Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 23

GiRiS

Arastirmanin Amaci ve Sinirlari

Allah Teâlâ (c.c.), Yüce Kitabimiz Kur`ân-i Kerîm`de söyle buyurmaktadir: "Ben cinleri ve
insanlari, ancak bana kulluk etsinler diye yarattim."1
Dünyaya gönderilis sebepleri âyet-i kerîmede bu sekilde belirtilen insanlardan bazilari bu
görevlerinin bilincinde olarak Müslüman olmus; bazilari da -bilerek veya bilmeyerek- baska yollara
sapip degisik inanislar ve isimler altinda, âyette belirtilen kulluk görevlerini ihmal etmislerdir.

Bu arastirmamizda, Rab olarak Allah Teâlâ`dan, Peygamber olarak Hz. Muhammed


Aleyhisselam`dan, din olarak da islâm`dan razi olmus insanlar olan Müslümanlar`in en büyük
tesellî, güven, mutluluk ve basari kaynaklarindan birisi olan "Tevekkül" inanci incelenecek; konu
ile ilgili bazi âyet, hadis ve âlimlerin sözleri ortaya konacak; bu konudaki yanlis anlayislara dikkat
çekilip, bunlarin düzeltilmesine ve tam anlamiyla Tevekkül`ün nasil olmasi gerektiginin
anlasilmasina çalisilacaktir.
Gayret bizden, basari Allah`tandir...
BÖLÜM I
Tevekkülün Tanimi

Arapça`dan dilimize geçmis olan tevekkül kelimesinin sözlük anlami: "Vekil kilmak, baskasina
havâle etmek."2 seklindedir. Tevekkül kelimesi ile ayni kökten gelen "vekîl" kelimesi; kisinin kendi
isini gördürmek üzere yetki verdigi insan anlamina gelir. Avukat da bir vekildir. "Müvekkil" vekil
edinen, "tevkîl" ise vekil kilma, vekil edinme demektir. Ayni kökten olan "ittikâl" biraz da tembellik
içeren ve bosa gidebilecek bir güvenme ve dayanmayi anlatir. Tevekkülde, kelimenin Arap dilindeki
kalibi geregi bir zorlama vardir. Bu da herhangi bir konuda aklî ve bedenî gücü, yani metod ve
eylem fonksiyonunu kullanmayi, dayanilip îtimat edilecek yere bunun sonucunda dayanmayi ifade
eder.3

Tevekkülün istilâhî anlami ise: "Kisinin, sartlarini yerine getirerek, islerini Allah-ü Teâlâ`ya
birakmasi bir ise baslarken sebeplere yapistiktan sonra O`na güvenmesi; kalbin, her iste Allah`a
îtimat etmesi, güvenmesidir."4
"Tevekkül, dine veya dünyaya ait herhangi bir hususta, insan olarak bizim alabilecegimiz bütün
tedbirler alindiktan, konu ile ilgili tüm girisimler yapildiktan sonra, o isin neticesinin Allah`a
birakilmasidir."5
"Tevekkül, insanin kendine yüklenen bütün görevleri yaptiktan sonra isin sonucunu Allah`a
birakmasi, O`nun yaratacagi neticeyi güven ve rizâ ile karsilayip, insanlardan bir beklenti içerisinde
olmamasi; kisaca Allah`a güvenip, âkibetinden endise etmemesidir."6
"Tevekkül, kalbin Allah`a tam îtimat ve güveni, hatta baska güç kaynaklari düsünmekten rahatsizlik
duymasi mânâsina gelir. Bu ölçüde bir güven ve îtimat olmazsa, tevekkülden söz edilemez; kalp
kapilari Allah`tan baskasina açik kaldigi sürece de hakîkî tevekküle ulasilmaz."7
Konumuzla ilgisi Bakimindan Allah`in isimlerinden EL-VEKÎL ism-i Serîfinin Mânâsi

Kur`an-i Kerîm ve hadislerden ögrendigimiz Allah Teâlâ`nin mübârek isimleri (Esmâ'ul Hüsnâ)
bizim O`nu daha iyi tanimamiza yardimci olurlar. Bu sebeple burada, konumuzla alâkali buldugum
bazi ism-i seriflerin mânâlarini vermeyi uygun buldum. Aslinda çogu ismi serîf hakkinda biraz
düsündügümüzde tevekkül kavramiyla alâkasini kurabiliriz ama, ben dikkatleri biraz bu tarafa
yöneltebilmek için en açik sekilde ilgili görebildiklerimi buraya aldim.

El-Vekîl ism-i serîfi, Arapçadaki kelime yapisi bakimindan tevekkül kelimesi ile ayni kökten
gelmektedir. Kur`ân`da ondan fazla yerde geçmekte olup 8 mânâsi: "islerini gerektigi sekilde
kendisine birakanlarin isini düzeltip, onlarin yapabileceginden daha iyisini temîn eden."9
seklindedir. Âyette su sekilde geçmektedir: "...Allah`a tevekkül et; vekîl olarak Allah yeter." (Nisâ
4/81, Ahzâb 33/3)

Kendisine is ismarlanan kisiye vekil denir. Bilindigi gibi vekil yapilacak kisinin, vekil olacagi is
hakkinda yeterli derecede bilgi sahibi olmasi, o isi yapmaya gücü yetmesi, kendisini vekil edenin
her bakimdan güvenine layik olmasi gerekir. Su halde tevekkül, emin ve kuvvetli bir vekile
güvenerek, islerini ona birakmaktir.

Allah Teâlâ, kendisine yoluyla tevekkül edenlerin islerini en iyi bir neticeye ulastirir. Gerçi O`na
hiçbir sey vâcip degildir, hiçbir seyi yapmaya veya yapmamaya mecbur degildir, irâdesi
çerçevelenemez, isterse yapar; istemezse O`na bir isi zorla yaptiracak yoktur. Fakat O`nun râzi
olacagi sekilde isler kendisine birakilirsa, hayirli ve kârli olani yapar; âdeti ve hikmeti budur.
Gerçek vekil ancak Allah Teâlâ`dir. Çünkü her isi bütün sirlariyla bilen ve her zorlugu açan yalniz
O`dur.10

Konumuzla ilgisi Bulunan Diger ism-i Seriflerin Mânâlari

El-Veliyy: iyi kullarinin, inananlarin dost ve yardimcisi anlamindadir. Kur`an`da bu anlamda,


veliyy ve mevlâ seklinde geçmektedir.11 Bir âyette söyle buyurulmaktadir:
"...Namazi kilin, zekâti verin ve Allah`a simsiki sarilin. O, sizin mevlânizdir. Ne güzel mevlâdir ne
güzel yardimcidir." (Hac 22/78)

El-Hasîb: Bu isim iki mânâya gelmektedir: 1- Kullarina yeten; 2- Kullarini hesaba çeken.
Konumuzla ilgili olan ilk mânâdir. Bu ismi su âyette görebiliriz:12 "Bir kisim insanlar mü`minlere:
``Düsmanlariniz olan insanlar, size karsi asker topladilar; aman sakinin onlardan!'' dediklerinde bu,
onlarin imanlarini bir kat daha arttirdi ve: ``Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!'' dediler." (Âl-i
imrân 3/173)
Allah`in doksan dokuz ismi disindaki isimlerinden13 konumuzla âlâkali olanlarin anlamlari:

El-Kâfî: Allah kendisine inanan, kendisine baglanan ve kendisine güvenip dayananlara kâfî gelir,
onlara yeter. Usûl ve kâidelerine uyularak kendisine birakilan isleri, hayirli ve kul için en güzel ve
faydali sonuca ulastirir. insan için Allah`tan daha güzel ve saglam bir dayanak ve vekil olamaz.14
Bir âyette su sekilde geçmektedir: "Allah kuluna kâfî degil mi?..." (Zümer 39/36)

El-Vâfî: Kâfî, yeten, sözünün eri; va`dini mutlak yerine getiren anlamina gelir.

En-Nasîr: Yardim eden, teyid ve takviye eden anlamindadir. Bir âyette su sekilde geçer: "...Bilin
ki Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardimcidir."
(Enfâl 8/40)

Hayru`n Nâsirîn: Yardim edenlerin en hayirlisi anlamina gelmektedir. Âyette söyle geçmektedir:
"...Sizin yardimciniz Allah`tir ve O yardim edenlerin en hayirlisidir." (Al-i imran 3/150)

El-Müste`ân: Yardim kendisinden istenen anlamindadir. Âyette: "...Bizim Rabbimiz Rahmân`dir.


Sizin anlattiklariniza karsi yardimi umulandir." seklinde geçer. (Enbiyâ 21/112)

BÖLÜM II
Tevekkül ihtiyaci

Bir insanin gerek sahsiyla ilgili konularda, gerek aile islerini idârede; çocuklarin terbiyesinde,
saglik konularinda; bir tüccarsa ticârî iliskilerinde veya bir memursa resmî isleri etrafinda, kisacasi
hangi meslektense ona göre is ve gücünün hergün çesitlenen pürüzleri karsisinda, kâr-zarar
düsünülerek, isler ne kadar hesapli tutulursa tutulsun, yine de insanin karsisina hiç hesapta olmayan
seylerin çiktigi görülür.
Alinan tedbirler, yapilan istisâreler hatir ve hâyâle gelmedik nice sebepler yüzünden hükümsüz
kalabilir. Yerden, gökten beklenmedik nice âfetler; insan gücünün, fen kudretinin önleyemeyecegi
nice engeller belirir veya insanlarla olan iliskilerimizde bizim düsündügümüzün disinda,
umulmadik gelismeler meydana gelir ve böylece bütün hesaplar alt üst olabilir, bütün hayaller suya
düsebilir.
İste bu sebeplerden dolayi, isteklerimize ulasmak için elimizden gelen bütün gayreti sarfederek
çalisip çabaladiktan sonra, ilerisi için telas ve heyecana kapilmayarak, bütün sebepleri emir ve
fermâni altinda tutan Allah Teâlâ`ya tevekkül etmek gerekir.
Burada tevekkülün mânâsi, sarf ettigimiz bu gayretlerin mahsûl vermesi, bosa gitmemesi için
Allah`tan basari ve yardim dilemek ve ancak O`na güvenmektir. Bu ise maddî kuvvetten sonra
manevî kuvveti de kazanmayi istemektir. Su halde tevekkül, mânevî bir yardim isteme anlamina
gelir ki, her iste her Müslümanin buna ihtiyâci vardir.
Tevekkül, görevlerini yerine getirdikten sonra duyulan bir iç huzur, itmi`nân, ve güven olayidir.
Tamamen materyalist ve pozitivist bir bakisla dahî tevekkülün bulunmasi birsey kaybettirmeyecegi
gibi; bulunmamasi durumunda moral ve psikolojik açidan bir kayip söz konusudur. Tevekkül eden
kisi "insan için ancak çalistiginin karsiligi vardir."15 kurali karsisinda aklî ve bedenî görevini
yapacak, bundan öte Allah vekîlimdir deyip isini O`na havâle ederek, sonuç ne olursa olsun ona rizâ
duygusuyla, bir de iç yorgunluk yasamayacaktir. Tevekkül etmeyenin de maddî olarak fazladan
yapacagi birsey yoktur. Hatta maddî vesîleleri bir emir telakkî etmediginden, belki de sebeplere
daha az sarilacaktir. Sonra da telasli, sikintili bir bekleyise girecek ve umdugu sonucu alamayinca
da dövünecek, üzülecek, dayanacak bir teselli kaynagi bulamayacak, sinirleri gerginlesecek; sonuçta
bunalima girecektir.16

