Mirza Hasan Han makamından uzaklaştırılmasına
rağmen, Melkom Han 1882 yılına kadar Londra’da kaldı, ve zikredilen
yılda bazı anlaşmazlıklardan dolayı makamından uzaklaştırıldı. Melkom
Han görevden alındıktan sonraki düşünceleri tamamen değişime uğradı.
Bu dönemde bir reformistten bir devrimciye, şahın ruhaniler karşısında
destekleyen ve liberal insan, radikal bir savaşçı ve Şah’a karşı
ruhanilerle işbirliği yapan bir kişiliğe büründü. Böylece saray
memurluğundan radikal gazeteci ve Avrupa düşüncelerini savunan bir
kişilik sergiledi. Siyasal despotizmle mücadele için Kanun önerdi. Kendi
düşüncelerini İran’a ulaştırma amacıyla Londra’da “Kanun” gazetesini

1
İbid, p. 62.
2
İbid., p. 63.

66
çıkardı (1890). Bu gazete Tahran’da büyük ilgi gördü, bu nedenle onun
girişi yasaklandı 1.

Melkom Han Meşrutiyet Devrimini gören nadir dönemin


aydınlarından sayılmaktadır, fakat yaşlılıktan kaynaklanan bazı sağlık
sorunları Meşrutiyet’da aktif olarak katılamadı 2.

Başlangıçta o yenilikçi, özgür ve uygarlığı savunan bir aydındı ve


batı uygarlığının mutlak üstünlüğüne inanıyordu. O gizli Feramuşhane
cemiyetini kurarak çağdaş Avrupa’nın siyasal geleneği ve Fransa
Devrimi ideallerini (Kacar devletinin idari yapısının değiştirilmesiyle)
İran toplumunda yaygınlaştırmayı amaçlamıştı. Feramuşhane’nin
kapatılmasının ardından o, Ademiyet adıyla yeni bir gizli teşkilat kurdu.
Melkom Han’a karşı yönelen suçlamaların biri de Cumhuriyetçilik,
Şahlık ve ruhanilerin kurulu düzenlerini iktisadi ve siyasal yeniliklerle,
değiştirme çabası idi 3.

Abdül Rahim Talibof (1848 – 1912)


Talibof Tebriz’de doğdu ve on yedi yaşında Tiflis’e giderek yarım
yüzyıl kadar Rusya’da yaşadı, böylece düşünceleri orada olgunlaşıp
şekillendi, fakat hiçbir zaman İranlı kimliğini kaybetmedi. O şöyle
söylüyordu: “Başta dünya, sonra İran ve ondan sonra da Tebriz’in kutsal
toprağını seviyorum” 4.
O yazılarında modernitenin pozitif yönleri, özellikle batı tarzı
Meşrutiyet prensiplerini övüyordu. Talibof eserlerinde özgürlüğü altı
grupta kategorize etmiş: Bireysel özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, beyan
özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü ve seçim özgürlüğü 5.
Talibof din ve peygamberlerin kurallarının gerekliliğini
reddetmemekte, fakat onları ülke yönetimi ve yaşamın maddi
boyutundan ayrı olduğunu düşünmektedir. Ona göre: “Dini konular

1
Ajodani, a.g.e, s. 281-282.
2
a.g.e., s. 284.
3
a.g.e., s. 284.
4
Abdulhadi Haeri, Tesheyyo ve Meshrutiyet Dar İran, Tahran, Amir Kabir Yayınları, s. 47.
5
Abdülrahim Zaker Hüseyin, Matboat-e Siyasi-e İran Dar Asre Meşrute, Tahran, Tahran
Üniversitesi Yayınları, 1991, s. 38.

67
önemli olmalarına rağmen siyaset ve mezhep dışı konulardan ayrı bir
yere sahiptir ve söylenen konular bilgili insanlar tarafından üstlenilmesi
gerekiyor.” O siyasal rejimleri üç grupta kategorize eder: 1- Mutlak
despot hükümetler, 2- Meşrutiyet saltanat rejimler ve 3- Cumhuriyet
hükümetleri. O despot rejimi eleştirirken İngiltere’nin meşrutiyet
hükümetini övmektedir 1.
Seyit Cemalettin EsedAbadi
Seyit Cemalettin 1840’lı yılların sonlarında Hemedan’ın Azeri
konuşan bir köyünde küçük ağa ailesinde doğdu. Babasının fakir
olmasına rağmen ailevi bağlardan yararlanarak dini eğitimini başarıyla
bitirdi. Eğitimini Kazvin’de başladı ve Necef medresesinde devam
ettirdi. Fakat bu geleneksel terbiyeye rağmen geleneksel olmayan
alanlarda araştırmaya başladı, ilk başta Şeyhilik sonra da Babilik
üzerinde incelemelerde bulundu ve ardından da yeni bilgileri kazanmak
için Hindistan’a gitti. 1857 yılında Bombay’a geldiğinde Hindistan
ayaklanmasının etkisinde kaldı. Ayaklanmanın Müslümanları
birleştirmesi, onu mevcut dini anlayışlarla siyasi davranışlar arasında
ilişkiyi incelemeye yöneltti. Ayrıca ayaklanmanın bastırılması, yeni
bilimlere olan merakını şiddetlendirdi. O düşüncelerini üç temel sonuçta
özetledi; 1. Emperyalizm Hindistan’ı ele geçirdikten sonra Ortadoğu
tehlike altındadır. 2. Doğu ve Ortadoğu sadece hızlı bir şekilde yeni
bilimleri kazanarak batı istilası karşısında durabilir. 3. İslam gelenekçi
bir yaklaşıma sahip olmasına rağmen halkı emperyalistlere karşı
yönlendirmede etkin bir dindir.
Seyit Cemal Arabistan ve Basra körfezi yoluyla Afganistan’a gitti.
Muhafazakar sarayın misafiri olduğu için reformist düşüncelerini gizledi
ve İngilizlere karşı Rusya’yla işbirliği için şahı ikna etmeye çalıştı.
İstanbul’a geldiğinde Şiiliğini saklamak için kendini Afgani olarak tanıttı.
Müslümanların, ilahi konuların yanında insani düşünme yoluyla bilgi
elde etmeleri sonucunda eski parlak uygarlığa kavuşabileceklerini

1
a.g.e., s. 39.

68
açıkça dile getirerek büyük bir tartışma yarattı. Mısır’a sürgün
edildiğinde oradaki masonlara katıldı ve ülkenin İngiltere işbirlikçisi olan
Mısır Hadivi’nden kurtulması için bazı siyasi reformlar talep etti. Onun
yeniden sürgün edilmesinin ardından 1879 – 1886 yılları arasında
zamanının çoğu Avrupa ve Hindistan arasında yolculuklarla geçti.
Seyit Cemalettin hem dindar ve hem de din karşıtı Müslümanlarla
tartıştı, dindarlarla Hindistan’la birleşmedeki temayülsüzlükleri ve din
karşıtlarıyla da dinin emperyalizme karşı en iyi silah olduğu gerçeğinin
göz ardı ettikleri için eleştirdi. Avrupa’da Arapları İslamın çöküş nedeni
olarak gösteren bilimsel olmayan önyargılı doğubilimcilerle tartıştı. Ona
göre sebebi soyda değil dini bağnazlıkta aramak gerekmektedir.

1886 yılında Avrupa’dan ayrılıp 1892 yılına kadar İran’da kaldı.


Başta Nasrettin Şahı İngilizlere karşı yönlendirmeye çalıştı, fakat bu
yolda başarısız olunca muhafazakar ruhaniler ve reform yanlısı
aydınların saflarına katıldı. Ruhanileri kafir batıya karşı mücadeleye
davet etti ve aydınlara özellikle siyasal reformların batı emperyalizmine
karşı ülkeyi güçlendirdiğini söyledi. Bu sözler Nasrettin Şah’ı kızdırdı,
bu nedenle yakalanıp Osmanlı topraklarına sürgün edildi.

Seyit Cemal son altı yılını Osmanlı imparatorluğunda geçirdi.


İstanbul’da siyasal reformlar konusunu tehlikeli bulduğundan dolayı
enerjisini daha az tehlikeli faaliyetlerde kullandı. İngilizlerden daha
tehlikeli hale gelen Ruslara karşı İslami bir hareket başlatılması yolunda
sultanı etkilemeye çalıştı. Ayrıca İran Padişahı’yla olan propaganda
savaşını da dini ve gayri dini araçları kullanarak sürdürdü. Seyit
Cemalettin ölüm anında bir arkadaşına hem sevinçli hem de üzgün
olduğunu söyledi. Batı uygarlığının doğuya doğru ilerlemesi ve bunun
sonucunda bir gün doğu despotizminin yıkılacağından dolayı sevinçli ve
kendi düşüncelerini verimli olan halkın arasında değil verimsiz olan
saraylılar arasında ziyan ettiğinden dolayı üzgündü.

69
Mirza Fetih Ali Han Ahundzade

Ahundzade Meşrutiyet Devrim öncesi, en radikal aydınlardan


birisi idi, öyle ki o dönemde “Mektubat-e Kemal-ül Devle” adlı kitabı
basılma izni alamazken, yüz kırk yıl üzerinden geçmesine rağmen şimdi
de basılma iznini kazanamamıştır. Orijinal metni 1865 yılında Türkçe
yazılmış ve iki yıl sonra Farsça’ya çevrilmişti. Fakat söz konusu eser ne
İran’da ne de ülke dışında basılmış değildir.

Ahundzade’nin görüşlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1. O din ve mezhep karşıtı düşüncelere sahipti ve İslam’dan önceki


İran sarayının canlandırılmasından yana idi.

2. 1871 yılında Şeriat mahkemelerinin kaldırılması ve yargının


ulemadan arındırılması ve bu işi “Adliye (Adalet) Bakanlığı”nın
üstlenmesini savunmaktaydı, ve sadece evlenme, boşanma, cenaze
törenleri, vaaz ve namaz imamlığı ulema tarafından yapılmasını
önermekteydi. O ruhanileri, devlet ile halkı birbirinden ayrılmasına
sebep olduğunu biliyordu.

3. Onun bakış açısından yasalar halk tarafından belirlenir ve halk


despot hükümet ve zalim saltanatı kaldırıp, belirlediği kurallar
esasında yasal devleti yaratır. Bu durumun gerçekleşmesi için milli
devlet ve hükümetin kurulmasını önermekteydi.

4. Masonluklarda üyeliğini gösteren bir kanıt bulunmamasına


rağmen o Feramuşhane ve derneklerin kurulmasını destekliyordu.

5. Ahundzade aydınların o dönem hükümetiyle işbirliklerini kınardı.


Müşirüldevle’yi hükümet kurmaması ve bu yolda başarısızlığa
uğrayacağı hakkında uyardığı gibi, Müşirüldevle hükümeti siyasi
despotizm yani saraylılar ve mezhebi despotizm yani müçtehitlerin
direnişi sonucunda başarısız oldu.

6. Onun görüş açısında saltanat memurları, ulemaların uşaklarılar


ve onların hükümlerini uygulamak zorundalar.

70
7. Ahundzade’ye göre: “Doğu toplumlarının kurtuluşunu İslami
alfabenin değişmesinde saklıdır”.

Müşirüldevle (1836 – 1881)

İran’ın batı uygarlığıyla tanışmanın en ciddi dönemi Mirza


Hüseyin Han Müşirüldevle (Sepeh Salar) (1870 – 1880) sadaretine rast
gelmiştir. Onun sadaret döneminde, Melkom Han ve Musteşar-ül Devle
gibi bazı aydınlar düşüncelerini pratikte sınama şansına sahip
olmuşlardı. Müşirüldevle döneminde pratikte İran’ın toprak bütünlüğü ve
bağımsızlığını koruma ve güvence altına alma amacıyla Royter
Anlaşmasını kabul edilmiştir. Çünkü daha önce toprak bütünlüğü
zedelenmiş ve Ruslar hala bazı şehirlerin ele geçirilmesini
planlıyorlardı.

Müşirüldevle’nin düzenli devlet kurma ve hükümetin iktisadi, idari


ve hukuki temellerini yenileme doğrultusundaki eylemleri başarısızlıkla
sonuçlandı. Siyasi despotizm temsilcileri (saraylılar) ve dini despotizm
temsilcileri (ruhaniler) Rusya’nın desteğini alarak Müşirüldevle
sadaretinin sona ermesine zemin hazırladılar.

Müşirüldevle eski despot rejimin değişimi yolundaki çabalarından


sonuç alamamasına rağmen bazılarının kafasında yenilikçilik ve eski
despot rejimi eleştirme zeminini hazırladı. Bu dönemde kanunların
yararı az çok gözlemlenilmeye başladı. Onun döneminde üç devlet
gazetesi (Devleti, İlmiye, Millet) ve dokuz özel gazete (İran, İlmi, Vakayi
Adliye, Nizami, Merih, Vatan, Fars, Ferheng ve Tebriz )
yayımlanmaktaydı.

Musteşar-ül Devle (1793 – 1896)

Mirza Yusuf Han Musteşar-ül Devle 1864 yılından 1868 yılına


kadar İran’ın Tiflis’teki başkonsolosluğunu yaptı. Bu yıllarda Tahran’da
“Remz-i Yusifi” (Yusuf’un Sırrı) adında kitabını yayımladı. 1868 – 1870

71
döneminde de İran’ın Fransa’daki Elçiliği’nde görev yaptı ve bu
dönemde “Clemente Amite” Masonluğuna girdi. İranlı aydınların
masonlara sıcak bakmalarının nedeni masonların Fransa Büyük
Devrimindeki rolleri idi. O Paris’te “Yek Kelime” (Bir Kelime) yazısını
bitirdi ve 1876 yılında İran’da yayımlattı. 1872 yılında Dışişleri
Bakanlığı’nın yardımcılığına atandı. 1882 yılında İstanbul’da
yayımlanan Ahter Gazetesinde yazdığı makaleden dolayı yakalanıp
hapse atıldı ve birkaç ay sonra suçsuzluğundan dolayı serbest bırakıldı.
1891 yılında Melkom Han ve Kanun Gazetesiyle ilişkide olduğu
gerekçesiyle yeniden yakalandı ve bir yıla kadar hapis yattı, ancak
hastalığından dolayı serbest kaldı. Hapisten çıktıktan sonra Tahran’a
geri döndü ve 1896 yılında da öldü.

O, “Yek Kelime” yazısında ilk kez “İnsan Hakları Bildirisi”nin temel


maddelerini Farsça’ya çevirip yayımlattı. Devlet güç kaynağının millet
iradesi olduğunu ilk kez beyan eden yazar Musteşar-ül Devle idi.
Düşünce, kalem ve toplantı özgürlüğü, işkencenin kaldırılması ve daha
önemlisi yasama ve yürütme güçlerinin ayrışması ve tüm vatandaşların
(şah, dilenci, Müslüman ve gayri Müslüman ayrımı yapılmadan)
yasalara karşı eşit oldukları zikredilen yazıda yer almaktadır. “Yek
Kelime” risalesi meşrutiyetçiler ve özgürlükçülerin temel kaynaklarından
birisini oluşturmakta idi. Onun diğer yazılarında “İslam Yazısının
Düzeltilmesi” ve “Bilgi Definesi” yer almaktadır.

Mirza Hasan Ruşdiye (1860 – 1944)

“Yek Kelime” risalesinde eleştirilen bir konu da var olan okullardı.


Musteşar-ül Devle İran’da okul sayısının fazla olmasına rağmen bu
okulların sadece dini eğitimi verdiğini ve ahirete yönelik eğittiklerini
eleştirmişti. O dönemde Mirza Hasan Ruşdiye dini okullarda eğitim
almaktaydı ve dini eğitimini devam ettirmesi için onu Necef’e
göndermeyi planlıyorlardı, fakat o Necef’e gitmekten vazgeçip İstanbul,
Mısır ve Beyrut’a gitti ve bir süre sınıflarda geçirdi. Bu sürenin sonucu,

72
İrevan’daki okulun açılışı oldu. Nasrettin Şah Avrupa dönüşünde onun
İrevan’daki okulunu ziyaret etti ve onun İran’a geri dönüp o okul
benzerinin İran’da açmasını istedi. 1890 yılında Ruşdiye Okulu
Tebriz’de kuruldu. Bu okul bir sene sonra dini okullarının öğrenciler ve
nüfuzlu ruhanilerin çabaları sonucunda kapatıldı. Fakat o 1897 yılına
kadar defalarca Tebriz’de okullar açtı ve medrese yöneticiler ve
gelenekçi ruhanilerin karşı çıkmaları sonucunda kapatılıyorlardı.

Mirza Ali Han Emin-ül Devle (1843 – 1904)

İlk Rüşdiye Okulu Emin-ül Devle hükümdarlığı (valiliği)


döneminde kurulup ve onun finansmanıyla faaliyette bulunuyordu. Okul
gittikçe genişlemekteydi. Emin-ül Devle’nin başbakanlık ve sadaret
unvanını elde ettiğinde Ruşdiye yönetiminde, Tahran’da bir okul açtı.
Bu okulda Maarif Derneği’nin temelleri oluştu ve Emin-ül Devle ve
Nasrettin Şah desteği ile bu okul mezunlarının çoğu yeni okulların
kurmalarıyla çağdaş eğitimi yaygınlaştırmaya başladılar. Emin-ül Devle
sadaret dönemi bir yıl iki aydan fazla sürmemesine rağmen bu kısa
dönemde okul, eğitim sistemi ve ülke basınında büyük bir değişime
uğradı. Bu dönemde Muhammed Hüseyin Furuği (Zeka-ül Mülk)
yönetimindeki haftalık “Terbiyet Gazetesi” günlük olarak yayımlandı ve
başkentte ilk günlük gazete unvanını kazandı. “Hulaseye Haber” (Haber
Özetleri) adında gazetenin yayımlanma temelleri de onun sadaret
döneminde oluştu. Resmi İran Gazetesi de kısıtlamalardan kurtarıldı ve
Mısır’da basılan “Perveriş” (Eğitim) gazetesi de sansürden çıkarılıp
İran’a giriş iznine sahip oldu.

Yine de Musteşar-ül Devle hükümetinde gözüktüğü gibi iki eski


despotizm temsilcileri olan saraylılar ve ulema Rusya devletinin işbirliği
ile kültürsever sadrazamı devirdiler.

73
Tütün Ayaklanmasında Aydınların Rolleri ve Etkililikleri

1- Hazırlama: Hızlı reform ve yenileme, Osmanlı


İmparatorluğunun Tanzimat’ını örnek alma (Emir
Kebir), reformları uygulamaya yönelik devletle
işbirliği yapmaları (üstten aşılama) iki nedenden
kaynaklanıyordu. Birinci neden onların seçkin
1- İdeoloji sınıftan olmaları ve ikinci neden ise halk ve kitle
gücüne inanmamaları idi. Böylece ruhaniler ve
geleneksel düzenden uzak duruyorlardı.
2- Oluşum: yapısal değişimler, liberalizm,
sekularizm, teceddüt (batıcılık), Tanzimat
(Melkom Han), yasalar hükümeti, siyasi ve dini
despotizmin kaldırılması, milli devlet, İslam öncesi
İran’ı canlandırma, dinin canlandırılması ve
akılcılaştırılması (Seyit Cemal) ve güç ayrımı
3- Zafer : Emperyalizm (özellikle Rusya) ve
sömürgecilerle savaş

1- Hazırlama: Darülfünun Okulu, hükümetle


işbirliği ve hakimiyette olma.
Tütün
Hareketindeki 2- Oluşum: Feramuşhane, bakan, sadrazam ve
birinci kuşak 2- Organizasyon benzeri unvanlarla devlet yönetiminde rol alma.
milli aydınların (Müşirüldevle, Emin-ül Devle, Müsteşar-ül
rolü Devle, Melkom Han, …)
3- Zafer : Ruşdiye Okulları, Maarif Derneği ve
hakimiyette olma.
1- Hazırlama: Abbas Mirza Emir Kebir
2- Oluşum: Müşirüldevle, Müsteşar-ül Devle, Melkom
3- Liderlik
Han, Seyit Cemal, Ahundzade,…
3- Zafer : Seyit Cemal

1- Hazırlama: İttifakiye Gazetesi, Devlet Gazeteleri,


kitapların basılması ve çeşitli basımevinin kurulması
2- Oluşum: Kanun Gazetesi, “Remz-i Yusifi” ve “Yek
Kelime” Risalelerinin basılması, halkın seferberliği
4- Seferberlik
yerine devlet ve hükümetlerin seferber edilmesi
3- Zafer : İran, İlmi, Nizami, Merih, Vatan, Fars,
Ferheng, Tebriz, Ahter, Terbiyet ve Hulase-yi
Hevadis gazeteleri, Seyit Cemal’ın Şah ve Mirazay-i
Şiraziye mektupları

74
B. Tütün Ayaklanmasında Ruhanilerin Rolü

Tüyün Harekatı (1890 – 92) ulema arasındaki politik ayrışmanın


ilk örneği sayılabilir. Onlar Şah ve imtiyaz yanlısı veya tüccarların
yanlısı olarak ikiye ayrıldılar. Mevcut kaynaklara göre, onların hangi
cephede yer aldıkları, onların hangi kanaldan desteklenildiklerine bağlı
olduğu gözükmektedir. Örneğin İsfahan’da öncü ulema aktif olarak
Tütün Ayaklanmasına katıldılar, çünkü onlar toprak sahipleriyle sık bir
ilişkiye sahiplerdi ve söz konusu imtiyaz bu kesimin ticari menfaatlerine
zarar vermekteydi 1. Tahran’da Ayetüllah Behbahani rüşvet alarak Emin-
ül Sültan’la (başbakan) ittifak içersinde girerek Tütün Hareketinden
çekildi 2. Azerbaycan’da tüccar ve perakendecilerin ayaklanma
organizasyonunun başında ruhaniler pek istekli gözükmüyorlardı 3.
Meşhed’te tüccar ve esnaf imtiyaza karşı muhalif cepheyi organize
ederken, ulemanın katılım ve desteğini kazanamadılar ve sadece bazı
ruhani kişiler bu harekata katıldılar. Kirman’da halk (tütün ürünlerinin
kullanımını yasaklayan fetva neticesinde) tütün kullanımını boykot
etmelerine rağmen, yerel tüccarların raporuna göre şehirdeki
müçtehitler henüz yasaklamayı kabul etmemişlerdi. Genel bir
memnuniyetsizlik yaratan bu imtiyaza karşı bazı ruhanilerin tutumu
onlara toplumda daha fazla saygınlık ve popülarite kazandırmıştı. Fakat
ulema içinde zıt safların oluşumu da bir tarihsel gerçektir.

a) İdeoloji

Halkın tütün anlaşmasını kaldırmak için bir düşünce sistemine


ihtiyacı vardı. Bu sistemin içeriği dış sömürüye karşıydı ve temeli de bir
takım geleneksel mezhebi ve Şii kültürünün eğitimine dayanıyordu. Bu
eğitimin bir kısmı detaylara (necaset, kâfirlik) ve diğer kısmı daha genel

11
Keddie, Ibid., p. 65.
2
Homa Nateq, Sar Aghaz-i Eghtedar-i İktisadi ve Siyasi-ye Mollayan” (Molların İktisadi
ve Siyasi İlerlemelerinin Başlangıcı), Alfabe, Yaz 1983, s. 52.
3
Ademiyet, a.g.e., ss. 31-32.

75
olaylara dayanıyordu (Yabancıların hakimiyetine karşı mücadele,...).
Tütün Ayaklanmasında hareketi yönlendiren düşünceler alimler ve dini
liderlerden geliyordu.

Bu ayaklanmanın amacı iktidar ve şahın zulmüne karşı koymak


değildi. Sömürgeci güçler ve yabancılar hedef alınıyordu. Tahranlı din
hocaları ve Mirzaye Şirazi arasında yapılan telegraflaşmalardan da
anlaşıldığı gibi anlaşmanın kalkması büyük sevince sebep oldu ve halk
şaha dua etmeye başladı. Mirzaye Şirazi'nin Tahranlı din alimlerine
yazdığı telgraf şöyledir: "Hazret Şahanşah'a, bu müjdeyi verdiği için
şükranlarımızı sunarız. Umarız ki sayenizde yabancının eli ülkemizden
temelli kalkacaktır." 1 Mirzanın felsefesinde Şahın hakimiyetine saygı
vardır. Bu siyasi düşünce aslında o dönemki çoğu alim ve aydında
görülüyordu. Tütün Ayaklanmasındaki ideolojinin çok açık ve birleştirici
bir ideoloji olmadığını unutmamak gerekir, ayrıca eski ideolojilerden çok
farklı bir şey ortaya koymamıştır ve sadece gücü sınırlayan bir yönü
vardı. Ayaklanmaya hakim düşünce halk hareketini yönlendiren
faktördü. İktidar halkın şeriat yönünü sınırlandırması, ülkenin toprak
bütünlüğünü koruyamaması ve dini inançlara taarruz etmesi durumunda
halk itirazları başlar. Zira bu olay sadece Şii’nin siyasi anlayışında
önem taşıyor. İdeolojinin işleyişlerinden biri de gerçekleri ve problemleri
büyütmektir. Tütün olayındaki düşünce sistemi ve hatta ondan önce
alimler ve ruhaniler tarafından şii düşünce sistemi çerçevesinde birçok
gerçek belli sebeplerden dolayı gereğinden fazla büyütüldü. 2 Mesela
banka kurulması büyük bir facia olarak nitelendirildi ve tütün olayı,
İslam dinini yok etmeye yönelik bir çaba olarak yorumlandı.

1
Mohsen Beheşti Sereşti, Naghshe Ulema Dar Siyaset, Tahran, İslam Devrim Yayınları,
2001, s. 95.
2
Hüseyin Abadiyan, Tafakkure Dini ve Harekete Zide Hareket Reji, Tahran, İran Tarihi
Mutaleat Müessesesi, 1997, s. 80.

76
b) Seferberlik

İran toplumunun tamamen dini değerlere bağlı ve din taklidi


yaptığı göz önünde tutulursa, Nasrettin Şah döneminde ruhanilerin
tütün olayındaki halk seferberliğinde önemli bir rol oynadıkları ortaya
çıkar. Tütün boykotunda Mirzaye Şhirazi, tekel kullanımını “İmam
zamana” (Onikinci İmam) savaş olarak niteliyor ve ekonomik bir olaya
dini bir boyut veriyor. Böylece hükmün bu boyutu aynı zamanda devletin
siyasi meşruiyetini de elinden alıyordu. Devlet, buna karşı halkı
anlaşmanın gereğini yerine getirmeyle zorlasaydı, dini inançlara savaş
açmış olurdu. Doğal olarak devlet buna karşılık verme gücüne sahip
değildi ve boykot uygulama aşamasına geçseydi halkın birlik ve
beraberliğinin bir simgesi olacaktı. 1 İkinci örnek Şahın tütün olayında
Mirzaye Aştiyani'ye Tütün Helalliği Fetvası için baskı yaptığının ortaya
çıkmasıdır. Şah ona Fetva vermesi veya İran'ı terk etmesi için baskı
yaptı. Mirza ikinci yolu seçti. Ancak Mirzaye Aştiyani'nin Tahran'ı terk
edeceği sırada binlerce kişiye ulaşan kadın ve erkeklerden oluşan bir
kalabalık evinin önünde toplandı. Kalabalık, kadınlar önde erkekler
arkada olmak üzere saltanat sarayına doğru yürüyüşe geçti ve büyük
bir gösteri düzenleyerek sloganlar attılar. 2

c) Organizasyon

Her zaman ruhaniler arasında bir iletişim ağı vardır. Şii


mezhebinde taklit edilecek hocaların sayısı azdır ve onların diğer
ruhanilere kıyasla bazı üstünlükleri vardı. Dini okullar ve ruhaniler
arasında iletişim olması, onlara her zaman resmi çerçeveler dışında ve
devlet kontrolü olmaksızın haberleşme olanağı sağlıyordu. Bu yüzden
organizasyon konusunda çok başarılıydılar. Dini her şeyi olan halk
üzerinde, camiler, minberler, ve dini merkezler, iletişim araç-gerecinin

1
Hüseyin Abadiyan, a.g.e., s. 126.
2
İbrahim Teymoori, a.g.e., s. 152.

77
bulunmadığı yerde çok etkilidirler. Halkın şii din liderlerinin evlerinde ve
camilerde toplanıp dini liderlerin konuşmalarını dinlemeleri, esasında
halkın anlaşmaya karşı hareket için başlangıç sayılırdı. Ayaklanmanın
başarısı İslam’ın yabancılar ve kâfirlere karşı zaferi olarak yorumlandı.
Bu halkın dini liderlere itaat ettiklerine dair en iyi örnektir ki, temelinde
de ortak kimlik yani dini taklit yatar.

d) Liderlik

Safaviye Döneminde dini ulema dolaylı olarak siyasal olaylar ve


kararları etkilese bile, doğrudan hiçbir müdahalede bulunmamıştır.
Onlar İslam’ın başlangıcından beri iktidarda hep gaddarların
bulunduğuna inanır, siyasal olaylara doğrudan karışmazlardı. Onlardan
kalan yazılar ve metinlerde, İslam hükümeti ile ilgili bilgilere pek
rastlanmaz, pratik olarak kendilerini hükümetten sürekli uzak tutmaya
çalışmışlardır. 1 Ancak Kacar Döneminin başından itibaren, şii alimler
çoğaldı ve hükümet kendi yaptıklarına meşruiyet kazandırmak için
onları daha fazla kullanmaya çalıştı. Böylece ulemanın siyasal, sosyal,
kültürel ve ekonomik alanlardaki etkinlikleri artmıştır. Hükümet ve
ulemanın ilişkileri Kacar Döneminin başında iyi gitmesine rağmen, dış
sömürü faktörünün devreye girmesi ile soğumaya başlamıştır.

Bu soğukluğun başlangıcı tütünü boykot olayıydı. Çoğu İranlının


görüşüne göre tütün hakkı yabancılara verilen en zararlı imtiyazlardan
biri idi. Çünkü bu hakla binlerce tüccar ve çiftçinin geleceği tahrip ediliyor
ve bir o kadar da aile sıkıntıya giriyordu. Fars bölgesinde verimliliğin ve
tütünün kalitesinin yüksek olması nedeniyle Reji Firması işe oradan
başladı. Firma işin hükümetten bir yazıyla Fars valisine gitti, ancak
firmanın giriş haberi ile birlikte Fars'ta dini liderlerin liderliğinde itirazlar
başladı. Şiraz halkının tepkisinden sonra, Tebriz halkı da ulemanın
liderliğinde tepki göstermeye başladı, bilindiği gibi sonuçta Reji Firması

1
Mohsen Beheşti, a.g.e., s. 18.

78
geri adım atmak zorunda kaldı. Şiraz ve Tebriz'in yanında, Isfahan
kentinde de tütün hakkı aleyhine, halk ulema liderliğinde ayaklanmıştır.
Tütün boykotu için ilk fetva Isfahan'ın din hocalarından geldi.

Tahran'da Hacı Mirza Hasan Aştiyani, ayaklanmada güçlü lider rolünü


üstlendi ve bir sürü olaydan sonra, Nasrettin Şah'ın Mirzaye Aştiyani'yi tehdit
etmesine rağmen, Mirza'nın Fetvası üzerine Tahran'da da olaylar diğer
kentlerdeki gibi daha şiddetli olarak başladı. Bunun üzerine hükümet
ulemanın liderliğini kabul ederek, onları muhatap almak zorunda kaldı.

"Dini düşünce ve Reji Ayaklanması" kitabının yazarına göre:


“Şah, kendine muhatap alması gerekenin hocalar olduğunu biliyordu.
Bu yüzden krizin çözümünü onlardan istedi” 1. Ancak ayaklanmanın esas
lideri İran dışında bulunan ve meşruiyeti çok yüksek olan bir din alimiydi. O
diğer şii ailelerin taklit ettikleri, zamanın en büyük alimi Mirzaye Şirazi'dir.
Mirzaye Şirazi, yabancıların ülkeye müdahalelerinin sonuçları hakkında Şaha
birkaç mektup yazıp sonuç almayınca tarihi fetvasını şu şekilde yayımladı.
"Bismillahirrahmanürrahim, bugün tütün kullanımı imam-i zamanla bir nevi
muharebedir". Bu fetva kısa sürede İran'ın her tarafına ulaştı ve halkın
hareketlenmesi doruğuna ulaştı.

1
Hüseyin Abadiyan, a.g.e., s. 155.

79
Tütün Ayaklanmasında Ruhanilerin Rolleri ve Etkililikleri

1- Hazırlama: Usuli düşüncenin Ahbari ve Soficiliğe


galip gelmesi, Şia mezhebinin Kacar ve Safavi
devletleri tarafından resmi din olarak kabul edilmesi,
hükümetle ilişkide iki yönlü davranış; bir kesim dini
olmayan hükümetin meşruiyetini reddederken diğer
1- İdeoloji kesim şahı Allah gölgesi olarak nitelendirmesi.
2- Oluşum: teceddütçülük, yenilenme ve reformların
karşısında gelenekleri koruma
3- Zafer : Kafirler, fetva yayınlamalarında içtihadı
kullanma

1- Hazırlama: Vakıflar, medreseler, şeriat mahkemeler ve


bazı idari ve defteri makamları yönetme, Irak’ta dini
eğitim, şeyh-ül İslam, Cuma ve cami imamlık
unvanlarını elde etme amacıyla hükümetlerle işbirliği,
2- Organizasyon türbeler ve ilmiye okulları.
2- Oluşum: Yukarda zikredilen tüm faktörler artı ulema
evlerinde toplanma
Tütün 3- Zafer : Yukarda zikredilen tüm faktörler
Hareketindeki
ruhanilerin rolü 1- Hazırlama: ulemanın yazıları, İran – Rusya savaşında
Ruslara karşı cihat ilanı,.
2- Oluşum: dini törenler, konuşmalar, minberler, halkı
3- Seferberlik
gösterilere davet etmek, halkı “Şah Abdülazim
Türbesi”ne göndermek
3- Zafer: Mirzayi Şirazi ve İsfahan ulemalarının fetvaları

1- Hazırlama: Muhammed Baqir Şefti


2- Oluşum: Bazı ulemanın hükümetle işbirliği ve
diğerlerinin inzivasından dolayı önemli rol
oynamamışlar.
4- Liderlik
3- Zafer : İsfahan, Fars (eyaleti) ve bazen Tebriz ve
tahran ulemaları Tütün Harekatında lider rol almışlar.
Meşhed, Kirman ve diğer şehirlerin ulemaları sadece
Mirza-yi Şirazi’nin fetvasından sonra halkın yanında
yer aldılar.

80
C. Tütün Ayaklanmasında Esnafın Rolü

On dokuzuncu yüzyılın yaklaşık ikinci çeyreğinden itibaren tüccar


ve esnaf Avrupa ve Rusya şirketleri cephesinden ağır bir rekabete
maruz kaldılar. Yabancı şirketler ülke ticaretinin önemli bir bölümünü
elde ettiler. İran ne iktisadi kaynaklar açısından ne de siyasi güç
açısından Avrupa ve Rusya İmparatorluklarına kafa tutamazdı. Bu
nedenle tüccar ve esnaf, devlet ve uluslararası sermayeye karşı
eylemlere başladılar. Onlar ilk adım olarak yabancı malları boykot etme,
ve saltanattan bazı koruyucu politikaları isteyen dilekçelerle
yoğunlaştılar. Bu taktikler başarısız oldu. Müslüman ile gayri
Müslümanların menfaatleri çeliştiğini göz önünde bulundurursak, batı
dominantlığı ve katı yönetimin varolan problemlerin nedeni olduklarını
göstermede, dini vaizlerin ne denli etkili olduğu gözükebilir. Dini
vaazların etkisiyle, tüccar ve esnaf çıkarcı eylemlerini aşarak
Britanya’yla olan çekişmelerini dini çerçeveye sokarak Müslüman ve
gayri Müslüman çatışmasına dönüştürdüler. Böylece ekonomideki dış
müdahaleye karşı halkı harekete geçirdiler 1.
1837 yılında Ralli Ticarethanesi Tebriz’de bir şube açtığında,
Avrupa tüccarlarına karşı ilk kez bir takım protestolar yapıldı. Bu
eylemler başarısız oldu ve tüccarların bu amaçla kurdukları birlik de
dağıtıldı. Avrupalı tüccarlara karşı bir diğer başarısız eylem de 1864
yılında yapıldı. Yerlilerin Avrupalılara göre daha fazla vergi ödedikleri
ve mallara farklı vergi uygulandığı nedeniyle, Kacarlar’ın vergi politikası
tüccarları çökertmekteydi.
Yerli tüccarlar iç piyasayı kaybettiler. On dokuzuncu yüzyılın
sonlarında ülke tamamen yabancı şirketlerin eline geçmiş
durumundaydı. Kuzey sınırlarda Rus tüccarlar dış ticaretin yaklaşık
yarısını ve güney sınırlarında ise İngiliz tüccarlar tüm ticareti kontrol
altına almışlardı. Batıyla olan ticari çatışma sadece ticaret sektörünü
değil İran’ın sanayisini de hemen hemen yok etmişti.

1
Moaddel, Ibid., p. 107.

81
Devlet iç ticareti desteklemekte başarısız oldu ve buna ek olarak
da Rusya ve İngiltere’nin kendi vatandaşlarını destekleme
doğrultusunda İran’ın içişlerine de müdahale etmekteydiler. Böylece
İranlı tüccarlar daha fazla Avrupalı firmalara bağımlı hale gelerek
yabancıların ortağı değil birer temsilci veya kişisel dürüstlüğe sahip olan
birer eleman konumuna düştüler. On dokuzuncu yüzyılın başlarında
İranlı tüccarlar “liberal ve dar kafalılar arasında özgür düşünceli” ününe
sahiplerken Avrupalıların gözünde güvenilmez alçak ve yabancıları
aldatan insanlar olarak tanındılar. Tüccar ve esnafın gittikçe ekonomik
pozisyonlarıyla birlikte azalan sosyal saygınlıkları, onları yabancılar ve
devlete karşı direnmeye itti. Bu olaylar tüccar ve küçük burjuvaları ortak
siyasi platform çatısı altında birleştirdi. Şüphesiz bu durum çarşının
Tütün Ayaklanmasında aktif bir rol almasını açıklayabilir 1.

a) İdeoloji

Kacar döneminin sonlarında tüccar gelişmiş ülkelerle olan ticari


ilişkilerin artması nedeniyle madenlerin işlemesi ve yeni fabrikalar
kurma konusunda çalışıyordu. 2 Dış ticaretin gelişmesi ve batının etkisi,
dış piyasalara hammadde ihracatını dış piyasalara artırdı. Liberalizm ve
nasyonalizm, yeni doğmuş bir tacir sınıfı ideolojisi olarak siyasi ve
ekonomik hareketlerin ideolojik zeminini oluşturdu. 3

Kacar iktidarının esnaf üzerindeki baskısı onların mallarına ve


ticari haklarına bir saldırıydı. Büyük tüccarların mallarının elinden
alınması ve bazı hükümet mensuplarının onlara olan borçlarını
ödememeleri, malların fiyatlarına, ticari kervanlara ve piyasaya
şehzadeler tarafından el konulması, tüccara yapılan baskılardı ve bu
yüzden tüccarlar "Tüccar Vekiller Meclisini" kurdular ve bu yolla

1
Ibid, p. 110.
2
Ahmet Eşref, a.g.e., s. 82.
3
Hüseyin Beşeriye, a.g.e., s. 90.

82
ekonomik emniyete ulaşmaya çalıştılar. 1 Tüccarla aralarında yaptıkları
yazışmalarda bu olay açıkça ortaya çıktı. Devletin bu tekel imtiyazından
dolayı meydana gelen mali zararını tüccarlar rakamlarla ortaya koyarak,
devletin buğday, haşhaş ve pirinç gibi ürünlerde de aynı yola
başvurmasından korkuyorlardı. 2

İran piyasasında güçlü ve güçsüz gruplar arasında bir bağın


olduğu gerçektir. Bu bağ daha çok üst sınıfın menfaatlerini koruyacak
bir ideoloji biçimini destekler niteliktedir. Esnafın üzerinde durduğu
değer daha çok İslami değerler ve özellikle adalettir ki bu İslamda ve
özellikle şii düşünce sisteminde çok önemlidir. Şiiler her zaman Allah'ın
adaletine ve tekliğine inanırlar ve bu anlayış her yerde ve herşeyde
hissedilir. Şiilere göre hakimlerin adil olmaları gerekir, yani devlet halkın
onurlu yaşaması için gerekli şartlar sağlamak zorundadır. Devletin adil
olmayan bir vergi sistemi ile halkı zorlamaması gerekir. Adalet isteği
tütün olayında da esnafın esas taleplerinden biriydi. 3 Tüccar ve din
alimleri Kacar döneminde birbirine yakındılar. Tüccarın sosyal ve
siyasal güçlerinden dolayı alimlere ihtiyacı vardı. Bazı önemli dini
törenler esnaf tarafından yapılıyordu. Din hocalarının katılımı kayda
değerdi. Aynı zamanda salt dini törenlere de esnaf her zaman
katılmaktaydı. Düzenli toplantılar yapılıyor, siyaseti belirleme rolü bu iki
gruba kalıyordu. Tüccar ve esnafın dini törenler dışında günlük
hayatlarında da, anlaşma kontratı hazırlama, hakemlik, evlilik gibi
olaylarda din hocalarına ihtiyaçları vardı. Bundan dolayı dini kesim
kentlerde mezhep ideolojisi açısından daha geniş gruplara
ulaşabiliyordu. Esnaf ve din alimleri tütün olayında daha çok kendi
konumlarını korumak için devlet ve dış güçlere karşı birleştiler.

1
Yakup Ajand, Harekete Tutun, Tahran, Amir Kabir Yayınları, 1988, s. 78.
2
Feradon Ademiyet, Name Hajı Muhammed Rehim Esfehanı Be Aminûlzarb ve Hareket
Reji, Tahran, Peyam Yayınları, 1975, s. 140.
3
Nike Keddi, Ibid, p. 124.

83
b) Seferberlik

Tütün ticaret hakkının yabancı bir şirkete verilmesi tütünün satış


aşamalarında eli olan yüzlerce esnaf ve kişinin menfaatini ciddi biçimde
tehdit etmeye başladı. İran'lı tüccarların Ahtar ve Kanun gazeteleri yolu
ile bilgi alma olanakları daha fazlaydı ve bu nedenle bu olayın
sonucundan endişe etmeye başladılar ve hemen ayaklanıp kentlerdeki
esnaf gücünü seferber etmeye başladılar. 1

Azerbaycan tütününün ihracatına itirazlar, ilk kez Tebriz'de odak


konumundaki bazı tüccar ve tanınmış kimselerle başladı. Yabancılar ve
muhaliflere karşı tehdit niteliğinde bildiriler yayınlandı. Bu aşamada alimler
herhangi bir işbirliğinden kaçındılar ve ayaklanmada rol almadılar. Hacı Mirza
Cavat Müçtehit devlet ve tüccar arasında elçi rolünü üstlenmişti ve devlete,
bu konuda ısrar ettiği taktirde kamu düzenini kontrol etmekte
zorlanabileceğini bildirdi. 2 Tebriz’de başlayan esnaf ve tüccarın tepkisi
yabancıları ciddi olarak tehdit eder duruma düşürdü. Her ne kadar
İtimadülsaltana Tebriz ayaklanmasını Rusların kışkırtması olarak
niteliyorsa da tüccarın itirazı Rusya'dan dolayı değildi. 3 Rusya bu
hakkın İngilizlere verilmesine karşıydı ama, ayaklanmanın esas sebebi
tüccarın bilinçli olmasıydı. Isfahan'da tüccar telaşlanıp Zellulsultan'a
itiraz mektubu yazdılar ve Ayetüllah Necef'den -ki çok etkili bir alimdi-
yardım istediler. Hatta en saygın tüccarlardan biri deposunu ateşe
vererek itiraz ve direncini dile getirdi. 4

Fars bölgesi tütünün en önemli ekim merkezidir. Bu bölgede


tüccar adı geçen firmayla kesin olarak alışveriş yapmadı; mallarını
halka bedava dağıtıp ayaklanmaya hazırlandı. Sadece yabancıya
satmamak için orada da tüccarlardan bir bölümü tütünlerini geceleyin
yaktı sonra firma yetkililerini yakılan malların başına götürüp, mallarını
Allah'a sattıklarını söylediler. Bu olaylar halkı heyecanlandırıyor ve

1
Ahmet Eşref, Mevane Tarihi Towse Sermayedari Dar İran, a.g.e., s. 111.
2
Faradon Ademiyet, a.g.e., ss. 34-43.
3
M. Etimadulsaltaneh, Hatırate Rozname Negarı, Tahran, Amir Kabir Yayınları, 1971, s. 76.
4
Feradon Ademiyet, a.g.e., ss. 52-53.

84
tütün mücadelesine hazırlıyordu. Tahran Ayaklanmasında, önemli iki
tüccardan biri Hacı Muhammed Hüseyin Aminülzarb ve diğeri Hacı
Muhammed Kazım Melekültüccar başrolü oynadılar. Aminülzarb
başlangıçta firmaya işbirliği sözünü vermesine rağmen daha sonra
firmayla ilişkisi yürümedi ve halkı firmaya karşı tahrik etmeye başladı,
bu tütün boykotu için en iyi yoldu. 1 Tüccarlar boykotu yaymak ve
yabancıların önünü kesmek için özellikle toplumun alt sınıflarına ulaşma
konusunda ve ruhanilere ihtiyaç duydular. Aynı zamanda Ulaştırma
Bakanı Eminüldevle gibi Liberal siyasetçileri ve reformcuları kendilerine
katılma ve muhalefet etmeme konusunda ikna ettiler. 2 Tahran
tüccarlarından Mirza Kazım Melekültüccar'ı da kamuoyunu tütün
tekeline karşı seferber etme konusunda unutmamak gerekir. Ayetüllah
Mirzaye Şirazi'nin tütünü boykot fetvasını bastırıp yayınlamıştı (1892).

Şirazi'nin Fetvası halk arasında çok büyük bir harekete yol açtı.
Buna karşı devlet ve taraftarları bir ilan yayınlayarak bu fetvanın
Mirzaye Şirazi'ye ait olmadığını ileri sürdüler. Onlara göre, fetvayı Mirza
Kazım Melekültüccar kendisi yazıp Mirzaye Aştiyani emriyle
yayınlamıştı. Bu haberler üzerine Tahran-Tebriz-Isfahan ve birkaç
büyük kentin alimleri Samere kentine telegraf çekip Mirzaye Şirazi'den
bu konuda bilgi istediler ve olay kendiliğinden halk arasında yayıldı. 3

Gilbar – Feridun Ademiyet ve Mensur Moadel araştırmalarında


itiraz ve sonuçlanma onurunun esnafa ait olduğuna inanıyorlar. Her ne
kadar görünüşte din alimleri bu olaya liderlik etmiş olsalar da (1891-
1893) esasında olaya önderlik eden esnaf ve tüccardır.

Moadel, makalesinde "tüccarın ruhanilerden yardım istemesini


onları dini olmayan istekler doğrultusunda ve emperyalizme karşı çok
zekice kullanmaktı" der. Tüccar dini değerleri ortaya atarak hem kendi
menfaatleri için hareket ettikleri yolundaki iddiaları sildi, hem İngilizlere

1
Mehdi Bezirgân, a.g.e., ss. 168-171.
2
Janet Afari, İran Der Enghelabe Meşrute, Çev. Rıza Rızai, Tahran, Biston Yayınları, 2000,
s. 53.
3
Muhammed Ali Katoziyan, a.g.e., s. 52.

85
karşı mücadeleyi İslam ve kafirler mücadelesine dönüştürüp halkı
ekonomik müdahaleye seferber etti. 1

c) Organizasyon

Esnafın tütün ihtilalinde aktif ve önemli rolleri vardı. Ancak


organizasyonda onların faaliyetlerini Ruhaniler grubundan ayrı ele
alamayız.

Tüccarın anlaşmaya karşı, halkı uyandırmaktaki geniş


faaliyetlerinin çok önemli olduğu açıktır. Ancak tüccarlar sorunu halka
din alimleri yardımı ile ilettiler. Zira kendi aralarında organize
olmuşlardı. (60 Tüccarın Tüccarlar Vekil Meclisi) Ancak halka
inemiyorlar, faaliyetleri daha çok kendi hedefleri doğrultusunda
oluyordu.

d) Liderlik

Mücadelenin başında esnaf ve tüccar birlik değildi. Niki


Keddie'nin ilginç itilaf olarak nitelendiği, dini ulema, tüccar, dükkan
sahipleri ve küçük burjuvaların geniş bir kitlesiydi. Bu unsurların
çokluğu, ayaklanma isteğinin artmasına neden oldu. 2 Hareket
başlangıçta belirli bir liderliğe odaklanmış değildi, ancak halkın
müdahalesi ile, dini ulemanın davet edilişi, esnafın liderlik konusunda
geri adım atması olarak nitelendirilir. Esnafın tütün hakkına karşı
mücadelesi değişik şekillerde yorumlanmıştır. Kamuoyu Fetva
hükmünün önsözünün Melekültüccar'a ait olduğunu düşünerek bunu
tüccarın hareketteki liderlik ve faal etkinliği olarak değerlendiriyordu. 3

1
Janet Afari, a.g.e., s. 53.
2
Nike Keddie, Ibid, p. 126.
3
Feradon Ademiyet, a.g.e., ss. 55-56.

86
Başka bir yaklaşım da, hareketteki faal rolü dini ulemaya bağlayarak ön
plana çıkartır, esnaf ve tüccarın önemini reddeder. 1

Bu her iki görüşe karşın, Niki Keddie, ayaklanmada dini ulema ve


tüccarın rolünü birbirinden ayırmayı yanlış ve abes olarak nitelendirir,
bu iki grubu rolleri itibariyle birbirinden ayrı düşünmez. 2

1
Hüseyin Abadiyan, a.g.e., s. 58.
2
Nike Keddie, Ibid, pp. 55-56.

87
Tütün Ayaklanmasında Esnafın Rolleri ve Etkililikleri

1- Hazırlama: Geleneksel din ve Şia


2- Oluşum: Başlangıçta yabancı malların boykotu ve
daha sonra da boykot eyleminin başarısızlığı
sonucunda Müslüman – gayri Müslüman (kafir)
1- İdeoloji düşüncesinin öne sürülmesi, Avrupalılara verilen
çeşitli imtiyazlara karşı çıkma, nasyonalizm –
liberalizm ve toplumsal adaleti savunma
3- Zafer : Tütün imtiyazı, emperyalizm ve sömürgeciliğe
karşı çıkış

1- Hazırlama: Tüccar ve iş adamlarının teşekkülleri,


ulema, camiler ve türbelerle olan ilişkilerinden dolayı
ulema ve halk arasında bir köprü oluşturmuşlardı.
2- Organizasyon
2- Oluşum: Yukarda zikredilen tüm faktörler artı Tüccar
Vekiller Meclisi, 60 tütün tüccarının anlaşması
Tütün
Hareketindeki 3- Zafer : Yukarda zikredilen tüm faktörler
Esnafın Rolü
1- Hazırlama: çeşitli dini törenlere katılım, aydınlatıcı
bazı gazetelerin (örneğin Kanun ve Ahter) okunması.
2- Oluşum: Yukarda zikredilen tüm faktörler artı
camilerde toplanma, konuşmalar, dedikodular, tehdit
ilanlar ve yazılar, ulema ve devlet mensuplarına
3- Seferberlik mektup gönderme, imza toplama ve mal deposunu
yakmak
3- Zafer : fetvanın ön hazırlıklarında işbirliği ve fetvada
tüm imkanlarınla (mali, fiziksel katılım ve ulemayla
işbirlik) katılım
1- Hazırlama: ––
2- Oluşum: Hacı Muhammed Hüseyin Emin-ül Zarp,
Hacı Muhammed Kazım Melek-ül Tüccar, Hacı
Cavat Müçtehit ve Zill-ül Sultan.
4- Liderlik
3- Zafer : Tebriz, İsfahan, Fars (eyaleti) ve Tahran
tüccarları Mirza-yi Şirazi’nin fetvası öncesinde
harekete liderlik yapıyorlardı, Mirza-yi Aştiyani,
Melek-ül Tüccarın fetvayı hazırlayıp yayılması

88
Tablo 2.1. Roller ve aşamaların sonucu, Tütün Ayaklanması'nda
insani etkenlerin etkinlik dereceleri.

Oyuncular ve etki
dereceleri Milli Aydınlar Ulema Esnaf
Roller
ve Aşamalar Az Orta Çok Az Orta Çok Az Orta Çok
Hazırlama √ √ √
İdeoloji

Oluşum √ √ √

Zafer √ √ √

Hazırlama √ √ √
Seferberlik

Oluşum √ √ √

Zafer
√ √ √

Hazırlama √ √ √
Organizasyon

Oluşum √ √ √

Zafer √ √ √

Hazırlama √ √ √
Liderlik

Oluşum √ √ √
Zafer √ √ √

Genel Değerlendirme
Grafik 2-1'de görüldüğü gibi ideolojik roller açısından etki derecesi
sıralaması şu şekildedir: 1.Dini ulema, 2.Milli aydınlar ve 3.Esnaf. Seferberlik
açısından : 1-Ulema ve esnaf ve 2. Milli aydınlar. Organizasyon açısından: 1-
Dini ulema 2- Milli aydınlar ve 3- Esnaf. Liderlik açısından: 1- Milli aydınlar ve
esnaf ve 2- Ulema.

