Ekonomik Havza-Ozgur Uckan

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 8

“Ekonomik Havza” Kavramı

Özgür Uçkan

[Özgür Uçkan,E-DEVLET, E-DEMOKRASİ VE TÜRKİYE: Kamu Yönetiminin Yeniden


Yapılanması İçin Strateji ve Politikalar I, Literatür, 2003 içinde]

E-Yönetişim…

Bölgesel kalkınma stratejileri açısından büyük önem taşıyan ekonomik havza”


kavramı, tıpkı doğal ya da kültürel havzaların bütünsel bir sistem sunmaları gibi, kendi
içerisinde bütünsellik sağlayabilen, kendi ayakları üzerinde durabilen bir ekonomik
örgütlenme çevresinde oluşturulmuş bir bölgesel yapılanmayı ifade eder. Ekonomik
havza, ekonomik yeterlilik ve verimlilik kıstaslarına göre belirlenen bir bölgesel
oluşum olup, yatay koordinasyon örgütlenmesiyle ve yerinden yönetim ilkesiyle
işletilmelidir.

Bölgesel kalkınma stratejilerinin, gayri merkezi ve bu yüzden daha etkili bir yatay
koordinasyon gerektirdiği bilinmektedir. Çünkü kalkınma, ancak bir bölgenin kendi iç
dinamiklerini harekete geçirdiğinde kalıcı bir ivme kazanabilir. Bu bağlamda, e-yönetişim
modeli, yatay koordinasyonun ihtiyaç duyduğu bilgi akışı ve etkin iletişimi sağlayarak,
ekonomik havza yapılanmalarını bölgesel kalkınma dinamiklerinin temel aktörleri
haline getirebilir.

Kalkınmakta olan ülkelerde e-yönetişim modelinin hayata geçirilmesi için, gelişmiş


ülkelerdeki dinamiklerden farklı olarak, kamu yönetiminin mevcut yapısına özel koşullar göz
önünde bulundurularak bir strateji geliştirmek gerektiği açıktır. Bu bakımdan, siyasal istikrar
durumu; hükümete güven düzeyi ve hizmet sunumunun yurttaşlarca nasıl algılandığı;
hükümetin parçalı ya da bütünsel kimliği (koalisyon yapısı vb.); hükümet yapısının
merkezi ya da gayri-merkezi olması; model açısından farklı hazır olma durumları
(zincirin en zayıf halkası modelin yerleştirilme hızını belirleyecektir); yurttaşların, sivil
toplumun ve iş dünyasının talep düzeyi gibi faktörler değerlendirilmeye alınmalıdır. 1

1
Kalkınmakta olan ülkelerde e-devlet modelinin hangi süreçlerden geçerek uygulanabileceği
konusunda genel bir stratejik yaklaşım için bkz. The Information for Development Program (infoDev) -
The Center for Democracy & Technology, The E-Government Handbook For Developing Countries,
Kasım 2002, http://www.cdt.org/egov/handbook/2002-11-14egovhandbook.pdf ; ülke özelinde bir
strateji örneği için bkz. Sameer Sachdeva, White Paper on E-Governance Strategy in India, Aralık
2002,

1
Ekonomik Havza kavramı…

Türkiye için önerilen kalkınma eksenli ve katılımcı kamu yönetim stratejisi, bir
yandan Avrupa Birliği’yle entegrasyon sürecinin sağlıklı işlemesi ve modelin doğru
yerleştirilmesi gözetilerek, daha kararlı bir siyasal irade ile kapsamlı “eTürkiye”
projesine sahip çıkılırken; bununla eş zamanlı olarak, hem küçük ölçekli projelerin
yönetilebilirliği avantajından yararlanabilmek, hem de gerek kamu kesiminin gerekse
kamuoyunun gündemine e-devlet modelini yerleştirebilmek adına, gayri merkezi,
tabandan tavana doğru gelişen, yatay koordinasyona izin veren esnek pilot projelerin
geliştirilmesi üzerinde temellendirilmelidir.