Tevekkül denilen mânânin bir gönülde yer tutmasi, sahibi için dünyanin en zengin hazinelerine
sahip olmaktan daha kiymetlidir. Çünkü bir insan için gönlünün rahatligi ve huzuru en büyük
nimetlerdendir. Maddî, mânevî kazançlar, âfiyet ve huzur içinde gönül rahatligina baglidir.
Fikir selâmetini, gönül huzurunu öldüren baslica sebepler sunlardir: Gereginden fazla hirs, istek,
rekâbet gibi insana huzur ve rahat nedir bildirmeyen haller; iflâs edersem, vereme yakalanirsam,
isimden atilirsam gibi kendi kendine zihinde kurulan mânâsiz korku ve endiseler; basa gelen felâket
ve musîbetlerin giderilemeyen iztiraplari.17

Kendisinde bu haller bulunan insanlar, hayatlarinda dünyalarina ve âhiretlerine yarar bir seye
sahip olamazlar, vesveselidirler, hiçbir is beceremezler; ürkektirler, hiçbir ise girisemezler. Bunlarin
günleri ah, vah ile; vesvese ve evhamla geçer gider. Bu hallerini bir takim maddî imkânlarla da
gidermek mümkün olmaz.
Ancak gönlüne, Allah`a tevekkülü hakkiyla yerlestirebilmis bir Müslüman asla böyle degildir; o,
her zaman mutlu ve çok rahattir. Çünkü o, kendine düseni yaptiktan sonra bilir ki sonsuz rahmet
sahibi Allah Teâlâ sevdigi kulunu, kulun kendisini düsündügünden daha fazla düsünür ve korur.

Demek ki gönüllerde kuvvetli bir tevekkülün, hem de gerçek mânâsiyla bir tevekkülün yer tutmus
olmasi lazimdir. Bir Müslümanin isini yoluna koyduktan sonra ötesini Allah`a havâle edip de O`na
güvenmesi ve O`nun en iyisini, en güzelini, en dogrusunu, en hayirlisini nasîb edecegine inanmasi,
kalp için çok büyük bir kuvvettir. Günümüz insaninin ve özellikle de günümüz Müslümaninin bu
inanca ve bu kuvvete çok fazla ihtiyaci vardir.
Tevekkül Nasil Olmalidir?

Çalismanin ve sebeplere yapismanin ihmâli tembellik demek olduguna göre, tevekkül ile
tembellik arasinda bir zitlik vardir. islâm dînînde tevekkül vâcib, tembellik haramdir.
"Tevekkül demek, görevin îfâsini Allah`a havâle etmek degildir; emri ve karari Allah`a birakmaktir.
Allah`in emrini canla basla yerine getirmeye çalismaktir. Kisacasi tevekkül, "tefvîz-i vazife" (görevi
havâle) degil; "tefvîz-i emr" (karari havâle)dir. Birçoklari bu konuda gaflete düserek tevekkülü,
vazifeyi terk etmek sanirlar. Yani kulluk görevlerinin yerine getirilmesini Allah`a havâle edip, emir
ve komuta mercii olarak kendilerini görmek isterler.
Sanki kul vazifesiz oturacakmis, namaz, oruç, zekat, cihad vs. gibi görevleri Allah-ü Teâla ona
emredip yaptirmayacakmis da (hâsâ) onun yerine Allah yapacakmis gibi bâtil bir zihniyet tasirlar.
isrâilogullarinin vaktiyle Hz. Musa`ya: "Git, sen ve Rabbin ikiniz savasiniz, iste biz burada oturup
duracagiz." (Maide 5/24) dedikleri gibi demek isterler. Bu ise Allah`a tevekkül ve îtimat degil;
O`nun emrine güvensizliktir, tevekkülsüzlüktür ve Allah korusun küfürdür. "Allah hakkinda o çok
yaniltici (seytan) sizi yanilgiya düsürmesin." (Lokman 31/33) âyetinde de uyarildigi gibi, bu olsa
olsa seytan yaniltmasidir. iyi bilinmelidir ki, tevekkülün belirtisi emre gönül vermek ile vazife
sevgisidir."18

Basta da belirttigimiz gibi tevekkül kelimesinin anlaminda Arap dilindeki kalibi geregi bir
zorlama vardir. Bu da herhangi bir konuda aklî ve bedenî gücü, yani metod ve eylem fonksiyonunu
kullanmayi, dayanilip îtimat edilecek yere bunun sonucunda dayanmayi ifade eder. "...Bir kere
azmettin mi artik Allah`a tevekkül et."19 âyeti buna açikca isaret eder. Allah`in sözleri arasinda
çeliski olmayacagina göre tevekkülün, hiçbir is yapmadan Allah`tan birsey beklemekle iliskisi
olamaz.
Allah kuluna çesitli ibâdetler yüklemis, çalismasini, ilim ögrenmesini, rizkini aramasin,
düsmanlarina karsi güç hazirlamasini, bilmedigini bilene sormasini, islerinde istisâre etmesini,
kendisine yakarmasini, duâ etmesini, âdil olmasini, yani herseyi en uygun yerine koymasini, bunun
için metot ve yöntem bilmesini emretmektedir. Diger yönden kendisine tevekkül etmesini istemekte
ve tevekkül edenleri sevdigini söylemektedir. Demek ki tevekkül, bütün bu emirleri yerine
getirdikten sonra duyulan huzur ve güvendir.20

Tevekkül Konusunda Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

1- Tembellik etmemek: Bir maksadin ele geçmesi için, insanlarca ötedenberi bilinen ve
basvurulan sebepler, tedbirler ve çareler ne ise, onlari tatbik etmek vâciptir. Çünkü Allah Teâlâ bu
âlemde herseyin, her hâdisenin meydana gelmesini birtakim sebeplerin ve çârelerin uygulanmasina
baglamistir. Buna "tesbîb hikmeti" denir. Yâni birseyin yaratilmasi, bir istegin verilmesi, onunla
ilgili sebeplerin meydana gelisinden sonra gerçeklesir diye Allah, bir düzen koymustur. O`nun âdeti
hep bu sekilde devam etmektedir. Allah`in âdetinde de degisiklik olmayacagindan; olumlu veya
olumsuz, istedigini bulmak için, insanin sebeplere dikkat etmesi, kendine düseni yerine getirmesi
gerekmektedir.

Sebeplere sarilmadan Allah`a güvenmeye tevekkül degil, "ittikâl" denebilir. Kelime, Arapçadaki
mânâsi itibariyle pasifligi anlatir ve bu, yerilen bir durumdur. Onun için Resûlullah (s.a.v.) "Lâilâhe
illallâh diyen herkes Cennet`e girecektir." deyince Hz. Ömer (r.a.): "Ey Allah`in Resûlu, bunu halka
söylemeyelim; ittikâl ederler." demisti ki; sebeplere sarilmadan ve Allah`in diger emirlerini yerine
getirmeden Cennet`e girmeyi ümit ederler demektir. Bu konuyu belki de en güzel açiklayan
Resûlullah Efendimizdir. "Devemi birakip tevekkül edeyim." diyene "Bagla da öyle tevekkül et."
buyurmuslardir.21

Elmalili M. Hamdi Yazir, Bakara Suresi 60. ayetin tefsirinde sebeplerin önemi hakkinda sahsen
benim çok anlamli buldugum bir tesbit yapmaktadir. Ayet-i Kerîme söyledir: "Hani bir zamanlar
Musa kavmi için su istemisti, biz de: "Asânla tasa vur!" demistik, bunun üzerine o tastan on iki
pinar fiskirmisti..." Elmalili Merhum burada sunlari söylüyor: "Hz. Musa, susuzluktan ve
kurakliktan yanip kavrulan kavmi için Cenab-i Hak`tan su diliyor, yagmur duasina çikiyor. Cenab-i
Allah da bu duayi kabul ile istenilenden daha büyük harikulade bir nimet ihsan ediyor.
Gelip geçici bir yagmur yerine, israilogullari`nin on iki boyundan her birine mahsus ayri ayri on
iki pinar fiskirtiyor ve bununla yüce varligina ve ilâhî inâyetine açik bir belge bahsediyor. Öylesine
bahsediyor ki, duanin arkasindan fiilî bir tesebbüsün lüzumunu emrediyor, "asân ile tasa vur!" diyor.
Demek ki, o sirada Hz Musa, farzedelim bu ilahi emre derhal uymayip da "asâyi tasa vurmanin
suyla ne ilgisi var?" gibi aklî ve indî bir kiyas yapmaya ve kendi kendine fikir yürütmeye
kalkissaydi, bu nimet teclli etmeyecekti, dualar ve yapilan arastirmalar belki de bosa çikacakti. O
halde harikanin en büyük sirri, bu sebebin ilhaminda ve bu büyük nimetin o sebebe baglanmis
olmasindadir: Kuru taslari yarip pinarlar fiskirtmaya kâdir olan Allah Teâlâ, istenen sulari dogrudan
dogruya ihsan etmiyor da bir manevî sebeple bir maddî sebebe tesebbüs üzerine ihsan ediyor.
Esasen manevi sebep olan dua, maddî sebebin ilhamina da vesile oluyor. ilham olunan maddi
sebebin tesebbüse dönüsmesi, yani asânin tasa vurulmasi ile de sular fiskiriyor. Böylece hidayet
bürhani tamamiyla tecellî ediyor... Hakikaten Allah, bir seyi murad edince sebeplerini kolaylastirir
ve sebepler o kadar çesitli ve sonsuz boyuttadir ki, beser akli ne kadar yükselse bunlari ayrintilariyla
kavrayamaz...
Hak Teâlâ`nin nimetlerinin tecellisi her zaman böyle manevi sebeplerle maddî sebeplerin
birlesmesinde gizlidir. Ne kaçan firsatlar karsisinda ümitsizlige düsmeli, ne de firsatlari ve sebepleri
ihmal etmelidir. Allah Teâlâ`ya yürekten ve ihlas ile dua etmeyi hiçbir zaman elden birakmamali,
ayni zamanda duanin en büyük semeresinin ruhî inkisaflar oldugunu bilmeli ve Rahmânî
ilhamlardan istifade ederek, en umulmaz sebeplere dahi basvurup, onu uygulamalidir.22

