Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 68

D‹YANET AYLIK DERG‹ ARALIK 2010 SAYI: 240

‹Ç‹NDEK‹LER
GÜNDEM
Din ve gelenek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5
Yrd. Doç. Dr. Fatih Özkan
Atalar gelene¤ine karfl› Tevhid gelene¤i . . . . . . . . . . .9
Doç. Dr. Hülya Alper
Gelenek: Pranga m›, s›n›r m›? . . . . . . . . . . . . . . . . . .12
Doç. Dr. Aliye Ç›nar
Gelene¤in diriltici solu¤u . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15
Doç. Dr. Ahmet Albayrak
Örf âdet olarak gelenekler ve din . . . . . . . . . . . . . . . .18
Dr. M. Selim Ar›k
D‹N - DÜfiÜNCE - YORUM
Dindar›n kül yutmas› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .22
Prof. Dr. M. fievki Ayd›n
Din hizmetlerinde dinî dan›flmanl›k ve
rehberli¤in temelleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .25
Prof. Dr. Suat Cebeci
D‹N ve SOSYAL HAYAT
Hz. Peygamber’in insan haklar› ihlâlleri ile

5
mücadelesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28
H›z›r Ya¤c›
‹nsan›n di¤er canl›lara sayg›s› . . . . . . . . . . . . . . . . . .30
Doç. Dr. Fikret Karaman
Bir engelli çevresinden ne bekler? . . . . . . . . . . . . . .33 Din ve
Bülent Acun gelenek
SÖYLEfi‹
Galip Gerede ile babas› Haf›z Esad Gerede üzerine . .35
Elif Arslan
A‹LE

22
Bir insan bir ömür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .38
Nazl› Özburun
B‹R KONU B‹R AYET
Fazilet hissi Allah korkusundand›r . . . . . . . . . . . . . . .40
Doç. Dr. ‹brahim Hilmi Karsl›
Dindar›n kül
B‹R HAD‹S B‹R YORUM
yutmas›
Tedbir bizden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .42
Prof. Dr. ‹. Hakk› Ünal
DÜNDEN BUGÜNE D‹YANET ‹fiLER‹ BAfiKANLI⁄I
Din hizmetlisi yetifltiren e¤itim kurumlar›n›n idaresinin
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’nda olmas› teklifleri . . . . . . . .44
Dr. Mehmet Bulut
D‹N GÖREVL‹S‹N‹N HATIRA DEFTER‹NDEN
Kalplere hudut çizilemez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .48
Dr. Ülfet Görgülü
KÜLTÜR-SANAT
38
Bir insan
Mevlâna’n›n kuflat›c›l›¤› ve hoflgörüsü . . . . . . . . . . . .50
Tülay Çankaya bir ömür

EDEB‹YAT
Mehmet Âkif’in medeniyet alg›s› . . . . . . . . . . . . . . . .52
Mustafa Özçelik
SÖZÜN ÖZÜ - BERCESTE BEY‹TLER

58
Biflnev in-ney kim hikâyet mikuned
Ez-cüdâyihâ flikâyet mikuned . . . . . . . . . . . . . . . . . .56
Vedat Ali Tok
CAM‹LER‹M‹Z
Y›ld›r›m Bayezid Camii ve Külliyesi . . . . . . . . . . . . . . .58
Cevat Akkanat
Y›ld›r›m Bayezid
PORTRE Camii ve Külliyesi
Câbir b. Abdullah (r.a.) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .62
Doç. Dr. Adem Apak
ed‹törden
ed‹törden
Bu ayki gündem konumuz, farkl› yönleriyle öteden lumuzu do¤ru çizebilmemiz için bir s›n›r çizgisi mi, di-
beri çok tart›fl›lan konulardan biri olan “gelenek”. Ge- nin sahih yorumuyla aram›zdaki uçurum mudur?
lenek, toplumda sayg›n tutulup kuflaktan kufla¤a ile- Kökün a¤ac› hayata ba¤lad›¤› gibi gelenek de dini
tilen, yapt›r›m gücü olan kültürel kal›nt›lar, al›flkanl›k- hayatla buluflturup, canl› tutar m›, yoksa hayat da-
lar, bilgi, töre ve davran›fllar, anane olarak tarif edil- marlar›n› t›kayan, canl› bir sosyal organizma olarak
mektedir. kalmas›n› engelleyen bir pranga m›d›r? Gelenekle il-
gili tart›flmalar›n oda¤›n› oluflturan bu sorular, konu-
Gelenek, y›llar›n deneyim ve tecrübe birikimini, vic- nun ne kadar önemli oldu¤unu göstermektedir. Sa-
dani ve toplumsal kabulü, ortak haf›zay› ifade eder. dece flunu ifade edelim ki, iyi tahlil etmeden, özünü
Gelenek, daha önceden yaflanm›fl ve kabullenilmifl ve ruhunu al›p bugüne tafl›madan, yaflanan hayat›
olmas› itibar›yla güven verir. Bir binan›n temeli, bir dikkate almadan körü körüne ba¤lan›lan bir gelenek,
a¤ac›n kökü gibi, üzerine yükselecek yap›n›n sa¤lam toplumlar› açmazlara ve t›kan›kl›¤a götürebilir. ‹slam
ve güvenli olmas›n› sa¤lar. Bu yüzden bask›n olan f›kh› içtihat mekanizmas›yla gelene¤i olmas› gerekti-
toplumsal kabul, gelene¤in korunmas›ndan ve yafla- ¤i flekilde her zaman canl› tutabilmeyi ve bugüne
t›lmas›ndan yanad›r. Geçmiflte oluflan dinî, kültürel, sa¤l›kl› bir flekilde tafl›yabilmeyi baflarabilmifltir.
bilimsel ve sanatsal birikimi bir tarafa b›rak›p hiçe sa-
2010 y›l›n›n bu son say›s›nda, “gelece¤e bakan yüzü
yan toplumlar ayakta kalamazlar.
ile gelenek” konusunda birbirinden de¤erli kalemlerin
Gelece¤e yönelik bir s›çrama tafl›d›r gelenek. Gele- yaz›lar›n› ilginize sunuyoruz. Doç. Dr. Hülya Alper
nek ayn› zamanda gelece¤e ilham verir, yeni ufuklar “Atalar Gelene¤ine Karfl› Tevhid Gelene¤i”, Doç. Dr.
açar. Gelene¤i dikkate almamak; özünden kopmak, Aliye Ç›nar “Gelenek: Pranga m› S›n›r m›?”, Doç. Dr.
tekrara düflmek, mevcudu yeniden keflfetmeye ça- Ahmet Albayrak “Gelene¤in Diriltici Solu¤u”, Dr. M.
l›flmak ve s›f›r noktas›ndan bafllamak olur. Çünkü Selim Ar›k, “Örf ve Âdet Olarak Gelenekler ve Din”
gelenek bir köktür, dallar bunun üzerinde yükselir, bafll›kl› yaz›lar›yla konuya ›fl›k tutuyorlar. Bu ›fl›¤›n gö-
gelecek bunun üzerine infla edilir. Gelenek, geçmifli nüllerimizde de parlamas›n› ve gelene¤in güven ve-
gelece¤e, bugünü yar›na tafl›yan güçlü bir köprüdür. ren sa¤lam yap›s›n›n bizi sa¤l›kl› ve ayd›nl›k bir gele-
ce¤e tafl›mas›n› diliyorum.
Peki, gelenek geliflmeye, ilerlemeye, yeni düflünce-
ler, yeni fikirler üretmeye engel midir? Gelenek dirilti- Bu vesileyle hicri y›lbafl›n›z› tebrik ediyor, 2011 y›l›n›n
ci bir soluk mu, içinde yaflad›¤›m›z flartlara uyum bereketli, bar›fl ve huzur dolu bir y›l olmas›n› temen-
sa¤lamam›z› imkâns›z k›lan bir ölü topra¤› m›d›r? Yo- ni ediyorum.

Abone ‹flleri Temsilcilikler


Tel : (0312) 295 71 96-97 Yurt içi: ‹l Müftülükleri, ‹lçe Müftülükleri
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Ad›na Sahibi ve Fax : (0312) 285 18 54 Yurt d›fl›: Din Hizmetleri Müflavirlikleri,
Genel Yay›n Yönetmeni e-mail : dosim@diyanet.gov.tr Din Hizmetleri Ataflelikleri
Dr. Yüksel Salman web: www.diyanet.gov.tr
Abone fiartlar›
Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Yurt içi y›ll›k: 24.00 TL. e-mail: diniyayinlar@diyanet.gov.tr
Abdulbaki ‹flcan sureliyayinlar@diyanet.gov.tr
Yurt d›fl› y›ll›k: ABD, 30 ABD Dolar›
Mali ‹fller ve Da¤›t›m Sorumlusu AB Ülkeleri, 30 Euro aylikhaber@diyanet.gov.tr
Mustafa Bayraktar (Dön. Ser. ‹fll. Müd.) Avustralya, 50 Avustralya Dolar› Yay›nlanacak yaz›larda düzeltme ve
Yay›n Koordinatörleri ‹sveç ve Danimarka, 250 Kron ç›kartmalar yap›labilir.
Mustafa Bektaflo¤lu ‹sviçre, 45 Frank Yaz›lar›n bilimsel sorumlulu¤u yazarlar›na aittir.
mbektasoglu@mynet.com Abone kayd› için, ücretin Döner Sermaye
Tasar›m - Bask› Cilt
Elif Arslan ‹flletme Müdürlü¤ü’nün T.C. Ziraat
elifarslan4@gmail.com Bankas› Ankara - Akay flubesindeki
Tashih ‹BAN: TR 84000100076005994308-
Sait fian 5001 no’lu hesab›na yat›r›lmas› ve mak-
buzun fotokopisi ile abonenin hangi say›- Konya Devlet Karayolu (29. km) O¤ulbey Kavfla¤›
Arfliv Evren Yay›nc›l›k Serpmeleri Nu.: 1
dan bafllayaca¤›n› bildirir bir mektubun
Ali Duran Demircio¤lu www.uneryayincilik.com
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› www.evrenyayincilik.com
Dizgi Döner Sermaye ‹flletme Müdürlü¤ü Tel.: 0 312 615 54 54 Pbx
Latif Köse Üniversiteler Mahallesi Dumlup›nar Fax.: 0 312 615 54 55
Yönetim Merkezi Bulvar› No:147/A 06800
Dini Yay›nlar Dairesi Baflkanl›¤› Çankaya/ANKARA Bas›m Yeri: ANKARA
Üniversiteler Mahallesi Dumlup›nar Bulvar› adresine gönderilmesi gerekir. Bas›m Tarihi: 10.12.2010
No:147/A 06800 Çankaya/ANKARA Yay›n Türü: Ayl›k, Yerel, Süreli Yay›n
Tel: (0312) 295 73 06 Fax: (0312) 284 72 88 ISSN - 1300 - 8471
Diyanet Ayl›k Dergi (Türkçe)
BAfiYAZI
BAfiYAZI

Rahmân ve Rahîm olan ebedi kurtulufla ermeyi te-


Allah'›n ad›yla min eden ilahi bir ça¤r›d›r.
Bizlere yüce dinimiz ‹s- Dolay›s›yla temel görevi-
lam’a, milletimize ve bütün miz, ‹slâm’›n bu ayd›nl›k
insanl›¤a hizmet etme fle- ça¤r›s›yla 21. yüzy›l insan›-
refini bahfleden Yüce Rab- n› buluflturmak için var gü-
bimize sonsuz hamd ve cümüzle çal›flmakt›r. Eze-
sena olsun. Hz. Adem’den lî ve ebedî hakikat ad›na
Resûl-i Ekrem Muhammed topluma manevi yönden
Mustafa (s.a.s.)’ya kadar rehberlik etmek, bütün
insanl›¤›n kutlu elçilerine mahlûkata karfl› sorumlu-
salat ve selam olsun. luk duymay› gerektirir. Bu
yüzden din hizmeti görevi-
11.11.2010 tarihi itibar›yla ni sadece mihrap, minber
çok a¤›r, ama onurlu, çok ve kürsüyle s›n›rland›rmak
büyük ve flerefli bir emanet bir yan›lsamad›r. Çünkü
olan Diyanet ‹flleri Baflkan- Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet ‹flleri Baflkan› din, kiflinin varl›¤›n› anlam-
l›¤› görevi uhdeme tevdi land›ran ve ona hayata ve
edilmifl bulunmaktad›r. Bu ölüme dair nihai anlam ha-
görevi üstlenirken niyaz›m ve melceim Cenâb-› ritas› sunan en do¤ru ve en yetkin k›lavuzdur. Din, do-
Hakk’›n yard›m ve deste¤idir. Bu ulvi yolda en büyük ¤umundan ölümüne kadar insan hayat›n›n her evre-
temennimiz ‘istikamet’ üzere aya¤›m›z sürçmeden, sinde zorunlu olarak vard›r. Kuflkusuz dinin insana iç
Allah’›n r›zas›na uygun olarak görevimizi lay›k›yla yap- huzuru ve yaflama sevinci vermesi ancak bilgiye da-
mak olacakt›r. yanan ahlâk eksenli bir dini ayd›nlanma ve yüksek in-
Bu vesileyle, Cumhuriyet tarihi boyunca Diyanet ‹flleri sani erdemleri kazanmayla mümkün olabilir. Bunun
Baflkanl›¤› görevini ifa eden ve bize zengin bir miras sa¤lanmas› da ayn› nitelikleri tafl›yan din gönüllüsü
b›rakan bütün sayg›de¤er baflkanlar›m›z› rahmetle, görevlilerimizle mümkün olabilir.
flükranla ve minnetle yâd ediyor; ülke sath›nda oldu- Baflkanl›¤›m›z kuruluflundan bu yana din, toplum ve
¤u gibi, dünyan›n dört bir yan›nda insanl›¤a hizmet devlet aras›ndaki iletiflim ve etkileflim konusunda son
eden teflkilat mensuplar›m›z› ve aziz milletimizi gönül- derece hassas olmufltur. Bu ba¤lamda her zaman ‹s-
den selaml›yorum. lâm’›n temel sabiteleri ve kaynaklar›na ba¤l›l›¤› ilke edi-
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, Anayasa’n›n 136. maddesi nirken, dinin ve dini bilginin özgünlü¤ü ve özgürlü¤ü-
ve özel Kanununda yer alan hükümler gere¤i; laiklik il- nün sürdürülmesi hususunu ön planda tutmufltur. Ay-
kesi do¤rultusunda bütün siyasi görüfl ve düflünüflle- n› zamanda toplumun gelenekleri, gerçekleri, ihtiyaç-
rin d›fl›nda kalarak ve milletçe dayan›flma ve bütünlefl- lar› ve de¤iflimi konusunu da göz ard› etmemifltir.
meyi amaç edinerek, ‹slâm Dininin inançlar›, ibadet ve Cumhuriyet’le yafl›t olan Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, yer-
ahlak esaslar› ile ilgili iflleri yürütmek, din konusunda leflik gelene¤i, kurumsal devaml›l›¤›, gündelik politika-
toplumu ayd›nlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle n›n d›fl›nda kalan siyaset üstü duruflu ve herkesi ku-
yükümlüdür. Baflkanl›¤›m›z bu görevin getirdi¤i so- flatan hizmet anlay›fl›yla daima milletimizin teveccüh
rumluluklar› müdrik olarak sundu¤u din hizmetini ‹s- ve takdirini kazanm›flt›r. Bu yöndeki ilkesel kararl›l›¤›
lâm’›n temel kaynaklar› olan Yüce Kitab›m›z Kur’an-› bundan böyle de devam edecektir. Baflkanl›¤›m›z›n
Kerîm ve Hz. Peygamberin sünneti ›fl›¤›nda, yüzy›llar halk›m›z nezdindeki sayg›nl›k ve etkinli¤ini art›rmak ve
içinde oluflan dini bilgi birikimi eflli¤inde, bugün insan- teflkilat›m›za toplumun ihtiyaçlar›na paralel olarak yeni
l›¤›n ulaflt›¤› kazan›mlar› da dikkate alarak, bütün ufuklar ve derinlikler kazand›rmak öncelikli ödevimiz-
mensuplar›n›n özverili gayretleriyle ve toplumun her dir.
kesimini kuflatacak flekilde sürdürme azim ve kararl›-
l›¤›ndad›r. Yüzy›llar boyu bu topraklarda seher vaktinde ezan›
Muhammedi ile bafllayan gün, yats› vakti yine ezan›
Din, insanlar›n özgür iradeleriyle tercih ettikleri, kendi- Muhammedî ile tamamlanm›flt›r. Mabetleri, mihrapla-
lerine dünyada esenlik içinde yaflamay›, ahirette de r›, minberleri, kürsüleri hep ilahi rahmet ça¤r›s›n›n yan-
k›land›¤› yerler olmufltur. Allah’›n izniyle sonsuza ka- eden zehirli ayg›tlar, ahlâkî de¤erleri çürüten etki-
dar da bu böyle olacakt›r. Bize düflen, bu ça¤r›y› ye- li a¤lar ve ac›mas›z menfaat savafllar› günümüz insa-
nilemektir. Bize düflen, bu ça¤r›y› bugünün insan›na n›n› birbirine düflman ediyor, güçsüzlefltiriyor ve yal-
duyurmakt›r. n›zlaflt›r›yor. Manevi de¤erlerin olabildi¤ince örsele-
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› mensuplar› olarak biliyoruz nip çöktü¤ü, dinin diriltici nefesinin hayata de¤medi-
ki, bu ulvi ça¤r›n›n, bu mukaddes davetin bugün her ¤i ve merhamet yüklü sesinin yank›lanmad›¤› bir
zamankinden daha estetik, daha nezih bir dil ve sa- dünyada ne birey, ne aile, ne de toplum ayakta ka-
da ile duyurulmas› gerekmektedir. labilir. Ça¤›n zayi etti¤i bu yitik, güçsüz ve himayeye
muhtaç kesimlere dinin merhametli ve diriltici solu-
Ancak flerefelerden, kürsülerden, mihraplardan, ¤unu ulaflt›rmak dinî oldu¤u kadar insani görevleri-
minberlerden yükselen ça¤r›ya insanlar›n karfl›l›k mizdendir.
vermesini istiyorsak, yani insan›n hakikate kulak ver-
mesini ve “davete” icabet etmesini arzu ediyorsak ‹slam’› ‘korku’ ve ‘fliddet’ ile özdefllefltirmek isteyen-
öncelikle ça¤r›m›za ne kadar sahip ç›kt›¤›m›z›, insan- ler, Allah’›n dini ile insanlar aras›na duvarlar örerek
lar› neye, niçin davet etti¤imizi bilmek “hesaba çekil- sadece biz Müslümanlara de¤il, bütün insanl›¤a çok
meden kendimizi hesaba çekmek” durumunday›z. büyük bir kötülük yap›yorlar. Buna karfl›l›k ‹slam ale-
Müftü olarak, vaiz olarak, imam-hatip olarak, müez- mi ise maruz kald›¤› haks›zl›klara ra¤men, bir an ev-
zin olarak, Kur’an ö¤reticisi ya da Kur’an talebesi vel nifak ateflini söndürmek, ‹slam’a mensubiyetin
olarak, erkek ya da kad›n cemaat olarak... Aksi hâl- hakk›n› vermek ve ‘bar›fl’ ikliminin teminat› olmak zo-
de, bu nefis muhasebesini, bu özelefltiriyi yapmaz- rundad›r. Zira ‹slam, ezelden ebede bar›fl›n ve esen-
sak, neden aram›zda bu kadar kalbi k›r›k insan oldu- li¤in dinidir.
¤unun, mesela mübarek gün ve gecelerimizi, bay- Ça¤lar boyu bir ç›nar gibi yeryüzünün kalp merkezi-
ramlar›m›z› bile neden bir ruh flölenine çeviremedi¤i- ni, Mekke’den ‹stanbul’a, Buhara’dan Üsküp’e, Ka-
mizin, anlams›z kin ve öfkelerle neden kardeflli¤imizi hire’den Cakarta’ya kadar genifl bir co¤rafyay› hi-
yaralad›¤›m›z›n cevab›n› bulamay›z. mayesine alarak medeniyetler infla eden Müslüman-
lar bugün bir kez daha adalet isteyen insanl›¤›n
Ça¤›m›z sivil inisiyatifin ve bireyin özgürlük alan›n›n
umudu olmak durumundad›r. Esasen, bu umut sa-
olabildi¤ince geniflledi¤i bir ça¤d›r. Din de özü ve ta-
dece Müslümanlar›n de¤il; bütün insanl›¤›n hasreti
biat› itibar›yla sivildir. Dinî müesseseler ise din hiz-
ve özlemidir.
metlerinin planl›, programl› ve organize biçimde top-
luma sunulabilmesinin do¤al bir sonucu olarak orta- Yerküremizde küresel ölçekte yaflanan geliflmeler,
ya ç›km›flt›r. Dolay›s›yla Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, hal- toplumlar aras› iliflkilerde ola¤anüstü yeni durumlar
k›m›z›n din hizmeti taleplerine cevap vermek için var ortaya ç›karm›flt›r. ‹letiflimin ve insani iliflkilerin yay-
oldu¤unun bilinciyle din alan›ndaki sivilli¤i dikkate g›nlaflt›¤› günümüzde dünyam›zda bilginin ulaflma-
alacakt›r. Esasen bu olgu, tarihi gelene¤imizle de d›¤› bir yer kalmam›fl, iliflkilerde fleffafl›k yayg›nlaflm›fl
uyumludur. Unutulmamal› ki ‹slam ö¤retisinde ne di- ve dünyaya aç›k toplum anlay›fl› hâkim olmufltur. Bu
nî kurumlar ne de din adamlar› dinin mutlak otorite- cümleden olmak üzere, Baflkanl›¤›m›z›n insanl›k ca-
sidir. As›l otorite, dinin asli kaynaklar› ve bu kaynak- mias›yla ortak inanç, tarih, co¤rafya, insani ve ahlaki
lar›n güvenilir bir yöntemle anlafl›lmas› ve yorumlan- de¤erlerden kaynaklanan iliflkileri söz konusudur.
mas› sonucu elde edilen bilgidir. Baflkanl›k bu bilgi- Baflkanl›¤›m›z hizmet alan›ndaki sahip oldu¤u tecrü-
nin toplumun her kesimiyle paylafl›lmas› konusunda be ve birikimi herkesle paylaflmay›, ortak ba¤lar›n
üzerine düfleni yapacakt›r. güçlendirilmesi ve bugün insanl›¤›n sorun alanlar›na
iliflkin çözüm aray›fllar›na katk› olarak görmektedir.
Milletimiz yüzy›llar boyunca ‹slam’›n farkl› yorumlar›-
Teflkilat›m›z, din hizmeti sunarken Türkiye’nin din
na sayg› çerçevesinde yaklaflm›fl, di¤er din men- alan›ndaki bilgi birikimi yan›nda, ‹slam aleminin ve
suplar›yla da bar›fl ve güvene dayal› bir yaflam›n te- dünyan›n sahip oldu¤u zengin tecrübeden de yarar-
sisinde önemli katk›lar sa¤lam›flt›r. Baflkanl›¤›m›z di- lanmay› önemsemektedir.
nî ve tarihî kültürümüzden tevarüs etti¤imiz bu anla-
y›fl›n bugün de sürdürülmesine katk› sa¤lama irade- Bu a¤›r ve onurlu vazifeyi samimiyetle ifa ederken,
sindedir. ön yarg›lar›m›z› aflarak ve eksiklerimizi görerek in-
sanlar›n vicdanlar›n› uyand›rmak, gönüllerine giden
Bugün her zamankinden daha fazla flefkat ve mer- yolu bulmak durumunday›z. Sesimizi duyuramad›¤›-
hamete muhtaç bir dünyada yafl›yoruz. Daha çok m›z ve dinin rahmet iklimini ulaflt›ramad›¤›m›z hiç
maddi refah, daha ölümcül silahlar, daha çok gürül- kimse b›rakmamal›y›z. Bu u¤urda olanca gücümüz-
tü, afl›r› bilgi kirlili¤i, baflta aile olmak üzere; çocuk, le çal›fl›rken, Cenâb-› Hakk’›n inayetinin hep bizimle
kad›n, gençlik ve toplumun di¤er kesimlerini tahrip birlikte olmas›n› diliyoruz.

ARALIK 2010 4 SAYI: 240


Gündem
Yrd. Doç. Dr. Fatih Özkan
I¤d›r Üniversitesi ‹lahiyat Fak.

Din ve gelenek

Gelenek, geçmiflten gelen ortak haf›zada muhafaza edilen bir nevi al›flkan-
l›klard›r. Bunlar hayat› kolaylaflt›r›r ve insanlar aras›ndaki iliflkileri düzen-
ler. Toplumsal hayat›n devasa boyutlar› göz önüne al›nd›¤›nda hakk›nda
yasal hükümler oluflturulmayan hususlarda önemli ifllevler yürütür.

‹nsan›n varl›¤›n› devam ettirme çabas›, tabiatta beflerî ve tabii olabilmektedir. Her birinin yapt›r›m
bulunan her canl› türünde oldu¤u gibi f›tri bir nite- gücü, tafl›d›klar› iç dinamikler ve bunlara yüklenen
lik tafl›r. ‹nsan, varolufl mücadelesinde kendisini anlam ölçüsünde gerçekleflir.
di¤er varl›klardan ay›ran insan türüne mahsus ni-
‹nsanlar›n de¤iflik etkenlerden hareketle bir araya
teliklerle temayüz eder. Hemcinsleri ile çeflit-
gelmeleri toplumlar› oluflturur. Toplumlar da bün-
li flekillerde münasebet kurmak, insan varl›¤›n›n
yesine ald›¤› bireylerin huzur ve güvenini temin
devam flartlar›ndan biridir. ‹nsan›n zihinsel olsun
için, onlar›n katk› ve onaylar›n› da almak suretiyle
bedensel olsun, di¤er insanlarla kurdu¤u müna-
bir arada yaflamay› mümkün k›lan kurallara müra-
sebetlerdeki konumu hem etkin hem de edilgin-
caat eder. Bu kurallar toplumlar›n dinî, tabii ve
dir. Dolay›s›yla insan hem kendi tabiat›n›n hem de
sosyo-kültürel birikimleri ›fl›¤›nda teflekkül eder.
varl›klar âleminde yürürlükte olan kurallar›n tesiri
alt›ndad›r. ‹nsan›n kendine has özelliklerini muha- Toplum kurallar› belli bir tarihî süreçte ortaya ç›kar
faza ederek di¤er insanlarla birlikte varl›¤›n› sür- ve toplumlar›n de¤er yarg›lar›n›, hayat tarzlar›n› ve
dürmesi birtak›m kurallar›n geçerlilik kazanmas›n› öz niteliklerini içinde bar›nd›r›r. Bir anlamda top-
gerekli k›lar. Bu kurallar›n bir k›sm› dinî, bir k›sm› lumlar›n haf›zas›n› yans›tan bu kurallar, gelenek,

ARALIK 2010 5 SAYI: 240


Gündem

âdet, anane, örf gibi kendi aralar›nda kimi farklar Gelene¤in oluflumuna kaynakl›k eden etmenlerin
içeren kavramlar ile tan›mlanmaktad›r. bilinmesi, insanlar›n ona karfl› tak›nd›klar› tutum-
lar› etkiler. Bu olufluma kaynakl›k eden de¤erlerin
Gelenek, geçmiflten gelen ortak haf›zada muha-
bafll›ca referans›n› ise din oluflturur. ‹nsanlar›n bi-
faza edilen bir nevi al›flkanl›klard›r. Bunlar hayat›
reysel hayat serüvenlerine bak›ld›¤›nda da onlar›n
kolaylaflt›r›r ve insanlar aras›ndaki iliflkileri düzen-
tecrübelerinde inanç ve itikada yönelik hususlar›n
ler. Toplumsal hayat›n devasa boyutlar› göz önü-
önemli bir yer tuttu¤u görülür. Tarihsel tecrübe
ne al›nd›¤›nda, hakk›nda yasal hükümler olufltu-
de dinin gelenek üzerindeki etkisinin ciddi boyut-
rulmayan hususlarda önemli ifllevler yürütür. Hat-
larda oldu¤unu ortaya koymaktad›r. ‹lk insan›n
ta örfün hukuki de¤er ifade etmesi de bu ba¤-
ayn› zamanda ilk peygamber oluflu, ilahî iradenin
lamda önemlidir.

ARALIK 2010 6 SAYI: 240


Gündem

Gelene¤i, dayand›¤› referans mercii aç›s›ndan sahih ve gayrisa-


hih olmak üzere iki k›s›mda etüt edebiliriz. Sahih gelenek, in-
sanlar›n hayatlar›n› Kur’an ve sünnete uygun olarak düzenleme
kayg›lar›n›n bir neticesi olarak ortaya ç›kan, zamanla toplumsal
pratiklerle itiyat hâline gelen de¤erler bütünüdür.

tarihî süreçlere müdahil konumunu kavramam›z ma karmaflas› yaflad›¤› bir dönemde, Hz. Ebube-
aç›s›ndan anlaml› olacakt›r. kir’in hadiseye müdahalesi takdire flayan bir du-
rumdur. Onun meseleye hikmetli ve firasetli yak-
‹lahî irade peygamberleri ve kitaplar› ile dönem
lafl›m›, ‹slam toplumunda sahih bir gelene¤in yer-
dönem insanlar›n hayat›na müdahalede bulun-
leflmesine hayati katk› sa¤lam›flt›r. Hat›rlanaca¤›
mufl, onlar› özlerine sad›k kalmaya ça¤›rm›flt›r.
üzere, Allah Rasulü ebediyete irtihal etti¤inde pek
Tarih boyunca insanlara yap›lan kutlu ça¤r›n›n
çok sahabe bu gerçe¤i kabullenmekte güçlük
sonuncusu ve en mükemmeli ‹slam dinidir. ‹s-
çekmifltir. Hatta Hz. Ömer, Hz. Peygambere
lam’›n inanan insanlar›n hayatlar›n›n her evresine
ölüm isnat edenin karfl›s›nda kendisini bulaca¤›n›
müdahil olmas› yani insan›n bireysel ve toplumsal
hiddetle beyan etmifltir. Ancak Hz. Ebubekir bir
hayat› ile ilgili düzenlemeler öngörmesi, inanan in-
tafl›n üstüne ç›karak flu tarihi sözleri sarfetmifltir:
sanlar›n amelî ve itikadî tutumlar› üzerinde tayin
‘‘Her kim Muhammed’e tap›yor idiyse bilsin ki, o
edici rol üstlenmifltir. Dolay›s›yla Müslümanlar›n
ölmüfltür; kim de Allah’a tap›yorsa ediyorsa O
‹slam tarihi içerisinde oluflturduklar› gelenek, gö-
Hayy’d›r, Bâkî’dir.’’ (Buhârî, Menâk›bu's-Sahâbe, 5.)
renek, âdet ve al›flkanl›klar›, ‹slam’dan ba¤›ms›z
fiayet Hz. Ebubekir bu davran›fl› o zamanda or-
olarak ele almak ve anlamland›rmak mümkün de-
taya koymam›fl olsayd›, bugün ‹slam toplumunda
¤ildir. Din özelinde ‹slam, kendi inanç, ibadet ve
H›ristiyanvari bir gelene¤in izlerini görmemiz im-
ahlaki ilkeleri ›fl›¤›nda Müslümanlar›n geleneklerini
kan dahiline girebilirdi.
flekillendirmifl, ilmî, siyasi, toplumsal ve kültürel
alanda Müslümanlar›n oluflturdu¤u güzel örnek- Gayrisahih gelenek ise gelene¤in olumsuz form-
lere kaynakl›k etmifltir. lar›n› içerir. Bu anlamdaki gelenek, meflruiyetini
geçmiflte olan› mutlaklaflt›rmaktan al›r. Temelinde
Gelene¤i, dayand›¤› referans mercii aç›s›ndan sa-
ilkelerden ziyade toplumsal pratikler yer al›r. Baz›
hih ve gayrisahih olmak üzere iki k›s›mda etüt
ilim adamlar›m›z gelene¤in bu tür formlar›n› “gele-
edebiliriz. Sahih gelenek, insanlar›n hayatlar›n›
nekçilik” olarak vas›fland›rmaktad›r. Kur’an-› Ke-
Kur’an ve sünnete uygun olarak düzenleme kay-
rim, salt olarak geçmiflteki uygulamalara dayanan
g›lar›n›n bir neticesi olarak ortaya ç›kan, zamanla
ve kutsall›¤›n› “atalar”dan tevarüs etmekten alan
toplumsal pratiklerle itiyat hâline gelen de¤erler
gelenekle müflriklerin kurduklar› irtibat› flöyle tas-
bütünüdür. Bunlar ayn› zamanda ‹slam’›n, Müslü-
vir eder: "…Asl›nda, Allah’tan baflkas›na tanr›sal
manlar›n hayat›ndaki tan›ml› tezahür biçimlerini
nitelikler yak›flt›ranlar önce (biz de¤il) atalar›m›zd›,
oluflturur. Bu tarz gelenek, hayat›n ak›fl› içerisin-
biz sadece onlar›n izinden yürüyen bir kufla¤›z.
de Müslüman kitlenin dinle olan irtibat›n› güçlen-
Öyleyse, bât›l› ihdas edenlerin ifllediklerinden do-
dirir ve dinî pratikleri daha kolay anlamland›rma
lay› bizi mi helak edeceksin?..." (Araf, 173.)
imkân› sa¤lar. Müslüman kitlenin dinî esaslar› an-
Kur’an’›n aç›k daveti karfl›s›nda bu tarz gelenekçi
lamland›rmas›nda ve sahih gelene¤in oluflumun-
bir gerekçenin geçerlili¤i kabul görmemektedir.
da dinî ilimlerde derinlik sahibi kimseler büyük rol
Ayette de ifade edildi¤i üzere müflriklerin yaklafl›-
sahibidir. Nitekim Peygamberimizin “Âlimler, pey-
m› iki temel gerçe¤i z›mn›nda bar›nd›rmaktad›r. ‹l-
gamberlerin varisleridir.” (Buhârî, ‹lim, 10.) buyru¤u-
ki, uygulaman›n do¤rulu¤unu tayin ederken kül-
nu da bu çerçevede anlayabiliriz.
türel unsurlara müracaat edilmektedir. ‹kincisi ise
Her dönemde nebevî solu¤u hissettiren ve özgün belirli davran›fl kal›plar›n›n kutsanmas›yla uygula-
tavr›yla sahih gelene¤in oluflumuna katk› sa¤la- ma yüceltilmektedir. Bu temel dayanaktan hare-
yan, ilahî hikmetten nasibi olan insanlar olagel- ketle gelenekçi yap›, nebevî davetin karfl›s›na ga-
mifltir. Bu ba¤lamda Peygamber Efendimizin ve- yet kararl› bir tav›rla ç›kmaktad›r.
fat› üzerine, sahabenin bu durumu anlamland›r-
Gelenekselci yap›n›n öncülerinin tarihî pratiklere

ARALIK 2010 7 SAYI: 240


Gündem

‹slam, topluma ait geleneklerin saf yap›lar olmad›¤› gerçe¤ini


göz ard› etmez. Bununla birlikte geleneksel yap›n›n içindeki
tevhide ayk›r› düflmeyen unsurlar varsa, bunlar›n kabulünde bir
sak›nca görmez.

yaslanarak toplumu statükoya ba¤lama gayretle- ki,) benzer bir belaya (baflka) insanlar da u¤ra-
ri karfl›s›na, modern zamanlarda en az öncekiler m›flt›r; zira böyle (iyi ve kötü) günleri insanlar ara-
kadar kabulü güç bir düflüncenin ortaya ç›kt›¤›na s›nda nöbetlefle döndürür dururuz. (Bu,) Allah'›n,
tan›kl›k etmekteyiz. Modern düflünce, yede¤ine imana erenleri seçip ay›rmas› ve aran›zdan haki-
ak›l, bilim, deneyim, özgürlük gibi f›tri nitelikleri al- kate (hayatlar› ile) flahitlik yapanlar› seçmesi için-
mak suretiyle geleneksel yap›lar›n karfl›s›nda ko- dir…” (Âl-i ‹mran, 140.)
numlanm›flt›r. Modern düflüncenin dayanak nok-
Kur’an, insan›n kendi geçmifliyle sa¤l›kl› bir ba¤
tas› fludur: Toplumlar›n ortaya koyduklar› kültürel
kurmas›n› ve tarihî süreklili¤e yabanc›laflmamas›-
canl›l›k bir süre sonra sönümlenir ve tekrarlar bafl
n› ister: “Allah (bütün bunlar›) size aç›klamak, ön-
gösterir. Dolay›s›yla yeni duruma adapte edile-
cekilerin (do¤ru) yollar›na erdirmek ve size ba¤›fl-
meyen kültürel kal›plar al›flkanl›klar›n da etkisiyle
lay›c›l›¤› ile yaklaflmak ister…” (Nisa, 26.) Bu saye-
toplumsal bilinci zaafa u¤rat›r. Modern düflünce
de insan kendini sahih bir silsilenin meflru bir
bu vak›adan hareketle geçmifli horlar, ilerlemeyi
temsilcisi olarak görür.
ülkü edinir, akl›n evrimleflti¤ini savunur ve bilimsel
bilgiyi kutsar. Geleneksel de¤erlerin reddini, akl›n Bu durumda e¤er gelenek denilen fenomene
ve bilimin gere¤i olarak görür. Toplumlar›n geç- meflru bir anlam verilecekse bunun çerçevesini,
mifline ve gelene¤ine karfl› tak›n›lan bu tav›r, vak›- Allah’a inanma, O’nun emir ve nehiylerini gözet-
alar› tarihî ba¤lam›ndan koparmakta, tarihten me fluurunun oluflturdu¤unu söyleyebiliriz. ‹nsan-
dersler ç›karmay› güçlefltirmektedir. l›k tarihi böyle bir gelene¤e geçmiflte tan›kl›k et-
mifl ve bugün de tan›kl›¤›n› sürdürmektedir. Bura-
Tarih boyunca toplumlar›n hayat›nda ortaya ç›kan
da dikkat edilmesi gereken husus, gelene¤in tev-
dinî tezahürler ve gelenek konusuna ‹slam’›n ›fl›-
hidi süreklilikle ba¤›n›n kurulup kurulamamas›,
¤›nda bakt›¤›m›zda, kutlu elçilerin yinelenen ça¤-
kurulmuflsa bunun ne tür bir keyfiyete sahip oldu-
r›larla insanlar› ortak bir ilkeye, tevhide ça¤›rd›¤›n›
¤udur.
görmekteyiz. Tarih bize tevhidin süreklili¤ini gös-
termektedir. Bir kelam-› kibarda vurguland›¤› gibi, ‹slam, topluma ait geleneklerin saf yap›lar olmad›-
“‹slam’›n de¤irmeni süreklidir.” Nitekim Kur’an’›n ¤› gerçe¤ini göz ard› etmez. Bununla birlikte ge-
Peygamberimize yönelik ilahî hitab›nda, onun in- leneksel yap›n›n içindeki tevhide ayk›r› düflmeyen
sanlar› önce kendi peygamberli¤ine, sonra da ev- unsurlar varsa, bunlar›n kabulünde bir sak›nca
velce ayn› görevi üstlenen elçilerin peygamberli¤i- görmez. Bir uygulaman›n ‹slam’a göre meflruiye-
ne inanmaya ça¤›rmas› istenmifltir: “Elçi ve onun- tinin ölçütü, ‹slam’›n öngördü¤ü flekil flartlar›n›
la birlikte olan müminler, Rabbi taraf›ndan ona in- bünyesinde bar›nd›rmas› de¤il; ilahî r›zan›n göze-
dirilene inan›rlar. Hepsi, Allah'a, meleklerine, va- tilerek uygulaman›n dayand›¤› iradenin Allah’a
hiylerine ve elçilerine inan›rlar. O’nun elçilerinden has k›l›nmas›d›r. Dolay›s›yla geleneksel yap›n›n
hiç biri aras›nda ayr›m yapmazlar ve ‘‹flittik ve ita- dayand›¤› referans sistemi sürekli gözden geçiril-
at ettik. Bize ma¤firet et ey Rabbimiz, zira bütün meli, ilahî hükümlerle irtibat› canl› tutulmal›d›r. Zi-
yolculuklar›n var›fl yeri sensin!’ derler.” (Bakara, 285.) ra ‹slam kendisini gelene¤e, örf ve âdete, kültürel
mirasa dönüfltürmek yerine o, bu tarz toplumsal
Kur’an’›n tarihten verdi¤i olumlu ve olumsuz ör-
yap›lar›n ana referans kayna¤› olmak ister.
neklere bak›ld›¤›nda onun, insanl›¤›n tarihî serü-
venini çizgisel ya da çevrimsel zaman teorileriyle ‹slam toplumunda sahip ç›k›lmas› gereken meflru
izah edilebilecek bir sunumda bulunmaktan ziya- bir gelenekten bahsedilecekse bu, sahih sünne-
de, inifl ve ç›k›fllar›yla, süreklilik ve devaml›l›¤›yla tin insanlar›n tutum ve davran›fllar›n› flekillendir-
helezonik bir zaman sunumunu öngördü¤ünü mesi ve ‹slam’›n nab›z at›fllar›n›n toplumun her
söyleyebiliriz: “E¤er bafl›n›za bir bela gelirse, (bilin katman›nda hissedilmesiyle olur.

