3194 ImarKanunu OnRapor

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 329

ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

DEPREM MÜHENDİSLİĞİ ARAŞTIRMA MERKEZİ

3194 SAYILI İMAR KANUNU VE YÖNETMELİKLERİNİN


YENİ BİR YAPI KONTROL SİSTEMİ VE AFETLERE KARŞI
DAYANIKLILIĞI SAĞLAYACAK ÖNLEMLERİ İÇERMEK ÜZERE
REVİZYONU ARAŞTIRMASI MÜŞAVİRLİK HİZMETLERİ

ÖN RAPOR

Koordinasyon ve Derleme:
Polat Gülkan ve Bengü Duygu

İmar Planlaması ve Uygulama: Yapı Denetimi ve Uygulaması:


Murat Balamir Haluk Sucuoğlu

Araştırmacılar:
Haluk Alatan
Raci Bademli
Melih Ersoy
Erhan Karaesmen
Ruşen Keleş
Osman Özkan
Tarık Şengül
Gönül Tankut

T.C. BAŞBAKANLIK
TOPLU KONUT İDARESİ BAŞKANLIĞI
PROJE KOORDİNASYON BİRİMİ VE BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI
TEKNİK ARAŞTIRMA VE UYGULAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE
97-03-03-01-09 KOD NO.LU PROJE KAPSAMINDA SUNULMUŞTUR

Ankara
Mayıs 1998
ÖNSÖZ

Türkiye genelde deprem, yöresel özelliklere göre de sel, yer kayması, çığ v.b. diğer
doğal afetlere sık uğrayan bir ülkedir. Afetlerden kaynaklanan kayıpların en az düzeylere
çekilebilmesi, yerleşme alanlarının doğru seçimi ve yapıların afet gerekleri ve ilgili teknik
ve yasal düzenlemelere uygun projeler uyarınca ve standart malzeme kullanılarak inşa
edilmesi ile mümkündür. Ülkemizin son elli yıldır içinde bulunduğu hızlı kentleşme
sürecinde afet riskleri yüksek bölge ve alanlar yerleşime konu olduğu gibi, imar planlarının
uygulanmasını sağlamak ve inşaat faaliyetini denetlemekle yükümlü mevcut örgütler
açısından yetersiz kalmış, özellikle büyük kentlerde geniş alanların hukuk dışı kaçak
yapılarla dolması önlenememiştir. Bunun da ötesinde mevcut yasal yapı stoğunun önemli
bir oranı güvenilir bir yapı denetimi sağlanmadan inşa edilmiştir. Bu denetimsiz gelişim
sonucunda çağdaş bir yaşama ortamının sağlanamamasının yanısıra en başta deprem olmak
üzere toplum, afetlere karşı korumasız kalmıştır. Kontrolsuz gelişim insanlarımızın
hayatını tehdit eder hale gelmiştir.

Çalışmanın amacı yukarıda özetlenen problemleri en aza indirmek amacıyla başta


yürürlükteki İmar Kanunu ve yönetmeliklerinin gözden geçirilerek yeni bir yapı kontrol
sisteminin kurulması ve afetlere karşı dayanıklılığı arttıracak önlemleri içermesi yönünden
yapılması gerekli değişikliklerin ortaya konmasıdır. Bu açıdan bakıldığında araştırmayı
besleyen iki esas yön görülmektedir: daha kaliteli ve dayanıklı yapılaşma ve yapı ve
yerleşme düzeyinde daha güvenli yer seçimi.

İlerleyen sayfalarda sunduğumuz ön değerlendirme aşamasına ilişkin rapor,


ülkemizde yürürlükte olan imar planlama, imar uygulama, yapı projelendirme ve inşaat
kontrolu sisteminin örgütlenme ve işleyişi ile ilgili tüm yasaları, yönetmelikleri v.b. verileri
incelemekte, aksayan yönlerini tesbit etmekte ve bunların giderilmesine ilişkin görüşleri
sunmaktadır. Çalışmanın bu kademesi başka araçlarla takviye edilmiştir. Ülkemizdeki
mevzuat işleyişini yabancı bazı örneklerle kıyaslayabilmek için başka ülkelerin imar
planlama ve yapı denetim sistemleri ele alınmış, ayrıca Türkiye içindeki uygulayıcı
kuruluşların yetkilileri ile yüzyüze bilgi edinme görüşmeleri yapılmıştır.

Raporun kaleme alınması sırasında işlenen konular iki esas küme halinde ele
alınmıştır. "İmar Planlama ve Uygulama"sı ile ilgili çalışmalar Murat Balamir'in
koordinatörlüğünde, "Yapı Denetimi ve Uygulama"sı ile ilgili çalışmalar ise Haluk
Sucuoğlu'nun koordinatörlüğünde sürdürülmüştür. Rapor çalışmalarının genel
koordinasyonu Polat Gülkan tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu çalışmanın gerçekleştirilmesi sırasında bilgi, görüş ve yönlendirmelerine


başvurulan ve yoğun mesailerinden zaman ayırarak değerli katkılarını esirgemeyen
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Şahin Gürün'e, Yüksek Fen Kurulu
üyesi Erol Ünal'a, Afet İşleri Genel Müdürü Oktay Ergünay'a, Teknik Araştırma ve
Uygulama Genel Müdürü Feridun Duyguluer'e, Toplu Konut İdaresi Başkanı M. Kemal
Ünsal'a ,

Kuruluşlarınca yürütülen çalışmalar ve kendi deneyimleri ile ilgili olarak bize çok
yararlı bilgiler aktaran Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Bölgesel Gelişme ve
Yapısal Uyum Genel Müdürü İsmail Sarıca'ya, Arsa Ofisi Genel Müdür Yardımcısı Güray
Açıl'a, İller Bankası Genel Müdürlüğü, İmar Planlama Dairesi Başkanı Erol Kösebalaban,
Şube Müdürleri Tülin Yoğurtçuoğlu ve Perihan Kiper'e, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı

ii
Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Oya Toprak'a, Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri
Sendikası Hukuk Müşaviri Derya Karadeniz'e, Hazine Müsteşarlığı Sigortacılığı
Geliştirme Dairesi Başkanı Binnur Berberoğlu ve aynı daire uzmanlarından Buminkan
Akın ve Murat Kayacı'ya, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Genel Başkanı
Fatma Çölaşan'a, Türkiye Müteahhitler Birliği Genel Sekreteri Yılmaz Gürer'e,

İmar planlama, uygulama ve yapı denetimi konularındaki asal sorumlulukları


nedeniyle bilgilerine başvurulan ve çalışmamızın en önemli arkaplan bilgi birikiminin
oluşturulmasına büyük katkı sağlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter
Yardımcısı İhsan Tutum, Konak (İzmir) İlçe Belediyesi Planlama Müdürü Lale Leflef,
İmar Müdürü Haluk Ağrı, Planlama Müdürü Yardımcısı Nesrin Bozkurt, Kadıköy
(İstanbul) İlçe Belediyesi İmar Dairesi Başkanı Sadık Semih Kayhan, Başkan Yardımcısı
Bihterin Güven, Edremit Belediyesi Fen İşleri Müdürü Akif Ateş, Burhaniye Belediyesi
Meclis Üyesi Mehmet Zeybek, Ayvalık Belediyesi Fen İşleri Müdürü Füsün Atay'a, İzmit
Büyükşehir Belediyesi İmar Daire Başkanı Özkul İpek, Saraybahçe (İzmit) İlçe Belediyesi
İmar Müdürü Erkan Oğuz, Değirmendere (Gölcük, Kocaeli) Belediyesi Fen İşleri Müdürü
Zafer Şimşek, İmar Sorumlusu Salih Saygılı, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanı
Celal Doğan'a, Denizli Belediyesi Başkanı Ali Marın'a, Urfa, Akçakale Belediyesi Başkanı
Ahmet Akay'a, Hatay, Belen Belediyesi Başkanı Cemil Yılmazlar'a, Bursa Belediyesi
Nazım Plan Bürosu Başkan Vekili Esin Mıhçı'ya, Ankara Bayındırlık ve İskan Müdürü
Akif Sapmaz, Müdür Yardımcısı Selçuk Apak, Şube Müdürü Osman İyimaya, Serbest
Şehir Plancısı Hamdi Büyükaltıntaş'a,

Yapıcı eleştirilerinden dolayı projenin yönetimi ile görevli Danışma Kurulu üyeleri
Afet İşleri Genel Müdürlüğü Geçici İskan Dairesi Başkanı Faruk Tümer'e, Teknik
Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü İmar Proje Dairesi Başkanı Belma Tekinbaş,
İmar Uygulama Dairesi Şube Müdürü Deniz Demircioğlu, Şehir Plancıları Bülent Üncü,
Sema Adıyeke, Bülent Ercan, Toplu Konut İdaresi Proje Koordinatör Yardımcısı Ömer
Ungan ve İnşaat Mühendisi Esin Bayır'a,

Proje çalışmaları sırasında gerekli bilgi ve belgelerin temininde ve ilgili kişi ve


kuruluşlarla yapılacak görüşmeler için randevuların alınmasında sağladıkları yardımdan
dolayı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Proje Koordinasyon Birimi Koordinatörü Nuran
Ercan ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Mesleki Eğitim ve Geliştirme Dairesi Başkanı
Hülya İlgen'e,

Bayındırlık ve İskan Bakanlığındaki görevi sırasında bu tür bir çalışmanın


gerekliliğini gösteren uygulamaları ve o dönemde yapılmış bazı çalışmaları bize aktararak
bilgi birikimimize katkıda bulunan Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Altay Birand'a, projenin yürütülmesindeki işlemlerde her
tür kolaylığı göstererek bize yardımcı olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektör
Yardımcısı Prof.Dr. Nevzat Özgüven ve İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi
Y.Doç.Dr. Metin Arıkan'a,

Bu raporun hazırlanmasında araştırmacılar ekibinde yer almasalar dahi onlar kadar


üretime katkıda bulunan, uzun saatlerini bu ise bağışlayan Araştırma Görevlileri Sinan
Akkar ve Osman Bostan ile Sekreter Dilek Karakaya'ya teşekkürlerimizi ifade ederiz.

iii
İÇİNDEKİLER

Önsöz ii
İçindekiler iv
Sunuş ve Genel Özet ix
Tablo Listesi xi
Şekil Listesi xii
İncelenen Mevzuat Listesi xiii

1. GİRİŞ
1.1 Amaç ve Geri Plan Bilgileri 1-1
1.1.1 Ülkemizdeki Afetlere İlişkin Mevzuat ve Planlama Tarihine Kısa
Bir Bakış 1-2
1.1.2 Yapı Denetiminin Önemi 1-6
1.1.3 Afet Riskinin Azaltılmasında Rol Oynayan Meslek Grupları 1-7
1.2 Metodoloji 1-9
1.2.1 Uygulayıcı Kuruluşlarla Görüşmeler 1-9
1.2.2 Masabaşı Çalışmaları 1-10
1.3 Kapsam 1-11

2. TÜRKİYEDE İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA SİSTEMİ


2.1 Giriş 2-1
2.1.1 İmar Planlama ve Uygulamasına İlişkin Mevzuat 2-4
2.1.2 Türkiye'de İmar Planlamasının Kurumsal Yapısı 2-5
2.1.3 Türkiye'de İmar Mevzuatını Yenileme Gereksinmesi 2-20
2.1.4 İmar Sistemine İlişkin Güncel Öneriler 2-25
2.2 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun Afetler Açısından İncelenmesi 2-27
2.2.1 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun Afetler Açısından Genel
Değerlendirmesi 2-27
2.2.2 3194 Sayılı İmar Kanunu Maddelerinin Afetler Açısından
İrdelenmesi 2-29
2.2.3 İmar Yönetmeliklerinin Afetler Açısından İncelenmesi 2-36
2.3 İmarla İlgili Diğer Yasa ve Yönetmeliklerin Afetler Açısından
İncelenmesi 2-45
2.3.1 İmar ve Planlama Kurumlaşmalara İlişkin Yasa ve Yönetmelikler 2-46
2.3.2 İmar Kanunu Dışında İmar Yetkileri İçeren Mevzuat 2-53
2.3.3 Taşınmazlarla İlgili Yasa ve Yönetmelikler 2-66
2.3.4 Yapılaşmayı Yönlendirme Etkileri Bulunan Mevzuat 2-73
2.3.5 Doğrudan Afetlerle İlgili Mevzuat 2-80
2.5 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 2-90

3. TÜRKİYE'DE YAPI DENETİMİ SİSTEMİ


3.1 Yapı Denetimine İlişkin Mevzuatın ve Uygulamanın İrdelenmesi 3-1
3.1.1 3194 Sayılı İmar Kanunu ve Yönetmelikleri 3-2
3.1.2 1580 Sayılı Belediyeler Kanunu ve 1593 Sayılı Umumi
Hıfzısıhha Kanunu 3-14

3.1.3 3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında


Kanun ve Uygulanması İle İlgili Yönetmelik 3-5
3.1.4 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kontrol Yönetmelikleri 3-6

iv
3.1.5 Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi 3-8
3.1.6 Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre
Üretimi ve Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik 3-8
3.1.7 3945 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun ile 6235
Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu 3-11
3.1.8 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu 3-11
3.1.9 818 Sayılı Borçlar Kanunu 3-12
3.1.10 8469 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 3-13
3.2 Yapı Denetimine İlişkin Mevzuat Taslaklarının İrdelenmesi 3-15
3.2.1 Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılmasına ve Bu İdarelerle
İlgili Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Gerekçeleri 3-15
3.2.2 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 38. Maddesinin Yeniden
Düzenlenmesi ve Gerekçesi 3-16
3.2.3 3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Madde Önerisi 3-16
3.2.4 Yapı Denetimi ve Sigortası Kanun Tasarısı 3-17
3.2.5 Yetkin Mühendislik Hakkında Yasa Taslağı ve Uygulama
Yönetmeliği Taslağı 3-18
3.3 Yapı Denetimi Sisteminin Değerlendirilmesi 3-19
3.3.1 Yapı Denetimi Sisteminin Güncel Durumunun İrdelenmesi 3-19
3.3.2 Yapı Denetimi Sisteminin Aksayan Noktaları ve Sorunları 3-22
3.4 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 3-23

4. AFETLERE KARŞI DAYANIKLILIĞI ARTTIRICI PLANLAMA VE YAPI


DENETİM ÖNLEMLERİ
4.1 Afet Zararlarını Azaltma Açısından İmar Planlama Sistemi 4-1
4.1.1 İmar Planlamada Amaçlar, Kapsam, Yaklaşımlar ve Plan Türleri 4-1
4.1.2 Plan Hazırlık Çalışmaları 4-4
4.1.3 Planların Yapımı 4-6
4.1.4 Planların Onayı (Sorumluluklar) 4-6
4.1.5 Planların Uygulanması 4-7
4.1.6 Planlara Ek Yapılması, Planların Düzeltilmesi ya da Planların
Değiştirilmesi 4-8
4.1.7 Afet Zararlarını Azaltma Açısından İmar Planlamada Denetim 4-9
4.2 Afet Zararlarının Azaltılması Açısından İmar ve Afetler Mevzuatı 4-10
4.2.1 Meclis Araştırma Komisyonunun Tespitleri 4-13
4.2.2 Meclis Araştırma Komisyonunun Önerileri 4-14
4.3 Sistem Dışı Gerçeklik : Kaçak Yapılaşma 4-16
4.3.1 Kaçak Yerleşme ve Yapılaşmaya Karşı Geliştirilen
Yaklaşımlar ve Uygulamalar 4-16
4.3.2 Kaçak Yapılaşma ve Afetler 4-19
4.4 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 4-22

5. KARŞILAŞTIRMALI ULUSLARARASI DEĞERLENDİRME: İMAR


PLANLAMA VE UYGULAMA
5.1 Almanya'daki İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-1
5.1.1 Genel Giriş 5-1
5.1.2 İmar Planlaması ve Denetimi 5-1
5.1.3 Politikalar ve Planların Hazırlanması 5-2

v
5.1.4 Özel Sektör ve Planlama 5-3
5.1.5 Özel Konular 5-4
5.1.6 Federal Planlama Politikalarının Araçları 5-5
5.1.7 Tarihi Yapılar, Anıtlar, Arkeolojik Sitler 5-6
5.1.8 Çevre Yasaları 5-6
5.1.9 Sonuç 5-7
5.2 Fransa'daki İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-8
5.2.1 Genel Giriş 5-8
5.2.2 Ulusal Düzeydeki Planlama 5-8
5.2.3 Bölgesel Planlama 5-9
5.2.4 İl Düzeyinde Planlama Yetkileri 5-9
5.2.5 Ara Yerleşim Birimleri (Komünler) 5-10
5.2.6 İmar Denetimi 5-12
5.2.7 Sonuç 5-14
5.3 İngiltere'de İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-15
5.3.1 İngiltere'de İmar Planlama Süreci 5-15
5.3.2 İmar Denetimi 5-19
5.3.3 Sonuç 5-23
5.4 Japonya'daki İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-24
5.4.1 Planlama Sistemi 5-24
5.4.2 Kurumsal Yapı ve Planlama Yetkileri 5-24
5.4.3 Yerel Planların Hazırlanması 5-25
5.4.4 Planların Uygulanması ve İmar Denetimi 5-26
5.4.5 Sonuç 5-30
5.5 Amerika Birleşik Devletleri'ndeki İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-30
5.5.1 Genel Giriş 5-30
5.5.2 Federal Programlar 5-30
5.5.3 Eyalet Örneği: California 5-31
5.5.4 Yerel Örnek: San Francisco Körfezi Bölgesi 5-33
5.5.5 Arazi Kullanma Planlaması ve Deprem Güvenliği 5-34
5.5.6 Sonuç 5-34
5.6 Avrupa Birliği'nin Planlama Sistemleri Üzerindeki Etkisi 5-35
5.6.1 Genel Giriş 5-35
5.6.2 Çevre Yönetimi 5-35
5.6.3 Bölgesel Gelişme Politikaları 5-36
5.6.4 Stratejik Planlama 5-36
5.6.5 Sınırlarötesi Planlama 5-38
5.6.6 Sonuç 5-38
5.7 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 5-38
5.7.1 İmar Planlama ve Uygulama 5-39
5.7.2 Afet Zararlarının Azaltılması 5-40
5.7.3 Ülkemizde Yararlanılabilecek Araçlar 5-41

6. KARŞILAŞTIRMALI ULUSLARARASI DEĞERLENDİRME: YAPI


DENETİM SİSTEMLERİ
6.1 Yapı Denetim Sistemlerine Genel Bakış 6-1
6.2 Almanya'daki Yapı Denetim Sistemi 6-1
6.2.1 Alman Sisteminin Özelliklerine Toplu Bakış 6-1
6.2.2 Uygulamaya Genel Bakış 6-3
6.2.3 Sistemde Yeralan Asal Kurum ve Kişiler 6-3

vi
6.2.4 Denetim Mühendisleri (Prüfingenieur)'nin Sistem İçindeki
Yeri, İşlevi ve Yasal Konumları 6-7
6.2.5 Değerlendirme 6-9
6.3 Fransa'daki Yapı Denetim Sistemi 6-10
6.3.1 Temel Özellikler 6-10
6.3.2 Denetim Mekanizmasının İşleyiş Biçimii 6-11
6.4 Belçika'daki Yapı Denetimi Sistemi 6-14
6.4.1 Temel Özellikler 6-14
6.4.2 Denetim Mekanizmasının İşleyiş Biçimi 6-15
6.5 Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Yapı Denetimi Sistemi 6-16
6.6 Bina Standartları Kanunu: Japonya Örneği 6-19
6.6.1 Genel Giriş 6-19
6.6.2 Bazı Detaylar 6-20
6.6.3 Değerlendirme 6-21
6.7 Avrupa Birliği Mevzuatı 6-25
6.7.1 Genel Giriş 6-25
6.7.2 Tüketici Hakları Konusundaki Düzenlemeler 6-25
6.7.3 Kamu İhaleleri Konusundaki Düzenlemeler 6-26
6.7.4 Mesleki Yeterliliğin Tanınması ile İlgili Düzenlemeler 6-27
6.8 FIDIC Kuralları 6-28
6.8.1 Genel Giriş 6-28
6.8.2 Denetim 6-28
6.8.3 Risk, Mali Sorumluluk ve Sigorta 6-30
6.8.4 Uyuşmazlıkların Çözümü 6-31
6.8.5 FIDIC Kuralları ile Türk Mevzuatının Karşılaştırılması 6-32
6.9 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 6-33

7. TÜRKİYE İÇİN MODEL ÖNERİSİ: AFETLERE DUYARLI İMAR PLANLAMA


VE YAPI DENETİM SİSTEMİ
7.1 Türkiye'de İmar Planlama ve Uygulamanın Afetler Açısından
Yenilenmesine Yönelik Yaklaşımlar 7-1
7.1.1 Afet Durumlarını Belirleyen Haritaların Hazırlanması
ve Kurumlaşması 7-1
7.1.2 Afet Haritalarının Yerel Yönetimlere Tebliği ve Kamuoyuna
Duyurulması 7-2
7.1.3 Yerel Yönetimlerin Afet İmar İşleri Yükümlülükleri 7-2
7.1.4 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın Görevleri 7-3
7.1.5 Afet Özürlü Taşınmazların Statülerine İlişkin Düzenlemeler 7-6
7.1.6 Afetler Fonu'nu Güçlendirme ve Yeni Kaynaklar Oluşturma
Amaçlı Düzeltmeler 7-6
7.1.7 Afet Zararlarını Azaltma Amaçlı İmar Hazırlıklarına İlişkin
Yetki ve Sorumluluklar 7-7
7.2 Yapı Denetimi Sistemi 7-7
7.2.1 Kurumsal Yapı 7-7
7.2.2 İşleyiş Esasları 7-9
7.3 Sigorta Sistemi 7-9
7.4 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 7-11

BİBLİYOGRAFYA B-1

vii
EKLER
EK 1: Ülkemizde İmar Mevzuatının Uygulanması E-1
EK 2: Sigorta Uygulamasına İlişkin Gözlemler E-10
EK 3: Türkiye'de Planlama ile İlgili Kuruluşlar E-12
EK 4: Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerine İlişkin Tip Şemaların
Uygulandığı İller E-20
EK 5: Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılmasına ve Bu İdarelerle ilgili
Çeşitli Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Gerekçeleri (İçişleri Bakanlığı) E-22
EK 6: 3194 Sayılı İmar Kanununun 38. Maddesinin Yeniden Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Taslağı ve Gerekçesi (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) E-25
EK 7: 3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Maddeler Önerisi
(İnşaat Mühendisleri Odası) E-28
EK 8: Yapı Denetimi ve Sigortası Kanun Taslağı (İntes) E-32
EK 9: Yetkin Mühendislik Hakkında Yasa Taslağı (İnşaat Mühendisleri Odası) E-38
EK 10: Yetkin Mühendislik Uygulama Yönetmeliği Taslağı
(İnşaat Mühendisleri Odası) E-41
EK 11: Alquist-Priolo Deprem Fayları Bölgeleme Yasası E-45
EK 12: İmarda Süreç Akış Diagramı E-56
EK 13: İmar Kanunu Özet Yapısı E-58
EK 14: İmar Kanunu Maddelerinden Yapılan Göndermeler E-59

viii
SUNUŞ VE GENEL ÖZET

Türkiye'nin bir çok yöresinde kentleşme, sanayileşme gibi problemlerle ve zaman


zaman afetlerle karşılaşılmaktadır. Son yıllarda doğal afetler ülkemizde çok sık yaşanmış,
ölümlere, yaralanmalara ve büyük maddi zararlara sebep olmuştur. 1995 yılının sonlarına
doğru İstanbul'da sel felaketi, Senirkent'te selle birlikte heyelan, Dinar depremi ve İzmir'de
sel felaketi adeta faciaya dönüşmüştür.

Meydana gelen şiddetli yağışlar ve deprem doğal olaylardır. Ancak can kaybı ve
maddi zararın aşırı büyüklüğünün sorumlusu bizleriz. Nitekim ülkemizde yaşanan büyük iç
göçler neticesinde arazi ve doğa yaralanması, erozyon, çarpık yapılaşma, altyapı
eksiklikleri, aşırı betonlaşma, deprem bölgelerine özgü sağlıklı yapılaşmanın olmaması,
dere yataklarının ıslah edilememesi, malzeme kalitesizliği gibi nedenler doğal olayların
faciaya dönüşmesine yol açmıştır.

Yukarıdaki satırlar doğal afet zararlarının azaltılması için gereken tedbirlerin


belirlenmesi amacıyla T.B.M.M.'de 1997'de kurulan bir Meclis Araştırması Komisyonunun
raporundan alınmıştır. Aynı ifadelerle olmasa dahi Yedinci 5 Yıllık Planda sergilenen
makro hedefler arasında ülkemizdeki imar mevzuatını ilgilendiren düzenleme ihtiyaçları
belirlenmiştir. Tüketicinin korunması, ihale kanunu düzenlemeleri, hizmette sorumluluk ve
mesleki sigorta, kentsel rantların vergilendirilmesi, kentsel altyapı hizmetlerinde yapısal
değişim, bölgesel gelişme ve fiziki planlama başlığı altında imar kanunu, imar affı kanunu,
iskan kanunu, tapulama ve kadastro hizmetleri, gecekondu kanunu, büyükşehir yönetimi ve
kültür ve tabiat varlıklarının korunması gibi ana başlıklarda özetlenen çok sayıda yeni
düzenleme ihtiyacı sayılmaktadır. Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu diğer problemlerin
sayısı, çeşitliliği ve büyüklüğü gözönüne alındığında bölgesel veya kentsel gelişme ve
planlama konularındaki bu düzenleme ihtiyaçlarının altı çizilmesi gerekir. Afetler ile
kentleşme ve dolayısıyla imar ayrılmaz bir biçimde ilintilidir. Şiddeti ne olursa olsun bir
deprem meskun olmayan yerlerde yalnızca bir tabiat olayıdır. Bundan dolayı herhangi bir
maddi kayıp söz konusu değildir. Doğal olayların afet halini alması bunların inşa edilmiş
çevreye etkisi oranında gerçekleşir. Demek ki imar edilmiş ortamların sağlığı afetlerin yol
açtığı kayıpların tayin edici faktörüdür. Ancak imar faaliyeti ve bunu düzenleyen yasal ve
ekonomik düzen sadece afetlerle sınırlı değildir. Bu düzen toplumu ilgilendiren karmaşık
dinamiklerin hepsi ile ilişkilidir ve tarihi, sosyal, kültürel, insani ve çevre ile ifadesini
bulan boyutları vardır. Tek bir denkleme indirilmesi imkansızdır, ancak devamlı değişen
toplum ihtiyaçlarını belirlediği biçimde dengeleri gözeterek ayarlanması lazımdır.

Raporumuz, Türkiye'de ilgili bütün kurum ve kuralların revize edilmesi gerektiğini


kabul edip te işe nereden ve nasıl başlanacağına dair bir fikir birliği bulunmayan imar
mevzuatına çok geniş bir perspektif içinde yaklaşmaktadır. Konunun karmaşıklığı oranında
problemleri tek tek ele almak imkansızlaşmaktadır. Mevzuat girift bir sarmal halini almış,
kanun değişiklikleri, yönetmelikler, genelgeler gibi araçlarla taşınmaya çalışılır hale
gelmiştir. Çalışmamız kısıtlı süreye rağmen bu mevzuatı bir sistematik içinde ele almakta,
imar planlaması ve yapı denetimi faaliyetinin Türkiye'de nasıl başladığını, nasıl geliştiğini
ve halen nasıl yürütüldüğünü incelemektedir. Bu arada başka ülkelerdeki uygulamalar da
onların hukuki çerçevelerine atıfta bulunularak tarif edilmektedir. Şüphesiz mercek altına
alınan bütün diğer ülkeler bizdeki kadar ağır afet boyutuna veya hızlı kentleşme baskısına
maruz değildir. Ancak afetleri yapılaşma ve gelişme açısından birer sıradışı zorlama diye
kabul edecek olursak bu tür gerilimlerin sağlıklı bünyelerde daha az istenmeyen sonuçlar
doğuracağını da temel bir doğru olarak kabul etmemiz gerekir. Aynı şiddette depreme

ix
maruz kalan şehirlerden Türkiye'de olanı, mesela Japonya'da bulunandan daha fazla kayıp
ve hasara sahne olmaktadır. Benzer bir senaryoyu aslında depreme göre tasarlanmış bina
stokuna sahip olmayan bir Alman şehri için de ileri sürmek pek te zor değildir.

Rapor Türkiye'deki imar planlama ve kontrol mevzuatını hiçbir başka kaynakta


bulunamayacak detay ve kapsamda ortaya koymaktadır. Konunun bu derece uzun ele
alınması çalışmamızın daha sonraki aşamaları için dokunulmamış bir alan bırakmama
endişesinden kaynaklanmaktadır. Buna rağmen eksik kalmış bulunan konu başlıkları
bulunduğunu kabul etmek durumundayız. Böyle eksiklikler şüphesiz daha ilerideki
aşamalarda giderilecektir.

Ön Rapor ağırlıklı olarak bir durum tespiti aracıdır. Bununla birlikte ve hala
olgunlaştırma payı olmasına rağmen, Türkiye'de yapılması gerekli yasal düzenlemelere
ilişkin görüşlerimiz 7. Bölümde toplanmıştır. Yasal düzenlemeler yeni kurumlaşmalar da
gerektirmektedir. Böyle bir ilave kurumsallaşmanın taşıdığı bürokrasiyi artırma
potansiyelinin çoğu kesimde yaratacağı alerjinin farkındayız. Ancak imar ve yapı denetimi
ile ilgili yakınmaların azaltılması, bu faaliyetin denetiminin bilgi, yetki ve sorumluluk
taşıyan, kudretini yasal düzenlemelerden alan kişi ve kurumlarca yapılması tek çıkar yol
olarak görünmektedir.

Ön Rapor aşamasında yapılan araştırmalar ve kuruluşlarla yapılan görüşmeler


çerçevesindeki ana bulgular aşağıda topluca özetlenmektedir.

a) Türkiye'deki İmar Mevzuatı ve Uygulamasındaki Sorunlar

(i) İmar mevzuatı fiziki çevrenin oluşumu ve kullanımında tek ve en üst otorite
olmaktan çıkmıştır. Yerleşme ve yapılaşma konusundaki karar yetkileri çok
sayıda kuruluş arasında dağılmış ve eşgüdüm mekanizmaları işlerliğini
kaybetmiştir.

(ii) (Stratejik) ilke planları, sektörel planlar ve benzeri plan türlerine yasada yer
verilmemektedir.

(iii) Taşınmazlara ilişkin yasa ve kurumlar ile İmar Yasasının bağlantıları


yetersizdir. Taşınmazların vergilendirilmesi, kira denetimi, mülkiyet hak ve
kısıtlamaları gibi kimi araçlar farklı mevzuat ve otoriteler tarafından
düzenlenmektedir. Bu ise planlama ve uygulamanın yönlendirmeyi ve
denetim altında tutmayı hedeflediği taşınmaz piyasalarında çoğu kez hedef
birliği yerine karşıtlıklara yolaçmaktadır.

(iv) Mevzuat kaynak yaratma açısından yetersizdir. Büyük ölçekli değer yaratan
ve dağıtan imar sisteminin kendisinin bu kaynaktan nasıl yararlanacağı, ya
da maliyetlerini nasıl karşılayacağına ilişkin bir yöntem ve işleyiş
öngörülmemiştir. Dağınık olarak geliştirilen kaynakların (emlak vergileri,
çevre temizlik vergisi, otopark bedelleri, harçlar, cezalar v.b.) ise planlama
ile doğrudan bağlantıları kurulmuş değildir.

(v) 3194 Sayılı İmar Yasası ile öngörülen "desantralizasyon" modeli denetim
gereğini tamamiyle yokmuş gibi yorumlamıştır. Yetkilerin karşılığı olan

x
sorumluluklar açıkça tanımlanmadığı gibi, sorumluluğa ilişkin yaptırımlar
da belirsizdir.

(vi) Yargısal denetim çok yavaş işlediği gibi, yargı kadroları imar konularında
gerekli donanıma sahip değildir. Bilirkişilik mekanizmasının işleyişinde
önemli sorunlar bulunmaktadır.

(vii) Yasa, yerleşme ve yapılaşmanın yönlendirilmesi amaçlı araçlar açısından


çeşitlilikten yoksundur. Mevcut araçların işleyişinde de yetersizlikler
bulunmaktadır. Plan uygulamaları yönünden 18. maddde önemli bir araç
niteliği taşımakla birlikte istenen verimlilikte uygulanamamaktadır. Kamu
topraklarının etkin kullanımı sağlanmadığı gibi, kaçak yapılaşma ile işgali
önlenememektedir.

(viii) Halk katılımı neredeyse tamamen devre dışı bırakılmıştır.

(ix) İmar Yasası ve yönetmeliklerinin oluşturduğu sistem içinde afet zararlarının


azaltılmasına yönelik bir işleyiş öngörülmemektedir. Yasa'nın 9.maddesi
afet ile doğrudan ilgili tek maddesidir. Ancak bu yetki, uygulamada afet
sonrasında yeni plan yapımı için kullanılmakta olup, afete duyarlı bir
planlama sisteminin geliştirilmesi amacına yönelmemiştir. İmar
Yönetmeliklerinde, Afet Yönetmeliği'ne atıfta bulunulmakla birlikte, bu
bağlantı çok zayıftır ve uygulanması için yaptırımlar belirsizdir.

(x) Kaçak yapılaşma gerek mevzuattaki hükümler, gerekse kaynak


yetersizlikleri ve uygulamadaki zayıflıklar yoluyla özendirilmektedir.
Bunun yaygın bir gerçeklik oluşturması karşısında sistemin tutumu kaçak
yapılaşmanın varlığını tanımak, imar afları çıkarmak ve haklar vererek
kayıtlı statüye getirmekle yerinmek olmuştur. Bu davranış fen ve sağlık
koşullarına aykırı ve yüksek risk taşıyan alan ve yapı stoklarının kamu
sorumluluk alanı içine girmesi anlamına gelmektedir. Afetler Kanunu'na
göre haksahipliliği tanımının binaların ruhsatlı olup olmamasını ya da yasal
olarak gerekli teknik önlemlerin alınıp alınmadığını gözönüne almaması
kaçak yapılaşmayı teşvik edici olduğu kadar, afet sonrasında devlete önemli
mali yük getirmektedir.

b) Türkiye'de Yapı Denetimine İlişkin Sorunlar

Genel Nitelikteki Sorunlar

(i) Müteahhitlik yapabilmek için herhangi bir kriter aranmaması.

(ii) Yetkin mühendislik uygulamasının bulunmaması.

(iii) Kamu ihalelerinde en düşük bedel uygulamasının kaliteden ödün veren fiyat
eksiltmelerine yolaçması,

Proje Denetiminin Sorunları

xi
(i) Belediyelerde proje denetimi yapabilecek yeterli sayıda ve nitelikte teknik
eleman bulunmaması, valiliklerin ise denetim alanlarının genelde çok geniş
ve dağınık olması ve her iki yönetim düzeyinde de araç, gereç ve ödenek
yetersizlikleri.

(ii) Zorluk ve büyüklüğüne bakılmaksızın tüm projeleri kontrol yetkisinin


belediyelere ve valiliklere verilmiş olması.

(iii) Olağan tipteki binalar için belediye veya valiliklerin proje denetiminde
kullanabilecekleri yöntemlerin ve standartların geliştirilmemiş olması.

(iv) Proje denetimi yapmakla sorumlu idarenin görevini ihmal etmesi


durumunda bu ihmali tesbit eden ve yasal yaptırım uygulama yetkisine
sahip olan bir üst otoritenin bulunmaması.

(v) İleride proje kusurlarından doğabilecek zararlardan dolayı proje müellifinin


ve projeyi onaylayan idarenin cezai sorumluluğunun bulunmaması.

(vi) Meslek Odaları vizesi uygulamalarının yasal bir dayanağı olmaması yanısıra
çoğu yerde bu denetimin de sağlıklı bir biçimde yapılmaması.

İnşaat Denetiminin Sorunları

(i) Fenni mesul olacak kişilerde diploma dışında bir nitelik aranmaması, bazı
sorumlulukları olmasına karşın hiçbir yaptırım yetkisine sahip olmaması,
ücretini müteahhitten alması, fenni mesulün yaptığı kontrolun veya
işbaşında bulunmasının belediye veya valilik tarafından denetlenmemesi,

(ii) Standart inşaatlarda mühendis, mimar veya şehir plancısı meslek


diplomasına sahip olmayan kişilerin bile (fen adamları) fenni mesul
olabilmeleri,

(iii) Belirli büyüklüğü aşan inşaatlarda şantiye şefi bulundurma zorunluluğu


olmaması,

(iv) Müteahhitlere 42. madde uyarınca verilen para cezalarının tahsil


edilmesinin uzun zaman alması ve cezanın parasal değerini yitirmesi,

(v) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılan binalara belediye veya valiliklerin
imarla ilgili oluru alınmaksızın elektrik, telefon gibi diğer idareler
tarafından altyapı hizmetlerinin bağlanabilmesi ve bu durumun ilgili idareye
yasal bir sorumluluk getirmemesi,

(vi) Belediye veya valiliklerin ruhsatsız yapıları ihbar yöntemi dışında tesbit
edebilecek bir imkan ve mekanizmaya sahip olmamaları,

(vii) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların yıkılması için izlenmesi gereken
yasal sürecin oldukça uzun olması (asgari bir yıl),

xii
(viii) Belediye ve valiliklerin yıkım kararı kesinleşen ruhsatsız ve ruhsata aykırı
yapıların yıkımını yapma konusunda araç, gereç, eleman ve güvenlik
bakımlarından yetersiz olmaları,

(ix) Yapım kusurları sonucunda ileride doğabilecek zararlardan dolayı Borçlar


Hukuku dışında bir sorumluluk tanımının yapılmamış olması,

c) Dış Ülke İncelemelerinin Sonuçları

İmar Planlama ve Uygulama

(i) Planlama bütünlüğünün sağlanabilmesi amacıyla her düzeydeki stratejik


planlama giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Ülkelerin kullandığı
stratejik planlama araçları arasında ulusal fiziki planlar, mekansal boyut
kazandırılmış sosyo-ekonomik kalkınma planları ve/veya bölgesel planlar,
merkezi veya bölge yönetimlerinin yönlendirici politika notları, sektörel
nazım planlar ve yapısal yerel planlar sayılabilir.

(ii) Stratejik planlama ile bağlantılı olarak sektörler ve yönetimler arası


koordinasyon önem kazanmaktadır. Politika ve planların geliştirilmesi
aşamalarında farklı yönetim birimleri arasında eşgüdüm-danışma
süreçlerine yer verilmesi, ulusal ve bölgesel düzeylerde koordinasyon
komitelerinin oluşturulması, koordinasyon sağlamak üzere geniş yetkilerle
donanmış ve genelde merkezi yönetimin bölge/il düzeyindeki temsilcisi
olan belirli ajanların tanımlanması ve yerel yönetimlerin kendi aralarında
birlikler oluşturmasının teşvik edilmesi ülkelerin yaygın olarak kullandıkları
araçlar arasındadır.

(iii) Her kademede hazırlanan planların daha üst düzeydeki planlama ilkeleri ve
kararlarına uygunluğu esastır. Bu amaçla ülkeler belli denetim/gözetim
mekanizmalarından yararlanmaktadır. Bunlar arasında, planın bir üst
düzeydeki yönetim tarafından incelenmesi veya onaylanması, üst düzeydeki
yönetimin plan hazırlık çalışmalarında temsil edilmesine imkan tanınması
gibi yöntemler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde, planlar üst düzeydeki
yönetimler tarafından sadece usul (üst planlara ve mevzuata uygunluk)
yönünden değil, teknik yeterlik açısından da denetlenebilmektedir.

(iv) Bazı ülkeler, yerel planların onaylanması aşamasında planı onaylamakla


yetkili mercilere danışman niteliğinde, planları teknik yönden inceleyecek
kurullar oluşturmuşlardır.

(v) Ülkelerin bir çoğu, planlama yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesi ile
birlikte, belediye sayısının azaltılarak daha güçlü belediyeler oluşturulması
yönünde reformlar yapmıştır. Bu tür uygulamaların yeralmadığı ülkelerde
veya bir başka nedenle kendi planlama ekibini kurma gücünden yoksun olan
belediyelere, daha üst düzeydeki yönetimler (bunlar merkezi yönetimin
bölge veya il örgütleri de olabilmektedir) tarafından teknik destek
sağlandığı ya da planların bizzat bu yönetimlerin teknisyenleri tarafından
hazırlandığı görülmektedir. Bu amaca yönelik bir başka yöntem de aynı

xiii
planlama alanında yeralan belediyelerin planlama amaçlı birlik bir
oluşturmalarının teşvik edilmesidir.

(vi) Ülkeler planlama sürecinin çeşitli aşamalarında değişen ölçülerde halk


katılımını sağlamaya çalışmaktadır. Uygulama, genellikle plan hazırlanması
kararından halkın haberdar edilerek görüş bildirilmesinin teşvik edilmesi,
taslak planın elde edilmesinden sonra ise halkın inceleme ve itirazları için
planın askıya çıkarılması şeklinde olmaktadır. Bu aşamada halka açık genel
görüşmelerle, kamu görevlileri (kimi zaman idari mahkemelerce atanan
görevliler) tarafından yönetilen anket/soruşturma gibi yöntemler de
uygulanabilmektedir. Ancak bu yöntemler uzun zaman almaları ve önemlice
bir maliyet gerektirmeleri nedeniyle belli eleştiriye de hedef olmaktadır.
Çeşitli toplumsal kesimlerin temsilcilerinden oluşan danışma kurulları
yoluyla planların hazırlanmasına katılım sağlanması da kullanılan bir diğer
araçtır.

(vii) Ülkeler, onaylı planlarda yapılacak değişiklikler konusunda, planın temel


kararlarını etkilemeyen türdekiler için daha esnek bir tutum sergilerken, ana
kararları değiştirici nitelikteki revizyonlar için yeni plan hazırlanmasında
izlenen yöntemlerin uygulanmasını öngörerek, bu süreci zorlaştırma eğilimi
göstermektedir.

(viii) Onaylı planlar veya ruhsat talepleri ile ilgili olarak yerel yönetimlerin
işlemlerine karşı daha üst düzeydeki yönetimler ve/veya mahkemeler
nezdinde itirazda bulunulması mümkündür. Bazı ülkelerde bu tür konuların
incelenmesi için özel kurullar oluşturulmuştur (Japonya'da Valiliğe bağlı
olan Bina İnceleme Kurulu, Almanya'da Eyalet Parlamentosunun İnceleme
Komitesi gibi). Yargı denetimi prensipte usul ve hukuka uygunluk açısından
yapılmaktaysa da, uygulamada bazı durumlarda mahkemelerin politikalar
düzeyinde yerindelik denetimi de yapabildiği gözlenmektedir (Almanya).
Genelde mahkemelere itiraz hakkı "çıkarları ilgili işlemden doğrudan zarar
görenler"e tanınmakla birlikte, üçüncü şahıslar ve sivil toplum kuruluşlarına
da bu hakkı tanıyan ülkeler bulunmaktadır (Fransa). İlgili yönetimler yanlış
uygulamalarından veya zamanında işlem yapmamalarından dolayı tazminata
mahkum edilebilmektedir. Ülkeler genellikle yargı yoluna başvurulmasını
kolaylaştırıcı önlemler (avukat gereğinin kaldırılması, başvurunun ücretsiz
olması v.b.) almaktadır..

(ix) Yasalara ve plana aykırı yapılaşmalara karşı tüm ülkelerde ciddi yaptırımlar
uygulanmaktadır. Bu önlemler önemli miktarlarda para cezaları, yıkım,
verilen zararların tazmini ve hapis cezası olabilmektedir. Ülkeler mevzuata
uygun olmayan yapılara karşı yaptırım uygulanması süreçlerini hızlandıran
önlemler almaya çalışmaktadır.

(x) Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri afet risklerine duyarlı arazi


kullanım planlaması yaklaşımları ile ilginç örnekler oluşturmaktadır.
A.B.D.'de California Eyaleti Kamu Kaynakları Yasası, mikrobölge
ölçeğinde afet tehlikelerinin (sismik tehlike, taşkın alanları, heyelan
alanları) haritalanmasını ve bunların planlamada dikkate alınmasını
öngörmektedir. Bu haritaların yerel yönetimler tarafından ilan edilme

xiv
zorunluluğu, afet riskleri açısından taşınmaz piyasalarının şeffaflığını
sağlamaya yönelmiştir. California uygulamasında dikkati çeken bir diğer
husus da, bu tür tehlikelerin değerlendirilerek, planlara dahil edilmesini
kolaylaştırmak amacıyla gerekli temel bilgileri ve yönlendirici belgeleri
belediyelere sağlayan kuruluşların varlığıdır.

(xi) Japonya'da ise deprem ve yangın güvenliğinin sağlanması her düzeydeki


planlamanın birincil öncelikli hedeflerindendir. Kentsel planlama alanları,
kentsel gelişmenin özendirileceği alanlar ve kentsel gelişmenin
denetleneceği alanlara ayrılmaktadır. Afet tehlikesine maruz alanlar bu
ikinci alanlar kapsamındadır. Planlarda, yangına karşı korunmuş veya yarı
korunmuş yörelerin ve kentsel afetlerden doğacak zararların giderilmesine
yönelik özel iyileştirme önlemleri alınacak bölgeciklerin gösterilmesi
zorunludur. Japonya'da yangın güvenliğinin sağlanması amacıyla uygulanan
kentsel yenileme projeleri önemli miktarlardaki sübvansiyonlarla
desteklenmektedir. Afetlere karşı dayanıklılığın arttırılmasına yönelik
kentsel politikaların arasında açık ve yeşil alanların arttırılması ve riskli
bölgelerde yol yapımı ve iyileştirilmesi de yeralmaktadır.

(xii) İncelenen Tokyo örneğinde, Tokyo Metropoliten Yönetimi beş yıllık


aralıklarla Deprem Afetlerini Önleme Planı hazırlamakta ve bu plan
çerçevesinde yukarıda belirtilen nitelikteki projeleri uygulamaya
koymaktadır.

(xiii) Fransa'da ise çevre koruma endişesi veya afet riski dolayısıyla gelişmesi
kısıtlanan alanlar için imar haklarının transferi sözkonusu olabilmektedir.

Yapı Denetimi

(i) FIDIC mevzuatı ile Türk mevzuatı büyük ölçüde uyum göstermekle birlikte
üç önemli fark gözlenmektedir. Bunlardan birincisi FIDIC kurallarına göre
kontrol görevini yürüten müşavir mühendisin tarafsız ve bağımsız
statüsüdür. İkincisi mesleki sorumlulukların sigortalanmasında ortaya
çıkmaktadır. Üçüncü fark FIDIC kurallarına göre, uzlaşmazlıkların çözümü
için inşaatın işleyişini sürekli bir biçimde izleme olanağına sahip bir
Uzlaşmazlık Kurulu ve tahkim yönteminin benimsenmesi ile ilgilidir.

(ii) Avrupa Birliği 1975 yılından bu yana tüketiciyi koruma programları


düzenlemekte ve bu amaçla tüzük, direktif, tavsiye kararı, v.b.
yayınlamaktadır. Taşınmazlarla ilgili bazı düzenlemeler "Hizmet
Sağlayanların Sorumluluğuna İlişkin Direktif Tasarısı"nda yeralmıştır. Bir
direktif biçiminde formüle edilmiş tasarı, sunulan hizmetlerin kötü
ifasından dolayı ortaya çıkan zararların, hizmet sunanların sorumluluğu
çerçevesinde hizmetin sunulduğu kişiler ve üçüncü tarafların uğradığı
zararların tazmini ile ilişkilidir. Direktif, hizmeti sağlayanın gerçek veya
tüzel bir kişilik olabileceği gibi, kamu hukukuna tabi bir kuruluş
olabileceğini de belirtmektedir. Zarar gören, zararın varlığı ile hizmetin ifası
ile zarar arasında nedenselliğe dayalı bir ilişki olduğunu ispatla
yükümlüdür. Buna karşılık hizmet sağlayanın yükümlülüğü kusursuzluğu

xv
ispatlamaktır. Taşınmazlarla ilgili olarak tazminat talep etme hakkı tasarım
hizmetleri ve inşaat işlerinde 20 yıl ile sınırlandırılmıştır.

(iii) Avrupa Birliği'nde kamu ihalelerinin tabi olacağı ortak kurallar


belirlenmiştir. Tekliflerin değerlendirilmesinde "fiyat esası" veya
"ekonomik olma esası" olarak ifade edilen iki kriterden biri
kullanılabilmektedir.

(iv) Almanya'daki özel mülkiyetli inşaat işleri kaza (Gemeinde) idarelerinin


bünyelerinde yeralan inşaat müdürlüklerinin gözetiminde yürütülmektedir.
Müdürlükler inşa ruhsatını ancak proje denetimi yapıldıktan, oturma iznini
ise inşaat sırasında denetimi sağlayan kurum tarafından düzenlenen rapor
doğrultusunda verirler. Almanya'daki yapı denetimi sisteminin ana desteği
proje ve yapım kontrol hizmeti sunan (Prüfingenier'ler) sistemidir.
Türkçe'ye denetim mühendisi diye tercüme ettiğimiz bu özel veya tüzel
kişiler denetim işlerini inşaat müdürlükleri adına yapar. Bunlar eyalet
devletinin kendilerine tevdi ettiği bir görev çerçevesinde hizmet sunar. Bir
mühendisin inşaat denetimi mühendisi olabilmesi için yerine getirmesi
gerekli ağır mesleki ve etik şartlar vardır. Sorumlulukları kanunla
belirlenmiş olup mesleki sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.

(v) Fransa örneği ise daha kurumsal bir yapı arzetmektedir. Burada teknik
denetim grupları, sigorta kesimi ve müteahhitlik sektörünün gözeticisi üçlü
bir sistemi meydana getirmişlerdir. Fransa'daki mülk kalitesine verilen önem
ve inşaata atfedilen ciddiyet hem denetim mekanizmasının kökleşmesine
hem de bunun içine sigortacılık unsurunun bağlanmasını kolaylaştırmıştır.
Fransa'da 170 m2'den büyük yapılar sigortalanmak zorundadır. Bitim
tarihinden itibaren 10 yıllık bir süre için sigorta yaptırılması yasayla zorunlu
hale getirilmiştir. Sigorta şirketleri ortaklaşa bir kurum aracılığı ile güçlü bir
teknik kadro meydana getirmişlerdir. Belediyeler yapı işini yalnızca genel
imar planlarına uygunluk açısından denetlemektedirler. Belçika ise, Alman
ve Fransa sistemlerini andıran yanları olan bir sistem kapsamında SECO
adlı bir kuruluş ile yapı denetimini yerine getirmektedir.