89
Milli Aydınlar

Dini Ulema
Milli Aydınlar
Dini Ulema

Dini Ulema
Esnaf
Milli Aydınlar

Milli Aydınlar
çok

Esnaf

Esnaf
Dini Ulema
Esnaf
orta

az

İdeoloji seferberlik Organizasyon Liderlik

Grafik 2.1. Tütün Ayaklanmasında değişik roller açısından etki derecesi.


Son Söz : Tütün hareketinde devrimin esas rolünü üstlenenler
açısından, etkili olma sırası : 1. Dini ulema, 2. Milli Aydınlar ve 3. Esnaf
şeklindedir.

Çok

Orta

Az

Milli Aydınlar Esnaf Dini Ulema

Grafik 2.2. Tütün Ayaklanmasında insani etkenlerin etki dereceleri.

90
II. MEŞRUTİYET DEVRİMİ
Meşrutiyet devleti teorisi 18. yüzyılın ürünüdür. Ancak bu
düşüncenin temelleri Orta Çağa kadar uzanır. Meşrutiyet'in bazı temel
düşünsel kavramları mutlak (oteriter) devlet teorisinin yüzyıllar öncesine
gider. Buna rağmen mutlak devlet teorisi kendi içinde meşrutiyet
düşüncesi için zemin hazırladı. Mutlak devlet meşrutiyet düşüncelerinin
oluşumunu sağlayan bütünlük içinde merkezi bir siyasal düzen
meydana getirdi. Monarşik sistemin etkinliğini yitirmesi, devletin
çıkarlarına hitap eden iktidarların oluşması aynı zamanda halk
egemenliği ve milliyetçi düşüncelerin gelişmesi, devlet kavramına yeni
yorumlar getirilme gereksinimine neden oldu. 1

Meşrutiyet düşüncesi temelde tarihsel olarak 6 değişik döneme


dayanmaktadır. 1. Yunan ve Roma düşünceleri, 2. Feodalizm dönemine
ait düşünceler, 3. 15. yüzyılda katolik kilisesinin şûra hareketi, 4.
Fransız yazarların meşrutiyet devlet düşünceleri, 5. Dini reformlar
dönemindeki dini ve siyasal tartışmalar, 6. İngiltere iç savaşı döneminde
sınırlı saltanat konusunda karmaşık tartışmalar. 2

Meşrutiyet sözcüğü İran ve Türk araştırmacılara göre


“Constitutionalizm” sözcüğü ile eşanlamdadır. Görünüşe göre
meşrutiyet sözcüğü ilk olarak Osmanlı Sarayında, İran elçisi tarafından
mektuplarda kullanılmıştır. 3

Meşrutiyet devriminin İranlı yazarları da, sözcüğü, gerçek köküne


bakmadan batılı kavramlardan almışlardır. Bu noktadan yola çıkarak
meşrutiyetin kanun ve anayasa hakimiyeti demek olduğu anlaşılır.

1
Andrew, Vincent, Theories of The States, Oxford, Basıl Black Well – 1987, pp. 123-124.
2
Ibid, p. 124.
3
Brigeston Moor, Usule Ejtemaîe Demokrasi ve Diktatori, Çev. Hüseyin Başeriye Tahran,
Üniversite Yayınları, 1990, s. 50.

91
Meclisin kurulması ve hukuk düzenini sağlayan yasaların
egemenliği dışında, bireysel özgürlük ve güçler ayrımı gibi değerler de
meşruti yönetimlerde mevcuttur. 1

İran’da meşrutiyet yönetim 1905’den sonra, diktatörlüğün yıkılıp


toplumda kanun hakimiyetinin sağlanması ve meclisin açılmasıyla
başlamıştır.

Bu dönemde aydınların düşünceleri onlarca gazete ve dergide


yayınlanmıştır.

A. Meşrutiyet Devriminin Temelleri


Meşrutiyet devrimi ve mutlak saltanata karşı itirazlar, düşünsel,
siyasi ve ekonomik olmak üzere iki ana sebep ile ayrıca geçici olan bazı
hızlandırıcı sebeplerin ve faktörlerin sonucudur; Meşruti yönetim
Muzafferettin Şah döneminde zirvesine ulaşmış, meşru istekler
çerçevesinde oluşarak yönlendirilmiştir.

a) İç Etkenler

İran meşrutiyet devriminin düşünsel temelleri, daha önce aydınların


düşüncelerinin yayılması sonucu hazırlandı. Masonlar, Ademiyet Derneği,
İran Uyanma Lejyonu, Terakki Ocağı gibi ilerici dergiler, aydınların düşünsel
ve bilimsel faaliyetlerini organize ediyordu. Ayrıca devrimin hemen başında,
İran'ın batıya göre geri kalışını telafi etmek için siyasal, ekonomik ve tarımsal
alanda geniş çaplı bir reform talebinde bulundular. Halkı değişik yönleri ile
etkileyen iç ekonomik temeller şunlardır:
1. Sah’ın savurganlığı ve ülke kaynaklarını yabancılara satarak
yabancıların ekonomik hakimiyetine yol açması,
2. Kötü ekonomik koşullar ve üretimin dağıtım olanaklarının
olmayışı,

1
a.g.e. s. 65.

92
3. Ekonomik ve gümrük düzeninin dağınıklığı,

4. Rekabet gücünün ve kâr sağlayan bir piyasanın olmayışı,

5. Ülkeyi saran fakirlik,

6. Tüccarın, Şah’a zorunlu ödediği vergiler,

Meşrutiyetin iç siyasi temelleri şunlardan ibarettir: Tütün hareketinden


sonra Nasrettin Şah tehlikeli olan yenilikleri bırakarak siyasal baskıyı artırdı.
İmtiyaz vermeyi sona erdirdi ve Darülfünun’un genişlemesini durdurarak yeni
okulların kurulmasını yasakladı. Tebriz’de bağnaz mezhep grupların yeni
okulu yakmasına göz yumdu. Ahter ve Kanun gazetelerini yasaklayarak dış
dünyaya ait yayınları engelledi. Yurt dışına öğrenci göndermeyi durdurarak
kendi ailesi dahil normal insanların Avrupa’ya gidişlerini yasakladı. Ayrıca
Nasrettin Şah kavimsel çatışmaları artırken Babileri kendine kalkan etti 1.

b) Dış Etkenler

Meşrutiyetin dış siyasi temelleri şunlardan ibarettir:

(1) Rusya’nın Japonya’ya yenilmesi: Rusya’nın 1905’te


Japonya’ya yenilmesi İran halkını çok etkilemiştir. İran iktidarının
gözüne o kadar güçlü görünen ve İran topraklarının büyük bölümünü
geçmiş senelerde elinden alan Rusya’nın küçük bir Asya ülkesine karşı
dayanamamasını halk, Japonya iktidarının becerisi olarak yorumlarken
İran’ın da Rusya’ya yenilmesini İran iktidarının beceriksizliği olarak
yorumlamıştır.

(2) Rusya Devrimi: 1905 yılında Rus halkının mücadelesi sonuca


ulaşmış ve Çarlık yönetimi ayaklanmayı bastırma çabalarına rağmen,
sonunda dayanamayıp meşrutiyet yönetimini kabul etmek zorunda
kalmıştır. Bu mücadeleye başlamış olan İran halkını daha da
cesaretlendirmiştir. İran halkı, kuzey kentleri, tüccar ve esnaf yoluyla
Rusya'daki gelişmeler hakkında bilgi sahibi olduğundan, Kafkas

1
Abrahamian, Ibid. p. 67.

93
bölgesindeki anti istibdat düşünceler ve özellikle Bakü’deki
hareketlenme, İran halkının düşünsel değişimini hızlandırıp kanun ve
meclise dayalı bir yönetim isteğine sürüklemiştir. 1

Meşrutiyetin dış ekonomik temelleri şunlardır:

1. Yabancıların ülkedeki ekonomik hakimiyeti ve bunun sonucu


olarak tüccar ve esnafın iflas etmesi: Rusya ve İngiltere’nin
İran’a ihracatları İran'ın bu ülkelere ihracatının birkaç katıdır.
Dış kaynaklı yatırımlar ve yabancı ürünlerin iç piyasaya akını
yerli üretimi yok etmişti.

2. Verilen imtiyazlar ve haklar:

Royter Hakkı: Bu anlaşmaya göre; altın, gümüş ve değerli taşlar


dışında, bütün diğer kaynaklar ve ormanların kullanımı, su kanallarının
ve, demiryollarının tesisi ayrıca 70 yıl boyunca her türlü ürünün İran’a
ithali ve gümrük yönetimi 25 yıl süreyle Royter’e (Baron Juliuos De
Royter) verilmiştir. Halkın Molla Ali Keni önderliğindeki yoğun tepkisi
üzerine anlaşma fesh edilmiştir. 2

Tütün hakkı: Tütün ayaklanmasında anlatılmıştır.

Kuzey Deniz Kaynakları Hakkı: Bu anlaşmaya göre Şah bütün


kaynakları Mirza Hasan Sepahsalar’a kiralamış (1876), O’da kira
kontratından sonra tüm hakkını birden bir anlaşma ile Rus Estephan
Liyanazof’a devretmiştir.

Rus Borçları Banka Hakkı: İngilizlerle yapılan anlaşmalarından


biri Şahanşahı banka hakkıdır. Buna karşın Ruslar'da borçlar
bankasının tesis hakkını istemişler Şah bu anlaşmayı kabul etmek
zorunda kalmıştır. Bu banka Rus maliye bakanlığının bir şubesi olup
siyasi ve ekonomik olarak İran’daki hakimiyetini geliştirmek için büyük
çaba harcamıştır.

1
Abdülrafi Hakikat, a.g.e, s. 102.
2
Emadeddin Baghi, Tarihe Dore Jadide İran, Araştırma ve Programlama Teşkilatı, Tarih
Bölümü, 2001, s. 39.

94
Dışarıdan Alınan Krediler: Bu krediler Şah'ın ziyaret ve
eğlencelerine gidiyordu ve yabancıların gelir kaynağına dönüşmüştü.
Kredilerin faizleri çok yüksekti ve ülke ekonomisini daha da felç ederek
halkın mağdur olmasına ve şikayetlerine sebep olmuştur.

B. Devrimi Hazırlayan Olaylar


Baskı, komplo ve inziva dönemi Nasrettin Şah’ın 1896 yılında
öldürülmesiyle sona erdi. Ellinci saltanat kutlama programı sırasında Hz
Abdülazim’de bir müflis esnaf Nasrettin Şah’ı kurşunlayarak öldürdü. O
kurşun sadece Nasrettin Şah ömrüne son vermekle kalmayıp, Kacar
Hanedanını bitirdi.

Muzaffer-ül Din Şah (1896 – 1906) bazı yanlış ekonomik


politikaları uygulamakla, bilmeden Kacar rejiminin çöküşünü öne aldı.
Yerli tüccarlara uygulanan ticari tarifeleri artarken ülke kapılarını
yabancılara açtı. O tüm merkezi ve kuzey eyaletlerdeki petrol çıkarma
iznini İngiliz bir şirkete (Darsi) verdi, ayrıca yeni yolların aidat toplama
tekelini de İngiliz “Şahi İmperial Bank”a verdi. Bazı özgürlükçü gazeteler
örneğin “Habl-ül Metin” Hindistan’dan ve “Perveriş” Mısır’dan girişini
serbest bıraktı. Ayrıca yolculuk kısıtlamalarını kaldırarak ticari, kültürel
ve eğitim topluluklarını destekledi.

Türkçe bildiklerinden dolayı Kafkas ve Osmanlı İmparatorluklarını


izleyebildikleri için bazı genç aydınlar Tebriz’de “Gencine-i Fonun”
(Fenler Hazinesi) adında nüfuzlu bir Farsça gazete çıkardılar. Gelecek
devrimde önemli rol alacak olan iki kişi, bu grubun arasında yer
almaktaydı; Mirza Muhammed Ali Han Terbiyet yenilikçi bir kitapçı ve
Seyit Hasan Takizade. Takizade Şeyhiciliği takip etmek için kendi
muhafazakar ruhaniler ortamından ayrılmış ve daha sonra batı dilleri,
yeni bilimler (fizik, tıp, kimya) ile ilgilenmişti.

O gruba benzer bir diğer topluluk da “Maarif” adıyla Tahran’da


kuruldu, bu grup kendi kitaplarını toplayarak ülkenin ilk milli

95
kütüphanesini kurdular. Kütüphane ve topluluğun öncül adamı “Mirza
Nesr-üllah Melek-ül Mütekellemin” idi 1.

Muzaffer-ül Din Şah, özgürlük ortamının siyasi muhaliflerin tatmin


edeceğini umuyordu, fakat batının hızlı nüfuzu ile birlikte olan
liberalizm, muhalifleri yarı gizli teşkilatların kurmasına yönetti.

Böylece 1905 yılında İran hızla siyasal devrime doğru yol


almaktaydı. Orta sınıf bir geniş sınıf haline gelerek ekonomik, düşünsel
ve siyasal açıdan hükümetten ayrıldı. Yenilikçi aydınlar meşrutiyet,
nasyonalizm ve dünyacılıktan ilham alarak geçmişi reddediyorlardı.
Ayrıca hem orta sınıf hem de yenilikçi aydınlar farklılıklarına rağmen
hamlelerini aynı yöne (merkezi hükümet) yönlendirdiler. Her iki grup da
Kacar devletinin mali açıdan iflas olduğu ve ahlaki açıdan da itibarsız
olduğunun farkındaydılar. Askeri açıdan da ülke çok zayıftı ve ülke
devrime girmeye hazırdı.

1905 yılının başlarındaki ekonomik kriz bardağı taşıran son damla


oldu. Tarımın ülke genelinde kötü olması, kuzey ticaretinin vebadan
dolayı durgunluğu ve Japonya ile Rusya savaşı gıda maddelerinin ülke
çapında artmasına neden oldu. Bu durumda devlet, gümrük gelirlerinin
düşüşü, gıda maddelerinin fiyat artışı ve dış borç isteğinin geri
çevrilmesinden dolayı yerli tüccara daha fazla vergi oranı uyguladı. Bu
ekonomik kriz üç genel protestoya neden oldu ve her biri de öncekinden
daha da şiddetli idi, bunlar da Meşrutiyet devrimiyle sonuçlandı.

Belçikalı Mosyo Noz Olayı: Mösyö Noz İran gümrük başkanıydı.


Tüccarın tamamen aleyhine olan bir gümrük tarifesi ortaya koyduğu
için, tüccar da onun görevinden alınması için bahane arıyordu. Tam bu
sırada, Mösyö Noz’un, ruhani elbisesi içinde bir dans meclisinde nargile
kullanırken bir resmi yayınlandı. Halk bu olaya kızıp ve onun azlini
istedi.

1
a.g.e., s. 70.

96
İki hafta müzakere sonunda, Muzaffer-ül Din Şah ateşli
bildirilerden korktuğu için, Avrupa yolculuğuna gitmeden önce dönüşte
Noz’u görevden alacağına dair söz verdi, fakat bu olay hiçbir zaman
gerçekleşmedi.

Banka Olayı: Eski bir mezarlığın yanında ve Tahran pazarının


ortasında, devletin Ruslar’a banka binası olarak kiraladığı bir binada,
çalışmalar sırasında yeni ölmüş bir dizi ceset ve kemik bulunmuştu.
Bina sorumluları bunları bir kuyuya atmıştı. Bu olay ramazan ayına
denk gelmiş ve halk namazdan sonra Şeyh Muhammed adındaki bir
vaiz’in konuşmasının ardından binaya saldırıp yerle bir etmişlerdir.

Tüccarın Sopalaması ve Pazar’ın Tatili: Banka olaylarından sonra


halkın itirazları artınca, Şah’ın Sadrazamı Eynüldevleh daha önce
Mosyo Noz olayına karışan bazı tüccarları çağırıp şekeri pahalaştırdılar
bahanesiyle sopalattı. Diğer esnaf bu haberi duyunca tepki olarak
camilerde toplandılar.

1. Hazreti Abdülazim’a Hicret Ve Soğra (Küçük) Hicret

Ayetüllah Tabatabai, Ayetüllah Behbahani ve çevreleri, olayları


inceleyip, esnafın şikayetlerini dinledikten sonra, Hazreti Abdülazim'de,
greve gitmek isteklerini iktidara iletmek istemişlerdir. Ertesi gün yaklaşık
2000 kişilik halk topluluğu eşliğinde bazı ulema ve telebeleri Şehire Rey
kentine hareket etmiş, ayrıca bir elçi ile isteklerini Şah'a duyurmuşlardır.
Şah Mösyö Noz ve dönemin başkanı Ala'nin azli, adalet düzeninin
kurulması, islami yasaların uygulaması ve vergi indirimi gibi istekleri
kabul etmiş, Eynüldevleh de onları geri getirmekle görevlendirmiştir.

2. Kobra (Büyük) Hicreti

Şah’ın, ulemanın taleplerini kabul etmesine rağmen, Eynüldevleh,


halkın isteklerini kabul etmek istememiş, bazı ulema ve aydınları hapse
attırmış veya sürgüne göndermiştir. Tabatabai, Eynüldevleh ve Şah’a

97
mektup yazmış ancak etkili olamamıştır. Eynüldevleh’nin emriyle
tutuklanıp, sürülenlerden biri Mirza Hasan Ronşdiye, diğeri Şeyh
Muhammed Vaiz'dir. Görevliler Şeyh Muhammed Vaizi bir ilmiye
okulunun yanındaki bir askeri hapishanede tutuklu olarak sakladılar,
ancak halk ve öğrenciler hapishaneye saldırıp kendisini kurtarmış, fakat
saldırı sırasında askerlerin açtığı ateş sonucu Abdülhamid adında bir
öğrenci öldürülmüştür. Halk onun cesedini defnettikten sonra, camilerde
toplanmış, ulema da kentten uzaklaşıp ancak eylem için Kum kentine
doğru yola çıkmış, bu harekette kalabalık bir halk grubu onlara eşlik
etmiştir. 1

3. Halkın İngiltere Elçiliği’ndeki Eylemi

Ulema’nın Kum kentine hareketinden sonra yaklaşık 20 bin kişi


İngiltere Elçiliğinin önündeki parkta toplanarak, isteklerini şu şekilde
devlete duyurmuşlardır. 1.Göçen ulemanın Tahran'a geri getirilmesi, 2.
Adalet düzeninin kurulması, 3. Güvenliğin sağlanması, 4. Halk
katillerinin yakalanması, 5. Eynüldevleh'nin azli. 6. Danıştay'ın tesisi.

Sonuçta Muzafferettin Şah bu isteklere boyun eğmiş ve Eynüldevleh'ı


görevden alarak yerine liberallerden Mirze Nesrüllah Han-e, Müşirüldevle
görevlendirerek, ulemayı tekrar Kum kentinden Tahran’a davet etmiştir. Halk,
İngiltere elçiliği önünde toplandığı zaman, Avrupa'da eğitim görmüş aydınlar
vasıtasıyla kanun hükümeti, özellikle de Meşrutiyet ile tanışmış, böyle bir
hükümet ve halk meclisi konusunda Şah'a ısrarda bulunarak ondan
meşrutiyeti feshetmeyeceğine dair yemin etmesini istemiştir. Liberaller bir
süre için iktidarla doğrudan masaya oturmayı kabul etmemişler, ancak
Veliaht Muhammed Ali Mirza’nın çabaları sonucunda taraflar İngiltere
elçiliğinde masaya oturmuşlardır.

Sonuçta 3 Ağustos 1907’de Şah meclis ve adliyenin kurulmasına


izin vermiştir. Meşrutiyet ilanı İngiltere elçiliği parkında halka okunmuş,

1
Emadeddin Baghı, a.g.e. s. 50.

98
bunun üzerine halk elçiliği terk etmiştir. Bir kaç gün sonra da Ulema
Kum kentinden geri dönmüştür. 1

Gelecek meclis için seçim yasalarını yazma amacıyla hızla


kurucular meclisi Tahran’da açıldı. Bu meclisin üyeleri genellikle
tüccarlar, ruhaniler ve Tahran esnaflarının başkanlarından
oluşmaktaydı. Seçim yasaları onların sosyal ve bölgesel yapılarının
yansıması olduğuna şaşmamak gerekir. Kurucular Meclisi ve Milli
Meclis seçimleri ülke genelinde siyasal örgüt ve radikal gazetelerin
ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Eyalet merkezlerinde halk çarşı
esnafı önderliğinde eyalet hakimlerinden bağımsız topluluklar kurdular
ve genelde bu topluluklar hükümete karşı idi. Basın da bu dönemde
aktifti ve İran’da basılan gazete sayısı yüze ulaştı, bu gazeteler genelde
aydınlar ve özellikle topluluklar tarafından yayımlanıyorlardı. Bu
dönemin en önemli gazeteleri şunlardı; Terakki, Bidari, Vatan,
Ademiyet, İttihat, Ümit, Asr-i No, Azat, Mücahit, Niday-i Vatan, Hukuk,
Sur-i İsrafil, Müsavat ve Ruh-ül Kudus.

Böyle bir ortamda Milli Meclis açıldı ve beklendiği gibi orta sınıf
rolü meclisin sosyal yapısına yansımıştı. Üyelerin % 26’sı esnaf
başkanları, % 20’si ruhaniler ve % 15’i tüccarlardan oluşmaktaydı. Bu
mecliste üç siyasal akım vardı; saltanat yanlıları (despotlar),
muhafazakarlar (ılımlılar) ve liberaller (özgürlükçüler). Despotların
meclisteki sayısı az idi ve mecliste pek sevilmiyorlardı ve genelde
prensesler, ayan ve ağalar arasından seçilmişlerdi. Ilımlılar meclisin
çoğunluğuna sahiplerdi ve bu grup Muhammed Ali Şal Furuş ve Emin-ül
Zarb liderliğinde hareket ediyorlardı, ayrıca Tebatebaii ve Behbahani
tarafından da desteklenmekteydiler. Özgürlükçüler genelde aydınları
temsil ediyorlardı, Tebriz’den Takizade ve Tahran’dan Yahya İskenderi
önderliğinde siyasal reformlarla birlikte sosyal ve ekonomik alanlarda
geniş reformların uygulanmasını savunmaktaydılar 2.

1
Abdülrefi Hakikat, a.g.e. s. 154.
2
Abrahamian, Ibid. p. 75.

99
Meclisin ilk işi Meşrutiyet Anayasası’nı hazırlatmaktı. Şah bu
yasayı imzaladıktan beş gün sonra öldü. Muhammed Ali Şah babasının
yerine Tahta oturdu ve tıpkı Nasrettin Şah gibi davranmaya başladı. O
kendi taç koyma törenine millet vekillerini davet etmeyerek onlara önem
vermedi. Ayrıca bakanlara meclise önem vermemeleri doğrultusunda
emir verdi ve eyaletlerin valilerine yerel toplulukları hiçe saymalarını
önerdi. O Müşirüldevle yerine muhafazakar olan Emin-ül Sultan’ı
sadaret koltuğuna oturttu. Fakat Şah ve Meclis arasındaki en önemli
çatışma gelecekteki hükümet düzeni alanında ortaya çıktı. Milletvekilleri
Belçika Anayasası’nı tercüme ederek parlamenter bir hükümet düzenini
istemekteydiler. Anayasasının tamamlayıcı maddesi olarak tanınan
“nihaiyi senet” iki temel bölümden oluşmaktaydı; birinci bölümde hukuk
ilkeleri, yasalara karşı tüm insanların eşit olduğu, mali ve can güvenliği
garanti altına alınmıştır. İkinci bölümde güç ayırımı yaparak, yasama
gücü ön plana alınmıştı. Şah bu tamamlayıcı maddeyi kabul etmeyerek
muhalif liderlerinden dördünü mülhit ilan etti ve bir Müslüman olarak
meşrutiyeti değil meşruaya inandığını söyleyerek yabancı bir kavram
olan meşrutiyeti kabullenemez ilan etti. O Alman Anayasası’na daha
sıcak bakıyordu 1.

Şahın bu yaklaşımı halk tarafından büyük bir tepki ile karşılandı


ve sadrazam Emin-ül Sultan’a terör ilan edildi. Şah terör ve genel
yürüyüşlerden korkarak geri çekildi. Şah prensesleri meclise gönderdi
ve onlar da anayasaya bağımlı kalacaklarına dair yemin ettiler. Daha
sonra Oxford mezunu olan Nasır-ül Mülk’ü sadaret makamına getirdi.
Şah şahsen meclise gidip saltanat mührüyle anayasanın tamamlayıcı
maddesini onayladı.

Özgürlükçüler meclis içinde ve dışında daha fazla reformun


uygulanmasına çalıştılar. Mecliste bütçe kanunuyla saray masraflarını
kesip, şah ve şehzadelerin maaşlarını düşürdüler. Meclis dışında da din
karşıtı reformlar uyulamaya kondu. Sur-i İsrafil Gazetesi ilk kez din

1
Ibid., p. 76.

100
adamları aleyhinde bir makale yayınladı ve Habl-ül Metin Gazetesi bir
makalede Ortadoğu’nun geri kalma nedenini ruhanilerin olduğunu yazdı.
İskenderi ünlü bir aydın idi, o bir kız okulu ve bir kadın topluluğu
kurarak büyük bir tartışma yarattı.

Bu eylemler ürün azlığı ve gıda maddelerinin fiyat artışına denk


geldi. Milletvekilleri bütçe denkliğini korumak için vergileri düşürmediler
ve serbest piyasaya eğilimli oldukları için fiyatlara müdahale etmediler,
böylece bir anda halk ve sarayın baskısı altında kaldılar.

Saltanat yanlıları Şeyh Fezlüllah Nuri’nin desteğini alarak


sokaklara döküldüler. Şeyh Fezlüllah Nuri tüm Müslümanları
meşrutiyetçilerin karşısında meşruayı savunmak için Tophane
Meydanı’nda toplanmaya çağırdı. Çok yüksek bir katılım oldu, ve Şey
Fezlüllah Nuri eşitliği yabancıların dinsiz olarak yorumladı, ve
istikrarsızlık, ahlaksızlık, akide güvensizliği sorumlusu olarak, sır dolu
“mülhit ermeni Melkom Han”ı gösterdi. Ayrıca ona göre: “Meclisteki
özgürlükçüler tıpkı Fransız Jakobenler gibi sosyalizm, anarşizm ve
nihilizme zemin hazırlamaktalar”. Fakat Milli Meclisi yanlısı genel bir
dayanışmadan dolayı yürüyüş iptal edildi. Bu dayanışma Şah’ı geri
çekilmeye zorlayacak kadar büyüktü ve Şah anayasaya bağımlılığını
yenilemeye zorlandı.

1907 Rusya ve İngiltere anlaşması gereği İran onların nüfuz


alanları olarak paylaşılmaktaydı, bu anlaşma meşrutiyetçilerin moralini
iyice bozdu. 1908 yılında Şah, Liyahof adında bir Rus komutanı
yardımıyla meclisi topa tuttu. Şah başarılı bir darbe yapmıştı, askeri hal
ilan edip Liyahof’u Tahran’ın askeri makamına getirdi, tüm topluluk,
dernek ve toplantıları yasaklayarak, Milli Meclisini kapattı. Osmanlı
Elçiliğinde oturma eylemine katılamayan veya kaçamayan otuz dokuz
muhalifini yakalayıp çoğunu öldürdü ve kalanları da hapse atıp veya
sürgüne gönderdi.

101
Saltanat yanlıları Tahran’ı işgal altına aldılar. Fakat Kerbela ve
Necef’teki üç müçtehit açıkça Şah’ı kınadılar. Büyük şehirlerde
anayasayı koruma yolunda silahlı gönüllüler toplandı. İç savaş olayları
daha çok Tebriz’de gözüktü ve Milli Meclis olmadığından dolayı, eyalet
meclisi kendini Azerbaycan Eyalet Hükümeti olarak ilan etti. Tebriz’deki
savaşların sonucunda meşrutiyetçilerin Settar Han ve Bağır Han
liderliğinde düşmanı yendiler. Yeprem Han Ermeni, Enzeli ve Reşt
şehirlerini fethederek kızıl bayrağı dalgalandırdı. O Muhammed Veli
Sepehdar’la birlikte Tahran’a doğru harekete geçti. Öte yandan
Simsam-ül Saltana İsfahan’ı ele geçirdikten sonra kendi kabilesi ve
İsfahanlı gönüllülerle birlikte Tahran’a doğru hareket etti. Eyaletlerdeki
ayaklanmalar ve Sepehdar – Yeprem Han ve Simsam-ül Saltana
ordularının Tahran’a doğru ilerlemeleriyle birlikte Tahran’daki saltanat
yanlılarının konumu yıprandı. Esnaf liderleri yeni grevler düzenlediler ve
sağ kurtulan muhalif liderler kendi yandaşlarını örgütlemeye başladılar.
Böylece orduların Tahran’a girişi ve şehirdeki gönüllülerin onlara
katılmasıyla galibiyet gerçekleşti. Bu durumda Şah Rusya Elçiliğine
sığındı ve iç savaş sona erdi.

Önceki meclis vekilleri, Bahtiyari Partizanları, çarşı ve


özgürlükçüler yeniden Tahranda toplanıp beş yüz temsilci ile yüksek
meclis ilan edildi. Söz konusu meclis Muhammed Ali Şah’ı görevden
alıp onun on iki yaşındaki Ahmet Şah’ı tahta oturtarak İzzet-ül Mülk’ü
naib-ül saltanata atadılar. O bakanlıkları meşrutiyeti destekleyen ayan
arasında paylaştırdı; Sepehdar sadrazam ve savaş bakanlığı, Serdar
Esat içişler bakanlığına atandılar. Daha sonra saltanat yanlıları için özel
bir mahkeme kurularak Şeyh Fezlüllah dahil beş kişiyi idama mahkum
edilerek astırdı. Yüksek Meclis yeni seçim yasasını onayladı ve ikinci
meclis Ağustos 1909’da açıldı.

C. Meşrutiyet Döneminde Aydınlar


Aydınların hareketi meşrutiyet devrimi boyunca daha çok Avrupa’nın
17. ve 18. yüzyıllarındaki aydınlarının düşüncelerine dayanıyordu. Onlar

102
Avrupa’da eğitim gördüklerinden Pozitivizm-Sekularizm, Liberalizm ve
bunların içerdiği kavramları tanıyor, İran’ın geri kalmasının esas sebebini yeni
düşüncelerin ve Avrupa’ya benzer kanunların olmayışına bağlıyorlardı.

Böylece bu dönemde aydınlar geleneksel çerçevenin dışında


konular ortaya atıp batı aydınlarının düşüncelerini ithal etmişlerdir.
Aydınların gözünde her şeyden daha önemli siyasal düzen ve olaylardı.
Onlar başlangıçta siyasi düzeni eleştirip, temelini oluşturan demokratik
çözümler önerirlerken Fransız devriminden gelen düşüncelerin etkisiyle
egemenlik hakkının millete ait olduğunu ileri sürüyor ve millet de bu
hakkı kendi istek ve arzusu ile bir şahısa veya gruba bırakabiliyordu.

Abrahamian bu konuda şöyle demektedir; “Batı tarihi aydınları,


saltanat istibdadı, dini aşırılık ve dış emperyalizm zincirini kırdıkları
takdirde, toplumsal gelişimin sadece bir hayal ve istek olmadığına, onun
belki çok kolay ulaşılır olduğuna inandırdı. Onlar saltanat istibdadını
özgürlük ve eşitliğin doğal düşmanı, dinci aşırılığı akılcı ve bilimsel
düşüncenin karşıtı ve dış emperyalizmi de İran gibi küçük ülkelerin
doymaz sömürgecileri olarak değerlendirip hepsinden nefret
ediyorlardı". 1

1. Aydınların Doğuşu

1. Avrupa'ya öğrenci gönderilmesi İran’ın Rusya yenilgisinden


sonra başladı. Dönemin ordu komutanı ve ayın zamanda Fetih Ali Şahın
veliahdı olan Abbas Mirza bu yenilgiyi telafi etme amacıyla çözüm
yolları aramaya başlayıp ve hem orduda, hem bilimsel alanlarda bir
takım yeniliklere girdi. Orduya yeni silahlar aldı, aynı zamanda bilimsel
ve teknolojik kitapların tercümesine başladı. 2 Kısaca İran’da Kacar
döneminin başından itibaren meşrutiyet devrimine kadar yeni
düşüncelerin İran’a akmasında önemli rol oynayanlar şu şekilde

1
Abrahamian, Ibid, pp. 79-80.
2
Seyit Celâlettin Madani, Rabitahaye Hariji İran Dar Tarihe Siyasi, II. Cilt, Tahran, İslam
Yayınları Merkezi, 1984, s. 13.

103
sıralanabilir: Abbas Mirza Nayebülsaltanat, Mirza İsa Khayım Makam,
Mirza Abülkhasım Khayım Malkom, Mirza Taghihan Amir Kebir, Mirza
Hüseyin Han Sepahsalar, Mirza Mülkümhan Nazemüldevle ve Seyit
Cemâleddin Asad Abadi.

2. Okullar: Yeni düşüncelerle tanışılan önemli merkezlerden ve yeni


dönem aydınların yetiştirilmesinde önemli rol oynayan yeni tarzda okulların
ilki 1849'da Darülfünun'du ve Amir Kebir'in çabalarıyla gelişti. Meşrutiyet
devrimi başlamak üzereyken sadece Tahran’da 32 okul faaliyetteydi ve
buralardan çıkan bilginler devrimin özgürlükçü hareketinde önemli rol
oynadılar.

3. Kitaplar: Devrimin başında revaçta olan kitaplar Zeynülabedin


Marağayi’nin "Seyahatnameyi İbrahim Bey"i, ayrıca Talebof Tebrize’nin
Sefineyi Talebi ve Salekul Mohsenin o dönemde halkı düşünce olarak
etkileyip mücadeleye çağırıyordu.

4. Gazeteler: İran halkının uyandırılmasında ve aynı zamanda


aydınların düşüncelerinin yayılabilmesi en önemli araçlardı. Bu dönemin
aydınları gazeteler yoluyla düşüncelerini halka ve okullara iletip devrimin
hazırlayıcısı oldular.

Mirza Salih Şirazi’nin ilk gazetesi Ehbare Vakalar Darulhalife


1836’da yayınlandı, bu aylık bir dergiydi. Vakalar Ettefakihye
Amirkebirin önerisiyle haftalık yayınlanıyordu. 1875’te Vatan Gazetesi
Farsça ve Fransızca olarak, Mirza Hüseyin Sepahsalar tarafından
çıkarılıyordu. 1878’de İttila Gazetesi piyasaya çıktı. 1883’te Şeref
gazetesi yayınlandı. Muzafferettin Şah döneminde Şerafet gazetesi altı
yıl boyunca yayınını sürdürdü. Kholaselahavades 1899 de devlet
tarafından yayınlandı. 1 Meşrutiyet devriminin başında halkın en çok
okuduğu gazeteler bunlardı. Ahtar, İstanbul’da-Kanun Londra’da - Habl-
ül Metin Kelkete’de - Terbiyet Tahran’da ve Elhadid Tebriz’de
basılıyordu. Bunların arasında daha çok rağbet gören gazetelerden biri

1
Celalettin Madani, a.g.e. s. 11-13.

104
Hindistan’da basılan Seyit Celallettin Kaşani’ye ait Heblül Metin, diğeri
Londra da basılan ve Mirza Melkomkhan’a ait Kanun'du. Her ikisi de
dışarıda basılıp İran'dan uzak siyasi ortamdan geliyordu.

5. Topluluklar: Değişik yerel topluluklar ve organizasyonlar yoluyla


aydınlar ve bilginler bir araya gelip hem yeni fikirlerin eğitimini veriyorlar, hem
de bu fikirlerin uygulanması için programlamalar yapıyorlardı. Meşrutiyet
devrimi başında bu toplulukların sayısı çok olmasına rağmen meşrutiyetin
ideolojik merkezini oluşturan beş tanesinin en fazla etkisi vardı. Bunlar
sırasıyla: 1.Gayb Merkez, 2. İçtimaiyun Partisi, 3. Ademiyet Topluluğu, 4.
Devrimci Komitesi, 5. Nehei Topluluğu olarak sıralanabilir.

5.1. Gayb (Görünmez) Merkez: Bu merkez Tebriz’de,


Gengefonoun gazetesi ile işbirliği yapan 12 radikal genç tarafından
kuruldu. Grup lideri Kerbelayi adında bir tacirdi aynı zamanda Fransız
edebiyatı siyasi felsefesine olan sevgisinden dolayı Mösyö adıyla
biliniyordu. 1

5.2. İçtimaiyun Partisi: 1904 yılı başlarında bir zamanlar


Rusya’nın Sosyal Demokrat Partisi’nde çalışmış bir grup Bakü göçmeni
tarafından kuruldu. Bu Parti Himmet Kulübünü açarak çoğu
Azerbaycan'dan Bakü Petrol yönetiminde çalışan yaklaşık 100 bin İranlı
göçmen işçiyi kazanmak için faaliyete başladı. Parti lideri Neriman
Terimanof'tu. Kısa bir sürede bu parti ile yakın ilişki kuran Gayb merkezi
onun programını İran’da gündeme getirdi. 2

5.3. Ademiyet Topluluğu: Adını Saint Simon’un radikal pozivitizmi ve


Auguste Comte'un liberal hümanizminden alıyordu. Bu grubun kurucusu
sonra Ademiyet olarak ünlenen meşrutiyetin en önemli aydınlarından olan
Mirza Melkom Han Nazımüldevleh ile yakın arkadaşı Abbas Ğoli Han
Ghazvini'dir.

1
Abrahamian, Ibid, p. 9.
2
Abrahamian, Ibid, p. 101.

105
5.4. Devrimci Komite: Bu komite Ademiyet Topluluğu'nun tersine
Radikal bir yapıya sahipti. Babası Melekülmotekellimin grubunun lideri
olan Melekzadeh, grubunun Milli Kütüphaneye gelip gitmekte olan 57
kişilik bir aydın grubu ile kurdu. Haziran 1904’te yaptıkları gizli
oturumlarda, amaçlarının istibdadı yok etme ve kanun adaletini
yerleştirme esasına dayalı olan bir program ortaya koydular. 1

5.5. Nehei Topluluğu: Daha önceki 4 grup aydından oluşmasına


rağmen, bu grubu geleneksel orta sınıf meydana getirdi ve kurucusu
“İranlıların Uyanış Tarihini” yazan Nazımülislam Kırmani’dı. O
topluluğun oluşumu ve programları ile ilgili olarak şöyle yazıyor; Grup
Şubat 1904’te bir toplantıda kriterlerini ve isteklerini hazırladı. Buna
göre topluluk üyeleri, sır saklama, haksızlığa karşı mücadele, Ulemaya
saygı, her toplantıda namaz kılma ve Hazreti Mehdi’yi kabul etmeye and
içip, başkentin en ünlü alimleri olan Seyit Abdullah Behbahani ve Seyit
Hadı Tabatabai ile temasa geçti. 2 Richard Kathim kendi kitabında,
meşrutiyet devrimindeki Nasyonalist ve Liberal Demokrasi
düşüncelerinin etkisinden bahsediyor. Ona göre: “İran’ın liberal
nasyonalizm dönemi 1900'lü yılların başındadır. Bu yıllarda aydınlar
tarihi bir görev üstlenmiş gibi oluyorlar. Bu görev, halk tabanını eğitmek,
anayasa, meşrutiyet ve ifade özgürlüğü düşüncelerini topluluklar ve
gazeteler vasıtasıyla yaymaktır. Meşrutiyet devriminin çoğu çizgilerini
bu topluluklar ve bunların temsilcileri olan milletvekilleri belirliyordu.” 3

2. Aydınların Meşrutiyet Devrimindeki Rolü

a) İdeoloji: Meşrutiyet dönemi aydınları, meşrutiyetle ilgili fikirleri


batı düşüncesinden çok iyi kavramışlardı. Onlar İran Müslümanlarının
batı düşüncelerine olan tepkisini bildiklerinden kendi fikirlerini dini örtü

1
Abrahamian, Ibid, p. 101.
2
Abrahamian, Ibid, p. 101.
3
Richard Kathim, Nasyonalizm Dar İran Çev. Ahmet Tadayyon, I. Baskı, Tahran, Kavir
Yayınları, 1999, s. 313-315.

106
altında ifade ediyorlardı. Melkomhan, Kuran, İslam ve dini ulema
üzerinde daha çok yoğunlaşıyordu. Melkom Han ve Talibov’un bazı
eserleri Meşrutiyetten bir kaç yıl önce yayınlanmış ve meşrutiyeti
açıklayarak topluma tanıtmış oldular. Bundan dolayı Meşrutiyet
ideolojisinin Talibov ve Melkom Han gibi aydınlar vasıtasıyla yayıldığını
söyleyebiliriz. Bu görüş Nazimülislam Kermani gibi tarihçiler tarafından
da vurgulandığından daha da kabul görür. Ayrıca Melkom Han gibi
aydınlar İran toplumunun problemleri ile ilgili daha derin yorumlara
sahiptirler ve bilimsel işlevsel projeler ve öneriler beyan etmektedirler.
Örneğin haksızlığa karşı mücadele ve adaletin sağlanması konusunda
Melkom Han yeni model ceza kanunları yapılmasını, savcılığın
kurulmasını istiyor ve devletin, bakanlıkları düzeni, meclis genelgeleri
ve kanunlar konusunda daha güçlenmesini söylüyordu. Talibov kanunlar
çerçevesinde askerlik ve devlet hizmeti üzerinde durmuştur. Genel
olarak meşrutiyet devrimine hakim olan liberalizm, ifade özgürlüğü,
özerklik, kardeşlik ve eşitlik ile milli egemenlik ve anayasaya dayanan
modern devlet gibi devrimci düşünceler aydınlar tarafından ortaya
atılıyordu. Onlar da bu düşüncelerini başka ülkelerin hareketleri ve
aydınlık dönemlerinden alıyorlardı.

Edward Brown şöyle demektedir: “Devrim aydınları gençler


arasında çok büyük bir kültürel ve düşünsel bir devrim meydana
getirdiler. Meşrutiyet devrimi özellikle Rusya ve Fransa devrimlerini
örnek almıştır. Ayrıca aydınlar yeni yasalar, bağımsız milli iktidar,
meclis ve yeni bir toplumsal düzen kurulması için çabalıyorlardı” 1.

b) Seferberlik: Milli aydınlar halk tabanıyla daha az irtibatlı


olduklarından tüm güçlerini seferber edemiyorlardı. Çalışmalarını daha
çok kendilerine bağlı gruplar ve topluluklar vasıtasıyla yapıyorlardı.
Aydınlar seferberlik ve hazırlama konusunda bildiri, ilam, geceleri
dağıtılan yazılar, konuşmalar ve gazeteler gibi araçları ve olanakları

1
Rıza Davari, Enghelabe İslami ve Moghiyete Dunya, Tahran, Allameh Tabatabai Kültür
Merkezi Yayınları, 1982, s. 87.

107
kullanıyorlardı. Melekzadeh’ye göre: “İfade ve basın özgürlüğü
bulunmayan istibdat devletlerinde aydınların gece gazeteleri ve yazıları
çok önemliydi”. Çeşitli oturumlar ve toplantılarda aydınların ilan ve gece
yazıları hemen hemen yüz elli kişi arasında elden ele dolaşıyordu ve bu
kamuoyunu yeni ve çağdaş düşüncelerle tanıştıran en etkili yöntemdi.
Aydınların en önemli seferberlik olanaklarından biri ulemanın halk
arasındaki manevi gücüydü. Hatta Afarı’nın dediğine göre:
“Meşrutiyetçilerin büyük bir kısmı Bahai veya Sami olmalarına rağmen
kamuoyunu kendi taraflarına çekmek için, dini düşüncelerin taraftarı gibi
davranırlardı. Bu yöntem Melkom Han ve Seyit Cemalettin gibi milli
liderlerin de benimsediği bir yöntemdi; daha sonra da Melekül
Motekellimin ve Seyit Cemalettin Vaiz tarafından devam ettirildi. 1 Milli
Aydınların devrimci güçlerinin seferberliğinde en önemli katılımı bütün
olanaklarını halkın uyanışı için kullanan devrim komitesidir. Örneğin
Seyit Cemalettin bir nutkunda şöyle der. “Ey halk siz süzgeç gibisiniz.
Suda durduğu gibi dolu ama çıkınca hemen boşalan, siz de benim
minberimde durduğunuz sürece heyecanınız devam ediyor ama evinize
gidince hemen soğuyor ve sönüyorsunuz.” 2

Ayrıca Melekül Motekellemin ve Seyit Cemalettin milli toplulukların


birinde halkı özgürlük ve meşrutiyetin düşmanlarına karşı direnmeye davet
ederek onlara fedakarlık ruhunu aşılamaya çalışıyordu. Seyitler ve Sure
İsrâfil gibi gazetelerde de çok radikal ve sert makaleler yazıyorlardı.

c) Organizasyon: Milli aydınları fikirlerini topluma yaymak ve


dolayısıyla devrimci güçler ve grupları yönlendirmek ve organize etmek
için bazı merkezlere ihtiyaçları vardır. Bu merkezler aydınlık mahfilleri,
milli dernek, kent derneklerini içeriyordu. Bunların bazıları içeride ve
bazıları dışarıda faaliyet gösteriyordu. Bu mahfillerin bazılarının
meşrutiyetten önce de aktif halde olup güçleri organize etmek ve devrim
zeminini hazırlatmakta çok önemli rolleri vardı. Bazıları da meşrutiyetin

1
Janet Afari, a.g.e. s. 43.
2
Melekzadeh, a.g.e. s. 37.

108
içinde oluştular. Birinci gruba örnek olarak devrimci komitesi, Mekez
Gayb Tebriz'de, Masonlar ve. ikinci grupta ilk topluluklar her kentte
kanuna göre çalışıyor sayılabilir. Devrimden önceki yıllardaki kapalı
ortamdan dolayı aydınlar toplantılarını gizlice yapıyorlardı. Bunun
sebebi özgür faaliyete izin vermeyen baskıcı iktidardı. Ancak aydınların
yükselişi ile birlikte bu toplantılar çok popüler oldu. İranlılar Uyanış
Kulübü veya Masoneri Leji bunların ilklerini halka ulaştırdılar. Beşeriye
Milli aydınların fikir ve organizasyon rolü ile ilgili olarak şöyle yazar:
“Feramuşhane ya Ademiyet grubu, uyanış Leji, Masonlar ve Terakki
topluluğu gibi aydın toplulukları düşünsel ve bilimsel olarak aydınların
faaliyetini organize edip İran’ın geri kalma problemini çözmek için geniş
siyasi reformlar istemekteydiler." 1

d) Liderlik: İsmail Ramin eserinde (Meşrutiyet Devriminde Gizli


Topluluklar) devrimin liderliğini aydınların yaptığına inanıyor. O açık bir
şeklide İranlılar Uyanış Kulübünün faaliyetine işaret ederek
Melekzadeh’nin haftalık İtliat makalesindeki isimlere dikkat çekerek,
Masoneri’nin meşrutiyete katılımı ve devrim liderliği konusunda hiç bir
şüphe bırakmıyor. Tabii ki bu kadar açık şekilde şu veya bu grubun
liderliği elinde bulundurduğunu söyleyemeyiz. Ancak evrak ve
belgelerden anlaşıldığı kadar aydınlar devrimi ideolojik ve düşünsel
açıdan yönetmiş, hedefler ve izlenecek yolları belirlemek konusunda
çok etkileyici olmuşlardır. İslami devrimde karizmatik bir lider ve
Petrolün Millileştirilmesinde milli bir lider vardır, fakat meşrutiyet
devriminde kesin olarak bir lider, parti veya özel bir teşkilattan
bahsedemiyoruz. Ancak milli aydınlar yine de ideolojik olarak liderliği
üstlendiler. Milli aydınlar Kacar döneminde daha az halk tabanına hitap
ettiklerinden halk onları kendilerinden ayrı görüyordu ve bu yüzden
halkı pek fazla seferber edemiyorlardı. Seferberlik ve liderlik için ulema
ve dini şahsiyetlere ihtiyaçları vardı.

1
Beşeriye, a.g.e. s. 257.

109
D. Ulemanın Meşrutiyet Devriminde Rolü
Kurumsal bir devrimle sonuçlanan hareketin temellerinin büyük
bir kısmı modern siyasal söylemden oluşmaktaydı, ve bu yaklaşımda
ana tema nasyonalizm, sekularizm ve demokrasi vardı. Siyasal
demokrasi düşüncesi bu dönemdeki sosyal düşüncenin merkezinde yer
almakta ve kurumsal hareketin güçlü bir ideolojik unsuru sayılmaktadır.
Bu tema ulema faaliyetlerine de yansımış ve onların kurumsal rejim
anlayışını etkilemekteydi. Kurumsal değişimin liderleri arasında
ulemadan iki kişi önemli rol oynamışlardı; Ayetüllah Tebatabai ve
Ayetüllah Behbahani. Ayrıca Melekül Motekellimin gibi sosyal demokrat
akımlarıyla ilişkide olan bazı ulema da gözükmekte idi 1.
Toplumun saltanat mutlakçılığı ve kurumsal rejim yanlıları olarak
ayrışması, ulema saflarında iki zıt cephe oluşturmuştur. Kurumsallık
karşıtları ve saltanat yanlıları Şeyh Fezlüllah Nuri tarafından
yönlendirilirlerdi, sözedilen müçtehit Ayetüllah Tebatabai ve Ayetüllah
Behbahani yanında yer alırken sonraki dönemlerde kurumsalcılara karşı
çıktı. Sonuç itibariyle Nuri’nin devrim karşıtlığı kurumsalcı karşıtı
Muhammed Ali Şah çizgisiyle örtüşmekteydi 2.
Kurumsalcılarla onların muhalifleri olarak ayrışan ulema
sıralarında şiddetli tartışmalar söz konusu iken saltanat yanlılarıyla
kurumsalcılar arasında silahlı çatışmalar devam etmekteydi. Bu
mücadelenin sonunda saltanat yanlıları ve onları destekleyen ulema
cephesi yenildi ve Şeyh Fezlüllah idam edildi.
a) İdeoloji: Meşrutiyetin çok etkili ulemalarından Şeyh Fezlüllah
Nuri'ye göre: “Toplumun ihtiyaç duyduğu kanunlar, Şah'ın iradesi veya
geleneklerden kaynaklanan devlet yasaları çerçevesindedir, ya da
aslında ulema tarafından ortaya konulan şeriat yasalarıdır”. Bu yüzden
de hiç bir kanun (Anayasa) veya meclis (Medeni Kanun)'e gerek yoktu.
Şeyh Fezlüllah Nuri meşrutiyet anayasasını rezalet ve kafirce olarak
yorumluyordu. Ona göre: “Kanunun meclis tarafından yapılmasına

1
Moaddel, Ibid, p.135
2
Ibid., p. 136.

110
gerek olmadığı gibi bunda ısrar etmek İslam’a da karşı gelmekti. Çünkü
şeriatta uzman olmayan kişiler meclise girip İslam’a karşı yasalar
üretmeye çalışırlar”. Ona göre: “İslam’daki özgürlük, meşrutiyetinkinden
farklıdır ve medya bu özgürlüğü art niyetle kullanmaktadır. İslam’ın
zararına konular işlenir. Bu nedenle meşrutiyetteki eşitlik İslam’daki
eşitlikten farklıdır, hatta bazen ters düşmektedir”. İktidar konusunda
Sultanın kılıcı ve ulemanın kalemi tezine inanıyordu, yani şah ulema
tarafından ortaya konulan hükümleri uygulamaya koyarak adaleti yerine
getirmektedir. Hatta kendisi Necef kentindeki ulamanın meşrutiyeti
desteklemesine itiraz ederek onları muhafazakarlıkla suçluyordu.
Heblülmetin, dönemin büyük taklit mercii olan Şeh Abdüllah
Mazenderani'den, ulamanın meşrutiyet devrimine katılma nedeninin
İslam’ı korumak ve diktatörlüklerin elini İslam yasalarından çekmek
olduğuna dair uzun bir mektup yayınladı. 1

Abdülhadı Haeri Irak’taki İranlıların devrimde üstlendikleri görevi


özellikle incelemiş ve Necef ulemalarının meşrutiyeti destekleme sebebini şu
şekilde özetlemiştir: Ortadaki dört büyük dini lider, yani Tahrani, Horosani
Mazenderani ve Naini gibi arkadaşları İran’ın müslüman halkının refah ve
huzur içinde yaşamalarına değer verip, aynı zamanda geleneksel orta sınıfın
huzuru ve refahını ulemanın dini nüfuzunu artırmak için gerekli gördüler.
Kacar döneminde adalet kalmadığından amacı halka ve islama ters düşen
rejimi yok etmek olan devrimi kendi aralarında desteklemeye karar verdiler.
Bundan olayı devrimi savunmayı Allah için cihat ve gayıb imanın (onikinci
imam) emri olarak niteleyip, ona karşı gelmeyi imam zamanın (onikinci imam)
aleyhine bir savaş olarak yorumladılar. 2

b) Seferberlik: Dini ulemanın meşrutiyette halk güçlerini seferber


etme konusundaki rolleri gerçekten göz ardı edilemez. Onlar halk
arasındaki manevi nüfuzlarını kullanarak çok iyi bir seferberlik liderliği
ortaya koydular. Dini mekanlarda görev yapma, kefen giyme, ağıt tutma

1
Abdülhadi Haeri, a.g.e, s. 124.
2
Abdülhadi Haeri, a.g.e. s. 133.

111
yoluyla halkın duygularını galeyana getirip onları mücadeleye teşvik
ediyorlardı. Dini liderin seferberliğini iki hicret (Küçük hicreti: Abdül
Azim ve büyük hicret: Kum hicreti) sırasında açıkça görebiliriz.
Meşrutiyet devrimi boyunca halk camilerde toplanıp yas tutarak,
şahadete hazırlanarak ve kısaca dini mücadele yoluyla iktidara karşı
tepkilerini gösterdi. Seyit Cemalettin, Vaeze Esfahanı gibi usta
konuşmacılar minberler ve camilerde Eynüldevlehn'in halka karşı
tavırlarını anlattılar. Aynı dönemde Tahran halkı Şah mescidinde
toplandı. Ulema özgürlük ve meclise dayalı meşruti hükümet hakkında
onlara konuşmalar yaptı.
c) Organizasyon: Dini ulema, meşrutiyet devriminde halkın dini
duygularını ve heyecanını, irtibat şebekelerini, dini edebiyat ve
mekanları kullanarak çok önemli bir rol üstlendi. Bu yolda dini vaizler ve
konuşmacılar da ulemaya çok yardımcı oldu. Seyit Cemal Vaiz ve
Melekülmotekellemin Devletabadı ile birlikte, diğer komiteler ve gruplar
(Merkezi Gaybi ve Mecmeye Ademiyet) yanında Nasrettin Şah’ın son
dönemlerinde ve Muzafferettin Şah döneminin başlarında devrimci bir
komite oluşturarak istibdat hükümetini yok etmek ve onun yerine kanun
ve adalet hükümetini yerleştirmek için mücadele verdiler ve aynı
zamanda Tabatabai ve Behbahani gibi ulema da onlarla işbirliği yaptı.
Meşrutiyet devriminin ünlü topluluklarından biri Milli Encümen, diğeri
Gizli Encümendi. Birincisini kalabalık bir aydın grubu, dini talebeler ve
konuşmacılar oluşturuyordu. Diğeri ise Seyit Muhammed Tabatabai’nin
dolaylı gözetimi altında liberal ve mücadeleci ulemadan oluşuyordu.
Meşrutiyet hareketinin zafere ulaşacağı günlerde Tahran'ın önde gelen
dini liderlerinin özel teşekküllerini görürüz. Bu teşekküller meşrutiyet
hareketinin liderliği ve zafere ulaştırmasında önemli rol üstleniyorlardı. 1
Ulema toplulukları, organize grupları himaye altına alarak
organizasyonlarda etkili olma dışında, dini mekanları da kullanarak,
organizasyona katılımlarda bulundular. Camiler, toplanma mekanı

1
Maryam Jevaheri, Naghshe Ulema Dar Encumenha ve Hezbha Dar Dore Meshrute,
Tahran, İslami Devrim Merkezi, 2001, s. 84.

112
dışında, halkın dini ve milli duygularını yönlendirmek açısından Şii
hareketlerinde de her zaman etkili olmuşlardı. Meşrutiyet hareketi de bu
kuralların dışında kalmıyordu. 1
d) Liderlik: Çoğu araştırmacıya göre Meşrutiyet Devriminde
liderlik tek başına ulemanın elindeydi. Zira şii alimlerin her zaman
iktidara karşı kendine özgü bir özgürlüğü olmuş ve bu durum onları
hükümetin haksızlıklarından bıkan halk için önemli bir dayanağa
çevirmiştir. Ulema aynı zamanda sürekli olarak halk ile diyalog
içindedir. Muzafferettin Şah döneminde hükümete karşı halkın tepkisi
başladığı zaman bunu sonuçlandırabilen tek grup ulemaydı ve halk
bunun bilincinde olduğu için onları hareketin liderliğine davet etmişti.