ARALIK 2010 8 SAYI: 240


Gündem
Doç. Dr. Hülya Alper
M.Ü. ‹lahiyat Fak. Ö¤retim Üyesi

Atalar gelene¤ine karfl›


Tevhid gelene¤i

Kur’an’›n bütününde hak ve bât›l çat›flmas› konu edinilmekte, böylece bir bak›ma iki
farkl› gelenek ele al›narak insanlar hak, sahih ve do¤ru gelene¤e uymaya davet
edilmektedir. Dolay›s›yla Âdem aleyhisselâmdan beri tarih boyunca süregelen hak-
bât›l, iyi-kötü, tevhid-flirk mücadelesini iki farkl› gelene¤in mücadelesi olarak da
yorumlamak mümkündür.

Gelene¤e karfl› nas›l bir tutum gelifltirmeliyiz? Bir sine bir hususu reddetmek için gelenekte olma-
fleyin pozitif bir de¤er verilerek kabul görmesi s›n› kâfi görenler bulunsa da asl›nda bir fleyin
için gelenekte bulunmas› yeterli midir? Veya tam gelenekte yer almas› ya da gelenek hâline gel-
aksine gelenek ve geleneksel olmas› bir fleyin mesi, onun iyi veya kötü fleklinde nitelenmesi
olumsuzlan›p reddedilmesi için yeter sebep mi- için yeterli de¤ildir. Bu sebepledir ki “hangi gele-
dir? Ya da gelene¤e tamamen karfl› ç›kmayan, nek?” sorusuna cevap aramak öncelikli ve an-
ama onun s›n›rlar› içine de hapsolmayan üçün- laml›d›r.
cü bir durumdan bahsedilebilir mi?
Kur'an-› Kerim’in gelene¤e karfl› yaklafl›m›n›n
Gelenek üzerine düflünmeye bafllad›¤›m›zda yu- do¤ru tespit edilebilmesi için de öncelikle bu so-
kar›daki gibi onlarca sorunun gündeme gelmesi runun cevab›n› vermek zorunludur. Nitekim
tabiidir. Ancak bu sorular›n do¤ru cevab›n›n bu- Kur'an’da bir taraftan atalar gelene¤ine uyma
lunabilmesi için öncelikle “hangi gelenek” soru- elefltirilirken di¤er taraftan tevhid gelene¤ine, bir
sunun ayd›nlat›lmas› gerekir. Her ne kadar bütü- baflka ifadeyle ‹brahimî gelene¤e tabi olunmas›
nüyle gelene¤i kutsayanlar veya onlar›n tam ak- istenmektedir. ‹lâhi vahiy incelendi¤inde görüle-

ARALIK 2010 9 SAYI: 240


Gündem

Hz. ‹brahim tevhid gelene¤ini temsil ederken, ona karfl› ç›kan


kavmi atalar gelene¤ini temsil etmektedir. Nitekim Hz. ‹bra-
him’in kavmi, Allah’a flirk koflmalar›n›n gerekçesini, “babalar›n›
bu flekilde yapar bulmalar›” olarak atalar gelene¤ine ba¤lamak-
tad›rlar.

ce¤i gibi, Kur’an’›n bütününde hak ve bât›l ça- Asl›nda sadece yapt›klar› kötülüklere mazeret
t›flmas› konu edinilmekte, böylece bir bak›ma iki bulma fleklinde de¤il, üzerinde bulunduklar› yo-
farkl› gelenek ele al›narak insanlar hak, sahih ve lun do¤rulu¤unu tamamen atalar›n›n yaflant›s›y-
do¤ru gelene¤e uymaya davet edilmektedir. la delillendirmek, bu gelene¤i izleyenlerin genel
Dolay›s›yla Âdem aleyhisselâmdan beri tarih bo- bir tutumudur. Kur’an-› Kerim’de, “Senden ön-
yunca süregelen hak-bât›l, iyi-kötü, tevhid-flirk ce de hangi memlekete uyar›c› göndermiflsek
mücadelesini iki farkl› gelene¤in mücadelesi ola- mutlaka oran›n varl›kl›lar›: ‘Babalar›m›z› bir din
rak da yorumlamak mümkündür. Bu gerçe¤e üzerinde bulduk, biz de onlar›n izlerine uyar›z’,
iflaret eder bir biçimde bu yaz›n›n bafll›¤› “Atalar derlerdi.”(Zuhruf, 23) âyeti ile bu gerçek gözler
Gelene¤ine Karfl› Tevhid Gelene¤i” fleklinde önüne serilmektedir. Ayr›ca yine çeflitli âyetlerde
isimlendirilmifltir. Mekkeli müflriklerin vahyin ça¤r›s›na, “Hay›r, biz
atalar›m›z› üzerinde buldu¤umuza uyar›z.” gibi
Kur’an-› Kerim’de peygamberler ile kavimleri
itirazlarla karfl› ç›kt›klar› bildirilmektedir. Onlar›n
aras›nda geçen diyaloglar› konu edinen metin-
bu olumsuz tav›rlar›n›n, “Peki ama, atalar› bir
ler, atalar gelene¤i ile tevhid gelene¤i aras›nda-
fley düflünmeyen, do¤ru yolu bulamayan kimse-
ki çat›flmay› da ortaya koymaktad›r. Bu noktada
ler olsalar da m›?” fleklindeki ilâhi hitap yanl›fll›¤›
Hz. ‹brahim’in tecrübesi bilhassa hat›rlanmaya
ortaya koymaktad›r. (bk. Bakara, 170; Mâide 104.)
de¤erdir. Zaten Kur’an, Hz. ‹brahim’in güzel ör-
nekli¤ine dikkat çekmekle (Mümtehine, 4), onun di- Kur’an bu gibi ifadelerle atalar yoluna uyanlar›
nine tabi olanlar›n iyili¤ini zikretmekle (Nisâ,125) ve elefltirerek, gelenekte var olman›n do¤ruluk kri-
Hz. Peygamber’e onun yoluna uymas›n› emret- teri say›lamayaca¤›n› beyan etmektedir. Yani bir
mekle (Nahl, 123) Hz. ‹brahim’in peygamberler ta- fleyin devam edegelmesi, herkes taraf›ndan uy-
raf›ndan aktar›lan tevhid gelene¤i içindeki üst gulanmas›, onun do¤rulu¤unun ne delili ne de
konumuna iflaret etmektedir. Nitekim Hz. ‹bra- ölçütü olabilir. Ama böyle bir prensip elbette
him’in dini, dosdo¤ru olarak tan›mlanmakta ve hiçbir zaman bizi gelenekte olan›n yanl›fl say›la-
Hz. Peygamber’in de bu yola iletildi¤i belirtil- ca¤› sonucuna da götürmez. Kuflkusuz her za-
mektedir. (En‘âm, 161) Bu sebeple tevhid gelene- man bât›l bir gelenek oldu¤u gibi, hak bir gele-
¤inin bir ad› da ‹brahimî gelenektir. Kur’an Hz. nek de vard›r.
‹brahim’in Yahudi veya H›ristiyan de¤il ama ha-
Bilindi¤i üzere tarih boyunca tevhid inanc› her
nif bir Müslüman oldu¤unu hat›rlatarak (Âl-i ‹mrân,
dönemde sürekli bir flekilde var olagelmifltir. Al-
67) bir kez daha Hz. ‹brahim’in tevhid gelene¤i-
lah Teâlâ’n›n Kur’an-› Kerim’de pek çok pey-
nin en büyük temsilcilerinden biri oldu¤unu vur-
gambere vahiy gönderdi¤ini zikretmesi de bu
gulamaktad›r.
devaml›l›¤› ortaya koymaktad›r. Müslümanlar,
Hz. ‹brahim tevhid gelene¤ini temsil ederken, iman esaslar› aras›nda Hz. Peygamber’le birlik-
ona karfl› ç›kan kavmi atalar gelene¤ini temsil te daha önce geçen bütün peygamberlere iman
etmektedir. Nitekim Hz. ‹brahim’in kavmi, Al- ettiklerini dile getirmekle, asl›nda vahiy gelene¤i-
lah’a flirk koflmalar›n›n gerekçesini, “babalar›n› ni ve bu gelene¤in devaml›l›¤›n› da ikrar etmifl
bu flekilde yapar bulmalar›” olarak atalar gelene- olmaktad›rlar. Yine pek çok peygamberin kendi-
¤ine ba¤lamaktad›rlar. (fiuarâ, 26) Benzer bir lerini Müslüman olarak tan›mlamalar›, bunun ya-
mant›¤›n inkâr edenler taraf›ndan da ileri sürül- n›nda Hz. Peygamber’in de kendisinin peygam-
dü¤ü görülmektedir. Onlar da yapt›klar› kötülük- berlerin ilki olmad›¤›n› belirtmesi (Ahkâf, 9) tevhid
leri atalar›na uymaya dayand›rmaktad›rlar. (A‘râf, gelene¤inin varl›¤›n› ve süreklili¤ini ortaya koy-
28.) maktad›r.

ARALIK 2010 10 SAYI: 240


Gündem

¤ini” beyan etmekle, bât›l gele-


neklerde akl›n nas›l ât›l k›l›nd›-
¤›n› ortaya koymaktad›r. (Baka-
ra, 130.)

Ne yaz›k ki, geçmiflten günü-


müze insanlar›n en büyük so-
runlar›ndan biri de kendilerini
di¤er canl›lardan ay›ran ak›l
melekesini kullanmaktaki tem-
bellikleridir. Bu sebeple Kur’an
sadece akl› kullanmamay› k›-
namakla kalmay›p, insan› dü-
flünmeye ve tefekkür etmeye
de yöneltmektedir. Üstelik in-
san›n önyarg›lar›n› ve flartlan-
m›fll›klar›n› k›rmas›na yard›mc›
olarak, akl›n› ifllevsel k›lmaya
itecek etkileyici bir üslupla mu-
hataplar›na hitap etmektedir.
Zira ancak akl›n› kullanan insan
tevhidin hak oldu¤u gerçe¤inin
fark›na varacakt›r. As›rlar bo-
yunca yenilenen vahiy ile de-
vaml› ve de¤iflmez bir gelenek
olarak tevhidin varl›¤› gerçek
Hak ve bât›l geleneklerin ikisinin birden varl›¤›na oldu¤u gibi, akla uygunlu¤u aç›s›ndan bu gele-
ba¤l› olarak -daha önce de belirtildi¤i gibi- bir ne¤in baflkalar›na benzemedi¤i de bir gerçektir.
fley gelenekte bulundu¤u için ne red ne de ka- Bu ba¤lamda tevhid gelene¤inin son flekli olan
bul edilir. Çünkü birbirine z›t farkl› gelenekler ol- ‹slam ve onun etraf›nda üretilen ‹slam düflünce
du¤una göre gelenek bize her zaman do¤ruyu gelene¤i de bir ak›l ve vahiy gelene¤i olarak
sunmamaktad›r. O zaman burada do¤ru olan isimlendirilebilir. Çünkü ‹slam’›n seçiminde ak›l
nas›l bulunacakt›r? Kuflkusuz bu noktada in- öncelikli rol oynad›¤› gibi, süreç içinde anlafl›l›p
sano¤lu için akl› kullanmak, ak›l yolunu takip et- yorumlanmas›nda da ak›l etkin bir rol oynar. Bu
mekten baflka bir seçenek yoktur. O hâlde in- sebepledir ki, ‹slam kelâmc›lar› aras›nda dine gi-
san, ancak aklî metodu kullanarak do¤ru gele- riflin ak›lla oldu¤unu düflünenler bulunmaktad›r.
ne¤i bulma imkân›na sahiptir. (bk. Hülya Alper, ‹mam Mâtürîdî’de Ak›l-Vahiy ‹liflkisi, ‹stan-
bul: ‹z yay›nc›l›k, 2009, s. 157-164)
Burada da tevhid gelene¤ini kendi d›fl›ndaki bü-
tün geleneklerden ay›ran temel bir özellik a盤a ‹slam d›fl› gelenekler de¤il, ‹slam kültür havza-
ç›kmaktad›r. Tevhidin d›fl›ndaki gelenekler do¤- s›nda süregelen gelene¤i “s›rf gelenek oldu¤u”
ruluklar›n› önceden beri süregelmifllikleriyle is- için kabul etmek asl›nda bu dinin ruhuna terstir.
pata çabalay›p kendi yollar›na girmeyi taklit ile Elbette bunu söylemek Müslümanlar›n mevcut
sa¤larken, tevhid gelene¤inde devaml›l›k do¤ru- geleneklerini yok sayma de¤ildir. Zira din tabii ki
lu¤un kriteri olarak sunulmad›¤› gibi, taklit de k›- bir gelenek içinde var olacakt›r. Ancak burada
nan›r. ‹nsan›n benimsedi¤i yolu fluurlu bir flekil- önerilen, bu gelene¤in hak oldu¤unun fark›na
de kabul etmesi, bir baflka ifade ile tahkike ulafl- var›larak taklit yoluyla de¤il, ak›l yoluyla, bilinçli
mas› istenir. Bu da ancak aklî yönteme baflvur- ve fluurlu olarak ona ittiba edilmesidir; belki böy-
makla gerçekleflir. Nitekim Kur’an, Muhammed le bir yaklafl›m kifliyi kurtulufla götürebilir. “E¤er
Esed’in tercümesiyle “düflünme melekeleri du- dinleseydik veya akletseydik bu atefl halk› içinde
mura u¤ram›fl olanlar d›fl›nda”, kimsenin Hz. ‹b- olmazd›k.” (Mülk,10)
rahim'in inanç sistemini terk etmek istemeyece-

ARALIK 2010 11 SAYI: 240


Gündem
Doç. Dr. Aliye Ç›nar
Karamano¤lu Mehmetbey Üniv.
Sosyoloji Bölümü

Gelenek:
Pranga m›, s›n›r m›?

fiimdi, geçmiflin bir ön plan›d›r. Geçmifl de, flimdinin arka plan›d›r. fiimdi-
nin, geçmiflten ay›rt edilebilmesi için belirli temel hususlarda ona benze-
mesi gerekir. Gelene¤in tarihsel önemi, her dönemi, bir anlamda kendin-
den önceki dönemin bir devam› ya da geliflmifl flekli k›lar.

Gelenek denildi¤inde din; dinden söz edildi¤inde miras b›rak›lan herhangi bir fleydir. Tevarüs edilen
de gelenek ak›llara geliverir. Bu iki kelimenin ar- fley, kültürel bir yap›d›r. ‹ster fiziki, isterse de
d›nda “ahlak” haritas› belirmeye bafllar. Bu üçgen manevi bir fley olsun, gelenekle bir ‘ö¤reti’ ya da
bazen bir özgürlük deltas› bazen de bir abluka ‘bilgi’ kast edilmektedir. Öte yandan kültür de, bir
olarak görülür. fiüphesiz ayn› kalenin pranga ya gelene¤i ön varsayan ö¤reti ve irfana dayan›r.
da özgürlük olarak alg›lan›fl›n›n farkl› gerekçeleri Dolay›s›yla gelenek kavram›, bilim, sanat ve ede-
ve nedenleri vard›r. Özgürlükten önce gelene¤in biyat, e¤itim, hukuk, politika ve din dâhil olmak
kimlik teflekkülünde bir s›n›r ifllevi gördü¤ünün üzere bütün kültür sahalar›yla ilgilidir.
unutulmamas› gerekir. Acaba gelenek ne zaman
‹nsan› sadece biyolojik varl›k olarak tan›mlaman›n
bir s›n›r, dolay›s›yla özgürlük; ne zaman geliflme-
bir boyut kayb› oldu¤unu kabul edersek, onun
nin önündeki bir zincir olarak telakki edilir?
kendi tensel ve duyusal s›n›rlar›n›n ötesine aflabil-
Bu soruyu cevaplamaya geçmeden önce gelene- mesi, ifllenip e¤itilebilmesi, kültürlenmesi için ge-
¤in ne oldu¤unu belirtmeliyiz. Gelenek, geçmifl- lene¤in önemi kendili¤inden a盤a ç›kmaktad›r.
ten günümüze nakledilen, intikal ettirilen ya da ‹nsan, gelenek ve kültür sayesinde, anlam ve de-

ARALIK 2010 12 SAYI: 240


Gündem

Hiç kimse dünyaya eski gözlerle bakmaz. Ancak, kifli, gelenek-


lerin, kurumlar›n ve düflünme tarz›n›n belirli bir düzene¤iyle
denetlenen bir biçimde dünyay› görür. Do¤umdan itibaren,
içinde do¤ulan gelenekler kiflinin deneyim ve davran›fllar›n› bi-
çimlendirir.

¤er üreten bir varl›k le bakmaz. Ancak kifli


olur. Böylece de biyolo- geleneklerin, kurumla-
jik prangalar›n› k›rmak r›n ve düflünme tarz›n›n
için gelenek önemli bir belirli bir düzene¤iyle
basamak ifllevi görür. denetlenen bir biçimde
Ancak gelene¤in basa- dünyay› görür. Do-
mak ve köprü oluflu, ¤umdan itibaren, için-
yeni aç›l›mlara pencere de do¤ulan gelenekler
aralamak için alg›lan- kiflinin deneyim ve
mazsa, gelenek bir ab- davran›fllar›n› biçimlen-
luka oluflturmaya bafl- dirir. Demek ki, insa-
lar. Mesela bilgisayar no¤lu, dünyaya haz›r
donan›m›n›n h›zla ivme buldu¤u materyali ve
kazand›¤› günümüzde, birikimi anlayacak ve
daktiloya saplan›p kal- bunun üzerine gücü öl-
mak ilerleme ve özgür- çüsünde yeni fleyler
lük de¤il; bilakis tak›nt› koyabilecek kültürel
olarak bir gerileme ne- donan›mla gelmekte-
deni olabilir. Oysa bilgi- dir. Söz konusu top-
sayar›n özellikle yaz› lumsal ve kültürel kate-
program› ilk tasla¤›n› gorilerle donan›ml› ol-
daktiloya borçludur. mas› sayesinde insan,
hayat› kavramada ve
Somut bir örnek olmas›
kültürü üretmede her
bak›m›ndan verdi¤imiz
defas›nda s›f›r nokta-
bu yaz› gelene¤inin (da-
dan bafllama talihsizli-
ha basitinden daha komplikesine) evrilifli, kültürel
¤inden kurtulmufl olur.
yap›n›n geliflimi için de oldukça önemlidir. fiu hâl-
de diyebiliriz ki, gelenek ya da geleneksel kavra- T›pk› bir flehrin eski ve yeni binalardan oluflturul-
m›, bir toplumda farklar› olmakla birlikte, birkaç mas› gibi, insan varl›klar› da, baz›lar› eski baz›lar›
nesil ya da daha fazla bir sürede, flu ya da bu or- da daha yeni olmak üzere modeller oluflturur ve
tak payda alt›ndaki kültür örüntülerindeki, ayn› inançlar kabul ederler. Nas›l ki, bir flehrin binalar›-
davran›fl yap› formlar›n› ve inanç modellerindeki n›n durumu, büyüklü¤ü ve flekli tasvir edilirken
ortalama tekrar› aç›klamak için kullan›l›r. Ancak devir veya dönemler ç›kar›labilir ya da yok say›la-
bu tekrar t›pk› bir hamur gibi bazen geçmiflten bilirse, ayn› flekilde kifliyi tasvir ederken de, sade-
ayn› dokular› al›rken; bazen de de¤iflime u¤rama- ce onu mevcut durum ve zamanda ele almak
ya oldukça elverifllidir. Böylece de insan›n do¤u- mümkündür. Ancak, binalar›n yafl› ve bireylerin
mundan itibaren bofl beyaz bir sayfa üzerinde eylem ve inanç ögelerinin geçmifli, görmezden
varl›k sahnesinde belirmedi¤ini söyleyebiliriz. gelinerek atlan›rsa, her iki durumdaki aç›klama da
sathi kalacakt›r.
Gelenek, kiflinin hayat› boyunca, ne kadar sapk›n
olursa olsun, kendi bireysel eylemleriyle gelifltire- Çünkü flimdi, geçmiflin bir ön plan›d›r. Geçmifl
bilece¤inden oldukça genifl ve ayr›nt›l› bir davra- de, flimdinin arka plan›d›r. fiimdinin, geçmiflten
n›fllar toplam›d›r. Hiç kimse dünyaya eski gözler- ay›rt edilebilmesi için belirli temel hususlarda ona

ARALIK 2010 13 SAYI: 240


Gündem

Bir insan›n s›n›rlar›n› bulamamas› delili¤in efli¤iyse, bir toplulu-


¤un gelene¤inin olmamas› da kaosun habercisidir. Toplulu¤un
geçmifl haf›zas› olmadan gelece¤e güvenle bakmas› düflünüle-
mez. Köksüz bir a¤ac›n, gürbüz dal ve buda¤›ndan söz etmek
mümkün de¤ildir.

benzemesi gerekir. Gelene¤in nek, basamak ve model fonksiyo-


tarihsel önemi, her dönemi bir nuna haizdir.
anlamda kendinden önceki dö-
Bir K›z›lderili atasözü bu durumu
nemin bir devam› ya da gelifl-
flöyle dile getirir: “Bafllang›çta Tanr›,
mifl flekli k›lar.
her kavme kilden bir bardak verdi,
‹nsan kendinde mevcut olan bu bardaktan onlar kendi hayatlar›-
potansiyel güçleri gelenekte n› içtiler.” ‹flte gelene¤in ana mad-
buldu¤u materyallerle aktüel desinin kilden oluflu önemlidir. Zira
hâle getirebilir. Mesela ilk insa- önceki flekil, bir baflka biçime dö-
n›n cennetten kovulmas›ndan nüflebilir. O de¤iflemez ve k›r›lgan
itibaren insan, potansiyellerini bir maddeden yap›lmam›flt›r. Esa-
gerçeklefltirmeyle karfl› karfl›ya s›nda bununla, insanlar›n gelenek
kalm›flt›r. Söz konusu potansi- sayesinde muhayyilelerini gelifltirip
yellerin aktüellefltirilmesi gele- kendilerini bu basamak sayesinde
ne¤in özümsenmesini gerektir- aflaca¤› kast edilmektedir. Dinin ve
mifltir. Bir baflka ifadeyle in- ahlak›n evrensel yasalar› de¤iflmez-
san›n do¤ru olmakla birlikte ye- ken, al›flkanl›k ve yaflant›yla ilgili
tersiz olan kültürü özümsemesi olan tarihsel boyutun de¤iflebilece-
gerekmifltir. ‘Kültür’ terimi geç- ¤inin imas› budur. Hatta dinin ve
miflte keflfedilen inançlar› ve gelene¤in, ahlak›n garantörü oldu-
modelleri içerir. Zira kültür sa- ¤unu düflünürsek, köken itibariyle
dece insan›n kendi ça¤daflla- ahlak yaratma kelimesiyle ayn› kök-
r›nca de¤il, ayn› zamanda onun ten geldi¤ine göre, din ve gelenek
atalar›nca da flekillendirilir. Eti- de yarat›c›l›¤› tetikleyen zeminlerdir.
molojik olarak kültür, ekip biç- Ço¤u kiflinin evrensel yasalar yeri-
mek anlam›na geldi¤inden, kül- ne, geleneksel boyutu sabitlemesi
tür ve gelenek, yenilikleri ve ümitleri ve üretimi ve fanatizm üretmesi, gelene¤in ufuk olmaktan
ima eder. ç›k›p, pranga ifllevini teslim almas›yla ilgilidir.
Bir kültürün bileflenlerinin her birinin öncüleri var- Gelene¤in dondurulmas› kadar onun iptal edil-
d›r. Sonraki nesiller âdeta ayak izini takip edip ge- mesi de bir baflka açmaz›n kap›s›n› aralar. Kültü-
lifltirirler. Bir kar y›¤›n› üzerinden hedefe varmak rel yap› da t›pk› bir insana benzer. (Din-Kültür ve Ge-
isteyen kifli, daha önce yürünmüfl ayak izlerini ta- lenek iliflkisi hakk›nda genifl bilgi için, Sosyolojik ve Antropo-
kip etti¤inde, oraya ulaflmas› hem kolay hem de Dolay›-
lojik Aç›dan Dine Bak›fl isimli kitab›m›za bak›labilir.)
güvenlidir. Bu, bir yandan zaman; öte yandan da s›yla s›n›rs›z kimlik olamayaca¤› gibi, s›n›rlar› ken-
enerji tasarrufudur. Ancak ilk yola ç›k›lan yerden dinde bulamayan flüphesiz d›flar›da bulmak du-
itibaren hedefe yaklafl›ld›¤›nda kar eridiyse veya rumunda kalacakt›r/kald›r›lacakt›r. Böylece gele-
erimekteyse, hâlâ ayak izlerini bulmaya çal›flmak nek, bir toplulukta s›n›r ifllevini icra eder. Bir insa-
körlük do¤urur. Bu durumda önceki izler kolayl›k n›n s›n›rlar›n›n bulamamas› delili¤in efli¤iyse, bir
yerine zorluk teflkil eder. Çünkü gelenek ufuk ve- toplulu¤un gelene¤inin olmamas› da kaosun ha-
rir. E¤er pranga teflkil ediyorsa, gelenek saplant› bercisidir. Toplulu¤un geçmifl haf›zas› olmadan
oda¤› olmaya bafllam›fl demektir. Amac› ufuk gelece¤e güvenle bakmas› düflünülemez. Kök-
vermekten ziyade, ufuk daralmas›na sebep olan süz bir a¤ac›n, gürbüz dal ve buda¤›ndan söz et-
gelenek, taklit ifllevi görmeye bafllar. Oysa gele- mek mümkün de¤ildir.

ARALIK 2010 14 SAYI: 240


Gündem
Doç. Dr. Ahmet Albayrak
Rize Üniv. ‹lahiyat Fak.

Gelene¤in
diriltici solu¤u

Ülkemiz Do¤u ile Bat› aras›nda bir s›n›r toplumu görünümünde… Bu du-
rum, bizim geleneksel hikmet ve de¤erlerimiz ile hiper modern Bat› stan-
dartlar› aras›nda s›k›flmam›z› do¤urabiliyor. Bizde belli bir ölçüde dinamizm
oldu¤unu söyleyebilsek bile, geleneksel birikimden ilim, hikmet ve irfan
boyutlar›yla yeterince istifade edebildi¤imizi iddia edebilir miyiz?

"Üç bin y›ll›k geçmiflinin hesab›n› yapamayan insan, ler. Direklerin varl›¤› ve çoklu¤u temelin kapsa-
günübirlik yaflamaya mahkumdur." m›n› daraltmaz. Aksine her yeni kat ile temel, ye-
(Goethe) ni bir aç›l›m kazanm›flt›r. Her kat, temelin tekra-
ren kendini ortaya koyufludur.
Kaç y›ll›k geçmiflimizi özümseyebildi¤imizi hiç
düflünebildik mi? Geçmiflimizin kalbî ve zihnî Binan›n her bir dire¤i, kirifli ve duvar malzemesi
dünyam›zdaki izlerini takip edebiliyor muyuz? ile temel aras›nda organik bir ba¤ vard›r. Bir di-
Allah’›n ezelî ve ebedî olmas› gerçe¤ini göz önü- re¤i “bu gereksizmifl” diyerek ortadan kald›rabi-
lir miyiz? Binan›n üst katlar›nda oturanlar›n ara-
ne alarak, maddî varoluflun ilk ân›ndan sonsuz-
lar›ndaki katlar› unutup temelde yafl›yormufl gibi
lu¤a kadar hakikatin mutlakl›¤›na dair mü’min
düflünmeleri, “Ponzo ‹llüzyonu”nun tersi gibi bir
olarak flahitli¤imizi yads›yabilir miyiz?
fley olsa gerektir. Bu durum süreklilik kazan›rsa
Bilindi¤i gibi, bir bina yap›l›rken temelin üstünde halüsinasyona yol açacak ve kifli taraf›ndan bi-
yükselen direklere ihtiyaç vard›r. Temelin sa¤- na, var oldu¤undan farkl› alg›lanacakt›r. Aradaki
laml›¤›n› ve kapasitesini bu direkler temsil eder- katlar› yok sayd›¤›nda bulundu¤u kat, temelden

ARALIK 2010 15 SAYI: 240


Gündem

Duvarlar ard›nda sakl› kalan yiti¤imizi aramak için yola koyul-


mal›y›z. D›fl›m›zdaki maddî duvarlar ile içimizde örülü duvarlar
aras›nda anlaml› bir iliflki vard›r. Bu iliflkinin merkez noktas› in-
sand›r. Çünkü insan, duygu, düflünce ve davran›fllar›yla bu dün-
yay› anlamland›rabilir.

çok yüksekte, dayanaks›z olarak havada kala-


cakt›r. Alttaki katlar› hesaba katmadan yeni bir
kat ütopyas› yaflatmaya çal›flanlar, normallik ve
olabilirlilik s›n›r›n› da aflm›fl olacaklard›r. Gelenek
teriminin perspektifiyle din binas›n› de¤erlendi-
rirsek, "Müslümanlar›n güzel gördü¤ü fley, Allah
kat›nda da güzeldir." (Ahmed bin Hanbel, I, 379)
hadis-i flerifinden hareketle, hakikat temelinden
yükselen binan›n herfleyinin bize ait oldu¤unu,
mekânsal veya zamansal farkl›l›klar olsa da her
birim aras›nda organik birlikteli¤in varl›¤›n› kabul
etmemiz gerekir. Bu binan›n yeni katlarla kâina-
t›n derinli¤ine do¤ru yükselebilmesi için, mevcut
katlar›n insan› diriltici havas› teneffüs edilebilme-
lidir.
Ülkemiz Do¤u ile Bat› aras›nda bir s›n›r toplumu
görünümünde… Bu durum, bizim geleneksel
hikmet ve de¤erlerimiz ile hiper modern Bat›
standartlar› aras›nda s›k›flmam›z› do¤urabiliyor.
Bizde belli bir ölçüde dinamizm oldu¤unu söyle-
yebilsek bile, geleneksel birikimden ilim, hikmet
ve irfan boyutlar›yla yeterince istifade edebildi¤i-
mizi iddia edebilir miyiz? Tercihimiz salt metodik
düflünceyi içeren felsefe mi, yoksa irfânî duy- vahiyde bulunan, dallar› ve gövdesi as›rlar bo-
guyla sentezlenmifl tefekkür mü? yunca geliflmifl bir a¤aca benzetebiliriz. K›saca-
s› gelenek, sonsuz hikmet ile birlikte kutsî, ezelî
Hz. Âdem’den veya ilk vahiyden günümüze ka- ve ebedî olan hakikatin de¤iflmez ilkelerinin,
dar akan kutsî ›rma¤› tasvir eden gelene¤in de- farkl› zaman ve mekânlarda oluflan çeflitli flart-
vam eden etkilerine karfl› baz›lar›n›n elefltirel larda sürekli olarak uygulanmas›n› ifade eder.
yaklafl›mlar›, gelene¤i belki modernizmin antite-
zi olarak düflünmeleri, belki de dinî ihyan›n Geleneksel perspektif, Kur’an-› Kerim’i Allah’›n
önünde bir engel gibi görmeleri olabilir. Oysa ezelî ve ebedî kelâm›n›n dünyevî bir aç›klamas›
gelenek terimi, hem vahiy yoluyla insana bildiri- olarak kabul eder. Dolay›s›yla Kur’an’›n bütün
len kutsal olan›, hem de insanl›k tarihinde bu geleneksel yorumlar›, bu bak›fl aç›s›na göre de-
kutsal mesaj›n aç›l›mlar›n› içermektedir. Dolay›- ¤erlidir. Tasavvuf, ‹slam vahyinin kalbî veya de-
s›yla gelenek, bütün boyutlar›yla birlikte “ed-din” rûnî boyutudur; Sanat ise, dinin manevî hazine-
kavram›yla özdeflleflmektedir; do¤al ak›fl›yla bir lerinin görsel ve iflitsel formlarla aktar›m›d›r.
gelenek hâline gelen ve ilâhî modellere dayanan ‹slam’›n geleneksel anlamda insana bak›fl›, Al-
“es-sünnet”tir. Bir baflka ifadeyle gelenek, sün- lah’›n kulu ve O’nun yeryüzündeki halifesi olma-
netullah’›n yeryüzündeki tezahürüdür; böyle bir s›na dayan›r. ‹nsan yeryüzünde yaflamaktad›r ve
dünyadaki düflünce ve hayat›n her aflamas› ve dünyevî ihtiyaçlar› vard›r. Ancak o sadece bu
her asr›n› Asl’a ba¤layan “es-silsile”dir. Nasr’›n dünyaya ait de¤ildir ve ihtiyaçlar› da salt dünye-
verdi¤i örnekle gelene¤i, kökleri ilâhî Tabiat’daki vî de¤ildir. ‹nsan›n yeryüzünde hükmetmesi,

ARALIK 2010 16 SAYI: 240


Gündem

kendisi için de¤il, bütün yarat›klardan üstün ol- ve yeni bir formla keflfedilmesidir. Aksi takdirde
du¤u ve Allah’›n halifesi oldu¤u içindir. Dinin ih- Necip Faz›l’›n, “Kökünü be¤enmeyen dal ve da-
yas›n› gerçeklefltirebilecek böyle bir insan mo- l›n› be¤enmeyen meyve, olmadan çürür.” dedi¤i
delinin belirginleflmesi, vahyin ve sünnetin yo- gibi, ilâhî gelenekten yeterince beslenmeden
rumlar›yla birlikte ele al›nmas›yla mümkündür. birfleyler yap›yor olsak bile, ortaya koyduklar›m›-
Bu süreçte, Schuon’un vurgulad›¤› gibi, hem z›n kal›c›l›¤›ndan flüphe etmeliyiz.
Gelenek için tarih, geçmifl bilgi ve kültürün çok
güçlü ve olumluluk içeren bir imaj›d›r. Bundan
dolay›d›r ki, bir dinin ve medeniyetin dengelerini
muhafaza etti¤inin ve hayatiyetini sürdürdü¤ü-
nün en önemli göstergesi, bilgi üretimini yönlen-
diren bir ilmî ve irfanî gelene¤e ve meflruiyetini
bu gelenekten alan bir ilmî önderli¤e sahip ol-
mas›d›r. Bu seviyeye ulaflabilmek ise, Eliot’un,
"Gelenek, hiçbir gayret sarf etmeksizin edinile-
cek bir miras de¤ildir." cümleleriyle vurgulad›¤›
gibi, hakikatin ve hayat›n her yönünü kapsay›c›
yo¤un bir çabay› gerektirmektedir. Bu çaban›n
kayna¤› ise salt bilgi de¤il, hikmetle sentezlen-
mifl ilimdir.
René Guenon’un ifadesiyle, tersine çevrilmifl,
gökyüzüne do¤ru yükselen kar›nca yuvalar› gibi
günümüzün yüksek tafl binalar›, geleneksel an-
lamda özgür olan insan› duvarlarla örmüfltür.
Duvarlar ard›nda sakl› kalan yiti¤imizi aramak
için yola koyulmal›y›z. D›fl›m›zdaki maddî duvar-
lar ile içimizde örülü duvarlar aras›nda anlaml›
bir iliflki vard›r. Bu iliflkinin merkez noktas› insan-
d›r. Çünkü insan, duygu, düflünce ve davran›fl-
lar›yla bu dünyay› anlamland›rabilir. ‹nsan›n, za-
zâhirin aç›klanmas› anlam›nda tefsirin, hem de man ve mekân boyutlar›n› aflarak, hem d›flar›-
bât›n›n yorumu anlam›nda te’vilin birlikte ele dan kendisine örülen duvarlar› hem de kendi
al›nmas› gerekmektedir. Tefsir, vahyin semantik, kendisine durmadan ördü¤ü duvarlar› y›kabil-
teolojik ve tarihî bir aç›klamas› iken, te’vil, sem- mesi, onun bu dünyada var olmas›n›n bir so-
bolist, metafiziksel ve mistik bir yorumudur. rumlulu¤udur.
Böylece dinin simgesel boyutunun içsellefltiril- Düflüncelerimizin s›¤laflt›¤›, ufuklar›m›z›n daral-
mesiyle insan›n psiko-sosyokültürel bütünlefl- d›¤›, duygular›m›z›n yoksunlaflt›¤›, insanlar›m›z›n
mesinde vahyin rolü artacakt›r. bunal›mdan bunal›ma koflarken ümitlerini yitir-
Hayat›n ve medeniyetin her alan›n›n özünü ihata meye yüz tuttu¤u, nitelikten ziyade niceli¤in
eden gelene¤in söz konusu kapsay›c›l›¤› dolay›- egemen oldu¤u günümüzde yap›lan ilmî ve kül-
s›yla insan, art›k sadece kendi zaman›nda de¤il, türel çal›flmalar›n bir ideal haline gelebilmesi ve
geçmifl ve gelecek baflka zamanlarda da yafla- bu gayretlerin din binas›n›n yeniden ihyas›n›n
yabilir; geçmifl âlimler ve yaz›lan eserler onunla yap› malzemeleri olabilmesi için tarihî geliflim se-
ça¤dafl olabilir, böylece bir tür al›flverifl yap›labi- rüvenimizdeki köfle tafllar›m›za ihtiyac›m›z var-
lir. Bu al›flverifl sonucu, Peyami Safa’n›n, “Eski d›r. Düflündüklerimizin, duygular›m›z›n ve aksi-
baflkad›r, eskimifl baflkad›r. Nice eskiler vard›r ki yonlar›m›z›n sa¤lam bir perspektifle tutarl›l›k ve
hiç eskimez.” fleklinde ifade etti¤i gibi, eski diye süreklilik kazanmas›yla varolufl zincirine bir katk›
düflündü¤ümüz fley, eskimemifl olmaktad›r. yapabilmemiz, geleneksel birikimin fark›na var›l-
Böylece gelenek, geçmiflin ideallerinin yeniden mas›yla mümkün olacakt›r.