Sebeplere sarilmakla ilgili olarak imam Gazâlî de söyle demistir: "insani zarardan koruyan
sebepler arasinda tesiri kesin olan veya tesir ihtimâli yüksek olan sebepleri birakmak tevekkülün
sarti degildir. Hirsiz girmesin diye evin kapisini kilitlemek, tehlikeli yerde silah tasimak,
düsmandan sakinmak tevekküle mani degildir."23

Sebepleri ihmâl etmek, üzerine düsen görevi yapmamak kisacasi tembellik etmek, bir bakima
Allah`in koydugu tesbîb hikmetini görmemezlikten gelmekle beraber, göz göre göre kendisini
câhilligin, hastaligin, fakirligin disleri arasina atmak demektir ki, bunlarin hepsi de dînen haramdir.
Eger kisi, bu bahsettigimiz sekilde sebeplere önem verir, üzerine düseni yaparsa; bir isteginin
gerçeklesebilmesi için elinde mevcut bütün kuvvet ve araçlar ile Allah`a yönelmis olur ki, bu durum
elbette daha ciddî, daha samîmî ve daha kiymetlidir.

2- Sebeplerin gerçek kiymetini bilmek: Bunlarin kiymeti, Allah`a karsi birer dilek vâsitasi
olmaktan ibârettir. Aslen tesir Allah`tandir. Yâni sebepler, ilâhî tesirin meydana gelmesi için, birer
yol olmak üzere yine Allah tarafindan bize ögretilmis, düzenlenmistir. Kendisinden ancak o yollarla
yardim istemek gerekir. Fakat maksadin meydan gelmesini, -bir Müslüman olarak- sebeplerden
degil, onlari yaratip bize bildiren Allah Teâlâ`dan beklemek gerekir. Çünkü herseyin yaraticisi ve
yönlendireni O`dur. Bu durumla ilgili olarak bazi âlimler derler ki: "Bir is için çalistik, çabaladik;
artik o ister istemez olacak demeyin. Tesiri Allah`tan bekleyin; biz istedik, Allah da müsade ederse
olur deyin."24

Elmalili M. Hamdi Yazir da sebeplerin kiymeti hakkinda söyle demektedir: "...Her durumda Allah
emrini yerine getirir. Murâdini muhakkak yapar, hiçbir isinden geri kalmaz, hepsinin hakkindan
gelir. Hükmünü istedigi gibi yürütür. Kendisine tevekkül edilse de edilmese de yürütür. Nihâyet
herseyin sonu gelir.
Dünyada aci da geçer tatli da geçer; sikinti da geçer, refah da geçer.Ecel gelince, takdir edilen
ölüm, dakika geçirmeksizin pençesini takar, âkibet gelir çatar. iyiler iyiligi ile, kötüler kötülügü ile
kalir. Herkes ameliyle toplanir. Ancak, Allah`a tevekkül de, O`nun emridir. Tevekkül edenin murâdi
da, Allah`in irâde ve rizasina teslim olmaktan ibâret olursa, Allah da onun mükâfâtini büyütür.
Hakîkat sudur ki; Allah hersey için bir ölçü takdir etmistir, bir sinir ve miktar tahsis etmistir ki, o
seyi ona göre yürütür. O sinir ve miktardan ileri geçirmez. Bu hüküm öyle bir kanundur ki hersey
hakkinda geçerlidir. Ve herseyin hükmü, kiymeti Allah`in ona tahsis ettigi ölçü ile uygunluk
arzetmektedir.
Gerçekte birseyi bilmek de onu, o ölçü ve siniriyla seçmek demektir. Bu cihetle sebeplerin bir
dereceye kadar kiymet ve îtibari yok degilse de, bunlar, zatî (aslî) degil, degisken ve sinirlidir.Tesir
ve hüküm sebebin degil, Allah`indir. Asil ilim ve kudretine itibâr edilecek; isler, hüküm ve irâdesine
havâle edilecek hâkim, sebepler degil, sebepleri yaratan Allah`tir. Hersey geçer, leh ve aleyhte olan
her sebep tükenir, takdir edilen kaderi biter,basinda ve sonunda bütün kudretiyle Allah kalir. Hem
Allah takdir buyurmamissa hiçbir sey digerine tesirini gösteremez. Takdir buyurmus ise, Allah`tan
baska hiçbir sey de onun önüne geçemez. Ates, Allah`in yak dedigini kendi miktarinca dedigi kadar
yakabilir. Rizik da Allah`in doyur dedigini kendi miktarinca dedigi kadar doyurabilir. Demek ki
sebeplere îtimat sonlu, Allah`a îtimat sonsuzdur. O halde kuvvet ve kesin bilgi, sebeplere
güvenmekte degil, Allah`a dayanmaktadir. Tevekkül de, gururla kendini sayip koyuvermek degil,
Allah`in gösterdigi yolda gücü yettigi kadar vazîfesine önem vermek, takvâ sahibi olmak, kusurunu
îtirâf ile berâber, Allah`in kudretine îtimat edip netice hakkinda telasa düsmeksizin, O`nun irâdesine
teslim olmaktir."
25
Seyyid Kutub da sebepler konusunda söyle demektedir: "...Allah`in degismez kâinat kanunu
sebep ve netice düzeniyle yürüyor.Ancak neticeyi meydana getiren yalniz sebepler degildir. Asil
etki eden, fâil-i mutlak olan Allah-ü Zülcelâl`dir. Allah, kendi takdiri ve istemesi ile sebep ve netîce
düzenini sagliyor. O yüzden Allah, insandan çalisip çabalamasini, üzerine düsen vazifeleri îfâ
etmesini istiyor. insan bu vazifeleri îfâ ettigi kadar, Allah netîceleri düzenleyip tahakkuk ettiriyor.
Böylece sebep ve netice Allah`in istegi ve takdirâti ile ilgili olarak uzuyor. Yalniz O`dur ki, istedigi
zaman, istedigi sekilde neticelerin meydana gelmesine izin verir. iste bu sekilde Müslüman`in
düsüncesiyle çalismasi arasindaki birlik saglaniyor. Müslüman gücünün yettigi kadar çalisip
çabalar. Fakat bu çalismanin sonucunu Allah`in takdirine ve istegine birakir. Ona göre sebep ve
netice arasinda mutlak kat`iyyet yoktur. O, hiçbir seyde Allah`a kat`iyyet yüklemez."26

3- Her hususta Allah`tan baska hiçbir seye güvenmemek: Nice insanlar vardir ki, ellerindeki
servete, sahip olduklari mevkîye, büyük insanlarla olan yakinliklarina veya yüksek tahsil görmüs
ogluna veya kizina güvenmektedir. Onlarin varligi gönlünü doldurmus, yarina emniyetle bakiyor,
Allah Teâlâ`dan gaflet halindedir. Her tesebbüsünü bu kuvvetlerle basaracagina inanmistir. Halbuki
bütün bunlar ve sahip oldugu hersey, bir anda yok olabilir. O zaman yalniz bunlara dayanan insanin
hâli ne olur...27
Müslüman ise böyle degildir; o, nelere sahip oldugunun farkinda olup, sükrünü îfâ edecek, bunlari
akillica kullanacak; fakat her zaman yalniz Allah`a güvenecektir.
BÖLÜM III
Bu bölümde, yaptigim arastirma sonucu tevekkül ile ilgili olarak Kur`ân-i Kerîm`de tesbit
edebildigim âyetler, tevekkül ile ilgili kisimlarina dikkat çekilerek verilecektir. Ayrica âyetler,
içerisinde geçen tevekkül ile ilgili kelimeye göre tasnif edilecektir.

Tevekkülle ilgili Âyetler

İlgili kelimenin, Arapçasi "tevekkel"; Türkçe anlami "tevekkül et, güven, dayan" seklinde olmak
üzere emir fiil durumunda geldigi âyetler

"O vakit Allah`tan bir rahmet ile onlara (mü`minlere) yumusak davrandin. Sâyet sen kaba, kati
yürekli olsaydin, hiç süphesiz, etrafindan dagilip giderlerdi. Su halde onlari affet; bagislanmalari
için duâ et; is hakkinda onlara danis. Kararini verdigin zaman da artik Allah`a dayanip güven.
Çünkü Allah kendisine dayanip güvenenleri sever. (Âl-i imrân 3/159)

"(Münâfiklar) "Basüstüne" derler, ama yanindan ayrilinca onlardan bir kismi, senin dediginden
baskasini gizlice kurar. Allah da onlarin gizlice kurduklarini yazar. Sen onlara aldirma ve Allah`a
dayan; sana vekil olarak Allah yeter." (Nisâ 4/81)

"Eger onlar (düsmanlar) barisa yanasirlarsa sen de ona yanas ve Allah`a tevekkül et, çünkü O
isitendir, bilendir." (Enfâl 8/61)

"Göklerin ve yerin gaybi (sirri) yalniz Allah`a aittir. Her is ona döndürülür. Öyle ise O`na kulluk
et ve O`na dayan! Rabbin yaptiklarinizdan gâfil degildir." (Hûd 11/123)

"Ölümsüz ve daima diri Allah`a güvenip dayan. O`nu hamd ile tesbîh et. Kullarinin günahlarini
onun bilmesi yeter." (Furkân 25/58)

"Sen, O mutlak gâlip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan." (Suarâ 26/217)

