Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 10

Kur’an Çevirisine Giriş

Mesut YAZICI
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat F.
mesutyazici@hotmail.com

Sözlerime, bir vefa borcu kabilinden iki büyük düşünürümüzün bana ilham
kaynağı olan şu cümleleriyle başlamak istiyorum. Mehmet Kaplan 1960’lı
yıllarda demişti ki “din ile ilim arasındaki nazari çatışmaları hal edecek olan
filozoflarımız henüz yetişmemiştir.”1 Aynı yıllarda ve aynı minvalde Nurettin
Topçu da şunları söylemiştir Hareket dergisinde : “Hakikatte beşyüz veya bin yıl
öِnceki insanların düşüncesinin mahsulü olan göِrüşleri olduğu gibi kabullenmek
insanı bir adım bile ileri göِtürmez. Hakikatlara doğru ilerleyebilmek için, kim
olurlarsa olsunlar, eskilerin fikirlerini tenkit ve münakaşa etmemiz şarttır. Bir
fikri tenkit etmek, onu tahkir veya reddetmek demek deًğildir, bilakis onu
tamamlamaktır; ilme ve insanlığًa hizmet ve hayırdır. Zamanımızın dini kültür
ve neşriyatı, hep eskisinin tekrarı, hikayesi, övülmesi ve kutsallaştırılmasından
ibarettir. Binlerce defa gevelenen, ِövülen ve kutsallaşıtırılan bütün meselelerin
İslam Düşüncesi ve insan mantığı ile modern ilim ve felsefe zihniyeti ile birer
birer tenkit ve münakaşası yapılmadıkça daima daha geriye gidilecek ve
İslam’da uyanış kabil olmayacaktır. İslamın uyanışı herşeydenِ önce kendindeki
kibriِ öldüren bir fazilet ve ahlak adımıyla başlayabilir.”2 Huzurlarınızda
sunmakta olduğum bu naçiz makalemi, öncelikle Mehmet Kaplan ve Nurettin
Topçu hocalarımızın aziz ruhlarına ithaf ediyorum ve onları burada hürmetle
anıyorum.

1
Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, İstanbul 2001, s.113
2
Nurettin Topçu, İslam ve İnsan, İstanbul 1998, s.52,54

1
Kur’an Çevirisine Giriş

Biz burada Kutsal metinlerde geçen “zeytin” simgesinin açılımını ortaya


koymaya çalışacağız. Fakat daha önce, Kutsal metinlerin doğasından, kendine
has özelliklerinden bahsetmemizin yerinde olacağı kanaatindeyiz. Çünkü
“Kutsal metinler”e3 atıf yapıyorsak, farklı bir okuma ve farklı bir yorum
yapacağız demektir. Aslında, daha dün akşam ya da bu sabah meydana gelmiş
bir olayda bile insanlar farklı yorumlara sahip olabilmekteyken, günümüzden
1400 yıl önce kaydedilmiş Kur’an metni, 1700 yıl önce tesbit edilmiş İncil
metinleri, ya da aşağı-yukarı 2100 yıl önce kaydedilmiş Tevrat metinlerinin
analizlerinde farklı sonuçlara ulaşılması yadırganmamalıdır. Bu analiz ve çeviri
farkı insanların bilgi seviyelerindeki farklılıktan, dil yeteneklerindeki farklılıktan
ve sosyo-kültürel birikimlerindeki farklılıktan kaynaklanacaktır.

Araştırmadaki yöntemimizi belirtmek bakımından kısaca çeviri anlayışımızı da


ortaya koymakta yarar var. Çeviribilim uzmanlarına göre, (Kutsal Kitap ve
Kur’an gibi) ünlü bir metnin özenle kelimesi kelimesine4 çevrilmiş olması,
sonuçta ortaya sayfalar dolusu saçmalıklar çıkarabilir.5 Zira fazla sadakat
hatadır.6 Çevirmenin görevi tek tek sözcükler ya da tümcelerden çok, metinleri
çevirmektir.7 Bir metnin anlamını, o metnin tabiat ve amacını kavrayıncaya
değin kavramak mümkün değildir, zira onun anlamı irade edilen, kastedilen bir
şeydir.8 Bazen cümlenin kuruluşunu bile değiştirmek lazım olabilir.9