ARALIK 2010 17 SAYI: 240


Gündem
Dr. M. Selim Ar›k
Bursa Merkez Vaizi

Örf âdet olarak


gelenekler ve din

Örf ve âdetler, toplum taraf›ndan bilinen, kabul edilen, hofl karfl›lanan, dine
göre de meflrû ve makbul olan davran›fllard›r. Kur’an’da geleneklerin ak›l ve
vahiy süzgecinden geçirilmesi, vahye ayk›r› olmayan, akla ve insan yarat›l›-
fl›na uygun bulunan örf ve âdetlerin kabul edilmesi emredilmektedir.

Din, f›trî (yarat›l›fla uygun) olup insanl›k tarihi ile mayan ve toplumun yap›s›n› yans›tan kültürel
bafllar. Din, tarihin bütün devirlerinde ve bütün ifadelerdir. Kur’an-› Kerim’de önceki dinlere de
toplumlarda daima mevcut olmufl, milletlerin örf “‹slam” denildi¤i görülmektedir. (Bkz. Âl-i ‹mran, 19.)
ve âdetlerinin oluflmas›nda önemli rol alm›flt›r. ‹slam, tüm dinlerin ortak ismidir. Hz. Peygam-
Millet ve din kelimeleri aras›ndaki mana bütünlü- ber’in tebli¤ etti¤i ‹slam dininin kendine özgü
¤ü de dikkat çekicidir. Nitekim “Millet-i ‹brahim” hükümleri varsa da, önceki peygamberlere em-
terimi “Din-i ‹brahim” anlam›nda kullan›lmakta- redilen birçok husus aynen devam etmektedir.
d›r. Ünlü Türk filozofu Fârâbî (339/950) milleti; Mesela adam öldürmek, zina etmek ve h›rs›zl›k
“Bir toplulu¤un bafl yöneticisinin koydu¤u flart- yapmak tüm dinlerde yasak k›l›nm›flt›r. Erkekle-
larla mukayyet görüfl ve davran›fllar” fleklinde rin sünnet olmas› ise, Hz. ‹brahim’den intikal
tan›mlar. Din ise, “Allah taraf›ndan konulmufl, eden f›trî bir gelenektir. (Bkz. Buhari, Enbiya, 8.) Gü-
ak›l sahiplerini kendi arzular› ile bizzat hay›rlara nümüzde Yahudilerde bu gelenek hâlâ devam
sevk eden ilahî bir nizam” olarak tarif edilir. fiu etmektedir. Hak dinler; kiflinin can›n›, mal›n›, ak-
hâlde “din” ve “millet” terimleri birbirinden ayr›l- l›n›, dinini ve neslini korumay› hedeflemifltir.

ARALIK 2010 18 SAYI: 240


Gündem

Hz. Peygamber, tevhid düflüncesine ve ‹brahimî gelene¤e ayk›r› bu-


lunmayan âdetleri kabul ederken, insanl›¤›n f›trat›na ve tevhide ters
düflen adetleri tamamen kald›rmaya yönelik çaba içinde olmufltur. Bu
düflünceler çerçevesinde ‹slam kültür ve gelene¤inin temelini teflkil
eden ‹slami ilimler, birer disiplin hâline gelmifl, özellikle “hadis, f›k›h
ve kelâm ilmi” Müslümanlara bu konuda en temel referans olmufltur.

Gelenekler: Örf ve inanç, tutum ve


âdet davran›fllar›n› ifade
etmektedir. ‹slami-
Türkçe’deki gelenek
yet tevhid inanc›n›
sözcü¤ü, bazen “örf
getirerek putperest-
ve âdet”, bazen de
li¤e karfl› kesin tav›r
“töre” fleklinde ifade
alm›fl, bu inanc›n
edilmektedir. Örf ise,
eseri olan ve insan
“‹yi olan, yad›rganma-
flerefine yak›flma-
yan, bilinen, pefl pefle
yan bütün kötü
gelen” anlam›na gel-
âdetleri ortadan kal-
mektedir. (Râg›b el-‹sfa-
d›rm›flt›r. Zira cehâ-
hânî, el-Müfredât, s. 334.)
let, ilmin z›dd› ola-
Sevinç günlerini hat›r-
rak “bilgisizlik” anla-
latan “bayram” keli-
m›na gelmektedir.
mesinin Arapça karfl›-
Kur’an’da bu husus
l›¤› “iyd” d›r. Iyd de,
“Hani inkâr edenler
“her y›l yeni bir se-
kalplerine taassubu,
vinçle dönen gün” an-
cahiliye taassubunu
lam›n› ifade eder.
yerlefltirmifllerdi. Al-
Böylece bayramlar›n
lah ise, Peygambe-
her y›l tekrarlanan ve
rine ve inananlara
milletin örf ve âdetine uygun olan gelenekleri ha-
huzur ve güvenini indirmifl ve onlar›n takva (Al-
t›rlatmaktad›r. Buna göre örf kelimesi, kamu vic-
lah’a karfl› gelmekten sak›nma) sözünü tutmala-
dan›n›n hay›rl› ve yararl› görüp âdet hâline getir-
r›n› sa¤lam›flt›.” (Feth, 26.) fleklinde belirtmektedir.
di¤i her türlü dinî ve millî konulardaki iyilik ve gü-
Görüldü¤ü gibi bu ayette, cahiliye ça¤›n›n taas-
zellikleri içermektedir. Abdullah b. Mesud
sup ve barbarl›¤›na, kin, nefret ve fliddetine ifla-
(r.a.)’un, “Müslümanlar›n iyi gördü¤ü Allah kat›n-
ret edilmektedir. Bundan dolay› Araplar›n ‹slam
da da iyidir. Onlar›n kötü gördü¤ü Allah kat›nda
döneminden önceki hayatlar›na “cahiliye devri”
da kötüdür.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 379.) riva-
denilmifltir. Bu ayn› zamanda Araplar’›n çevrele-
yeti, toplumda kabul gören güzel âdetlerin
rinde yaflayan insanlara göre medeniyet bak›-
Kur’an ve Sünnet çerçevesinde olmas›na iflaret
m›ndan geri kalmalar›, puta tapmalar›, kötülük
eder. Çünkü Kur’an ve Sünnetin hofl görmedi¤i-
yapmalar›n› önleyen bir din, bir peygamber ve
ni, Müslümanlar da tasvip etmez. fiu hâlde örf
semavi kitaba sahip olmamalar›d›r. ‹slamiyet ise,
ve âdetler, toplum taraf›ndan bilinen, kabul edi-
ayd›nlanma ve bilgi devridir ve bu anlamda ca-
len, hofl karfl›lanan, dine göre de meflrû ve mak-
hiliye ça¤›n›n karfl›t›d›r.
bul olan davran›fllard›r. Kur’an’da geleneklerin
ak›l ve vahiy süzgecinden geçirilmesi, vahye ay- Taassup olarak yerleflen gelenekler
k›r› olmayan, akla ve insan yarat›l›fl›na uygun bu-
Hz. Peygamber zaman›nda Hz. ‹brahim'in getir-
lunan örf ve âdetlerin kabul edilmesi emredil-
mifl oldu¤u dine inanan birtak›m kimselerin
mektedir. (Bkz. Bakara,170.)
mevcut oldu¤u bilinmektedir. Bunlar, putlara
Cahiliye taassubu tapm›yorlar, kurban keserek ya da baflka bir fle-
kilde onlara tazimde bulunmuyorlard›. Bu inanç-
Cahiliye dönemi, Araplar’›n ‹slam’dan önceki

ARALIK 2010 19 SAYI: 240


Gündem

taki kimseler zina ve fuhfla yönelmiyor, içki içmi- bir mazhariyet ve flerefti. Müflrikler, Kâbe’de ge-
yor, ya¤ma-soygun, h›rs›zl›k, cinayet vs. gibi dö- leneklerine göre ibâdet ederken ›sl›k çal›p el ç›r-
nemin yayg›n kötülüklerine bulaflm›yor, k›z ço- parak Beytullah’›n çevresinde dolafl›yorlar ve
cuklar›n› diri diri topra¤a gömenlere engel olma- Kureyflîler’in imtiyaz alâmeti olarak Kâbe’yi ç›p-
ya çal›fl›yorlard›. Bunlar aras›nda Hz. Ebu Bekir lak tavaf ediyorlard›. (‹bn Kesîr, III, 593-594.) Yine ca-
ilk s›ralarda yer almaktayd›. Cafer b. Ebî Talib, hiliye dönemindeki bir gelene¤e göre Araplar ih-
Habeflistan Kral› Necafli’ye vard›¤› zaman Arap- raml› iken veya daha baflka baz› dinî gerekçeler-
lar›n baz› cahiliye geleneklerini flöyle anlatm›flt›r: le evlerine girmezler; mutlaka girmeleri gerekti-
“Ey Hükümdar! Biz cahiliye taassubuna sahip ¤inde de -kap›y› kullanman›n do¤ru olmad›¤›na
bir kavimdik. Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, inand›klar› için- evlerin arkas›ndaki bir pencere-
fuhufl yapard›k. Akrabal›k ba¤lar›na riayet et- den veya açt›klar› bir delikten girerlerdi. Çünkü
mez, komflular›m›za kötülük eder, güçlü olan›- bunun iyi ve erdemli bir davran›fl oldu¤una ina-
m›z zay›flar› ezerdi.” (‹bn Hiflam, es-Sire, I, 335.) Bu n›rlard›. Kur’an-› Kerim, “‹yilik, evlere arkalar›n-
gelenekler yaln›z Arabistan’da de¤il, her dö- dan girmeniz de¤ildir. Ama iyi davran›fl takva
nemde taassup olarak yerleflmifl kötü âdetleri sahibi insan›n davran›fl›d›r. Evlere kap›lar›ndan
ifade etmektedir. ‹slam, cahiliye dönemindeki girin. Allah’a sayg›l› olun ki kurtulufla eresiniz.”
evlat edinme, iki k›z kardefli bir nikâhta tutma, (Bakara, 189.) ayeti ile bu davran›fl›n anlams›z bir
kardefllik sözleflmesi, s›rf vasiyete dayal› miras meflakkat oldu¤unu anlatm›flt›r. Ayr›ca bu dav-
paylaflt›rma usulleri gibi gelenekleri de kald›r- ran›fl evdekileri rahats›z edece¤i için edebe de
m›flt›r. (Nisa, 11-14.) Araplar›n Kâbe ile iliflkileri, ayk›r›d›r. As›l iyi ve erdemli olan davran›fl, anlam-
ibâdetleri de cahiliye taassubuna dayanmaktay- s›z geleneklerin tekrar› de¤il, insan›n her iflini
d›. Zira onlar, Kâbe’nin içine koyduklar› putlara takvâya göre yapmas›, yani tutum ve davran›fl-
tap›yorlard›. Arap gelene¤inde de Kâbe’nin ba- lar›n› Allah’a ve O’nun buyruklar›na sayg› bilinci
k›m ve yönetim sorumlusu (velîsi) olmak büyük içinde yerine getirmesidir mesaj› verilmektedir.

ARALIK 2010 20 SAYI: 240


Gündem

Özenti ve taklid Sonuç


‹slami ahlaka uymayan gelenekleri fluursuz ‹slam dininin son elçisi Hz. Peygamber'in nü-
özenti içinde taklid etmek dinen hofl karfl›lan- büvveti, Mekke ve Medine dönemi olarak ikiye
mam›flt›r. Nitekim bu konuda hadiste flöyle ha- ayr›lmaktad›r. Bu dönemlerin ‹slam kültür ve ge-
ber verilmektedir: "Kim bir (yabanc›) millete (dinî lene¤i aç›s›ndan önemli bir yeri vard›r. Zira Mek-
ve ahlaki yönden) benzemeye çal›fl›rsa (kendi ke dönemi, inanç, ahlak, sosyal ve kültürel de-
benli¤ini ve ‹slam’›n izzetini düflünmeden, onlar ¤erleriyle, ayr› dünyalar›n insan› olan cahiliye
gibi olmaya ve yapmaya kendisini zorlasa), art›k Araplar›n›n, inanç ve de¤erler yönünden yeni-
o kifli onlardan say›l›r." (Ebû Davûd, Libâs, 5.) Bu ha- den ele almakla geçmifltir. Medine dönemi ise,
disteki sak›nd›rma Müslümanlar›n flahsiyetlerini Mekke döneminde yetiflen yeni insan tipinin,
ve ahlaklar›n› korumaya yöneliktir. Yoksa fayda- inanç ve düflünce sisteminin pratik hayata geç-
l› ifllerde gayrimüslimlerin yapt›¤›n› yapmama ti¤i dönemdir. Bunlar›n muhtevas› ise, daha çok
anlam›nda de¤ildir. muamelât olarak bilinen, hukuk, iktisat gibi ko-
nularla birlikte namaz, oruç, zekât gibi ibadetle
Cahiliye devrindeki kad›nlar›n vücutlar›na i¤ne ile
ilgili konular› teflkil ediyordu. Nitekim Hz. Âdem
yapt›rd›¤› “dö¤me” âdetini Peygamberimiz ya-
(a.s.) ile bafllayan ve zaman zaman fetret dö-
saklam›flt›r. (Bkz. Buhari, Libâs, 84.) Nitekim H›risti-
nemleri geçiren tevhid inanc›, en son ve kamil
yanlar›n Kudüs hac›lar›n›n da kollar›na dö¤me
hâliyle yeniden flekillenmifltir. Bu yeni din, geç-
yapt›rd›klar› nakledilmektedir. (Kâmil Miras, Tecrid-i
mifle ait her türlü yanl›fl ve bat›l düflünceleri ge-
Sarih Tercemesi, VI, 381.) Oysa insan›n vücudunu
ride b›rakarak kendi kültürünü de oluflturmufltur.
süs ve gösterifl olarak da¤lamas› haramd›r.
Bu kültürün odak noktas›n› hiç flüphesiz “tev-
‹slam dini, f›trata önem veren bir din oldu¤un-
hid” düflüncesi teflkil etmektedir. Dolay›s›yla Hz.
dan “ahsen-i takvim” üzere yarat›lan insan›n f›t-
Peygamber, tevhid düflüncesine ve ‹brahimî ge-
rat-› asliyesini de¤ifltiren bu dövme âdetinden
lene¤e ayk›r› bulunmayan âdetleri kabul eder-
insanlar› uzaklaflt›rmaya çal›flm›flt›r. Nitekim bir
ken, insanl›¤›n f›trat›na ve tevhide ters düflen
baflka hadiste, “Güzellik için dö¤me yapt›ran ve
âdetleri tamamen kald›rmaya yönelik çaba için-
Allah’›n yaratt›¤› güzelli¤i de¤ifltirmeye kalkan
de olmufltur. Bu düflünceler çerçevesinde ‹slam
kad›nlar› Allah rahmetinden uzaklaflt›rs›n” (Tirmizi,
kültür ve gelene¤inin temelini teflkil eden ‹slami
Edeb, 33.) buyrulmaktad›r. Hadiste yaln›z kad›nla-
ilimler, birer disiplin hâline gelmifl, özellikle “ha-
r›n zikredilmesi ise, bu kötü âdetin Arabistan’da
dis, f›k›h ve kelâm ilmi” Müslümanlara bu konu-
bilhassa kad›nlar aras›nda cereyan etmesinden
da en temel referans olmufltur. Toplumun yaz›l›
dolay›d›r. Bu konudaki yasak hem erkek hem de
ve uygulamal› kültüründe var olan iyi âdetler de-
kad›nlar için geçerlidir. Günümüzde de çeflitli ül-
vam ettirilip, kötü gelenekler terk edilmelidir.
kelerde yap›lan bu dö¤me gelene¤i, özellikle
Müslüman toplumunun kültür miras›n›n bafl›nda
gençlerimiz aras›nda da âdet hâline getirilmeye
ise ibadetler, aile de¤erlerine ba¤l›l›k, insan hak-
çal›fl›ld›¤› görülmektedir.
lar›na sayg›, içki, uyuflturucu ve fuhufltan uzak-
Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra, laflma gelmektedir. O hâlde bizlere miras olarak
buradaki Müslüman ahalinin ‹ran’dan gelenek intikal eden bu güzel geleneklerimizi, samimi ni-
olarak intikal eden “nevruz” ve “mihrican” bay- yet ile ibadet hâline çevirmeli, ibadetlerimizi (flu-
ramlar›n› kutlamaya devam ettiklerini görmüfltür. ursuz yaparak) âdet hâline getirmemeliyiz. Me-
Bunun üzerine, “Allah sizin için o iki günü daha sela gelenek olarak kutlanan mevlid, dü¤ün ve
hay›rl› iki günle, kurban ve ramazan bayram›yla sünnet merasimleri dinin ruhuna uygun olarak
de¤ifltirmifltir.” (Ahmed b. Hanbel, III, 103.) buyur- icra edildi¤inde, bu gelenekler ayn› zamanda bir
mufllard›r. Demek ki Peygamberimiz o dönem ibadet hükmüne geçmektedir. Böylece toplu-
itibariyle Müslüman olmayan, ateflperest olan mun kültürü ve gelene¤i hakiki milletine/dinine
bir toplumun geleneklerinin bayram olarak kut- dayan›rsa, o âdet ve gelenekler ibadet hâline
lanmas›n› hofl karfl›lamam›flt›r. ‹slam dininde ge- dönüflebilmektedir. fiu hâlde toplumdaki var
lenek olarak kutlanan bu bayramlar, kurban ke- olan örf, âdet ve geleneklerin, milletimizin öz
simi ve s›la-› rahim ziyaretleriyle ayn› zamanda benli¤ine uygun olup olmad›¤›na iyi bak›lmal›d›r.
ibadet hâline dönüflmüfl olmaktad›r.

ARALIK 2010 21 SAYI: 240


D‹N - DÜfiÜNCE - YORUM
Prof. Dr. M. fievki Ayd›n
Diyanet ‹flleri Baflkan Yard›mc›s›
msaydin@diyanet.gov.tr

Dindar›n kül yutmas›


Müslüman›n, karfl›laflt›¤› dinî nitelikli her bilgiyi Kur’an ve Sünnet ölçütüyle test etmek
suretiyle do¤ru olup olmad›¤›n› belirlemeye çal›flma yükümlülü¤ü bulunmaktad›r. ‹s-
lam’› genel hatlar›yla ve bir bütün olarak kavram›fl bir Müslüman, bunu flu veya bu öl-
çüde yapabilir. Özellikle de dinin sabiteleri dedi¤imiz dinin olmazsa olmazlar› aç›s›n-
dan bunu rahatl›kla yapabilmelidir.

¤retmen merkezli, takrire dayal› ezberci e¤itimin (bk. Ayd›n,

Ö Kas›m, 2009) çark›ndan geçmifl insanlar›n en önemli temel


yanl›fllar›ndan biri, bilgiye yaklafl›m biçimleridir. Onlar, mu-
hatap k›l›nd›klar› bilginin hep mutlak do¤ru oldu¤una flartland›r›ld›k-
lar› için güvendikleri birisinden okuduklar› ve dinledikleri bilgi karfl›-
s›nda genelde kendilerini “pasif al›c›” olarak konuflland›r›rlar. Kendi-
lerini, o bilginin kal›b›na girmekle yükümlü nesne olarak görürler. O
bilginin do¤rulu¤unu sorgulama, anlamland›rmaya çal›flma, man-
t›ksal bir iç tutarl›l›¤a sahip olup olmad›¤›n› yoklama, di¤er bilgilerle
iliflkisini kurma gibi ifllemlere tabi tutma ihtiyac› duymazlar. Hele bir
de bu bilgi dinî nitelikli ise, onun karfl›s›nda hiçbir varl›k eseri gös-
ter(e)mez, kendilerini ona büsbütün teslim etmeyi gerekli görürler.
Dinde teslim olma vard›r; ancak bunun mahiyetini ve s›n›rlar›n› çok
iyi bilmek gerekir. (bk. Ayd›n, Aral›k, 2009.) ‹slam’a göre kay›ts›z flarts›z
teslimiyet, sadece Allah’a ve Rasulüne’dir ve bu teslimiyet de körü
körüne bir teslimiyet de¤ildir; bu teslimiyet karar›n›n arkas›nda bilgi
ve düflünceden beslenen bir anlamland›rma süreci yer almaktad›r.
Allah ve Rasulü (s.a.s.), bir fley buyuruyorsa, mümin ona teslim ol-
makta tereddüt etmez/etmemelidir. “Ey iman edenler! … Bir konu-
da anlaflmazl›¤a düfltü¤ünüzde, onu Allah ve Rasulü’ne götürü-
nüz.” (Nisa, 59.) “Hay›r! Rabbin’e andolsun ki, onlar aralar›nda ç›kan
anlaflmazl›klarda seni hakem k›l›p sonra da verdi¤in karar nedeniy-
le içlerinde hiçbir zorlanma/s›k›nt› hissetmeksizin tam bir teslimiyet-
le ba¤lanmad›kça iman etmifl olmazlar.” (Nisâ, 65.)
Her mümin, Allah ve Elçisi’nin ne buyurdu¤unu anlam(land›rm)aya
çal›flmakla yükümlüdür. Anlamadan tabi olmak/uymak nas›l müm-
kün olabilir? Nitekim Kur’an ayetleri üzerinde müminlerin derin de-
rin düflünmeleri, onlar› anlam(land›rm)aya çabalamalar› bizzat Allah
taraf›ndan istenmektedir. (bk. Nisa, 82; Muhammed, 24; Mu’minun, 68; Sâd,
29.)

ARALIK 2010 22 SAYI: 240


D‹N - DÜfiÜNCE - YORUM

Bu anlam(land›rm)a/kavrama görevini yerine ge- rü ve Ahlak Bilgisi ö¤retmenli¤i yapan ve din e¤i-
tirmeye çabalayan Müslüman, Allah’›n maksad›n› timi dal›nda yüksek lisans diplomas› bulunan çok
yakalamaya çal›fl›rken, Hz. Peygamber (s.a.s.) d›- çal›flkan bir bayan ö¤rencim göndermifl. Onun
fl›nda, karfl›laflt›¤› hiçbir beflerî yoruma kay›ts›z yazd›klar› bu konuda tipik bir örnek teflkil etti¤i
flarts›z teslim olma, onu kabullenme tavr›n› tak›n- için onlar› sizinle paylaflmak istiyorum:
mak durumunda de¤ildir/olmamal›d›r. Allah ve
“Say›n Hocam, bu hafta arkadafllar taraf›ndan bir
Rasulü (s.a.s.) d›fl›nda hiçbir otorite, kay›ts›z flart-
cuma oturmas›na davet edilmifltik. Gitti¤imizde
s›z ba¤lanmaya de¤er ve sorgulanamaz gö-
iki hoca han›m›n da Kur’an okumak ve sohbet et-
rül(e)mez. Hristiyanl›kta oldu¤u gibi bir din adam›
mek için geldiklerini gördük. Okunan Kur’an’dan
s›n›f›n›n bulunmad›¤› ‹slam’da, dinin temel kayna-
sonra hoca han›mlardan biri sohbet etmeye bafl-
¤›n›n anlafl›lmas› ve yorumlanmas› konusunda te-
lad›. Bir saat boyunca hiç susmadan pefl pefle
kel söz konusu de¤ildir. Bu konuda Müslüman›n
ayet ve hadisleri s›ralad›, büyüklerin hâllerinden
körü körüne bir ba¤lanma içinde olmas›n› ‹slam
örnekler verdi. Sözü namaza getirdi ve ikindi na-
asla hofl görmemektedir.
maz›yla ilgili flöyle bir olay anlatt›: Bir gün ashab-›
Bu yüzden Müslüman›n, karfl›laflt›¤› dinî nitelik- kiram mescidde bir kad›n›n a¤lamas›na flahit
li her bilgiyi Kur’an ve Sünnet ölçütüyle test et- olurlar ve niçin a¤lad›¤›n› sorarlar, söylemez. He-
mek suretiyle do¤ru olup olmad›¤›n› belirlemeye men onu al›p Peygamber Efendimiz’in huzuruna
çal›flma yükümlülü¤ü bulunmaktad›r. ‹slam’› ge- götürürler. Kad›n hâlâ a¤lamaktad›r. Peygambe-
nel hatlar›yla ve bir bütün olarak kavram›fl bir rimiz niçin a¤lad›¤›n› sorar. O da çok büyük gü-
Müslüman, bunu flu veya bu ölçüde yapabilir. nahlar iflledi¤ini ve bunlardan dolay› a¤lad›¤›n›
Özellikle de dinin sabiteleri dedi¤imiz dinin olmaz- söyler. Peygamberimiz de bunlar› kendisine an-
sa olmazlar› aç›s›ndan bunu rahatl›kla yapabilme- latmas›n› ister. Kad›n bafllar anlatmaya. ”Ya Ra-
lidir. sulallah! Ben zina ettim, bu zinadan bir çocuk
do¤du ve ben bu çocu¤u öldürdüm ve bir sirke
Sahip oldu¤u bu imkan, Müslüman›n kolay kolay
küpüne att›m. Bu sirkeyi de insanlara satt›m. Ben
kül yutmamas›na katk› sa¤lamaktad›r. Ancak ne
a¤lamayay›m da kimler a¤las›n!” demifl. Peygam-
yaz›k ki, bu imkân›n iyi de¤erlendirilmemesi nede-
berimiz de: “Sus kad›n sus. Ben de ikindi nama-
niyle tarihte zaman zaman bir çok hurafe ‹slam’a
z›n› kaç›rd›n zannettim.” demifl.
mal edilebilmifl; bir çok Müslüman bunlar› ‹slam
sayabilmifltir. Osmanl›n›n son asr›nda özellikle Hoca han›m bunlar› anlat›rken çok flafl›rd›m ve
hoca k›l›¤›na girmifl gayrimüslimlerin katk›lar›yla her kesimden insanlar›n geldi¤i misafirlerin tepki-
hurafelerin oldukça rahat yay›ld›¤› söylenebilir. leri nas›l olacak diye yüzlerine bakt›m. Hepsi gü-
Bunun önünü almak, karfl›laflt›¤› dinî nitelikli bilgi- zel güzel dinliyordu. Kimse flafl›rmam›flt›. Bu beni
leri ‹slam’›n temel de¤erleri ›fl›¤›nda sorgulay›p daha da flafl›rtt›. …”
anlamland›rabilecek müminleri yetifltirmekle
Dikkat edin, dinleyenler aras›nda okumufl/e¤itimli
mümkün olacakt›r.
bayanlar var. Bu foto¤raf, ‹slam ad›na ne kadar
Geçenlerde bir mektup ald›m. Y›llard›r Din Kültü- ürkütücü ve endifle verici! Din diye anlat›lanlar›n

ARALIK 2010 23 SAYI: 240


D‹N - DÜfiÜNCE - YORUM

hiçbir do¤ru taraf› yok. Üstelik ‹slam’›n temel ce kolayd›r. Akl›na eseni, a¤z›na geleni din diye
prensipleriyle aç›kça çeliflen ifller (büyük günah- anlatabilir. Bu kifli, bir de kötü niyetli ise, her tür-
lar), rahatl›kla hafife al›n›yor. Zina, cana k›yma, lü as›ls›z fleyleri, hurafeleri ‹slam diye rahatl›kla tel-
hem de öz çocu¤unu öldürme, insanlar›n sa¤l›¤›- kin edebilir. Böyle birinin söyledikleri ne kadar
n› tehlikeye sokma, sahtekârl›k, haram kazanç el- as›ls›z olursa olsun, onlar› meflhur ‹slam büyükle-
de etme gibi büyük haramlar, bir ikindi namaz›y- rinden birine dayand›r›yorsa, sorgusuz sualsiz ka-
la karfl›laflt›r›larak onun önemini vurgulamak ad›- bul edilmesini garanti eder. Söze, “Hz. Peygam-
na alabildi¤ine hafife al›n›yor. “Kul hakk›yla Al- ber buyuruyor ki,…” diye bafllad› m›, karfl›s›nda-
lah’›n huzuruna gitmemeye özellikle özen göster- kiler o sözün gerçekten Sevgili Peygamberimiz’e
me” anlay›fl› âdeta s›f›rlan›yor. ait olup olmad›¤›n› merak etmedikleri gibi, ger-
çekte ona ait oldu¤u bilinen hadis-i flerifleri do¤-
Bütün bunlar›n ‹slam’la asla ba¤daflmayan as›ls›z
ru anlay›p anlamad›¤›n› sorgulama ihtiyac› da
fleyler oldu¤unu anlamak için öyle ileri düzeyde
duymazlar. Söze “Allah buyuruyor ki,…” diye
bir ‹slam bilgisine sahip olmak gerekmez; ‹slam’›
bafllarsa, bu takdirde onun do¤ru anlay›p anla-
ana hatlar›yla tan›m›fl olmak, bu gerçe¤i fark et-
mad›¤›n› araflt›rmaya hiç yeltenmezler. Yanl›fl an-
mek için yeter de artar bile. Ama bizim e¤itim-
lat›mlara herhangi bir olumsuz tepkinin verilme-
li insanlar›m›z›n bile bunu baflaramad›¤›n› görmek
mesi, böyle hocalar› iyice rahatlatmaktad›r. Böyle
gerçekten düflündürücüdür.
bir ortamda, yanl›fllar›n düzeltilmesi imkân› da or-
Bu insanlar, genelde dinî bilgi karfl›s›nda özne tadan kalkmaktad›r. ‹slam’› içten çökertmenin en
olarak kalmaya yönelik hiç bir çaba göster(e)mi- kestirme ve ekonomik yolu da bu olsa gerek.
yorlar. Hoca diye tan›d›klar› bir han›m›n din ad›na
Sevdiklerinin aktard›klar› bilgilerle kal›planan bu
söylediklerini pasif kabullenici yaklafl›mla dinle-
kimseler, ayn› zamanda baflkalar›ndan gelen
mekle yetiniyorlar. Sunulan dinî bilgiler üzerinde
farkl› bilgileri anlamaya çal›flmaya ihtiyaç duyma-
düflünmek, onlar› sorgulay›p anlamland›rmaya,
dan hemen reddetme refleksiyle de hareket
onlar› bütünlefltirip tutarl›l›¤›n olup olmad›¤›n›, bil-
ederler; aforizmac›d›rlar, tahammülsüzdürler.
dikleri temel dinî prensiplerle ba¤dafl›p ba¤dafl-
mad›¤›n› yoklamaya yönelik hiçbir çaba göstermi- Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› olarak alt› y›l önce Kur’an
yorlar. Hoca diye tan›nan kifli, Hz. Peygam- Kurslar› ve E¤itim Merkezlerinde uygulamaya
ber’den nakletti¤ini belirtince akar sular duruyor; koydu¤umuz yeni din e¤itimiyle, her insan›m›z›n
onu dinleyip söylediklerini oldu¤u gibi kabullen- sözü edilen olumsuzluklardan ar›n(d›r›l)mas› he-
mek, onlar›n kal›b›na dökülmekten baflka bir al- deflenmektedir. Bu yeni e¤itim anlay›fl›na göre
ternatif oldu¤unu düflünemiyorlar. Çark›ndan yürütülecek olan din e¤itimi faaliyetleri, insan›m›-
geçtikleri ezberci/kal›play›c› e¤itim ortam›/çevresi, z›n düflünme, anlamland›rma, sorgulama yete-
elefltirel düflünme/anlamland›rma/sorgulama ye- neklerini besleyerek gelifltirecektir. Bu e¤itimden
teneklerini böylesine dumura u¤ratm›fl. Aktar›lan geçen birey, dinin esaslar›n› ezberlemekle yetinen
bilginin güdümüne girmekten baflka bir alternatif- de¤il, onlar› anlam(land›rm)aya çabalayan ko-
leri kalmam›fl. numda olacak ve sonuçta din alan›nda kolay ko-
lay kül yutmama yetkinli¤ine eriflecektir. Bu an-
Bilgiye böyle yaklaflma, kifliyi kullan›lmaya haz›r
laml› ö¤renmeyi gerçeklefltiren din e¤itiminden
nesneye dönüfltürür; dolay›s›yla her türlü kullan›-
yararlanan insan›m›z, kolay kolay hatalar›n üzeri-
ma ve istismara müsait hâle getirir. Bu “her tür
ne yatmayacak, tepkilerini gösterecektir. Böylece
kullan›m ve istismara”, ‹slam’la taban tabana z›t
din ö¤retenler/anlatanlar hata yapmamak için
durumlar da dahildir. ‹slam ad› alt›nda onunla as-
alabildi¤ine titiz davranmak zorunda kalacaklar›
la ba¤daflmayan fikirler bile bunlara rahatl›kla ka-
gibi, yap›labilecek hatalar da geliflen elefltirel dü-
bul ettirilebilir, savundurulabilir, haram ifller bunla-
flünce sayesinde hemen fark edilerek düzeltilebi-
ra yapt›r›labilir. Hem de büyük bir içtenlikle ve öz-
lecektir.
veriyle yaparlar. ‹slam dünyas›nda bugün bunun
örnekleri bolca sergilenmektedir. KAYNAK
AYDIN M. fievki, “Ezberci Din E¤itimi”, Diyanet Ayl›k Dergi,
Söylediklerinin hesab›n› Allah’a verece¤i bilincin- Kas›m, 2009.
AYDIN M. fievki, “ Din E¤itimi Sorgulay›c› Düflünmeyi Besle-
den yoksun veya bu düflüncesi çok zay›f olan bi- melidir”, Diyanet Ayl›k Dergi, Aral›k, 2009.
rilerinin, böyle kiflilere hocal›k yapmas› son dere-

ARALIK 2010 24 SAYI: 240


D‹N - DÜfiÜNCE - YORUM
Prof. Dr. Suat Cebeci
Sakarya Üniv. ‹lahiyat Fak.

Din hizmetlerinde
dinî dan›flmanl›k ve
rehberli¤in temelleri
Namaz, oruç, zekât, hac, kurban ibadetlerinin yerine getirilmesinde oldu¤u gibi,
toplumda s›kl›kla karfl›lafl›lan do¤um ve ölümler, evlenme ve boflanmalar, anlafl-
mazl›k ve huzursuzluklar, aile ve akraba iliflkileri, dinî bilgi ihtiyaçlar›, yard›mlaflma
ve dayan›flma konular›nda da din görevlisinin yard›m ve rehberli¤ine ihtiyaç duyul-
maktad›r. Bunlar›n yan›nda hastalara, düflkünlere, engellilere, fakirlere, çaresizlere
yönelik hizmetler de ayr› bir önem arz etmektedir. Bu alanlarda yap›lmas› gereken-
ler bir dinî dan›flmanl›k ve rehberlik hizmetidir.