"Rabbin süphesiz, onlar (inkârcilar) arasinda hükmünü verecektir. O, mutlak gâliptir, herseyi
bilendir. O halde sen Allah`a güvenip dayan. Çünkü sen apaçik hakîkat üzeresin." (Neml 27/78,79)

"Allah`a güven. Vekil olarak Allah yeter." (Ahzâb 33/3)

"Kâfirlere ve münâfiklara boyun eyme. Onlarin eziyetlerine aldirma. Allah`a güvenip dayan. Vekîl
ve destek olarak Allah yeter." (Ahzâb 33/48)
İlgili kelimenin, Arapçasi "tevekkelûv"; Türkçe anlami "tevekkül edin, güvenin, dayanin" seklinde
olmak üzere emir fiil durumunda geldigi âyetler

(Musa Aleyhisselâm`in kavminde) "Korkanlarin içinden Allah`in kendilerine lütufta bulundugu


iki kisi söyle dedi: Onlarin üzerine kapidan girin; oraya bir girdiniz mi artik siz zaferi
kazanmissinizdir. Eger mü`minler iseniz ancak Allah`a güvenin." (Mâide 5/23)

"Musa da kavmine söyle dedi: Ey kavmim! Siz gerçekten Allah`a iman ettinizse ve onun birligine
ihlâs ile teslim olmus Müslimlerseniz, artik Allah`a tevekkül edin. Onlar da dediler ki: Biz ancak
Allah`a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizi, o zâlim kavmin fitnesine düsürme. Ve bizi, rahmetinle o
kâfir kavimden kurtar." (Yûnus 10/84, 85, 86)

İlgili kelimenin, Arapçasi "yetevekkel"; Türkçe anlami "1- tevekkül etsin, güvensin, dayansin; 2-
tevekkül ederse, güvenirse, dayanirsa; 3- tevekkül eder, dayanir, güvenir" seklinde olmak üzere
istek, sart veya genis zaman mânâsini ifade ederek geldigi âyetler

1.Anlam

"O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmustu. Halbuki Allah onlarin yardimcisi idi.
Mü`minler, yalniz Allah`a dayanip güvensinler." (Âl-i imrân 3/122)

"Allah size yardim ederse, artik size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eger sizi birakiverirse, ondan
sonra size kim yardim eder? Mü`minler ancak Allah`a güvenip dayansinlar." (Âl-i imrân 3/160)

"Ey iman edenler! Allah`in size olan nimetini unutmayin; hani bir topluluk size el uzatmaya
yeltenmisti de Allah, onlarin ellerini sizden çekmisti. Allah`tan korkun ve Mü`minler yalnizca
Allah`a güvensinler." (Mâide 5/11)

"De ki: Allah`in bizim için yazdigindan baskasi bize asla erismez. O bizim mevlâmizdir. Onun
için mü`minler yalnizca Allah`a dayanip güvensinler." (Tevbe 9/51)

"Sonra (Yakup Aleyhisselâm) söyle dedi: Ogullarim! (Sehre) hepiniz bir kapidan girmeyin, ayri
ayri kapilardan girin. Ama Allah`tan (gelecek) hiçbir seyi sizden savamam. Hüküm Allah`tan
baskasinin degildir. (Onun için) ben yalniz O`na dayandim. Tevekkül edenler yalniz O`na
dayansinlar." (Yûsuf 12/67)

(Nuh, Âd, Semûd ve onlardan sonraki kavimlerin) "Peygamberleri onlara dediler ki: Evet, biz
sizin gibi bir insandan baskasi degiliz. Fakat Allah nîmetini kullarindan diledigine lütfeder. Allah`in
izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Mü`minler ancak Allah`a dayansinlar.
Hem bize yollarimizi göstermis oldugu halde ne diye biz, Allah`a dayanip güvenmeyelim? Sizin
bize verdiginiz eziyete elbette katlanacagiz. Tevekkül edenler yalniz Allah`a tevekkülde sebât
etsinler." (ibrahim 14/11,12)
"Ey iman edenler! Aranizda gizli konusacaginiz zaman günahi, düsmanligi ve Peygamber`e karsi
gelmeyi fisildamayin. iyilik ve takvâyi konusun. Huzuruna toplanacaginiz Allah`tan korkun. Gizli
konusmalar seytandandir. Bu, iman edenleri üzmek içindir. Oysa seytan, Allah`in izni olmadikça,
mü`minlere hiçbir zarar veremez. Mü`minler Allah`a dayanip güvensinler." (Mücâdele 58/9,10)

"Allah; O`ndan baska hiçbir ilâh yoktur. Mü`minler yalniz Allah`a dayanip güvensinler."
(Tegâbün 64/13)

2.Anlam

"O zaman münâfiklarla kalplerinde hastalik bulunanlar, (sizin için): Bunlari dinleri aldatmis
diyorlardi. Halbuki kim Allah`a dayanirsa, bilsin ki Allah mutlak gâliptir, hikmet sahibidir." (Enfâl
8/49)

"...Kim Allah`tan korkarsa, Allah ona (darliktan genislige) bir çikis yolu ihsan eder. Ve ona
beklemedigi yerden rizik verir. Kim Allah`a güvenirse Allah, ona yeter. Süphesiz Allah emrini
yerine getirendir. Allah hersey için bir ölçü koymustur." (Talâk 65/ 2,3)

3.Anlam

"Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yaratti diye sorsan, elbette Allah`tir derler. De ki:
Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah`i birakip da taptiklariniz
O`nun verdigi zarari giderebilir mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilerse, onlar O`nun bu rahmetini
önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler ancak O`na güvenip dayanirlar."
(Zümer 39/38)
-ilgili kelimenin, Arapçasi "tevekkeltu "; Türkçe anlami "tevekkül ettim, güvendim, dayandim"
seklinde olmak üzere geçmis zaman durumunda geldigi âyetler

"(Ey Muhammed)! Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O`ndan baska ilah yoktur. Ben sadece
O`na güvenip dayandim. O, yüce Ars`in sahibidir." (Tevbe 9/129)

"Onlara Nuh`un haberini oku. Hani o kavmine gelmisti ki: Ey kavmim! Eger benim (aranizda)
durmam ve Allah`in âyetlerini hatirlatmam size agir geldi ise, ben yalniz Allah`a dayanip güvendim.
Siz de ortaklarinizla beraber toplanip yapacaginizi kararlastirin. Sonra isiniz basiniza dert olmasin.
Bundan sonra (vereceginiz) hükmü, bana uygulayin ve bana mühlet de vermeyin." (Yunus 10/71)

(Hûd Aleyhisselâm dedi ki:) "Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah`a dayandim.
Çünkü yürüyen hiçbir varlik yoktur ki, O, onun perçeminden tutmus olmasin. Süphesiz Rabbim
dosdogru yoldadir." (Hûd 11/56)
(Suayb Aleyhisselâm) "Dedi ki: Ey kavmim! Eger benim, Rabbim tarafindan (verilmis) apaçik bir
delîlim varsa ve O bana tarafindan güzel bir rizik vermisse buna ne dersiniz? Size yasak ettigim
seylerin aksini yaparak size aykiri davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettigi kadar islah
etmek istiyorum. Fakat basarmam ancak Allah`in yardimi iledir. Yalniz O`na dayandim ve yalniz
O`na dönecegim." (Hûd 11/88)

"Sonra (Yakup Aleyhisselâm) söyle dedi: Ogullarim! (Sehre) hepiniz bir kapidan girmeyin, ayri
ayri kapilardan girin. Ama Allah`tan (gelecek) hiçbir seyi sizden savamam.
Hüküm Allah`tan baskasinin degildir. (Onun için) ben yalniz O`na dayandim. Tevekkül edenler
yalniz O`na dayansinlar." (Yûsuf 12/67)

"(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtigi bir ümmete
gönderdik ki, sana vahyettigimizi onlara okuyasin. Onlar Rahmân`i inkâr ediyorlar. De ki: O benim
Rabbimdir. O`ndan baska ilah yoktur. Sadece O`na tevekkül ettim ve dönüs sadece O`nadir." (Ra`d
13/30)

"Ayriliga düstügünüz herhangi bir seyde hüküm vermek, Allah`a mahsustur. iste bu Allah, benim
Rabbimdir. O`na dayandim ve O`na yönelirim." (Sûrâ 42/10)
İlgili kelimenin, Arapçasi "tevekkelnâ "; Türkçe anlami "tevekkül ettik, güvendik, dayandik"
seklinde olmak üzere geçmis zaman durumunda geldigi âyetler

(Suayb Aleyhisselâm dedi ki:) "Dogrusu Allah bizi ondan kurtardiktan sonra tekrar sizin dîninize
dönersek Allah`a karsi yalan uydurmus oluruz. Rabbimiz Allah dilemis baska, yoksa o (dîne)
dönmemiz bizim için olacak sey degildir. Rabbimizin ilmi herseyi kusatmistir. Biz sadece Allah`a
dayaniriz. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasinda adâletle hükmet! Sen hükmedenlerin en
hayirlisisin." (A`raf 7/89)

"Musa da kavmine söyle dedi: Ey kavmim! Siz gerçekten Allah`a iman ettinizse ve onun birligine
ihlâs ile teslim olmus Müslimlerseniz, artik Allah`a tevekkül edin. Onlar da dediler ki: Biz ancak
Allah`a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizi, o zâlim kavmin fitnesine düsürme. Ve bizi, rahmetinle o
kâfir kavimden kurtar." (Yûnus 10/84, 85, 86)

"İbrahim`de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardir. Onlar
kavimlerine demislerdi ki: Biz sizden ve Allah`i birakip taptiklarinizdan uzagiz. Sizi tanimiyoruz.
Siz bir tek Allah`a inanincaya kadar, sizinle bizim aramizda sürekli bir düsmanlik ve öfke
belirmistir. Su kadar var ki ibrahim babasina: Andolsun senin için magfiret dileyecegim. Fakat
Allah`tan sana gelecek herhangi birseyi önlemeye gücüm yetmez demisti. (O mü`minler söyle
dediler): Rabbimiz! Ancak sana dayandik, sana yöneldik. Dönüs de ancak sanadir." (Mümtehine
60/4)