Şeker tüccarının falakaya yatırılmasına tepki eyleminde 2000


kişilik halk grubu Ayetüllah Behbahani ve Tabatabai liderliğinde eyleme
gitti. Üçüncü tepki eyleminde Şah halkın adalet isteği ve diğer isteklerini
yerine getirdiği eylemde yine liderlik ulemanın elindeydi. Abdülhamid
adındaki genç din talebesi ve halkın katline karşı Kum kentinde yapılan
Kobra göçünün liderliği yine ulemanın elindeydi ve bu çatışmada 22 kişi
öldürüldü, 100'den fazla kişi tutuklandı ve yaralandı. 2 Kum göçünde
halkın liderliğini yapan alimler: Seyit Muhammed Tabatabai Ayetüllah,
Abdullah Behbahani-Sedrululema-Seyit Cemal Afgani, Hac Şeyh
Murteza, Seyit Mustafa Khanatabandı ve Mır-Ağa Mirza Abulghasım
Tabatabaee. Kum'a hicret olayında, aileler ile, 10 binlerce kişi din
talebeleri ile birlikte hareket ettiler. Ertesi gün başlarında Şeyh Fezlüllah
Nuri’nin bulunduğu başka bir grup onlara katıldı. Ancak, devrim
zaferinden sonra araları açıldı. Seyit Muhammed Tabatabai ve Seyit
Abdullah Behbahani Tahran’dan işbirliği anlaşmasıyla devrimi
yönettikleri halde değişik hedefler takip ediyorlardı. Tabatabai, bilgili ve
milliyetçi, maddi menfaatler peşinde olmayan bir insandı. Ancak

1
Muhammed Khatemi, Zeminehaye Zehure Meşrute, Tahran, Paya Kültür ve Yayın
Müessesesi, 1998, s. 56.
2
Abrahamian, Ibid, p. 105.

113
Behbahani daha cesur ve radikal olmasına rağmen devrimdeki aktivitesi
bir derece güç ve maddi menfaat savaşıyla sınırlanıyordu. 1

E. Esnafın Meşrutiyet Devrimindeki Rolü

a) İdeoloji: Tüccar, Kacar döneminin sonbaharında toplumsal


olarak yüksek seviyede ve çok büyük saygı ve prestij görüyordu.
Toplumsal olarak da ulema ve devlet üyeleri ile eşraftan sayılırdı. Batılı
tüccarlarla diyalogda olduklarından dolayı ülke dışına gidip geliyordu.
Çocuklarını eğitim için ülke dışına gönderiyordu. Diğer sınıflardan daha
fazla batı kültürü ve batıdaki gelişmeler hakkında bilgi sahibi idi. Kendi
sınıfsal konum ve menfaatleri ile de uyumlu bazı özellikler ve
davranışları kabul etmişti. Bunun bir örneği, meşrutiyet hükümetini,
özgürlükçü düşünceleri ve halkın egemenliğini (başka bir değişle
Burjuva demokrasisi) kabullenmesiydi. 2 Liberalizm ve Nasyonalizm,
tüccar sınıfının meşrutiyet devriminde siyasi ve ekonomik düşünce
zeminini oluşturdu. 3 Tüccar iki gruptan oluşuyordu: Birincisi geleneksel
tüccarlar ki iç piyasada halkla alış veriş yaparlardı ve diğeri büyük
sermaye sahipleri. Bunlar endüstri ekonomisi ve tesisatı ile
ilgileniyordu. Bu ikinci grup, üretim, bankacılık ve endüstri sektörlerinde
büyük yatırımlar peşindeydi. Tüccar ve sermaye sahipleri siyasi alanda
bilinçli ve belirli ideoloji ile ortaya çıktılar ve aralarında, tecrübeli,
uyanık ve hatta radikal ve eğitimli üyeler bile vardı.

İdeolojik olarak genellikle tüccarın hareket alanını, sermaye, özel


mülkiyet ve iş emniyeti himayesi, devlet memurlarının baskısından kaçmak
için iç istibdattan korunma, dış emperyalizmin ekonomik ve siyasi
saldırılarına karşı ülke bütünlüğünü koruma gibi faktörler belirliyordu.

b) Seferberlik: Devrimin bütün aşamalarında, tüccarın halk


seferberliği için piyasayı tatil edip ulema ile birlikte hareket ettiği halkı

1
Abdulhadi Haeri, a.g. e. s. 134.
2
Ahmet Eşref, a.g.e. s. 131.
3
Hüseyin Beşiriye, a.g.e. s. 155.

114
uyandırma konusunda rol üstlendiği göze çarpıyor. Tüccar ve ulemanın
Tütün Ayaklanmasındaki olumlu ve başarılı işbirliği Meşrutiyet Devrimi
için bir hazırlık oldu. Tüccar da, aydınlar gibi halk seferberliği, milli ve
dini duyguları canlandırma görevini ulemaya bırakmıştı. Ancak kendileri
de hiç bir faaliyetten kaçınmıyorlardı.

Tüccarların, Belçikalı Noz başkanlığında uygulanan gümrük


tarifelerine itiraz olarak yaptıkları 5-6 günlük grev üzerine Veliaht
Muhammed Ali Mirza Tebriz'den Tahran'a gelerek, onlara elçiler
gönderdi, gönülleri alıp ve Şah yurtdışı yolculuğundan döndüğünde,
"Mösyö Noz”un azlini isteyeceğine dair söz verdi. Aynı zamanda
tüccarın himayesine dayandıkları Ayetüllah Behbahaninin evine giderek
onun da gönlünü aldı. Böylece tüccarın isyanı geçici olarak yatıştı.
Şeker tacirinin falakaya yatırılma olayında esnaf yine ulemaya sığındı,
şehirde dükkanlarını kapatıp, Şah Camisinde toplandı. Toplantı
dağıldıktan sonra esnafın bir kısmı bazı ulema ile birlikte Hazreti
Abdülazim'de oturma eyleminde bulundular.

c) Organizasyon: Esnaf devrimin organizasyonu konusunda


nispeten önemli bir rol oynadı. Onların ulema ile işbirliğine gitmeleri
devrimi zafere ulaştıran esas etkenlerden biriydi. Esnaf ve ulemanın
İngiltere elçiliğindeki eylemi bu birlik hareketlerinden biriydi. Halk ve
devlet arasındaki çatışmalar ve Ayetüllah Behbahani va Tabatabai’nin
önderliğinde Kum eyleminden sonra bazı tüccar ve esnaf Ayetüllah
Behbahani’nin talimatı üzerine İngiltere’nin Kolhak'taki elçiliğine gidip
Grandof’la buluşarak orada eyleme gitmek için izin istediler. 1

Eylem organizatörlerinin propagandası o kadar geniş çaptaydı ki


halk ona katılmayı dini görev görüp eylem için elçiliğin yolunu tuttu.
Tüccar, halkı eyleme teşvik etmekle kalmayıp onların eylem
masraflarını da karşılıyordu. Devletabadı eylemcilere dış yardım
iddiasını reddediyor ve şöyle yazmaktadır. “Yazarın sonraki

1
Seyit Hasan Taghizadeh, Tarihe Enghelabe Meshrute İran, Tahran, Ferdevsi Yayınları,
2000, s. 162.

115
araştırmaları her hangi bir dış yardımın gelmediğini, masrafların büyük
bölümünün, tüccar, taraftarlar ve Eminülsültan'ın çalışmaları ile
sağlandığını göstermektedir”.

Tüccar, eylemcilere maddi destek sağlama dışında onların


isteklerini de devlet makamlarına ulaştırıyordu. Bunlardan Hacı Hüseyin
Ağa Eminulzerb, Hacı Muhammed Hüseinültüccar Buşehri, Hacı
Muhammed İsmail Ağa Tebriz'i, Hacı Muhammed Ali Şalcı, Hacı
Abdülrezzak Oskoee, Hacı Muhammed Taghı Şahrudi, Hacı Seyit
Muhammed Şeref ve Ağa Seyit Muhammed Beşeriye’yi sayabiliriz. Şah
ve Emin-ül Devle ile görüşmeler yaparak hükümet ve eylemciler
arasında elçi rolünü oynuyorlardı ve bunlar Müşirüldevle Kum'a gidip
ulemayı başkente geri getiren Tüccar liderlerdi. 1

Devrimden sonraki halk bütün illerde tüccarın liderliğinde


genellikle il hükümdarlarına karşı bağımsız yerel meclisler oluşturdular.
Tahran'da otuzdan fazla meşrutiyet taraftarı topluluk oluştu. Bazıları
esnafa ait ve yetmiş grupta oluşurdu. Bunlar İngiltere elçiliğindeki
eylemden sonra meydana çıktılar. Bu toplulukların en büyük ve faal
olanı Azerbaycan Derneği idi. Tebriz tacirleri ve Haydar Han Amuoğlu
adında bir elektronik mühendisi tarafından organize edilmişti. 2

Tebriz tüccarı özellikle meşrutiyet devrinde çok aktif ve Tebriz


direniş organizasyonuna maddi yardımda bulunuyordu. Bu amaçla
“İslami Adalet ve Meşrutiyet Derneği”ni oluşturdu. 3

d) Liderlik: Siyasi olarak büyük tüccar ve Bazerganların Kacar


döneminin sonlarında bir kaç özelliği vardı: 1) Ekonomik güçleri
arttığından ve üretilen malların dağıtımından dolayı piyasadaki siyasi
güçleri de arttı. 2) İstibdat, düzensizlik, yanlış yönetim iktidardan ileri
gelen huzursuzluk ve emniyetin olmayışı onları eskisinden daha çok
üzüyordu. 3) Batı kapitalizmine bağımlılıklarına rağmen vatansever

1
Yahya Devletabadı, a.g.e. s. 75-76.
2
Abrahamian, Ibid, p. 110-111.
3
Ahmet Kasravi, a.g.e. s. 128.

116
duygulara sahiptiler ve ülkenin endüstri, bağımsızlık ve ekonomik
bakımdan güçlenmesi yolunda engel olan batı sömürüsüne karşıydılar.
Bu özellikler sayesinde hareketin liderliğini aydınlar ve ulema ile birlik
üstlendiler.

Tüccarlar meşrutiyet fermanına sebep olan grev ve gösterilerin


liderliğinde önemli rol oynadılar. Belçikalı Mösyö Noz'a olan itiraz
yürüyüşünde yaklaşık 200 dükkan sahibi onun dini elbiseyle dans
halindeki resmini dağıtarak Hazreti Abdülazim'e yürüyerek halkın dini
duygularını harekete geçirdiler. Bu gösterinin liderliğini Muhammed
Alişalfurush adında bir tacir üstlenmişti. 1

İçtimaiyun Derneğini Tebriz’de Ali Mosyo adında bir kişi planladı.


Bu dernek tamamen gizliydi ve adı Merkeze Gaybi olarak anıldı. Hacı
Resul Sadaghiyani, Hacı Ali Devafurush, Yusuf Khazdouz, Hacı Ali
Naghı Gengceyi, Mosyo Ali Akbar Sarach idare ediyordu. 2 Bu dernek
çok dikkatli bir şekilde Muhammed Ali Mirza (Şah) ve yakınlarını takip
ediyordu ve Azerbaycan’da devrimin liderliğini yapıyordu.

1
Joan Foran, a.g.e. ss. 272-273.
2
Samed Sardariniya, Ali Mosyo Tahran, Tahran Yayınları, 1980, s. 27.

117
4- Hazırlama: Liberalizm, eşitlik, kardeşlik, özerklik, ifade
özgürlüğü, milli egemenliği, anayasaya dayanan, modern
devlet, motornite, sekularizm, palitivizm, anti-istibdat ve
demokrasi

1- İdeoloji 5- Oluşum: Sekulorizm, Bireysel-düşünce-beyan-basın-toplantı ve


seçim özgürlük, güçlerin ayrımı

6- Zafer: Mezhebi despotizme karşı ve anayasaya dayanmak

4- Hazırlama: Masonlar, Ademiyet Derneği, İran Uyanma Lejyon,


Terakki Ocağı, Maarif Topluluğu, Milli Kütüphane, Okullar

2- Organizasyon 5- Oluşum: Gayb Merkez Derneği, İçtimayun Partisi, Devrimci


Komite

6- Zafer: Milli Meclis, Bakanlıklar


Meşrutiyet
Devrimindeki
Aydınların
Rolü
4- Hazırlama: Bildiri, ilam, geceleri dağıtılan yazılar, konuşmalar
ve gazeteler (Kanun-Ahtar, .......)

5- Oluşum: Gazeteler (Terbiyet, şerafat, müsavat, ..... ve kitaplar


3- Seferberlik (Mahsenin, seyahatnameyi ibrahim Bey, Sefing Talebi, ....)

6- Zafer : Gazeteler (Ümit, Sur-ı İsrafil, Azat, .......) ve eylemler

4- Hazırlama: Abbas Mırza, Amır Kabir, Khayım Makam, Asad


Abadi, ....

4- Liderlik 5- Oluşum: Karbelayı, Terimonof, Melekzadeh, Sardar Esat,


Simsam-ül Saltanov....

6- Zafer: Takızade, İskenderi, Settar Han, Bağır Han, Yeprem


Han,

118
1- Hazırlama: Şii kültürünün eğitimine dayanmak
(neceset ve kafirlik, geleneksel islam)
1- İdeoloji 2- Oluşum: Şeriat yasalar, cihat (Necef ulemalar)
3- Zafer : Meşir, Şeriat

1- Hazırlama: Dini mekanlar, vakıflar, şeriat şirrat


mahkemeler ve medreseler
2- Organizasyon 2- Oluşum: Milli encümen, gizli encümen
3- Zafer: Camiler, topluluklar, toplantılar, milli meclis

Meşrutiyet
Devrimindeki
Ruhanilerin Rolü 1- Hazırlama: Protestolar (Mosyonoz olayı, banka
olayı, tüccarın sopalanması, pazarın tatili),
grevler, eylemler
2- Oluşum: Dini törenler, konuşmalar, minberler,
3- Seferberlik
gösteriler, küçük hicreti, büyük hicreti, yas
tutarak, şahadete hazırlanarak.
3- Zafer: Sloganlar, gösteriler, meclis’de
konuşmalar

1- Hazırlama: --------
2- Oluşum: Tabatabai, Behbahani, Melekübül,

4- Liderlik
Motekellimin
3- Zafer: Eminül-ül Zarb-Tabantabani, Behbarhani,
Nuri ve Necef Ulemalar

119
1- Hazırlama: Geleneksel İslam
2- Oluşum: Liberalizm, nasyonalizm, dış
emperyalizm karşı, ülkü bütünlüğü, iç istibdattan
1- İdeoloji
korunma,
3- Zafer : Özel mülkiyet, iş emniyeti

1- Hazırlama: Dini Törenleri


2- Oluşum: Eylemler (İngiltere elçiliğindeki eylem,
eylemlerin masraflarını karşılamak, dükkanlarını
2- Seferberlik kapatıp, toplantılar, oturma ve grev
3- Zafer : Bazıları aydınlara ve bazıları ruhanilere
katıldılar
Meşrutiyet
Devrimindeki
Esnafın
Rolü
1- Hazırlama: Cami
2- Oluşum: Topluluklar (Azerbaycan Derneği,
İslami Adalet ve Meşrutiyet Derneği), İctimayun
3- Organizasyon
Derneği
3- Zafer : Milli Meclis

1- Hazırlama: --------
2- Oluşum: Haydar Han Amuoğlu, Ali Mosyo,
4- Liderlik Sadaghıyani, Devafurush, Khazdonz, Gengceyi
3- Zafer : Şenl Furuş

120
Meşrutiyet Devrimindeki Aktörlerin Rolleri ve Etkililikleri

Milli aydınlar Ulema Esnaf


Hazırlama
Çok Az Az

İdeoloji Çok Orta Az


Oluşum

Zafer

Milli aydınlar Ulema Esnaf


Hazırlama
Çok Az Az

Seferberlik Oluşum Orta Orta Orta

Zafer

Değişim Milli aydınlar Ulema Esnaf


mimarları
Hazırlama
Değişim Meşrutiyet Çok Az Az
faktörleri devrimi
Organizasyon
Değişim Oluşum Çok Orta Orta
şartları

Zafer

Milli aydınlar Ulema Esnaf


Hazırlama
Çok Az Az

Liderlik
Oluşum Orta Orta Orta

Zafer

121
Milli Aydınlar

Milli Aydınlar
çok

Milli Aydınlar
Dini Ulema

Dini Ulema

Dini Ulema

Dini Ulema
Esnaf

Milli Aydınlar
Esnaf
orta
Esnaf

Esnaf
az

İdeoloji seferberlik Organizasyon Liderlik

Grafik 2.3. Meşrutiyet devriminde değişim mimarlarının değişik


rollerde etkinlik derecesi.

F. Genel Değerlendirme

Grafik 2.3'de görüldüğü gibi, ideolojik anlamda esas rol


oynayanlar sırasıyla 1. Milli aydınlar, 2. Ulema, 3. Esnaf olmuştur. Bu
bölümün bulguları ve sonuçları bilimsel araştırmanın sonuçlarını da teyit
etmektedir. Çoğu düşünce sahipleri, aydın kesimi kültürel toplumun
lideri aynı zamanda fikir üretip topluma sunan bir kesim olarak biliyor.
Milli aydınlar, esnaf ve ulema seferberlik aşamasında aynı derecede
olmalıdır ve bu aşamada sırası 1- Milli aydınla ve 2- Esnaf ve Ulema
etkilidir. Milli aydınlar, dernekleri, gazeteleri ve benzer olanakları daha
çok kullanırken, ulema Sogra ve Kobra hicretlerde ve oturma eyleminde
daha çok halk ve esnafı kullandılar. Sonuçlar 2.3'deki grafiğe göre
organizasyon açısından, milli aydınlar, ulema ve esnaf sıralamasını
ortaya koymaktadır.

Şekil 2.3'den elde edilen son sonuç aydınların liderlik konusunda


ulema ve esnaftan daha fazla rol üstlendiklerini söyleyebiliriz.

122
Grafik 2.4'te görüldüğü gibi esas rolü oynayanların etkinlik derecesi
sırasıyla şu şekildedir. 1. Milli aydınlar, 2. Ulema ve Esnaf

çok

orta

az

Milli Aydınlar Dini Ulema


Esnaf

Grafik 2. 4. Meşrutiyet devriminde esas rol oynayanların etkinlik


derecesi.

123
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
20. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA İRAN'DA TOPLUMSAL HAREKET
VE DEVRİMLER

20. yüzyılın ikinci yarısı, İran tarihinde önemli değişimlere sahne


olmuştur. Birinci ve ikinci dünya savaşları sonucunda hakim olan eski düzen
değişime uğrayarak bu değişimleri direkt ve dolaylı yollarla İran’ın iç
dengelerini etkilemiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında İran müttefikler
tarafından işgal edildi ve Rıza Şah sürgüne gönderildi. Bu dönemden sonra,
İran’da siyasal açıdan açık bir ortam oluştu ve bu ortam sayesinde Rıza Şah
döneminde bastırılan sosyal hareketler kendini göstermeye başladı.

Bu bölümde, 20. yüzyılın ikinci yarısında halkın desteği ile gerçekleşen


Petrolün Millileştirilmesi durumu ve İran İslam Devrimi ele alınmaktadır. Fakat
bu dönemi daha iyi anlamak için Rıza Şah hükümet dönemin genel durumu
da kısaca ele alınmaktadır.

Rıza Şah

1919 Muahedeye göre İran resmen İngiltere kolonisi haline


geliyordu.Muahedesine tepkiler Tahran merkezi hükümete yöneldi. Sovyet
hükümeti hemen tepki verdi ve kuzeye asker gönderdi. Azerbaycan
Demokratları Cumhuriyet ilan ederek İran’dan ayrıldı ve bu hareket 1920
yılında Hiyabani’nin öldürülmesiyle birlikte sona erdi.

Bu ortamda Rıza Han Kazak Birliğinin komutanı olarak Tahran’ı işgal


etti ve reformist bir gazeteci olan Seyit Ziya başbakanlığa getirildi ve Rıza
Han “Serdar Sepeh” (Genel kurmay) unvanını kabul etti. Onlar hemen
Sovyetler Birliği ile işbirliği ve dostluk anlaşması imzalayarak 1919
Muahedesini feshettiler. 1922 yılında Seyit Ziya’yı işten alarak Savaş
Bakanlığını üstlendi ve tüm eyalet ve özerk güçleri yendi, özellikle Cengel
Hareketini yenmekle kendi pozisyonunu güçlendirdi.

124
Rıza Han güce kavuşması yolunda Dördüncü Mecliste Reformistler
(eski İtidaliyun) ile iş biriliği yaptı. Bu işbirliği Kavam-ül Saltana, Seyit Ziya’nın
yerine başbakan olması gibi muhafazakarların bazı isteklerini karşıladı.
Muhafazakarlar da Rıza Han’ın Savaş Bakanlığında kalmasını
kesinleştirdiler. Rıza Han Dördüncü ve Beşinci Meclis arasındaki zamanı
değerlendirerek laik reformistlerle işbirliğine gitti. Rıza Han orduyu kullanarak
çoğu seçim bölgesinde seçimleri etkilemeye çalıştı. Böylece Meclis
çoğunluğu Rıza Han’ı başbakanlık ve Fruği’ni Dışişleri Bakanlığına getirdi.

Muhafazakar vekillerle Rıza Han’ın işbirliği 1925 yılında en üst


noktasına tırmandı. Teceddüt Partisi (eski Demokrat Parti) yaklaşık tüm
reformist vekillerin desteği ile Kacar Hanedanının feshi ve Kurucular Meclisin
açılışına kadar Rıza Hanın ülke yönetimini üstlenmesi hakkında meclise bir
önerge verdi. Bu önerge Mussadık dahil beş muhalif dışında tüm vekillerce
kabul edildi. 1926 yılında Rıza Şah taç giyerek saltanatını başlattı. O ordu ve
kamu bürokrasisinin güçlendirilmesiyle kendi saltanatını güçlendirdi. Kacar
döneminde reformistlerce önerilen çoğu reformları uygulamaya koydu. O
1941 yılına kadar bir yeni düzen inşa etti ve İngiltere ve Sovyetlerin işgaliyle
istifaya zorlandı.

Azınlıklar ve Kavmiyetlerin muhalefet nedenlerinden biri de onlara ait


olan okul ve yayınların yasaklanmasıydı. Şahın bu eylemi ciddi bir
muhalefetle karşılaştı. Onun bu tutumu yeni bir gruplaşmayı beraberinde
getirdi. Bu gruplaşma köyler, kabileler ve şehirlerin bölgelerine değil dil ve
kültürel azınlıklar temeline dayanmaktaydı.

Müttefikler tarafından (ABD, Rusya ve İngiltere) İran’ın işgali teknik


açıdan gerçek bir işgal olmamakla birlikte, İngiliz ve Sovyet askerlerinin
İran’da bulunması, halkın hiç hoşuna gitmemekte; halk Rusya ve İngiltere’nin
eskiden beri ülkeyi paylaşmak şeklindeki önerilerinin fiilen gerçekleştiği
sonucunu çıkarmaktaydı.

Köylerden kentlere göç hız kazanmış, siyasi ve toplumsal cemiyetler


su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Siyasi tutuklular serbest bırakılmıştı.

125
Komünist Partisi kendi varlığını ilan etmiş, iki yıl içinde Komünist Partisi
(Tudeh) ve ona bağlı birlikler bir araya toplanarak büyük bir güç
kazanmışlardı. Halk, özellikle işçi kitlesi, yabancılara ve onların aracılarına
nefretlerini gizlememekteydi.

Rıza Şah’ın Düşüşünden Muhammed Rıza Şah’ın Doğuşuna


Kadar

1941 yılında Rıza Şahın devrilmesinden başlayıp 1953 yılında


Muhammed Rıza Şah’ın askeri saltanatıyla biten zaman diliminde, güç beş
ayrı kutup (saray, meclis, bakanlar kurulu, yabancı elçilikler ve halk kitlesi)
arasında elden ele dolaşıyordu. Ayrıca bu kutupların içinde de iç çekişmeler
devam etmekteydi. Saray danışmanları asil bir Meşrutiyet demokrasisini
düşünürken, ordu subayları iktidarlı bir mutlak hükümeti tasarlamaktaydılar.
Meclis muhafazakar, liberal ve radikal gruplar ve İngiltere yanlıları, Amerika
yandaşları ve Rusya sevdalıları olarak ayrılmıştı. Bakanlar kurulundaki
bakanlar da kendi makamını saray veya meclisteki çeşitli gruplar veya dış
güçlere borçlulardı. Soğuk Savaş sonucunda yabancı güçler de birbirine kin
kusuyorlardı. Siyasal partiler halkın temsilcileri ve onlara yön göstermeleri
neticesinde halk rakip sosyal güçleri olarak ortaya çıkmışlardı 1.

Bu güç odakları çekişmelerinin çoğunu bakanlar kurulunda


göstermekteydiler, bu durum da bakanlıklardaki istikrarsızlıkları artırmıştı. 13
yıl içinde 12 başbakan, 31 bakanlar kurulu ve 148 bakan ve 400 bakanlık
kadrosunda görev aldılar. Bu hızlı değişimler İran’ın sosyal hareketlilik ve orta
sınıfın güç ocaklarına girişinden kaynaklanmamaktaydı ve 12 başbakandan
dokuzu on dokuzuncu yy.’ın tanınmış ailelerinden, ikisi Rıza Şah’ın idari
teşkilatı ve birsi de ordu komutanlarındandı.

İran basını da sınıfsal çekişmelerine sahne olmuştu. Saltanat


değişiminden sonraki dört yıllık dönemde sürekli olarak yayımlanan otuz altı
gazetelerinin hepsi İran’ı çelişkili sınıflardan oluşan bir ülke olarak

1
Abrahamian, Ibid, p. 103.

126
tanımlamaktaydılar. Tahranda basın sınıfsal konularla ilgilenirken, diğer
illerde basın kavimsel farklılıklar, özellikle Müslüman ve gayri Müslüman ve
dil azınlıkları üzerinde durmaktaydılar.

1941 yılında en önemli konu saltanatın ayakta kalması idi. Muhammed


Rıza Şah kendi tahtını korumaya yönelik yapabildiğince dost edinmeye çalıştı
ve Müttefiklerin güvenini kazanmak için onlara işbirliği sözü verdi ve
karşılığında da Rusya ve İngiltere de İran’la birlik antlaşması imzaladılar.
Onlar Pehlevi saltanatının sürmesi hakkında açıkça garanti vererek en geç
altı ay içinde İran’ı terk edeceklerine dair kesin söz verdiler. Şah tüm siyasi
tutukluları serbest bıraktı ve tüm el konulan vakıf arazisini dini kurumlara geri
verdi. Ayrıca Tahran’da İlahiyat Fakültesini inşa etti. Ayanın güvenini
kazanmak için o ant içme törenlerini milletvekillerinin önünde yaptı ve siyasal
dokunulmazlığı yeniden vekillere geçerli kılarak meclisten bakanlar kurulunu
kurmada katılımlarını beklediğini söyledi. Milletvekilleri ilk önce başbakanı
seçip onay için şaha gönderiyorlardı ve daha sonra hem onun programına
hem de bakanlarına güven oyu veriyorlardı. Şah orduya olan kişisel ilgisini
muhafaza etti.

On üçüncü meclis döneminde şekillenmemiş vekiller kümesi gittikçe


dört değişken fraksiyonda (İttihad-i Milli, Ana Vatan, Azerbaycan, Adalet)
gruplaşmaya başladılar. Ordu zayıflamıştı ve bu dört grup kimin orduyu idare
edeceği hakkında ve dış işleri özellikle yabancıların işgal altında nasıl milli
bağımsızlığı koruyacakları konusunda farklı görüşlere sahiplerdi.

İttihad-i Milli grubu en büyük gruptu ve soyluları temsil ediyordu, bu


grup muhafazakar bir yaklaşım sergilerken Ana Vatan özgürlükçü ve liberal
bir yol izlemekteydi ve söz konusu grup toprak sahipleri ve tüccarlardan
oluşmaktaydı ve İngiltere yanlıydılar. Azerbaycan fraksiyonu Kacar
soylularından oluşmaktaydı ve Sovyetlere eğilimlilerdi, fakat Adalet
fraksiyonu diğer grupların tersine eski aydın kuşaklarını temsil etmekteydi ve
bu grubun üyeleri üst düzey memurlar, teknokratlar ve eski aydınlardan
oluşup Amerika’ya eğilimlilerdi. Ana Vatan Seyit Ziya, Azerbaycan Kavam ve
Adalet fraksiyonu Soheyli’yi başbakanlık için destekliyorlardı. Bu yıllarda

127
Fruği ve Soheyli başbakanlık yaptılar, fakat Kavam’ın başbakanlığı daha
fazla sürdü.

1943 yılında on dördüncü meclis seçimleri çok heyecanlı fakat


karmaşık bir vaziyette yapıldı ve sonuçlar bir yandan rakip sosyal güçler ve
diğer yandan siyasal partiler ve meclis fraksiyonlar ve onların destekleyici
yabancı ülkeler tarafından belirlendi.

Bu seçimlere 16 siyasal parti katılırken seçimden sonra sadece 6 parti


faaliyetini sürdürdü (Tudeh Partisi, Hemrahan Partisi, İran Partisi, Adalet
Partisi, İttihad-i Milli Partisi ve Vatan Partisi). Hemrahan Partisi radikal
aydınlardan oluşmuş ve Tudeh Partisiyle yakın ilişkideydi, bu parti 1942
yılında kurulmuş ve Tudeh Partisinin Sovyetlere aşırı bağımlılığından
şikayetçiydi. İran Partisi 1941 yılında “Mühendisler Cemiyeti”nden oluşmuş
ve daha sonra ülkenin gayri mezhebi ve nasyonalist örgütü haline geldi, ve
Mehdi Bazergan her iki teşkilatın kurucularından sayılmaktadır.

Adalet Partisini yaşlı aydınlardan oluşmuş ve Amerika yanlısı ve


Sovyetler karşıtı bir görünüm sergiliyorlardı. İttihad-i Milli Partisi, Şah
severlerdi ve İngiltere ve Rusya’ya karşı ve Amerika ilişkilerinden yana idiler.
İttihad-i Milli Partisi seçim döneminde ismini Halk Partisi olarak değiştirdiler.
Vatan Partisi İngiltere yanlısıydı ve Seyit Ziya tarafından kurulmuştu. Bu parti
ruhaniler ve göçebelerin desteği ile askeri despotizm ve Tudeh komünizmine
karşı kuruldu ve beş ay sonra da ismini Milli İrade olarak değiştirildi.

On Beşinci Meclis, Kavam’ın başbakanlığı döneminde şekillendi ve


Tahran seçimlerindeki hileli olması nedeniyle Musaddık liderliğinde siyasal
grupların itirazlarına yol açtı. Diğer seçim bölgelerinde yerel hükümdarları
belirleyici rol aldılar. On Beşinci Meclis üç önemli fraksiyona bölündü;
Demokrat Partisi seksen koltuğa sahipti ve grup başkanlığı Hikmet
üstlenmişti ve şair Bahar’da partinin meclis dışı radikal aydınlarındandı.
Saltanat yanlıları İttihad-i Milli adıyla ikinci meclis gücünü teşkil ediyordu ve
otuz beş koltuğa sahipti. İngiltere yanlıları 25 koltukla meclisin üçüncü

128
fraksiyonunu oluşturuyordu. Meclisin çoğunluğu Kavam’ı destekliyorlardı
fakat bu durum kısa bir süre sonra bozularak Kavam kabinesi düştü.

I. PETROLÜN MİLLİLEŞTİRİLMESİ

Kavam sonrası iki yıl içersinde Şah’ın siyasal arenaya geri döndüğünü
görüyoruz. Şah 1947 yılına kadar kendinden bir meşrutiyetçi padişah
görüntüsünü sergiliyordu. Fakat 1948 yılında alenen mali işlere karışmaya
başladı ve sadece bakanlar değil başbakanları da tayin edip işten alıyordu.
1949 yılında Şah’a yapılan terör girişiminin ardından muhaliflerin ortadan
kaldırılması için fırsat doğdu, böylece Şah olağanüstü hal ilan etti. Muhalif
gazeteler kapatılıp Tudeh Partisi yasaklandı, Kaşani Beyrut’a ve Mussadık
doğduğu yere sürgün edildi. Aynı zamanda hemen “Kurucular Meclisi”ni
kurdu ve bu meclis, üyelerinin yarısı şahın tarafından seçilen “Senato”nun
kurulması ve şahın meclisi kapatmasına oybirliği ile onay verdi.

On beşinci meclis Kavam ve Şah arsındaki çekişmelere sahne


olurken, On altıncı meclis Şah ve Mussadık arasındaki anayasa tartışmaları
ve “İran – İngiliz Petrol Şirketi”nin mülkiyet çekişmelerine sahne oldu. Şah
1949 yılında yardım isteme amacıyla Amerika’ya gitti. Birkaç gün
yolculuğundan önce Mussadık, bazı siyasetçi, üniversite öğrencileri ve
esnafla birlikte seçimlerin serbest olmamasını protesto etme amacıyla saraya
gitti. Protestocular sarayla görüşme için yirmi kişilik bir temsilci komite
oluşturdular. Bu komite daha sonra “Cepheyi Milli”nin temelini oluşturdu.
Saraydaki oturma eylemi o kadar endişe yarattı ki saray seçimlerdeki
kuralsızlığa son vereceğine dair söz verdi. Yirmi kişilik komite saraydan söz
aldıktan sonra yandaşlarını dağıtıp Mussadık’ın evine gittiler ve geniş bir
konuşma sürecinin ardından “Cepheyi Milli” adında bir koalisyon kurmaya
karar verdiler.

Cepheyi Milli bu koalisyonla seçimlere girdi. Cepheyi Milli üniversite ve


çarşıda genel mitingler düzenlemeye başladı ve bu mitinglerin biri sonucunda
12000 kişi meclis önünde toplandı. Bu mitinglerde saray seçimlerde yolsuzluk

129
yapma planında ısrarcı olduğu ileri sürüldü. Daha önce Kesrevi’yi öldüren
“İslam Fedaileri” örgütüne mensup bir kişi (Seyit Hüseyin Emami) Hejir’i
öldürdü ve bu olaydan sonra çatışmalar tırmandı. Başbakan Saed seçimleri
durdurarak Tahran’da oyların yeniden sayılması için talimat verdi. Meclis
Cepheyi Milli azınlığı ve Şah yanlılarının çoğunluğuna sahip oldu.

1951 yılında Mussadık başbakanlığa seçildi ve dikkatler meclisten


Mussadık ve Cepheyi Millinin güç kaynağı olan sokaklara çevrildi. Bakanların
çoğu muhafazakarlardan oluşmaktaydı ve bu durum İslam Fedaileri’nin
tepkisine yol açtı, Mussadık’tan beklenildiği gibi ilk olarak petrol meselesiyle
uğraştı.

On Yedinci Meclis hazırlıkları gerekçesiyle Mussadık iç siyasete


yöneldi. 1952 yılının başlarında On Yedinci Meclis açıldı ve 79
milletvekilinden 30’u Cepheyi Millinin üyesi veya ona yakınlardı. Beş ay
tartışmanın ardından Mussadık başbakanlık hakkını kullanarak aniden savaş
bakanlığını belirledi ve Şah’ın reddetmesi nedeniyle istifa edip meclise
götürmeden direkt olarak halkla paylaştı, böylece konu büyük bir milli
tartışmaya neden oldu.

Başbakanın isteği heyecan yarattı. Cepheyi Milli, Tudeh Partisi’nin


yardımıyla halkı genel grev ve gösteriye davet etti. İlk önce Şah ordu ile bu
olayları bastırmaya çalıştı fakat beş gün genel gösteri ve kanlı itirazlar ayrıca
ordu arasında ayrışmalar gözüktüğü için, Şah geri çekilip Mussadık’tan yeni
bir hükümet kurulmasını istedi. Mussadık kolaylıkla yenmişti, ve bu başarı 21
Temmuz 1952 ayaklanması olarak İran tarihine geçti.

Mussadık galip geldikten sonra sadece Şah ve ordu değil, ağalar ve


Senatoya da darbeler vurdu. Saltanat yanlılarını Bakanlar Kurulu’ndan atıp
savaş bakanlığını kendisi üstlendi. Rıza Şah arazisi devlete devredildi. Saray
bütçesi kesildi ve savaş bakanlığının ismi, savunma bakanlığına olarak
değiştirildi. Senato ve Şura Meclisini feshederek Ağustos 1953’te milli
referandum düzenledi.

130
Bu eylemlerin sonucunda Mussadık eski müttehitlerini kaybetti. Petrol
fiyatlarının düşüşü, işsizliğin artması ve gıda maddeleri fiyatlarının artışı onun
problemlerini artırdı. O, 19 Ağustos 1953 referandumu yaparken darbe oldu.
Bu darbenin kolayca başarılı olmasını iki faktöre bağlamak mümkündür;
Cepheyi Milli içindeki orta ve gelenekçi sınıf arasındaki farklılaşma ve üst
düzey ordu mensuplarının ülke yönetiminden uzaklaştırma.

A. Milli Aydınların Petrolün Millileştirilmesindeki Rolü

a) Liderlik

Petrolün Millileştirilmesi hareketi, Tütün Ayaklanması ve Meşrutiyet


Devrimine kıyasla daha güçlü bir yönetim ve liderliğe sahipti. Bu harekette
sadece bir grubu değil aydın ve değerli, akılcı bir insanın liderliğini de
görüyoruz. Musaddık hareketin değişik aşamalarında öyle karizmatik bir
liderlik örneği sergiledi ki sadece aydınları değil halk tabanını da kendisine
çekebildi. Cepheyi Milli (C.M.) etkili ve organize hareket eden bir grup olarak
kendini kanıtladı ve Musaddık, milliyetçilik akımının liderliğinde bulunmasına
rağmen diğer halk gruplarının da ideolojik liderliğini yapıyordu. Max Weber'e
göre: “Karizmatik liderlik, geleneklere, akla veya kanunlara göre değil, belirli
bir bireysel kişilik ön plana çıktığında kendini gösterir.” Örneğin, 21 haziran
günü kentlerde Musaddık’ı desteklemek için hiçbir mağaza açılmadı ve halk
hisse senetleri basıldığı zaman onları satın alarak kendisine destek verdi. 1

James Bill, Musaddık'ın kişiliği hakkında şöyle yazıyor: "O hiçbir


zaman makamını kendi menfaati doğrultusunda kullanmadı. Başbakanlık ve
milletvekilliği sırasında maaş almaktan kaçındı ve konumu ile ilgili masrafları
çoğunlukla kendisi üstleniyordu" 2. Bireysel özellikleri ve halkla olan direk
bağlantısı onu çok popüler bir lider durumuna getirdi. Kamuoyuna şekil
veriyordu, genelde halkın duygularını dile getiriyordu. Millet, liberalizm ve

1
Hüseyin Abdulhasan Tenhaii, Moghaddemii Ber Didgahaye ve Mektephaye
Jameshenasi, Tahran Merendiz Yayınları, 1992, s. 242.
2
James Bill – William Rojer Lewiss. Musaddık, Neft ve Nasyonalism İran, Çev. Abdülrıza
Houşeng Mehdevi ve Kaveh Beyat, Tahran, Goftar Yayınları, 1993, s. 75.

131
demokrasi kavramlarını çok iyi kullanıyordu. Genel liderliği Cepheyi Milli
yapmasına rağmen, Musaddık'ın kişiliğinin çok belirgin bir üstünlüğü vardı.
Musaddık halkla olan çok özel ilişkisi ve karizmatik yapısı nedeniyle her
zaman Cepheyi Milli’yi gölgede bırakıp pratik kararlar verebilen lider
konumuna geçti. Suzan Siaveşi Musaddık ile ilgili şöyle yazar: "Musaddık'ı bir
tarih yaratıcısı ve yakın dönemlerin en önemli kişiliği olarak sayarsak hiçte
abartmış olmayız." 1

Var olan duruma kendisinin açık eleştirileri 1915 yılında 3. dönem


Mecliste, milliyetçi aydınlar ve özellikle Tahran'ın demokratik kesiminin güçlü
desteğini sağladı. Rıza Han'ın aşırı yetkilerine, sansüre, Tudeh Partisi'nin
yasadışı ilan edilmesine, özellikle seçimlerdeki hilelere tepki olarak Cepheyi
Milli oluştu. 1950'de Petrolün Millileştirilmesine dair önergesini vermesi onun
başbakanlığı için zemin hazırladı. Milli aydınlar ve Musaddık'ın görüşlerine
göre sürtüşmeleri önlemek için Cepheyi Milliyi bir partiye tercih ediyordu.

b) Organizasyon

Milli aydınlar, partiler, siyasi gruplar, meclis kulisleri, bakanlıklar ve


başbakanlık, gazeteler ve değişik dergiler, siyasi mitingler vasıtasıyla halk
arasında hareket ve devrim düşüncelerini yaymaya çalışıyorlardı. Asıl amaç
kendi hedeflerine ulaşmaktı.

Cepheyi Milli : Cepheyi Milli iki grubun birleşimi sonucu meydana


gelmiştir. Musaddık ve arkadaşları teşkilat ve düzenli bir organizasyonun
bulunmadığından şikayet ediyor ve Musaddık, Ahmet Abad'dan Ali Şayıgan'a
yazdığı mektupta bu önemli hususa değiniyordu: "Biz İranlıların siyasi ve
sosyal bir teşkilatı olmadığından dolayı geri kaldık ve bu eksiklik, aziz
ülkemizin özgürlük ve bağımsızlığını kaybetmesine neden olmuştur." 2

Cephenin manifestosuna göre bir merkezi şura belirlenmişti. Üyeleri


bireyler değildi; gazeteler, öğrenci birlikleri, siyasi partiler davet edilmişlerdi.
Cepheyi Milli'nin ilk oturumunda Musaddık, genel sekreter seçildi; program ve

1
Suzan Siaveşi, Der İran Liberal Nasyonalizm, Çev. Ali Muhammed Kutsi, Tahran, Amir
Kabir Yayınları, 1991, s. 109.
2
Musaddık'ın Yazışmaları, Telashha Beraye Teshkile Cepheye Milli 3, 1975, s. 103.

132
amaçlar belirlemek için bir komite oluşturuldu. Birkaç ay sonra yayınlanan
cephe programında, Sosyal adalet ve anayasanın uygulanması, serbest
seçimler, siyasi düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi ve ekonomik şartların
düzeltilmesi isteniyordu. 1 Sonraki aylarda İran Partisi, Zahmetkeşan Partisi,
İran Milleti Partisi ve İslam Mücahitleri Toplumu Cepheyi Milli’ye katıldılar.
İran Partisi'nin sınıfsal yapısı yeni orta sınıflar idi. Mühendisler, devlet
dairelerinde çalışan yüksek öğrenimliler, eğitimli kadınlar ve öğrencilerdi. 2

İran Mühendisler Derneği, adını İran Partisi olarak değiştirince üyelik


çerçevesini çok genişletmiş oldu. Yeni üyeleri de vekiller, hukuk hocaları ve
devlet memurları oluyordu. İran Partisi İngiliz ve Ruslardan kurtulup şiddetle
bağımsızlığın peşinde idi. Buna dayanan "İran için İranlı yaratıcılığı" sloganını
seçmişti. 1949'da bu parti Cepheye Milli'ye katılıp Musaddık'ın petrol
mücadelesini destekledi.

Suzan Siaveshi bu parti hakkında şöyle yazar: "İran partisi modern bir
siyasi partiden çok bir grup olarak tanınıyordu. 1949'da resmi üyeleri
çoğunlukla Tahran, İsfahan ve Reşt'ten olmak üzere yaklaşık 3.000 kişiydi." 3
İkinci büyük aydın organizasyonu ve petrolün millileştirilmesinde etkili olan
Zahmetkeşan Partisiydi. Bu parti 1950'de Muzaffar Baghai ve Halil Meleki
tarafından kurulmuştu. Parti ilk bildirisinde Musaddık ve hükümetini
meşrutiyetin istikrarını destekledi. Baghai ve taraftarları parlamenter ve siyasi
görevleri, Meleki ve sempatizanları örgütleme, eğitim ve ideolojik çalışmalar
yapma görevlerini üstlenmişlerdi. Tahran'da yaklaşık 5000 kayıtlı üyesi ve
1.000.000 taraftarı ile İran'da parti üyesi sayılıyordu. 4 Şehit Gazetesi, aylık
Hayat dergisi ve Atarod Gazetesi, bu partinin hareketi destekleyen
faaliyetlerinden sayılırdı. Musaddık’ın diğer taraftar partisi Pan İranist
Partisi'ydi. Daryush Fruhar tarafından kuruldu ve Musaddık'ın ilk
taraftarlarından sayılırdı. 1947'de Musaddık'ı desteklemek amacıyla öğrenci

1
Cepheyi Milli, "Bernameha ve Manifest", Bakhter Gazetesi, 1950.
2
İran Partisi Üyelik Şartları, Mart 1946.
3
Suzan Siaveshi, a.g.e., s. 77.
4
Abrahamian, Ibid, p. 251.

133
gösterileri düzenledi. Bu partinin aşırı milliyetçi, anti-siyonist (antisemist) ve
anti-kapitalist görüşleri vardı. 1

Milli aydınlar güçlerini topladıktan sonra, meclis, seçimler, başbakanlık


gibi kurumları kullanmaya çalıştılar. 2 Milli aydınlar tarafından çok kullanılan
başka malzemeler şunlardır; gazeteler, şuralar, bildiriler, makaleler. Bunlar
genellikle kültürel malzemelerdi. Raade Emruz, Şehit, Atarod, Nedaye Mellet
aydınların görüşlerini belirleyip ve bu görüşleri halka iletme görevini
üstlenmişlerdi.

c) Seferberlik

Genel olarak aydınlar, sosyal hareketlerin teorik ve organizasyon


rolünü üstleniyorlar, bazen bu grup öğrenciler ve üniversiteliler, hocalar ve
eğitimli sınıfların da seferberliğini üstleniyorlar. 16. Dönem Meclis
Seçimlerine halk tarafından Musaddık liderliğinde ve bazı aydınların desteği
ile yapılan itirazlar sonucu seçimlerin iptali ve yenilenmesi bunu doğrulayan
bir örnektir. Hareketin oluşum dönemi boyunca üniversiteler, adı geçen
gruplar ve aydınlar için ortam hazırlayarak seferberlik görevi yaptılar.
Musaddık taraftarları ve aydınlar öğrencileri değişik aşamalarda seferber
ettiler. Musaddık her zaman halk ile yakından ilgileniyordu. 3 Milli aydınların
konuşmaları, halkın seferber olmasında ve organizasyonunda en önemli
etkenlerden biriydi. Cepheyi Milli genelde halkı vergi artışı, vatandaşlık
haklarının ihlali gibi konularda etkiliyordu. Cepheyi Milli, halkı üniversite ve
çarşıda bir araya getiriyordu. Meclis dışında 12 bin kişilik gösteri bunların en
büyük örneğiydi (8 Mart 1951). Musaddık'ın istifa haberini duyan petrol
işçilerinin grev, işi bırakma ve gösterilere teşvik etmek bu cephenin
eylemlerinden bir diğeridir (Nisan 1951). 1949 yılında Şah Amerika'ya
gitmeden önce siyasi gruplar, öğrenciler ve esnaf serbest seçimlerin olmadığı
gerekçesiyle köşke girdiler. Bu eylem aslında 1947 tepkisinin tekrarıydı.

1
Fuad Ruhani, Bibliyografi Siyasi, s, 132.
2
Abrahamian, Ibid, p. 333.
3
Musaddık Meclisteki Hitabe, Muzakerate Mejlis, 1950.

134
Ancak bu defa Şah'ı hedef almıştı. Musaddık bir duyuruyla tüm İran halkına
hitap ederek şöyle diyordu: "12 Ekim Cuma günü öğleye 2 saat kala
ekselanslarının kapısında hazır bulunmaya karar verdik. Ey halk, bizi orada
yalnız ve kimsesiz bırakmayın." 1

d) İdeoloji

Meşrutiyet ile başlayan milliyetçilik hareketleri Petrol Hareketinde de


görünür. Meşrutiyet ve milliyetçilik cephede toplanan milli aydınlardan
geliyordu. Onlar bu düşünceleri batıdan alıp İran ruhuyla birleştirdiler. Petrol
Hareketinde Cepheyi Milli ve ona bağlı aydınlar, ve gazeteleri çok etkili
olmalarına rağmen, hareketin esas ideoloğu Musaddık'ın kendisiydi. Cepheyi
Milli'nin esas ideolojisini, İstibdad'a karşı milliyetçi bir ruhla mücadele ve
sömürge karşıtlığı ile özetleyebiliriz. Cepheyi Milli'nin nihai amacı
parlamenter gücü sağlamlaştırmak, anayasa ve kanunları uygulamak ve
ülkenin gerçek bağımsızlığını sağlamaktı. Cephenin kısa süreli stratejisi,
petrolün dışarıya verilmesine karşı mücadele ve özellikle İran – İngiliz petrol
şirketinin kapatılmasıydı. Ancak esas amacı, petrol mücadelesini İran'ın milli,
demokratik liberal ve ulusal mücadelesinde bir malzeme olarak kullanmaktı.
Cepheyi Milli'nin genelgesinin 3. maddedeki amaç özgür seçimler ve özgür
düşünce yolu ile milli hükümeti kurmaktı. Kendi yayınlarında cephenin
amaçları 4 husus olarak belirlemişlerdir:

1. Seçim yasalarını düzeltmek,

2. Yayın yasalarında revizyon yapmak,

3. İktidarı düzeltmek,

4. Anayasa'nın 48. maddesini yeniden yorumlamak (Demokrasi ve


Meşrutiyet).

Musaddık seçim mücadelelerinde üç önemli konuya değinmiştir:

1
Muhammed Ahmeti, Enghelabe İslami ve Azadi Hareket, s. 334.

135
1. İran ancak eski yanlış pozitif dengeleme siyasetini uygun tarafsız
politikayla (kendi deyişiyle olumsuz dengeleme) değiştirirse dış siyasetinde
milli istikrarını koruyabilir.