(vi) Ele alınan ülke örneklerinden ABD ve Japonya'daki afetler diğer Avrupa
ülkelerinden daha fazladır. ABD'de mal ve hizmetlerin kalitesine verilen
önem ve özel mülk finansmanının bankalar tarafından sağlanıyor olması
yapı kalitesinin mesleki sorumluluk, sigorta ve tüketici korunması
sarmalında en optimal sonuçlu şekillenmesini sağlamıştır. Burada bina
sorumlusu mimardır, yani bir yapı ihalesini o alır, ekibindeki mühendisler
yapının gerektirdiği diğer proje hizmetlerini ifa ederler. Tasarım sorumlusu
mimar ve mühendisler mesleki sorumluluk sigortasına sahiptirler. Japonya
örneği ise yapı denetimi ile imar planlamasını birleştiren ilgi çekici bir
örnektir. Japonya'da deprem gibi afetlerin sık sık meydana gelmesi gerek
planlama gerekse inşaat denetiminde nizam getirecek bir düzen yaratmış ve
bu arayış Bina Standartları Kanunu'nda belirgin ifadesini bulmuştur. Kanun
hem idari hem de teknik bir döküman olma özelliğine sahiptir. Sistemde
"Bina Yetkilisi" ve yerel yönetimce atanan bir çeşit üst kurul olan "Bina
İnceleme Kurulu" yapı kalitesinin temini için kurulan düzenin

xvi
başaktörleridir. Kanun, afet zararlarının azaltılmasını ana politika olarak
kabul etmektedir.

xvii
TABLO LİSTESİ

Tablo Sayfa

EK 3 Türkiye'de Planlama ile İlgili Kuruluşlar E-12

1 Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerinde İl Başına Düşen Teknik Personel


Sayısı 2-11
2. Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerinde Mevcut ve Önerilen Teknik
Personel Toplam Sayısı 2-12

xviii
ŞEKİL LİSTESİ

Şekil Sayfa

6.1 Yapı Sürecindeki Taraflar: Almanya 6-5


6.2 Sigorta Uygulama Alanları: Fransa 6-12
6.3 Sigortalama ve Denetim İşlemleri: Fransa 6-13
6.4 Belçika'da Yapı Denetim Sistemleri: Belçika 6-17
6.5 Bina Standartları Kanunu : Japonya 6-22
6.6 Japonya'daki İmar Yapı Denetim Mekanizması 6-24
Ek 12 İmarda Süreç Akış Diyagramı E-56
Ek 13 İmar Kanunu Özet Yapısı E-58
Ek 14 İmar Kanunu Maddelerinden Yapılan Göndermeler E-59

xix
İNCELENEN MEVZUAT LİSTESİ

KANUNLAR SAYFA

İller Bankası Kanunu (No 4759) 2-13

Arsa Ofisi Kanunu (No 1164) 2-14

İmar Kanunu (No 3194) 2-27, 3-2

Belediye Kanunu (No 1580) 2.46, 3-4

Belediye Gelirleri Kanunu (No 2464) 2-47

Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun (No 3030) 2-48, 3-5

Köy Kanunu (No 442/3367) 2-16

Turizmi Teşvik Kanunu (No 2634) 2-53

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (No 2863) 2-55

Çevre Kanunu (No 2872) 2-58

Orman Kanunu (No 6831) 2-60

Kıyı Kanunu (No 3621/3830) 2-62

Boğaziçi Kanunu (No 2960) 2-64

Emlak Vergisi Kanunu (No 1319) 2-66

Kat Mülkiyeti Kanunu (No 634) 2-68

Kamulaştırma Kanunu (No 2942) 2-69

Tapu Kanunu (No 2644) 2-71

Kadastro Kanunu (No 3402) 2-71

İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler


ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun (No 2981/3290/3366) 2-73

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (No 1593) 2-78, 3-5

Toplu Konut Kanunu (No 2985) 2-76


Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun (No 6183) 3-13

Milli Parklar Kanunu (No 2873) 2-61

xx
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine Dair Kanun (No 4046/4232) 2-66

Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak


Yardımlara Dair Kanun (No 7269) 2-80, 4-11

Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun (No 3945) 3-11

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu (No 6235) 2-52, 3-11

Borçlar Kanunu (No 818) 3-12

Devlet İhale Kanunu (No 2886) 3-11

Gecekondu Kanunu (No 775) 2-75

Sivil Müdafaa Kanunu (No 7126) 2-79

KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER

Devlet Planlama Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun


Hükmünde Kararname (No 540) 2-6

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında


Kanun Hükmünde Kararname (No 384) 2-59

Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş


ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 2-65

Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun


Hükmünde Kararname (No 180/209) 2-7, 2-51

Çevre Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde


Kararname (No 443) 2-58

YÖNETMELİKLER

İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik 2-36

Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçinde ve Dışında Planı Bulunmayan


Alanlarda Uygulanacak İmar Yönetmeliği 2-38

Sığınaklarla İlgili Ek Yönetmelik 2-40

3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar


Yönetmeliği 2-40, 3-3

İmar Kanununun 18. Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi

xxi
ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik 2-41

İmar Planlarının Yapımını Yükümlenecek Müellif ve Müellif Kuruluşlarının


Yeterlilik Yönetmeliği 2-42

İmar Kanununun 38. Maddesinde Sayılan Mühendis, Mimar ve Şehir


Plancıları Dışında Kalan Fen Adamlarının Yetki, Görev ve
Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik 2-44, 3-4

Harita Mühendislik Hizmetlerini Yükümlenecek Müellif ve Müellif


Kuruluşlarının Ehliyet Durumlarına Ait Yönetmelik 2-45

3030 Sayılı Büyükşehirlerin Yönetimi Hakkında Kanunun Uygulama


Yönetmeliği 2-49, 3-4

Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik 2-85, 4-10

Gayrısıhhi Müesseseler Yönetmeliği 2-79

2981 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği 2-74

Kıyı Kanunu Uygulama Yönetmeliği 2-63

Toplu Konut Kanunu Uygulama Yönetmeliği 2-77

Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre Üretimi ve


Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik 2-78, 3-8

Turizm Alan ve Merkezlerinde İmar Planlarının Hazırlanması ve


Onaylanmasına İlişkin Yönetmelik 2-53

Orman Kanununun İlgili Maddeleri Uyarınca Yapılacak Arazi Tahsisleri ve


Verilecek İzinlere Ait Yönetmelik 2-60

Tasarrufu Kısıtlanan Bina, Arsa ve Arazi Hakkında Yönetmelik 2-57

Proje Kontrol Müşavirliği Hizmet Yönetmeliği 3-6

Bayındırlık İşleri Kontrol Yönetmeliği 3-6

Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tesbiti Hakkında Yönetmelik 2-85


Afet Sebebiyle Yapılan ve Yapılacak Olan Binaların Borçlandırma
Bedellerinden Yapılacak İndirimler Hakkında Yönetmelik 2-86

Afetler Sebebiyle Edinilen Bina, Arsa ve Arazilerden Artakalanların


Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik 2-87

7269/1051 Sayılı Kanunla Teşkil Olunan Afetler Fonu'nun Harcama


Usullerine İlişkin Yönetmelik 2-87

xxii
Afetlerin Genel Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında
Yönetmelik 2-88

Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair


Yönetmelik 2-88

TEBLİĞLER

Tabi Afet Nedeniyle Gelir Kaybı ve Altyapı Hasarına Uğrayan Belediyelerin


Yapmaları Gereken İşlemler Hakkında Tebliğ (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) 2-89

4036 Sayılı Kanun Kapsamında Yapılacak Harcamalarda Uygulanacak İhale


Esas ve Usulleri (Maliye ve Milli Eğitim Bakanlıkları) 7-11

ŞARTNAMELER

Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi 3-6

Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi 3-8

KANUN TASARILARI VE TASLAKLARI

Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırmasın ve Bu İdarelerle İlgili


Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Gerekçeleri (İç İşleri Bakanlığı) 3-15

3194 Sayılı İmar Kanunun 38. Maddesinin Yeniden Düzenlenmesi ve


Gerekçesi (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) 3-16

3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Madde Önerisi


(İnşaat Mühendisleri Odası) 3-16

Yapı Denetimi ve Sigortası Kanun Taslağı (İNTES) 3-17

Yetkin Mühendislik Yasa Taslağı (İnşaat Mühendisleri Odası) ve


Uygulama Yönetmeliği 3-18

İmar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Taslak


(TBMM Komisyonu Önerisi) 2-25

Merkezi İdarelerle Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet


İlişkilerinin Esaslarının Düzenlenmesi ve Çeşitli Kanunlarda Mahalli
İdarelerle İlgili Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1998) 2-26

xxiii
BÖLÜM 1

GİRİŞ
1.1 AMAÇ VE GERİPLAN BİLGİLERİ

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nca yürütülen "Erzincan Depremi Rehabilitasyon ve


Yeniden Yapılandırma Projesi" kapsamında, "3194 Sayılı İmar Kanunu ve
Yönetmeliklerinin Yeni bir Yapı Kontrolu Sistemi ve Afetlere Karşı Dayanıklılığı
Sağlayacak Önlemleri İçermek Üzere Revizyonu Araştırması" başlıklı çalışmanın
başlatılması düşüncesi, kökleri çok gerilere giden bir ihtiyacın karşılanması için arayıştır.
Ülkemiz, uzun bir planlama ve kentleşme gelenek ve bilincine sahip değildir. İkinci Dünya
Savaşı sırasında gittikçe artan bir hızla başlayan kentleşme eğilimleri Türkiye'de ilk defa
1956 yılında adı İmar Kanunu olan bir kanunun yürürlüğe konulması ile düzen altına
alınmaya çalışılmıştır. Hernekadar daha önceki dönemlerde ve hatta Osmanlı devleti
döneminde imar faaliyetini düzenleyen kanun ve diğer mevzuat bulunmakta idiyse de
gelişmenin ve insan yerleşimlerinin ortak çıkarları sağlayacak şekilde kurallara bağlanması
Türkiye örneğinde işte bu kadar yenidir.

İmar planlaması ve buna bağlı diğer faaliyetler toplumun her kesimini ilgilendirir ve
içine alır. Raporumuzun ilerleyen sayfalarında çarpıcı bir şekilde görüleceği gibi oldukça
müphem bir ibareyle "imar mevzuatı" denilen mevzuat toplum hayatımızı ilgilendiren çok
sayıda hukuki belgede ifadesini bulmuştur. Alternatif yorumlarla bu mevzuat kümesine
yeni ekler de yapılabilir. Çalışmanın iş tanımında yeralan "3194 Sayılı İmar Kanunu ve bu
Kanuna istinaden çıkarılmış:

(a) İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik

(b) Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçinde ve Dışında Planı Bulunmayan


Alanlarda Uygulanacak İmar Yönetmeliği

(c) 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği

(d) 3194 Sayılı İmar Kanununa Göre Düzenlenmiş Bulunan İmar


Yönetmeliklerine Sığınaklarla İlgili Ek Yönetmelik"

ile tanımlanmış bulunan kapsam bu tür bir yorumla çok sayıda başka kanun, yönetmelik,
genelge, v.b. resmi belgeyi içine alacak şekilde genişlemiştir.

İmar mevzuatının yeniden düzenlenmesine ilişkin niyet belirtilmesine halen


yürürlükte olan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda da rastlanılmaktadır:

…planları yapan, yaptıran ve planlara aykırı hareket edenlerin sorumluluklarını ve


uygulanacak müeyyideleri açıkça ortaya koymak amacıyla 3194 sayılı İmar Kanununda
gerekli değişiklikler yapılacaktır. (s.151)

Yerleşmelerin planlanmasında, planlama-uygulama-denetim süreci bütünleştirici


ve yönlendirici boyutta yeniden düzenlenecektir. (s.149)

…serbest piyasa ekonomisinin değişen şartları karşısında tüketicinin sağlık ve


güvenliğini sağlayıcı, ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici önlemlerin
alınması, tüketicinin zararlarının karşılanması önem taşımaktadır. (s.81)
…kendi kanunlarına göre kamu hizmeti taşıyan alanlarda çalışanların mesleki
sigortaya kavuşturulması ve sunulan hizmetin sonucunda ortaya çıkacak zararlardan

1-1
dolayı hizmet sunanların sorumluluğu ve tüketicinin zararlarının tazmininin sağlanması
amaçlanmaktadır. (s.83)

Hizmetin kötü ifası sonucu ortaya çıkan zararlara karşı tüketicinin korunması
amacıyla hizmet sunanlar bakımından "kusur" karinesine dayanan sorumluluğun kabul
edilerek düzenleme yapılması (Tüketicinin Korunması Yasasında yapılacak düzenlemeler)
(s.206)

Eldeki rapor işte bu ihtiyaçlara karşılık vermek üzere üstlenilmiş olan bir çalışmanın
ürünüdür. Yukarıdaki hedeflere ulaşılması ile çok önemli bir yan amaç da neredeyse
kendiliğinden gerçekleşecektir. Bu, yapı stoğunun afetlere karşı dayanıklılığının
artırılmasıdır, çünkü yapı kalitesinde toplu bir iyileşme sözkonusu olacaktır.

1.1.1 Ülkemizdeki Afetlere İlişkin Mevzuat ve Planlama Tarihine Kısa Bir Bakış

Yurdumuzun birçok yöresinde kentleşme, sanayileşme konularında yeni


problemlerle ve zaman zaman bunlara bağlı afetlerle karşılaşılmaktadır. Türkiye’de en çok
kayıp verdiren afet türleri deprem ve su baskınıdır (TBMM 10/58 No.lu Araştırma
Komisyonu Raporu, 1997). Doğal afetler son yıllarda çok sık yaşanmış, can ve mal
kayıpları ile büyük maddi zararlara yolaçmıştır. Meydana gelen depremler ya da yağışlar
tabii olaylardır. Ancak can kayıpları ile maddi zararların aşırı büyüklüğünün sorumlusu
bizleriz. Plansız gelişme sonucu arazi ve tabiatın yaralanması, erozyon, çarpık yapılaşma,
altyapı eksiklikleri, afet bölgelerine uygun sağlıklı yapılaşmanın bir türlü sağlanamaması,
inşaat kalitesinin temin edilememesi bu istenmeyen sonucun doğurucusu olmaktadır. Son
60 yıl içindeki afetlerin yolaçtığı yapı hasarı gözönüne alındığında, bunun yüzde 62’sinin
depremler, yüzde 15’in heyelanlar, yüzde 12’sinin su baskınları, geri kalanının da kaya
düşmesi, yangın, çığ, fırtına, v.b. türlerden kaynaklandığı görülmektedir. 1900 senesinden
beri ülkemizde 128 önemli ölçüde tahripkar deprem olmuş, 65 bin yurttaşımız hayatını
kaybederken tahminen yarım milyon bina yıkılmış veya ağır hasara uğramıştır. Meydana
gelen yıllık ortalama doğrudan maddi kayıpların gayrısafi milli hasılanın yüzde 1’i olduğu
tahmin edilmektedir. Aslında afetlerin ekonomiye olan etkilerinin ve bunların yankılarının
hangi boyutta gerçekleştiğinin incelenmesi, Türkiye’deki araştırmacıların şimdiye kadar
üzerine eğilmedikleri bir konudur.

Daha sonraki bölümlerde farklı açılardan ele alınacağı için, bazı tekrarlara
yolaçacağını kabul etmekle beraber imar planlaması, kentleşme ve afet üçlü sarmalını tarihi
perspektifi içinde tarif etmenin yararlı olacağı inancındayız.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde meydana gelen büyük afetlerde, her defasında


afet zararlarının önceden azaltılmasına yönelik tedbirler yerine afet olduktan sonra yaraların
sarılmasına öncelik verildiği görülmektedir. Kentleşme ve yapılaşmanın kurallara
bağlanmasına ihtiyaç 1848 yılında çıkartılan Ebniye (Bina) Nizamnamesi ile İstanbul’daki
binalar açısından karşılanmış, 1877 yılında bu kurallar ülkenin diğer belediyelerine de
yaygınlaştırılmıştır. 1882’deki Ebniye Kanunu ile belediye teşkilatı olan yerlerde binalarla
birlikte altyapı ve yolların düzenlenmesi de belirli kurallara bağlanmıştır.
Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarında kentlerin planlanması ve yönetimi, üzerinde
önemle durulan konulardan biri olmuştur. Bu yönde atılan ilk adım 1928 yılında Ankara
İmar Müdürlüğünün kurulması ve uluslararası bir yarışma sonucu Ankara’nın imar planının
hazırlatılması olmuştur. 1930-1945 yılları, çağdaş bir kentsel yapının oluşturulmasına
yönelik yasal düzenlemelerin kapsamlı biçimde ele alındığı bir dönemdir. Bu dönemin ilk

1-2
yıllarında çıkarılan Belediye Kanunu (1930), Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (1930),
Belediyeler Yapı ve Yollar Kanunu (1933) ile kentlerin planlı bir biçimde gelişmesi
öngörülmüş ve belediyeler için geniş bir görev ve yetki alanı tanımlamıştır. Bu yasal
çerçeveyi tamamlayan iki düzenleme daha kısa bir süre sonra gündeme gelmiş, 1933’de
kentlerin düzenlenmesi işleri için kredi sağlamak üzere Belediyeler Bankası ve bu işlerde
(harita, imar planı ve altyapı) müşavirlik ve kontrollük hizmetleri sağlamak üzere
Belediyeler İmar Fen Heyeti kurulmuştur. Bu iki kuruluş 1945 yılına kadar işbirliği içinde
çalışmış, bu tarihte birleştirilerek İller Bankasına dönüştürülmüştür. 1930’lu yıllardaki
önemli bir diğer yasal düzenleme de Mimarlık ve Mühendislik Kanunu'nun (1938)
çıkarılmasıdır.

Böylece Ankara dışında ülkede kentleşme hızının çok düşük olduğu bir dönemde,
sağlıklı bir yerleşme düzeninin gerçekleştirilmesine yönelik oldukça kapsamlı bir yasal
çerçeve geliştirilmiştir. Ancak bütün bunlar 1945’ten sonra başlayan ve 1950’lerin
ortalarından sonra giderek hızlanan kırdan kente göç olgusunun karşısında çaresiz
kalınmasını engelleyememiştir.

1933’te yürürlüğe giren 2290 sayılı Belediye Yapı ve Yolları Kanunu ile Ebniye
Kanunu dört-beş maddesi dışında esaslı bir şekilde değiştirilmiş ve şehirlerin imar
planlarının yapılması, yeni yapılacak yapılar, yollar, fenni mesuliyet, yapı denetimi, ruhsat
prosedürleri gibi konularda çağın şehircilik anlayışına uygun esaslar getirilmiştir. Daha
sonraki dönemlerde çıkartılan imar kanunlarının temelini teşkil eden bu kanunla yerleşme
ve yapılaşmanın sağlık, fen ve sanat kurallarına uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.
Hernekadar yasada doğal afet zararlarının azaltılmasına ilişkin doğrudan esaslar yoksa da,
uyulması halinde getirdiği kurallar bu amacı sağlama kapasitesine sahipti. Bu kanunun altı
yıllık uygulanması sonrasında doğal afetlerle ilgili Kızılay, İçişleri Bakanlığı, v.b. teknik
olmayan kuruluşlar eliyle yürütülen yardım çalışmalarını bir esasa bağlamak amacıyla 1939
yılında 3611 sayılı kanunla Bayındırlık Bakanlığı'nın kuruluş kanunu değiştirilmiş ve
yukarıda sayılan işlerle ilgili görevler Yapı ve İmar İşleri Reisliği’ne verilmiştir.

1939-44 yılları arasında meydana gelen depremlerin yolaçtığı büyük tahribat afet
zararlarının mutlaka önceden planlama ile azaltılması gerektiğini öğretmiş ve 18 Temmuz
1944 tarihinde Yer Sarsıntılarından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında Kanun
kabul edilmiştir. Bu kanunla ilgili olarak 1945 yılında Türkiye’nin ilk deprem bölgeleri
haritası ile bu günkü adıyla Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik
hazırlanarak yürürlüğe sokulmuştur.

1950’li yılların ortalarından itibaren gittikçe yoğunlaşan sanayileşme, kırsal


alanlardan göç hareketleri kentlerde olumsuz gelişmelere yolaçmış ve yürürlükteki
yerleşme ve yapılaşma ile ilgili mevzuat yetersiz kalmaya başlamıştır. Bunun üzerine 1956
yılında zamanına göre ileri hükümleri içinde barındıran 6785 sayılı İmar Kanunu
çıkartılmıştır. Bu kanunla imar bölgelerinin belirlenmesi sırasında doğal afet tehlikesinin
ortaya çıkartılması ve fenni mesuliyet sistemi ile yapı denetimi sağlanması konularına
önem ve öncelik verilmiştir.

İmar Kanunu belediyelerin denetim görevini mücavir alana yaygınlaştırmıştır.


Bundan iki yıl önce ise Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu çıkarılmıştır.
Bütün bu düzenlemeler gerek yerleşim, gerekse yapı ölçeğinde daha sağlıklı ve kaliteli bir
gelişmenin hukuki altyapısının hazırlanmasına yönelik çabalardır.

1-3
Aynı gelişmeye paralel olarak ülkede önemi gittikçe artan imar, konut ve afet
politikalarının Bayındırlık Bakanlığı gibi başka görevlerle de yükümlendirilmiş olan bir
bakanlık içinde izlenemiyeceği anlaşılmış ve İmar ve İskan Bakanlığı’nın kurulması
çalışmalarına başlanmıştır. Aynı dönemde meydana gelen afetlerden etkilenen insanlara
ayrı ayrı çıkartılan kanunlarla yardım ve iskan destekleri sağlanmaya devam edilmiştir.

1958 sonrası ülkemizde yerleşme politikaları ve doğal afet zararlarının azaltılmasına


ilişkin önemli politika değişiklikleri meydana gelmiştir. Ana görevi afetlerden önce ve
sonra gerekli tedbirleri almak, ülkenin bölge, şehir ve köylerinin planlamasını yapmak,
konut politikası esaslarını saptamak, ülkedeki yapı malzemelerinin standardizasyonunu
sağlamak olan İmar ve İskan Bakanlığı'nın 7116 sayılı kanunla kurulması ve sayılan
görevleri Bayındırlık Bakanlığı'ndan devralması bunların başlıcasıdır. Yine aynı yıl 7126
sayılı Sivil Müdafaa Kanununun kabul edilmesi ve bunun kapsamına doğal afetler
sırasındaki ilk yardım ve kurtarma faaliyetinin de dahil edilmesi önemli bir boşluğu
doldurmuştur. Paralel bir önemli gelişme 1959’da çeşitli değişikliklerle hala yürürlükte
olan 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un kabul edilmesidir.

Her doğal afetten sonra çıkartılagelen yara sarmaya yönelik kanunların yerini almak
üzere afet öncesi, afet sırası ve afet sonrası çalışmalara bütünlük kazandıran bu kanunun
önemli özelliği genel bütçe dışında bir “Afet Fonu”nu ihdas etmesiydi. Ayrı bir özelliği de
bütün doğal afet türlerini kapsaması ve "muhtemel afet" kavramını getirerek gelecekte afete
maruz kalabilecek yerleşimleri de kapsamı içine almış olmasıdır. Kanun 1960-67 arasında
çok yoğun olarak yaşanan depremler, su baskınları ve heyelanlarda edinilen tecrübeler ve
yeni ihtiyaçların ışığı altında 1968’de 1051 sayılı kanunla esaslı şekilde değiştirilmiştir.
Afetler Kanununun uygulanması, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na (1984’te yeniden
birleştirilen Bayındırlık ile İmar ve İskan Bakanlıklarının yeni adı bu olmuştur) bağlı Afet
İşleri Genel Müdürlüğü’nün esas görevidir.

Diğer yandan 1960'larda kentleşme hızı çok yüksek değerlere ulaşmış ve kentsel
alanlara olan göç ağırlıkla büyük kentlere yönelmiştir. Ancak belediyeler gerek örgütlenme,
gerekse gelirleri açısından bu sorunlarla başa çıkabilecek durumda değildir. Büyük
kentlerin çevresi giderek her tür sağlık ve afete karşı dayanıklılık koşullarından uzak
gecekondu bölgeleri ile örülmeye başlanmıştır. Büyük kentlerin daha hızlı ve sağlıklı
biçimde planlanmasını sağlamak üzere, 1965 yılında Bakanlar Kurulu İmar ve İskan
Bakanlığına bağlı olarak Ankara, İstanbul ve İzmir’de Nazım Plan Bürolarının kurulmasını
kararlaştırmıştır. Daha sonraları Samsun, Bursa ve Erzurum’da da kurulan bu bürolar, 1984
yılında 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunun'un yürürlüğe girmesine kadar
Bakanlığa bağlı olarak, ancak belediyelerle çok yakın bir işbirliği içinde, gereğinde
belediyelerin imar denetimi işlerinde de teknik danışmanlık sağlayarak, metropoliten bölge
ve alan ölçeğinde plan çalışmalarını yürütmüşlerdir.

1972 yılında 6785 sayılı İmar Kanununda 1605 sayılı Kanunla bazı değişiklikler
yapılmıştır. Buna göre, kırsal alanlardaki gelişmelerin denetlenmesi için bu alanlar da
kanun kapsamına alınmış, belediye ve mücavir alan sınırları dışında, Bakanlar Kurulu
Kararı ile belirlenecek önemli sınai ve turistik bölgelerde Bakanlıkça hazırlanacak
yönetmelik esaslarına göre uygulama yapılması öngörülmüş ve valiliklere yapı denetimi ile
ilgili yetkiler verilmiştir. Ayrıca, kıyılarla ilgili yapı yasağı da dahil olmak üzere bazı yeni
düzenlemeler getirilmiştir. Denetimin mekansal olarak yaygınlaştırılmasına ve
merkezileştirilmesine yönelik bu yasal düzenlemenin yanısıra, İmar ve İskan Bakanlığı ile
Türkiye Elektrik Kurumu arasında yapılan bir protokol ile, TEK’in elektrik bağlamasından

1-4
önce, ilgili yapı ve tesislerin planlama ve yerleşim açısından sakıncalı olmadığına ilişkin
Bakanlık görüşünün alınması sağlanmıştır. Bu yaptırım birkaç yıl oldukça başarılı bir
biçimde işlemiş ancak, daha sonra TEK anılan protokolü tek taraflı olarak fesh etmiştir. Bu
yıllarda belediyelerle işbirliği içinde İstanbul'daki çevre belediyelerin planlarını hazırlamak
üzere İller Bankası bir bölge müdürlüğü kurmuştur. Bu müdürlük halen faaliyetini
sürdürmekte olup, İstanbul bölgesi içindeki 200'ün üzerindeki belediyeye planlama
çalışmaları için teknik yardım sağlamaktadır. Banka'nın Harita Dairesi ise 1970'lerde gezici
emanet komisyonları oluşturarak, imkanları çerçevesinde ülke düzeyinde belediyelere imar
uygulama çalışmalarında destek sağlamaya başlamıştır.

7269 sayılı kanunun gelirlerini iyileştirmek amacıyla 1972’de 1571 sayılı kanunla
bir Deprem Fonu kurulmuş, ayrıca 1981’de 2479, 1985’te ise 3177 sayılı kanunla bazı
maddeleri değiştirilmiştir. Ayrıca doğal afetlere ilişkin bazı düzenlemeler içeren 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanunu 1983’te hayata geçirilmiştir. 1992’deki Erzincan depreminin
önemli fiziki zarara yolaçması, buna ek olarak göç, işsizlik ve üretim kaybı v.b. sosyal ve
ekonomik kayıpları beraberinde getirmesi, ancak 7269-1051 sayılı kanunun bu tür zararları
azaltmaya imkan vermemesi yüzünden 1992’de 3838 sayılı Erzincan, Gümüşhane ve
Tunceli İllerinde Vukubulan Deprem Afeti ile Şırnak ve Çukurca’da Meydana Gelen Hasar
ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesi Hakkında Kanun çıkartılmıştır. Yalnızca
Erzincan depreminden etkilenen bölgeleri kapsayan bu kanundan sonra afetlerden etkilenen
diğer yörelere de benzer hizmetlerin götürülmesini temin etmek amacıyla 1995’te 4123
sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin
Yürütülmesine Dair Kanun çıkartılmıştır. 3838 sayılı kanunun bütün maddelerini
kapsamayan bu kanun Dinar depreminden sonra 16.11.1995 tarihindeki 4133 sayılı kanunla
hemen değiştirilmiş ve yeni bazı maddeler eklenmiştir. Ayrıca 5.6.1997 tarihinde 4264
sayılı Bazı Yörelerde Meydana Gelen Tabii Afetlerden Zarar Görenlerin Gelir Vergilerinin
Terkini ile Kurumlar Vergisi Kanununun 7nci Maddesine Bir Bent Eklenmesi ile 28.8.1992
Tarih ve 3838 Sayılı Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
çıkartılmıştır.

1970’lerde yaşanan iki petrol krizinin ardından ülkede ekonomik sorunlar


başgöstermiştir. Türkiye'nin ekonomik politikalarında 1980’lerde köklü değişimler
olmuştur. Bu politikalar imar alanına da yansımıştır. Bundan bir kaç yıl önce de Batı
Avrupa yerleşme planlaması ve arsa yönetimi sistemlerini yerelleştirmiş ve imar denetimi
ile ilgili kuralları büyük ölçüde gevşetmiştir. Örneğin, ağır bir merkeziyetçi yapıya sahip
Fransa 1983’de planlama yetkilerini yerel yönetim sisteminin en alt birimi olan komünlere
devretmiş, İngiltere yapı denetiminin büyük ölçüde kaldırıldığı Yatırım Bölgeleri
(Enterprise Zone) uygulamalarını başlatmıştır (OECD, 1992).

Aynı dönem Türkiye’de, yıllardır merkeziyetçi bir yapı içinde çözümlenmeye


çalışılan kentsel sorunların kriz boyutuna ulaştığı bir dönem olmuştur. 1950’lerde kente
göçenlerin barınma ihtiyacını karşılamaya yönelik olan gecekondu yapımı, artık önemli
oranda, kentsel ranttan pay alma aracı haline dönüşmüştür. Bu sürece zaman zaman
çıkarılan imar affı yasaları da katkıda bulunmaktadır. 1980 yılı konut üretimi açısından da
bir kriz döneminin başlangıcına işaret etmektedir. Bu yılda yapılan konut sayısı 1970’li
yıllarının başındaki düzeyine düşmüştür (DPT, 1996, s.48).

3194 sayılı İmar Kanunu, 1985 yılında bu ortamda yürürlüğe girmiştir. Yasa,
1980’lerin yerelleşme beklentilerine denk düşmekle birlikte yerel yönetimlerin
yapılanmasında ve denetim sistemlerinde büyüyen sorunlarla başa çıkılmasını sağlayacak
hiç bir iyileştirme öngörmemiştir. 1990’larda kentlerdeki kontrolsüz gelişme inanılması güç

1-5
boyutlara ulaşmıştır. Bu konudaki bir uç örneği (İstanbul) Sultanbeyli oluşturmaktadır.
1984 yılında hazırlanan 1/ 25000 ölçekli Ömerli İçme Suyu Havzası Çevre Düzeni
Planı'nda "gelişmesi sınırlanacak köyler" arasında gösterilen Sultanbeyli’nin 1985-1990
yılları arasında nüfusu % 2100 artmış olup, belediye binası ve diğer kamu binaları da dahil
olmak üzere yapılaşmanın tamamı ruhsatsızdır (Buldaç, 1995, s.176). Bu açıdan 3194 sayılı
yasanın bilinçli bir şekilde denetim enstrümanlarını gevşetmek ve ülke ekonomisine inşaat
sektörünü canlandırarak bir itici güç sağlamak amacını güttüğü ileri sürülmüştür.

Öte yandan, 1984 yılında Toplu Konut Kanunu'nun devreye girmesi ile konut
üretiminde sayısal açıdan önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1980-1990 döneminde ülkede
toplam konut gereksiniminin % 94’ü oranında inşaat ruhsatı alınmıştır. Bu ruhsatların bir
bölümü yazlık konutlardan kaynaklanmakla birlikte, gelir düzeyi yüksek bazı kentlerde
konut fazlası bulunduğunu göstermektedir (DPT, 1996, s.24). Ancak, önemli bir konu, uzun
dönem istatistiklerine bakıldığında ruhsat alınarak yapımına başlanan konut sayısının iskan
ruhsatı alınan konut sayısının iki katına yakın olmasının gözlenmesidir. Bu durum, çok
sayıda konutun iskan ruhsatı alınmadan kullanılmaya başlandığını ortaya koymaktadır
(Habitat II, Türkiye Ulusal Raporu, 1996, s.55).

Türkiye kentlerinin son elli yıldaki gelişimi, genelde kamu denetiminin giderek
zayıfladığı bir ortamda yer almıştır. Hızlı kentleşmenin yol açtığı konut açığının
kapatılması, bir yandan gecekondulaşmaya göz yumulması, diğer yandan ise yasal konut
üretiminde nitelik yerine niceliğe ağırlık tanıyan yaklaşımlarla sağlanmıştır. Bugün, kaçak
yapılaşmanın dışında ruhsatlı yapıların önemli bir bölümünün de sağlık, dayanıklılık,
yangın güvenliği açısından yeterli olmadığı bilinmektedir. Gerek yerleşme, gerekse yapı
ölçeğindeki düşük kalite düzeyleri afetler karşısındaki zarar görebilirliklerin artmasına yol
açan en önemli etkenlerden birini oluşturmaktadır.

1.1.2 Yapı Denetiminin Önemi

İnsan topluluklarının yerleşme düzenleri sosyal ve teknik özellikleri birbirinin içine


geçmiş, ilginç bir çok yönlülük ve karmaşıklık gösterir. Yerleşme ve imar olgusunda
yapılaşmaya açılmış alanların dışındaki boş alanların ortak kullanıma açılması amacı,
kentsel yaşamın temel unsurlarından birini oluşturur. Bunun paralelinde ortak kullanım
amaçlı ikinci ana grubu oluşturan altyapı tesislerinin düzenlemesi toplu imarcılık
anlayışının diğer asal bir boyutunu tanımlar.

Ama, kentsel imarın karakterini asıl belirleyen ögeler binalardır. Yolların,


meydanların, parkların düzgünlüğü ve ferahlığı, hidrolik altyapının mükemmelliği çok
olumlu unsurlardır. Ancak, ayrı ayrı binaları ruhsuz, sahipsiz ve kırık dökük görünüşlü bir
kentsel doku sevimsiz bir toplu karakter yaratır. Öte yandan, dıştan zorlayıcı yüklere ve
diğer etkilere dayanabilme özelliği başta olmak kaydıyla, bu ayrı ayrı binaların herbirinde
insanca yaşama koşullarının yeterlice bir düzeyinin tutturulabilmesi gereği vardır. Böylece,
kentsel dokudaki tekil yapıların tümünde, önce mutlak biçimde sağlamlığın, sonra da ek
olarak, insanca yaşama koşullarını kolaylaştıracak diğer bazı unsurların işlerliğinin teknik
olarak sağlanması gerekir. Basit ve mütevazi görünüşlü bu hedefler, aslında tam gereğiyle
yerine getirilmesi istendiğinde karmaşık ve çetin süreçlerden geçilmesine yol açar. Çünkü
toplu ve ortak kullanım amaçlı tesislerin yapım ve düzenlenmesi işleri kamunun yetkisi,
sorumluluğu ve planlama-uygulama deneyiminin desteği altında yürütülür. Hatası, sevabı
bulunabilir. Bir yörede, bir diğer yöredekinden biraz daha iyisi ya da daha az iyisi
gerçekleşmiş olabilir. Ama, ilgili yerel yönetim ve merkezi yönetim birimlerinin

1-6
uygulayageldiği yerleşmiş kuralları vardır. Belli bir standarda ulaşılması belirli ölçülerde
mümkündür. Oysa, hemşerilerin bireysel girişimleriyle ve tekil olarak inşa edilen binaların
yapımında kalite ve standart, yaptıran kişinin sorumluluğuna terkedilmiştir. Yaptıran tarafın
bilgisizliği, aceleciliği ile bir bedel karşılığı bu işi yapan tarafların başka türden bilgisizliği,
umursamazlığı ve maalesef bazı durumlardaki niyet ve etik bozukluğu yanyana gelince,
sağlamlık ve insanca yaşamanın minimum sağlanması beklentileri tatmin edilememektedir.
Proje bu sorunlara yasal düzenleme boyutunda çözüm getirmeyi amaçlamaktadır.

1.1.3 Afet Riskinin Azaltılmasında Rol Oynayan Meslek Grupları

1.1.3.1 Afet Riski Nedir?

Afet tehlikesi ibaresi yerine afet riski demeyi tercih etmemizin bilinçli bir gerekçesi
vardır. Bir afetin meydana gelmesinin tanımını veren risk esas itibarıyla şu faktörlerden
meydana gelir: (a) Afet tehlikesinin meydana gelme ihtimali (bunun içinde nerede, hangi
şiddette ve hangi sıklıkla olduğu ve yan hangi etkilerinin görüleceği gizlidir), (b) Afete
maruz kalan insan yapısı unsurlarının dağılımı (bu başlık, fiziki ve teknik altyapıyı, nüfusu,
ekonomiyi ve sosyal-politik sistemi belirler), (c) Bir önceki kümede bulunan unsurlarının
afetten ne derece etkilendiklerini belirleyen zarar görebilirlik düzeyi. Bir de bunlarla
yakından ilişkili olup ta yan konular diye görülebilecek ulaşım, kültür, planlama, kaynak
kullanımı ve afet sonrası iyileşme kapasitesi bulunur. Risk, işte bu üç başlığın
bütünleşmesi ile belirlenir. Tehlike, riskin sadece bir yanıdır ve bunun kontrol edilmesi
genellikle mümkün değildir.

1.1.3.2 İlgili Meslek Grupları

Bu çalışmanın hedeflerinden bir tanesi etkili bir arazi kullanma politikası


geliştirmek ve uygulamak yoluyla afet riskinin azaltılmasıdır. Amaç, farklı alanlarda
uzmanlaşmış kişilerin koordineli bir şekilde işbirliği yapmasını gerektirir. Plancıların
yanısıra jeolog ve mühendislik jeologlarının, sismologların, inşaat mühendislerinin,
geoteknik uzmanlarının, mimarların, inşaat denetimi görevlilerinin her birisinin bu riskin
boyutlarının azaltılmasında ödev ve sorumlulukları mevcuttur. Bunlara ilaveten kamu
yöneticilerinin, hukukçuların, ekonomistlerin, sosyal çalışma uzmanlarının, sigorta
uzmanlarının da bu hedefe varılmasında katkıları bulunur.

Arazi kullanımı planlaması, imar ve afetler açısından bakıldığında henüz genç bir
mesleki uzmanlıktır. Köklerini diğer tasarıma dayalı disiplinlerde arayabiliriz. Tarihi
gelişim içinde plancılık, mimarlık, mühendislik ve peyzaj tasarımı ile yakın ilişkiler içinde
olmasına rağmen, imar planlamasının jeolojik verilerin gözönüne alınmadan yapılmasının
öğrettiği acı dersler, yerbilimcilerin bu uğraşın ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini
öğretmiştir. Fiziki planlama ile ekonomik planlamanın bütünleştirilmesi ise ülkemizde
henüz gerçekleştirilememiştir.

Bir kamu kuruluşu tarafından istihdam edilen imar plancısı, planı yapılan bir alanın
fiziki imar dokusunu yönlendirip kontrol edecek planları, yönetmeliklerini ve usülleri
geliştirmekle yükümlüdür. Afet tehlikesine karşı imar planlamasını azaltıcı araç olarak
kullanabilmesi için temel bilimler ve mühendislikten bilgiler edinmesi, kamu politikaları
geliştirmesi, seçilmiş karar vericilerle verimli işbirliği içinde bulunması, hizmet ettiği
kamunun görüşlerine kulak vermesi, alternatif imar plan tekliflerini inceleyip optimal
kararlara yardımcı olması şarttır. Bu fonksiyonlar onun başka disiplinlerden edineceği

1-7
bilgileri asimile etmesini gerektirir. Plancı, aşağıda sayılan meslek gruplarının
çalışmalarını koordine eder, imar plan ve politikalarının meydana getirilmesine yardımcı
olur, çerçeve yönetmelikleri formüle eder, inceleme prosedürleri geliştirir ve imar planlarını
hazırlayıp değerlendirir.

Jeolog veya mühendislik jeoloğu basit durumlarda imar plancısına doğrudan yardım
eder. Daha karmaşık durumlarda ise disiplinlerarası bir ekibin üyesidir. Bu meslekler
temelde aynı eğitime dayalı olmasına rağmen, yerbilimi bilgilerinin mühendislik
problemlerine uygulanması, arazi kullanma kararlarının fiziki ve inşa edilmiş çevreyi afet
etkilerinden koruması için gözetilmesi gereken jeolojik faktörlerin rasyonel bir çerçeve
içinde değerlendirilmesi bu mesleğin sayesinde olur. Özellikle deprem tehlikesinin mevcut
olduğu durumlarda jeoloji ön plana çıkar.

İnşaat mühendisliği içinde olan geoteknik ve yapı mühendisliği branşları afetlerden


dolayı ortaya çıkabilecek problemler açısından planlamayı etkileyebilecek konularda
plancıyı uyarır. Mesleki sorumlulukları itibarıyla afet etkilerine maruz kalacak bina ve
diğer yapılara gerekli kapasiteyi kazandırır.

Mimari, ţekil ve fonksiyonun estetik ve güvenlik ile birleştirilerek binaların


tasarlanmasıdır. Arazi kullanma açısından mimarın plancı ile olan ilişkisi genel tasarım
ekibinin üyeliğidir.

İnşaat denetimi görevlisi, bu ismiyle (building inspector veya supervisor),


ülkemizde henüz yaygınlaşmamış bir meslektir. Bir kamu görevlisi olan ya da kamu adına
çalışan bu kişi, bina şartnamelerinin hükümlerinin yerine getirilmesini sağlar. Projelerin
tatbikat planlarını inceler, genel ve özel bütün şartnamelere uyulduğunu gözetir, afet
tedbirleri bakımından inşaat mühendisleri veya diğer teknik hizmet gruplarından destek
sağlar. Ülkemizde bu sorumluluk belediye imar daireleri, proje müellifleri, teknik
uygulama sorumluları ve müteahhitlerce ortaklaşa yerine getirilirse de çağdaş manada bir
mesleki çerçevesi yoktur.

1.2 METODOLOJİ

Araştırma projesinin ön değerlendirme aşamasında uygulanan metodoloji iki temel


çalışma kümesini içermektedir. Bunlardan birincisi uygulayıcı kuruluşlarla yapılan
görüşmeler, ikincisi ise masabaşı çalışmalardır. Bu çalışmalar birbirine paralel olarak
yürütülmüştür.

1.2.1 Uygulayıcı Kuruluşlarla Görüşmeler

Türkiye'deki imar planlama ve denetim sisteminin uygulamadaki işleyişinin


belirlenmesi bu aşamanın hedefini oluşturmaktadır. Bu amaçla uygulayıcı kuruluşlarla
yapılacak yüzyüze görüşmelerle bilgi toplanması öngörülmüştür. Görüşmeler öncelikle,
imar planlama, uygulama ve yapı denetim işlevlerinin yürütülmesinde birinci derecede
yetki ve sorumluluk taşıyan yerel yönetimlerle gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, bazı önemli
merkezi kamu kuruluşları yetkilileri ile de görüşmeler yapılmıştır.

Yerel yönetimlerin seçiminde mümkün olduğunca coğrafi dağılım kriteri gözetilmiş,


ayrıca belirtilen ölçütlerin birden fazlasına sahip olma özelliği aranmıştır:

1-8
(a) Afetler (özellikle deprem) açısından önem taşıyan yerleşmeler

(b) Ülke ölçeğinde nüfus ve ekonomik faaliyetler açısından belirleyiciliği olan


kentler

(c) 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanun


kapsamındaki ilçe belediyeleri

(d) Turizm potansiyeli bulunan ve kıyı içeren yerleşmeler

Yerel yönetimlerle yapılan temasların daha verimli ve karşılaştırılabilir olmasını


sağlamak üzere bir soru listesi hazırlanmıştır. Yetkililere yöneltilen sorular genelde
üniformluğu sağlamak amacıyla şu ana başlıklar üzerinde yoğunlaşmıştır:

(a) Yasalarla tanınmış olan yetkilerin kullanılmasındaki darboğazların


belirlenmesi,

(b) Mevzuatta yer almamakla birlikte uygulamada kullanılmakta olan bazı araçların
etkinliği hakkında bilgi edinilmesi,

(c) Mevzuatta eksik olduğu saptanmış konulardaki çözüm seçeneklerine ilişkin ön


tepkilerin alınması,

Yapılan bu görüşmeler raporun aşırı bir hacim kazanmasını engellemek ve mümkün


olduğu kadar tekrarları önlemek amacıyla özetlenerek Ek 1 ve Ek 2'de sunulmuştur.
Bilgilerin hangi kaynaklardan derlendiği Ek'in başında listelenmiştir.

1.2.2 Masabaşı Çalışmalar

Masabaşı çalışmaları, belge ve yayın taramaları ile Internet bağlantılarının


yapılması, Türkiye’deki imar sistemi ile ilgili mevzuatın, doğal afetlere karşı dayanıklılığı
arttırıcı önlemler ve yapı denetiminin güçlendirilmesi açısından değerlendirilmesi, bu
konudaki bazı dış ülke deneyimlerinin incelenmesi ve ilgili literatürün gözden geçirilmesini
kapsamaktadır. Mevzuat incelemesi, yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerin yanısıra, bazı
önemli görülen ve elde edilebilmiş taslak veya tasarıları da kapsamaktadır. Farklı kuruluşlar
tarafından hazırlanmış olan bu taslaklar raporun ilgili bölümlerinde değerlendirilmiş, ayrıca
rapor eki olarak sunulmuştur.

Ek Konu

Ek 5 Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılmasına ve Bu İdarelerle İlgili


Çeşitli Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Gerekçeleri (İçişleri Bakanlığı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü)

Ek 6 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 38. Maddesinin Yeniden


Düzenlenmesi ve Gerekçesi (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı)

Ek 7 3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Maddeler Önerisi (İnşaat


Mühendisleri Odası)

1-9
Ek 8 Yapı Denetimi ve Sigortası Kanunu Taslağı (İNTES)

Ek 9 Yetkin Mühendislik Hakkında Yasa Taslağı ve Uygulama


Yönetmelik Taslağı (İnşaat Mühendisleri Odası)

Ayrıca aşağıdaki tasarılar da ekte yer almamakla birlikte değerlendirilmiştir.

Konu

İmar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin TBMM


Komisyonu Önerisi (1990)

Merkezi İdare ile Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve


Çeşitli Kanunlarda Mahalli İdarelerle İlgili Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1998)

Dış ülke incelemeleri ise Almanya, Fransa, Japonya, A.B.D, Belçika ve İngiltere
için yapılmıştır. Ayrıca Avrupa Birliği ve FIDIC inceleme kapsamına dahil edilmiştir.

1.3 KAPSAM

Rapor, iki esas ayağa dayanmaktadır. Bunlardan ilki imar planlaması ve onun
uygulanmasını konu edinmektedir. Bölümün başında yeralan tarihi perspektif, Bölüm 2'de
çok daha etraflı bir biçimde ele alınan bir inceleme kapsamında halen ülkemizde yürürlükte
bulunan sistemin değerlendirilmesi ile tamamlanmaktadır. Mantıksal sıra içinde imar
planlaması ve uygulaması ile ilgili mevzuat, kurumsal yapı ve bunun hangi açılardan
yenilenmesi gerektiği ortaya konulmaktadır. Çalışmamızın bu bölümü ağırlıklı olarak
planlamayı konu edinmekte ancak 3194 sayılı kanunun afetler açısından kritik bir
değerlendirmesi de hemen ardından gerçekleştirilmektedir. İmarla ilgili diğer mevzuatın
incelenmesi çalışmanın bu bölümünün üçüncü adımını teşkil etmektedir.

Ülkemizdeki yapı denetimi sisteminin halihazırdaki yapısı içinde ele alınması


üçüncü bölümümüzün amacı olmaktadır. Yapı denetimi derken başından itibaren proje
hizmetleri, kontrol hizmetleri, inşaatı yerinde gözetim hizmetleri ve kullanıcıya teslim
tarihinden sonraki kullanım süresinin belirli bir kısmındaki hizmetler, bu hizmetleri yerine
getiren ve sorumluluk alan taraflar kastedilmektedir. İncelememiz ilk başta alışılmışın
dışında gibi de gelse bu değerlendirmeyi geçerli mevzuat içinde yaptığı kadar çeşitli
çevrelerce düzeltici olması niyetiyle hazırlanan revizyon tasarıları, kanun taslakları,
yönetmelik metinlerine de sıra ve yeri geldiği biçimde atıfta bulunarak yapmaktadır. Yapı
denetimi muhakkak ki mesleki sorumluluk (ve dolayısıyla yetkinlik), kavramlarının
yerleştirilmesi ve müteahhitlik hizmetlerinin örgütlü bir karaktere büründürülmesi ile
etkinlik ve işlerlik kazanabilir. Raporumuzda bu sorulara henüz kesin bir cevap
getirilmemekte, ancak bazı arayışların kağıda geçirilmiş biçimlerine yer verilmektedir.

İmar kanunu araçları ile binalara ve yerleşimlere afetlere karşı dayanıklık


kazandırılması düşünceleri 4. bölümde incelenmektedir. Afet zararlarının azaltılmasına
yönelik genel bir değerlendirme, 1997 yılı içinde T.B.M.M. bünyesinde kurulan bir
araştırma komisyonu marifetiyle yapılmıştır. Komisyonun çalışmamıza ışık tutan bazı
tespitleri ve bunların iyileştirilmesi için getirdiği teklifler ilgisi dolayısıyla raporun içine

1-10
alınmıştır. Bu bölümde ayrıca kaçak yapılaşma ve afetler ilişkisini inceleyen bir alt kısıma
yer verilmiştir.

Gerek imar planlama ve uygulaması, gerekse yapı denetimi açısından çalışmamızın


daha sonraki aşamalarına fikir üretecek karşılaştırmalı uluslararası değerlendirmeler 5 ve 6.
bölümlerde verilmektedir. Farklı ülkelerin tarihi perspektifleri içinde geliştirdikleri
sistemleri basitçe nitelendirmek istersek bunların toplum menfaatleri ile bireysel
hürriyetlerin dengelendiği, en önemlisi bunları sağlarken imar hukuku çerçevesine
oturtulmuş tüketici hakları ile ifade kazandırıldığının altını çizmek gerekir.

Çalışmalarımızın bu aşaması henüz Türkiye için geçerli olacak bir imar planlaması
ve yapı denetimi sistemi için etraflı bir model sunacak kadar olgunlaşmış değildir. Zaten bu
sorumluluk sonraki aşamalarda konu edinilecektir. Ancak ileriyi hedefleyen bazı ipuçları 7.
bölümde sunulmaktadır. Metinde üstü kapalı ya da açık atıfta bulunarak incelenmiş olan ya
da konumuzla ilgili olup ta akışı bozmamak için geriye atılması uygun görülen kısımlar
Ek'lerde verilmiştir. Ayrıca, her bölüm sonunda yapılan tesbit ve değerlendirmeleri içeren
bir özet yer almaktadır.

1-11
BÖLÜM 2

TÜRKİYE'DE İMAR PLANLAMA


VE UYGULAMA SİSTEMİ

2-2
2.1 GİRİŞ

Türkiye'de günümüz imar planlama ve uygulama sistemi, doğrudan imar planlarının


elde edilmesi ve uygulanması süreçlerini tanımlayan (3194 sayılı ve 1985 tarihli) bir yasa
ile bundan kaynaklanan çok sayıda yönetmelik tarafından belirlenmektedir. Ancak bu
etkinlik, gerek yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının dağılımını, gerekse taşınmazlarla
ilgili kurumlaşmaları sınırlayan daha geniş bir mevzuat tarafından da dolaylı biçimlerde
yönlendirilmektedir.

İmar sisteminin güncel kurumsal yapısını ise, merkezi ve yerel yönetimler


oluşturmaktadır. Merkezdeki yetkilerin odağında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve buna
bağlı İller Bankası ile yerel birimleri, bugün Maliye Bakanlığı'na bağlı Arsa Ofisi, ayrıca
taşınmazlara ilişkin tüm işlemleri yürütmekle yükümlü Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü
ve yerel Daireleri görev yapmakta; yerel örgütlenme ise İçişleri Bakanlığı'nın genel
gözetimi altındaki belediye ve il özel idareleri birimleri tarafından oluşturulmaktadır. İmar
sisteminin tamamlayıcı kurumu olan yargı kesiminde ise, Bölge İdare Mahkemeleri ile
Danıştay'ın bu alanda uzmanlaşan 6. Daire’si görevler üstlenmektedir.

Türkiye'deki imar sisteminin, yalnızca ilgili mevzuat ve kurumlaşmalarının


açıklamasıyla anlatılması eksik bir resim verecektir. Kaynak yetersizlikleri altında yaşanan
kentleşme, yasalar ve kurumların tanımladığı sistemin dışında kimi olgulara yol açmış;
farklı özelliklere sahip, plan dışı ve aykırı yerleşmeler, gecekondular ve kaçak yapılaşma
biçimlerinin türemesi önlenememiştir. Bunun yaygın bir gerçeklik oluşturması karşısında
sistemin tutumu ise, kaçak yapılaşmanın varlığını tanımak, imar afları çıkarmak ve ciddi
hiçbir iyileştirme yapılmaksızın bu yapılara haklar tanıyarak kayıtlı yasal statü vermekle
yetinmek olmuştur. Bu tutum, ‘fen, çevre ve sağlık’ koşullarına aykırı ve yüksek risk
taşıyan bir yapı stokunun ülke ölçeğinde daha da genişlemesine yol açmakta, doğal afetler
karşısında zaten yüksek riskler bulunan ülkede bu yapı stoku ile ilgili sorumlulukların
kamu alanı içine alınması anlamına da gelmektedir.

İmar sisteminde ‘doğal afetlere dayanıklılığı artırmak ve zararlarını en aza indirmek


üzere alınabilecek önlemlere ilişkin öneriler geliştirmek’ amacındaki bu araştırma, ilk
aşamada ilgili mevzuatı bu açıdan tarayarak değerlendirmeler yapmaya, bunların
sorunlarını ve geliştirilebilecek potansiyellerini ortaya çıkarmaya, bu konuda ileri
sürülenleri de derleyerek bir bilgi altyapısını oluşturmaya çalışmaktadır. Öte yandan,
afetlere ilişkin mevzuat da kendi içinde ayrı bir işleyiş ve bir alt sistem oluşturmaktadır.
Bunun imar sistemi ile bağlantılarının kurulması, çalışmanın başlıca ödevidir.

Sistemin, hem odağını oluşturan imar mevzuatı (ve belki bunun bir özel hali
sayılabilecek afetler mevzuatı), hem de daha geniş bağlamları (imar yetkileri, yönetimler ve
taşınmazlarla ilgili mevzuat) içinde, burada ayrı ayrı tanıtımı ve özetlenmesi yapılmaktadır.
Bu girişimde, sorunlara ve gereksinmelere ilişkin ön bilgi, eğilim ve yargılardan bağımsız
kalındığı söylenemez. Amaç, konuların bir sistematik içinde tartışmaya açılmasıdır. Bu
disiplini getiren, afet etkilerinin azaltılması hedefi doğrultusunda mevzuattaki
yetersizliklerin belirlenmesi, olanakların ortaya çıkarılması; çalışmanın ikinci aşamasında
da bunlardan ‘ivedilikli ve kısa dönemde yapılabilecekler’in, ‘orta vadede gündeme
getirilebilecekler’in ve ‘uzun dönemde erişilmesi gereken hedefler’in ayrı ayrı
tanımlanabilmesi için gerekli ön hazırlıkların tamamlanması çabasıdır.

2-1
Bu bölümde, bazı ana başlıklar altında gruplanarak incelenen mevzuat lisetsi
aşağıda verilmektedir.

(a) Kurumsal Yapıya İlişkin Mevzuat

540 Sayılı Devlet Planlama Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında K.H.K.

209 Sayılı K.H.K. ile Değişik 180 Sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında K.H.K.

209 Sayılı K.H.K. ile Değişik 180 Sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında K.H.K.

4759 Sayılı İller Bankası Kanunu

542 Sayılı K.H.K. ile Değişik 1164 Sayılı Arsa Ofisi Kanunu

1580 Sayılı Belediye Kanunu

3030 Sayılı Büyükşehirlerin Yönetimi Hakkında Kanun ve Uygulama Yönetmeliği

442/3367 Sayılı Köy Kanunu

6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu

(b) İmar Mevzuatı

İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik

Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçinde ve Dışında Planı Bulunmayan Alanlarda


Uygulanacak İmar Yönetmeliği

Sığınaklarla İlgili Ek Yönetmelik

3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği

İmar Kanununun 18. Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile
İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik

İmar Planlarının Yapımını Yükümlenecek Müellif ve Müellif Kuruluşlarının


Yeterlilik Yönetmeliği

İmar Kanununun 38. Maddesinde Sayılan Mühendisler, Mimarlar ve Şehir


Plancıları Dışında Kalan Fen Adamlarının Yetki Görev ve Sorumlulukları
Hakkında Yönetmelik

Harita Mühendislik Hizmetlerini Yükümlenecek Müellif ve Müellif Kuruluşlarının


Ehliyet Durumlarına Ait Yönetmelik

2-2
(c ) İmar Kanunu Dışında İmar Yetkileri İçeren Mevzuat

2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu

2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu

2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu

2872 Sayılı Çevre Kanunu

6831 Sayılı Orman Kanunu

3621 Sayılı Kıyı Kanunu

2960 Sayılı Boğaziçi Kanunu

4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine Dair Kanun

388 Sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının


Kuruluş ve Görevleri Hakkında K.H.K.