"De ki: (sizi imana davet ettigimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O`na iman etmis ve sirf O`na
güvenip dayanmisizdir. Siz kimin apaçik bir sapiklik içinde oldugunu yakinda ögreneceksiniz!"
(Mülk 67/29)
İlgili kelimenin, Arapçasi "netevekkelu "; Türkçe anlami "tevekkül ederiz, güveniriz, dayaniriz"
seklinde olmak üzere simdiki ve genis zaman durumunda geldigi âyet

(Nuh, Âd, Semûd ve onlardan sonraki kavimlerin) "Peygamberleri onlara dediler ki: Evet, biz
sizin gibi bir insandan baskasi degiliz. Fakat Allah nîmetini kullarindan diledigine lütfeder. Allah`in
izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Mü`minler ancak Allah`a dayansinlar.
Hem, bize yollarimizi göstermis oldugu halde ne diye biz, Allah`a dayanip güvenmeyelim? Sizin
bize verdiginiz eziyete elbette katlanacagiz. Tevekkül edenler yalniz Allah`a tevekkülde sebât
etsinler." (ibrahim 14/11,12)
İlgili kelimenin, Arapçasi "yetevekkelûvn "; Türkçe anlami "tevekkül ederler, güvenirler,
dayanirlar" seklinde genis zaman durumuna geldigi âyetler

"Mü`minler ancak, Allah anildigi zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah`in âyetleri
okundugunda imanlarini artiran ve yalnizca Rablerine dayanip güvenen kimselerdir." (Enfâl 8/2)

"(O muhacirler), (müsriklerin eziyetlerine) sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir." (Nahl


16/42)

"Gerçek su ki: iman edip de yalniz Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (seytanin) bir
hakimiyeti yoktur." (Nahl 16/99)

"Onlar, (müsriklerin eziyetlerine) sabreden kimselerdir ve yalnizca Rablerine tevekkül ederler."


(Ankebût 29/59)

"Size verilen sey, yalnizca dünya hayatinin geçimligidir. Allah`in yaninda bulunanlar ise daha iyi
ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanip güvenenler içindir." (Sûrâ 42/36)

BÖLÜM IV
Tevekkülle ilgili Bazi Hadisler

Ebû Hureyre (r.a.) Resûlullah`in söyle buyurdugunu haber vermistir: "Kuvvetli mü`min, Allah
katinda zayif mü`minden daha hayirli, (daha üstün) ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her
ikisinde de hayir vardir. Sana yararli olan seyi elde etmeye çalis. Allah`dan yardim dile ve asla acz
gösterme. Basina birsey gelirse, ``Eger (keske) söyle yapsaydim, söyle olurdu!'' diye hayiflanip
durma.
``Allah`in takdiri bu. O, ne dilerse yapar.'' de. Çünkü "eger (keske)" kelimesi, seytani memnun
edecek islerin kapisini açar."28
İbni Abbas (r.a.), Resûlullah`in söyle buyurdugunu rivâyet etmistir: "Bana (geçmis) bütün
ümmetler arzolunup gösterildi. Bir peygamber gördüm ki yaninda (kendisine iman etmis ancak)
yedi sekiz kisi vardi. Bir (baska) peygamber gördüm onun da yaninda bir iki adam vardi. Öyle bir
peygamber de gördüm ki beraberinde tek bir kisi dahi yoktu. Derken uzaktan bana büyük bir karalti
gösterildi. Onlari benim ümmetim sandim. Bana: "Bu, Musa Peygamber ile kavmidir. Sen ufka
bak." denildi. Ufka bakinca büyük bir kalabalik gördüm. Bana: "Simdi de öteki ufka bak." denildi.
Orada da müthis bir kalabalik vardi. "Bu senin ümmetindir. Onlarin arasinda yetmis bin kisi var ki
hesapsiz, azapsiz Cennet`e gireceklerdir." denildi.

(Râvî der ki) Resûl-ü Ekrem (bu hitâbesinden) sonra kalkti evine girdi. Bunun üzerine (orada
bulunan) cemaat, hesapsiz ve azapsiz Cennet`e girecek olan bu kisiler(in vasiflari) hakkinda
konusmaya basladilar. Bazilari: "Onlar Resûlullah`in ashâbi olsa gerek." dediler. Kimileri de:
"Herhalde onlar islâm devrinde dogmus, Allah`a sirk kosmamis olanlardir." dediler ve (daha
pekçok) ihtimaller ileri sürdüler. (Bu münâzarayi duyan Resûlullah) hemen onlarin yanina çikti ve:
"Ne hakkinda dalmis konusuyorsunuz?" diye sordu. Onlar da (münâzara mevzusunu) söylediler.
Bunun üzerine Resûlullah: "Onlar büyü yapmayanlar, yaptirmayanlar; birseyi ugursuz sayma fiilini
yapmayanlar ve yalnica Allah`a güvenenlerdir." buyurdu... (Buhârî ve Müslim rivâyet
etmislerdir.)29

İbn-i Abbas (r.a.) söyle demistir: Resûlullah buyurdu ki: "Ya Rab! Yalniz senin hükmüne teslim
oldum, yalniz sana iman ettim, yalniz sana tevekkül ettim, yalniz sana döndüm, yalniz senin için
mücadeleye girdim. Ya Rab! Dalâlete düsmekten izzetine siginirim, senden baska ilâh yok. Sen
ölümsüz daimâ diri olansin. Oysa cinler ve insanlar ölümlüdür." (Buhârî ve Müslim rivâyet
etmislerdir.)30

İbni Abbas (r.a.) söyle demistir: ibrahim (a.s.) atese atildigi zaman "Hasbunallahu ve ni`mel vekîl
(Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.)" dedi. Muhammed (s.av.) de onu söyledi. Söyle ki:
(Kendisine) "insanlar size karsi ordular hazirladilar, o halde onlardan korkun." dedikleri zaman, bu
(söz) onlarin imanini artirdi ve: "Allah bize yeter. O, ne güzel vekildir." dediler. (Buhârî ve Müslim
rivâyet etmislerdir.)

İbni Abbas (r.a.), gelen bir diger rivâyete göre söyle demistir: ibrahim (a.s.) atese atildigi zaman
son sözü "Allah bana yeter. O, ne güzel vekildir." olmustur.31

Ebû Hureyre (r.a.) Resûlullah`in söyle dedigini rivâyet etmistir: Cennet`e bir takim kavimler girer
ki, bunlarin gönülleri (riziklarini aramada Allah`a tevekkül etmis) kuslarin gönülleri gibidir." (Yani
tevekkül sahibidirler.) (Müslim rivâyet etmistir.)32

Ömer (r.a.) demistir ki: Resûlullah`in söyle dedigini isittim: "Eger siz Allah`a nasil tevekkül
etmek lazimsa öyle tevekkül etseniz; açliktan karinlari çekilmis oldugu halde sabahleyin
yuvalarindan çikan ve aksamlari karinlari doymus olarak yuvalarina dönen kuslara rizik verdigi gibi
hiç süphesiz size de rizik verirdi." (Tirmizî rivâyet etmis ve hadis hasendir demistir.)33
Ebû Umâre el-Berâ b. Azib (r.a.) söyle demistir: Resûlullah buyurdu ki: "Ey filanca, yatagina
girdiginde: ``Allah`im kendimi sana teslim ettim, yüzümü sana yönelttim, isimi sana biraktim,
senden ümitvâr olarak, azabindan korkarak sirtimi sana dayadim. Senden siginacak ve korunacak
yer yine sanadir. indirdigin kitaba ve gönderdigin peygambere iman ettim.'' de. Eger o gece ölürsen
iman üzere ölürsün. Eger sabaha çikarsan hayra ulasirsin." (Buharî ve Müslim rivâyet
etmislerdir.)34

Ebû Bekir (r.a.) söyle demistir: "Biz (Hicret esnasinda) magarada iken, basimiz ucunda (bizi
arayan) müsriklerin ayaklarina baktim da Resûlullah`a: ``Ey Allah`in Resulu, birisi ayaklarina
bakacak olsa muhakkak bizi görür.'' dedim. Bunun üzerine Resûlullah: ``Ey Ebû Bekir, üçüncüleri
Allah olan iki kimse hakkinda zannin (endisen) ne?'' buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivâyet
etmislerdir.)35

Ümmü Seleme (r.a.)` dan rivâyet edilmistir: Resûlullah evinden çikarken söyle derdi: "Bismillah.
Allah`a tevekkül ettim. Allah`im! Sapmaktan, saptirilmaktan; (senin yolundan) kaymaktan,
kaydirilmaktan; zulüm yapmaktan, zulme ugramaktan; saygisizlik etmekten, bana karsi saygisizlik
edilmesinden sana siginirim." (Ebû Dâvud ve Tirmîzî rivâyet etmistir.)36

Halid`in ogullari Habbe ve Sevâ (r.a.) anlatiyor: Resûlullah birsey tamir etmekte iken yanina
girdik. O iste kendisine yardim ettik. Bunun üzerine söyle buyurdu: "Baslariniz kimildadigi
müddetçe rizik konusunda umutsuzluga düsmeyin. Zîrâ insani annesi kipkizil, üzerinde hiçbir sey
olmadigi halde dogurur. Sonra Azîz ve Celîl olan Allah onu her çesit rizikla riziklandirir."37

Amr Bin As (r.a.) anlatiyor: Resûlullah buyurdu ki: "Süphesiz her vâdide Âdemoglunun kalbinden
bir parça bulunur (yani kalp herseye karsi bir ilgi duyar). Öyleyse kimin kalbi bütün parçalara ilgi
duyarsa, Allah onun hangi vâdide helâk olacagina hiç aldirmaz. Kim de Allah`a tevekkül ederse,
kalbinin herseye (ilgi kurarak dagilmasini önlemek için) Allah ona yeter.38

Bir hadiste söyle buyurulmustur: "Kim insanlarin en sereflisi olmak isterse Allah`tan korksun.
Kim insanlarin en güçlüsü olmak isterse Allah`a tevekkül etsin. Kim de insanlarin en zengini olmak
isterse, kendi elindekinden çok Allah`in nezdindekine bel baglasin."39

Diger bir hadiste söyle buyurulmustur: "Birsey istedigin zaman yalniz Allah`tan iste. Yardim
diledigin zaman Allah`tan dile. Sunu iyi bil ki bütün yaratilmislar elbirligi ile sana bir menfaat
bahsetmek isteseler, Allah`in sana yazdigindan daha fazlasini bagislayamazlar. Yine yaratilmislarin
tümü elbirligi ile sana bir zarar vermek isteseler, Allah`in sana takdir ettiginden fazlasini
yapamazlar."40