Bu projelerde öncelik en çok ihtiyaç duyan kesime ve bölgesel kalkınma hedeflerine


verilmelidir. Bu projelerin başarısı, hem dış kaynak kullanım imkanlarını artırarak kaynak
yönetimini akılcı bir temele yerleştirecek, hem de kamuoyu oluşturarak, kamu yönetimi
üzerinde baskı uygulama fırsatını yaratacaktır. Aynı zamanda, nispeten kısa süre içinde
başarılabilecek bu tür örnek projeler, siyasi kararlılığın yurttaşlar nezdinde
somutlaşmasına yardımcı olacak, kamu yönetimi yeniden yapılandırma programı
etrafında bir güven halesi yaratacaktır.

Bölgesel kalkınma planları içinde, alternatif bir yönetim biçimi olarak “ekonomik
havza” kavramı ön plana çıkmaktadır. Doğal havzaların (su havzaları gibi) kendi içerisinde
yeterli ekosistemlerinden esinlenen bu kavram, ekonomik yeterlilik ilkesi gereğince, idari
ve siyasi otoritenin yerine yatırım ve denetimin ekonomik otoritesinin vurgulandığı,
yerel yönetimlerin yatay koordinasyon ilişkisi içinde maksimum katılımın sağlandığı
bir bölgesel yönetim modeli sunmaktadır.2 Ekonomik havza yönetim modelinde, havza
bölgesi, ekonomik yeterlilik kıstaslarına uygun olarak seçilmekte, ekonomik, sosyal, kültürel
kalkınma hedefleri ortaklaşa geliştirilen politikalar çerçevesinde belirlenmekte, havzadaki tüm
yerel yönetim birimleri gerek politikaların oluşturulması gerekse uygulanması aşamalarında
yönetime etkin bir biçimde katılmaktadırlar.

http://www.developmentgateway.org/node/130685/search/redir?item_id=272186&url=%2fdownload%2
f158244%2fwgovernancestrategyforindia%2edoc
2
Bkz. “MENCEP – Büyük Menderes Havzası Çevre Koruma Projesi”, (Proje Tanıtım Raporu –
özellikle bkz. Bölüm IV: Mencep Yönetimi), http://www.aydin-bld.gov.tr/mencep.htm ; ayrıca bkz.
“Gündem 21”, http://www.iula-emme.org/yg21/G21-info.htm

2
“Havza Meclisi”, “Havza Encümeni”, “Havza Belediye Birlikleri” gibi ekonomik
havza yönetim birimleri, mevcut idari yapı içinde bir ara kademe yaratmadan, havzanın
planlanması, yatırımların projelendirilmesi, finansman kaynaklarının yaratılması,
yatırımların inşa ve uygulanması gibi ekonomik faaliyetlerin düzenlenmesine doğrudan
katılacaklardır. Bu sistem, Türkiye’nin üniter devlet yapısıyla çelişmeyecek bir tarzda, etkili
bir bölgesel kalkınma yönetimi için benzersiz fırsatlar sunmaktadır.3

Ekonomik havza yönetim modeli, bölgesel e-yönetişim projeleri açısından son


derece verimli bir zemin olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu modelde yatay iletişim
imkanları, yarattıkları katılım dinamiğiyle yönetişimin başarısının temeline
yerleşmektedir.

Pilot bölge olarak, ekonomik yeterlilik ilkesine göre seçilecek bir ekonomik havzada,
organik tarım, çevre, kültür, turizm ve diğer alternatif geçinme olanakları çevresinde
yapılandırılacak bir e-yönetişim projesi, yukarıda konumlanan yatay koordinasyon ve iletişim
yapısı sayesinde, doğru bir kaynak yönetimiyle hızla başarıya ulaşabilir. Bu model, başlı
başına bir bölgesel kalkınma programı konusu olabilir ve temsil ettiği paradigma
dönüşümüyle güçlü iletişim imkanları da sunmaktadır.

Bunun dışında, yine yerel ölçekli uygulamalar arasında, doğrudan belediyelerin


hayata geçirebilecekleri, kent bilgi sistemleri, özel eğitim ve sağlık uygulamaları, topluluk
merkezli kent forumları, sanal kent meclisleri, kamusal erişim noktaları gibi yerel e-
yönetişim projelerine ağırlık vermek ve bu yaklaşımı genel yerel yönetim reformuna
sağlıklı bir biçimde entegre etmek bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tür bir
programın, kamuoyu tarafından sahiplenebilmesi için, mutlaka pilot projelerle
desteklenmesi gerekir. Bunun için ülkemizde hem uygun koşullar, hem yurttaş talebi, hem
de yerel yönetim düzeyinde yeterli kararlılık ve enerji mevcuttur.