D
in hizmetleri cami ile s›n›rl› kalmamakta, cami d›fl›nda da ge-
nifl bir alan› kuflatmaktad›r. Namaz, oruç, zekât, hac, kur-
ban ibadetlerinin yerine getirilmesinde oldu¤u gibi, toplum-
da s›kl›kla karfl›lafl›lan do¤um ve ölümler, evlenme ve boflanmalar,
anlaflmazl›k ve huzursuzluklar, aile ve akraba iliflkileri, dinî bilgi ihti-
yaçlar›, yard›mlaflma ve dayan›flma konular›nda da din görevlisinin
yard›m ve rehberli¤ine ihtiyaç duyulmaktad›r. Bunlar›n yan›nda has-
talara, düflkünlere, engellilere, fakirlere, çaresizlere yönelik hizmetler
de ayr› bir önem arz etmektedir. Bu alanlarda yap›lmas› gerekenler
bir dinî dan›flmanl›k ve rehberlik hizmetidir.
Kur'an ve Sünnette dinî dan›flma ve rehberlik anlam›na gelebilecek
görev ve hizmetlere dair epeyce bilgi mevcuttur. Bu bilgiler, dinî da-
n›flma ve rehberlik hizmetinin befl temel gerekçeye dayand›¤›n› gös-
termektedir.
1. Bilme ihtiyac›
Allah, insanlar› ö¤renme ve bilme ihtiyac› ile yaratm›fl ve bilmedikleri
hususlar› bilenlere sormalar›n› "E¤er bilmiyorsan›z ilim sahiplerine so-
run" (Nahl, 43.) mealindeki ayetle emretmifltir. Peygamberimiz de,
"Kim bir bilgi kendinden istenir de onu gizlerse, k›yamet gününde Al-
lah onun a¤z›na ateflten bir gem vurur." (Ebu Davud, ‹lim: 9; Tirmizi, ‹lim:
3.) buyurarak kendisinden bir bilgi istenen kimsenin mutlaka bu tale-
bi karfl›lamas› gerekti¤ini beyan etmifltir. Bu ayet ve hadisten anlafl›-
l›yor ki, hem bilinmeyen hususlar›n sorulmas› hem de sorulana ce-
vap verilmesi Müslümanlar için bir vecibedir.

ARALIK 2010 25 SAYI: 240


D‹N - DÜfiÜNCE - YORUM

2. ‹kna olma ihtiyac›


Bilmek insan için nas›l bir ihtiyaç ise, ö¤rendi¤i ve
inand›¤› hususlarda ikna olmak da ayn› flekilde bir ih-
tiyaçt›r. ‹nsan›n bir bilginin do¤ru oldu¤una inanmas›,
o konuda ikna oldu¤u anlam›na gelmemektedir.
Kur'an-› Kerim’de, Allah'›n dostu (Halilullah) payesine
mazhar olmufl bir peygamber olan Hz. ‹brahim'in bi-
le ikna olmaya ihtiyaç duydu¤u anlat›lmaktad›r. "Ha-
ni ‹brahim, 'Rabbim! Bana ölüleri nas›l diriltti¤ini gös-
ter' demiflti. (Allah ona) '‹nanm›yor musun?' deyince,
'Hay›r (inand›m) ancak kalbimin tatmin olmas› için'
demiflti." (Bakara, 260.)
Allah Teala Hz. ibrahim'i örnek vermek suretiyle in-
sanlar›n en temel konularda bile iman etmekle kal-
may›p ikna olmak isteyeceklerine, bu iste¤in uygun
flekilde karfl›lanmas› gerekti¤ine dikkat çekmektedir.
Ayetin devam›nda Allah, "Öyleyse, dört kufl tut. On-
lar› kendine al›flt›r. Sonra onlar› parçalay›p her bir
parças›n› bir da¤›n üzerine b›rak. Sonra da onlar› ça-
¤›r. Sana uçarak gelirler." buyurarak, Hz. ‹brahim'e
ikna olmas› hususunda rehberlik etmifltir. Bu olay,
din e¤itimi ve din hizmetlerinde rehberlik edici bir yo- 4. Moral (manevi takviye) ihtiyac›
lun tutulmas› gerekti¤ini de aç›kça göstermektedir. Maneviyat insan›n; en içten, en anlaml› ve en kuflat›-
3. Yard›m ihtiyac› c› deruni dünyas›n›, ruhunu sarmalayan yan›n› olufl-
Hayat›n karmaflas› ve toplum hâlinde birlikte yaflama turur. Manevi s›k›nt›ya düflenlerin gözleri hiçbir fleyi
olgusu, insanlar aras›nda yard›mlaflmay› zorunlu k›l- görmez, maddi k›ymetler umurunda de¤ildir, her
maktad›r. ‹nsan hastal›k, yoksulluk, düflkünlük, çare- fleyden vazgeçebilirler. Zira manevi s›k›nt›, zihinsel
sizlik anlar›nda hep uzanacak bir yard›m elini bekler. bütünlü¤ün ve duygusal dinginli¤in bozulmas›n› ifade
Yard›m ihtiyac› sadece hayat›n maddi zorluklar› ko- etmektedir. Maneviyat› güçlendirmeye yönelik telkin-
nusunda de¤ildir. Kötülüklerden ar›nd›r›p iyi bir insan lerin bu konuda önemli iyilefltirici etkisi vard›r.
ve iyi bir Müslüman olma, bireysel ve toplumsal hu- Peygamberimizin yürüttü¤ü risalet görevi ile ilgi-
zuru ve mutlulu¤u sa¤lama konular›nda da yard›m- li olarak bazen üzüntüye kap›ld›¤›, moral bozuklu¤u
laflma ihtiyac› vard›r. Kur'an’da, "‹yilik ve takva husu- içine düfltü¤ü görülmüfl ve Allah Teala vahiy yoluyla
sunda yard›mlafl›n" (Maide, 2.) emri vard›r. Peygambe- onu teselli etmifltir. Bir ara vahiy gelmesi gecikince
rimiz de daha ayr›nt›l› ve vurgulu bir flekilde yard›m- müflrikler, “Rabbi ona dar›ld›, onu terk etti” fleklinde
laflma konusuna dikkatimizi çekmektedir: istihzai tarzda dedikodulara bafllad›lar. Bu durum
''Kim bir Müslüman›n bir dünyevi s›k›nt›s›n› giderirse, karfl›s›nda Peygamberin derin bir üzüntüye kap›lma-
Allah da onun k›yamet günü s›k›nt›lar›ndan birini gi- s› üzerine, “Kufllu¤a ve sükuna erdi¤inde geceye ye-
derir. Kim dünyada zora düflmüfl birinin iflini kolay- min olsun ki, Rabbin seni b›rakmad› ve sana dar›lma-
laflt›r›rsa, Allah da onun dünyada ve ahirette iflini ko- d› da...” (Duha, 1-3.) fleklinde bafllayan Duha suresi
laylaflt›r›r. Kim bir Müslüman›n dünyada a盤›n› kapa- nazil olmufltur.
t›rsa, Allah da onun dünya ve ahirette a盤›n› kapat›r. Allah Teala ‹nflirah suresinde de peygamberin daima
Kul din kardeflinin yard›m›nda oldu¤u müddetçe, Al- yan›nda ve yard›m›nda oldu¤unu hat›rlatarak, zorluk-
lah da kulunun yard›m›ndad›r.” (Tirmizi, Bir 19.) la karfl›laflt›¤›nda endifleye kap›lmamas›n›, her zorluk
Rehberli¤in tan›m›n› yap›p mahiyetini aç›klamaya ça- ortaya ç›kt›¤›nda ona karfl›l›k iki kolayl›k yarataca¤›n›
l›flan uzmanlar bunun kifliye yap›lan sistemli bir yar- bildirmifl ve onu rahatlatm›flt›r.
d›m süreci oldu¤u üzerinde ›srarla durmaktad›rlar. Hz. Peygamber’in moral takviyesine ihtiyaç duydu-
(Hasar› Tan, Psikolojik Dan›flma ve Rehberlik Teori ve Uygula- ¤unun ve Allah'›n onu teselli etti¤inin Kur’an’da anla-
ma, MEB, ‹stanbul, 2000) Allah ve Rasulünün bir Müslü- t›lm›fl olmas›, moral takviyesinin ne kadar önem-
man tavr› ve görevi olarak önümüze koyduklar› yar- li oldu¤una, ihtiyac› olanlara bu takviyenin verilmesi
d›mlaflma davran›fl›n›n, bir rehberlik hizmeti olarak gerekti¤ine dikkat çekmesi bak›m›ndan oldukça ma-
görülmesi gerekir. nidard›r.

ARALIK 2010 26 SAYI: 240


D‹N - DÜfiÜNCE - YORUM

ma k›z kaç›rma, kaçan k›z›n can›na kast etme, k›z› is-


temedi¤i kifliyle evlendirme, k›z çocuklar›n› okutma-
ma, kad›nlar› evden d›flar› ç›karmama gibi âdetlerin
düzeltilmesi de ayr› bir rehberlik hizmetini gerektir-
mektedir.
c) Kifliler aras›nda oldu¤u gibi akrabalar, kabileler,
zümreler fleklindeki insan gruplar› aras›nda da anlafl-
mazl›klar ç›kabilmekte, önüne geçilmedi¤i taktirde
bunun z›tlaflmalara, düflmanl›klara ve çat›flmalara
kadar gidebildi¤i görülmektedir. Kur'an-› Kerim’de
bu konuya dikkat çekilerek müminlerden iki grup
aras›nda bir çat›flma meydana gelmesi hâlinde bu-
nun derhal giderilmesi ve taraflar aras›nda bar›fl›n
sa¤lanmas› emredilmektedir. "E¤er müminlerden iki
grup birbirleriyle savafl›rlarsa aralar›n› düzeltin.” (Hucu-
rat, 8.) mealindeki ayet, anlaflmazl›¤› giderebilecek
yetkinlikteki kimseler için bunun farz-› ay›n mesabe-
sinde bir görev oldu¤unu göstermektedir.
Dinî Dan›flmanl›k ve Rehberlikte Temel Yaklafl›m
Dinî dan›flma ve rehberlik hizmetleri, problem-amaç-
yöntem iliflkisi ve bunlar›n uyumlu bütünlü¤ü içinde
5. Uzlaflma ihtiyac› yürütülecektir. Bu hizmetlerin konumuz ve yaz›n›n
Dinî dan›flma ve rehberlik hizmetini gerektiren temel hacmi gere¤i burada üzerinde durmam›za imkan ol-
sebeplerden biri de insanlar aras›nda s›kl›kla ortaya mayan belli kurallar›, usul ve esaslar› vard›r. Bunlar-
ç›kan uzlaflma ihtiyac›d›r. ‹nsanlar›n aile ve toplum dan önemine binaen sadece iki temel yaklafl›ma ifla-
hâlinde birlikte yaflamak zorunda olmalar›, s›k› iliflki ret etmekle yetinece¤iz.
ve iflbirli¤ine girmeleri sebebiyle ara s›ra anlaflmazl›k- Birincisi; dan›flmanl›k ve rehberlik çal›flmas›nda
lara düflülmektedir. Böyle bir durumda üçüncü fla- problemlerin öznelli¤i yani kiflilere özgü olufllar› esas
h›slar›n araya girerek taraflar› uzlaflt›rmalar›, bir reh- al›nmal›d›r. Zira problem bir kiflinin problemidir, ona
berlik görevi olarak yerine getirilmesi gereken dinî ve- özgüdür ve onun kiflili¤i ile ba¤lant›l›d›r. Bir problem,
cibelerdendir. onu yaflayan kiflinin karakterinden, kiflili¤inden, zihin-
Kur'an-› Kerimde uzlaflmazl›klar; (a) kifliler aras›nda, sel ve duygusal yap›s›ndan ba¤›ms›z bir flekilde çö-
(b) ailede, kar›-koca aras›nda ve (c) iki insan grubu zümlenemez. Ayn› problemi yaflayan iki kifliden biri-
aras›nda olmak üzere üç kategoride ele al›n›r. ne yönelik hizmette takip etti¤imiz yöntem baflar›-
a) Kifliler aras›ndaki anlaflmazl›¤›n giderilmesinin em- l› sonuç verirken, di¤erinde ayn› sonucu vermeyebi-
redildi¤i ayette, “Müminler ancak kardefltirler, öyley- lir. Bu bak›mdan dinî dan›flma ve rehberlik çal›flmas›
se kardefllerinizin aras›n› düzeltiniz!” (Hucurat, 1.) bu- yürütenlerin salt probleme de¤il, kiflilerin problemle-
yurulmaktad›r. Demek ki insanlar kardefl dahi olsalar rine yönelmeleri ve çok yönlü, esnek bir tarz benim-
aralar›nda anlaflmazl›k ve uzlaflmazl›klar›n olmas› semeleri gerekir.
mümkündür. Ayet anlaflmazl›¤a düflen kiflilerin aras›- ‹kinci temel yaklafl›m ise ihtiyaca odaklanmakt›r. Yu-
n› bulup anlaflmalar›n› sa¤lamay› müminlere emret- kar›da s›ralanan befl temel ihtiyaçtan hangisi ortaya
mektedir. ç›km›fl, dan›flmanl›k ve rehberlik hizmetine konu ol-
b) Efller aras›nda da zaman zaman ihtilaflar, ayr›l›¤a muflsa, onunla s›n›rl› kal›nmal›d›r. Örne¤in bilgi ihtiya-
kadar götürecek anlaflmazl›klar ç›kabilmektedir. Al- c› olan› ikna etmeye çal›flmamal›, ikna olma ihtiyac›n-
lah Teala Kur'an-› Kerim’de, "E¤er kar›-kocan›n ara- da olana moral takviyesi çabas›na giriflilmemelidir.
s›n›n aç›lmas›ndan endifle ederseniz, erke¤in ailesin- Bir konuda yürütülen dan›flmanl›k ve rehberlik hiz-
den bir hakem, kad›n›n ailesinden bir hakem gönde- meti s›ras›nda baflka konulara geçmeye yol açacak
rin, iki taraf (aray›) düzeltmek isterlerse, Allah da on- sebepler ortaya ç›ksa dahi konudan sapmamakta ›s-
lar› uzlaflt›r›r" (Nisa, 35.) buyurarak, müminlerin bu du- rar edilmelidir. ‹htiyaçlar› do¤ru tespit etmek, proble-
ruma seyirci kalmay›p efllerin aras›n› düzeltmelerini mi iyi tahlil etmek ve en uygun, yard›m hizmeti için
emretmifltir, iflte bu gerçek bir rehberlik hizmetidir. probleme odaklanmak, dinî dan›flma ve rehberli¤in
Toplumun baz› kesimlerindeki ailelerde eskiden kal- özünü teflkil etmektedir.

ARALIK 2010 27 SAYI: 240


D‹N VE SOSYAL HAYAT
H›z›r Ya¤c›
Bart›n/Ulus Müftüsü

Hz. Peygamber’in insan


haklar› ihlâlleri ile mücadelesi
Hz. Peygamber, Kur’an’›n insana tan›d›¤› inanç hürriyetini hayata tafl›yarak, Medine
sözleflmesinde Yahudilere inançlar›n› serbestçe yaflama hakk› tan›m›flt›r. H›ristiyan
Necran heyetine, baz› sahabilerin karfl› ç›kmas›na ra¤men peygamber mescidinde iba-
detlerini özgürce yapma f›rsat› tan›m›flt›r.

eygamberler, temel hak ve özgürlüklerin hayat sürmelerinin mücadelesini vermifltir. Hak-

P en önde gelen savunucular› olmufllard›r.


Kendilerinin maruz kald›klar› haks›zl›klarla
mücadeleleri bir yana, bafllang›çta pey-
gamberlere tâbi olanlar›n daha çok halk›n zay›f
s›zl›klarla mücadeleyi en onurlu görev saym›fl,
peygamberli¤inden önce Araplar›n övünç vesi-
lesi sayd›klar› “Hilfü’l-Fudûl” antlaflmas›na kat›l-
mas›n›, k›z›l tüylü develere sahip olmaya de¤ifl-
ve güçsüz kesiminden olmas›, haks›zl›¤a u¤ra- meyece¤ini ifade etmifltir. Can, mal, inanç, iffet
m›fl insanlar›n hak arama mücadelelerinde pey- gibi, insan›n en temel hak ve hürriyetleri u¤run-
gamberlerin öncü rolüne iflaret etmektedir. da mücadele verirken öldürülmesi halinde flehid
Kur’an, ›rk, renk, cinsiyet, yafl ay›r›m› yapma- say›laca¤›n› haber vermifltir. (Ebû Davud, Sünnet,
dan, “Andolsun, biz insano¤lunu flerefli k›ld›k.” 29.) Haks›zl›¤a u¤rayanlara yard›m edilmesini,
(‹sra, 70.) buyurarak, insan›n Allah (c.c.)’›n “bafl- haks›zl›k yapanlar›n yapmak istedikleri haks›zl›k-
yap›t›” olarak dünyaya gelmesini, onurlu bir lara engel olunmas›n› istemifl, (Buharî, Mezalim, 4.)
hayat sürebilmesi için yeterli görmüfltür. Bu ne- bu u¤urda cesaret ve kararl›l›kla mücadele et-
denle yaflama hakk›, (‹sra, 33.) inanç hürriyeti, (Yu- memenin uhrevî ceza ile sonuçlanaca¤› ikaz›n-
nus, 99; Kehf, 29.) insan onurunun korunmas›, (Hu- da bulunmufltur. (Ebû Davud, Melâhim, 17.) Kamu
curat, 11.) mülkiyet hakk›, (Nisa, 29.) seyahat öz- mal›ndan afl›ran, (‹bn Mace, Cihad, 34.) borçlar›n›
gürlü¤ü, (Maide, 33.) özel yaflam›n gizlili¤i (Hucurat, ödemeyerek insanlara karfl› sorumluluklar›n› ye-
12.) gibi hak ve özgürlüklerin korunmas›na yöne- rine getirmeyenlerin cenaze namaz›n› k›lmaktan
lik temel ilkeler koymufltur. imtina ederek, (Nesaî, Büyû’, 102.) insan haklar› ih-
lâllerine yönelik önemli bir cayd›r›c› ilke gelifltir-
Hz. Peygamber karfl›laflt›¤› tepkilere ra¤men bu
mifl, namaz, zekât, oruç gibi ibadetleri yerine
ilkeleri hayata tafl›m›fl, insanlar›n onurlu bir
getiren, ancak kul hakk› ile Allah (c.c.)’›n huzu-

ARALIK 2010 28 SAYI: 240


D‹N VE SOSYAL HAYAT

runa ç›kanlar› müflis tüccara benzetmifltir. (Müs- hürriyetini hayata tafl›yarak, Medine sözleflme-
lim, Birr, 59.) sinde Yahudilere inançlar›n› serbestçe yaflama
hakk› tan›m›flt›r. H›ristiyan Necran heyetine, ba-
Medine sözleflmesinde yer verdi¤i, bir Müslü-
z› sahabilerin karfl› ç›kmas›na ra¤men peygam-
man’›n haks›z yere öldürülmesi durumunda bü-
ber mescidinde ibadetlerini özgürce yapma f›r-
tün Müslümanlar katilin karfl›s›nda yer al›r, (Mu-
sat› tan›m›flt›r. Esirlere Müslümanl›¤› kabul et-
hammed Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, ‘Terc. Vecdi
meleri için bask› yap›lmas›n› kabul etmemifltir.
Akyüz, ‹stanbul, 1997, 69’) ifadesi ile insan›n yaflama
(Ebû Davud, Cihad, 116.) savafl esnas›nda kendini
hakk›n› anayasal güvence alt›na alm›flt›r. Veda
ibadete veren insanlara dokunulmamas›n›, ‹slam
hutbesinde cahiliye döneminin kan gütme dava-
savafl hukukunun ilkelerinden biri olarak benim-
lar›n› bütünüyle kald›rm›fl ve ilk uygulamaya da
semifltir.
kendi yak›nlar›ndan bafllayaca¤›n› ilan etmifltir.
(Müslim, Hacc, 147.) ‹ntihar etmeyi, herhangi bir ne- ‹fade hürriyetine olan sayg›s›ndan dolay›, genç-
denle çocuklar› öldürmeyi ve insanlara iflkence yafll›, kad›n-erkek herkes onun huzurunda ken-
yapmay› da yasaklam›flt›r. (Müslim, Birr, 117-119; disini rahatl›kla ifade etmifltir. Gençli¤inin güzel
Nesâî, Tahrimu’d-dem, 9.) y›llar›n› kocas›yla geçirdikten sonra kocas›n›n
kendisini z›har talak›yla boflamas› üzerine, Hz.
Peygamber’e gelerek ma¤duriyetini gidermesi
için onunla tart›flan kad›na hiçbir olumsuz söz
söylememifltir. (Mücadele, 1.) Zaman zaman elefl-
tiri s›n›rlar›n› bile zorlayan durumlarla karfl›laflma-
s›na ra¤men, insanlar›n düflüncelerini serbestçe
ifade etmelerine imkân tan›m›flt›r.
Henüz ‹slam’›n ilk günlerinde müflriklerden çek-
ti¤i s›k›nt›lar yüzünden bunalan ve bunun için
Rasulüllah (s.a.s.)’tan kendileri için dua etmesini
isteyen Habbab b. Eret’e, önceki milletlerden
baz› kimselerin inançlar› u¤runda yapt›klar› feda-
kârl›klar› hat›rlatt›ktan sonra, “Andolsun ki Allah
Mülkiyet hakk›n› insan›n en temel haklar›ndan bu dini tamamlayacakt›r. Öyle ki, bir süvari
biri olarak kabul eden ‹slam, bu hakk›n güvence San’a’dan, Hadramevt’e (bizdeki ifadeyle Edir-
alt›na al›nmas› için h›rs›zl›¤›, tefecili¤i, doland›r›- ne’den, Kars’a) kadar yol alacak da Allah’tan
c›l›¤› ve her türlü hak ihlâllerini yasaklam›flt›r. Hz. baflkas›ndan korkmayacakt›r.” (Buharî, Menakibu’l-
Peygamber, mülkiyet hakk›n›n dokunulmazl›¤›n› ensar, 29.) buyurarak daha o dönemde seyahat
ve ihlâl edilmeye kalk›fl›lmas› durumunda takip özgürlü¤ünün bu dinin önemli hedeflerinden biri
edilmesi gereken durumu flöyle ifade etmekte- oldu¤unu ifade etmifltir.
dir.
Hz. Peygamber, insanlar›n ay›plar›n›n, gizli du-
Adam›n biri Rasulüllah (s.a.s.)’a gelerek: “Bir rumlar›n›n pefline düflmenin, gereksiz kuflku
adam bana gelip mal›m› zorla almak istiyor” de- duyman›n, onlar›n suça itilmesine ve ahlaklar›n›n
di. Rasulüllah (s.a.s.), “Ona Allah’› hat›rlat” bu- bozulmas›na neden olabilece¤ini hat›rlatarak,
yurdu. Adam: “Hat›rlamak istemezse” dedi. Ra- özel hayat›n gizlili¤inin korunmas›n› istemifltir.
sulüllah (s.a.s.), “Yak›n›ndaki Müslümanlardan (Ebû Davud, Edeb, 37; Müslim, Birr, 30.) ‹nsan›n mane-
yard›m iste” buyurdu. Adam: “Çevremde Müslü- vi flahsiyetini ayakta tutan de¤erlerin korunmas›-
manlardan kimse yoksa” dedi. Rasulüllah na yönelik birçok tavsiye ve sak›nd›rmalarda bu-
(s.a.s.): “Devletten yard›m iste” buyurdu. Adam: lunmufltur. O, do¤umundan itibaren Allah
“E¤er devlet benden uzak ise” deyince, Hz. (c.c.)’›n flekilden flekile sokarak, hayat›n›n her
Peygamber: “Mal›n›n u¤runda dövüfl ya ahiret devresinde onda farkl› sanat harikalar› yans›tt›¤›
flehidlerinden olursun veya mal›n› kurtar›rs›n” ve bu yüzden kâinatta baflköfleye oturtulmas›
buyurdu. (Nesâî, Tahrimu’d-dem, 20.) gereken bir varl›k olan insan›n, erdemli bir hayat
sürebilmesine yönelik gerekli hukuki ve ahlaki
Hz. Peygamber, Kur’an’›n insana tan›d›¤› inanç
zemini oluflturma gayretiyle yaflam›flt›r.

ARALIK 2010 29 SAYI: 240


D‹N VE SOSYAL HAYAT
Doç. Dr. Fikret Karaman
Diyanet ‹flleri Baflkan Yard›mc›s›

‹nsan›n di¤er
canl›lara sayg›s›
Canl›lar âlemi
Teknolojinin ön plana Çevremize bakt›¤›m›zda her fleyin bir hesap, ölçü ve düzen içinde
ç›kt›¤›, flehirleflmenin yarat›ld›¤›n› görürüz. Biz nedenini bilemesek bile yarat›lan can-
h›zla ilerledi¤i ba¤, l› ve cans›z varl›klar›n hepsinin bir amac› ve hikmeti vard›r. Bir an
bahçe gibi alanlar›n için insan› bu varl›klar›n d›fl›nda tutal›m. Karada ve denizde birçok
ilaçland›¤› günümüz- hayvan türünün yaflad›¤›n› biliyoruz, Bunlardan bir bölümü sürüne-
de canl›lar›n yaflama rek, bir bölümü yürüyerek, bir bölümü uçarak, bir bölümü de su-
larda yüzerek hayatlar›n› devam ettirmektedir. Bunlar›n her biri top-
hakk› iyice daralm›flt›r.
luma ve üzerinde yaflad›¤›m›z dünyaya ayr› bir katk› sa¤lamakta-
Di¤er taraftan çevre
d›r. Görüntü yönünden çok renkli, birbirinden farkl› cilveleri, güzel-
bilincinin yeterince likleri, hareket tarzlar› ve durufllar›na flahit oluyoruz. Böylece hay-
geliflmemifl olmas› ko- vanlar âlemi, günlük hayat›m›z›n önemli bir parças› olmufltur. Bu iti-
nuyu daha da olumsuz barla üzerinde yaflad›¤›m›z dünyay› onlarla paylaflmak zorunday›z.
yönden etkilemifl ve Nitekim tarihin en eski dönemlerinde yaflayan toplumlar›n bile hay-
birçok hayvan türü- vanlar›n resimlerini ve motiflerini a¤aç, tafl, duvar ve ma¤ara gibi
nün tükenmesine ne- yerlere kaz›yarak iflledikleri anlafl›lmaktad›r. Bu uygulama, onlara
den olmufltur. Oysaki çok de¤er verildi¤inin bir ifadesidir. Bir k›sm›na da sayg› ve tap›n-
yaflayan bütün canl›la- ma derecesinde afl›r›l›¤a varan anlamlar yüklenmifltir. Di¤er taraf-
r›n kendilerine özgü tan bu canl›lar edebiyat, hikâye, masal ve fliir metinlerinde de s›k-
öncelikleri ve haklar› ça an›lm›fllard›r. Anka, hüma, güvercin, serçe, geyik, ceylan, at,
deve ve fil gibi türler, bunlardan sadece birkaç tanesidir.
vard›r. ‹nsano¤lu ken-
di cinsine gösterdi¤i fiüphesiz ki tarihte her toplumun hayvanlar âlemine yönelik fark-
sayg› ve sevgiyi onlar- l› muamele ve yaklafl›mlar› olmufltur. ‹slam dininin Kur’an, hadis gi-
dan da esirgememeli- bi sahih kaynaklar›nda, bunlarla ilgili kapsaml› aç›klamalar yer al-
dir. Unutmayal›m ki m›flt›r. Hat›rlanaca¤› üzere Kur’an surelerinden birkaç tanesi hay-
bütün hayvanlar, in- van isimlerini tafl›maktad›r. Bunlar; Bakara (inek), En’am (s›¤›r-da-
var), Nahl (bal ar›s›), Neml (kar›nca), Ankebut (örümcek) ve Fil (fil)
sanlar gibi sayg› göste-
sureleridir. Hadis ve f›k›h metinlerinde de; hayvanlara iyi muamele
rilme hakk›na sahiptir. edilmesi gerekti¤i, bunlardan zararl› olanlar›n hangi durumlarda it-
laf edilece¤i, eti yenen ve yenmeyenler ile kurbanl›klar›n nas›l kesi-

ARALIK 2010 30 SAYI: 240


D‹N VE SOSYAL HAYAT

lece¤i, ölü hayvan›n hükmü ve zekât gibi konula- Ömer bin Abdüaziz de hayvanlara a¤›r yük yük-
ra yer verilmifltir. Kur’an’da ve hadislerde hayvan- lenmemesi, demir, de¤nek ve tafl gibi sert cisim-
lar›n s›kça an›lmalar›n›n nedeni; bunlar›n da Allah lerle dövülmemesi için talimat yay›nlam›flt›r. ‹slam
taraf›ndan yarat›ld›¤›n› hat›rlatmak ve onlar›n ya- hukukçular› da hayvanlar›n canlar›n› ac›tacak fle-
rat›l›fl›ndaki güzellikler üzerinde düflünmeye dik- kilde dövülmesini, aç b›rak›lmas›n›, gücünün üs-
kat çekmek içindir. Bunlar›n bir bölümü de; in- tünde yük vurulmas›n› suç kabul etmifltir.
sanlar›n g›da, binek ve tafl›t ihtiyaçlar›n› karfl›la-
Hayatlar›n›n devam› için gerekli önlemlerin al›n-
malar›, servet ve ziynet de¤eri tafl›malar› ve ken-
mas›, toplumun ortak bir görevidir. Hayvan›n güç
disinin istifadesine sunuldu¤una iflaret edilmifltir.
ve yafl bak›m›ndan verimini kaybetmesi hâlinde
Di¤er taraftan bu nimetlere karfl›l›k flükretmenin
bile terk edilmemesi gerekir. Bak›m›, tedavisi ya-
bir kulluk görevi oldu¤u vurgulanm›flt›r. Çünkü in-
flad›¤› müddetçe devam etmelidir.
san›n hayvanlardan faydalanma hususunda hu-
kuki kurallar›n›n düzenlenmesi, helal ve haram Hayvanlar›n maruz kald›klar› haks›zl›klar› önlemek
olanlar›n belirlenmesi önem arz etmektedir. Ayr›- maksad›yla 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’teki
ca bunlardan bir k›sm›; kurban ve zekât ibadetle- UNESCO Merkezinde Hayvan Haklar› Evrensel
rinde de¤erlendirildi¤i için bunlarla insanlar›n Al- Beyannamesi ilan edilmifltir. Bu metnin 9 ve 10.
lah’a yaklaflmas› söz konusu olmaktad›r. maddeleri hayvan koruma hakk›n› ve güvenli¤ini
önemli ölçüde teminat alt›na alm›flt›r.
Haklar›n›n korunmas›
Madde: 9- Hayvanlar›n kendilerine özgü yasal
Üzülerek belirtelim ki teknolojinin ön plana ç›kt›¤›,
statüleri ve haklar› hukuk taraf›ndan tan›nmak zo-
flehirleflmenin h›zla ilerledi¤i, ba¤, bahçe gibi
rundad›r. Hayvanlar›n güvenli¤inin koruma alt›na
alanlar›n ilaçland›¤› günümüzde canl›lar›n yaflama
al›nmas› hususu devlet örgütleri düzeyinde temsil
hakk› iyice daralm›flt›r. Di¤er taraftan çevre bilin-
edilmelidir.
cinin yeterince geliflmemifl
olmas› konuyu daha da
olumsuz etkilemifl ve birçok Kur’an’da ve hadislerde hayvanlar›n s›kça an›lmalar›n›n
hayvan türünün tükenmesi- nedeni; bunlar›n da Allah taraf›ndan yarat›ld›¤›n› hat›rlat-
ne neden olmufltur. Oysaki mak ve onlar›n yarat›l›fl›ndaki güzellikler üzerinde düflün-
yaflayan bütün canl›lar›n meye dikkat çekmek içindir.
kendilerine özgü öncelikleri
ve haklar› vard›r. ‹nsano¤lu
kendi cinsine gösterdi¤i sayg› ve sevgiyi, onlar- Madde: 10- E¤itimden ve okullaflmadan sorumlu
dan da esirgememelidir. Unutmayal›m ki bütün merciler, vatandafllar›na çocukluktan itibaren
hayvanlar, insanlar gibi sayg› gösterilme hakk›na hayvanlar› anlamay› ve sayg› göstermeyi ö¤ren-
sahiptir. Onlara kötü muamele edilemez. Zalima- meleri için imkân sa¤lamak zorundad›r.
ne davran›fllarda bulunulamaz. Do¤al çevrelerin- Hayvanlara karfl› flefkat ve merhamet
de özgürce üreme hakk› ve f›rsat› k›s›tlanamaz.
‹nsan yard›m›na muhtaç olan bu varl›klar›n, bes- ‹nsan›n emrine verilen veya kendisine emanet
lenme ve bar›nma ihtiyac› usulüne uygun olarak edilen say›s›z nimetler aras›nda hayvanlar›n çok
karfl›lanmal›d›r. Kesinlikle aç ve susuz b›rak›lma- istisnai bir yeri vard›r. Bunlardan elde edilen ürün-
mal›d›r. Üzerlerinde fiziksel veya psikolojik ac› lerin her biri ayr› bir fayda ve flifa kayna¤›d›r. Bir
çekmeye yönelik deneyler yap›lmamal›d›r. Bu ey- bölümünden binek, yük ve ulafl›m olarak istifade
lemler hayvan haklar›n›n ihlali say›l›r. ‹slam tarihin- edilmektedir. Bir bölümünden de g›da, deri ve
de hayvanlar›n sahipsiz b›rak›lmamas› için koru- yün gibi gelirinden yararlan›lmaktad›r. Do¤al ola-
ma ve tedavi amaçl› vak›flar kurulmufl ve bar›nak- rak insanlar›n günlük ve hayati ihtiyaçlar›yla iç içe
lar yap›lm›flt›r. Etlerine ihtiyac› olmad›¤› halde sa- olan ve bizim gibi ruh tafl›yan, ac›, s›z› duyan, ko-
dece zevk ve e¤lence için avlamak da do¤ru de- nuflamayan, kendisini savunamayan bu çaresiz
¤ildir. Yüzlerine ac› oluflturacak damgalar yap›l- varl›klara karfl› sorumluluklar›m›z›n oldu¤u tart›fl›-
mamal›d›r. Gücünden fazla yük vurulmamal›d›r. lamaz. Gerçekten evcil veya vahfli hangi tür olur-
Hz. Ömer (r.a.) devesine fazla yük vuranlar› ciddi sa olsun, bu çaresiz varl›klara karfl› flefkat ve
anlamda ikaz ederek gerekli cezay› vermifltir. merhamet gösterilmelidir. Allah’›n emri ve iradesi

ARALIK 2010 31 SAYI: 240


D‹N VE SOSYAL HAYAT

de bütün yarat›klara karfl› adaletli ve ölçülü mu- Hayvan besleme


amele edilmesi do¤rultusundad›r. Zira O’nun Ra-
Ço¤u kez evde hayvan beslenip beslenemeyece-
him s›fat› da; bütün varl›klara karfl› s›n›rs›z flefka-
¤i tart›flma konusu olmufltur. Hz. Peygamber
tini, lütuf ve merhametini ifade etmektedir. Hz.
(s.a.s.) döneminde sahabiden bir k›sm›n›n evle-
Peygamber (s.a.s.)’in flu sözleri bizim için çok an-
rinde kanarya veya serçe cinsinden kufl besledi-
lam ifade etmektedir: “Merhamet edene, Allah da
¤i bilinmektedir. (Buhari; Edeb, 81,112.) Baflka bir na-
merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz
kilde ise; yaln›zl›ktan flikâyet eden bir sahabiye de
ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud;
güvercin veya horoz beslemesini tavsiye etmifltir.
Ede, 58.)
‹slam bilginlerine göre; eziyet etmemek, aç ve su-
Modern dünyam›zda hayvanlara duyulan flefkat suz b›rakmamak flart›yla kedi ve kafeslerde kufl
ve merhamet düzeyinin mükemmel oldu¤u söyle- beslenmesinde sak›nca görülmemifltir. Ancak bu
nemez. Di¤er bir ifade ile bugünkü anlay›fl, yerel tür hayvanlar evlerde beslenirken, çevre aç›s›n-
ve bireyseldir. Hadis kaynaklar›nda gösterilen ör- dan rahats›zl›k ve kirlilik riski teflkil etmemelidir.
nekler ile ‹slam tarihinde gerçekleflen uygulama- Avlanman›n yan› s›ra ihtiyaç duyulan alanlarda
lar›n daha ileri derecede oldu¤u söylenebilir. Zira de¤erlendirilmek üzere köpek de beslenebilir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) günahkâr bir müminin, Ancak ihtiyaç olmad›¤› takdirde evde köpek bes-
susam›fl bir köpe¤e yard›m ederek su temin etti- lemenin do¤ru olmad›¤› görüflü daha yayg›nd›r.
¤i için Allah taraf›ndan günahlar›n›n ba¤›flland›¤›n› Ne var ki günümüzde aile, akraba, komflu ve ar-
müjdelemifltir. (Buhari; fiirb, 9.) Baflka bir olayda ise; kadafll›k ba¤lar› oldukça zay›flam›fl, ferdiyetçi,
bir kediyi hapsederek, açl›ktan ve susuzluktan öl- maddeci ve bencil bir hayat tarz› ortaya ç›km›flt›r.
mesine yol açan bir kad›n›n, bu yüzden cehen- Bu olumsuz geliflmelerden etkilenen fert ve top-
lumlar›n say›s› her geçen
gün artmaktad›r. Buna para-
‹nsan gibi ruh tafl›yan, ac› hisseden, yiyece¤e ve suya lel olarak her geçen gün ev-
muhtaç olan hayvanlar âlemi, toplumun bir emanetidir. lerde süs ve e¤lence olarak
Dili yok. Konuflmas› yok. Kendini ifade edemez. fiikâyet köpek besleme gelene¤i
edemez. Bir fley verirsen al›r. Yoksa beklemede kal›r. Oy- yayg›nlaflmaktad›r. ‹lk bak›fl-
saki bunlar›n her biri insanl›¤›n bir ihtiyac›n› gidermek ta hayvan sevgisinin uzant›s›
üzere görevlendirilmifltir. gibi alg›lanabilecek bu
âdetin, insan sa¤l›¤›, ev içi ile
çevre temizli¤i ve maddi im-
nemlik oldu¤unu bildirmifltir. (Müslim; Selâm, 151- kânlar›n israf› aç›s›ndan çeflitli sak›ncalar olufltur-
152.) Yine Hz. Peygamber (s.a.s.) yuvas›ndan du¤u söylenebilir. Di¤er taraftan bu tür uygula-
yavrular› al›nd›¤› için ac› ve feryatla kanat ç›rpan malar insan›n mesai, sevgi ve ilgisinin yanl›fl yere
bir kuflu görünce bunu yapanlar› uyarm›fl ve odaklanmas›na neden olabilir.
yavrular›n›n derhal geri teslim edilmesini istemifl-
Özetlemek gerekirse, insan gibi ruh tafl›yan, ac›
tir. (Ebu Davud; Cihad, 112.) Cinsi ne olursa olsun
hisseden, yiyece¤e ve suya muhtaç olan hay-
canl› hayvan›n at›fl hedefi yap›lmas› yasaklan-
vanlar âlemi, toplumun bir emanetidir. Dili yok,
m›flt›r. Bunlar›n e¤lence amac›yla gürefl veya
konuflmas› yok, kendini ifade edemez. fiikâyet
dövüfltürülme ortam›na sürüklenerek ac› çek-
edemez. Bir fley verirsen al›r, yoksa beklemede
melerine de izin verilmemifltir. Yukarda aç›klan-
kal›r. Oysaki bunlar›n her biri insanl›¤›n bir ihtiya-
d›¤› gibi gereksiz yere damga vurularak eziyet
c›n› gidermek üzere görevlendirilmifltir. Bal ar›s›-
edilmesi, zevk için avlan›lmas› veya kötü söz
n›n gayreti, eti yenen, sütü içilen ve yününden is-
söylenmesi de k›nanm›flt›r. (Buhari; Zebaih, 25.) Hz.
tifade edilen di¤erleri… Suda yüzen bal›klar, dal-
Peygamber (s.a.s.); bir deveye binen Hz. Âi-
da öten kufllar, tarlada, ba¤da ve bahçede gezen
fle’ye, devesine karfl› flefkat ve merhametle dav-
böcekler… Allah bütün bunlar›n yarat›l›fl sebeple-
ranmas›n› tavsiye etmifltir. Yine açl›ktan karn›
rinde; hikmet, ibret ve iman iliflkisine de iflaret et-
s›rt›na yap›flm›fl bir deveyi görünce; hem sahibi-
mifltir. Nitekim Yüce Allah, bir sivrisine¤i, ondan
ni hem di¤erlerini ikaz etmek maksad›yla, “Bu
daha da ötesi bir varl›¤› örnek olarak vermekten
dilsiz hayvanlar hakk›nda Allah’tan korkun.” bu-
çekinmemifltir. (Bakara, 26)
yurmufltur. (Ebu Davud, Cihad, 44.)

