Professional Documents
Culture Documents
Bozkurt 9
Bozkurt 9
BOZKURT
Türkçü Gençlik Dergisi
Eylül 2004 3 NURCULUK DENEN 19 KİM REAGAN, KİM
SAYIKLAMA GORBAÇOV ?
Sahibi H.Nihal ATSIZ ATİLLA İDİL
Ozan RUHSATİOĞLU
ozan@turan.tc
Yazı Kurulu
H. Ağahan AKIN
25 ELÇİBEY’İN RUHUNU
Tanıtım Sorumlusu 10 KİM DUR DİYECEK ? YALNIZ BUTOV
Ozan RUHSATİOĞLU AZERBAYCAN SEVİNDİRER
Atilla İDİL Sevinç MAMMADOVA
Yayın Danışmanı
_______________________________
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
______________________________________________________________________________________
yazarak, yahut şapirografi veya taşbasmasıyla sebepleri, milli ülküden yoksunluktur. Tıpkı normal
çoğaltarak onbinlerce satarlar. Bunu satmak için yemek bulamayan aç çocuğun duvarı yalaması,
kasaba kasaba, köy köy dolaşan Nurcular vardır. yerde bulduğu faydasız ve zararlı şeyleri yemesi
Bunları satarak sevaba girerler. Sözde Türkçe olan gibi, bağlanacak büyük bir ülkü bulamayan insanlar,
bu sayıklama kitapları, Kürt hamalların fikir abur cubur düşüncelere kurtarıcı diye yapışıyorlar.
seviyesinde yazıldığı için, kimse birşey anlamaz. Çünkü insanlar bir fikre bağlanmaya mecburdur. Bu
Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek istidat insanlığın mayasında vardır. Bunu hiçbir
gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır. kuvvet önleyemez.
Bir zamanlar bu sayıklamalardan bana da bir tane Türkiye'de gerçek ülkü olan Türkçülük türlü
yollamışlardı. Kendimi zorlayarak okuyabildiğim bahanelerle baltalanmasa, gerçek Türkçü olan eski
bir tanesinde, Kürt Said radyodan bahsediyor, "Milliyetçiler Derneği" 1953'de kapatıl-masaydı,
dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kutudan bunlara gelişme imkanı verilseydi, bugün
duyulmasını kutudaki meleklerle açıklıyordu. memlekette partiler üstünde, gayet ateşli ve şuurlu
bir milliyetçi topluluk bulunacak, hükümetler güç
İşte, aşağı tabaka ile birlikte doktor, mühendis ve durumlarda bunlardan yardım isteyebileceklerdi.
avukatın da şeyhi, pirî olan, kendisinden "efendi
hazretleri" diye söz ettikleri Kürt Said'in seviyesi Türkçülük insanlara hiçbir vaitte bulunmuyor,
budur. maddi veya manevi birşey vermiyor. Yalnız
istiyor... Fedakarlık ve feragat istiyor. Nurculuk ise
Fizikten, titreşimden haberi olmayan, müsbet cennet va'dinde bulunuyor. Ebedî saadet, cennette
bilimin kıyısından dahi geçmeyen bir yobaz, radyo köşkler, yemekler, huriler va'dediyor.... Kafası
hakkında ancak bu kadar düşünür. Fakat işlemeyen, hatta aslında materyalist olanlar tabiî
bilgisizliğini de anlamaktan âciz olan o kara cahil, Nurculuğu seçecektir. Netekim bunu kendileri de
bu katmerli bilgisizliğine bakmadan, Türkler söylüyor "Türkçülük mezara kadar... Ondan sonra
aleyhinde hüküm çıkarmaktan da geri kalmıyor. ne olacak?" diyor... Tabiî ondan sonrasını
Nur risalelerinin birinde, Ye'cüc Me'cüc denen ve kendilerine Kürt Said hazırlayacak.
dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların
Özbek, Tatar ve Kırgız gibi "akvâm-ı vahşiyye" Kürt Said'in 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir
(yani vahşi kavimler) olduğunu yazmıştı. Sevsinler hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış bir
medenî Kürdü!... Özbek, Kırgız ve Tatarlar arasında eseri vardır. Adı: "İki Mekteb-i Musîbetin
okuyup yazma nisbeti % 90'dır ve aralarında atom Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i
bilginleri de olmak üzere her bilim dalında yüzlerce Kürd-î" dir. Kendisinin Saîd-i Kürd-î Yani Kürt
bilgin ve uzman bulunmaktadır. Said) olduğunu tastik ettiği bu eserde, eserin
muharriri diye de kendisini "Bedîüzzaman" diye
Kendisini Nurculuğa kaptırmış olan bir avukatla taktim etmektedir. Eserin tâbii, yani editörü de
geçen yıl aramda küçük bir konuşma olmuş, Kürt "Kürdîzade Ahmed Ramiz" dir. yani dört başı
Said'de ne bulduğunu kendisinden sormuştum. mâmur bir eser. Bu 48 sayfalık eserin "hâtime"
"Kuran'ın en güzel tefsirini yapmıştır." diye cevap kısmı (44-48. sayfalar) Kürt Said'iin içyüzünü
vermişti. Bu genç avukat eski yazıyı bilmiyor, göstermesi bakımından çok ilgi çekicidir. Bunun
Kuran'ın şimdiye dek en büyük İslâm bilginleri aynen alıyor ve ağdalı bir dille yazıldığı için açık
tarafından üç İslâm dilinde yapılan tefsirlerinden Türkçeye çeviriyorum: Ebnâ-i cinsime burada
habersiz bulunuyordu. Bunu kendisine boşuna birkaç söz söylemezsem, bence bahs nâtamam kalır.
anlatmaya çalıştım. Bir kere çileden çıkmış, aklın ( Soydaşlarıma burada birkaç söz söylemezsem,
ve mantığın dışına uğramıştı. Bir safsataya inanla bence bahis eksik kalır.) Ey Asurîler ve Keyânîlerin
uğraşmak neye yarar? Bugün devlete düşen görev, cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri
bunun sebeplerini arayıp bularak tedavisine olan arslan Kürtler!... Beşyüz sene yattınız. Yeter
gitmektir. artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette
vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma
Bana göre Tîcânilik, Nurculuk, yobazlık, komünizm edecektir.
ve partizanlık gibi hastalıkların BOZKURT 4
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Hikmet-i ilâhî denilen makine-î alemin nizamı ve derelerinde gafil ve dağınık bir kavme, cehalet ve
telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa'ib yoksulluğa hücum için "fen, sanat ve silâh başına,
kanun-i nûrân-î ilâhînin müessisi olan hikmet-i ilâhî ileri arş" emrini veriyor. Hakikat denilen tabakalar
ufk-i ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size altında örtülü ve mahpus kalmış ve istibdadın yok
emrediyor ki, tefrika ile katre katre müteferrik su edilmesiyle omuzu üstünde olan cehalet ve gafletin
gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i hafiflemesi sayesinde harekete gelip kalkmaya
milliyetle tevhit ve mezcederek zerrâtın câzibe-i teşebbüs etmiş bulunan hakikatler habercisi, size
cüz'iyyeleri gibi gibi bir câzibe-i umum-î millî her cihetle haber veriyor ki, mahiyetinizde kaderin
teşkili ile Kürt gibi bir kütle-i azîmi küre gibi tedvir ektiği istidatları ve mukadderatınızı fiile çıkaran ve
ederek şems-i şevket-i islâmiyye Osmâniyyenîn kavmi mahiyetinizde saklanmış olan seciyenizi
mevkibinde bir kevgeb-i münevver gibi câzibesini maarifin hayat suyu ile sulamanın vaktidir. Yoksa
ittiba ile muvazene ve âheng-i umumiyyeyi kuruyup çürüyecektir. İhtiyaç denilen, medeniyetin
muhafaza ediniz. ( = Ey Asurlular ve babası ve ilerlemelerin kurucusu olan üstat, sillesini
Ahemenidlerin cihangirlik zamanında, onların kaldırmış, size hükmediyor: Ya hayat ve
öncüleri ve kahraman askerleri olan arslan Kürtler! hürriyetinizi bu vahşet sahasında yağma
Beşyüz yıldır yattınız. Yeter artık. Uyanınız. ettireceksiniz, yahut medeniyet alanında fen ve
Sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vhşet sanat balon ve trenine binerek istikbali karşılayacak
sahrasında yağma edecektir. İlâhi hikmet denilen ve olgunluğun Kâbe’sine koşacak-sınız.
âlem makinesinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün
âleme dalbudak salan Tanrı'nın nurlu kanununun Milliyet denilen mâzi derelerinde, hâl sahralarında
kurucusu olan ilâhî hikmet, ezel ufkundan kader ve istikbâl dağlarında çadır kurmuş olan Rüstem-i
parmağını kaldırmış size emrediyor ki: Ayrılık, Zâl ve Selâhaddin-i Eyyubî gibi, herkesi başkasını
gayrılıkla damla damla dağınık sular gibi boşa haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve yüksek
giden hamiyet ve kuvvetinizi milliyet fikriyle duyguların timsali olan milliyet fikriniz size kesin
birleştirip kaynaştırarak zerrelerdeki küçük emirle emrediyor ki, her biriniz umum bir milletin
cazibelerden bir umumî ve millî cazibe teşkili ile hayatının mâkesi, saadetinin koruyucusu ve bütün
Kürtler gibi büyük bir kütleyi dünya gibi milletin müşahhas misali oldunuz. Şimdiki gibi bir
döndürerek İslâm ve Osmanlı şevket güneşinin şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira,
mevkibinde parlak bir yıldız gibi cazibesine maksadın büyümesiyle himmet de büyür ve millî
uymakla muvazeneyi ve umumî ahengi muhafaza hamiyetin galeyanıyla ahlâk da yükselir.
ediniz.) Kavimlerin saadetinin sebebi olan ve millî
hakimiyeti temin ile hayat makinesinin buharı olan
Görülüyor ki Kürt Said, zavallı Kürtlere eski Asur hürriyetteki cüz'i iradeyi istibdadın söndürmesinden
ve İran ordularının hayali öncülüğünü yaptıracak kurtaran ve şer'î meşveretin mayasıyla
kadar koyu bir Kürt milliyetçisidir ve çapraşık mayalandıran meşru meşrutiyet, sizi imtihan
acemî ifadesiyle Kürtleri Kürt milliyetçiliği meclisine davet ediyor. Erginlik çağına vardığınızı
etrafında birleşmeye çağırmaktadır. Bunun hiçbir ve vâsîye ihtiyacınız olmadığını görmek istiyor.
tevili, tesfiri yoktur. Beyninde ve gönlünde kötü İmtihana hazırlanınız. Varlığınızı birleşerek
düşüncesi olmayanlar, bu açıklıktan sonra onun bir gösteriniz. Millî hamiyet ve şahsî fikir ve
İslâmcı değil, bir Kürtçü olduğunu kabule vicdanınızı milletin müşterek kalbi ve aklı gibi
mecburdur. gösteriniz. Yoksa sıfır alacaksınız ve hürriyet
şahadetnamesi elinize verilmeyecektir.
Bundan sonrasını, zaten anlaşılmaz ve bozuk ifadeli Mâzide dağınıklığınıza sebebiyet veren birinizdeki
metinden sıyırarak yalnız tercümesini (evet, bu bencillik fikri şimdi istikbalin medeniyet
kelime yerindedir) vermek suretiyle okuyucuları saadethanesinde icad fikrine, şahsî teşebbüse ve
boşuna yormaktan alıkoyacağım. Bundan sonra hürriyet fikrine inkılâb edecektir. Hattâ diyebilirim
Kürt Said şöyle diyor: Süphan ve Ağrı dağları gibi ki, başkalarının sükûtî medreselerine nisbetle sizin
geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa gürültülü olan medreseleriniz bir ilmî mebuslar
kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına meclisini gösteriyor.
tecavüzü caiz görmeyerek şeriata dayanmış olan
hürriyet sultanı yüksek sesle sizin gibi mâzininBOZKURT
en 5
derin
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
İmam arkasında fatihalar okuduğunuz zamandaki roman kahramanı olan Zâloğlu Rüstem'i ve ancak
semâvî ve rûhânî vızıltılarınızda, mezhebî ve kavmî anası Kürt olan Selâhaddin Eyyubî'yi Kürt
mahiyetinizdeki istidat, meşrutiyet sırrına kaderin kahramanı diye ileri sürüyor. Kürtlerin mevhum
bir îmâ ve nişanı vardır. meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet
kurdurmaya çalışıyor. Tabiî devletin buna müsaade
"İnsan için çalışmaktan başka yol yoktur" sözünün etmeyeceğini anladıktan sonra, Saîd-i Kürd-î adını
öteki ifadesi, şahsî teşebbüstür. Her kemâlin kurucu Saîd-i Nursî yaparak ve Nur risaleleri diye cehlin ve
ve koruyucusu olan cesaret ve millî namus taassubun örneği olan karalamalar düzerek, bir din
emrediyor ki, şimdiye kadar nasıl maddi şecaatte mürşidi gibi ortaya çıkmaya başarıyor.
terakki ettinizse, şimdi de akıl ve medeniyet
meydanında millî namusu çiğnetmeyiniz. Millî Bizim için şaşılacak nokta, onun şu veya bu
duyguların mâkesi olan, kıymetinizin ölçüsü olduğu davranışı değil, onbinlerce, belki yüzbinlerce gafil
halde ihmalinizle gayet çapraşık bununan diliniz, Türk'ün, bu cahil Kürd'ün arkasından gitmesi, onun
tûbâ ağacı gibi bir ağacın tecellisine müstatken, cahilâne ve hâinâne öğütlerine körü-körüne boyun
böyle kurumuş, perişan ve edebiyatsız kalmış eğmesidir.