Bir hadiste söyle buyurulmustur: "Ey Ebû Hureyre! Allah`tan baska hiçbir seye ümit baglama.
Allah`a tevekkül eyle. Bir arzun varsa Allah Teâlâ Hazretleri`nden iste. Allah-ü Teâlâ`nin âdet-i
ilâhiyyesi (isi, kânunu) söyledir ki; herseyi bir sebep altinda yaratir. Bir is için sebebine yapismak
ve sonra Allah Teâlâ`nin yaratmasini beklemek lâzimdir. Tevekkül de bundan ibârettir."41
BÖLÜM V

Tevekkül Hakkinda Söylenmis Bazi Sözler

...Sen yalnizca Allah`a ibâdet et. O`na kulluk eyle ve ona tevekkül eyle. Her iste emir ve
kumandayi, yetkiyi O`na verip, O`na güvenip, O`nun emirlerine uygun hareket eyle! Yani, ibadetsiz
ve amelsiz kuru kuruya tevekkülün de faydasi yoktur.Sen kullugunu yap,O`nun emrini yerine getir
ve öyle tevekkül eyle. (Elmalili M. Hamdi Yazir)42

Tevekkül, bazi cahillerin zannettigi gibi insanin kendini ihmal etmesi demek degildir. Böyle olsa
idi, (...Su halde onlari affet; bagislanmalari için duâ et; is hakkinda onlara danis. Kararini verdigin
zaman da artik Allah`a dayanip güven. Çünkü Allah kendisine dayanip güvenenleri sever. (Âl-i
imrân 3/159) âyetinde belirtilen) müsâvere emri tevekküle mâni olurdu. Tevekkül, insanin esbâb-i
zâhireye riâyet etmesi, ve lâkin kalbini onlara baglamayip, Hak Teâlâ`nin ismetine dayanmasi
demektir. (imam Fahruddin Râzî)43

Hakîkî mânâda tevekkül; Allah`tan baskasindan korkmamak, O`ndan baskasina güvenmemektir.


(Fudayl Bin iyaz)

Tevekkül, olan sey ile yetinmek, olmayan seye razi olmaktir. (Muhammed Bin Hafîf)

Üç haslet evliyâ sifatidir: Allah`a tevekkül etmek, Allah`tan baskasina niyazda bulunmamak,
kanaat eylemek. (Yahya Bin Muaz)44

Sebeplere yapismak, tevekküle mânî degildir. Bilakis sebeplere yapismak, sebepleri araya
koymak, tevekkülün en yüksek derecesidir. (Ahmed Fârukî)

Tevekkül, is yapmayip tembel olmak için degildir. Bir ise baslamak ve baslanan isi basarmak için
tevekkül olunur. Güç bir isi basaramamak korkusunu gidermek için tevekkül olunur. (S.
Abdulhakîm Arvâsî)

Tevekkülün alâmeti üçtür: Kimseden birsey istememek (dilenmemek), verileni reddetmemek, ele
geçeni biriktirmek. (Sehl Bin Abdullah)

Allah Teâlâ`ya tevekkül ettim diyen kimsenin, Cenâb-i Hakk`in, kendisi hakkindaki
muamelesine, yani takdir ettigi seylere de râzi olmasi lazimdir. Aksi takdirde yalan söylemis olur.
(Bisr-i Hâfî)45

Bil ki tevekkülün mahalli kalptir. Zâhire göre hareket etmek kalpteki tevekküle zit degildir. Yeter
ki kul, güvenin Allah`a olacagini bilsin. Birsey zorlasirsa bu O`nun takdiriyledir; eger kolaylasirsa
bu da O`nun kolaylastirmasiyladir. (Ebu`l Kâsim el-Kuseyrî)

Tevekkül, kisinin kendisini Allah`in diledigi sekle birakmasidir. (Sehl Bin Abdullah)

Tevekkül, Allah`a güvenle birlikte O`nunla iktifâ etmektir. (Ebû Osman el-Cebrî)46

Tevekkelin (tevekküllünün) gemisi batmaz (esegini kurt yemez). (Atasözü)47


Gelir elbet zuhûra ne ise hükm-ü kader,
Hakk`a tefvîz-i umûr et, ne elem çek ne keder. (Enderûnî Vâsif)

Hakk serleri hayreyler


Zannetme ki gayreyler
Ârif âni seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Sen Hakk`a tevekkül kil
Tefvîz et ve rahat bul
Sabreyle ve râzi ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler (Erzurumlu ibrahim Hakki Hazretleri)48

Kime sekvâ edeyim âh-i sehergâhimdan


Kime feryâd edeyim tâli-i bedbâhimdan
Mâidi-zâre safâ bahseder elbet bir gün
Kesmem ümmîdimi ben Hazret-i Allah`imdan (Maide Hasibe Hanim)49

Mehmet Âkif Ersoy`un Tevekkülle ilgili Bazi Misrâlari

Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,


Üzengi öpmeye hasretti garbin elçileri!
O ihtisâmi elinden niçin biraktin da,
Bugün yatip duruyorsun ayaklar altinda?
"Kadermis!" Öyle mi? Hâsâ, bu söz degil dogru;
Belâni istedin Allah da verdi... Dogrusu bu.
Taleb nasilsa, tabîî, netîce öyle çikar,
Mesiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
"Çalis!" dedikçe Seriat, çalismadin, durdun,
Onun hesâbina birçok hurâfe uydurdun,
Sonunda bir de tevekkül sokusturup araya,
Zavalli dîni çevirdin onunla maskaraya!

Birak çalismayi, emret oturdugun yerden,


Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsin iken!
Yazip sabahleyin evden çikarken islerini,
Birer birer oku tekmîl edince defterini;
Bütün o isleri Rabbim görür; Vazîfesidir...
Yükün hafifledi... Sen simdi dogru kahveye gir!
Çoluk çocuk sürünürmüs sonunda aç kalarak...
Hudâ vekîl-i umûrun degil mi keyfine bak!
Onun hazîne-i in`âmi kendi veznendir!
Havâle et ne kadar masrafin olursa... Verir!
Silâhi kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;
Levâzimin bitivermis, degil mi? Ekleyen O!
Çekip kumandasi altinda ordu ordu melek;
Senin hesâbina küffâri hâk-sâr edecek!
Basin sikildi mi, kâfî senin o nazli sesin:
"Yetis!" de, kendisi gelsin, ya Hizr`i göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak;
Sifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: Her seyin Allah... Yanasman, irgadin O;
Çoluk çocuk O`na âid; Lalan, bacin, dadin O;
Vekîl-i harcin O; kâhyan, müdîr-i veznen O;
Alis seninse de, mes`ûl olan veristen, O;
Denizde cenk olacakmis... Gemin O, kaptanin O;
Ya ordu lâzim imis... Askerin, kumandanin O;
Köyün yasakçisi; sehrin de bas muhassili O;
Tabîb-i âile, eczâci... Hepsi hâsili O.

Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artik bu!


Biraz da saygi gerektir... Ne saygisizlik bu!
Hudâ`yi kendine kul yapti, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür`ete... Ha?!
Yehûd Üzeyr`e, Nasârâ Mesîh`e ibnu`l-lâh
Demekle unsur-i tevhîd olur giderse tebâh;
Senin bu kopkoyu sirkin sigar mi îmâna?
Tevekkül öyle tahakküm demek mi Yezdân`a?
Kimin hesâbina inmis, düsünmüyor, Kur`ân...
Cenâb-i Hak çikacak, sorsalar, muhâtab olan!
Bütün evâmire i`lân-i harb eden su sefîh,
Mükellefiyyeti Allah`a eyliyor tevcîh!

Görür de hâlini insan, fakat, bu derbederin;


Nasil günâhina girmez tevekkülün, kaderin?
Sarilmadan en ufak bir isinde esbâba,
Muvaffakiyyete imkân bulur musun acaba?
Hamâkatin asiyor hadd-i i`tidâli, yeter!
Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster!
"Kader" senin dedigin yolda Ser`a bühtandir;
Tevekkülün, hele, hüsrân içinde hüsrandir.
Kader ferâiz-i îmâna dâhil... Âmennâ...
Fakat yok onda senin sapmis oldugun ma`nâ.
Kader: Serâiti mevcûd olup da meydanda,
Zuhûra gelmesidir mümkinâtin a`yânda.
Niçin, nasil geliyormus... O büsbütün meçhûl;
Biz ihtiyârimiz sûretindeniz mes`ûl.
Kader nedir, sana düsmez o sirri istiknâh;
Senin vazîfen itâ`at ne emrederse ilâh.
O, sokmak istedigin, sekle girmesiyle kader;
Bütün evâmiri Ser`in olur bir anda heder!
Neden ya, Hazret-i Hakk`in Resûl-i Muhterem`i,
Bu bahsi men` ediyor mü`mînine, bos yere mi?
(...)
Tevekkülün, hele, ma`nâsi hiç de öyle degil.
Yazik ki: Beyni örümcekli bir yigin câhil,
Nihâyet oynayarak dîne en rezîl oyunu,
Getirdiler, ne yapip yaptilar, bu hâle onu!
(...)
Tevvekkül öyle yaman bir siâr-i îmandi,
Ki kahramân-i fezâil denilse sâyandi.
Yazik ki: Rûhuna zerk ettiler de meskeneti;
Cüzâma döndü, harâb etti gitti memleketi!
Tevekkül olmasa kalmaz fazîletin nâmi...
Getir hayâline bir kerre Sadr-i islâm`i:
O bî-nihâye füyûzun yarim asirlik bir
Zamân içinde tecellîsi hangi sâyededir?
(...)
Nedir bu hârikanin sirri? Hep tevekküldür;
Ki i`timâd-i zaferden gelen tahammüldür.
Tevekkül olmaya görsün yürekte azme refîk;
Durur mu sevkine pervâne olmadan tevfîk?
Cenâb-i Hak ne diyor bak, Resûl-i Ekrem`ine:
"Bütün serâiri kalbin ihâta etse, yine,
Danis sahâbene dünyâya âid isler için;
Rahîm ol onlara... Sen, çünkü, rûh-i rahmetsin.
Hatâ ederseler aldirma, afvet, ihsân et;
Sonunda hepsi için iltimâs-i gufrân et.
Verip karâri da azm eyledin mi... Durmiyarak,
Cenâb-i Hakk`a tevekkül edip yol almaya bak."