ARALIK 2010 32 SAYI: 240


D‹N VE SOSYAL HAYAT
Bülent Acun
Uluk›flla Merkez K›flla Camii Müezzin Kayy›m›

Bir engelli
çevresinden
ne bekler?
‹stisnas›z bütün aile bireyleri,
içlerindeki engelliyi sevgiyle
ba¤r›na basmal›, ona anlay›flla
yaklaflmal›; bir s›rdafl, bir yoldafl,
bir arkadafl olarak onu, aileye ve
topluma kazand›rmal›d›r.

Hayat Beklentiler Aras› Yolculuk… Yukar›daki soruyu bir de tersten soral›m: Bir engel-
li, ailesinden, hocalar›ndan, idarecilerinden, arka-
Esasen hayat bafll› bafl›na bir beklentiler yuma¤›d›r.
dafllar›ndan ve çevresinden ne bekler? ‹flte bu çok
‹nsano¤lu hayat› boyunca beklentiden beklentiye
önemli soruya mütevaz› birkaç cevap denemesi:
gelir gider.
Engellinin, ailesinden beklentileri: Engelli bir kim-
Beklenti deyip geçmemek laz›m, zira insan beklen-
senin, isyan batakl›¤›ndan ç›k›p huzur tepelerine
tileri karfl›land›¤› ölçüde huzurlu ve mutlu, beklenti-
yükselmesinin merdiveni ailedir. Ailesinden yeter-
lerini karfl›layabildi¤i ölçüde baflar›l›d›r. Bu itibarla
li derecede destek alm›fl bir engelliye hiçbir zorluk
denilebilir ki, bir ö¤retmen ö¤rencilerinin beklentile-
köstek olamaz, ailesini arkas›na alm›fl bir engel-
rine cevap verebildi¤i ölçüde onlara yararl› olabilir.
li hedefledi¤i bütün baflar›lar› da önüne alm›fl de-
Bir din görevlisi, cemaatin taleplerine cevap verebil-
mektir. Bu meyanda anne, baba, kardefller, efl ve
di¤i kadar onlar üzerinde etkili olur. Bir köfle yazar›,
çocuklara düflen görevleri tek bir cümleyle özetle-
okurlar›n›n duygular›na tercüman olabildi¤i kadar
mek gerekirse, zannediyorum flöyle bir cümle kur-
okunur. Bir futbolcu taraftar›n›, bir sanatç›, izleyici-
mak yerinde olacakt›r: “‹stisnas›z bütün aile bireyle-
sini coflturabildi¤i kadar sevilir.
ri, içlerindeki engelliyi sevgiyle ba¤r›na basmal›, ona
Hepimizin herkesten beklentileri var, mesela biz anlay›flla yaklaflmal›; bir s›rdafl, bir yoldafl, bir arka-
toplum olarak bir engelliden ne bekleriz? Bu bek- dafl olarak onu aileye ve topluma kazand›rmal›d›r.”
lentileri flu flekilde s›ralamak mümkün:
Engellinin, ö¤retmenden beklentileri: Her baflar›-
Biz bir engelli kifliden öncelikle engelini aflmas›n› l› engellinin arkas›nda fedakâr, cefakâr ve vefakâr
bekleriz, çal›flkan bir kifli, üretken bir insan, azim- bir ö¤retmen vard›r. Anne-baban›n elinden tutarak
li bir birey olmas›n› arzu ederiz. okula getirdi¤i engelliyi, ö¤retmen de akl›ndan tuta-

ARALIK 2010 33 SAYI: 240


D‹N VE SOSYAL HAYAT

Engellinin medyadan beklen-


Bir engelli, her insan gibi toplumdan öncelikle iki fley tileri: Medyan›n öncelikle, en-
bekler: Sevgi ve anlay›fl. Sonra bir tatl› dil, bir güler yüz. gellileri bilinçlendirip topluma
Bir engelli, insanlardan özde ve sözde, nezaket ve zarafet kazand›rma noktas›nda azami
bekler. Herkesin bir gün engelli olabilece¤ini hiç kimse- gayret sarf etmesi gerekmek-
nin unutmamas›n› bekler. tedir. Tabii engelli e¤itimine,
onlar›n ailelerini e¤itmekle bafl-
rak ayd›nl›k yar›nlara götürmelidir. Bu zaviyeden lamak icap eder. Bu noktada
bak›ld›¤›nda engellilerle ilgili ö¤retmenlere düflen medya fevkalâde önemli bir okuldur.
görevleri flu flekilde aktarabiliriz: Medyan›n, “Dünya Özürlüler Günü ve Engelliler
Bir engelliyi topluma kazand›rma noktas›nda, ken- Haftas›”nda engelliler ve sorunlar›na reyting kayg›s›
disini o gayeye adayarak, bu konuda hiçbir engel ile yaklaflt›¤›n› üzülerek müflahede etmekteyiz.
tan›mamak. Elbette engellilere ve sorunlar›na bu flekilde yaklafl-
mayan yay›n kurulufllar› da var, onlar› tenzih ediyo-
Engellilerin okuldaki sorunlar›na pratik çözümler
ruz.
üretecek donan›ma sahip olmak.
Engellilerle ilgili medyadan beklentilerimiz flun-
Engelli ö¤rencilerin, arkadafllar›ndan gelecek zararl›
lard›r:
söz ve davran›fllara karfl› gerekli tedbirleri almak.
Tarihte ve günümüzde engellerini aflm›fl, büyük ba-
Onlara hayat okulunda ayakta kalabilecekleri bilgi flar›lara ulaflm›fl, bilim, sanat ve siyaset alanlar›nda
ve becerileri okul hayat›nda kazand›rmak. 盤›r açm›fl engelliler için nitelikli sinema filmleri, bel-
Engellinin din görevlisinden beklentileri: Engel- geseller ve programlar yap›lmal›.
li bir kimse için din görevlisi de en az ö¤retmen ka- Engellilerin sorunlar› ve onlar›n çözümleriyle ilgi-
dar önemlidir. Bir engelliye do¤ru bir flekilde Rabbi- li ciddi çal›flmalar medyada hak etti¤i yeri bulmal›.
ni, dinini, kitab›n›, peygamberini ö¤retmek, deyim
yerindeyse onu intihar girdab›ndan al›p iftihar bahti- Engelliler, sadece belirli gün ve haftalarda de¤il, sü-
yarl›¤›na yükseltmektir. rekli gündemde tutulmal›.

Engelli olman›n peygamber olmaya, peygamber Engellilerle ilgili yaln›z gö¤üs kabartan ve yürek bur-
kan haber, yorum ve analizler de¤il; en az bunlar
müezzini olmaya, devlet baflkan› olmaya, muhad-
kadar “kafa yoran, çözüm sunan” haber, yorum ve
dis, müfessir ve mütefekkir olmaya engel olmad›¤›-
analizlere de yer verilmeli.
n› bilen bir engelli bütün engellere meydan okur. Ni-
telikli bir din görevlisi, gönlünden tuttu¤u bir engel- Engellinin toplumdan beklentileri: Hiçbir s›n›fsal
liyi Allah (c.c.)’›n izniyle aciz insan konumundan ç›- fark gözetmeksizin engellilerin toplumdan beklenti-
kar›p, herkesin el üstünde tuttu¤u aziz insan duru- leri konusunda flunlar söylenebilir:
muna getirebilir. Esasen bir engellinin toplumdan beklentileri her-
Bütün engellileri kederden emin k›lman›n en güzel hangi bir insan›n beklentilerinden çok da fark-
yolu, onlara her fleyin Allah (c.c.)’tan geldi¤ini, yani l› de¤ildir. Bir engelli, her insan gibi toplumdan ön-
kaza ve kader kavram›n› tüm boyutlar›yla özümset- celikle iki fley bekler: Sevgi ve anlay›fl. Sonra bir tatl›
mekten geçmektedir. dil, bir güler yüz. Bir engelli, insanlardan özde ve
sözde, nezaket ve zarafet bekler. Herkesin bir gün
Yüce dinimiz ‹slam’›n diriltici soluklar›na belki de en engelli olabilece¤ini hiç kimsenin unutmamas›n›
çok muhtaç olan kitlelerden birisi de engellilerdir. bekler.
‹slam’›n engellilere verdi¤i de¤eri bilen bir engelli, is-
Engelli, ifl üretmeyip bahane üretenlere flöyle ses-
yankâr dillerden akl›na düflen sonra da kalbini pas-
lenmek ister: Ya bir yol aç, ya da yoldan çekil; gü-
land›ran, “Ben kulun de¤il miyim?”, “Bats›n bu dün-
nefl olam›yorsan bari gölge etme; elin baston ola-
ya!”, “Kader utans›n!” cümlelerini, kadere iman sil-
m›yorsa hiç olmazsa dilin sopa olmas›n.
gisiyle siler; onlar›n yerine sab›r kalemi ve tevekkül
harfleriyle flunlar› yazar: Ve bir engelli bütün dünya insanl›¤›na flu hakikati
hayk›rmak ister:
“Kahr›n da hofl, lütfun da hofl.”
“Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.” “Görmek istemeyenden kör, duymak istemeyen-
“Göz, Hakk’› görendir, gündüz gören göz de¤il.” den sa¤›r ve anlamak istemeyenden daha cahi-
“Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin.” li yoktur.”

ARALIK 2010 34 SAYI: 240


SÖYLEfi‹: Elif Arslan

Yirminci yüzy›lda yetiflmifl bir Kur’an bülbülü

Haf›z Esad Gerede

sad Gerede 1917 y›l›nda Bolu’nun Gerede ilçesinin A¤›zörengüney Köyü’nde dünyaya gelir.

E Babas› köyün ileri gelenlerinden olan Zaim Mehmet (Esat A¤a) o¤lu Ali’dir. Annesi ise Gere-
de’nin ileri gelenlerinden Hüseyin Avni (deli molla)’nin k›z› Fatma’d›r. Çocuklu¤unda medrese
tahsili al›r. Babas›ndan akait, felsefe, f›k›h dersleri alm›fl, ayn› köyden Abdurrahman Efendi,
Salih Efendi ve Muharrem Hocadan dersler alm›fl. Haf›z olmas›yla devam eden Kur’an e¤iti-
mi ömrü boyunca de¤iflik flehirlerde farkl› hocalarla devam etmifltir. Otuzlu yafllarda okuyuflunun güzel-
li¤i ve durulu¤u, sosyal iliflkilerde baflar›s›, haf›zl›¤›n›n hakk›n› veren oturmufl kiflili¤i, giyimine özeni ve
temsil etti¤i makamlar›n hakk›n› vermesiyle Türkiye’nin her yerinde tan›nan ve sevilen, halk›n gönlünde
taht kuran genç bir haf›zd›r. Ancak askerlik y›llar›nda yakaland›¤› böbrek yetmezli¤inden muzdariptir. Bu
rahats›zl›¤› sebebiyle k›rkbir yafl›nda aram›zdan ayr›l›r. Vefat›yla Türkiye’nin her yan›ndan sevenlerini ya-
sa bo¤an merhum Haf›z Esat Gerede’nin o¤lu Galip Gerede ile görüfltük, Esat Gerede’yi o¤lundan din-
lemek istedik.

ARALIK 2010 35 SAYI: 240


SÖYLEfi‹

Baban›z› Haf›z Esat Gerede yapan, yetiflmesin-


de eme¤i geçen insanlar kimlerdir?
Galip Gerede: Babam ilk Kur’an e¤itimini do¤-
du¤u yerde Bolu’nun Gerede ilçesindeki A¤›zö-
rengüney köyünde Abdurrahman Efendiden al-
m›fl. Tabi babam Gerede’de kalmam›fl ‹zmir,
Trabzon (Trabzonda askerlik yapm›fl), Konya,
Ankara, ‹stanbul, Diyarbak›r, Eskiflehir, Malatya,
Mardin, Urfa …Türkiye’nin pek çok iline gitmifl,
oralarda yaflam›fl ve çal›flm›fl, gitti¤i hemen her
yerde oran›n âlimlerinden dersler alm›fl. ‹zmir’de
bir camide görev yaparken ayn› zamanda ‹zmir
müftü muavini Ali R›za Hocadan dersler alm›fl, Haf›z Esat Gerede Abdurrahman Gürses’le birlikte.
hoca kendisini Eflrefpafla musiki cemiyetine kay-
dettirmifl. ‹zmir’de ayr›ca Neyzen fieyh Cemil, Siz hiç bulundunuz mu bu toplant›larda, bu
Muallim ‹smail Hakk›, Hisar Camii Hatibi Rak›m meflklere flahit oldunuz mu?
Erkutlu’dan musiki dersleri alm›fl. ‹stanbul’da
Galip Gerede: Tabiî ki Özbekler Tekkesi fieyhi
Nuruosmaniye Camii ‹mam› Haf›z Hasan Akkufl,
Necmettin Beyin efli Kudret Han›m babam› çok
Haf›z Necati ve Fatih Camii Bafl ‹mam› Haf›z
sever ve haftan›n bir günü bize gelirdi. Biz de her
Ömer’den dersler alm›fl, bu zatlardan çok istifa-
hafta tekkeye giderdik, ayda bir kere de Özbek-
de etti¤ini anlat›rd›.Yine Konya’da Kap› Camii
ler Tekkesinde meflk edilirdi. Bu tekkeye döne-
Hatibi Postalzade Hac› Rahmi Efendiden Kur’an
min haf›zlar›, bestekârlar›, saz üstatlar› kat›l›rd›.
ilimleri ve k›raat dersi alm›fl.
Bu toplant›lara Dr. Alaaddin Yavaflça, Cüneyt
Haf›z Esad Gerede, Kur’an ve k›raat ilimleriyle Orhun, Mecit Sesigüzel, Münir Nurettin Selçuk,
birlikte yo¤un bir musiki e¤itimi de alm›fl görünü- Sadi Hoflses, Ulvi Ergüner, Niyazi Say›n, Kani
yor. Karaca, Zeki Alt›n, Aziz Bahriyeli, Halil ‹brahim
Galip Gerede: Evet öyle. ‹stanbul’da meflhur Çanakkaleli gibi dönemin ustalar› kat›l›rd›, kasi-
Haf›z Sami Efendinin cenaze merasiminde deler icra edilirdi.
Kur’an okurken Sultanahmet Camii imam› olan Haf›z Esad Gerede ayn› zamanda iyi bir hatip…
Haf›z Saadettin Kaynak’›n dikkatini çeker. Haf›z
Galip Gerede: Elbette, hitabete bafllamas›
Saadettin Kaynak bu sese hayran olur ve onun-
1948 y›l›nda ‹stanbul Edirne Kap› Mihrimah Sul-
la ilgilenmeye bafllar. Yavuz Sultan Selim Ca-
tan Camii’ne ‹mam Hatip tayin edilmesiyle ayn›
mii’nin imam› olarak tayin edilir ve Sadettin Kay-
zamana denk geliyor. O günlerde dostlar› ve ho-
nak’tan musiki usul ve makam derslerini almaya
calar› imaml›kla birlikte hatiplik yapmas›n› arzu
bafllar.
etmifller, o da imtihana girmifl ve kazanm›fl. Bu
Yine Saadettin Kaynak’›n tavsiyesiyle Devlet vazifesi s›ras›nda verdi¤i hutbeler, Baflkanl›k ve
Konservatuar› Türk musiki fas›l heyetine iki y›l cemaat taraf›ndan be¤enilmifl ve takdir görmüfl-
boyunca devam eder. Ayr›ca Neyzen Süleyman tür. Dönemin Diyanet ‹flleri Baflkan› Ahmet Ham-
Ergüner ve Haf›z Ali R›za Sa¤man’dan özel ders- di Akseki’nin de dikkatini bu dönemde çeker ve
ler alm›flt›r. onunla tan›fl›r.
Bazen bizim evde bazen Ulvi Ergüner’in evinde, O günlerde Diyanet ‹flleri Baflkan› olan merhum
bazen de Saadettin Kaynak ve Zeki Alt›n’la Öz- Ahmet Hamdi Akseki ile Haf›z Esad Gerede’nin
bekler Tekkesi’nde meflk ederlerdi. s›k s›k görüfltüklerini biliyoruz.
Haftan›n iki günü Haf›z Saadettin Kaynak’›n Galip Gerede: Evet, bu görüflmeler rahmetli Ak-
evinde haf›zlar, bestekârlar, müzisyenler topla- seki’nin babam› Ankara’ya davet etmesiyle ger-
n›r, güfteler bestelenir, yeni veya mevcut beste- çeklefliyordu. Tabii bu görüflmelerde dinî konu-
ler icra edilir, kasideler, mevlitler okunurdu. lar›n, din hizmetlerinin günün icaplar›na göre dü-
zenlenmesi üzerinde mütalaada bulunuyorlar-

ARALIK 2010 36 SAYI: 240


SÖYLEfi‹

m›fl. Bu görüflmelerde pek Galip Gerede: Yap›lan bir


çok fikir geliflmifl, din hizmet- imtihan sonucu Haf›z Hasan
lerinin daha verimli, daha etkin Akkufl, Haf›z Abdurrahman
yürütülmesiyle ilgili planlar ya- Gürses ve Haf›z Esad Gere-
p›lm›fl. de s›nav› kazanm›fl ve Esad
Gerede radyoda her Cuma
Bir keresinde babam, o günkü
Kur’an-› Kerim okumas› için
ad›yla Diyanet Riyasetinin dü-
görevlendirilmifl.
zenledi¤i ve Ahmet Hamdi Ak-
seki imzas›yla bir mektup al›r. Babas›yla birlikte çeflitli or-
Mektupta, belirtilen günde ö¤- tamlarda bulunan, gitti¤i ba-
le namaz›nda Süleymaniye z› meclislere kendisiyle birlik-
Camiinde bulunmas›, sar›k ve te giden bir evlat olarak ba-
cübbesini de yan›nda getir- ban›z› nas›l hat›rl›yorsunuz?
mesi istenir. Süleymaniye Ca-
Galip Gerede: Babam aile-
miinde Kore flehitlerimiz için
sini çok severdi, bizlere karfl›
düzenlenen bu mevlitte ilk kez
çok müflfikti ve çevresi tara-
‹stanbul Radyo spikerleri ve
f›ndan da çok sevilirdi.
radyo mikrofonu ile tan›fl›r. O


gün okunacak mevlidi Bafl- Kur’an okuyuflu ve o oku-
kan, babam›n organize et- Kur’an okuyuflu ve o maya efllik eden karakteri
mesini istemifltir. Daha son- ve ahlak›yla, insanlar›n
okumaya efllik eden karak- kalplerindeki Kur’an sevgi-
ra bu program radyoda ya-
y›nlanm›flt›r. Babam, prog- teri ve ahlak›yla, insanlar›n sini perçinlemiflti. Giyimi-
ram›n kendisinin tan›nma- kalplerindeki Kur’an sevgi- ne, kuflam›na her zaman
s›nda katk›s› oldu¤unu söy- özen gösterirdi. Kur’an
lerdi. sini perçinlemiflti. Giyimine, okuyan, Kur’an’› temsil et-
kuflam›na her zaman özen me konumunda olan biri-
Mevlit kandili münasebetiyle
nin temiz ve fl›k giyinmesi
Ankara Radyosunda ilk gösterirdi. Kur’an okuyan, gerekti¤ini söylerdi.
mevlit okunmas›…
Kur’an’› temsil etme konu- Son günleri nas›ld›?
Galip Gerede: O da ilginç
bir flekilde olmufl. Yine plan
munda olan birinin temiz Galip Gerede: 1958 y›l›n›n
ve çal›flmalar› önceden ya- ve fl›k giyinmesi gerekti¤ini May›s ay›n›n son günlerin-
de müzmin hastal›¤› onu


p›lmam›fl, yar›m saat içinde söylerdi.
yap›lan bir haz›rl›kla prog- yata¤a düflürüyor ve has-
ram gerçeklefltirilmifl. Rah- taneye yat›r›l›yor. O dö-
metli, radyo yay›n›n›n k›sa bir süre içinde olmas› nemde herkes seferber oluyor. Dr. Alaaddin Ya-
ayn› zamanda namaz vakitlerinin s›k›fl›k bir za- vaflça bizzat ilgileniyor. Maalesef 1 Haziran gü-
man b›rakmas› sebebiyle mevlidin okuyacaklar› nü kurtulamayarak hayata veda ediyor. Vefat›
bölümlerinin kaç dakika sürece¤i konusunda Türkiye radyolar›ndan haber olarak veriliyor, ül-
önceden tecrübe etmedi¤i için yaflad›¤› heyeca- kede sevenleri taraf›ndan büyük bir üzüntü ile
n› adeta tekrar yaflarak anlat›rd›. O program s›- karfl›lan›yor. Büyük bir kalabal›kla Fatih Cami-
ras›nda Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Des- i’nde ö¤le namaz›na müteakip cenaze namaz›
tan›n› hemen orada besteleyip okumufl, ‘Güfte- k›l›n›yor. Naafl› do¤du¤u yer olan Bolu’nun Ge-
ler bile akl›mda de¤ilken nas›l besteledim, nas›l rede ilçesi A¤›zörengüney Köyü’nde topra¤a ve-
okudum da güzel oldu, bu kadar be¤eni ald›, rilmek üzere yine büyük bir kalabal›kla yola ç›k›-
bunu Allah’›n yard›m›ndan baflka bir fleyle aç›k- yor. Yol boyunca Kocaeli, Düzce, Bolu’da se-
layam›yorum.’ derdi. venleri taraf›ndan cenaze namazlar› k›l›nm›fl, yi-
ne büyük bir kalabal›k ve salâvat› flerifelerle ebe-
Türkiye radyolar›nda her Cuma Kur’an-› Kerim
di mekân›na defnedilmifltir. Allah rahmet eylesin.
okuma nas›l geliflti?

ARALIK 2010 37 SAYI: 240


A‹LE
Nazl› Özburun

B‹R ‹NSAN
B‹R ÖMÜR
fiimdi ben bir ömür boyu her

“ sabah uyand›¤›mda bu yüzü


mü görece¤im?!” Ben ne yapaca-
¤›m flimdi... Diyerek gelmiflti Ayfle...
Kayg›s› yüzündeki her bir zerreye
yans›m›flt›... Evlendi¤inin haftas›na
bu kayg›larla uyan›r olmufltu her sa-
bah...
Oysa biliyorum ki birçok insan da,
“Acaba yar›n uyand›¤›mda sevdi¤im
adam›/kad›n› yine yan›mda bulabile-
cek miyim?“ korkusuyla uykuya da-
l›yor ve uyand›¤›nda bugün de yafl›-
yor diye sevinçten uçuyor.
Y›llar geçtikçe, hayat›n anlam› konu-
Bir fleylerin etkisiyle sunda derinleflme artt›kça, ölümlü
oldu¤umuz gerçe¤i bilgi düzeyinden
bir karar verilir gibi hâl düzeyine geçtikçe, yan›m›zdaki-
olmufl ve bir yola gi- nin daha bir de¤erlendi¤ini anlar›z.
rilmiflse de, bütün Oysa Ayfleler ve Aliler, bugün çok
telafl bitip herkes zor verdikleri evlilik kararlar›n›n ar-
evine çekildikten d›ndan, ya yanl›fl verilmifl bir kararsa
sonra düflünceleriyle diye düflünmeye bafll›yorlar. Hemen
bafl bafla kalan insa- ard›ndan bugünün Ali ve Ayfleleri,
seçtikleri ve evet dedikleri insana
n›n kayg›s› kald›¤› mahkûm olmufl gibi hissediyorlar
yerden devam eder. kendilerini.

aral›k 2010 38 SAYI: 240


A‹LE

bile s›k›nt›lar›m›za bir çözüm olabilir diye düflü-


nüyorum. Ça¤›n vebas› seçim yapman›n zorlu-
¤u olsa da biz, ayarlar›m›z› yeniden yap›land›ra-
rak ayn› salg›nda hasta olmadan kalabiliriz.
‹lk bozuk ayar›m›z, dünyada sonsuza dek kala-
vlilik, özgürlüklerin bitti¤i, mahkûmi- ca¤›m›za dair vehmimizi de¤ifltirmek olmal›. Ay-

E yetlerin bafllad›¤› bir alan olarak gö-


rülüyor art›k.
Dünyadaki di¤er tüm erkeklere ve
kad›nlara tek bir tanesini seçti¤i için
“hay›r “ demek zorunda kald›¤›n› düflünen insa-
n›n trajedisi bafll›yor böylece. Bir çiçekle bahar
fle sanki sonsuza dek kalaca¤›na ve Ali’nin su-
rat›n› görerek uyanaca¤›na dair bir vehim gelifl-
tirmiflti. Onu mutsuz eden bu vehmiydi. Ne
kendisi, ne de Ali demirden de¤il ve her akflam-
sabah uyanman›n kesinli¤inde uykuya geçmi-
yoruz. Her an ayr›labilece¤imiz bir dünyada be-
raberce yol alan insanlar›z yaln›zca.
olmaz ama, ben bir çiçe¤e evet dedim ve her
sabah ayn› iflkence, diye düflünmeye bafllayan ‹kinci ayar›m›z: Kimi seçersek seçelim, seçti¤i-
insan› ne avutabilir, ne memnun edebilir bun- miz insan bize göre flekillenecek dolay›s›yla ya-
dan böyle... flad›¤›m›z bir s›k›nt› varsa, o benden kaynakl›
olacak ço¤unlukla. Kimi seçersek seçelim, uç
S›n›f farklar›n›n bu kadar artmad›¤› ve s›n›flar örnekler ve kendi gerçekli¤imizin d›fl›nda olma-
aras› benzerliklerin daha belirsiz oldu¤u geçen mak flart›yla benzer fleyler yaflayaca¤›z.
yüzy›lda evlilik daha kolayd›. Mensup oldu¤u-
nuz s›n›fa yak›n benzer bir s›n›ftan evlenerek bir Hiç sorun yaflamaman›n ve daimi mutlulu¤un
ömür bir yast›kta yaflayabiliyordunuz. yeri bu dünya olmad›¤› için kime evet dersek di-
yelim, bir dizi sorunla u¤rafl›yor olaca¤›z nas›l-
fiimdiyse s›n›flar›n say›s› artt›. S›n›flar aras› ben- sa. Hiç sorunla u¤raflmamak buras› için müm-
zerlik netli¤ini kaybetti. Gördü¤ünüz ve be¤en- kün de¤il.
di¤iniz insan›n ne türden bir s›n›fa mensup ol-
du¤u, neleri sevdi¤i, neleri sevmedi¤i kar›flt›. Bu Zorluklar ve s›k›nt›lar, hepsi de birer geliflme f›r-
da seçim yapmay› zorlaflt›rd› ve yap›lan seçimin sat› de¤il mi sonuçta? O zaman niye korkuyo-
“do¤ru mu, yanl›fl m›?” oldu¤u konusunda insa- ruz hayattan? Kendimizle karfl›laflmaktan kork-
n› ikircikli bir yap›ya dönüfltürdü. tu¤umuz için olabilir mi?

Kimi insanlar her flekilde piflmanlar.


Evlenenler evlendi¤i için, evlenmeyen- Hiç sorun yaflamaman›n ve daimi mutlulu¤un yeri
ler, evlenemedi¤i için... Fakat hepsi bu dünya olmad›¤› için kime evet dersek diyelim
bir piflman bir piflman… Memnuniyet bir dizi sorunla u¤rafl›yor olaca¤›z nas›lsa. Hiç so-
hayat›m›zdan sessizce ç›k›p gitti. Ye- runla u¤raflmamak buras› için mümkün de¤il.
rini kayg›ya ve flikâyete b›rakarak…
Yanl›fl seçim yapma korkusu veya Bir insanla bir ömür diye bafllam›flt›k. Bir ömür
mutsuz olma korkusu, seçerken ve seçtikten oldu¤u do¤ru ama, hangi insan kocaman kâ-
sonra daha iyisiyle karfl›laflabilme olas›l›¤›, Alile- inat› içine s›¤d›rmam›fl ki? ‹nsan›n “bir” insan gi-
rin ve Ayflelerin bafl›nda hiç durmaks›z›n dönüp bi düflünülmesi acaba ne kadar do¤ru? ‹nsan
duruyor… yüzeyde “bir” olabilir ama, derinlikte bir ömür
Bir fleylerin etkisiyle bir karar verilir gibi olmufl bir insan› yaflamak için yetmez, s›k›lmaya za-
ve bir yola girilmiflse de sonras›nda, bütün telafl man kalmaz. Böyle görebilirsek hayat› ve yan›-
bitip herkes evine çekildikten sonra düflüncele- m›zdakini, yapt›¤›m›z seçimlerden bu denli kor-
riyle bafl bafla kalan insan›n kayg›s› kald›¤› yer- kuyor olmayaca¤›z.
den devam ediyor. Sonuçta, hangi seçim olursa olsun sonuç, yap-
Hepimiz bu zaman›n çocuklar›y›z ve ister iste- t›¤›m›z seçimle son bulmufl olmuyor. Her sonuç
mez zaman bizi de kendi içine alarak sürüklü- yeni bir sebep çünkü ve her fley bir ö¤renme
yor. Ama bir yerde sürüklendi¤imizi fark etmek f›rsat›.

ARALIK 2010 39 SAYI: 240


Doç. Dr. ‹brahim Hilmi Karsl›
Din ‹flleri Yüksek Kurulu Üyesi

Fazilet hissi
Allah korkusundand›r

“Allah’a iman edip O’na ba¤lananlar var ya, iflte Allah onlar› lütuf ve rah-
metiyle kuflatacakt›r.” (Nisâ, 175)

Tevhidin özü, “Allah’tan baflka hiçbir ilâh olmad›¤›” ilkesine dayanmaktad›r. Baflka bir anlat›mla,
mümin olmak, Yüce Allah’› yegâne ilâh kabul etmeyi ve O’nun d›fl›nda tanr›sall›¤› iddia edilen güç-
leri reddetmeyi ifade etmektedir. Gönülden böyle bir inanca sahip olman›n ve gere¤ini yerine ge-
tirmenin, insan ve toplum üzerindeki tezahürleri nelerdir? K›saca ifade edecek olursak flunlar› söy-
lemek mümkündür:
Öncelikle ilâh, kelime manas› itibariyle, kalbin huzura ermesi ve rahatlamas› anlam›na gelmekte-
dir. Yine bu kelime, iç huzuru veren, korku, s›k›nt› ve endifleleri gideren, emniyet ve güven telkin
eden, ak›llar› hayrete düflüren manalar›n› içermektedir. Bu aç›dan bakt›¤›m›zda, Allah’a ba¤lanma,
flu ayet mealinde belirtildi¤i gibi en temel huzur ve mutluluk kaynaklar›ndand›r. “‹yi bilin ki, gönül-
ler ancak Allah’› anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28.)
Allah hakk›ndaki bilgi/marifet artt›kça O’na olan sevgi/muhabbet artacakt›r; muhabbet artt›kça
O’na olan teslimiyet artacakt›r; bu da kiflide gönül huzuru ve güven duygusunun artmas›na sebep
Bir Konu
olacakt›r. Yine Allah’a karfl› duyulan huflu/sayg› da insan›n di¤er varl›klara karfl› olan korku ve en-
Bir Ayet diflelerini giderecektir. Yayg›n ifadesiyle, “Allah’tan korkmayan her fleyden korkar, Allah’tan kor-
kan ise hiçbir fleyden korkmaz”. K›saca Allah’a karfl› duyulan huflu/sayg› ve sevgi, kalplerin huzur
ve sükûna ermesine sebep olacakt›r.
Yine insan, yarat›l›fl› itibariyle korkular›, zaaflar› ve endifleleri olan bir varl›kt›r. Yaln›zl›k, çaresizlik,
kederler, hastal›klar, musibet ve felaketler, onun hayat›nda her zaman karfl›laflabilece¤i durumlar-
d›r. ‹nsan, hayat› boyunca kendini tehdit eden, korku ve fobilere sebep olan durum ve varl›klar-
dan korunmaya çal›fl›r. Fakat baz› insanlarda korku ve endifle, saplant›lara dönüflür; hayat›n nor-
mal ak›fl› bozulur, hatta psikolojik ve psikiyatrik tedavi alma ihtiyac› bir zorunluluk hâline gelir.
‹flte Allah’a karfl› duyulan sevgi ve sayg›, insandaki bu psikolojik ve duygusal sapmalar› büyük öl-
çüde giderir, böylece insandaki zihinsel ve duygusal potansiyel yüce amaçlar istikametinde flekil-
lenir. Kiflinin Allah’a gönülden ba¤lanmas›, onun gücüne güç katar. Görünür-görünmez, maddi-
psikolojik k›saca bütün endifle ve korkulara karfl› eflsiz bir direnme gücü kazan›r (Âl-i ‹mrân, 3, 173;
Mâide, 54.) Çünkü insan, sonsuz kudret ve ilim sahibi Allah’a s›¤›n›r ve O’nun engin flefkat ve mer-
hametine ümit ba¤lar.
Allah’›n Rahmân yani sonsuz merhamet sahibi oluflu, asl›nda bütün varl›klar için bir güven kayna-
¤› ve yaflama ümididir. Çünkü O’nun sayesinde hayat bulmufl ve varl›klar›n› devam ettirmektedir-
ler. Müminler aç›s›ndan ise, durum çok daha farkl› bir boyut kazanmaktad›r. Çünkü onlar, Allah’›n
katmerlenmifl rahmetine nail olmaktad›rlar. (Ahzâb, 43.) ‹man edip muhabbetle O’na ba¤lananlar,

ARALIK 2010 40 SAYI: 240


adeta O’nun rahmetine gark olmufllard›r. Onlar ümitsizlik nedir bilmezler; sonsuz bir iyimserlik
duygusuna sahiptirler. Zira sonuç, günahlardan sak›nan muttakilerin olacakt›r. (Kasas, 83.)
Yine Allah’a ba¤l›l›k, irade e¤itimi aç›s›ndan oldukça mühimdir. ‹radesi güçlü olanlar da hayatta
baflar›l› olurlar. Daha çok iradesine sahip olanlar›n daha baflar›l› olacaklar› muhakkakt›r. Bunun ak-
sini söylemek de mümkündür. Yine iradesi güçlü olanlar›n karfl›laflt›klar› zorluklar› aflmada daha
kararl› ve metanetli olacaklar› aç›kt›r. Aksi takdirde, insan›n s›k›nt›lar karfl›s›nda umutsuzlu¤a ka-
p›lmas› ve yenik düflmesi kaç›n›lmaz olacakt›r.
Abdest, namaz, oruç vb. ibadetlerin düzenli bir flekilde eda edilmesi, bu aç›dan son derece
önemlidir. Özellikle günde befl vakit k›l›nan namaz, insan›n irade e¤itimi yönünden oldukça mü-
himdir. K›saca Allah’a sevgiyle ba¤lanmak ve buyruklar›na tavizsiz teslim olmak, insana kuvvet-
li bir irade ve içgüdülerini kontrol etme yetene¤i kazand›rmaktad›r. (Nâziât, 40.) Bu, ayn› zamanda
ticaretten, e¤itime, sanattan askerli¤e, hayat›n her alan›nda disiplinli olma ve zorluklar› gö¤üsle-
me aç›s›ndan da önemli bir avantaj sa¤lamaktad›r.
Allah’a sevgiyle ba¤lanmayan, bütün benli¤i ile ona teslim olmayan insan, daima içgüdülerinin
yönlendirmesine aç›kt›r. ‹htiras ve bencilce arzular›n› yerine getirmenin ötesinde, ulvî bir amaç güt-
mesi ihtimalden uzakt›r. (Meryem, 59.) Aksine hevâ ve heveslerini tatmin etmek hayattaki temel ön-
celi¤idir. Kibir, gurur, flehvet, flöhret, gösterifl, cimrilik vb. fleytanî dürtülerin kontrolüne girmeye
her zaman yatk›nd›r. Keyfine düflkündür; baflkalar› için rahat›n›n bozulmas›n›, huzurunun kaçma-
s›n› asla istemez, fedakârl›kta bulunmay› akl›n›n ucundan bile geçirmez. fiöyle veya böyle çevre-
sine baz› destek ve yard›mlar› dokunsa bile muhakkak bir beklentisi vard›r. Çünkü kendine mad-
di-manevi fayda sa¤lamayan, kâr getirmeyen ifllerin pefline düflmeyi ahmakl›k kabul eder. K›saca
flehvet, flöhret ya da servet, onun hayattaki temel amaç ve öncelikleridir.
Peki, Allah’a içten ve sevgiyle ba¤lananlar böyle mi? Aksine onlar, kendi iç dünyalar›nda en mü-
kemmel kanunlar›n meydana getiremedi¤i manevi bir disipline sahiptirler. Nefis ve hevâlar›n›n ar-
zular›na de¤il; sadece Allah’a kulluk etmektedirler. Böylece onlar, s›rf kendilerini düflünen bencil
insanlar olmaktan ç›km›fl, ulvî de¤erlere gönül veren fertler haline gelmifllerdir. ‹htiyaçlar› oldu¤u
halde baflkalar›n› kendilerine tercih ederler. Fedakârl›¤› ve özveriyi bir yaflay›fl tarz›, hayat› da bir
fazilet yar›fl› hâline getirirler. (Mü’minûn, 57-61.)
‹flte faziletlerle donanm›fl bütün bu hayat, Allah’a karfl› duyulan içten ba¤l›l›¤›n bir neticesinden
baflka bir fley de¤ildir. ‹lâhî dinler, tarih boyunca bu temel ahlâkî de¤erleri insanlara tebli¤ etmifl
ve bu hasletleri hayat tarz› hâline getiren say›s›z insan yetifltirmifltir. (Âl-i ‹mrân, 146.) Bu sayede bafl-
kalar› için fedakârl›k yapt›¤›, yard›mlar›na kofltu¤u ölçüde insan de¤er kazanm›flt›r. S›rf bireysel re-
fah›n› ve mutlulu¤unu art›rmaktan baflka bir fley amaçlamayan günümüz insan› düflünüldü¤ünde,
bu insan modeline ne kadar muhtaç oldu¤umuz daha iyi anlafl›lacakt›r. K›saca, Allah’a sevgi ve
Bir Konu
sayg›n›n ö¤retilmedi¤i fertler, bencilleflip ahlâkî de¤erlerden uzaklaflacak; bu da, toplumda suçla-
r›n artmas›na, hak ve hukuk ihlâllerinin ço¤almas›na sebep olacakt›r. Bir Ayet
Gerçek manada insan›n ahlâkl› olmas›n›n temelinde Allah’a gösterilen sayg› ve sevgi yatmaktad›r.
Çünkü insan, yapt›¤› fedakârl›¤›n veya hayr›n karfl›l›¤›n› görmek ister. ‹lâhî dinlerde de bu f›trî ger-
çeklik dikkate al›nm›flt›r. Bu aç›dan, dinin ortaya koydu¤u cennet-cehennem, ebedî kurtulufl, Al-
lah’›n r›zas› gibi inançlar dikkate al›nmad›¤›nda, insan›n ahlâkî eylemde bulunma iradesi büyük öl-
çüde zay›flar. ‹nsan ancak bütün gönlüyle bu uhrevî ve yüce de¤erlere ba¤lan›rsa, nefsinin ölçü
tan›maz arzu ve isteklerini gemleyebilir. Bencil duygu ve dürtülerini kontrol alt›na al›p fedakârl›kta
bulunabilir. Rahat ve keyfinin kaçmas› pahas›na di¤er insanlar›n iyili¤i ve hayr› için koflar, koflufl-
turur. Hatta öyle bir an gelir ki insan, mal›ndan ve can›ndan dahi bu u¤urda fedakârl›kta bulunur.
(Bakara, 207; Tevbe, 111.)
K›saca insandaki cömertlik, dürüstlük, hayâ, iffet, vefa vb. bütün ahlâkî de¤erler, Allah sevgisi ve
sayg›s›n›n gönüllerde kökleflmesi ile geliflir ve güçlenir. Nitekim millî flairimiz Mehmet Akif, flu di-
zelerde bu gerçe¤i gayet veciz bir flekilde dile getirmektedir:
Ne irfand›r veren ahlâka yükseklik, ne vicdand›r;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundand›r.
Yüreklerden çekilmifl farz edilsin havfi Yezdân’›n
Ne irfan›n kal›r tesiri katiyen, ne vicdan›n.