(d) Yapılaşmayı Yönlendirme Etkileri Bulunan Mevzuat

2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı


İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun

775 Sayılı Gecekondu Kanunu

2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu, Tüzük ve Uygulama Yönetmeliği

1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Gayrısıhhi Müesseseler Yönetmeliği

7126 Sayılı Sivil Müdafaa Kanunu

(e) Taşınmazlarla İlgili Mevzuat

1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu

634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu

2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu


2644 Sayılı Tapu Kanunu

3402 Sayılı Kadastro Kanunu

(f) Afetler Mevzuatı

7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle


Yapılacak Yardımlara Dair Kanun

2-3
Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik

Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik

Afet Sebebiyle Yapılan ve Yapılacak Olan Binaların Borçlandırma Bedellerinden


Yapılacak İndirimler Hakkında Yönetmelik

Afetler Sebebiyle Edinilen Bina, Arsa ve Arazilerden Artakalanların


Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik

7269-1051 Sayılı Kanunla Teşkil Olunan Afetler Fonu'nun Harcama Usullerine


İlişkin Yönetmelik

Afetlerin Genel Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında Yönetmelik

Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın Tabii Afet Nedeniyle Gelir Kaybı ve Altyapı


Hasarına Uğrayan Belediyelerin Yapmaları Gereken İşlemler Hakkında Tebliği

(g) İmar Sistemine İlişkin Güncel Öneriler (Kanun Tasarıları)

İmar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin TBMM Komisyonu


Önerisi

Merkezi İdare ile Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Çeşitli Kanunlarda
Mahalli İdarelerle İlgili Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı

2.1.1 İmar Planlama ve Uygulamasına İlişkin Mevzuat

Türkiye'de 1950'li yıllardan bu yana 6785 ve 1605 sayılı yasalarla yürütülmüş


bulunan imar işleri, 1985 yılında 3194 sayılı yasanın yürürlüğe girmesiyle yeniden topluca
değişime konu olmuştur. Bu değişikliklerde, beklenmedik toplumsal koşulların ve önceden
görülemeyen sorunların belirmesinden çok, mevcut işleyişin ve özellikle uygulamaların
başarısız bulunması, zaman içinde çıkarılan farklı yasa, yönetmelikler ve uygulamalarla
amaçlananlardan uzaklaşmaların meydana gelmesi rol oynamış; imar mevzuatı yaklaşık 10-
12 yılda bir değişimlere uğramıştır. Öte yandan, imara ilişkin 1985 değişikliklerinin,
öncelikle o günkü yönetimin kararlı liberalleşme ve dünyaya açılma stratejisi paralelinde
bir dönüştürme girişimi olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Yerel yönetimlerin merkezin
vesayetinden kurtarılması misyonunu üstlenmiş görünen bu düzenleme ile imara ilişkin
tüm yetki ve sorumluluklar merkezden alınarak yerel yönetimlere verilmiştir.

Yakın bir dönemde bütünüyle yenilenmiş olmasına karşın, 3194 sayılı İmar Kanunu
da öncekilerle aynı yazgı ile karşılaşmış; bir yandan yetki örtüşmelerine yol açan başka
yasalar, diğer yandan yüksek mahkeme kararlarıyla getirilen iptal ve değişikliklerle imar
mevzuatı dağınık bir yapıya dönüşmüştür.

2-4
Bu yapı, yönetimler, meslek çevreleri ve kamuoyunca, işleyiş ve sonuçlarıyla çok
yönden yakınma konusu edilmektedir. Bunda, değişen genel koşulların ve dış etkenlerin
yanısıra, yasa ve yönetmeliklerin kendi yetersizlik ve iç eksikliklerinin de payı vardır.
Bunları özetle gözden geçirmezden önce söylenmesi gereken, bu araştırmanın, söz konusu
mevzuatın yalnızca bir yönden ayrıntılı bir incelemesini yaparak yetersizliklerinin
giderilmesi için seçenekler geliştirmekte olduğudur. Bu araştırma, imar mevzuatımızın,
Türkiye’nin doğal verileri ve fiziki özellikleri nedeniyle yerleşme ve yapılaşma alanında
karşı karşıya olduğu bir temel gerçekliği, günlük yaşamda unutulsa da, doğal afetlere açık
zemin ve çevre koşullarına sahip olduğunu ön plana alarak irdelemeyi amaçlamaktadır. Bu
amaç doğrultusunda, imar yasası ve ilgili yönetmelikler burada sırayla gözden geçirilmekte,
mevzuatın öngördüğü işleyişin incelenmesi ve bu kapsamda gözlenenlerin
değerlendirilmesinden sonra uygulamadaki farklılaşmalar ve ortaya çıkan sorunlar
nedenleriyle derlenmektedir.

2.1.2 Türkiye'de İmar Planlamasının Kurumsal Yapısı

1982 tarihli T.C. Anayasası'na göre, Türkiye'de yönetim bir bütün oluşturur ve
merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkesine dayanır. Merkezi yönetim taşra
kuruluşları olarak illere, iller de aşamalı alt bölümlere ayrılır. İl yönetimi yetki genişliği
ilkesine dayanır. Merkezi yönetim gerekirse, yerel yönetimlerin yerine geçerek, onlar adına
kararlar alabilir. Bağımsız yerel yönetimler ise, yerinden yönetim esasına uygun olarak
çalışırlar; merkezi yönetimden bağımsız olarak kararlar alır ve uygularlar. Merkezi
yönetim, yerel yönetimler üzerinde ancak vesayete dayalı yönetimsel denetim yetkisini
kullanabilir. Bu denetimde merkezi yönetim yerel yönetimlerin kararlarını onaylar, bozar
ve uygulamalarını erteleyebilir. Ancak hiçbir zaman onların yerine geçerek karar alamaz.

Türkiye'de imar sisteminin kurumsal yapısı, merkezi yönetim kuruluşları ve yerel


yönetim kuruluşları olmak üzere iki ana bölümde incelenebilir. Merkezi yönetim
kuruluşları olarak başta, fiziksel planlama düzeyinde olmasa da, sektörel düzeyde, ülke
ölçeğinde sosyo-ekonomik yatırım kararlarını yönlendiren ve bölgesel gelişme esaslarını
belirlemekle görevlendirilen Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı yer almaktadır. Bunu
fiziksel planlamadan birinci derecede sorumlu bakanlık olarak Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı izler. Bakanlığın ilgili kuruluşu olan İller Bankası, gerek planlama, harita,
altyapı, gerekse de yerel yönetim bankacılığına ilişkin görevleriyle merkezi yönetimin en
önemli kuruluşlarından birisini oluşturmaktadır. Merkezi yönetim düzeyinde planlama ile
ilgili olarak diğer bakanlıklara bağlı çok sayıda kuruluş yer almaktadır. Aşağıda bu kurum
ve kuruluşlar, imara ilişkin görev ve sorumlulukları vurgulanarak sıralanmaktadır.

Yürürlükteki düzenlemelerle merkezi yönetime fiziksel planlama alanında çok


geniş yetkiler verilmiştir. Afet bölgeleri, özel çevre koruma bölgeleri, turizm bölgesi olarak
tespit edilen tüm alanlar, köy yerleşme alanları, ulusal parklar, toplu konut alanları, GAP
bölgesindeki kentler için yapılacak planlama işleri, tümüyle merkezi yönetim organlarınca
gerçekleştirilecek biçimde hükme bağlanmıştır. Öte yandan, yerel yönetimler düzeyinde İl
Özel İdareleri, Büyükşehir Belediyeleri, Belediyeler ve Köyler idari yapının temelini
oluştururlar. Bu birimlerin planlamaya ilişkin yetki ve sorumlulukları aşağıda
özetlenmekte, Türkiye'de planlama sistemi ile ilgili kuruluşları gösteren özet tablo, Ek 3'de
sunulmaktadır.

2-5
2.1.2.1 Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı

19.6.1994 tarih ve 540 sayılı ‘Devlet Planlama Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri


Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’, ana hizmet birimleri arasında yer verdiği
‘Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında, il ve ilçe
bazında araştırma ve planlama çalışmalarının yürütülmesini, kalkınmada öncelikli yörelerin
ve gereksinmelerinin belirlenmesi ve bu yörelerin özelliklerinin dikkate alınarak daha hızlı
bir gelişme sağlanması amacıyla gerekli çalışmaların yapılmasını ve bölgesel kalkınma
projeleri ile ilgili koordinasyonun sağlanmasını saymaktadır. Diğer yandan, 3194 sayılı
İmar Yasası (Md 8a), kalkınma planlarının sektörel yaklaşımına mekansal boyut
sağlayabilecek bölge planlarının, gerek görüldüğünde, DPT tarafından yaptırılacağını
belirtmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı da (1996-2000) ülke bütününde her bölgenin
farklı olanaklara, özelliklere ve sorunlara sahip olması nedeniyle, sektörel tercihlerle
mekansal analizin birlikte ele alındığı yeni bir planlama yaklaşımının gerekli olduğunu
belirtmektedir. Bu kapsamda plan, ülke genelinde dengeli bir yerleşme düzenine kavuşmak
için yerleşme merkezleri planlaması yapılacağını, ülkenin görece geri kalmış yöreleri için
bölgesel gelişme projeleri hazırlanacağını ve bölgesel bazda çalışmalar için gerekli olan
istatistiksel verilerin sağlanacağını belirtmektedir.

1996 ve 1997 yılı programı döneminde DPT (Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum
Genel Müdürlüğü) veri sağlama ve envanter oluşturma çalışmalarına ağırlık tanımış olup,
daha önceki dönemlerde de belli aralıklarla yapılmış bulunan ‘İl ve İlçelerin Sosyo-
Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması’ yenilenmiş, il ve ilçelerin sosyal, kültürel
ve ekonomik kaynaklarının değerlendirildiği, sektörel sorunlar ile bu sorunların kısa, orta
ve uzun dönemli çözüm önerilerinin ve olası gelişme eğilimlerinin belirlendiği ‘İl
Raporları’nın hazırlanması ve yayınlanmasına hız verilmiştir. Diğer yandan anılan Genel
Müdürlük bazı öncelikli alanlar için bölgesel gelişme projeleri hazırlatmanın yanısıra,
‘belediye birlikleri’, belediyeler ve üniversiteler işbirliğinde hazırlanmakta olan bölge ve
alt bölge ölçeğindeki çalışmalara da destek sağlamaktadır (Ek 1).

Türkiye'de imar planlaması kapsamında gerçekleştirilen arsa üretimi, arazi


kullanma ve yapılaşmayı yönlendiren merkezi yönetim kuruluşlarının başında ise,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, İller Bankası ve Arsa Ofisi Genel Müdürlükleri
gelmektedir. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ile Milli Emlak Genel Müdürlüğü,
taşınmazlarla ilgili sistemi tamamlayan kuruluşlardır.

2.1.2.2 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın kuruluş ve görevleri, başta 13.12.1983 gün, 180


sayılı ‘Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’ ve 8.6.1984 gün, 209 sayılı ‘180 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapan Kanun Hükmünde Kararname’ olmak
üzere, 7269 sayılı ‘Afetler Kanunu’, 775 sayılı ‘Gecekondu Kanunu’ ve 3194 sayılı İmar
Kanunu ve ilgili diğer kanunlarla düzenlenmiştir.

Bakanlık, inşaat, konut, planlama ve afetler konuları ile ilgili olarak çok yönlü
işlevlere sahiptir. İlgili mevzuatla kendisine verilen görevleri, merkezde ana hizmet

2-6
birimleri olan Yapı İşleri, Afet İşleri ve Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlükleri ile
başta Yüksek Fen Kurulu olmak üzere danışma ve denetleme birimleri ve sürekli bir Kurul
niteliğindeki Bayındırlık Kurulu; illerde ise Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri eliyle
yürütmektedir.

(a) Merkez Teşkilatı


Bakanlığın danışma birimleri arasında sayılan Yüksek Fen Kurulu, bayındırlık ve
iskan işleri ile ilgili şartname, tip sözleşme, yıllık rayiç fiyat analizleri ve birim fiyatlarının
hazırlanmasından sorumludur. Bayındırlık Kurulu ise, inşaat işlerinden doğan ve Yüksek
Fen Kurulu’nca karara bağlanmış olup, Bakanlık Makamı tarafından bir defa daha bu
Kurul’da incelenmesine gerek duyulan veya Yüksek Fen Kurulu'nda gerekli çoğunluk
bulamayan anlaşmazlıkları karara bağlamak ve yeni kesin fiyatları tespit etmekle yetkilidir.
Bayındırlık Kurulu'nun kesinleşen kararları tüm ilgililer için bağlayıcıdır.

Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, genel bütçeye dahil kuruluşlara ve gerektiğinde İl


Özel İdareleri, katma bütçeli idareler ve belediyelere ait bina ve tesislerin ihtiyaç
programlarının hazırlanması, proje ve keşiflerinin, inşaat ve büyük onarımlarının yapılması
ve yaptırılması ile görevlidir. Ayrıca kamu konutları ve afetlerle ilgili daimi iskana ilişkin
her tür yapı ve konutların programlanması, yapılması ve yaptırılması da bu görevler
arasındadır.

Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri ise afet öncesinde, afet sırasında ve afet
sonrasında olmak üzere üç başlık altında toplanabilir. Bu kapsamda Genel Müdürlük, afete
uğrayabilecek bölgelerde can ve mal kayıplarının azaltılması için gerekli tedbir ve esasların
ilgili Bakanlık ve kamu kuruluşları ile belirlenerek, uygulanması, özellikle deprem
zararlarının azaltılması konusunda gerekli araştırmaların yürütülmesi, afete uğrayan
bölgelerde geçici yerleşme ve barınmayı sağlayıcı tedbirler alınması, uygulanması ve bu
konuda ilgili bakanlıklar ve kamu kuruluşlarıyla koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması,
afet olduğunda acil yardım uygulaması ve koordinasyonun sağlanması ile yükümlüdür.

Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü'nün kararname ile belirtilen


görevleri, oldukça karmaşık bir yapı sergilemektedir. Genel Müdürlük bir yandan diğer
Genel Müdürlüklerin uygulamaya dönük faaliyetlerini kolaylaştırıcı ve etkinleştirici
araştırma ve çalışmalar (inşaat malzeme ve teknolojileri, yapılarda enerji tasarrufu ile ilgili
araştırmalar yapmak, deprem haritalarını hazırlamak, deprem bölgelerinde inşa edilecek
yapılarla ilgili tedbirleri, inşaat tekniklerini ve projelendirme esaslarını belirlemek, kamu
kurum ve kuruluşlarına iş yapan müteahhitlere belge vermek ve gizli sicillerini tutmak,
Bakanlık hizmetlerinin daha hızlı ve verimli olmasını sağlayıcı bilgi işlem ve eğitim
çalışmaları) yapmanın yanısıra, imar planları ve altyapı yapımına ilişkin standartlar
geliştirmek, sığınaklarla ilgili esasları tesbit etmek ve bunların imar planlarına konulmasını
sağlamak ile görevlendirilmiştir. Ancak zaman içinde Genel Müdürlüğün görevlerinde bazı
değişiklikler olmuştur. 3194 Sayılı İmar Kanunun 9. maddesi uyarınca imar planları yapma
yetkisi başlangıçta Yapı İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan bir birim (İmar Proje
Dairesi) tarafından kullanılmakta iken, 28.9.1988 Bakan Olur’u ile bu birimin Teknik
Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü’ne bağlanması kararlaştırılmıştır. Buna karşılık
depremle ilgili araştırma faaliyetlerini yürütmek üzere TAU bünyesinde oluşturulmuş bir
diğer birim (Deprem Araştırma Dairesi) ise, 7269/ 1051 sayılı Kanunla Bakanlığa verilen
ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nce yürütülmekte olan hizmetlerle bütünlük sağlanması
gerekçesiyle 5.10.1988 tarihli Bakan Olur’u ile bu Genel Müdürlüğe devredilmiştir. 1997

2-7
yılında ise, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü’nün bu amaçla oluşturulmuş
bir birimi bulunmamasına karşın, 209 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 180
sayılı Kararname’de görevleri arasında sayılan yapı malzemeleri konusunun Yapı İşleri
Genel Müdürlüğü’nde kurulacak bir birime devredilmesi için bir girişim olmuşsa da, daha
sonra bundan vazgeçilmiştir. Ancak, TAU’nun görevlerinin devredilmesi şeklinde
olmamakla birlikte, 1998 yılı başında Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nde kamu inşaatlarında
kullanılacak yapı malzemeleri ile ilgili araştırmalar yapmak üzere bir Çalışma Grubu
oluşturulmuş bulunmaktadır.

Halen Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü'nün başlıca görevleri,


başta 3194 sayılı İmar Kanunu başta olmak üzere, çeşitli yasalarla Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı'na verilen planlama çalışmalarını yapmak, imar mevzuatı ile ilgili yasal
düzenleme çalışmalarını yürütmek, bu mevzuatı ve uygulamalarını ilgilendiren konularda
ilgili kurum, kuruluş ve kişilere teknik bilgi ve yönlendirici görüşler vermek, imar
uygulamaları ile ilgili olarak yerel yönetimlere mali yardımda bulunmak, imar mevzuatı ve
afetlerle ilgili konularda eğitim faaliyetlerinde bulunmak, 775 sayılı Gecekondu Kanunu
kapsamındaki iş ve işlemleri yürütmek, yurt içinde kamu kurum ve kuruluşlarına iş yapan
ve belirlenecek gerekli nitelikleri taşıyan müteahhitlere belge vermek, gizli sicillerini
tutmak, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri ile ilgili işlemleri yapmak ve sicillerini tutmak,
harita müteahhitlik karnesi, imar planı müellifleri yeterlilik belgesi verilmesi işlemlerini
yürütmektir. Diğer yandan, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın planlama konusundaki
faaliyetlerini, farklı plan kademeleri arasındaki bağlantılar açısından incelemek yararlı
olabilecektir.

Ülke fiziksel genel yerleşme planlaması kapsamında, yerleşme planlaması en


genel biçimi ile ülke, bölge, alt bölge ve yerel düzeydeki planlamalar olarak
sınıflandırılabilir. Kalkınma planları ile belirlenen sektörel yatırımların mekansal
dağılımını ilişkilendirecek kararların alınabileceği en üst düzey olan ülke fiziksel genel
yerleşme planlaması, Türkiye'de 1960'ların sonunda gündeme gelmiştir. Ancak tüm ülke
çapında yeterli, doğru, hızlı ve güncel veri toplanmasındaki güçlükler nedeniyle bu
kademede bir plan hazırlanması fikrinden daha sonra vazgeçilmiştir. Ülke fiziksel yerleşme
planının hazırlanması amacına dönük olmamakla birlikte, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
çeşitli ölçeklerde planlara veri oluşturmak üzere, ülke ve bölge ölçeğinde nüfus ve nüfus
artış hızı dağılımları, kentsel kademelenme, sanayinin ve işgücünün dağılımı gibi
değişkenleri içeren bir sosyo-ekonomik atlas çalışmasını sürdürmektedir.

Sektörel planlamaya mekansal boyut sağlayabilecek bir diğer araç olarak görülen
bölge planlama, 1960'lardan 1980'lerin ortalarına kadar Devlet Planlama Teşkilatı ve İmar
ve İskan Bakanlığı’nın görevleri arasında kabul edilmekteydi. Bu tarihe kadar bu iki
kuruluş, bölgesel düzeyde ayrı ayrı çeşitli araştırmalar yürütmenin yanısıra, ortak olarak da
bazı planlama çalışmaları yapmışlardır. Ancak bu dönem içinde gerekli araçların
sağlanamaması nedeniyle bölge planlamaya bir işlerlik kazandırılması mümkün
olamamıştır. 3194 sayılı İmar Kanunu, bölge planlarının gerek görüldüğünde Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından yapılacağını ya da yaptırılacağını belirtmektedir.

İmar Kanunu'nun tanımlara ilişkin 5. maddesinde adı geçen Çevre Düzeni


Planları, daha alt ölçeklerdeki planlar için uyulması zorunlu bir plan kademesini
oluşturmaktadır. Çevre düzeni planları, ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak, kentsel
ve onunla bütünleşen kırsal alanları da içerecek biçimde çevresel bütünlük gösteren

2-8
alanlarda hazırlanan ve bölge planlamasına, uygulamaya yönelik ayrıntılar getiren, kent
planlamasına ise çevreden yaklaşım sağlayan bir planlama kademesi olarak tanımlanır.
Çevre düzeni planlarının hazırlanma ve onaylanmasından sorumlu merciin yasada açıkça
yer almaması başlangıçta bazı karışıklıklara yol açmıştır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
önceleri yasanın genel yaklaşımı kapsamında, bu planların belediye sınırları içinde
belediyelerce, dışında ise ilgili kuruluşların görüşlerinin alınması suretiyle valiliklerce
onaylanacağını kabul etmiş (16.12.1985 gün ve 12730 sayılı Bakanlık Genelgesi), ancak
daha sonra bir bütünlük sağlanması gerekçesi ile bu planların ve değişikliklerinin yasanın
9. maddesi kapsamında Bakanlık yetkisinde yapılacağını belirtmiştir (22.2.1990 gün ve
3205 sayılı Bakanlık Genelgesi). Çevre düzeni planlarında gerekli değişiklik yapılmadan,
bu plan kararlarını değiştirici nitelikte plan onamaları yapılamayacaktır. Bakanlık ayrıca,
çevre düzeni plan değişiklik tekliflerinin ancak aşağıdaki kriterleri sağlaması durumunda
incelemeye alınabileceğini öngörmektedir (22.4.1993 gün ve 7731 sayılı Bakanlık
Genelgesi):

(i) Yerel yönetimlerin yerleşik nüfuslarının gereksinimlerini karşılayan yeterli,


geçerli ve gerekçeleri belirli öneri ve istekler,

(ii) Maddi hataların düzeltilmesine dönük öneri ve istekler,

(iii) Çevre düzeni planlarının tümü veya büyük bölümünü içeren zorunlu ve gerekli
revizyonlar,

(iv) Mevzuatın gerektirdiği düzenlemeler.

‘Çevre Bakanlığı’nın Kurulmasına İlişkin 443 sayılı Kanun Hükmünde


Kararname’de 20. madde, dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik
kararlarla ekolojik kararların birarada düşünülmesine imkan veren rasyonel doğal kaynak
kullanımını sağlamak üzere, kalkınma planları ve bölge planları temel alınarak çevre
düzeni planlarını hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak, onaylanmasını sağlamak görevlerini
Çevre Bakanlığı'na vermiştir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, İmar Kanunu'nda yer alan
biçimiyle, çevre düzeni planı kavramının anılan Kanun Hükmünde Kararname'de belirtilen
çevre düzeni planından içerik olarak farklı olduğunu savunarak konuya açıklık
kazandırmaya çalışmışsa da (30.9.1991 gün ve 18565 sayılı Genelge), farklı yasalarla
getirilen yetki çatışmalarına bir çözüm gelmemiştir. Ayrıca, çevre düzeni planlamasının
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca hazırlanma ve onaylanmasına ilişkin iki istisna
bulunmaktadır. Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman, Şanlıurfa ve
Şırnak illerini kapsayan bölgede ve Bakanlar Kurulu'nca Özel Çevre Koruma Bölgesi
olarak ilan edilen yörelerde, çevre düzeni planı dahil, her ölçekteki imar planlarının onama
yetkisi ilgili kuruluş kararnameleri uyarınca, sırasıyla Güneydoğu Anadolu Bölge
Kalkınma İdaresi'ne ve Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı'na verilmiştir.

Bölge planlamanın ülke ölçeğinde kapsamlı bir biçimde ele alınmaması, bölge
planları kararlarına uygun olarak hazırlanması gereken çevre düzeni planlarının üst ölçek
kararları ile beslenememesi ya da üst ölçekte alınması gereken ilke kararlarının bu düzeyde
üretilmesine çalışılması sonucunu doğurmaktadır. İmar mevzuatında çevre düzeni
planlarının zorunlu ön çalışmaları ve planlama yöntemleri konusunda bir açıklık da
bulunmamaktadır. İmar Kanunu'na göre, ‘3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi
Hakkındaki Kanun’ kapsamında kalan yerler dışında, belediye sınırları içinde kalan

2-9
yerlerin nazım imar ve uygulama imar planları, varsa bölge planı ve çevre düzeni plan
kararlarına uygun olarak ilgili belediyelerce yapılır ve yaptırılır ve belediye meclisince
onaylanarak yürürlüğe girer. Planların yapılması için gerekli olan halihazır haritalar da
belediye ve valiliklerce yapılıp yaptırılarak, onaylanır. Bu haritaların onanlı bir kopyası
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na, diğer kopyası da ilgili Tapu Dairesi'ne gönderilir.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde valilik veya ilgilisince yapılan veya
yaptırılan planlar İl İdare Kurulları'nca incelenerek valilikçe onaylanır.

İlgili idare, imar planlarını kendi bünyesinde özel bir planlama grubu oluşturarak
yapabileceği gibi, ihale etmek veya İller Bankası'na yetki vermek yoluyla yaptırabilir.
Planların, ilgili idarece doğrudan yapılması halinde planlama grubu içinde en az bir
elemanın ‘İmar Planlarının Yapımını Yükümlenecek Müellif ve Müellif Kuruluşlarının
Yeterlilik Yönetmeliği’nde belirlenen niteliklere sahip olması zorunludur. Planların
hazırlanmasında ‘İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik’
hükümlerine uyulmalıdır. Planların ihale edilmesi durumunda, ilgili yönetmeliklerin
yanısıra, İller Bankası'nca hazırlanmış olan ve plan türlerine göre yapılması gerekli
araştırma ve değerlendirme çalışmalarına ve plan çalışmalarının çizim ve sunumuna ilişkin
esasları belirleyen ‘İmar Planlarının Hazırlanmasına İlişkin Teknik Şartlaşma’ ve tip
sözleşme hükümlerine uyulması gerekmektedir. Onanan planların birer kopyasının
Bakanlığa ve İller Bankası'na gönderilmesi yasa gereğidir. Ancak İmar Kanunu, söz konusu
hükme yer vermekle birlikte, Bakanlığa veya İller Bankası'na bu planlar üzerinde herhangi
bir inceleme ve denetim yapma sorumluluk ve yetkisi tanımadığı gibi, planların
gönderilmemesi durumunda bir yaptırım da öngörmemiştir. Bakanlık başlangıçta
onaylanan tüm planları gerek üst düzeydeki planlara, gerekse ilgili mevzuat hükümlerine
uygunluk açısından incelemeyi öngörmüşse de (1.11.1985 gün ve 11820 sayılı; 1.4.1986
gün ve 99 sayılı Genelgeler), daha sonra tüm planların incelenmesinden vazgeçerek,
yalnızca onaylı 1/25 000 çevre düzeni planları kapsamında kalan alanlarda yapılan nazım
ve uygulama imar planları değişiklerinin incelemeye konu edileceğini bildirmiştir
(5.12.1988 gün ve 20182 sayılı Genelge). Ancak gerek haritaların, gerekse planların her
zaman gönderilmediği, gönderilen planların üzerinde yapılan incelemelerde de mevzuata
aykırılıkların çok sayıda bulunduğu anlaşılmaktadır (17.7.1986 gün ve 201 sayılı;
25.3.1996 gün ve 3402 sayılı Genelgeler).

(b) Taşra Teşkilatı (Bayındırlık İskan Müdürlükleri)


Bayındırlık ve İskan Bakanlığı planlama, yapı ve afetler konusundaki çeşitli
görevlerini (209 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 180 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İller İdaresi Kanununun ilgili hükümleri uyarınca), illerde
kurulan Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri eliyle yürütmektedir. Valilikler de planlama ve
afet yönetimi ile ilgili görevlerinin yerine getirilmesinde yine bu müdürlüklerin
hizmetlerinden yararlanmaktadır. Bu Müdürlükler, bulundukları illerin çeşitli ölçütlere
göre saptanan önemine göre dört grupta (A-D tipi organizasyon şemalarına göre)
örgütlenmiştir (Ek 4). Bakanlığın taşra teşkilatının daha etkili çalışmasını sağlamak üzere
yeniden düzenlenmesi amacıyla 1996 yılında bir çalışma grubu kurulmuştur. Bu grubun
hazırlamış olduğu raporun önerileri aşağıda özetlenmektedir (Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, Ekim 1996):

(i) Bakanlığın taşra teşkilatındaki personelin iller arasındaki dağılımında önemli


farklılıklar ve dengesizlikler bulunmaktadır. Bu farklılıklar aynı gruba giren iller arasında
olduğu gibi, ayrı il grupları arasında da görülmektedir. Teknik personel söz konusu

2-10
olduğunda, bu dengesizlik daha da açık bir durum kazanmaktadır. Tablo 1, il grupları
itibariyle il başına düşen bazı teknik personelin ortalama sayısını göstermektedir.

Tablo 1. Taşra Teşkilatında İl Başına Düşen Teknik Personel Sayısı

Ünvan İl Grupları
A B C D
Mimar 42 5 7 2
İnşaat Mühendisi 68 18 17 7
Harita Mühendisi 5 1 2 1
Jeoloji/Jeofizik Mühendisi 6 1 1.3 0.9
Şehir Plancısı 2 0.2 0.5 0.1

Tablo, meslek gruplarının il grupları arasındaki dağılım dengesizliğini ortaya


koyduğu gibi, bazı mesleklerdeki (şehir plancısı, jeolog, harita mühendisi) personelin çok
az sayıda olduğunu da göstermektedir. Bu personelin, aynı gruptaki iller arasındaki
dağılımına bakıldığında bazı illerde hiç temsil edilmedikleri görülmektedir. Örneğin B
grubu içinde yer alan Bursa Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nde 2 şehir plancısı yer
alırken, aynı grupta yer alan diğer 7 ilde şehir plancısı bulunmamaktadır. D grubundaki 48
il içinde ise sadece Kırklareli, Kahramanmaraş, Muğla ve Kütahya’da birer şehir plancısı
çalışmaktadır. Ağrı, Çorum, Kırşehir, Gümüşhane, Kilis gibi bazı illerde ise mimar, şehir
plancısı, harita mühendisi, jeolog gibi meslek gruplarında hiç bir personel bulunmadığı
görülmektedir.

(ii) Türkiye genelinde Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nde toplam 11595 kişi


çalışmaktadır. Yapılan çalışmaya göre ise, ihtiyaç 10494 kişidir. Ülke genelinde 1101
kişilik bir fazla gözüküyorsa da, çeşitli ihtisas personeli açığı mevcuttur. Tablo 2, Türkiye
genelinde bu Müdürlükler’de mevcut ve önerilen teknik personel sayısını vermektedir.

(iii) Rapor, tip şemalarda ‘İmar ve Afet İşleri Şube Müdürlüğü’ olarak yer alan
birimlerin ‘Afet İşleri’ ve ‘İmar İşleri’ olmak üzere iki ayrı şube müdürlüğü olarak
kurulmasını tavsiye etmektedir. Ayrıca, C tipi şemalarda bulunan Yapım (Kontrollük
Hizmetleri) Şube Müdürlükleri’nden birisinin, A ve B tipi şemalarda olduğu gibi Yapım
İnceleme (İhale, Hakediş ve Kesin Hesap İnceleme) Şube Müdürlüğü’ne; D tipi
şemalardaki Proje Şube Müdürlüğü’nün ise halen yürütmekte olduğu proje hizmetlerinin
yanısıra yapım inceleme konularına ilişkin görevleri de üstlenmek üzere ‘Yapım İnceleme
ve Proje Şube Müdürlüğü’ne dönüştürülmesini önermektedir.

(iv) Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nin şube müdürlükleri düzeyine kadar görev


tanımlarının yapılması gereği vurgulanmaktadır.

Tablo 2. Taşra Teşkilatında Mevcut ve Önerilen Teknik Personel Sayısı

Ünvan Mevcut Önerilen Personel Açığı


Mimar 384 502 118
İnşaat Mühendisi 997 1085 88
Harita Mühendisi 97 167 70
Jeoloji/Jeofizik Mühendisi 90 161 71
Şehir Plancısı 21 136 115

2-11
Çalışma Grubu’nun önerileri doğrultusunda 16.5.1997 gün ve 320 sayılı Bakan
Olur’u ile, Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nin yeniden düzenlenmesi kararlaştırılmıştır.
Olur, Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri için beş tip organizasyon şeması öngörmüş ve her
şemada yeralan pozisyon ve kadroları belirleyerek, iller ve il grupları arasındaki personel
dengesizliklerini bir ölçüde gidermeye çalışmıştır. Anılan Olur ekinde şube
müdürlüklerinin görevleri ayrıntılı olarak tanımlanmaktadır. Buna göre; İmar İşleri Şube
Müdürlüğü, belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan yerlerde plan çalışmalarını
yapmak, yaptırmak, arsa ve arazi düzenlemesi yapmak, altyapı çalışmalarına ilişkin
inceleme, proje onayı ve uygulama işlerini yürütmek; köy yerleşik alan tesbiti, ifraz ve
tevhid işlemlerini yapmak; yapı projelendirmeden iskan aşamasına kadar olan süreçte her
tür inceleme, onay, denetim ve ruhsat işlemlerini yürütmek, imar mevzuatına aykırı
uygulamalarda gerekli işlemleri yapmak, köylere yapılan yardımlarla ilgili proje, yapım,
kontrollük hizmetlerini yerine getirmek, belediyelere yapılan projelere dayalı yardımlarla
ilgili çalışmalara teknik destek sağlamak, 775 sayılı Gecekondu Kanunu ve 3621 / 3830
sayılı Kıyı Kanunu ile verilen görevleri yürütmekle; Afet İşleri Şube Müdürlüğü, olmuş
veya muhtemel afetlerde ön rapor ve ön hasar tespitlerini yapmak, kesin etüd ve hasar
tespitlerini merkezden görevlendirilen elemanlarla birlikte yürütmek, İl Kurtarma ve
Yardım Planı’nı hazırlamak ve ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak, İl Afet
Bürosu’nun görevlerini yürütmek, ‘Evini Yapana Yardım’ yöntemi ile programa alınan
işlerin yer seçimi, harita, plan, aplikasyon işleri ile yapım işlerinin yürütülmesini ve
denetlenmesini sağlamak, hak sahipliliği ve borçlandırma işlemlerini yürütmekle; Proje
Şube Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nce gerçekleştirilen her türlü işe ait
projeleri hazırlamak, hazırlatmak, proje öncesi gerekli bilgi ve belgeleri (tapu, kadastral
çap, imar durumu, harita, plankote, jeolojik rapor) hazırlamak veya hazırlatmak, özel ve
tüzel kişilerce açılacak özel eğitim ve sağlık tesislerini standartlar yönünden incelemekle;
İhale, Hakediş ve Kesin Hesap İnceleme Şube Müdürlüğü, yatırım programına alınan
işlerin ihaleleri ile ilgili işlemleri yapmak, Kontrollük Hizmetleri Şube Müdürlüğü’nce
hazırlanan hakediş, kesin hesap, mukayeseli keşif ve özel fiyatları inceleyerek
onaylanmasını sağlamak, ihaleye yasaklı ve borçlu müteahhitleri izlemek ve denetleme
belgeleri ile müteahhitlerin ilişik kesme belgelerini düzenlemekle; Kontrollük Hizmetleri
Şube Müdürlüğü, yatırım programına alınan işlerin keşiflerini yapmak, Bayındırlık ve
İskan Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen inşaatların kontrol hizmetlerini yürütmek, hakediş
raporlarını hazırlamak, gerektiğinde keşif artışlarını tespit etmek, mukayeseli hesaplarını
yapmak, özel fiyatları düzenlemekle görevlidir.

Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nin yeniden teşkilatlanması ile ilgili olan bu


Bakan Olur’u henüz uygulamaya geçilmeden iptal edilmiştir. Müdürlüklerin görev kapsamı
gözönünde tutularak, grupların gözden geçirilmesi ve afetlere hazırlıklı olmayı sağlayacak
başka öneriler de dahil olmak üzere yeni bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir.

2.1.2.3 İller Bankası Genel Müdürlüğü

İller Bankası, yerel yönetimlerin imar hizmetleri ve teknik altyapı yatırımlarına mali
ve teknik destek sağlamak için kurulmuştur. Banka, yerleşmelere ilişkin temel hizmetlerin
plan, proje, inşaat ve finansman boyutları ile bütüncül bir çerçevede ele alınmasını
sağlayabilecek bir yapıda örgütlenmiştir. 4759 sayılı İller Bankası Kanunu'na göre, il özel
idareleri, belediyeler ve köy idareleri, bu idarelerin kuracakları birlikler ve bu idarelere

2-12
bağlı tüzel kişilere sahip olan veya olmayan katma bütçeli idare ve kurumlar, sermayedarlık
yolu ile Banka'nın ortağıdır. Banka'nın planlama ve yapı ile ilgili görevleri şunlardır:

(i) Ortak idarelere talepleri halinde mahalli kamu hizmetleri ile ilgili tesisler, alt
yapılar ve üst yapılar için kredi sağlamak,

(ii) Ortak idarelerin talepleri halinde harita, imar planı, proje, keşif ve etüdler yapmak,
yaptırmak, yerel kaynaklarla yaptırılmasına imkan olmayan veya Banka tarafından
toplu olarak yaptırılmasında fayda bulunan (içme suyu, sondaj, kanalizasyon,
arıtma tesisleri ve yapı, turistik tesisler, soğuk hava deposu, mezbaha, et
kombinası, memba suyu şişeleme tesisleri, belediye hizmet ve rant tesisleri) işleri
gibi Banka yıllık yatırım programlarında yer alan işleri yapmak; talep koşulu
olmaksızın hibe veya fon yatırımlarının katkısı ile gerçekleştirilebilecek benzeri
işleri yapmak ve yaptırmak,

(iii) Olanaklar uyarınca ortak idarelerin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının


program dışı işlerini, talepleri halinde ve finansmanı bu idarelerce karşılanmak
üzere, yapmak ve yaptırmak; istenen taşınır ve taşınmazları sigorta ettirmek,

(iv) Banka'dan alınan ve kredilerle yapılacak işlerden, yapım ve denetlenmesi


Bakanlığa verilmiş olanlar dışında kalanların, talep ve imkana göre teknik kontrol
ve denetlenmesini üzerine almak.

İller Bankası, ayrıca ‘2380 Belediye ve İl Özel İdarelerine Pay Verilmesi


Hakkındaki Kanun’ gereğince genel bütçe vergi gelirlerinden sağlanan pay ve fonların
tahsis ve dağıtım işlemlerinin yapılması ve Banka ‘safi karı’ndan ayrılan köy kalkınma
paylarının, köy gelirlerini artırıcı tesisler için dağıtımı işlerinden de sorumludur.

Banka, programında olmak koşulu ile, belediyeler adına yaptığı ve yaptırdığı imar
planlarının bedelini Belediyeler Fonu’ndan karşılayarak bağış yoluyla yapmaktadır. Ayrıca
bazı bakanlıkların ve ilgili idarelerin isteği üzerine koruma planları, turizm planları, sanayi
alanları planları gibi sektör ağırlıklı planlar da kent planları ile bütünleştirilerek
hazırlanmaktadır. Bunun dışında Banka, imar planlarının hazırlanması için gerekli olan
halihazır haritaların yapımı ve ‘İmar Planlarının Hazırlanmasına İlişkin Teknik
Şartlaşma’da zorunlu ön çalışmalar arasında sayılan jeolojik etüd ve raporların
hazırlanmasını da üstlenmektedir. Jeolojik etüdler sonucu hazırlanan raporlarda beldelerin
genel ve yerel jeolojilere, zeminlerin jeoteknik özellikleri, yeraltı ve yerüstü su durumu,
yapılaşma sırasında karşılaşılabilecek sorunlar ve çözümleri ile olası doğal afetler ve
önlemleri verilmekte ve yerleşime uygunluk değerlendirmeleri yapılmaktadır. Banka bu tür
jeolojik raporları talep halinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı başta olmak üzere, ilgili
kamu kuruluşlarının planlama çalışmaları için de yapmaktadır. Ayrıca Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı'nın 17.8.1987 gün ve 1634 sayılı genelgesi uyarınca mevzii imar planlarına esas
olmak üzere taşınmaz sahiplerince özel jeoloji bürolarına veya üniversite döner
sermayelerine yaptırılan jeolojik etüd ve raporların İller Bankası veya Afet İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından yerinde incelenerek uygun bulunması gerekmektedir. Jeolojik ve
jeofizik araştırmalar, ayrıca içme suyu ve kanalizasyon tesislerinin proje ve inşaat
aşamalarında alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla öncelikle ele alınmaktadır.

2-13
Banka'nın 18 bölge müdürlüğü mevcut olup, bunlardan İstanbul ve İzmir, yerinde
planlama çalışmaları yürütmek üzere örgütlenmiştir. İstanbul Bölge Müdürlüğü'nün
planlama konusundaki deneyimi oldukça uzun bir geçmişe dayanmakta olup, 1972-1984
yılları arasında bölge müdürlüğü içinde başuzmanlık olarak örgütlenen bir birim,
İstanbul'un batı yakasındaki mücavir belediyelerin yoğun yapılaşma eğilimlerini yerinde
kontrol altına almak ve imar planlarını yapmakla görevlendirilmiştir. İmar Kanunu'nun
yürürlüğe girmesinden sonra da Başuzmanlık, Harita-İmar Planlama Şube Müdürlüğü adı
altında görev alanına giren belediyelere plan hizmeti vermeyi sürdürmüştür. İzmir Bölge
Müdürlüğü bünyesinde de benzer bir birim 1987 yılında oluşturulmuştur.

2.1.2.4 Maliye Bakanlığı, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü

1164 sayılı Kanunla döner sermayeli bir kuruluş olarak 1969 yılında kurulan Arsa
Ofisi Genel Müdürlüğü'nün görevleri, 1994 yılında yürürlüğe giren 542 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile genişletilmiştir. Yeni mevzuat ile Arsa Ofisi'nin konut, sanayi,
turizm yatırımları ve kamu tesisleri yanısıra, eğitim ve sağlık yatırımları için de arsa ve
arazi sağlaması öngörülmektedir. Arsa Ofisi'nin, Kanun ve Uygulama Yönetmeliği ile
belirlenen görevleri, arsaların aşırı fiyat artışlarını önlemek ve kontrol sağlamak amacıyla
arsa stoku, tanzim alış ve satışlarını yapmak yanısıra, konut, sanayi, eğitim, sağlık ve
turizm yatırımları ve kamu tesisleri için anlaşma, devir, satın alma, trampa, kamulaştırma
ve benzeri şekillerde arazi ve arsa sağlamaktır. Arsa Ofisi, göstererek ilgili tapu idarelerine
bildirmiş bulunduğu yerlerdeki arsa ve arazinin satışlarında önalım (şüf'a) hakkına sahiptir
(Md. 10).

Belirtilen amaçlarla kullanılmak üzere Arsa Ofisi'nce talep edilen Hazineye ait arazi
ve arsalar Maliye Bakanlığı tarafından; evvelce Hazine'den belediyelere intikal etmiş olan,
ancak herhangi bir hizmete tahsis edilmemiş bulunan arsa ve araziler de (karşılığı 775
sayılı Kanun’un 12. maddesinde sözü edilen fona yatırılmak koşuluyla) Milli Emlak ve
Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü’nce ortaklaşa belirlenecek kıymetler üzerinden Ofis'e
devredilir. Ofis:

(i) Hazine, Belediye, Özel İdare ve Vakıflar İdaresi'nin satışa çıkarmadan önce
bildireceği arazi ve arsaların durumlarını inceleyerek, bunları alıp almayacağını
bildirmek,

(ii) Yukarıdaki amaçlarla planlamayı öngördüğü alanların sınırlamasını yaparak,


ilgili tapu dairelerine bildirmek ve bu sahalardaki arazi ve arsalardan tapu
dairelerince satıldığı bildirilenler için şuf'a hakkının kullanılıp
kullanılamayacağını kararlaştırmak,

(iii) Yukarıdaki amaçlar için planlanmış sahalar içinde kalan özel ve tüzel kişilere ait
arsa ve arazileri ve varsa bunların içinde bulunan bina gibi tesislerin
kamulaştırılmasını Bakan onayı ile gerçekleştirmek,

(iv) Sağladığı arazileri planlayarak, olduğu gibi, ya da altyapı tesislerini kısmen ya da


tamamen yaparak ya da yaptırarak ihtiyaç sahiplerine satmak, kiraya vermek,
trampa etmek, irtifak hakkı tesis etmek işlerini yürütür.

2-14
Genel Müdürlük, bu Kanun’un amaçları çerçevesinde kullanacağı taşınmaz
malların halihazır haritalarını, her ölçekteki imar planlarını ve parselasyon planlarını yapar
ve yaptırır. Planlar, İmar Kanunu uyarınca ilgili idarelerce onaylanarak kesinleşir. Kamu
kuruluşlarının talep ettiği taşınmaz malların dışında kalan, Ofis mülkiyetindeki
taşınmazların satışı, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü İhale Yönetmeliği'ndeki esaslara göre
yapılır. Kiralama işleri de, yine bu yönetmelikteki esaslara uygun olarak gerçekleştirilir.
Kanun'un gösterdiği amaçlarda kullanılmak üzere sağlanması gereken taşınmaz malların,
maliklerinin kabul etmesi halinde, Genel Müdürlüğün mülkiyetindeki taşınmaz mallarla
trampa edilmesi olanaklıdır.

Arsa Ofisi'nin sattığı arsaları alanlar en geç beş yıl içinde onaylı imar planına uygun
inşaat yapmak zorundadırlar. Bu koşul yerine getirilmedikçe arsalar üçüncü şahıslara
satılamaz, bağışlanamaz, haczedilemez. Genel Müdürlüğün bu gibi durumlarda satış
bedelini iade etmek suretiyle arsayı geri alma, ya da satış bedelinin iki mislinden az
olmamak kaydı ile yargı yoluyla tazminat alma hakkı vardır.

Arsa Ofisi, Maliye Bakanlığı'nın onayını almak koşulu ile görev alanına giren
konularda belediyelerle ortaklık kurabilir (1164 sayılı Kanun, Md. 15). Ayrıca üretilen
arsaların maliyet ve satış bedelleri arasındaki farkın % 20 sini geçmemek üzere, arsaların
altyapı tesislerinin yapımında kullanılmak kaydıyla belediyelere ödeme yapabilir
(19.6.1984 gün ve 542 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik Ek Md. 2).

Arsa Ofisi kuruluşundan bu yana sürekli olarak finansman sorunları ile


karşılaşmıştır. Çeşitli dönemlerde çıkarılan yasal düzenlemelerle sermaye artışları
sağlanmışsa da, bu Ofis'in uzun dönemli arsa üretim planlaması yaparak, farklı sektör ve
toplumun çeşitli kesimlerinin arsa ihtiyacını karşılamasına yetecek boyutta olmamıştır.
Arsa Ofisi, uzun yıllar başta sanayi olmak üzere kuruluşlardan aldığı avans karşılığı
kamulaştırma ya da satın alma yoluyla arsa sağlayan bir kurum niteliğini sürdürmüştür. Son
yıllarda Hazine'den devralınan taşınmazların arsa üretimindeki payı giderek artması, Ofis'in
çalışmalarında önemli bir kolaylık sağlamıştır. Ancak bazı durumlarda Hazine'ye ait
taşınmazların güvenilir bir envanterinin bulunmaması sorun yaratmaktadır. Arsa Ofisi’nin
hazine arsalarının kuruluşlara plansız olarak tahsis edilmesini önlemek amacıyla görevler
üstlenmesinde yarar görülebilir. Arsa Ofisi Kanunu'nun belediyelerle ortaklık kurabilmeye
olanak tanıyan 15. maddesi, planların uygulamaya geçirilmesi konusunda da önemli bir
potansiyel araç niteliğindedir. Ancak bu madde bugüne kadar hiç uygulanmadığı gibi,
kurulabilecek ortaklıkların çerçevesi de belirlenmiş değildir.

2.1.2.5 Yerel Yönetim Birimleri ve İmar Planlaması

Türkiye'de yerel yönetim birimleri, il özel idareleri, büyükşehir belediyeleri,


belediyeler (ilçe belediyeleri, alt kademe belediyeleri ile diğer belediyeler) ve köylerden
oluşmaktadır. İl Özel İdareleri, 1913 tarihli ‘İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanun-u
Muvakkati’ ile kurulmuş, görev ve sorumlukları da bu yasaya göre tanımlanmış yerel
yönetim birimleridir. Büyükşehir belediyeleri 1984 tarih ve 3030 sayılı, belediyeler 1930
tarihli 1580 sayılı Belediye Kanunu'nda, Köyler ise 1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu'nda
tanımlanan çerçevede görev yapan yerel yönetim birimleridir.

1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanunu, belediye ve mücavir alan
sınırları içindeki yerlerde imar planlarının belediyeler tarafından yaptırılıp onanacağını,

2-15
bunun dışındaki yerlerde planların valilikler ve ilgililerince yaptırılacağını ve valilikler
tarafından onaylanacağını öngörmektedir. Ancak bu yetki sınırsız değildir. Hazırlanacak
nazım ve uygulama planlarının (varsa) merkezi yönetimce hazırlanan bölge veya çevre
düzeni planlarına uymak zorunluluğu vardır. Böylece yerel planlarla, üst düzey planlar
arasında eşgüdümün sağlanması amaçlanmaktadır. Merkezin bu anlamda idari vesayet
yetkisini kullanması yerinden yönetim ilkesine aykırı görülmemektedir.

1984 yılında çıkartılan 3030 sayılı yasa ile ülkemiz yerel yönetim sistemine ‘Büyük
Şehir Belediyesi’ adıyla yeni bir birim daha katılmıştır. Hızlı kentleşmenin, nüfusu
merkezden çok çevrede yoğunlaştırması, kentsel bütün içinde birden çok yerleşim yerinin
bulunması, yönetim birimlerinin sayısının çokluğu, büyükşehir belediyelerinin yönetimine
başka kentlerden daha değişik özellikler kazandırmaktadır. Bu çerçevede, hızlı
kentleşmeye sahne olan büyük kentleri, küçük ve orta büyüklükteki kentlerle ayni kurallara
bağlı olarak yönetmenin doğru olmadığı genellikle benimsenen bir görüş olmuştur.
Bu anlayışla hazırlanan 3030 sayılı ‘Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un
amacı, büyükşehir belediyeleri yönetiminin hukuki statüsünü, hizmetlerin planlı, programlı,
etkin ve uyum içinde yürütülmesini sağlayacak bir şekilde düzenlemektir. Yasanın 3.
maddesinde büyükşehir ve ilçe belediyesi tanımı yapılmaktadır. Buna göre, büyükşehir,
belediye sınırları içinde birden fazla ilçe bulunan şehirleri, İlçe belediyesi ise büyükşehir
belediye sınırları içinde kalan ilçelerde kurulan belediyeleri ifade etmektedir.

Ancak, zaman içinde uygulamada anakent olmak için belediye sınırları içinde ilçe
bulunması gereği bir yana bırakılarak ‘alt kademe belediyesi’ adı verilen belediyelerin
varlığı yeterli görülmeye başlanmıştır. Anakent belediyesinin neresi olduğunu tanımlamak
için kullanılan ölçütler henüz tam olarak geliştirilmiş değildir. Hangi belediyelerin
büyükşehir belediyesi olması gerektiğini, ilçelerin il yapılmasında olduğu gibi, nesnel
ölçütler değil, öznel etmenler belirlemektedir. Vergi gelirlerinin otomatik olarak %5'inin
büyükşehir belediyelerine verilmesinin çok önemli bir özendirici etmen olduğu
bilinmektedir. İmar yetkileriyle ilgili olarak, 3030 sayılı yasanın 6-A/c maddesi,
‘Büyükşehir nazım imar planlarını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak, ilçe
belediyelerinin nazım plana uygun olarak hazırlayacakları tatbikat imar planlarını
onaylamak ve uygulanmasını denetlemek’ yetki ve sorumluluğunu Büyükşehir yönetimine
vermektedir. Bir başka deyişle, üst ölçek planlar Büyükşehir belediyesi tarafından
hazırlanıp onanmakta, uygulama planları ise, bu plana göre ilçe ya da alt kademe
belediyeleri tarafından hazırlanmaktadır.

Yerel yönetim hiyerarşisinin en alt basamağında köyler yer alır. Köy


muhtarlıklarına 1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu ile tüzel kişilik tanınmıştır. Gerçekte
Köy Kanunu, küçük yerleşme birimleri için çıkartılmış bir Belediye Kanunu niteliğindedir.
Köylerde imarla ilgili işleri yaptırmak (içme suyu getirmek; köy yolu, köy camii, köy
konuk odası yapmak; taşınmaz malların tescilini sağlamak gibi) görevleri köy idaresine
(muhtar ve ihtiyar heyeti) verilmiştir. Köy muhtarı, ihtiyar meclisinin olumlu kararını
aldıktan sonra köy yerleşme planının yapılmasını bağlı bulunduğu mülki amirden
isteyebilir. Köy yerleşme planı, köyün yerleşik ve gelişme alanlarını içerir. Değişik
Bakanlık temsilcilerinden oluşan Köy Yerleşme Alanı Tespit Komisyonu’nca yürürlükteki
imar mevzuatına bağlı olmaksızın hazırlanan yerleşme planı valilikçe onaylanarak
kesinleştirilir ve yürürlüğe girer.Genellikle yerleşik alan, yerleşme çeperinde yer alan yapı
birimlerini birbirine bağlayan izafi bir sınırla, gelişme alanı ise bunu 100 m. dışında yer

2-16
alan bir şeritle tanımlanır. Köy yerleşme planında konut alanı ve köy genel ihtiyaçlarına
ayrılan yerler, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle Hazinenin mülkiyetindeki
alanlar, bu niteliklerini yitirirler ve köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil edilirler. Bu şekilde
köy tüzel kişiliği adına tescil edilen parseller, ihtiyaç sahibi köylülere rayiç bedel üzerinden
satılabilir. Bu şekilde elde edilen gelir, köyün imar işlerinde kullanılır. Köy yerleşme
alanlarının planlaması, Köy Kanunu'na ek 3367 sayılı Kanun (26.5.1987 gün, 19471 sayılı
RG) ve Yönetmelik (20.8.1987 gün, 19950 sayılı RG) ile yeniden tanımlanmıştır. Ancak,
Köy Kanunu’nda köy gelirleri açısından günümüze kadar bir değişiklik yapılmamış olması
nedeniyle, köy gelirleri önemli ölçüde azalmış, salmaların ödenmemesi durumunda
alınacak cezalar anlamsız hale geldiği için köylerin imarına ilişkin konularda merkeze
bağımlılık önemli ölçüde artmıştır.

2.1.2.6 İmar ve Yargı Denetimi

Tüm bilimsel ve teknik yönlerine ve mevzuatla bu çerçevede getirilen sınırlamalara


karşın imar planlama eylem ve davranışları öznel bir süreç olmaktan uzaklaştırılamaz. Bu
nedenle, yasal düzenlemelerin yorumlanmasında ortaya çıkan ayrımlar yanısıra, yürütme ve
idarenin sahip olduğu takdir yetkisinin nasıl kullanıldığı da çok kez anlaşmazlıklık konusu
olabilmektedir. Özellikle, imar planlamasının, Anayasa’nın 56. maddesinde ifadesini
bulan ‘herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama’ hakkının gerçekleştirilmesinin
birincil aracı olarak, salt yapılaşma dar anlamında ‘imar’la sınırlandırılamayacağı göz
önüne alındığında, hukuksal yorum ve yargı denetimi daha da önem kazanmaktadır.

3194 sayılı İmar Kanunu, yerel yönetimleri plan yapma ve onama konularında
büyük yetkilerle donatmasına karşılık, bu idarelerin yaptığı planların denetlenmesi
konusunda bir mekanizma oluşturmamıştır. Ciddi denetimsizlik sorunlarına yol açan bu
işleyiş, bugün de sürmektedir. Bakanlığın Teftiş Kurulları da bu yönde örgütlenmemiştir.
Buna ek olarak, yerel yönetimler tarafından hazırlanan plan ve değişikliklerinin Bakanlığa
bildirilmesi yasal hükmü de, yaptırımsızlık nedeniyle gerçekte işlememektedir. Güncel
işleyiş çerçevesinde, idarelerin nesnel ve yansız davranmalarının; imar düzeninde yapılan
sık ve mevzuata aykırı değişikliklerin önlenmesinin; tüm işlemlerde açıklık ilkesine
uyulmasının; yapılan işlemlerde şehircilik ilkelerine ve kamu yararına uygunluğun tek
güvencesi, her türlü ‘imar’ işlem ve eyleminin sıkı bir yargısal denetimden
geçirilebilmesidir.