olduğundan, diliniz sizden millî hamiyete şikâyette
bulunuyor. İnsanda kaderin sikkesi sikkesi lisandır. Şimdi bu gafil Türklere hitap etmek istiyorum:
Anadil tabiî olduğundan, kelimeler zihne Siz, Türk ve Müslüman mısınız? Türkseniz, hangi
kendiliğinden gelir. Zihin çatallaşmaz, O zihne sebeple cahil bir Kürdün ardından gidiyor, onun
giren bilgiler taş üzerinde oyulmuş gibi bâki kalır. telkinleriyle kendi ırkınızı, kendi dilinizi hor
Millî dille görünen herşey hoş gelir. Millî hamiyetin görüyorsunuz? Aranızda "Türkçe de dil mi?" diyen
bir misalini size takdim ediyorum. O da Mutkili ahmaklar, resmî dilin Arapça olmasını isteyen
Halil Hayâlî Efendi'dir. Millî hamiyetin her hainler var. Siz ne biçim Müslümansınız ki, cahil
şubesinde olduğu gibi, dil alanında da dilimizin bir Kürd'ün telkini ile evlenmeyi lanetliyor, dinsiz
esası olan elifbe, sarf (gramer) ve nahvini çocuklar yetişir de günaha gireriz diye bekâr
(sintaksını) vücuda getirmiştir. Hakikaten Kürdistan kalmaya azmediyorsunuz? Putperest olduğunuzun
madeninde böyle bir hamiyet cevherine rast farkında değil misiniz? Bir cahil Kürd'ün sakalını,
geldiğinden, istikbalimizi onun gibi birçok tırnaklarını, abdest aldığı suyukutsal emanetler gibi
cevherler ışıklandıracaktır. saklamak hangi Müslümanlığın, hangi insanlığın,
hangi temizlik kaidesinin, hangi şuurun işidir?
İşte bu zat bir hamiyet örneği göstermiş ve Uyanın! Radyoyu melekle açıklamaya kalkan bir
tekemmüle muhtaç dilimize bir temel atmıştır. budalanın müridi olarak eşe dosta, dosta düşmana
Onun izinden gitmeyi ve temeli üzerine bina karşı gülünç olmayın. Müslümanlık, temeli atılmış,
kurmayı hamiyet sahiplerine tavsiye ediyorum. büyük bilginlerini yetiştirmiş, tedvin olunmuş bir
dindir. Onun yeni baştan açıklanması için Kürt Said
Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî gibi maskaralara ihtiyaç yoktur.
Kürt Said'in tam bir Kürt milliyetçisi olduğunun bu Bana bu yazıyı yazdıran, Trabzon'dan yollanan
yazıdan daha kesin bir tanığı olamaz. Böyle acayip bir nesne oldu. Çok küçük boyda, 8
olmayıp da, yalnız geri kalmış Kürtleri yapraklık bir broşür olan bu nesne, hangi
kalkındırmak amacı gütseydi, onlara "Bilgi sahibi basımevinde basıldığı belli olmayan bir Said-i
olun" demekle yetinir, medeni ve ebedî Türkçe Kürd-î reklamıdır. Gönderen, O. Nuri Kurt adında
dururken, millî dil diye kaba ve iptidaî Kürtçe’yi tanımadığım birisidir. İçinde Kürt Said'in
tavsiye etmezdi. Meşrutiyetin memlekette yaptığı sayıklamalarından parçalar var. İkinci yaprağın
sarsıntıdan ve otoritenin zaruri gevşemesinden ikinci yüzündeki şu hezeyana bakın:
faydalanarak, Türkiye'yi parçalamak ve kendi
cemaat gayelerini gerçekleştirmek isteyen "Aziz, sıddık kardeşlerim:
Hıristiyan tebaalar gibi, bu müslüman kardeş de Siz kat'î biliniz ki, risâle-i nur şakirtlerinin meşgul
İmparatorluğun bütün yükünü ve çilesini çekmiş oldukları vazife rûy-i zemindeki en muazzam
olan Türkleri vurmaya çalışıyor. Kendilerine tarih mesâiden daha büyüktür."
ve şeref uydurmak ihtiyacında olan bütün iptidaîBOZKURT 6
cemaatler gibi,
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Neymiş o sizin meşgul olduğunuz büyük vazife? Ulu Tanrı! Kür Şad`ın yenilmeyen ruhunu
Bir odaya kapanıp Kürt Said'in hezeyanlarını Yüce Tanrı Dağında biraz daha barındır!
okuyarak kendinizden geçmek mi? Bu zavallı ve Geleceğiz yakında! Yarın bütün oralar
gülünç halinizle siz, aslında ruhî tababetin ve Demir bileklerdeki çelik kılıçlarındır.
marazî ruhiyatın konusu olabilirsiniz.
Kendisi genç ve güzel bir kadın olduğu halde, Tasa mıdır yakarsa bir kurşun kalbimizi?
ihtiyar, çirkin ve kör bir zenci ile evlenen Amerikalı Ne çıkar süngülerle delinirse bağrımız?
artist gibi anormal zevk sahipleri dünyada seyrek Bu kurşunlar, süngüler öldüremezler bizi,
görülen nesne değildir. Sizinki de kendi içinizde Belki diner onlarla ezeli kalp ağrımız.
kalsa, Türklüğün aleyhine yönelmese, belki böyle
sayılabilir. Fakat Cennet va'di ile gafilleri avlıyor,
onların milli duygusunu yıkıyor ve Türklükten Gözümüzde bir hasret parlayarak düşünce,
ayırıyorsunuz. Toprak ana elbette bize açar kolunu.
Onun kadar düşünmez bizi hiçbir düşünce,
Araplarla aramızda bir dâva oldu mu, mutlaka Kendi koynunda saklar can veren her oğlunu.
Arapları haklı buluyorsunuz. Türk - Arap savaşı
olursa, "Din kardeşime silâh çekmem" diyorsunuz.
Yurt ve şeref uğrunda sen seril de toprağa
İşte, sizin üstadınızın kimliğini kendi yazısıyla Varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın!
gösterdim. Onun bir Kürt milliyetçisi olduğu apaçık Kan sızarak göğsünden huzuruna varınca
ortaya çıktı. Bu açıklamadan sonra, gerçeği kabul Iztırabı dinecek belki o gün Kür Şad’ın.
edip de Türklüğe dönerseniz, hoş... Yine eski
sapıklıkta inat ederseniz, sizin vicdanınızdan şüphe
etmeli... Gam mı ceylan gözlüler bizlere yar olmasa?
Yeter ki kılıçlarla süngüler yar olmalı,
Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa?
ÖTÜKEN, 7 MART 1964, 109. sayı Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı.
BOZKURT 7
H. Nihal ATSIZ
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Bölücülük:
Bu yazı gerektiğinde vatanı için canını
verecek gönüllüler için değil vatanın Son dönemde “azınlık hakları ve kültürel
bölünmez bütünlüğünü korumak otonomi” gibi kavramlarla Türkiye’nin çivisi
sorumluluğunu öncelikli olarak omuzlarında oynatılarak atalarımızın kurtuluş savaşını
KİM DUR DİYECEK?
taşıyan görevlilere hitaben yazılmıştır. vererek hükümlerini ortadan kaldırdığı Sevr
tekrar hortlatılmaktadır.
Bozkurt dergisinin okuyucu kitlesinin büyük
bir kısmını oluşturan
■ OZAN gönüllüler zaten hemen
RUHSATİOĞLU Sevr’in hortlatılmasında paravan olarak
her şeyinozan@turan.tc
farkındadır. kullanılan başlıca malzeme temeli her ikisi de
Hıristiyan Demokrat olan Fransız Başbakanı
Kuruluşundan günümüze kadar Türk Konrad Adenauer ve Alman Başbakanı Robert
devletinin hassasiyetini sürekli dile getirdiği iki Schuman tarafından atılan AB ve onun dayattığı
başlıca konu vardı ; Bölücüler ve mürteciler. bir takım kriterlerdir.
Gören gözler için Sovyetler Birliği, “Lafla, siyasayla , düşmanın aldatıcı sözlerine
Yugoslavya ve Irak’tan sonra sıranın kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz “
Türkiye’ye geleceği aşikardır. Mustafa Kemal Atatürk
Akçuraoğlu Yusuf Beğ’in Mart 1904’te Zoya Gaspıralı İsmail Beğ’in Tercüman gazetesindeki
köyünde kaleme aldığı ve Mısır’da yayımlanan yazıları her ay TDAV Tarih dergisi tarafından
“Türk” gazetesinin 24 ila 34. sayılarında yayımlanmaktadır fakat bunlar bir araya getirilip
neşrolunan Üç Tarz-ı Siyaset adlı ünlü makalesini kitaplaştırılmamıştır. Ağaoğlu Ahmet Beğ’in, Ayaz
okumuş, hiç değilse konusunun ne olduğunu İshakî’nin, Hüseyinzâde Ali Beğ’in, Resulzâde
duymuşsunuzdur. Duymuşsunuzdur diyorum Mehmet Emin Beğ’in ve Türkçülük tarihinin nice
çünkü okumayı sevmeyen milyonlarca kişinin değerli şahsiyetinin eserleri ise kaybolma noktasına
ÜÇ TARZ-I SİYASET’İ YENİDEN YAZMAK
bulunduğu ülkemizde, her türlü kitaba-dergiye- gelmiştir. Türkçülüğün temel metinlerine karşı
gösterdiğimiz vefasızlık; bizim hanemize
gazeteye olduğu gibi Türkçülüğün temel
metinlerine de gereken ilgi ne yazık ki başarısızlık olarak yansımış ve ne yazık ki Atsız
■ OĞUZ KARAHAN Beğ’in 1975 yılındaki vefatından bu yana hiç
gösterilmemektedir.
oguz@turan.tc abartısız ancak bir arpa boyu yol alabildiğimiz
Atsız Beğ’in 15 ciltte toplanan kitapları önceki gerçeğiyle bizi baş başa bırakmıştır.
yıllarda Türkçü ağabeyimiz Erdoğan
Saruhanoğlu’nun başında bulunduğu Baysan Yukarıda eksikleriyle birlikte bahsetmeye çalıştığım
Yayınları tarafından yayımlanırken, yayın temel metinlerden biri de Akçuraoğlu Yusuf Beğ’in
haklarını devralan fedakâr bir yayıncının idare Mart 1904’te Zoya köyünde kaleme aldığı ve
ettiği İrfan Yayınları tarafından kaliteli beyaz Mısır’da yayımlanan “Türk” gazetesinin 24 ila 34.
kağıtlara yeniden basılmıştır. Atsız Beğ’in kardeşi sayılarında neşrolunan Üç Tarz-ı Siyaset adlı
Nejdet Sançar hocamızın kitaplarının basımı ise makalesidir. Makale’nin yazılması ve gazetede
30 yıldır yapılmamaktadır. Atsız Mecmua’da, yayımlanmasının üzerinden tam yüz yıl geçti fakat
Orhun’da, Orkun’da, Ötüken’de ve diğer biz bu yüzüncü yılı layık olduğu şekilde
milliyetçi dergilerde yayınlanan yüzlerce değerlendiremedik.
makalesinin ise ne sıralandırılması (bibliyografya-
tasnif) yapılmış ne de sıralama olmadığından bu Takip edebildiğim kadarıyla hiçbir Türkçü-
makaleler bir araya getirilip kitaplaştırılmıştır. milliyetçi yayın organında bu yüzüncü yıldan tek
satırla bahsedilmedi. Ben yazmış olayım da “kimse
Ziya Gökalp’ın kitapları Toker Yayınları yazmadı” demesinler. Bu makalenin önemi hiçbir
tarafından takım halinde yayımlanmakta, televizyon yayınında anlatılmadı, Üç Tarz-ı
Türkçülüğün Esasları ile Türkleşmek- Siyaset’in etkileri ve günümüze yansımaları
İslamlaşmak-Muasırlaşmak adlı başucu kitapları hakkında bir konferans bile düzenlenmedi.
ise irili-ufaklı birkaç yayınevi tarafından
yayımlanmaktadır. Müstevlîlerin emellerine hizmet ettiği ayan-beyan
ortaya çıkan iktidar sahipleri; Osmanlıcılığın yeni
Türkçülük tarihinin efsane kuruluşu Türk şekli olan Türkiyeliliği bize dayatırken, kendi
Ocağı’nın çıkardığı Türk Yurdu dergileri yeni kendine Prens unvanı veren Sabahattin adlı bir deli-
abaçaya çevrilerek yayımlanmıştır. Türkçülerin bozuğun Adem-i Merkeziyetçilik hezeyanının yeni
üzerine vazife olduğu halde ilgisizliğimiz şekli olan ve tek hedefi bütünlükçü milli devletimizi
sebebiyle, Yeniçağ gazetesindeki günlük parçalamak olan Kamu Yönetimi Reform Tasarısı
yazılarında bazı zamanlar -amiyane tabirle- “Diyarbakır merkez olacak” laflarıyla birlikte
sinirlerimizi zıplatan Dr. Arslan Tekin tarafından gözümüzün içine sokulurken Türkçüler yeri göğü
yayına hazırlandı. Zeki Velidî Togan’ın hatıratı – titretemiyorsa “Türkçü” adını kullanmamamız,
ne alâkası varsa- Diyanet Yayınevinden çıkmış, Türkçülüğü daha fazla rezil etmememiz gerekiyor.