ARALIK 2010 41 SAYI: 240


Prof. Dr. ‹. Hakk› Ünal
Din ‹flleri Yüksek Kurulu Üyesi

Tedbir bizden

Hilal b. Yisaf’›n, Zekvan’dan, onun da Ensar’dan bir adamdan nakletti-


¤ine göre, Allah Rasulü (s.a.s.) yaras› olan bir adam› ziyaret etti ve “fa-
lanca o¤ullar›n›n tabibini ça¤›r›n” dedi. Ça¤›rd›lar. Tabib geldi. Hasta
(veya oradakiler), “Ey Allah’›n Elçisi! Tedavi fayda verir mi?” dediler.
Hz. Peygamber, “Sübhanallah! Allah yeryüzüne flifas›n› yaratmad›¤› bir
hastal›k indirmifl midir?” buyurdu.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/371)

Hastal›k olgusu ve canl› varl›klar›n hastalanma potansiyeline sahip olmalar›


yarat›l›fl›n bir gerçe¤idir. Cenab-› Hak nas›l her canl›y› ölümlü k›lm›flsa, o can-
l›lar›n baflka canl› organizmalar›n etkisiyle hastalanma potansiyelini de var et-
mifltir. Yeryüzünde hastal›k sebeplerinin tamamen yok edilme imkân› varsa,
o zaman hiç hasta olmama ihtimalinden de bahsedilebilir. Ancak geçmifl tec-
rübeler ve yaflad›¤›m›z ça¤ dikkate al›n›rsa, günümüz dünyas›nda hastal›k ris-
kinin her zaman ve her yerde mevcut oldu¤u rahatl›kla söylenebilir. O halde
yap›lmas› gereken, hastalanmamak için gerekli tedbirleri almak, hastalan›nca
da en k›sa sürede tedavisine baflvurmakt›r. ‹flte yorumunu yapt›¤›m›z hadis-i
flerifte sevgili Peygamberimiz, yaras› olan bir flah›s için tabip ça¤r›lmas›n› is-
temekte, oradakilerin bunun faydal› olup olmayaca¤› konusundaki tereddüt-
leri üzerine, hastal›¤› yaratan Allah’›n mutlaka flifas›n› da yaratt›¤›n› bildirerek
bu flifay› aramak için gerekli giriflimlerin yap›lmas›n› istemektedir. (Tirmizi, T›b, 2.)
Allah Rasulü (s.a.s.), insan hayat›n›n en ciddi konular›ndan biri olan sa¤l›¤a
özel bir önem verdi¤i için hem kendi sa¤l›¤›, hem de arkadafllar›n›n sa¤l›¤›y-
la yak›ndan ilgilenmifl ve devrinin bütün tedavi yöntemlerine baflvurarak ge-
rekli ilaçlar› kullanm›flt›r. Sa¤l›¤a verdi¤i bu önem, hadis kitaplar›n›n “t›p” ve
“hastal›k” bölümlerinde genifl biçimde yer alan tavsiye ve önerilerinden de
aç›kça anlafl›lmaktad›r. ‹çinde yaflad›¤› toplumun, hastal›k ve tedavi yollar›
konusundaki tecrübe ve bilgi birikiminden istifade ederek, gerekti¤inde ken-
disi uygulad›¤› gibi, hasta olan arkadafllar›na da, birço¤u koruyucu hekimlik,
bir k›sm› da tedavi edici hekimli¤e ait çözüm önerileri sunmufltur. Örne¤in,
Bir Hadis çeflitli rahats›zl›klar›nda defalarca kan ald›rm›fl ve baflkalar›na da bunu tavsi-
Bir Yorum ye etmifltir. (Buhârî, T›b, 11-12.) Bir defas›nda kan ald›r›rken yan›na giren bir be-

ARALIK 2010 42 SAYI: 240


devi, ilk defa gördü¤ü bu olay karfl›s›nda korkmufl ve Hz. Peygamber’in, kan
Bir Hadis
alana ücret vermesi üzerine de, “Derini kesen bu adama ne diye para veriyor-
sun?” diyerek flaflk›nl›¤›n› dile getirmesi üzerine, Allah Rasulü de, bu ifllemin
Bir Yorum
hacamat oldu¤unu ve bunun en iyi tedavi yöntemlerinden biri oldu¤unu bede-
viye izah etmifltir. (‹bn Sa’d, Tabakât, 1/444.) Zaman zaman, ateflte k›zd›r›lm›fl de-
mirle da¤lama yöntemini kullanm›fl (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/138.), bazen de bu
uygulamadan fazla hofllanmad›¤›n› ifade etmifltir. (Buhârî, T›b, 15-17.) Hz. Pey-
gamber’in temizli¤in önemine iflaret etti¤i (Müslim, Taharet, 1.) ve s›k s›k difllerin
misvaklanmas›n› tavsiye etti¤i (Buhârî, Cum’a, 8.) bilinen hususlardand›r. Hasta-
l›klar›n yay›lmas›n› önlemek için, veba gibi bulafl›c› hastal›klara maruz kalanla-
r›n bulunduklar› yeri terk etmemelerini, baflkalar›n›n da onlar›n yan›na girme-
melerini ö¤ütlemifltir. (Buhârî, T›p, 30.) Yiyecek-içecek kaplar›n›n a¤›zlar›n›n aç›k
b›rak›lmamas›n› istemifl (Müslim, Eflribe, 96.), insanlar›n gelip geçtikleri yerlere ve
durgun sulara def-i hacet yap›lmamas›n› emretmifltir. (Müslim, Tahâre, 68.)
‹slam’›n geldi¤i dönemde Arabistan’da tabipli¤iyle ün salm›fl insanlar vard›.
Hz. Peygamber bunlara de¤er verdi¤i gibi, kendisinin ve ashab›n›n sa¤l›k so-
runlar›nda onlardan yararlanm›fllard›r. Mesela, Hâris b. Kelede es-Sekafî
(ö.50/670) bunlardan biriydi ve Allah Rasulü, hasta olan Sa’d b. Ebî Râfi’a,
ona baflvurmas›n› tavsiye etmiflti. (Ebû Davud, T›b, 12.) Bu tabiplerden birisi de
Ebû Rimse et-Teymî (ö.49/669)dir. Rivayete göre Ebû Rimse, kendisi gibi ta-
bip olan babas› ile beraber Hz. Peygamber’i ziyarete gelmiflti. Babas›, Hz.
Peygamber’in s›rt›nda güvercin yumurtas› büyüklü¤ündeki et parças›n› görün-
ce, “Ben insanlar içinde en iyi tabibim, seni tedavi edeyim mi?” diye sormufl,
Allah Rasulü de, “Hay›r, onun tabibi onu yaratand›r.” (‹bn Sa’d, Tabakât, 1/426.) di-
yerek muhtemelen kendisine zarar› olmayan bu ben’i ald›rarak sa¤l›¤›n› riske
atmak istememifltir.
Yorumunu yapt›¤›m›z hadisten ve verilen örneklerden anlafl›laca¤› üzere has-
tal›k ve tedavi konusunda Allah Rasulü’nün tutum ve davran›fl› tamamen
Kur’ânî oldu¤u gibi, insan akl› ve tecrübesine de uygundur. Yani Hz. Peygam-
ber, kendisinin ve arkadafllar›n›n maruz kald›klar› hastal›klar karfl›s›nda hiçbir
tedbir almadan eli kolu ba¤l› bir flekilde oturmam›fl, mücerret sab›r ve tevek-
kül tavsiyesinde bulunmam›flt›r. Bizim örnek almam›z gereken nokta buras›d›r.
Yani, Hz. Peygamber’in, bu konuda takip etmemiz gereken sünneti, o zaman-
ki tedavi yöntemlerini birebir uygulamaktan çok, onun sa¤l›k sorunlar› ve te-
davisi konusunda tak›nm›fl oldu¤u tav›rd›r. O günkü tedavi yöntemlerinin bir
k›sm› bugün kullan›lmayabilir, hatta kullan›lmas› sak›ncal› da olabilir. Örne¤in,
Hz. Peygamber, hicretten k›sa bir süre sonra difteri veya k›z›l(zübha) hastal›-
¤›na yakalanan Es’ad b. Zürâre’nin fliflen bo¤az›n›n da¤lanmas›n› emretmifl,
bir rivayete göre de bizzat kendisi iki kere da¤lam›flt›r. Bu s›rada Yahudilerin,
“E¤er Muhammed gerçekten peygamberse arkadafl›n› iyilefltirsin” demeleri
üzerine Hz. Peygamber, “ona do¤rudan fayda veya zarar veremeyece¤ini”
söyleyerek, kendisinde insan üstü bir güç olmad›¤›n› belirtmek istemifltir. Ni-
tekim Es’ad b. Zürâre k›sa bir süre sonra bu hastal›ktan vefat etmifltir. (‹bn Sa’d,
Tabakât, 3/610-611.) Bugün kesin olarak teflhis ve tedavileri yap›labilen ve etkili
ilaçlar› üretilmifl olan bu gibi hastal›klar›n tedavisinde, “Hz. Peygamber, o za-
manda flunlar› önermifl ve uygulam›flt›” diyerek ayn› yolu benimsemenin, onu
örnek almakla bir ilgisinin olmad›¤› aç›kt›r. ‹bn Haldun’un dedi¤i gibi, Hz. Pey-
gamber bize t›bb› ö¤retmek için de¤il, dini ö¤retmek için gönderilmifltir. (‹bn
Haldun, Mukaddime, 494.) O dinin içinde, insanlar›n maddi-manevi dünyalar›na
faydal› olacak her türlü evrensel ilkeye yer vard›r. ‹flte Hz. Peygamber’in teda-
vi ile ilgili ›srar ve tavsiyeleri de bu evrensel ilkelerden biridir.

ARALIK 2010 43 SAYI: 240


Dünden Bugüne Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›

Dr. Mehmet Bulut


D‹B / Uzman
mbulut@diyanet.gov.tr

Din hizmetlisi yetifltiren e¤itim


kurumlar›n›n idaresinin Diyanet ‹flleri
Baflkanl›¤›’nda olmas› teklifleri
“Camide halk› irflad edecek hakiki bir vaiz, bir din mürflidi ve hatip an-
cak din ve dünya ilimleri okutularak ve insan› ifrat ve tefrite düflürmek
istidad›nda olan bu iki nevi ilmin yekdi¤erini murakabe yollar› ö¤reti-
lerek yetifltirilebilir. Bu flekilde yetiflen bir din adam›n›n, bir vaizin,
hatta bir köy imam›n›n bulundu¤u yerde her bak›mdan en münevver
bir mürflit olabilece¤inden flüphe etmemek laz›md›r.” (Ahmed Hamdi
Akseki, 1950 tarihli “Rapor”undan)

Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› statüsü itibariyle bir istihdam kurumudur, bir e¤itim kurumu de¤ildir; ancak,
temel görevi olan din hizmeti yan›nda veya din hizmeti kapsam›nda de¤iflik ortamlarda ve farkl› vas›-
talarla toplumu din konusunda ayd›nlatma, bilgilendirme görevi de vard›r. “Yayg›n din e¤itimi” etkin-
likleri olarak de¤erlendirilebilecek bu görevini de a¤›rl›kl› olarak kendi elemanlar›yla yerine getirmeye
çal›flmaktad›r. Buna göre “Baflkanl›k görevlileri ve e¤itim” söz konusu oldu¤unda iki husus akla gel-
mektedir. Birincisi “yayg›n din e¤itimcisi” de say›labilen din hizmetlilerinin yetifltirilmesi, ikincisi ise din
hizmetlilerinin yayg›n din e¤itimi kapsam›ndaki faaliyetleri.
Konuya din hizmetlilerinin yetifltirilmesi aç›s›ndan bakt›¤›m›zda, tarihi tecrübenin aksine, süreç içinde
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n istihdam etti¤i elemanlar›n kendi d›fl›ndaki kurumlar maharetiyle yetiflti¤i-
ni görüyoruz. fiöyle de diyebiliriz: Kur’an kurslar›n› bir kenara b›rak›rsak, tarihi boyunca Baflkanl›k, ne
kendi eleman›n› yetifltirecek bir kuruma ne de genel anlamda formel herhangi bir e¤itim kurumuna
sahip olmufltur. Kur’an kurslar› ise daha çok yayg›n din e¤itim kurumlar› olarak telakki edilmifltir.
Baflkanl›¤›n, kendisinin yetifltirmedi¤i elemanlar› istihdam etmek durumunda kalmas›n›n, teflkilatça
sunulan din hizmetlerinde birçok zorlu¤u beraberinde getirdi¤i söylenebilir. Bu durumdan öteden be-
ri flikâyetçi olan Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, elemen yetifltiren e¤itim kurumlar›n›n, kendilerine, arzu edi-
len nitelikte din hizmetlisi yetifltiremedi¤ini, “iyi yetiflmifl” eleman gönderemedi¤ini dile getirmifl; din
hizmetinin hassasiyetine paralel olarak, bu e¤itim kurumlar›n›n ne kadar daha nitelikli eleman yetiflti-
rirse kendilerinin sundu¤u hizmetin kalitesinin de o nispette yüksek olaca¤›n› ileri sürmüfltür. Nitelik-
li din hizmetlisi yetifltirilemeyiflinde ise, Baflkanl›¤›n kendi eleman›n› kendisinin yetifltirme imkân›n›n ol-

ARALIK 2010 44 SAYI: 240


may›fl› ve eleman yetifltiren kurumlar›n, e¤itim programlar›n› haz›rlarken ve di¤er hususlarda kendi-
siyle yeteri düzeyde istiflare etmeyifli iki önemli neden olarak gösterilmifltir.
‹flte bu sorunun çözümü noktas›nda dönemsel olarak iki çözüm önerisinin öne ç›kt›¤›n› görüyoruz.
Birincisi, özellikle 1960’l› y›llara kadar zaman zaman dile getirilmifl olan, Baflkanl›¤›n istihdam ede-
ce¤i elemanlar› bizzat kendisinin yetifltirmesi, baflka bir ifade ile mesleki din e¤itimi kurumlar›n›n
Baflkanl›¤›n idaresinde olmas›; ikincisi ise, Baflkanl›kla mesleki din e¤itimi veren kurumlar aras›nda
ciddi bir ilmi ve idari iflbirli¤inin sa¤lanmas›. ‹kinci öneri, özellikle 1970’li y›llardan sonra s›kl›kla dile
getirilmifltir.
Bu genel tespitten sonra, süreç içinde mesleki din e¤itimi kurumlar›n›n idaresinin Diyanet ‹flleri Bafl-
kanl›¤›’nda olmas› ya da istihdam edece¤i elemanlar› bizzat kendisinin yetifltirmesi taleplerini biraz
açmak istiyoruz.
Sorunun Menflei
Tarihi gelene¤imizde din e¤itimi kurumlar›n›n idaresi, dini teflkilatlanma içinde olmufltur. Bilindi¤i gi-
bi, Osmanl› döneminde din hizmetlilerinin yetiflti¤i e¤itim kurumlar› olan medreselerin (tedris) idare-
si fieyhülislaml›¤›n uhdesindeydi. Milli Mücadele y›llar›nda kurulan TBMM hükümetleri döneminde,
yani Diyanet ‹flleri Reisli¤i’nin kuruluflunun öncesinde ise medreseler, ülkemizde din hizmetlerini yü-
rütmekte olan fier’iye ve Evkaf Vekâleti çat›s›ndaki bir genel müdürlü¤e ba¤l›yd›. Cumhuriyetle bir-
likte 1924’te Tevhid-i Tedrisata geçilirken, yasan›n âmir hükmü gere¤i, ülke genelindeki medrese-
lerin idaresinin Maarif Vekâleti’ne devredilmesi gerekiyordu. Bilindi¤i gibi vekâlet, yasan›n uygulama-
s›n› böyle “devralma” fleklinde yapmam›fl, bilakis medreselerin ço¤unu kapatm›fl, sadece az bir k›s-
m›n›n yerine “‹mam ve Hatip Mektebi” ad›nda yeni okullar ve ‹stanbul’da Darülfünun’a ba¤l› bir ‹la-
hiyat Fakültesi açm›flt›. Buna göre, imam-hatip ihtiyac›n› karfl›lama amac›yla aç›lan ‹mam ve Hatip
mektepleriyle dini yüksek ö¤renimli eleman ihtiyac›n› karfl›lamak amac›yla aç›lan ‹lahiyat Fakültesi-
nin idaresi, din hizmetlerinin deruhtesiyle görevli Diyanet ‹flleri Reisli¤i’ne de¤il de Darülfünun ve
Maarif Vekâleti’ne verilmifltir. Uzun ömürlü olamayan bu e¤itim kurumlar›n›n kapat›lmalar›n›n üzerin-
den yaklafl›k 25 y›l geçtikten sonra, 1949’da aç›lan ‹mam-Hatip kurslar›yla Ankara ‹lahiyat Fakülte-
si ve 1951’den itibaren aç›lan ‹mam-Hatip okullar›n›n idaresi de Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na b›rak›l-
mad›. Bu keyfiyetten Diyanet camias›n›n hoflnut kalmad›¤›n› söyleyebiliriz. Bunu bir örnekle aç›kla-
maya çal›flay›m.
Merhum A. Hamdi Akseki, Diyanet ‹flleri Reisli¤i’nin 1925 y›l› bütçesi TBMM’nde görüflülürken Re-
isli¤i temsilen Meclis’te bulunmufltu. Akseki, henüz bir y›l önce aç›lm›fl olan ‹mam ve Hatip mektep-
leriyle ilgili bir soruyu cevaplarken, üstü kapal› bir sitemle bu okullar›n kendilerine ba¤l› olmad›¤›n› flu
mealdeki sözlerle hat›rlatm›flt›: “‹mam ve Hatip mekteplerinin ba¤l› olduklar› bir makam vard›r. O
makam bize flu ana kadar herhangi bir kifli göndererek bunlar ‹mam ve Hatip mektebi mezunudur,
bunlar› istihdam et, dememifltir; mezun edip gönderirse biz de istihdam ederiz…”
Afla¤›da da de¤inece¤imiz gibi, 1924’te aç›lan ‹mam ve Hatip mekteplerinin ve Darülfünun ‹lahiyat
Fakültesi’nin kapat›lm›fl olmas›nda, bunlar›n Diyanet’e ba¤l› olmamalar›n›n da etkili oldu¤u ileri sü-
rülebilmifltir.
Önceki yaz›lar›m›zda da belirtmifltik; asl›nda e¤itimin tek elden yürütülmesine genel olarak karfl› ç›-
k›lmam›fl; ancak yasan›n medreseleri kapatmak fleklindeki uygulamas›na sert itirazlar yöneltilmifltir.
Dönemin bir k›s›m yetkilileri ve bir k›s›m bas›n mensubu, “dini müesseseler” diye de ifade edilen
medreselerin idaresinin Tevhid-i Tedrisat sonras›nda, ait oldu¤u mercie; yani istihdam kurumu olan
Diyanet ‹flleri Reisli¤i’ne de¤il de Maarif Vekâleti ve üniversiteye ba¤lanmas›ndan kuflku duymufllar,
bu olgunun, bu kurumlar›n kapat›lmalar›yla sonuçlanaca¤› iddias›nda bulunmufllard›. Bu görüflte
olanlara göre, bu proje ile hedef ve amaç, ilmi müesseseleri ortadan kald›rmakt›. Ö¤retimde birlik
sa¤lamak iddias›yla, önce medreseler de dâhil bütün e¤itim kurumlar› Maarif Vekâleti’ne devredile-
cek, sonra bir flekilde medreseler kapat›lacak ve bilahare di¤er baz› mektepler eski kurumlar›na ia-

ARALIK 2010 45 SAYI: 240


Dünden Bugüne Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›

de edilecekti. Hatta daha o günlerde bu kanunla, askeri idadilerin aynen muhafaza edilece¤ini ve
bütün ink›lâb›n yaln›z medreseleri kapatmakla s›n›rl› kalaca¤›n› söyleyenler olmufltu. Gelinen nokta-
da bu öngörü ve kuflkunun yersiz olmad›¤› anlafl›ld›. Nitekim askeri mektepler de o zaman ayn› ka-
nunla Milli Savunma Bakanl›¤›’ndan al›narak bütçesi ve e¤itim kadrolar› ile Maarif Vekâleti’ne ba¤-
lanm›flt›. Fakat çok geçmeden askeri okullar Milli Savunma Bakanl›¤›’na iade edilirken mesleki dini
e¤itim verilmek amac›yla aç›lm›fl olan ‹mam-Hatip mektepleri as›l istihdam mercileri olan Diyanet ‹fl-
leri Reisli¤i’ne iade edilmemifl, sonuçta önce medreseler, birkaç y›l sonra da ‹mam ve Hatip mek-
tepleri ile ‹lahiyat Fakültesi kapanmaktan kurtulamam›flt›.
1950’li Y›llardaki Hâkim Görüfl: “Mesleki Din E¤itimi Kurumlar›n›n As›l Mercii Diyanet ‹flleri Baflkan-
l›¤›d›r”
Bu köfledeki yaz›lar›m›z›n birinde “din hizmetlerinde kasvetli y›llar” olarak niteledi¤imiz o a¤›r hasar-
l› dönemi yaflam›fl, ülkemizde ve dünyadaki din e¤itimi ve din hizmeti alan›ndaki geliflmeleri yak›n-
dan takip etmifl de¤erli hocalar›m›z, yaflanan olumsuzluklara da iflaretle, din hizmetlisi yetifltirecek
e¤itim kurumlar›n›n as›l merciinin Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› oldu¤unu, dolay›s›yla bu kurumlar›n ida-
resinin ta iflin bafl›nda Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na verilmifl olmas› gerekti¤ini aç›klamaktan geri dur-
mam›fllard›r. Bu görüflte olanlar›n bafl›nda Diyanet ‹flleri Baflkanlar›ndan merhum A. Hamdi Akseki
gelmektedir.
1924 sonras› s›k›nt›lar›n› da yaflam›fl olan Akseki, 1950’de, Diyanet ‹flleri Baflkan› olarak haz›rlad›¤›
bir raporda, Tevhid-i Tedrisat sonras›nda, askeri okullar›n, as›l mercileri olan Milli Savunma Bakan-
l›¤›’na iade edildi¤ini hat›rlatarak flöyle diyordu: “E¤er o s›rada ‹mam ve Hatip mektepleriyle ‹lahiyat
Fakültesi de hakiki mercileri olan Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na iade edilmifl olsayd› ne talebesi da¤›l›r
ne de mektep kapan›rd›; daha do¤rusu kapat›lmalar›na bahane bulunamazd›. Çünkü bunlarla ilgili
makam yaln›z Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› idi. Bu müesseselerin Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’ndan ayr› her-
hangi bir makama ba¤lanmalar› kadar gayri tabii bir hareket olamazd›.”
‹mam-hatiplerin aç›l›fl›n›n hemen öncesinde haz›rlanm›fl olan söz konusu raporunda merhum Akse-
ki, konuyu flöyle özetliyordu: “Memleketin hakiki din ihtiyac›n› karfl›layacak orta ve yüksek dereceli
din müesseselerinin aç›lmas› ve bütün mekteplerdeki din iflleri ile ciddi bir flekilde meflgul olmas›
için, Amerika’da, Avrupa’da oldu¤u gibi, bunun yegâne mercii bulunan Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na
salahiyet verilmesi laz›md›r…”
Akseki bunlar› söylerken, o y›llarda aç›lmas› beklenen mesleki dini e¤itim kurumlar›n›n art›k Diyanet
‹flleri Baflkanl›¤›’na ba¤l› olmas›n›n bir zorunluluk haline geldi¤ini anlatmaya çal›fl›yor ve flu öneride
bulunuyordu: “Müftü, vaiz, imam, hatip, müezzin ve yüksek din adamlar› yetifltirilmesi için do¤rudan
do¤ruya D‹B’na ba¤l› müesseseler aç›lmas›na müsaade edilmeli…”
Bir önceki paragrafta yer verdi¤imiz ifadesinde de görüldü¤ü gibi, asl›nda merhum Baflkan›m›z, sa-
dece mesleki din e¤itimi veren okullar›n de¤il, okullarda verilecek din derslerinde de bir flekilde Di-
yanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n etkin olmas›n› da talep etmekteydi.
Ayn› raporda Akseki, 1949’da Ankara Üniversitesine ba¤l› olarak bir ‹lahiyat Fakültesinin aç›lm›fl ol-
mas›na karfl› olmamak ve onu da faydal› görmekle birlikte, kendilerinin esas arzu etti¤i fleyin, “mem-
leketin her sahas›ndaki dini ihtiyaçlarla mütenasip yüksek ‹slam âlimleri yetifltirecek hakiki bir din
müessesesi” oldu¤unu, ‹slam din hizmetlerinde ihtiyaç duyulan elemanlar›n ve ‹slam din bilginlerinin
yetiflmesi için ayr› yüksek okullar›n aç›lmas›n› ve bunun da, dünyan›n her taraf›nda oldu¤u gibi, din
hizmetlerini ifa eden Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na ba¤l› olmas› gerekti¤ini ifade etmiflti. Çünkü üniver-
siteye ba¤l› bir ilahiyat fakültesi, dinler ve mezhepler üstü tarafs›z görüflle bilimsel araflt›rmalar ya-
pacak ve bu do¤rultuda e¤itim verecek bir kurumdur deniliyordu. Haliyle buras› ‹slam din âlimini,
gelece¤in müftüsünü, vaizini yetifltiremezdi. Keza yine 1949’da aç›lan 10 ayl›k ‹mam-Hatip kursla-
r›n›n Milli E¤itime ba¤l› olmas›n› da “at›lan yanl›fl ad›mlar›” olarak nitelendirmiflti. Çünkü ona göre bu
kurumlar›n mercii Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› idi.

ARALIK 2010 46 SAYI: 240


Merhum Akseki’nin mesleki din e¤itimi kurumlar›n›n Diyanet’e ba¤l› olmas›n› teklif etti¤i raporunda
Baflkanl›¤›n özerkli¤ini de önerdi¤ine göre, onun, bu yap›lanmalara bütüncül bir flekilde yaklaflt›¤›
sonucuna da varabiliriz.
Kurumlar aras› iflbirli¤i eksikli¤i
Özellikle 1970’li y›llardan itibaren art›k Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na ba¤l› mesleki okullar›n aç›lmas› ya
da mevcutlar›n›n idaresinin Baflkanl›¤a verilmesi talepleri yerine mesleki din e¤itimi kurumlar› olarak
‹mam-Hatip Liselerinin ba¤l› oldu¤u Milli E¤itim Bakanl›¤› ile ilahiyat fakültesi dekanl›klar› ve YÖK’ün
Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› ile aras›nda -ki bunlar›n hepsi de birer devlet kurumudur- yeterli ilmi ve ida-
ri iflbirli¤inin olmay›fl› ve hatta baz› dönemlerde hiçbir iflbirli¤inin sa¤lanamam›fl olmas›ndan flikâyet
edilmifltir. Bu flikâyet genelde Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› taraf›ndan dile getirilmifltir. Son 5-10 y›ldan
beri ise, özellikle ‹lahiyat fakülteleriyle Baflkanl›k aras›nda ciddi bir iflbirli¤inin sa¤land›¤›n› söyleyebi-
liriz.
Bu arada flunu da belirtmeliyim ki, söz konusu süreçte Baflkanl›kla iyi bir iflbirli¤i ortam›n›n sa¤lana-
may›fl› sadece e¤itim kurumlar›yla da s›n›rl› kalmam›flt›r. Örne¤in devlet radyo televizyonlar›nda ya-
p›lan dini yay›nlarda da benzer s›k›nt›lar yafland›. ‹lgili kurumlar, kendi görev ve sorumluluklar›ndaki
hususlarda yine kamu hizmeti veren bir kurulufl olarak Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› ile teflriki mesaide
bulunmaya pek s›cak bakmam›fl ya da buna gerek görmemifl, haliyle her kurum, kendi do¤rular› is-
tikametinde faaliyetlerini sürdürmüfltür.
Belirtti¤imiz gibi, yak›n y›llarda Baflkanl›¤a formel e¤itim kurumu açma yetkisi verilmesine iliflkin ta-
leplere ender olarak rastlamaktay›z. Mesela, Mustafa Akkoca imzas›yla yak›n zamanda yay›mlanan
bir makalede, yeni yasada Baflkanl›¤›n e¤itim kurumu açmas›na imkân sa¤layacak bir hükme yer
verilmemifl olmas› kaç›r›lm›fl bir f›rsat olarak de¤erlendirilerek flöyle denmifltir: “Diyanet ‹flleri Bafl-
kanl›¤›’n›n en büyük meselelerinden birisi, flüphesiz e¤itimdir... Bir dereceye kadar hizmet içi e¤i-
timle Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› e¤itim merkezlerinde e¤itim verilmeye çal›fl›l›yor, fakat kâfi de¤ildir.
Polis Akademisi gibi mesle¤in özelli¤i dikkate al›narak e¤itim verecek bir Türkiye Diyanet Akademi-
si kurulabilir. Böyle bir taslak, teklif getirilseydi hiç flüphesiz Parlamentodan itirazs›z geçebilirdi…”
(Ö. Vatan, 03.09.2010)
Konuyu birkaç maddede flöyle toparlayabiliriz:
1. Günümüzde ortaya konan bütün samimi çabalara ra¤men din görevlisi yetifltirme problemimizi
henüz çözebilmifl de¤iliz. Geliflen Türkiye’de her al›nda görülen yeni aray›fllara din hizmeti gibi fev-
kalâde ciddi bir sorumlu¤u bulunan Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n bigâne kalmas› düflünülemez.
2. Özellikle günümüzde ülkemiz flartlar›nda, Baflkanl›¤›n istihdam etti¤i elemanlar›n, kendi idaresin-
deki e¤itim kurumlar›nda yetifltirilmesi ya da mevcut mesleki din e¤itim kurumlar›n›n Diyanet ‹flleri
Baflkanl›¤›’na ba¤lanmas› düflüncesi müzakereye aç›lmal›, bu do¤rultudaki tekliflerin uygulanabilir-
li¤i tart›fl›lmal›d›r. Çünkü az önce belirtti¤imiz mevcut durum itibariyle din hizmetinde eleman istih-
dam›nda birtak›m s›k›nt›lar yafland›¤› aç›kt›r.
3. Baflkanl›¤›n sundu¤u hizmetler günümüzde kategorik olarak da çeflitlenmifl durumdad›r. Dolay›-
s›yla sunulan hizmetin niteli¤ine göre vas›fl› görevliler yetifltirmek daha da önem kazanm›flt›r. Buna
göre, günümüzdeki ilahiyat fakültelerinde oldu¤u gibi, tek tip bir dini yüksek e¤itim de¤il de hizme-
tin özelli¤ine göre dizayn edilmifl ö¤retim programlar›n›n uygulanmas› aç›s›ndan da Baflkanl›¤›n ken-
di idaresinde e¤itim kurumlar›na sahip olmas› bir ihtiyaç olarak gözükmektedir. Bu ihtiyaç mevcut
ilahiyat fakültelerimizi yeniden dizayn ederek de sa¤lanabilir; ancak kendi eleman›n›, bizzat kendi
idare ve gözetiminde yetifltirebilece¤i e¤itim kurumlar›na sahip olmas› daha ideal ve ileri bir hedef
olarak gözükmektedir.

ARALIK 2010 47 SAYI: 240


Din Görevlisinin
Hat›ra Defterinden

Dr. Ülfet Görgülü / Din ‹flleri Yüksek Kurulu Uzman›

Kalplere hudut çizilemez


Gidip gördük, yaflay›p flahit olduk ki; Anadolu’muzda oldu¤u gibi
“az›nl›¤›n” yaflad›¤› Bat› Trakya’da da “›fl›¤› yanan evler” çok.
Gönüllerdeki anavatana, bizlere duyulan muhabbetin ›fl›klar› hiç sön-
memifl, bilakis flavk› artm›fl y›llar geçtikçe.