İmar konularındaki anlaşmazlıklar, kişilerle devlet ya da kamu kurumları arasında


gerçekleştiği için, bu tür uyuşmazlıklarda yargısal başvuru İdari Yargı’ya yapılır. İdari
Yargı ile Adli Yargı arasındaki temel ayrım, birincilerde yargıcın ‘önüne gelen
uyuşmazlıkları kanun hükümlerine, hukukun ilkelerine ve vicdanına dayanarak’ çözerken,
İdari Yargı yargıcının ‘kamu hizmeti ve kamu yararı gerektirdiğinde mevcut hükmü ihmal’
edebilmesidir. Başka bir deyişle yargıç, yalnızca kanun hükmüne değil, kamu hizmetinin
yerine getirilip getirilmediğine, kamu yararı kavramlarının kapsam ve anlamına, işlemin
kamu yararına olup olmadığına göre, yazılı kuralı aşabilir.

Ülkemizde imarla ilgili yargısal denetim, 1982 yılında yürürlüğe giren idari yargı
kanunlarına göre, 22 bölgede kurulu Bölge İdare Mahkemeleri ile 44 İdare Mahkemesi
aracılığı ile yapılmaktadır. 1982 yılına kadar imarla ilgili tüm anlaşmazlıkların görüldüğü
Danıştay’ın 6. Dairesi, İdare Mahkemeleri’nin kuruluşundan bu yana, üst mahkeme olarak
görev yapmaktadır. Ancak, tüm bu altyapının yeterli düzeyde olduğu söylenemez. Örneğin

2-17
Danıştay’da 1997 yılında (bir önceki yıldan devreden ve 1997 yılında açılan yeni davalar
birlikte) toplam 112 502 dosya incelenmiştir. Son on yılın verileri, her yıl incelenen toplam
dosyaların yaklaşık yarısının bir önceki yıldan devrettiğini göstermektedir. Diğer bir
deyişle, temyiz edilen dosyaların incelenme süresi bir yılı aşmaktadır. 1997 yılında
incelenen dosyaların da %53’ü 1998 yılına devretmiştir. 1997 yılında Danıştay’ın karara
bağlanan 44 630 dosyanın %10’u 6. Daire tarafından incelenmiştir. Danıştay’da bir yılda
tetkik hakimi başına düşen dosya sayısı 1990 yılında 650’den 1994 yılında 1433’e
çıkarken, son 4 yılda boş kadroların büyük ölçüde doldurulmasıyla 1996 ve 1997 yıllarında
sırası ile 721 ve 787 olarak gerçekleşmiştir. Ancak kadroların büyük ölçüde doldurulduğu
bu yıllarda bile, tetkik hakimi başına günde ortalama yaklaşık 4 dosyanın incelenmesi
gerekmektedir. Fiilen olanaksız olan bu durum karşısında son 3 yılın (1995-1997)
ortalaması olarak her yıl tetkik hakimi başına karara bağlanan dosya sayısı ortalama 360
olmuştur. Bu da tetkik hakimi başına günde ortalama 1.5-2 dosya demektir. Diğer bir
deyişle, tetkik hakimi kadrolarında önemli bir artış sağlanmadan ya da Danıştay’a alt
kademe mahkemelerden gelen dosya sayısında bir azalma olmadan, her bir temyiz
dosyasının mahkemede karara bağlanma süresi 2 yılın altında olmayacaktır. Özellikle imar
konusundaki gecikmelerin neden olduğu kayıpların boyutları büyüktür.

İdare Mahkemeleri’nin durumu daha iyi değildir. 1996 yılında (yeni ve bir önceki
yıldan devreden) toplam dosya sayısı 100 101’dir. Bunun %44’ü önceki yıldan
devretmiştir. Yine aynı yıl, toplam dosyaların %40’ı, 1997 yılına, yani bir sonraki yıla,
devretmiştir. İncelenen dosyaların yaklaşık ¼’ü imar konusundadır. Bu mahkemelerin, son
iki yılın verilerine göre, yıl içinde karara bağladıkları dosyaların %9’u Danıştay’dan
bozularak gelen dosyalardır. İdare Mahkemeleri’nde yargıç başına 700’ün üzerinde dosya
düşmekle günde ortalama 3.5 dosyanın incelenmesi gerekmektedir. Karara bağlanan dosya
sayısı hesaplandığında ise, günde incelenen dosya sayısı ikiye düşmektedir. Özetle, varolan
altyapı ve kadrolar bakımından, gerek İdare Mahkemeleri, gerekse Danıştay’ın karşı
karşıya kaldığı aşırı yük sağlıklı karar alınmasını büyük ölçüde olumsuz yönde
etkilemektedir.

Günümüz uygulamalarına getirilen diğer eleştirilerin başında, imar hukuku


eğitimine ilişkin yetersizlikler gelmektedir. İmar Hukuku, klasik hukuk dallarından Medeni
Hukuk ile İdare Hukuku’nun sınırları arasında oluşan karma bir hukuk dalı niteliğindedir.
Hukuk öğretim programlarında bağımsız bir disiplin sıfatıyla doğru yerini henüz
alamamıştır. Hukukçu adayları öğrenimlerinde, plancı ve mimarlar kadar bile İmar Hukuku
dersi görmemektedirler. Geleceğin yargıç ve avukatları imar hukukunu hizmet içi eğitim
stajı yaparcasına mesleğin uygulanması sırasında öğrenmek zorunda kalmaktadırlar. İmar
konusunda Vergi Mahkemeleri gibi ihtisas mahkemeleri kuruluncaya kadar eğitim
sürecinde konuya ne denli ağırlık verilirse verilsin, yargıda imar konusunda istenilen nitelik
ve nicelikte uzmanlaşmış kadroların yetişmesi olanaklı görülmemektedir. Adalet
Bakanlığının geçici süre içinde bu konudaki uzman açığını gidermesinin bir yolu da meslek
içi eğitime önem ve öncelik verilmesidir. Bu konuda gerek Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ve gerekse de Üniversitelerle işbirliğine gidilebilir. Ancak, gerek yargıç sayısının gerekenin
çok altında olması nedeniyle aşırı yük taşımakta olmaları ve gerekse ilgili Bakanlığın
meslek içi eğitim konusundaki isteksizliği bu alanda kısa erimde olumlu gelişme
sağlanmasını da önlemektedir. Uzun erimli çözüm ise, imar konusunda uzmanlaşmış
mahkemelerin kurulması olacaktır. ODTÜ bünyesinde bu çerçevede uzman personel
yetiştirmek için başlatılan ve kamu yönetimi ve şehir planlama bölümleri tarafından
ortaklaşa yürütülen programın Hukuk Fakültesi’nin de katılımıyla zenginleştirilmesi

2-18
yanısıra benzer ortak programların geliştirilmesi bu tür uzman kadroların yetiştirilmesinin
eğitsel altyapısının oluşturulmasına katkıda bulunacaktır.

Yargı kadrolarının imar konularında gerekli donanıma sahip olmaması İdare


Mahkemeleri’nin anlaşmazlıkların çözümünde bilirkişilere başvurmalarını kaçınılmaz
kılmaktadır. İmar planlarının uygulanması sonucunda zarar gören taşınmaz sahiplerinin
İdare Mahkemeleri’ne açtıkları davalarda, söz konusu işlemin kamu yararına uygunluğu ve
teknik açıdan yerindeliğinin belirlenmesinde bilirkişilerin hazırladıkları raporlar verilen
kararlara gerekçe oluşturmaktadır. Bu durumda, yargının diğer bir ayağını oluşturan
bilirkişi mekanizmasının sağlıklı işlemesi, adil, şehircilik bilimine, planlama ilkelerine ve
kamu yararına uygun kararlar üretilmesi için kaçınılmaz olmaktadır. Günümüzdeki işleyiş,
bu konuda da gerekli denetim mekanizmalarının oluşturulmasını ve niteliğin
yükseltilmesini özendirir yapıda değildir. Bilirkişiler verdikleri görüşlerden dolayı hiç bir
biçimde sorumluluk taşımamaktadırlar. Mahkemelerce yetersizlikleri ortaya konulan
raporların yazarlarına, aynı mahkemelerce tekrar bu tür görevler verilebilmekte, bu konuda
basit bir sicil tutulması yoluna dahi gidilmemektedir. Çoğu kez nitelikli ve niteliksiz
raporlar arasında bir ayrım gözetilmemekte, verilen niteliksiz raporların kamu vicdanında
yargı erkine karşı güveni sarsan boyutu fazla düşünülmemektedir. Düşük ücretlerle bilirkişi
bulmak davacı taraf lehine yapılan bir kamu hizmeti gibi düşünülmekte, niteliksiz
raporların neden olabileceği yanlış kararların toplum üzerindeki onarılmaz etkileri gözardı
edilebilmektedir. Bu çerçevede bakıldığında, anlaşmazlık konusu idari uygulamaların
teknik açıdan değerlendirmesinde büyük işlevi olan bilirkişilerin değişik mekanizmalarla
bir tür denetimden geçirilmeleri zorunlu görülmelidir. Sağlıklı karar üretilmesinde ve imar
gibi, çoğu kez, geri dönülmesi olanaksız değilse bile, çok zor ve yüksek toplumsal maliyet
getiren uygulamaların önlenmesinde önemli roller üstlenen bilirkişilerin üst Mahkeme olan
Danıştay tarafından sicillerinin tutulması ve bu sicillerin gerek İdare Mahkemeleri’ne
gerekse ilgilinin görev yaptığı kurumlara bildirilmesi bu kurumun daha verimli
çalıştırılmasının bir yöntemi olarak düşünülmelidir.

Ülkemizde imar konusunda bugün tek denetim aracı olan idari yargının gerek
fiziksel altyapı, gerek yeterli nicelik ve nitelikte uzman yargı personeli, gerekse de
bilirkişilik kurumları açılarından istenilen düzeyin çok altında kaldığı, bazı yapısal
düzenlemelere gidilmesinin kaçınılmaz olduğu görülmektedir.

2.1.3 Türkiye'de İmar Mevzuatını Yenileme Gereksinmesi

3194 sayılı İmar Kanunu ve yönetmeliklerine yöneltilen eleştirilerin genelde


nedenleri, daha önceki mevzuat için de geçerli olduğu gibi, elde edilen nesnel sonuçlardaki
başarısızlıklardır. Kentleşme sürecinde, yerleşmelerimizin niteliksiz, dünyanın sayılı güzel
doğa parçalarında yer almasına karşın, fiziki açıdan çirkin, devraldığı çevre değerlerine ve
kültürel mirasa sahip çıkamayan, güvenliksiz, halk sağlığını önemsemez, üretimi ve
kullanımı pahalı, yüksek enerji kayıplarına yol açan, gelir ve varlık farklılaşmalarını
pekiştiren biçimlerde yaratılmış olması, yadsınmayan gerçeklerdir. Bunların nedenlerine
ilişkin kavrayışlarda farklılıklar da olsa, ortaya çıkan sonuçlar her kesimin yakınmasına yol
açmaktadır. Yakınmalara yanıt olarak yapılan ilk girişim ise genellikle mevzuatın gözden
geçirilmesi olmaktadır. İmar mevzuatında değişiklikler yapılması isteklerinin yeniden
yoğunlaştığı bu dönemde, bu kaygıların geçmişe göre farklılıklar gösterdiği söylenebilir.

2-19
Ancak bunları kaynakları bakımından yine ‘genel ve konjonktürel nedenler’ ve ‘özel ve iç
gereksinmeler’ gibi iki ayrı genel grupta toplamak olasıdır.

2.1.3.1 Genel ve Konjonktürel Etkenler

(a) Çevrenin ve Doğal Kaynakların Tüketilmesi:


Günümüz teknolojileri ile doğaya doğrudan ve dolaylı olarak yapılmakta olan
müdahalelerin sonuçları, küresel ölçekte gözlem yapılabilmesine ve bulguların açık iletişim
konusu edilebilmesine, bu da çevreye ilişkin bilinçliliğin genişlemesine yol açmıştır. Doğal
kaynakların aşırı tüketimi ve doğal dengelerin yitirilmesi, küresel ısınma, enerji
kaynaklarının azalması, çevre kirliliğinin denetlenemez boyutlara erişmesi, korumacı yargı
ve anlayışın yaygınlaşmasına, giderek siyasi hareketlere dönüşmesine ve yeni yönetsel
yöntemlerin geliştirilmesine neden olmaktadır. Çevreye duyarlı söylem ve mevzuatın,
özellikle 1990'lı yıllarda yoğunluk kazanarak uluslararası kuruluşların yanısıra çok sayıda
ülkenin (Yeni Zelanda, Hollanda, Almanya v.b.) imar mevzuatına da yansıdığı, araştırma
ve uygulama konusu edildiği anlaşılmaktadır. Bu girişimlerin, bir yandan çevreye yapılan
olumsuz etkileri azaltma amacını taşıdığı; diğer yandan ise, doğal çevrenin yol açtığı
(fiziksel afetler, klimatolojik olaylar, bulaşıcı hastalıklar v.b.) olumsuz koşul ve zararlara
karşı önlemler almak üzere yeni düzenlemeler oluşturduğu görülmektedir. Bu çalışma ile
başlatılan girişimi de ikinci kapsamda tanımlamak olanaklıdır.

(b) Yönetim Kavrayışlarında Yeni Yaklaşımlar ve Yeni Siyaset:


Günümüz demokratik toplumlarında, birey ve yerel toplulukların
yönetenler/yönetilenler gibi tekil rollere indirgenmiş siyasal kimlikler yerine, çok katmanlı
(ulusal, sektörel, yerel; yaş grubu, eğitim v.b.) siyasal etkinlik ve hareketlilik içinde
olmalarını sağlayan kurumsal yapılanma ve siyasal işleyişler giderek yaygınlaşmaktadır.
‘Katılımlı yönetim’, ‘çok ortaklı iktidar’ oluşturma, ilgili tarafları ‘güçlendirme’ v.b.
yaklaşımlar özellikle yerel demokrasilerin gelişmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Fiziki
çevrenin yönlendirilmesi ise, yerel toplulukların doğrudan ve en önde gelen bir tasarruf
alanı olması nedeniyle, merkezi otorite varlığının yalnızca en üst politikalar düzeylerinde
tutulduğu bir kapsama sahiptir. Türkiye'de bu yöndeki eğilim ve beklentilerin, Avrupa
Birliği'ndeki gelişmelerden ve burada sağlanmakta olan mevzuat birliği çalışmalarından da
giderek daha yoğun etkileneceği kestirilmektedir. Bu açıdan, yabancı mevzuat örneklerinin
gözden geçirilmesinin bu çalışma için ayrı bir katkı değeri bulunmaktadır.

(c) Planlama Anlayışlarında Değişimler:


Merkezi ya da tekil otoritenin yerini giderek çok ortaklı yönetimlere ve çok aktörlü
siyasal ortamlara bırakması, geleneksel ‘bütüncül plan’ uygulamalarının da eleştirilere
konu olmasına ve bu yöntemden uzaklaşmalara yol açmıştır. Planlama çalışmalarında tekil
projelere, projelerin yönlendirdiği planlama örneklerine daha fazla yer verilmesi özellikle
‘yeni sağ’ siyasalarında başvurulan yöntemler olmuştur. ‘Kamu yararını’ en iyi biçimde
sağlayan bütüncül bir plan yerine, farklı kesimlerin ve proje sahiplerinin yararlanmalarına
fırsat tanıyan kısmi planlama örnekleri geliştirilmiştir. Bunlara kamu-özel kesim
ortaklıkları, taşınmaz geliştirme odaklı projeler, taşınmaz geliştirme ve işletme modelleri
içeren projeler gibi çeşitlenmeleri eklemek olanaklıdır.

(d) Finans Dünyası ve Sermaye Piyasaları ile Bütünleşme:


Planlama mevzuatında değişiklik baskılarının yoğunluk kazandığı ve gerçekliğin
mevzuatı aştığı büyük (mega) kentsel projeler ve geniş ölçekli kamusal ve özel yatırımlar,

2-20
örnekleri daha önce görülmemiş ve mevzuatta yeri bulunmayan girişimler olmuştur. Yerel
yatırımlar ötesinde, uluslararası büyük sermayenin de zaman zaman kimi yerlerde yoğun
yatırımlara yönelmesi, yerel yapılaşma kurallarını zorlayan ekonomik iklimlerin
gelişmesine yol açmıştır. Kimi yerel yönetimler ise bu yatırımları çekebilmek amacıyla
yapılaşma koşullarını özellikle özgürleştirme yöntemlerine başvurmuştur. Öte yandan,
finans dünyasında taşınmazların da yatırım varlıkları ya da menkul değerler olarak işlem
görebilmesi amacıyla değerli kağıtlar, portföyler oluşturmalarına ve sermaye piyasalarına
entegrasyonuna olanak sağlayan yeni yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu girişimler,
büyük ölçekli yapılaşmalara ve özel projelere büyük kaynaklar yaratılmasını sağlamış,
yapılaşma-işletme ilişkilerine, kent işletmeciliğine örnek modeller geliştirilmesine yol
açmıştır.

(e) Yeni Teknolojik Olanaklar:


Bilgi işleme ve iletişim olanaklarındaki gelişmelerin planlamanın teknik içeriğine
olan katkıları, mevzuatın ve örgütlenme yapılarının değiştirilmesine kadar giden bir yolu
açan yeni bir güçtür. Halihazır haritaların hazırlanmasından başlayarak, taşınmazlar, nüfus,
teknik verilerin tümünün aynı anda birlikte algılanmasını ve değerlendirilmesini sağlayan
coğrafi bilgi sistemleri, bu bilgilerin saklanması, hızla tazelenmesi, plan hazırlanması ve
değiştirilmesi olanaklarını sağlamaktadır. Ancak teknolojinin en gelişkin olduğu ülkelerde
bile bu olanağın şimdilik her yönüyle kullanıldığı söylenemez. Bunda yasal
sorumlulukların bu sistemlerin işletilmesine uyumlu olarak henüz tanımlanamamış
olmasının payı vardır.

2.1.3.2 Yerel ve İç Etkenler

Yukarıda sıralanan evrensel gelişmelerin getirdiklerinin yanısıra, Türkiye'de yeterli


kaynakların oluşturulamaması ve uygulamalarda yaptırımsız kalınması gibi nedenlerle
yerleşim ve yapılaşma biçimlerinde başarılı örnekler elde edilememesi de imar mevzuatının
eleştirilere hedef olmasına yol açmaktadır. Bu görüşler doğrultusunda, 3194 sayılı yasayı
bazı maddeleriyle değiştirme ve ek yapma önerileri geliştirilmiş, ya da farklı tasarılar
türetilmiştir. Yapılan eleştirilerin çeşitliliğini aşağıdaki noktalarda özetlemek olanaklıdır:

(a) Yasa, Yerleşim ve Yapılaşma Alanında Üst Otorite Niteliğini Yitirmiştir


Türkiye'de fiziki çevrenin oluşum ve kullanımında imar mevzuatının tek ve en üst
otorite olmaktan çıkması yakın dönemde yaşanan bir dönüşüm olmuştur. Otorite çokluğu,
yerel ortamlarda doğrudan yapılaşmaya izin verme yetkilerinin bile tek elde toplanmasına
engel durumdadır. Bunu çok seslilik ve liberalleşme yolunda bir adım olarak yorumlama
olanağı yoktur. Yapılaşmaya izin yetkileri bugün, Belediye ve İl İdaresi yanısıra, yerine
göre Bayındırlık ve İskan, Turizm, Kültür, Çevre, Orman, Savunma v.b. Bakanlıkları'na
dağılmıştır. Çok başlılığın yol açtığı çelişkili örnek durumlarda hangi otoritenin üstün
olduğuna ilişkin ilkeleri yüksek mahkemeler de geliştirememişlerdir.

(b) Yapılaşma Sürecinin Öncesi ve Sonrası Yasa'da Kapsam Dışı Bırakılmıştır


İmar Yasası, adıyla uyumlu olarak, yalnızca ‘yerleşme yerlerindeki yapılaşmaların
teşekkülü’ amacı ile kısıtlıdır. Yapılaşmanın oluşmasına ilişkin tekil arsa ve yapının
biçimlenmesine indirgenmiş kapsamı ile yasa, kamusal alanların planlanmasını, altyapı
sistemlerinin yapılaşmayla uyumlu geliştirilmesini, büyük kentsel projelerin
uygulanmasını, kentsel sektörel (ulaşım, rekreasyon, sanayi v.b.) planlamaları, yapılaşma

2-21
öncesi ve sonrası işleyişleri dışlamakta; örgütlenme, kullanma ve işletme süreçlerine yer
vermemektedir.

(c) İmar Planlaması kapsamında İlke Planları, Sektörel Planlar ve Benzeri Plan
Türleri Yer Almamaktadır
Yasa, yalnızca yerleşme ve yapılaşma amaçlı plan yapmayı bir görev olarak
tanımlarken, plan dışı alanlardaki koruma, kırsal alanlardaki fiziki düzenlemeleri ve
sınırlama gereksinmelerini yönetmeliklere bırakmakta; doğal çevrenin, tarihi ve sanatsal
değerlerin korunması; yerleşim alanlarında ise, ulaşım, altyapı, kentsel tasarım ölçeklerinde
ve sektörel amaçlı farklı plan yapımı gereksinmelerini tanımamakta ve bunların imar
işlerinden bağımsız olarak yürütüleceği varsayımını yapmaktadır. Bu tutum, otorite
çokluğuna yol açan etkenlerden de biridir.

(d) Yasa, Yerleşme ve Yapılaşmayı Yönlendirme Araçlarında Çeşitlilikten


Yoksundur
Yasa, yerleşme ve yapılaşmanın yönlendirilmesi konusunda güçlü araçlardan da
yoksundur. Arsa düzenlemelerinde başvurulan kamulaştırma ve 18. madde ve yapı
biçimlendirme araçları dışında bir yaptırımı kullanmayan İmar Yasası'nda, özellikle
yapılaşmanın yönlendirilmesinde ve kamu eliyle yaratılan değerin daha büyük kısmının
kamuya ya da ortak yatırımlara dönüştürülmesine ilişkin araçlarda kısıtlı kalınmaktadır.

(e) Taşınmazlara İlişkin Yasa ve Kurumlar ile İmar Yasası Bağlantıları Yetersizdir
Yerleşme ve yapılaşmanın yönlendirilmesini amaç edinmiş görünen Yasa,
taşınmazlara ilişkin kapsamlı bir rejim oluşturmamış, bu alanda etkili başka kurumlaşma,
güç ve yaptırımları kapsamına almak yerine, kendi dışındaki başka işleyiş ve organların
varlığına katlanmak zorunda bırakılmış görünmektedir. Taşınmaz vergilemesi, kira
denetimi, mülkiyet ve imar hakları gibi yaşamsal konularda yetkiler ve yaptırım araçları
farklı kurumlarda ve otoritelerde bulunmaktadır. Bu ise, imarın yönlendirmeyi ve denetim
altında tutmayı hedeflediği taşınmaz piyasalarında karmaşaya yol açmakta; hedef birliği
yerine çoğu kez karşıtlıkların yaşandığı ortamlar yaratılmaktadır.

(f) Yerleşme ve Yapılaşma Uygulamalarında Denetimler Yetersiz Kalmaktadır


Yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin uygulamaların izlenmesi ve denetlenmesi, etkin bir
örgütlenme, yeterli bir kaynak desteğine kavuşturulamamıştır. Planlara ve verilen izinlere
uygunluk sınamaları ve zaman içinde oluşan farklılaşmaların denetimleri yapılamadığı gibi,
bütünüyle plan dışı yerleşme ve yapılaşma eylemlerine de büyük ölçüde seyirci
kalınmaktadır. Bu durum, yapılaşan çevrelerde ciddi risk yoğunlaşmalarına ve afetlere karşı
korumasız stok ve alanların oluşmasına yol açmıştır. Bu alanda ‘imar zabıtası’
oluşturulması, ‘imar mahkemeleri’ kurulması gibi öneriler yaşam bulamamış; ‘yıkım
kararları’ ve cezai yaptırımlar, yönetimlerin uygulamaktan kaçındıkları davranışlar
olmuştur. Denetim işlevinin güçlendirilebilmesi için, hangi ‘teknik, yönetsel ve siyasal’
sorumlulukların hangi tarafların yükümlülüğü olduğu açıklıkla düzenlenip, yerine
getirilmeyen yükümlülüğün etkili biçimlerde kovuşturulması yollarının açık tutulması
öncelikli bir gereksinmedir.

(g) Yasa Tekniği Açısından Sorunlar Vardır


İmar Kanunu'nda, bir yasada bulunması gerekmeyen ayrıntılar (kapıcı dairesi,
basamak yüksekliği v.b.) ayrı maddeler ile belirlenmekte; yapılaşmaya ilişkin genel
kurallar tanımlanmak yerine yalnızca tekil parsellerde ayrı ayrı yapılanma ve yalnızca belli

2-22
bir yapılaşma biçimi öngörülmekte, yapılaşmanın toplulaştırılması ve ortaklaştırılması
alternatiflerine ve bu yolla farklı kentsel tasarım yönlenmelerini özendirici hükümlere yer
bulunmamaktadır. Ülkenin bir bölgesine (Boğaziçi) ait özel hükümler içeren ayrı bir
bölüme yer verilmiş olması, yasanın genel ilkeler tanımlama işlevinden sapmasına ilişkin
bir başka örnek oluşturur. Bir başka sorun da, yasadaki kimi maddelerin yüksek mahkeme
kararlarıyla kaldırılmış bulunmasıdır. Bu da, yasanın özgün amaç ve biçiminden
uzaklaşarak iç tutarlılığının zayıflamış olduğu anlamındadır.

(h) Kaynak Yetersizlikleri Çekilmektedir


İmar planlama işleri için hangi kaynakların kullanılacağı; bir defaya özgü alınan
‘düzenleme ortaklık payı’ dışında, süreklilik gerektiren planlama uygulamaları ve çevre
geliştirme ve idame hizmetleri için kaynakların nasıl yaratılacağı belirlenmemiştir. Büyük
ölçekli değerler yaratan ve dağıtan imar işleri sisteminin kendisinin bu kaynaktan nasıl
yararlanacağı, ya da maliyetlerini nasıl karşılayacağına ilişkin bir yöntem ve işleyiş
öngörülmemiştir. Dağınık olarak geliştirilmiş olan kaynakların (emlak vergileri, çevre
temizlik vergisi, otopark bedelleri, harçlar, cezalar, v.b.) ise planlama ile doğrudan
bağlantıları kurulmuş değildir.

(i) İmar Hedefleri ile Yargı Sistemi Arasında Uyumsuzluklar Vardır


İmar mevzuatından kaynaklanan uzlaşmazlıklar için yargı yolu açık olmakla
birlikte, yerel mahkemeler, bölge idare mahkemeleri ve Danıştay'ın imar işlerinde
uzmanlaşmış görünen bir Daire'si arasında, uyuşmazlık konularının nasıl dağıldığı, imar
işlerinin kendi mantık ve gerekçelerine göre yasada gösterilmiş ve ilişkiler kurulmuş
değildir. Teknik sorumluluk, yönetsel sorumluluk, siyasal sorumluluk biçimleri
ayrıştırılarak her bir etkinlik için ayrı ayrı ‘hesap verebilirlik’ usullerinin tanımları yasada
yapılmış değildir. Yetkilerin karşılığı olan sorumluluklar açıklıkla tanımlanmadığı gibi,
tanımlanan sorumlulukların müeyyideleri de zayıf kalmakta; ayrıca adaletin aranması uzun
zaman almakta, alınan kararlara ise uyulmamaktadır.

(j) Yönetimlerin Yeniden Yapılanması Gereği Tartışılmaktadır


3194 sayılı imar yasası ile öngörülen ‘desantralizasyon’ modeli, belediyelerin bu
süreçte yalnız bırakılmaları nedeniyle başarısız sonuçlar getirmiştir. Korunması gereken
doğal ve tarihi çevre elden çıkarılmış, imar değişiklikleri çevre niteliklerini geliştirmek
yerine yüksek rant yaratma hedeflerine yönelmiştir. Ortaya çıkan sakıncalardan ötürü
merkez ve yerel yönetimler arasındaki yetki-sorumluluk-denetim konularında yeni dengeler
aranmaktadır. İçişleri Bakanlığı tasarısı (1996), valilik görev ve yetkilerinin il özel
idarelerine devrini, Belediyeler, İller Bankası ve İl Özel İdaresi yasalarında değişiklikler
öngörmekte; imar konularındaki denetim yetkilerinin İçişleri Bakanlığı'ndan Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı'na aktarılmasını ve ‘imar kontrolörlükleri’ kurulmasını önermektedir.

(k) Yeni Teknolojinin Benimsenme Sürecinin Yönlendirilmesi Gereği Vardır


İmar planlama sürecinde bilgisayar altyapısının kurulması, gerek veri tabanlarının
işletilmesi, gerekse çizim ve plan yapımı, (belgelerin saklanması ve kamuya açık bilgi
hizmetlerinin verilmesi) için gerekli donanım ve yazılımdaki gelişmeler bugün özellikle bu
alana yönelmiş şirketlerin belirmesine yol açmıştır. Günümüzde Türkiye'de çoğunluğu
büyükşehir olmak üzere 15 kadar belediye, dağınık bir biçimde imar planlaması amaçlı
bilgisayar donanım ve yazılımlara ciddi yatırımlar yapmış bulunmaktadır. Ancak bu
teknolojinin henüz kalıcı ve verimli olarak kullanılmakta olduğu söylenemez. Bu alandaki
gelişmelerin de piyasa gelişmelerine bırakılmaması gerekmekte; sayısal harita yapımı ve

2-23
kullanımı, bilgi işlem standardizasyonu, kamu kesiminde (Bakanlık, İller Bankası, Arsa
Ofisi v.b.) donanım ve yazılım birliğinin kurulması, bu kesimin öncülüğünde belediyelere
teknik yardımlar yapılması gereği vardır. Hızlı değişen teknoloji karşısında bir strateji
geliştirilmesi, ortaklaştırılmış prosedürler ve personel yetiştirme programlarının izlenmesi
ve bütün bunların merkezden yönlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca veri
tabanlarının doğruluğu, saklanması, aleniliği v.b. konularda yükümlülüklerin ve yeni teknik
sorumlulukların tanımlanması, bunlara ilişkin yasal çerçevelerin hazırlanması, merkezi
yönetimin kaçınılmaz ödevleridir.

Burada sıralanan sorunlar mevzuatın yeniden ele alınması için ayrı ayrı gerekçeler
oluşturmaktadır. Ancak bu çalışmanın asıl ilgisi, imar mevzuatında afetler açısından daha
güvenli ve denetimli bir uygulama düzenine geçebilmek üzere yapılabilecek kısa ve uzun
dönemli değişikliklerin belirlenmesidir. Bu nedenle, raporun bu bölümünde önce imar
mevzuatı, daha sonra konuyu ilgilendiren diğer mevzuat olmak üzere, afetlerle doğrudan ya
da dolaylı hükümler belirlenmekte, geliştirilmesi düşünülen önerilere aykırı ya da uygun
düşen özellikler sergilenmeye çalışılmaktadır.

2.1.4 İmar Sistemine İlişkin Güncel Öneriler

Yürürlüğe girmesinden sonra gerek uygulamada görülen yetersizlikler, gerekse


başka yasalardan doğan kimi sakıncalardan ötürü 3194 sayılı İmar Kanunu’nunda
değişiklik önerileri yapılmış, bunların bazıları yasalaşma aşamasına kadar gelebilmiştir.
Ayrıca, doğrudan İmar Kanunu’nu hedeflemiş olmamakla birlikte, imarla ilgili kurum ve
işleyişleri etkileyen önerilerin de geliştirildiği ve kimi önerilerin mevzuat taslaklarına
dönüştürüldüğü gözlenmektedir.

2.1.4.1 İmar Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin TBMM Komisyom


Önerisi (10.5.1990)

İmar Kanunu’nun kimi maddelerinde değişiklik önerisi, 1990 yılında TBMM ilgili
komisyonunda uygun görülerek Meclis’e iletilmiş ancak yasalaşamamıştır. Yapılan
değişiklik önerilerinin dört önemli küme oluşturduğu görülmektedir:

(a) Çevre Düzeni Planları ve Planların Kademeli Birlikteliği


İmar Kanunu’nun 5., 6. ve 8. maddelerini kapsayan değişiklik önerileri ile Bölge,
Çevre Düzeni, Nazım ve Uygulama İmar Planları, içerikleri ile yeniden tanımlanarak plan
kademelenmeleri gereği açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre, Çevre Düzeni Planı,
yerleşme ve arazi kullanım biçimlerinin belirlendiği, sektörler arası koruma-kullanma
dengelerinin sağlandığı, 1/25 000 ve daha küçük ölçeklerde (varsa) Bölge Planı’na uyumlu
olarak hazırlanan, yönetimler arası eşgüdüm sağlayan ve plan notlarıyla birlikte İmar
Planları için temel oluşturan plandır. Bu planlar Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır.
Çevre Düzeni Planı ilke ve kararlarına aykırı Nazım Plan yapılamaz. Bu denetimi Bakanlık
sağlar.

(b) Aykırı Yapılaşmanın Denetlenmesi


‘Deprem kuşağında bulunan’ ülkede yapılaşmanın fen kurallarına uygun yapılması
gerekçesiyle, İmar Kanunu’nun 28., 30., 32., 33. ve 42. maddelerinde değişiklikler
önerilmiştir. Buna göre, fenni mesullerin aynı anda 5 yapıdan fazla sorumluluk

2-24
üstlenmemeleri sınırlaması yanısıra, aykırı yapılarla ilgili tarafların hepsine (yapı sahibi,
fenni mesul, müteahhidin her birine) ayrı ayrı inşaat maliyet bedeli kadar para cezası
verilmekte; ancak öngörülen süreler içinde gereken önlemleri alan yapı sahibi
bağışlanmakta, fenni mesul ve müteaahhitten ise tahakkuk ettirilen cezanın yarısı
alınmaktadır. Ayrıca, hisse karşılığı yer satan ve alanlara, yasada öngörülen yükümlülükleri
yerine getirmeyen mal sahibi, fenni mesul ve müteahhide para cezaları verilmektedir.

(c) Kanun’un Yanlış Uygulanmasına Neden Olanlara Karşı Yaptırımlar


Öneride, yönetimler dahil, imar işlerinin kötüye gitmesinde rolü olan tarafların
hepsine etkili yaptırımlar getirilmiştir. Şöyle ki, Kanun hükümlerine aykırı davranan ve
uygulama yapan plan müelliflerinin yeterlik belgeleri, Bakanlıkça 1-3 yıl iptal edilerek
durum ilgili meslek odasına bildirilir. Kanunda öngörülen işleri ve işlemleri yapmayan ya
da geciktiren yerel yöneticiler, belediye meclis üyeleri ve diğer yerel görevlilere (5-50
milyon TL) para cezaları verilir. İlgili yönetimin mahkemeye başvurması durumunda, para
cezası uygulanan fenni mesuller ve müteahhitler hakkında 1-5 yıl meslekten alakoyma
cezası verilir.

(d) Bakanlığın Denetim Yetkileri


Yasaya bir ek madde önerisi ile Bakanlık, belediyelerin fen ve imar konularına
giren işler ve işlemlerini inceleme, araştırma, denetleme yetkilerine sahip kılınmaktadır.

2.1.4.2 Merkezi İdare ile Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet
İlişkilerinin Esaslarının Düzenlenmesi ve Çeşitli Kanunlarda Mahalli İdarelerle
İlgili Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Gerekçeleri

Bu Kanun Tasarısı Bakanlar Kurulu tarafından 9/3/1998 tarihinde kabul edilmiş ve


Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’nün 24.3.1998 tarih ve
B.02.0.KKG/101-1332/1517 sayılı yazısı ile görüşülmek üzere T.B.M.M. Başkanlığı’na
gönderilmiştir. Tasarı ile, mahalli nitelikli kamu hizmetlerinin yerinden yönetim,
verimlilik, açıklık ve demokratik katılım ilkelerine uygun olarak yürütülmesini sağlamak
üzere, merkezi idare ve mahalli idareler arasındaki görev bölüşümü ve hizmet ilişkilerinin
esaslarını belirlemek ve bu esaslara göre mahalli idarelerin yeniden yapılanmaları
amaçlanmaktır. Merkezi ve yerel hizmetler yeniden tanımlanmakta, il özel idareleri
yeniden yapılandırılarak idari ve mali açılardan güçlendirilmekte, ilçe teşkilatları
canlandırılmaktadır. Buna göre, il özel idareleri gerçek bir mahalli idare birimi olarak
düzenlenmekte, il genel meclisi, il ve ilçe belediye başkanlarının da katılımıyla ‘il meclisi’
haline getirilmektedir.

İl Özel İdareleri’nin doğal afetlerle ilgili görevleri arasında yangınlara karşı itfaiye
teşkilatı kurmak ve sivil savunma hizmetlerinin yürütülmesine yardımcı olmak, afete
uğrayanların geçici barınma ve gereksinmelerinin karşılanmasına ilişkin önlemler almak,
bu konuda ilgili Bakanlık ve kuruluşlarla işbirliği yapmak sayılmıştır. Tasarının 16.
maddesi ile 1580 sayılı Kanun’un 15. maddesine afetlerle ilgili düzenlemeleri de içeren
bazı bentler eklenmiştir. Buna göre, afete uğranması durumunda yerel mülki amir ile
işbirliği yapılarak kurtarma ve ilk yardım hizmetlerinde bulunmak, afetzedelere yardımcı
olmak ve gerektiğinde afete uğrayan diğer belde ve köylere yardım etmek belediye
görevleri arasındadır. Tasarıda, il özel idarelerinin imar, çevre ve turizm gibi ihtisas
kollarına ayrılabilecek olan zabıta teşkilatı kurabilmelerine olanak tanınmakta, belediyeler
ve il özel idareleri yurtdışında kardeş şehir veya kardeş il ilişkisine girebilmekte ve altyapı,

2-25
çevre, turizm, kültür ve spor konuları ile afet hallerinde ortak faaliyetler organize ederek
işbirliği ve yardımlaşma yapabilmekte, ortak hizmet projeleri geliştirebilmektedirler.

2.2 3194 SAYILI İMAR KANUNU'NUN AFETLER AÇISINDAN


İNCELENMESİ (9.5.1985 gün, 18749 sayılı RG; 3394, 3542 sayılı yasalarla
değişikliklere uğramıştır)

Yürürlükteki İmar Kanunu, beş bölümlü (45 maddelik) bir kurguya sahiptir. Ancak
buna iki bölüm daha eklenmiş, Boğaziçi Kanunu'nu ilgilendiren hükümler ile geçici ve
yürütme maddelerinden oluşan bölüm ile tamamlanmıştır. Genel Hükümler başlığını
taşıyan giriş bölümünden sonra gelen üç bölüm, yasanın asıl konularını kapsar. Bunlar
sırasıyla planların niteliğini ve planlama işlerinin nesnesini oluşturan arsa ve yapılara
ilişkin işlem kurallarını belirler. Kanunu'nun süreç akış şeması Ek 12'de, özet yapısı Ek
13'de, ayrıca yasa metninden ilgili mevzuata yapılan göndermeler Ek 14'de sunulmaktadır.

2.2.1 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun Afetler Açısından Genel Değerlendirmesi

İmar Kanunu (1985) metninde ‘afet’ sözcüğü yalnızca bir defa, imar planlarında
Bakanlığın yetkilerini belirlemek amacıyla düzenlenmiş olan 9. maddede kullanılmıştır.
Buna göre Bakanlık, toplu konut ve gecekondu, önemli ulaşım yatırımlarını ilgilendiren
yerler v.b. yanısıra, ‘umumi hayata müessir afetler dolayısıyla’ gereken planları ve plan
değişikliklerini re'sen yapmaya, yaptırmaya ve onaylamaya yetkilidir. Bu hükmün, herhangi
bir yerleşmede meydana gelen afet durumu sonrası için öngörüldüğü; ivedi olarak bir yeni
plan yaptırma gereksinmesini karşılamak üzere verilen bir yetkilendirme biçiminde
uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan imar yasasının, afet öncesinde de plan yapılması
gereğinden söz eden 7269 sayılı ‘Afetler Yasası’ndan (1959) bile daha kısıtlı bir yaklaşıma
sahip olduğu söylenebilir. Oysa, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri Genel
Müdürlüğü’nün görevleri arasında, ‘afete uğrayabilecek’ bölgelerin belirlenmesi, bu tür
yerlerin ‘imar ve geçici yerleşmeleriyle ilgili plan ve uygulama’ işlerinin yapılması, ‘en az
can ve mal kaybı ile kurtulma’ yöntemlerinin geliştirilmesi sayılmaktadır. Afet öncesi
kapsamlı hazırlık ve çalışmalar gerektiren ve yasada sıralanan bu imar işleri ve önlemlerle
ilgili olarak İmar Kanunu'nda, daha sonraki bir dönemde çıkarılmış olmasına karşın,
doğrudan ve ayrıntılı hükümler bulunmaması şaşırtıcıdır.

Afet zararlarını en aza indirme hedefli önlemler, büyük bölümü ile imar kararlarına
girdi olacak hazırlık çalışmalarını kapsamaktadır. Yerleşmelerinin önemli bir bölümünün,
afetlere uğrama olasılığı yüksek olan Türkiye gibi bir ülkede, bu doğal verilere ve temel
koşullara duyarlı olmayan bir genel imar yasasının varlığı, kabul etmesi zor bir durum
oluşturmaktadır. Öte yandan, imar yasasının kimi yönetmeliklerinde, afet konusuna yasanın
kendisinden daha fazla göndermeler yapılmaktadır. ‘Tip İmar Yönetmeliği’nde, ‘afetler
yasası’na bağlı olarak çıkarılmış bulunan ‘Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında
Yönetmelik’ (1997) hükümlerine aykırı hükümlerin afet bölgelerinde uygulanmayacağı
belirtilmiştir (Md. 5). Aynı koşul, ‘Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçinde ve Dışında
Planı Bulunmayan Alanlarda Uygulanacak İmar Yönetmeliği’nde de yinelenmiştir (Md. 8).
Ne var ki, bu bölgeler çoğu zaman afetler yasasında öngörüldüğü biçimde değil, genelde
afet sonrasında belirlenmekte; dolayısıyla bu hükmün risk azaltma amacı doyurulmamış
olmaktadır. Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik ise büyük ölçüde

2-26
yapı tekniğine ilişkin kuralları belirlemekte; uygulamada, ancak afet sonrasında kamu
eliyle yapılanların uyumlu olması işlevini üstlenmektedir.

Oysa, bu teknik koşulların, afet öncesinde tanımlanmış bölgelerde rutin yapılaşma


için aranır koşullar olarak tanımlanması için bu koşullara imar yasa ve yönetmeliklerinde
doğrudan göndermeler yapılması ve örneğin Tip İmar Yönetmeliği'nin 57. maddesi 3.
bendinde yapı ruhsat işleri için gerekli statik projeler için özellikle bu koşulların arandığı
ibaresine yer verilmesi gerekirdi. Tip İmar Yönetmeliği, bir başka maddesinde (23)
‘tehlikeli alanlar’ı tanımlayarak bu afet alanlarında yapı yapılmayacağı hükmünü
getirmektedir. Atmosferik risklere karşı ise, ayrıntılarına girilmeden, paratoner konması
zorunlu tutulmaktadır (Md. 54). ‘İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara
Dair Yönetmelik’te ise, gerek durum saptama, gerekse plan önerilerini gösterme amacıyla
kullanılan gösterimlerde (lejand) farklı afetlere maruz alanlar ve yapı yasağı getirilen
alanlar kavramlarına yer verilmiştir. Ancak mevzuatta, bu alanların belirlenmesi yöntemine
ve yapılaşma süreci içinde denetleme biçimlerine ilişkin bir açıklama bulunmaz.

İmar Kanunu ve yönetmeliklerinin oluşturduğu sistem içinde afetlere ilişkin bir


işleyiş öngörülmediği, bu konuda ‘afetler yasası’ndaki hükümlere göndermeler yapılmakla
yetinildiği genel sonucuna varılmaktadır. Afet zararlarının azaltılması amacına yönelik
girişimlerin, öncelikle arazi kullanımı ve yapılanma konularında ilkeler geliştirip güçlü bir
uygulama sistemini gerçekleştirmek zorunda olduğunu savunan görüşler, gerekçelerini
mevcut önlemlerin ‘afetler yasası’nda yer aldığı kadarı ve biçimi ile:

(i) yeterli olmadığı,

(ii) afetle karşılaşılmadan önce risk azaltacak biçimlerde hazırlıkların yapılması


gerektiği,

(iii) bu hazırlıkların ise öncelikle bir imar konusu oluşturduğu,

(iv) oysa imar mevzuatında bu konuya yer verilmemiş olduğu noktalarında


toplamaktadır.

Bir imar konusu olarak afetlere dayanıklılığın artırılması ve riskin azaltılması,


süreklilik gerektiren bir denetimin yanısıra, ‘afete maruz’ alanların farklı ölçeklerdeki
haritalarda tespitini; bu haritaların plan yapımında veri olarak kullanılmasını, taşınmazların
afetlerden korunmuşluk düzeylerine göre özendirmelere konu edilmelerini; geriye dönük
plan ve yapı iyileştirmelerinin yapılmasını; ruhsatsız yapılaşmanın öncelikle bu alanlarda
tasfiye edilmesini, v.b. kapsayan çok yönlü ve uzun soluklu bir programdır. Geniş kapsamlı
bir programın hayata geçirilmesi, eldeki kurumsal yapı içinde imar mevzuatında
geliştirmelerle, bölümlerin eklenmesiyle, ya da yeni bir kurumsal yapılanma ile birlikte
sağlanabilir. Bu konuda seçenekler geliştirerek değerlendirmeler yapılması, bu çalışmanın
ikinci aşamasının ödevidir. Ancak bu aşamada, imar yasasının bugünkü yapısı içinde
kalınarak kapsamlı bir dönüştürmeye konu edilmesi durumunda hangi değişikliklerin
gündeme gelebileceğini gözden geçirmek, hem yasanın maddeleri ile daha yakından
izlenmesine, hem de bu tür bir işleyişin olası ayrıntılarına ilişkin düşünce geliştirmeye
katkıda bulunacaktır. Bu varsayımla yasa maddeleri üzerinde yapılan incelemede, yasanın
kimi zayıflıklarının göz önüne çıkarılmasına çalışılmakta ve doğrudan afet risklerinin
azaltılmasını amaçlamasa da elde edilebilecek kimi iyileştirmelere işaret edilmektedir.

2-27
2.2.2 3194 Sayılı İmar Kanunu Maddelerinin Afetler Açısından İrdelenmesi

Madde 1. Amaç
İmar Kanunu'nun amacı, kentsel yapılaşmaların ‘plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına
uygun’ oluşumunu (teşekkülünü) sağlamak ile sınırlandırılmıştır. Böylece, yapılaşmalara
ilişkin örgütlenme, kullanma, işletme, koruma gibi süreçler yasanın ilgi ve amaçları dışında
tutulmuştur. Oysa yabancı örneklerde sıkça görüldüğü gibi, planlamaya kapsamlı ve daha
dinamik bir özellik kazandırabilmek için yapılaşmanın öncesi ve sonrasındaki süreçler de
yasa kapsamına alınabilmektedir. Bu süreçleri ilgilendiren diğer yasa metinleriyle amaç
birliği kurulmamış, İmar Kanunu denetiminin özel yasalar karşısında öncelikli tutulması
gereği göz ardı edilmiştir. Özellikle ‘sağlık ve çevre koşullarına uygunluk’tan neyin
amaçlandığı ve bunların hangi önceliklere sahip olduğu belirsizdir. Oysa bu kapsamda,
Türkiye için afetlere ilişkin önlemlerin birincil önemde olduğu, yasanın bu ilk maddesinde
vurgulanabilmelidir.

Madde 2. Kapsam
Belediye ve mücavir alan ‘içinde ve dışında’ tüm plan ve yapıların (resmi ve özel)
bu kanun hükümlerine uyması zorunlu olmakla birlikte, kırsal yapılaşmaya ilişkin
hükümlerin kapsam dışında tutularak yönetmeliklere bırakılması, özellikle afet zararlarını
azaltmak için denetim gücü geliştirme çabasında yetersizliklere neden olmaktadır.

Madde 3. Genel Esas


‘Herhangi bir saha’nın bölge koşullarına, plan ve yönetmeliklere aykırı
kullanılamayacağı belirtilen bu maddede, özellikle ‘afetlere maruz alan’ ve yerleşmelere
ilişkin bir gönderme yapılması yerinde olacaktır.

Madde 4. İstisnalar
İmar Kanunu hükümlerinin ‘2634 Turizm Teşvik Kanunu’, 2863 Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu’, ‘2960 İstanbul Boğaziçi Kanunu’, ‘3030 Büyük Şehir
Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun’ ve diğer özel kanunlar ile belirlenen yerlerde
geçersiz kalması, imar mevzuatı içinde afetlere karşı alınacak planlama ve yapılaşma
kontrolü konusundaki önlemleri zayıf düşürmesi olasıdır. İmar mevzuatının, Afetler
Kanunu ile ilişkilendirilerek afetlere karşı alınacak önlemlerde özel kanunlara
üstünlüğünün açıklıkla kurulması gerekecektir.
Madde 5. Tanımlar
İmar Kanunu metninde kullanılan ‘imar programı, kamu yararı, umumi hizmet
alanı, iskan hududu, bölge planı, mevzii imar planı, düzenleme ortaklık payı’ gibi kimi
terimler tanımsız kalmıştır. Bunların yanısıra, afetlere karşı alınacak önlemler ve yapı
uygulama işlemlerine ilişkin yeni tanımların eklenmesi gerekecektir. Öte yandan, İmar
Planı kapsamında başvurulan plan türlerinin (Çevre Düzeni Planı, Nazım İmar Planı,
Uygulama İmar Planı) tanımları, içerik ve kapsamları, işlevleri ve ölçekleri ile
yönetmeliklere bırakılmadan yasada açılmamış olması bir eksikliktir.

Madde 6. Planlama Kademeleri


Bu kapsamda, özellikle büyükşehir belediyeleri'nin hazırlamakla yükümlü
tutulmaları gereken (ulaşım, altyapı, deprem/sel/yangın v.b. afetler konularında)
hazırlıkların ve önlemlerin belirlendiği planlar ile, afetler yasası ve imar planı ile uyumlu

2-28
ayrı sektörel ya da uzmanlık (koruma, özel çevre, turizm, ‘afet imar’ v.b.) planlarının
tanımlanması olanaklıdır.

Madde 7. Halihazır Harita ve İmar Planları


Bu maddede, imar planlarının afetlere karşı alacağı önlemlerin kararlaştırılması için
kullanılacak veri tabanını oluşturan yerel afet koşul ve olasılıklarını gösterir haritaların,
afetler yasasına da gönderme yapılarak hazırlanması ve bunları hazırlamakla sorumlu
kuruluş ve kişilerin belirlenmesi yerinde bulunabilir. Bu maddeye aşağıdaki eklemenin
yapılması düşünülebilir.

‘Halihazır Harita’ yaptırılması yanısıra, ‘Drenaj Havzaları’, ile yerleşik alanlarda


‘Yangın Yükü’ bilgilerinin ‘Afet Olasılık ve Riski Bölgeleme Haritaları’ kapsamında
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'ndan elde edilmesi Belediye ve Valilik ödevleri arasındadır.

Madde 8. Planların Hazırlanması ve Yürürlüğe Konulması


Bu maddede, tüm plan türlerinin içerikleri, bunları hazırlamakla yükümlü
yönetimler, uzmanlık planları ve hazırlanması süreçlerinin açıklanmasının yanısıra, imar
planları kapsamında afetlere karşı alınacak önlemler konusundaki eksiklerin giderilmesi de
düşünülmelidir.

(i) Bölge Planlarında doğal afet olasılık ve risklerine ilişkin bilgi ve verilerin
belirlenmesi zorunludur.

(ii) Çevre Düzeni Planları (1/25 000 ve gerekirse 1/10 000 ölçeklerde) belediyelerin
imar planlarının hazırlanmasında uymak zorunda oldukları üst planlardır. Bunlar
drenaj, su koruma havzası, zemin, toprak niteliği, kirlilik ve diğer çevre
koşulları, doğal ve tarihi sitler, yangın ve afet olasılık bilgilerini yerleri ile
gösterir ve alınacak önlemleri belirler.

(iii) İmar Planları, Çevre Düzeni Planı'na uyumlu olarak hazırlanır. Nazım Planlar,
yerleşme alanlarındaki afet olasılık ve riskleri 1/5 000 ölçeğinde (özel
durumlarda uygulama planı 1/1000 ölçeğinde) belirler; zemin, su varlıkları,
drenaj, deprem, yangın yükü ve riski haritaları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca
bu konudaki yönetmeliğe uyumla hazırlanarak ilgili valilik ve belediyelere tebliğ
edilir.

(iv) Afete maruz alanlarda mevzii imar planı yapılmaz.

Madde 9. İmar Planlarında Bakanlığın Yetkisi


İmar yasasında afetlere ilişkin tek gönderme bu maddede yapılmaktadır. Ancak bu
maddede yer aldığı kadarı ile, Bakanlık yetkilerinin ancak afet sonrası plan yenileme işleri
için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Afete maruz yerleşmelerin mevcut planlarının
düzeltilmesi (‘plan retrofitting’) işleri için ise, hem yasa maddelerinin uyarlanması, hem de
ayrı bir yönetmelik çıkarılması gereği vardır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın, ‘umumi
hayata müessir afetler dolayısıyla yapılması gereken planların ve plan değişikliklerinin
tamamını veya bir kısmını yapmaya yaptırmaya, değiştirmeye ve re'sen onaylamaya yetkili’
olduğu hükmü, doğal afetlere ilişkin plan hazırlıklarını da denetleme ve gereken
müdahaleleri yapmasına, ayrıca bu konularda doğrudan yönetmelikler çıkarması
olanaklarını sunmaktadır.

2-29
Madde 10. İmar Programları, Kamulaştırma Kısıtlılık Hali
İmar programlarına, afetlerle ilgili olarak alınan önlemlere ilişkin harcamaların,
gerekiyorsa kısıtlama, irtifaklar kurma ya da kamulaştırma yetkilerine sahip kamu
kuruluşlarının herbirinin, bu amaçla yapacakları işlemlerin bedellerinin yıllık bütçelerine
ayrıca konulacağı hükmünün yer alması uygun olacaktır.

Madde 11. Kamuya Ait Gayrimenkuller


Bu maddede belirtilen umumi hizmetlere ayrılan alanlar yanısıra, afetlere maruz
hazine ve özel idareye ait arazi ve arsalara da yapı yasağı getirilip tapuya tescili zorunlu
tutulabilir.