Kapsamlı, merkezi yönetimi ilgilendiren e-devlet uygulamalarında ise, pilot proje


öncelikleri e-yönetişim imkanlarının zenginliğine göre seçilmeli, halkı en çok ilgilendiren,
sağlık, eğitim, yönetime katılım gibi en temel alanlar seçilmelidir. Bu bağlamda da katılım
imkanı pilot projenin itici gücünü oluşturacak ve bürokrasinin direncini kıracak ölçüde baskı
gücü yaratacaktır.

3
Ekonomik havza yönetimi, her ne kadar pilot projeler bağlamında test edilebilecek bir uygulama olsa
da, etkin bir bölgesel kalkınma stratejisi çerçevesinde, siyasi irade tarafından özel bir yasal
düzenlemeyle, yani bir “Ekonomik Havza Yönetimi” kanun tasarısıyla daha kapsamlı bir politika unsuru
haline getirilebilir.

3
Bu faaliyet alanında, kamusal bilgilere erişim özgürlüğü, elektronik imza,
kişisel verilerin (mahremiyetin) korunması ve tüketici hakları konularındaki yasal
düzenlemelere öncelik tanınmalı (Avrupa Birliği müktesabatına uyum yasaları
kapsamına alınmalı) ve bu konular, “ulusal güvenlik” tartışmasının mümkün
olduğunca dışında tutulmalıdır. Hangi bilgilerin paylaşılamayacağını açık seçik bir
biçimde konumlayan ve bu kararı kamu yönetim birimlerinin yetkisi dışına çıkaran,
uluslararası ve özellikle de Avrupa Birliği standartlarında bir “Bilgi Özgürlüğü” ya da
“Bilgilenme Hakkı” yasasının bir an önce çıkarılması bu bakımdan da öncelik
taşımaktadır. Bilgi paylaşımı hukuk devleti düzleminde konumlanmadıkça, katılımdan,
şeffaflıktan, sorumluluktan, yönetsel meşruiyetten, yani e-devletten söz edilemeyeceği
açıktır.

Yukarıda söz edilen her iki gerçeklik düzleminde de, gerek sivil toplum kuruluşlarının
gerekse iş dünyasının, çalışmamızın yönetişim ile ilgili birinci bölümünde çizilen demokratik
bir çerçevede etkin katılımı, işbirliği ve koordinasyonu esastır. Bu, hem projelerin başarısının
teminatı olacaktır, hem de kamuoyu oluşturmak için en verimli yolu açacaktır. Yeniden
yapılanma girişiminin meşruiyeti katılım imkanlarının zenginliğiyle doğru orantılıdır.

Karmaşık bir yapıya sahip olan devlet kurumları, birbirinden bağımsız, hatta çoğu
zaman birbirine rakip olarak işleyen kurumlardan oluşmaktadır. E-devlet’in verimliliği
artıracağı, giderleri azaltacağı, vergileri düşürebileceği, 24 saat ve 7 gün hizmet verebileceği,
bilgi paylaşımına olanak sağlayacağı, devletin şeffaflığını artıracağı ve yurttaşların görüş ve
dileklerini yansıtabileceği tartışma götürmeyen gerçekler arasındadır. Ancak devletin büyük
yapılanmalarının elektronik ortama taşınması sürecinde, aynı zamanda bunlara paralel
ve yurttaşların acil ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve onları elektronik ortamla
tanıştıracak, ölçümlenebilir ve hızla geliştirilebilecek bir takım projelerin de aynı
süreçte hayata geçirilmesi ve zaman içinde büyük yapılanmalarla yatay ilişkilerin
kurulması gerekmektedir.

E-devlet programlarının başarılı olabilmesi birbirinden çok farklı kurumsal yapıların


pek de hazır olmadıkları ağ ilişkisi içinde bir araya gelmesi, devletin iş süreçlerinin ayrıntılı bir
biçimde gözden geçirilmesi ve karar merciilerinin kararlılıklarını bu konuda da göstermesi
gerekmektedir. Ancak bu sürecin Türkiye’nin siyasal ve ekonomik konjonktürü göz önüne
alındığında hatırı sayılır bir zaman alması ihtimalinden hareketle, bu kararlılığı olumlu yönde
etkileyecek pilot projelerin hemen hayata geçirilmesinin önemi daha da anlaşılmaktadır.