Umumi Türk Tarihine Giriş ile Tarihte Usûl adlı
ilmî eserleri ise Enderun Yayınları tarafından BOZKURT 12
basılmıştır.
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Üç Tarz-ı Siyaset işte bu açıdan çok önemlidir. İttihat-Terakki’nin başarısızlığına karşın Bozkurt
Aradan bir yüz yıl geçtikten sonra yeniden aynı Atatürk’ün başarılı oluşunun sebebi…İttihatçılar
meseleye dönüş yapıyoruz ve ne hikmetse bu için Türkçülük, Osmanlı Devleti’nin faydasına
dikkate alınmıyor. Akçura makalesinde; kullanılan bir siyaset aracıyken Mustafa Kemal
Osmanlıcılığı, İslamcılığı ve Türkçülüğü –o aksini Atatürk için Türkçülük bir araç değil amaç
söylese de- oldukça ilmî şekilde ve adeta bir tez olmuştur. Atatürk’ün başarısına bir de bu açıdan
çalışması hassasiyetinde inceledikten sonra bakmamızda fayda vardır. Bilindiği gibi Atatürk
Osmanlıcılığın başarısızlığa mahkum ve Osmanlı iktidarı ele aldıktan sonra Türkçülüğü Türk
milleti meydana getirmekle uğraşmanın da devletinin birinci amili yaparak Gökalp’ın
beyhude bir yorgunluk olduğunu bildirmiş, (1904 Türkçülüğün Esasları kitabında sistemleştirdiği
yılı şartlarında) İslamcılığın başarıya ulaşma bütün maddeleri yerine getirmiştir. Yusuf
ihtimalinin bulunduğunu söylemiş, “ırk üzerine Akçura’nın makalesi dağılan bir imparatorluğun ve
müstenit” Türkçülüğü yeni oluşan fakat istikbali ondan doğan bir cumhuriyetin kurucu ideolojisini
parlak bir fikir olarak değerlendirmiş, iç ve dış anlatıyor.
kaynaklı engellerin tespiti yapıldığında (yine 1904
yılı şartlarında) İslamcılık ile Türkçülüğün başarılı Ne demiştik; aradan bir yüz yıl geçtikten sonra
olma ihtimallerinin hemen hemen eşit olduğu yeniden aynı meseleye dönüş yapıyoruz. RP-
kanaatine varmış ve makalesinin sonunda DYP iktidarı döneminde bizzat Erbakan ve ekibinin
Türkiye’nin gelecek 20 yılını şekillendiren eliyle İslamcılık – beğenmesek de – Türkiye için bir
meşhur soruyu sormuştur: “ Hulâsa, öteden beri kurtuluş çaresi olma vasfını yitirdi. Ulusalcı
zihnimi işgal edip de, kendi kendimi ikna edecek olduğunu söyleyen DSP ile Milliyetçi olduğunu
cevabını bulamadığım sual yine önüme dikilmiş söyleyen MHP’nin iktidarı dönemindeyse bir tek
cevap bekliyor; Müslümanlık veya Türklük ulusalcı yasa, bir tek milliyetçi yasa çıkmayınca ve
siyasetlerinden hangisi Osmanlı Devleti için daha 40 Haramîlerin soyduğu devlet çökme noktasına
yararlı ve kabil-i tatbiktir? ” gelince bu kez ulusalcılık/milliyetçilik Türkiye için
bir kurtuluş reçetesi olma vasfını yitirdi.(Hadi
Sonrasına birlikte bakalım; İttihat-Terakki’nin içimizi rahatlatalım, bu yitirişin geçici olduğunu
1909 yılında Sultan 2. Abdülhamit’i tahttan söyleyelim). Ve 3 Kasım 2002 seçimi sonrasında
indirerek Osmanlı yönetimini ele geçirmesinin birden karşımıza Osmanlıcılığın yeni şekli olan
ardından 1912’ye kadar Osmanlıcılık siyaseti Türkiyelilik fikrinin bayraktarı Ampul çıkageldi.
izlenmiş, arkasından 4 yıl kadar İslamcılık siyaseti Alın, işte size Üç Tarz-ı Siyaset… İlk iki tarzın
partinin ana çizgisi olmuş, ayyuka çıkan Arap siyasette izledikleri milletten kopuk ve her açıdan
ihanetinin neticesinde iflas eden İslamcılık fikri sömürücü tavırlar 3 Kasım 2002’de beklenen geri
ise 1916’daki İttihat-Terakki Kongresinde Ziya tepmeyi gerçekleştirdi. Yüz yıl sonra ilk defa bir
Gökalp’ın İslamcıların fikir öncüsü konumundaki parti açık açık Osmanlıcılık fikrinin propagandasını
Emirî Efendi’ye karşı muhteşem çıkışının yapmaya başladı.
ardından silinip gidiyor ve parti Türkçülük
siyasetini izlemeye başlıyordu. Bu bilgi şunun için Biliyoruz ki; Osmanlıcılık bu topraklarda nasıl
önemlidir ki; Allahuekber Dağında şehit olan tutunamadıysa Türkiyelilik de tutunamayacaktır.
askerlerimiz partinin Türkçülüğü tatbik ettiği Türk milleti asla o eski Etrak-ı bi’idrak millet
dönemde şehit olmamışlardır. Keza bu bilgi, değildir. Türkler cumhuriyetle birlikte milli
Ermenilerin büyük bir yalanı olan soykırım kimliklerini ve şahsiyetlerini kazanmışlardır. Bir
saçmalığını izahta hep kullanılan İttihat- kızgınlık anında başa getirdikleri, müstevlîlerin
Terakki’nin Türkçülük sebebiyle soykırım yaptığı emellerine hizmet eden iktidar sahiplerinin elinden
iddiasının Türkçülüğe karşı aşağılık bir iftira o iktidarı geri almasını da bilirler. İş ki; Türkiye ve
olduğunu kanıtlamaktadır. Türk milleti için kurtuluş çaresi olduğu iddiasındaki
İttihat-Terakki, 24 Nisan 1915’te Türkçülerin ideolojiler kendilerine çeki düzen versinler. Bizler,
kontrolünde bile değildi. Soykırım diye bir şey ise Türkçülüğün temel metinlerine dört elle sarılmalı;
zaten mevcut değildir. Akçura’nın sorusu bize bir saf, kirlenmemiş, berraklığını yitirmemiş,
başka şeyi daha göstermektedir : Türklüğünü terk etmemiş bu fikir pınarının
. BOZKURTgözesinden çağlayan su ile tepeden tırnağa 13
yıkanmalıyız. TTK
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Türkiye, yaklaşık 15 gündür iki konu üzerinde Tanınıp sevilmek ne kadar güzel, bana hesap
konuşuyor . Birincisi Fenerbahçe Kulübünün ödettirmeyecekler diye düşünürken adamlardan
stadına büyü yaptırması diğeri ise MİT ve Yargıtay birisi “sen bizi enayi mi zannediyorsun? 50
arasında yaşanan kriz. milyonluk hesaba 5 milyon bozuk mu verilir ulan
hırt!” dedi ve arkasından da sunturlu bir küfür
Bunlar konuşulurken ve millet olarak “bu kadar da savurup tezgahın altından çıkardığı odunla kafama
olmaz” derken haber merkezimize gelen bir telefon vurmaya kalktı . Neyse ki basın camiasındaki
yepyeni bir büyü olayını ortaya çıkardı . uzun tecrübelerim neticesinde adamın bu
Telefondaki ses “Ben Amerika’dan arıyorum . Size hareketini kıvrak bir vücut çalımıyla boşa çıkarıp
YENİ BİR BÜYÜ SKANDALI DAHA!
bomba gibi bir haberim var” deyince o an dünyayı
sarsacak bir habercilik başarısına imza atacağımı ve
kendimi hemen vapura attım.
bu başarıdan sonra artık gıda maddesi Dergiye geri dönüp esrarengiz adamın bana
■ ATİLLA İDİL
imalathanelerine elimde mikrofon ve arkamda verdiği kaseti dinledim ve hiçbir fedakarlıktan
kameramanımla birlikte rahatça girebileceğimi,
adil@turan.tc kaçınmadan siz okurlarım için deşifre ettim .
imalathane sahipleriyle istediğim gibi ağız dalaşı Konuşma bir falcı ile bir siyasetçi arasında ve
yapabileceğimi sezdim. 2002 seçimlerinden hemen önce yapılıyor :
“Bekle” dedim! “Hemen geliyorum.” Ama Falcı : Alo buyurun , falcı ……. hoca. Her
telefondaki ses “Abi saçmalama, ben türlü fal , büyü vs. işleri yapılır .
Amerika’dayım, sen ise İstanbul’da” deyince
kendime geldim. “Tamam, yeri ve zamanı sen tayin Siyasetçi: Alo …… hocam benim …….. Ya ne
et, ama buluşalım” dedim. Adam bana yarım saat oldu bizim sandık büyüsü ?
sonra Kadıköy vapur iskelesinde randevu verdi.
“Hemen geliyorum” deyip bir hışımla vapura Falcı : Ya güzelim sizin işiniz çok zor .
atladığım gibi Kadıköy’e vardım. Allah’tan, yüce 40.000 seçim sandığına ayrı ayrı domuz yağı
başbakanımız sayesinde Akbilim doluydu da bir de sürüp oy pusulalarına kurbağa sidiği ile
jeton sırasında beklemedim . Rıhtımda yolcu karıştırılmış kertenkele kanı sürmek epey zaman
beklemekte olan 700-800 kişilik kalabalık içinden alacak gibi .
kendisini hemen tanıdım. Bu sıcak havada ondan
başkası fötr şapka ve palto kullanmazdı. Köşede Siyasetçi: Ya baksana kardeşim sen demedin mi
bulunan çay bahçesine oturup uzun-uzun , yaklaşık bunu sadece ben yaparım diye . Bilseydim bizim
15 dakika konuştuk . Aslında daha da fazla Potamya’da , Potamya’nın benden sonraki gururu
konuşabilirdik ama açıkçası garsonun manalı olan bir nene vardı . Ona yaptırırdım . Hem de
manalı bakışlarından ürktüm. Kesinlikle rakip basın senin kadar para da istemezdi .
kuruluşlarından birinin casusu idi .
Falcı : Ama o kadın da benimki gibi tasdikli
Neyse, esrarengiz adam bana bir kaset vererek ve ISO-9001 belgeli büyü yapamazdı . Türkiye’
yayınlamamı istedi. Heyecanlandım. İçinde ne nin ve Ortadoğu’nun ISO-9001 belgeli tek
olduğunu sorduğumda ise “ dinle ve öğren” deyip büyücüsü benim . Hem sadece sandıklara değil ki
içtiği kolaların parasını da bana kitleyerek oradan rakip partilerin genel merkezlerine de okunmuş
hızla uzaklaştı . Olsun, böyle bir haber için 15 sidik döktüm . Millet bu kadar kokudan artık o
dakikada tüketilen bir kasa kola ile 15 sosisli partilere kesinlikle gitmez, sen bana güven . Hatta
sandviçin lafı bile olmaz. Cebimdeki bütün …….. kendi partisine uğramıyormuş .Bu arada
bozuklukları ortaya çıkarıp hesabı ödemek kardeşim dediğinde gözümden kaçmadı ama hadi
istediğimde ise kasadaki görevlilerin itirazıBOZKURT
ile bu seferlik affediyorum . 14
karşılaştım .
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Siyasetçi: Ha yani ona göre. Bilelim , kendimizi Siyasetçi: Bak işte o olmaz hocam. Biliyorsunuz
sağlama alalım. Hani mal varlığımı saklamak için o para bizim kefen paramız .
yaptığın büyü tutmasa seninle bir dakka bile
görüşmem ama ……. Falcı : Kefenini atlastan , tabutunu altından
mı yaptırıcan? Ulan o kadar parayla bütün Çin
Falcı : Ya şimdi böyle mi olduk ? Ne yapsam da nüfusuna yetecek kadar mezar yapılır .
hapse girsem diye kapımı aşındırdığın günleri çok
çabuk unuttun bakıyorum . Yapmıyorum ulan işini . Siyasetçi: Hocam kalbimi kırıyorsunuz !
Sürün .
Falcı : Sende kalp var mıydı ?
Siyasetçi: Yav dur hocam celallenme hemen .
Unutma bizim oğlanın düğününde gelecek altınların Siyasetçi: Ama hocam …….
yarısı senin .
Falcı : Hadi, hadi şaka yapıyorum . Kendine
Falcı : ………… döner sermayesinden iç ettiğin iyi bak .
paralar ne olacak ? Onlardan da en az % 25 isterim .
Siyasetçi: Bir emriniz var mıydı hocam?
Siyasetçi: Yuh , istiyosan seni de kendi nüfusuma
geçireyim . Hoca mısın , tefeci misin anlamadım Falcı : Canının sağlığıyla birlikte ……..’in
ki ! düğününü de fazla geciktirme . Bak sonra paraya
sıkışıyorum .
Falcı : Vallahi paşa gönlün bilir . Sırada kaç
tane genel başkan adayı , kaç tane siyasetçi var Siyasetçi: Tamam hocam , en geç Ekim gibi, söz .
biliyor musun? Hem bu arada gazeteciler de kapımı
aşındırıyorlar, seninle ilgili bilgi istiyorlar ama ben Falcı : Ekim çok geç , millette para olmaz .
vermiyorum . Yazın yap ki takı getiren çok olsun .