Tam s›n›rdan kaçarken vurulmak nedir bilir bin ah iflitiyor, “Rabbim kimseyi dünyada da
misin? ahirette de az›nl›k eylemesin” dualar›na flahit
Nöbetçiler ha gördü, ha görecek oluyorsunuz.
Parmaklar›n dikenli tellere de¤di de¤ecek… “Az›nl›k” olmak neye göre? Hangi say›ya vu-
Ama... Bir ad›m daha atamazs›n. ruyor, hangi ölçüte göre de¤erlendiriyoruz
bunu? Üstelik Yüce Rabbimiz buyurmuyor
Uzan›p tutamazs›n;
mu: “Nice az say›daki, çok say›dakini Al-
Göz p›narlar›nda donup kal›r hayallerin lah’›n izniyle yenmifltir.” (Bakara, 249.) diye?
Planlar›n, kaç›fl›n, kurtuluflun Bat› Trakya’daki soydafllar›m›z›n mevcut nü-
Ve deler sevgi dolu yüre¤ini, fus içinde say›ca oran› az olabilir ama, Ra-
Sevgi nedir bilmeyen bir kurflun.. mazan ay› süresince tan›k olduk ki; iman›
çok, özverisi çok, anavatana ba¤l›l›¤›, mu-
Ö¤rencilik y›llar›mda ezberledi¤im bir çeviri habbeti çok! Tatl› dili, güler yüzü çok! Cö-
fliirin ilk m›sralar›n› m›r›ldanarak geçiyorum mertli¤i, ikram› çok..
Bat› Trakya’ya, ‹psala s›n›r kap›s›ndan. Bir
hudut çizilmifl görülmeyen. Meriç nehrinin Bat› Trakya’l›; ‹skeçe, Gümülcine, Dedea-
bir yakas› Türkiye, di¤er yakas› Yunanistan. ¤aç’l› kardefllerimiz! Siz az›nl›k de¤ilsiniz bi-
zim nezdimizde. Her biriniz bir âleme bedel,
Mübadele y›llar› canlan›yor gözümde. Rah- Yüce Rabbimizin meth u sena etti¤i kullar›s›-
metli dedem, anneannem ve di¤erleri Sela- n›z. ‹nsan, kâinat›n gözbebe¤i, yarat›lm›flla-
nik’in köylerinden kalk›p, yola düfltüklerinde, r›n en flereflisi ve faziletlisidir. Mevlân›n en
bir daha dönmemek üzere ayr›ld›klar› top- de¤erli, k›ymetli varl›¤›d›r. ‹nsan, anavatan›n-
raklara, köylerine son bir kez nas›l bakt›lar dan, akraba ve dostlar›ndan uzakta olsa da,
acaba? diye düflünüyorum, gözlerim dolu- Allah kuluna flah damar›ndan da yak›nd›r.
yor.. Art›k o günler çok gerilerde kalm›fl, ni- (Kaf, 16.) Siz az›nl›k de¤ilsiniz! Her biriniz bir
ce zorluklar afl›larak gelinmifl bugünlere. Yi- kocaman özlemsiniz yüre¤imizde, bir bitme-
ne de bir kez dokundu¤unuz yüreklerden yen flark› dillerimizde ve tükenmeyen bir

ARALIK 2010 48 SAYI: 240


n›z m› inecek?" “Hay›r evlad›m” dedi Hac›
anne; “Bekledi¤imiz trende bir tan›d›¤›m›z
yok. Ancak buras› uzak bir yer. Trenden bu-
ralar›n yabanc›s› birileri inebilir. Bu saatte,
yak›nlarda, ›fl›¤› yanan bir ev bulmazsa, so-
kakta kal›r. Buralar›n yabanc›s› biri geldi¤in-
de, "›fl›¤› yanan bir ev" bulsun diye bekliyo-
ruz." (Prof. Dr. Saffet Solak’›n an›s› Kaynak: ‹nternet)
Gidip gördük, yaflay›p flahit olduk ki; Ana-
dolu’muzda oldu¤u gibi, “az›nl›¤›n” yaflad›¤›
Bat› Trakya’da da “›fl›¤› yanan evler” çok.
Gönüllerdeki anavatana, bizlere duyulan
muhabbetin ›fl›klar› hiç sönmemifl, bilakis
flavk› artm›fl y›llar geçtikçe.
“Size Türkiye’mizden selâmlar getirdik” de-
di¤imizde, bir selâm›n ne kadar k›ymetli bir
hediye oldu¤unu yaflad›k oralarda, “Ve aley-
küm selâm, bizi unutmam›fl, buralara gel-
miflsiniz k›zan›m. Bizden de selam götürün
Türkiye’mize” karfl›l›¤› verilirken yafll› gözler-
sevgi gönüllerimizde.. Siz “biz”siniz, biz
le. fiimdi bu sat›rlardan ulaflt›r›yorum, kutsal
“siz”iz. Bak›n hepimiz ne ço¤uz! Rasulüllah
bir emaneti tafl›rcas›na getirdi¤imiz oradaki
Efendimizin (s.a.s.) buyurduklar› gibi; mü-
kardefllerimizin, soydafllar›m›z›n selâm ve
minler olarak hepimiz bir vücudun organlar›
muhabbetlerini sizlere. “Bizim yüzümüz, yö-
gibiyiz. (Buharî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.) Birimi-
nümüz anavatan›m›za dönük, öyle yafl›yoruz
zin parma¤›na batan diken, hepimizin can›n›
buralarda. Siz de unutmay›n bizi dualar›n›z-
yakar, yakmal›d›r. Kalplerimiz bu hissiyatla
da.” mesajlar›yla birlikte...
çarpmal›d›r.
Balkan köylerinin p›narlar›ndan serinledik,
Hani bir büyü¤ümüzün hat›ras›nda anlatt›¤›
ulu ç›narlar›n alt›nda gölgelendik, Bat› Trak-
bir ev vard› ya..
ya’da. “Halka hizmetin Hakk’a hizmet” oldu-
"T›p fakültesini yeni bitirmifl, pratisyen hekim ¤unun fluuruyla yaflam›fl ecdad›n izlerini
olarak ilk görev yapt›¤› yere, Konya'ya ba¤l› gördük, eserlerini dolaflt›k. Camilerle, köp-
bir beldenin sa¤l›k oca¤›na gitmiflti. Gençti, rülerle, imarethanelerle b›rak›lan o flerefli mi-
bekard›. Küçük bir beldeydi gitti¤i yer. ‹lk rasa sahip ç›kamam›fl olman›n ac›s›n› yafla-
gece bir eve misafir olmufltu. Tren istasyo- d›k.. Fatihalar okuduk isimleri silinmifl mezar
nunun hemen yan›nda bir evdi bu. tafllar›n›n bafl›nda. Minaresi y›k›lm›fl, kitabesi
Akflam yeme¤inden sonra çaylar gelmifl, sökülmüfl, mihrab›na piyano konulup, kon-
sohbetler edilmiflti. Üzerinde yol yorgunlu- ser salonuna çevrilmifl camilerle tan›flt›k, hâl
¤u, geldi¤i yeni yerin yabanc›l›¤› vard›. Saat- diliyle konufltuk. D›fl› harab, içi harab, flere-
ler ilerliyor, a¤›r bir uyku onu içine çekiyordu. felerini leyleklerin yuvalar›yla flenlendirdi¤i,
Ev sahibine bir fley de diyemiyordu. Bir cemaatsiz kalm›fl camilerimizle...
müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Bat› Trakya! Bir sanc› oldun sen ba¤r›m›z›n
Evin büyü¤ü olan Hac› anneye s›k›larak: sol köflesinde. Bat› Trakyal›’m! Selâm olsun
"Anneci¤im, sizin buralarda kaçta yat›l›yor?" hepinize. Topraklara çekilen hudut, çekile-
diye sordu. Hac› anne: "Evlad›m az sonra mez asla yüreklerimize.
gelecek olan treni bekliyoruz" dedi. Merak
edip, tekrar sordu: "Trenden sizin bir yak›n›-

ARALIK 2010 49 SAYI: 240


Kültür - Sanat
Tülay Çankaya
Din Hizmetleri Uzman›
Amasya Müftülü¤ü

MEVLÂNA’NIN
KUfiATICILI⁄I VE
HOfiGÖRÜSÜ
“Ben yaflad›¤›m müddetçe Kur’ân’›n
kölesiyim. Ben Hazret-i Muhammed’in
aya¤›n›n topra¤›y›m. E¤er biri, benim
sözümden bundan baflka en ufak bir fley
bile nakledecek olursa, o kimseden de
onun sözünden de uza¤›m.”
Mevlâna Celaleddin-i Rumi

aral›k 2010 50 SAYI: 240


Kültür - Sanat


nsanl›k tarihi hayat› ilgilendiren her lar ve hahamlar da dahil, kültürel bak›mdan çok
alanda yetifltirdi¤i seçkin insanlarla dolu- farkl› inançlar›n mensuplar› kat›lm›flt›r.
dur. Gerek tefekkür, araflt›rma, gerekse
Günümüzde taassup, hoflgörüsüzlük, cimrilik,
keflif ve bulufllarla yak›ndan ilgilenmeyi ha-
bencillik, baflkalar›n›n kusurlar›n› araflt›rma,
yat gereklili¤i ve tarz› olarak hisseden marifet
gerginlik ve öfke gibi yerilen hususiyetlerin dün-
ehli insanlar, bir anlamda di¤er insanlar›n ak›l,
ya insanlar› aras›nda yay›lm›fl olmas› sonucu
gönül ve ruh inkiflaflar›na ayna olmufllard›r.
ortaya ç›kan bunal›mlara karfl› o, as›rlar ötesin-
Mevlâna da kendisinden önceki büyük düflü-
den gönderdi¤i sözlerle bir bilgi kayna¤› olarak
nürleri do¤ru anlay›p özümseyebilmifl bir dü-
insan akl›n› nur ile y›kam›fl, ak›l ve gönülleri kir-
flünce adam› ve insandaki fiziksel, ruhsal gelifli-
den kurtarm›fl, bir veli hüviyetiyle gönüller cofl-
me ›fl›k tutabilmifl, onu do¤ru yorumlam›fl en-
turmufl, bir pir, bir mürflit olarak insan kalbini
der flahsiyetlerden birisidir.
Mevlâna, 30 Eylül 1207 (6 Rebi- Toplumlara özgürlük ve demokrasi getirme ad›na iflle-
ülevvel 604)’de Belh'te dünyaya nen cinayetler ve savafllar, bitmek bilmeyen k›y›mlar
gelmifltir. Belh'te siyasi istikrar ve yaflanan y›k›mlar, bizi yeniden durup düflünmeye
bozuldu¤unda ailesi ile birlikte sevk etmekte ve Mevlânalar yetifltirmifl kültür ve me-
13. asr›n ortalar›nda Horasan deniyeti yeniden okumaya yöneltmektedir.
da¤lar› ile bozk›rlar›ndan gelerek
Selçuklu devletinin baflkenti olan Konya'ya yer- saflaflt›rm›flt›r. Bizlerin bir kufl sütü eksik olan
leflmifltir. Görüflleri ve felsefi çal›flmalar› ile Sel- sofralar›m›za, flu markay› giyiyorum, bu marka-
çuklu devletinin yönetimi taraf›ndan büyük say- y› kullan›yorum gösterifliyle böbürlendi¤imiz bu
g› görüp, fikirlerinden istifade edilmifltir. ‹lmin, zamana inat, evinin sofras›nda bir kâse çorba-
irfan›n ve flairce duygunun bulufltu¤u bir bilge dan fazlas›n› görünce öfkelenmesi, dünya mal›-
kifli olarak, toplumun gündelik hayat›yla yak›n- na hiç yüz vermeyerek maddenin çok ötesine
dan ilgilenmifl ve insan ruhunun problemlerine geçebilmifl olmas›, hiç flüphesiz Mevlâna’y› da-
ikna edici çözümler sunmufltur. Ünü ça¤›n›n ve ha da yüceltmifltir.
yaflad›¤› co¤rafyan›n s›n›rlar›n› aflan Mevlâna;
Toplumlara özgürlük ve demokrasi getirme ad›-
sufi kimli¤inin yan› s›ra, âlim, flair ve mütefekkir
na ifllenen cinayetler ve savafllar, bitmek bilme-
bir flahsiyettir. ‹slam dünyas›nda hürmet belirt-
yen k›y›mlar ve yaflanan y›k›mlar, bizi yeniden
mek için önemli kiflilerin isimlerinin önünde kul-
durup düflünmeye sevk etmekte ve Mevlânalar
lan›lan “Efendimiz” anlam›ndaki “Mevlâna” la-
yetifltirmifl kültür ve medeniyeti yeniden oku-
kab› Mevlâna Celaleddin Muhammed ile birlikte
maya yöneltmektedir. Biz, Mevlâna'n›n beslen-
özel bir isime dönüflmüfltür. Onu yücelten ve
di¤i kaynaktan beslenmekteyiz. Tasasavuf bü-
kendi deyimiyle ‘gönüllerde yer bulmas›n›’ sa¤-
yükleri üzerine çal›flmalar yapan ünlü Alman ‹s-
layan, engin hoflgörüsü, sevgi insan› olmas›, in-
lam bilimcisi Annemarie Schimmel, “Türklerin
sanlara bir yandan özgüven afl›larken di¤er
niçin Bat›’ya yönelme gereklili¤i duydu¤unu an-
yandan korkular›n› giderip zihinsel bak›mdan
lam›yorum; Mevlâna gibi bütün insanl›¤a yol
ar›nmalar›n› sa¤layarak onlardaki dinsel taassu-
gösteren bir ›fl›k varken…” diyor. Gelece¤imizin
bu y›km›fl olmas›d›r. Onun, “Putperest olsan
sevgiyi, huzuru, hoflgörüyü yakalayabilmesi için
da, mecusî olsan da…, tövbeni bin kez boz-
Mevlâna gibi sevgi kahramanlar›m›zla, dünyaya
mufl olsan da gel!... Bizim dergâh›m›z, umut-
sevgi ve hoflgörü mesajlar›m›z› sürekli ulaflt›r-
suzluk dergâh› de¤ildir.” sözleri onu evrensel
mak zorunday›z.
yapm›fl; o yüzden cenaze törenine, her inanç
ve anlay›fltan kifliler taraf›ndan ona duyulan bü- Mevlâna’y› ve kendimizi daha iyi tan›yabilmek
yük sevgi ve sayg›dan dolay›, o devirde papaz- ve daha iyi anlayabilmek ümidiyle…

ARALIK 2010 51 SAYI: 240


Mustafa Özçelik

Mehmet Âkif’in
Medeniyet Alg›s›
Arapça “Medîne” kelimesi ile ayn› kökten olan “medeniyet” kelimesi¸
sosyoloji literatürüne girdi¤i andan beri pek çok flekilde tarif edilmifl¸ ki-
mi zaman sadece “maddi”¸ kimi zaman “manevi”; kimi zaman da “hem
maddi hem de manevi” dinamikleriyle birlikte ele al›nm›flt›r. Bu fark-
l› yaklafl›mlar› tabii karfl›lamak gerekir. Çünkü kavramlar›n anlam hari-
tas›n› “inan›fllar” belirlemektedir. Dolay›s›yla bir Müslüman›n medeniyet
tan›m›yla¸ bir putperestinki ayn› olmaz¸ olamaz.
Medeniyet kavram›ndaki bu alg›lama farkl›l›¤› onu bu yüzden her za-
man tart›fl›lan bir kavram hâline getirmifltir. Bilhassa kültürel çat›flmala-
r›n yafland›¤› toplumlarda bu tür tart›flmalar¸ hiçbir zaman sona erme-
mifl¸ hatta giderek dozunu hep yükseltmifltir. Tarihinde çok ciddi k›r›l-
ma noktalar› yaflayan ülkemizde de medeniyet¸ hep bu tür tart›flmala-
r›n öznesi olmufltur. Çünkü geçmiflimiz itibariyle biz zaten bir medeni-
yetin ba¤l›s›yd›k. ‹slam medeniyeti idi bu ve temel dinamikleri vahye
dayal› idi. Tanzimat’ta ise¸ yönümüzü Bat›’ya çevirdik ve yeni bir me-
deniyet kavram›yla¸ Bat› medeniyetiyle karfl› karfl›ya geldik.
Konuyu Türkiye düzleminde ele alacak olursak iflte o tarihten beri¸ me-
deniyet “tek”e indirgendi. Arap¸ ‹ran¸ Endülüs ve Anadolu co¤rafyala-
r›nda kurulma ve yaflama alan› bulan ‹slam medeniyeti¸ Müslümanlar›n
bilinen sebepler yüzünden geri kal›fllar›yla birlikte adeta sosyolo-
ji literatüründen ç›kar›ld› ve medeniyet denilince akla sadece Bat› me-
deniyeti gelir oldu. Tart›flmalar da bu medeniyete girilip girilmemesi
noktas›nda flekillendi. Bu mesele bir varolufl ve yok olufl meselesi ola-
rak görüldü¸ lehinde ve aleyhinde taraflar olufltu. Hâlen Türkiye’nin
Cumhuriyet’ten bu yana yönünü “muas›r medeniyet”e göre ayarlad›¤›-
n› ve bu hedefe mutlaka varmak istedi¤ini hat›rlayacak olursak mede-
niyet konusundaki bu alg› yanl›fll›¤›n›n hâlâ devam etti¤ini söyleyebiliriz.
Yani medeniyet denilince akla sadece Bat› medeniyeti getirilmekte¸
‹slam medeniyeti bu meselenin bir öznesi olarak görülmemektedir.

ARALIK 2010 52 SAYI: 240


Sözü burada Mehmet Âkif’e getirmek istiyoruz. Zira o¸ bu meselenin
en tart›flmal› isimlerinden biridir. Bilhassa ‹stiklal Marfl›’nda yer alan
“Medeniyet dedi¤in tek difli kalm›fl canavar…” ifadesinden dolay› bu
tart›flmada bir taraf kabul edilerek¸ kimilerince “medeniyet düflman›”¸
kimilerince de “medeniyeti farkl› alg›layarak¸ Bat› medeniyetinin bilim
ve teknikle gerçeklefltirdi¤i geliflme ile¸ bu vas›talar› zulme dönüfltü-
ren uygulamalar› birbirinden ayr› tutan biri” olarak görülmüfltür.
Mehmet Âkif’in bir flair olmaktan öte meselelere bir toplum bilimci
s›fat›yla bakan¸ üstelik perspektifi ‹slam olan biri oldu¤unu düflüne-
cek olursak¸ onun fikirleri etraf›nda yap›lan bu tart›flmalar›n bizi me-
deniyetin sadece bir yüzü de¤il¸ iki yüzü oldu¤u fleklinde bir sonuca
götürece¤i muhakkakt›r.
Bat›’n›n Rönesans ve reform hareketleriyle bafllatt›¤› köklü de¤iflim¸
bu co¤rafyada bulunan ülkeleri ilim ve teknik sahas›nda çok ileri se-
viyeye getirdi¤i tarihen sabit bir hadisedir. Bat›¸ bu süreçte kendini
yenilemifl¸ bilhassa Do¤u toplumlar›na göre çok ileri bir noktaya gel-
mifltir. Ama burada dikkat edilmesi gereken hadise¸ bu geliflmenin
maddi planda olufludur. Basitçe ifade edecek olursak¸ üniversiteler
aç›lm›fl¸ laboratuarlar ço¤alm›fl¸ buralarda ö¤retilen ilimler ve yap›lan
araflt›rmalarla iktisadi anlamda geliflmenin getirdi¤i imkânlara kavu-
flulmufltur. Fakat bu imkânlar¸ insan›n sadece maddi taraf›na hitap
etti¤i için manevi taraf› hep yoksullaflt›r›lm›fl; böylece manevi de¤er-
lerden uzaklaflan Bat› toplumu¸ ekonomisi için yeni pazarlar bulmak
için sömürgecilik hareketlerine giriflmifltir.
Bat› için bu yeni pazar yerleri ise Do¤u co¤rafyas› olmufltur. Zira o
zamanda üç k›tada her anlamda gücü temsil eden Osmanl› Devle-
ti/medeniyeti zirveye ç›km›fl olman›n rehavetiyle bir duraklama¸ geri-
leme ve ard›ndan çöküfl devresine girmifl; zay›flam›fl ve böylece ko-
lay elde edilebilir bir pazar hüviyetine bürünmüfltür. Meselenin bir de
tarih içerisinde sürekli olarak görülen taraf› vard›r. ‹slam medeniye-
tiyle Bat› (asl›nda Haçl› medeniyeti demek daha do¤rudur) aras›nda
hep bir mücadele söz konusu olmufltur. Bu yüzden¸ elde etti¤i mad-
di imkanlar sayesinde güçlenen Bat›¸ mücadele hedefine ‹slam mil-
letinin yaflad›¤› co¤rafyay› koymufl ve bu co¤rafyada medeniyet ad›-
na eflsiz zulümler ifllemifltir. Âkif’in Safahat’› bu trajik hikâyenin bir
belgesidir.
‹flte Tanzimat’tan itibaren Bat›’ya giden ayd›nlar¸ Bat›’n›n Do¤u-
‹slam ülkelerindeki zulümlerine gözlerini kapayarak onun bilim ve
teknik alan›ndaki geliflmelerini görmüfller¸ üstelik bunlar› do¤ru bir
flekilde tahlil edemeden hep görünen fleylere tak›l›p kalm›fllard›r. Bu

ARALIK 2010 53 SAYI: 240


kör bak›fl¸ onlar›; bizi gerileten sebebin din oldu¤u¸ ondan ba¤›m›z› kopar›rsak Bat›l›lar gibi
kalk›naca¤›m›z fikrine götürmüfltür. Ayd›nlar›n ço¤u böyle düflünürken¸ yine olup bitenlerin
ciddi tahlillerini yapamayan halk¸ Bat›’ya karfl› tavr›n›¸ onu tümüyle reddederek göstermifl,
bunu do¤ru bir davran›fl olarak benimsemifltir. Yani halk da yanl›fl›n bir baflka ucundan tut-
mufl¸ Bat›l›laflma ad›na ülkeye giren olumsuzluklarla medeniyeti efl anlaml› olarak alg›lam›fl¸
onun müsbet taraflar›n› bile görememifltir. Bunlar›n sonucu olarak¸ Bat› karfl›s›nda böylesi iki
olumsuz tav›r egemen olmufltur. ‹flte Âkif ve onun gibi say›l› fikir adam› bu iki yanl›fla da düfl-
memifl¸ Bat›’y› iki yönüyle de görme ve tan›ma imkân› bulmufllard›r. Böyle düflünenlerin tezi
ise özetle flöyledir: Bat› Medeniyetinin bir de¤il iki yüzü vard›r. Biri ilim ve teknik yönüdür ki¸
bu yönüne s›rt çeviremeyiz. Böyle bir tav›r bizim yok oluflumuz demektir. Çünkü as›r¸ ilimler
asr›d›r. Bu ilimlere sahip olmayan milletler yok olup giderler. Bu yüzden Bat›’dan mutlaka
alaca¤›m›z fleyler vard›r. Ama neyi nas›l alaca¤›m›z› iyi bilmeliyiz. Bat›’dan bir fley al›n›rken
ilim¸ fen¸ sanat gibi bize faydal› yönleri al›nmal›; modas›¸ sosyal yaflama flekilleri gibi daha çok
manevi de¤erlerle ilgili k›s›mlar› terk edilmelidir. Akif’in;
Al›n›z ilmini Garb’›n¸ al›n›z san’at›n›
Veriniz hem de mesâinize son sür’atini
Çünkü kâbil de¤il art›k yaflamak bunlars›z;
Çünkü milliyeti yok san’at›n¸ ilmin; yaln›z
‹yi hât›rda tutun etti¤im ihtâr› demin:
Bütün edvâr-› terakkîyi yar›p geçmek için.
Kendi mâhiyyet-i rûhiyyeniz olsun k›lavuz
Çünkü beyhûdedir ümmîd-i selâmet onsuz.
fleklindeki söyleyiflleri, Âkif ve onun gibi düflünenlerin anlay›fllar›n› özetlemektedir. Görüldü-
¤ü gibi burada önemli olan bozgun psikolojisine düflmeden “millî rûh”u k›lavuz edinerek
benli¤imize uygun fleyler almak¸ di¤erlerini ise reddetmektir.
Bat›’n›n bu müspet taraflar›na asla karfl› ç›kmayan¸ bunlar› mutlaka almam›z gerekti¤ini söy-
leyen Âkif, Bat›’n›n öte yüzünü de görecek bir ferâsettedir. Çünkü Bat›¸ önce Balkanlarda
yakt›¤› fitne atefliyle oralar› kan gölüne çevirmifl¸ ard›ndan Anadolu’ya gelip dayanm›flt›r. Bu
yüzden karfl›m›zda “vatan nâm›na bir kabristan” durmaktad›r. Âkif bu durumu “Dipçik alt›n-
da ezilmifl¸ parçalanm›fl kafalar¸ oyulmufl gözler¸ süngülenmifl bedenler¸ kopar›lm›fl bafllar.
Süngülenmifl gö¤üsler…” fleklindeki ifadelerle tasvir eder. Bat›¸ bu yönüyle tamamen vah-
fletin¸ zulmün ad›d›r. Böyle bir Bat› için söylenecek söz ise fludur:
Tükürün ehl-i salîbin o hayâs›z yüzüne
Tükürün¸ onlar›n aslâ güvenilmez sözüne
Tükürün¸ maskeli vicdân›na asr›n¸ tükürün.
Bu ifadeler¸ hamâsî bir söylem olmay›p¸ bir karfl› koyufl ifadesi¸ zulüm karfl›s›nda mücadele

ARALIK 2010 54 SAYI: 240


için bir ça¤r›d›r. Çünkü vatan elden gitmektedir. Vatan giderse din de gidecektir. Onun gi-
difli ise hüsrân›m›zd›r.

Akif¸ ‹stiklal Marfl›’nda iflte böyle bir medeniyet için “Canavar..” s›fat›n› kullanmaktad›r. Fa-
kat¸ devrinde ve sonraki zamanlarda körü körüne¸ Bat›’n›n sadece bir yüzüne bakanlar bu
durumu anlayamam›fl¸ onu “medeniyet düflmanl›¤›” ile suçlam›fllard›r. Konunun bu yönü bir
tarafa b›rak›lsa bile¸ burada flu soru da sorulmal›d›r: Bat›’n›n bilim ve tekni¤i al›n›rken¸ ahlâ-
k› ve davran›fl kal›plar› reddedilebilir mi? Bu yüzden Akif’in ve onun gibi düflünenlerin bu ta-
v›rlar› da kimi zaman elefltirilmifltir. Bu elefltirilerin temel ç›k›fl noktas› ise medeniyetlerin bir
bütün olduklar› gerçe¤idir. Bu görüfl sahiplerine göre bir medeniyet ya tamamen al›n›r ya da
reddedilir.

Bu fikir¸ teoride bir bak›ma do¤rudur ama¸ Akif’in sahip oldu¤u dünya görüflü ve Müslüman
bak›fl aç›s› bunu kabul edemez. Ayr›ca onun bu tavr› de¤erlendirilirken yaflad›¤› zaman›n
flartlar› gözden uzak tutulmamal›d›r. Kendi medeniyetimizi yeniden ihya etmek için uzun va-
deli ve çok yönlü çal›flmalara ihtiyaç vard›r. Bunu k›sa bir sürede yapabilmek mümkün de-
¤ildir. Zaten Bat› Medeniyeti de uzun bir sürecin sonunda bulundu¤u seviyeye gelmifl¸ bu
gelifl sürecinde sadece kendi millî köklerine ve H›ristiyan kimli¤ini reddetmemekle beraber¸
sadece H›ristiyanl›k düflüncesine dayanmakla yetinmemifl¸ ‹spanya yoluyla Endülüs/‹slam
medeniyetinden çokça yararlanm›flt›r. Öyle ise medeniyetlerin evrensel bir taraflar› da var-
d›r. Bunlar ilim ve fen k›sm›d›r. Bu yönlerin al›nmas›nda sak›nca olmas› bir yana¸ zaruret bi-
le vard›r.

Meseleye böyle bakmak da mümkündür. Fakat flu da bir gerçektir ki¸ medeniyetin dayand›-
¤› temel ideoloji¸ ilim ve fen gibi evrensel sayd›¤›m›z hususlar›n kullan›m biçimini etkiler. Me-
sela psikoloji ilmi¸ Do¤u’da insan›n ruhsal anlamda geliflmesini öngörürken¸ ilahî olanla sü-
rekli bir ba¤ içindedir. Ayn› ilim; Bat›’da mesela bir ürünün pazarlanmas›nda¸ insan›n bak›fl¸
düflünüfl biçimlerinin kodlanmas›nda bir araç olarak kullan›labilmektedir. Bunu ekonomi¸
sosyoloji¸ siyaset gibi her saha için düflünebiliriz. Öyleyse¸ k›sa vadede¸ güçlü olan medeni-
yetin evrensel taraflar›n› zorunluluk nedeniyle al›rken¸ uzun vadede¸ ald›klar›m›z› bir yandan
bizim yapmam›z, bir yandan da kendi fikir ve ürün üretimimizi kendi de¤er yarg›lar›m›za gö-
re gerçeklefltirmemiz gerekir. Zira¸ bir medeniyetin bütün yönleriyle tam bir üyesi olmam›z
da mümkün de¤ildir. Yak›n tarihimiz bunun olamad›¤›n›n aç›k göstergesidir. Bu olamay›flta
Bat› karfl›tlar›n›n mücadeleleri meseleyi izah için yeterli de¤ildir. Yani bugün tam Bat›l› ola-
mam›flsak Bat›l› olmak istemeyenlerin varl›¤›ndan de¤il¸ bunun sosyolojik olarak imkâns›zl›-
¤›ndand›r. Bunu anlad›¤›m›z gün¸ baflka bir medeniyet karfl›s›ndaki tavr›m›z› daha sa¤l›kl›
tesbit edip kendi medeniyetimizi diriltmenin imkânlar›na kavuflabiliriz.

ARALIK 2010 55 SAYI: 240


Sözün Özü
berceste beyitler
Vedat Ali Tok

Biflnev in-ney kim hikâyet mikuned


Ez-cüdâyihâ flikâyet mikuned
Mevlana Celaleddin Rûmî

Dinle neyden kim hikâyet etmede, ayr›l›klardan flikâyet


etmede (Ney’i dinle ki bir hikâye anlat›yor; ayr›l›klardan flikâyet ediyor.)
(Tercüme beyit: Nahifi Süleyman Efendi)

ocuklu¤umdan beri onun gerçekte var oldu¤unu düflünemedim hiç. O, bir

Ç mesnevinin, bir geçmifl zaman roman›n›n içinden ç›k›p Hakk’›n huzurunda


edeple ba¤dafl kurmufl, bir kahraman foto¤raf›ndan baflka bir fley de¤ildi.
Bir Mecnun, bir Ferhat, bir Alper Tunga, bir… neyse Mevlana da ancak oy-
du… Sürekli tefekkür hâlinde. ‹ç içe yerlefltirmekte oldu¤u tefekkür hapla-
r›n› sihirli bir kapsülle insanlar›n manevi flifas›na sunan bir hekim kahraman...
Belh’ten Anadolu’ya –Konya’ya- geldikten sonra onu ayakta, yürürken, gezerken hiç
görmedim. Bir yerden baflka bir yere giderken de yürümüyor, tayy-i mekân ediyor ve
duruflunda, oturuflunda ufak tefek de¤ifliklikler olsa bile bafl› olgun bu¤day baflakla-
r› gibi hep e¤ik; edepli ba¤dafl› hiç bozulmam›fl, yeninden görünmeyen ellerinden
sarkan dualanm›fl tespih taneleri…
Mevlana bir eski roman kahraman› ve tam manas›yla bir kahraman. Seyyid Burha-
neddin ve fiems-i Tebrizî gibi iki kuvvetli m›knat›s›n aras›nda bileylenmifl; yüklendi¤i
enerjinin kuvve-i câzibesine cem olmufl insanlar›n aras›nda bât›n› Hak’la, zâhiri halk-
la lebâleb bir kahraman…
Molla Camî’nin dedi¤i gibi, peygamber de¤il; ama kitap sahibi. Zaten kitab› da âyet-
ler tefsiri, hadisler flerhinden ibaret de¤il miydi ki?
Mesnevî… S›k›flm›fl bir yanarda¤ patlamas›ndan baflka nedir? Seyyid Burhaneddin
hazretlerinin fler’î, fiems-i Tebrizî’nin manevi/tasavvufî doldurufllar›n›n flekillenip bir
güzel infilak›d›r Mesnevî. Bu, öyle bir infilakt›r ki birbiri ard›nca devam eden, dur du-
rak bilmeyen ve kayna¤›n kontrolünden ç›km›fl bir infilak… ‹yi ki Hüsameddin Çelebi
vard› ve bu yürekler sarsan, beyinlerde ink›lâplar yaratan patlay›fllar› kay›t alt›na ald›.
O bir mesnevi, bir eski roman kahraman›yd›; çünkü hayat›nda romanda olmas› gere-
kenler vard›. Ölmez konu: Aflk… Hatta bafltanbafla aflk… Hasret… ‹stenmeyen, fakat
mevcudiyeti inkâr edilemeyen bir kötü haslet: K›skançl›k. Ve hayat›nda en fazla de¤er
verdi¤i kifli, roman›n da baflkahramanlar›ndan fiems’in esrarengiz ölümü… Acaba ci-
nayet mi sorusu bugün bile ayd›nlat›lamam›fl... Bütün bunlar›n aras›nda Mevlana…
Yanm›fl, yak›lm›fl. Piflmifl Mevlana. Ve bir neyle müflahhaslaflt›rm›fl öz ruhundaki ma-
ceras›n›. Öz yurdundan, baflkalar› da duysun, bu yan›k ve uhrevî seday› ve iflitenler de
yans›n diye, kopar›lm›fl, yak›lm›fl, flerha flerha yaralanm›fl, at›lm›fl özge diyarlara. Mev-
lana, öz yurdundan kopar›lm›fl bir kam›flla hülasa etmifl dünya maceras›n›.