Demek ki: Azme sarilmak gerek mebâdîde;


Yaninda bir de tevekkül o azmi te`yîde.
Hülâsa, azm ile me`mûr olursa Peygamber;
Senin hesâbina artik, düsün de bul, ne düser!
Serîat`in ikidir en muazzam erkâni;
Kimin ki öyle müzebzeb degildir îmâni;
Ayirmaz onlari, bir addedip tevessül eder...
Açikça söyliyeyim: Azm eder, tevekkül eder.
Ne din kalir, ne de dünyâ, bu anlasilmazsa...
Hem anlayin bunu artik, hem anlatin nâsa...
(...)
Ömer, tevekkülü elbet bilirdi bizden iyi...
Ne yapti "Biz mütevekkilleriz" diyen kümeyi.
Dagitti, kamçiya kuvvet, "Gidin, ekin!" diyerek.
Demek: Tevekkül eden, önce mutlakâ ekecek;
Demek: Tevekküle pek sigmiyormus, anladin a,
Sinek düser gibi düsmek sunun bunun kabina.50
--- *** *** *** ---
O îmân kuvvet ihzâriyle emretmisti... Lâkin, biz
Tevekkelnâ deyip yattik da kaldik böyle en âciz!
O îman, farz-i kat`îdir diyor tahsîli irfânin...
Ne câhil kavmiyiz biz müslümanlar, simdi, dünyânin!51
--- *** *** *** ---
Allah`a dayan, sa`ye saril, hikmete râm ol...
Yol varsa budur, bilmiyorum baska çikar yol.52
--- *** *** *** ---
"Allah`a dayandim!" diye sen çikma yataktan...
Mâ`nâ-yi tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
Ecdâdini zannetme asirlarca uyurdu;
Nerden bulacaktin o zaman eldeki yurdu?
Üç kit`ada, yer yer, kanayan izleri sâhid:
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhid.
Âlemde tevekkül demek olsaydi "atâlet",
Mîrâs-i diyânetle yasar miydi bu millet?
Çoktan kürenin mes`al-i tevhîdi sönerdi;
Kur`ân duramaz, nezd-i ilâhî`ye dönerdi.53

BÖLÜM VI

Sonuç

Bu arastirmamizin sonucunda açikça anladik ki; tevekkül meselesinde en tehlikeli durum,


tevekkülü yanlis anlayarak tembellige düsmek, vazifesini yerine getirmemek ve bunun sonucunda
da basarsizliga ugramaktir.

İlk emri "Oku!" olan islâm Dininin mensuplari olarak, biz Müslümanlarin en önemli
görevlerinden biri, hangi meslekten olursak olalim çalismak, bize düsen görevi en güzel sekilde
yerine getirmek; bütün bunlarin sonucunda da büyük bir gönül huzuruyla Allah Teâlâ`ya güvenmek,
O`na tevekkül etmektir. Tabiri caizse, tembellik bizim kitabimizda yer almamali; en çok
korkmamiz, en uzak kalmamiz gereken bir vasif olmalidir.
Öyle ki Peygamber Efendimiz: "Ümmetim adina en çok korktugum sey göbek iriligi, uyku
düskünlügü ve tembelliktir." buyurmak sûretiyle, tembelligin bizler için ne büyük bir tehlike
olduguna isaret etmistir.

III. Bölümde siraladigimiz âyetleri inceledigimizde, Allah`a tevekkül ettigini belirten


Peygamberlerin ve mü`minlerin, o sözleri söylerken bir mücadele, çalisma, gayret içinde olduklarini
görüyoruz. Hiçbiri oturduklari yerden, yorulmadan, belli bir zorluga katlanmadan bu sözleri
söylemiyorlar. iste bu da bize gösteriyor ki; ancak çalisan Müslümanin tevekkül etmeye, "Allah`a
güvendim!" demeye hakki vardir. Tembel ise, tevekkül ettigini söylese bile ancak kendini
kandiriyordur ve sonu hüsrân olacaktir.
IV. Bölümde gördügümüz hadisler ve V. Bölümde inceledigimiz sözler de bu durumu dogrular
niteliktedir. Mehmet Âkif Ersoy`un siddetle karsi çiktigi, yerden yere vurdugu tevekkül ve
mütevekkil kavrami da iste bu tembel kisilerin sahte tevekkülleridir.

Bana göre tevekkül meselesinde diger bir önemli husus da dünya hayatinin Müslüman için bir
imtihan yeri oldugunun unutulmamasi gerektigidir. Çünkü bazi durumlarda insan bütün çabasini
sarfetse de, elinden geleni yapsa da ilâhî Takdir bazi hikmetler sebebiyle buna izin vermedigi için
basarili olamayabilir, istegi gerçeklesmeyebilir. iste burada tevekkülün diger yönü ortaya çikar: En
umutsuz gibi görünen durumlarda bile Allah`a olan güveni kaybetmemek.

Allah Teâlâ herseyin teferruatini en ince ayrintisina kadar bilir. Belki bizim istedigimiz,
gerçeklesmesi için çalistigimiz bir sey aslinda bizim zararimiza; buna karsilik istemedigimiz bir sey
ise aslinda yararimizadir. Sonsuz rahmeti sebebiyle Allah Teâlâ da sevdigi kullarini, o kullarin
kendilerini düsündügünden daha çok düsünecegine; onlara kendilerine acidiklarindan daha çok
aciyacagina göre Müslümanlar olarak bizlerin -hem dînî, hem dünyevî görevlerimizi yaptigimiz
müddetçe- hiçbir seyden dolayi tasalanmamiza gerek yoktur. -insâallah- sonuçta mutluluk bizim
olacaktir.

Bir amacimiza, istegimize ulasamadiysak Vekîlimiz olan Allah Teâlâ bize olan sevgisiden dolayi,
o istedigimiz seyden her bakimdan bize daha hayirlisini nasîb edecektir.
Bu görüsümü çesitli âyetlere dayandirmaktayim. Ben bu konuda Kehf Sûresinde çok büyük bir
müjde görüyorum.
Kur`ân-i Kerîm Allah`in kelâmi olduguna göre ve biz Müslümanlar da bunu seksiz süphesiz kabul
ettigimize göre, bu âyetler bizim için gerçekten büyük mutluluk kaynagidir. Bu âyetlerde Allah
Teâlâ bizlere gayb hazinesinden birkaç sirri açiklamaktadir. Sadece bu sirlari anlamak bile bizlere
çok sey kazandirir. Söyle ki Kehf Sûresi 60. ilâ 82. âyetler arasinda Hz Musa Aleyhisselâm`in, Hizir
Aleyhisselâm oldugu rivâyet edilen Allah`in kendisine katindan bir rahmet ve ilim verdigi birisiyle
olan yolculugu anlatilir. Olaylar söyle gelismektedir: Hizir Aleyhisselâm, önce Hz. Musa`ya
kendisiyle yolculuk etmeye sabrinin yetmeyecegini söylerse de; Hz. Musa sabredebilecegini belirtir.
Bunun üzerine kendisi anlatmadan önce Hizir Aleyhisselâm`a hiçbir sey sormamak sartiyla
yolculuga baslarlar.
Bu yolculuk sirasinda Hizir Aleyhisselâm Allah`in emriyle önce bir gemiyi deler; sonra bir erkek
çocugu öldürür; ardindan da kendilerine yemek vermeyecek kadar cimri bir köy halkinin yikilmak
üzere olan duvarini para almadan tamir eder. Bu islerin hikmetini bilmeyen Hz. Musa Aleyhisselâm,
onun bu yaptiklarini garipser, sözünü unutarak her olayda soru sorar ve nihâyetinde berâber
yolculuk edemeyeceklerini anlayarak ayrilmaya karar verirler. Ayrilmadan evvel Hizir
Aleyhisselâm, Allah`in emriyle yaptigi bu islerin hikmetini Hz. Musa`ya söyle açiklar: "(Deldigim)
gemi varya, o, denizde çalisan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kilmak istedim. (Çünkü) onlarin
arkasinda, her (saglam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardi. Erkek çocuga gelince, onun ana-
babasi, mü`min kimselerdi. Bunun için (çocugun) onlari azginlik ve nankörlüge bogmasindan
korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha
merhametlisini versin. Duvara gelince, sehirde iki yetim çocugun idi; altinda da onlara ait bir hazine
vardi; babalari da sâlih bir kimse idi. Rabbin istedi ki o iki çocuk güçlü çaglarina erissinler ve
Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çikarsinlar. Ben bunu da kendiligimden yapmadim. iste,
hakkinda sabredemedigin seylerin içyüzü budur." (Kehf 18/79...82)
İste bu büyük sirlar bana göre, biz Müslümanlar için büyük müjdedir. Bu âyetleri söyle bir
düsünürsek sunlari görebiliriz: Gemileri delinen o fakir kimseler aslinda Allah`in kendilerine olan
rahmeti, acimasi sebebiyle gemilerini kaybetmekten kurtulmuslardir. Belki de onlar basta bu kazaya
üzülüp, telâslanmislar; ama sonuçta arkadan gelen kötü kralin varligini ögrenince bu kazaya
ugradiklarina sevinmisler; belki de Allah`a sükretmislerdir.
Çocuklarini kaybeden o mü`min anne baba belki önce buna çok üzülmüsler ama bir süre sonra
ondan daha iyi bir çocuga kavusmuslardir. (Hatta Elmalili Hamdi Yazir`in bu âyetin tefsirinde
belirttigi bir rivâyete göre bu anne-babanin o çocuktan sonra bir kizlari olmus ve bu kiz da bir
peygamber annesi olmus ve o peygamberin eliyle ümmetlerden bir ümmet hidâyete ermistir.) Bu
anne-baba sonraki çocugun ölenden daha hayirli olup olmadigini belki anlamislar belki
anlamamislardir ama Allah Teâlâ onlari genis rahmeti sebebiyle bu çocuk sebebiyle düsecekleri
sikintilardan kurtarmis ve ondan daha hayirlisini vermistir. Belki onlar da, birgün gelip kendilerine
böyle bir çocuk verdigi için Allah`a sükretmislerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da sudur ki; bu insanlar evlatlarini kaybediyorlar. Evlat
acisi ise insanlarin kabul ettigi en büyük acilardan, üzüntülerden birisi. Demek ki bu kadar büyük
üzüntülerin bile arkasinda yine Allah`in rahmeti sebebiyle Müslüman için nice gizli hayirlar ve
sevinçler bulunabiliyor. iste bu da yukarida tevekkülün diger yönü diye ortaya koydugum fikri
destekliyor: "En umutsuz gibi görünen durumlarda bile Allah`a olan güveni kaybetmemek."
Dünya, Müslüman için bir imtihan yeri oldugundan dolayi unutulmamasi gereken diger bir nokta
da; herseyin sonucunun sadece bu dünyada alinmadigidir.
Biz Müslümanlar, âhiret inancina da sahibizdir ve zaten dünyada da âhiret için -o ebedî hayat için-
çalisiriz. O halde, belki de yasadigimiz büyük bir üzüntü, yorgunluk veya sikintiya gösterecegimiz
sabir; Allah katinda derecemizin yükselmesine, öbür dünyada büyük mükâfatlar kazanmamiza
sebep olacaktir. Bu fikrimde de dayanagim su âyettir: "...Biz diledigimiz kimseye rahmetimizi
eristiririz. Ve güzel davrananlarin mükâfatini zayî etmeyiz. Âhiret mükâfâti ise, iman edip de
(kötülüklerden) sakinanlar için daha hayirlidir." (Yusuf 12/56,57)

Arastirmamiz burada sona eriyor. Eksiklik ve hatalarimizdan dolayi Allah-ü Teâlâ`dan bagislanma
dileyerek, konumuzu bitiriyoruz...