4
İdeal sürece bakıldığında, öncelikle devletin dahili kullanımı için bir intranet (iç ağ)
oluşturulması gerekmektedir. Bunu takiben yurttaşlara bir çok konuda internet üzerinden
hizmet sağlanmalı, bir e-devlet pazaryeri kurulmalı ve “dijital demokrasiye” geçiş süreci
başlatılmalıdır. Yani yurttaşların katılıma teşvik edildiği bir yapı oluşturulmalıdır.

Yukarıda da değinildiği gibi bu sürecin oldukça karmaşık ve maliyetli olması, bir çok
aşamada karar merciilerinden ve siyasal belirleyicilerden geçecek olması, bu yapıya temel
oluşturacak pilot projelerin önemini daha da artırmaktadır. Hazırlanacak olan ilk projelerin
sonuçlarının en kısa zamanda görülebilmesi hedefiyle, birbirinden bağımsız, bölge, meslek
grubu, ilgi grubu vb. denetlenebilir ve ölçülebilir küçük yapılanmalarla başlanması
hedeflenmelidir. Ancak, tüm bu projeler gerek altyapı gerekse içerik açısından yetenekli,
esnek ve geliştirilebilir olarak planlanmalı, gerçekçi eylem planları ile büyütülmeli ve diğer
projelerle koordinasyon sağlanarak zaman içerisinde birbirine bağlanmalıdır.

Düstur açıktır: “Küçük başla, hızla ölçeklendir, büyük düşün…” Bu düsturla


konumlanan vizyon – strateji – proje sacayağı, kalkınmakta olan ülkelerde e-yönetişimin
hayata geçirilmesi için verimli bir model sunmaktadır. Ancak, uluslararası ölçekte e-yönetişim
uygulamalarının durumuna bakıldığında, başarıya giden yolun, sıradan insanın ihtiyaçlarına
cevap verebilen ve önceliği katılıma vererek modelin sürdürülebilirliğini sağlayan pilot
projelerden geçtiği de görülmektedir. Çünkü her başarılı pilot proje, kendisinden pay alan
gönüllü savunucular yaratarak, önerilen modeli tüm kamuoyuna mal ederek talep
oluşturacak örnekler sunmaktadır.

Kalkınmakta olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere nazaran daha sorunlu olan bürokratik
süreçlerin egemen olduğu merkeziyetçi yapılanmaların dayattığı (ve genellikle imaj
kaygısıyla girişilen) uygulamalar, kısa sürede dinamizmini kaybetmekte ve ölü doğmuş
projelerden, zaman ve kaynak israfından başka bir şey üretememektedir.

Bu bağlamda, demokratik kalkınma eksenli bir e-yönetişim vizyonunun temelinde,


kamu yönetim süreçlerine egemen zihniyette kapsamlı bir paradigma dönüşümü
yaratmayı hedefleyen bir siyasi kararlılık da bulunmalıdır. E-yönetişim yapılanmaları, bu
siyasi kararlılığın halkın gerçek ihtiyaçlarıyla buluştuğu bir katılım zemini ile mümkün
olacaktır. Çünkü, dönüştürülmesi gereken zihniyet, yalnızca kamu yönetiminde değil, bu
yönetimin uzun bir süreç içinde etkilediği halkta da karşılığını bulmaktadır. Zihniyeti
değiştirmenin ve çok boyutlu paradigma dönüşümünü gerçekleştirmenin tek yolu katılımı
teşvik etmek ve mümkün kılmaktır.

5
Bu anlayış dönüşümünün yanı sıra, kalkınma eksenli bir e-yönetişim projesinin gerek
duyduğu bir takım örgütlenme koşulları da bulunmaktadır. Söz konusu pilot projeler,
kalkınmakta olan ülke için yük olabilecek bir mali kaynağı gerektirirler. eAvrupa+ programı
çerçevesinde sağlanabilecek ya da diğer uluslararası kuruluşların sunduğu fonların ve yerel
sektörün sağlayacağı desteğin projelere aktarılması önem taşımaktadır. Ancak bu
kaynakların etkili bir biçimde kullanılması için, yerinden yönetim ilkesiyle projeye özel
kaynak yönetim modellerinin ve bu modelleri hayata geçirebilecek örgütlenme
yapılanmalarının oluşturulması gerektirmektedir. Bu gerekliliklere, bilişim ve iletişim
teknolojilerinin pilot projeye en uygun koşullarda uyarlanması için zorunlu olan Ar-Ge
çalışmaları ve elbette bilgi yönetimi de eklemlenmelidir.