2. Şahın demokrasi yöntemine saygı duyup ordunun yönetimini kendi


elinden bırakması gerekir.

3. Seçim düzeninin değiştirilmesi gerekliliği, yani halkın gözetiminde ve


dürüstçe yapılması 1.

Görüldüğü gibi hareketin ideolojisi ve milli aydın grupların esas amacı,


istibdat'a karşı mücadele etmek ve meşrutiyet anayasası çerçevesinde
demokrasi temeline dayanıyordu.

1
Hüseyin K. Stone, Siyasete Mobareze Menfi Dar Mejlise 14, 2. Cilt, Tahran, Musaddık
Yayınları, 1976, s. 67.

136
Petrol Millileştirilmesinde Milli Aydınların Rolleri ve Etkililikleri
İstibdat ve istismara güçlü milliyetçilik
Hazırlama ile muhalefet
Şah’a muhalefet, toplumsal adalet ve
ekonomik şartların düzelmesi

Anayasayı destekleme
Seçim ve düşünce özgürlüğü
İdeoloji İstismarla mücadele ve Ghavam’ın
Oluşum Kuzey petrolü üzerinde S.S.C.B.
ile anlaşmasını kabul etmemek
Tarafsızlık siyaseti
Halkın seçimler üzerinde denetimi
Zafer Anayasa çerçevesinde demokrasi
Meşrutiyet

Gazeteler, partiler, radyo


Hazırlama İletişim araçları

CM oluşumu
Oluşum Siyasi partiler (İslam mücahitleri,
Organizasyon Millet İran Partisi)
Üniversiteler, esnaf ve milli şura
Mecliste kürsü kazanmak
Zafer Bakanlık, başbakanlık,
İlanlar, bildiriler, makaleler

Topluluklarda hitabeler
Hazırlama Esnaf, yerel şuralar
Makaleler, mitingler
Değişim
mimarları Halkın 16. meclis seçimlerine itirazı ve
seçimlerin iptali, seçimin Musaddık
liderliğinde yenilenmesi
Oluşum Halkın Musaddık liderliğinde itiraz
Değişim Meşrutiyet olarak meclis dışında toplanması
faktörleri devrimi Öğrencilerin Millete İran Partisi liderliğinde
Seferberlik Musaddık’ı desteklemek için gösterileri

Siyasetçiler, öğrenciler, esnafın Musaddık


Değişim liderliğinde köşk sahasında oturumu 1949
şartları Musaddık’ın istifası ve petrol şirketleri
işçilerini onu desteklemek için greve
Zafer gitmeleri
Ocak 1951’de halkın Musaddık liderliğinde
gösterileri petrolün milleşmesini istemeleri
Petrol şirketi işçilerinin CM nin daveti üzerine
20 Mayıs 1951’de greve gitmesi

Musaddık’ın 1915’de 3. mecliste açık


Hazırlama eleştirileri Rıza Han’ı nüfuzuna,
seçimlerdeki hilelere, sansüre, itirazı
Tudeh Partisi’ni yasa dışı ilan etmesi
Kamuoyunu şekillendirmek

21 Temmuz’da Musaddık’ı desteklemek


amacıyla dükkan ve ofisleri kapatmak
Oluşum Hisse senetleri satımı
Petrol hakkının verilmesini engelleyen
Liderlik genelgenin meclise sunulması
1933 anlaşmasının feshi ve Kevamın
S.S.C.B. ile anlaşmasının reddi

1951 Musaddık liderliğinde gösteriler


petroün millileştirilmesinin istenmesi
Zafer Petrolün millelşmesi ve eski petrol
şirketinin kapatılması ve yenisinin
açılması

137
B. Marksist Aydınlar

1. Üçüncü Güç ve Tudeh Partisi

1943'ten itibaren İran'da iki temel siyasi görüş vardı:

1. Sovyetler Birliği taraftarlarının temsilciliğini Tudeh Partisi yapıyordu.

2. Batı taraftarlarını siyasi iktidar temsil ediyordu. (En fazla nüfuz


sahibi batılı ülke İngiltere'ydi). İngiltere Seyit Ziya, Kevam, Saed ve Takizade
gibi siyasetçilerin desteğine güveniyordu. Üçüncü güç teorisi Meleki
tarafından ortaya atılmıştı. Meleki bu teoriyi önce makaleler dizisi olarak 1951
de yazmıştı, daha sonra "Üçüncü güç zafere ulaşır" "Üçüncü güç nedir?"
başlıkları altında geliştirdi. Yazdıklarında alışılmış "Sovyetler Birliği ve
ABD'ye bağlı güçler dışında ülkelerde bu güçlerden kurtulmak için mücadele
eden üçüncü bir güçten bahsediyordu. Üçüncü dünyada, üçüncü güç milli
hareketlerin sol kanadından oluşur. Amacı da hareketleri zaman ve mekan
bazında geliştirmek, ayrıca sosyalist çözümlerle siyasi ve ekonomik gelişmeyi
sağlamaktır. İran'da üçüncü gücün genel anlamda örneği Nehzete Milli ve
Nehzet’in içinde bulunduğu sosyal demokratlardı. 1 Üçüncü güç sadece doğu
ve batı egemenliğine karşı mücadele vermekle kalmayıp, kendini özgür
düşünen kadın ve erkeğin yeni oluşumu olarak görüyordu. 2

Petrolün Millileştirilmesinde Marksist aydınların en önemli partisi,


Zahmetkeşan Partisi’ydi. Bu parti Baghai ve Halil Melekinin itilafı ve çok
sayıda Tudeh partisinden ayrılandan oluşuyordu. Baghai meclis ve kamuoyu
parti liderliğini üstleniyordu. Zahmetkeşan Partisi hızla çok sayıda işçi,
öğrenci ve üniversiteliyi toplayıp milli bir partiye dönüştü. Bu parti Tudeh
partisi ile mücadele edebilecek güce sahipti. Zahmetkeşan Partisi halka
dayanan milli bir partiydi ve C.M.'nin potansiyelinden geldiği fark ediliyordu.
Bu parti hem o zamanda hem de daha sonra 1952'de Baghai'nin
ayrılmasından sonra (üçüncü güç) hareketin en etkili modern siyasi gücü
oldu.

1
H. Katozian, Musaddık ve Kudrete Mobareze, Çev. Farzaneh Taheri, Tahran, Yayınlar
Merkezi, 1993, s.110.
2
III. Güç, Gazete, 1952.

138
Üçüncü güç ve ondan sonraki sosyalistler grubu Musaddık taraftarlığı
için C.M.'den ayrıldı ve iktidarla ideolojik mücadelede çok önemli bir rol
oynadı.

1941 yılında İran Komünist Partisi, aydın kitlenin bir toplantısı ile
resmen örgütlenmişti. Bu topluluğun temel çekirdeğini 53 kişilik bir Marksist
grup oluşturmuştu. Bu grup yurtdışında Marksist felsefeyi tanımış ve eğitim
almışlardı. Bu grubun çoğunluğunu orta tabaka ve küçük burjuva kökenli
kişiler oluşturmaktaydı. Partinin ilk önderi Dr. A. Arani idi. 1937 yılında grup
üyeleri tutuklandı. Arani, duruşmada Rıza Şah’ın bir İngiliz uşağı olduğunu ve
İran halkına yaptığı hıyanetleri açıklamış; sonunda hapishanede
öldürülmüştü. 1941 yılında Ruslar’ın İran’ı işgali üzerine, tutuklanan bu grup
hapishaneden çıkarılmış, Komünist Partisi hemen örgütlendirilmişti. 1

Tudeh Partisi, bu tarihten itibaren hızla gelişti. O sırada halkın ilgi alanı
petrol mukavelesinin iptali ve petrol sanayinin devletleştirilmesi idi. Parti bu
durumu kullanmasını çok iyi bildi ve halk arasında, işçi sınıfı içinde büyük bir
taraftar sağladı. 1942’de Tahran’da baş gösteren yiyecek sıkıntısı üzerine
gösteriler düzenleyerek, 1946’da petrol işçilerin direnişe geçmelerini
sağlayarak tesislerde yönetimi ele geçirmişlerdi. Bütün bu gelişmeler,
Komünist Tudeh Partisi’nin 1954’te İran İşçi Sendikası’nın direnişine önderlik
etmesini gündeme getirmiştir. Bu direniş, Uluslararası işçi sendikalarının da
desteğini almıştır. İran’da ilk özgürlük direnişleri sayılabilecek bu direniş
hareketlerinde önderlik eden Tudeh Partisi, artık İran siyasal tarihinde önemli
bir yere sahip oluyor ve kendini kabul ettiriyordu.

İran siyasi hayatında böyle bir konuma gelen Tudeh Partisi, Sovyetler
Birliği ile sıkı ilişkiler kurmuştur. İdeolojik olarak Marksist-Leninist bir yapıya
sahiptir. Tudeh Partisi dışında başka hiçbir parti ülke dışından organize bir
şekilde destek ve yardım almıyordu. Ülkede Marksist-Leninist devrim kuramı
gereği bir devrim öngörmektedir. Fakat Sovyetler Birliğine bağlı bir politika
gütmektedir. Hatta II. Dünya Savaşı sırasında Azerbaycan’da Sovyetler Birliği

1
B. Juazani; Strateji Enghelab Dar Iran, Maziyar Basımevi, Tahran, 1979, s.18.

139
desteğinde demokratik bir hükümet kurulmuş ve İran yönetimi bunun sonucu
Sovyetler Birliğini, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine bile şikayet etmiştir.

Tudeh Partisi bu durumuyla Musaddtık döneminde de İran siyasi


hayatında Cepheyi Milliyi desteklemiş, ancak Musaddık’ın liberal yapısı
gereği, önerileri geri çevrilmiştir. Daha sonraki yıllarda da İslam Devrimi
öncesi ve devrim sırasında önemli sayılacak görevler üstlenmiştir.

2. Marksist Aydınların Petrolün Millileştirilmesindeki Rolü

a) Liderlik

Tudeh Partisinin, hareketin lideri olan Musaddık'la arası pek iyi değildi.
Musaddık Tudeh Partisi'ne tahammül ederek düşünce, ifade ve
organizasyonda özgür bırakmıştı, ama partiyle olan diyaloğunda araya bir
mesafe koyuyordu. Tudeh Partisi'nin liderliği de petrolün millileştirilmesi
konusunda tek görüşlü değildi. Partinin tecrübe üyeleri Musaddık'ı ileri
görüşlü ve anti emperyalist olarak kabul ediyorlardı. Ancak daha genç üyeler
onu, komprador burjuvazi ve emperyalizmin uşağı ve feodal olarak
nitelendiriyor ve karşı tavır alıyorlardı. 1

İki taraf da halk tabanının isteğine rağmen hareketin büyük bölümünde


etkili bir iş birliğine pek giremediler. Ancak, Tudeh Partisi işçi sınıfının
himayesinden yararlandığı için zaman zaman petrolün millileştirilmesinde
olumlu bir rol üstlenmediği gibi karşıt olarak da olumsuz etkiler bıraktı. Bu
konuda parti tabanı ve liderliği arasında bile anlaşmazlık mevcuttu. Hatta
1952'de parti taraftarları parti liderliğinin izin vermemesine rağmen
Musaddık'ın görevde kalması için aktif bir rol de oynadılar.

Tudeh Partisi, Musaddık'ın petrolü millileştirme çabalarını,


emperyalizmin hala Kuzey Petrol hakkı peşinde olan S.S.C.B.'ne karşı bir
planı olarak nitelendiriyordu. Parti petrol mücadelesini ve 1933 anlaşmasının

1
Mesud Hejazi, Ruydadha ve Doreha, Tahran, Nilüfer Yayınları, 1998, s.20.

140
feshini red etmekle herkesi hayrete düşürdü. Parti lideri, Musaddık'ı ve
destekleyenlerini küçük burjuva ve gerici güçler olarak nitelendirdi. 1

Bu görüş, partinin birçok taraftar ve üyesinin kaybına yol açtı ve parti


liderlikte de bazı değişimler meydana geldikten sonra zayıfladı. Ancak,
Musaddık'ın başbakanlığa geçmesiyle parti faaliyet için daha özgür bir ortam
buldu. Çünkü Musaddık özgür siyasi ortam yaratılmasını hızlandırdı. Devletin
baskıları azalınca, parti ve taraftarları, yayın ve faaliyetlerine yeni bir ortam
buldular. 2 Partinin 1951-1953 yılları arasında güçlenmesiyle liderleri,
Musaddık yönetimini desteklemek konusunda ikileme düştüler. Tecrübeli
merkez komite üyeleri Cepheyi Milli ile işbirliğine girmeyi doğru buluyorlardı.
Çünkü C.M. İngiliz emperyalizmiyle mücadelede milli burjuvazinin
temsilcisiydi ve sonuçta Tudeh Partisi bu demokratik milli devrimi ileride halk
tabanından yardım alarak sosyalist devrime çevirebilirdi. 3 Ancak, daha genç
üyeler bu itilafa karşı oldukları gibi Musaddık ve C.M. liderliğine direkt karşı
çıkma düşüncelerini destekliyorlardı. Parti C.M.'yi yalnız bırakarak sosyal
dayanaklarını güçlendirecekti. Parti tek başına orta sınıfı seferber edecekti. 4
Bu parti içi görüş ayrılığı sonucunda daha genç üyelerin görüşü ağırlık
kazanınca, parti petrol hareketinde hükümete karşı olumsuz bir rol üstlendi.
Dönemin parti liderlerinden Nurettin Kianuri bir röportajında, liderliğin bu
büyük hatasını bir bilgi yetersizliği olarak nitelendirdi. Ayrıca parti liderlerinin
Marksizm-Leninizm'den öğrendiklerini toplumun seviyesine indirgeyemeyip
halkın derin dini inançlarını iyi yorumlayamadıklarını iddia etti. 5

b) Organizasyon

Parti baştan itibaren işçi dernekleri kurma yoluyla hareket etti. Erdeşir
Avanesian ve Reza Rousta eski komünistler olarak bu işe önderlik yaptılar ve

1
H. Katozian, İran Beyne Do Enghelab, Çev. Muhammed Rıza Nefisi ve Kambiz Azizi,
Yayın Merkezi, Tahran, 1994, s. 380.
2
a.g.e., s.392
3
"Dar Bare Hareket Burjuvazi", Liberal – Felda 1950.
4
Tenha Tabeghe Karegar Tevane Mobareze Ba Emperyalizm ve Feodalizm Ra Dared,
1953.
5
Haterate Nurettin Kianuri, a.g.e., s. 284.

141
zamanla tüm İran'da işçi dernekleri kurup bir merkezi şura oluşturdular. Buna
paralel olarak parti çiftçi derneklerini de yönetti. Parti, 1948'de şahın
teröründen önce üniversitelerdeki siyasi etkinliğini kaybetmişti. Arkasından
yasa dışı ilan edilmesiyle yeraltı örgütlenmeye geçildi. Bazı parti liderleri
1950'de Rezmara döneminde hapisten kaçtılar. O sırada bazı üniversitelileri
kendi gizli örgütlerine aldılar. 1

Tudeh Partisi kendi geçici programını belirledikten sonra organizasyon


faaliyetlerine Tahran'dan başladı. Bir liderin açıklamasına göre partinin Ekim
1942'de ülke çapında 6.000 üyesi vardı, bunun dörtte birini aydınlar, diğer
kısmını işçiler ve küçük burjuvalar oluşturuyordu. 2

Tudeh Partisi'nin bazı yazarları partiyi, 1940'lı yıllarda ülkenin en


organize ve teşekküllü partisi olarak nitelendirmişlerdir. 1 Ağustos 1946'da
Kevam kabinenin üç bakanlığını Tudeh Partisi'nin liderlerinden Keşaverz,
Yezdi ve İreç Eskenderi'ya bıraktı. Bu Tudeh Partisi'nin en büyük
zaferlerinden biri oldu. O sıralarda partinin 50.000 asil üyesi ve 100.000
yedek üyesi vardı. Partinin müttefikleri kuzeybatıdaki illerde Kürdistan ve
Azerbaycan demokrat fırkalarıydı. Bu iki örgütün kendi bölgelerinde çok güçlü
alt yapıları vardı. Merkezi şuranın raporuna göre partinin 355.000 üyesi
bulunuyordu.

Partinin çiftçi dernekleri, özellikle büyük kentlere yakın köylerde büyük


gelişmeler kaydetti. İngiliz basını muhabirlerinin söylediklerine göre Tudeh
Partisi o dönemde yayınlanan 172 gazete ve derginin çoğunda nüfuz
sahibiydi ve yerel şubelerle silahlı gerillalar vasıtasıyla Reşt, Sari, İsfahan,
Ahvaz, Abadan gibi sanayi kentlerinde idareyi ellerinde bulunduruyorlardı.

Partiye bağlı örgütlerin ve teşkilatların kendi adlarına yayınları vardı.


Bunlardan, 1) İran Kadınlar Örgütü’ne bağlı Bidari Dergisi, İmtiyaz sahibi:
Zehra Eskandari, 2) Merkezi Şura’ya bağlı Beşer Gazetesi, 3) Barış yanlısı
İranlılar Cemiyeti’ne bağlı Zafer Marşı ve Maslahat Dergileri, 4) İstismarla

1
Mesut Hejazi, a.g.e., s. 20.
2
R. Radmenesh, Soghanranı Sarane Konferanse, Tahran, 1942.

142
Milli Mücadele Cemiyeti’ne bağlı Şhanbaz Dergisi, birkaç örnek olarak
sayılabilir.

c) Seferberlik

5 Aralık 1951 ve 28 Mart 1952'deki Tudeh Partisi'nin gençlik örgütünün


kışkırtıcı gösterileri hareketin gerilemesinde çok etkili oldu. Ancak, ondan
daha etkili olan 14 Temmuz 1951'de gençlik örgütünün yaptırdığı yürüyüştü.
Bu, petrol işçilerinin İngiliz petrol şirketlerine karşı Musaddık önderliğinde
yaptıkları ilk grevin anısına yapıldı ve Tudeh Partisi diğer bütün grupların
tersine C.M. ve Musaddık'ı desteklemek yerine olaylar çıkartarak devlete
zarar vermeye kalkıştılar. Kamuoyunu emperyalizme karşı yapılan petrol
savaşından saptırmak istediler. Bu olaylar bazen polis güçlerinin yaptıkları
hatalarla değerlendirilse bile yine de Tudeh Partisi'nin yarattığı hataları
gidermez. 2 Tudeh Partisi bu yolla, Musaddık'ın dikkatini petrol
mücadelesinden, siyasi ve ekonomik bağımsızlık mücadelesinden başka
yönlere çevirmeye çalışıyordu.

d) İdeoloji

Tudeh Partisi Marksist olmasına rağmen kendisini komünist


saymıyordu. Bunda parti liderlerinin ulemadan korkmaları yanında başka
sebepleri de vardı. 1931 anayasası komünizme yönelik her çeşit düşünceyi
yasaklamıştı. Ayrıca, 25 yıllık iktidarın propagandaları halk arasında
sosyalizm-komünizm ve S.S.C.B.'ye karşı bir düşmanlık yaratmıştı. Partinin
kurucuları eğitimli aydınlar olarak görüşlerini Avrupa'nın sol düşünceleri ve
Marksizminden almışlardı. Onlara göre: “İran gibi geri kalmış bir ülkede halk
tabanı, işçiler, çiftçiler, sanatkarlar ve aydınlar dışında hiçbir güç, anti
emperyalist mücadeleye katılamaz”. Bu yanlış değerlendirmeden dolayı

1
Davud Nevruzi, "Hezbe Tudeh, Zerurete Tarihi Keshvereman", Belgeler ve Görüşler,
1960, s. 47.
2
Mesut Hejazi, a.g.e. s. 20.

143
Musaddık'ın mücadelesini onun geçmişini bilmelerine rağmen
1
desteklemediler.

Onların hedefi, halk tabanı, işçiler, çiftçiler, tüccar ve aydınlar arasında


bir ittifak kurmaktı. Onlara göre: “İran'daki sınıfsal ve ekonomik çelişkiler,
emperyalizme karşı mücadele bahanesiyle toprak sahipleri, sermaye
sahipleri ve istismarcıların gölgesinde kalmıştır. Partinin görevi bu istismar
edilmiş halkı birleştirmekti.” 2

Partinin 1942'de yayınlanmış programında şöyle denmektedir:


“Anayasayı desteklemek, medeni ve hukuki özgürlükleri korumak,
vatandaşların haklarını korumak ve demokrasinin faşizme karşı mücadelesini
evrensel olarak desteklemek partinin temel ideolojisi ve amacıdır.” Parti
Stalin'in Marksist-Leninist ideolojisine teorik ve pratik olarak bağlı hareket
ediyordu. Bu tarz iki kanaldan zarara yol açtı: 1) Partinin Marksizmden
algıladığı esasında ikinci el Stalin diktatörlüğü oluyordu ve 2) Partinin İran'ın
durumundan hareketle ortaya koyduğu yorumların İran'ın tarihine, sosyal,
ekonomik, kültürel ve siyasi yapısına hiçbir yakınlığı yoktu. 3

1
Nurettin Kianuri, a.g.e., s. 282.
2
İraj Eskandari, Notghe Rehberan Dar Avellin Kongre Hezb, 1944.
3
Katozian, a.g.e., s. 212.

144
Petrol Millileştirilmesinde Marksist Aydınların Rolleri ve
Etkililikleri

İstismar,
Hazırlama Sosyal demokrat

İstismar,
Oluşum Sosyal demokrat
İdeoloji

Nasyonalizme muhalefet
Zafer S.S.C.B.ye bağımlılık

53 kişilik grup
Hazırlama Tudeh Partisi

Yeraltı örgütleri
Çalışanlar partisi
İşçi dernekleri
Oluşum
Çiftçi dernekleri
Aydınlar, öğrenciler
Tudeh Partisi
Organizasyon
İran Kadınlar Örgütü
Barış yanlısı cemiyeti
Değişim Merkezi şura
mimarları İstismarla mücadele cemiyeti
Zafer
Demokrat partisi
Bakanlık makamları
Değişim Meşrutiyet Tudeh Partisi
faktörleri devrimi 3. Güç ve sosyalistler derneği

Değişim Hazırlama Gazete ve yayınlar


şartları

Tudeh Partisi’nin 14 Temmuz 1951


Musaddık aleyhine gösterileri
Oluşum 5 Aralık 1951 Tudeh Partisi’nin
Seferberlik gençler örgütünün Musaddık aleyhine
gösterileri

28 Mart 1952 Tudeh Partisi’nin


Zafer gençler örgütünün Musaddık aleyhine
gösterisi

Hazırlama 1942 Komünist partilerin şekillendiğinden


dolayı özel bir rolleri yoktur

Liderlik Oluşum İşçi derneklerinin halk itilafına katılımını


engellemek

Bu aşamada zafere karşı rol


Zafer üstlendiler

145
C. Esnafın Petrolün Millileştirilmesindeki Rolü

a) Liderlik

Pazar, hareketin siyasi liderliğini değil, ekonomik ve mali destek


liderliğini üstleniyordu ve özellikle seferberlik döneminde yaptığı desteklerle
27 Temmuz ayaklanmasında çok ciddi bir rol oynadı. C.M.'de içinde onlara
bağlı kuruluşlar bulunuyordu. Mücahit Müslümanlar Topluluğu lideri Şems
Gahanatabadi C.M. itilafının üyelerinden biriydi. Aynı zamanda pazarın
ulemaya, özellikle Ayetüllah Kaşani'ye verdiği destek ile harekete etkili oldu.

Sonuç olarak, pazar, ekonomik ve dini yapısından dolayı seferberlik


aşamasında daha çok maddi desteklerle ön plana çıkıyordu; pazarın siyasi
liderliğini ulema yapıyordu.

b) Organizasyon

Pazarın organizasyon rolü, Petrolü Millileştirme meselesini, meclisin


onayladığı yasaları ve ulemayı özellikle Ayetüllah Kaşani'yi desteklemekti.
Petrolün Millileştirilmesinden sonra Mussaddık'ın programlarını desteklemek
onların gündemine oturdu. Onların en önemli etkilerinden biri, Musaddık'ın
petrolsüz ekonomi planın desteklemekti. 1951'den sonra İngiltere'nin petrol
fiyatına müdahale etmesi ve onu ucuza satın almaya çalışmasına karşı
Musaddık, petrolün satılmamasını daha uygun görüp İran'ın petrolünü
satmadan da ayakları üzerinde durabileceğini sandı. Bu program her ne
kadar çok güçlükler yarattıysa da, pazar sonuna kadar maddi destekte
bulundu.

c) Seferberlik

Pazarın Petrol Hareketinde faaliyette olan siyasi gruplarla çok geniş bir
irtibatı vardı. C.M. Mücahit Müslümanlar Topluluğu ve İslam Fedaileri bu
grupların birkaç örneğiydi. Pazar geniş bir şebeke olarak bir taraftan
tüketiciler ve halkla, diğer taraftan ulemayla olan karşılıklı işbirliği nedeniyle

146
halkı çok kolay bir biçimde seferber edebilirdi. Genellikle bu hareket ulemanın
desteğiyle mümkün oldu. Bunun basit bir örneği 1948’de Hakim’den sonra
Hejir’in başbakanlığı döneminde yaşandı. Pazarın himayesi ve Kaşani’nin
yönlendirmesiyle büyük bir halk grubu meclise doğru yürüyüp aleyhte
sloganlar atarak gösteri düzenlediler. Gösteride polis güçlerinin ateş açması
sonucu birkaç kişi öldü ve yaralananlar oldu. Ertesi gün halk islami sloganlar
atmaya başladı ve Hejir’in düşüşünü hızlandırdı. Böylece Hejir ancak 100
gün başbakanlıkta kaldı. 1 16. dönem mecliste Kaşani, petrolün
millileştirilmesine karşı olanlardan biri olan Rezmara’ya karşı muhalefete
başladı. Bir duyuru yayınlayarak halkı Rezmara’ya karşı yürüyüşe davet edip
dükkanların kapatılmasını istedi. Esnafın ulema yanında etkili olduğu en
önemli halk seferberliği, 21 Haziran 1952 tarihinde pazarın tatil edilmesi, grev
ve halkın meclise doğru yürüyüşü ile görülmüştü.

d) İdeoloji

Esnaf, ulemayla olan tarihi birliğinden dolayı her zaman ulemanın


arkasından yürümüştür. Bu birliğin en önemli boyutu ulemaya yapılan fitre ve
zekat ödemeleridir. Bu yüzden onların desteklediği ideolojinin her zaman dini
çerçevede olması gerekiyordu. O dönemde hakim ideoloji seküler
nasyonalizm olduğundan olayı pazarda dini nasyonalizm biraz daha etkindi.
Ancak Ayetüllah Kaşani’nin pazardaki nüfuzu diğerlerinden daha fazlaydı. O
daha çok Mücahit Müslümanlar Derneği ve Şems Ghanatabadi’yi
destekliyordu. Pazarda her ne kadar anti-milliyetçi ve köklü islami görüşler
gündemde olsa da nüfuz alanı azdı.

1
Mehdi Bazergan, “Mejmue.Eserha”, Bazergan Kültür Vakfı, 1998, s. 57.

147
Petrol Millileştirilmesinde Esnafın Rolleri ve Etkililikleri

Hazırlama İslam ve şiilik

Oluşum Nasyonalizm,
İdeoloji Sosyalizm

Zafer Dini nasyonalizm,


Anti nasyonalizm

Esnaf
Hazırlama
İslam Mücahitleri topluluğu

Ulema ve özellikle Ayetüllah


Kaşani’yi desteklemek
Meclisin tetkik ettiği genelgeleri
Oluşum
Organizasyon desteklemek
Petrolün millileşmesini ve
Musaddık programlarını destelemek

Değişim Zafer _____


mimarları

Değişim
Esnaf
faktörleri Milli, sosyalist ve hatta İslam
Hazırlama
Fedaileriyle irtibat

Değişim Kaşani’yi desteklemek


şartları Halkın gösterilerine katılmak
Camide miting düzenlemek
Seferberlik Oluşum
(Hejir aleyhine)
Kaşani’nin daveti üzerine
Rezmara aleyhine gösterile ve
pazarın tatili

Zafer Ocak 1952’de pazarın tatili ve


halkın oradan meclise yürüyüşü

Şems Ghanatabadi
Hazırlama

Oluşum _______
Liderlik

Zafer 21 Ocak 1952 ayaklanmasına


mali destek

148
E. Ulema ve Dini Aydınların Petrolün Millileştirilmesindeki Rolü

Yapısal devrim demokrasiye yol açmamıştır ve Rıza Şah seçimle


işbaşına gelmemişti. Bununla birlikte sekularizm ve nasyonalizm toplumun
kültürel trendinde merkezi bir yer almaktaydı. Söz konusu düşünceler partiler
dahilinde ve dışında, sosyal kriterler ve entelektüeller arasında sürmekteydi.
Dini durgunluk, halkın yobazlığı ve kabilecilik İran’ın büyüme ve gelişmesinde
büyük bir engel oluşturmaktaydı. Sekular nasyonalizm söylevi şekillendi ve
Rıza Şah’ın modernizasyon politikalarıyla güçlendi. Toplumda baskın kültürel
trend bu ideolojik akıma aitti 1.

Bu ideolojik çerçeve Rıza Şah’ın modernizasyon politikalarının kısmen


başarılı olmasını açıklamaktadır. Ulema onun saraya karşı üstünlüğüne bir
araç olmuşlardı, fakat kendi gücünü pekiştirdikten sonra onların güç ve
imtiyazlarına karşı bazı eylemlerde bulundu. Bu doğrultuda ulema, eğitim ve
yargı kurumlarda olduğu gibi meclisteki koltuklarını kaybettiler. O dini vakıfları
devlet kontrolüne geçirdi. Halkın giyim tarzını önemli derecede değiştirdi
(peçeyi yasaklama dahil), bu değişim zorla gerçekleştirildi. Şah İslam öncesi
şahlık düzeni ve kültürü övdüğü zaman Şii İslam küçümsenmeye başlandı.
Ulema modernizasyon karşısında çelişkili tavır sergilemekteydiler. Onlardan
bazıları Şah’ı desteklemekten vazgeçip muhalif cephede yer almışlardı
(Ayetüllah Kaşani, Hac Ağa Nurullah İsfahani, Seyit Hasan Müderris, Şeyh-ül
İslam Melayeri ve Şeyh Nasır Resuli). Fakat karşı cephede Rıza Şah’ın
yasalarını destekleyen ulemalar vardı ve bu grup önemli mevkiler ve servete
ulaştılar (Haerizade, Muhammed Tedeyyun, Şeyh Esedüllah Memekani,
Şeyh Ali Deşti, Seyit Yakup Enver, Seyit Ahmet Behbahani, Mirza Haşim
Aştiyani ve Seyit Hasan Takizade) 2.

Rıza Şah’ın baskıcı politikası ve ordu gücü, muhalif harekette


ulemanın çok az yer aldığını açıklayabilir. Bu faktör kesin gözükmemektedir,
özellikle Rıza Şah’ın 1941’de devrilmesinden sonra ulemanın devlete eğilimli
olmaları, zikredilen faktörün geçerliliğini düşürüyor. 1859 yılına kadar olan

1
Moaddel, Ibid., p. 55.
2
Ibid., p. 57.

149
sürede ulema ve tüccarların aynı hizada hareket etmeleri göze çarpmaktadır.
Muhafazakar ulema (Ayetüllah Behbahani, Şeyh Nuri, Şey Levasani ve
Felsefi) yeni şahı desteklediler ve saray ve ordu tarafından düzenlenen şahın
sağlığı ve iyiliği için dua törenine katıldılar.

Ruhanileri destekleyen siyasal örgütlerden biri de “İslam Fedaileri”


adında küçük bir silahlı gruptu. Bu örgüt Kaşani ile yakın ilişkilere sahipti. Bu
örgüt Tahran’da yirmi iki yaşındaki bir medrese öğrencisi olan “Seyit Müçteba
Mir Lohi” (İran’da Şii devlet kuruyucusu olan Safaviler hatırına kendine
Nevvab Safavi adını takmış) tarafında kurulmuştu. İslam Fedaileri her türlü
dinsizliğe karşı çıkış olarak ilk eylemlerinde Kesrevi’yi terör etti. İslam
Fedaileri ve Kaşani grubu (İslam Mücahitleri Toplumu) hem sosyal yapı hem
de inanç açısından diğerinden farklılardı. Kaşani siyasal açıdan
muhafazakardı, fakat İslam Fedaileri örgüt olarak radikal İslam’a
inanmaktaydılar. İslam Fedailerinin planı şeriat çerçevesini aşıyordu ve içki,
tütün, esrar, sinema ve kumarın yasaklanması ve suçluların ellerini kesilmesi
v.b. şeyleri istemekteydiler.

a) Liderlik

Petrol hareketinin liderliğinde Musaddık’ın adı geçiyorsa da Ayetüllah


Kaşani’nin bu liderlikte rolü inkar edilemez. O Lübnan’a sürülmesine rağmen
16. dönem meclis seçimlerinde Tahran halkı tarafından milletvekili seçildi ve
1940’da halkın büyük coşkusuyla karşılanarak Tahran’a döndü. Dönüşü
sırasında halkı birliğe davet ederek İran petrolünün İran’a ait olduğunu ve
daha önce yapılan anlaşmaların (Ges-Golshaian) hukuki bir geçerliliğinin
olmadığını açıkladı. 1

Petrolün millileşmesinde Musaddık’ı desteklemek amacıyla yapılan


bütün büyük mitingler Ayetüllah Kaşani’nin hitabeleriyle başlıyordu ve ülkede
onun desteğiyle defalarca genel protestolar yapıldı. Kaşani basınla yaptığı
mülakatlarda ve Jackson Stoki ve Hirmen Amerika Birleşik Devletleri'nin

1
Celalettin Medeni, a.g.e., s. 348.

150
heyetleriyle yaptığı görüşmelerde, devletin petrolün millileştirilmesi
konusunda halk iradesini yerine getirmesi gerektiğini, aksi takdirde
Musaddık’ın da Rezmara’nın sonunu paylaşmak zorunda kalacağı
açıklamalarında bulundu. 1

Ayetüllah Kaşani’nin liderlik konumunu belirlemek için onun dini


konumunu ilanlar, konuşmalar, fetvalar yoluyla halk üzerindeki yönlendirme
etkisini dikkate almak gerekir. Örnek olarak Musaddık hükümetini
desteklemek amacıyla halkın devletin hisse senetlerini satın alması fetvasını
ve 1952’deki cihat fetvasını gösterebiliriz.

Musaddık’ın istifasından sonra Kaşani hareketin liderliğini tek başına


üstlendi. John Foran’ın görüşüne göre: “Ulema bu dönemde değişik
gruplarda sınıflandırılabiliyordu. Birinci sıradaki tarafsız ulema, hiç bir
etkinlikte bulunmuyordu. Örneğin, Ayetüllah Brojerdi 1949’da Şii dünyasının
merkezinde bulunduğu sırada ulemayı siyasi partilere katılmaktan men
ediyordu. Ancak, çoğu genç ulema hareketi coşkuyla destekledi. Ayetüllah
Kaşani çok büyük bir imam olduğundan halkın desteğini arkasında buluyordu
ve hareketin başında geliyordu. Ancak daha sonra çok hassas bir noktada ve
zafer aşamasında Musaddık’tan ayrıldı.” 2

b) Organizasyon

Diğer partiler ve aktif gruplara kıyasla ulemanın harekete katılımı çok


az olmasına rağmen geçmişten gelen dini ortam onların rolünü daha
belirginleştiriyordu. Bundan dolayı hareketin organizasyonunda etkili rol
oynadılar. Dini eğilimli siyasi gruplar arasında “İslam Mücahitler Toplumu” ve
“İslam Fedaileri”ni örnek alabiliriz. Bunlar diğer gruplara kıyasla özel bir rol
üstlendiler. İslam Mücahitleri, dükkan sahipleri, esnaf liderleri, dinci
eylemciler ve Şems Ghanatabadi ve Ayetüllah Kaşani’nin liderliğindeki
ulemayı kapsamı içine almaktaydı. 3

1
a.g.e., s. 444.
2
John Foran, a.g.e., s. 427.
3
John Foran, a.g.e., s. 425.

151
Abrahamian görüşüne göre: “İslam mücahitlerini Ayetüllah Kaşani ve
pazarın zengin tüccarları yönetiyordu. Onların esas amacı Kaşani’nin siyasi
konumunu güçlendirmekti. Pazar adına yayınladıkları genel bildirilerinde
şeriatın uygulanması, dini olmayan yasaların feshi, başörtüsü, milli sanayinin
muhafazası ve Batıya karşı Müslümanların birliğini savunuyorlardı.” 1

Petrolün millileştirilmesine karşı çelişkili davranışlarda bulunan diğer


bir grup olarak Rezmana'nın öldürülmesine katılan İslam Fedailerini
söyleyebiliriz. John Foran bu grubu siyasi terör yapan ve Kaşani’yi
destekleyen küçük bir grup ve C.M. karşıtı olarak anmaktadır. 2

Bu örgüt, 1946’da kendisince Seyit Nevvab Safavi adındaki 22


yaşında bir dini talebeyi ilk Şii devletinin kurucusu olarak seçti. İslam
Fedaileri örgütü ilk terör eyleminde anti-dini görüşlü ünlü yazar Kesrevi'yi
öldürdü. Bu grup komünizme şiddetle karşı görüşte bulunduğu ve Şah'da
komünizm korkusu taşıdığı için, zaman zaman aralarında bir işbirliği
oluşuyordu. Ancak, genel olarak Fedailer iktidara karşı gelerek Kaşani’yi,
Kevam'a karşı yaptığı grev organizasyonunda desteklediler. Ayrıca,
Filistinlileri ve dönemin başbakanı Hejir’e karşı yapılan şiddet gösterilerinde
de fedailer yine onu desteklediler. Hatta 1949’a kadar yabancılar genelde
Kaşani’yi islam fedailerinin lideri sanıyorlardı. 3 Ancak bu birliktelik çok uzun
sürmedi. Grup içinde muhalefetler başladı ve şiddetli düşmanlıklara dönüştü.
Abrahamian’a göre: İslam Fedaileri Kaşani grubun arasında, hem toplumsal
yapıları açısından hem ideolojik yaklaşımları bakımından farklar vardı.
Kaşani grubunu geleneksel orta sınıf bütün ülkede destekliyordu. Fedaileri
ise Tahran pazarının genç çalışanları destekliyorlardı. Onların çok köklü ve
fanatik islami görüşleri vardı". 4

1
Abrahamian, Ibid, p. 417-418.
2
John Foran, a.g.e., s. 427.
3
Abrahamian, Ibid, p. 318.
4
Abrahamian, Ibid, p. 318-319.

152
c) Seferberlik

Yenilikçilik ve modernizm, Pehlevi iktidarının başında İran’a girmesine


rağmen toplumun çoğu dini geleneklere ve dini usullere göre yaşıyordu.
Halkın siyasal davranışlarını dini kültür etkiliyordu ve bu arada din büyükleri
halk arasında söz sahibiydiler. Halkın davranışlarını yönlendirme konusunda
önemli rolleri vardı. Ulemanın halkın seferberliği konusunda Safavi
döneminden başlayan etkinliği İran-Rus savaşlarında zirvesine ulaştı.
Petrolün millileştirilmesinde Ayetüllah Kaşani’nin bildirileri ve fetvaları,
mitingleri ve konuşmaları halkın büyük katılımıyla ön plana çıktı. Halkın
hareketi desteklemesi büyük ölçüde Ayetüllah Kaşani’nin varlığından
dolayıdır. Bu durum, ulemanın seferberlikteki etkinliğini özellikle ifade
etmektedir. 1

d) İdeoloji

Petrolün millileştirilmesi hareketinde aktif olan ulema grubu, Ayetüllah


Kaşani önderliğinde harekete gerekli maddi desteği halktan toplayarak ve
dindar kesimi örgütlemek suretiyle çok önemli rol oynadı. Her ne kadar
hareketin sonunda ayrılıp Musaddık’a karşı olmuşlarsa da yaptıkları katkılar
inkar edilemez. Muhafazakârlar Ayetüllah Behbahani ve Kum alimleri, ne
petrolün millileştirilmesini ne de Musaddık’ı desteklediler. Radikaller Ayetüllah
Kaşani önderliğinde başta hareketi destekleyip daha sonra kendi içlerinde
Musaddık’a karşı ve Musaddık taraftarı diye ikiye bölündüler. Mücadele
verenler İslam Fedaileri idi ve Musaddık’ın başbakanlığından önce onu
destekliyorlardı. Ondan sonra karşısına geçtiler. Faal din alimleri ideolojisi,
istimale mücadele, ülke bütünlüğü ve istikbali için cesurca mücadele
yolundan geçiyordu.

1
Feradon Akbarzadeh, a.g.e., s. 102.

153
Petrol Millileştirilmesinde Ulemaların Rolleri ve Etkililikleri

Kendine dönüş
Hazırlama İstimar ile mücadele

Oluşum İstimar ile mücadele

Petrolün millileşmesini destekleyip


Musaddık’ı desteklememek
Muhafazakarlar Ayetullah Behbahani
İdeoloji
Petrolün millileşmesini destekleyip
Zafer 1) Musaddık’ı desteklemek
2) Musaddık’la muhalefet
Ayetullah Kaşani
Petrolün millileşmesine ve Musaddık’a
muhalefet İslam fedaileri, Nevab safavi

Hazırlama ______

İslam mücahitleri topluluğu


Oluşum İslam fedaileri
İslami encümenler
Organizasyon
Kaşani’nin Musaddık’a destek
Zafer olmaması
İslam fedailerinin Musaddık’a
Değişim muhalefeti
mimarları

Değişim Hazırlama ______


Ulema
faktörleri
İlanlar, pazar tatili, halkın Rezmara
aleyhine gösterileri,
Değişim Mitingler, hitabeler
şartları Kaşani’nin 16. meclisteki konuşması
Oluşum
Seferberlik Yürüyüş: Kashani liderliğinde halkın
meclise doğru yürüyüşü
Kaşani’nin röportajlarda görüş
belirtmesi

Grevler, fetvalar, pazar tatili, halkın


Zafer pazardan meclise yürüyüşü (1952)

Hazırlama ______

Görüş belirlemesi ve halkın iradesiyle


petrolün millileştirilmesi röportajlarda
Oluşum belirlemesi
Halkı hisse senetlerini almaya davet
Liderlik eden bildiriler

1952 cihat fetvası,


Zafer Musaddık’ın hassas zamanda yalnız
bırakılması

154
Milli Marksist
Aydınlar Ulema Esnaf
Aydınlar
Hazırlama
Orta Orta Orta Az
İdeoloji
Oluşum
Çok Az Orta Orta

Zafer Çok Az Az Orta

Milli Marksist
Aydınlar Ulema Esnaf
Aydınlar
Hazırlama
Orta Az Çok Az
Seferberlik
Oluşum
Çok Orta Orta Orta

Zafer Çok Az Az Orta


Değişim
Mimarları

Değişim Petrölün
Faktörleri Millileştirilmesi Milli Marksist
Hareketi Aydınlar Ulema Esnaf
Aydınlar
Değişim
Hazırlama
Şartları Organizasyon
Orta Orta Orta Az

Oluşum
Çok Orta Orta Orta

Zafer Çok Az Az Orta

Milli Marksist
Aydınlar Ulema Esnaf
Aydınlar
Hazırlama
Çok Az Orta Orta
Liderlik
Oluşum
Çok Orta Orta Az

Zafer Çok Az Az Az

155
Genel sonuç:

Grafiklerden anlaşıldığı gibi petrolü millileştirme hareketinde bütün


boyutları açısından aşağıdaki sıralamayı önerebiliriz:

1) Milli aydınlar; orta seviyenin üstünde

2) Ulema; az ve orta arasında

3) Esnaf; azdan biraz daha yüksek

4) Marksist aydınlar; azdan biraz yüksek

çok
r
la
d ın
Ay
illi
M

orta
a
em
Ul
f
r

na
la
n

Es

ay
t
is
ks

az
ar
M

Petrolün millileşmesinde etkinlik açısından rollerin mukayesesi

156
II. İRAN İSLAM DEVRİMİ

İran İslam Devrimi (1978) hem iç ve hem de dış etkilerinden dolayı bir
çok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Bu devrim iç ve dış dengeleri bozarak
yeni bir düzenin oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca, İran İslam devrimi
ruhanilerin hükümete gelmelerini sağlamıştı. Bu devrimden sonra, diğer
grupların -özellikle aydınların- hükümette çok az yer almaları nedeniyle,
devrim oluşumunda grupların ne derece rol aldıkları sorgulanabilir durumuna
getirmektedir. Bu sorgusal durum nedeniyle, burada Devrim’deki aydın, esnaf
ve ruhanilerin rolleri ele alınmaktadır. Söz konusu devrim bir çok teori ile
açıklanmaya çalışıldığından dolayı bu teoriler gruplanarak açıklanmaya
çalışılmıştır.

A. İslam Devrimini Açıklayan Siyasal Teoriler

İran İslam Devriminin gerçekleşmesi hakkında çeşitli yorumlar


yapılmıştır, fakat bunları dört temel grupta kategorize etmek mümkündür 1.

1- Kompolo Teorileri

Şah başta olmak üzere saltanat ailesi üyeleri, bazı üst düzey
yöneticiler, sosyete sınıfı, askeri kurmaylar ve rejime bağlı olanlar İslami
Devrimin yabancı güçlerce önceden planlanmış bir kompolo olduğuna
inanmaktalar. Devrim sonraki ekonomik sıkıntılar da daha geniş bir kitlenin
bu düşünceyi paylaşmaya yöneltti.

Bu varsayımın İranlılar arasında yayılması bir sosyo psikolojik


konudur. İran siyasal tarihinde kompolo teorilerine dayandırılmayan çok az
sayıda olaya rastlamak mümkün olabilir.

1
Sadiq Ziba Kelam, Moghaddemei Bar Enghelebe Eslami, III. Baskı, Rozeneh Yayınları,
1999, ss. 57-93.

157
2- Modernizasyon

Bu teori genellikle batılı araştırmacılar arasında yaygındır. Bu görüşe


göre Şah’ın son 10 – 15 yılları arsındaki geniş çapta ekonomik ve sosyal
değişimler derin sosyal sapmalara yol açmıştır (geleneklerle modernizm
arasındaki çelişki). Onlara göre hızlı modernizasyon halkın Şah’a karşı
ayaklanmasına sebep olmuştur.

3- Ekonomi Teorileri

Ekonomi teorileri genelde Marksistler arasında yaygındır. Bu görüşe


sahip olanları iki ayrı grupta ayrıştırma mümkündür: Birinci grupta batılı
yazarlar yer alırken ikinci grupta İranlı sol gruptakiler (Marksist – Leninist) yer
almaktalar. Her iki grup da ekonomiyi şahın devrilmesinin nedeni olarak
görüyorlar fakat niteliğinde birbirlerinden farklılaşmaktadırlar.

Birinci grubun bakış açısına göre petrol fiyatlarındaki hızlı artış ve


petrol gelirlerinin artışından dolayı ekonomik reformların gerçekleşmesi ve
bunun ardından fiyat artışları ve enflasyonun ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Ekonomik sıkıntılar Huveyda’nın görevden alınıp yerine Amuzgâr’ın
başbakan olmasıyla da çözülemedi.

İkinci grubun teorileri Marksist tezine dayalıdır. Sol hareketin dört


temel grubu (Halk Fedaileri Partizanları, Halk-i Mücahitler, Tudeh Partisi ve
Maoist Gruplar) arasında ortak bir görüş hakim değildir.

4- Mezhep Teorisi

Bu teori İran İslam Devrimi nedeni olarak diğer görüşlere göre tez
konusu ile daha fazla ilgilidir, böylece bu teorinin üzerinde daha fazla
dayanılacaktır. Mezhep ve İran İslam Devrimi arasındaki ilişki hakkında
sunulan görüşler, üç temel grupta kategorize edilebilir: 1

1
a.g.e. ,ss. 94–104.

158
Birinci grup mezhep ve devrimdeki rolüyle ilgilenmemekteler. Bu grup
dahilinde sol veya Marksist gruplar, kompolo teorilerine inananlar, bazı batılı
yazarlar ve bazı İran milliyetçileri mevcuttur.

İkinci grupta (genellikle batıda) mezhebi negatif bir unsur olarak


görmekte olan yazarlar yer almaktadırlar. Bu açıdan din Şah’ın yenilemesine
karşı bir tepki olarak ele alınıyor. Onlar Şah karşıtı hareketin
dincileşmesinden önemli rol alan sosyal sınıfları böyle sıralamaktalar; çarşı
esnafı, kentlere göçen köylüler ve ruhaniler.

Bu grubun görüşüne göre: “Şah din karşıtı olan muhalif gruplarla


(milliyetçiler, Tudeh Partisi ve diğer gruplar) ilgilenmekteydi böylece dini
muhalifleri önemsemedi.” Bu nedenle dinciler bir yandan Şah’ın reformları
nedeniyle oluşan hoşnutsuzluğu kullanarak ve diğer yandan muhaliflerin Şah
tarafından bastırılması nedeniyle Şah’a karşı olan devrimi kendi kontrollerine
almayı başardılar.

Üçüncü grup tam birinci grubun karşısındalar. Bu gruba göre “Devrim


dini nedenler veya dinle ilgili konular nedenleriyle gerçekleşmiştir.” Bu görüşe
göre; “Şah İslam’ı ayaklar altına aldı ve bu durum tepki uyandırdı, böylece
halk İslam ve İslami bir hükümetin kurulması için Şah rejiminin devrilmesini
istemişlerdi.”

Sözedilen üç grup arasında ikinci grubun görüşleri daha fazla


savunulabilir, çünkü birinci grubun dinin devrimde etkili olmadığına dair
görüşleri reddedilebilir ve üçüncü grubun görüşleri de çok abartılıdır. İkinci
grubun öne sürdüğü kentlere göçen köylülerin devrimdeki rolü Ferhat Kazemi
tarafından yapılan incelemeye göre önemsiz sayılacak kadar az olduğu ve
diğer gruplar gibi devrim sürecinin başladığından sonra harekete katıldıkları
gözlemlenmiştir. Böylece dini yaklaşımdan bakıldığı zaman çarşı esnafı ve
ruhaniler devrimin önemli oyuncuları oldukları belirlenmektedir.

Mezhep teorileri esnaf ve ruhanileri devrimin temel oyuncuları olarak


almasına rağmen İran İslam Devrimi dahil tüm devrimlerde aydınların (dini,
milli ve Marksist) önemli rol aldıklarına işaret eden birçok yazar ve bilim

159
adamı vardır. Bu nedenle bu tezin başında ruhaniler, esnaf ve aydınların
hareket ve devrimlerdeki rollerini incelediğimiz gibi İran İslam Devriminin
incelenilmesinde de aynı metot uygulanacaktır.

B. Pehlevi Dönemindeki İran’ın Toplumsal, Siyasal ve Ekonomik


Durumu

İran Devrimini anlamak için, Devrimi hazırlayan ekonomik, toplumsal


ve siyasal koşulları, o dönemdeki İran’ın sosyo-ekonomik yapısı ve siyasi
iktidarla olan bağlarını incelemek gerekir. İran’ın devrim öncesi döneminde
siyasi iktidarın halktan kopuk oluşu, halkın, sisteme gittikçe
yabancılaşmasına ve halkın desteğini kaybetmesine neden olmaktaydı.

1970’lerde, uluslararası sistemde ve bu genel durumdan etkilenen


Orta Doğu’da da oluşan gelişmelere paralel olarak İran’ın, sosyo-ekonomik
yapısında önemli değişiklikler meydana gelmekteydi. Özellikle 1973 petrol
krizi ve arkasından ortaya çıkan gelişmeler devrim üzerinde oldukça önemli
bir rol oynamıştır. Petrol fiyatlarındaki artışla birlikte, İran’da, hükümetin artan
gelirine paralel olarak halkın yaşam standartlarında da bir iyileşme
beklenirken öyle olmadı. Bu dönemde, ortaya çıkan petrol patlaması
ekonomide belirli bir büyümeye yol açtı. Petrol, İran’ın, özgün bir
kapitalistleşme süreci izlemesine neden olmaktaydı. Ancak bu ne Batı
Avrupa’daki gibi klasik ne de az gelişmiş ülkelerindeki gibi çarpık bir
kapitalistleşme süreciydi.

İran’a özgünlüğünü kazandıran kapitalist ve geleneksel üretim


sektörleri arasında, petrol dolayısıyla oluşan ilginç ilişki idi. Petrolden elde
edilen gelir ve devletin desteğiyle kurulan kapitalist işletmeler, lüks tüketim
malları üretiyorlardı, ancak bu malların üretimi tüm ülkeyi kapsayacak bir
pazar yaratmak üzere İran halkına değil, egemen sınıflara yönelikti.
Dolayısıyla halka yönelik üretim yapan geleneksel işletmeleri kendilerine
rakip olarak görmeyen modern işletmeler, bunları ortadan kaldıracak biçimde
gelişmiyorlardı. Böylece modern işletmeler aşağı-yukarı hiç teknik araç

160
kullanmayan küçük zanaatkârların egemen olduğu küçük işletmelerin yanı
başında yer alıyorlardı. Üretimde görünen bu ikiliye, toplumsal ve kültürel
alanda da rastlanıyordu. İran toplumu iki ayrı yaşam biçimini sürdürüyordu:
Geniş köylü yığınları ve kentlerdeki esnaf-zanaatkârlardan oluşan büyük
kitlelerin geleneksel yaşam biçimiyle, burjuva sınıfın üst tabakalarına özgü
yaşam biçimi arasında açık bir kopukluk ve ilişkisizlik vardı.