Siyasetçi: Tamam ama % 25 fazla , % 5 olsun . Siyasetçi: Hocam bakın bu hiç aklıma gelmemişti
. En geç Temmuz ayında düğünü yaparız . Siz de
Falcı : Ohoooo , sen benimle pazarlık geleceksiniz değil mi ?
yapılmayacağını hala öğrenmemişsin ama bilirsin
seni severim . O nedenle % 22 . Falcı : Belli olmaz ama gelirsem de fazla göz
önünde olmak istemem . Onun için basını benden
Siyasetçi: % 7.5 uzak tutmanın bir yolunu bul.
Falcı : % 20
Siyasetçi: % 10 Siyasetçi: Tamam Hocam . Ben gerekirse
Falcı : % 17’ den bir kuruş düşmem . İşe biraz magazin katarım . İtalya’dan ……..’yi ,
Yunanistan’dan ……… ‘i hatta Papa’yı bile
Siyasetçi: Kabul hocam, ellerinizden öperim . Şu çağırırım . Yeter ki siz şu işi halledin .
bizim işi de bir haftaya kadar bitirin . Seçime çok az
kaldı . İnşallah seçimden sonra da size çok işimiz Falcı : Tamam ………. evladım . Sen işini
düşecek olmuş bil . Gözlerinden öperim .
Falcı : Ha bu arada söylemeyi unuttum . Sana Siyasetçi: Ben de sizin ellerinizden öperim . Eşim
bir sürpriz yaptım . Seçimlerden sonra seni ……….’nin ve çocukların da selam ve hürmetleri
askerlerle görüştürecek olan adamla var . Onlar da ellerinizden öperler .
görüştürecem . . Falcı : Var olsunlar .
Siyasetçi: Allaaaaaah , hocam işte asıl müjde bu! Vallahi çok düşündüm ama bu siyasetçiyi
Dileyin benden ne dilerseniz ! tanıyamadım .Sizce kim olabilir ? Ne …….. mı?
BOZKURT
Hadi canım, ne alakası var? 15
Falcı : Şu % 17’yi % 25’e çıkarsak .
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
■ HÜSEYİN
Treni MÜMTAZ
hızlandırır, her şeyi, hatta vatan topraklarını
yabancılara babalar gibi satabilirdi.
Benim yüreğim yok. Başaracağından şüpheliyim Bırakın milliyetçiliği, milletten zerre kadar nasibi
ama birisi bu adama lütfen zaten ‘’Türk’’ Naim’in, olmayan adam 27 Ağustos 2004 günü Cuma
neden ‘’devşirme’’ olamayacağını sabırla namazından sonra ‘’Biraz önce hutbede bize
anlatabilirse memnun olurum… Çanakkale Savaşı'nın mücahitlerinin ne yüce bir
değer için savaştıkları anlatıldı. Necef benim için
İmparatorluk zamanında Balkanlar ve Kafkaslardan Çanakkale'den bin kat daha faziletlidir" dedi.
Türk ve Müslüman olmayan unsurlar
‘’devşirilirdi’’. 4000 yıllık tarihimizi ‘’milli bilinçle’’ sahiplenmekten
yabancılara ayıp olur düşüncesiyle vazgeçer ve saçma
Devşirilenler ‘’Müslüman’’ yapılırdı. bir yorumla hep olumsuz yönlerini özellikle öne
çıkarmayı ‘’aydın olmanın’’ göstergesi sayarsak,
‘’Türk’’ olamazlardı. şerefli-övünülecek yönleri de elbette cemaatlere
kalacaktı.
Devşirilip İmparatorluğun çeşitli birimlerinde kendi
kabilelerini bir anlamda kontrol etmek için İstanbul’un fethini yıllar yılı Erbakan’a bırakmadık
kullanılırlardı. mı?
Bu arada ‘’asli unsur’’ Türkleri fırsat buldukça Son iki yıldır Sultan Alparslan kılığı giydirilen bir
kuyulara doldurma uyanıklığını da gösterirlerdi. belediye çalışanı Anadolu’nun altın anahtarını
Malazgirt’te Recep Tayyip’e vermiyor mu?
Berkan, sporcular arasında değil de basın-medya
sektöründe devşirme arasa sanki daha kolay Anlaşılan Çanakkale’nin son yıllarda bedevi rehberler
bulabilecekmiş gibime geliyor. tarafından nasıl bilim ötesi-doğa üstü güçlere ihale
edildiği yetmemiş ki adam bir adım daha atıp sözü
Tabii Recep Tayyip’in ‘’TC vatandaşlığı ortak tekrar Necef’e getiriyor.
paydası’’ procesinden gaz alan genel müdür Atalay
da elbet ‘’şampiyon transferi’’nden söz edecektir. Hızını alamamış, ‘’Necef'ten sonra sıranın
Mescid-i Aksa'ya geleceğini, yapılan direnişin Kudüs
Recep Tayyip, Atalay ve Berkan… müdafaası, Medine müdafaasından farksız olduğunu’’
söylemiş.
Yeni bir çığır açılıyor gibime geliyor..
O coğrafya zaten bedevi cemaatlerin arkadan
Önce ‘’devşirme’’ şampiyonlar, sporcular.. hançerlemesi yüzünden Türklerin elinden çıkmamış
mıydı?
Sonra da ‘’devşirme Türkler’’..
Peki siz bu adamın ağzından hiç ‘’Kerkük’ün,
‘’Mübârek olsun…’’ Musul’un kaybıyla sıranın Gaziantep’e geleceğini;
Kıbrıs’ın kaybının Antalya-Mersin’in savunmasını
Pası alan Dilipak’ın fırsatı kaçıracağını hiç zorlaştıracağını; Ege – Heybeli - Fener’de
zannetmiyordum.. gösterilecek zaafın Pontus rüyalarını
canlandıracağını’’ duydunuz mu?
Fırsatı değil ama ‘’Uyum paketleri’’nin getirdiği
yasal düzenlemeden istifade ederek ‘’ipin ucunu’’ Duyamazsınız, çünkü bir insanın bahse konu
kaçırdı. koordinatları hissedebilmesi için yüreğinin
derinliklerinde bir yerlerde mutlaka Türklük
Siz hiç herhangi bir AB ülkesinde kanunların, endişesini taşıması gerekir.
ülkeyi ve milleti bölecek şekilde ‘’AB ‘ye
uydurulduğunu’’, kullanıldığını duydunuz mu? Dini ve milli mozaikler kadar inatçı ve azimli
BOZKURT 18 zor
olunmadığı sürece bu sınırlar içinde oturmamız
görünüyor.
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Milletin yere geçirdiği bu zihniyetin yıllarca Bu iki sağcılık da ister istemez, rejimi ya koyu kara
kalemşorluğunu yapan bu adam hiç sıkılmadan kuvvet istibdadına veya kaküllü Hitler’in Naziliğine
yazmakta olduğu yazılarını sadece Ulus’ta neşretse, götürür.”
yine ne ise... İşin garip, hatta pek garip tarafı
haftada bir gün Cumhuriyet gazetesinde de boy Cibali imamının veledi Falih Rıfkı’nın şeriatçılık diye
göstermesi, incilerini bu İstanbul gazetesi adlandırdığı dinciliğe karşı sözleri samimi
vasıtasıyla da etrafa saçmaya imkan bulmasıdır. midir,yoksa şefleri zamanında onların fikirlerine
Cumhuriyet gazetesini idare edenlerin, sanki uyarak dine karşı aldığı cephenin mecburi bir devamı
Türkiye’de yazı yazabilen başka hiç kimse mıdır,bunun cevabını şimdilik bir tarafa bırakıyorum.
kalmamış gibi Falih Rıfkı ile onun kapı yoldaşı Burada asıl, bu imam zadenin ırkçılık kelimesini
Hasan Ali’nin makalelerini sütunlarına muntazaman kendisine siper yaparak Türkçülüğü taşlamaya
geçirmekte olmaları da ayrı gariplikte bir mesele... kalkmasını ele alacağım.
O müessese, bu iki siyasi mevtanın makalelerinden
ne gibi bir fayda bekler, bu da kolayca izah Falih Rıfkı’nın burada ırkçılık dediği Türk
olunacak bir iş değil.... ırkçılığıdır. Bunu bilhassa belirtmek lazımdı. Zira
ırkçılık kelimesi –tıpkı demokrasi kelimesi gibi- tek
İşte bu Falih Rıfkı, bu Cumhuriyet gazetesinde başına bir mana ifade etmez. Çünkü bugün Amerika
yazdığı haftalık yazılarından birisinde, 19 Kasım ile İsveç de kendilerini birer demokrasi saymakta,
1950 tarihli Cumhuriyet’te çıkan “Soğan Sarımsak” Rusya ile Bulgaristan da. Bu iki tip demokrasi, kelime
başlıklı yazısında Türkçülüğü hırpalama yolunda ilk benzerliğine rağmen, nasıl birbirlerinden tamamen
adımı atmış bulunuyor. İhtimal bunun arkası da ayrı şeylerse, ırkçılık müşterek kelimesine rağmen
gelecek, öteki kapı yoldaşları da şurada burada, mesela bir Alman ırkçılığı ile bir Türk ırkçılığı da
şeflik devrinin bu gözde yazıcısını destekleyerek başka başka fikirlerdir.
Türklük bayrağını göklere doğru kaldırmaya çalışan
Türkçülüğü yine çamura atmaya çalışacaklardır. Türk edebiyat ve fikir tarihi hakkında umumi bir
bilgisi olan herkes bilebilir ki,Türk ırkçılığının çok
Falih Rıfkı, bu yazısında konu olarak sol ve sağ eski mazisi vardır. Geçmiş yüzyıllar içinde bir takım
mefhumlarını almıştır. Söylene söylene artık kabak fikir ve devlet adamları Türk’ü başka milletlerden
tadı vermiş olan bu sol ve sağ meselesini Falih üstün gördüklerini belirten eserler vermişler, sözler
Rıfkı’nın bin birinci defa ele alması yeni bir şey söylemişler ve bilhassa Osmanlılar çağında,
söylemek için değil,sadece sağ mefhumunu imparatorlukta mevkii sahibi olan devşirmelerin ayrı
kalemine doladığı zaman Türkçülüğü vurabilmek ırki davalar güderek Türklüğe karşı cephe almaları,
düşüncesiyledir. bu fikrin bir müdafaa silahı olarak yaşamasını
büsbütün zaruri kılmıştır.
Halk Partisinin bu mahut siyasi mevtası,
makalesinin bir yerinde şöyle diyor: Türk ırkçılığı müstakil bir fikir değildir.Türkçülük
ana fikrinin şümulüne dahil bir unsurdur. Bu unsur
“”Milliyetçilik sağcılık mıdır?Asla...Hatta halkçılık asırlık fikirlerin neticesi olarak günümüze kadar
ve inkılapçılıktan ayrılmayan Kemalizm gelmiştir. Türkçülük ana fikrinin içinde başka
milliyetçiliği soldadır. Şoven değildir. Tefekkür ve unsurlarda vardır. Başka bir tabirle Türkçülük, bir
vicdan hürriyetini, Türklüğün ilerleyişi için esas takım unsurlardan mürekkep bir ana fikir, bir ulu
bilir. Nasyonalizm Fransa’da irtica, Türkiye’de düşüncedir. Bu fikri meydana getiren unsurlardan
inkılap safındadır. Bizim milliyetçiliğimiz, milli şunu veya bunu beğenmeyenler, onları kendi
kurtuluşa ziyan getirecek, eski şeriatçılıktan arta düşüncelerine uygun bulmayanlar çıkabilir. Bu
kalma gelenekleri kabul etmedikten başka, onlarla takdirde,asırların mirası olan bu unsurları o ana fikrin
savaşmaktadır. Biz sağcı dediğimizde ırkçılığı,bu içinden çıkarıp atmak mı icap eder? Falih Rıfkı Türk
eşsiz büyük yalanı ve batılı kastederiz. Irkçılık, ırkçılığını istemiyor, Hasan Ali Türk birliği fikrini
Türk birliğini ve bütünlüğünü, bu memleket beğenmiyor diye; bu unsurların tasfiyesine gidilse
halkının tek kültür içinde tabii yoğruluşunu tehdit ortada ne kalır? Böyle her önüne gelen Türkçülüğün
eder. bir unsurunu tasfiyeye kalkarsa, o zaman ortada
BOZKURTTürkçülük diye kalacak 22
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
olan şey Hasan Ali gibi kocaman bir sıfır olur... Türk ırkçılığı işte bu cins ayrı ırki hüviyetli ve milli
Sonra şunu da unutmamak lazımdır ki, asırların davalı Türk düşmanlarına karşı Türk’ü uyanık
süzgecinden geçerek bize kadar gelen fikirleri keyfi bulunduracak bir silah, bir müdafaa silahıdır. Bunun
bir hareketle çiğneyip geçmek kimsenin harcı ve için de Türk birliğini ve bütünlüğünü –Falih Rıfkı’nın
haddi değildir. Buna kalkışmak, en aşağı bir tabirle uydurduğu gibi- bozacak değil, aksine perçinleyecek
haddini bilmemek,bunun neticesi de gülünç bir inançtır. Bu memleket halkının içinde
olmaktır. yoğrulacakları kültür elbette ki Türklük kültürü
olacaktır. Türk kültürünün içinde yoğrulup
İşte Falih Rıfkı, şimdi bu gülünç mevkidedir. Türkleşmiş insanları, bugüne kadar hangi Türk ırkçısı
Zamanın yanılmaz ve şaşmaz süzgecinden geçmiş Türklük kadrosundan atmak istemiştir? Falih Rıfkı bu
olan fikirleri, tek partili diktatörlük devrinde yolda bir tek misal göstersin, biz hemen pes deriz.