Madde 12. Cephe Hattı


Bu maddenin yapılaşmaya ilişkin içeriği açısından yasanın dördüncü bölümünde
yer alması, ya da başlığı ikinci bölümün niteliğine uygun olacak biçimde ‘Kamulaştırma
Zorunluluğu’ olarak değiştirilmeli ve zorunlu kamulaştırma koşullarının hepsine ilişkin
açıklama yapılmalıdır.

Madde 13. İmar Planlarında Umumi Hizmetlere Ayrılan Yerler


İnşaata izin verilmeyen ‘afetlere maruz alanlar’ın da emlak vergisinden muaf
tutulacağı hükmüne bu maddede yer verilebilir.

Madde 14. İrtifak Hakları


Kamu kuruluşlarının, kamulaştırma yapmaksızın taşınmazlar üzerinde tasarruf
olanaklarını sağlamak üzere, yalnız irtifak hakları kurabilme değil, imar haklarını aktarma,
kıymetli kağıt karşılığında alma, bedelli ve bedelsiz (ya da kıymetli kağıt karşılığında)
irtifak hakları verme ve kurma, v.b. araçlara başvurabilmeleri afet alanlarında yapılaşmanın
denetlenmesi için önlemler alma çabasındaki planlar için önemli gereksinmelerdir.

İmar Kanununun İkinci Bölümün Bütününün Afetler Açısından Düzenlenmesi

‘İmar Planları İle İlgili Esaslar’ başlıklı bu bölümde, afetlere karşı alınacak
önlemler de göz önünde tutularak, öngörülenler kapsamının genişletilip bölümün yapısı
yeniden kurulması için önemli bir gelişme potansiyeli saklıdır. Şöyle ki:

(i) Teknik Ön Çalışmaların yapılması, sorumlulukların belirlenmesi:


• harita yapımı ve güncelleştirme işleri, sorumluluklar
• afetlerle ilgili ön bilgilerin haritalara işlenmesi için gereken önlemler ve
sorumluluklar

(ii) Plan türlerinin, afetler açısından amaç-içerik ve teknik gereklerinin


tanımlanması; hazırlanma ve yürürlüğe girme süreçlerinin ve sorumlulukların
belirlenmesi

(iii) Kamu kuruluşlarının taşınmazlara ilişkin yetki ve tasarruf biçimlerinin


çeşitlendirilerek bunlara ilişkin ayrı bir yönetmelik (ya da yasa metni içinde ayrı
bölümler) düzenlenmek üzere ilkelerinin tanımlanması:

2-30
• taşınmazlara ilişkin hakların kısıtlanması, kısıtlılık hallerine ilişkin temel
ilkelerin belirlenmesi; ‘afete maruz alan ve taşınmaz’ tanımlarının
yapılması
• kamulaştırma işleri için temel ilkelerin belirlenmesi
• irtifaklar kurma yetkilerine ilişkin temel ilkeler
• taşınmaz birleştirme ve yeniden paylaştırma işlerinin temel ilkeleri
• taşınmazlara ilişkin tüm vergilemenin, denetlenmesi, farklılaştırılması,
durdurulması v.b. muaflık tanıma yetkilerine ilişkin temel ilkelerin
belirlenmesi
• imar haklarının kamulaştırılması, aktarılması, kıymetli kağıt karşılığında
satın alınması v.b. yetkilere ilişkin temel ilkelerin belirlenmesi
• kira (taşınmaz fiyatları) denetimi yetkilerinin belediyelerce üstlenilmesini
sağlayacak temel ilkelerin belirlenmesi olanaklıdır.

Madde 15. İfraz ve Tevhid


Zemin kayması, baskın alanı, fay hattı v.b. afetlere birinci derecede konu olan
alanlardaki taşınmazların bölünmesi ve birleştirilmesi işlemlerinin ancak afet imar işlerini
düzenlemek üzere çıkarılacak yönetmelikte belirtilen koşullarla yapılabileceği, hükmünün
maddeye eklenmesi gerekmektedir.

Madde 16.Tescil ve Şüyuun İzalesi


Taşınmazların birleştirilme ve ayrılma işlemlerine ilişkin hükümlerin arsalar gibi,
kat mülkiyeti esaslarına göre yapılar için de geçerli olacağı açıklaması, bu tür işlemler için
tamamlayıcı bir hüküm olacaktır.

Madde 17. Kamulaştırmadan Arta Kalan Kısımlar


Gerek afet risklerini azaltma amacıyla yapılan plan düzeltmelerinde, gerekse genel
amaçlarla yapılacak planlamalar için, ikinci fıkrada ‘denklik sağlanmak koşuluyla
değiştirme ve karşılığında imar hakkı sağlayan kıymetli kağıt verme' yetkisinin eklenmesi,
başka düzenlemelerle birlikte, imar planlamasına yeni araçlar edindirecek bir önlem
olacaktır.

Madde 18. Arazi ve Arsa Düzenlemesi


Bu maddenin altıncı paragrafı yerine, ‘Herhangi bir taşınmazın yakın çevresinde
yapılan kamu yatırımları nedeniyle, bu alan ya da taşınmazda imar haklarının artırılmış
olması nedeniyle, ya da bu alanın yeniden düzenlemeye konu edilmesiyle, artan değerinin
en fazla %35'i düzenleme ortaklık payı olarak, daha önce bu payın alınıp alınmadığına
bakılmaksızın, ilgili belediye ya da valilikçe alınır. Bu kez, düzenleme ortaklık payı,
denklik sağlanmak koşuluyla, arsa yüzölçümü, kat mülkiyeti esaslarına göre yapı
yüzölçümü, arsa payı ve yapı bağımsız bölümleri, irtifak hakkı, hisse ya da nakden
alınabilir’ hükmünün konulması, 18. madde uygulamaları için önemli bir açılım
sağlayacaktır.

Madde 19. Parselasyon Planlarının Hazırlanması ve Tescili


Afetlere ilişkin haritalar ve bunların zaman içinde yeni bilgiler sağlandıkça
düzeltilmesi işlemlerinin, bu maddede öngörülen duyuru sürecine konu edilmesi gerekir.
Madde sonuna, ‘afete maruz taşınmazların yapılaşmaya ilişkin kısıtlılıkları, bu parsellere
ait sicillere ilgili Tapu Dairesi'nce re'sen işlenir’ cümlesinin eklenmesi olanaklıdır.

2-31
Madde 20. Yapı
Bu maddenin sonundaki ‘imar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine uygun olarak
yapılabilir’ ibaresi, ‘imar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine ve plan ve yönetmeliklerde
belirtilen afet alanlarına ilişkin kısıtlamalara uygun olarak yapılabilir’ biçiminde
değiştirilerek afet alanlarında ruhsat alma sürecinde farklılıklar bulunduğu açıklanmalıdır.

Madde 21. Yapı Ruhsatiyesi


Bu maddede, birinci derecede afetlere konu olan alanlarda daha önce ruhsat almış
bulunan yapılarla ilgili olarak, yapı sağlamlaştırmak üzere ‘Afet Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkında Yönetmelik’e uyulacağı belirlenmelidir.

Son fıkrada yer alan ‘mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar arasında uyum
sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla’ belediye ve valiliklerin, örgütlenecek
yerel katılım süreçlerine uyumlu olarak karar alma yükümlülükleri esası tanımlandığı
takdirde bir ayrı yönetmelik düzenlenebilir.

Madde 22. Ruhsat Alma Şartları


Afet bölgelerinde yapılacak ruhsat başvurularında sunulacak ek belgelerin neler
olacağı, bu madde hükümleri kapsamında yeralacaktır. Bunların ‘Afet Bölgelerinde
Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’ ile başka hangi özel yönetmeliğe uyum
göstereceği burada açıklanabilir.

Madde 23. Gelişme Alanlarında Yapı Ruhsatı


İskan hudutları içinde olmakla birlikte altyapısı yapılmamış alanlarda, koşullu
olarak yapı izni verilmesini öngören bu maddede afetlere ilişkin kısıtlamalar getirilerek,
afet riskli alanlarda altyapı özel olarak yapılsa da ruhsat verilmeyeceği; afete maruz
alanlarda ise bu altyapının ilgili yönetmelik hükümlerine uyması gerektiği hükmü
getirilmelidir.

Madde 26. Kamuya Ait Yapı Ve Tesislere Ruhsat


Kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak ya da yaptırılacak yapılara avan projeye
göre ruhsat verilmesi kolaylaştırması, afetlere maruz alanlarda geçerli olmamalı; bu
alanlarda kamu yapılarının da ruhsat için tüm teknik gerekleri yerine getirmek durumunda
bırakılmalıdır.

Madde 27. Ruhsata Tabi Olmayan Yapılar ve Uyacakları Esaslar


Belediye ve mücavir alanlar dışında, köy yerleşik alanlarında ve mezralarda
yapılacak konut, hayvancılık, tarımsal amaçlı yapılar için inşaat ve iskan ruhsatı
aranmayacağı hükmünün afet bölgeleri için farklı bir tutum takınması gerekir. Uzun
dönemli bir politika kapsamında afete maruz alanlarda insan ve diğer canlıların barındığı
yapıların, hazırlanacak tip projelere uyumunu sağlamak üzere özendirici önlemler
geliştirilmesi daha güvenli bir yaklaşımdır.

Madde 28. Fenni Mesuller ve Mesuliyetleri İle Müteahhit Sicilleri


Bu maddenin 7. Bölümde getirilen öneriler doğrultusunda köklü bir şekilde yeniden
ele alınması gerekecektir.

Madde 30. Yapı Kullanma İzni

2-32
Yapı Kullanma İzni’nin yalnızca yeni yapıların kulanımı için değil, önemli her yapı
ya da kullanım değişikliğinde ve genelde on yılda bir alınması gereken bir izin olduğu
anlayışı imar süreçlerine ilişkin denetimi güçlendirebilir. Bu genel yöntemin afete maruz
alanlardaki denetimi de daha etkili kılması olasıdır. Yönetimlerce verilen kullanma
izinlerinin, yapı sahibinin kanuna, yönetmeliklere, verilen ruhsat ve eklerine uyumsuz
davranmaktan ötürü karşılaşabileceği cezai sorumluluklardan kurtarmayacağı, bu
sorumluluğun, afetlere maruz alanlarda maddi ve hayati kayıpları da kapsayacağı özellikle
belirtilmesi gereken bir hükümdür. Bu maddenin son paragrafının söz konusu koşulları
kapsamak üzere yeniden düzenlenmesi olanaklıdır.

Madde 31. Kullanma İzni Alınmamış Yapılar


Afetlere maruz alanlarda kullanma izni alınmamış yapıların tespiti ile, tapu
kayıtlarına durumun tescili ve sahiplerine ve oturanlarına 30. maddede belirtilen
sorumlulukların resmi tebligat ile her yıl duyurulması yönetimlere görev olarak verilebilir.
Ayrıca, aynı taşınmaz ve kişiler için 7269 sayılı Afetler Kanunu hükümleri kapsamında
(gereken değişiklikler yapılarak) tanımlanan ‘hak sahipliği’nden yararlanamayacakları
uyarısı yapılarak bu bilginin de tapu siciline işlenmesi yoluna gidilebilir.

Madde 32. Ruhsatsız Veya Ruhsat Ve Eklerine Aykırı Olarak Başlanan Yapılar
Afetlere maruz alanlarda ruhsat alınmadan yapılan aykırı yapıların sahiplerinin,
meydana gelecek zararlardan sorumlu olacakları ve bu gibi durumların cezai yargı konusu
olacağı uyarıları yapılarak gereken değişikliklere gidilebilir. Ayrıca afet halinde, bu
taşınmaz sahiplerinin 7269 sayılı Afetler Kanunu hükümleri kapsamında (gereken
değişiklikler yapılarak) tanımlanan ‘haksahipliği’nden yararlanamayacakları uyarısı tebliğ
edilerek bu bilginin tapu siciline de işlenmesi sağlanabilir.
Bu maddenin son paragrafında yer alan, ruhsatın iptali, belediye encümeni ya da il
idare kurulu kararı sonrasında başvurulacak yıkım işlerinin masraflarının da, 39. ve 40.
maddelerdeki gibi yüzde 20 fazlasıyla alınmaması için neden bulunmamaktadır.

Madde 34. İnşaat, Tamirat ve Bahçe Tanzimi ile İlgili Tedbirler ve Mükellefiyetler
Yapı sahibinin inşaat sırasındaki yükümlülüklerinin, özellikle afetlere maruz alanlar
için ayrıcalıklı yönleri yönetmelikte belirlenerek bu hükümlere uymayan taşınmaz
sahiplerinin afet nedeniyle oluşacak zararlardan sorumlu tutulacağı ve bu taşınmaz
sahiplerinin 7269 sayılı Afetler Kanunu hükümleri kapsamında (gereken değişiklikler
yapılarak) tanımlanan ‘hak sahipliği’nden yararlanamayacakları hükümleri bu maddede yer
alabilir. Ayrıca, son iki paragrafta yer alan fiziki düzenleme ayrıntılarının (basamak
yüksekliği, kaldırım genişliği v.b.) yasa maddelerinde değil, yönetmeliklerde tanımlanması
uygun görülmelidir.

Madde 35. Bina Ön Cephe Hattı İle Yol Arkası ve Tabii Zeminin Kazılması
Bu konuların yasada değil, ‘Yapı İşleri, Eklenti ve Tesisler’ başlığı altında
yönetmelikte yer almaları gerekir.

Madde 36. Kapıcı Daireleri ve Sığınaklar


Kapıcı dairesi ve eklentilerin, imar yönetmeliğinde yer alması uygun olacaktır.
Bunların izin verilen yüzölçümleri, mutlak değerler yerine, arsa yüzölçümüne oranla ve
TAKS'a uyumla sınırlandırılması doğru olacaktır.

2-33
Madde 38. Halihazır Haritaların, İmar Planlarının ve Yapı Projelerinin
Hazırlanması ve Uygulanması
Bu maddenin 7. bölümde getirilen öneriler dğrultusunda köklü bir şekilde yeniden
ele alınması gerekecektir.

Madde 39. Yıkılacak Derecede Tehlikeli Yapılar


Yıkılacak derecede tehlikeli yapılar tanımının afetlere maruz alanlarda farklı bir
anlamı olmalıdır. Ruhsatlı ya da ruhsatsız olarak afetlere maruz alanlarda daha önce
yapılmış olup güncel durumu ile dayanıklılığı konusunda kuşku duyulan ve yüksek risk
taşıyan yapılar hakkında, sahiplerinin oluruna ihtiyaç duyulmaksızın Belediye ve
Valiliklerce inceleme ve tespitler yaptırılarak bu durumun tapu sicillerine kayıtlanmasının
sağlanması, bu yapılar üstüne görülecek biçimde bir standart uyarının asılması, kimilerinin
sağlamlaştırma önlemleri alınmadıkça yeniden kullanımına izin verilmemesi, kimilerinin
ise tahliyesi için tebligat yapılması afete maruz alanlarda yönetimlerin yerine getirmek
zorunda oldukları temel görevlerden biri sayılmalıdır.

Madde 40. Kamunun Selameti için Alınması Gereken Tedbirler


Afetlere maruz yerleşmelerde bu konunun özel bir gündemi olmalıdır. Bu yerlerde
afetler açısından hangi önleyici işlerin yapılması gerektiği yönetmelikle belirlenerek
Belediye ve Valiliklerce her yıl tarama yaptırılması ve durumun tutanakla tespiti istenebilir.
Bu işlere ilişkin tutanaklar ve performans sicilleri, yerel yönetimlere yapılacak afet önleme
amaçlı yardımlarda aranacak belgelerdir.

Madde 41. Arsaların Yola Bakan Yüzleri


Bu maddenin afetlere maruz alanlarda kapsamının genişletilerek yalnızca görünüm
açısından değil, afetler açısından da sakınca taşıyan tüm kullanımların ve yaratılabilecek
ikincil afetlerin denetim altında tutulması için gerekenlerin taşınmaz sahiplerine
yaptırılması, yoksa bu işlerin belediye ve valilikçe yapılarak masrafının fazlasıyla alınması
sağlanmalıdır. Bu işlerin neleri kapsayabileceği konusu yönetmelikte düzenlenmeli ve
yönetimler ayrıca sorumlu tutulmalıdır.

Madde 42. Ceza Hükümleri


Afetlere maruz alanlarda, ruhsatsız, plana ve ruhsat ve eklerine aykırı bulunan tüm
yapılaşma için, afet vukuunda ise ortaya çıkabilecek tüm mal ve can kayıpları nedeniyle
gerçek ve tüzel kişilerin, yönetimlerin ve teknik sorumluluklar üstlenen elemanların,
müteselsil bir yapı içinde, yüksek para cezaları, meslekten ve kamu görevinden men
cezaları yanısıra, hapis cezası hükümleri uygulanması için meşru gerekçeler vardır.

Madde 43. Yürürlükten Kaldırılan Hükümler


Afetlere maruz alanlarda alınacak önlemleri kapsamak, 7269 sayılı ‘afetler yasası’nı
tamamlamak amacıyla 3194 sayılı yasanın kimi maddeleri, ya da tamamı değiştirilerek
kaldırılabilir.

Madde 44. Yönetmelik


Afetlere karşı alınacak önlemleri belirlemek üzere, ‘Afet Bölgelerinde İmar
Planlama ve Onama Esasları’, v.b. konularda yeni yönetmelikler hazırlanması
gerekmektedir.

2-34
Madde 45. Mücavir Alan
Mücavir alanların belirlenmesinde doğal afet koşullarının da bir veri olarak
kullanılması zorunlu tutulmalıdır. Afet haritaları olmaksızın mücavir alan tanımlanmaması,
bu yolla belirlenen afetlere maruz bölgelerin ise mücavir alan dışında tutulması gerekli
görülebilir.

Altıncı ve Yedinci Bölümler


Yasanın altıncı bölümünde, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'nun kimi maddelerini
değiştirmek amacındaki hükümlere, yedinci bölümünde ise yürürlük hükümleri ile geçici
koşullara yer verilmiştir.

2.2.3 İmar Yönetmeliklerinin Afetler Açısından İncelenmesi

2.2.3.1 İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik


(2.11.1985 gün, mükerrer18916 sayılı RG)

‘Fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve


gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel
biçimde belirlemek üzere hazırlanacak imar planlarının’, ‘Nazım İmar Planı/Uygulama
İmar Planı/Revizyon İmar Planı/İlave İmar Planı/Mevzii İmar Planı’ gibi farklı biçimlerini
ve işlevlerini tanımlayan bu yönetmelikte, planların teknik gerekleri ve içeriğine ilişkin
kurallar belirlenmektedir. Planların ister doğrudan yönetimlerce, ister ihale yoluyla ya da
İller Bankası'na yetki verilerek yaptırılabileceği öngörülmekte, ancak bu planların uymak
zorunda olduğu içerik ve biçimsel esaslar ayrıntılarıyla açıklanmaktadır.

(a) Plan Belgeleri


Yönetmeliğin 3. maddesinde, ‘Nazım Planı’nın kadastral durum üzerine çizilen,
bölgeleme ve yoğunluklar gibi plan kararları taşıdığı ve ayrıntılı bir raporla birlikte bir
bütün oluşturduğu, ‘Uygulama İmar Planı’nın ise, tasdikli halihazır (ya da kadastral)
durumu gösteren harita üzerine yoğunluklar, yapı adaları ve parselasyon kararlarını
göstermek üzere hazırlandığı açıklanmaktadır.

(b) Plan Değişikliklerine ve Kamusal Kullanım Alanlarının Daraltılmasına Karşı


Önlemler
Yönetmeliğin temel endişesinin, plan değişiklikleri yoluyla kamu alanları ve sosyal
ve teknik altyapı alanlarının daraltılmasına karşı önlemler almak olduğu görülmektedir.
Bakanlığın denetim ve re'sen plan yapma yetkilerinin korunması (Md. 4-5, 16, 26), plan
değişikliklerinin sınırlandırılması (Md. 3, 21-25), sosyal ve teknik altyapı alanlarının
belirlenen standartlar altına düşürülmemesi (Md. 7, 10-14) konuları yönetmeliğin temel
endişeleridir. Aynı amaçla yönetmelik Ek-1 hazırlanmış, farklı büyüklüklerdeki yerleşim
yerleri için başlıca kamu kullanım alanlarına ilişkin (en az) yüzölçümü standartları
tablolarda gösterilmiştir.

(c) Plan İçeriği ve Çizim Standartları


Nazım, Uygulama ve diğer imar planlar için zorunlu çizim teknikleri, yönetmeliğin
ikinci bir eki olarak düzenlenmiş; üç ayrı ölçekte (1/25 000, 1/5 000, 1/1 000) sınırlar,
alanlar, kullanım bölgeleri, yapı yoğunlukları ve türleri, gerek mevcut durumu gerekse

2-35
önerilenleri kapsamak üzere gösterim biçimleriyle tanımlanmıştır. Söz konusu gösterim
biçimleri, aynı zamanda plan karar türlerinin de bir envanteri niteliğindedir.

(d) Plan İçeriği ve Gösterim Biçimleri Açısından Afetlere Konu Alanlar


Yönetmeliğin ikinci eki olan ‘Lejand’ tablolarında, her ölçekte hazırlanacak imar
planlarının afetlere konu alanlara ilişkin gösterim biçimlerine sahip olduğu, bunların hem
mevcut duruma ilişkin bilgileri kapsamak hem de bu alanlara ilişkin plan önerilerini
açıklamak amacıyla düzenlendiği anlaşılmaktadır. En geniş kapsamlı 1/25 000 ölçekli
(Çevre Düzeni) plandan başlayarak, ‘Yapı Yasağı Getirilen Alanlar’ ve ‘Jeolojik Sakıncalı
Alanlar’ için özel gösterim biçimleri önerilmektedir. Bunların ilki, bir öneri ya da plan
kararı göstermek için, ikincisi ise bir mevcut durumu saptamak amacıyla kullanılmaktadır.

1/5 000 ölçekli planlarda kullanılan gösterim biçimleri içinde: ‘Jeolojik/


Topografik/ Biometeorolojik/ Taşkın v.b. Nedenlerle Özel Önlem Gerektiren Alan Sınırı’,
‘Gecekondu Önleme Bölgesi Alan Sınırı’, ‘Afet Konutları Alan Sınırı’ gibi tanımlayıcı;
‘Yapı Yasağı ya da Sınırlama Getirilen Alanlar’ başlığı altında ise plan kararı içeren öneri
biçimleri yer almaktadır. Bu başlık altında ‘Jeolojik/ Topografik/ Biometeorolojik/ Taşkın
v.b. Nedenlerle Özel Önlem Gerektiren Yapı Yasaklı Alanlar’, ‘Onarım ve Hafriyat Yasağı
Uygulanacak Afet Bölgesi’, ‘Yapı Yasağı Uygulanacak Alanlar’, ‘Taşkına Maruz Alanlar’
sıralanmaktadır.

1/1 000 ölçekli planlarda da benzer bir yaklaşım daha ayrıntıda yer almaktadır.
Plana girdi olarak kullanılan farklı kurumsal kararları tanımlayan bilgiler ‘Sit/ Sit Koruma/
Turizm/ Milli Park/ Gecekondu Önleme/ Gecekondu Islah/ Gecekondu Tasfiye/ İmar Islah
Bölgesi/ Afet Konutları’ alanlarının yanısıra, ‘Özel Koşullu Alanlar’ başlığı altında:
‘Topografik/ Jeolojik/ Biometeorolojik/ Taşkına Maruz/ Kıyı Kuşağı’ gibi yapılaşma için
sakıncalı alanların gösterimleri kullanılmaktadır. Plan kararları kapsamında ise, ‘Koruma
Alanları’, ‘Güncel Kullanımı Korunacak Alanlar’ v.b. ile ‘Yapı Yasağı Getirilen Alanlar’
başlığı altında: Jeolojik Sakıncası Nedeniyle Yasaklama Alanları’ ve ‘Taşkına Maruz
Alanlar’ gibi ayrımlar yapılmaktadır.

Ne var ki, söz konusu gösterim biçimleri, bu konularda yönetmelik ya da yasada


anlatılmış bulunan ve izlenmesi gereken bir süreçle bağlantılı olarak getirilmiş değildir.
Oysa bu gösterim biçimlerine sahip bir planın tanımlandığı mevzuatta afetlere ilişkin
bilgilerin haritalara nasıl işleneceği, bunun hangi kurumun sorumluluğunda hazırlatılacağı,
plan yapmakla yükümlü yönetimlerin bu bilgilerin ışığı altında hangi yetki, yaptırım ve
mecburi ödevlere sahip olduğu, bunları yerine getirmemenin ve denetlememenin
müeyyidelerinin ne olacağı, v.b konularda hükümlere yer verilmiş olması beklenirdi.
Bunun gibi, yapı yasağı getirilen afete maruz alanların, ‘mutlak yasaklı alanlar’, ‘özel
projelendirme ile yapılaşma izni verilebilecek alanlar’, 'denetim koşulu' ile yapılaşma izni
verilebilecek alanlar’ gibi karar biçimlerinin daha da ayrıntılandırılması gereklidir. Bu
açıdan, afetlere maruz alanlar için öngörülmüş gösterim biçimlerinin içeriğinin, yasa ve
yönetmelik tarafından boşlukta bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bu konuda Yönetmeliğin 7.
Maddesi gereği hazırlanmış (1986) bulunan ‘İmar Planlarının Düzenlenmesi ile İlgili
Teknik Şartlaşma’da da afetlere maruz alanların nasıl yönlendirileceğine ilişkin bir ipucu
bulunmamaktadır.

2.2.3.2 Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçinde ve Dışında Planı Bulunmayan Alanlarda
Uygulanacak İmar Yönetmeliği (2.11.1985 gün, mükerrer18916 sayılı RG)

2-36
Planlı alanlar dışındaki yapılaşma ve yerleşimlere ilişkin düzenlemeleri açıklayan
bu yönetmelik, üç ayrı tür alan ve yapılaşma rejimi tanımlamaktadır. Bunlar: 10 binden az
nüfuslu olup plan yaptırma zorunluluğu bulunmayan ve nüfusu bundan fazla da olsa
belediye ve mücavir alan sınırı içinde olup planı bulunmayan yerleşik alanlar; belediye ve
mücavir alan sınırı dışında planı bulunmayan köy ve mezraların yerleşik alanları; belediye
ve mücavir alan sınırları içinde ya da dışında yerleşme alanı dışında kalan alanlardır. Bu
alanların belediye ve mücavir alan sınırları içindeki yerlerde belediye, dışındaki alanlarda
ise valilikler yetkili ve sorumludurlar (Md. 5).

Yönetmelik, tanımladığı her üç alan için ayrı ayrı, parselasyon-yapılaşma-ruhsat


koşullarını belirleyerek aykırı yapılaşmalar için imar yasasının öngördüğü işlemlerin
yapılacağını açıklamaktadır. Bu alanların ilk ikisinde (yani iskan dışı alanlar haricinde),
parselasyon düzenine geçişte, ‘düzenleme ortaklık payı’nın mevcut parsel yüzölçümlerinin
%35'ini geçemeyeceği kararlaştırılmıştır. Ruhsatsız ve aykırı yapılaşma için ise, her üç
alanda da imar yasası hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.

(a) İmar Mevzuatına Aykırı Yapı Tanımı


Yapılaşmanın birden fazla neden ve biçimde aykırı sayılabileceği, yönetmeliğin 4.
maddesinde yapılan tanımlarda belirlenmiştir. Buna göre, ruhsatsız, ruhsat ve eklerine, fen
ve sağlık kurallarına, kat nizamına, taban alanına, komşu mesafelerine, imar yoluna, ön
cephe hattına, bina derinliğine, imar planı bölgeleme esaslarına aykırı olan komşu parsele
veya imar planlarında yol, yeşil alan, otopark gibi kamu hizmet ve tesisleri için ayrılmış
alanlara tecavüz eden, başkasının mülküne veya kesin inşaat yasağı olan yerlerde inşa
edilen yapılar imar mevzuatına aykırıdır. Bu tanımın, afet haritalarında gösterilen afet riskli
alanlar ile afete maruz alanlar için geçerli imar planı kurallarına uymayan yapıları da
kapsayacak biçimde genişletilmesi yerinde bulunmalıdır.

(b) Afet Yönetmeliğinin Önceliği


Yerleşme alanları ile ilgili genel esaslar kapsamında, (Md. 8) ‘Afet Bölgelerinde
Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’ hükümlerinin, bu yönetmelik hükümlerinden
önde geleceği açıklanmıştır. Böylece, 7269 sayılı Afetler Kanunu'na göre, (14. madde) yapı
için yasak bölge sayılan yerlerde ve afet bölgesi olduğu kararname ile tesbit ve ilan edilen
yerlerde (adı geçen yönetmelik md. 2.2.) bina yapılamaz ve mevcut binalar onarılamaz.

(c) Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçindeki Yerleşik Alanlar


Bu alanlarda parsel ve yapılara ilişkin koşullar, en dar parsel cephesi-yapı yeri-
derinliği-yüksekliği ile tanımlanmış (Md. 13-21), ayrıca farklı yapılarda (kerpiç, ahşap,
hımış ve yarım kargir) aranacak koşullar belirlenmiştir. Bu yapı türlerinin afet bölgeleri
için önceliklerine ilişkin herhangi bir pratik hüküm bu yönetmelikte yer almamakta, 14.
madde uyarınca Afet Yönetmeliği'ndeki hükümlerin (9-11 bölümler) geçerli olduğu
anlaşılmaktadır. Ne var ki, söz konusu hükümler ayrıntılı teknik koşullar içermekte,
bunların Türkiye'deki teknik eleman olanakları ile pratikte denetlenmesinin olasılığı
bulunmamaktadır. Bu durumda belki geliştirilmiş olması beklenen, afet bölgeleri için
toplumsal gereksinmeleri göz önünde tutan ve bunlara göre çeşitlendirilen tip projelerin
uygulanma zorunluluğunun özendirici yöntemlerle getirilmesidir. Tip projelerin
uygulanmasında da zaman içinde daha kolay ve gerçekçi denetleme yöntemlerinin

2-37
geliştirilebileceği düşünülürse, bu yöndeki girişimlerin uzun dönemde çok yönlü yararlar
getireceği öngörülmektedir.

Yapı elemanları ve düzenleme kurallarının sıralandığı 23-35 maddelerden sonra,


ruhsat işleri açıklanmakta, kamuya ait altyapı ve tesislerde izlenecek yöntemler
belirlenmektedir. Burada da afet alanlarına ilişkin bir ayrım gözetilmiş değildir.

(d) Köy ve Mezra Yerleşik Alanları


Mücavir alanlar dışındaki planı bulunmayan köy ve mezraların yerleşik alanlarında
yer alan yapılaşmanın büyük çoğunluğunu oluşturan konutların, tarım ve hayvancılık
yapılarının, köy ortak yapılarının, inşaat ve yapı kullanma iznine konu olmadığı
açıklanmaktadır (Md. 57). Bu tür yapılar dışında kalanların ise, Valiliklerce verilecek
izinler ile yapılabileceği hükmü getirilmiştir (Md. 58). Bu alanlar için plan yapılması gereği
yalnızca genelgelerde bırakılmayarak yasa hükmüne dönüştürülmesi, özellikle afetlere
maruz bölgeler için zorunlu görülmelidir.

(e) İskan Dışı Alanlar


Bu alanlarda taban alanı yüzde 5, yapı yüzölçümü 250 m2, iki kat, 6.50m
yükseklik, parsel sınırlarına 5 m gibi kısıtları aşmamak üzere doğrudan ev, turizm tesisi ya
da tarımsal amaçlı yapılara ilgili idarece inşaat ve yapı kullanma izni verilmektedir. Söz
konusu yapıların, Bakanlık ve kuruluşlarca hazırlanan tip projeler üzerinden yapılabileceği
belirtilmiş, ancak afet bölgeleri için bunun gerekli olduğu gibi bir koşula yer verilmemiştir.

2.2.3.3 Sığınaklarla İlgili Ek Yönetmelik (25.8.1988 gün, 19910 sayılı RG)

İmar Kanunu'na göre çıkarılmış bulunan yönetmeliklere bir ek yapılarak, kamusal


ve özel yapılarda sığınaklar yapılması zorunluluğu getirilmiştir. Toplum yararı için
getirilen bu koşuldan muaf tutulanlar, küçük ölçekli konut ve işyeri yapılarıdır (Md. 8).
Sığınakların yapılmasını yapı kullanma izni için önkoşul (Md.14) gören yönetmelik,
bunların dönüştürülmesini ve bu kullanım dışındaki işlere tahsis edilmesini önlemektedir
(Md. 12-14, 16). Yönetmeliğin uygulanmasından belediyeler ve valilikler ‘yetkili ve
sorumludur’lar.

Yönetmelik 15. maddede, ‘imar planlarının hazırlanmasında genel sığınak


yerleri’nin işaretleneceğini öngörmüştür. Söz konusu sığınaklarda neler bulundurulacağı ve
sığınaklarda nasıl davranılacağına ilişkin kuralların İçişleri Bakanlığı'nca çıkarılacak
genelge ile düzenleneceği açıklanmaktadır. Bunun gibi, afet bölgelerindeki yerleşmelerde
imar planlarının hazırlanmasında ‘toplu korunma ve sığınma alanları’nın ayrılması zorunlu
tutularak bu alanların korunup hazır tutulmasından aynı yönetim birimlerinin yetkili ve
sorumlu olacağı öngörülebilir.

2.2.3.4 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği
(2.11.1985 gün, mükerrer18916 sayılı RG)

Büyükşehir ve ilgili belediyeler dışında, kendine özgü bir imar yönetmeliği


bulunmayan belediyelerde kullanılması öngörülen bu yönetmelik hükümleri, imar
planlarında aksine bir karar olmadıkça geçerli sayılmaktadır. Yönetmelik, parselasyon ve
yapılaşmayla ilgili ayrıntılı kurallar belirlemekte, ancak kanun geneli için belirtildiği gibi,

2-38
burada da seçenekler yerine, yalnızca belirli bir yapılaşma biçimi öngörülmektedir. Farklı
yapılaşma biçimleri tanımlanıp bunların hangi çevre ve ortamlarda özendirilmesi
gerektiğine ilişkin bir öneri yoktur. Bu tutum, afetlere maruz alanların da farklı bir imar
rejimi gerektireceği düşüncesini taşımaz.

(a) Afet Yönetmeliğinin Önceliği


Yönetmelik hükümlerinin, ‘Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki
Yönetmelik’ karşısında ‘afet bölgelerinde’ geçerliğini kaybedeceği (planı bulunmayan
alanlarda imar rejimini belirleyen yönetmelik hükümleri ile paralel olarak) belirlenmiştir
(Md. 5). Buradaki önlemlerin yalnızca yapı ölçeğinde bırakılmayıp, plan ölçeğinde
önlemleri de gerektirdiği ve bu önlemlerin afet sonrasında başvurulacak işler değil,
özellikle bu bölgelerde hazırlanmış bulunan afet haritalarına dayalı olarak afet öncesi
hazırlıkları kapsayacağı açıklamaları yer almalıdır.

(b) Tehlikeli Alanlar


Yönetmeliğin 23. maddesinde, ‘taşkın, heyelan v.b afet alanlarında bulunan’, ‘sıhhi
ve jeolojik’ sakıncaları olan ve yapı yapılması yasaklanmış alanların ifraz edilemeyeceği ve
yapı yapılmasına izin verilmeyeceği hükmü getirilmiştir. Doğal afete konu, tehlikeli bir
başka nokta olarak tanımlanan yüksek bina ve tesislere (Md. 54) ise, paratoner konulması
zorunluluğu getirilmiştir. Ancak burada kriterler belirsizdir; denetim, teminat ve tesislerin
sigortalanması gibi risk azaltıcı işlemlerden söz edilmemiştir.

(c) Yapı Ruhsat İşleri


Ruhsat için gerekli belge ve projelerin belirlendiği 57. maddede, ‘statik proje’nin
niteliği konusunda afete maruz alanlar için, bu bölgelerde yapılacak yapılar yönetmeliğine
uygunluk koşulunun tekrarlanması özellikle gerekli görülmelidir.

2.2.3.5 İmar Kanunu’nun 18. Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile
İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik

Bu yönetmelik, uygulama imar planı kapsamında binalı ve binasız arazi ve arsa


düzenlemelerine ilişkin yöntemleri belirlemektedir. Düzenlemeye konu olan yerlerde, genel
hizmetler ve ortak tesisler için kullanılmak üzere, düzenleme nedeniyle ‘meydana gelen
değer artışları karşılığında’, arazi ve arsaların düzenleme öncesi yüzölçümlerinden %35’ine
kadar bölümleri ya da zorunlu durumlarda belirlenecek bedel, ‘düzenleme ortaklık payı’
DOP olarak yerel yönetimce, ‘dengeli biçimde’ alınır (Md. 7). Düzenlemeye konu olan
alanlar, imar programları ve yerleşmenin büyüme yön ve hızı gözönüne alınarak belirlenir
(Md.5). Düzenleme sınırları imar planında gösterilmiş olabilir (Md. 6).

Toplu inşaatlarda ifraza gerek kalmaksızın Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca ve


vaziyet planına bağlı olarak imar ada ve parselleri oluşturulur; daha önce parsel ve adalara
ayrılmış alanlar ise, vaziyet planına uyumla birleştirilebilir (Md. 9). Düzenlenen parsellerin
elden geldiğince aynı yerde ve eski parselinde olması gözetilir. Ancak ‘teknik ve hukuki
nedenlerle’ bağımsız parsel verilememesi durumunda, toplam inşaat alanı kat mülkiyetine
esas olmak üzere hisselendirilebilir. Hisselendirilen parselin tapu kütüğündeki beyanlar
hanesine bu durum yazılır (Md. 10).

2-39
Çalışmalar kapsamında, tapu kayıtları ve haritalar elde edilerek gereken
revizyonlar, müktesep haklar ve korunacak yapıları belirleyen uygulama haritaları
hazırlanır (Md. 15-19). Ada ve parsellerin düzenlenmesi ve araziye aplikasyon
yöntemlerinin ayrıntılarıyla açıklandığı (Md. 20-27) Yönetmelik’te, düzenlemeye konu
olan taşınmazlarla ilgili Encümen kararlarının yerel Tapu ve Kadastro İdaresi’ne
gönderilerek gereken kayıtların yapılması sağlanacağı hükme bağlanmıştır (Md. 29).
Birden fazla bina ve tesisin yapılmasını sağlamak üzere, bir imar adası bir parsel olarak
düzenlenebilir (Md. 37). Kadastrosu yapılmamış alanlarda da 18. Madde uygulaması
olanaklıdır (Md. 38).

İmar Kanunu 18. Maddesi’nin, afetlere maruz taşınmazların bulunduğu alanlarda


özel bir uygulama aracı olarak kullanılması da olasıdır. Bunun için yasa ve yönetmelik
düzeyinde sağlanması gerekenler şunları kapsayabilir:

(a) 18. Madde Hükümlerinin Uygulanma Kapsamı ve Zorunluluk


Bu madde uyarınca yapılan düzenleme işlemlerine, yalnızca bir alanın imara
açılması nedeniyle değil, bunu yanısıra, kamu altyapı ve hizmetlerine ilişkin yatırımlar
nedeniyle yapılaşma yoğunluklarının artırılması, parsellerin birleştirilmesi ya da ada
ölçeğinde toplu girişimleri yapılması durumunda yüksek imar hakları tanınması, kamu
yararı görülen imar yenileme işlerinde ortaklaştırma yoluna başvurulması, büyük ölçekli
özel yatırımların yönlendirilmesi, kamu proje alanlarının geliştirilmesi, ya da afete maruz
ilan edilen (yapılaşmış ve yapılaşmamış) alanlardaki imar düzenlemelerinde
başvurulabilmelidir. Yönetimlerin bu uygulamalardan kaçınmaları önlenmeli, imar
planlarında özellikle afet alanlarındaki düzenlemeler için sınır gösterilmesi zorunlu
tutulmalıdır. Uygulama maliyetlerinin, bilgisayar kullanımı yoluyla düşürülmesi
sağlanmalıdır.

(b) Uygulamanın Bir Defadan Fazla Yapılabilmesi


18. madde uygulamalarının yalnızca kadastral durumdan imarlı duruma geçişte
değil, imarlı alanların yenilenmesi amacıyla da kullanılabileceği ve DOP’nın (kamu
yatırımları nedeniyle) meydana gelen değer artışları karşılığında alınmakta olduğu anlayışı
gözden kaybedilmeden, uygulamanın bir defaya özgü tutulması kısıtının kaldırılması
sağlanmalıdır.

(c) Hisselendirmenin, Arsa Yanısıra Yapı Yüzölçümü Üzerinde de Yapılabilmesi


Herhangi bir alandaki uygulama, DOP ve kamulaştırma işlemleri sonrasında, fiziki
düzenlemenin gerektirdiği yapı yoğunluk farklılaşmalarından bağımsız olarak düzenleme
işlerine ilişkin yönetmelik hükümlerinin kullanılarak, toplam yapılaşma haklarının parseller
bazında hisselendirilmesi olanaklı kılınmalıdır.

(d) Afet Zararlarını Azaltma Amaçlı Düzenlemeler


İmarlı ya da imara açılan alanlarda afet zararlarını azaltma amacıyla yapılan
düzenlemelerde, afete maruz taşınmazların (DOP dışındaki) imar haklarının afet riski
taşımayan parsellerde hisselendirilmeleri sağlanmalı, bu önlemler Yönetmelik
hükümlerinde de kapsanmalıdır.

2.2.3.6 İmar Planlarının Yapımını Yükümlenecek Müellif ve Müellif Kuruluşlarının


Yeterlilik Yönetmeliği (2.11.1985 gün, 18916 mükerrer sayılı RG)

2-40
Bu yönetmeliğin amacı imar planlarının ‘yapımını yükümlenecek müelliflerin
ehliyet durumlarına ait esasları’ belirlemektir (Md. 1). Yönetmelik, ‘İmar Kanunu’na tabi
alanlarda düzenlenen nazım imar planları, uygulama imar planları ile mevzii imar
planlarının ve yerleşmelerin, farklı gelişme etaplarında yapılması gerekli ve uygun görülen
plan ilavesi, plan revizyonlarının yapımı ve uygulama imar planı ölçeğinde hazırlanan
bütün planlara göre düzenlenen parselasyon planlarının yapılmasının yükümlenilmesine
dair esasları’ kapsamaktadır (Md. 2).

(a) Yeterlik Grupları


İmar planı işleri, alana ve nüfusa oranla altı yeterlilik grubuna ayrılmıştır (Md. 5).
Bu gruplara giren ‘işlerle ilgili yeterlilik belgesine hak kazanmak için gereken asgari
şartlar’ ise A’dan F'ye sıralanan ‘planlama grupları’ için ayrı ayrı belirlenmiştir (Md. 6-C).
(b) Müellif ve Yeterlik Belgesi
Planlama işlerini yapacak müelliflerde ‘şehir plancısı, bölge plancısı, kentsel
tasarımcı, veya mimar ünvanları alarak mezun olmuş olmaları ya da bu disiplinlerden
birinde lisans üstü öğrenimi yaparak master veya Doktora derece ve ünvanlarını kazanmış
olmaları şartı’ aranmaktadır (Md. 6b). Bu şartı taşıyan ‘müellif ve/veya müellif
kuruluşları’, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca: (i) öğrenim durumu; (ii) resmi
kuruluşlarda planlama konusunda çalışmış olma; (iii) yüksek öğrenim kurumlarında
planlama ile ilgili uzmanlık dalında öğretim görevi yapma; (iv) üst grup özel planlama
bürolarında çalışmış olma; (v) yerleşme planlarıyla ilgili düzenlenen yarışmalarda derece
veya mansiyon almış olma; vi. daha alt grup veya gruplardaki planlama işlerini bitirmiş
olma gibi ‘nitelikler’ (Md. 6a) esas alınarak değerlendirilmekte (Md. 14) ve plan
müelliflerinin ‘hangi gruba giren planlama işlerini yapabileceklerine dair yeterlilik belgesi’
verilmekte ya da yenilenmektedir. Ayrıca, belediye, valilik ve diğer ilgili idareler, planlama
işlerinde Yönetmelik’te belirlenen yeterlilik gruplarına uygun yeterlilik belgesine sahip
müellif ya da müellif kuruluşlarına işi ihale etmek, ya da kendi planlama bürolarında
yeterlilik belgesine sahip en az bir müellifi bu işte istihdam etmek zorundadırlar (Md. 7).

(c) Afet Alanlarında Yetkili Müellifler


‘Planlama işlerinden, özelliği ve önemi olduğu belirlenenlerin elde edilmesinde,
özel uzmanlık dalında çalışma yapılması veya ekip çalışması yapılmasının Bakanlıkça
gerekli görülmesi durumunda, bu planlama işleri için teklif verecek müelliflerden
ekiplerinde belirli sürelerle veya sürekli olarak görev alacak farklı uzmanlık dallarından
kişilerin isimlerini ve noterlikçe tastikli muvafakatlerini bildirmeleri’ istenmektedir (Md.
9). Bakanlık, afet riski yüksek bölgelerde, afet risklerini azaltacak planlama tedbirleri
istediğini, bu nedenle ‘afet risklerini azaltma konusunda’ özel uzmanlık ve ekip çalışmaları
yapılmasını zorunlu kıldığını ilan edebilir ki, bu afet riski yüksek alanlardaki belediyeler ve
diğer idareleri de bağlayacaktır.

(d) Planın Teknik Denetimi


‘Müellif ve müellif kuruluşları görev ve sorumluluklarını yerine getirirken’
uyulacak esaslar (Md. 10) bağlamında plan çalışmalarını takip ve değerlendirme
konusunda işveren durumundaki idareye görev yüklenmekte; ayrıca, hazırlanan çalışmanın
tamamı veya bölümlerinin işveren idare tarafından aynen veya değiştirilerek ve herhangi
bir bedel ödemeden kullanılması için olanak sağlanmaktadır. İşveren idare, plan
çalışmalarının ya da planın ‘teknik açıdan uygunluğu ya da yeterliliği’ni talep etmeli ama
‘teknik’ değerlendirmede tek yetkili olmamalıdır. Bu tür değerlendirmeler farklı bir
platformda yapılabilmeli, örneğin, Meslek Odası ve Üniversite temsilcileri de devreye

2-41
girebilmelidir. İkinci nokta, hazırlanan planların telif haklarını ilgilendirmektedir. Plancı bu
kadar kolay devre dışına itilmemeli, değişikliklere ilişkin oluru alınmalı, planın ‘teknik’
sorumluluğunu üstlenmeye devam edebilmelidir. Bu husus afet risklerini artırıcı hataların
önüne geçmede bir başka etken olabilir. Zira:
‘Müellif ve müellif kuruluşları planlama çalışmalarını yürütürken objektif ve
tarafsız davranmak, bilimsel ve teknik verilere göre hareket etmek zorundadırlar’ (Md.
11).

(e) Teknik Sorumluluk ve Denetimi


İşveren idare müelliflerin planlama çalışmalarını değerlendirmek ve hazırlayacağı
rapor, kayıt ve değerlendirme sonuçlarını Bakanlığa iletmekle yükümlüdür. Planlama
çalışmalarının değerlendirilmesinde: (i) üst plan kararlarıyla tutarlılık; (ii) tabii verilere
göre olabilirlik; (iii). sosyo-ekonomik verilere uygunluk; (iv) arazi kullanma kararlarına
uygunluk; (v) planın gerçekleşebilirliği; (vi) planın uygulanabilirliği; esas alınmak
durumundadır (Md. 12). Müelliflerin çalışmasını, işveren idare adına denetlemekten
sorumlu teknik bir heyet oluşturulabilmelidir. Plan kontrolörlüğü bir müşavirlik hizmeti
olarak algılanmalıdır. Ayrıca planlama çalışmalarının değerlendirilmesinde, ‘tabii verilere
göre olabilirlik’ ölçütü yalnızca topografik verilerin gözetilmesi açısından değil, ‘afet
risklerinin azaltılması’ ölçütlerine göre de değerlendirilmesi gerekir.

Müellif ve müellif kuruluşlarının sicillerinin tutulması, bu sicillerin


değerlendirilmesi ve derecelendirilmesi ile yeterlilik belgesinin verilmesi veya yenilenmesi
işleri Bakanlık'ça yapılmak durumundadır (Md. 14). Bakanlık, ‘bütün yeterlilik sahibi
müellif ve müellif kuruluşlarını, yaptıkları işler ve çalışmalarıyla her üç yılda bir yeniden
topluca inceleme ve değerlendirmeye tabi tutar. Buna göre, bütün müelliflerin ve müellif
kuruluşlarının değişen şartlarda ve değerlendirme sonuçlarına göre hangi gruplarda
planlama işleri yapabileceğini belirleyen grup listelerini çıkartır ve bu listelerin tümünü her
üç yılda bir Resmi Gazete'de yayımlar’ (Md. 15). Ayrıca, Bakanlık ‘Özel Yeterlilik
Belgesi'de düzenleyebilir (Md. 15). Görüldüğü üzere, Bakanlık afet riski yüksek bölgeler
için ‘özel yeterlilik belgesi’ düzenleyebilir. Ancak plancıların sicillerini tutmak,
değerlendirmek, karneye bağlamak ve bu işleri her üç senede bir tümüyle gözden geçirmek
gibi sözde kalan yetkiler konusunda ısrar yerine, bu görevler planlamanın teknik denetimini
sağlamak üzere oluşturulacak başka organlara devredilebilmelidir.

Afet riski konusu, müellifler açısından da öncelikli bir sorun olarak görülerek farklı
düzenlemeler getirilebilir. Bu konuda özel uzmanlık ve deneyim aranabileceği gibi, müellif
sicillerinin Bakanlık tarafından tutulması yanısıra, valilik, belediye, meslek odaları ve ilgili
başka kuruluşların da katılacağı bir başka denetim de getirilebilmelidir. Planlama
hizmetlerinin denetimi, hazırlanan planların niteliği, teknik içeriği ile denetimi yoluyla ve
meslek odalarının da katıldığı bir yapılanma ile yürütülmesi gerekir. Bu bağlamda, afet
alanlarındaki planların sahip olması gereken teknik içerik gündeme getirilmiş olacaktır.

2.2.3.7 İmar Kanunu'nun 38. Maddesinde Sayılan Mühendisler, Mimarlar ve Şehir


Plancıları Dışında Kalan Fen Adamlarının Yetki Görev ve Sorumlulukları
Hakkında Yönetmelik (2.11.1985 gün, 18916 mükerrer sayılı RG)

2-42
Bu yönetmeliğin amacı, ‘İmar Kanunu'nun 38. maddesinde sayılan mühendisler,
mimarlar ve şehir plancıları dışında kalan fen adamlarının yetki, görev ve sorumluluklarını
belirlemektir’ (Md. 1). ‘Fen adamları’, şehir plancısı, mimar ve mühendisler dışında
‘yapıların mimari, statik ve tesisat planlarının, projelerinin, resim ve hesaplarının
hazırlanması ve uygulanmasında ve halihazır harita ve kadastro işlerinde görev alan
elemanlar’ olarak tanımlanmaktadır (Md. 4). Ancak, yönetmeliğin 10. maddesi, imar ve
uygulama planları, halihazır haritaları, mimari, statik ve tesisat plan, proje ve resim,
hesaplarını hazırlayan fen adamlarının, bunların tüm fenni hatalarından sorumlu olduklarını
hükmetmektedir. Bu maddedeki ifadeden fen adamlarının imar planı yapabileceği anlamı
çıkartılabilirse de buna ne afet bölgelerinde ne başka yerlerde izin verilmesi düşünülemez.
Söz konusu maddede düzeltme yapılması gerekir. Öte yandan, teknik hatalardan doğacak
sorumluluklara ilişkin hükümde, şehir plancısı, mimar ve mühendisler tarafından
hazırlanan plan ve projeler için mesleki ehliyete ilişkin düzeltmeler gündeme getirilmelidir.

2.2.3.8 Harita Mühendislik Hizmetlerini Yükümlenecek Müellif ve Müellif Kuruluşlarının


Ehliyet Durumlarına Ait Yönetmelik (11.10.1993 gün, 21725 sayılı RG)

Bu yönetmeliğin amacı ‘harita mühendislik hizmetlerini yapacak kişi veya


kuruluşlarda aranacak nitelikleri’ düzenlemektir (md. 1). İmar Kanunu'nun 44/j maddesi ve
209 sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname uyarınca hazırlanan bu Yönetmelik, ‘Yeterlik Belgesi’ (md. 6-10),
Harita Müteahhitlik Karnesi Komisyonu (md. 11-13), Harita Müteahhitlik Karnesi (md. 14-
18) ve Harita Müteahhitlik Sicilleri (md. 19-21) konularında uyulacak esasları
belirlemektedir. Afet risklerinin azaltılması bağlamında, planlamaya esas olmak üzere
hazırlanacak halihazır haritalarda jeolojik, jeomorfolojik, hidrojeolojik, hidrografik ve
sismik öğelerin olabildiğince ayrıntılandırılması ve bunların harita alımı işi için
hazırlanacak şartnamelerde yer almasının sağlanması gerekir.

2.3 İMARLA İLGİLİ DİĞER YASA VE YÖNETMELİKLERİN AFETLER


AÇISINDAN İNCELENMESİ

Bu bölümde gözden geçirilen yasa ve yönetmelikler:

(i) İmar ve planlama işlerinin kurumlaşması ve bu işleri yürütmekle yükümlü


yönetimleri,

(ii) İmar Kanunu dışında imar yetkilerinin verilmiş olduğu kurumları,

(iii) İmarın nesnesi olan taşınmazlar ve bunlar üzerinde kurulan toplumsal ilişkileri
ilgilendiren mevzuatı,

(iv) Afetler karşısında özel bir risk oluşturan kaçak yerleşim ve yapı türleri ile
düzenli yapılaşma biçimlerini yönlendirme hedefli mevzuatı

(v) Doğrudan afetlere karşı alınacak önlemleri içeren mevzuatı kapsamaktadır.

Bu bölümün amacı, doğal afetler ve sonuçlarıyla ilgili düzenlemelerin yerleşme ve


yapılaşmalar açısından değerlendirilmesi yanısıra, imar mevzuatında önerilebilecek

2-43
değişikliklere paralel olarak, diğer yasa metinlerinde de yer alması gereken konuları, başka
bir deyişle, öneri geliştirme aşamasında kullanılabilecek başlıca ‘ipuçları’nın belirlenmeye
çalışılmasıdır.

2.3.1. İmar ve Planlama Kurumlaşmalarına İlişkin Yasa ve Yönetmelikler

Bu bölümde, imar sisteminin başlıca kurumlarını oluşturan merkezi ve yerel


birimlere ilişkin mevzuat özetlenerek afetler açısından gözden geçirilmekte, ancak 2.1.2.
bölümde sunulan açıklamaların yinelenmesinden kaçınılmaktadır.