ARALIK 2010 56 SAYI: 240


Biflnev in-ney kim hikâyet mikuned
Ez-cüdâyihâ flikâyet mikuned
Ney sesini dinlememizi istiyor Mevlana. Ki ney bir hikâye anlatmada. O hikâye ki ayr›l›klardan fli-
kâyet etmede.
Mevlana’n›n gurbet hayat›n› tasvirle bafllad›¤› beyitleri, Belh’ten Mo¤ol bask›n› korkusundan dola-
y› Anadolu’ya göç ile tevil etmek çi¤ bir hüküm olur elbet. O yan›k neyin sesine iyi kulak verenler
Gayb âleminde Hakk’a “Belâ” sözü vermifl bir yüre¤in dünya sürgünüyle kopard›¤› feryattan bafl-
ka bir fley duyamaz asl›nda. Milk-i bekâdan fani dünyaya düflen bir yürek feryad›d›r ney… Kim onu
hakk›yla iflitirse Mevlana’ya yoldafl, hâline hâldafl olabilir.
Mevlana’n›n duymam›z› istedi¤i sesin maceras›na bakal›m: Râvîlere göre: Hz. Muhammed (s.a.s.)
‹lâhî aflk s›rr›n› Hz. Ali’ye (r.a.) söyler. S›r saklamak güçtür. Hz. Ali dayanamaz; gider, çölde kör bir
kuyuya anlat›r bu s›rr›. Kör kuyu da s›rr›n› muhafaza edemez; coflar, taflar. Etraf su ile kaplan›r. Bu-
rada sazlar biter. Bir çoban sazl›ktan bir kam›fl keser. Delikler açar, içini temizler ve üfler. Ç›kan
ses fevkalâde coflkuludur; çünkü ‹lâhî s›rr› anlat›r. Ney, kam›fll›ktan kopar›lm›fl ve uzak bir diyara
götürülmüfltür. Dolay›s›yla gurbete düflmüfltür. fiikâyeti de bundand›r. Mevlana’n›n “Mesnevî”sini
Türkçelefltiren Nahifî’den dinleyelim devam›n›:
Der kam›fll›kdan kopard›lar beni
Nâliflim zâr eyledi merd ü zeni
(Beni kam›fll›ktan kopard›lar; feryatlar›m erkek ve kad›n herkesi a¤latt›.)
Her kim asl›ndan ola dûr ü cüdâ
Rûzgâr-› vasl› eyler muktedâ
(Her kim asl›ndan ayr› ve uzak düflerse hep vuslat zaman›n›n izinde olur.)
Mutasavv›f der ki: Allah, önce ruhlar› yaratt›. Bunlar›n bulundu¤u yeri biz bilemeyiz; çünkü oras›
Gayb Âlemidir, Bezm-i Elest’tir. Sonra ona kendi ruhundan üfledi ve dünyaya gönderdi. Ruh bu-
rada bir beden buldu. Yani ney’in sazl›ktan kopuflu gibi, insan da vatan›ndan ayr›l›p gurbete düfl-
tü. Ruh, gurbette huzursuzdur. Vatan›n› özler. Fakat nefsi, benli¤i onu dünyaya ba¤lamaya çal›fl›r.
Ney ile kâmil insan aras›nda macera ortakl›¤› vard›r. Çünkü ikisi de yanar. O saz parças› ney hâ-
line gelene kadar çeflitli evrelerden geçer. Mevlana’n›n “Hamd›m, pifltim, yand›m.” demesi de her-
halde bundand›r. Neyin kemale ermesi, Hakk’› zikretmesi için k›zg›n demir parças›yla içi da¤lan›r;
içindeki pütürler ütülenir, tertemiz edilir. Sonra ses ç›karmas› için delikler aç›l›r vücudunda. Bun-
dan sonra üflenir neye ve ney ötelerden haber verir duyabilenlere… Kâmil insan da öyle de¤il mi?
‹çini benlikten, maddiyattan, süsten püsten… k›sacas› mâsivâdan ar›nd›r›r; sonra söyledi¤i her fley
Hak ve hakîkat olur.
Ney ve insan ne kadar benziyor birbirine. Herhalde bu yüzden Mevlana, hikmet kayna¤› Mesne-
vî’sine uzun bir ney maceras›n› anlatmakla bafllam›fl. fiair Fuzûlî, fliirlerinde f›rsat düflürdükçe in-
san›n hayat çizgisiyle ney aras›nda benzerliklere iflaret etmifl. Birinde de flöyle demiflti:
Ney kimi her dem ki bezm-i vasl›n› yâd eylerem
Tâ nefes vardur kuru cismümde feryâd eylerem
(Ney gibi senin kavuflma meclisini ne zaman yâd etsem, kuru cismimde nefes var oldukça feryat
eyliyorum.)
Neyin, neyistân› an›p inlemesi gibi, insan da hayatta oldu¤u müddetçe hep Bezm-i Elest’i yâd edip
hasretle inleyecektir. Hâl böyle olunca âfl›k için ölüm “vuslat” olmaz m› Sevgiliye…

ARALIK 2010 57 SAYI: 240


CAM‹LER‹M‹Z
Cevat Akkanat

Y›ld›r›m Bayezid
Camii ve Külliyesi

Bursa Y›ld›r›m Bayezid Külliyesi, vaktiyle flehrin d›fl›n-


da, kuzeydo¤usunda bulunan bir tepenin üzerine in-
fla edilmifl olup, bugün, kendi ad›n› verdi¤i ilçenin
merkezinde yer almaktad›r. Ankara yolunun iki yüz
metre güneyindeki bu yap› manzumesi, 14. yüzy›l›n
sonlar›nda (1390-1400) Y›ld›r›m Bayezid taraf›ndan
infla ettirilmifltir. Külliyeyi oluflturan yap› birlikleri genel
olarak kendi döneminde yap›lm›fl, sadece türbeyi o¤-
r›m’daki ise yedi günde bozulur. Böylece külliyenin,
lu Süleyman Çelebi yapt›rm›flt›r. (1406) Bu arada, kül-
Bursa ovas›na hâkim flimdiki havadar yerine, Evliya
liyenin ana unsuru olan camiin yap›m› Ankara Savafl›
Çelebi’nin ifadesiyle, “cennet bahçeleri içinde güllük
(1402) sebebiyle tamamen bitirilememifl, ancak di¤er
gülistanl›k, sümbül ve reyhan bahçeleri içinde” yap›l-
o¤lu Musa Çelebi taraf›ndan daha sonra tamamlatt›-
mas›na karar verilir.
r›lm›flt›r.
“Camisi kaleye benzer Y›ld›r›m…”
Bir kurulufl dönemi külliyesi…
Kitabesi zaman›m›za ulaflmam›fl olan Y›ld›r›m Camii,
“Kurulufl Dönemi Osmanl› Külliyeleri” bafll›kl› bir ma-
erken dönem Osmanl› camilerini inceleyen kimi arafl-
kalesinde Salih Pay, külliye yap›m›nda “plânlanm›fl bir
t›rmac›lara göre sosyal amaçla kurulmufl bir zaviye-
kompozisyon”un “k›smen Bursa Y›ld›r›m Külliyesi ile”
dir. Yap›yla ilgili olarak Y›ld›r›m Bayezid Han Vakfiye-
ortaya ç›kt›¤›n› belirtir. M. As›m Yediy›ld›z ise, Y›ld›r›m
si’nde geçen “zâviyetü’fl-flerife ve’l-imâretü’l latîfe”
Bayezid Han Vakfiyesinden hareketle, Y›ld›r›m Külli-
ifadesi bunu do¤rulamaktad›r. Fakat, külliye için ter-
yesi plân›nda merkezdeki camiye ba¤l› olarak medre-
tip edilen 1400 tarihli istibdalnâmede, yap› için kulla-
se, hamam, imaret, türbe, bezzazistan ve dârüflflifa
n›lan cami, cami-i flerif, mecma-i latîf gibi ifadeler,
bulundu¤unu, fakat kimi unsurlar›n camiden uza¤a
mekân›n cami olarak infla edildi¤ini, en az›ndan o dö-
(sözgelimi bedestenin Ulucami civar›na, dârüflflifan›n
nemde cami ile zaviye terimlerinin ayn› anlamda kul-
ise Y›ld›r›m Camii’nin 200-300 m. güneydo¤usuna)
lan›ld›¤›n› akla getirmifltir. Bu ba¤lamda, baz› araflt›r-
yap›larak bütünlü¤ün k›smen ve bilerek bozuldu¤una
mac›lar orta yolu tutmufl, Y›ld›r›m Bayezid Camii tipin-
dikkat çekmifltir.
deki camileri zaviyeli camiler olarak adland›rm›flt›r. fiu
Y›ld›r›m Bayezid, külliyenin yerini belirlerken babas› halde, bu camide devletin kimi yönetim iflleri, halk›n
Murad Hüdavendigâr’›n tercihinin tam tersi bir istika- sosyal ve dinî ihtiyaçlar› bir arada sürdürülmüfltür de-
meti seçmifltir. Daha önce bu sayfalarda ele ald›¤›m›z nilebilir.
Hüdavendigâr Külliyesi bilindi¤i gibi, flehrin bat› tara-
D›fltan d›fla 766 m2’lik bir alan› kaplayan Y›ld›r›m Ba-
f›ndaki bir tepeye infla ettirilmifltir. Y›ld›r›m Bayezid ise
yezid Camii, ters T plânl› camilerin en özgünü kabul
do¤uda bir tepeyi tercih etmifl, dolay›s›yla flehrin ge-
edilmektedir. Tamam›yla tafl ve mermerden yap›lm›fl-
liflimi do¤uya yönelmifltir.
t›r. Hemen her çeflit dekordan uzak, sade bir yap›
Tam da bu noktada, Y›ld›r›m’›n yer seçimi ile ilgi- olan bu cami, tafl iflçili¤i bak›m›ndan devrinin en gü-
li yapt›¤› rivayet olunan bir girifliminden bahsedelim. zel eseri olarak gösterilmektedir. Belki de bu güzide-
Bayezid, külliyenin inflaat›na bafllanaca¤› vakit flehrin likten ötürü, Y›ld›r›m Bayezid’i anlatt›¤› bir manzume-
farkl› noktalar›na birer parça et ast›r›r. Yeflil’e ast›r›lan de Behçet Kemal Ça¤lar, “Camisi kaleye benzer Y›l-
et üç günde, Çekirge’ye ast›r›lan dört günde, Y›ld›- d›r›m” demektedir…

ARALIK 2010 58 SAYI: 240


CAM‹LER‹M‹Z
‹çe do¤ru yolculuk…
Y›ld›r›m Bayezid Camii’nin son cemaat yerini olufltu-
ran revak, di¤er camilerde görülmeyen bir özellik tafl›-
maktad›r. Camiin bu bölümü, sekiz adet dört köfle-
li mermer payeler üzerine yerlefltirilmifl endaml› “Bur-
sa kemerleri”yle, baflka hiçbir yerde görülmeyen güç-
lü bir etkiye sahiptir. Bu son cemaat yeri gri kesme
tafllarla kapl›d›r. Revak befl kubbeyle örtülüdür. 8x14
m. ebad›nda olan bu son cemaat yeri, do¤u, bat› ve
kuzey taraflardan aç›k olup, hayli havadard›r. Son ce-
maat yerinin do¤u ve bat› k›s›mlar›n›n duvarlar›nda
üçer pencere ve birer oyma mihrap vard›r. Bu iki fla-
heser mihrapta Bayezid’in Y›ld›r›m’l›¤›n› ifade eden
motifler bulunmaktad›r.
Son cemaat yerini genifl bir hol takip eder. Girifl kap›-
s› önünde bulunan bu alan›n üstünde küçük fakat
gösteriflli bir kubbe vard›r. Burada, do¤u ve bat› taraf- mektedir. Merkezî kubbeyle camideki di¤er bütün
larda olmak üzere, alta büyük, üstte küçük ikiflerden kubbelerin ortalar› sade süslemelere sahiptir. Dört
toplam dört pencere ve oymal› mermerden yap›lm›fl penceresi olan bu kubbenin güney taraftaki pencere
birer nifl bulunmaktad›r. hariç üçünden ›fl›k girer. Ifl›k girmeyen pencere birin-
Büyük ve kanatl› a¤aç bir kap›dan geçilerek caminin ci cemaat mahalli ile ikinci cemaat mahalli aras›ndaki
içine, ikinci cemaat yerine girilir. Kap› sade ve göste- ihtiflaml› kemerin üstündedir.
riflsizdir. Bu ana kap›n›n hemen arkas›nda camiin ‹kinci cemaat yerinin iki taraf›ndaki eyvanlar zeminden
vaktiyle var olan do¤u ve bat› minarelerine geçifli sa¤- 74 cm. yükseklikte olup, bu eyvanlara ikifler basa-
layacak birer kap› vard›r. Bu kap›lar art›k ifllevsizdir. makla ç›k›lmaktad›r. Eyvanlar›n üstü sivri tonozlar›n
‹kinci cemaat yerine giriflin hemen sa¤›nda bir müez- oluflturdu¤u sekiz köfleye oturan kubbeyle örtülmüfl-
zin yeri vard›r. Bunun üstünde de ahflaptan sade bir tür. Bunlardan bat›daki eyvan›n, d›fl cephesinde altta
üslupla yap›lm›fl ve merdivenlerle ç›k›lan ikinci kat mü- bir büyük, bir küçük pencere; güneyde bir, kuzeyde
ezzin mahfili (kimi kaynaklara göre hünkâr mahfili) bu- bir ›fl›ks›z pencere vard›r. Do¤udaki de ayn› özellikle-
lunmaktad›r. Yine giriflin her iki yan›nda kuzey duvar- re sahiptir.
dan geçiflleri olan ve L biçiminde koridorlarla ulafl›lan ‹kinci cemaat yerinin güneydo¤u ve güneybat› köfle-
sofalar ve odalar bulunmaktad›r. Burada, içeriden lerinden birer kap›yla içlerine girilen odalar bulunmak-
merdivenle ç›k›lan ve hangi amaçla yap›ld›¤› bilinme- tad›r. Bunlardan güneybat›daki odan›n k›ble duvar›n-
yen, fakat 1825 tarihli bir onar›m belgesinde hünkâr da bir ocak bofllu¤u yer al›r. Bu duvarda boydan bo-
mahfili fleklinde bahsedilen üst kat yer almaktad›r. ya alç›dan yap›lm›fl raflar bulunmaktad›r. Bu raflar,
Daha önce bahsetti¤imiz son cemaat yerine ve girifl- vaktiyle bu odan›n makam odas› olarak kullan›ld›¤›na
teki hole aç›lan pencereler, camiin bu kuzey taraf›n- iflaret kabul edilir. Raflar›n bulundu¤u yerlere yeflil çi-
daki oda ve sofalara aittir. niler serpifltirilmifltir. D›fl cepheye aç›lan bat› duvar›n-
‹kinci cemaat yeri, öndeki birinci cemaat yeriyle, ka- da bir pencere vard›r. Kubbede ise bat›da iki, kuzey-
natlar› oluflturan iki yan›ndaki eyvanlardan kemerler de iki pencere dikkat çekmektedir. Güneyde ve do-
vas›tas›yla ayr›l›r. Camiin bu merkezî bölümü ¤udaki ikifler pencere ›fl›ks›zd›r. Bu odan›n kubbesi
22.50x11.30 m. çap›nda bir kubbeyle örtülüdür. Bu dört köflelidir. Güneydo¤udaki oda da bat›dakinin ay-
kubbe oldukça yüksektir ve camiye hayli ferahl›k ver- n› plândad›r. ‹kinci cemaat yeriyle, bu iki odan›n zemin

Y›ld›r›m Bayezid Darüflflifas› Y›ld›r›m Bayezid Medresesi Y›ld›r›m Bayezid Hamam›


ARALIK 2010 59 SAYI: 240
CAM‹LER‹M‹Z

seviyeleri ayn›d›r. Fakat, birinci cemaat yeri ile eflit ol-


may›p, birinci cemaat yerinin (mihrap önü bölümün)
seviyesi eyvanlardaki gibi (74 cm. yükseklikte) olup,
buraya dört basamakla ç›k›l›r.
Mihrap önündeki cemaat yeri…
Birinci cemaat yeri ile ikincisini üstte birbirinden hey-
betli bir kemer ay›r›r. Bu ihtiflaml› kemerin yerle birlefl-
ti¤i yerlerde mermer oyma iflçili¤i görülmeye de¤er ni-
teliktedir.
Bu mihrap önü bölümünün bat› ve do¤u duvarlar›nda
altta birer büyük, üstte ikifler küçük pencere vard›r.
Güneyde ise altta mihrab›n iki taraf›nda birer büyük,
üstte iki küçük pencere bulunur. Mihrap önü alan›n
üstü kare plan üzerine oturan bir kubbeyle örtülüdür.
Buradaki kubbenin çap› 10.10 m., yüksekli¤i ise
18.10 m.dir. Bu kubbede dört pencere vard›r. Bun-
lardan kuzeydeki kemerin üstündeki ›fl›k vermez.
Birinci cemaat yerinin duvarlar› çeflitli yaz›larla süslen-
mifltir. Daireler içinde ayetler, dikdörtgenler içinde ha-
disler vard›r.
Camiin içi, ses bak›m›ndan çok hassast›r…
‹ç ve d›fl di¤er unsurlar…
Y›ld›r›m Bayezid Camii’nin mihrab› çok güzeldir. Bu
mihrap kare flekilli bir nifl ve çevresindeki düzenleme-
lerden oluflur. Niflin iki köflesinde cilal› ve yeflilimtrak
renkte yuvarlak mermer sütunlar bulunmaktad›r. Üze-
rinde ise sark›tlardan oluflan kemer ucu yer almakta-
d›r. Niflin çevresi basit profilli üçgen, kare ve çokgen
dolgulu ve Türk tarz› flekillenmifl taçland›rmal› duvarla
çevrilidir. Mihrap, muhteflem bir taca sahip olup güzel den yap›lm›fl sade bir f›skiye bulunur. fiad›rvan›n üs-
yaz› ve motiflerle süslüdür. tüne sekiz sütuna oturtulacak yeni zamanlara ait bir
muhafaza yap›lm›flt›r.
Y›ld›r›m Bayezid Camii minberi ahflaptan yap›lm›fl
olup, sade bir görünüm arz eder. Bu minberle ilgi- Y›ld›r›m Bayezid Camii’nin yap›ya bitiflik orijinal iki mi-
li eldeki bilgiler 16. yüzy›l›n sonlar›na aittir. Bundan ç›- naresi 1855 depreminde y›k›lm›fl, yerlerine flimdiki tek
kan sonuç, minberin bu tarihten sonra ilave edilmifl minare yap›lm›flt›r. Camiin kuzeybat› köflesine, yap›-
olmas› ihtimalidir. dan ortalama 2 metre ayr› bir flekilde yap›lan flimdiki
minare kesme köfeki tafltan yap›lm›flt›r.
Caminin üzeri, kuzey-güney do¤rultusunda iki büyük
kubbe ile do¤u-bat› yönünde küçük kubbeler ve to- Onar›mlar› hakk›nda…
nozla örtülmüfltür. Camide büyüklü küçüklü toplam Y›ld›r›m Bayezid Camii, as›l mimari özellikleri fazla bo-
on üç kubbe bulunmaktad›r. Bunlar›n tamam› kurflun- zulmadan günümüze kadar gelebilmifl bir eserdir. El-
la kapl›d›r. Cami duvarlar›n›n kal›nl›¤› yaklafl›k iki met- deki kay›tlara göre cami, en az on sekiz onar›m gör-
redir. Duvarlar düzgün kesme tafl ile örülmüfltür. Bu müfltür. Bu onar›mlardan baz›lar›n› flu tarihlerle sabit-
duvarlarda toplam yirmi sekiz pencere vard›r. Mermer lemek mümkündür: 1637, 1835, 1845, 1855, 1879,
oymac›l›¤›n›n eflsiz örneklerinden olan pencereler de- 1908, 1970, vd…
mir parmakl›klarla muhafazal›d›r. Bu onar›mlarda, genellikle fliddetli rüzgârlarla eskiyen
Camiin bahçesinde, son cemaat yerinin hemen önün- kubbe kurflunlar› yenilenmifltir. Yaln›z 1637 ve 1845
de, mermerden yap›lm›fl on iki köfleli bir flad›rvan var- onar›mlar›nda, camiin yan›nda minarenin flerefe kap›-
d›r. On iki musluklu bu flad›rvan›n ortas›nda mermer- s›ndan yukar›s› tamir edilmifltir. 1835’te minber, mih-

ARALIK 2010 60 SAYI: 240


CAM‹LER‹M‹Z

hiptir. Revakl› bir avlu etraf›nda 21 oda, giriflin sa¤ ve


solunda olmak üzere iki mutfak, bir eczane, en dipte
yer alan iki tabip odas› ve ortadaki yemekhaneden
oluflan yap›, arazinin meyilli oluflundan dolay› kade-
meli bir flekilde oluflturulmufltur.
1855 depreminde zarar gören bina, sa¤l›k hizmeti
özelli¤ini kaybetmifl ve bir dönem “Baruthane” olarak
rap, müezzin ve hünkâr mahfilinin boyalar› ve camiin
kullan›lm›flt›r. Camiin 250 m. do¤usunda yer alan ya-
nak›fllar› elden geçirilmifltir. 1876 y›l›nda da bir kubbe-
p› çok harap bir haldeyken 1997-2002 y›llar›nda asl›-
si ve baz› k›s›mlar› y›k›lm›fl, 1879 y›l›nda esasl› bir ona-
na uygun olarak onar›lm›flt›r. Günümüzde bir vak›f
r›m görmüfl, bugünkü orijinal durumunu alm›flt›r.
bünyesinde “Bursa Y›ld›r›m Dârüflflifa Göz Merkezi”
Külliyenin di¤er unsurlar›… olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Y›ld›r›m Medresesi: Camiin kuzeybat›s›nda bulunan Y›ld›r›m Bayezid Türbesi: Türbe medresenin do¤u-
medrese, 1399’da Y›ld›r›m Bayezid taraf›ndan yapt›- sundad›r. 1406’da Y›ld›r›m Bayezid’in o¤lu Süleyman
r›lm›flt›r. Uzunlamas›na revakl› bir avlu etraf›na dizilmifl Han taraf›ndan yapt›r›lm›flt›r. 10.5x10.5 m. ölçülerin-
20 oda ve eyvan fleklindeki aç›k bir dershaneden olu- de, kare plânl›d›r. Üç ufak kubbenin örttü¤ü revak-
flan Y›ld›r›m Medresesi’nin yap›m›nda kesme tafl, mo- l› bir girifli vard›r. Türbenin kubbesi sekizgen bir kas-
loz tafl ve tu¤la kullan›lm›flt›r. Bina, 1948 y›l›nda tamir na¤a oturur. Yuvarlak bir mihrab› vard›r. Türbede, or-
edilerek dispanser olarak hizmete sunulmufl olup tada Y›ld›r›m Bayezid, sa¤›nda o¤lu ‹sa Çelebi, solun-
bünyesinde ayr›ca sa¤l›k oca¤› da bulunmaktad›r. da efli ve ayakucunda kim olduklar› bilinmeyen iki ha-
Dârüflflifa: Külliye bünyesinde bulunan Dârüflflifa n›m›n sandukas› vard›r.
1390-1394 y›llar› aras›nda Y›ld›r›m Bayezid taraf›ndan Hamam: Camiin bat›s›nda, e¤imli bir arazide bulunur.
yapt›r›lan ilk Osmanl› hastahanesi ve t›p okuludur. Ak›l Cami, medrese ve imaret ile beraber yapt›r›lm›flt›r.
ve sinir hastal›klar›n›n da hastahanede tedavi edildi¤i Moloz taflla infla edilen hamam kare plânl›d›r. Hama-
bilinir. m›n soyunmal›k bölümü kubbeli ve kare plânl›d›r. Bu-
1560 metrekarelik meyilli bir alan› kaplayan Y›ld›r›m radan kubbeli ›l›kl›k bölümüne geçilmektedir. Göbek
Dârüflflifas›, medrese gibi uzunlamas›na bir plâna sa- tafl› kubbe ve eyvan ile örtülüdür.

ARALIK 2010 61 SAYI: 240


portre Doç. Dr. Adem Apak
Uluda¤ Üniv. ‹lahiyat Fak.

En çok hadis rivayet eden sahabilerden

Câbir b. Abdullah (r.a.)


Câbir b. Abdullah (r.a.), Hz. Peygamber’in (s.a.s.) özel iltifat ve ilgisine mazhar
olan sahâbîlerden say›l›r. Nitekim Rasulüllah (s.a.s.) bir defas›nda onu devesi-
nin arkas›na bindirmifl, hastaland›¤› zaman ziyaretine gitmifl, babas›n›n flehade-
ti dolay›s›yla üzüldü¤ünü görünce, onun Allah Teâlâ'n›n iltifat›na nail oldu¤unu
haber vererek kendisini teselli etmifltir.

bû Abdurrahman ve Ebû Muhammed künyeleriyle de tan›nan Câbir b. Abdullah

E (r.a.), Miladi 607 y›l›nda Medine’de dünyaya geldi. Ensar’›n iki büyük kabilesinden
Hazrec’in Benî Seleme koluna mensuptur. Babas› Uhud Gazvesi'nde ilk flehid
düflen sahâbî Abdullah b. Amr b. Haram, annesi ise han›m sahâbîlerden Enîse
(Üneyse) bint Aneme'dir. (‹bn Sad, et-Tabakat, (thk. Ali Muhammed Umeyr), I-XI), Kahire ts. IV,
382; ‹bn Abdilberr, el-‹stîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, I-VI, Kahire ts, (Dâru Nehdati M›sr), I, 219-220; Zehe-
bî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, I-XXIII, (thk. fiuyab Arnavud), Beyrut 1985, III, 189.)

Câbir b. Abdullah (r.a.) risaletin on üçüncü y›l›nda (622) yap›lan ‹kinci Akabe Biat›'na 70
kiflilik Medineli grup aras›nda babas› ile birlikte kat›ld›. (‹bn Hiflam, es-Sîretü’n-Nebeviyye,
(thk. Mustafa es-Sakkâ-‹brahim el-Ebyârî-Abdülhâf›z fielebî), I-IV, Beyrut ts.II, 106.) Hatta onun he-
yet içindeki en küçük üye oldu¤u zikredilir. (‹bn Abdilberr, I, 220.)
Câbir (r.a.), yafl›n›n küçük olmas› sebebiyle Bedir Gazvesi'ne ifltirak edemedi. (Müslim,
Cihâd, 145.) Daha sonra Uhud’a ifltirak etmek için Allah Rasulü’ne (s.a.s.) müracaat et-
ti. Hz. Peygamber (s.a.s.) de gidip babas›ndan izin ald›¤› takdirde savafla kat›labilece-
¤ini söyledi. Heyecanl› bir flekilde babas›na gitti. Ancak babas› geride yedi k›z karde-
flini himaye edecek baflka bir kimse olmad›¤› için onun savafla ifltirakine izin vermedi,
ard›ndan da flayet kendi bafl›na bir fley gelirse kardefllerinin sorumlulu¤unu onun üst-
lenmesini istedi. Bu sebeple Câbir (r.a.) çok arzu etmesine ra¤men Uhud’a da ifltirak
edemedi. Ancak babas›n›n bu savaflta flehit olmas› üzerine onun vasiyeti gere¤i aile
fertlerinin bak›m ve himayesini üstlendi. (‹bn Hiflam, III, 127; (‹bn Sa’d, IV, 383.) Uhud’a ma-
zereti sebebiyle kat›lamayan Câbir (r.a.) bu hadiseden sonra Allah Rasulü’nün (s.a.s.)
bütün faaliyetlerine ifltirak etmifltir.
Hendek Harbi öncesinde Müslümanlar bir taraftan hendek kazarak muhasara için ha-
z›rl›k yap›yor, di¤er taraftan da açl›k tehlikesi ile mücadele ediyorlard›. Hendek kazmak-
la meflgul olan sahabîler, bir kaya parças›na tesadüf ederler ve onu bir türlü yerinden
oynatamazlar. Hz. Peygamber (s.a.s.) kayan›n üzerine biraz su serpmelerini söyler ve
eline ald›¤› balyozu üç defa tafla vurur, tafl param parça olup da¤›l›r. Hz. Câbir (r.a.)

ARALIK 2010 62 SAYI: 240


portre

der ki: "Dikkat ettim, Allah Rasulü (s.a.s.) bu ifli yapt›¤› makla birlikte (‹bn Abdilberr, I, 220.), daha sonraki siyasî
s›rada karn›na açl›¤›n› bast›rmak için tafl ba¤lam›flt›”. ihtilâflar›n d›fl›nda kald›. Müslümanlar aras›ndaki ihtilâf-
‹flte bu s›k›nt›l› ve ›st›rapl› günlerden birinde, Hz. Câ- lardan söz edildi¤i zamanlarda flu hadis-i flerifi nakle-
bir'in (r.a.) evinde bir miktar arpa ile bir o¤lak vard›. Ha- derdi: “‹nsanlar Allah'›n dinine cemaatler hâlinde girdi-
n›m›yla konuflarak, bunlar› Rasulüllah (s.a.s.) ile bera- ler. Yine zaman gelecek, cemaatler hâlinde ondan ç›-
berinde bulunan birkaç sahabiye ikram etmeye karar kacaklar”. (Ahmed b. Hanbel, III, 390.)
verdi. Bu amaçla Rasulüllah’a (s.a.s.) gelip yeme¤e
Hz. Hasan (r.a.)’›n halifelikten çekilmesi üzerine Müslü-
davet etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), "Pe-
manlar›n idaresini üstlenen Muâviye b. Ebû Süfyân,
ki, han›m›na söyle, ben gelinceye kadar yeme¤i ocak- kumandanlar›ndan Büsr b. Ebû Ertât’› kendi ad›na
tan indirmesin, arpa ekme¤ini de tand›rdan ç›karma- halktan biat almak üzere Medine'ye gönderdi¤inde
s›n" buyurdu. Biraz sonra Hz. Câbir (r.a.) Hendek ma- (H.40/M.660), Büsr, Ensar büyüklerinden Câbir b. Ab-
hallinden ayr›larak evine döndü. Bu arada Peygambe- dullah (r.a.) biat etmeden flehirde kimsenin biatini ka-
rimiz (s.a.s.) bütün Ensâr ve Muhâcirîne iflittirecek bir bul etmeyece¤ini ilân etti. Peygamber flehrinde bir
sesle, "Ey Hendek ahâlisi! Câbir bir yemek haz›rlam›fl, kargaflan›n ç›kmas›ndan endiflelenen Câbir (r.a.) mü-
bizi davet ediyor. Haydi gidelim" diye ça¤r›da bulundu. minlerin annesi Ümmü Seleme (r.anha) ile istiflare et-
Bunun üzerine açl›ktan k›vranan yüzlerce sahabi bu tikten sonra istemeyerek de olsa Muaviye’ye biat et-
davete icabet ederek Câbir'in (r.a.) evinin yolunu tuttu- meye karar verdi. (‹bn Sa’d, IV, 385.)
lar. Sahabiler gruplar hâlinde evin içini ve civar›n› dol-
durmufltu. Bu arada, Hz. Câbir (r.a.) bir piflen yeme¤e, Emevilerin ilk halifesi Muâviye b. Ebû Süfyân Miladi
bir de gelenlere bakarak flaflk›nl›ktan ne yapaca¤›n› bi- 670 y›l›nda, Medineliler'in Hz. Osman (r.a.)'› katlettikle-
lemiyordu. En sonunda eve Rasulüllah (s.a.s.) geldi ve ri iddias›yla Hz. Peygamber'in (s.a.s.) minberiyle asas›-
yeme¤i ortaya koymalar›n› emretti. Yeme¤in bafl›na n› al›p fiam'a götürmeye karar verdi. Ancak baflta Câ-
geçerek gelenlere da¤›tmaya bafllad›. Biraz ekmek bir (r.a.) olmak üzere Müslüman önderleri bunun yan-
al›p, üzerine bir miktar piflmifl et koyarak s›raya dizilmifl l›fll›¤›n› ifade ederek, onu niyetinden vazgeçirdiler. Mi-
olan sahabilere ikram etti. Yüzlerce Müslüman karn›n› ladi 692 y›l›nda Halife Abdülmelik’in Mekke ve Medine
doyurdu¤u halde birkaç kiflilik olan yemek bir türlü bit- valisi Haccâc, Medine'ye gelince Hz. Osman (r.a.)'› fle-
mek bilmiyordu. Herkes yeme¤ini ald›ktan sonra, Allah hid ettikleri itham›yla flehir halk›na hakaret etti ve baz›
Rasulü (s.a.s.) de bir miktar al›p yedi. Ve geride hâlâ sahâbîlerin elini kurflunla damgalatt›. Bu sayg›s›zca gi-
ekmek ve et duruyordu. Hadiseye flahit olan ev sahibi riflimden Câbir b. Abdullah (r.a.) da nasibini alm›flt›r.
(Zehebî, III, 192-193.)
Câbir (r.a.) flöyle der:
"Bütün misafirler yemekten ve o¤laktan yediler, gittiler. Hayat›n›n sonlar›na do¤ru gözlerini kaybeden Câbir b.
Daha tenceremiz dolu kayn›yor, daha hamurumuz ek- Abdullah (r.a.) Hicretin 78. (M.697) y›l›nda Medine'de
mek yap›l›yor. Zira Allah Rasulü (s.a.s.) o hamura, o hayata veda etti. (‹bn Abdilberr, I, 220.) Onun doksan dört
tencereye mübarek a¤z›n› koyup, bereketle duâ et- y›l yaflad›¤›, öldü¤ünde de namaz›n› Hz. Osman'›n
Medine valisi olan o¤lu Ebân b. Osman'›n k›ld›rd›¤› ri-
miflti.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 377.)
vayet edilmektedir. (‹bn Sa’d, IV, 391-392; ‹bn Abdilberr, I,
Câbir b. Abdullah› (r.a.)’ Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vefa- 220.)
t›ndan sonraki dönemde de ‹slam fetihlerinde aktif bir
Câbir b. Abdullah (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)’in özel
flekilde görmek mümkündür. O daha ziyade fiam fetih-
iltifat ve ilgisine mazhar olan sahâbîlerden say›l›r. Nite-
lerine kat›lmay› tercih etmifltir. Hz. Ebû Bekir (r.a.) dö-
kim Rasulüllah (s.a.s.) bir defas›nda onu devesinin ar-
neminde bafllayan bu faaliyetler, Hz. Ömer’in (r.a.) ha-
kas›na bindirmifl, hastaland›¤› zaman ziyaretine gitmifl,
lifeli¤i esnas›nda aral›ks›z bir flekilde devam etmifltir.
babas›n›n flehadeti dolay›s›yla üzüldü¤ünü görünce,
Câbir (r.a.), Halid b. Velid (r.a.)’in ordusu içinde fiam
onun Allah Teâlâ'n›n iltifat›na nail oldu¤unu haber ve-
muhasaras›na ifltirak etmifltir. (Zehebî, Siyeru Âlâm, III, 192.)
rerek kendisini teselli etmifltir. Câbir (r.a.)'in Rasûl-i Ek-
Hulefa-i Raflidin dönemini ilim ve cihad faaliyetleriyle rem (s.a.s.)’e olan yak›nl›¤›n› gösteren baz› rivayetler
geçiren Câbir b. Abdullah (r.a.), Hz. Ali (r.a.) ile Muâvi- hadis kitaplar›nda önemli bir yer tutar. Bunlar›n en
ye aras›ndaki ihtilâfta Hz. Ali (r.a.)'nin yan›nda yer al- önemlileri flunlard›r:

ARALIK 2010 63 SAYI: 240


portre

Câbir (r.a.)’in babas› Abdullah bin Amr'›n geride b›rak- Hz. Zübeyr b. Avvâm (r.a.) ve di¤er sahabîlerden pek
t›¤› mal çok az oldu¤u gibi, çok miktarda da borcu çok hadis rivayet etmifltir. Binden fazla hadis nakleden
vard›. Ancak küçücük bir hurma bahçesine sahip olan alt› sahâbîden (müksirûn) biri olarak onun 1540 rivaye-
Câbir (r.a.)'in bahçesindeki hurmalar›n geliri birkaç se- ti hadis külliyat›nda yer alm›flt›r. Rivayet etti¤i hadisler-
nede bile babas›n›n borcunu ödeyebilecek durumda den elli sekizi Buhârî ve Müslim'de, ayr›ca yirmi alt›s›
de¤ildi. Ço¤u Yahudi olan alacakl›lar ise hurmalar›n sadece Sahîh-i Buhârî'de, 126's› da Sahîh-i Müs-
toplanma zaman› gelince Câbir (r.a.)'in kap›s›n› çalma- lim'de yer almaktad›r. (Zehebî, III, 190-191.) Onun rivayet-
ya bafllad›lar. 0 da hurma bahçesinden baflka gelirleri leri toplu olarak da Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde
olmad›¤›n› ve o y›lki mahsulün borcunu karfl›lamaya bulunmaktad›r (III, 292-400.) Ayn› zamanda Medine'de
yetmeyece¤ini görünce durumunu Allah Rasulü fetva veren sahâbîler aras›nda yer alan Câbir (r.a.)'in
(s.a.s.)’ne bildirdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) toplanan verdi¤i fetvalar bir küçük cüz tutacak hacme ulaflm›fl-
hurmalar› birkaç öbek hâlinde y›¤d›rd›. Sonra da bun- t›r. (Zehebî, III, 190.) Ayr›ca onun talebelerinden Süley-
lardan en büyük öbe¤in yan›na oturarak ölçe¤i eline man b. Kays el-Yeflkürî’nin kendisinden bir sahîfe ya-
ald› ve alacakl›lardan herkese alaca¤› nisbetinde hur- z›p rivayet etti¤i kaydedilmektedir (‹bn Hacer, Tehzîbü't-
ma vermeye bafllad›. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bir Tehzib, IV, 215.) Abdullah b. Üneys'in, Câbir (r.a.)'in Hz.
mucizesi olarak Câbir (r.a.)'in bütün borçlar› ödendik- Peygamber (s.a.s.)'den duydu¤u, üzerinde mazlum
ten sonra da hurmalar›n hiç eksilmedi¤i görüldü. (Bu- hakk› bulunan kimsenin cennete giremeyece¤ine dair
hârî, Vesâyâ, 36, Megâzî, 18.) bir hadisi (Buhârî, Tevhîd, 32.) bizzat onun a¤z›ndan ö¤-
Baflka bir rivayete göre Câbir (r.a.), Zâtürrikâ Gazve- renmek maksad›yla deve s›rt›nda fiam'a kadar bir ay
si'ne gidildi¤ini duyunca Hz. Peygamber (s.a.s.)'le bir- süren uzun bir yolculuk yapt›¤› bilinmektedir. (Müsned,
likte savafla kat›ld›. Bu gazveden dönerken onun zay›f III, 495; Buhârî, ‹lim, 19.)
ve bak›ms›z devesinin en geride kald›¤›n› gören Rasûli Mescid-i Nebevî’de bir ilim meclisi oluflturan Câbir
Ekrem (s.a.s.), Câbir (r.a.)'e devesini çöktürmesini (r.a.)'den faydalanan tabiîler aras›nda o¤ullar› Abdur-
söyledi; sonra da eline ald›¤› bir sopa ile deveye rahman, Ak›l ve Muhammed ile Saîd b. Müseyyeb,
vurunca dermans›z hayvan birçok deveyi geride b›ra- Atâ b. Ebü Rebâh, Hasan-› Basrî, Muhammed b.
kacak kadar canlan›p süratlendi. (‹bn Sad, IV, 390.) Bu Münkedir, Bilâl b. Sa'd, Mücâhid, fiabî, Tâvûs b. Key-
s›rada Câbir (r.a.)'le sohbet eden Allah Rasulü (s.a.s.) sân ve Muhammed el-Bâk›r gibi âlimler vard›r.
onun evlendi¤ini ö¤renince bir k›zla m›, yoksa dul bir
han›mla m› evlendi¤ini sordu. Evlendi¤i kad›n›n dul ol- Sünni kaynaklarda oldu¤u gibi, fiiîler'e ait eserlerde de
du¤unu ö¤renince bir k›zla evlenmenin daha iyi so- Câbir b. Abdullah (r.a.)'a nisbet edilen birçok rivayet
nuçlar do¤urabilece¤ini hat›rlatmas› üzerine Câbir bulunmaktad›r. fiiî akîdesinin temel esaslar›n› meyda-
(r.a.), çocuklar› bafl›na toplay›p onlarla meflgul olabile- na getiren Hz. Ali (r.a.)'nin vesayeti, müminler üzerin-
cek bir kad›n› özellikle tercih etti¤ini, kardefllerinin ara- deki otoritesi, "s›rât-› müstakîm"in o oldu¤u, on iki
s›na onlar›n yafl›nda birini getirmeyi do¤ru bulmad›¤›n› imam›n dindeki yeri gibi konularda Câbir (r.a.)'in riva-
söyleyince, Hz. Peygamber (s.a.s.) onun bu fedakârl›- yetlerine bu eserlerde yer verilmifltir. Yine fiiî kaynak-
¤›n› takdir etti. (‹bn Hiflam, III, 216-217.) l› rivayetlere göre Hz. Peygamber (s.a.s.)'in ‹mam Bâ-
k›r'a gönderdi¤i selâm› Câbir (r.a.) tebli¤ etmifltir (Ta-
Rivayete göre bir yolculuk esnas›nda Hz. Peygamber bersî, s. 262-263.) Allah Teâlâ'n›n do¤rudan Hz. Fatma
(s.a.s.), maddi s›k›nt› içinde bulundu¤unu bildi¤i Câbir
(r.anha)'ya gönderdi¤i, imamlar›n adlar› ile onlar›n hilâ-
(r.a.)'den devesini kendisine satmas›n› istedi. Uzun bir
fet s›ras›n› belirleyen yaz›l› belgeyi (levha) Hz. Fât›ma
pazarl›ktan sonra Medine'ye var›nca teslim etmek
(r.anha)'dan izin alarak yine o istinsah etmifltir. ‹mam
flart›yla deveyi sat›n ald›. Gazve dönüflü Câbir (r.a.)
Bak›r, Câbir (r.a.)'le görüfltü¤ü zaman bu belge hak-
deveyi teslim etmek üzere götürünce, Hz. Peygamber
k›nda ona birtak›m sorular sormufl, sonra kendi elin-
(s.a.s.) ona olan borcunu ödedi ve deveyi de kendisi-
deki belgelerle onun istinsah etti¤i nüshay› karfl›laflt›r-
ne hediye etti. (‹bn Hiflam, III, 215; ‹bn Sad, IV, 384.)
m›fl ve ikisi aras›nda fark bulunmad›¤›n› tesbit etmifltir.
Câbir b. Abdullah (r.a.) Hz. Peygamber'den (s.a.s.), Ancak bu gibi iddialar›n hiçbiri Sünnî kaynaklarda yer
Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Ali (r.a.), Hz. almamaktad›r. (Kandemir, M. Yaflar, “Câbir b. Abdullah, D‹A,
Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a.), Hz. Muâz b. Cebel (r.a.), VI, 530-531.)

ARALIK 2010 64 SAYI: 240

You might also like