Kontrolsüz gelişme ve sektörler arasında düzensiz harcama


ekonomide büyük bir dengesizliğe yol açmış ve toplumdaki istikrarı olumsuz
şekilde etkilemişti. Petrol gelirlerinin büyük bir bölümünü, Batı eğilimli liberal
burjuva sınıfını oluşturan azınlık tarafından tüketilmesi, ülke için üretim yapan
ve ticareti elinde tutan geleneksel burjuvayı rahatsız ediyordu. Sınıflararası
uçurumun giderek büyümesi, hükümetin vaat ettiği iyi yaşamı verememesi,
üstelik, Şah’ın geleneksel burjuvaziye karşı tavır alışı, ülkede hemen hemen
herkesi rahatsız etmekte ve hoşnutsuzluk sürmekteydi.

Ayrıca petrolden elde edilen gelirin önemli bir kısmı silahlanmaya


ayrılmaktaydı. Şah için, modernleşmenin anlamı her şeyden önce
sanayileşme ve askerileşmeydi. Silahlanmaya ve genel olarak savunmaya
yapılan aşırı harcama, yabancı şirketleri ve onların İran’daki ortaklarını
memnun etmekte; teknisyen, uzman, yönetici ve satış temsilcisi gibi değişik
isimler altında İran’a akın etmelerine neden olmaktaydı. Şah’ın, kimi
başarılarına rağmen modernleşme girişimi yapay kalmıştı. İran hala Batı’ya
bağımlıydı. Geleneksel yapılarda dengeler alt üst olmuş, küçük bir azınlık
aşırı derecede zenginleşmiş, buna karşılık milyonlarca işsiz barındıran bir
kentleşme olgusu olmuştu. Kırlar boşaldıkça, ülkenin gıda maddelerine
bağımlılığı artmıştı. Geleneksel olarak güçlü olan pazar artık bankaların
gücüne ve fiyatların kontrolüne bağımlı hale gelmişti. Nüfusun % 10’luk bir
bölümü, gelirin %40’ını elinde tutuyordu. 1

Şah, ekonomik gelişmeye önem verirken, halkın geleneksel yapısını,


dini duygularını dikkate almıyordu. Amacı İran’ı modern ve laik görüntüsü
ağır basan bir ülke durumuna getirmekti. Ülke her geçen gün biraz daha

161
Batı’nın etkisi altına giriyordu. Ülkede bulunan onbinlerce Batı’lı danışman
karşısında, İran halkı derin bir aşağılanma duygusu içindeydi. İran’ın dini ve
geleneksel değerlerine ters düşen Batı’nın toplumsal ve kültürel değerlerini,
Şah’ın taklit etmesi halkı rahatsız etmekteydi. Şah’ın Batılılaşma programı
özellikle de ruhanilerde derin bir nefret uyandırmaktaydı. Çünkü, bu planlar
onların özellikle yargı organlarında sahip oldukları, dini otoritelerinin ciddi bir
şekilde sarsılmasına neden oluyordu. Şah’ın getirdiği kurallar hem yargı
organlarında “emmamesiz” (sarıksız) insanların üst sıralarda oturmasına,
hem de Medeni Kanununun genişletilmesine hükmediyordu. Özellikle
kadınlar ve azınlıklara verilen haklar dini çevrelerde tepki uyandırıyordu. Bu
kurallar din adamlarında aşırı tepkilere yol açmakta ve 1976 yılından itibaren
protesto gösterilerine neden olmaktaydı. Onlar, Şah’ın, Batı’yı değil, İslam’ın
köklü adabını, örnek alması gerektiğini savunuyorlardı. 2

Şah, İran tarihini, İslam öncesi monarşilere dayandırmak amacıyla,


Büyük Kuroş (Siros) tarafından kurulan İran Monarşisinin 2500 yıldönümünün
görkemli kutlamalarında, halkının özelliklerini göz ardı etmiştir. Bu heyecan
verici gösterilerde, Şah, halkının, İran “Rönesanssına” katıldığını hayal
etmekteydi.

Şah’ın görkemli gösterişleri ile Batı’ya hayranlığı ve bağımlılığı


birleşerek dozu giderek artan toplumsal tepkilere yol açıyordu. Böylece yavaş
yavaş toplumun her kesiminden insanlar (esnaf, kent yoksulları, din adamları)
görece olarak özgür yerler haline gelmiş tek mekan olarak camilerde
örgütlenen bir birlik filizlendirmeye başlıyordu.

Ekonomik ve toplumsal dengesizliğin yanında, İran’ın siyasal yapısı


da, halkın siyasal yöndeki taleplerine cevap verebilecek nitelikte değildi.
Kitlelerin siyasal katılımını sağlayacak kurumların yokluğu da sosyo-
ekonomik gelişme ile siyasal gelişme arasındaki dengesizliğin artmasına yol
açmıştı. Modernleşme sonucu ortaya çıkan yeni toplumsal sınıfların

1
Gresh, Vidal, a.g.e., s. 90.
2
M. Muhammedi, Tehlili Ber Engelab (Devrimin Analizi), Amir Kabir Yayınevi,
Tahran, 1366(1987), s. 68. Ayrıca bkz. Murteza Mutehheri, Piramune Engalabe
Eslami (İslam Devrimi Hakkında), Efset Yayınevi, Tahran, T.Y.

162
taleplerini karşılayacak mekanizmalar gelişmediğinden kitleler, sisteme
yabancılaşıyordu. Siyasal yapı oldukça geri ve siyasal güç Şah’ın elinde
toplanmaktaydı. Demokratik normlar her geçen gün biraz daha azalmaktaydı.
Çeşitli sınıf ve grupların rejime karşı tavır aldıkları görünüyordu. Siyasal yapı,
bu muhalefeti kendi içinde yatıştırabilecek mekanizmalara sahip değildi. Her
türlü muhalefet baskı altında tutuluyordu. 1

Şah ülkeye döndükten ve ekonomik darboğazın ülkenin aleyhine


sonuçlanan bir antlaşmayla giderilmesinden sonra; devlet içinde yerleşen
muhalefeti sindirme harekatına girişti. Çok sayıda dergi ve gazete
yasaklandı, basımevleri kapatıldı, kitaplara el kondu, basılacak ya da halka
duyurulacak her söz sıkı bir sansürden geçmeye başladı. Hak tarafından
sevilen gazeteciler hapse atıldı. İran’ın en önemli yazarlarından olan
Karimpur Şirazi, Musaddık’ı desteklediği ve halkı Şah’a karşı yönlendiren
yazılar yazdığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldı ve daha sonra hapiste
kendisini öldürdüğü duyuruldu.

Musaddık hükümeti ve bu cephenin üyeleri Cepheyi Milli (Ulusal


Cephe) mahkemeye verildi. Binlerce taraftar hapishanelere kondu.
Musaddık’ın Dışişleri Bakanı Hüseyin Fatimi hapsedildikten sonra öldürüldü.
Adalet Bakanı da aynı akıbete uğradı.

Bu arada işçi hareketleri de hızlanmıştı. Petrol Konsorsiyumunun ilk


faaliyet yıllarında, Abadan petrol işçileri, kendi ücretlerinin artması için grev
kararı almışlardı. 1957 yılı sonbaharında Mescidi Süleyman ve Agacari petrol
işçileri de ücretle ilgili sorunların giderilmesi için grev yapmışlardır. İran
hapishaneleri işçi birlikleri üyeleri ve parti mensupları ile dolmuştu. Şah bu
yolla hakimiyetini sağlamayı düşünüyordu. 1

1953 Aralık ayında Şahın aleyhine gösteri yapan öğrencileri


susturmak için üniversite binasına girerek, olayların daha da büyümesine
neden olundu.

1
M. Muhammedi, a.g.e., s. 72. Ayrıca bkz. Fred Halliday, “Niruhaye Mokhalef Dar
Jameye Iran Che Kasani Hastand ve Che Mikonand?”, Birikim, 8: 48. (Şubat 1979),
ss.11-15.

163
Komünizmle mücadele adı altında orduda temizlik harekatına girişildi.
Çok sayıda subay ve astsubay öldürüldü. Bir kısmı ise (282 subay) 3 ilâ 15
yıl süren hapis cezalarına çarptırıldı.

İran Anayasası gereğince meşruti bir krallık olmakla birlikte,


Musaddık’ın devrilmesinden sonra “Hür Dünyanın” her türlü desteğini gören
Şah, sınırsız egemenlik sahibi olmuştu. En küçük ayrıntıya kadar kanun
yapıcılar ve yöneticiler üzerinde söz sahibi olmuştu. Seçimler öncesi
parlamentoda kimlerin bulunacağını önceden saptar, bütün milletvekilleri
parlamentoya girmeden önce, tarihsiz bir istifa dilekçesi imzalatmakta,
bakanlar Şah’ın isteğine göre atanıp-azledilebilmekteydi. Bu durum, özgür bir
yönetici kesimin yetişmesini önlemekle kalmamış, tüm yönetimde rüşvet,
iltimas ve kayırmacılığın artmasına neden olmuştur.

Musaddık’tan sonra Şah, ulusun itiraz edilmez bir önderi haline


gelmiştir. Ülkenin bütün politikacıları, onun birer kuklası durumuna gelmiştir.
İktidarını güçlendirmek amacıyla Şah, 1956 yılında İran Gizli Polis Teşkilatı
SAVAK’ı kurmuştur. 2

Ülkede Şah tarafından iki parti kurdurulmuş, bunlardan birine Milli Parti
(İktidar Partisi), diğerine de Halk Partisi (Muhalefet Partisi) denmişti.

Fred Holiday, kapitalist ülkelerin siyasetleri ve ekonomik ilişkilerine


dayanan II. Pehlevi iktidarını militarist bir diktatörlük olarak nitelemektedir. 3

Devrimin oluşum nedenleri, ekonominin hızlı gelişmesine paralel


olarak toplumdaki gelir dağılımının eşit olmaması ve siyasal yapının, farklı
sınıf ve grupların taleplerini karşılamamasına bağlıydı. Şah’ın sürekli Batı’ya
doğru ilerlerken geleneksel yapıya sahip halkın tepkilerini göz ardı etmişti.
Ancak Şah’ın İç Politikası kadar Dış Politikası da tepkilere yol açmıştı. Şah,
Orta Doğu’da ABD’nin en sadık dostu ve doğal müttefiki olarak onun
çıkarlarının bekçisi durumundaydı. Bu çerçevede Amerikan yönetimleri

1
Dünya Dergisi, Sayı 12, Şubat-1975, s. 66.
2
Bijen Jazani, a.g.e., s. 112.
3
Fred Holiday, Diktatori ve Touse Sermaydari Dar İran, Çev. Fazullah Mikain, Tahran,
Amir kabir Yayınları, 1980, s. 48.

164
bölgedeki çıkarlarını korumak düşüncesiyle bu ülkeye aşırı derecede silah
satmıştı. Şah’ın bölge polisliğini üstlenmesi, İran’lılar tarafından bağımsızlığın
yitirilmesi olarak niteleniyordu. Şah ABD’den aldığı silahlarla bir taraftan
bölgedeki durumunu güçlendirmeyi amaçlarken, diğer taraftan içeride
oluşturduğu baskı yönetimiyle, ortaya çıkabilecek muhalefeti kontrol etmeyi
düşünmekteydi.

Şah’ın ülke içindeki baskıları ve bölge çapında uyguladığı Dış


Politikasına karşı oluşan tepkiler nihayet halkın sokak gösterileri
başlatmalarıyla devam etti. Gösteriler Şah rejimine karşı açık bir savaşımı
ifade etmekteydi. Her seferinde şehit kortejlerin de içinde yer aldığı ve sene
boyunca devam eden gösterilerin arkası kesilmiyordu.

c. İran’ın II. Pehlevi Dönemindeki (1953-1963) Durumu

21 Ağustos 1953 darbesi ABD ve İngiltere’nin işbirliği ile yapılmıştı.


ABD, özellikle İran’ın ekonomik kaynaklarını, özellikle petrol hammaddesinin
elde edilmesi için siyasal faaliyetlere başlamıştı. Sonuçta, İran’da petrol
ayrıcalığına sahip bir konsorsiyum oluşturularak, petrol şirketi örgütünü
kontrol altına alıp, kendi amacına ulaşmış bulunmaktaydı.

165
1
Bu konsorsiyumdaki ülke payları şöyle gözükmektedir:

Şirketin Adı Ülkesi Hisse


Oranı

Anglo Iranian Oil Company İngiltere % 40

Royal Dutch-Shell Hollanda % 14

Compagnie Française des Pétroles Fransa %6

Standard Oil of New Jersey Amerika %8

Socony-Vacuum Oil Amerika %8

Standard Oil of California Amerika %8

Gulf Oil Corporation Amerika %8

Tekxas Oil Company Amerika %8

TOPLAM %100

Konsorsiyum oluşturan şirketler, antlaşma uyarınca yeni kurulan


National İranian Oil Company (NIOC) adına bu ayrıcalıktan yararlanacaklar
ve kârlarından bu şirkete %50 pay vereceklerdi.

Konsorsiyum antlaşmasının ABD lehine sonuçlanmasıyla birlikte, ABD


yardımları İran’a akmaya başladı. 1955 yılında, yabancı malların İran’a ithali
artmıştı. Ham petrol üretiminin artması ile altı yıl içinde yapılan bir milyar
dolar yardım, her çeşit yabancı malların ithalini kolaylaştırmıştı. Birkaç yıl
içinde, yüzlerce tüccar, yabancı sermayedarlarla ilişki kurarak, bu yoldan
gelirlerini artırmışlardı. İlişkisi fazla olan tüccar, daha fazla gelire sahipti.
Ticari şirketler yabancı mal tekelleri kurmuşlardı. 2

1
Şükrü S. Gürel, a.g.e., s. 89.
2
Bijen, Jazani, Vegayeye Sisaleye, İran (İran’ın 30 Yıllık Olayları), Tahran, Çemen
Basımevi, 1979, s. 48.

166
a. Ak Devrim

Başbakan Amin’in istifası üzerine Şah, o zamana kadar oynadığı


iktidar temsilcisi rolünü bıraktı ve sözde bir “Halk İmparatoru” olarak ortaya
çıktı. Artık resimlerde Ordu Başkomutanı olarak üniforması içinde kendini
göstermiyor, İran köylüsüne yardım etmeye hazır bir halde sivil elbiselerle
resim çektiriyordu. “Yukarıdan aşağıya devrim” propagandası ile bu “Ak
Devrim”i 6 maddelik bir program halinde halk oyuna sundu. Program verilen
oyların %98’i ile kabul edildi. 1963 yılında yürürlüğe girdi. Bu programın 1. ve
3. maddeleri, büyük toprak sahiplerinin kayıplarını karşılamak için basit ve
ustaca bir yolu hedef alıyordu. 3. madde, toprak reformu ile birlikte finansman
sağlanması için devlet fabrikalarının pay senetlerinin satılmasını
öngörüyordu. Bunun amacı açıktı. Toprak dağıtımı ile feodal sistem
kaldırılacak, aynı zamanda da eski toprak ağalarına devlete ait kuruluşların
hisseleri satılarak sosyal ve mali üstünlüklerini yeniden garanti altına alma
fırsatı sağlanacaktı. Zamanın feodal ağaları, bu rol değişiminden son derece
hoşnut kaldılar, yüksek üretimli bir tarımla zaten ilgilenmiyorlardı. Bu yüzden
verimsiz toprakları, yüksek kar getirecek sanayi payları karşılığında
değişmeye hazırdılar. Burada da üretimin yükselmesiyle değil, sömürü ile
ilgileniyorlardı.

Daha önce yedişer yıllık iki plan dönemi geçiren İran, üçüncü plan
dönemine, beş yıllık olarak Ak Devrim’le beraber uygulamaya başlamıştır. Bu
plan, sanayi ve altyapı dallarında bir çok gelişmelere neden olmuştur. Demir-
çelik fabrikaları, yerel su ve elektrik kurumları, üniversiteler, yüksek teknik
okullar, sosyal hizmetler ve sigortalılar, bu planda yer alan çalışmalarla
geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde, bakanlıklarda da yeni yeni
örgütlenmelere gidilmiştir. 1

Şah, uyguladığı bu reformları, dünya çapında bir propaganda ile


dünyanın her köşesine yaymaya çalışmıştır.

1
Devlet İstihdam ve İdari İşler Teşkilatı, s.100.

167
b. 1963 Ayaklanması

Yapılan toprak reformunun köylünün lehine olmadığının görülmesi


üzerine, halkta bir kıpırdanma başladı. Ücretlerin azlığı, geçim standardının
düşmesi üzerine işçi hareketleri hızlandı. Bu hareketleri Şah, gizli polis örgütü
ve ordusuyla kanlı bir şekilde bastırma yoluna gitti. Bu dönemdeki bazı işçi
grevleri aşağıda verilmiştir.

- 1960 yılında Tahran Tuğla Kurumları işçilerinin %30 ücret zammı


için giriştikleri grev (sonuçta 50 kişi ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmıştır).

- Yine aynı yılda Tahran mezbaha ve maden işçilerinin ortaklaşa


direnişi (13 yaralı, 15 tutuklu).

- 1961 yılında Mescidi Süleyman petrol işçilerinin ücret azlığını


belirterek greve gitmeleri.

- Yine aynı yılda Rest Tekstil Fabrikası, TV, Güney Petrol, Tahran
Rafinerisi işçileri de iş yasasının değiştirilmesi için grevde bulunmuşlardır.

- 1962 yılında Tahran Tuğla Fabrikası kurumlarında tekrar 25 bin


kişinin greve gitmesi. 1

Şahın anti-demokratik uygulamalarına karşı, işçi kitleleri ile birlikte,


öğretmenler, öğrenciler, esnaf, köylü vs. herkes rejime karşı çıkmışlardır. 2

1961-63 yılları arası, İran tarihinde tayin edici bir dönem olarak kabul
edilmektedir. Günümüzdeki İran politikasının önde gelen bir çok ismi, 1951-
53 dönemi bir kenara bırakılacak olursa, en esaslı siyasal mücadele
eğilimlerini bu dönemde almışlardır.

Söz konusu dönem, yalnız Ayetüllah Talagani, Mehdi Bazergan, Ali


Şeriati gibi kişilerin parladığı bir dönem olmakla kalmayıp, İslam Devriminin
önderi Ayetüllah Humeyni’nin de İran siyasi sahnesine ilk kez çıktığı dönem
olması bakımından önemlidir. 3

1
İran Devrimci Örgütü M.L., Harekate Karegari Dar Iran, Tahran-1978, s. 66.
2
a.g.e., s. 63.
3
M. Abbasi, Tarihi Enghilabı İran (İran’ın Devrim Tarihi), s. 567.

168
Uzun yıllar İran’ın en büyük din otoritesi olan Ayetüllah Borocerdi’nin
1961 yılında ölmesi üzerine, din adamları İran siyaseti ile ilgilenmeye
başlamış ve etkilerini artırmışlardır. Ayetüllah Humeyni, bu dönemde, din
adamları arasında, rejimin en uzlaşmaz karşıtlarından biri olarak ün
kazanmıştır.

Ayetüllah Humeyni, Amerikalıların İran toplumsal yaşamında artan bir


biçimde söz sahibi olmalarına, İsrail’i, İran Silahlı Kuvvetlerini, ticareti vs. gibi
alanlardaki etkilerine karşılık dikkatleri çekerek, Şahlık rejimine şiddetli
eleştiriler yöneltmiştir. 1963 yılında ilan edilen Ak Devrim’e de tepki
göstererek, bu girişimin İran’ın kültürel kişiliğini yok etme hedefine yönelik
olduğunu, toplumsal yaralar açacağını ve İran ekonomisinin “Ak Devrim”
aracılığı ile dışa iyice bağlı hale getirilirek, çökertileceğini savunmuştur.

İran’daki Amerikan askeri personeline İran’da işledikleri suçlardan


dolayı bağışıklık taşıyan bir yasanın çıkarılması üzerine, Ayetüllah Humeyni
bir kez daha baş kaldırmış ve yasayı İran’ın ulusal egemenliğine indirilmiş bir
darbe olarak yorumlamıştır. Bunun üzerine, 4 Haziran 1963’de polis
Humeyni’yi tutuklamıştır. Humeyni’nin tutuklanması, Kum’da ayaklanmaya
yol açmış, bu ayaklanma giderek Tahran, Meşhet, Tebriz ve İsfahan’a
sıçramış ve 10 bin kişinin öldürülmesi ve yaralanması sonucu bastırılmıştır.

İran tarihinde 15 Khardad ayaklanması olarak geçen bu büyük


eyleme, bugünkü İran politikasında görülen bir çok isim katılmıştır. Örneğin,
Beni Sadr, Ayetüllah Halhali, Ayetüllah Motehari, Ayetüllah Montezeri.

1963 ayaklanmasından sonra Şah, gizli istihbarat örgütü aracılığıyla


yürüttüğü baskı daha da arttı. Sayısız İranlı bu ayaklanmadan sonra
öldürülmüş yada tutuklanmıştır.

Ayaklanmanın önderi olarak görülen Ayetüllah Humeyni, 1964 yılında


sürgüne gönderilmiştir. Türkiye’nin Bursa ilinde 11 aylık ikametle başlayan
sürgün yılları, Irak’ın Necef kentinde 14 yıl ve son olarak da Fransa’da 3.5 ay
sürdükten sonra son bulmuştur.

169
Tüm baskı ve zulüm koşullarına rağmen, 1963 ayaklanmasını izleyen
yıllar 1979’daki İslam Devriminin temellerini atan gelişmelerle geçmiştir.
Ayaklanmanın ardından, bir dizi düşünür, yazar ve sanatçı yeni edebi temalar
geliştirerek, Devrimin fikri temellerini hazırlamışlardır. Bunlar arasında en
önemli yeri Celâl Al-i Ahmet, Samed Behrengi ve daha sonra Ali Şeriati yer
almıştır.

D. İslâmi Hareketin Faaliyet Kazanması

1963 ayaklanmasının tarihsel işlevi, Şahlık rejimine karşı, lâik akımın


öncülüğünde yürüyen muhalefet dönemine son vermesi ve devrimci İslami
akımların ve grupların Şahlık rejimine karşı muhalefetin başına geçmesi
olmuştur.

1963 yılından 1979 yılına kadar, İran’da Şahlık rejimine karşı olan
muhalefet, değişik eğilimlerde de olsalar birbirlerinden farklı gruplaşmalar
içinde de yer alsalar, İslamcı güçlerin eline geçmiştir. 1

Bir anlamda, Musaddık hareketinin lâik kanadı etkisini yitirmiş,


Musaddık hareketinin İslami kanatları ile 1963 ayaklanmasıyla ortaya çıkan
devrimci din adamları Şahlık rejimine karşı mücadeleyi sürüklemeye
başlamışlardır.

Bu dönemde İslam ve İran’ın öz kültürel değerleri eş anlamda


algılanmış ve İslami bazı akımlar ve gruplar için İran yurtseverliği,
özgürlükçülüğü ve hatta milliyetçiliğinin bir ifadesi haline dönüşmüştür.
Kısacası, İslam, 1960’lardan başlayarak, İran devrimci mücadelesini yeni bir
ruhla ateşlemiş, muhalefet hareketine yeni bir içerik sağlamıştır.

Musaddık Cephesi’nin laik kanadını oluşturan ve Cepheyi Milli (Ulusal


Cephe) II ismiyle anılan cepheden; 1963 ayaklanmasından sonra Ayetüllah
Talagani ve Mehdi Bazangan’ın ayrılarak İran Özgürlük Hareketini
kurmasıyla, bu cephe ortadan kalkmıştır. Cephenin bazı üyeleri yeniden

1
M. Abbasi, a.g.e., s.603.

170
örgütlenmişler, ancak İran içindeki açık faaliyetlerini durdurarak, İran dışına
çıkmaya karar vermişlerdir. Cephe, esas faaliyetini Avrupa ve ABD’deki İranlı
Öğrenciler Konfederasyonu’na kaydırmıştır.

Musaddık hareketinin laik unsurları yıllar sonra 1977’de İran Cepheyi


Milli (Ulusal Cephe) Güçleri Birliği adıyla yeniden ortaya çıkmışlardır. İran
İslam Devrimi’nin zafere ilerlediği 1978 sonbaharında ise tekrar Cepheyi Milli
(Ulusal Cephe) adını almıştır. Cepheyi Milli (Ulusal Cephe), Şahpur Bahtiyar
başkanlığındaki İran Partisi, Daryüş Foruhar’ın İran Millet Partisi ve Ulusal
Hareketin sosyalistlerinden oluşmuştur.

Cepheyi Milli (Ulusal Cephe) lideri Kerim Sencabi, 1978 sonbaharında


Şahın ısrarla başbakanlık teklifini geri çevirmiş, Fransa’ya giderek Humeyni
ile görüşmüş ve Cepheyi Milli (Ulusal Cephe)’nin İran İslam Devrimine
katkısına aracı olmuştur. Sencabi, Cepheyi meydana getiren örgütlerin
tümünün özlemlerini kapsayıcı biçimde Cepheyi Milli (Ulusal Cephe)’nin
ideolojisini şu üç sözcükle ilan etmiştir: Milliyetçilik, demokrasi, sosyalizm.

Ancak, 1963’den sonra İran’da Şah’a karşı sürdürülen muhalefet


hareketinde İslamcı akımların ve örgütlerin kazandığı ağırlık nedeniyle
Cepheyi Milli (Ulusal Cephe)’nin laik güçleri Musaddık dönemindeki siyasal
konumlarıyla orantılı bir konuma, İran İslam Devrimi sırasında
erişememişlerdir.

Bunun nedenlerini en anlamlı bir biçimde Kerim Sencabi’nin oğlu Said


Sencabi açıklamaktadır 1:

“Musaddık dev bir isimdi ve öyle kaldı. Ancak, 1963 ayaklanmasından


sonra yetişen bizim kuşak için siyasal mücadeleye atılmaya karar verdiğimiz
dönemde Musaddık’çı eylem ve Musaddık’çılar nefeslerini tüketmiş gibiydiler.
Bu hareketin başını çeken babam ve mücadele arkadaşları yeni koşullara
uygun bir görünüm içinde, yeni koşuldaki mücadeleyi omuzlayacak güç ve
yapıda değillerdi. Oysa o dönemde gerek Ayetulah Humeyni’nin kişiliğinde
öne çıkan din adamları hareketi, gerekse Celâl Al-i Ahmed’in ve Ali Şeriati’nin

1
Sait Sencabi, Gozaşti Tarihi, Tahran, 1970, s. 102.

171
yaydığı fikirler, İslami bir devrimci çekim odağı haline gelmişti. Şahlığa karşı
mücadeleye katılacak İranlı yeni kuşaklar ve halk için siyasal faaliyetleri
İslamcı düşünce ve eylemlerin dışında olamaz gibiydi. 1960’ların sonuyla
birlikte İslam düşüncesi ve hareketi, İran Devrimciliğiyle eş anlama gelmeye
başlamıştı”.

1963 ayaklanmasından sonra gelişen süreç, böylece İslam’ın, devrimci


İslam’ın damgasını taşıdı. Lâik akımlar, örgütler yada kişilerin İran
siyasetinde (liberal olsun, Marksist olsun) ikinci plana düşmeleri kaçınılmazdı.
Dolayısıyla, 1979’da zafere ulaşan Devrimin, İslam Devrimi olması da
rastlantısal değildir. İran’ın mücadele çizgisinin tarihsel bir sonucudur.

İşte vurgulanması gereken bu özellik, İran’da bugün devam eden


iktidar mücadelesinin ve sürtüşmelerinin İslami hareketin değişik kanatları ve
eğilimleri arasında meydana gelmiş olması da başlıca nedenidir.

E. Devrimin Gelişimindeki Etkili Olan Olaylar

Şah rejiminin ortaya çıkardığı hoşnutsuzluktan dolayı oluşan böylesine


ulusal bir muhalefet, 1978 yılında sokak gösterilerine dönüştü. Şah rejimini
bu muhalefete karşı destekleyen bazı kesimler de vardı. Özellikle ordu
mensupları ve güvenlik görevlileri ilk başta Şah’ı desteklemekteydiler. Bu
destek Şah’ın devrilmesine kadar devam etti, ancak krizin önlenemeyeceğini
görünce desteklerini geri çektiler.

Bununla birlikte rejimden bir takım maddi ve manevi çıkarı olan


çevreler, teknokrat sınıfı ve bürokrasiden en üst makamların sahibi
geleneksel elitler, Şah’ın toprak reformu sayesinde durumları düzelmiş
zengin çiftçi kesimi de Şah’ı desteklemekteydi. Ancak bu gruplardan bir kısmı
oldukça dindar kimseler olduklarından, devrimci liderler tarafından kolayca
hareketin içine sokuldular. Bir kısmı da devrim sırasında saf değiştirerek
devrimi destekler bir tutum içine girdiler. Monarşiyi destekleyen vasıflı sanayi
işçileri bile bu harekete katılarak grevler yoluyla rejimin çökmesine katkıda
bulundular.

172
1963’ten 1973’e kadar geçen dönemde hemen hemen toplumun bütün
kesimleri rejimden memnun görünmekteydi. Çünkü bu dönemde hızlı
ekonomik büyümeye karşılık enflasyonun düşük olmasından dolayı halkın
reel gelirlerinde bir artış gözlenmişti. Ayrıca bu dönemde, işsizlik söz konusu
olmadığı gibi iş imkanı öylesine boldu ki, İran’a çalışmak için gelen ve
çoğunluğunu Afganlı ve Pakistanlıların oluşturduğu yabancıların akınına
uğramıştı. Fakat bu tarihten sonra gelir dağılımı hızla bozulurken, halkın
daha iyi bir yaşam standardı yönündeki talepleri de artmaya başladı.

Gerçi Şah, 70’li yıllarda, petrol fiyat artışından ülkeye giren gelirin,
çeşitli sınıflar arasında dağılması amacıyla, 1974 yılından itibaren, toplu
konutlar yapıp, düşük fiyatlarla halkın çeşitli kesimlerine satılması, tüccar ve
sanayicilere düşük faizli krediler verilmesi ve benzeri mali yardımlar gibi
hizmetler vermeye başlamıştı. Ama, devletin yaptığı yardımlar artan
enflasyonun gerisinde kalınca, gelir dağılımında bir bozulma meydana geldi.
Şah’ın planlarının tutmamsıyla devlet sıkı tedbirler almaya başladı. Ama
durumda bir düzelme sağlanamadı. Bir yıl sonra, ortaya çıkan ekonomik
sorunların etkisi ayrıca tepkileri bastırmak amacıyla, 1964’ten beri Şah’ın
başbakanlığını yapmakta olan, Emir Ebbas Huveyda görevden alınarak
yerine, iyi eğitim görmüş ve tecrübeli bir bürokrat olan Cemşid Amuzgâr
atandı. Amuzgâr bir taraftan enflasyonla mücadele etmeye çalışırken diğer
taraftan ekonomiyi düzeltmek için sıkı bir program izledi. Fakat kredileri
dondurması ve kamu harcamalarını azaltması bir çok sektörde durgunluğa
yol açtı. Bu durum, Cafer Şerif Emami’nin, Amuzgar’dan görevi devralmasına
kadar devam etmişti. Emami, kamu yararına bir takım programlar
uyguladıysa da toplumun tepkileri neticesinde yapıldı. Ancak hiçbir sonuç
alamadı sadece Şah’ın, dirayet ve iradesinin sarsılmasına neden oldu. 1

Muhalefetin sokaklara düşmesi, 1977 yılından başlamışsa da,


oluşumu esas itibariyle çok daha öncelere dayanmaktadır. Fakat son şeklini,
Şah rejiminin, sokaklarda sorgulanması ve sınanmasıyla aldı. Ekim 1977’de
Ayetüllah Humeyni’nin oğlu Seyyid Mustafa Humeyni’nin, sürgünde yaşadığı

1
İrani, a.g.e., s. 34.

173
Irak’ın Necef şehrinde, meçhul bir şekilde öldürülmesi üzerine, halk, özellikle
de ABD Cumhurbaşkanı Carter’in dünyanın her yerinde insan haklarına
titizlikle eğileceklerine ilişkin sözlerini de dikkate alarak, Şah’a karşı protesto
gösterileri düzenlediler ve İmamın oğlunun anma törenlerini, siyasi mitinglere
dönüştürdüler. Bu tarih ayrıca, İran’ın, büyük İslam düşünürü olan Ali
Şeriati’nin de, Şah baskılarından dolayı kaçtığı İngiltere’de, aynı şekilde
öldürülmesine rastlıyordu.

İran İslam devriminin zafer yolundaki üçüncü büyük dönemeci,


Muharrem ayının kutsal 9 ve 10.günlerinde dönüyordu (1978 Ocak). Tasua
ve Aşure adı verilen ve Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit olmasına rastlayan
bu iki günde Tahran’da halk büyük kitle gösterilerine çağrılmıştır. Tahran
sıkıyönetim komutanı olan ve “Tahran Kasabı” namıyla anılan General Ali
Oveysi, sokağa çıkma yasağı olduğunu hatırlatarak gösteri yapmak üzere
toplanacaklara ateş açılacağını söylediği halde, Ayetüllah Humeyni’nin
çağrısı üzerine Tasua gününde 1 milyon, Aşure gününde 2 milyon kişinin
katılması ile gösteriler gerçekleşiyordu.

Gösterilerin öncülüğünü ömrünün 15 yılını Şah rejiminin zindanlarında


geçiren ve özgürlüğüne kısa bir süre önce kitle hareketlerinin baskısı
sayesinde kavuşan Ayetüllah Talegani yapmıştır. Hemen yanında İslamcı
hareketlerin tanınmış önderlerinden ve düşünürlerinden İran İnsan Hakları
Komitesi Başkanı Mühendis Mehdi Bazergan ile laik muhalefetin lideri olarak
kabul edilen, Musaddık’ın örgütü Cepheyi Milli (Ulusal Cephe)’nin
yöneticiliğini yapan Dr. Kerim Sencabi de vardı. 1

1. Tebriz Olayı (8 Şubat 1978)

Tebriz olayı, 2500 yıllık monarşinin yıkılması ve İslam Devrimi ile


sonuçlanan olaylar zincirini başlatıyordu. İslam geleneklerine göre Kum
kentinde ölenlerin anısına ölümlerinin 40.gününde (28 Şubat 1978). 2 Çeşitli

1
Kiyami Khonin Tebriz, Kültür Bakanlığı Yayını, C.I., Tahran, 1983, ss. 9-16.
2
Kamuran Cürün; Dış İlişkiler ve Türk Politikası, SBF Yayınları No:531. Ankara,
1973, ss. 364.

174
kentlerde anma toplantıları düzenleniyordu. Ülkenin 4.büyük kenti, Doğu
Azerbaycan’ın merkezi ve nüfusunun neredeyse tümü Türk olan Tebriz’deki
toplantı, polisin dini önderlere hareket etmesiyle büyük bir ayaklanma ve
kanlı çatışmalara dönüşüyordu. Ardında yüzlerce ölü bırakan Tebriz
ayaklanması, İran İslam Devrimi’nin dönemeç noktası oluyordu.

Bu kez Tebriz şehitlerini anmak için ülkenin çeşitli kentlerinde anma


toplantıları düzenleniyordu. Ülkenin çeşitli yerlerinde durum gerginleşerek,
Başkent Tahran’ın ardından ikinci büyük kent olan İsfahan’da da sıkıyönetim
ilan ediliyordu. 1 Bu arada Ramazan ayı geldi. Ayetüllah Humeyni, Irak’tan
yayınladığı mesajında Ramazan ayı boyunca halkın ve din adamlarının
sürekli olarak camilerde toplanmasını, işlenen cinayetleri ve İslam
Cumhuriyeti kurulması hedeflerinin tartışılması çağrısında bulunuyordu.

Ramazan boyunca giderek büyüyen bu kitle hareketi, Humeyni’nin


kişiliğinde önderini de bulmaya başlayarak, Humeyni ve halk arasında bir
iletişim kurulmuştu. Humeyni’nin her çağrısında halk harekete geçiyor ve
halkın her hareketi ile Humeyni yüceliyordu.

2. Sinema Olayı

Olayların bu denli büyümesi üzerine Şah’lık rejimi, din adamlarının


itibarını kırmak ve hareketin yaygınlaşmasının önüne geçmek amacıyla bir
komplo hazırladı. 2 1978 yılı Ağustos ayında ülkenin en büyük petrol
rafinerisinin bulunduğu Abadan’da yüzyılın kaydettiği en büyük cinayetlerden
biri sahneye kondu. Abadan’daki Rex sineması kundaklandı (20 Ağustos
1978) 3, kapıları kitlendiği için dışarı çıkamayan 347 kişi yakıldı. Sinema
yangınını “çağdaş gelişmeye ve tekniğe” karşı çıktığı iddia edilen dini
muhalefetin üstüne yıkmak, böylece gelişen devrimci hareketi parçalayarak
gözden düşürmek ve etkisiz bırakmak amaçlanmıştır.

1
Kiyam Khonin Tebriz; a.g.e., ss. 25-70.
2
Sinama Rex ve Shah (Sah ve Rex Sineması) Tahran, 1980, ss. 32-34.
3
Kamuran Gürün; a.g.e., s. 364.

175
Ne var ki, daha sonra Abadan sinema yangınının rejimin marifeti
olduğu ortaya çıkıyordu. Buna inanan halk muhalefeti daha da artmış duruma
geldi. Şah, halkın öfkesinden kendisini kurtarmak için Cemşid Amuzgâr
hükümetini feda ederek yerine, İslamcı çevrelere yakın olan, dini bir aileden
gelme Cafer Şerif Emami’yi başbakanlığa atadı. Emami, işbaşına gelir
gelmez “Kötü yönetime son vereceğiz ve ülkenin yasalarını İslami yasalara
dayandıracağız, fuhuş ve kumarı önleyeceğiz”, “Ayetüllah Humeyni’nin İran’a
dönmesine izin vereceğiz” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu.

Emami, muhalefeti gözden düşürerek kitlelerden koparmak ve


devrimci ayaklanmayı bu biçimde önlemek yerine, İslami maske ardına
sığınarak aynı amaca ulaşmayı deniyordu.

Emami’nin son vaadinden bir gün sonra, rejime karşı yürütülen


mücadelenin tartışılmaz önderi Ayetüllah Humeyni halkın merakla beklediği
mesajını yayınladı. Bu mesajında; mücadele amacının Şah rejiminin
yıkılması ve bir İslam Cumhuriyeti kurulması olduğunu, halkın, rejimin
aldatmacalarına kanmaması ve mücadeleye devam etmesi gerektiğini
anlatıyordu.

Ramazan’ın ardından gelen Şeker Bayramı’nda gösteriler, Tahran’da


yüz binlerce kişinin sabahtan akşama kadar her gün yaklaşık 10 kilometrelik
yürüyüşler yapmasıyla yeni boyutlar kazanıyordu.

3. Sıkıyönetim

Ramazan Bayramı yürüyüşlerinden üç gün sonra, son günlerde


ölenlerin şahadetlerinin haftası nedeniyle Tahran’da büyük bir anma gösterisi
düzenlenmişti. 7 Eylül’de düzenlenen gösterilerde sayıları yirmi bini bulan
göstericiler ilk kez Silahlı Kuvvetler ile yakınlaşmaya başlıyorlar ve yürüyüş
yollarında güvenlik önlemleri alan askerlere çiçekler sunarak “Askerler
kardeşimiz, Humeyni Önderimiz”, “Askerler Amerika’nın değil bizimsiniz”,
“Size çiçek veriyoruz, siz bize kurşun mu vereceksiniz?” gibi sloganlar
atılıyordu.

176
Gerek gösterilerin ulaştığı boyutlar, gerekse yöneldiği amaçlar ve
muhtemel etkileri, hükümeti telaşa düşürüyor, orduda bölünme
olasılıklarından korkan hükümet 8 Eylül sabahı Tahran ve 12 ilde sıkıyönetim
ve sokağa çıkma yasağı ilan ediyordu. 1 Ancak, sabahın erken saatlerinde
Tahran’ın yoksul kesimi olan güney mahallelerinde toplanan yüz binlerce kişi
yeniden gösteri yürüyüşü düzenliyor, göstericiler, Güney Tahran’ı başkentin
merkezine bağlayan Jale (Bugünkü adıyla Şüheda Şahitler) meydanına
geldiklerinde üzerlerine ateş açılıyordu. Çocuk, kadın ve yaşlı binlerce kişinin
öldüğü ya da yaralandığı katliam, İran devrim terörüne “Kara Cuma” ya da
akan kanlardan ötürü “Kızıl Cuma” adıyla geçerek, Devrimin Tebriz
ayaklanmasından sonraki ikinci önemli dönemecini oluşturuyordu. Emami
hükümeti bu olayla birlikte tüm etkisini kaybediyor, katliamın uyandırdığı
tepkiye İslami güçlerin dışında, siyasi akımlar ve güçlerde rejime karşı
yürütülen mücadeleye katılıyorlardı. Gösteriler yeni bir ivme kazanarak
sürüyordu.

8 Eylül katliamından bir süre sonra Humeyni İran’daki Şah’lık rejimiyle


arasını bozmak isteyen Irak Baas rejimince Irak’ı terke zorlanıyordu. 2
Kuveyt’e gitmek isteyen Humeyni bu ülke tarafından kabul edilmeyince,
yakınlarının ısrarlarıyla Fransa’ya gitmeye karar verdi. Humeyni, 1978 yılı
Ekim ortasından 1 Şubat 1979’a kadar İran İslam Cumhuriyeti Devrimi’nin
karargahını Paris yakınlarında küçük bir köy olan Nevphlae Chateau’da
kuruyordu.

Emami, Aralık ayında hükümetten çekilerek, yerine Genelkurmay


Başkanı General Kulam Rıza Azhari başkanlığında bir askeri hükümet
kuruluyordu. Askeri hükümet Emami hükümetinin son dönemlerinde ülkenin
hemen her kurumuna bu arada en önemlisi Kürdistan eyaletindeki petrol
merkezlerine yayılmış olan grevleri önlemeye çalışarak işe başlamıştır.

1
M. Muhammedi, Tarihi Novin İran, a.g.e., ss. 122-129.
2
Kamuran Gürün; a.g.e., s. 364.

177
Emami hükümeti zamanında, bir ölçüde özgürlüklerini kazanmış olan
basın kuruluşları kapatılarak, petrol kuyuları, radyo ve televizyon gibi önemli
merkezler askeri birliklerin denetimine sokuluyordu.

Azhari hükümetinin göreve başlamasından üç hafta sonra Hz.


Hüseyin’in Kerbela’da şehit düştüğü ve özellikle Şii mezhebi mensuplarınca
kutsal ay sayılan Muharrem ayına giriliyordu. Humeyni, Muharrem ayını
“Kanın kılıca karşı zafer kazandığı ay” olarak tanımlıyordu. İran’da devrimci
hareketin en son haddine vardığı Muharrem ayı, Azhari hükümetinin kurmak
istediği otoriteyi de yerle bir etmiştir.

31 Ekim 1978’de 37.000 petrol işçisi greve başlamıştı. 1 Dünya petrol


ihracatında ikinci sırada bulunan İran’da petrol ihracı bir yana kendi iç
tüketimini bile karşılayamaz durumda üretim durmuştur.

4. Şah’ın Kaçışı

Şah, elindeki son çareye başvurarak, muhalefet hareketi içinden


uzlaşabileceği isimler aramış, özellikle büyük muhalefet hareketinin laik
kanadına yönelmiştir. Ülke çapında saygınlığı olan fakat hiç kimsenin
yardımını sağlayamamakla birlikte Ulusal Cephenin yöneticileri arasında yer
alan Şahpur Bahtiyar’a yeni hükümeti kurmasını kabul ettiriyordu.

Şahpur Bahtiyar, ulusal cepheden ihraç ediliyor, muhalefete önemli


tavizler vererek işe koyuluyordu. Basının üzerindeki sansür kaldırılarak,
üniversiteler açıldı. Ne var ki üniversiteler açılır açılmaz, buralara yine
direnişin merkezi haline geldi. Ayetüllah Humeyni, Şah tarafından atanan
Bahtiyar hükümetinin yasal olmadığını ilan ettiğinden gösterilerin önü
alınmıyordu.

Bahtiyar hükümetinin de gösterilerin ve direnişlerin önüne


geçememesi üzerine, hareketi kırabilmek içinse gerekli zemini hazırlamak
için Şah, son şansını kullanarak Ocak 1979’da İran’ı terk etti.

1
Kamuran Gürün; a.g.e., s. 364.

178
Humeyni, 15 yıllık bir aradan sonra 26 Ocak 1979’da İran’a döneceğini
ilan etti. Bu karar karşısında ülkenin her tarafından milyonlarca insan artık bir
imam olarak anılmaya başlayan devrimin öncüsünü karşılamak için Tahran’a
akın akın geliyordu.

Humeyni 1 Şubat 1979’da İran’a döndü. 5 Şubat’ta Bazergan’ı


Başbakan olarak görevlendirdi. 11 Şubat 1979’da da Bahtiyar
Başbakanlıktan ayrılarak, Şah rejiminin bütün müesseseleri ortadan
kaldırıldı. 1

F. Devrim ve Humeyni’nin Gelişi

Bahtiyar hükümeti İmam’ın dönüşünü engellemek için bütün


havaalanlarını kapatma kararı aldı. Havaalanları askeri birliklerce kuşatıldı,
karar olaylara yol açtı. Öfkeli yığınlar Tahran havaalanı çevresindeki
askerlerle çarpışmaya başladı.

Bu arada, sel gibi akan kitle hareketi karşısında silahlı kuvvetler de


parçalandı, bazı gösterilere askerlerin üniformalarıyla katıldıkları görüldü.
Humeyni’nin ülkeye dönüşü, bu dönüşü engellemek isteyen askerler
arasında da karışıklıklara yol açtı. Özellikle hava kuvvetleri personeli karara
karşı cephe aldılar.

26, 27 ve 28 Ocak 1979 günleri Tahran’da protesto gösterileri yapılıyor


ve kanlı sonuçlarıyla büyüyerek gelişiyordu. 28 Ocak günü Tahran’ın
merkezinde bulunan ve bugün Devrim Meydanı adını taşıyan alanda
onbinlerce kişi, hükümete bağlı birliklere karşı silahsız olarak çarpışıyordu. 5
saat süren çarpışmalar ardında yüzlerce ölü ve yaralı bırakıyordu.

Bu olayın ardından çaresiz kalan hükümet bir karar alarak


havaalanlarını açmak zorunda kaldı.

İmam Humeyni, belki de tarihin kaydettiği en kalabalık ve görkemli


karşılama törenleri arasında 1 Şubat 1979 tarihinde Tahran havaalanına

1
Kamuran Gürün; a.g.e., s. 365.

179
ayak bastı. Humeyni, Devrim şehitlerinin gömüldüğü “Beheşt-i Zahra”da
yaptığı ilk konuşmada, Bahtiyar hükümetini yasa dışı ilan ederek halkın
yakında ezici bir çoğunluğunun arzularını yerine getirecek olan bir hükümeti
atayacağını belirtti. 1

Nihayet 5 Şubat 1979 günü, Mehdi Bazergan’ı geçici Devrim Hükümeti


Başbakanlığına atadığını duyurarak, halktan yeni hükümeti gösteri ve
yürüyüşlerle desteklemesini istedi.

Bazergan 8 Şubat 1979’da Tahran Üniversitesi kampüsünde 1 milyon


kişiye hitap eden konuşmasında yeni hükümet programını açıkladı.

Tahran’ın ortasında birbirine sadece birkaç kilometre uzaklıkta


bulunan iki hükümet ortaya çıkmış oldu.

Yıkılmaya başlanmış olan 2500 yıllık Monarşi ve Şah’ın 37 yıllık


baskıcı yönetimi son şansını deneyerek sokağa çıkma yasağının ilanı ile
birlikte Şah’ın Cavidan (Ölümsüzler) adını taşıyan, özel yetiştirilmiş muhafız
birlikleri, başkentin doğusunda yer alan ve devrime bağıllığını açıklamış olan
Duşantepe hava üssüne saldırıya geçiyordu. 2 Saldırının gerçek hedefi Güney
Tahran’da bir okul binasına yerleşen İmam Humeyni’yi ve Devrim’in diğer
önderlerini öldürerek bir askeri darbe ile yönetime el koymaktı.

İmam Humeyni, halkı sokağa çıkma yasağına uymamaya çağırdı.


Devrim saflarına katılmış olan askeri garnizonlar halka silah dağıtmaya
başladı. 10 ve 11 Şubat günleri Tahran’ın her köşesinde barikatlar yükseldi.
Birbuçuk yıla yakın bir süredir mücadele eden İran halkı iki gün süren kanlı,
silahlı çatışmalardan sonra, parçalanan ordu yönetiminin tarafsızlığını ilan
etmesiyle hedefine ulaşmış oluyordu. 11 Şubat 1979 günü radyo ve
televizyon binası, monarşinin son destekleri olan askeri ve sivil merkezler ile
SAVAK karargahı işgal edildi. İran İslam Devrimi nihayet zafere ulaşmış
oluyordu.

1
Humeyni’nin Konuşması, Cilt:1, s. 32.
2
M. Saidi, İran-i Azad (Özgür İran), Tebriz 1968, ss. 25-27.

180
G. Devrimde Rol oynayan Gruplar

a. Halkın Mücahitleri Örgütü

Devrim sırasında bir süre varlık gösterdikten sonra özellikle Halkın


Mücahitleri Örgütü ile Humeyni yönetimi arasında başgösteren ayrılık iyice
artmıştır. Halkın Mücahitleri Örgütünün ülke çapında Humeyni aleyhine
başlattığı eylemler tam bir iç savaş biçimine dönüştü. Özünde tam bir yol
ayrımı dönemi yaşanmaya başlandı. Yeni rejimi sarsabilecek bu savaşım
uzun bir süre sonra; ancak Irak savaşının patlak vermesiyle, rejimin milliyetçi
gelişimi, söz konusu örgüte tam bir darbeyi beraberinde getirmiştir. Bugün ise
dağılmış gibi görülen bu örgütün ülkenin çeşitli yerlerinde varlığını
sürdürdüğü bilinmektedir.

Kurucularının hemen hemen hepsi Şah’lık döneminde öldürülen


Halkın Mücahitleri, Filistin mücadelesi ve onun en büyük örgütü olan Fetih ile
yakın ilişkiler kurmuşlar ve bir çok örgüt üyesi 1969-1970 yıllarında
Ürdün’deki çarpışmalara katılmışlardı. Halkın Mücahitleri Marksist yaklaşım
ve terminolojiden etkilenmiş ve İslam ile Marksizm karışımı bir ideolojik çizgi
geliştirmiştir. Bu nedenle Şah’lık rejimi tarafından kendilerine “İslam
Marksistleri” adı verilmiştir.

Programları kollektivist bir ekonomi düzenini, kapitalist sınıfın


tasfiyesini öngörmektedir. Sovyetlere karşı, düşmanca olmayan bir tutumu
benimsemiştir. Bu nitelikleriyle, hem İran İslam hareketi içinde, hem de İran
solu içinde sayılmaktadır. Radikal görüşlerinin Ali Şeriati’nin damgasını
taşıdığı görüşü de yaygındır.

Örgütün ideolojik çerçevesi İslami olmakla birlikte solcu, radikal bir


çizgiye ve programa sahip olmalarıyla İran özgürlük hareketinin eylem
planının çok ötesine geçmişlerdir. Başkanlığını Mesut Recevi’nin 1 yaptığı
örgüt, özellikle üniversite öğrencileri arasında yaygınlık kazanmış ve
çizgisindeki değişik sol kesimler nedeniyle gerek “Marksist-Leninist” halk

1
Mesut Recevi; Fetih savaşçılarından, uzun yıllar hapishanede yatan, kurucular
kuşağına dahil yüksek düzeydeki en eski yönetici.

181
fedaileri örgütünün, gerekse İran’daki etnik toplulukların önemli bir
bölümünün ilişki kurduğu ve desteklediği tek İslami örgüt olraak belirmiştir.

b. Nehzeti Azadi:

Ayetüllah Talegani ile Mehdi Bazergan’ın kurdukları İran Özgürlük


Hareketi (Nehzeti Azadi İran) örgütünde günümüz İran politikasında görülen
bir çok isim görev almıştır. Bu kişiler Ulusal Cephe’nin İslamcı kanadı olarak
ilk kez oluşan ve 1961’de Musaddık’çı örgütün laik kanadından ayrılarak
bağımsız bir örgüt halinde bu hareket içinde çalışmışlardır.

Bu harekete bağlı unsurlar, devrim sonrasında kurulan Bazergan


hükümetinin iskeletini meydana getirmişler, ayrıca 1980 sonlarına dek
ülkenin en yüksek otoritesi durumunda olan Devrim Konseyi içinde bir grup
oluşturmuşlardır. İran Özgürlük Hareketi varlığını koruyarak Parlamentoda bir
grup oluşturmuşlardır.

En bilinen şahsiyetleri, hareketin lideri Mehdi Bazergan,


Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Beni Sadr”ın karşısındaki başlıca
adaylardan biri olan Devrim Konseyi üyesi ve eski Kültür Bakanı Dr. Hasan
Habibi, eski Petrol Bakanı Ali Ekber Moinfar’dır.

1963 ayaklanması ile 1979’daki İslam Devrimi arasındaki kalan


dönemde, İran Özgürlük Hareketi, İran’daki örgütlü islami mücadelenin
ağırlığını yüklenmiş ve özellikle islamcı aydınların toplandığı bir siyasi merkez
gibi işlev görmüştür.