3
Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an
4
Akşit Göktürk, Çeviri Dillerin Dili, İstanbul 1994, s.17
5
Barzun – Graff, Modern Araştırmacı, Ankara 1998, s.244 -248
Hatırladığım bir reklam filminde gofretin enerji ve yaşama sevinci verdiği temasını işliyordu. Adamın biri
kamyonetiyle giderken keyifle bir taraftan şarkı söylüyor, bir taraftan da gofretini ısırıyordu. Yolda bir tepe
başında, otomobiline abanmış eşofmanlı bir adam dikkatini çekiyor. Adamın otomobili uçurumdan itmeye
çalıştığına hükmederek arabasından iniyor. Zinde bir şekilde o da otomobile yüklenerek uçurumdan yuvarlıyor.
Sonra başarmış olmanın mutluluğuyla ve eşofmanlı adamın şaşkın bakışları arasında kamyonetine binip gidiyor.
Oysa aslında eşofmanlı adam sporla meşguldür ve otomobilinden destek alarak gerdirme hareketleri
yapmaktadır, otomobilini yuvarlamayı ise hiç mi hiç düşünmemektedir. Bu olay, traji-komik sonla biten sıradan
yanlış anlama öykülerinden sadece biridir. Bu tür yanlış anlamlandırma vakaları ne yazık ki dini metinlerde de
had safhada olabilmektedir.
6
Andre Lefevre, Metis Çeviri, İstanbul 1990, S.13, s.36
7
Akşit Göktürk, a.g.e s.17
8
Burhanettin Tatar, Felsefi Hermenötik ve Yazarın Niyeti, Gadamer versus Hirsch, Ankara 1999, s. 68

2
Kur’an Çevirisine Giriş

Tercümenin gayesi okuyucuların zihinlerinde, aslının uyandırdığı heyecan ve


duyguların aynını uyandırmaktır.10 Kelime kelime çeviri eserin özüne ihanet
sayılır. Önemli olan, yabancı bir kavramın anadilinde nasıl anlatılabileceğini
bulabilmektir.11 Zira çeviri, kaynak dildeki göstergenin ne ifade ettiğini bulmak,
sonra bu ifade edilen şeyin amaç dilde hangi gösterge aracılığı ile ifade
edilebileceğini saptayıp bu göstergeyi kullanmaktır.12 “Yazarla ortak duygu ve
düşünce bağımızın olması, benzer bir biçemi benimsemiş olmamız, yaptığımız
çeviride başarı şansımızı artırır”13 Allah’ın sözünü yine Allah’ın Yardımı
olmadan çözümleyemeyiz.14 “Bir başkasını doğru dürüst dinlemesini bilmeyen,
kendi sözünden başka söze saygı duymayan, dediğim dedikçi bir kişinin iyi ve
güvenilir bir mütercim olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Ya da gerçekleri
kendi çıkarları uğruna bile bile çarpıtan, keyfinin istediği gibi davranan birinin.
Bunu düşünmek herhalde mümkün değil.”15

Bu okuma ve analiz farkı dediğimiz şey, kutsal metinlerin muhtevasında, üstelik


de merkezinde yer almaktadır. Peygamberler kainatı doğru okumuş ve doğru
yorumlamış en akıllı ve en bilgili insanlar olarak kabul edilebilirler. Bildikleri
şeyler filozofların, tarihçilerin ve şairlerin bildiği efsanelerden çok farklı
olmamakla birlikte, bu peygamberlerin, efsaneleri ve olayları, bu vizyonları
doğru okumak ve doğru yorumlamak suretiyle ilk eylemi, ardından da gereğini
uygulamaya koyarak, ideallerini gerçekleştirebilecekleri egemenliklere
kavuştuklarını görüyoruz. .