şeflerinden çok gördüğü keyfi bir hareketle çiğneyip Halbuki biz, bugün henüz hayatta olan bir çok
geçmek istemektedir. Hem de bunu açıkça ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gösterebiliriz ki,
yiğitçe değil, hakikatlerin dışına çıkmaya tenezzül bunlar ırki hüviyetlerini büyük bir titizlikle
ederek, iftira ile yapmaktadır. Bunu kendi cümleleri saklamakta, evlerinde Türkçe değil kendi dillerini
ile göstereceğim: konuşmakta, bir mevkie geçtikleri zaman devlet
kapısını hemen soydaşlarıyla doldurmakta ve sinsi
“Biz sağcı dediğimizde ırkçılığı, bu eşsiz büyük sinsi Türklük düşmanlığı yapmaktadırlar. İşte Türk
yalanı ve batılı kastederiz. Irkçılık Türk ırkçılığı, bu azınlık ırkçılarına karşı bir müdafaa
bütünlüğünü ve birliğini, bu memleket halkının tek silahıdır. Onun içindir ki, Falih Rıfkı ve kapı
kültür içinde tabii yoğruluşunu tehdit eder” yoldaşları, hatta milli şefleri, filanları falanları
cümlesinde, bir kere biz dediği acaba kimlerdir? beğenmeseler de bu fikir Türkiye’de var olacaktır.
Zihniyetleri yerin dibine geçen şefçiler mi, milletin
tepesinde zorla oturanlar mı, yoksa en tabi insanlık Irkçılığın, rejimi kaküllü Hitler’in Naziliğine
haklarını Türk milletinden bunca yıl esirgeyen götüreceği iddiasına gelince bu da kocaman bir
hürriyet düşmanları mı? Hangi zümre? Falih palavradır. Falih Rıfkı, pekala bilir ki Türk’ün
Rıfkı’nın dahil bulunduğu bir zümrenin nasıl bir üstünlüğüne inanıp bunu milletin bütün fertlerine
zümre olabileceğini takdir etmek güç değildir. O yaymaya çalışan ve ayrıca Türk’ü koruyacak bir
halde, milletin kendilerinden söz hakkını aldığı bu kalkan olan Türk ırkçılığı ile, Alman ırkını dünyaya
malum zümre Türk ırkçılığını yalan ve batıl sayarsa hakim kılmayı gaye edinen Alman ırkçılığının isim
değeri ne? benzerliğinden başka hiçbir münasebeti yoktur. Tıpkı
İngiliz demokrasisi ile Rus demokrasisinin isim
Bir sucu beşiği kadar değeri bulunmayan bu iddiaya benzerliği gibi... Hakikatte ise dünyayı kendisine köle
karşı, Türk ırkçılığının yalan ve batıl bir fikir etmeye uğraşan siyasi Alman ırkçılığı ile Türk’ün
olmadığını söylemek lazımdır. Çünkü Türk ırkçılığı tarihi üstünlüğünü terennüm eden içtimai Türk
Türkçülük fikrinin bir unsuru ve Türk milletinin ırkçılığı birbirine, netice olarak, düşman iki fikir
elinde bir müdafaa silahıdır. Bu müdafaa silahı yüz sayılabilir. Binaenaleyh Türk ırkçılığı, Türklüğü
yıllardan beri Türkün içinde yaşadığı halde bir türlü Hitler’in Naziliğine değil, Türk’ün eşsiz mazisine
Türkleşmeyen ve bu yetmiyormuş gibi bir de ayrı götürür. Falih Rıfkı, bu basit gerçeği bilmeyecek
ırki-milli davalar güden ve bu yüzden Türk’e kadar bilgisiz veya budala değildir. Fakat Türkçülüğe
düşman kesilen unsurlara karşı, Türk’ü uyanık bir çamur atmak için 1944’te arkasını şefine
bulundurma-ya yaramaktadır. Türk ırkçılığında, dayayarak yaptığı saldırışlar sırasında kaleminden hiç
içimizde eriyip ırki menşeleri hakkında kafalarında düşürmediği bu bayat iftirayı tekrarlamaktan
ve gönüllerinde en küçük bir hatıra bir iz kalmamış; çekinmiyor.
dili, ülküsü, duygusu Türk kadar Türk olmuş
kimseler elbette Türklük kadrosundadır. Fakat Türkçülük, Türk fikir tarihinin en demokratik
Türklerle kız alıp verme münasebetinde bile fikridir.Bu fikrin ne kaküllü Hitler’e, ne kabak
bulunmamak suretiyle ırki hüviyetlerini devam Mussolini’ye, ne posbıyık Stalin’e ne de yirminci
ettiren Selanik dönmeleri, elbette Türklük yüzyılın öteki şeflerine ve şef taslaklarına ulaşacak bir
kadrosunda yer alamazlar. Bunlar sadece Türk tarafı yoktur. Çünkü Türkçülük, bir milletin ülküsü
BOZKURT
vatandaşıdırlar. Hem de Türk’ün kötü vatandaşları... olan bir fikirdir. 23
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
H. Nihal ATSIZ
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Ey Türk Evladı ;
Hiç düşündün mü kim olduğunu ; hiç sorguladın mı
nerelerden geldiğini ve şimdi nerelerde olduğunu?
Bayrağının renginin, toprağının kokusunun, kanının
asaletinin farkına varabildin mi?
YETER ARTIK ! Kes debelenmeyi, boğulmak, Sen ki, tek başına dünyalara değersin . Sen ki ,
yokluklarda sefilce sürünmek, şerefsizlerin önünde düzen bozulduğunda yepyeni bir düzen
eğilmek, onlara hizmet etmek senin yolun değil! kurabilensin . Bunu Motun Yabgu yaptı , bunu
Senin bu dünyadaki görevin hiç değil! Sen Atilla yaptı , bunu Alparslan yaptı , bunu Çingiz
yönetilen değil yöneten; baş eğen değil önünde diz Kağan yaptı , bunu ATATÜRK yaptı ! Dün atanın
çökülen; vatanı , milleti, iffeti, onuru için kan verip yaptığını bugün sen yapabilirsin , yapmalısın ve
can alan bir ruha sahipsin. Bu ruh asırlardır yapacaksın .
düsturun, şerefin olmuştu. Bundan sonra da bu
böyle olmalı ve inanıyoruz ki olacak da. Düzenin Çünkü sana bırakılan emanete ihanet edecek
başındakiler şeref pınarından bir nebze de olsa kana sahip değilsin !
nasiplenemedilerse yılma! Ulu önder Mustafa
Kemal ATATÜRK’ün şu öğüdünü aklından Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin !
çıkarma “Türk Milleti ! Başına geçireceğin
yöneticilerin kanındaki cevher-i asliye dikkat et
‘” BOZKURT 26
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
İYİDİR
Tembel Çilingir’in;
Albay insanlardan, nankör
günlüğününbeylerden
ilk satırlarına
Yoldaş cümle,
yazdığı olsan, erkek
Türk çoban iyidir.
askerinin vazife şuurunun ve
Varı çok,
vatan gönlüda
aşkının dar,bir
bir açgöz handan
göstergesi niteliğindedir:
İşin düşse,
“Her mert gariban
genç insan gibi beniyidir.
de yaşamak istiyordum;
ama vatan uğruna görevini yaparak şehit olmak,
şerefli bir asker olarak yaşamaktan da öte, bir
Yoksulluk
askerin yiğide getirir
ulaşabileceği dert derütbe idi.”
en büyük
Gayretsiz adamdan iyidir it de
Vefasız kardeşten,
Günlüğün vefalı dostbudacümlenin geçmiş
ilk satırlarındaki
Kanmaz dosttan
zaman ifade kanan
eden düşman iyidir.
kelimelerinde kolayca
anlaşılacağı gibi; Kıbrıs’a havadan indirme ve
denizden çıkarma yapacak birliklerimizde görev
Dünya
alan malı içinvatan
askerler, geçmeuğrunda,
iyiden Türklük uğrunda
şehit olmayı göze almıştır.kişiden
Yaklaşma, kaç muhabbetsiz Günlük satırlarına
Sahtekârtek
düşen yoldaştan,
bir kötü
cümlekomşudan
bile bize bunu
Yavaşça ayrılıp,Harekat
göstermektedir. kaçan iyidir.
sırasında üstteğmen olan
Atilla Çilingir’in ve nice Mehmetlerin defterleri,
şehit olacakmış hissi ile geride kalanlara hatıra
Bir haber
olması içingeliyor âşık-ı
yazılmış zardan,
satırlarla doludur.
Keskindir neşterden, soğuktur kardan
Geçimsiz avrattan, vefasız yârdan
Sahibine sadık hayvan iyidir.
Tek tek ele alındığında mevcut meselelerle başa Diğerlerinin (Taşkent'de yayınlanan resmî Türkistan
çıkabilmelerine ihtimal verilemeyen bu Müslüman- Vilâyeti'niñ Gazeti hariç tutulursa) kısa sürede
Türk halkları, birleşip bütünleştikleri takdirde kapanmalarıyla uzun süre Tercüman Rusya
büyük bir potansiyel meydana getirebilirlerdi. İmparatorluğu dahilindeki yegâne Türk ve Müslüman
Bütün bunların ön şartı ise, Rusya gazetesi olarak kalacaktı. Tercüman'ı ve gerekli
İmparatorluğu'nda yaşayan Türk-Müslüman olacağını düşündüğü diğer yayınları basabilmek için
toplumların geri kalmışlık ve cehalet zincirlerini Gaspıralı Bahçesaray'da Arap harfleriyle bir de
kırmalarını sağlayacak ve birbirlerine yakınlaşıp matbaa kurmuştu ki, bu Kırım'daki ilk Müslüman
bütünleşmelerini mümkün kılacak tarzda çağın matbaasıydı. Tercüman Kırım Tatarları arasındaki ilk
ihtiyaçlarına uygun bir maarif sisteminin ihdasıydı. basın organı olduğu için özellikle başlangıçta
Bu sistem Türkçe eğitim vermeli ve Gaspıralı'nın Gaspıralı gazetenin bilfiil her safhasını şahsen ve en
tasavvurundaki millî bütünleşmenin altyapısını yakın aile fertlerinin yardımıyla yürütmeye mecbur
hazırlayacak bir ortak Türk edebî dilinin kaldı.
teşekkülüne vasıta olmalıydı. Bunun yanısıra,
oluşacak millî bir Türk basını da bu toplumların Gaspıralı idealinde yatan umum Rusya Türkleri
birbirlerinden haberdar olmalarında ve arasındaki radikal ve büyük çaplı bir maarif
kaynaşmalarında hayatî bir rol oynayacaktı. Ancak, reformunun altyapısının hazırlanması ve
bütün bu safhalarda Rus hükûmetinin gazabını desteklenebilmesi için Tercüman'ı aslî vasıtası olarak
celbedecek tavırlardan uzak durmalı, Batı bilimini görmekteydi. Aynı şekilde, bizâtihi gazete olgusunun
Ruslar vasıtasıyla alabilmek için gayret sarfedilmeli benimsenebilmesi ve okunabilmesi için de bu tür
ve umum Rusya gelişmelerinden uzak köklü bir eğitim hamlesi yoluyla Rusya Türkleri ve
kalınmamalıydı. bu meyanda Kırım Tatarları içinde gerçek manâda bir
millî aydınlar zümresinin oluşabilmesi şarttı. Rusya
Gaspıralı öncelikle bu fikirlerini tedricî ve ihtiyatlı İmparatorluğu dahilinde mevcut olan, ana dilinde yani
bir şekilde de olsa ortaya koyabileceği Türkçe bir Türkçe okuma-yazma öğretebilmekten, en temel fen
yayın organına ihtiyaç duymaktaydı. Bu yoldaki bilgilerini verebilmekten ve her türlü zarurî donanım
resmî müracaatlarının sonuçsuz kalması üzerine, ve organizasyondan mahrum bir şekilde varlığını
Tiflis'de her birini değişik adlarla bastırdığı bir dizisürdüregelen çürümüş eski usûl mektep ve medrese
varaklar neşretti. Söz konusu varaklar fiilen süreli sisteminin ise bunu temin edebilmesi imkân
yayın mahiyetinde olmakla birlikte, resmî müsaade haricindeydi.
yokluğu dolayısıyla teoride münferit yayınlar
şeklinde basılmıştı. Gaspıralı bu arada, Gaspıralı maarif reformunun ilk tecrübesini 1884'de
tasavvurundaki gazetenin yayını için gereken resmî Bahçesaray'ın Kaytaz Ağa mahallesinde açtığı
müsaadeyi alma çabalarını sürdürdüğü gibi, Volga mekteple yaptı. Bu uygulamanın başka bir örneği
boyundaki Müslümanlar arasında da dolaşarak bulunmadığı için, mâlî kaynağın bulunması,
henüz yayın müsaadesini almadığı gazetesine muallimin yetiştirilmesi, programın hazırlanması,
aboneler bulmaya çalıştı. Nihayet, 1883'de bütün araç ve gereçlerin temini ve hattâ derste okutulacak
muhteviyatının Rusçasının da birlikte yayınlanması malzemenin basılması hususlarını bizzat Gaspıralı
şartıyla Tatarca (yani Türkçe) bir gazete neşri üstlendi. Gaspıralı'nın, bu teşebbüsünü başlangıçta
müsaadesini elde edebildi. şüphe ile karşılayan Bahçesaray halkına yeni mektebi
İlk nüshası 22 Nisan 1883'de Bahçesaray'da basılan benimsetebilmek için ortaya attığı hedeflerinden birisi
Tercüman adındaki bu gazete haftada bir gün burada "kırk günde Türkçe okuma-yazma
yayınlanıyordu (Ekim 1903'den itibaren haftada iki öğretileceği" idi. Nitekim, gerçekten de tam kırk gün
gün çıkmaya başlayan Tercüman, 1912'den sonra sonra eşrafın ve halkın hazır bulunduğu açık bir
günlük oldu). Tercüman'ın dili esasen sade bir imtihanla talebelerin bunu başardığını gösterdi.