Bu gereklerin dayattığı koşullar, pilot projelerin çok taraflı olmasını zorunlu


kılmaktadır. Pilot proje, başta ilgili taraflar ve kullanıcılar/yurttaşlar olmak üzere, çeşitli kamu
yönetim birimleri, yerel sivil toplum kuruluşları ve özel sektör, ulusal veya uluslararası kaynak
ya da bilgi sağlayan kuruluşlar olmak üzere bir çok paydaşın, ortak hedefler doğrultusunda
uyumlu çalışmasını gerektirir.

Projeye katılan her bir tarafın sorumluluğu net bir biçimde konumlanmalı ve ortak bir
anlayış zemininde paylaşıma açılmalıdır. Proje paydaşları, süreç içinde elde ettikleri tüm
bilgiyi birbirleriyle ve projenin yöneldiği kullanıcılarla paylaşmalıdırlar. Paydaşlar, projenin
planlama aşamasından sonuna kadar tüm sürece katılmak zorundadırlar; pilot projelerin
temel koşulu olan yatay koordinasyonu işletmenin başka bir yolu yoktur.

Planlamasını merkezi yönetimin tek başına üstlendiği ya da yalnızca kaynak ve


bilgi sağlayan “prestijli” kuruluşlarla paylaştığı bir pilot proje, “e-yönetişim”
kapsamında değerlendirilemez. Böyle bir proje, hedefi, sunumu ve içeriği ne kadar
“çağdaş” ve “iyi niyetli” görünürse görünsün, tepeden inme, “jakoben” bir uygulama olmaktan
öteye gidemez; “imaj iyileştirmek” ve günü kurtarmak istenirken, teknoloji üreticisi
çokuluslu şirketlere yeni pazarlar sunulur, uluslararası kuruluşlara yeni ulusal
egemenlik alanları teslim edilir ve zaten şişkin olan kamu yönetim kadrolarına yeni
“bilişim ve iletişim seçkinleri” eklenir…

Hazırlanacak olan projelerin gerek yazılımları gerekse görsel arayüzü açık, net,
anlaşılabilir yani kısaca “kullanıcı dostu” olarak tasarlanmalıdır. Proje kapsamında
uygulamayla etkileşime girecek olan kullanıcıların, genellikle ilk kez elektronik ortamla
tanışmaları sağlanacağından, mümkün olduğunca basit ve kolay anlaşılır, yer yer eğlenceli
grafik dillerin kullanıldığı bir sistem kurulması öncelikli bir koşul olarak karşımıza

6
çıkmaktadır.4 Ayrıca, maliyetleri düşürmek ve performansı artırmak bakımından açık kodlu
işletim sistemlerinin tercih edilmesi de uygun olacaktır. 5

Proje yapılandırılırken belli somut hedeflerin konulması ve belli periyotlarla yapılacak


olan test çalışmalarıyla projenin uygulama aşamasında da esnek yapısını koruyarak
kendisini şartlara göre adapte edebilen, değişebilen ve gelişebilen, etkileşimli bir sistemin
kurulması gerekmektedir.

Pilot proje olarak uygulanmaya başlanan projelere yönelik, ucuz (hatta gerektiğinde
ücretsiz) internet erişimi sağlanması büyük önem taşımakta olup, projelerin başarıya
ulaşabilmesi ve yaygınlaştırılması için ön koşullardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun
için, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılması kaynak yönetiminin verimini
sağlayacaktır. Hatta, özellikle teknik altyapının, iş dünyasından mali destek alınarak, öncelikli
olarak KOBİ’lere ihale edilmesi, proje yönetiminin yerel sivil toplum kuruluşlarıyla
paylaşılması, yerel ekonominin ve katılımın desteklenmesi açısından da uygun olacaktır.