9
Theodore Savory, Tercüme Sanatı, İstanbul 1996, s. 65
10
a.e. s.67
11
Mehmet Rıfat, Çeviri ve Çeviri Kuramı Üstüne Söylemler, istanbul 1995, s.74
12
a.e, s.40
13
Tuna Ertem, Littera Edebiyat Yazıları, Ankara 1993, s.30
14
E.A.Nida, Çevirmenin Görevi, Metis Çeviri, S.1, İstanbul 1987, s.103
15
Serdar Rifat, Parodi Yaşamlar, İstanbul 1993, s.262

3
Kur’an Çevirisine Giriş

Hz. İbrahim’e bir rüyasında gösterilmiştir ki, kendisine zürriyet verilecek, devlet
verilecektir.16 Keza Hz. Yakub’a da rüyasında zürriyet ve devlet verileceği
gösterilmiştir.17 Bu durum göğe uzanan bir merdiven simgesiyle anlatılmıştır.
Bu bir tür miractır, başın göklere ermesidir. Yakub yaşadığı toprakların
varisidir artık. Nihayet “Rüyalar Prensi” Yusuf Peygamber bu doğru ve sağlıklı
yorum olgusunun en önemli kahramanlarından biridir. Yusuf’a, yakın bir
gelecekte kardeşlerine egemen olacağına dair bir takım rüyalar gösterilmişti.18
Bu rüyaları kardeşlerine anlatınca ona itiraz babında “başımıza kral mı
olacaksın?” demişlerdi.19 Yöneticilik Hz.Yusuf’a bir vizyon olarak sunulmuş,
kendisini buna hazırlaması istenmişti. Yusuf daha sonra hapisteyken, oradaki iki
kişinin rüyalarını/istikballerini isabetli bir şekilde yorumlar.20 Bu adamlardan
biri, Firavun’un gördüğü bir rüyayı yorumlaması için Yusuf’a başvurmayı
önerir. Yusuf Firavunun rüyasını da “Kıtlık yılları” şeklinde isabetli bir şekilde
yorumlamış,21 akabinde sarayda göreve getirilerek Mısır’ın maliye işleri ona
devredilmiştir.22 Keza Daniyel Peygamber, Babil sürgünündeyken sarayın
duvarına yazılan bir takım tuhaf yazıların şifresini çözebilen ve rüyaları isabetle
yorumlayan yegane şahıs olmuştu.23

Kur’an’da da Hızır aleyhisselam ön-bilgi/sezgi, akılla eylem koyma ve kurtarış


abidesi olarak karşımıza çıkar. Hızır aleyhisselam, ileride ana-babasını
tüketeceğini bildiği çocuğu onun yerine daha iyisinin gelmesi için ortadan
kaldırmayı aklederek iyi ana-babayı sıkıntıdan kurtarmıştır.24 Hızır
aleyhisselam, yakındaki korsanların sağlam gemilere el koyduğunu bildiğinden
gemiye hurda süsü vermeyi aklederek yoksul balıkçıların gemisini

16
Kutsal Kitap, Yaratılış, 15/1-17, İstanbul 2001, s.16
17
Yaratılış 28/12,13, s.34
18
Yaratılış 37/5-11, s.46, Kur’an, Yusuf/4,5
19
Yaratılış 37/8
20
Yaratılış 40/8-22, Kur’an, Yusuf/36,41
21
Yaratılış 41/17-32, Yusuf 43,47-49
22
Yaratılış 41/33-43, Yusuf 54-57
23
Daniyel 5/5,25-30, 8/20-26
24
Kehf 74, 80,81

4
Kur’an Çevirisine Giriş

kurtarmıştır.25 Hızır aleyhisselam, temelinde iki yetim çocuğa bırakılmış define


bulunduğunu bildiği evin duvarını tamir etmeyi aklederek, definenin zamansız
çıkarılmasını önlemekle yetimlerin istikbalini kurtarmıştır.26 Keza Hz. Nuh,
ilimle gemi yaparak inananların tufandan salimen kurtuluşlarına,27 Zulkarneyn
de ilimle set yaparak mazlumların zalimlerin saldırılarından kurtuluşlarına vesile
olmaktadır.28 Hz. Mevlana da Mesnevisinde bu önsezinin önemindem bahseder.
Yaşlıca bir adam dükkana girer ve altın terazisini ister. Dükkan sahibi bende
süpürge yok diye cevap veriri. Zira, bu yaşlıca adamın titrek elleriyle bu hassas
işi yapamayacağını, tartıyım derken yerlere döküp saçacağını, sonra da bunları
toplamak için süpürge isteyeceğini bildiğinden, peşinen bende süpürge yok
demiştir.29