2.3.1.1 1580 Sayılı Belediye Kanunu (14.4.1930 gün, 1471 sayılı RG)

Belediye, beldenin ve belde sakinlerinin yerel nitelikteki ortak ve çağdaş


gereksinimlerini düzenlemek ve gidermekle sorumlu bir tüzel kişiliktir. Bu çerçevede
belediyelere verilen görev ve sorumlulukların da yer aldığı bu yasanın ilgili maddeleri,
özellikle yapı kontrolü ve afetler konuları ile ilgili olan maddeler özetlenerek, afetler
konusunda İdare’nin yükümlülük ve sorumlululuğunu açık tutacak biçimde yeniden
düzenlenmesi olasılıkları gözden geçirilmektedir.

(a) Belde ve Belde Aksamının Ayrılması veya Başka Parçaların Belde ile
Birleştirilmesi
Yasa’nın 7. maddesinde, ‘bir beldenin bazı kısımlarının ayrılarak ayrı bir belde
haline gelmesi, bir beldenin tamamının bir başka belde ile birleşmesi ve köylerin veya köy
kısımlarının komşu bir beldenin içine girmesi’ durumlarında ne gibi süreçlerden geçilmesi
gerektiği, hangi koşullarda bu tür birleşme ve ayrılmanın olanaklı olduğu v.b. durumlara
ilişkin hükümlere yer verilmektedir. Bu tür başvuruların, afet bölgelerinde teknik
gerekçelerle kısıtlanması ya da denetlenmesi gerekebilir. Afet bölgelerinde, yerleşme
birimlerinin birleşmeleri yolu ile yoğunlukların artması ve spekülatif baskılarla
karşılaşılması olasıdır. Bölünmeler sonucunda plan düzeyinde farklı uygulamalarla
karşılaşılması plan disiplinini olumsuz etkileyebilir, ya da afet sonrası tek elden
yürütülmesi gereken ortak çalışmalar aksayabilir. Bu nedenle söz konusu süreci
yönlendirecek hükümler önerilebilir. Özetle, afete maruz beldelerde bu tür ayrılma ve
birleşmeler diğer yerleşmelere göre daha farklı bir değerlendirme sürecinden geçmesi bir
ihtiyaçtır.

(b) Belediyelerin Yapı Kontrolü ve Afetlerle İlgili Görevleri


Yasa’nın 15. maddesinde sıralanan 77 ayrı yükümlülük içinde belediyelerin yapı
denetimi ve afet koşullarını ilgilendiren görevleri arasında, en önemlisi ‘inşaat ve tamir
işleri için ruhsat’ verme, ruhsatsız başlananları önleme, her türlü tehlike arzeden
yapılaşmayı giderme yükümlülüğüdür (Fıkra 12). Bu görev, yalnızca afet sonrasında ele
alınacak bir sorumluluk değildir. Sürekli denetim ile ruhsatsızların ve aykırılıkların vakit
geçirilmeden giderilmesi görevinin özellikle afet bölgelerinde daha ciddi yerine getirilmesi
için yerel yönetimlerin hem güçlendirilmesi, hem de sorumluluğun uygulamaya
yansımasını sağlayacak biçimde yaptırımların geliştirilmesi gereği vardır.

2-44
Belediyelerin afet koşulları ile ilgili olabilecek bir başka görevi, yangın
olasılıklarına karşı her türlü önlemin alınmasıdır (Fıkra 22). Ancak bu konudaki
hükümlerde de kapsam ve yaklaşım açısından eski anlayışta kalındığı, yangın risklerini
azaltma, ve yangın önleme işletmeciliği konularında bu önlemlerin güncel yaklaşımlara
kavuşturulması gerektiği anlaşılmaktadır. Yangın riskinin afet bölgelerinde özellikle ‘çoklu
afet’ konusu olarak ele alınması gereği vardır. Günümüzde yangınların özellikle
büyükşehirlerimizde doğal afetlerle doğrudan ilişkisi bulunmasının yanısıra, deprem ve su
baskınları gibi afetlerden zarar görecek nüfusun artması, bu tehlikelere konu olan
varlıkların ve risklerin de zamanla artmış olması nedenleriyle, bu alanlardaki sorumluluk
ve görevlerin de ayrıntılı olarak düzenlenmesi gereği vardır. Her tür yapı ve tesisatta
gerekli görülen teknik raporların verilmesi ve yaptırılması ödevi de yine yapılaşmadaki
özel durumların incelenmesi amacıyla beklenen bir belediye yükümlülüğüdür (fıkra 39).

(c) Belediye Zabıtası’nın Görevleri


Yasa’nın 103-106. maddelerinde yer alan, denetim işleri ve belediye zabıtasının
görevleri, kadrosu ve talimatnamesine ilişkin hükümleri kapsamaktadır. Ancak doğrudan
imar faaliyetleri ve yapı denetimi ile ilgili olarak belediye zabıtasının görev ve yetkileri
belirgin değildir. Bu yetki ve yükümlülüğün açık ve etkin bir biçimde tanımlanması gereği
vardır.

(d) Kaçak İşlere Verilecek Cezalar


Ruhsat, resim ve vergilere konu işlerin kaçak yapılması halinde belediyenin cezalar
verme yükümlülüğü bulunmaktadır (Md. 113). Ruhsatsız ve her türlü kaçak yapılaşmanın,
imar ve yapı suçlarının azaltılmasında da (güncel trafik cezalarında uygulandığı üzere)
para, yıkım, ve hapis cezaları ile güçlendirilmiş bir müeyyideler sisteminin geliştirilmesi
gereği bulunmaktadır.

(e) Kamu Sağlığını İlgilendiren İşlerde Ortaklıklar


Belediyenin kamu sağlığını ilgilendiren işlerde başka yönetimlerle işbirliği içinde
davranması, gerektiğinde hükümetin zorunlu tutabileceği bir koşuldur (Md. 158). Afetlerle
ilgili olarak gerek yerel yönetimler, gerekse merkezi hükümet tarafından yapılması
gerekenler bu maddede özel olarak belirlenmiş değildir. Ancak burada bulunması gereken
kimi belediye yetki ve yükümlülükleri ile, olası afetler öncesinde ve sonrasında yapılacak
işlerde de yönetimlerin özellikle birlikte davranmalarını sağlamak üzere yaptırımlar ve
özendirici hükümlerdir.

Belediye yasasında, yerel yönetimin en önde yerine getirmesi gereken yaşamsal bir
konu olan afet zararlarını azaltma ödevlerinin ayrıntılarıyla açılması; bu yükümlülüklerin
yalnızca afetin oluştuğu zamanda değil, çok öncesinde başladığı anlayışının yerleştirilmesi;
işbirliği ve sürekli denetime açık kalmanın özendirilmesi, ancak bunlar yanısıra da bu
konuda görev savsaklamanın ağır yaptırımlarla tamamlanarak bir boşluğun giderilmesi
gereği vardır.

2.3.1.2 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu (29.5.1981 gün ve 17354 sayılı R.G)

Üç kısımdan oluşan Kanun, belediye vergileri, belediye harçları ve harcamalara


katılma payları konularında hükümler getirmektedir. Belediye vergileri, ilan ve reklam,
eğlence, haberleşme, elektrik ve havagazı tüketim, yangın sigortası vergilerine yer
verilmektedir. Bu vergiler arasında afetlerle ilgili görülebilecek Yangın Sigortası Vergisi

2-45
vardır. Belediye sınırları ve mücavir alanlar içindeki taşınır ve taşınmaz mallar için yapılan
yangın sigortaları dolayısıyla alınan primlerin %10’u, sigortayı yapan şirket tarafından ilgili
belediyeye ödenmektedir.

Belediye gelirlerinin kaynaklarından olan sayısız harçlar içinde afetlerle ilgili


hükümler taşıyan harçlar Bina İnşaat Harcı ve İmar ile İlgili Diğer Harçlar’dır. Bina İnşaat
Harçı belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde yapılan her türlü bina inşaatı (ilave ve
tadiller dahil), inşaat veya tadilat ruhsatından alınmaktadır. Bu harcın istisna hükümleri
arasında yer alan fıkraları, afete maruz kalmış ya da kalması muhtemel yerlerdeki binaların
bu vergiden muaf tutulacağını belirtmektedir. Buna göre, deprem, su basması, yangın gibi
doğal afetler nedeniyle yanan, yıkılan ve kullanılmaz hale gelen, afet tarihinden en geç beş
yıl içinde, afetin olduğu yerlerde ya da kamu kuruluşlarınca gösterilen yerlerde yapılan
binalardan; yangın, su basması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler olabilecek yerlerdeki
binalar, afete maruz kalınacağının yetkili kuruluşlarca bildirilmesinden en geç 5 yıl sonra,
kamu kuruluşlarınca gösterilen yerlerde inşa edilen binalardan, bina inşaat harcı alınmaz.

İmar ile ilgili harçlar kapsamına, ifraz ve tevhid harcı, plan ve proje tastik harcı,
zemin açma izni ve toprak hafriyatı harcı, yapı kullanma izni harcı gibi harçlar girmektedir.
2464 sayılı yasanın 80.maddesinin (f) bendinde 18.5.1987 gün ve 3365 sayılı yasa ile
yapılan değişiklikle, 7269 sayılı ‘afetler yasası’ hükümleri uyarınca yapılan yapı ve tesisler
ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde veya dışında inşa edilecek ahır, samanlık,
kümes ve hayvan barınakları ile yemlik gibi yapı ve tesislerden bina inşaat harcı ve
yukarıda sayılan harçların alınmayacağını hükme bağlanmıştır.

Kanun’un üçüncü kısmında ise, ‘harcamalara katılma payları’na yer verilmektedir.


Bu kapsamda taşınmaz sahiplerinin yol, kanalizasyon, su tesisleri harcamalarına hangi
paylarla katılacaklarına, payların tahakkuk şekli, zamanı ve ilanı ile tahsiline ilişkin
hükümlere yer verilmektedir. 7269 sayılı yasa afet bölgelerinde afet konutlarına ilişkin bu
tür altyapı harcamalarının tümüyle devlet tarafından üstleneceğini hüküm altına aldığı için
burada ayrı bir istisna maddesine yer verilmediği görülmektedir.

2.3.1.3 3030 Sayılı Büyükşehirlerin Yönetimi Hakkında Kanun (9.7.1984 gün, 18453
sayılı RG; 3394 sayılı yasa ile değişikliklere uğramıştır)

Hızlı kentleşmenin nüfusu merkezden çok çevrede yoğunlaştırması, kentsel bütün


içinde birden çok yerleşim yerinin bulunması, yönetim birimlerinin sayısının çokluğu,
büyükşehir belediyelerinin yönetimine başka kentlerden daha değişik özellikler
kazandırmaktadır. 3030 sayılı ‘Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un amacı, büyükşehir
belediyeleri yönetiminin yasal statüsünü, hizmetlerin planlı, programlı, etkin ve uyum
içinde yürütülmesini sağlayacak bir şekilde düzenlemektir. Kanun, büyükşehir belediyeleri
ile ilçe belediyelerinin kuruluş, görev ve yetkilerine, merkezi idare ve diğer yerel
yönetimlerle ilişkilerine dair esas ve yöntemleri kapsamaktadır.

(a) Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri


Yasa’nın 3. maddesinde, büyükşehir ile belediye sınırları içinde birden fazla ilçe
bulunan şehirler; ilçe belediyesi ile ise, büyükşehir belediye sınırları içinde kalan ilçelerde
kurulan belediyeler tanımlanmaktadır. Ancak, hangi belediyelerin büyükşehir belediyesi
olması gerektiğini, ilçelerin il yapılmasında olduğu gibi, nesnel ölçütler değil, öznel

2-46
etmenler belirlemektedir. Vergi gelirlerinin otomatik olarak yüzde 5’inin büyükşehir
belediyelerine verilmesi çok önemli bir özendirici etmendir. Sorun, Türkiye’de kamu
yönetiminin genel sorunlarının bir parçası gibidir. Aşırı merkeziyetçilik, eşgüdüm
yetersizliği, kaynak ve personel yetersizliği, katılım alışkanlıklarının gelişmemiş olması,
bütün belediyeler gibi büyükşehir belediyelerini de etkilemektedir.

(b) Büyükşehir Belediyelerine Ait Görevler ve Afetler


3030 sayılı yasa ile kurulmuş olan sistemin dayandığı temel ilkelerden biri, anakent
belediyesinin, ilçe belediyeleri ile uyum ve ahenk içinde çalışmasıdır. Bu amaçla,
büyükşehir belediyesinin, ilçe belediyelerine, nüfuslarını, hizmet alanlarının büyüklüğünü,
mali ve teknik olanaklarını hesaba katarak yardımlar yapması esastır. Bu yardımların,
nesnel ölçütlere göre değil de, parti farklılıklarını gözeterek yapılması, sistemin işleyişinde
aksamalara yol açmaktadır.

Yasa’nın 6. maddesinde sıralanan görevlerden yapı kontrolü ve afetler konuları ilgi


alanına girenler öncelikle nazım imar planlarının yapımı, buna uygun olarak ilçe
belediyelerinin yapacakları uygulama planlarının onaylanması ve uygulamasının
denetlenmesi işlerini kapsamaktadır (6a). Ayrıca, belediye yasasına paralel biçimde yangın
ve zabıta işleri tanımlanmaktadır. Büyükşehirler için düzenlenmiş olan yasada,
büyükşehirlerin özellikli ve öncelikli konularından biri olan risk işletmeciliğine ilişkin
herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Güncel bir yaklaşımla, yasada yalnızca yangına
ilişkin yüzeysel önermeler değil, kamu sağlığını ilgilendiren çok konuda önlemin yer
alması gerekirdi. Büyükşehirlerimizin çoğunluğunun deprem kuşaklarında yer alması bir
yana, yüksek yangın yükü, yetersiz drenaj, tehlike içeren kullanımların iskan alanlarına
sokulmuş olması, hava kirliliği, sabotaj, terörizm v.b. risklerin aşırı yoğunlaştığı, yalnızca
doğal gaz dağıtımının bile başlı başına imar planlaması açısından özel bir ortam
oluşturduğu, kaçak yapılaşmanın özellikle yoğunlaştığı alanlar olduğu düşünülürse, bu
yasanın özel bölümler içerecek biçimde elden geçirilmesi gereği anımsanacaktır. Hastane,
okul, v.b. kamu yapılarının stratejik yer seçimleri, acil yardım ve yangın söndürme
önlemleri, altyapı ve toplu ulaşım sistemlerinin afet durumlarına göre güvenilirliklerinin
artırılması ve seçenekli düzenlemelere konu edilmeleri, afet sırasındaki gereksinmeleri
karşılayabilecek ölçeklerde yeşil açık alanların güvenceye alınması, mega yapılaşmalarla
ilgili özel önlemler, v.b. konuların, büyükşehirlerimizde afet risklerinin azaltılması için
imar işleriyle birlikte disiplinle ele alınması gereken dev projeler oluşturduğu ve
büyükşehir yönetimini tanımlayan yasal düzenlemelerin öncelikle bunları kapsamak
zorunda olduğu yadsınamaz. Bu konuların, özellikle büyükşehirlerde, yalnızca imar
yasasında alınacak afetlere ilişkin genel amaçlı önlemlerle, ya da ‘afetler yasası’ hükümleri
ile karşılanamayacak koşullar belirlediği açıktır.

2.3.1.4 3030 Sayılı Büyükşehirlerin Yönetimi Hakkında Kanun Uygulama Yönetmeliği


(12.12.1984 gün ve 18603 sayılı RG)

Bu yönetmelik, büyükşehir belediyelerinin yönetsel ve mali yapılanmalarını, yetki


ve sorumluluklarını, ilçe belediyeleri ile görev paylaşımını ve bağlarını belirlemektedir.
Yönetmeliğin afetlere ilişkin önlemler ve planlama ve yapı kontrolünü ilgilendiren
hükümler açısından kapsadıkları, yasadan farklı değildir. Büyükşehir ve mücavir alanında
yürürlük kazandırılacak İmar Yönetmeliği’nin hazırlanıp Büyükşehir Belediye Meclisi’nin
onayına sunulması görev olarak verilmişse de, bunun içeriğine ilişkin bir yönlendirme
bulunmamaktadır. Oysa, bu yönetmeliklerin büyükşehir alanlarında afet zararlarını

2-47
azaltmak amacıyla hangi konularda zorunlu hükümler içerecekleri konusunda bu
yönetmeliğin belirleyici olması gerekir.

(a) İmar Planları


Büyükşehir belediyeleri, nazım imar planlarını yapar, yaptırır, onaylar ve uygulatır
(Md. 8). İlçe belediyelerince hazırlanacak uygulama planlarına ilişkin ilke kararları
geliştirir; bu planları inceler onaylar ve uygulamayı denetler; ancak, onay sırasında ilçe
planını değiştirmelerine olanak veren yönetmelik kuralı Danıştay tarafından kaldırılmıştır.

(b) İmar Uygulamaları


İlçe belediyeleri, nazım plan ve ilke kararları doğrultusunda onarım ve yapılaşma ve
iskan için ruhsat verir. Bu iş ve işlemler büyükşehir belediyesi tarafından denetlenir.

(c) İmarla İlgili Denetim Yetkisi


Anakentlerde plan birlik ve bütünlüğü sağlamak açısından, büyükşehir ve ilçe
belediyeleri arasında bir hiyerarşik yapı oluşturulması ve son sözün üst düzeydeki
büyükşehir belediyesine bırakılmasında, zorunluluk vardır. Ne var ki, bunu, ilçe
belediyelerinin, özerk birer yerel yönetim olma niteliklerine halel getirmeden yapmak
gerekir. Yönetmeliğin 10. maddesi, büyükşehir belediyelerini imar uygulamalarında
beraberliğin sağlanması için yetkilerle donatmıştır. Buna göre, ilçe belediyelerinin
uygulama ve parselasyon planları ile yapılaşma çalışmalarını, ruhsat verme ve proje
onaylama işlemlerini, kontrol edebilir; gereğinde her türlü belgeyi derleyerek düzeltmeler
yapılmasını isteyebilir. Usulsüzlük saptanırsa bu işlem yetkiler verilen bir denetim birimi
aracılığıyla bir soruşturmaya dönüştürülebilir. Aykırılıkların giderilmesi ilçe
belediyesinden istenir; uyulmaması durumunda, söz konusu imar uygulamasının
büyükşehir belediyesi tarafından sonuçlandırılacağı yönetmelikle belirtilmişse de,
yönetmelik yasaya aykırı olamayacağı için bu hüküm Danıştay tarafından bozulmuştur.

(d) Zabıta Hizmetleri ve Koordinasyonu


Belediye zabıta hizmetleri, ilçe belediyeleri itibariyle teşkilatlanır (Md. 23);
büyükşehir belediye başkanının gözetim ve koordinatörlüğünde ilçe belediye başkanları
emrinde yürütülür.

(e) İtfaiye Hizmetleri


Bu hizmetlerin yürütülmesinde ise, yalnızca büyükşehir belediyesi, hizmet
gereklerine göre ilçe belediye sınırları ile bağlı kalınmaksızın itfaiye grupları oluşturmaya
ve denetlemelerde bulunmaya yetkili ve sorumlu tutulmaktadır. İlgili personelin
yetiştirilmesinde sivil savunma örgütlenmesi ile işbirliği sağlanır. Bu yaklaşım, afet
zararlarını azaltma amacı ile önerilebilecek hükümler konusunda da büyükşehir ölçeğinde
tek otoritenin yetkili kılınmasının rasyonel olduğu görüşü ile tutarlı kılınmalıdır.

2.3.1.5 4759 Sayılı İller Bankası Kanunu (23.6.1945 gün ve 6039 sayılı RG)

Bu yasa ile, İl Özel İdareleriyle, Belediye ve Köy İdarelerinin ve bu İdarelerin


kuracakları birliklerle, adı geçen İdarelere bağlı, tüzel kişiliği olan veya olmayan ve katma
bütçeli idare ve kurumların imar işleriyle ilgili konularda uğraşmak üzere İller Bankası
adıyla bir banka kurulmuştur. Yasa’nın 3-6. maddeleri Banka’nın sermaye kaynakları ile
ilgili konuları, 7-11. maddeleri görev ve yetkilerini, 12-19ncu maddeleri Banka yönetimini,
20-23. maddeleri ise Banka’nın hak ve imtiyazlarını belirleyen hükümleri içermektedir.

2-48
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı bir Genel Müdürlük olan İller Bankası’nın
örgütlenme ve işleyiş özellikleri 2.1.2.3. bölümde açıklanmaktadır.

2.3.1.6 542 Sayılı KHK ile Değişik 1164 Sayılı Arsa Ofisi Kanunu (10.5.1969 gün ve
13195 sayılı RG)

Bu yasa ile, Maliye ve Gümrük Bakanlığına bağlı, döner sermayeli ‘Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğü’ kurulmuştur. Arsa Ofisi, taşınmaz alımı, plan işleri, kiralama, satış ve
takas gibi işlemlerde bulunmaya yetkilendirilmiştir. Arsa Ofisi'nin görevleri 2.1.2.4
altkısımda açıklanmaktadır.

2.3.1.7 209 Sayılı KHK ile Değişik 180 Sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (14.12.1983 gün,
18251 mükerrer sayılı RG)

Bu Kararname ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın örgütlenme ve görevlerine


ilişkin düzenlemeler yapılmakta, ‘ülkenin alt yapı ihtiyacını karşılamak üzere, kamu
yapılarının inşaatı ile esaslı onarımların yapılması veya yaptırılması, yapı malzemesi,
deprem araştırma, afet uygulaması hizmetleri ile inşaatlarının’ yürütülmesi amacı
tanımlanmaktadır.

(a) Afetlere İlişkin Görevler


Yasa’nın ikinci maddesinde Bakanlığın görevlerine yer verilmektedir. Bu görevler
arasında araştırmamızı doğrudan ilgilendiren konular aşağıdakileri de kapsamaktadır:

(i) Çeşitli özellik ve ölçekteki imar planlarının, şehir altyapı tesislerinin ve


sığınakların projeye esas standartlarını hazırlamak,

(ii) Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri
afetlerden önce ve sonra yerleşik alanlarda alınacak önlemlerle yapılacak
yardımları belirlemek ve bunların uygulanmasını sağlamak,

(iii) Gerçek ve tüzel kişilere yapılan işler dışında, yurt içinde kamu kurum ve
kuruluşlarına iş yapan ve belirlenecek gerekli nitelikleri taşıyan müteahhitlere
belge vermek ve gizli sicillerini tutmak,

(iv) İmar Kanunu’na eklendiği üzere, gerekli görülen durumlarda, kamu yapıları ile
ilgili imar planı ve değişikliklerinin, umumi hayatı etkileyen afetler dolayısıyla
yapılması gereken planların ve plan değişikliklerinin, birden fazla belediyeyi
ilgilendiren metropoliten imar planlarının tamamını ya da bir bölümünü, ilgili
belediyelere ve idarelere bilgi vererek ve işbirliği sağlayarak yapmak,
yaptırmak, değiştirmek ve re’sen onaylamak (Md. 2).

(b) Yapı İşleri Genel Müdürlüğü


Ülke düzeyinde yapılan genel bütçeye dahil kuruluşlarla, il özel idareleri ve katma
bütçeli idareler ve belediyelerin belirli koşulları taşıyan yapılarının, kamu konutlarının ve
afetlerle ilgili daimi iskana ilişkin yapı ve konutların ve bunlara ilişkin etüd, harita, proje

2-49
ve keşiflerini yapmak veya yaptırmak, re’sen onaylamak, onaylanmasını sağlamak, inşaat
işlerini yapmak veya yaptırmak (Md. 9), Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri
arasında yer almaktadır. Bu önemli ölçüde yapı stokunun proje ve yapım işinde Bakanlığın
doğrudan sorumlu olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile, öncelikle Bakanlığın kendi
denetimindeki yapıların doğal afetlere dayanıklı koşullarda yapımını dikkatlice izleyerek,
bu tür özel önlemlerin getireceği ek maliyetlerin İnşaat Birim Fiyatlarını ne yönde
etkilediğini izlemesi ve buna göre, örneğin deprem riski yüksek yerlerle, deprem riski
düşük yerler için farklı birim fiyatlar geliştirmesi düşünülebilir.

(c) Afet İşleri Genel Müdürlüğü


Afete uğrayan alanlarda acil yardım uygulaması ve koordinasyonunu yapmak,
geçici yerleşme ve barınmayı sağlayacak önlemleri almak, bu bölgelere götürülmesi uygun
görülen hizmetler için gerekenleri yapmak, ilgili bakanlık ve diğer kamu kurum ve
kuruluşları ile koordinasyon ve işbirliğini sağlamak yanısıra, ‘afete uğrayabilecek’
bölgeleri saptayarak bu yerlerin imar ve geçici yerleşmeleriyle ilgili hazırlık, her türlü plan,
proje, uygulama, yönetim ve denetim işlerini yapmak ve yaptırmak, en az can ve mal kaybı
ile kurtulmayı sağlayacak tedbir ve esasları ilgili bakanlıklar ve kamu kurum ve
kuruluşlarıyla işbirliği içinde belirleyip uygulanmasını sağlamak (Md. 11) Genel
Müdürlüğün sayılan görevleri arasındadır. Bu bağlamda, imar planlarında kesinlikle
dikkate alınması gereken deprem haritalarının hazırlanması görevi de Bakan Oluru ile Afet
İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. İmar Kanunu’nun 9. maddesi ile birlikte ele alınıp
yorumlandığında, Genel Müdürlüğün afet riski yüksek alanlarda yapılan imar planlarının
yapımına doğrudan müdahale etmek ve örneğin Sivil Savunma Tüzüğü’nün ilgili
hükümlerinden de yararlanarak bu alanlar için tip yönetmelikten farklı imar ve planlama
koşulları getirebileceği söylenebilir.

(d) Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü


Kararname ile TAU Genel Müdürlüğü’ne verilen görevler çerçevesinde, öncelikle
afet riski yüksek yerlerde yapılacak (kat yüksekliği ve kullanılan teknolojiye bağlı olmak
üzere) değişik nitelikteki yapılarda kullanılması zorunlu malzeme türlerini belirlemek
bulunmaktadır. Ayrıca Genel Müdürlük görevleri arasında yer alan ve müteahhitlerle ilgili
olarak tutulan sicillerin, en azından afet bölgelerinde ortaya çıkan hasar durumuna göre,
kamuoyuna açıklanması, kamunun ve piyasanın bu müteahhitler üzerindeki baskılarını
artırması bakımından kamu yararına bir yaklaşım olacaktır.

2.3.1.8 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu (4.2.1954 gün, 8624
sayılı R.G)

TMMOB’un kuruluş amaçları arasında ilgili mevzuatı, normları ve şartnameleri


incelemek ve bunlar hakkında ilgililere görüş ve düşüncelerini bildirmek ve üyelerinin
meslek disiplini ve ahlakını korumak için her türlü girişimde bulunmak gibi iki önemli
konu sayılmaktadır (Md. 2). TMMOB’un mesleki konularda mevzuata ilişkin olarak
kurulduğu yıldan günümüze kadar ilgili İdare’lere görüşler iletmek yanısıra, geç kalınmış
da olsa meslek ahlakı ile ilgili olarak bir etik kurallar dizisini geliştirmektedir. Bu çalışma
sonuçlarının, ikinci aşama olarak Birliğe bağlı tüm odaların kendi meslekleri özelinde de
etik kurallar dizisi hazırlanmak ve disiplin cezası mekanizmasının bu çerçevede etkin bir
biçimde işletmek üzere gündeme gelmesi beklenir. Bu yolla meslek üyelerine karşı
toplumun güveninin gelişmesi kadar, afetlere dayanıksız yapıların mimarlık, mühendislik

2-50
ve kontrolörlük hizmetlerini yapan meslek üyelerinin cezalandırılması mekanizmasının da
daha etkin olarak kullanılması olanağı gerçekleşebilir.

Odalara kayıtlı meslek mensuplarından bu yasaya aykırı hareketleri görülenlerle


meslekle alakalı işlerde gerek kasten ve gerekse ihmal göstermek suretiyle zarara neden
olanlara verilecek cezalar ilgili maddede sıralanmaktadır. Bunlar içinde etkili ceza, para
cezaları değilse de, meslekten geçici ya da sürekli olarak uzaklaştırmadır. Bu önemli
yaptırımların etkin bir biçimde yaşama geçirilebilmesi için TMMOB genelinde ve meslek
odaları özelinde hazırlanacak etik kodun bir an önce hazırlanması ve bu kurallar arasında
özellikle yapılarla ilişkili olarak içinde yaşayanların yaşamını etkileyecek düzeyde olumsuz
gelişmelere neden olan ya da gerekli önlemleri almayarak ihmali bulunan meslek üyeleri
için en ağır cezaların uygulanması sağlanmalıdır. 33. maddenin 1983 yılında getirilen bir
değişiklikle kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanları bu yasa kapsamı dışında tutmasına
ilişkin düzenlemenin iptali için de her türlü girişimde bulunulması gerekmektedir.

2.3.2 İmar Kanunu Dışında İmar Yetkileri İçeren Mevzuat

2.3.2.1 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu (16.3.1982 gün, 17635 sayılı RG; 3487 sayılı yasa
ile değişikliklere uğramıştır)

Turizmi Teşvik Kanunu, turizm bölge, alan ve merkezlerinin belirlenmesi,


planlanması ve yapılaşmasına ilişkin esasları düzenlemektedir (Md. 2). Bu yerlerin
tespitinde ülkenin doğal, tarihi, arkeolojik ve sosyo-kültürel turizm değerleri, kış, av, su
sporları ve sağlık turizmi ile mevcut diğer turizm potansiyelinin dikkate alınacağı
belirtilmekte; turizm alanları, turizm bölgeleri içinde öncelikle geliştirilmesi öngörülen,
doğal veya sosyo-kültürel değerlerin yoğunlaştığı alanlar olarak, turizm merkezleri ise
turizm bölgeleri içinde veya dışında turizm yönünden önem taşıyan yerler olarak
tanımlanmaktadır (Md. 3-4). Turizm bölge, alan ve merkezlerinin konum ve sınırlarının
belirlenmesine ilişkin esaslar 83/5949 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile düzenlenmiştir.
Buna göre, Turizm Bakanlığı’nın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile ilişkili olarak
sürdürdüğü ön çalışmalar, DPT, Genelkurmay Başkanlığı, Çevre, Milli Savunma, İçişleri,
Maliye, Bayındırlık ve İskan, Ulaştırma, Sanayi ve Teknoloji, Tarım ve Köyişleri, Orman,
Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Turizm Bakanlıkları temsilcilerinden oluşan bir Komisyon
tarafından son şekline getirilerek, Turizm Bakanlığı tarafından Bakanlar Kurulu’nun
onayına sunulur.

(a) İmar Planlama İşleri


Turizmi Teşvik Yasası ve bu yasa uyarınca hazırlanmış bulunan ‘Turizm Alan ve
Merkezlerinde İmar Planlarının Hazırlanması ve Onaylanmasına İlişkin Yönetmelik’,
turizm bölgelerinde ve turizm merkezlerinde nazım imar planlarının (1/25000 ve 1/5000
ölçek) Turizm Bakanlığı’nın görüşü alınmak suretiyle, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca;
nazım imar planlarına uygun olarak hazırlanan turizm amaçlı uygulama imar planlarının
ise, belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediye meclisinin, bu sınırlar dışında il idare
kurullarının en geç 30 gün içinde verecekleri görüş doğrultusunda, Turizm Bakanlığı’nca;
turizm dışı kullanımlara ilişkin uygulama imar planı ve altyapı projelerinin ise Turizm
Bakanlığı’nın olumlu görüşü üzerine ilgili idarelerce onaylanacağını öngörmektedir.

2-51
Yasada, turizm bölge ve merkezlerinde Bakanlıkça yapılan veya yaptırılan ve
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na sunulan planların altı ay içinde, haritalar ve kıyı kenar
çizgisi önerilerinin ise iki ay içinde onaylanacağı belirtilmiş, yine Bakanlığın ‘turizm
alanları ve merkezleri’nde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca onaylı nazım imar planlarına
uygun olarak, turizm amaçlı uygulama planlarını değiştirmeye ve onaylamaya yetkili
olduğu; bu yerler dışında ise, ‘belediye sınırları ve mücavir alanları içinde kalan ve imar
planları ile turizme ayrılan arsalardan; üzerinde belgeli turizm işletmesi bulunan veya
Bakanlıkça talep edilenler hakkında yapılması gereken imar planı değişiklikleri öncelikle
yapılır’ denilmektedir (Md. 7). Bu hükümler ile yerel yönetimlerin yetkileri elinden alındığı
gibi, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı da Turizm Bakanlığı’nın yaptırımları ile
karşılaşmaktadır. Bu yetkilerle Turizm Bakanlığı, yoğunlukları artırabilmekte, sit
alanlarında ve ormanlarda turizm tesisleri kurabilmektedir. Yasanın en önemli etkilerinden
biri de kıyılarda ikinci konut yatırımlarını artırmış olmasıdır. Mevzii planlarla parça parça
gerçekleşen bu gelişmelerin mevcut planlarla ilişkisi kurulamadığı gibi, afet risklerine karşı
dayanıklılığı irdelenmeyen bir stok oluşmaktadır.

(b) Taşınmaz Tasarrufları


Turizm alan ve merkezlerinde, imar planı ile turizme ayrılmış olan yerlerdeki
taşınmazlardan Hazine ve kamu kuruluşlarına ait olanlar, Turizm Bakanlığı’nın talebi
üzerine gerekli işlemler tamamlanarak Bakanlığa tahsis edilir. Gerçek ve tüzel kişilere ait
olup, turizm işletmesi belgesine sahip olmayanlar ise Bakanlıkça kamulaştırılır. Turizm,
Maliye ve Orman Bakanlıkları’nca ortaklaşa saptanacak esaslar dahilinde bu taşınmazları
yatırımcılara kiralamaya, tahsis etmeye ve irtifak hakkı tesis etmeye Turizm Bakanlığı
yetkilidir. Turizm bölgelerinde, turizm alan ve merkezleri dışında kalan ve imar planları ile
turizme ayrılan yerlerde de Bakanlığın talebi halinde aynı hükümler geçerli olur.
Yönetmeliğin 14. maddesi bu yönetmelikte aksine hüküm bulunmayan hallerde 3194 sayılı
İmar Kanunu ve Yönetmeliklerine göre işlem yapılacağını belirtmektedir.

(c) Özendirmeler ve Eşgüdüm


Turizm sektöründe yatırımları özendirmek üzere kaynak kullanımına ilişkin usul ve
esaslar, Bakanlık koordinatörlüğünde ilgili bakanlıklar ve DPT Müsteşarlığı’nca ortaklaşa
belirlenmekte ve turizm kredileri öncelikle turizm alanları ve turizm merkezlerinde
yapılacak yatırımlara verilmektedir (Md. 13-14). Alınan kredi yardımlarının amacında
kullanılmaması, bunların geri alınmasına neden olur (Md. 25); ancak doğal afetler v.b.
durumlarda ödeme yükümlülüğü kaldırılabilir.

Özendirici diğer önlemler arasında belediye hizmetlerinden daha düşük bedellerle


yararlanılması, emlak vergisi ve harçlardan muaflıklar bulunmaktadır. Bu durum, artan
hizmet talebine karşılık belediyelerin gelir kaynaklarından yoksun bırakılması anamına
gelmektedir. Yasada turizm bölge, alan ve merkezlerinin afet bölgeleriyle örtüşmesi
durumunda izlenecek yönteme ilişkin olarak nasıl bir tutum alınacağı, belirsizdir. Oysa,
bunun doğrudan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca denetlenmesi gerekir. Özendirme ve
kredilerin verilmesinde de ‘afet yasası’ yapılaşma gereklerine uyulması ön koşulunun yer
alması zorunludur. Afete maruz bölge ve alanlarda yer alan turizm yapılarının gerekli
önlemleri almaları yasa gereğidir. Bu konuda gerekli önlemleri almayan işletme sahiplerine
bazı haklar tanımak, yapım ve işletmeci firmaların konuya gerekli önemi vermelerinde
caydırıcı bir unsurdur. Öte yandan, afet bölgelerinde mevcut yapıların afete dayanıklı hale
getirilmesine ilişkin bir düzenleme ile bu alanlardaki yapı sahiplerine kredi sağlanmasına
öncelik tanınması gereklidir.

2-52
2.3.2.2 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (22.7.1983 gün ve 18113
sayılı RG; Bu yasa 3386 sayılı yasa ile değişikliklere uğramıştır.)

Bu yasanın amacı, korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları


ile ilgili işlemleri düzenlemek, bu konuda ilkeler ve koruma kararları üreterek örgütün
kuruluş ve görevlerini belirlemektir. Yasa, kültür ve tabiat varlıkları ve bunlarla ilgili
gerçek ve tüzel kişilerin görev ve sorumluluklarını kapsamaktadır.

(a) Tanımlar
Yasa’nın 3. maddesi ile yapılan tanımlar arasında ‘kültür ve tabiat varlıkları’nın ve
‘koruma’ işlerinin kapsamı verilmekte, ‘Sit Alanları’nın, korunması gerekli, sınırları
belirlenmiş, doğal, tarihsel, arkeolojik (ören yeri), kentsel alanlar olduğu açıklanmaktadır.

(b) Tespit ve Tescil İşleri ile Koruma Alanı ile İlgili Karar Alma Yetkisi
Korunması gereken taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tespiti Bakanlıkça
doğrudan ya da ilgili diğer kurum ve uzmanlardan yararlanılarak yapılır. Tespit ve tescil
konularında esas ve kıstaslar yönetmelikle belirtilir (Md. 7). Koruma alanlarının tesbiti ve
bu alanlar içinde inşaat yapılıp yapılmayacağı kararını almak, (Koruma Yüksek Kurulu’nun
ilke kararları çerçevesinde) Bölge Koruma Kurulu’nun yetkisindedir (Md. 8).

(c) Hak ve Sorumluluk


Tescil edilmiş taşınmazların sahipleri, bu varlıkların bakım ve onarımlarını,
Bakanlığın bu yasada belirlenen koşullara uygun olarak yerine getirdikleri sürece, yasada
tanınan hak ve ayrıcalıklardan yararlanırlar. Ancak, korunması gerekli kültür ve tabiat
varlıkları ile bunların korunma alanları zilyetlik yoluyla edinilemez. Taşınmaz sahipleri, bu
varlıkların üzerindeki mülkiyet haklarının getirdiği ve bu yasa hükümlerine aykırı
bulunmayan bütün yetkilerini kullanabilirler (Md. 11). Benzer bir hak ve sorumluluk ilkesi,
afet alanlarındaki taşınmaz sahipleri için de geliştirilebilir. Taşınmaz sahipleri yapım
onarım konularında afet alanları için geliştirilecek yasa ve yönetmelikte belirlenen emir ve
talimata uygun davrandıkları sürece, yasanın bu konuda maliklere tanıdığı hak ve
muafiyetlerden yararlanabilecekleri hüküm altına alınabilir.

(d) Katkı Fonu


Gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan kültür ve tabiat varlıklarının
korunması, bakım ve onarımı için Bakanlıkça ayni, nakdi ve teknik yardım yapılır ve kredi
verilir. Bu amaçla bir devlet bankasında açılacak özel bir hesapta, Bakanlık emrinde
korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının onarımına katkı fonu kurulur. Bakan’ın ita
amiri olduğu bu fonun gelirleri, her yıl devlet bütçesinden ayrılacak ödenekler ile bu
fondan verilecek kredilerin faizlerinden oluşur. Bakanlıkça yapılacak ayni, nakdi ve teknik
yardımlar fondan yapılacak harcamalar ve verilecek kredilerle ilgili usul ve esaslar
yönetmelikle belirlenir (Md.12). Benzer biçimde, gerek afet sonrası durumlarda hak
sahiplerine yapılacak harcamalar, gerekse afet öncesinde afet alanlarında yer alan yapıların
afete dayanıklı hale getirilmesi için krediler verebilmek üzere Afet Fonu’nun
güçlendirilmesi gerekir. Fon’un, mevcut diğer fonlardan farklı kaynaklar edinmesine dikkat
edilmelidir.

(e) Devir Yasağı

2-53
Hazineye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait olup, usulüne göre tescil ve ilan
olunan, her çeşit korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ile bunlara ait korunma
sınırları dahilindeki taşınmazlar, Bakanlığın izni olmadan gerçek ve tüzel kişilere
satılamaz, hibe edilemez (Md. 13). Afet alanlarında, devir yasağı biçiminde değilse bile,
taşınmazların imar hakları kısıtlı bir alanda yer aldığı tapulara işlenmeli ve devir ve
satışlarda bu durum yeni malik tarafından bilinmelidir.

(f) Sit Alanı İlanı


Bir bölgenin sit alanı olarak ilanı bu alanlarda yürürlükte olan imar planının
uygulanmasını durdurur. Anayasa Mahkemesi’nin 1988 yılında aldığı bir kararla, ‘varsa
müktesep haklar yönetmelikle belirlenir’ cümlesi iptal edilmiştir; sit alanlarında koruma
amaçlı imar planı yapılıncaya kadar koruma kurulunda bir yıl süre için geçiş dönemi
kararları üretilir. Planın ise en geç bir yılda yapılması gerekmektedir, ancak uygulamada
genellikle bu süre aşılmaktadır. Planın uygulamaya geçmesi ile geçiş dönemi kararları
kalkar. Plan daha sonra kısmen değiştirilebilir; ancak değişiklik önerilerinin Koruma
Kurulu tarafından incelenme zorunluluğu vardır. Uygun görülen değişiklik önerilerinin
Belediye Meclisi’nde en geç bir ay içinde onaylanması gerekmektedir. Eğer bu süre içinde
onay gerçekleşmez ise yalnızca Koruma Kurulu’nun kararı ile uygulamaya sokulur. Sit
alanı içinde, yapı yasağı olan parsellerde, parsel sahibinin başvurusu durumunda, taşınmazı
başka yerdeki bir hazine arazisi ile takas edilebilir. Üzerinde yapı varsa, rayiç bedel ödenir.
İmar Planlama mevzuatının afetler konusunda geliştirebileceği ve özellikle mevcut stok ve
(plan yoluyla) oluşmuş alanlarda iyileştirmeler sağlamak üzere başvurulabileceği bir
seçenek de, bilinen bu sit kavramını afet alanlarında da benzer yaptırımlarla kullanmak ve
özel ‘afet önleme sit alanları’ tanımlamaktır. Bu durumda sit alanı içindeki taşınmazlar
üzerinde çok daha sıkı bir yapı denetimi getirilebilecek, bu alanlarda yapılacak plan
değişiklikleri v.b.. uygulamaların da ilgili Bakanlığın ilgili dairesinden onay alınmadıkça
uygulama yapılamayacağı hükme bağlanabilecektir.

(g) Yapı Esasları


Yasa’nın 18. maddesine göre, Tabiat ve Kültür varlığının gruplandırılması
yapılmamışsa onarım ve yapı esasları belirlenemez. Onaylanmış projelerde değişiklik
yapılamaz. Yerel yönetimler ancak fen ve sağlık koşullarını denetlemekle yetkilidirler.
Kültür Varlığı’nın üstünde bulunduğu parsellerde kültür varlığını etkileyici, ifraz
yapılamaz. Benzer kuralların afet alanları içindeki yapılara da uygulanması olasılığı
araştırılabilir.

(h) Muafiyetler
Yasa’nın 21. maddesine göre, tapu kütüğünde korunması gerekli kültür varlığı
işareti olan bir veya ikinci gurup, sivil mimari, doğal sit, kentsel sit, arkeolojik sit üzerinde
kesin yapı yasağı varsa bu yapılar vergi, resim ve harçtan muaftır. Afet alanlarında da
yapılaşmaya sınırlamalar getirilecek ise, benzer biçimde vergi, resim ve harç muafiyetleri
tanınmalıdır.

(j) Koruma Kurullarının Görev ve Yetkileri


Yasa’nın 57. maddesinde Koruma Kurulları’nın, Yüksek Kurul’un ilke kararları
çerçevesinde olmak kaydı ile, tescil, guruplandırma, sit içi geçiş dönemi yapı koşullarını
belirlemek, uygulamaya yönelik kararlar almak, koruma alanlarını tesbit etmek, özellikleri

2-54
kayboldukça tescili kaldırmak, koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü
değişikliklerini inceleyip onamak, bu kurulların görevleri arasında yer almaktadır. Kamu
kurum ve kuruluşları (Belediye, Valilik dahil) ile gerçek ve tüzelkişiler kurul kararlarına
uymak zorundadır. Afet bölgeleri için de merkezi ya da bölgesel düzeyde benzer yetkilerle
donatılmış kurullara gereksinim olabilir.

(k) Cezalar
Yasa’nın 65. maddesinde gerek taşınmaz sahiplerine, gerekse sorumlu yönetimlere
para ve hapis cezaları öngörülmüştür. Sit şartlarına ve koruma planlarında Taşınmaz Kültür
ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nca belirlenen alanlarda öngörülen şartlara aykırı
izinsiz inşaat yapan veya yaptıranlar (1-3 yıl) ağır hapis ve para cezası ile cezalandırılırlar.
Usulsüz yıkma veya imar izni verenler (2-5 yıl) ağır hapis cezası, ayrıca para cezası ile
cezalandırılırlar. Afet alanlarında yasalara aykırı yapılaşma ve uygulamalar için de İmar
Kanunu’nda belirtilenlerden daha ağır cezai hükümlere yer verilmelidir.

(l) Tasarrufu Kısıtlanan Bina, Arsa ve Arazi Hakkında Yönetmelik (17.11.1986


gün, 19284 sayılı RG)

Bu yönetmelikle, Emlak Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi gereğince vergisi 1/10


oranında tahsil edilecek olan tasarrufu kısıtlanmış sayılan bina, arsa ve araziyle, kısıtlamayı
koyan kamu organlarının görev ve sorumlulukları belirlenmiştir. Yönetmeliğin 2., 3. ve 4.
maddeleri, tasarrufu kısıtlanmış sayılacak taşınmazları tanımlamaktadır. Buna göre, imar
planlarında, resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk
bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumi hizmetlere ayrılmış olması nedeniyle
üzerinde inşaat yapılmasına izin verilmeyen arsalar ile esaslı değişiklik ve ilaveler
yapılmasına izin verilmeyen binaların tasarrufu kısıtlanmış sayılır. Bunun gibi, imar
planlarında bulunup da imar programında yer almaması nedeniyle, üzerine geçici inşaat
yapılmasına izin verilen ve tapuya bu konuda şerh konulan arsaların da tasarrufu,
kısıtlanmış kabul edilir. Ayrıca, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu ya da
Bölge Kurulları’nca, tarihi, sanat ve bölgesel özellikleri ya da diğer özellikleri nedeniyle
taşınmaz kültür ya da tabiat varlığı olarak tescil ve ilan olunan, arkeolojik ya da doğal sit
alanı, koruma alanı, koruma amaçlı imar planı içinde olması nedeniyle üzerinde inşaat
yapılmasına izin verilmeyen arsa ve arazilerin, ek ve değişikliklerine izin verilmeyen veya
ek ve değişikliklerine belirli şartlarla izin verilen binaların tasarrufu kısıtlanmış sayılır.

Bu kısıtlılık durumlarının ne zaman başlayıp ne zaman sona ereceği Yönetmelik’te


ayrı ayrı belirtilmektedir. Kısıtlılık durumu, belediye ve mücavir alan sınırları içinde
belediyelerce, bu alanlar dışında valilikler tarafından, emlak vergisini tarha yetkili dairelere
bildirilir (Md. 5 ve 6). Afet riskli alanlarda da, eğer yapılaşma koşullarını denetleyen bir sit
belirleme işlemi yapılabilirse, bu alanlardaki taşınmazların da tasarrufu kısıtlanmış yapılar
kapsamına alınması ve yukarıdaki yönetmelik hükümlerine göre işlem yapılması uygun
görülebilecektir.

2.3.2.3 2872 Sayılı Çevre Kanunu (11.8.1983 gün ve 18132 sayılı RG; Bu yasa, 3301,
3362, 3416 sayılı yasalar ile değişikliğe uğramıştır)

Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel alanda arazinin en uygun ve


verimli biçimde kullanılması ve korunması; ülkenin doğal zenginliklerinin korunması ve

2-55
geliştirilmesi ile çevre kirlenmesinin önlenmesi için alınacak önlemleri, ekonomik ve
sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre
düzenlemek amacındaki yasada öngörülen yapılanma ve işleyiş ile Bakanlık birimlerine
imar yetkileri verilmiştir.

(a) Çevre Bakanlığı


Çevre konularında, eşgüdüm sağlayan ve politikalar oluşturulmasına öncülük eden
Çevre Müsteşarlığı 1984 yılında Çevre Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüş, 1991 yılında
ise Çevre Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlığın amacı, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi,
kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde
kullanılması ve korunması, ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal zenginliklerin
korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin önlenmesidir.

Bakanlığın görevleri arasında, ‘ekonomik kararlarla ekolojik kararların birarada


düşünülmesine olanak veren doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, çevre düzeni
planları hazırlamak, onaylamak ve uygulanmasını sağlamak’, ‘çevresel etki
değerlendirmesi çalışmaları yapılmasını sağlamak, bunları denetlemek ve izlemek’ gibi
konular da yer almaktadır. Anılan görevler Bakanlığın merkez örgütü içinde ‘Çevresel Etki
Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü’ tarafından yerine getirilmektedir.
Bakanlık çalışmalarında, merkezde ‘Yüksek Çevre Kurulu’ ile ‘Çevre Şurası’ ve taşrada
‘Mahalli Çevre Kurulları’ adıyla kurulan teknik kurulların çalışmalarından
yararlanmaktadır.

(b) Plan Yetkileri


Çevre Yasa’sında 3416 sayılı yasayla yapılan bir değişiklikle, ülke ve dünya
ölçüsünde ekonomik önemi olan çevre kirlenmelerine ve bozulmalarına duyarlı alanları,
doğal güzelliklerin gelecek kuşaklara ulaşmasını güvence altına almak üzere gerekli
düzenlemeleri yapmak amacıyla, ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ olarak ilan etmeye ve bu
bölgelerle ilgili koruma, kullanma ve planlama ilkelerini belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkili kılmıştır. Bu yasanın verdiği yetkiye dayanılarak 1988 yılında Köyceğiz, Fethiye,
Göcek ve Gökova yöreleri ‘özel çevre koruma bölgesi’ olarak ilan edilmiştir. Anılan
bölgelerde koruma, kullanma ve planlama yetkilerinin uygulanmasını sağlamak üzere 1989
yılında 384 sayılı kanun hükmünde kararname ile Başbakanlığa bağlı ‘Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı’ kurulmuş, 1991 yılında 444 sayılı kanun hükmünde kararname ile bu
Başkanlık Çevre Bakanlığı’na bağlanmıştır. Özel Çevre Koruma Başkanlığı, özel çevre
koruma bölgesi olarak ilan edilen alanlarda mevcut çevre düzeni, nazım ve uygulama
planları ile revizyonlarının, tamamen veya kısmen, plan değişiklikleri de dahil olmak üzere,
parsel esasına kadar yaptırılmasına ya da değiştirilmesine karar verebilmektedir.

Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yapılacak her türlü yapı ve tesis, Kurulca
belirlenecek ilkelere göre, Kurul Başkanlığı’nın iznine bağlıdır. Bu amaçla, kat sınırlaması
koyabilmekte, yapıların deniz cephesini en az işgal edecek büyüklükte kalmasını
sağlayabilmekte, kanalizasyonun, atık ve artıkların çevreyi ve denizi kirletmeyecek biçimde
yapılmasını denetleyebilmektedir. Mevcut nazım ve uygulama planlarına ve yasalara aykırı
her türlü yapının yıktırılması yetkisi de, bu özel örgüte verilmiştir.

(c) İlkeler
Yasa’nın 3. maddesi ile, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi görevi özel ve
tüzel kişilerle vatandaşlara verilmektedir. Kent planları için de bu türden bir yaklaşım

2-56
kentte yaşayan herkesin imar konusunda mevzuata aykırı ya da uygunsuz gördüğü her
yönetsel işlem için doğrudan menfaat ilişkisi aranmadan, salt o kentte yaşayan bir kentli
olarak, yargı yoluna başvurması olanaklıdır.

Yasa’da aynı maddede sayılan ilkelerden (c) fıkrasında yer alan, ‘Arazi ve kaynak
kullanım kararlarını veren ve proje değerlendirmesi yapan yetkili kuruluşlar, kalkınma
çabalarını olumsuz yönde etkilememeyi dikkate alarak çevrenin korunması ve
kirlenmemesi hedefini gözetirler’ hükmü ile ‘çevre’ ile ‘kalkınma’ arasındaki çatışma
durumunda, ikincisinden yana bir tavır alınmasının ‘hukuki zemini’ hazırlanmıştır. Aynı
maddenin 3416 sayılı yasa ile değiştirilen (e) fıkrasına göre, ‘Kirlenmenin önlenmesi,
sınırlandırılması ve mücadele için yapılan harcamaların kirleten tarafından karşılanması
esastır’ hükmü getirilmektedir.

(d) Çevresel Etki Değerlendirmesi


Yasa’nın 10. maddesinde, çevre sorunlarına yol açabilecek her kuruluş ve
işletmeden bir ‘Çevresel Etki Değerlendirme Raporu’ istenmektedir. Bu raporda, çevreye
yapılabilecek tüm etkiler, çevre kirlenmesine yol açabilecek atık ve artıkların zararsız hale
getirilme için alınan önlemler belirtilir. Ayrıca, ‘ÇED Raporu’nun hangi tip projelerde
isteneceği, kapsayacağı konular ve onay yetkileri, bu konudaki yönetmelikle
belirlenmektedir. ÇED raporlarında, söz konusu işletmelerin neden olabileceği afet riskinin
belirtilmesi yanısıra, doğal afet etkileri altında işletme ve tesislerin çevre kirlenme
risklerinin ne ölçüde artabileceği belirlenerek afete maruz alanlar için ek önlemler alınması
gereği ilgili yönetmelik maddeleri arasına eklenebilir.

(e) Çevre Kirliliğini Önleme Fonu


Yasa’nın 17. maddesi çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için
Çevre Kirliliğini Önleme Fonu adı altında bir fon oluşturulmasını öngörmekte 18. ve 19.
maddelerde de fonun gelirlerine ve kullanılmasına ilişkin esaslara yer vermektedir.

2.3.2.4 6831 Sayılı Orman Kanunu (8.9.1985 gün, 9402 sayılı RG)

Ormanlar mülkiyet ve yönetim açısından, devlet ormanları; hükmi şahsiyete sahip


kamu müesseselerine ait ormanlar ve özel ormanlar olarak sınıflandırılır. 6831 sayılı
Kanun’un 22.5.1987 ve 3373 sayılı Kanun’la değişik 6. maddesine göre devlet ormanı
niteliğindeki yerlerde her tür işle ilgili sorumlu kuruluş Orman Bakanlığı’dır.