Osmanlı Türkçesi olup, zaman zaman Kırım Tatar Gaspıralı, kurduğu mektebinde o zamana kadar
veya diğer Türk lehçelerinden kelime ve sözlerle kullanılan eski usûlün yerine, önce harflerin ve
takviye edilmekteydi. Tercüman Kırım'da bunların tekabül ettikleri seslerin tanıtıldığı, bilâhare
yayınlanan ilk Türkçe gazete olduğu gibi, umum de bunların gerçek kelimeler içinde okunuş ve
Rusya Müslümanları arasında Türk dilindeki ancak yazılışlarının öğretildiği yeni bir metodu (usûl-ü
üçüncü gazeteydi. BOZKURTsavtiye) uygulamaktaydı. 29
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Gaspıralı'nın bu tecrübe mektebindeki yeniliği Usûl-ü Cedîd'in kabul görmesi ve yerleşmesi büyük
okuma-yazma öğretiminde daha kolay ve pratik bir engellerle karşılaştı. Öncelikle bunun halk tarafından
usûlün uygulanmasından çok öteye gitmekteydi. benimsenmesi ve talep konusu olması gerekiyordu.
Esasen, onun ilk denemesini yaptığı ve ileride çok Halbuki daha ilk baştan eski usûle bağlı olan mollalar
daha geliştireceği maarif sistemi Rusya ve mutaassıp çevreler şiddetle buna karşı koydular ve
İmparatorluğu dahilindeki Müslüman mekteplerinde Usûl-ü Cedîd'i halk arasında savunmak cesaret
gerçek bir inkılâp mahiyetini taşıyordu. Bir bütün isteyen bir iş haline geldi. Dahası, gayet sınırlı imkân
olarak ele alındığında onun Rusya Müslümanları ve ihtiyaçlara sahip eski usûl mekteplerin aksine, bir
arasında ortaya attığı bu yeni maarif sistemi, kendi hayli masrafı gerektiren bu gibi yeni mekteplerin
kullandığı tabirle "Usûl-ü Cedîd" olarak çok yaygın açılabilmesi ya mahallî halkın daimî maddî katkısına
bir kullanıma erişmiş ve bir devre damgasını ya da Müslüman zenginlerin desteğine bağlıydı.
vurmuştur. Bu tabirden yola çıkarak, 1917'ye Halbuki, XIX. asrın sonlarında özel olarak Kırım
kadarki dönemde Rusya İmparatorluğu'nda esasen Tatarlarının ve genel olarak Rusya Müslümanlarının
bu sistemden yetişen millî-reformist kadrolar da ekonomik ve sosyal yapıları göz önüne alındığında,
genel olarak "Cedidçiler" olarak bu tür beklentiler için iyimser olabilmek hiç de kolay
adlandırılacaklardır. Gaspıralı'ya göre, eğitim değildi. Halk arasında bu tür sosyal-eğitim
sistemi her şeyden önce ana dilin (yani Türkçe’nin) teşebbüslerine katkıda bulunma alışkanlığı da yok
öğretimine hizmet etmeli ve dinî bilgilerin yanı sıra gibiydi. Diğer taraftan, Usûl-ü Cedîd'e göre
dünyevî bilgileri de mutlaka ihtiva etmeliydi. Usûl- hazırlanmış muallimler olmadıktan başka, böyle
ü Cedîd'de öğretim zamanları ve talebe sayıları muallimleri yetiştirecek bir muallim mektebi de tabiî
kesin olarak sınırlanmıştı. İlk dereceli mekteplerde ki söz konusu değildi. Bu son probleme karşı
öğretim süresi iki yılı geçmeyecek, bir muallim 30 Gaspıralı'nın bulduğu çare, ilgilenen muallim
veya 40'dan fazla talebeye aynı anda ders adaylarını Bahçesaray'a çağırarak onları ücretsiz
vermeyecek ve mektebe kayıtlar da düzene olarak uygulamalı bir şekilde eğitmek ve onlardan
bağlanacaktı. Bir ders günü içinde süresi 45'er memleketlerine döndüklerinde en az üç kişiyi
dakikayı aşmayan en fazla beş ders okutulacak ve muallim olarak yetiştirmeleri sözünü almaktı.
haftada altı mektep günü olacaktı. Talebenin
yorulup bıkmaması için ders aralarına teneffüsler Usûl-ü Cedîd'in yerleşebilmesi hususunda Gaspıralı
konulmuş ve değişik derslerin birbirini takip etmesi
1880'ler boyunca büyük güçlüklere katlanmak ve
öngörülmüştü. İmtihanın bulunmadığı eski sistemin sabırla gayret göstermek zorunda kaldı. Bu arada,
aksine, Usûl-ü Cedîd her hafta ve dönem sonlarında devamlı olarak Rusya İmparatorluğu dahilinde
bütün derslerden imtihanlar ihdas etmekte ve Türklerin toplu olarak yaşadıkları yerlere sık sık
mezuniyeti bu imtihanlarda başarılı olunması ziyaretlerde bulunarak Usûl-ü Cedîd'i tanıtmaya ve
şartına bağlamaktaydı. Yeni sistemde dershanelerin benimsetmeye uğraşmayı sürdürdü. Yavaş yavaş pek
mekânının ve havasının temizliğine ve ferahlığına çok Türk bölgesinde okunmaya başlanan Tercüman
özel bir önem veriliyor, o zamana kadar sadece Rus ise onun önemli propaganda araçlarından birisini
okullarında görülen sıralar, karatahta, kitaplık veteşkil ediyordu. İlk Usûl-ü Cedîd mektebinin
diğer öğretim araçları mekteplere sokuluyordu. açılışının üzerinden on yıl geçmeden Gaspıralı'nın
Müfredatta da büyük değişiklikler vardı. İlk çeşitli Türk bölgelerinde kayda değer sayıda
basamakta Türkçe okuma-yazma öğretiminin yanı destekçileri ortaya çıktı. Bunlar arasında aydın fikirli
sıra, temel aritmetik, hat, Kur'an okuma ve İslâm'ın
mollalar, muallimler, esnaf ve belki de en önemlisi
esaslarını öğretmeye yönelik dersler yer almakta, Türk zenginler yer almaktaydı. Özellikle İdilboyu
buna bir üst basamakta genel coğrafya ve tarih, Tatarlarından zengin tüccarların (Hüseyinovlar,
İslâm ve memleket tarihi hakkında giriş bilgileri ve
Apanaylar, Akçuralar ve diğerleri gibi) ve Kafkasyalı
tabiat bilgisi dersleri de ilâve olunmaktaydı. Büyük
Müslüman petrol milyonerlerinin (Tağızade gibi)
çoğunluğu ilk defa verilen bu tür dersler için kazanılması Usûl-ü Cedîd mekteplerinin hızla
mevcut her hangi bir ders kitabı bulunmadığından yayılmasında büyük rol oynadı. Bunların açtığı ve
kullanılacak temel ders kitabını da bizzat kendi desteklediği mekteplerle Usûl-ü Cedîd özellikle
matbaasında bastı (ilk baskısı 1884'de yapılmıştı).İdilboyu'nda, Kafkasya'da ve Kırım'da köylere kadar
yayıldı.
BOZKURT 30
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
1895'de bütün Rusya İmparatorluğu dahilindeki Müslüman cemaat içinde mutaassıp çevreler
Usûl-ü Cedîd mekteplerinin sayısı yüzü geçerken, Gaspıralı'yı halkı dinden uzaklaştırmaya ve
1914 yılında bu sayı yaklaşık 5.000'i bulacaktı. kâfirleştirmeye çalışmakla suçlarken, cemaat dışında
Gaspıralı Müslüman Türk kızlarının eğitiminde de hükûmet çevrelerinde yer alan pek çok nüfuzlu Rus
öncülük yaptı. İlk Usûl-ü Cedîd kız mektebini ablası da onu Pan-Türkizm'i gerçekleştirip Rus
Pembe Hanım Bolatukova'ya 1893'de İmparatorluğu'nu bölmeye teşebbüs etmekle itham
Bahçesaray'da açtırttı. Bu örnek diğer bölgelerde de ediyorlardı. "Ruslaştırma"nın resmî devlet politikası
kısa süre içinde uygulandı. Gaspıralı medreseleri de olarak kabul edildiği ve imparatorluk idaresinde
Usûl-ü Cedîd'in üst dereceli eğitim kurumları haline bilhassa gayri-Ruslara karşı en reaksi-yoner
dönüştürecek şekilde ıslah etmeyi plânlamakta ve uygulamaların yapıldığı bu dönemde, Müslüman
bunun programlarını hazırlamış bulunmaktaydı. tebaayı etnik ve dinî temellerde ortak bir edebî dil ve
Ancak, medreselere kesin olarak hakim bulunan kimlik etrafında birleştirmeyi ve uyuyan dağınık
mutaassıp çevrelerin şiddetli tepkisi ve muhtemelen cemaatlerden modernleşme yolunda yekpare bir
Gaspıralı'nın diğer çalışmalarına öncelik vermek millet teşkil etmeyi amaçlayan bu tür teşebbüslerin
mecburiyetinde kalması, onun bu husustaki Rus hükümetinde endişe doğurmaması da mümkün
başarısının mekteplere göre daha sınırlı kalmasına değildi. Kaldı ki, 1880'li ve 1890'lı yıllarda bizzat
yol açtı. Rusya hükümetinin de maddî ve manevî desteğiyle,
Rusya Türkleri arasında mümkün olabildiği kadar
Yayına başlamasını müteakip ilk yirmi yıl içinde farklı edebî diller ve kimlikler ortaya çıkarıp, bunlar
Tercüman bütün Türk dünyası çapında o zamana arasında da eğitim yoluyla tedricen Hıristiyanlığın
(hattâ günümüze) kadar hiç bir diğer gazeteyle benimsetilmesi yönünde tasavvur ve uygulamalar
kıyaslanamayacak bir yaygınlık ve etkiye ulaştı. (İlminskiy ve Ostroumov'un projeleri) mevcutken,
Gaspıralı'nın meşhur ifadesiyle, Tercüman, Gaspıralı'nın ideal edindiği hedeflerin hoş görülmesi
"Dersaadet'in hamal ve kayıkçılarına, Çin dahilinde beklenemezdi. Bunlara karşı Gaspıralı son derece
bulunan Türk devecilerine ve çobanlarına gazeteyi ihtiyatlı bir tavır almaktaydı. Onun karakteristik
tanıtmıştır. Kazan'da, Sibirya'da olduğu gibi özelliklerinden birisi de gerek yazılarında kullandığı
Tebriz'de ve Horasan'da da Bahçesaray dilini ifadelerin, gerekse icraat tarzının fevkalâde titizlikle
öğrenmeye meyil doğurmuştur". seçilmiş olmasıdır. Zaten bundan dolayı ciltler
dolduracak miktardaki yazılarına rağmen hiç bir
Gerçekten de, sınırlı tirajına rağmen Tercüman zaman programını kesin bir bütün halinde ortaya
Rusya İmparatorluğu'nun Müslümanlarla meskûn koymamış, her yeni dönemin şartlarına ve önceliklere
bütün bölgelerine yayıldığı gibi, Osmanlı göre belirli hususlar üzerinde durarak, geri kalanlar
İmparatorluğu'nda, İran'da, Balkan ülkelerinde ve için ima-lardan öteye gitmemeyi tercih etmiştir. Bir
hattâ Türkçe okuyabilenlerin bulunduğu diğer İslâm taraftan mutaassıp mollalara amacının İslâmiyet'i
memleketlerinde münevverler tarafından daimî zayıflatmak değil tam aksine güçlendirmek olduğunu
olarak okunmaktaydı. Rusya İmparatorluğu'nda anlatmaya çalışırken, Rus hükümetine de daima
yaşayan Müslümanlar arasında bilhassa Usûl-ü Müslüman tebaanın uyanarak modernleş-mesinden
Cedîd'in yaygınlaşmasıyla teşekkül eden reformist Rusya'nın zarar yerine fayda göreceği mesajını
millî aydınlar zümresi için Tercüman adetâ bir vermeye çalışmıştır. Faaliyetleri ve amaçları hakkında
bayrak oldu. Gaspıralı'nın Tercüman vasıtasıyla en fazla endişenin duyulduğu ve Rusya'da şiddetli
empoze etmeye çalıştığı bütün Rusya Müslüman reaksiyoner idare tarzının hâkim olduğu devirler de
Türklerini içine alacak ve birleştirecek etno-dinî dahil Tercüman'ın çıkışından Gaspıralı'nın ölümüne
esaslara dayalı yekpare bir Türk kimliği (ki kadarki 31 yılı aşkın yayın döneminde tek bir kere
özellikle 1905 öncesinde bu açık bir şekilde telâffuz olsun kapatılmamış, hattâ sıkı kontrole rağmen
edilemiyordu) fikri aydınlar arasında büyük ölçüde sansürde bir tek kelimesinin dahi çıkarılmamış olması
kabul görmeye başlamıştı. emsali görülmemiş bir vak'a olduğu kadar,
Gaspıralı'nın ihtiyatlı ifade tarzının ve taktik
Bütün bu gelişmeler olurken, Gaspıralı temsil ettiği kabiliyetinin başarısı hakkında önemli bir delil teşkil
fikirlerin ve faaliyetlerin karşısındaki güçlerle eder. 1905'in ilk aylarında Rusya'da patlak veren
devamlı olarak uğraşmak zorundaydı. karışıklıklar Mart’ta Çar'ı istişârî bir meclis
BOZKURT
açılmasına mecbur etti. 31
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Bu sınırlı taviz kimseyi tatmin etmese de, otorite Yine Gaspıralı'nın ve taraftarlarının gayretleriyle 3
boşluğundan doğan geçici serbestlik ortamı o ana Aralık 1905'de Akmescit'de "Bütün-Kırım
kadar baskı altında tutulmuş bütün siyasî, sosyal, Müslümanları Kongresi" toplandı. Gaspıralı bu
millî ve dinî güçlerin bir anda su yüzüne çıkmasına Kongre'de de başkan seçildi. Kırım'daki Kongre'nin,
ve bunların yeni kurulacak düzende kendi haklarını mahallî mesele ve taleplerin gündeme getirildiği bir
koruyabilmek için açık aktif faaliyetlerine sahne platform olmanın yanısıra, "Bütün-Rusya
oldu. Bu ortamda harekete geçenler arasında Müslümanları Kongresi"nin bir alt organı olması
"Cedidçi" Müslüman Türk aydınları da vardı. öngörülmüştü. "İkinci Bütün-Rusya Müslümanları
Sibiryalı Tatar Abdürreşid İbrahim, İdil boyu Kongresi" ise 1906 Ocak ayının sonlarında St.