"...Kim Allah`tan (emirlerine uymak; yasaklarindan kaçinmak sûretiyle) korkarsa, Allah ona
(darliktan genislige) bir çikis yolu ihsan eder. Ve ona beklemedigi yerden rizik verir. Kim Allah`a
güvenirse Allah, ona yeter. Süphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah hersey için bir ölçü
koymustur." (Talâk 65/2,3)" Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yaratti diye sorsan, elbette
Allah`tir derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah`i
birakip da taptiklariniz O`nun verdigi zarari giderebilir mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilerse,
onlar O`nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler ancak
O`na güvenip dayanirlar." (Zümer 39/38)

iBRAHiM
28.Mayis.1997
Dipnotlar
(içindekiler`e dönüs.)

1- Zâriyât Sûresi 51/56.


2- Mehmet Dogan, Büyük Türkçe Sözlük, iz Yayincilik, 1996, s.1072.
3- Faruk Beser, Fikih Penceresinden Sosyal Hayatimiz, Nûn Yayincilik, istanbul 1994, s. 225.
4- Dînî Terimler Sözlügü, ihlâs Yayincilik, c. II, s.263.
5- ismet Kizilca, Allah`in Mübârek isimleri, c. II, s.136.
6- Faruk Beser, a.g.e., s. 225.
7- ibrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, Akçag Yayincilik, c. XVII, s.596.
8- Kur`ân-i Kerîm`de Vekîl ism-i serîfi için su ayetlere bakilabilir: Âl-i imrân 3/173; Nisâ
4/8,132,171; En`âm 6/102; Hûd 11/12; Yusuf 12/66; isrâ 17/2,65; Kasas 28/28; Ahzâb 33/3,48;
Zümer 39/62; Müzzemmil 73/9.
9- A. Osman Tatlisu, Esmâü`l Hüsnâ Serhi, Seha Nesriyat, 1993, s.147.
10- A. Osman Tatlisu, a.g.e., s.148.
11- Veliyy ism-i serîfi için su âyetlere bakilabilir: Âl-i imrân 3/122; Mâide 5/55; A`raf 7/155; Sebe`
34/41; En`âm 6/127. Mevlâ ism-i serîfi için de su âyetlere bakilabilir: Bakara 2/286; Âl-i imrân
3/150; En`âm 6/62; Yunus 10/30; Enfâl 8/40; Tevbe 9/51; Hac 22/78; Muhammed 47/11; Tahrîm
66/2,4.
12- Hasîb ism-i serîfi için ayrica su âyetlere bakilabilir: Âl-i imrân 3/173; Enfâl 8/62,64; Tevbe
9/59,129; Zümer 39/38; Talâk 65/3.
13- Bkz. ismet Kizilca, a.g.e.
14- ismet Kizilca, a.g.e., s.134.
15- Necm 53/39.
16- Faruk Beser, a.g.e., s. 226.
17- A. Osman Tatlisu, a.g.e., s.149.
18- Elmalili Muhammed Hamdi Yazir, Hak Dîni Kur`ân Dili, Azim Dagitim, 1992, c. IV, s.362.
19- Âl-i imrân 3/159.
20- Faruk Beser, a.g.e., s. 225.
21- Faruk Beser, a.g.e., s. 226.
22- Elmalili Muhammed Hamdi Yazir, a.g.e., c. I, Bakara Sûresi âyet 60`in tefsiri, s.307,308.
23- ismail Özcan, Özlü Sözler, Erkam Yayinlari, istanbul 1992, s.119.
24- A. Osman Tatlisu, a.g.e., s.151.
25- Elmalili Muhammed Hamdi Yazir, a.g.e., c. VIII, Talâk Sûresi âyet 3`ün tefsiri, s.27,28.
26- Seyyid Kutub, Fî Zilâl`il Kur`ân, Çev. E.Emin Saraç, i.Hakki Sengüler, Bekir Karliga., Akit
Gazetesi, 1996, c.II, Âl-i imrân Sûresi ayet 159`un tefsiri, s.506.
27- A. Osman Tatlisu, a.g.e., s.151.
28- Hadisin Yeri: Müslim, Kader 34. Tercüme: ismail L. Çakan, Hadislerle Gerçekler, Erkam
Yayinlari, istanbul 1990, s.231.
29- imam Muhyiddin-i Nevevî, Riyazü`s Sâlihîn, Çev. Sitki Gülle, Akit, 1995, s.87,88, Hadis no:74.
30- imam Muhyiddin-i Nevevî, a.g.e., s.88, Hadis no:75.
31- imam Muhyiddin-i Nevevî, a.g.e., s.88,89, Hadis no:76.
32- imam Muhyiddin-i Nevevî, a.g.e., s.89, Hadis no:77.
33- imam Muhyiddin-i Nevevî, a.g.e., s.91, Hadis no:79.
34- imam Muhyiddin-i Nevevî, a.g.e., s.92, Hadis no:80.
35- imam Muhyiddin-i Nevevî, a.g.e., s.93, Hadis no:81.
36- imam Muhyiddin-i Nevevî, a.g.e., s.93, Hadis no:82.
37- ibrahim Canan, a.g.e., c. XVII, s.595, Hadis no:1281.
38- ibrahim Canan, a.g.e., c. XVII, s.595, Hadis no:1282.
39- ismail Özcan, a.g.e., s.118.
40- ismail Özcan, a.g.e., s.118.
41- Dînî Terimler Sözlügü, ihlâs Yayincilik, c. II, s.263. (Orada belirtilen kaynak: Ey Ogul ilmihali).
42- Elmalili Muhammed Hamdi Yazir, a.g.e., c. V, Hûd Sûresi âyet 123`ün tefsiri, s.26.
43- Fahruddin Râzî, Mefâtîhu`l Gayb, c. IX, s.69,70.
44- Son üç söz: ismail Özcan, a.g.e., s.118.
45- Son dört söz: Dînî Terimler Sözlügü, ihlâs Yayincilik, c. II, s.263.
46- Son üç söz: ibrahim Canan, a.g.e., c. XI, s.96.
47- Ömer Asim Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlügü, Türk Dil Kurumu Yayinlari, Ankara 1984,
c. I, atasözü no:1908, s.363.
48- Son iki siir: ibrahim Canan, a.g.e., c.XVII, s.599.
49- Türk Dili ve Edebiyati Ansiklopedisi, "Maide Hasibe Hanim" maddesi, s.122.
50- Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Nesre Hazirlayan: M.Ertugrul Düzdag, Gonca Yayinevi, istanbul
1989, Dördüncü Kitap, "Fâtih Kürsüsünde", s. 233...240.
51- Mehmet Âkif Ersoy, a.g.e., Besinci Kitap "Hâtirâlar", s.280.
52- Mehmet Âkif Ersoy, a.g.e., Yedinci Kitap "Gölgeler", "Yeis Yok" isimli siirden, s. 428.
53- Mehmet Âkif Ersoy, a.g.e., Yedinci Kitap "Gölgeler", "Azimden Sonra Tevekkül" isimli siirden,
s. 430.

Bibliyografya
(içindekiler`e dönüs.)

- Kur`ân-i Kerîm...
- Kur`ân-i Kerîm ve Açiklamali Meâli, Türkiye Diyânet Vakfi, Ankara 1993.
- Kur`ân-i Kerîm ve izahli Meâl-i Âlisi, Ali Fikri Yavuz, Sönmez Nesriyat, 1984.
- Aksoy Ömer Asim, Atasözleri ve Deyimler Sözlügü, Türk Dil Kurumu Yayinlari, Ankara 1984.
- Beser Faruk, Fikih Penceresinden Sosyal Hayatimiz, Nûn Yayincilik, istanbul 1994.
- Canan ibrahim, Hadis Ansiklopedisi, Akçag Yayincilik.
- Çakan ismail Lütfi, Hadislerle Gerçekler, Erkam Yayinlari, istanbul 1990.
- Dînî Terimler Sözlügü, ihlâs Yayincilik.
- Dogan Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, iz Yayincilik, 1996.
- Elmalili Muhammed Hamdi Yazir, Hak Dîni Kur`ân Dili, Azim Dagitim, 1992.
- imam MuhyiddÎn-i Nevevî, Riyazü`s Sâlihîn, Çev. Sitki Gülle, Akit Gazetesi, 1995.
- Kizilca ismet, Allah`in Mübârek isimleri.
- Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Nesre Hazirlayan: M. Ertugrul Düzdag, Gonca Yayinevi, istanbul
1989.
- Özcan ismail, Özlü Sözler, Erkam Yayinlari, istanbul 1992.
- Seyyid Kutub, Fî Zilâl`il Kur`ân,Çev. E.Emin Saraç, i.Hakki Sengüler, Bekir Karliga.,Akit
Gazetesi,1996.
- Tatlisu A. Osman, Esmâü`l Hüsnâ Serhi, Seha Nesriyat, 1993.

You might also like