Kanun’un 17. ve 115. maddeleri ve bu Kanun uyarınca çıkarılmış bulunan ‘Arazi


Tahsisleri ve Verilecek İzinlere Ait Yönetmelik’in ilgili hükümleri çerçevesinde turizm
alan ve merkezleri dışında kalan devlet ormanlarında, özel ormanlarda veya hükmi
şahsiyeti haiz kamu kuruluşlarına ait ormanlarda en az 100 yataklı turizm tesisleri; turizm
tesisleri ve turizm hizmetleri bakımından önemli görülen alışveriş merkezi, lokanta ve
akaryakıt istasyonu kurulmak üzere gerçek ve tüzel kişilere Orman Bakanlığı'nca ön izin
verilebilmektedir. Müteşebbisin ön izin süresi içinde yatırım alanının harita ve imar
planlarını hazırlayarak ilgili idarelere onaylatmasından ve ‘Turizm Yatırım ve İşletmeleri
Nitelikleri Yönetmeliği’ne göre onaylanan mimari projelerini ve turizm yatırım belgesini
Orman Bakanlığı’na teslim etmesinden sonra kesin izin verilmektedir. Devlet ormanlarında

2-57
hak sahipleri adına tapuda irtifak hakkı tesisi 115. maddeye göre Maliye Bakanlığı’nın
görüşü alınarak yapılabilir. Verilen izin süresi en fazla 49 yıl olup, bu sürenin bitiminde
uygun görüldüğü taktirde 99 yıla kadar uzatılabilir. Süre sonunda her tür bina ve tesisler
Orman Bakanlığı’nın tasarrufuna geçer.

Tesislerin inşaatına kesin izin tarihinden itibaren bir yıl içinde başlanması ve
inşaatın en geç üç yıl içinde bitirilerek, işletmeye açılması gerekmektedir. İzin alanında
bulunan tesislerde yapılacak ilave ve tadilat projelerine Turizm Bakanlığı’nın onayı üzerine
Orman Bakanlığı’nca izin verilir. Tahsis edilen ormanlık alanlarda izin verilen proje
dışında tesis yapılması durumunda tesislere orman idaresince el konulur ve bu yerleri amaç
dışı kullananlar ile kullanılmasına izin verenler üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır
(Kanun md. 94, Yönetmelik Md. 40).

Kamu müesseselerine ait ormanlar, orman idaresi tarafından, özel ormanlar ise
sahipleri tarafından yaptırılıp orman idaresince onaylanan harita ve amenajman planlarına
göre işletilir ve yönetilir. Bu planlara uygunluk orman idaresi tarafından denetlenir. Ekim
ve dikim suretiyle meydana getirilen özel ormanlar dışındaki özel ormanların 500
hektardan daha küçük parçalar oluşacak şekilde temlik ya da mirasçılar arasında ifraz
yapılarak bölünmesi yasaktır. Ancak şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak
bulunduğu yerlerdeki özel orman alanlarında Kanun’un 17. maddesine göre izin almak ve
yatay alanının %6’sını geçmemek üzere düzenlenecek mevzii imar planlarına göre inşaat
yapılabilir.

Diğer yandan 6831 sayılı Kanun’un 23.9.1983 tarihinde 2896 sayılı Kanunla
değişik 18. maddesine göre orman ürünlerini işleyecek her çeşit fabrika kurulması ruhsat
alınması ile ilgili işlemler saklı kalmak üzere Orman Bakanlığı’nın iznine tabidir. Orman
Kanunu’nda bir diğer önemli madde de, Anayasa’nın 169. maddesi paralelinde 5.6.1986
tarihli 3302 sayılı Kanunla değişik 2b maddesidir. Bu madde, 31.12.1981 tarihinden önce
bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş çeşitli tarım alanları veya hayvancılık
amacı ile kullanılmasında yarar görülen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu
olarak bulunduğu yerleşim alanlarının orman sınırı dışına çıkartılmasını öngörmektedir.

2.3.2.5 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu (11.8.1983 gün ve 18132 sayılı RG)

‘Milli park’, ‘tabiat parkı’, tabiat anıtı’, ‘tabiatı koruma alanı’ gibi özel niteliklere
sahip alanlar tanımlayan (Md. 2) Yasa’da, bu alanların hangi kısıtlar altında kullanılacağı
koşulları belirlenmektedir. ‘Milli park’ karakterine sahip olduğu tesbit edilen alanlar Milli
Savunma, Bayındırlık ve İskan, Kültür, Turizm ve Tarım Bakanlıkları’nın olumlu görüşü
alınarak Orman Bakanlığı’nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu’nda kararlaştırılmaktadır.
‘Tabiat parkı’, ‘tabiat anıtı’ ve ‘tabiatı koruma alanları’ ise, orman ve orman rejimine giren
yerlerde Orman Bakanlığı’nın onayı ile, orman ve orman rejimi dışındaki yerlerde ise ilgili
bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle Orman Bakanlığı’nın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu’nca kararlaştırılır.

Milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı içinde kalan ve kanunun
uygulanması için gerek duyulan Hazine’ye ait olan, devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan ve diğer kamu idareleri ve kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerler gerekli
işlemlerin yerine getirilmesinden sonra Orman Bakanlığı’na tahsis edilir. Milli park, tabiat

2-58
parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı içinde gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmazlar
gerekli görüldüğü taktirde Orman Bakanlığı’nca kamulaştırılır.

(a) Plan
Milli park olarak belirlenen alanlarla ilgili planlama iki aşamadan oluşmakta olup,
1/5000 ve daha küçük ölçekli Gelişme Planları Orman Bakanlığı’nca hazırlanarak,
yürürlüğe konur. Bu planlar genelde mutlak ‘koruma zonu’, ‘tampon zon’ ve gelişme
zonlarını belirler. Bu plan uyarınca yapılaşmaya konu olacak yerler (‘gelişme zonu’) için
hazırlanan uygulama imar planları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca onaylanır. Tabiat
parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı olarak belirlenen yerlerde ise gerekli planlar
Orman Bakanlığı’nca hazırlanarak yürürlüğe konur.

(b) Yapılaşma
Tabiat anıtları ve koruma alanlarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu’nun ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla kullanma izni verilemez. Milli
park ve tabiat parklarında gelişme planlarının kesinleşmesinden sonra kamu yararı
bulunmak koşulu ile turistik amaçlı bina ve tesisler yapılmak üzere gerçek ve tüzel kişiler
lehine Maliye Bakanlığı’nın görüşü alınarak 49, gereğinde 99 yıla uzatılabilecek şekilde
Orman Bakanlığı’nca izin verilebilir. Bu alanlarda planlara uygun olmak koşulu ile kamu
kuruluşları tarafından yapılacak plan, proje ve yatırımlara da Orman Bakanlığı’nca izin
verilebilir ve uygulamalar bu Kanun hükümlerine göre denetlenir. Ancak, Kanun
kapsamına giren yerlerde tarihi ve arkeolojik sahalarda kazı, restorasyon ve bilimsel
araştırmalar Kültür Bakanlığı’nın iznine tabidir. Ayrıca yukarıda belirtilen hükümler saklı
kalmak kaydıyla milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarındaki
planların gerektirdiği her tür hizmet ve faaliyetler ile koruma, yönetim, işletme, tanıtım,
spor, eğlenme ve dinlenme hizmetleri için gerekli altyapı, üstyapı ve diğer tesisler Orman
Bakanlığı’nca yapılır ve yaptırılır.

(c) Koruma
Yasa’nın 14. maddesi, kanun kapsamına giren yerlerdeki yasakları sıralamaktadır.
Buna göre, bu alanlarda ekolojik denge bozulamaz. Yaban hayatı tahrip edilemez. Bu
alanların özellikleri bozulamaz, toprak, su ve çevre kirlenemez. Kamu yararı açısından
vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça hiç bir yapı ve tesis kurulamaz ve
işletilemez. Kanun’un 15. maddesi ile de, kamu kurum, idare ve kuruluşları ve Hazine’ye
ait taşınmaz mallar ile devletin tasarrufu altında bulunan yerlerdeki mevcut açıklıkların, ya
da oluşacak açıklıkların işgali, kullanılması, bu yerlere yapı ve tesis yapılması, bu yapı ve
tesislerin tapuya tescili yasaktır. Bu gibi yapı ve tesislerde hiçbir kayıt ve şart aranmadan
Bakanlıkça el konulacağı hükme bağlanmıştır.
Milli parkların afet bölgeleriyle çakışmasında kamu yararı açısından isabetlilik
bulunsa da bu durum genelleştirilemeyecektir. Ancak bu alanların yerleşme ve
yapılaşmasına ilişkin denetimlerin boşlukta bırakılmaması gereği vardır. Afet bölgeleri için
nazım plan düzeyinde hazırlanacak planların da Bakanlıkça incelenmesi ve görüşünün
alınması zorunlu kılınabilir.

2.3.2.6 3621 Sayılı Kıyı Kanunu (17.4.1990 gün ve 20495 sayılı RG; Anayasa
Mahkemesi kararları, 1.12.1984 gün, 18592 sayılı RG; ek ve değişiklikler yapan
3830 sayılı yasa, 11.7.1992 gün, 21281 sayılı RG)

(a) Doğal Verilere Dayanılarak Alan tanımlaması

2-59
Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğindeki
alanların doğal ve kültürel özelliklerini koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu
yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacındaki yasada öncelikle ‘kıyı kenar çizgisi’
ile buna kara yönünde 100 metre genişliğindeki ‘sahil şeridi’ni tanımlar (Md. 4). Kıyı kenar
çizgisi, valiliklerce, kamu görevlisi jeoloji mühendisi, jeolog veya jeomorfolog, harita ve
kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir plancısı, inşaat mühendisinden
oluşturulacak en az 5 kişilik bir komisyonca tespit edilir (Md. 9).

(b) Plan ve Yapılaşma Denetimi


Kıyıda ve sahil şeridindeki planlar bu Kanun ve yönetmeliğine göre iki bölümden
oluşmakta ve ilk 50 metreyi kapsayan birinci bölümde hiçbir yapıya izin verilmezken,
ikinci 50 metrelik bölümde toplumun yararlanmasına açık günübirlik turizm yapı ve
tesislerine belirli sınırlamalarla izin verilmektedir. İmar mevzuatı veya yerin özelliği
dolayısıyla 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamına girenler, anılan Kanun’un 7.
maddesine göre onaylanarak kesinleşir (Md. 10). Uygulamaların denetimi, belediye ve
mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında ise valilikçe yürütülür. İlgili bakanlıkların
teftiş ve kontrol yetkileri saklıdır (Md. 13).

(c) Suç ve Cezalar


Kanun hükümlerine uyulmadan ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan
yapılar sahiplerine yıktırılır ve müteahhidine, 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen para
cezalarının iki misli para cezası verilir. Öngörülen iş ve işlemleri süresinde yapmayan veya
geciktirenlere veya Kanunu yanlış uygulayan mahalli yönetici ve diğer kamu görevlileri
hakkında ayrıca kanuni takibat yapılır. Para cezalarının ödenmemesi halinde 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır (Md. 15).

Kıyı rejimi ile afete maruz alan ve bölgelerin planlama yakalaşımları arasında
birden fazla yönden benzerlikler kurulabilir. Söz konusu alanların doğal verilere
dayanılarak belirlenip haritalara işlenmesi, bu işlemde bir kaç meslek grubunun ortak
çalışması, sınırlı yapılaşma anlayışı, Bakanlığın denetim yetkileri, aykırı uygulamalarda
ilgili taraflara ve yönetimlere etkin ceza yaptırımlarının elde tutulması farklı ölçütler
geliştirilerek, afet alanlarında da düşünülebilir.

(d) Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (3.8.1990 gün, 20594 sayılı
RG)
Bu yönetmeliğin amacı, deniz, tabii ve suni göller ve akarsularda kıyı kenar
çizgisinin belirlenmesi, kıyıların kullanılması ve korunması ile kıyılarda, doldurma ve
kurutma yoluyla kazanılan alanlarda, deniz ve göllerin kıyılarının devamı niteliğinde olan
sahil şeritlerinde planlama ve uygulama esaslarını belirlemektir (Md. 2). Yönetmeliğin
ikinci bölümü ‘Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonu’, çalışma yöntemi ile kıyı kenar
çizgisi belirleme ve onay süreci ile paftaların çoğaltılması ve aleniyete ilişkin hükümlerden
oluşmaktadır. Buna göre komisyon, valiliklerce kamu görevlisi jeoloji mühendisi, jeolog,
jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar, şehir plancısı, inşaat
mühendisi en az beş kişiden oluşturulur.

Onaylı kıyı kenar çizgisi bulunmayan alanlardaki tespit işlemlerinin valiliklerce bir
program içinde ve en kısa sürede gerçekleştirilmesi esastır. Valiliklerce yıllık tespit
programları hazırlanır. Tespit işlemlerinin kanun, yönetmelik ve bu programlara uygun
olarak yürütülmesi ve tamamlanması için her türlü önlem alınır. Ancak ilgililerin tespit

2-60
talebi halinde, yıllık programda olup olmadığına bakılmaksızın kıyı kenar çizgisi tespiti bu
Yönetmelik esaslarına göre öncelikle yapılır. Kıyı kenar çizgisi tespitleri, muhtemel kıyı
kenar çizgisinden itibaren kara yönünde en az 200 metrelik alanı içeren halihazır harita
üzerine geçirilmesi zorunludur. Valiliklerce yıllık programlarına uygun olarak yapılacak
kıyı kenar çizgisi tespitleri, varsa 1/1000 ölçekli onaylı halihazır harita üzerine, yoksa
1/5000 ölçekli onaylı halihazır harita üzerine, bununda bulunmaması halinde 1/5000
ölçekli askeri harita üzerine geçirilir. İlgililerince kıyı kenar çizgisi tespit talebi halinde,
kıyı kenar çizgisinin onaylı 1/1000 ölçekli halihazır harita üzerine geçirilmesi zorunludur.

Yönetmeliğin 4. maddesinde belirlenen esaslara göre kıyı kenar çizgisi arazide


tespit edilir ve 7. maddede belirtilen onaylı halihazır haritalar üzerine işlenir. Bu şekilde
düzenlenen kıyı kenar çizgisi geçirilmiş halihazır haritalar ve bunların dayanağı belgeler
komisyon tarafından imzalanır. Orijinal pafta, mahallinde tutulan tutanak ve ölçü işlemleri
ile ilgili belgeler valiliğe sunulur. Valilik uygun görüşü ile birlikte bu belgeleri ve konu ile
ilgili diğer belgeleri Bakanlığa gönderir. Uygun görülen kıyı kenar çizgileri Bakanlıkça
onaylanarak yürürlüğe girer. Onaylı orijinal pafta valiliğe gönderilir. Bakanlıkça uygun
görülmeyen kıyı kenar çizgisi paftaları, gerekli düzeltmeler yapılmak üzere valiliğe iade
edilir. Bakanlıkça Valiliğe gönderilen onaylı orjinal kıyı kenar çizgisi paftaları, valilikçe
çoğaltılarak tapu sicil müdürlüğüne, yerel maliye teşkilatına ve tespit belediye hudutları
içinde ise, ilgili belediyesine gönderilir. Onaylı orjinal kıyı kenar çizgisi paftaları valilikçe
muhafaza edilir. Tespit sonucunda kıyıda kalan özel mülkiyete konu arazilerle ilgili tapu
iptal işlemleri ilgili defterdarlıkça yürütülür. Kıyı kenar çizgisi paftaları alenidir. Belediye
veya valilikler kıyı kenar çizgisi paftalarının tamamını veya bir kısmının kopyalarını tespit
edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
Yönetmeliğin üçüncü bölümü kıyılarda yapılacak planlama ile yapılara, dördüncü
bölüm ise sahil şeridinin belirlenmesi ve sahil şeridinde yapılacak planlama ve
yapılanmaya, ilişkin esaslara yer verilmektedir. Beşinci bölüm kontrol, imar mevzuatına
aykırı yapılar ve cezalarla ilgili hükümleri kapsamaktadır. Buna göre, belirlenen sahil
şeritlerinde uygulama imar planı olmaksızın hiç bir yapı ve tesis yapılamaz (Md. 16). Sahil
şeridinde inşaat ruhsatı verilebilmesi için, onaylı imar planı hükümlerine uygun olarak
3194 sayılı İmar Kanunu ve yönetmeliklerine göre işlem yapılarak imar parsellerinin
oluşturulması ve kamuya açık alanların, kamu eline geçmesi şarttır. İnşaat ruhsatı ve yapı
kullanma izni ile ilgili işlemler, 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre yürütülür. Sahil
şeridinde inşaata başlanabilmesi için, yapılacak yapıların toplumun yararlanmasına ayrılmış
yapı olduğunun tapu kütüğünün beyanlar hanesine işlenmesi zorunludur. Kıyılarda,
doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan alanlarda ve sahil şeritlerinde uygulamalar ve
bunların denetimi, belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler, bu alanlar dışında
valiliklerce yürütülür. İlgili bakanlıkların denetim yetkileri saklıdır. Yapılan işlemlerden
Bakanlığa bilgi verilir.

Kanun kapsamında kalan alanlar, belediye veya valiliklerce imar mevzuatına aykırı
yapılanmaların önlenmesi amacıyla sürekli denetim altında tutulur. Bu amaçla gerekli
önlemler valilik ve belediyelerce alınır. Aykırı yapılaşmalara, belediye ve mücavir alan
sınırları içinde belediye başkanları, belediye ve mücavir alan sınırları dışında valiler
tarafından, yapıların sahiplerine ve müteahhidine ayrı ayrı para cezaları verilir (Md. 15).
Para cezası, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinde aynı durum için belirlenen
cezanın iki katıdır. Ruhsat ve eklerine aykırı olanlar süresi içerisinde yıkılarak ruhsat ve
eklerine uygun hale getirilirse para cezası alınmaz. Fenni mesuller hakkında da 3194 sayılı
İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca ceza uygulaması yapılır. Para cezalarında

2-61
7/12/1988 tarihinde kabul edilen 3506 ve 6/12/1989 tarihinde kabul edilen 3591 sayılı
Kanun hükümleri geçerli olmak yanısıra, ödenmeyen cezalar için 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

Afet riski yüksek alanlar da, kıyılar gibi, farklı niteliklere sahip alanlar olarak farklı
planlama ve yapılanma esaslarına bağlı olması gereken yerlerdir. Kıyı Kanunu’nda kıyılar
için öngörülenlerin afet alanlarında da benzer bir kurumlaşma altında benimsenmesi
düşünülebilir. Örneğin, bu alanların tespitinde (farklı bileşime sahip) tespit
komisyonlarının oluşturulması, bu tespitlere göre hazırlanacak haritaların onayı,
hazırlanacak paftaların dağıtımı ve aleniyetinin sağlanması gibi konular afet alanları için de
önerilebilir. Benzer biçimde, bu alanlarda yapılacak yapılaşmalar için sınırlamalar
getirilmesi, bu alanların denetlenmesi ve nihayet öngörülen cezalara ilişkin hükümler, afet
alanları için hazırlanacak planlama ve yapılaşmaya ilişikin sınırlamaları kapsayan bir
yönetmelikte ele alınacak konular arasında yer almalıdır.

2.3.2.7 2960 Sayılı Boğaziçi Kanunu (22.11.1983 gün, 18229 sayılı RG)

Özel bir yasa niteliğindeki İstanbul Boğaziçi’nin kültürel ve tarihi değerlerini ve


doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu
artıracak yapılanmayı sınırlamakta olan Kanun, ‘öngörünüm, geri görünüm ve etkilenme
bölgeleri’ tanımları ile bir ‘mikro-zon’ yaklaşımı örneği oluşturmaktadır.

(a) Plan Kararlarının Tapu Siciline İşlenmesi


Boğaziçi Alanı’nda imar planlarında parseller için belirlenen kullanım kararları
tapu sicillerine işlenir (Md. 3).

(b) Etkin Yapı Denetimi ve Yıkım


İmar mevzuatına aykırı olarak yapılan değişiklikler ve eklentiler, Boğaziçi İmar
Müdürlüğü’nce yıkılır veya yıktırılır. Kullanılan yapıların denetim esasları ve denetim
elemanlarının görev ve yetkileri ile ilgili diğer hususlar İmar ve İskan Bakanlığı’nca
hazırlanacak yönetmelikte belirtilir (Md. 12). Yıkım emri (7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine bağlı kalınmaksızın) mal sahibine, müteahhide bildirilir ya da yapı yerinde
görülebilecek bir yere asılır; bu bildirim onbeş gün içinde tamamlanır. Onbeş gün içinde
yapı, mal sahibi veya müteahhit tarafından yıkılmadığında, yıkım işlemi Boğaziçi İmar
Müdürlüğü’nce yerine getirilir ve yıkım masrafları % 20 fazlası ile mal sahibi veya
müteahhitten tahsil edilir (Md. 13).

(c) Vergi Bağışıklığı


Bu Kanun hükümlerine göre yapı hakkı verilmeyip, ticari geliri de olmayan arsalar
ile üzerinde kültür ve tabiat varlığı bulunan arsalar emlak vergisinden muaftır (Md. 17).

(d) Suç ve Cezalar


İmar mevzuatına ve bu Kanun’a aykırı ruhsat verenler, verilmesine müsaade
edenler, bu Kanun’la verilen görevleri ve bu görevleri belirtilen süre içinde yapmayanlar
veya görevini kötüye kullananlar, 1-3 yıl hapis cezası ile cezalandırılır. Boğaziçi Alanı’nda
tarihi ve doğal güzelliklerin yoğunlaştığı kıyı, sahil şeridi ve öngörünüm bölgesinde doğal
yapıyı tahrip eden veya niteliğini bozanlar, hapis ve ağır para cezası ile cazalandırılırla.
Ayrıca bu kişiler, doğal yapıyı en geç bir yıl içinde aslına uygun hale getirmekten
sorumludurlar. Aksi halde doğal yapı Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nce, masrafları iki katı ile

2-62
uygulayandan ve mal sahibinden müteselsilen tahsil edilerek aslına uygun hale getirilir
(Md. 18).

Boğaziçi yasasındaki kimi uygulamaların afete maruz bölgelerde geçerlik


taşıyabileceği görülmektedir. Afete maruz alanların durumuyla ilgili yapı sınırlama ve
yasaklamalarına ilişkin bilgilerin parsel düzeyinde tapu sicillerine işlenmesi, buna karşılık
vergi muaflığı tanınması, geçici inşaat izni verilmemesi, bu alanların denetimi konusunda,
yerel yönetimlere ek olarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın da etkin bir rol üstlenmesi,
İmar Kanunu’ndaki hükümlerden daha ağır cezalar, afet alanları için de öngörülmelidir.

2.3.2.8. 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname

Anılan Kararnamenin 2. maddesi Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin,


Siirt, Batman, Şanlıurfa ve Şırnak İlleri içinde nazım ve uygulama imar planları ile
revizyonlarının tamamını veya bir kısmını plan değişikliği dahil ada ve parsel bazına kadar
yapma yetkisini idareye vermiştir. Kararname ayrıca, idarenin görev alanına giren
konularda 1580 sayılı Belediye Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu ve diğer Kanunların ilgili
idarelere verdikleri imar ve altyapıya ilişkin hak ve yetkilerin GAP İdaresi tarafından
kullanılacağını belirtmektedir. GAP İdaresi, Türkiye’de bölge ölçeğinde yerel yönetimler
yanısıra, imar işlevlerinin toplulaştırılmasına ilişkin önemli bir örnek oluşturmaktadır.

2.3.2.9 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine Dair Kanun


(27.11.1994 gün, 22124 sayılı RG; 1997 tarihli 4232 sayılı yasa ile değişik)

Anılan Kanun’un 41. maddesi, İmar Kanunu’nun 9. maddesine bir fıkra


eklemektedir. Buna göre, belediye hudutları ve mücavir alanlar içerisinde bulunan ve
özelleştirme programına alınmış kuruluşlara ait arsa ve arazilerin, ilgili kuruluşlardan
(ASKİ, İSKİ, Belediyeler, Mimarlar Odası) gerekli görüş alınarak, çevre imar bütünlüğünü
bozmayacak mevzii imar planları ve buna uygun imar durumları Özelleştirme Yüksek
Kurulu’nca onaylanmak suretiyle yürürlüğe girecek ve ilgili belediye bu arsa ve arazilerin
imar fonksiyonunu beş yıl süre ile değiştiremeyecektir. Kanun’un 19. maddesi,
özelleştirme programındaki kuruluşların devri, ifrazı, irtifak, intifa, işletme ve kira
haklarının devir ve tasfiyesinde Özelleştirme İdaresi’nin görüşünün alınması koşuluyla
Maliye Bakanlığı’nın yetkili olduğunu ve bu taşınmazlara ilişkin olarak 3194 sayılı yasanın
ifraz ve tevhid ile ilgili 15. ve 16. maddelerinin uygulanmayacağını belirtmektedir. Ayrıca
Kanun’un 3. maddesi, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun, başbakanın belirleyeceği bir
Devlet Bakanı, Özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı, Maliye, Sanayi ve Ticaret
Bakanı’ndan oluşmasını öngörmektedir.

2.3.3 Taşınmazlarla İlgili Yasa ve Yönetmelikler

2.3.3.1 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu (11.8.1970 gün ve 13576 sayılı RG; Bu yasa,
1610, 2350, 2536, 2587 ve 3239 sayılı yasalarla değişikliklere uğramıştır.)

Bina, arsa ve arazi olmak üzere tüm taşınmazların genel vergilenmesi konularını
kapsayan bu yasada, her taşınmaz türü için ‘mükellef’, ‘muaflık ve istisnalar’, ‘matrah ve
nispet’, ‘tarh ve tahakkuk’ ile sorumluluklar belirlenmiş; uygulama yöntemleri ‘müşterek

2-63
hükümler’de anlatılmıştır. Ayrıca, bu yasaya ilişkin Tüzük’te (15.3.1972 gün ve 14129
sayılı RG), her üç taşınmaz türü için değerlendirme yöntemleri ayrıntılarıyla
tanımlanmıştır.

(a) Daimi Muaflık Koşulları


Yasa’nın 4. maddesinde yer alan ‘daimi muaflık’ koşulları ile altyapı ve hizmet
yapıları, diğer kamu yapıları, yabancı elçilik yapıları ve benzerleri sürekli olarak emlak
vergisinden muaf tutulmuşlardır. Afet koşullarına dayanıklı yapılaşmanın öncelikle kamu
kesiminde gerçekleştirilmesi gerektiği öngörüsü ile, bu muaflıktan yararlanmanın ‘yapı
denetim belgesi’ almış olmakla sağlanabileceği; yoksa, taşınmazdaki ‘daimi muaflık’ın
(örneğin beş yıl süreli) bir ‘geçici muaflık’a dönüştürüleceği koşulu, hem yapı sigortası
sektörünün kamu kesimi öncülüğünde yerleştirilmesini; kamu/altyapı/hizmet yapılarında
‘sağlamlık, güvenlik, sağlık, nitelik’ konularının önemli görüldüğü, ve afetlere duyarlı bir
vergilemenin kamu yararına olduğu; afetlerin özel, kamu, yabancı yapıları ayırdetmeyeceği
gerekçeleriyle savunulabilir.

(b) Geçici Muaflıklar


Yasa’nın 5. maddesi ile tanımlanan ‘geçici muaflıklar’, konut yapımını özendirmek
amacıyla ilk beş yıl boyunca vergi değerinin dörtte birini bağışlamaktadır. Bu yaklaşımla,
afet etkilerini azaltmada uyumlu davranılan taşınmazlar için özendirici olmak üzere, ‘vergi
dönemi için geçerli yapı sigortası yaptırmış bulunan taşınmazlardan bina vergisinin dörtte
üçü alınır. Gereken hallerde Belediye Meclisi, bu oranı ½’ye kadar indirebilir’ gibi bir
koşul eklenebilir. Bu tür bir önlemin, Belediye ve yerel yönetimlerin gelir tabanlarını
daraltacağı tartışmasına karşı, yönetimlerin yükümlü oldukları halde yerine getiremedikleri
yapı denetim işlevlerinin bu yolla (kısmen de olsa) karşılanacağı (daha doğrusu, bu işlev
başkalarınca karşılandığı oranda gelirden mahrum kalacakları) savunusu yapılabilecektir.

(c) Afet Alanlarında Vergi Muaflığı


Aynı maddenin (c) fıkrasında, doğrudan afet koşullarına gönderme yapılmakta ve
afetlere konu olan yerlerde bu olaydan sonra 10 yıl içinde yapılacak yeni yapılara muaflık
tanımaktadır: ‘Deprem, su basması, yangın gibi tabii afetler sebebiyle binaları yıkılan ve
kullanılmaz hale gelen, veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri
(deprem hariç) afetlerle zarar görmesi muhtemel yerlerdeki binaların vergi mükellefleri
tarafından afetin vukubulduğu veya afete maruz bulunduğunun yetkili kuruluşça tebliği
tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde afetin vukubulduğu yerde veya kamu
kuruluşlarınca gösterilen yerlerde inşa edilen binalar inşalarının sona erdiği yılı, kamu
kuruluşlarınca ilgili kanunlarına göre inşa olunup hak sahiplerine teslim edilen binalar
devredildikleri yılı takibeden bütçe yılından itibaren 10 yıl süre ile geçici muafiyetten
faydalandırılır. Şu kadar ki, kamu kuruluşlarınca afet bölgesi olduğu nedeniyle inşaat
yasağı konulan yerlerde yapılan binalar için bu muafiyet uygulanmaz. Muafiyetten
yararlanacak mükellefler, İmar ve İskan Bakanlığı’ndan veya bu Bakanlığın yetkili kıldığı
kuruluşlardan afete maruz kaldıklarına dair alacakları bir belgeyi vergi dairesine ibraz
etmeye mecburdurlar.’ Yasa hükmü afete uğramış ve uğrama olasılığı bulunan alanları
ayrıştırmakta, her iki alan ve koşulda da vergi mükelleflerine muaflıklar tanımaktadır. Afet
bölgelerinde yapılaşmayı özendirip adeta ödüllendiren bu hükmün, yalnızca ruhsat almış,
‘özel denetim belgesi’ almış, ya da önceden sigortalanmış bulunan yapı sahipleri için
geçerli olmak üzere düzeltilmesi yerinde bulunabilir.

2-64
(d) Afet Koşullarında Vergi Mükellefiyeti
Mükellefiyetin başlama ve bitmesini tanımlayan 9(c) fıkrasının son iki
paragrafında, yanan, yıkılan, tamamen kullanılmaz hale gelen ya da ‘vergiye tabi iken
muaflık’ koşullarını kazanan binalardan dolayı yükümlülük, bu olay tarihini izleyen
taksitten itibaren sona ereceği; oturulması ve kullanılması yasaklanan binaların
vergilerinin, yükümlülerce, durumun vergi dairesine bildirilmesi ya da vergi dairesince
belirlenmesi üzerine, bu olay tarihinden sonra gelen taksitlerden başlayarak, bu durum
sürdükçe alınmayacağı hükme bağlanmıştır. Gerek burada, gerekse 4. maddede eksik
görülen, ‘Afete maruz ilan edilen alanlarda mevcut, ruhsatsız ve ilgili yerel yönetimlerce
oturulması ve kullanılması riskli bulunan binalarda vergi muaflığı uygulanmaz’ hükmüdür.

(e) Belediye Yetkileri


İmar planlarının amaçlarına uygun olmak ve planın yapılaşma-işletme hedeflerine
erişmek üzere, emlak vergilerinin belirlenecek bir orana (%50?) kadar geçici süreler için
azaltma genel yetkisinin (yönetmelikle) belediyelerce kullanılmasında yararlar bulunabilir.
(f) Vergi Değerini Değiştiren Haller ve Sigorta
Yasa’nın 33. maddesinde, vergi değerinin değişmesine yol açan nedenler arasında,
‘binanın yanması, yıkılması ya da başka nedenlerle bütünüyle ya da kısmen harabolması’,
‘tarım yapılan bir arazinin tabii bir afet veya arıza nedeniyle tarıma elverişsiz hale gelmesi’
koşulları sayılmakta, afetler ve vergi rejimi değişikliği arasında ilişkiler kurulmaktadır. Bu
bağlamda, bir yapının sigorta kapsamına alınmasının da vergi yükümlülüğünde bir
değişiklik nedeni olarak görülmesi olanaklıdır.

(g) Taşınmaz Vergi Tabanından ‘Afetler Fonu’na Katkı


Yasa’nın 38. maddesinde, toplanan vergilerin paylaşılması söz konusu edilmekte,
‘belediyeler tarafından tahsil edilen emlak vergisinin %15’i il özel idarelerinin payı, 3030
sayılı Kanun’un uygulandığı şehirlerde il özel idareleri payı ayrıldıktan sonra kalan
miktarın %20’si büyükşehir belediyesi payı olarak ayrılır’ denilmektedir. Burada, (afet
bölgelerinde) %1 gibi bir küçük payın dahi, ‘Afetler Fonu’na aktarılması önemli bir katkı
sağlayacaktır.

(h) Vergi Haritaları ve Afet Alanları


Yasa’nın 29. ve 31. maddeleri uyarınca düzenlenen Tüzük’ün 5. maddesinde,
belediyelerin hazırlamakla yükümlü tutuldukları ‘Vergi Haritaları’nın düzenlenmesinde,
afete maruz alanlara ilişkin verilerin gösterilmesi tamamlayıcı bir işlem olacaktır.

2.3.3.2 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (2.7.1965 gün, 12038 sayılı RG; Bu yasa, 2814,
3227 sayılı yasalarla değişiklik ve eklemelere konu olmuştur.)

Türkiye’deki yapı stokunun nitelikçe daha üstün olan kesimlerinin hemen hepsini
kapsayan özel mülkiyet ve taşınmaz ilişkileri bu yasada tanımlanmakta; genellikle
yapılaşma sırasında kurulan ‘kat irtifakı’, kullanma sırasında ise ‘kat mülkiyeti’ne
kapsamında yer alan hak ve sorumluluklar belirlenmektedir. Bir taşınmazın gerek yapımı,
gerekse işletilmesi sırasında ilgili tarafların ve ‘kat malikleri’nin karşılıklı yetki ve
yükümlülüklerinin ayrıntılarıyla belirtildiği yasada, bir otokontrol sistemi geliştirilmiş
bulunmaktadır. Bu düzenin, yapı denetim sisteminin güçlendirilmesinde tamamlayıcı
işlevler üstlenmesi olasıdır:

(a) Yapı Sigortası Giderlerine Katılım ve Yükümlülükler

2-65
Yasa’nın 21. maddesinde yapının sigorta edilmesi halinde (çoğunluk oyuna bağlı),
hak ve sorumlulukların nasıl dağılacağı belirlenmiştir. Buna göre, anataşınmazın kat
malikleri kurulunca belirlenecek değer üzerinden sigorta edilmesi durumunda kat malikleri,
sigorta giderlerine, arsa payları oranında katılırlar. Sigorta giderleri gibi, sigorta
alacaklarının da nasıl paylaşılacağı belirlenmiştir. Buna göre, anataşınmazın tümünün
harap olması halinde alınacak sigorta bedeli, aksine sözleşme olmadıkça, kat maliklerine,
arsa payları oranında paylaştırılır. Yalnız bir veya birkaç bağımsız bölüm veya eklenti veya
ortak yerlerden bir kısmı hasara uğramışsa, alınacak sigorta bedeli hasara uğrayan yerlerin
onarımına arsa payları oranında harcanır. Kat malikleri, kendi bağımsız bölümlerini ayrıca
sigorta ettirebilirler; bu durumda alınacak sigorta bedeli, anagayrimenkulün sigorta
bedelindeki payları da ayrıca saklı kalmak üzere, yalnız kendilerine ait olur. Yasadaki
önlemler nedeniyle afetlere maruz bölgelerde afet sigortasının zorunlu tutulması halinde,
uygulamada belirsizlik ve sorunlarla karşılaşılmayacağı düşünülmektedir.
(b) Yapılaşma Standartlarının Otokontrolü
Yasa’nın 17. maddesinde, taraflar arasında yapım sırası ilişkileri düzenleyen irtifak
sözleşmelerinin, hem tarafları hem de yapım sürecini bağlayan niteliği açıklanmaktadır.
Buna göre, ‘kat irtifakı sahipleri, ortak arsa üzerinde yapılacak yapının, sözleşmede yazılı
süre içinde başlaması ve tamamlanması için kendilerine düşen borçların yerine
getirilmesini, karşılıklı olarak isteme ve dava etme hakkına sahiptirler.’ Bu açıdan, yapı
uygulama işlerinin denetiminde afetlere dayanıklılık konusunda nitelik güvencesi sağlayan
bir süreç, standart ve ilkeler belirlenmesi durumunda, bunların irtifak sözleşmeleri
kapsamında benimsenmesi ve otokontrolün sağlanması için elverişli bir ortam sağlanabilir.
Gerekirse yapı denetimine ilişkin koşullar bu madde kapsamına da açık olarak alınabilir;
taraflar müteselsil olarak sorumlu tutulabilir.

(c) İrtifak Sözleşmelerinin Tapu Kayıtlarına Tescili


Yasa’nın 14. maddesinde irtifak sözleşmeleri kapsamında başlanacak ya da
yürütülmekte olan yapı işlerinin tapuda kayıtlanarak taraflar açısından güvenceli bir
statünün kazanılması işlemleri için gerekenler açıklanmaktadır. Buna göre, ‘henüz yapı
yapılmamış veya yapısı tamamlanmamış bir arsa üzerinde kat irtifakının kurulması ve tapu
siciline tescil edilmesi için o arsanın malikinin veya bütün paydaşların dilekçe ve ilgili
belgeleri tapu dairesine vermeleri’ gerekir. Afetlere konu olan bölgelerde, irtifak
sözleşmeleri yoluyla bu maddede sıralanan belgeler kapsamında, yapı sürecinin
otokontrolüne ilişkin yeni denetim ve izleme güvenceleri geliştirilebilir; ‘sigorta vaadi’ ya
da benzeri, ‘nitelik denetleyen’ ve ‘teknik yeterlik’in sağlandığını kanıtlayan, yapı işlerinin
istenen standart ve yöntemlere uyumla yürütüldüğünü gösterir belgeler de istenebilir.

2.3.3.3 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu (8.11.1983 gün ve 18215 sayılı RG)

‘Kamu yararı’ bulunması durumunda taşınmazların kişilerden Devlet ve kamu tüzel


kişilerine devrini olanaklı kılan bu yasa, kamulaştırma yapabilecek ‘merciler’i, bedel
tespitine ilişkin esasları, işlemlerin sırasını, kamulaştırmadaki (kısmi kamulaştırma, irtifak
kurma, el koyma, trampa ve acele kamulaştırma gibi) özel yöntemleri ve yargı yolu
konularını kapsamaktadır. Yasa’da afetlere konu olabilecek taşınmazlara ilişkin herhangi
bir tanım ya da hüküm yer almamıştır.

(a) Kamulaştırma Bedelinin Afet Alanlarındaki Taşınmazlarda Ödenme Biçimi


Yasa’nın 3. maddesi, kamulaştırma bedelinin nakit ve peşin ödenmesi ilkesini
belirlemiştir. Ancak, Bakanlar Kurulu’nca belirlenen ‘büyük enerji ve sulama projeleri ile

2-66
iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm’ amaçlı kamulaştırmalar eşit taksitlerle beş yıllık ödeme yöntemine olanak
tanımaktadır. Afet önleme ya da afet zararlarını giderme amaçlı (imar planı kapsamı içinde
ya da ayrı) ‘proje’lerde de kamu yararı bulunduğu anlayışı ile, bu amaçla yapılacak
kamulaştırma işlemlerinin 3. madde kapsamında yürütülmesi uygun olacaktır.

(b) Kamulaştırma ve İrtifak Kurma


Yasa’nın 4. maddesinde, ‘Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması yerine
amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya
kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak kurulabilir’ denilmektedir. Bu hüküm,
elektrik yüksek gerilim ya da doğal gaz şebekelerinin özel araziden geçirilmesinde yaygın
kullanım bulmaktadır. İmar amaçlı kullanımı için bu maddenin (imar planı kapsamında ya
da dışında) kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulması olanağını sağlaması ve bunun bir
özel irtifak biçimi olan imar haklarının satın alınması (purchase of development rights) için
kullanılabilmesi, gerek afet etkilerinin azaltılması amaçlı fiziki düzenlemelerde, gerekse
imar planlamasının başka hedefleri için önemli bir araç oluşturabilir. Bu araç, ‘imar hakkı
aktarımı’ (transfer of development rights) yöntemi ile birlikte planlama uygulamalarının
güçlenmesine katkıda bulunacaktır. Afetlere konu alanlarda bu uygulama ile: (i)
yapılaşmanın önlenmesi amacıyla imar hakkının kamulaştırılması, (ii) bu irtifakın
sürekliliğinin korunması, (iii) kamulaştırma bedelinin (hiç değilse bir bölümünün) kıymetli
kağıt ile ödenmesi, (iv) bu irtifakın tapuya tescil edilmesi sağlanmalıdır.

(c) Onaylı İmar Planlarının Yaptırımı


Yasa’nın 6. maddesinde, ‘kamu yararı’ kararını onaylama yetkisindeki kişiler
tanımlanmakta, ayrıca ‘onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve
projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve
onaylanmasına gerek yoktur’ denilmekte ve yetkili uygulama organınca doğrudan
kamulaştırma işlemine başlanabileceği belirtilmektedir. İmar planı kapsamında
gösterilecek ‘afete maruz’ alanlarda, afet zararlarını azaltma ve giderme amaçlı kararların
uygulanması için burada yer alan taşınmazların kamulaştırılmasında da ayrı bir onaya gerek
kalmamalıdır.

(d) 'Afete Maruz’ Taşınmazların Kamulaştırma Öncesinde Tapu Siciline


Kayıtlanmaları
Yasa’nın 7. maddesi, kamulaştırmayı yapacak İdare’nin ödevlerini sıralamaktadır.
Ölçekli plan yapılması, tapu kayıtları ile vergi beyan ve değerlerinin elde edilmesi,
kamulaştırma yapılmamış da olsa bu kararın tapu siciline şerh verilmesi (2 yıl için geçerli)
için bildirme işlerini belirlemektedir. Tapu Dairesi de, mülkiyette zaman içinde meydana
gelebilecek değişiklikleri, kamulaştırmayı yapacak İdare’ye bildirmekle yükümlüdür. İmar
planlarında afetlere karşı alınacak önlemler kapsamında, (üzerinde yapı bulunsun
bulunmasın) ‘kusurlu zemin koşullarına sahip arazi ve arsalar’ın tespiti ile bu taşınmazların
(süresiz) kamulaştırma konusu olabileceği kaydının tapu siciline işlenmesi sağlanabilir.

(e) Kıymet Takdir Komisyonlarında Belediye Vergi Memurlarının Yer Alması


Yasa’nın 10. maddesinde belirlenen ‘kıymet takdiri komisyonlarında’ belediye
vergi memurlarına yer verilmemesi önemli bir eksikliktir.

(f) Afete Konu Taşınmazlara Acele Kamulaştırma Yolunun Açık Tutulması

2-67
Yasa’nın 26. ve 27. maddelerinde tanımlanan ‘trampa yoluyla kamulaştırma’ ve
‘acele kamulaştırma’ yöntemlerine, öncelikli kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle ‘afet
etkilerini hafifletme’ ve ‘afet zararlarını giderme’ amaçlı işlemlerde başvurma yolunun açık
tutulması gereği vardır. Böylece, afete maruz arsa ve arazi ile ‘özürlü yapılaşma’ üzerinde,
‘acele kamulaştırma, trampa ve taksitli ödeme’ tehditlerinin, idarelere hızlı davranma
olanağı sağlamak kadar, bu alanlarda yapılaşmayı caydırıcı katkıları da olacaktır.

2.3.3.4 2644 Sayılı Tapu Kanunu (29.12.1934 gün ve 2892 sayılı RG; bu yasa, 3278,
2421, 5520, 3000, 6217, 3678 sayılı yasalarla değişikliklere uğramıştır)

Yok olan ve yeni oluşan yer ve alanların ve sahiplerinin belirlenmesi, taşınmazların


kayıtlanması, bunların özelliklerinin ya da sahiplerinin değişmesi durumlarında izlenecek
yöntemleri tanımlayan Yasa, taşınmazların afete maruz olup olmadıkları konusuna yer
vermemiştir. Taşınmazların doğal afetlere maruz kalma özelliklerinin tapuda sicilinde yer
alması, yok olan ve yeni yaratılan taşınmazların kayıtlanması kadar önemli bir doğal
veridir. Bunlara ilişkin bilginin, piyasa ilişkilerinde de önemli etkisi olacağı açıktır. Afete
maruz arazi ve özürlü yapılara ilişkin bilginin kayıt altında tutulması, temel bir kamu ödevi
olarak değerlendirilmelidir.

(a) Afetler Nedeniyle Oluşan ve Yok Olan Taşınmazlar


Yasa’nın 8-15. maddelerinde, ‘denizin doldurulması’, ‘bataklıkların kurutulması’,
‘nehirlerin doldurma hareketleri’ ile meydana gelen yer ve alanların, öncelikle komşu
taşınmaz sahiplerine, yoksa başkalarına satılması ya da kamulaştırılması ilkesiyle yapılacak
işlemler sıralanmaktadır. Aynı şekilde, ‘göl ya da nehrin istila etmesi’ ile yok olan yer ve
alanların sahiplerine de ‘muadil arazi’nin parasız verilmesi sağlanmaktadır. Bu kapsamda,
afetler nedeniyle oluşan ya da yok olan yer ve alanların da, ilgili belediye ya da valilikçe
belirlenip bildirilmesi üzerine, kayıt altına alınması hükümlerine yer verilebilir.

(b) Afetlere Maruz Alanlara Ait Haritaların Öncelikle Yapılması


Yasa’nın 32. maddesinde, ‘planı veya resmi şekilde yapılmış haritası bulunan’
taşınmazların ‘kazaen ya da rızaen’ parçalara ayrılmasında harita yapılması zorunlu
tutulmaktadır. Bu madde kapsamında, afetlere maruz alanlardaki arazi ve yapıların
belirlenerek plan kapsamında gösterilmeleri, plan dışında kalan yerlerin ise öncelikle
haritalarının çıkarılması ödevleri ilgili belediye ve valiliklere verilmelidir. Bu bilginin Tapu
Daireleri’ne iletilmesiyle taşınmazların bu özelliklerinin tapuya tescilinin zorunlu
tutulması, önemli bir yetersizliği karşılayacaktır. Söz konusu görevler ‘afetler yasasında’
yer almaktaysa da bu işlemlerin afet oluşumu öncesinde düzenli olarak yerine getirilmesine
destek olunması amacıyla bu yasada da yer alması yerinde görülebilir.

2.3.3.5 3402 Sayılı Kadastro Kanunu (9.7.1987 gün 19512 sayılı RG; Bu yasa ile 2613 ve
766 sayılı yasalar yürürlükten kaldırılmıştır)

Taşınmazların haritalanması ve tapu sicillerinin oluşturulması amacını taşıyan


Kadastro Kanunu’nda, doğrudan afetlere ilişkin herhangi bir hüküm yer almamakla
birlikte, imar planlamasına girdi olabilecek afet alanlarına ilişkin bilgilerin gerek haritalara,
gerekse tapu sicillerine işlenmesi konularında geliştirilecek tamamlayıcı hükümler içermesi

2-68
olasıdır. Yasa’da kadastro çalışmalarına ilişkin esaslar, sınırların ve mülkiyet haklarının
tespiti işlemleri, duyuru ve itiraz yöntemleri, özel yargı sistemi işleyişi belirlenmiştir.
Genelde, yerleşim ve orman alanları dışında kalan tarımsal alanların kamu ve özel
mülkiyete ayrıştırılarak hak sahiplerinin belirlenmesini sağlayan yasa, ‘kadastro
mahkemeleri’ yanısıra, idari sınırlarla çakıştırılan ‘kadastro bölgelerini’, işlemleri yürüten
‘kadastro teknisyenleri’ni, ‘kontrol elemanları’nı, ‘bilirkişiler’i, yönetmelikle oluşturulan
‘kadastro komisyonları’nı görev ve sorumluluklarıyla tanımlamaktadır. Yasaya
dayanılarak, ‘kadastro çalışma alanı sınırlarının belirlenmesi’, ‘kadastrosu yapılan yerlerde
emlak vergisi kıymeti belli olmayan taşınmaz malların kıymetini takdir etme usul ve
esasları’, ‘taksim sebebiyle ayırma ve birleştirmelerde uygulanacak usul ve esaslar’
konuları ile birlikte 11 yönetmelik çıkarılmıştır.

(a) Taşınmaz Malların Sınırlarıyla Belirlenmesi


Yasa’nın 7. maddesinde, sınırlama işlemlerinin teknisyenlerce (bilirkişi görüşlerinin
de alınarak) yürütüleceği açıklanmaktadır. Sınırlama işlerinde afetlere maruz bölgeler için
bir ayrıcalık öngörülmediği gibi, jeolog ya da jeomorfolog gibi yerbilim uzmanları
görüşlerine de gerek görülmemiştir.

(b) Taşınmaz Nitelikleri ve Mülkiyet Haklarının Belirlenmesi


Yasa’nın 13-18. maddelerinde, tanımlanan taşınmazlarda mülkiyetin (hizmet
malları, orta malları, kamu malları ve kişilere ait olmak üzere) belirlenmesi işleri ile, ‘ihya
edilen taşınmazlar’, ‘sulu’ ve ‘susuz’ topraklar gibi niteliklere bağlı koşullar açıklanmakta,
ancak afetlere maruz alanlarda yer alan taşınmazlara ilişkin bir tanım ve koşul yer
almamaktadır.

(c) Kadastro Mahkemeleri


Her kadastro bölgesinde kurulabilen ve Adalet Bakanlığı kararlarıyla kaldırılabilen,
Asliye Mahkemesi kimliğindeki Kadastro Mahkemeleri, taşınmazların ‘tescil, mülkiyet
hakları, sınırları, veraset, kayyum tayini, ihtiyati tedbir’ v.b. konularda uyuşmazlıkları
çözmekle yükümlüdür. Kadastro Mahkemeleri, verdikleri kararlarda bağlayıcı oldukları
gibi, para cezaları dışında hapis cezalarına kadar uzanan yaptırımlara sahiptirler.

Kırsal taşınmazların ve sahipliğinin tesbiti işlerinde gerekli görülen bu tür bir


uzmanlık mahkemesine, hızlı ve disiplinsiz biçimlerde kentleşen Türkiye’de kentsel alanlar
için başvurulmamış olması açıklanması kolay olmayan bir özelliktir. Oysa Türkiye’deki
imar işleri, gerek yaşanan yoğun kentleşmenin boyutları ve karşılaşılan uyuşmazlık ve
kural tanımazlıklar nedenleriyle, gerekse konunun kendine özgü bir uzmanlık alanı olması
bakımından güçlü ‘İmar Mahkemeleri’ni gerekli kılmıştır. Bu anlayış ve cezai yaptırımların
güncel trafik suçları kapsamında da tartışıldığı Türkiye’de, benzeri önerilerin kronik
sorunlara sahip kentleşmeye ilişkin olarak görüşülmesi de önümüzde duran bir seçenektir.

(d) Öncelikli Kadastro


Yasa’nın 39. maddesi kimi yerlerde kadastro işlerinin öncelikle tamamlanacağını ve
gerekirse bu teknik işlerin ihale yolu ile yaptırılabileceği ayrıcalıklarını belirlemiştir. Bu
bakımdan, kaynak bulunduğu ölçüde, afet alanlarına ilişkin kadastro işlerinin öncelikle
tamamlanması için başvurulabilecek yöntemler belirli bulunmaktadır. Buradaki amaç,
‘afetler yasası’nda uygulandığı biçimiyle afet sonrasında öncelikli işlemlere başvurulması
değil, afete olasılığına sahip alanlarda bu hizmetlerin önceden görülmesidir.

2-69
(e) Yerleşim Alanlarında Kadastro
Kadastro Kanunu, ilke olarak kırsal kesimde (ve bir defaya özgü olarak) tespit
çalışmaları yapılmasını öngörmekle birlikte, 44. maddede Toplu Yapıların Kadastrosu
konusunda, ‘kooperatif, şirket v.b. toplulukların birden çok yapı ve tesis yaparak sahip
oldukları taşınmaz malların, kendi imar veya vaziyet planları dikkate alınarak ve
gerektiğinde birleştirerek veya parçalara ayırarak, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre
bağımsız bölümler şeklinde tespitleri yapılır. Bunun için tüzelkişilerin genel kurul ya da
yönetim kurul kararlarına dayanılarak kadastro tespitleri yapılır. Bu tespitler bütün
hissedarları bağlar. Daha önce kadastrosu yapılmış bu gibi taşınmaz malların, talep üzerine
ikinci defa kadastrosu yapılabilir’ hükmünü getirmekte; ayrıca 46. maddede ‘Hazine adına
tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskan suretiyle veya toprak tevzii suretiyle verilen yerler
(işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmaksızın, hak sahipleri adına tespit
ve tescil olunur. Bu şekilde hak sahipleri adına tespit ve tescil işlemleri gerçekleşinceye
kadarki süre içinde evvelce tahakkuk ettirilenler de dahil olmak üzere ecrimisil alınmaz’
denilmektedir. Yerleşim yerlerinde, bu işlemlerin yürürlükteki imar planlarına ve
amaçlarına bakılmaksızın yapılması kadar, afetlere konu olabilecek alanların da bu işlemler
dışında tutulmamış olması sakıncalar yaratmaktadır. Söz konusu hükümler, özellikle büyük
şehirlerin çeperlerinde yer alan kaçak yapılaşmanın meşrulaştırılmasına yaramaktadır.

2.3.4 Yapılaşmayı Yönlendirme Etkileri Bulunan Mevzuat

2.3.4.1 2981 Sayılı ‘İmar Affı’ Kanunu (İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara
Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun) (8.3.1984 gün ve 18335 sayılı RG; 3290 ve 3366
sayılı yasalarla değişikliklere konu olmuştur)

‘İmar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki’ tüm
kaçak yapılaşmanın ‘tespit, değerlendirme, uygulama’sına ilişkin ilkeleri belirlemek ve altı
aylık (özel durumlar için 12 aylık) bir başvuru süresi ile sınırlı kalmak ve bu yapıları
biçimsel olarak yasal statüye kavuşturmak amacındaki bu yasa, ‘bir defaya özgü’ bir
uygulamadır. Kaçak yapıların, ‘kendisinin/kamunun/başkasının’ arsasında yer almasına
göre ve ‘muhafaza edilecek/ıslah edilerek muhafaza edilecek/yasadan yararlanamayacak’
olmak üzere üç sınıfa ayrılıp ayrı süreçler izleyerek tapu verilmesi öngörülen yasada, bu
işlemler karşılığında ‘cezai harçlar/arsa bedelleri/düzenleme ortaklık payları’ belirlenmiştir.
Yasa ve ilgili yönetmelikler kapsamında, ‘tahsis belgesi/geçici ruhsat/ıslah imar planı’ gibi
tanımlar getirilmiştir.