Tatarlarından Yusuf Akçura, Azerbaycanlı Ali Petersburg'da (yine resmî izin alınamadığından
Merdan Bey Topçubaşı gibi aydınlarla işbirliği dağınık oturumlar şeklinde) toplandı.Kararların Kırım
içinde, Gaspıralı, yeni ortamdan istifade ederek Tatarları arasında da görüşülebilmesi için 7 Mart
Müslümanları gerek ayrı ayrı yaşadıkları 1906'da Akmescit'de "Bütün-Kırım Müslümanları
bölgelerde, gerekse birleşik olarak teşkilatlandırmak Kongresi" tekrar toplandı.
ve taleplerini ortaya koymak üzere yoğun bir
çalışmaya girişti. Devlet Duması 10 Mayıs 1906'da açıldı. 497
milletvekilinden 25'i Müslümandı. Rusya
Kırım dahilinde Gaspıralı'nın başını çektiği ve genç İmparatorluğu'ndaki Müslümanların toplam nüfus
Kırım Tatar aydınlarının da aktif olarak katıldığı oranına göre bu sayı çok düşüktü. Gayri-Rusların
çalışmalar ve toplantılar sonucunda Nisan 1905'de Duma'ya girmelerini âzâmî ölçüde sınırlamaya
Kırım Müslümanları adına Rusya Hükûmeti'ne bir yönelik çeşitli kanunî engellerden doğan bu duruma
müracaat metni hazırlandı. Hemen tamamen tepkisini ortaya koymakla birlikte, Müslümanların
Gaspıralı'nın fikirlerini yansıtan bu meşrutî idareye bu şekilde de olsa iştirakleri Gaspıralı
müracaatnamede Müslümanlara Ruslarla eşit haklar tarafından heyecanlı bir sevinçle karşılandı. Ancak,
ve hürriyetler verilmesi, Kırım Müftüsü'nün Kırım ilk Duma uzun ömürlü olmadı ve fiilen hiç bir iş
Türkleri tarafından seçimle belirlenmesi, Kırım'daki yapmaya vakit kalmadan iki aydan kısa bir süre
vakıf topraklarının idaresinin Tatarlara bırakılması, içinde Çar tarafından dağıtıldı. "Üçüncü Bütün-Rusya
topraksız Kırım Tatar köylülerine toprak verilmesi Müslümanları Kongresi" Birinci Duma'nın
gibi talepler yer alıyordu. Müracaatname Ağustos dağıtılmasından sonra, 29 Ağustos - 3 Eylül 1906
ayında Gaspıralı'nın başkanlığında bir Kırım heyeti tarihleri arasında Nijniy Novgorod'da toplandı. Bu
tarafından St. Petersburg'a götürülerek hükümet sefer biraz şaibeli bir tarzda olmakla birlikte resmî
yetkililerine sunuldu. Diğer taraftan, bütün Rusya izin alınabilmişti. Rusya İmparatorluğu'nun bütün
Müslüman-larının temsilcilerinin bir araya Müslüman bölgelerinden 800 kadar delegenin iştirak
getirileceği bir genel kongre çalışmaları da ettiği bu Kongre o ana kadar imparatorluk dahilinde
sürdürülmekteydi. Bu hususta resmî izin yapılan en kalabalık Müslüman kongresiydi. Duma'da
alınamaması üzerine, 28 Ağustos 1905'de Nijniy teşekkül edecek Müslüman Fraksiyonu'nun (İttifak-ı
Novgorod'da Oka nehri üzerinde bir vapur gezintisi Müslîmîn) resmen kuruluşunun kabul edildiği bu
görüntüsü altında toplanan İdil-Ural, Kafkasya ve Kongre'de, özellikle millî maarif ve kültür
Kırım'dan gelmiş temsilciler "Birinci Bütün-Rusya konularında alınan kararlar büyük önem taşımaktaydı.
Müslümanları Kongresi"ni meydana getirdiler. Bu konularda kabul edilen programın, esasen
Gaspıralı'nın başkanlığa seçildiği bu Kongre Rusya Gaspıralı'nın çeyrek asırdır savunageldiği Usûl-ü
Müslümanlarının özellikle siyasî ve kültürel Cedîd millî maarif sisteminin Türkler arasındaki nihaî
sahalarda teşkilatlı olarak işbirliği içinde hareket zaferini ilân ettiği söylenebilir. Tamamen
etmeleri kararını aldı. Çar II. Nikolay'ın durmak Gaspıralı'nın fikirleri doğrultusundaki bu programda,
bilmeyen anarşi karşısında 30 Ekim 1905'de Rusya İmparatorluğu dahilindeki bütün Müslüman
seçilmiş milletvekillerinden oluşan bir Devlet maarif sisteminin birleştirilmesi, kız-erkek bütün
Duması açılacağını ve söz, vicdan, toplantı ve basın çocuklara ilk öğretimin mecburî hale getirilmesi,
hürriyetlerinin tanındığını ilân eden manifestosu, bütün muallimlerin tek bir teşkilat bünyesinde
hem Kırım'daki hem de umum Rusya Müslümanları birleştirilmesi ve Müslüman orta dereceli okulları
arasındaki siyasî ve sosyal faaliyetleri hızlandırdı. olan rüşdiyelerin açılması öngörülmekteydi.
BOZKURT 32
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Programa göre, ilk mekteplerde öğretim dili 1905 sonrasında Rusya İmparatorluğu'nun bütün
mahallî lehçe veya şive (yahut mümkünse, "edebî Müslüman bölgelerinde yüzlerce Türk-Müslüman
Türkçe", yani Gaspıralı'nın Tercüman'da gazete, dergi ve teşkilatları bir anda meydana çıktı.
kullanageldiği şekilde sadeleştirilmiş Osmanlı Artık Tercüman Rusya Türklerinin yegâne yayın
Türkçesi) olacak, rüşdiyelerde ise yalnız "edebî organı değildi. Yeni yayınların ve teşkilatların büyük
Türkçe" okutulacaktı. Bu, Gaspıralı'nın en büyük çoğunluğu esasen Gaspıralı'nın fikirlerinin ve
ideallerinden biri olan dil birliği yolunda çok sisteminin mahsulleri olan "Cedidçiler" tarafından
önemli bir adımdı. Nitekim, Kongre boyunca kurulmuştu. Ancak, genel olarak "Cedidçiler" olarak
Gaspıralı olağanüstü sevgi ve saygı gösterileriyle adlandırılan bu Müslüman aydınlarının içinde de
karşılaştı ve "Milletin Babası" olarak nitelendirildi birbirinden çok farklı görüş ve eğilimler mevcuttu.
(Bu sıfattan da görüldüğü gibi, Kongre'ye katılan Bunlardan özellikle sol çizgideki radikal gruplar
çok farklı Türk bölgelerinden gelme delegeler, (hattâ bir çok diğerleri) Gaspıralı'yı aşırı muhafazakâr
Gaspıralı'nın temel inancına uygun şekilde, olmakla itham ediyor ve bazen çok şiddetle
kendilerini tek bir Türk milletinin temsilcileri olarak eleştiriyorlardı. Bu bizzat Gaspıralı'nın vatanı olan
kabul etmişlerdi). Bütün tarihî önemine rağmen, Kırım'da dahi böyleydi. Rusya Müslümanlarına
Bütün-Rusya Müslümanları Kongreleri'nin ve diğer yaptığı büyük ve uzun süreli hizmetlerin hatırasıyla
benzer Türk-Müslüman toplantılarının kararlarının Gaspıralı yine öncü ve fikir babası olarak anılıyor, en
büyük çoğunluğunun hayata geçirilebilmesi büyük saygıyı görmeye devam ediyordu. Ancak, 1905
mümkün olmadı. Genel veya özel olarak Müslüman sonrası dönemde o artık Rusya Türk-Müslüman
teşkilatları bunları icra edebilecek imkânlara sahip hareketinin yegâne lideri değildi. Bütün bunlara
olmadıktan başka, 1905 inkılâbının başlangıçtaki rağmen, onun fikirleri ve çizgisi Rusya Türkleri
sarsıntı-larını üzerinden atarak toparlanmaya arasında hâlâ büyük ölçüde ağırlığını koruyordu.
başlayan Çarlık idaresi giderek eski reaksiyoner 1905-1925 arasında Rusya İmparatorluğu'nda
yapısına ve keyfî uygulamalarına döndü. İkinci yayınlanan Türk lehçelerindeki pek çok gazete ve
Duma da bir kaç aylık bir mevcudiyetten sonra derginin "Tercüman Türkçesi"ni yahut ona çok yakın
kanunsuz olarak kapatıldığı gibi, zaten monarşinin bir dili kullanmaları ve bunun ancak Sovyet
istemediği unsurların Duma'ya girmesini engelle- döneminde mecburî olarak son bulması, Gaspıralı'nın
yen nizamlar daha da sıkılaştırıldı. Kaldı ki, ortak edebî dil konusundaki bir ömür boyu süren
Duma'nın yetkileri en baştan itibaren gayet kısıtlı gayretlerinin hiç de boşa gitmediğinin delilidir.
tutulmuştu. İnkılâbın üzerinden henüz bir kaç yıl 1911'den itibaren Tercüman'ın başlığının altında yer
geçmeden, tanınan hak ve hürriyetlerin hemen alan meşhur "Dilde, Fikirde, İşde Birlik" ibaresi ise
tamamı fiilen geri alındı. Böylece, Rusya idaresi günümüze kadar Türk dünyasındaki en yaygın
kendi has bir "meşrutî mutlakiyet" halini aldı. sloganlardan biri haline dönüşmüştür. 1905 İnkılâbı'nı
Halbuki, Gaspıralı 1905'in gelişmelerini çok takibeden yıllarda Gaspıralı'nın yeni imkânlardan ve
iyimser bir gözle değerlendirmiş ve Rusya nisbî serbestlikten faydalanarak faaliyetlerinin çapını
Türklerinin yeni hak ve hürriyetleri meşru genişlettiği görülür. Bu hususta öncelikle onun
zeminlerde en iyi şekilde kullanarak millî tarafından yayınlanan yeni bazı basın organlarından
uyanışlarını tamamlayabileceklerine dair büyük söz etmek gerekir. Bunlardan ilki Bahçesaray'da 1905
ümitler beslemişti. İnkılâp ile beraber Tercüman'ın sonlarında yayın hayatına giren Âlem-i Nisvân'dı.
mecburî Rusça kısmının yayınına son vermiş, o ana Sadece Kırım Tatarlarının değil, bütün Rusya
kadar çok dikkatli seçilmiş sözlerle üstü örtülü Türklerinin tarihlerindeki ilk kadın dergisi olan Âlem-
olarak ifade ettiği fikirlerini çok daha açık bir tarzda i Nisvân Gaspıralı'nın sâhipliğinde ve onun kızı
yazmaya başlamıştı.. Şefika Gaspıralı'nın idaresinde yayınlanmaktaydı.