1965-66 yıllarında hareketin çoğunlukla genç unsurlardan oluşan bir


bölümü, Şah’lığa karşı silahlı mücadelenin başlatılması gerektiği görüşünü
savunarak hareketten kopmuşlar ve Muhammed Hanifejad, Said Muhsin ve
Rızai kardeşler gibi kişilerin öncülüğünde İran Halk Mücahitleri Örgütünü
kurmuşladır. İran’da mücahidin ya da Halk Mücahitleri adıyla anılan örgüt,
1971 yılında şehir gerillası eylemlerine başlamış ve uzun yıllar İran’ın en
güçlü silahlı eylem örgütü olmuşlardır.

182
c. Bağımsız Din Adamlarının Faaliyetleri:

1963-1979 arası İslami gruplaşmalar içinde bir başka ve büyük öneme


sahip grup, devrimci din adamlarından oluşmuştur. Bu kesim, daha ziyade
Irak’ta, Necef’te sürgünde yaşayan önder Ayetüllah Humeyni ile yakın bağlar
geliştirmiş ve onunla ilişkilerini her zaman korumuştur. 1960’lı yıllarda ve
1970’li yılların başında diğer İslamcı güçlere oranla pek göze çarpmayan bu
kesim, devrimci ayaklanmasının başladığı 1978 yılından başlayarak hem
ayaklanmanın başlatılmasında, hem sürdürülmesinde ve hem de zaferinde
tayin edici bir rol oynamıştır.

Bu kesimde bulunan din adamlarının önemli bir bölümü devrimden


sonra kurulan ve bugün İran’ın en büyük siyasal örgütü olarak parlamentoyu
denetimi altında tutan İslam Cumhuriyet Partisi’nin içinde örgütlenmiştir.
Diğer bir grup ise bağımsız yeni örgüt ya da grup bağı olmayan din
adamlarından oluşmuştur.

İlk grubun tanınmış isimleri arasında İran Yüksek Mahkemesi Başkanı


ve İslam Cumhuriyet Partisi Lideri Ayetüllah Dr. Muhammed Beheşti, İran
Parlamento Başkanı Hüccetülislam Ali Ekber Haşimi, Rafsancani ve
Tahran’ın Cuma imamı, Humeyni’nin Yüksek Savunma Konseyindeki
temsilcisi Hüccetülislam Ali Hamaney bulunmaktadır.

Sözü edilen ikinci grupta ise güçlerini dinsel otoritelerinden ya da


siyasal mevkileri ve Şah’lığa karşı mücadele sicillerinden alan, parti bağı
bulunmayan din adamları vardır. Bunlar arasında tanınmış isimler, Ayetüllah
Hüseyin Ali Montazeri, Devrimden sonra devrim mahkemeleri başyargıcı
olarak ün yapan Hüccetülislam Sadık Halhali, devrim Muhafızlarının
kuruculuğunu ve ilk başkanlığını yapmış olan Ayetüllah Lahuti’dir.

1963-1979 döneminde herhangi bir örgütsel bağı olmadan kuramsal


görüşleriyle dikkati çeken ve bir çevre oluşturan bireyler de islami hareketin
ilginç önderlerinden birini meydana getirmiştir. Bunların en tipik örneği o
günkü Cumhurbaşkanı Abulhasan Beni Sadr’dır. Beni Sadr, 1951-53
döneminde Musaddık hareketinde bir genç militan olarak mücadele etmiş kişi

183
olarak 1964-1978 arasında yaşadığı Paris’te Cepheyi Milli (Ulusal Cephe)’ye
bağlı unsurlarla bağını hiç koparmamış, ancak bir yandan Necef’teki
Ayetüllah’ın oğlu olarak İslami bir ortamda yetişmiş olması sayesinde çok
sayıda dini çevre ile bağları olagelmiş ve bütün bunların yanı sıra özgün
görüşler getiren bir İslami kuramcı olarak çalışmıştır. Bu ilişkileriyle Paris’te
kendisine bir çevre edinmiştir.

d. Diğer Ülkelerde Faaliyet Gösteren Örgütler

1963 sonrasının İran’da hüküm süren çok ağır baskı ortamı bir çok
İranlı aydın ve devrimciyi yurtdışına itmiştir ve İran dışında çok geniş bir
alana yayılan İran muhalefet faaliyeti bir yapısal nedenden ötürü çok sayıda
kişi ve grubun, çok farklı ülkelerde oluşmasına neden olmuştur. 1 Örneğin,
Filistin mücadelesinin geliştiği Lübnan, nüfusunun çoğunluğunun Şii’lerden
meydana gelmesi nedeniyle İranlı muhaliflerin bir bölümünün barındığı ve
faaliyet sürdürdüğü başlıca alanlardan biri olmuştur. Lübnan’da İran kökenli
din adamı İmam Musa Sadr’ın kurduğu Şii Gerilla Örgütü El-Emel’de bir çok
İranlı yer almıştır. Bunların en ünlüsü Bazergan hükümetinde Savunma
Bakanlığı yapan, İran-Irak savaşı sırasında Huzistan cephesinde
komutanlığa getirilen Dr. Mustafa Çamran’dır. Çamran gibi İslamın birliğinden
çok Şii’ler arası bağlara önem veren ve bu yönde siyasal akım geliştiren bir
başka isim son Bazergan hükümetinde Dışişleri bakanlığı yapan Dr. İbrahim
Yezdi’dir. Yezdi ve eski dışişleri Bakanlarından Sadık Kutbzade ve eski
Başbakan Yardımcısı Sadık Tabatabai İran dışında geçirdikleri uzun yıllar
boyunca özellikle Suriye rejimiyle yakın ilişkiler kurmuşlar ve bu yüzden kimi
çevrelerde İran devriminin “Suriye Çetesi” sıfatıyla nitelendirilmişlerdir.

Gerek Çamran, gerek Yezdi ve gerekse Kutbzade şiddetli anti-Sovyet


görüşleri ve Şii unsurunu öne çıkaran tutumları ile devrim öncesi ve sonrası
İran islami hareketinde kendine özgü bir kanadın temsilcileri olmuşlardır.

1
M. Abbasi; İran Devrim Tarihi, s. 98.

184
İran İslami hareketinin renkli yapısı bunlarla da kalmamaktadır. Çok
sayıda irili ufaklı İslami gruplaşma, 1963 sonrası dönemde İran siyasal
sahnesinde belirmişlerdir. Bunlar arasında İslam Fedaileri, İslam Mücahitleri
gibi örgütler ve grupları saymak mümkündür. Bu irili ufaklı güçlerin önemli bir
bölümü devrimden sonra kurulan Devrim Muhafızları’nı oluşturmuşlar,
devrimin doğurduğu bu yeni silahlı kuvvete destek vermişlerdir.

1979’da 2500 yıllık monarşi ve yarım yüzyılı aşkın Şah’lık rejiminin


çökmesiyle ortaya çıkan iktidar boşluğunda, İslami hareketi yıllar boyu
oluşturmuş örgütler, gruplar ve kişiler bu anlamda otomatik biçimde iktidar
odakları halinde belirivermişlerdir.

Böylece, İran’da önce Devrim Konseyinde, daha sonra Parlamento’ya


da yansıyan iktidar, diğer yandan onu devralan İslami hareket, bütünselliği
olmayan, çok renkli ve kendine özgü öğelerden oluşan bir İslami hareketti.

1963 sonrası, Şah’lık rejiminin yıkılmasıyla ortaya çıkacak iktidar


boşluğunu doldurmak için yürütülen mücadeleyi, İslami hareketi ile laik
hareket arasındaki çekişme olarak biçimlenmemiştir. Bu mücadele sözü
edilen tarihsel olgu nedeniyle İslami hareketin değişik öğeleri arasında
oluşmuştur.

H. Dini Aydın

1. Din Aydınları Arasında Farklı Dini Görüşler

Din aydınları bir bütünü temsil etmemektedir. Onların görüşlerinde ve


mücadele biçimlerinde farklılık mevcuttur. Genel olarak din aydınları üç esas
gruba bölünmüştür.

a. Bilimsel İslam : En ünlü temsilcisi Bazergan’dı; islamı batıl


inançlardan arındırıp modern bilimler ve islamdan oluşan yeni, bilimsel bir
islam meydana getirmeye çalışıyordu. Bazergan bilimsel yöntemlerle din
hakkında modern bir yorum ortaya koyup, bilim ve din arasında karşılıklı bir
bağlantı olduğunu göstermek için uğraşmaktaydı.

185
b. Din ve Dini Bilinç : Bu grup, insanın bilinç alanında meydana gelen
değişimlerden dolayı, dinde de bazı yeniliklerin ve değişimlerin gerekli
olduğuna inanıyordu. Bu düşüncenin dayandığı temel Kuran ayetleri ve dini
büyüklerin aktardıkları rivayetlerdi.

c. Devrimci İslam : Şeriati’nin düşüncelerindeki görünür ve esas


amaç, toplumun farklı grupları, özellikle (1960-1970) aydınlar arasında
sorumluluk duygusu ve mücadele ruhu yaratmaktı.

Siyasi dini akım, Sosyalist Müslümanlar, İran Halk Partisi, Jama


(Jonbeşe Enghelabi Mobarez Müslüman), Halk Mücahitleri ve Nehzete Azadı
gibi bir sürü siyasi akımı içeren geniş bir kitleye hitap ediyordu. Dini aydınlar
akımının, din ve siyaset ilişkisini açkılamak için Ayetüllah Taleghani,
Bazergan ve Sahabı tarafından yapılan çabaları unutmamak gerekir. 1 Bu
akım dini ulemanın dışında kalan bir akımdır. Bazı etkili ruhanilerini yanına
alsa bile yine de bu hareket şiilikte yenicilik olarak ilmiyenin dışında bir
düşünce çizgisidir. Ancak ilmiyenin karşısında değildir. Bu hareket temelde
islamdaki çöküş, batının istilası, siyasi ve ekonomik bağımlılık, baskı,
diktatörlük ve komünistlere karşı direniş niteliğinde meydana getirilmiş bir
harekettir.

Bazergan, ideoloji tartışmasında, kendi ideolojisini şu şekilde açıklıyor:


1950’li yılların aydınlarının amacı, İslam'i, batı kapitalizmine karşı siyasi ve
sosyal bir sistem olarak yenilemekti. Bu yeni anlayışın öncüleri olarak da
Celal Ale Ahmet, Ali Şeriati, Halk Mücahitleri’nin kurucuları, Jonbeşe
Enghelabi Mardome Müslüman (Jama) ve Nehzete Azadi’yi sayabiliriz.
Bunların hepsi batı kapitalizmi ve emperyalizmine karşı İslam toplumsal
düzeniyle İslam'ın yeni ve siyasi yorumundan yana olan gruplardır. 2

1
Muhammed Ahmedi, Harekete Azadi Beghsh ve Enghelabe İslami, Siyasal Bilimler
Bölümü, Terbiyet Modarres Üniversitesi, Doktora Tezi, 2001, s. 217.
2
Hüseyin Beşeriye, Jameshenasi Siyasi, a.g.e., s. 260.

186
2. Dini Aydının Özellikleri:

Bu konuda en iyi tanım Suroosh’a aittir. Ona göre: Dini aydın hiçbir
şekilde çelişkili bir terim olmayıp dinsiz dinci anlamına gelmez. Dini aydın
gayri dini dünyayı da bilen bir aydındır. Kendi ideolojisi dışında diğer
ideolojileri de bilmektedir ve dinin akılcı yönünü daha çok ön plana çıkartıp
unutulmaktan kurtarır ve bilimsel gelişmelerden doğan şüphecilik yıkımını da
dinden uzak tutmaya çalışır. 1

Bazergan dini aydın için bazı özellikler sayıyor:

1. Fanatizm ve gösterişten arınma, aynı zamanda özgür iradesini ve


hürriyetini koruyabilme.

2. Ulemalardan bağımsızlık ve düşünce zenginliği.

3. Kuran-ı Kerim’e ve öze dönüş. 2

Yusufi Aşkeveri da dini aydın için bazı özellikler sayıyor.

Batıya bakış:

1. Batı kültürü bir iç yapıdır.

2. Bütün değil, bilim ve teknikleri kısmen taklit edilebilir.

3. Ülkenin geri kalışının asıl nedeni içerideki köklere dayanıyor.


Çözüm yolu kendine dönüş, modernizmin doğru yorumlanması ve onun
getirilerini inkar etmemek.

Genel usul, İslam'ın modern yorumu ve değerlere dönüş anlamında


islama bakış : Din ve siyasetin bütünlüğü, (dinin siyasete alet edilmemesi
kaydıyla) grup liderliğine ve çoğunluğa siyasi alanda değer vermek. 3

1
Beşeriye, a.g.e., s. 334.
2
a.g.e., s. 75.
3
Hüseyin Yusufi Aşkevari, Nemayendegi ve Tejaddad Gerai Salhaye Ekhir Dar İran, İran
Farad Dergisi, 6: 35, Ağustos 1996, s. 41.

187
3. Siyasi Dini Aydınların Faaliyet Dönemleri

a) 1941 – 1953 yılları arasında, dini aydınların esas faaliyet yeri,


Hedayet Camisi, Tahran Üniversitesi ve yeni kurulan öğrenci islami
dernekleriydi. Bu dönemde esas konu din ve bilimi uzlaştırmaktı.

b) 1953'ten 1961'e kadar dini aydınların faaliyetinin temsilcisi Milli


Direniş hareketi olmuştur. Bunların esas amacı diktatörlüğün her şeklini
reddetmek ve İslam'ı komünizm ve kapitalizmden daha üstün bir ekol olarak
tanıtmaktı. Bazergan ve Ayetüllah Taleghanı'nın eserleri bu doğrultudaydı.

c) 1961 – 1977 arası özgürlük hareketinin tesisi ve dini aydınların


siyaset alanına girişiyle faaliyetler gelişip düşünsel eserler de oluştu. 1963-
1977 yılları arasında siyasi partiler ve devlet muhaliflerinin bastırılmasıyla bu
gruplar değişik doğrultularda faaliyetlerine devam ettiler.

4. İran –İslam Devriminde Dini Aydınların Rolü

a) Liderlik

Aydın dini düşüncelerden etkilenen Nehzete Azadi İran (NAI)'dir ve


İslam devriminin zaferinde önemli rolü vardır. NAİ 1960'da kuruldu. Esas
kurucuları Ayetüllah Taleghanı, Mehdi Bazergan ve Yedüllah Sahabı idi.
Düşünce doğrultusu Musaddıkçılık Müslümanlık ve anayasaya uyumluluktu.
Aynı zamanda dini ve milli bir kimlik taşıyordu. Bu teşekkül Milli Direniş
Cephesi içinden çıkmıştı ancak, onlarla arasında bazı farklılıklar vardı.
NAI'nin esas amacı dini güçler ve C.M. arasında bir yakınlık oluşturmak ve
Şah iktidarının demokratikleştirilmesiydi. NAİ milli ve dini özellikleri nedeniyle
siyasi ve dini aydınlar tarafından yönetiliyordu. Taleghanı dışında diğer bütün
liderleri gayri ruhani liderlerdi. Ancak, dini bir kimlik taşıdıkları için dönemin
ulemalarıyla (Motahhari-Allame Tabatabii-İmam Humeyni ve bazı genç
alimler) yakın ilişkileri vardı. NAI'ın liderliği konusunda Abrahamiyan şöyle
yazmaktadır: Tahran'da Bazergan ve Taleghanı dışında diğer liderler
Yedullah Sahabı, İzzetullah Sahabı, Hasan Nezih, Abbas Şaibani-Sadık
Tabatabaii'den oluşuyordu. Ülke dışında Kuzey Amerika'da NAI'nin

188
faaliyetlerini İbrahim Yezdi, Mustafa Çehamran ve Abbas Amir İntizam
yönetiyorlardı. İslami devrim sırasında NAI'nin liderleri daha çok dini ve gayri
milli dini siyasi kültürlerin elçiliğini üstlendiler. Muhalifleri sahneye çıkıncaya
kadar NAI liderleri muhafazakar gruplardan bir itilaf oluşturarak Şah
hükümetine demokratikleşmesi için baskı uygulamayı amaçlıyorlardı. Ancak,
muhalefeti daha radikal bir şekil alıp saltanat sistemini tümden reddederek,
İmam Humeyni'nin liderliği belirginleşince, islami devrim fikir birliği ve geçici
islami devlete katıldılar. 1

b) İdeoloji

N.A.İ.'nin ideolojisi milli hareketin aslını koruyup yenilikçi islam


hareketiyle birleştirmeydi. Düşünsel temellerini Musaddık'ın düşüncelerinden
almış, milli direniş hareketinin bir devamıydı. C.M. ile ideolojik irtibatı vardı.
N.A.İ.'nin temel düşünceleri reformculuk hareketinin başlangıcı sayılır.
Bazergan "Rahe Tey Şodeh" kitabında batı kültürü ve değerleri ile islam dini
ve kültürü arasında bir birlik sağlamaya çalışarak islamdan daha modern bir
yorum ve görüntü vermek için çabalıyordu. Bu düşünce hareketi İran
liberalizmi olarak bilinmektedir ve çoğu görüşlerini Avrupa toplumlarından
almıştır. Hümanizm ve liberalizm bu düşüncenin temelini oluşturur. Onların
ideolojik kollarından biri de insan akılcılığına dayanan bilimcilikti. N.A.İ.'nin
liderleri, özellikle Bazergan, dini bilimsel olarak açıklayabilmek için çok çaba
harcamışlardır. 2
İslamiyet
İra
lam

n’lı
- İs

İsla
lik

mi
kçi

kim
nili
ye

lik
i
Din

Yeni bilimlerin İran’cılık


bulguları

1
Muhammed Ahmedi, a.g.e., s. 180.
2
Kum kenti ilmiyesi siyasi propaganda bilimi, 1990, s. 66.

189
N.A.İ.'nin hedeflerinden biri demokrasi olduğundan parlamenterist
mücadeleyi daha çok ön planda tutuyor ve demokrasiye aykırı radikal
hareketlere karşı çıkıyordu. 1961'de, NAI'nin açılış töreniyle üç temel değeri
baz alarak harekete geçtiler. Genel olarak Bazergan'ın düşüncelerini bu üç
boyutta ele alabiliriz.

Bazergan 1940 yıllarında din ve bilimin uyumlu bir ikili olduğunu


göstermekteydi. 1963'te siyasi faaliyetlere başladı. Ona göre: "Dini sadece
genel siyasi asıl değerlere ve iktidarın hedeflerine belli bir seviyeye kadar
katılımda bulunabilir, ancak devlet makamlarının seçimine karışmaması
gerekirdi. Dini liderler kendi isteklerini siyasi liderlere kabul ettirmek için
konumlarını kullanmamalıdırlar". 1

Taleghani'nin düşüncesinin özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:


"İnanç, ibadet ve itaat, birlik, milli hakimiyet ve halkın düşüncesine saygı,
insanın saygınlığı ve özgürlüğü, diktatörlüğe hangi şekilde olursa olsun
muhalefet etme, adalet ve eşitlik" 2

Taleghanı'nın Rıza Şah diktatörlüğüne karşı olma İslami Merkezde


kültürel ve düşünsel faaliyette bulunma, petrolün millileştirilmesini
destekleme, milli direniş hareketinde etkin olma, Halkın Mücahitleri örgütüyle
işbirliği ve hapisten çıktıktan sonra İslam devrimine katılma gibi bir siyasi öz
geçmişi vardı.

c) Seferberlik

N.A.İ. ve dini aydınlar islamın yeni yorumu ve batı kültürünü


birleştirerek modern bir ideoloji ortaya koymakta başarılı olduysalar da bu
ideoloji halk tabanını kapsayacak güçte değildi; daha çok yeni orta sınıf ve
aydın kesimlerin dikkatini çekti. Ayrıca bazı tüccarlarla işbirliğine gitmelerine
rağmen maddi güçleri çok fazla olmadığından sıkıntı içindeydiler. Faaliyetleri
daha çok büyük kentler ve özellikle Tahran'da odaklanmıştı ve bu seferberlik

1
Suzan Siyaveşi, a.g.e., s. 91.
2
İran'e Ferda, 5: 21, Ekim 1996, s. 40.

190
için bir engel oluşturuyordu. Ancak, islam devrimindeki seferberlik rollerini de
inkar etmek mümkün değildi.

1977 yılındaki açık siyasi ortamda ve Şah'ın liberalleşmesiyle N.A.İ.,


daha aktif bir rol üstlenmek için çaba harcadı. N.A.I. liderleri hapisten
çıktıktan sonra zindanlardaki teşekkülleri organize etmeye başladılar. 5 Ocak
1979'daki "İran ve Siyah-Kırmızı Sömürge" adı altında çıkan makale üzerine
N.A.I.nin liderleri Humeyni liderliğindeki ulemaya katıldı ve ulema yoluyla
(camiler, medrese, mescitler, tekke ve zaviyeler vb.) seferberlik güçlerini ikiye
katladılar.

d) Organizasyon

N.A.I. nın devrime ilk katılımı devrim şurasında oldu ve organizasyon


amaçlı idi. Bu şura İmam Humeyni Paris'teyken devrim meselelerini organize
etmek, iktidarın el değiştirmesi ve devrimci güçlerin iktidara geçmesi için
oluştu. Şuranın üyeleri zaman içinde Bazergan, Sahabı, Ayetüllah Beheşti,
Hamenei, Mehdevi Keni, Bahonar, Haşemi Rafsanjani, Musavi Erdebili, Beni
Sadr, Habibi ve Motahhari'yı başkan olarak seçtiler.

Şura 5 Şubat 1979'da Bazergan'i yeni devletin ilk başkanı olarak seçti.
İmam Humeyni ve devrim şurası geçici devletin görevlerini ve gelecek
iktidarın şeklini belirlemek amacıyla genel referandum, halktan oluşan
Meclis–i Müassesan meclisinin oluşumu, yeni anayasanın kabulü ve meclis
için yeni seçimler, olarak belirledi.

Geçici hükümet liberal olduğu için radikal güçlere karşı sadece 9 ay


dayanabildi.

191
5. Şeriati: Mezhebi Aydınlarının Önderi

Şeriati'nin islam dininden algıladığı hayatın tüm boyutlarını içeren


ideolojik bir inançtır. Bu anlayış toplumun üyelerinin görüşlerini ve öz
bilgilerini geliştirip harekete geçiriyordu. 1

Şeriati'ye göre: “islam sınıfsal farklılıklara, cehalete, gericiliğe,


emperyalizme, haksızlığa ve sömürüye karşı idi. Onun mantığında İranlı
aydınların islami ulemanın tekelinden çıkartılıp ve emperyalizme ve
sömürüye karşı güçlü bir islami güce dönüştürülmeleri gerekirdi. Şeriati'nin
ideolojisi büyük bir genç kitlesini etkiledi. Şeriati şehit olma, özgürlük için bir
hareket ve adalete dayalı bir toplumun oluşumu için bir araç olarak
nitelendiriyordu” 2.

1
Abrahamian, Ibid, s. 574.
2
Muhammed Amjad, "Az Diktatori ta İktidare Dini", Çev. Hüseyin Mofteheri, Tahran, Soghan
Yayınları, 2001, s.100.

192
İran İslam Devriminde Dini Aydınların Rolleri ve Etkililikleri

Radikal islam: Şeriati


Liberal islam : Bezirgan reformculuk
Nasyonalist islamcılık: Özgürlük mücadelesi
Hazırlama Anayasaya dayalı demokratik meşrutiyet
iktidarı, islam ve yeni bilimler arasında bir
uyum sağlamak, emperyalizme sömürgeye
karşı mücadele, ulemadan bağımsızlık,
İdeoloji batı ve liberalizmi örnek almak, demokrasi

Liberal islam : Demokratik cumhuriyetçilik


Oluşum ve saltanatın reddi.

Zafer İran-İslam cumhuriyeti

Esnafın bir kısmıyla işbirliğine girmek


Hazırlama Faaliyetlerin Tahran’da odaklanması

Muhafazakar grupların Şah’a baskı yapmak


Oluşum amacıyla birleşmesi, “Kırmızı siyah
sömürgesi” makalesinin yayınlanması
Seferberlik
İmam Humeyni ve mücadeleci kültürü
benimseyen gruplarla itilaf, gayri dini siyasal
Zafer kültürlü grupları dini liderle buluşturmak,
seferberlik gücünü dini ulemayla birleşerek
Değişim
artırmak
mimarları

Milli direniş hareketi


Siyasi akımlar
Değişim Mezhebi Sosyalist inançlılar, Jama, Halk
faktörleri aydınlar mücahitleri örgütü, N.A.İ.
Hazırlama Hezbe Mardome İran
İslam merkezi, öğrenci dergisi
Değişim Tahran üniversitesi ve islami
Organizasyon dernekler, Hedayet camisi
şartları
Oluşum Zindandan teşkilat organizasyonu

Devrim şurası,
Zafer Geçici devlet

Taleghanı, Bazargan, Sahabi


(Milli aydınlar)
Şeriati (Din aydını)
Hazırlama Milli direniş hareketine katılım ve liderliği
Rıza Şah diktatörlüğüne karşı mücadele,
petrolün millileşmesine karşı mücadele
İkinci CM.de faaliyet
Liderlik
Dini ulemayla yakınlaşmak özellikle
Oluşum
Şeriati’nin ölümünden sonra

Dini ulemayla yardımlaşmak özelilkle


Zafer Bezirgan’ın geçici devletine katılmak ve
bakanlar kurulunu oluşturmak

193
I. Milli Aydınlar

a) Liderlik

Cepheyi Milli veya ulusal cephe devrimci ve aktif bir grup olarak diğer
mevcut siyasi gruplar yanında devrimde önemli bir rol üstlendi. N.A.I., C.M.,
dini aydınlar (Şeriati Taleghanı, Bazergan vb.) bazı sol örgütler vb. devrim
sırasında halkı yönlendiren en önemli gruplar arasında yer alıyorlardı. Başka
bir değişle İmam Humayni'nin akılcı liderliğinde bütün bu gruplar devrimci bir
islam ideolojisinin çatısı altında toplanıyordu. Adı geçen gruplar ve öncüler
devrimin ideologları olarak halkın seferberliği ve devrimin organizasyonu için
çabalıyorlardı. Aydınların İran İslam devrimi liderliğindeki rolü ve değişik
aşamalardaki varlıkları organizasyon, seferberlik ve ideoloji tartışmalarında
daha açık bir şekilde gözükebilir.

b) Organizasyon

1) Birinci Cepheyi Milli

C.M. organizasyon, grupların oluşumu ve örgütlü iletişimleri


bakımından devrimde önemli bir grup olarak faaliyette bulundu. C.M. çatısı
altındaki teşekküller şu şekilde sıralanıyordu.

1. İran Partisi

2. Pan-İranist Partisi

3. Millete İran Partisi

4. Mardome İran Partisi

5. Zahmetkeşan Partisi

1. İran Partisi : Bu parti 1944 yılında Zirek Zadeh, Şhapur Bahtiyar,


Moazzami, Allahyar Saleh gibi batıda eğitim görmüş siyasi muhalifler ve
aydınlar tarafından kuruldu. Partinin iç siyasetindeki ideolojisi demokrasi, milli
egemenlik ve her çeşit diktatörlük iktidarlarına muhalefet, il derneklerinin

194
tesisi, yerel gelenekler ve dillerin ülke bütünlüğünü muhafaza ederek
korunması üzerine duruyordu. 1

Partinin işçiler ve esnaf diye iki kolu vardı Partinin İsfahan, Horasan,
Gilan, Şiraz vb. kentlerinde şubeleri bulunuyordu. Partinin dergisi Cepheye
Azadi adı altında yüksek tirajda yayınlanıyordu. 2

2. Pan –İranist Partisi: En önemli amacı eski İran'ın ihtişamını geri


getirmekti ve Tudeh partisiyle mücadele üzerinde yoğunlaşıyordu. Petrolün
millileştirilmesinden sonra "Mellete İran partisi" onlardan ayrıldı. Partinin
dergisi "Nedaye Pan İranist ve Nasyonalizm" ülke dışında ve "Bahre" ülke
içinde yayınlanıyordu. 1970'lerin baskı ortamında devletin onlara karşı daha
sert bir tutum izlemesine sebep oldu. 3

Yukarıdaki dergilere ek olarak Khak ve Khoon dergisini de


yayınlıyorlardı. Bu dergi bir süre için kapatıldı ve 1973'te yeniden yayına girdi
ve rejim muhaliflerini toplamak için büyük bir faaliyete geçti. Parti 1977'de
açık siyasi ortamın ilan edilmesiyle yeniden faaliyete geçti ve "Ahmet Ebne-
Ahmet" liderliğindeki "Ettehad Baraye Azadı" cemiyetiyle birleşti. Ocak
1978'de parti lideri Pezeşkpur mecliste 23 kişilik millet vekili grubuyla
milletvekilliğinden istifa ederek İmam Humeyni'nin tarafına geçti. 4

3. Millet-i İran Partisi : Bu parti Pan-İranist partisinden Fruher


liderliğinde ayrılan bir partidir. Partinin tabanını öğrenciler ve üniversiteliler
oluşturuyordu. Dergisi Apadana adında ve yüksek tirajda yayınlanıyordu. Bu
partinin liderlikteki önemi bazı üyelerinin C.M.'nin merkez şurasında yer
almasından kaynaklanıyordu. 1970'lerin ortalarında parti, C.M. yanında
rejime karşı büyük mücadeleye girdi, bazı üyeleri yakalandı ve tutuklandı. Bu
partinin milliyetçi görüşleri vardı ve İran'ın siyasi, ekonomik ve toplumsal
olarak tam bağımsızlığı için çalışıyordu. Kanun egemenliği ve bütün
toplumsal sınıfların haklarını korumaya yönelik faaliyette bulunuyordu.

1
Sosyalizm Hezbe İran, İran Partisi Yayın Merkezi, Tahran Bi Ta, ss. 4-5.
2
Kerim Sanjabi, Haterat Sonjabi, Londra, Milliyon Yayınları, 1989, s. 197.
3
Mosahebe Keyhane Havai Ba Pzeşkpur, Yaz 1991.
4
Medareki Dar Bare Hezbe Pan İranist Dar Enghelabe İslami, 1981, s. 3.

195
4. Mardome İran Partisi : 1952 Muhammed Nakhshab tarafından
kuruldu. Partinin gazetesi "Piruziye Mardome İran"dı. 1963'te partiden
ayrılmalar oldu ve O Jonbeşe Müslüman Mobarez partisini oluşturdu.

5. Zahmetkeşan Partisi : 1951'de kuruldu. Muzaffer Baghai ve Halil


Meleki partinin güçlü liderleriydiler. Bu parti milliyetçi, mezhepçi ve sosyalist
üyeleri bir arada bünyesinde bulunduruyordu ve çeşitli dergilerle (İlim ve
Heyet Şehit, 3. Güç vb.) kendi üslubunu yaymaya çalıştı. Bu parti ve
Mardome İran Partisi'nin temel ideolojisi Marksizm ve sosyalizmdi.

2) İkinci Cepheyi Milli

Cepheyi Milli 1960'da ve seçimlere itiraz sonucu şekillendi.


Sancabi'nin dediğine göre Saleh ve Seyit Bağır Han evinde özel toplantılar
yoluyla özgürlükçü ve diktatörlüğe karşı mücadelede geçmişi olan insanlar
milli partilere yardım amacıyla Musaddık'çı düşünce etrafında toplanıp küçük
bir grup oluşturdular. C.M.'nin yaklaşık olarak üyelerinin sayısı aşağıdaki
gibiydi. 1

Millete İran Partisi 300 kişi

Üçüncü Güç 200 kişi

N.A.I. 700 kişi

Partili olmayan üyeler 1.500 kişi

Öğrenciler örgütü 5.000 kişi

1961'de Cephe seçimlerin şekli ve 3 öğrencinin tutuklanmasına tepki


olarak polislerle çatışmaya varan gösteri düzenledi. Gösteriye katılan
sempatizanların sayısı 5.000 kişi civarında tahmin edilmiştir. 2. C.M. 1960'lı
yıllarda Şah'ın toprak reformu, beyaz devrim ve diğer teşebbüslerine tepki
gösterdi ve bir bildiriyle "reformlara evet diktatörlüğe hayır" sloganıyla halkı
gösterilere davet etti.

1
Hatırate Sanjabi, a.g.e., s. 167.

196
3) 3 ve 4 Cepheyi Milli

1964'te 2. C.M.nin kapanışıyla 3. C.M. kuruldu ve faaliyete Mardome


İran Partisi, Millete İran Partisi, N.A.I. ve Sosyalistler Topluluğundan
temsilcilerle başladı. 1965'te merkezi şura üyelerinin büyük çoğunluğu
tutuklandı ve Cephenin liderine faaliyetlerin durdurulması için emir verildi.
Ancak, daha sonraki yıllarda üyeleri açık veya gizli gazete yayını, resmi
makamlarla yazışmalar, parti ve dışarıdaki diğer gruplarla iletişim gibi
faaliyetlerde bulundular. 4. Cepheye Milli 1976'da oluştu. Resmi olarak
1977'de bir duyuru ile faaliyete geçti. Mardome İran Partisi, Milete İran
Partisi, Sosyalistler Topluluğu ve İran Partisi cepheyi oluşturdular. Bu
dönemde C.M, devlete karşı eleştirileriyle birlikte dini ulema, N.A.I ve diğer
mezhep gruplarıyla yakınlaşarak rejimin yasa dışı olduğuna dair görüşlerini
belirledi ve bir sürü radikal girişimlerde bulundu. 1 Bu stratejik değişmeler
yanında C.M. iç ve dış organizasyonlarını sürdürüyor ve liderlere yazılar
yazıyordu. C.M. uluslararası kuruluşları İran hükümeti aleyhine mevzi
tutmaya davet ederek rejime karşı halk ve grupların uyanmasında çok etkili
bir rol üstleniyordu. Sencabi Paris bildirgesinin önemi konusunda şu
açıklamada bulunuyor: "İlk defa ünlü bir siyasi örgüt İran saltanatının yasa
dışı olduğunu uluslararası seviyede resmi olarak açıklamış oldu." 2

Diğer gruplar

Siyasi ortamın genişlemesiyle değişik gruplar ve partiler faaliyete


başladılar. "Nehzete Radikal" 1977'de batıda eğitim görmüş liberal aydın
Rahmatüllah Moghaddam Maraghai tarafından kuruldu. Parti üyeleri
meshepler üstü bazı teknokratlardan oluşuyordu ve esas çekirdeği 1975
yılında 30 kişilik bir üniversite hocası ve düşünürden meydana gelmişti. 3

1
Muctaba Maksudi Taghirate Siyasî ve Ejtimai İran, Tahran, Rozaneh Yayınları, 2001, s.
195.
2
Kerim Sanjabi, "Jebheye Milli Ba Mardom Sohbet Mikonod", Peyam Gazetesi, sayı:89,
1980, s. 7.
3
Asnade Sefarete Amir Amerika, Cilt 25, Tahran Casusluk Yuvası Yayınları, 1985, s. 21.

197
İlanlar, bildiriler tepkiler grubun rejim aleyhine en önemli eylemleriydi.
Genel çizgisi sosyal demokrattı ve C.M. ile yakın bir iş birliği içinde olmak
suretiyle devrimde etkili konuma geldi. 1 İran Hukukçular Cemiyeti 1978'de
Kazım Habibi, Sencabi, Sami, Bazergan, Mogaddam Maraghai gibi adları
içinde bulunduran ünlülerin imzasıyla Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne
bir yazı yazarak rejimi, insan hakları ve anayasanın ihlali, siyasi tutukluların
katliamı, tek partili sistemin hakimiyeti ve şiddetli sansürden dolayı şikayet
etti. 2

c) Seferberlik

1970'li yıllarda özellikle 1976'dan sonra C.M., çoğu gösterilere,


grevlere veya direkt olarak katılıyor veya destekliyordu. 9 Ocak 1978'de
İttilaat Gazetesinde çıkan makaleyi cahilce bir yazı olarak niteleyip tepki
olarak halk gösterisini destekledi. 3 Tebriz olayından sonra rejimi kınayarak
bütün çabaların milletin egemenliğinin tesisi üzerinde yoğunlaşması
4
gerektiğine kanaat getirdi.

Bu ilanda dini ulemanın himayesi talep edilerek rejime karşı


mücadelede itilaf ve devrimci seferberliği için ilk resmi adım atıldı. C.M. 21
Temmuz 1978'deki halk gösterilerinde diğer gruplarla ittifak kurdu. Cephenin
merkezi Tahran'daydı ve bu dönemde rejimin değişmesini hedefleyerek
dönem başbakanı Şerif Emami'den Savak'ın kaldırılması, ordunun gelişigüzel
suçlara karışma yetkisinin feshi, yargının bağımsızlığı, düşünce ve basın
özgürlüğü, siyasi partililerin resmileşmesi ve siyasi mahkumlar hakkında halk
iradesini istedi. 5 4 Eylül 1978'deki gösterilerde C.M. nin liderleri ve taraftarları
sahnedeydiler ve Sencabi BBC ile yaptığı röportajda bu gösteriyi bir milli
referandum olarak nitelendirdi. 1 Onlar ayrıca diğer geniş kitleli gösterilerde de
islam devrimine kadar aktif olarak katılımda bulunup, şikayetler ve grevlerin

1
Gholamreza Sanjabi, Tarihe 25 Sale, Cilt 2, s. 28.
2
Gholamreza Sanjabi, a.g.e., s. 28.
3
Sanjabi, a.g.e., s. 286.
4
İlamiyeh Kerim Sanjabi Dar Bare Khiyam Mardome Tebriz, 1978.
5
Rozname Keyhan, 1979.

198
sanayi ve devlet merkezleri, okullar, ofisler ve üniversitelere yayılmasında
etkili bir rol oynadılar. C.M. nin gündeme getirdiği istekler eğitilmiş sınıf
tarafından tutulduğundan taraftarları hızla çoğalıp gösteriler ve mitinglerine
katılım oranı çok yüksek oldu. Resmi olmayan bir açıklamaya göre
gösterilere katılanların seferberliğini %33 oranında C.M. üstleniyordu. 2

d) İdeoloji

İslam devriminin zaferinden önce C.M. ve N.A.I. milliyetçi görüşleri


temsil ediyorlardı. Mücadelelerinde temel aldıkları istekler diktatörlük
zorbalığına karşı mücadeleydi. NAI anayasaya dayanarak "Şah'ın görevi
hükümet değil saltanattır", demekle saltanat makamına dönüşmektir. 3

Bu strateji devrime yakın yıllarda rejimi düşürme mücadelesi şeklinde


yön değiştiriyor ve Bazergan rejime hitaben şu şekilde konuşuyordu: "Biz
anayasa çerçevesinde sizinle son grup olarak konuşuyoruz. Devrimci gruplar
rejime daha radikal bir biçimde davranacaklardır. N.A.I. ve C.M.'in islam ve
islami rejime özel bir bakış açıları vardı. Çoğu milliyetçiler için mezhepler
insanlar için kişisel konularıdır ve din siyasetten ayrıdır "Bazergan'ın değişine
göre ulemaların görevi islam yoluyla ülkeye hizmet etmektir. 4 Bu yüzden
İmam Humeyni, diğer ulema ve dini aydınlar tarafından ortaya atılan islami
hükümet projesi milli gruplar tarafından olumlu karşılanmadı. Belli bir
dönemde diktatörlüğe, yabancılara karşı ve özgürlük için mücadele, adalet ve
benzeri ortak isteklerden dolayı bu aydınların bazıları (Bazergan, Sahabi,
Fruher, Taleghanı) ve dini liderler arasında bir itilaf oluştu. Michel Foucault
Pehlevi diktatörlüğü ortamında milliyetçi düşünce ve eylemlere baskı
konusunda şöyle yazıyor: "C.M. Musaddık'ın mirasçısıydı ve 15 yıldan beri
hareketsiz, siyasi ortamın değişmesini bekliyordu. Ancak bu Amerika'nın

1
Baghi, a.g.e., s.282.
2
Ahmet Eşraf ve Naboo Azizi, Revayeti Az Jafar Hakpanah, a.g.e., s. 118.
3
Mehdi Bezirgan, Müdafe Hob Dar Dadgah, Tahran Ekim 1979, s. 132.
4
Manucher Muhammedi, a.g.e., s.132.

199
desteği olmadan imkansızdı. Bunlar milliyetçi politikalar izleyen güçlü bir
siyasi rejimi rüyalarında görüyorlardı." 1

Böylece bu dönemin en önemli milliyetçi düşünceleri olarak, demokrasi


ve milli egemenliğe inanç, her çeşit diktatörlüğün ve yabancı istilasının reddi,
toplumsal adalet, toprak bütünlüğünün korunması, medeni çerçeveler ve
parlamenter oluşumların güçlenmesi vb. düşüncelere yer verebiliriz.
Bunlardan bazıları 1979'da devrimci devletin yeni sistemindeki organlarında
etkili oldular. Bazıları da yasalar çerçevesinin dışına çıkamadığından bir
sonuca varamadı. 2

1
Michel Foucault, İraniha Che Ruyahayi Dar Sar Dashtanend, Çev. Hüseyin Mensuri, Tahran
1999, ss. 62-63.
2
Hezb Sosyalist İran, İran Partisi Yayın Merkezi, Tahran Bita, ss. 4-5.

200
İran İslam Devriminde Milli Aydınların Rolleri ve Etkililikleri

Meşrutiyet düşüncesi
Hazırlama Anayasanın uygulanması

Oluşum Saltanatın yok olması


İdeoloji İslam, demokrasi ve istiklal

Milli egemenlik
Zafer
Basın özgürlüğü

Üniversitelere ilan vermek


Hazırlama Nedeye Pan İranist
ve Nasyonalizm dergileri

Grev
Seferberlik Oluşum Üniversitelilere ve okullara ilan vermek
Dernekler (cephe azadi)

İlanlar
Değişim Zafer Diğer gurplarla ittifak kurmak
Gösterilere katılmak
mimarları

Değişim Milli Cepheyi Milli


faktörleri Aydınlar Hazırlama İran Partisi
Mardome İran Partisi
Emekçiler Partisi
Değişim
şartları Pan İranist Partisi,
Millete İran Partisi
Organizasyon Oluşum İkinci Cepheyi Milli
Üçühcü Cepheyi Milli

Dördüncü Cepheyi Milli


Zafer Nehzete Radiakl

Nakhshab Baghai
Hazırlama Meleki

Bahtiyar,
Liderlik Oluşum Moghaddam Maraghai,

Sanjabı, Pzeshkpoor,
Zafer Frohur

201
J. Marksist Aydınların İslami Devrimdeki Rolleri

Halk Fedaileri Örgütü: Bu örgüt 1971'de iki grubun birleşmesinden


meydana geldi: Jazani ya Siyahkal grubu ve Tahran'daki Ahmetzadeh grubu.
Jazani grubu 1966'da Bijan Jazani (felesfe bölümü) Abbas Soorki (siyasal
bilimler) Muhammed Aştiani (hukuk), Hamit Eşraf (teknik), Aliakbar Safai
Farahani tarafından oluşturuldu. Ancak, bu grubun bütün üyeleri Safai
Farahani ve Hamit Eşraf dışında Savak tarafından tutuklandılar. Kalan iki kişi
iki bölümden oluşan yeni bir takım oluşturdular. 1. Orman grubu, 2. Kent
grubu

Siyahkel olayından sonra Hamit Eşraf liderliği üstlenip, şehir içi gerilla
savaşı tezini örgüte sundu. Bu örgüt yasal yollardan mücadele veren diğer
siyasal grupları eleştiriyordu. Çoğu üyesinin tutuklanmasına rağmen kalan
üyeler örgütün ilerideki operasyonlarının organizasyonunu planladılar.
Elçiliklere saldırdılar, üniversitede Siyahkel olayının yıl dönümünde grevler ve
gösteriler düzenlediler ve birçok silahlı operasyon gerçekleştirdiler.

İran Halk Mücahitleri Örgütü : Bu örgüt Haziran 1963'ten sonra


silahlı eylemlere yöneldi. Örgüt kurucuları Ayetüllah Talaghanı ve Bazergan
yeni düşüncelerin etkisi altında hareket edip islami toplumsal adaleti, eşitlik
ve özgürlük taraftarı olmayı bilimsel bir ideoloji olarak tanımaktaydılar. Hatta
daha ileriye gidip islam ve Marksizmin benzer tutulan bazı taraflarını
birleştirmeye çalıştılar. Ancak, bu uzun sürmedi. 1975'de örgütün giderek
Marksizme mehil göstermesinden sonra örgüt liderleri çoktan Marksist
olduklarını açıklamışlardı bile.

a) İdeoloji

Halkın Fedaileri örgütünün kurucusu Bijan Jazani, Marksizmi iki grupta


sınıflandırıyor. 1. Devrimci Marksizm, 2. Burjuva Marksizm.

Burjuva Marksizmi, Marksizmi sosyolojik ve ekonomik bir ekol olarak


tanımlıyor hatta işçi hareketlerine karşı onu kullanmaya çalışıyordu. Halbuki
devrimci Marksizm-Leninizm alt yapı ve üst yapının ilişkisinden diyalektik ve

202
bilimsel bir algılama ortaya koyuyor, dini ve objektif faktörlere devrim
hazırlığında yer veriyordu. Yani tarihi gerekçelerin toplumsal hareketler
kanalından geçmesi gerekiyordu. Marksizm-Leninizm bir aşamadan diğer
aşamaya geçiş sırasında bilinçli bir harekettir. Jazani'nin sosyoloji
yorumunda halk emperyalizm ve onun sosyal müttefiki yani komprador
burjuvalar ve özellikle idari ve militaristler ile çelişki içindedir. Jazani Çin
komünist devrim örneğini öneriyordu.

Mücadele stratejisi olarak Mao'nun teorisine göre köylerde ve tarımsal


alanlarda halk tabanına dayalı tartışmaları kentlere taşımak lazımdı. Siyahkel
operasyonu bu teoriye dayanarak planlanmıştır. Maoculuk başlangıçta solcu
harekette ve özellikle genç öğrenciler üzerinde derin bir etki yarattı ve halk
ordusu veya özgürlük ordusu fedaileri adı altında, küçük gerilla grupları,
oluşturuldu. Gerilla savaşlarının etkisi konusunda teorik yaklaşımların en
orijinal yazıları Ahmetzade, Poyan Jazani'ya aittir. Bunların arasında
Jazani'nin yazıları kendi yaratıcı beynine aittir; ancak diğer yazılar tamamen
Latin Amerika'nın gerilla savaşı teorisyenlerine ait klasik metinlerden
alınmıştır. 1

Jazani'ye göre: “İran 1960-1963 yılları arasında kısa bir duraklama


dönemi yaşadıktan sonra harekete geçmiş ve Haziran 1963'de devrimci
gücünü ortaya koymuştur”. Ona göre: "Artık siyasi bir topluluğu oluşturmanın
ve parlamenter mücadelenin hiçbir yararı yoktur". 1 Bu şartlar altındadır ki
başta Marksist-Leninist ögeler olmak üzere devrimci güçlerin ayakta
kalabilme mücadelesinde dağılmamak için direnişlerini yükseltip birleşmeleri
gerekir. Halk fedailerine göre bireylerin ve örgütün yok olması önemli değil,
önemli olan deneyimlerin kalmasıdır.

b) Organizasyon

Halk fedaileri ve halk mücahitleri gerilla örgütlerinin her ikisi de


organizasyonu aynı derecede önemsiyorlardı. Halk fedailerinin geçmiş

1
Bijan Jazani, Chigone Mobareze Mosellehane Be Jeng Tebdil Mishavad, Halk Fedaileri
Örgütü, Tahran, 1978, s. 18.

203
mücadelelerine dayanarak hizmetlerin en önemli faktörü olarak
organizasyonun yokluğunu belirlemesi, sonraki çalışmalarda organizasyona
özel bir önem verilmesine sebep oldu. 2 Leh Dvan marksist aydınlardan biri
olarak gücün organizasyonda saklı olduğunu ortaya koyuyordu ve ona göre,
organizasyon kadrolarla konuşup tartışmadan mümkün değil; En etkili
organizasyon tarzı tam bilgi gerektiriyordu.

Her örgütün siyasi çizgisine uyumlu siyasi görevleri vardı. 3 Halk


fedaileri örgütünün oluşumunun ilk yıllarında ilişkiler daha çok arkadaşça
devam ediyordu. Ancak, ilerideki şartlar gizliliği gerekli kılınca örgüt liderleri
kararları merkezi bir sistem içinde düzenlediler ve yukarıdan aşağıya
kanalize ettiler. Örgüte indirilen ilk darbelerden önce örgütte demokratik
merkezcilik uygulanıyordu. Ancak 1971-1972'de rejimin örgüte olan saldırıları
ve örgütün bu saldırılardan aldığı derslerden sonra demir oligarşi veya demir
düzen uygulamaya konuldu. Yeraltı çalışması, gizlilik ve baskılardan dolayı
geniş iletişim imkansızlaşıyordu ve bundan dolayı kararlar tek veya en çok iki
kişi tarafından veriliyordu. Örneğin halk fedaileri örgütünde 1971'den sonra
karar merkezi Hamit Eşraf oldu. Halk fedaileri tarafından ciddi biçimde
uygulanan organizasyon düzenini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. 1. Merkezi
iradenin kanun olarak kabul edilmesi, 2. Olayları ideolojik şekle sokmak, 3.
Gizli evlerde yaşamak, 4. Bireyleri normal günlük hayatlarından ayırmak.

Bu örgütün esas sorunu, organizasyon değil halkla olan ilişki


biçimindeydi. Zira mevcut baskıcı koşullar ve kabul edilmiş marksist
organizasyon biçimi onların savunma mekanizmasını güçlendirmesine
rağmen halkla geniş çapta birleşmeleri için uygun bir mekanizma bulamadılar
ve zamanla halktan uzaklaştılar.

1
Bijan Jazani, Usule Ejtimai ve Strategy Hareket Enghelabi İran, Tahran, Maziyar
Yayınları, 1979, s. 7.
2
Tarih ve Tesise Sazemane Mujahedin Halk, Halk Mücahitleri Örgütü, Temmuz 1979.
3
Leh Dvan, Sazeman ve Teshkilat Tahran, Binaz Yayınları, 1979, s. 47.

204
c) Seferberlik

Halk fedailerinin faaliyetleri daha çok örgüt içindeydi ve gerilla


eylemleri örgütün içinden yönlendiriliyordu. Bu eylemler örgüt faaliyetlerinin
başında geliyordu. Düzenli siyasi bildiriler ve gece dağıtılan ilanlar, rejimin
işkenceleri ve milli sermayenin dışarıya kaçırılmasını açıklıyordu. Bunlar
halkın rejimi daha iyi tanımasında çok etkiliydi. Silahlı ve gerilla eylemlerini
üçe bölebiliriz. 1. Patlama eylemleri, sivil polis merkezlerine saldırma
(bombalı saldırı, el bombası saldırıları). 2. Terör eylemi, Şah rejimine bağlı
kişilerin, yabancı müsteşarların veya mücadeleyi terk edip Savakla işbirliğine
girenlerin öldürülmesi, örgüt içi tasfiyeler. 3. Ekonomik kaynak yaratmak için
bankalara silahlı saldırılar düzenleme.

Tam olarak yapılan gerilla hareketlerinin sayısı konusunda bir liste


bulunmuyor. Ancak, 1970-1977 yılları arasındaki ilanlara, el yazılarına ve
gazetelere bakarak böyle bir liste ortaya çıkıyor. 1971'de en önemli
operasyonlar Korgeneral Farsio'ya karşı yapılan suikast, Gholhak karakoluna
saldırı ve iki rehin alma eylemidir ki halk mücahitleri tarafından yapılıp
başarısız kalmıştır. 1977'de fedailer dört bombalama operasyonu
gerçekleştirdiler. 1976'da iki patlama ve bir terör operasyonu, iki Amerikalı
müsteşarın ölümüne neden oldu, 1974'te dokuz eylem (iki rejim elemanının,
bir kapitalistin, bir hain fedainin öldürülüşü ve beş patlama) gerçekleştirdiler.
Halk Fedaileri ve Halk Mücahitleri gibi halk kaynaklarına ulaşamadıklarından
bankalara silahlı soygun düzenliyorlardı. 1

Bazı merkezlere el bombası atılmasından amaç antiemperyalist


duygularını göstermekti. Farklı ülkelerin temsilciliklerine, İran-Amerikan
derneği, Umman Elçiliği, Shell Petrol Şirketi, Pan Amerikan uçak şirketi vb.
merkezlere daha çok saldırılıyordu. Bu eylemlerin hepsi büyük hasar ve can
kaybına yol açmıyordu ve bazıları silah elde etmek için yapılıyordu. Örnek
olarak Gholhak ve Tebriz karakollarına yapılan saldırıyı gösterebiliriz. Bu
örgütün çoğu faaliyetleri 1970-1977 yılları arasında Tahran'da ve az sayıda
diğer kentlerde gerçekleşti. Bu eylemler onun stratejisini yansıtmayıp daha

205
çok günlük olaylardan etkileniyordu. Yani eylemler ve amaçlar arasında
mantıklı bir ilişki yoktu.