Açıkça görüldüğü üzere insanları maddeten ve manen korumak ve kurtarmak


için, insanları yarının dünyasına hazırlamak için ön-bilgiye/sezgiye sahip, aklını
kullanıp eylem koyabilecek bir kahramana her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Bu
kahramana, peygamberler arasından Yahya peygamberin şahsında seyyid de
denilmiştir.30 Bu kelime Arapça siyade (egemenlik) mastarından “egemen”
anlamında bir kelimedir. Seyyid, bizim konumuz olan zeytin ve zeytin yağının
Arapça ve İbranice’deki zeyt kelimesiyle eş anlamlı gözükmektedir. Dahası,
zeyd ve ziyade (çoğaltmak, bolluk vermek) masdarıyla da mana ve ses
bakımından büyük yakınlık vardır.

Zeyt kelimesi, Yunanca aslında (elia: to be prominent) aziz ve yüce olmak,


seçkin olmak fiiline yakın bir anlamdadır. Dolayısıyla zeytin ve seyyid temelde
işlevsel olarak birbirlerine paralel kelimelerdir. Bu yakınlığı şöyle

25
Kehf 71, 79
26
Kehf 77, 82
27
Hud 37
28
Kehf 94-97
29
Mevlana, Mesnevi, İstanbul 1990, c.3, s.132,133
30
Al-i İmran 39

5
Kur’an Çevirisine Giriş

açıklayabiliriz. Kutsal Kitap’taki bir öyküde, bitkiler arasından bir kral seçilecek
olsa, öncelikle zeytin ağacının akla geleceği vurgulanır. O olmazsa teklif
sırasıyla incir ve üzüme götürülecektir. Onlar da olmazsa krallık karaçalıya bile
kalabilecektir.31 Bu zımnen bir kralın ehliyet ve liyakat olarak aziz ve yüce bir
şahsiyet olması gerektiğine işaret etmektedir. Zira zeytin bol bulunduğu için
bereket sembolü konumundadır. Zeytin, sayıca çokluğu anlatmaktadır.32

En fakirin evinde bile zeytinyağı vardır.33 Zeytinyağı tedavide merhem olarak


kullanılmaktadır, şifa kaynağıdır.34 Bereket sembolü olması nedeniyle de
bereket getirmesi umulan kişinin “kral tayini: Mesihlik” törenlerinde, başa taç
koyma mesabesinde, başa zeytinyağı sürülmektedir.35 Hz. İsa kendisinin
krallığını tanımayan Ferisiye “sen benim başıma zeytinyağı sürmedin”
demektedir.36 Bu edebiyatta insana “başından zeytinyağı eksilmesin” diye dua
edilmektedir.37

Zeytin yağı yine bir tayin alameti olarak sınır taşlarına sürülmekte, sınırlar
kutsanmaktadır.38 Özel karışımı detaylarıyla tarif edilen bu Mesih yağıyla
Buluşma Çadırı, Levha Sandığı, kandil ve buhurdanlık gibi takımlar
meshedilerek kutsanmaktadır.39 Halife ve görevli tayinlerinde de insanlara ve
elbiselerine bu Mesih yağı serpilmektedir.40 Dolayısıyla kutsal ve temiz
olmayanlara zeytinyağı sürmek de yasaklanmıştır.

31
Hakimler 9/8-15
32
Mezmurlar 128/3
33
2 Krallar 4/2
34
2 Tarihler 28/15, Hazkiyel 16/13
35
1 Samuel 16/1,12,13, Zekeriya 4/1-3, 11-14
36
Luka 7/46
37
Vaiz 9/8
38
Yaratılış 28/18
39
Mısır’dan Çıkış, 30/22-29
40
Levililer 8/30

6
Kur’an Çevirisine Giriş

Zeytinyağı, özellikle sunakta sunulacak olan ekmeklerin (tahıl sunusunun)


yoğrulmasında41 ve tapınağın daima yanar halde bulundurulması istenen
kandillerinde kullanılmaktadır.42