Âlem-i Nisvân'ın yayın hayatı bir yıl kadar devam
O, genel olarak Duma'dan ve oradaki Müslüman etti. Rusya İmparatorluğu'ndaki Türkler arasındaki ilk
partisinden çok şeyler bekliyordu. Ancak, müteakip çocuk ve mizah dergileri de yine Gaspıralı tarafından
gelişmelerin "sistem dahilinde" mesafe alabilmenin bu dönemde Bahçesaray'da neşredildi. Çocuk dergisi
imkânsızlığını ortaya koyması Gaspıralı'da büyük olan Âlem-i Sıbyân ilk olarak Mart 1906'da
bir hayal kırıklığı yarattığı gibi, onun karakteristik Tercüman'a ek olarak okuyucuya sunulmaya başlandı.
ihtiyatlı ve meşrûiyetçi çizgisine olan inançları da
kayda değer ölçüde yıprattı. BOZKURT 33
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Derginin yayını düzensiz aralıklarla 1915'e kadar Hemen hepsi "Cedidçi" millî-reformist çizgideki bu
sürdü. Birinci nüshası Nisan 1906'da yayınlanan cemiyetler o ana kadar Kırım Tatarları arasındaki
mizah dergisi Ha Ha Ha ise ilginç muhtevasına tabandan teşekkül etmiş yegâne kanunî sosyal
rağmen uzun ömürlü olamayarak, muhtemelen beş teşkilatı teşkil etmekteydi. Bu sosyal yardım
sayı çıkabildi. Gaspıralı 1906 Sonbahar'ında cemiyetleri Usûl-ü Cedîd ibtidâî mekteplerinin
Tercüman'ın yanı sıra Millet adında ikinci bir gazete Kırım'da büsbütün yaygınlaşmasını sağladılar. Ancak
yayınlamaya karar vererek bunu ilân ettiyse de, bu cemiyet-i hayriyeler, ibtidâî mekteplerin sayısının
teşebbüs gerçekleşemedi. Bütün bu diğer yayın artmasından belki de daha da önemli olarak Kırım'da
teşebbüslerinin yanında, 1905 sonrasında ilk defa orta dereceli Müslüman mekteplerini, yani
Tercüman'da da önemli gelişmeler görüldü. rüşdiyeleri açtılar.
Tercüman'ın tirajı ve sayfa sayısı giderek arttırıldığı
Gaspıralı'nın maarif anlayışında çok önemli bir yer
gibi, 1912'den itibaren günlük hale geldi. II. tutan rüşdiyeler tamamen millî ruhta bir programa
Osmanlı Meşrutiyet İnkılâbı'nı müteakip Osmanlı sahipti. Fen ve din bilgilerinin yanısıra, İslâm, Türk,
İmparatorluğu'nda basın hürriyetinin getirilmesi ile Osmanlı ve Kırım tarihleri de rüşdiyelerin
o zamana kadar ancak yabancı postahaneler müfredatında yer alıyordu. Muallimler ise
kanalıyla Türkiye'ye giren Tercüman'ın çok daha Türkiye'den davet edilmekteydi (bunlar çoğunlukla
yayılması mümkün oldu. önceki asırda Türkiye'ye göç etmiş Kırım Tatar
muhacir ailelerinin çocuklarıydı). Kırım Tatarları
Gaspıralı 1905 sonrasında Kırım dahilinde de bir arasında hiç şüphesiz bir millî eğitim inkılâbı
çok sosyal teşebbüslere girişti. Her şeyden önce, mahiyetini haiz olan rüşdiyeler, özellikle Türkiye'den
halk üzerinde en fazla ve doğrudan tesirli olan ve muallim getirtilmesinden ciddî endişe duyan Rusya
reformların halka taşınmasında en büyük rolü haiz hükümet çevrelerinde tepkiler doğurmakta gecikmedi.
bulunan iki grubun, yani Müslüman din adamlarının Hükümetten başka grupların saf dinî mahiyette
ve muallimlerin teşkilatlanması için projeler olmayan okullar açmaya yetkisi olmadığı
hazırladı. Bunların gerçekleşmesi halinde, her türlü gerekçesiyle (ibtidâî mektepler ise teoride dinî
sosyal ve ekonomik güvenlikten mahrum bulunan Müslüman okulları olarak sayılmaktaydı) rüşdiyelerin
söz konusu iki grup bu durumlarını önemli ölçüde kapatılması emredildi. 1910 yılına kadar başta
düzeltmek imkânını bulabileceklerdi. Gaspıralı, Gaspıralı olmak üzere Kırım'daki bütün aydın Kırım
umum Rusya Müslümanları ölçeğinde düşündüğü Tatarları söz konusu emrin iptali için direndilerse de,
bu büyük projenin ilk adımının onun bütün bu tarihten itibaren yarımadadaki rüşdiyelerin
teşebbüslerinde olduğu gibi bizzat kendisi tamamına kilit vuruldu. Bir taraftan 1907'den itibaren
tarafından Kırım'da atılmasını plânlamaktaydı. Ne Rusya'da istibdadın gitgide ortama hâkim olması ve
var ki, dönemin şartlarında Kırım Tatar toplumunun Rusya İmparatorluğu dahilinde hürriyet havasının
gücünün bu çapta bir teşebbüsü üstlenmeye kaybolarak yapılabilecek işlerin sınırlanması, diğer
elvermemesi sonucunda İsmail Gaspıralı'nın projesi taraftan da 1908 II. Osmanlı Meşrutiyet İnkılâbı ile
gerçekleşemedi. Bununla birlikte, Gaspıralı yine Türkiye'de doğan serbestliğin yepyeni ufuklar açması
çok önemli bir sosyal fonksiyonu icra eden ve Gaspıralı'yı faaliyetlerinin çapını Rusya sınırları
özellikle halk arasında millî maarifin yayılmasında dışına taşırmaya sevk etti. Aslında, Gaspıralı öteden
büyük rol oynayacak olan "cemiyet-i hayriyeler"in beri Rusya Türklerinin karşı karşıya bulundukları
kurulmasını bütün gücüyle destekledi. Esasen, o problemlerin ve dertlerin hemen hepsinin şu yahut bu
aktif hayatı boyunca Türklerin her türlü sosyal şekilde umum Türk ve İslâm âlemlerinin diğer
teşkilatlan-malarını teşvik etmiş ve bunların mahallî halkları için de vârid olduğunu düşünmekteydi. Her
çapta birbirine merkezî bir sistemle bağlanmış bir konuda değişmez parolası "birlik" olan Gaspıralı, bu
ağ oluşturmalarını, bunun da umum Rusya anlayışının kapsamını sadece Rusya sınırlarındaki
ölçeğindeki diğer mahallî Müslüman teşkilatlarıyla dindaş ve soydaşlarıyla sınırlamıyordu. Nitekim,
aynı şekilde daha geniş bir birliğe dönüşmesini yayınlarıyla Rusya Türklerinin geniş Türk ve İslâm
zarurî telâkkî etmiştir. Gaspıralı'nın da çoğu zaman dünyalarına mensubiyetlerini dikkatli bir dille de olsa
önayak olmasıyla 1905'den itibaren Kırım'ın bir çok daima hatırlatmaktan geri kalmamış ve bu
şehir ve kasabasında "Müslüman cemiyet-i âlemlerdeki gelişmeleri düzenli olarak Rusya'daki
hayriyeleri" açıldı. Türklere izletmeyi millî programının hayatî bir cüzü
BOZKURT
olarak telâkkî etmişti. 34
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
1905'i izleyen yıllarda ise, her ne kadar 1908'de kurulan "Türk Derneği"nin kurucu
Gaspıralı'nın Rusya Türkleri için idealinde yatan üyelerinden biri oydu. 1911'de kurulan "Türk Yurdu
her şey daha gerçekleşememiş olsa da, onun Cemiyeti" ve onun yayın organı olan Türk Yurdu
sisteminin yetiştirdiği aydınların sahiplenmesiyle dergisi üzerinde de Gaspıralı'nın büyük etkisi
millî uyanış hareketi artık gereken ivmeyi kazanmış olmuştur. 1908-1914 döneminde Rusya ve Osmanlı
ve geriye dönülemez bir noktaya gelinmişti. Bu ve imparatorluklarında yaşayan Türkler arasındaki ilgi
yukarıda anılan diğer faktörler Gaspıralı'ya çok ve ilişkilerin en yüksek seviyeye ulaşmasında
daha geniş çaplı projelerini uygulamaya koyma Gaspıralı'nın şahsen ve dolaylı olarak fikirleriyle
hususunda cesaret verdi. büyük rol sahibi olduğu söylenebilir.
Dünya Müslümanları Kongresi'ni toplamaya Yoğun faaliyetler içinde sağlığı giderek bozulan
yönelik başarısız teşebbüsünden sonra, İsmail İsmail Bey Gaspıralı 24 Eylül 1914'de Bahçesaray'da
Gaspıralı'nın reformlarını İslâm dünyasının Türk öldü. Cenazesi Rusya İmparatorluğu'nun her
olmayan kesimine "ihraç etmek" yönünde son bir tarafından gelen 6,000'i aşkın insanın katıldığı büyük
teşebbüsü daha oldu. 1912'ye doğru, "Usûl-u bir törenle Bahçesaray'ın Salaçık mevkiinde Kırım
Cedîd"i dünya yüzünde en fazla Müslüman nüfusa Hanlığı'nın kurucusu Hacı Geray Han'ın türbesi
sahip ülke olan Hindistan'a tanıtmaya ve orada yakınlarında toprağa verildi. Ölümü bütün Türk
benimsetmeye karar verdi. Şubat 1912'de Gaspıralı dünyasında büyük üzüntü doğurdu ve gerek Rusya'da,
bu amaçla Bombay'a seyahat etti. Bombay'a gerekse Türkiye'de basın aylarca onun hizmetlerini
vardığında oradaki mahallî Müslüman teşkilatı olan hayranlıkla anlatan yazılar yayınladı. Başyazarlığını
Encümen-i İslâmiye ve mahallî Kadı ile temasa Hasan Sabri Ayvazov'a vasiyet ettiği Tercüman ise
geçtiği gibi Osmanlı Konsolosu'nu da ziyaret etti. Gaspıralı'nın ölümünden beş yıl sonrasına kadar
Her gittiği yerde itibar gören Gaspıralı Encümen-i yayınlamayı sürdürdü. Gaspıralı'nın mezarı uzun süre
İslâmiye'nin toplantısına katılarak tecrübelerini ve Kırım Tatarları tarafından saygı ile ziyaret edildiyse
maksadını anlattı. Bombay'da bir "Usûl-ü Cedîd" de, 1944'de Kırım Tatarlarının topyekûn
mektebi açarak, burada meşhur "40 günde okuma- vatanlarından sürülmelerini müteakip, sayısız diğer
yazma öğretme" sloganını başarıyla uyguladı. Kısa eser ve abide gibi tamamen ortadan kaldırıldı. 1990'da
bir süre sonra Hindistan'dan ayrılan Gaspıralı'nın Kırım'a dönen Kırım Tatarları tarafından Gaspıralı'nın
buradaki teşebbüsünün nasıl sonuçlandığı tahminî mezar yeri yeniden çevrelenerek buraya bir
bilinmemekteyse de, bunun kalıcı olamadığı anıt dikildi.
bellidir.
Gaspıralı Rusya İmparatorluğu'ndaki Türklerin ve
II. Meşrutiyet'in ilânından sonraki İstanbul ortamı özellikle kendi vatandaşları olan Kırım Tatarlarının
da Gaspıralı'nın burada aktif bir takım faaliyetlere kültürel ve entellektüel hayatlarına hiç bir diğer
girişmesini mümkün kılmıştır. O, bu yeni şartları kişiyle mukayese edilemeyecek ölçüde kuvvetle
genel olarak Türk milliyetçiliği ve reform damgasını vurmuştur.
fikirlerinin yayılabilmesi için müsait görüyordu.
Gaspıralı Türkiye ve İstanbul'a öteden beri hiç de Rusya İmparatorluğu'nda yaşayan Türk ve/veya
yabancı olmadığı gibi, Jön Türklerle de 1908 Müslüman halkların tarihinde pek çok "ilk"lerin
öncesine dayanan ilişkilere sahipti. Rusya uygulayıcısı olan Gaspıralı'dan öncesi ve sonrası
Türklerinin bu büyük fikir adamı Türkiye'de aydın arasında çok büyük fark vardır. Onu Rusya
çevreler tarafından gayet iyi tanınmakta ve İmparatorluğu'ndaki Türk millî uyanış hareketinin bir
kendisine derin saygı duyulmaktaydı. Ayrıca, 1908 numaralı öncüsü ve tartışmasız en büyük ismi olarak
sonrasında Türkiye'de şekillenmeye başlayan nitelendirmek yanlış olmaz. Gaspıralı'nın içlerinde
"İslâmcılık", "Batıcılık" ve "Türkçülük" gibi farklı modern Türkiye'nin kurucularının da yer aldığı son
fikrî akımların hemen hepsi değişik açılardan da dönem Osmanlı aydınları üzerindeki etkileri de büyük
olsa Gaspıralı'da kendilerine uygun noktalar ve kalıcı olmuştur. Onun ünlü sloganı "Dilde, Fikirde,
bulabiliyorlardı. Bu dönemde Osmanlı münevver İşde Birlik" bugün dahi Türk dünyası içindeki
çevreleriyle ilişkileri çok yoğunlaşan Gaspıralı, ilişkilerin temel yapısı için yol gösterici düstur olarak
çeşitli İstanbul dergilerine de makaleler her vesileyle tekrar edilmektedir.
yazmaktaydı. BOZKURT 35
______________________________________BOZKURT______________________________________
_
Bir yıl önce kurulan ve ilk kurulduğu günden bu yana, Kıbrıs davamıza hassasiyetle
yaklaşan bütün çevrelerin övgü ve beğenisini kazanan Kıbrıs Türkündür; yeni
dönemde de milli davamızın savunucusu olacak ve Kıbrıs’taki Türklük davasının
büyük emektarı, Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın destekçileri arasında yer
alacaktır.
BOZKURT 36