Siyahkel olayı örgütün İran'ın yakın tarihine ilk gerilla hareketi olarak
geçen radikal operasyonlarından biriydi. 1970 yılında örgütün orman kolunun
birkaç üyesi Siyahkel etrafındaki dağlarda, Gilan iline yerleştirilen. Ancak,
Savak tarafından belirleyip, Siyahkel sınır karakoluna yapılan saldırıda
(1971) tutuklanıp idam edildiler. Gerilla saldırılarının liderleri, işçi ve köylülerin
rollerinin öneminin bilincinde değillerdi. Bildirilerinde işçiler ve çiftçileri
destekleme amacıyla bol miktardaki slogan bulunmasına rağmen, pratikte
işçi ve çiftçi tabanları ile bir sağlıklı bir bağ kurulamadı. Bazı eleştirmenlere
göre silahlı saldırı halkı organize etmek için değil belki halkı uyandırmak için
sadece bir araçtır. Ancak, böyle bir saldırı da devrimcileri halktan ayıran
duvar arkasındaki bir harekettir. 2

Köy ve kentlerdeki halk tabanı bir aşamada bu örgütleri


desteklemediği gibi, çoğu durumlarda eylemi yapanlar halk tarafından
tutuklanıp, rejim güçlerine teslim edildiler. Örneğin Siyahkel sınır karakoluna
saldıranlar köylere indikten sonra köylüler tarafından tutuklanarak polise
teslim edildiler. 3

Bazen de şehir içi operasyonlarda halkın müdahalesi sonucu


operasyon başarısız kalıyordu. Örneğin, halk fedailerinin Şah'ın yeğenine
(Şahram) saldırısı halkın müdahalesiyle başarısız kaldı. 4Böylece halk
fedailerinin silahlı mücadelesi siyasi bir değişime veya bir halk devrimine yol
açamadı. 5

1
Bijan Jazani, Si Sal Tarihe İran, II. Cilt, Tahran, Ferda Yayınları, 1978.
2
Organe Rahe Kariger Dar Enghelab, Fedailer Halk Partisi Yayınları, 1980, s. 105.
3
Raveshhaye Savak, I. Kitap Halk Mücahitleri Örgütü Üyeleri, Tahran, Samadiye Yayınları,
1982.
4
Dastone Siyahkal, Halk Fedaileri Örgütü, 1980, ss. 33-34.
5
Errand Abrahamina, Radicalism The İraian Mojahedin, İbid, p. 260.

206
d) Liderlik

Marksist örgütlere hakim ideolojik esaslardan dolayı lider ve liderlik


sadece örgütün içinde gündeme geliyordu. Rejimin darbelerinden önce halk
fedaileri örgütü demokratik merkeziyetçilik yönetimiyle yönetiliyordu. Daha
ileri aşamalarda liderin görüşleri örgütün yasalarına dönüşüyordu. Bu yöntem
1972-1976 arasında, yani bireysel yönetimin uygulandığı dönemde göze
çarpıyor. (Michels'in tunç ironi oligarşi). 1 Fedailer örgütünü incelemeye
aldığımızda bunların halk liderliğini ele geçirmek için herhangi bir çabada
bulunmadıklarını görüyoruz. Hatta böyle bir çaba olsa bile örgüte hakim
ideoloji ve bu ideolojinin halkın dini inançlarıyla uyuşmaması ayrıca rejimin bu
grupları kafir ve dinsiz olarak halka tanıtma çabaları, halk arasında bir destek
bulamamalarına sebep oldu. Halk fedaileri örgütü tarafından kazanılan
güçlerin istatistiksel verileri, onların eğitim görmüş insanlar arasında bile
başarısız olduklarını gösteriyor. Yani, iki gerilla örgütünün Savak'dan
korunmuş olanların sayısını toplasak 250 kişi, yani %0.5 oranından daha
yüksek bir oran çıkmaz, zira o yıllarda tüm ülkedeki öğrenci sayısı yaklaşık
8.000 kişiydi.

1
Robert Michels, Jameshenasi Ahzab, Çev. Ahmet Naghibzadeh, Tahran, Soghan
Yayınları, 1990, ss. 220-221.

207
İran İslam Devriminde Marksist Aydınların Rolleri ve Etkililikleri

Marksizm - Leninizm
Hazırlama İslam - Marksizm
Demokratik - Merkezcilik

İdeoloji
Oluşum Santralizm ve gerilla çizgisi

Zafer _____

Siyasi ve nizami ilanlar gece yazıları,


dağıtımı. Kor General Farsio, Şah ve
Hazırlama sermaye sahiplerinin terörü, patlama
operasyonları, batı ülkeleri ve şirketlerine
silahlı saldırı, Siyahkel olayı

Seferberlik Amerikalı müsteşarın terörü, patlama


operasyonu, silahlı operasyonlar, grev
Değişim Oluşum Siyahkel olayının yıl dönümü adına
mimarları üniversitede itirazlar

Zafer Halk hareketleriyle birleşmek


Değişim Marksist
faktörleri aydınlar

Halk mücahitleri örgütü


Değişim Halk fedaileri örgütü (Jazani-Ahmetzade grubu)
şartları Hazırlama Halk ordusu, özgürlük ordusu,
Arkadaşlık topluluğu
Organizasyon
Oluşum Gizli çalışmalar, demir düzen sistemi

Zafer ____

Hazırlama Jazani ve Ahmetzadeh

Liderlik Oluşum Eşraf

Zafer ____

208
K. Dini Ulemanın İslami Devrimdeki Rolü

İran’da batıcı lâik anlayışı savunan görüş, Musaddık döneminin ve


onun izleyicilerinin İran İslam Devrimi döneminde de düşüncelerini
yansıtmaya çalışmışlardır. Bu görüşleri savunanlara göre İslam
Cumhuriyetinin idare şeklinin laik bir anlayışta gerçekleşebileceğini
benimsememektedirler. Yani din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve
din adamlarının asli görevlerinin ibadet alanlarında kalmasıdır. Bu görüşü
savunanlar, Ayetulah Telegani başta olmak üzere, Ayetüllah Şeriatmadari ve
zaman zaman Humeyni ile çatışmalarından dolayı Mehdi Bazergan ve Beni
Sadr olmuşlardır.

Humeyni’nin bu konudaki görüşleri şöyledir: İslam dini ibadeti siyaset,


siyaseti ibadet olan bir dindir. 1 Devrimin önderi, bu görüşü ile tutarlı biçimde
din adamlarının siyasetin içinde olmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Diğer
taraftan dini, siyasetten ayıran ve din adamlarını camilere hapseden
anlayışın islam toplumlarını zayıflatmayı amaçlayan sömürgeci batı anlayışı
olduğu kanısındadır. Onun kanısınca, din adamları camiye kapandıkları
sürelerde islam dünyasını kültürel olarak kendisine yabancılaştırmış böylece
siyasal ve ekonomik alanlarda yabancı boyunduruğu altına girmiştir. Ne
zaman ki, din adamları camiden çıkıp siyasete dalmışlar, işte o zaman islam
devrimi başarıya ulaşmıştır.

Humeyni’nin gerek Mehdi Bazergan ile çatışması ve gerekse


Cumhurbaşkanı Beni Sadr ile sürtüşmesi ya da farklı tutumlarının
kaynağında, laik düşünen kişilere karşı duyduğu güvensizlik yatmaktadır.
Onun gözünde din adamlarının siyasetten ayrılıp salt dinsel görevlerle
ilgilenmesinden yana olan bu kişilerin tavrı, devrimin saptırılması anlamına
gelen ve tüm felaketlerin kökeni sayılan batı kültürüne davetiye çıkarmak ve
islam kültürüne ve dolayısıyla İran halkının yeniden köleleştirilmesi anlamına
gelmektedir. Bu yüzden Humeyni, devrimin ilk günlerinden başlayarak sürekli
biçimde din adamlarını kollamış ve onların kenara itilmesinin önüne dikilen bir

1
Humeyni’nin Konuşması; Cilt I, İran İslam Cumhuriyeti Büyük Elçilik Yayını,
Ankara, 1982, s. 128.

209
engel olmuştur. Dolayısıyla, söz konusu din adamlarına en yüksek
mevkilerde görevler vermiştir. Humeyni’nin bu tür atamalarına örnek olarak
İçişleri Bakanlığı’na Ayetüllah Mehdevi-Kani ve daha sonra İran
parlamentosu başkanlığına seçilen Hacetül İslam Ali Ekber Haşimi
Rafsancani, Devrim mahkemeleri başyargıcı Hacetül İslam Sadık Halhali,
Devrim Mahkemeleri başsavcısı Ayetüllah Kuddusi gibi isimleri görmekteyiz.

Humeyni bu aşamada, sadece laik akımlarla ya da laik gruplarla ilişkili


islamcı siyaset adamlarıyla değil aynı zamanda bazı din adamları ile de
zaman zaman ters düştüğü görülmüştür. Örneğin, bir eylem adamı olan ve
Şah’ın zindanlarında tam 15 yıl hapis yatan Ayetüllah Talagani, Musaddık
geleneklerini izleyen bir din adamıydı. Devrim komitesinin bazı
uygulamalarında şikayetçi olmuş ve din adamlarının yürütme görevleri alması
görüşünü benimsemiştir.

Ayetüllah Talagani, Musaddık geleneğini izleyen bir din adamı, parlak


ve çileli devrimci sicili nedeniyle popülaritesi ancak Humeyni ile
kıyaslanabilen bir önderdi. Adından İran’ın rakipsiz Cumhurbaşkanı olarak
sözediliyordu. Ancak, ölümünden kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, din
adamlarının bu tür görevler almaması gerektiği görüşünde olduğunu ilan
ederek, Cumhurbaşkanlığının asla söz konusu olamayacağını duyurmuştu.

İmam Humeyni, her ne kadar din adamlarının toplumdaki yerlerini


yıpratacak nitelikte olan Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık gibi görevleri
üstlenmeleri gerektiği görüşünde Talagani ile birleşmekteyse de, din
adamlarının yürütme erkinin çeşitli kademelerinde görev almalarını özendirici
tutumlara giderek, bu eğilimdeki din adamlarını desteklemiştir. Hatta daha
ileri giderek, devrim komiteleri, devrim mahkemeleri gibi din adamlarının
denetiminde olan kurumlardan şikayetleri; din adamlarına yönelebilecek ve
karşı devrimci güçlerin yararlanabileceği bir eleştiri kampanyasının başlangıcı
olarak değerlendirmiş, hatalarını görmezlikten gelerek bu kurumları
savunmuştur. Ayetüllah Talagani gibi sınırsız saygınlığa sahip bir önderin
kaygıları bile, Humeyni’nin bu tutumunu değiştirmeye yetmemiştir.

210
Ancak, Humeyni’nin din adamları zümresinin bazı unsurları ile
arasındaki çelişkilerin en ciddisi ve en kayda değeri kuşkusuz, Ayetüllah
Şeriatmadari ile içine girdiği çekişmedir.

İran Şii ulemasının tümü politize değildir. Hatta sayısal olarak


bakıldığında belki de siyaset dışı din adamlarının sayısı daha fazladır.
Humeyni nasıl 1950’lerde Musaddık ile sürtüşmesiyle ün yapan Ayetüllah
Kaşani gibi politize bir din adamı ise; Ayetüllah Şeriatmadari de tıpkı
1950’lerde yanına erişilmez din otoritesi Ayetüllah Borucederi gibi siyaset dışı
bir din adamıdır. Üstelik Şeriatmedari, dini bilgisiyle Humeyni’den daha üstte
sayılmaktadır. İran’daki beş Ayetüllah El-Uzma’dan biri ve en önde geleni
olarak kabul edilmektedir.

Humeyni-Şeriatmedari çekişmesi, daha devrim zaferinin öncesinde,


devrimci kitle gösterileri sürerken gözlenebilmiştir. Ülkeyi saran kitle
hareketlerinin giderek genişlemesi üzerine, İran’ın en önde gelen Merc-i
Taklid’i olarak belirli bir ağırlığı bulunan Ayetüllah Şeriatmedari de ağzını
açmış belki de açmak zorunda kalmıştır. Yaşlı din adamı, Kum’da yaptığı
açıklamalarda Şah’lığı eleştirmiş, din adamlarına yasaların islama uygun olup
olmadığını denetleme olanağını sağlayan 1906 Anayasası’na dönülmesi
çağrısını yapmıştır. Şeriatmedari, uzun süre Şah’lık rejiminin yıkılması
çağrısında bulunmamış, daha ziyade meşruti monarşiden yana gözükmüştür.

Buna karşılık, İran dışındaki Humeyni uzlaşmazlığını ve kararlı


biçimde İslam Cumhuriyeti çağrısı yapan tutumuyla dikkati çekmiştir. Olaylar,
Humeyni’nin istediği ve onun tutumunu doğrular biçimde gelişip, Devrim
zafere ulaşınca Humeyni de Devrim’in önderi olarak yeni İran’daki yerini
almış ve Şeriatmedari’yi bir kenara bırakmıştır.

Devrimci gösteriler döneminde dini konumu nedeniyle “Ülke içindeki


muhalefetin önderi” olarak sunulmaya çalışılan Ayetüllah Şeriatmedari, İmam
Humeyni ülkeye döndükten ve yeni rejimin dizginlerini eline geçirdikten sonra
devrimin gerçek önderine karşı ince ve hesaplı bir muhalefete geçmiştir.

211
Şeriatmedari’nin, Humeyni’ye muhalefeti, Şii geleneğine uygun olarak
din adamlarının devlet iktidarında bulunmamalarının gerektiği anlayışına
dayandırılmıştır. Bu sayede Şeriatmedari, tüm batıcı liberal eğilimleri
barındıran laik grupların da manevi koruyuculuğunu ister istemez
yüklenmiştir. Hatta Humeyni ile Bazergan arasında çıkan çatışmalarda
dolaylı olarak, Bazergan’ın yanında toplanmanın koruyucusu görünümünü
kazanmıştır.

Devrim sonrası koşullarda, Humeyni’nin muhalifleri Merc-i Taklid olan


İmam-ı ancak bir başka Merc-i Taklid ile ve üstelik daha da önemli bir din
otoritesi sayılan Ayetüllah Şeriatmedari ile dengeleyebileceklerini düşünerek
Şeriatmedari şemsiyesi altına girmişlerdir. Şeriatmedari, biraz kendi bilinçli
tutumu, biraz da kendi iradesi dışında oluşan nedenlerle bir güç merkezi
olarak, Humeyni’ye karşı olan laik kesimlerin dini lideri olarak, daha da ötesi
din adamları topluluğunun içinde Humeyni’ye karşı akımın lideri olarak
sahneye çıkmıştır.

Bu nedenle Şeriatmedari’den biraz daha bahsetmek yararlı olacaktır.

Ayetüllah Şeriatmedari Azerbaycan’lıdır. Yani Türk kökenlidir. Bir


Merci-i Taklid olduğu için gücünü sadece İran nüfusunun üçte birini oluşturan
Türkler’den almaktadır. Ancak, etnik köken, ortaklığı nedeniyle İran’ın Türk
eyaleti olarak Azerbaycan’daki manevi otoritesi de su götürmez niteliktedir.
Onun için Türk’lükten önce Müslümanlık esastır. Ayetüllah Şeriatmedari
gelenekçi bir din adamı olarak, elbetteki bir ümmetçi, bir pan-islamist idi.
Bununla birlikte, etnik kıpırdanmaların ortaya çıktığı devrim sonrası İran’da
Humeyni ile giriştiği çekişmede Türk’lerin dini lideri görünümünü kabullendi
ve Türk kartını ustaca oynadı. Türklüğünden Humeyni’ye karşı gücünü
korumak amacıyla yararlanmayı düşündü.

Ayetüllah Şeriatmedari, İran siyasal çevrelerinde çok zeki ve kurnaz bir


şahsiyet olarak tanımlanmaktadır. Humeyni’ye karşı muhalefetini hiçbir
zaman aleni biçimde yürütmemiştir. Uygun anları kollamış ve en kritik
noktalarda iyi tasarlanmış çıkışlar yapmıştır.

212
1979 yılı Aralık ayında Azerbaycan eyaleti ve merkezi Tebriz’de büyük
bir ayaklanma gerçekleşmiş ve bu ayaklanma Şeriatmedari’nin prestij
kaybına neden olmuştur. Bunun üzerine Şeriatmedari Kum’daki köşesine
çekilmiştir. Ancak çok kişi, yeniden uygun zamanı kolladığı yargısına
varmıştır. 1

Şah döneminde Anayasal monarşiyi, devrim sonrasında ise din


adamlarının siyasal görevler almamasını liberal bir “İslam Cumhuriyeti”ni
savunan Şeriatmedari’nin; Humeyni ile en belirgin ayrılığı, İslam
Cumhuriyeti’nin Anayasası’na ilişkin olarak ortaya çıkmıştır. Bunların da
başında yeni Anayasa’nın 5.maddesi olan “Velayeti Fakih” adıyla anılan ve
Humeyni’ye İslam Cumhuriyeti’nin önderliğini bir din adamının yapması
yetkisini vermesinde belirginleşmiştir.

Bu gelişmeler 1979 yılı Aralık ayında yapılan Anayasa


referandumunda daha da hızlandı. Şeriatmedari’nin referandum sırasında
“Velayeti Fakih” hükmünü eleştirmesi kimi gruplarca provake edilerek
Kum’daki evine saldırılmasına neden oldu. Dış basında Humeyniciler ile
Şeriatmedariciler çatışması olarak yansıyan çatışmalar Azerbaycan’a sıçradı
ve Tebriz’de Anayasa’ya karşı gösterilere dönüştü. Şeriatmedari’nin ismini
siper eden karşı devrimci ve eski rejim yanlısı taraftarlar bir nevi rejimi
yıkmayı amaçlayan ayaklanma denemesine çevirdiler, olay sonucu,
Humeyni’nin resimleri yırtıldı. Tebriz’deki bölünme İran çapındaki bir
bölünmenin habercisi olarak değerlendirildi. Batı ve Amerika basını olayları,
“Humeyni rejiminin karşılaştığı en ciddi sorun” olarak niteledi.

Ayaklanmanın ciddiliği anlaşılınca, Başbakanlıktan ayrılmış olmasına


karşılık Türk kökenli ve Tebrizli mehdi Bazergan Azerbaycan’a gitti. Daha
sonra o tarihlerde devrim konseyi üyesi, ekonomi ve maliye bakanı sıfatlarını
taşıyan Beni Sadr ile devrim komitesi başkanı Ayetüllah Mehdevi-Kani de
Tebriz’de karargah kurarak rejim için en ciddi bir ayaklanmanın önüne
geçmiş oldu.

1
Havadisi Enghilab (Devrim Olayları), Tahran, 1982, s. 29.

213
Adı geçen ayaklanma girişiminin 1979 yazında kurulan, Ayetüllah
Şeriatmedari’nin oğlunun yönetimindeki Müslüman Halkın Cumhuriyetçi
Partisi adlı örgütün yönlendirdiği anlaşıldı. Bir çok karşı devrimcilerin bu
partiye sızdığı ve bu partinin adı altında Ayetüllah Şeriatmedari’yi bayrak
yaptıkları açığa çıkarıldı. Ayetüllah Şeriatmedari durumu fark edince köşesine
çekildi. Parti de yasaklanarak kapatıldı.

Ayetüllah Şeriatmedari’nin kişiliğinde geliştirilen olaylar öyle ilginç bir


biçime dönüştürüldü ki hatta bu konuda Tebriz olayları ile ABD’’nin rehineler
sorununun aynı günlere rastgelmesi sonucu, Şeriatmedari ABD yanlısı olarak
bile suçlandı. 1

a) Liderlik

Rafipur'a göre devrimci lider aşağıdaki özelliklere sahip olmalıdır:

1. İktidardakilerle mücadele cesareti olmalıdır.

1. Davranışlarında uzlaşmacı değil mücadeleci olmalıdır.

2. Halkın isteklerini sert, mücadeleci ve duygusal olarak ifade


edebilme yeteneğine sahip olmalıdır.

Ona göre: "1977-79'daki İslami devrimi yönetebilen tek kişi bu


özelliklere sahip İmam Humeyni idi. O halk tarafından kabul edilmişti ve aynı
zamanda halk arasında dini lider olarak da söz sahibiyidi." 2

Humeyni İslami hükümetten yeni uygulanacak bir yorum ortaya


koyarak devrimin mimarlığını yaptı. Şahla mücadelede stratejiler ve tatbikler
konusunda karar veriyordu. Onun üçüncü rolü devleti oluşturmasıydı. Kendisi
direkt olarak devletin yapısına girmedi, ancak devletin teşekkülü ve
yapılanmasında adım adım rolü vardı. İmam Humeyni bütün iktidar ve
meşruiyet (geleneksel, karizmatik ve akılcılık) özelliklerini birarada taşıyordu.
Bir yandan dini konumundan dolayı geleneksel bir meşruiyeti vardı; diğer

1
Ahmet Kesrevi; Tarihi İran, s.173.
2
Faramarz Rafipur, a.g.e., s. 97.

214
yandan devrimci mücadeleleri ve uzlaşmaz görüşleri kişiliğindeki özelliklerle
bütünleşip ona karizmatik bir görüntü vermişti. Devrim, zaferden sonra seçim
sisteminin yerleşmesiyle akılcı ve medeni bir meşruiyete kavuştu. 1

İmam Humeyni dini, konumu ve ünü vasıtasıyla gruplaşmış bir


toplumun öfkesini tek bir hedefe doğru yönlendirip yönetebildi. Humeyni
rejime karşı mücadelede taktikler belirleyip ulema, camiler ve öğrenciler
yoluyla bunu topluma empoze ediyordu. Rejime karşı özel teşebbüslere izin
verip halkı İslam'i bir ekol ve hayat biçimi olarak kabul etmeye teşvik
ediyordu. 2

İmam Humeyni'nin liderliği devrimin oluşumu sırasında iki belirgin


özellik taşıyordu.

1. İmamın konuşmaları sırasında ortaya çıkan gerçek onun halka


dayandığını ortaya koyuyordu.

2. Halkın sloganları da, halkın karşılıklı olarak imama dayandığını


gösteriyordu. Yani İmam Humeyni ve halk karşılıklı olarak birbirlerine destek
veriyorlardı.

b) Organizasyon

Ulema devrimin organizasyonu konusunda çok önemli rol oynadı. 7


Ocak 1978'de İttilaat gazetesinde Humeyni'ye hitaben aşağılayıcı bir makale
yayınlanınca Kum kentinin talebelerinin rejim aleyhine ayaklanmaları sonucu
polis müdahalede bulundu ve ölümlere neden oldu. Bundan sonra devrim
organizasyonu geleneksel ve mezhebi yöntemler ve modern araçlar
yardımıyla başladı.

1. Humeyni'nin emirleri, kasetler, camilerde namazdan sonraki


haberler, motosikletliler tarafından hızla halka ulaştırılıyordu. Ayrıca o

1
Naser Hadian, Ahemmiyet Didgahe Skampel ve İdeoloji ve Rehberi Dar Enghelobe
İslami İran, Tahran Üniversitesi Yayınları, 1990, s. 489.
2
Naser Hadian, a.g.e., s. 18.

215
dönemde devrim olaylarından doğru ve gerçekçi haberler yayınlayan önemli
bir görevi yerine getirmiş oluyorlardı.

2. 17 Ocak 1978'de Kum ayaklanması ardından 18 Şubat 1978'de


Tebriz, Yezd ve Meşhet kentlerindeki ayaklanmalarda şehitlerin sayısı artmış
ve sonraki anmalarda katılanların sayısının çoğaldığı ayaklanmalar günden
güne daha büyük ölçüde yayılıyordu.

3. Caddelerde kalabalık cemaat namazlarının düzenlenmesi (örneğin,


şeker bayramı namazı) askerleri gösterileri bastırmakta zor durumda
bırakıyordu. Çünkü askerler vicdani duygularının aksine olarak namaz kılan
insanların üzerine gönderiliyordu. Bu durum orduda ciddi problemlere neden
oldu.

4. En önemli organizasyon silahı mezhebi-heyeti yürüyüşlerinin


kullanılmasıydı. 1978 devrinden önceki dönemde Aşura ve Tasua günlerinde
geleneksel örf ve adetlere göre heyetler (yürüyüş grupları) organize edilip,
mezhep faktörü de kullanılarak devrim için ve evrimin stratejileri
doğrultusunda halk çok iyi organize edildi. Hatta bu organizasyon şekli
yabancı bilim adamlarının bile şaşkınlığına yol açtı. 1

Sadık Zibakelam'a göre 1940'lı, 1950'li, 1960'lı, 1970'li yılların zor


şartlarında ulema devrime destek vermemişti ve organizasyon adına kayda
değer herhangi bir programda yoktu. Ancak ulemanın son dönemdeki
mücadelesinde en güçlü taraf, İmam Humeyni'nin kayıtsız şartsız
egemenliğiydi. Ayrıca bazı Humeyni taraftarı ulema Ayetüllah makamına
ulaşmamalarına rağmen ilmiye okullarında hoca konumuna geçip liderlik
grubuna katıldılar. Devrim görünüşte düzenli bir teşkilata sahip olmamasına
rağmen bu iki faktör birleşerek Humeyni taraftarlarından oluşan
organizasyonlar ülke çapında çok güçlü bir örgüt gibi hareketlenmeye yol
açtılar. Hapisten çıkan, sürgünden dönen onlarca din hocası 77-78
yıllarındaki ortamda kentlerde camileri ve tekkeleri kullanarak halkı harekete
geçirdiler. 1977'nin ortalarında İmam Humeyni taraftarı ulemadan Beheşti

1
Faramarz Rafipur, a.g.e., s. 100.

216
başkanlığında Ruhaniyete Mobarez adında bir teşekkül oluşturdular.
Gösterilerin programlanması, camilerdeki konuşmalar, nutuklar, slogan
hazırlanışı ve kısaca hareketin organizasyonu büyük ölçüde bu teşekkül
vasıtasıyla yürütüldü. Bu grubun liderleri arasında Haşemi Rafsanjani,
Bahoner, Mehdevi Keni, Hosruv Şahi, İrvani, Nutuk Nuri, Moadihah, Kerubi
ve benzerlerini sayabiliriz. 1

c) Seferberlik

Ulemanın halkı seferber etme konusundaki belirgin gücü, İran İslami


devriminin İslami ideolojisinden ileri geliyordu. Toplumu batı kültür ve
medeniyetinden arındırma, yeni bir toplum ve insan yaratma vaadini veren bir
ideoloji, halkı sahneye çıkartıp onun desteğini hatta fedakarlığını mümkün
kıldı. İran devrimindeki halk katılımı dünyadaki çoğu devrimlere göre
benzersizdir. Bu gösteri ve yürüyüşlerin mezhebi törenlerle eş zamanlı
olması göze çarpan en önemli noktadır. Örneğin şeker bayramının gösterileri,
Aşura ve Tasua hareketleri dünyanın en büyük gösterileri arasında yer aldı.
Hatta dini düşünceleri olmayan insanlar bile bu yürüyüşlere katılıp Allahu
Akbar sloganını tekrarladılar. 1

Şii ruhaniyeti belli sebeplerden dolayı İran'ın devrimci ve İslami


hareketlerinde önemli bir rol oynamıştır.

Bu sebepleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Ulemanın Toplumsal Konumu : Çoğu ulema toplumun yoksul


kesimlerinden çıkıp, zorluklar içinde yetişmişti.

2. Şii Hocaların Ekonomik İstiklali : Şii ruhaniyeti maddi açıdan


siyasi sistemden bağımsızdı. Ruhaniler geçimlerini halkın fitre ve zekat
yardımlarından temin ediliyorlardı.

3. İletişim Ağı : İçtihat ve taklit Şii ekolünde özel bir önem taşıyor.
Bütün halkın din büyüklerine ulaşamamasından dolayı ulema, büyüklerin

1
Sadık Zibakelam, a.g.e., ss. 267-268.

217
düşünceleri ve görüşlerini halka iletme rolünü üstlenmekteydi. Büyüklerin
görüşleri ve fetvalarını camilerde halka iletip, karşılıklı olarak halkın
problemlerini de liderlere aktarıyorlardı. 2

Bu özellikler sayesinde İran devriminde halkın seferberliği, Şii ideolojisi


ve dini bir kişiliğin liderliği vasıtasıyla mümkün oldu. İmam Humeyni İslami
devrimi boyunca halkı seferber eden en önemli etkendi. İran'a dönüşünde
bütün sınıflar ve grupları Şaha karşı ayaklandırdı ve devrim boyunca bütün
İran halkı meşrutiyet rejiminin düşmesi ve İslam Cumhuriyetinin kurulması
için seferber oldu. 3

d) İdeoloji

İran devrimiyle birlikte Skotch Paul gibi birçok düşünür ve sosyolog


devrimlerde ideolojinin rolünü daha fazla önemsediler. Skotch Paul 1982'de
kendi eski düşünceleriyle söylediklerinin reddinde şöyle diyor: "Halkın devrimi
gelmedi önce ideolojik bir lider sayesinde bir bütünlüğe kavuştu." 4

Devrimde değişik düşünce sistemlerinin var olmasına rağmen sonuçta


devrimin mahiyeti din ve Şiilik üzerinde şekillendi. Bunun birçok sebebi vardı.

1. Şii mezhebinin yorumlar (içtihat) için güçlü bir teorik yapısı vardır.

2. Şii ulemalarda organizasyon ve teşkilatlanma mevcut olduğundan


dolayı yorumlara katabilme yetenekleri vardır.

3. Taklit ve içtihat faktörleri vardır.

4. Büyük dini ulema, merkezi iktidardan uzak Necef kentinde yaşadığı


için devletin baskısından kurtuldu.

5. 1960 yıllarından itibaren İran'ın gündemindeki problem batıcılık ve


tahriplerini yok etmekti.

1
Manuchehr Muhammedi, a.g.e., s. 101.
2
Munchehr Muhammedi, a.g.e., ss. 104-106.
3
Feradoon Akbarzadeh, a.g.e., ss.204-205.
4
Faramarz Rafipul, a.g.e., ss. 96-97.

218
6. Halkın din dışındaki alternatiflerden (Marksizm-Liberalizm-
Nasyonalizm) başarısız tecrübelere sahip olması.

7. Yeni orta sınıfın gelişimi ve dini kabul etmesi.

8. Dinden yeni yorumlar ve söylemlerin ortaya konulması (Mevludi


özgürlüğü, Seyit Kutup, Muhammed Abdeh vb.)

9. Bazı ulema tarafından yazılan yeni dini kitapların dine yeni bir
görüntü verilmesi. 1

İstiklal, Akılcılık, Maneviyatçılık 2

Akhavan Mofrad'a göre Aşağıdaki etkenler İslami devrimin


ideolojisinde önemli ölçüde etkili olmuşlardır:

A. İran'daki İslam düşüncesinde iç değişim

İslami alimlerin İslam hakkındaki düşüncelerinin değişmesi ve Şiilikten


farklı yorumlar ortaya koymaları (takiyye, kavramlara sosyal bir itiraz şekli
vermek ve İslamın antiemperyalizm bir yönde hareket etmesi).

B. Dini teşekküller ve ulemanın organizasyonunda meydana gelen


değişimler:

1. Ulemanın özel organizasyon ve iletişim şekilleri (Camiiler, tekkeler,


zaviyeler) ve ayrıca dini heyetler ve siyasallaşmaları.

2. Dini faaliyetlerin niteliği ve niceliğinin değişmesi.

3. İslami radikalizm, İslami aydın grupları ve pazara dayalı İslami


grupların gelişmesi.

4. İslami şahsiyetlerden ötürü İslamın halk diline göre anlatılması


(Şeriatı- Motahhari)

1
Naser Hadian, a.g.e., s. 479.
2
Ali Muhammed Hazeri, "Marahel Pishrafte İdeoloji Enghelabe İslami", Fasıl Name, Metin
No 1, Kış 1999, s.120-130.

219
İran İslam Devriminde Ruhanilerin Rolleri ve Etkililikleri

Mücadeleci İslam
Hazırlama İslamdan yeni yorum
Geleneksel

İdeoloji Oluşum Taklit ve içtihat istiklal


Kapitülasyon kaldırmak

Zafer İslam Cumhuriyeti

Hazırlama Camiler, mescitler ve tekkeler


Ulema ve öğrenciler

Konuşmalar
Kum ayaklanması
Oluşum Kasetler, camiler,
Seferberlik
Şehitlerin anıları

Konumşamalar
Zafer Şehitlerin anıları
Değişim Şeker Bayramı namazı
mimarları

İlmiye okullar
Değişim Dini Mezhebi törenler
faktörleri Hazırlama
Ulemalar Camiler

Değişim İlmiye okullar


şartları Organizasyon Oluşum Mezhebi törenler
Camiler

İlmiye okullar
Zafer Ruhaniyete Mobarez
Dini törenler

İran-İslam Cumhuriyetci Partisi


Hazırlama Humeyni : geleneksel

Liderlik Oluşum Humeyni: karizmatik

Humeyni: akılcılık
Zafer Beheşti ve Motahhari

220
L. Esnafın İslam Devrimindeki Rolü

1963-1979 yılları arasında geleneksel orta sınıf siyasal açıdan küçülüp


ekonomik olarak rejimin himayesi dışında kaldığı gibi devlet de onları daha
çok kontrol altına almaya çalıştı. Diğer taraftan komprador burjuvazi
sermayedarlarının oluşumu ve ekonomiye hakimiyeti geleneksel orta sınıfın
yok olmasını hızlandırdı. Buna ek olarak rejim, 1965-75 yılları arasındaki
enflasyonu tüccarların üzerine yıkmaya çalıştı. 1

1975'te Tahran Büyükşehir Belediyesi'nin açıklanan bir planına göre


Tahran çarşısının tam ortasından geçecek bir cadde projesi hazırlanmakta
idi. Aynı zamanda Şah da halkın sevgisini kazanmak için pahalılıkla
mücadeleye başladı; sonucunda 8000 tüccar ve dükkan sahibi hapse atılıp,
23000 kişi de sürgüne gönderildi. 2

Bunlardan dolayı 1977'den itibaren muhalif grupların (Ulema, aydınlar


ve tüccarlar) tepkileri daha belirgin olarak dile getirildi. Esnaf bu harekete
eşlik eden ilk gruptu. Esnafın ardı ardına grev yapması, itirazları, hareketin
kentlerde hızlanmasını ve devamlılığını sağladı. Bu sınıf, rejime karşı
harekette ve İslami devrimin oluşumu aşamasında önemli rol oynadı. Pazarın
devrimdeki en önemli teşekküllerinden biri cemiyetler ve dernekler oldu. Zira
başlangıçta organize olmayan iletişimden dolayı esnafın hareketi daha çok
bireysel çaptaydı. Bu gruplar başta "Cebheye Müslüman Azadeh" adını
aldılar. Ancak, İmam Humeyni'nin de varlığı İslami parti oluşumu için bir
zemin hazırladı. Bu dernekler arasında üç heyet daha belirgin bir faaliyet
içindeydiler. 1.Şeyh Ali Camisi'nin heyeti, 2. Aminüldevle Camisi'nin heyeti,
3. Tahran Sakini İsfahaniler heyeti (Müslüman Pazarı). Bu heyetlerin
görevleri ulema ve din büyüklerinin duyurularını basıp yaymak, gösteriler ve
yürüyüşler düzenlemek, oturumlar ve konuşmalar örgütleyip teşkilat
oluşturmak ve kısacası bütün siyasi ve dini ve devrimci etkinliklere ulemadan
yardım alarak katılmak çerçevesindeydi. Bu aktivitelerden bazı örnekler
olarak 5 Haziran ayaklanmasına katılım, İmam Humeyni'nin duyuruları ve

1
Abrahamian, Ibid, p. 75.
2
Holiday, a.g.e., s. 231.

221
kasetlerini Tahran'da ve büyük kentlerde dağıtmak Beset ve İntikam
dergilerini yayınlama ve silahlı örgüt kurma ve başbakan Hasan Ali Mensur'a
suikast düzenlemeyi sayabiliriz.

a) Liderlik

Devrimin liderliği ulema ve yeni orta direk sınıfının elindeydi. Camiler,


heyetler, ilmiye okulları yaklaşık 200.000 din hocası ve 80.000 camii, ayrıca
zekat, fitre gibi maddi kaynaklar ulemaya bütün ülkede kayıtsız şartsız liderlik
için uygun bir ortam oluşturdu. Yeni orta sınıfın bütün teşekkülleri (C.M.,
N.A.I, Halk Fedaileri ve Halk Mücahitleri gibi gerilla gruplar) halkı organize ve
seferber etme konusunda maddi olarak zayıf kaldıkları için liderlik konusunda
geri adım atmak zorunda kaldılar. Bu olayda esnaf ve pazarın ulemayı
maddi olarak desteklemeleri büyük etken oldu. Ayrıca, kendileri de ekonomik
olarak liderliğe ortak oldular.

b) Organizasyon

Bütün devrimci teşekküllerde esnafın varoluşu onlara önemli bir rol


kazandırıyordu, İran-İslam Cumhuriyet Partisi'nin oluşumu ve katılan
heyetlerin rolleri esnaf sınıfının devrimdeki varlığını açıkça ortaya koyuyor.
Yeni orta sınıfın liberal partileri de ulemanın elinde bulunuyordu. Bu iki
grubun toplumsal tabanları farklıydı. Liberal ve muhafazakar grupları
Bazergan, hukukçular, sermayedarlar, kapitalistler, yüksek dereceli devlet
memurları, yargıçlar gibi gruplar siyasi ortamdan dolayı nisbi olarak
desteklerken, ulema ve din hocalarını pazar halkı, esnaf, tüccar ve halk
tabanı tam olarak destekliyordu. Bu iki grup arasındaki itilaf sonunda iktidarın
şekli, iç ve dış siyasetin niteliği tartışmaları nedeniyle bozulmakla noktalandı.
Devrimin ilk yıllarında islami partiler ve ulema, halk tabanının desteğine
dayanarak iktidarı halk katılımlı bir şekle soktular.

222
c) Seferberlik

Ahmmet Raşidi'nin "Kırmızı ve Siyah Sömürge adı altında İttilaat


gazetesinde 7 Ocak 1978'de çıkan aşağılayıcı makalesi halkın sinirlenmesine
ve ayaklanmasına neden oldu. Yapılan gösteriler islami devrim tarihinde
"kırklar zinciri" olarak anılıyor. Bu kırklar din törenlerine denk geldiği için çok
renkli bir şekil aldı. Özellikle İmam Hasan ve Hüseyin'in Muharrem ayında
Aşura ve Tasua adı altındaki anma törenlerine denk gelen olaylar esnaf
tarafından daha büyük çapta organize edilip siyasi açıdan çok etkili silahlara
dönüştü. Abrahamian bu konuda şöyle diyor: "İmam Humeyni hareketinin bel
kemiğini geleneksel orta direk, özellikle esnaf ve ulema oluşturuyordu; zira
Humeyni onların dilinden konuştuğu için onlar da Humeyni'ye çok vefalı ve
sadık bir destek veriyorlardı." Rejime karşı savaş ilan edilince bütün gruplar
olduğu gibi Humeyni'nin liderliğine girdiler. 1 Dini örgütler ve esnaf bütün
kaynaklarını Humeyni'nin idaresine bıraktılar. Devrimin başında devlet, bütün
siyasi grupları dağıtmasına rağmen camiler ve pazara hakim olamadı. Bu
yüzden pazarın devrimin asıl merkezine dönüşmesine şaşırmamak gerekir. 2

d) İdeoloji

Pazarın ekonomik bir merkez olduğundan dolayı ideolojik bir


üretkenliği yoktur ve onun ideolojik referansları ulemadır. Ulema İmam
Humeyni devriminde bu rolü üstlendi. Yanında farklı düşünen insanlar
olmasına rağmen (liberal islamın yorumcusu Bazergan, radikal islamın
yorumcusu Şeriati) Humeyni devrime ideolojik ağırlığını net bir şekilde
empoze etmeyi başardı ve diğer görüşler onun ağırlığı altında etkisiz kaldı.
İmam Hümeyni'nin düşüncelerini halka aktarma elçiliğini Ayetüllah Motahhri
üstleniyordu.

1
Seyit Celalettin, Tarihe Siyasi İran Dar Salhaye Akhire İran, Tahran, İslam Yayınlar
Merkezi, 1982, s. 170-171.
2
Madani, a.g.e., s. 246.

223
İran İslam Devriminde Esnafın Rolleri ve Etkililikleri

Hazırlama Gelenekçi islam

Oluşum Gelenekçi islam


İdeoloji

Zafer _____

5 Haziran ayaklanmasında etkin yardımlaşma


ve şehitlerin 7. ve 40. günlerini anma.
Hazırlama Başbakan Hasan Ail Mensur’un terörüne
katılma

Grev dini ulemanın ilanlarını yayınlamak,


yürüyüşler ve gösterişlerin hazırlığına katılmak,
Seferberlik toplantılar ve konuşmalar düzenlemek,
Oluşum İmam Humeyni’nin ilanlar ve kasetlerini geniş
Değişim çapta dağıtmak, besat ve intikam dergilerini
mimarları hazırlamak ve dağıtmak
Tabriz ve Kevam ayaklanmalarının 7. ve 40.
günün anılması
Değişim
faktörleri Esnaf İmam Humeyni’nin ülkeye girişinde yürüyüşler
Zafer ve gösterilere katılma

Değişim
şartları Devrimden sonra bütün faaliyetlerde ekonomik
Hazırlama liderlik

Camilerin birlik dernekleri


Organizasyon Oluşum Esnaf şurası

İslam Cumhuriyeti Partisi


Zafer İtilaf Heyetleri

Bütün hazırlama faaliyetlerinde maddi


Hazırlama
liderlik

Şah’a karşı bütün faaliyetlerin ekonomik


Oluşum
liderliği
Liderlik
Cebheye Müslümane Azadeh Şeyh Ali
Zafer Camisi’nin heyeti
Aminuldevleh Camisi’nin heyeti
Tehran Sakini, İsfahanlılar heyeti

224
Dini Milli Marksist
Ulema Esnaf
Aydınlar Aydınlar Aydınlar

Hazırlama Çok Çok Çok Az Az


İdeoloji
Oluşum Çok Orta Orta Orta Az

Zafer Orta Orta Az Orta Az

Dini Milli Marksist


Ulema Esnaf
Aydınlar Aydınlar Aydınlar

Hazırlama Az Orta Çok Çok Orta


Seferberlik
Oluşum Çok Çok Çok Çok Orta

Zafer Orta Orta Az Çok Çok


Değişim
Mimarları

Değişim İran
Faktörleri İslam
Devrimi Dini Milli Marksist
Değişim Ulema Esnaf
Aydınlar Aydınlar Aydınlar
Şartları
Hazırlama Çok Çok Orta Çok Orta
Organizasyon
Oluşum Çok Çok Çok Çok Orta

Zafer Orta Orta Az Çok Orta

Dini Milli Marksist


Ulema Esnaf
Aydınlar Aydınlar Aydınlar

Hazırlama Çok Çok Orta Çok Az


Liderlik
Oluşum Çok Orta Orta Çok Orta

Zafer Çok Orta Az Çok Orta

225
Genel Değerlendirme

r
la
ın
yd
çok

iA

ar
a
in

nl
D

le


U

Ay
illi
M

ar
nl

Ay
orta

ist
ks
ar

f
na
M

Es
az

İran – İslam devriminde etkinlik açısından rollerin mukayesesi.

226
SONUÇ

Çalışmada dört sosyal hareket olan; Tütün Ayaklanması, Meşrutitet


Devrimi, Petrolün Millileştirilmesi ve İran İslam Devrimi incelenmiştir. Bu
sosyal hareketin oluşmasında katkıda bulunan üç temel grup ve sınıf, esnaf,
aydın ve ruhaniler ön plana çıkarılmıştır. Çalışmanın temel sorusu, sosyal
hareketlerin hazırlama, oluşum ve gerçekleşme aşamalarında liderlik,
organizasyon 1, ideoloji 2 ve seferberlik 3 açısından söz konusu grubu sınıfların
ne derecede etkili olduğudur. Söz konusu hareketlerin oluşumunda söz
edilen grubun sınıfların üstlendikleri rol diğer hareketlere göre farklı derece
ve öneme sahip oldukları için her bir hareket farklı sonuçlara ulaşılmaktadır.
Bu nedenle her bir harekette liderlik, organizasyon, ideoloji ve seferberlik
açılarından sınıfların etki dereceleri ayrı ayrı olarak ele alınmıştır.

İkinci ve üçüncü bölümlerdeki her kısmın sonuna gelen tablolar ve


elde edilen sonuçlar göz önünde bulundurularak, giriş kısmında ortaya
konulan sorular yanıtlanmıştır.

I. Tütün Ayaklanması:

İkinci bölümün birinci faslındaki tablolar ve grafiklerden görüldüğü gibi


aydınlar, esnaf ve ulemanın ideoloji, seferberlik, organizasyon ve liderliğe
ilişkin rolleri, hazırlama, oluşum ve zafer aşamalarında aşağıdaki gibi
sıralanmaktadır.

A. İdeoloji: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler, 3. Esnaf

1. Aydınlık akımı batıda 1894'te yani Tütün Ayaklanmasından sonra


başladığı için, İran'da aydınlık akımının çok kalıcı bir yönü yoktu ve sadece
üniversiteliler ve batılı hayranı olan akademisyenler sahnedeydiler. Onlar da
batıda hakim olan milliyetçi düşüncelerin etkisinde oldukları için milliyetçi

1
Organizasyon ortak kimlik ve iletişim ağından oluşur.
2
İdeoloji şu şekilde tanımlamıştı: Eski değerleri eleştirip, yeni değerler ortaya atmak.
3
Seferberlik, hazırlanan olanaklar ve kaynakları kullanma yeteneğidir.

227
düşünce tarzını kendi ideolojileri olarak seçtiler. Bunun da anlamı milli
ekonomiyi desteklemek, emperyalizmle mücadele etmek, eski yapıları
değiştirip yeni oluşumlar meydana getirmekti. Bu dönemde henüz Marksist
ve dini aydınlar yoktu. Zira, Marksist aydınlar Rusya'daki 1917 Ekim
Devrimi'nden sonra, dini aydınlar ise 20 nci yüzyılın 70'li yıllarından sonra
oluştular.

2. Dini ulema hazırlama döneminde yabancı istilasına mücadele


etmek, oluşum aşamasında dış istismara karşı koymak ve zafer aşamasında
da Mirzaye Şirazi'nin Fetvasıyla önemli rolü oynadı.

3. Esnaf, kendi özelliklerinden dolayı sadece dini eğitime ilgi


gösteriyordu ve sadece oluşum aşamasında liberalizm, ekonomik
nasyonalizm ve sosyal adaletçiliği dile getirdi.

B. Seferberlik: 1. Ruhaniler, Esnaf ve Milli Aydınlar

1. Ruhinlerin hazırlama aşamasında kullandıkları olanaklar ve


kaynaklar camiler, tekkeler, zaviyeler gibi değer taşıyan binaları kullanmış ve
oluşum aşamasında halk ve kutsal değeri olan Hz. Şah Abdülazim gibi
kaynak olarak yararlandılar. Ruhaniler halkın yardımıyla ve Mirzaye Şirazi'nin
Fetvasıyla Tütün Ayaklanmasını zafere ulaştırdılar. Sonuç olarak Ruhaniler
eskiden beri tekkeler, zaviyeler ve camileri kaynak olarak her zaman
kullanmışlar ve aynı zamanda oluşum ve zafer aşamalarında kutsal değeri
olan merkezlerini de değerlendirmişlerdir.

Esnaf hazırlama aşamasında hiçbir yapıcı faaliyet göstermedi, ancak


oluşum aşamasında ulemanın arkasında hareket ettiği için pazarı tatil etme,
grev, ilan dağıtımı, tehdit ilanları, oturma eylemi, provokasyon ve depoları
ateşe vermek gibi hareketlerde bulundu. Zafer aşamasında da Ruhanilerin
yönünde hareketle beraber, fetvanın ön hazırlıklarında işbirliği ve fetvada tüm
olanaklarıyla katıldılar.

Milli aydınların hazırlama aşamasında kullanabildikleri olanak kitap ve


gazetelerdi. Bu gazetelerin de az sayıda olması, bir kısmı ülke dışında

228
basılması ve halk çoğunluğunun yazma okuması olmadığı için halkı seferber
etmekte pek başarılı olamadılar ve zafer aşamasında da gazete yoluyla çok
etkili olabildiler.

C. Organizasyon: 1. Ruhaniler, 2. Milli Aydınlar, 3. Esnaf

1. Dini ulema eskiden beri İslam ve Şii eğitimi ve propaganda


vasıtasıyla gelenekçi kesim ve halk arasında ortak kimliği oluştururlar.
Vakıflar, medreseler, şeriat mahkemeleri, bazı idari makamları yönetmek için
hükümetlerle işbirliği yapmış ve oluşum aşamasında camiiler, minberler,
zaviyeler ve tekkeleri kullanarak hareketi organize etmekte esas rolü
oynamışlardır. Zafer aşamasında ise "ecnebi", "kafirler" gibi kavramları
ortaya atarak yine üst düzeyde katkıda bulundu.

2. Aydınlar, hazırlama döneminde Darülfünun okulu, hükümetle işbirliği


ve hakimiyette olma yolu ile etkili olmuşlardır. Aydınlar, Feramuşhane
Derneği, bakanlık rolünü almak yolu ile oluşum aşamasında rol oynadılar.
Zafer döneminde de Ruşdiye okulları ve Maarif Derneği kullanarak etkili
oldular.

3. Esnaf eskiden beri dini ulemanın dini eğitimi ve propagandalarının


etkisinde kalıp hareketin organizasyonunda sınıfsal ve ticari teşekküller yolu
ile iletişim şebekesi oluşturdu. Zafer aşamasında, grevcilere katılıp ve din
hocalarının arkasında durup iletişim şebekesini takviye etti.

D. Liderlik: 1. Esnaf ve Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler

1. Esnaf hazırlama döneminde liderlik rolünde etkili olamadı, ancak


oluşum ve zafer aşamalarında çok etkili oldular. Örneği fetvanın
Melekültüccar tarafından hazırlanması ve Mirzaye Şirazi tarafından
imzalanmasıydı.

229
Aydınların hazırlama döneminde Abbas Mirza ve Amir Kabirle liderlik
rolünde etkili oldular. Oluşum ve zafer aşamalarında Müşirüldevle, Müşteşar-
ül Devle, Melkom Han, Seyit Cemal, Ahund Zade ile çok etkili olabildiler.

2. Liderlik; İran din adamlarının olduğu gibi dini ve kültürel değerleri


taşıyarak düşünce üretebilen kişiye liderlik görevi veriyorlar. Söz konusu dini-
toplumsal statü Safavi döneminden sonra da güçlendi. Hareketin zafer
aşamasında Mirzaye Şirazi'nin fetvası Şii alemine canlılık getirdi.

II. Meşrutiyet Devrimi:

A. İdeoloji: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler, 3. Esnaf

1. Milli aydınlar batıdan gelen pozitivizm, laiklik, liberalizm, milli


egemenlik, demokrasi, modern devlet, kanun egemenliği, anayasa ve
parlamentarizm düşünceleri etkisinde kalarak hazırlama ve oluşum
aşamasında çok etkili olabildiler. Zafer aşamasında meşrutiyetçilik
düşüncesiyle devrime yardım ettiler.

2. Ruhaniler dini ve geleneksel konumlarından dolayı hazırlama


aşamasında etkisiz kaldılar ve sadece mevcut hakimiyeti reddettiler. Bazıları
da meşrutiyeti meşruiyet şartıyla kabul ettiler. Ancak Ruhanilerin esas
özelliği, her zaman zafer aşamasında sahneye çıkmaları ve bu devrimde de
adliye ve meclisi kurarak önemli rol oynamalarıdır.

3. Esnaf: Hiçbir hareket ve devrimde ideolojik olarak çok etkili


olamama geleneğini bu devrimde de bozamadılar.

B. Seferberlik: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler, 3. Esnaf

1. Milli aydınlar hazırlama aşamasında, kitaplar, okullar, topluluklar ve


gazeteler yolu ile ve oluşum aşamasında da gece ilanları, konuşmalar ve
devrim komiteleri yolu ile etkili oldular. Zafer aşamasında daha da etkili
oldular.

230
2. Ruhaniler hazırlama aşamasında az, ama zafer aşamasında çok
etkili oldular. Oluşum aşamasında halk yardımıyla Aşura ve Tasua gibi
önemli mezhebi törenlerde seferberlik rolünü çok iyi yerine getirdiler. Zafer
aşamasında da halk İngiltere elçiliğinde oturma eylemine yönlendirdiler.
Ulema seferberlik rolü açısından dini törenler ve ziyaret merkezlerini
değerlendirirken, aydınlar gazeteler, hitabeler yolu ile etkili oldular.

3. Esnaf, hazırlık aşamasında din adamları gibi etkili olamamış, ancak


kepenk kapatarak oturma eylemleri yaparak din adamları ile
yardımlaşmışlardır. Zafer döneminde ise İngiltere'nin Tahran büyükelçiliği
önünde düzenlenen oturma grevine katılarak eylemcilere destek vermişlerdir.

C. Organizasyon: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler, 3. Esnaf

1. Milli aydınlar her zaman olduğu gibi hazırlama sırasında


organizasyonda hassas roller aldılar: Onlar liberalizm, demokrasi, milli
hükümet kurulması, kanun hakimiyeti gibi batılı düşünceleri ortak kimlik
olarak halka ileterek ve aynı anda gazeteler, kitaplar, milli kütüphane,
dernekler ve okullar yolu ile iletişim ağı kurarak önemli rol oynadılar. Oluşum
aşamasında meşrutiyet iktidarını ortak kimlik olarak ilan ettiler ve il
derneklerini iletişim ağında kullandılar. Aydınlar zafer aşamasında meclis,
topluluklar, dernekler yolu ile etkili oldular.