Kutsal Kitap Tanrı’nın İsrailoğullarını, bolluk ve bereket sembolü olması


dolayısıyla “zeytin ağacı” diye adlandırdığını kaydeder.43 Cennet ve Arz-ı
Mev’ud tasvirlerinde üzüm ve incirin yanı sıra zeytin ağaçları da geniş yer
tutar.44

Kur’an’da ise zeytin ve zeytin yağı ibareleri birkaç kez geçmekle birlikte
muhteva olarak Kutsal kitaba çok yakındır. Zeytin ve incir Kutsal Kitap’ta da
yan yana geçmiştir.45 Kur’an, Kutsal Kitab’ın bıraktığı yerden devam etmiş
gibidir. Bir defa meyve olarak zeytin, devlet ve cennet tasvirlerindeki hurma,
üzüm ve nar gibi meyvalarla birlikte zikredilmektedir.46 Buradan hareketle Eski
ve Ortaçağ’ın Cennet telakkisinin ırmaklı, bağlı-bahçeli oluşuyla Mezopotamya
ve Akdeniz yakınlarında bir yerde yoğunlaştığı düşünülebilir. Bunlar literatüre
Adn47, Aden48 ve Firdevs49 şeklinde geçmiştir.

Zeytine yemin edilen Tin suresi Beled suresiyle müteradif bir suredir. Yeminler
önemli ve kuvvetli temalara yapılmakta ve zeytin de bu kuvvetlerden biri
durumundadır. Bu iki surede ortak olan yönler arazi ve insan faktörüdür.
Şimdiki tabirle “jeo-politik” dediğimiz bu faktörlerle bölgenin etnoğrafyası dile
getirilmekte, bu bölgede ehliyet ve liyakat bakımından zayıf insanların, başka

41
Çölde Sayım, 6/15, 7/19, 8/8,
42
Mısır’dan Çıkış, 27/20,21
43
Mezmurlar 52/8, İrmiya 11/16
44
Tesniye 6/10, 8/8
45
Amos 4/9
46
Enam 141, Nahl 11, Tesniye 8/6-9
47
Tevbe 72
48
İşaya 51/3
49
Muminun 11

7
Kur’an Çevirisine Giriş

bir deyişle adaletsiz ve insafsız insanların uzun süre barınamadığı, buralarda


ancak Muhsin ve Mümin insanların egemen kalabildikleri zikredilmektedir.50

İnciri yaz meyvası ve zeytini kış meyvası olarak alırsak, ki Kur’an’ın geceyle
gündüzü, hak ile batılı, iyiyle kötüyü peşpeşe saydığını biliyoruz,51 bu taktirde
yazın arkası kış, zulmün arkası adalet mesajına ulaşmış oluruz. Üstelik Tin ve
Beled surelerinin müfredatında Sina Dağı, Musa’ya gelen vahiy, Tanrı’nın
dağda sönmeyen bir ateş şeklinde tecelli etmesi olayı vardır. Başka bir deyişle
söz konusu arazi ve ağaçlarla Muhammed Mustafa’nın planı örtüştürülmektedir.
Zira Müminun suresinde buralarda üretilen yağdan ve zeytin meyvesinin
yemeğe katık olarak kullanılmasından bahsedilmiştir.52 Ardından gelen Nur
suresinde konu iyice detaylandırılarak zeytinyağı ve kandil53 konularına, Hz.
İbrahim’in tevhid dini konusuna geçiş yapılmıştır. Nur suresine göre, Allah,
elçisi Muhammed Mustafa ve kitabı Kur’an-ı Kerim ile bir kandil hükmündedir.
Bir ışıktır bunlar. Daha açık bir deyişle ne doğudan ne de batıdan bir iktibastır
Kur’an.54 Kur’an metni ne Hıristiyanlıktan ne de Yahudilikten bir alıntıdır.55
Işığı mübarek bir zeytin ağacındandır.56 Işığı aydınlatır ama, ateşin
dokunmasıyla ışık veriyor değildir. Bu ışık, yani Kur’an, ışık üzere ışıktır.
İbrahim dini üzere bir dindir İslamiyet.57 İbrahim suresindeki ağaç simgesiyle58
Nur suresindeki ağaç simgesini birlikte düşündüğümüzde, bu ışık ağacının,