Ayrıca pilot proje çalışmalarına başlamadan önce aşağıdaki soruların cevaplarını


vermek gerekmektedir:
 Bu çalışmanın amacı ve rasyonelleri nelerdir?
 Bu projeyi kimler gerçekleştirecektir?
 Hedef grubun ihtiyaçları nelerdir?
 Hedef grubun bu projeyle sağlayacağı avantajlar neler olacaktır?

Yapılacak olan çalışmalarda devletin mevcut ve/veya hazırlanmakta olan elektronik


yapılanmalarıyla ilişki kurulması ve bu bağlantılar dolayımıyla yaygınlaşmanın sağlanması,
resmi form, başvuru, dilekçe vb. gibi işlemlerin yapılabilmesi hedeflenmelidir.

E-devlet uygulamaları hazırlanırken özel sektörle işbirliği yapılması da göz önünde


bulundurulması gereken önemli hususlardan biridir. Özel sektör, projelere finansman ya da
teknoloji desteği sağlayabileceği gibi, iş ortaklığı bazında da uygulamalara katılabilir. E-devlet
uygulamalarında hazırlanacak pilot projelerden, özellikle üst düzey gelir grubunun yanı sıra

4
Bu tür projelerde, bilgisayar okuryazarlığı, hatta genel okuryazarlık önemli bir engel olarak
belireceğinden dolayı, görsel iletişimin yanı sıra sesli iletişim de önemli bir unsur olarak ortaya
çıkmaktadır. Ancak, ne yazık ki, elektronik ortamda Türkçe için geliştirilmiş sesli iletişim komutlarıyla
çalışan arayüzler, bu alanda yeterli dilbilimsel bilişim çalışmalarının eksikliğinden dolayı, pek
bulunmamaktadır. Yine de sesli iletişim imkanları sonuna dek zorlanmalıdır.
5
Linux gibi açık kodlu iletişim sistemleri, hem ücretsiz olmaları hem de düşük konfigürasyonlu
donanımlarda yüksek performasta çalışabilmeleri dolayısıyla, kamu yönetim birimleri tarafından dünya
çapında giderek daha çok tercih edilmektedir.

7
ve ağırlıklı olarak alt gelir grubunda yer alan yurttaşların yararlanacakları dikkate alınarak,
geniş çaplı kullanıcı eğitimi, kamuya açık yerlerde ücretsiz erişim sağlanması (açık alanlarda
kiosk’lar ve kapalı alanlarda yer alacak kişisel bilgisayarlarla) planlanmalıdır.

Uygulamalar sırasında karşımıza çıkabilecek en büyük engellerden biri kişisel


bilgilerin gizliliğidir. Elektronik ortamların kullanıcılar hakkında kolaylıkla bilgi toplamaya
elverişli olmasından hareketle, bu konuda da gereken önlemlerin alınması gerekmekte ve
yapı kurulurken bu gerçeğin dikkate alınarak taviz verilmeden uygulamaya konulması
gerekmektedir. Aksi takdirde, kullanıcıların projeye duydukları güven sarsılacak ve proje
başarısız olacaktır.

eTürkiye hedefine ulaşılması, ulusal, bölgesel ve yerel ölçekte bir seferberliği


zorunlu kılmaktadır. Bu seferberliğin dinamiklerinin yaratılmasında öncelik siyasi iradeye
düşmektedir, ama yurttaş inisiyatifleri, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, iş dünyası,
sektörel birlikler, sendikalar, kamu yönetiminin çeşitli aşamalarında görevli kişiler, kısacası
tüm örgütlü kesimlerin etkin katılımı ve işbirliği olmaksızın bu dinamikler yaratılamaz.

Demokrasi ve kalkınma hedeflerinin ortaklığını temsil eden bir ulusal e-


yönetişim stratejisi, ancak politika üretme ve karar verme mekanizmalarında en etkin
demokratik katılımı sağlayarak Türkiye’yi bir “bilgi toplumu”na dönüştürebilir. “Önce
hizmet, sonra demokrasi”, ya da “önce kalkınma sonra demokratik katılım” tarzı yaklaşımlar
ülkemizi bilgi toplumuna değil, olsa olsa uluslararası bilgi ekonomisinin cirit attığı bir “bilgi
pazarı”na dönüştürür. Toplumun tüm kesimlerini kapsamayan bir strateji, e-yönetişimi
hayata geçiremeyecektir.

You might also like