2. Ruhaniler yine hazırlama aşamasında devrimi organize etme


bakımından çok etkili olamadılar, sadece istibdatla mücadeleyi dile getirdiler.
Oluşum aşamasında bazı ruhaniler meşrutiyet ve meşruiyeti ortak kimlik
olarak kabul ederek, aynı zamanda camiler, tekkeler ve emakin denilen
kutsal yerleri iletişim ağı olarak kullanarak önemli rol oynadılar. Din adamları
ayrıca zafer döneminde meşrutiyet yönetimini kabul ederek küçük ve büyük
güç anlaşması teklifini protesto etmek amacı ile İngiltere'nin Büyükelçilik
binası bahçesinde düzenlenen oturma grevine katılarak eylemcilere destek
vermişlerdir.

231
3. Esnaf hazırlamada devrimin organizasyonu açısından beklendiği
gibi teorik temelleri olmamasından dolayı hiç rolleri yoktu. Ancak oluşum
aşamasında oturma eylemcilerine maddi destek vererek, oturmacıların
isteklerini devlet makamlarına ileterek orta derecede rol üstlendiler, ama
zafer aşamasında rolleri azdı.

D. Liderlik: 1. Aydınlar, 2. Esnaf ve Ulema

1. Aydınlar: Hazırlamada Seyit Cemalettin Asetabadi, Mirza Taghikhan


Amirkabir'in varlığıyla halk ve iktidarda çok derin iz bıraktılar. Oluşum
aşamasında devrim komitesi liderliği, Ectımayun Partisi, Amiyun Partisi ve
Miraz Melkom Han, Talebof ve Melek Motekellemin gibi aydınların varlığı ile
çok etkili oldular ama her zamanki gibi zafer aşamasında etkili olamadılar.

2. Ruhaniler: Hazırlamada çok az etkili oldular, oluşum aşamasında


Soğra ve Kobra göçlerine liderlik ederek etkili oldular. Zafer aşamasında
Behbahani ve Tabatabai liderliği ile, elçilikteki oturma eylemi ile, devrimde
önemli rol oynadılar.

Esnaf hazırlık döneminde az etkili olmakla beraber oluşum sırasında


grevcilere maddi yardım sağlayarak küçük ve büyük güç dalgası sürecinde
etkili olmuşlar zafer aşamasında ise İngiltere Büyükelçiliği bahçesinde
düzenlenen oturma grevine katılarak eylemcilerle hükümet arasında ara
buluculuk yaparak önemli görev almışlardır.

232
III. PETROLÜN MİLLİLEŞTİRİLME HAREKETİ

A. İdeoloji: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler, 3. Marksist Aydınlar ve


Esnaf

1. Milli aydınlar, toplumsal yapıları gereği en önemli rolleri üstlenmiş,


batı rönesansı ve yeni bilimsel buluşlar sayesinde hareket ve devrimlerin
hazırlamada oluşumunda halka yeni fikirler aşılayabilmişlerdir. Petrolün
millileştirilmesinde nasyonalizm, sosyal adalet ve istibdadla mücadele
düşünceleriyle başlandı ve ileride ana yasanın uygulanması, parlamento
tahkimi, seçim ve düşünce özgürlüğü düşünceleriyle devam edildi. Zafer
aşamasında, aydınlar Musaddık'ın varlığı sayesinde tütün ayaklanması ve
meşrutiyet devrimine göre daha etkin oldular. Bağımsız siyaseti ve anayasa
çerçevesinde demokrasi uygulanmasını gündeme getirdiler.

2. Ruhaniler daha önceki hareketlerde olduğu gibi hazırlama ve


oluşum aşamalarında ideolojik olarak pek rol alamadılar; sadece diktatörlükle
mücadele sloganıyla ortaya çıktılar. Zafer aşamasında üç gruba bölündüler 1.
Grup Ayetüllah Behbahani liderliğinde hem petrolün millileşmesini hem de
Musaddık'ı desteklediler. 2. Grup Ayetüllah Kaşani Liderliğinde petrolün
millileşmesini desteklediler, ama Musaddık'ı desteklemediler. Navvab
Safavı'nın başını çektiği üçüncü grup ise ne petrolün milleşmesine, ne
Musaddık'a karşıydılar.

3. Esnaf, hazırlama aşamasında, ideoloji açısından az etkiliydi.


Sadece nasyonalizm ve sosyalizm düşünceleriyle harekete eşlik ettiler. Zafer
aşamasında onlar da iki gruba ayrıldılar; bir grup dini nasyonalizmi kabul etti,
diğer grup nasyonalizme karşıydı. Marksist aydınlar hazırlama aşamasında,
sömürgeye karşı ve sosyal demokrat bir yaklaşımla siyasal mücadeleye
girdiler. Başlangıçta diktatörlüğe karşı mücadeleyi ön plan alıp zafer
aşamasında nasyonalizme karşı durulan ve Sovyetler Birliği'ne bağımlılığı
ortaya attılar.

233
B. Seferberlik: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler, 3. Esnaf, 4. Marksist
Aydınlar

1. Milli aydınlar, hazırlama aşamasında Musaddık liderliğinde halk


seferberliği sırasında konuşmalar yaparak, oluşum aşamasında öğrenci
gösterileri ile 16 ncı meclis seçimlerine itiraz ederek, iptalini istediler ve zafer
aşamasında da şahin köşkü önünde protesto gösterisi yapmakla Ocak 1951
yılında gösteriler düzenlemekle tamamlamış, Musaddık'ın başbakanlıktan
istifası ve petrol ofisi işçilerinin düzenlediği greve katılmakla başarılı
faaliyetlerde bulunmuşlardır.

2. Eskiden olduğu gibi hazırlık aşamasında pek etkili olmamış oluşum


döneminde ise ilan dağıtımı, kepenk kapatma eyleminin başlatılması,
gösteriler düzenlenmesi, konuşmalar yapılması ve röportajlar düzenlenmesini
sağlayarak çok etkili olmuşlardır. Din adamları ayrıca harekatın son
aşamasında bazı ünlü müftüler tarafından alınan cihat fetvası kararı,
harekatın başarıya ulaşmasında çok etkili olmuştur.

3. Esnaf, ulema gibi hazırlama aşamasında önemli rol oynamadı.


Oluşum aşamasında, gösteriler, yürüyüşler ve çarşıyı kapatma etkinliklerine
katılarak, zafer aşamasında da 21 Haziran 1951 ayaklanmasında yer alarak
etkili oldu.

4. Marksist aydınlar, gazeteler ve yayınlar yolu ile hazırlama


aşamasında halkı seferber etmeye çalıştılar. 14 Temmuz 1951'de
Musaddık'a karşı gösterileri ile kendi inançları çerçevesinde seferberlik
aşamasında etkili olduklarına inandılar. Zafer aşamasında da Musaddık'a
karşı 28 Mart 1952'de gösteri düzenleyerek eski davranışlarını tekrarladılar.

C. Organizasyon: 1. Milli Aydınlar, 2. Ulema, Esnaf ve Marksist


Aydınlar

1. Milli aydınlar, milliyetçi düşünce ve partiler, gazeteler, radyo ve


iletişim araçları yolu ile hazırlama aşamasının, organizasyonunda başarılı
davrandılar; oluşum aşamasında, gazete merkezleri, öğrenci birlikleri ve

234
siyasi partilerden oluşan milli bir cephe oluşturarak başarılı oldular. Zafer
sırasında ise Millet vekili seçilen aydınların meclis kürsüsünden halka hitap
etmesi Bakan olarak kabine de çalışmalarına devam etmeleri, Cepheyi Milli
partisi ile diyalogu sürdürmeye imkan tanımış ve medya aracılığı ile de halka
ulaşmayı başarmışlardır.

2. Ruhaniler, esnaf ve marksist aydınlar organizasyon rolü açısından


aynı derecede etkili oldular. Ruhaniler hazırlama aşamasında herhangi bir
katkıda bulunamamışlardır. Oluşum aşamasında İslam mücahitleri, İslam
Fedaileri ve İslami dernek ile iş birliği yaptılar; zafer aşamasında da
Musaddık'a inanmadıklarından dolayı zayıf davrandılar.

Esnaf, hazırlama aşamasında, esnaf şurası ve islam mücahitleri yolu


ile sahneye çıktılar; oluşum aşamasında ikilem içinde hareket ettiler. Bir
yandan ruhanilerle temastaydılar, diğer yandan Musaddık ve programlarını
desteklediler. Zafer aşamasında ulema arasında görüşbirliği sağlanamadığı
için esnaf tarafsız kaldı.

Marksist aydınlar, hazırlama aşamasında, 52 kişi grubunu oluşturarak,


oluşum aşamasında da gizli örgütler, işçiler partisi, işçi birlikleri, çiftçi birlikleri,
öğrenci teşekkülleri ve Tudeh Partisi'ni oluşturarak, halk kitlesini organize
etmekte başarılı davrandılar, ama zafer aşamasında Sovyetler lehine ve
Musaddık'ın tersine hareket ettikleri için halkla irtibat konusunda başarısız
kaldılar.

D. Liderlik: 1. Milli Aydınlar, 2. Dini Ulema, 3. Esnaf ve Marksist


Aydınlar

1. Milli aydınlar: Musaddık'ın liderliği ile her şeyi kendi etkileri altına
aldılar. Musaddık, 1915'te yapılan seçimlerden sonra çalışmaya başlayan
üçüncü dönem meclis oturumunda mevcut ülke durumu eleştirerek Rıza
Şah'ın etkinliğine meclis seçimlerindeki sahtekarlığa ve basındaki sansüre
itiraz edip Tudeh Partisi'nin yasa dışı olduğunu ilan ederek hazırlama
aşamasında hareketin liderliğini üzerine almış oldu. Musaddık'ın oluşum

235
dönemindeki yürüttüğü yönetim sırasında hisse senetlerinin basılması, petrol
çıkarma hakkı anlaşması yapılmasının yasaklanması, 1933 yılında imzalanan
ek petrol anlaşmasının iptal edilmesi ve Tudeh Partisi ile Kavam aralarındaki
iş birliğinin sona erdirilmesi Musaddık döneminde meydana gelen en önemli
icraatlar olarak tarih kaydına geçmiştir. 1933 senesinde yapılan icraatlara ek
olarak Ocak 1951 yılında petrolün millileştirilmesi amacıyla yapılan
gösterilerin ardından zamanın Millet Meclisi petrolün millileştirme yasa
tasarısı ile, eski yabancı petrol şirketlerinin kapatılmasını kabul etmiş ve İran
petrol ofisinin kurulmasına karar vererek harekatın zafere ulaşmasında büyük
rol oynamıştır.

2. Ruhaniler: Sadece oluşum aşamasında, Ayetüllah Kaşani'nin petrol


hareketine destek vermesi ve halkı hisse senetlerini satın almaya
yönlendirmemesiyle rol oynadılar.

3. Esnaf sadece zafer aşamasında, ayaklanmaya mali destek vererek


rol oynadı.

Marksist aydınlar, liderlik açısından olumlu bir rol üstlenmedikleri gibi


tutumlarıyla Musaddık'ın liderliğini de engellediler.

236
IV. İRAN İSLAM DEVRİMİ

A. İdeoloji

1. Dini aydınlar, 2. Milli Aydınlar, 3. Marksist Aydınlar, 4. Ulema ve 5.


Esnaf

1. Dini aydınlar, Şeriati ve Bazergan gibi düşüncelerle İslam'dan daha


modern bir yorum ve görüntü vermeye çalışarak, İslam devriminin
aşamalarında, özellikle hazırlama aşamasında çok etkili oldular.

2. Milli aydınlar, hazırlama aşamasında diktatörlüğe karşı mücadele


vermiş ve oluşum aşamasında anayasaya dayanarak "Şah'ın görevi hükümet
değil saltanattır" diyerek yönetimi hükümet olmaktan çıkararak saltanat
prosedürüne dönüştürülmesini istemişlerdir. Milli aydınlar bu isteklerle
yetinmeyip zafer döneminde iki ek istekle daha ortaya çıkmış, şah
yönetiminin tamamının devrilerek yerine İslam Cumhuriyeti Devleti'nin
kurulmasını istemişlerdi.

3. Hazırlık aşamasında Komünist Çin'i bir örnek ülke sistemi olarak


göstermiş Mao'nun teorisine ideoloji temeli olarak önererek ülkenin kuzey
bölgesinde bulunan "Siyahkel" yöresinde Şah yönetimi birliklerinin
düzenlediği operasyonda oluşum aşamasında hükümete karşı Gerilla savaşı
vermeyi bir düşünce ve mücadele yönetimi olarak seçmiş ve zafer
döneminde ise İslam Cumhuriyeti taraftarlarının diğer gruplarla birleşmesi
sonucu aydınlar etkisiz hale gelmişlerdir.

4. Ulema, geleneksel düşünceleriyle hazırlık döneminde etkili


olamamış ancak Şii mezhebinin özel idin yorumlarıyla güçlü bir teori ortaya
koyarak diğer aşamalarda başarılı olmuşlardır.

5. Esnafların ekonomik bir olumlu potansiyel olarak ideolojik üretkenliği


söz konusu olmamıştır. Esnafların ideolojik referanslarını usulen din
adamlarından aldığı için devrimin bütün aşamalarında ideolojik bir başarı
elde edememişlerdir.

237
B. Seferberlik

1. Ulema, 2. Milli Aydınlar, Marksist Aydınlar, Esnaf ve 3. Dini


Aydınlar.

1. Ulema camileri, tekkeleri ve dini törenleri kullanarak seferberlik


yolunda etkili oldu; özellikle hazırlama (5 Haziran 1963) ve zafer
aşamalarında bu başarısı göze çarpmaktadır.

2. Milli aydınlar 1970'li yıllarda, özellikle 1976'dan sonra, çoğu


gösterilere ve grevlere veya direkt olarak katılıyor veya destekliyordu.

Marksist aydınlar düzenli olarak siyasi bildiri ve gece ilanları dağıtarak


rejimin işkence uygulamalarını protesto etmiş ve Gerilla eylemleri
çalışmalarıyla halkı seferber etmekte önemli rol oynamışlardır.

Esnaf bütün kaynaklarını Humeyni'nin idaresine bıraktı. Pazarın, bütün


dönemlerinde devrimin asıl merkezine dönüştüğünü söylemek gerekir.

3. Dini aydınlar maddi güçleri fazla olmadığından dolayı sıkıntı


içindeydiler. Faaliyetleri daha çok büyük kentler ve özellikle Tahran'da
odaklanmıştı ve bu seferberlik için bir engel oluşturuyordu.

C. Liderlik

1. Dini Aydınlar ve Ulema, 2. Milli Aydınlar, 3. Marksist Aydınlar ve


Esnaf

1. Humeyni 1963'ten beri İslam devrimini yönetebilen tek kişi idi. O ve


halk karşılıklı olarak birbirlerine destek veriyorlardı.

İslam Devriminde liderlik açısından etkili olanlar şunlardır:

Talegani, Bazergan, Sahabı ve Şeriatı Muhalifleri sahneye çıkıncaya


kadar, Şeriati dışında adı geçen liderler muhafazakar gruplardan bir itilaf
oluşturarak şah hükümetine demokratikleşmesi için baskı uygulamayı
amaçlıyorlardı. Ancak oluşum aşamasında saltanat sistemini tümden
reddettiler ve zafer aşamasında geçici İslam devletine katıldılar.

238
2. Cepheyi Milli sırasında halkı yönlendiren en önemli gruplar arasında
yer alıyorlardı. Ancak Humeyni'nin akılcı liderliğinde CM devrimci bir İslam
ideolojisinin çatısı altında toplanıyordu.

3. Marksist örgütlerce lider ve liderlik konusu sadece örgüt içinde


gündeme geliyordu. Halk Fedaileri örgütü tarafından örgüte alınan kişilerin
istatistiksel verileri, onların eğitim görmüş insanlar arasında bile başarısız
olduklarını gösteriyor.

Esnaf ve pazarın ulemayı maddi olarak desteklemeleri büyük etken


oldu. Ayrıca, kendileri de ekonomik olarak liderliğe ortak oldular.

D. Organizasyon

1. Milli aydınlar, ulema ve dini aydınlar, 2. Marksist aydınlar, 3. Esnaf

CM organizasyonu, grupların oluşumu ve örgütlerin iletişim


bakımından devrim süreci içerisinde önemli bir grup olarak faaliyette bulundu.
CM çatısı altındaki teşekkürler şu şekilde sıralanıyordu: İran Partisi, Pan
İranist Partisi, Millet İran Partisi, Mardomu İran partisi ve Zahmetkeşan
Partisi.

Ulema, ilmiye okullar camiler, tekkeler, heyetler, dernekler ve dini


törenler yoluyla devrimin organizasyonu konusunda en önemli rolü oynadı.

Dini aydınlar, Nehzate Azadi İran Partisi, Halk Mücahitleri Örgütü,


Tahran Üniversitesi ve Hidayet Camisi gibi araçlarıyla organizasyon rolünü
iyice oynadılar.

2. Halk Fedailer ve Halk Mücahitleri gerilla örgütlerinin ikisi de


organizasyonu aynı sürede önemsiyorlardı. Halk Fedailerinin geçmiş
mücadelelerine dayanarak hizmetlerin en önemli faktörü olarak
organizasyonun yokluğunu belirlemesi, sonraki çalışmalarda organizasyona
özel bir önem verilmesine sebep oldu.

3. Esnaf camilerin birlik dernekleri, esnaf şurası, itilaf heyetleri ve


İslam Cumhuriyeti Partisi yoluyla organizasyon rolünde etkili oldu.

239
Genel Sonuç:

Sonuç olarak İran’da sosyal hareketlerde incelenmiş bulunan Tütün


Ayaklanması, Meşrutiyet Devrimi, Petrolün Millileştirilmesi ve İran İslam
Devrimi’ni sınıflar açısından etki derecelerine göre kullandığımız model
çerçevesinde aşağıdaki gibi gösterilebilir.

Bir sosyal hareket olarak Tütün Ayaklanmasında oyuncuların etki


dereceleri sırasıyla aşağıdaki gibidir:

1. Ulema, 2. Milli Aydınlar ve 3. Esnaf

Meşrutiyet Devrimini ele aldığımızda önceki hareketten farklı bir yapı


arz ettiğinden oyuncuların etki dereceleri de farklı olmuştur. Bu nedenle Milli
aydınlar Ulema’dan daha fazla etkili olmuşlardır. Bunun nedeni de Meşrutiyet
kavramının batı kaynaklarından gelmiş olması ve aydınların bunun
sahiplenmesinden kaynaklanmaktadır. Kullandığımız model çerçevesinde
Meşrutiyet Devriminde oyuncuların etki derecesi aşağıdaki gibidir.

1. Milli Aydınlar, 2. Ulema ve 3. Esnaf

Petrolün Millileştirilmesi konusunda ise, Meşrutiyet Devrimine benzer


bir yapı arz etmekle beraber Marksist Aydınlar, Milli Aydınlardan farklılaşarak
söz konusu sosyal harekette farklı etki derecesine sahiptirler. Böylece Milli
Aydınlar Petrolün Millileştirilmesi hareketinde en fazla etkiye sahip iken
Marksist Aydınlar harekete incelediğimiz sınıflar arasında en az etki
etmişlerdir. Bu durumda, Petrolün Millileştirilmesi hareketinde sınıfların etki
dereceleri aşağıdaki gibi sıralanabilir.

1. Milli Aydınlar, 2. Ulema, 3. Esnaf ve 4. Marksist Aydınlar

İncelediğimiz sosyal hareketlerinden sonuncusu ve yakın geçmişte


olan İran İslam Devrimindeki oluşum diğer incelediğimiz hareketlere göre

240
farklılık göstermektedir. Dini Aydınlar gruplar arasında ilk defa bu harekette
yüksek derecede etkili olmuştur. Bu durum üçüncü kuşak aydınların bir
sonucu olarak değerlendirilebilir. Devrimin islami niteliği taşımasına rağmen
burada Ulema’nın ikinci sırada yer aldıkları gözükmekte ve birinci sırayı dini
aydınlar almaktadır. İlginç olan Marksist Aydınların islami devriminde dini
yönelimleri fazla olması gereken esnaftan daha fazla etkili olmasıdır. Sonuç
olarak İran İslam Devriminde kullandığımız model çerçevesinde grupların etki
dereceleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

1. Dini Aydınlar, 2. Ulema, 3. Milli Aydınlar, 4. Marksist Aydınlar ve 5.


Esnaf

Grupların incelediğimiz sosyal hareketler açısından ortak olarak


değerlendirdiğimizde Ulema incelediğimiz bütün hareketlerde etkili olduğu
görülmüştür. Şii düşüncesine göre: On İkinci İmamı olan “İmamı Zaman”ın
geçici olarak görünmezliği başladıktan sonra görününceye dek din adamları
ve ruhaniler İmam’ın vekili olarak görev yapabilirler. Ayrıca Şii ruhanileri
hükümetten bağımsız olma çabaları ve çoğu zaman devlet ile işbirliği
yapmalarına rağmen devlet kontrolü dışında kalma çalışmaları ve devletten
bağımsız olarak gelir elde etmeleri nedeniyle bağımsızca hareket
edebiliyorlardı. Ayrıca kacar hanedanı devrinde Şii mezhebinin temeli olarak
kabul edilen içtihat ve taklit farizalarının uygulanması din adamlarının gücünü
artırmıştır. Tütün ayaklanmasında en çok etkili olan grup ulemadır.

Gördüğümüz gibi Tütün Hareketi dışında diğer hareketlerde aydın


sınıfı en etkili sınıf olmuştur. Fakat aydın sınıfı homojen bir yapıya sahip
olmadığı için ve diğer sınıflara göre daha fazla farklılığa sahip olduğundan
dolayı, farklı aydın akımları söz konusu hareketlerde farklı performans ve
etkililik sergilemişlerdi. Milli Aydınlar özellikle Meşrutiyet Devrimi ve Petrolün
Millileştirilmesinde en fazla etkide bulunurken, İran İslam Devriminde daha az
etkide bulunmuşlardır. Fakat dini aydınlar, İran İslam Devriminde etkili
olmakla kalmayıp en fazla etkiyi bırakmışlardır. Marksist Aydınlar, son iki

241
harekette etkili olmuşlarsa da diğer gruplara göre genellikle daha az etkili
olmuşlardır.

Esnaf ise, tüm hareketlerde etkili olmalarına rağmen etki derecesinde


diğer gruplara göre genellikle son sırayı almışlardır. On dokuzuncu yüzyılın
sonlarından itibaren küçük burjuvazi Batı Kapitalizminin iktisadi ve kültürel
girişimlerine karşı direnmiştir. Esnaf, ulemayla olan tarihi birliğinden dolayı
her zaman ulemanın arkasından yürümüştür. Bu birliğin en önemli boyutu
ulemaya yapılan fitre ve zekat ödemeleridir. Bu yüzden onların desteklediği
ideolojinin her zaman dini çerçevede olması gerekiyordu. Ruhaniler baştan
dini ve emperyalizm karşıtı söylemlerle küçük burjuvaların desteğini
kazandılar.

Bu çalışmada yakın tarihte İran’da gerçekleşmiş bulunan dört önemli


sosyal hareketler modelimiz çerçevesinde ele alınmış olup, yerel veya küçük
çaplı hareketler konu dışında bırakılmıştır. Fakat ele alınmayan hareketler ele
aldığımız hareketlere ne derece de etkili oldukları veya etkilendikleri ayrı
araştırma konuları olabilir. Ayrıca, ele alınmayan hareketlerdeki oyuncuların
ne derece de etkili oldukları ve onlardan elde edilecek sonuçların elde
ettiğimiz sonuçlarla karşılaştırılması yeni araştırmaların konusu olarak
sunulabilir.

242
KAYNAKÇA

H. Abadiyan, “Tafakkure Dini ve Harkeete Zide Harekete Reji”, Tahran,


İran Tarihi Mutaleat Müessesesi, 1997 (Dini Düşünceleri ve Reji
Hareket Zıddına Hareket).

M. Abbasi, “Tarihe Novine İran”, Tahran, Ney Yayınları, 1980 (İran’ın Yeni
Tarihi).

----------, “Tarihe İngelabi İran”, Tahran, Ney Yayınları, 1985 (İran’ın Devrim
Tarihi).

E. Abrahamian, “Radikalizm ve Mujahedin İran”, Çev. Ali Muhammed


Kutsi, Tahran, Amirkabir Yayınları, 1990 (Radikalizm ve İran
Mücahitleri).

----------, “İran Between Two Revolution”, N.J. Princeton University Press,


1982.

F. Ademiyet, “Azadi Tafakkur ve İngelabe Meshrute”, Tahran, Soghan


Yayınları, 1961 (Özgürlük Düşüncesi ve Meşrutiyet Hareketi).

----------, “Nameye Haji Mohammed Rehim Esfehani Be Aminulzarb ve


Harekete Reji”, Tahran, Peyam Yayınları, 1975 (Haci Muhammed
Rahim İsfahani’nin Aminulzarb Mektubu ve Reji Ayaklanma).

----------, “Shouresh Bar İmtiyaz Reji”, II. Baskı, Tahran, Peyam Yayınları,
1976 (Reji İsyanı).

J. Afari, “Iran Dar İngelabe Meshrute”, Çev. Rıza Rızai, Tahran, Biston
Yayınları, 2000 (İran’ın Meşrutiyet Devrimi).

M. Ahmedi, “Harekete Azadibaghsh ve İngelabe İslami”, Siyasal Bilimler


Bölümü, Terbiyet Modarres Üniversitesi, Doktora Tezi, 2001 (İslam
Devrim ve Özgürlük Hareketi).

J. A. Ahmet, “Khedmet ve Khiyanete Roshanfikran”, Cilt 1, Tahran,


Harezmi Yayınları, 1995 (Aydınların Hizmet ve İhaneti Hakkında).

J. Ajand, “Harekete Tutun” Amir Kabir Yayınları, 1998 (Tütün Hareketi).

243
M. Ajodani, “Meshruteye İranı”, Tahran, Ahtaran Yayınları, 2003 (İran’ın
Meşrutiyeti).

F. Akbarzadeh, “Neghshe Rehberi Dar Meshrutiyet ve Milli Kardene Naft


ve İngelabe İslami”, Tahran, İslam Devrimi Belgeler Merkezi, 2001
(Meşrutiyet, Petrolün Millileşmesi ve İslami Devriminde Liderliğin Rolü).

H. Alavi, “Peasant and Revolution in The Socialist Registror”, New York,


1965.

Alem, “Usule Elme Siyaset”, Tahran, Ney Yayınları, 1977 (Siyaset Biliminin
Temelleri).

H. Algar, “The Islamic Revolution in Iran”, London, Open Press, 1983.

M. Amjad, “Az Diktatori Ta İktedare Dini”, Çev. Hüseyin Mofteheri, Tahran,


Soghan Yayınları, 2001 (Diktatörlükten Din İktidarına).

D. Apter ve C.F. Anderson, “İtiraze Siyasi ve Taghire Ejtimai”, Çev.


Muhammed Rıza Sait Abatı, Tahran, Rahboardı Yayınları, 2001 (Siyasi
İtiraz ve Sosyal Değişim).

H. Arendt, “On Revolution”, London, Penguen, 1963.

----------, “The Origin of Totalitarianism”, Clevland, Merdian Books, 1958.

S. Arjomand, “The Shadow of God and The Hidden İmam”, Chicago


University of Chicago Press, 1979.

“Asnade Sefarete Amerika”, Cilt 25, Tahran Casusluk Yuvası Yayınları,


1985 (Amerika Elçiliği Belgeleri).

Bademci, “Usul ve Shenakht İngelabe İslami”, 9.Baskı, Tahran, Peyam


Yayınları, 1997 (İslami Devrimin Tanımı ve Temelleri).

E. Baghi, “Tarihe Dore Jadide İran”, Tahran, Araştırma ve Programlama


Teşkilatı, Tarihi Bölümü, 2001 (İran’ın Yeni Dönem Tarihi).

M. Beheşti Sereşti, “Neghshe Ulema Dar Siyaset”, Tahran, İslam Devrim


Yayınları, 2001 (Ulemanın Siyasetteki Rolü).

244
H. Beşeriye, “Jameshenası Siyasi”, 5.Baskı, Tahran, Ney Yayınları, 1999
(Siyasal Sosyoloji).

----------, “İngelab ve Besije Siyasi”, Tahran, Ney Yayınları, 1995 (Devrim


ve Siyasi Seferberlik).

M. Bazergan, “Do Hareket Dar İnglabe İran”, Tahran, Nehzete Azadi İran,
1984 (İki Harekette İran Devrimi).

----------, “Mudafe Khob Dar Dadgah”, Tahran, Ekim 1979 (Mahkeme’de İyi
Müdafaa).

----------, “Mejmua Eserha”, Tahran, M. Bazergan Kültür Vakfı, 1998


(Mecmua Eserler).

J. Bill and W. Rojer Lewiss, “Musaddık, Neft ve Nasyonalizm”, Çev.


Abdülrıza Honşeng Mehdevi ve Kaveh Beyat, Tahran, Goftar Yayınları,
1993 (Musaddık, Petrol ve İran Nasyonalizmi).

T. B: Bottomore, “Jameshenasi”, Çev. Seyit Hasan Mensur ve Seyit Hasan


Hüseynikoljahin, Tahran, Amirkabir Yayınları, 1991 (Sosyoloji).

M. Brojardi, “Roshanfikran ve Gharb”, Çev. Çemşit Şirazi, II.Baskı, Tahran,


Farzan Yayınları, 1998 (İran Aydınları ve Batı).

Cepheye Milli, “Barname ve Manifest”, Bakhtter Gazetesi, 20 Şubat, 1950


(Program ve Manifestosu).

R. Cottam, “Nationalism in İran”, Pittsburg, 1964.

“Dastane Sıyahkel”, Halk Fedailer Örgütü, Halk Fedailer Örgütün Yayınları,


1980 (Sıyahkel Hikayesi).

R. Davari, "Engelabe İslami ve Moghiyet Dunya”, Tahran, Allameh


Tabatabai Kültür Merkezi Yayınları, 1982 (İran İslami Devrimi ve Dünya
Durumu).

J. C. Davies, “Toward a Theory of Revolution”, American Sociological


Review, 27 (1962).

245
A. Delavar, Mabani Nazari ve Amali Pajohesh Dar Olume İnsani ve
Ejtemaee, Tahran, Rüşt Yayınları, 1995 (Sosyal Bilimlerde Teorik Ve
Uygulamalı Araştırma Temelleri)

Devlet İstihdam ve İdari İşler Teşkilatı, İstihdam Yayınları, Tahran, 1974.

L. Duvan, "Sazeman ve Teshkılat", Tahran, Binaz Yayınları, 1979


(Organizasyon ve Teşkilat).

H. Eckstein "Internal War" New York, Free Press, 1964.

N. K. Elahi "Beresi Ejtimaî Taghırate Engelabe İslami”, Tahran, Farzan


Yayınları, 1998 (İslami Devrim Değişimlerin Sosyolojik İncelemesi).

A.R. Elevi, “İktisad Siyasî, Khotud Siyasî Baed Az Engelabe İslami İran”,
Tahran, İşletme ve Programlama Yüksek Eğitim ve Araştırma
Müessesesi, 2003 (Siyasal Ekonomi, İslami Devrimden Sonra İran’da
Siyasal Çizgi).

A. Eskandari, “Notghe Rehberan Dar Avellin Kongre Hezb”, Tahran, Amir


Kabir Yayınları, 1944 (Partinin İlk Kongresine Hitabetler).

J. L. Esposito, “The Iranian Revolution, its Global Impact”, Florida


International University Press, Miami, 1990.

A. Eşraf, “Mevane Tarihi Towse Sermayedari Dar İran”, tahran, Zemine


Yayınları, 1980 (İran’da Kapitalizm Gelişiminde Tarihi Engeller).

----------, “Rant Ejtimaî Dar Dore Kajar”, Tahran, Zemine Yayınları, 1981
(Kajar Döneminde Sosyal Rant).

M. Etemadül Saltaneh, “Hatirat Rozename Negari”, Tahran, Amir Kabir


Yayınları, 1971 (Gazetecilik Anıları).

İ. Fahrai, “Serdar-e Jengel”, Tahran, 1954 (Orman Kahramanı).

W. Floor, “Nemunehai Az Tarihe Ejtimaî İran Dar Dore Kajar”, Çev.


Abülghasem Seri, II. Cilt, Tahran, Soghan Yayınları, 1986 (İran’ın Kajar
Dönemindeki Sosyal Tarihinden Örnekler).

246
M. Foucault , "İraniha Che Ruyahai Dar Ser Dashtanend", Çev. Hüseyin
Mensuri, Tahran, Goftar Yayınları, 1999 (İranlıların Beyninde Nasıl Bir
Rüya Vardır).

J. Foran, "Mukavemet Shekenendeh", Çev. Ahmet Tedeyyon, II. Baskı,


Tahran, Resa Yayınları, 1999 (Kırılgan Direniş).

H. Ghaderi, "Tefsire Engelabe İslami”, Tahran, Eğitim Bakanlığı Yayınları,


1996 (İslam Devriminin Yorumu).

J. Gold ve W. L. Coulb, "Ferhange Ulume Ejtimaî”, Çev. Bagher Parham,


Tahran, Maziyar Yayınları, 1997 (Sosyal Bilimler Sözlüğü).

K.D. Gomone, "Se Sal Dar İran", Çev. Zebihüllah Menusri, Ferrah Yayınları,
1973 (İran’da Üç Yıl).

M.R. Gülşen Fumani, “Jameshenasi Engelab”, Tahran, Azad Üniversitesi


Yayınları, 1990 (Devrimin Sosyolojisi).

K. Gürüns, “Dış İlişkiler ve Türk Politikası”, SBF Yayınları, No:531,


Ankara, 1973.

N. Hadian, "Ahemmiyet Didgahaye Skampel ve İdeolojy ve Rehberi Dar


Engelabe İslami İran”, Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınları, 1990
(Scample Görüşünün Önemi ve İran-İslam Devriminde İdeoloji ve
Liderlik).

Abdülhadi Haeri, "Shiî Dar İran ve Meshrute", II. Baskı, Tahran, Amir Kabir
Yayınları, 1985 (İran’da Şiilik ve Meşrutiyet).

Abdülrafi Hakikat, "Mardom Salary ve Azadifikr Dar İran", Tahran,


Özgürlükçüler Yayınları, 1980 (İran’da Özgür Düşünüş ve Halkçılık).

S. Hantington, “Political Order in Changing Societies”, New Haven Yale


University Press, 1968.

----------, “Zamane Siyasî”, Çev. Hasan Şelati, Tahran, İlim Yayınları, 1991
(Siyasi Zaman).

Havadise Mejlis, Tahran, 1953 (Meclis Olayları).

247
A.M. Hazeri, “Merahale Pishrefte İdeolojy Engelabe İslami”, Fasıl Name
Metin, No 1, Kış 1999 (İslami Devrim İdeolojisi Gelişim Aşamaları).

M. Hejazi, “Roydadha ve Doreha”, Tahran, Nilüfer Yayınları, 1998 (Olaylar


ve Süreçler).

“Hezbe Sosyalist İran”, İran Partisi Yayın Merkezi, Tahran, Bita Yayınları,
1960. (İran Sosyalist Partisi)

F. Holiday, “Diktatori ve Towse Sermayedari Dar İran”, Çev. Fezüllah


Nikain, Tahran, Amir Kabir Yayınları, 1980 (İran’da Diktatörlük ve
Kapitalizmin Gelişmesi).

H. Hüseyni, “Rehberi ve Besije Siyasî”, Tahran, Ney Yayınları, 2001


(Liderlik ve Siyasi Seferberlik).

R. Jahanbeglo, “Moje Charom”, Çev. Mansur Goodarzi, Tahran, Ney


Yayınları. (Dördüncü Dalga)

Kavegaribar Ivan, İran Devrimci Örgütü Hareketi, M.L. (İran’da İşçi


Hareketleri), Tahran. 1978.

M. Javaheri, “Naghshe Ulema Dar Enjumenha ve Ahzabe Dore


Mushrate”, Tahran, İslami Devrim Merkezi, 2001 (Meşrutiyet
Döneminde Ulemanın Topluluklar ve Partilerdeki Rolü).

B. Jazani, “Sı Sal Tarihe İran”, II. Cilt, Tahran, Ferda Yayınları, 1978
(İran’da 30 Yıllık Tarihi).

----------, “Usule Ejtimai ve Strategy Harekete Engelabi İran”, Tarhan,


Maziyar Yayınları, 1974 (İran Devrimci Hareketin Sosyolojik ve Stratejik
Temelleri).

----------, “Chegone Mobareze Mosellehane Be Jeng Tebdil Mishaved”,


Tahran, Halk Fedailer Yayınları, 1978 (Silahlı Mücadele Nasıl Savaşa
Dönüşüyor).

C. Johnson, “Taghire Engelabi”, Çev. Hamit Elyası, Tahran, Amir Kabir


Yayınları, 1994 (Devrimci Değişim).

248
A. Kambaghsh, “Jonbeshe Karegarı Dar İran”, Tahran, Tudeh Parti
Yayınları, Bita. (İran’da İşçi Hareketi)

A. Kasravi, “Tarihe Meshrute İran”, Tahran, Amir Kabir Yayınları, 1984 (İran
Meşrutiyet Tarihi).

R. Kathim, “Nasyonalizm Dar İran”, Çev. Ahmet Tadayyon, Tahran, Kavir


Yayınları, 1999 (İran’da Nasyonalizm).

H. Katozian, “Musaddık ve Kudrete Mobareze”, Çev. Farzaneh Taheri,


Tahran, Tahran Yayınları Merkezi, 1993 (Musaddık ve Mücadele Gücü).

----------, “İran Beyne Do Engelab”, Çev. Muhammed Rıza Nefisi ve Kambiz


Azizi, Tahran, Tahran Yayın Merkezi, 1994 (İki Devrim Arasında İran).

----------,“The Political Economy of Modern İran, Des Potizm and Pseado


Modernizm 1925-1979”, New York Mc Millan Press. Ltd., 1981.

N. Keddi, "Religion and Rebellion in Tobacco, Reji Prelute to


Revolution", Fasıl Name Goftogu, No. 48, 1999.

----------, "Tehrime Tutun ve Gherardad 1890 Reji”, 3. Baskı, Tahran, Cep


Kitapları Yayınları, 1982 (İran’da Tütün Boykotu ve 1890 Reji
Anlaşması).

----------, “The Roots of Revolution: An Interpretive History of Modern


Iran”, New Heaven, Yale University Press, 1981.

----------, “The Iranian Revolution in Comparative Perspective”, American


Historical Review 88, No:33, June 1983.

N. Kermani, "Tarihe Bidari Iranian", I. Cilt, Agâh Yayınları, Tahran. 1990


(İran’ın Uyanış Tarihi).

M. Khatemi, "Zeminehaye Zuhure Meshrute”, Tahran, Paya Kültür ve


Yayın Müessesesi, 1998 (Meşrutiyetin Çıkış Zeminleri).

M. Khochani, “Do Jenahe Rast”, Şarq Gazetesi, No 161, 8 Mart, 2004 (İki
Sağ Kanat)

249
N. Kianuri, “Haterate Kianuri” Tahran, Digâh Yayınları, 1993 (Kianouri
Anıları)

. “Kiyam Khonin, Tebriz”, Kültür Bakanlığı Yayını, C.I, Tahran, 1983.


(Tebriz’in Kanlı Ayaklanması)

M. Larousse, J. Leenhardt and B. Maj "Khodret Kelâm ve Naghshe


Roshonfikran", Çev. Manuchehr Firuz Asgari, Meşhed, Firdevsi
Üniversiteis, 1999 (Söz Etkililiği ve Aydınların Rolü).

R.H. Lower "Bazi Didgaha Dar Bare Taghirate Ejtimaî”, Çev. Kavus Seyit
İmami, Tahran Üniversitesi Yayınları Merkezi, 2000 (Sosyal Değişim ile
İlgili Bazı Görüşler).

S. J. Madani "Tarihe Siyasî İran Dar Salhaye Ekhir İran”, Tahran, İslami
Yayınlar Merkezi, 1982 (İran’ın Yakın Dönem Siyasal Tarihi).

----------, "Rabitehaye Kharigi İran Dar Tarihe Siyasî", II. Cilt, Tahran,
İslami Yayınlar Merkezi, 1984 (İran’ın Siyasi Tarihinde Dış İlişkiler ).

M. Maksudi, "Taghirate siyasî ve Ejtımaî İran”, Tahran Rozaneh Yayınları,


2001 (İran’ın Siyasal ve Toplumsal Değişimleri).

K. Mannheim "Jameshanasi Roshanfikran”, Çev. Hamit Mededi, Tahran,


Sağlıklı Toplum yayınları, 1975 (Aydınların Sosyolojisi).

R. Michels, "Jameshanasi Ahzab”, Çev. Ahmet Naghibzadeh, Tahran,


Soghan Yayınları, 1990 (Partilerin Sosyolojisi).

M. Moaddel, “Class, Politics and Ideology in the Iranian Revolution”,


New York, Columbia University Press, 1993.

M. M. Mohammedi, “Din ve Dolet Dar Asre Safevi”, Tahran, Amir Kabir


Yayınları, 1962. (Safavi Döneminde Din ve Devlet)

M. Mohammedi, “Tehlili Ber Engelab”, Amir Kabir Yayınevi, Tahran, 1987.


(Devrimin Analizi)

M. Mohseni, “Jameshanasi Umumi”, Tahran, Zahiri Yayınları, 1993 (Genel


Sosyoloji).

250
B. Moor, "Usule Ejtimaî Demokrasi ve Diktatori”, Çev. Hüseyin Beşeriye,
Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınları, 1990 (Demokrasi ve
Diktatörlüğün Sosyal Temelleri).

"Mosahebe Keyhane Havai Ba Pezeşkpur", Keyhane Havai Gazetesi, Sayı


99, Yaz 1991.( Keyhane Havai Gazetesinin Pezeşpur’la röportajı)

M. Muhammedi, “Beresi Engelab İslami İran”, Atıncı Baskı,Tahran, Amir


Kabir Yayınları, 1997 (İran İslami Devrimi Üzerine Bir İnceleme).

A. Musaddık, “Telaşhha Beraye Teshkile Cepheye Milli Sevvem”, Tahran,


Musaddık Yayınları, 1975.(Üçüncü Milli Cephe Kurulması Yolunda
Çabalar)

----------, “Notghha ve Muzakerate Musaddık Dar Mejles”, Tahran, Meclis


Yayınları, 1950.(Mussadık’ın Meclisteki Nutuk ve Müzakereleri)

“Muzakerate Mejlese Shurâye Milli”, 1. Dönem, Tahran, Meclis Şurâye


Millî Yayınları, 1946. (Milli Şura Meclisindeki Müzakereler)

H. Nateg, “Sar Aghaz-i Egtedar-i Egtesadi ve Siyasi-y-Mollayan (The


Rise of The Political and Economic Lominance of the Clergy)”
Alefbaz (Summer 1989).

D. Neuruzi, “Hazbe tudeh, zerurete Tarihi Keshvareman”, Belgeler ve


Görüşler, 1960 (Tüdeh Partisi, Ülkemizin Tarihi Zarûreti).

“Organe Rahe Karegar Dar Engelab”, Fedailer Halk partisi Yayınları,


1980.( Devrimde Rahe Karegar Partisi)

S. Öngör, “Orta Doğu (Siyasi ve İktisadi Coğrafya)”, Sevinç Matbaası,


Ankara, 1964.

R. Radmenesh, "Soghanranı Saran Konferanse Tahran", Tahran, Amir


Kabir Yayınları, 1942 (Tahran Konferansının Başkanların Konuşmaları).

F. Rafipur, "Towse ve Tezad", Tahran, İntişar Şirketi, 2000 (Gelişme ve


Çelişki).

251
M. Rajebi, Tasire Angizehaye Dini Bar Peydayeshe Engelab, Tahran,
Maarif Yayınları, 2000 (Dini Motiflerin Devrim Oluşumuna Etkileri)

“Raveshhaye Savak”, 1. Kitap, Halk Mücahitleri Örgütü Üyeleri, Tahran,


Samadiye Yayınları, 1982.(Savak Yöntemleri)

H.Rezm, "Dar Bare Hareket Burjuvazi", Tahran, Ferda Yayınları, 1950


(Burjuvazi Hareketiyle İlgili).

----------, "Tenha Tabeghe Karegar Tevan Mobareze Ba Emperyalizm ve


Feodalizm Ra Daved”, Ferda Yayınları, 1953 (Sadece İşçi Sınıfı
Emperyalizm ve Feodalizme Karşı Mücadele Verebilir).

G. Rocher, "Taghirate Ejtimaî", Çev. Mansur Vosoki, 7. Baskı, Tahran, Ney


Yayınları, 1998 (Sosyal Değişimler).

Roznameh Mardom, (Halkın Gazetesi) Tudeh Partisi Yayın Organı, Tahran,


1954.

F. Ruhani, “Tarihe Milli Karden Sanate Nafte İran”, 2. Cilt, Tahran, Soghan
Yayınları, 1973.(İran Petrolünün Millileştirme Tarihi)

M. Saidi, “İran-i Azad (Özgür İran)”, Tebriz, 1969.

K. Sanjabi, “Jebheye Milli Ba Mardom Sohbet Mikonad”, Peyam Gazetesi,


Sayı 85, Ekim, 1980. (Milli Cephe Halkla Konuşmaktadır)

----------, “Haterate Sencabi”, Londra, Milliyon Yayınları, 1989.(Sencabi


Anıları)

S. Sardarriniya, "Mosyo Ali", Tahran, Tahran Yayınları, 1980 (Ali Mösyö).

A. Saten, “Nafte İran”, Çev. Rıza Ris Tus, 1. Cilt, Tahran Saberin Yayınları,
1993 (İran Petrolü).

D.C. Schwartz, “Theory of Revolutionary Behavior”, New York, Free


Press, 1971.

E. Sait, “Tesire Roshanfikran”, Çev. Hamit Azadanlu, Tahran, Amuzeş


Yayınları, 1998 (Aydınların Etkisi).

252
B. Shawadron, “The Middle East Oil and The Great Powers”, 2nd,
Printing, New York, Halsted Press, 1974).

S. Sıaveşi, “dar İran liberal Nasyonalizm”, Çev. Ali Muhamed kutsi,


Tahran, Amir Kabir Yayınları, 1990 (İran’da Liberal Nasyonalizm).

T. Skocpol, “Rentier State and Shi’a Islam in the Iranian Revolution”,


Theory and Society 11, no.3 (May 1982).

A. Souruş, “Roshanfikri, Dindarı ve Hemdeli”, 4. Baskı, Tahran, Sırat


Yayınları, 1999 (Sırdaşlık, Dincilik ve Aydınlık).

Şahbaz Gazetesi, 9 Ağustos 1953.

A. Şeriati, “Che Bayed Kard”, 5. Baskı, Tahran, sırat Yayınları, 1998. (Ne
Yapılmalı)

H. K. Stone, "Siyasete Mobareze Menfi Dar Mejlis 14", II. Cilt, Tahran,
Musaddık Yayınları, 1976 (14. Mecliste Negatif Mücadele Siyaseti).

S.H. Taghizadeh, "Tarihe Engelabe Meshrute İran", Tahran, Firdevsi


Yayınları, 2000 (İran Meşrutiyet Devrimi Tarihi).

M. Takkarı, “Tarihe Siyasi İran”, Tahran. 1985 (İran’ın Siyasi Tarihi)

Tahlıli Az Sharayete Ejtemgee Rostaee, Tahran, 1978 (Köy Sosyal


Durumunun Analizi)

“Tarih ve Tesis Sazeman Mujahedin Halk”, Tahran, Mücahidin Halk


yayınları, Temmuz, 1979.(Halk-ı Mücahitler Örgütünün Kuruluş Tarihi)

H.A. Tenhaii, "Mogheddemii BarDidgaha ve Mektephaye Jameshenasi”,


Tahran, Merendiz Yayınları, 1992 (Sosyoloji Ekol ve Görüşlere Giriş).

I. Teymori, "Tahrim Tutun, Gherardad 1890 Reji", 3. Baskı, Tahran, Cep


Kitaplar Yayınları, 1982 (Tütün Boykotu 1890 Reji Anlaşması).

C. Tilly, "From Molibization to Revolution", London, Wesly, 1976.

G. R. Verahram, "Tarihe Siyasî ve Enjumanha Dar Dore Kajar”, II. Baskı,


Tahran, Moin Yayınları, 1999 (İran’ın Kacar Döneminde Siyasal Tarihi
ve Toplumsal Topluluklar).

253
Vezarete Egtesad ve Daraee, Amare Sanaye Bözork, Tahran, 1974.
(İktisat Bakanlığı, Büyük Sanayiler İstatistikleri)

A. Vincent, "Theories of the States", Oxford, Basil Black Well, 1987.

H. Yusuf Aşkevari, "Nemayendigi ve Tejeddod Gerai Dar Salhaye Ekhir


İran”, İran Ferda Dergisi, No: 35, Ağustos, 1996 (İran’ın Yakın Dönem
İslam’ında Teceddüt ve Temsilcilik).

A. Zaker Hüseyin, Matboat-e Siyasi-e İran Dar Asre Meşrute, Tahran,


Tahran Üniversitesi Yayınları, 1991 (Meşrutiyet Döneminde İran Siyasal
Basını)

S. Ziba Kelam, Moghaddemei Bar Engelabe Eslami, III. Baskı, Rozeneh


Yayınları, 1999 (İslam Devrimine Bir Giriş)

254
Alam Tabriz, Asghar, Aydınlar, Dini Liderler ve Esnafın İran’ın
Yakın Dönem Toplumsal Hareketlerindeki ve Devrimlerindeki Rollerin
İncelenmesi, Doktora Tezi, Tez Danışmanı : Prof. Dr. Mehmet Ali
Ağaoğulları, 254 s.

Kacar Hanedanı (1794-1925) ile başlayan modern İran tarihi bir


çok nedeniyle geleneksel düzenin zayfılamasıyla birlikte ülke çok
sayıda toplumsal harekete sahne olmuştur. Ancak bu hareketler
modern İran tarihinde yeralmalarına rağmen hepsi katılım, etki ve
oyuncuları açısından aynı değillerdi. Halkın katılım derecesi ve modern
İran tarihini yönlendirme açısından diğer sosyal hareketler arasından
Tütün Ayaklanması, Meşrutiyet Devrimi, Petrolün Millileştirilmesi ve İran
İslam Devrimi ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle, çalışmada bu dört
toplumsal hareket ele alınmıştır.

İran’da sosyal güçler silahlı kuvvetler, soylular ve toprak ağaları,


köylüler, işçiler, kapitalistler, esnaf, ruhaniler ve aydın sınıfları ve
grupları şeklinde kategorize edilebilir. Ordu, köylü, soylu, işçi ve işçi
sendikaları İran’ın değişim ve devrim süreçlerinde pek etkili
olmamışlardır. Fakat esnaf, aydınlar ve ruhanilerin etkisi ve önemi
fazladır.

Devrimin değişik aşamalarında (Hazırlama, Oluşum ve Zafer) ve


rollerde (liderlik, Seferberlik, Organizasyon ve İdeoloji), milliyetçi, dinci
ve marksist aydınlar, dini liderler ve esnafın hangisinin daha önemli bir
rolü üstlendiğini görmek mümkün müdür?

Genel Sonuç : Tütün Ayaklanması: 1. Ruhaniler, 2. Milli Aydınlar


ve 3. Esnaf. Meşrutiyet Devrimi: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler ve 3.
Esnaf, Petrolün Millileştirilmesi Hareketi: 1. Milli Aydınlar, 2. Ruhaniler
ve 3. Esnaf ve Marksist Aydınlar. Son olarak, İran İslam Devrimi: 1. Dini
Aydınlar 2. Ruhaniler, 3. Milli Aydınlar, 4. Marksist Aydınlar ve 5. Esnaf

255
Alam Tabriz Asghar, The Role of Intellectual, Religious Leader and
Tradesman in Rebellion, Movement and Revolution of İran (1872-1979),
Doctora’s Thesis, Advisor, Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları, 254 p.

The Modern Iran began with the governmets of Kacar dynasty


(1794-1925). But for some reasons the traditional structure of soclety
became weak during their government. So in these situations, İran
people observed several movements and revolutions. The role and
quantity of groups and classes (social forces) influences and people
involvements are different in all of these movements and revoluitions.
Because of the quantity of people participations, this resuarch is
Concentrated on Tabaccop Rebellion, Costitutional Revolution,
National Petroleum Movement and Iran Islam Revolution.
In Iran, social forces can be categorized suchas armies, land-
owners, peasant, labors, capitalists, tradesmen, religious leaders and
intellectuals. But just tradesmen, intellectuals, and religions leaders
had more influances than other social forces in those movements and
revolutions.
Evrey revolution and movement has there processes:
Preparation, formation, victory and the roles of players are such as
leadership, organization, ideology and mobilization. This research is
trying to anwers these questions: Which one of the players suchas
national, religious and marxist intellectuals, religious leaders and
tradesmen had more influences in different roles and processes of
movements and revolutions.
General results: Tabacco Rebellion: 1- Religious Leaders, 2.
National Intellectual and 3. Tradesman. Constitutional Revolution: 1.
National Intellectual, 2. Religious Leaders and 3. Tradesman. National
Petroleum Movement: 1. National Intellectuals, 2. Religious Leaders 3.
Tradesman and 4. Marxist intellectual, Iran Islam Devrimi: 1. Religious
Intellectuals, 2. Religious Leenders, 3. National Intellectuals, 4. Marxist
Intellectuals and 5. Tradesman

256

You might also like