50
Beled 1-20, Tin 1-8
51
Şems 1-4, Leyl 1-3, Duha 1,2, ayetlerinde gece ve ardından gelen gündüz, gündüz ve ardından gelen gece
gerçeğine yemin edilmiştir. İnsanlar sanki her gece yorgun halde ölü gibi uykuya dalmakta, her sabah ise
zinde/diri olarak uyanmaktadırlar. Bunlar karanlıktan aydınlığa doğru bir iktidar değişikliğini çağrıştırmaktadır.
52
Muminun 20
53
Kandil konusu Hadid 12-14. ayetlerde de, sağ ellerde taşınan ve yolu aydınlatan (nur : ışık) olarak verilmiştir.
Bu ışık, Kur’an’dır. İnsanlar (Hristiyanlar), İncil’de de geçen bir öyküye telmih yapılarak (Matta 25/1-13)
Peygamber Muhammed Mustafa’ya ve Kur’an’a iman etmeye çağrılmaktadır.
54
Nur 35
55
Begavi, Mealimu’t-Tenzil, Beyrut 1985, c.4, s.202-206
56
Nur 35. Zeytin ağacı ve Sina dağı (Muminun 20, Tin 1,2) birbirlerine karine kılınarak, vahyin dolaysız olarak,
evvelce Musa zamanında dağa tecelli etmiş olan Allah’tan alındığı, öteki dinlerden alıntı olmadığı
vurgulanmıştır.
57
Begavi, a.e.,s.205
58
İbrahim 24. Bu, kökü toprakta, sağlam bir ağaçtır. Dolayısıyla meyve verir. Nur 61’de selam vermenin hayatla
bağlantısı kurulmuş, verimliliğine dikkat çekilmiştir. İslam iğreti, köksüz bir ağaç değildir. İğreti anlamındaki
“habis” kelimesi (İbrahim 26), telmih babında, kardeş sure olan Nur 26’da da geçmektedir.

8
Kur’an Çevirisine Giriş

Tevhid dini İslam’daki bolluk ve bereketin ezeli ve ebedi olduğu sonucuna


varıyoruz. İsteyen herkes, hangi zamanda ve hangi mekanda olursa olsun bu
ışıktan yararlanabilecek, ondan feyz ve bereket alabilecektir.59 Üstelik bu ışık
karanlığın yerine geçecektir. Gecenin ardı gündüz, kışın ardı yaz ise dalaletten
hidayete ve zulümden adalete doğru bir geçiş yapılacaktır ki bu zaten yine Nur
suresinde de işlenmştir.60

Sonuç olarak diyebiliriz ki Kutsal metinlerde geçen zeytin ve zeytinyağı


kelimeleri bolluk, refah ve saadeti çağrıştırmaktadır. Kralların, yöneticilerin
başlarına zeytinyağı sürülerek kutsama törenleri yapılması, onların da sağlık ve
bolluk simgesi olan zeytin ve zeytinyağı gibi feyiz ve bereketlere vesile
olmalarını dilemek içindir. Zeytinyağı aynı zamanda kandillerde aydınlatmada
kullanıldığı için ışık simgesidir. Işık verecek, yollar ve ufuklar, ülkenin bahtı
aydınlanacaktır. İyi bir lider ülkeyi karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir kandil
olmalıdır. O liderin ülkesinde Kur’an’daki İslam’ın öngördüğü hukukun
üstünlüğü prensibinde tanıklar ve kanıtlar adaletin tecellisinde önemli rol
oynayacaktır. Adam kayırma olmayacaktır. Eşitlik ilkesi uyarınca herkes yazılı
yasalara uymak zorundadır. Herkes zekatını vermek zorundadır. Herkes adaletin
tecellisi için tanıklık görevini yerine getirmelidir. Hakkın tecellisine hizmet eden
her bir tanık, karanlıkları ortadan kaldıran bir ışık olmuştur.

59
İbrahim 25
60
Nur 55, Enbiya 105

9
Kur’an Çevirisine Giriş

10

You might also like