Planlama ve yapılaşma denetiminden kaçırılarak gerçekleştirilmiş bulunan kent


parçalarını ve yapı stokunu, ‘yeminli özel teknik büro’ların varsayımsal teknik
denetiminden geçirmekle yetinen meşrulaştırma süreci, teknik koşullara ve hukuka aykırı
yapı stokuna ilişkin kamu sorumluluğunun da özel bürolar marifetiyle biçimsel olarak
bertaraf edilmesini sağlamıştır. Oysa, düşük standartlarda ve yetersiz teknik koşullarda
üretilmiş bu yapı stokunun kendisi sağlamlık açısından doğrudan bir afet yaratıcısıdır.
Ayrıca yer aldıkları marjinal konumlar, sel yatakları, sağlam olmayan zeminler, aşırı eğimli
yüzeyler gibi yerlerde bulunmaları nedeniyle de söz konusu yapılaşma afetler açısından
aşırı riskler altındadır. Ne var ki ‘İmar Affı’ Kanunu, afetlere ilişkin herhangi bir önlem ve
duyarlılık taşımamaktadır. Toplumsal ihtiyaçların ve teknik zorunlulukların bu ölçeklerde

2-70
gözardı edilmesinin önlenebilmesi için bu alanda Anayasal yasaklar geliştirilmesi gereği
vardır.

(a) İstisnalar
Yasa’nın 3. maddesinde yasa hükümlerinin uygulanmayacağı yerler belirlenmiş;
İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nda, askeri alanlarda, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca tanımlanan alanlarda ‘kaçak’lık statüsünün
giderilemeyeceği açıklanmış; ancak afetlere konu alanlarla ilgili bir istisnanın da gerekli
olduğu anlayışı ifadesi yer bulamamıştır. Aynı konu 14. maddede ‘bu kanun
hükümlerinden yararlanamayacak olanlar’ başlığı altında (su havzaları, turizm teşvik, sivil
havacılık, kıyılar, kara ve demiryolları v.b. alanlar ile) ayrıntılandırıldığı halde, afetlere
konu alanlarda yer alan kaçak stokun bu özelliğinin giderilmesinde ayrıcalıklı önlemler
alınması gerektiği belirtilmemiştir.

(b) 7269 Sayılı Yasa’ya Dayanılarak Yapılan Yapı ve Tesisler


‘İmar Affı Kanunu’nda afetler konusuna yapılan tek gönderme, 19e. maddesindeki
‘harçlardan muaflık’la ilgilidir. Buna göre, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında
gerçekleştirilmiş yapı ve tesislerden, bu kanunun öngördüğü harçlar alınmayacaktır.

(c) Uygulamaların Örnek Teşkil Etmemesi


Bu kanun kapsamında ruhsat ve kullanma izni işlemlerinin, ancak bir defa
uygulanacağı ve bunun sonraki uygulamalara örnek oluşturmayacağı hükmünün yer aldığı
20. maddenin hemen ikinci paragrafı, bu tür uygulamaların sürekliliği konusunda kapı
açmaktadır. Buna göre, ‘zorunlu durumlarda ve hızlı gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma
eğilimi gösteren alanlarda belediye veya valiliklerin yaptıracakları ıslah imar planı
niteliğinde, o bölgedeki yapılaşmanın biçim ve koşullarını gösteren planlara göre’
uygulama yapılabilecektir. Bu yolla kaçak yapılaşma için sürekliliği olan bir meşrulaştırma
yöntemi kurulmuş bulunmaktadır. Afetlerin yarattığı mal ve can kayıplarından sakınmak,
zararlarını en aza indirmek hedefi ile bağdaştırılamayacak bu yaklaşımın bırakılması bir
zorunluluktur.

(d) Taşınmaz Takası


Ek madde 3’te yer verilmiş bulunan taşınmaz takası, planlama etkinliği açısından
kapsamı genişletilerek sahip çıkılması uygun bir araç sunmaktadır. Buna göre, ‘cami,
mescit, türbe gibi yerlerin sınırları içinde kalan veya bu eserlerin bütünlüğünü bozan
yapılar, ‘korunamayacak yapılar’ olup, bunlara tapu veya tapu tahsis belgesi verilmemesi,
bu hak sahiplerine başka yerden öncelikle arsa tahsis edilmesi öngörülmüştür. Bu hükmün,
yalnızca dini yapıtlar ve çevrelerinde değil, afetlere konu alanlar, yeşil alanlar v.b. yerlerde
de işletilmesini kapsayacak biçimde kurulmamış olması ciddi bir yetersizliktir.

(e) İmar Affı Yönetmeliği


Yönetmeliğin ıslah imar planlarının hazırlanması sürecini tanımlayan 23b.
maddesinde, ‘bölgenin yerleşmeye uygun olup olmadığını belirleyen jeolojik rapor’
hazırlanacağı belirtilmektedir. Söz konusu raporların hangi içerik ve güvenirlikte
hazırlandıkları belirsizdir. Burada, yapılacak ön çalışmalarla afetlere konu alanların ‘mikro
zonlar’ ölçeğinde tanımlanması ve planlamaya girdi sağlayacak haritaların hazır tutulması
gereği bir kez daha belirlenmektedir.

2-71
2.3.4.2 775 Sayılı Gecekondu Kanunu (30.7.1966 gün, sayılı RG) ve Uygulama
Yönetmeliği (17.10.1966 gün, 12428 sayılı RG) (Bu yasa, 3016, 3414, 3811, 1990
sayılı yasalarla değişikliklere uğramıştır)

Başkasına ait arsa ve arazi üzerinde yapılan izinsiz yapıları ‘gecekondu’ olarak
tanımlayan yasanın amacı, bu yapıları ‘tasfiye, ıslah ve önleme’ yoluyla düzenlemektir. Bu
yasa kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın üstlenmiş olduğu yetki ve görevler,
daha sonra (247 sayılı KHK 11.6.1985 gün, 18781 RG; 3414 sayılı yasanın Md.1 gereği,
1988) ilgili belediyelere devredilmiştir (Ek Md. 2). Bu işler için belediyelere öncelikle arsa
ve arazi sağlanmaktadır. Hazineye ait olanlar bedelsiz, gerekli görülen vakıf taşınmazları
bedeli ödenerek, özel taşınmazlar ise satın alma ya da kamulaştırma yoluyla belediyelere
aktarılabilir (Md. 3-5). Belediyeler edindikleri bu taşınmazları konut yapımı için
ayırabilecekleri gibi, işletebilir, kiralayabilir ya da satabilirler (Md. 7-9). Bu ve başka
yollarla elde edilen gelirler, önceleri Bakanlık tarafından bir ‘fon’da tutulurken, 247 saylı
KHK ile bu yetki belediyelere devredilmiştir. Belediyeler, Bakanlık izniyle fon’da toplanan
kaynaklarını, gecekondu alanlarında altyapı tesisleri, harita projelendirme işleri ve (halk,
nüve, geçici misafir tiplerinde) konut üretmek amacıyla kullanırlar (Md. 12-13). Bakanlık
emrinde oluşturulan bir başka fon ile belediyelerin yapamadıkları işler tamamlanır;
gecekondusunu onaracak olanlara kredi verilir (Md. 14-15). 3414 sayılı yasa ile yapılan
değişikliklerle, 1988 yılında bu fonlardan ilkine ilişkin tüm yetkiler doğrudan belediyelere,
ikincisi ise Toplu Konut İdaresi’ne devredilmiştir (Ek Md. 3). Ancak 17.6.1992 tarihli
3811 sayılı yasa ile, Bakanlıkça başlatılmış işlerin tamamlanması ve Gecekondu Fonunun
devri için tanınan süre 2000 yılına kadar uzatılmıştır.

Yasaya göre, gecekonduların tesbiti (Md. 16) yapılıp duyurular yapıldıktan sonra,
kişiler üç ay içinde belediyelere bildirimde bulunurlar (mMd. 17). Bundan böyle yapılacak
izinsiz yapılar derhal yıktırılır (Md. 18). Islah ve tasfiye işleri için belediyelerce hazırlanan
plan ve programlar Bakanlık onay ve önceliklerinin belirlenmesinden sonra halka
duyurulur (Md. 19-20). Belediyeye ait ya da bu yasa gereği mülkiyeti belediyeye geçecek
arsa ve arazi üzerinde, gecekondu sahipleri borçlandırma ya da başka yollarla (kiracılar için
ise ucuz kiralık) konut sağlanıncaya kadar mevcut gecekondu yıktırılmaz. Birden fazla
gecekondu sahibi için bunlardan yalnızca biri için yararlandırılır. Diğerleri de korunabilir
ise, belediyece bedeli karşılığı alınır ve tasarruf edilir. Islah kararı alınanlar, iki yıl içinde
sahipleri tarafından yönetmelik uyarınca ıslah edilmediği durumda, plan uyarınca yıkılması
gerekenler ise bedel verilmeksizin yıkılır, yıktırılır (Md. 21-23).

Islah, tasfiye, önleme bölgelerindeki arsa ve arazi sahipleri (işgal altındaki yerlerde
gecekondu sahipleri) kamu hizmet ve tesis harcamalarının tamamına Belediye Gelirler
Kanunu’nun tanımlandığı biçimde katılırlar (Md. 24). Önleme bölgelerindeki arsalar, ıslah
ve tasfiye nedeniyle açıkta kalan ya da başka konutsuzlara, Bakanlık’ça belirlenecek emsal
bedellerle ve %25’i peşin olmak üzere verilir. Söz konusu kişilerin yönetmelikçe belirlenen
‘dar gelirli’ tanımına uymaları zorunludur (Md. 25-26).

Gecekondusu ıslah edileceklere malzeme ve teknik yardım verilmesi ve uzun


dönemli konut kredisi açılması esasları yönetmelikle belirlenir. Kredi yardımı alanlar altı
ay içinde hesap açtırma, arsa verilenler bir yıl içinde inşaata başlama, nüve konut
yapanların ise iki yıl içinde inşaatı bitirme koşullarını yerine getirmedikleri durumda

2-72
taşınmazlar geri alınır. Bu işler için her türlü kamu yardımı ilgili birimlerce karşılıksız ya
da kolaylıklar sağlanarak yerine getirilir; ruhsat işleri için tapu aranmaz. Bakanlık gereken
taşınmazları doğrudan satın alabilir ya da kamulaştırabilir; belediyeler doğrudan halk
konutları vb yapmaya yetkilidir. Bunların kiralama ve kullanım biçimleri yönetmelikle
belirlenir. Yapılardaki ölçülendirmeler konusunda İmar Kanunu yerine yönetmelik
hükümleri geçerlidir. Taşınmaz işlemleri her türlü vergi, resim ve harç giderlerinden
bağımsızdır (Md.27-33). Yasa hükümlerine göre tahsis olunan taşınmazlar on yıl süre ile
her türlü el değiştirme ve piyasa işlemlerinden yasaklıdır (Md. 34).

Belediye ve mücavir alan dışındaki uygulamalara ilişkin görev ve yetkiler


Bakanlıkça yakın belediyelerden birine verilebilir (Md. 35). Yasaya göre sağlanan hak
sahipliği ‘beyan esası’na dayalıdır (Ek Md.1). Ancak yasadan yararlanmak üzere gerçek
dışı bildirim ve aykırı davranışlar hapis ve ağır para cezalarına konudur; bu kişiler yasadan
yararlandırılmazlar ve borçları güncelleştirilir (Md 37).

Yasa gereğince yapılan kamulaştırmalarda (kamulaştırma yasasının 23. maddesinde


öngörülen), amacına göre kullanılmayan taşınmazın beş yıl sonra geri alınma hakkı
uygulanmaz (Md. 40). Başka yasaların Gecekondu Kanunu’na aykırı hükümleri, uygulama
alanlarında geçersizdir (Md. 41).

2.3.4.3 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu (17.3.1984 gün 18344 sayılı RG; Bu yasa, 3189,
3291, 3397, 3571, 3645 sayılı yasalar ve 412 sayılı KHK ile değişiklik ve eklere
konu olmuştur)

Yapı stokunun en önemli bölümünü oluşturan konut kesiminin planlama ve yapım


süreçlerini yönlendirmek amacı ile Toplu Konut Kanunu’na bağlı olarak bir Tüzük ve üç
yönetmelik çıkarılmıştır: ‘Toplu Konut Fonunun Kullanım Şekline İlişkin Tüzük’
(84/8211BK, 21.8.1988 gün ve 19906 sayılı RG), ‘Toplu Konut Kredileri Uygulama
Yönetmeliği’(30.5.1989 gün ve 20180 sayılı RG yerine geçen 14.6.1997 gün ve 23019
sayılı RG), ‘Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre Üretimi ve
Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik’ (14.11.1992 gün ve 21405 sayılı RG) ile ayrıca
‘Toplu Konut Fonundan Şehit Ailelerine, Malulleri ile Dul ve Yetimlerine Açılacak Faizsiz
Konut Kredisi Yönetmeliği’ (21.9.1991 gün ve 20998 sayılı RG).

(a) Yasa
Oldukça kısa tutulmuş bulunan yasada, Toplu Konut Fonu ve kaynakları ile bu
fonun kullanım biçimleri belirlenmekte; yerleşim alanlarının seçimi, Fon’un denetimi,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın görevleri ve yapılanması açıklanmaktadır. Yasanın 3.
maddesinde Fon’un kullanılacağı işler arasında ‘afet hizmetlerinin karşılanması’ da
bulunmaktadır. Bu amaca karşın, İdare’ye (Ek Md. 1, 1990) afet bölgelerine ilişkin bir
görev verilmemiş bulunmaktadır. Oysa, ‘kalkınmada öncelikli yörelere’, ‘şehit yakınlarına’
kolaylıklar sağlaması görevleri üstlenmiş bulunan İdare’nin doğal afet mağdurlarına da
doğrudan el uzatması yerinde bulunabilmelidir. Öte yandan, Yasa’nın 4. maddesinde İdare
tarafından saptanacak ‘esaslar çerçevesinde toplu konut iskan sahaları valiliklerce
belirlenir’ denilmektedir. Ne var ki bu esaslar, her yıl yeniden belirlenecek bir değişkenlik
taşımaktadır.

(b) Tüzük’te Yer Alan Afet Konutları Finansmanı

2-73
Tüzüğün 3. maddesi, Fon’un afet bölgelerinde yapılacak konutların finansmanı için
de kullanılacağını açıklamaktadır. 1988 tarihli ek madde 2’ye göre, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, afet bölgelerinde yapılacak konutlar, bu konutların altyapıları ve sosyal tesisleri
için İdare’den ek finansman isteyebilmekte; bu finansman 7269 sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun
esaslarına göre kullandırılmaktadır.

(c) Uygulama Yönetmeliği’nde Afet Bölgelerine Finansman ve Doğal Afetlere


Karşı Sigorta Zorunluluğu
Kooperatifler, belediyeler, kurumlar ve yapımcılar tarafından yapılacak başvurular
ile kredi alma ve geri ödeme koşullarının belirlendiği Uygulama Yönetmeliği’nde, İdare-
banka-kredi kullanan taraflar arasındaki ilişkiler düzenlenmekte ve müşavirlik, kontrol ve
teminat hizmetleri zorunlu tutulmaktadır. Yönetmeliğin 12. maddesinde, yapıların yangın
ve doğal afetlere karşı kredi borcu tamamlanıncaya kadar sigorta edilmesi koşulu
getirilmiştir.

Yönetmelik çeşitli maddelerinde köy konutları, altyapı tesisleri, turizm altyapıları,


sanayi siteleri, yatırım ve işletme işlerine kredi verilmesi koşullarını belirlemekte, bunlar
yanısıra 19. maddesinde, afet bölgelerinde yapılacak konutların altyapı ve sosyal tesislerine
de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın isteği üzerine ek finans sağlanacağı hükmü
getirilmektedir. Bu finansman da, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun esaslarına göre
kullandırılmaktadır. Ayrıca, 4123 sayılı Tabii Afetler Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve
Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun kapsamına giren yörelerdeki
toplu konut yapımcılarına kredi açılabilmektedir.

Toplu konut mevzuatı afetlere ilişkin hükümler içermekle birlikte, bunların edilgen
ve tamamlayıcı nitelikte olduğu görülmektedir. Oysa yasayı afetler açısından daha duyarlı
bir niteliğe kavuşturmak üzere yapılabilecekler vardır. Bu girişimlerin, yalnızca Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı’nın isteği üzerine ve afet sonrası yapılan yardımlara indirgenmeksizin,
afet bölgelerine öncelikler verme, afete konu alanlardaki mevcut yapı stoku ve altyapının
takviye edilmesine yönelik projelere de kredi verilmesi gibi etkin önlemleri kapsaması
olasıdır. ‘Mevcut köylerin iyileştirilmesi’ amaçlı finansman sağlanacağı (Tüzük Ek Md. 4c)
hükmünü içeren Toplu Konut mevzuatının, Uygulama Yönetmeliği kapsamında da afet
alanlarındaki mevcut yapıların iyileştirilmesine ilişkin önlemler taşıması beklenir.

Toplu konut alanlarının belirlenerek yapılaşmaya hazır duruma getirilmesi işlerinin


sıralandığı 14. maddede gözlenen eksiklik, afetlere konu bölge ve yerleşmelerde konut
ihtiyacının hesaplanmasında, mevcut stokun özelliklerinin ve olası afetler sonucunda ortaya
çıkabilecek kayıpların belirlenmesinde, güvenli yapılaşma için yapılacak yer seçimi
kararlarında farklı yöntemler izlenmesi gereğidir. Hazırlanacak yapılabilirlik raporlarında
önerilen toplu konut alanlarının afete maruz olup olmadığı araştırmalarına burada özellikle
yer verilebilir. Afet sonrası verilecek konut finansman desteğinin ise, bu alanlar genelinde
daha hafif geri ödeme koşulları içermesi beklenir.

(d) Kentsel Çevre Üretimi Yönetmeliği


Toplu konutların altyapı, sosyal donatı ve arsa üretimi ile birlikte bir bütün olarak
elde edilmesi için yapılaşma işlerinin koordinasyonunu sağlamak amacındaki bu
yönetmelik, arsa/altyapı/konut üretimi için verilecek krediler ve bunların geri ödeme

2-74
koşullarını belirlemektedir. Öngörülen işleyişte ‘öncelikli yöreler’e kolaylıklar tanınmakta
ancak bu tanım yalnızca GAP kapsamındaki iller ile ‘kalkınmada birinci derecede öncelikli
yöreler’i kapsamaktadır. Afetlere birinci derecede maruz yerleşmelere bu bağlamda yer
verilmemesi bir eksiklik ve tutarsızlık olarak durmaktadır. Yasa, Tüzük ve Uygulama
Yönetmeliği’nde afetlere maruz alanlarla ilgili hükümlerin, genel kredi koşullarına ilişkin
önceliklerle bütünleşmesi gereği yerine getirilmemiştir.

2.3.4.4 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanun ve Yönetmeliği (6.5.1930 gün, 1489 sayılı
RG; 26.10.1983 gün, 18203 sayılı RG ile yönetmelik değişik; 3572 sayılı yasa ile
değişik 17.6.1989 gün, 20198 sayılı RG, 26.9.1995 gün, 22416 sayılı RG)

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 268-275. maddeleri toplum sağlığının korunması


açısından önem gösteren ‘gayrısıhhi müesseseler’e verilecek izinleri düzenlemektedir. Bu
maddeler uyarınca çıkarılan yönetmelik ekinde yer alan, Sağlık Bakanlığı ve Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı’nca ortaklaşa hazırlanan liste, bunları sınıflarına göre ayırmaktadır.

Yönetmelik, birinci sınıf sağlığa aykırı kuruluşları (SAK) konutlardan ve insanların


oturmasına ayrılmış öteki yerlerden kesinlikle uzak bulundurulması gerekenler; ikinci sınıfı
konutların ve insanların oturmasına ayrılmış öteki yerlerden Gayrısıhhi Müesseseler
Kurulu’nca önerilip Valilikçe uygun görülecek bir uzaklıkta yapılması gerekenler; üçüncü
sınıftakileri ise konutların ve insanların oturmasına ayrılmış öteki yerlerin yakınında
kurulabilmekle birlikte sürekli denetim altında tutulması gereken kuruluşlar olarak
tanımlamaktadır. Yönetmeliğe göre, herhangi bir SAK’ın öncelikle kendi türündeki
işyerlerine özgü bir sanayi bölgesinde kurulması uygundur; diğer kuruluşlara ve
çalışanlarına zarar verebilecek kuruluşlar, ancak sanayi bölgesi içinde diğer kuruluşlardan
uzak, ya da sanayi bölgeleri dışında daha uygun yerlerde kurulabilir. Sanayi bölgeleri ile
sanayi bölgeleri dışında kurulacak 1. ve 2. sınıf SAK’ların çevresinde ise, yapılaşmaya
yasaklı sağlık koruma bandı oluşturulması zorunludur. Sanayi bölgesindeki kuruluşlar ile
üçüncü sınıf SAK’ların çevresinde, gereken durumlarda sağlık koruma bandı
oluşturulmasına karar verilebilir. Birinci sınıf SAK’lar için İnceleme Kurulu’nca belirlenen
sağlık koruma bandı Valilikçe uygun görülür ve Sağlık Bakanlığı’nın tasdiki ile kesinleşir.
Kesinleşen koruma bandı belediye sınırları içinde belediyesince, dışında Bayındırlık ve
İskan Müdürlüğü’nce korunur.

Birinci sınıf SAK’ların yer seçimi izni, tesis izni, deneme izni ve açılma ruhsatı,
Kurul’un incelemesi ve valiliğin uygun görmesi sonucu Sağlık Bakanlığı’nca verilir. İkinci
sınıf SAK’lar ve merkez ilçe sınırları içindeki üçüncü sınıf SAK’lar için bu izin ve ruhsat
verme yetkisi önceleri valiliklerde, diğer ilçelerdeki üçüncü sınıf SAK’lar için ise
kaymakamlıklarda iken, günümüzde bu yetkiler belediyelere devredilmiştir (3572 sayılı
yasa, 1989). İzin ve ruhsat verilmesi aşamalarında diğer kuruluşların görüşleri alınabilir.
İkinci veya üçüncü sınıf SAK’lardan oldukları halde, bulundukları yerler, kullandıkları
teknolojiler, birbirine yakınlıkları veya sayıları açısından önemli tesisler, yetkili yönetimin
önerisi ile daha üst sınıfta varsayılarak, buna göre ruhsatlandırılabilirler. SAK’lara bu
Kanun ve yönetmelik uyarınca izin ve ruhsat verilmiş olması, tesis sahibinin ilgili diğer
mevzuat hükümlerini yerine getirmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi, diğer
kuruluşlardan izin ve ruhsat alınması da, bu Kanun ve yönetmelik uyarınca alınması
gereken izin ve ruhsat yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Danıştay, sağlığa aykırı
oldukları gerekçesiyle açılmalarına izin verilmeyen kuruluşlara ve açılmış bulunanların
kapatılmasına ilişkin kararları yasaya uygun bulmaktadır.

2-75
Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve Gayrisıhhi Müesseseler Yönetmeliği toplum
sağlığının korunması ve sağlık kurallarına uygun yapılaşmanın sağlanması açısından önem
taşıyan düzenlemelerdir. Ancak belirlenecek sağlık koruma bandının ilgili tesisin
mülkiyetindeki alan içinde çözümlenmesine ilişkin bir zorunluluk olmaması, uygulamada
önemli sorunlara yol açmaktadır. Afetlere maruz bölgelerde ise, söz konusu kuruluş ve
işletmelerin daha büyük riskler taşıyacakları düşünülerek bunların yerseçimlerine ilişkin
plan kararları ile denetimlerin daha güçlü kılınması gerekmektedir. Bu, İmar Kanunu’nda
(ya da afet bölgelerindeki imar işlerini düzenlemek üzere önerilecek yönetmelikte) bu
konuda ayrı hükümlere yer vermekle sağlanabilir.

2.3.4.5 7126 Sayılı Sivil Müdafaa Kanunu (13.6.1958 gün, 9931 sayılı RG)

Gerek düşman saldırısı, gerekse doğal afetler tehditlerine açık yerleşme ve yerleri
‘hassas bölge’ olarak tanımlayan (Md. 2) yasa, bu alanlarda öncelikli olarak sivil savunma
hazırlıklarının yapılmasını zorunlu tutmaktadır. Söz konusu yerlerdeki yerel yönetimlere
sivil savunma gereklerini yerine getirme zorunlu ödevleri yanısıra, bu yönetimlere bağlı
imar müdürlüklerince verilen ruhsatlar ve yapılaşmada gözetilmesi gerekenlerin, ilgili
tüzükte (4/11715 Sayılı Sivil Müdafaa Bakımından Şehir ve Kasaba Planlarıyla Mühim
Bina ve Tesislerde Tatbik Olunacak Esaslar Hakkında Nizamname; 6.7.1959 gün, 10245
sayılı RG) yer aldığı belirtilmektedir (Md. 15).

(a) Sivil Savunma Tüzüğü Uyarınca Yerleşim ve İmar İlkeleri


Sivil savunma açısından, şehir planlarının düzenlenmesi ve önemli yapı ve
tesislerin yer seçiminde gözetilecek esasları belirleyen (Md. 1) tüzük, yerleşim bölgelerinin
bir arada büyük yüzeyler oluşturmaması gereğini önde tutmaktadır (Md. 2). Buna göre,
herhangi bir yerleşimin ‘esas iskan bölgesi’ yaklaşık 1 000 hektardan fazla bir yüzölçümü
oluşturmamalıdır. Asıl yerleşim bölgesi, üzerinde yapılaşmaya izin verilen alanlar ve yol,
otopark, yeşil alanlar ile bir bütündür. Bir yerleşim bölgesi, bu yüzölçümü doldurduysa,
yeni yerleşim bölgeleri açılır. Nüfusu 250 000’den az yerleşmelerde, bu bölgeler arasında
en az 5 km, daha fazla nüfuslu yerleşmelerde ise 15 km olmalıdır. İmar planına sahip
yerleşmelerde, yeni yerleşim alanları kurulması gerekmesi durumunda bu koşullara uyulur
(Md. 4). Yeni yapılan imar planlarında ise, yangın açısından yerleşim birimleri aralarında
yaklaşık 50 m aralık bırakılır (Md.5). Bu aralıklarda yapılaşmaya izin verilmez; yangın
havuzları ile su depoları yapılır; artan alanlarda yeşil alan ve otopark düzenlenebilir. Yol
ağı, hızlı kurtarma ve boşaltma sağlayacak biçimlerde düzenlenir. Bu amaçla kullanılacak
yolların iki tarafındaki bina konum ve yükseklikleri, yıkılmaları durumunda
yüksekliklerinin yarısı kadar enkaz yaratacakları ve yolun en az 6 metrelik araç şeridinin
enkazdan bağımsız kalması gerektiği göz önüne alınarak düzenlenir (md. 6). İmar
planlarında, bitişik yapılaşma yalnızca tek tarafta ve en fazla 75 m olmalıdır (Md. 7).
Hastane, okul, üniversite, resmi daire türü yapılar hepsi aynı yerde konumlandırılmamalıdır
(Md. 8). Havagazı, elektrik, su ve kanalizasyon şebekeleri, bunlara ait merkezler, elden
geldiğince ayrık ve yer altında yapılmalıdır (Md.10).

(b) Sivil Savunma ve Afetler


Sivil savunma amaçlı amaçlı imar önlemlerine imar mevzuatı içinde yer verilmesi,
bu önlemleri daha etkin kılacağı gibi, afetlere hazırlıklı olma açısından da bir dizi başka
önlemin de gündeme getirilmesini sağlayacaktır. Sivil savunma ve afetler yasaları ile imar

2-76
yasası arasında kurulması gereken bağlantılar ve doldurulması gereken boşluklar
bulunmaktadır.

2.3.5 Doğrudan Afetlerle İlgili Mevzuat

2.3.5.1 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun (25.5.1959 gün, 10213 sayılı RG; bu yasa 74,
1051, 2479, 3177, 1571, 4123 ve 4133 sayılı yasalarla değişiklik ve eklere konu
olmuştur).

Ağırlıklı olarak afet sonrası işleyişleri düzenleyen ve meydana gelen zararların


karşılanmasını amaçlayan bu yasanın uygulanmasını sağlamak üzere çok sayıda yönetmelik
çıkarılmıştır.

(a) Afet Tanımı ve ‘Afetle Karşılaşıldığı Kararı’


Yasanın amacı, zarar gören ya da zarar görmesi olası yerlerde alınacak önlemlerin
ve yapılacak yardımların belirlenmesidir. Afete uğrayan yerleşmelerin büyüklüğü,
kullanılamaz duruma gelen yapıların sayısı, bunların buradaki yaşamı etkileme düzeyi,
yerleşmenin toplumsal ve ekonomik özellikleri, kamuoyunda oluşan tepkiler, gözönüne
alınarak o yerde meydana gelen afetin ‘genel hayata etkili’ olup olmadığı Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı’nca kararlaştırılır (Md. 1).

(b) Afete Uğramış ve Uğrayabilir Alanların Harita ve İmar Planlarında İşlenmesi


Yer sarsıntısı gibi afetlere uğramış veya uğrayabilir bölgelerin Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nca belirlenerek, bunlardan şehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebilecek
olanların sınırlarının imar planına (imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli
edildikçe harita veya krokilere) işlenmek suretiyle, ‘afete maruz bölge’ olarak Bakanlığın
teklifi üzerine Bakanlar Kurulu’nca; su baskınına uğramış veya uğrayabilir bölgelerin ise,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın teklifi üzerine DSİ’nin bağlı olduğu Bakanlıkça
kararlaştırılacağı hükme bağlanmıştır (Md. 2). Buradaki yaklaşım, yalnız afet sonrasında
değil, afete uğrayabilir alanların da belirlenmesi yönünde olmasına karşın, bu konuda ayrı
bir yönetmelik öngörülmediği gibi, uygulamada da afet öncesi imar çalışmalarına ağırlık
kazandırılamamıştır..

(c) Afet Bölgelerinde Yapılaşma ve Sorumluluklar


Afet bölgesi olarak ilan edilen yerleşmelerdeki yapılaşmalara ilişkin koşulları
belirleyen bu Yönetmeliği uygulama sorumluluğu belediyeler ve valiliklerdedir. Yeni bir
yapı yapmak, ya da değişiklik ve tamir yapmak isteyenler, bir fen elemanı çalıştırmak,
proje hazırlatmak ve yerel yönetimden yapı izni almak zorundadırlar. Ruhsata ve eklerine
aykırı yapılar için yapılan duyurulara 3 ay içinde uyulmaması halinde, yönetimlerce yıkma
kararı uygulanır ve parası yıkıntı malzemesinden karşılanamadığı durumlarda Afetler
Fonu’ndan tamamlanır. Bakanlık bu konuda denetime yetkilidir (Md. 3). Bu hükme karşın,
uygulamada denetimlerin yetersiz kaldığı, gerek yerel yönetimlerin, gerekse Bakanlığın bu
konuda kaçak yapılaşmaya ve ruhsata aykırı yapılaşmayı izleyemediği anlaşılmaktadır.

(d) Afet Sonrası İvedi Önlemler ve Eşgüdüm


Yasa’nın 4. maddesi, Bakanlıklar ve valilikler arasında kurulacak eşgüdüm için
gereken yükümlülükleri belirlemektedir. Her ilde bir kurtarma ve yardım programının

2-77
hazırlanması ve önceden eğitim ve hazırlık çalışmaları yapılması bu maddede öngörülen
yönetmelikle hükme bağlanmıştır. Vali ve kaymakamlar olağanüstü geniş yetkilerle
donatılmışlardır (Md. 4, 6). İl kurtarma ve ‘acil yardım komiteleri’nde vali ya da yardımcısı
başkanlığında, belediye başkanı, jandarma alay komutanı, emniyet, sivil savunma, milli
eğitim, sağlık, tarım ve orman müdürleri görevlidirler; enkaz kaldırma ve kurtarma, geçici
iskan, hasar tespiti, yiyecek ve yardım dağıtımı işlerinde Kızılay temsilcileri de görev
yapar. İlçelerde de aynı model izlenir.

Oluşturulan Fen Kurulları, hasar tespit raporu düzenler; boşaltılacak ve yıktırılacak


yapıları belirler. ‘Islahı mümkün’ yapılar da tamir edilinceye kadar boş tutulur (Md. 13).
Fen kurullarının tehlikeli olarak saptadığı alanlar sınırlarıyla tespit edilir ve Bakanlıkça
‘yasaklanmış afet bölgesi’ sayılır ve yerinde hemen ilan edilir. Belediyeler bu hükmü
uygulamakla yükümlüdürler. Aykırı gelişmeler belediyece yıktırılır (Md. 14).

(e) Afet Nedeniyle İmar Planını Değiştirme Gereği


Yasa’nın 15. maddesi afet gören yerleşmelerde imar planlarının değiştirilmesi
gerekebileceğini öngörmekte, bunların kısa bir süre içinde ivedi olarak yapılmasını zorunlu
tutmaktadır. Afette zarar görmüş yerleşmelerin imar planları yoksa, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nca öncelikle yapılması veya yaptırılması; kısmen değiştirilmesi gerekli görülen
planların ise, Bakanlıkça 5 ay içinde yaptırılması hükmü getirilmiş; değiştirilmesi gerekli
görülmeyen planlar kapsamında da, mevzuata uygun olmak koşuluyla inşaata hemen izin
verilmesi öngörülmüştür. Ne var ki, bu planların, öncelikle yerleşmelerden başlanıp, farklı
senaryolara dayanılarak önceden hazırlanıp elde tutulması gibi bir önlem her nedense
düşünülmemektedir.

Yasa’nın 16-32. maddeleri, ‘afetlerden önce veya sonra kesin lüzum üzerine
meskun bir topluluğun bir kısmının veya tamamının kaldırılarak başka mahallere toplu
olarak veyahut dağıtılarak yerleştirilmesi’ için gereken işleri: hasar gören yapıların değer-
mülkiyet tespitleri, yeni yerlerin ivedi kadastrolarının çıkarılması, kamulaştırılması,
altyapının ve imar planlarının hazırlanması, yapılaşması, kişilere arsa ya da yapı
dağıtılması, bu kişilerin borçlandırılması, kredi ve yardım verilmesi ayrıntılarıyla
belirlemiştir. Burada da, afete maruz alanlara sahip yerleşmelerde yeşil alan standartlarının
daha yüksek tutulması, imar yasasının öngördüğü %35’den daha yüksek düzenleme
ortaklık payları alınması gibi yöntemlerle, önceden rezerv arazi hazırlama ve plan
seçenekleri oluşturma girişimlerine yer verme gereği duyulmamıştır.

(f) Yardım Alacak Hak Sahipleri


Afetlerde evsiz kalanların yeniden konut edinmelerine yardımcı olmak sorumluluğu
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndadır. Bu konutlar ‘hak sahiplerine’, uzun süreli ve faizsiz
kredilerle yaptırılmaktadır. Dahası, Bakanlar Kurulu, kredi borçlarının yarısına kadar olan
kısmını bağışlamaya yetkilidir. Afet konutlarının altyapı giderleri Devletçe üstlenilir ve
afetzedelere yansıtılmaz (Md. 26-29). Bu düzenlemeler, doğrudan taşınmaz sahiplerine
destekler sağlamakta; kiracı hanehalklarını hak sahibi olarak tanımamakta; taşınmaz
sahipliğinde de tekelleşmeleri (her ne kadar yönetmelikte önlem alınmış görünmekteyse
de) ödüllendirir görünmektedir. Bu nedenle, uygulamaların varlık dağılımlarını düzeltici
olmaktan çok, pekiştirmekte olduğu kestirilebilir. Bunun gibi, hak sahipliği tanımının yapı
türünden bağımsız tutulması önemli bir yaptırım boşluğu yaratmakta ve bir denetleme

2-78
fırsatını gözardı etmektedir. Hak sahipliğinin yalnızca ruhsatlı, ruhsat ve eklerine uyumlu,
‘denetim belgeli’, sigortalı, v.b. özellikteki yapı sahipleri için geçerli olacağı ve bu hakkın
afet öncesinde verilen belgelerle belirlenmiş olacağı hükmü getirilerek çok farklı bir
denetim ortamı sağlanabilmelidir. Verilecek yardım düzeyini yalnızca hasar düzeyi ve
eldeki taşınmazın değeri değişkenlerine bağımlı bırakmayıp yapının meşru statüsünü de
göz önüne alan bir fonksiyona dönüştürülmesi yerinde bulunmalıdır.

Öte yandan, binanın sigortalı olması durumunda yapılan yardımın sigorta tutarı
kadar indirilmesi (Md. 29), ilk değerlendirmede yerinde görülse de, bunun yapıları afetlere
karşı sigortalama eğilimini özendirici değil caydırıcı olduğu düşünülmelidir. Özellikle
konutların sigortalanmasını özendirmek üzere alınacak başka önlemler yanısıra, 29.
maddede de yardım tutarından, gerçekleşen sigorta ödemelerinin yalnızca bir bölümünün
düşüleceği (örneğin ¾’ü) hükmü getirilmelidir.

(g) Fon ve Kaynakları


Yasa uyarınca oluşturulan ve Türkiye Emlak Kredi Bankası’nda bir cari hesapta
tutulan Fon’un başlıca gelirleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesine konulan
ödenekler, para bağışları, KİT yıllık karlarının %3’ü, verilen borçların taksitleri ve
faizlerdir (Md. 33). Olağan dışı durumlarda Bayındırlık ve İskan Bakanı üç yıla kadar
borçlanmaya, Maliye Bakanı da bu tahsisatı üç katına çıkarma yetkileri vardır (Md. 34-35).
Fon’dan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca yapılan harcamalar ise: altyapı, kadastro,
harita, imar planı yapımı giderleri (36a), araştırma ve inceleme işleri (36c), konut yapımı
36d-f), afete uğrayan ya da uğrama olasılığındakilere inşaat ve onarım yardımı ve bunun
yürütülme biçimi ile ilkelerinin belirlenmesi amacıyla yapılacak giderlerdir (36f).
Günümüzde bu Fon’un gelir kaynaklarının çeşitlendirilerek afet öncesi çalışmalara daha
fazla ağırlık vermek gereği vardır. Yeni ve sürekli bir gelir kaynağı emlak vergileri
olacaktır. Bu yönde bir karar, yerel yönetimlerin afetlere karşı önlemlerin alınmış ve
uygulama denetiminin yapılmış olduğu, (ayrıca sigorta kapsamına girmiş bulunan)
yapılarda düşük oranlarda emlak vergisi alması, kaçak ve denetimsiz yapıların ise göreli
olarak yüksek vergilendirmeye konu edilmeleri politikası ile uyumlu bir hüküm
oluşturacaktır. Buna göre, belediyeler yıllık emlak vergisi tahsilatlarının küçük bir oranını
(%1; ve kaçak yapılaşmadan topladıkları ek vergi tutarını), Fon’a aktarmakla yükümlü
tutulmalıdırlar.

(h) Hak Sahiplerine Yapılan Yardımlar


Arsa ya da bina olarak dağıtılan taşınmazların, hak sahiplerine ipotek karşılığı,
faizsiz ve 20-30 yıl vadeli olarak borçlandırma yoluyla verilmesi öngörülmüştür (Md. 40).
Vadesinden önce yapılan ödemelerde %10 indirim, gecikmelere ise %5 ceza uygulanması;
taşınmazın başkalarına devrinde tüm indirim ayrıcalıklarının kaybedilerek borcun
tamamının ivedilikle ödenmesi gerekir. Hasar görmüş bina tapusuz ise, borçlandırma
işlemi hak sahibinin tapulu bir başka taşınmazının ipoteklenmesi, yoksa kefalet yoluyla
yapılmaktadır. Ayrıca, işlemlerden vergi, resim ve harç alınmayacağı hükme bağlanmıştır.

(i) Ayrıcalıklar ve Cezalar


Fon gelirleri, gelir vergisi yükümlüsü sayılmadığı gibi, harcamalarında da ihale
yasasına uymak zorunda tutulmamıştır (Md. 43-46). Ayrıca, ithalat, taşıma giderleri, orman
ürünlerinden yararlanmada, inşaat malzemeleri edinmede (Ek Md. 1) öncelik ve

2-79
ayrıcalıklar sağlanmıştır. Fon’a yapılan bağışlar, vergi mükelleflerince gider olarak
gösterilebilir. Hak sahiplerinin borçları, yerel koşullar göz önünde tutularak %50’ye kadar
oranlarda indirimlere konu olabilir; ayrıca, diğer kamu borçları ertelenebilir. Bunlara
karşılık, afet ortamında verilen görevlerden kaçma, ihmal, malzeme ve araç gerecin başka
amaçlarla kullanımı gibi nedenlerle kişiler, ceza kanunu uyarınca para cezalarına
çarptırılabilirler.

Afet yasasının kapsamlılığına karşın, afet öncesi çalışmalara yeterli ağırlığı


vermemiş olması en önemli eksikliğidir. Yasanın, ‘afet öncesi’, ‘afet acil dönemi’ ve ‘afet
sonrası düzenlemeler’ olmak üzere üç ayrı bölümde yeniden kurgulanması ve bu dönemler
arasında üstlenilecek ödevlerin daha dengeli olarak dağılmasının sağlanması gereği vardır.
Afet öncesi dönemde, afet zararlarını azaltmak üzere alınacak önlemler arasında imar
etkinlikleri önem taşımaktadır. Bu konuda yasa, imar yasasında yapılacak değişikliklerle
birlikte düzenlenmelidir.

2.3.5.2 4123 Sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin
Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun ve 4133 Sayılı Kanun (25.7.1995 gün,
22354 sayılı RG; 19.11.1995 gün, 22468 sayılı RG)

Doğal afete maruz kalan yörelerde normal hayatın devamının sağlanması için 2380
sayılı Kanun (1981) uyarınca kurulmuş fonlardan yapılacak yardım yöntemini açıklayan
4123 sayılı yasa ile bunun bazı maddelerini değiştiren 4133 sayılı yasa, 7269 sayılı ‘afetler
yasası’na da ek ve değişiklikler getirmiştir.

(a) 4123 Sayılı Yasa


Yasa ile konut sahiplerine yeni haklar tanınmıştır. Onarılabilir ölçü ve nitelikte
hasar görmüş apartman türü yapılarda kat malikleri çoğunluğunun borçlanarak onarım
yardımından yararlanma yolunu seçmeleri durumunda, Bakanlık öbür malikleri de arsa
payları oranında borçlandırarak onarım işlerine katılmaya zorlayabilmektedir. Ayrıca, ‘Afet
yasası’ (7269) ve ‘Toplu Konut Yasası’ (2985) kredileriyle yapılmış ya da yapılmakta olup
hasar gören konutların borçlarının ertelenmesi ya da silinmesine Bakanlar Kurulu yetkili
kılınmıştır (Md. 2). Oturulan konut ve kullanılan işyerlerinin hasara uğramasıyla zarar
görenler, malik ya da kiracı olduklarına bakılmaksızın, yapılacak tespitlere göre
Başbakanlıkça uygun görülecek fonlardan hak sahipliği dışında karşılıksız yardım yapılır
(Md. 4,5). Sigorta şirketleri tarafından ödenen tazminatlar Devletçe ödenen yardımlardan
düşülür (Md. 9).

Yaşamını yitiren kişilerin birinci derecedeki yakınlarına ve sakat kalanlara Bakanlar


Kurulu’nca belirlenecek yardımlar yapılır. Çiftçilerin hayvan kayıpları yanısıra esnaf,
sanatkar ve serbest meslek sahiplerine de afet nedeniyle uğradıkları kayıplardan ötürü fon
hesaplarından ve Devlet Bankaları’ndan yardım yapılması Bakanlar Kurulu yetkisindedir
(Md. 7,8).

Afet nedeniyle yöre belediyelerinin uğradıkları vergi ve gelir kayıpları, 2380 sayılı
yasada öngörülen fonlardan karşılanır. Bunlar Bakanlar Kurulu’nca 5 katına kadar
artırılabilir (Md. 6). Yapılacak para bağış ve yardımları Afetler Fonu’na, diğerleri
Kızılay’a iletilir (Md. 3).

(b) 4133 Sayılı Yasa

2-80
Bu yasa ile, gerek 7269 sayılı ‘afetler yasası’, gerekse 4123 sayılı yasada getirilen
haklar ve yardımlar genişletilmektedir. Afette hasar görmüş iskan ruhsatı bulunan yapılara
ait satış vaadi ya da noter satış senedi sahiplerine, iskan ruhsatı alınmamış olmakla birlikte
fiilen oturulan konutlar ile konut kooperatifi üyelerine yalnızca tek konut için, işyeri
sahiplerine, ahır ve samanlık sahiplerine hak sahipliği tanınır (Ek Md. 1). Orta derecede
hasar görmüş betonarme olmayan konut sahiplerine de arsa ve kredi verilir (Ek Md. 8).
İşyeri kiracılarına işyeri edindirme yardımı yapılmakta (Ek Md. 5); ayrıca,hak sahipliği
başvuru süresinin Bakanlık yetkisinde uzatılabilmektedir (Ek Md. 2).

Yönetim ve kurumlara tanınan haklar da genişletilerek belediyelerin İller


Bankası’na olan yatırım borçlarının ertelenmesi ya da silinmesi Bakanlar Kurulu kararına;
belediyelerin yıllık programlarında bulunmayan gereksinmelerinin programa alınarak
ödeneklerin Maliye Bakanlığı’ndan İller Bankası’na aktarılması konusu Bakanlık önerisine
bırakılmıştır (md. 1). Devlet Bankaları’nca, esnaf, sanatkar ve serbest meslek sahiplerine
kredi verilmesi ve söz konusu bankaların bundan doğacak zararlarının Hazine tarafından
karşılanması Bakanlar Kurulu yetkisine bırakılmıştır (Md.2). Yasada ayrıca, afet
bölgelerinde çalışan memurlara fazla ücret ödenmesi, yurt dışından gönderilen teknik
malzemenin gümrükten muaf tutulması, bağış hesaplarının Bakanlıkça Devlet
Bankaları’nda nemalandırılabilmesi hükme bağlanmıştır (Ek Md. 2,4; Md. 4).

Her iki yasanın da ortak özellikleri, hak sahipliliğinin ve Devlet yardımlarının


kapsamının genişletilmesi ve yardım ve muaflık yetkilerinin objektif yasa hükümlerinden
uzaklaştırılarak daha yoğun biçimde siyasi otoritenin eline bırakılmasıdır. Bu açıdan,
afetler nedeniyle oluşan zararların karşılanmasına ilişkin işleyişler etkin kaynak kullanımı,
adaletli yardım dağıtımı gibi kıstaslar yerine, siyasi endişelerin güdüsüne bırakılmaktadır.
Bu yaklaşım, afet tehlikesinin azaltılması ve olası afet zararlarının giderilmesi gibi
önlemler almaktan ve afet öncesi çalışmalara dönük olmaktan çok, afet sonrasınde siyasi
hesaplara açık kaynak tüketimi işleyişlerine yönelmektedir.

2.3.5.3 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik


(2.9.1997 gün, 23098 sayılı RG)

Bu yönetmelikte, ‘saptanan ve duyurulan afet bölgelerinde yeniden yapılacak,


değiştirilecek, büyütülecek, onarılacak ya da güçlendirilecek resmi ve özel tüm binaların ve
bina türü yapıların bağlı olacağı teknik koşullar’ belirlenmiştir. Buna göre, afet
bölgelerinde yapılacak yapıların, malzeme ve işçilik açısından Türk Standartlarına ve
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ‘Genel Teknik Şartnamesi’ kurallarına uygun olması koşulu
getirilmiş; yasak bölgelerde ve afet bölgesi olduğu kararname ile belirlenmiş olan yerlerde
yapı yapılması ve mevcutların onarılamasına izin verilmesi yasaklanmıştır. Yönetmelikte,
su baskını ve yangın afetlerinden korunma yöntemleri daha basit ve kısa olarak, deprem
afetinden korunma yöntemleri ise ayrı ayrı her yapı türü için teknik ayrıntılarıyla yapı
elemanları ve malzemeleri ile belirlenmiştir. Yönetmeliğin, afet bölgelerinde (afet türlerini
göz önünde tutarak) yapılaşmanın yalnız yapısal sağlamlığı ile değil, kullanım biçimlerini,
tefriş özelliklerini, tesisat gereklerini, mimari plan nitelikleri v.b. konularda da hükümler
getirmesi, ya da bunların başka bir yönetmelikte ayrıca tanımlanması önemli bir boşluk
olarak durmaktadır.

2-81
2.3.5.4 Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik (28.8.1968
gün, 12988 sayılı RG)

Afet nedeniyle kendilerine bina yapılacak ya da yapı kredisi verilecek hak


sahiplerini tanımlayan Yönetmelik, yine afet sonrasında yerine getirilen bir işlemin
kurallarını belirlemekte; kamu kaynaklarını adaletli biçimde dağıtmaya özen
göstermektedir. Yıkılan ya da ağır hasar gören, zarar görmesi olası olan ya da imar planı
uyarınca istimlak edilen binalardaki mülkiyet sahiplerine, kamu eliyle yapılacak yeni
yapılardan, ya da kendi yürütecekleri inşaat işleri için kredi verilmesi sağlanmaktadır.

Hak sahibi olmak için gerekli ön koşul, kişiye ait yapının yıkılmış ya da ağır hasar
görmüş olmasıdır. Yönetmelik’te hangi özelliklerdeki kişi ve hanelerin ne tür hak sahibi
olabilecekleri ayrı ayrı ele alınmakla birlikte, hasar düzeyinin nasıl saptanacağı konusunda
ayrıntılı bir tanımlama yer almaz. Ebeveyni ile oturan evli kişiler hak sahibi olamaz iken,
ebeveynine ait bir başka konutta oturan bu kişilerin ayrı hak sahibi olabilecekleri (Md. 5-
6); iştirak halinde ya da müşterek sahip olunan konutlar için yine aynı koşullarla hak
sahipliğinin geçerli olacağı (Md. 7); birden fazla ailenin birlikte oturdukları mülk
konutların harabolması halinde ise, bunların ayrı ayrı hak sahibi olacakları (Md. 8); buna
karşılık, aile oluşturmayanların ancak birlikte hak sahibi olacakları belirlenmiştir. Afet
yerinde başka konutu olanlar bu yardımdan yararlandırılmazlar; başka konutu olup da
hepsinin hasar görmesi durumunda ise, söz konusu kişi(ler) için ancak bir konut için hak
sahipliği sağlanır. Hak sahipliği başkasına devredilemez (Md. 11). İşyerleri için inşaat
kredisi verilebilir; konut ve işyeri hasar gören kişilere ayrı ayrı hak tanınır. Afette ölen
kişilerin kanuni mirasçıları hak sahibi olurlar (Md. 13). Kiracılar hak sahibi olamazlar
(Md.15).

Afet alanında, hak sahibi adaylarının talep ve taahhütname vermeleri için gereken
duyurular yapılarak iki ay içinde yapılan başvurular inceleme komisyonlarında
değerlendirilir (Md. 16-20). Belirlenen hak sahipleri ile hak sahibi olamayanlar ayrı listeler
halinde ilgililere tebliğ edilir (Md. 21, 22). Dileyen hak sahipleri bu haklarından feragat
edebilirler; ancak bu işlem için, konutların ihale, emanet, kendi evini yapana yardım
yöntemleri uyarınca farklı son başvuru günleri vardır.

Kamu yardımları sağlayan bu tür bir yönetmeliğin, afet öncesindeki kimi


davranışları yönlendirmede etkili olması olasıdır. Özellikle taşınmazlar ve yapı varlığı
üzerinde hak sahipliği veren bir düzenlemenin, bu hakları afet öncesi dönemlerde
yapılaşmaya ilişkin yasalara ve istenen koşullara uyumlu davranış gösteren kişilere
tanımada öncelikler sunması yerinde sayılmalıdır. Bu yolla, afet bölgelerinde kaçak
yapılaşmanın azaltılması, güvenli yapıların artması, yapıların sigortalanması eğilimlerinin
güçlendirilmesi sağlanabilir. Bunun için, afet bölgelerinde ve yüksek risk taşıyan alanlarda,
yapı stokuna ilişkin bilgi sistemlerinin taşınmaz birimleri düzeyinde oluşturulması için
afetlerin meydana gelmesi beklenmemelidir. Bu sistem, eski yapıların taşıdığı afet risk
düzeylerini, sağlamlaştırılabilirlik düzeylerini vb bilgileri içermeli; yeni yapılanlarda ise,
‘imalat denetim belgesi’, sigorta v.b. koşulları aranmalıdır. Bu alanlarda, kaçak yapı ve
gecekondu sahiplerinin hak sahibi olamayacakları bilgisinin önceden bilinmesi, denetim
altında üretilmiş, sigortalı v.b. yapılar için iskan ruhsatı ile birlikte hak sahipliği belgesi
verilmesi, bu özelliğin tapu kütüklerine kayıtlanması, yapıların üzerinde yer alacak
plaketlerde bu bilginin verilmesi gibi önlemlerin ciddi caydırıcı etkiler yaratması ve

2-82
yönlendirmeler sağlaması olasıdır. Öte yandan, taşınmaz sahipleri dışında, afetlerde
zararlara uğrayan kiracı hanehalklarının da yardım kapsamına alınmaları, taşınmaz
edindirme olmasa bile, uğradıkları kayıpları giderecek bağış, sübvansiyon,
borçlandırmalara aday olmaları sağlanmalıdır. Bu konuda 4133 sayılı yasa işyeri
kiracılarına olanaklar tanımasına karşın (Mk. Md. 5), konut kiracıları için benzer önlem
alınmamıştır.

2.3.5.5 Afet Sebebiyle Yapılan ve Yapılacak Olan Binaların Borçlandırma Bedellerinden


Yapılacak İndirimler Hakkında Yönetmelik (8.4.1972 gün, 14253 sayılı RG)

Bu yönetmelik, afetler yasası uyarınca emanet, ihale ya da evini yapana yardım


yöntemleriyle yapılan, yapılmakta olan ya da yapılacak olan binaların hak sahiplerinin
borçlandırılmasında, borç bedellerinin yarısına kadar yapılabilecek indirimlerin hak
sahiplerinin gelirleri, bakmakla yükümlü oldukları nüfus, bina maliyetlerini artıran vb
etkenlerin gözönünde tutularak yapılmasını sağlamaktadır.

Buna göre, uygulama yapılacak illerde ilgililerin safi gelirlerini hane nüfuslarını,
maliyete etken yerel koşulları belirlemek üzere ‘Gelir Tespit Komisyonları’ kurulmaktadır
(Md. 8). Bina maliyetleri, arsa dahil, ancak altyapı ve hizmetler dışlanarak belirlenir (Md.
10). Bu tespitler 7 gün asılarak duyurulur; yapılan itirazlar 10 gün içinde karara bağlanır
(Md. 12). Hak sahibi ailelerin yıllık safi gelirlerine göre, borçlandırma bedellerinden hangi
oranlarda indirimler yapılacağı bir cetvele göre belirlenir; bakmakla yükümlü her kişi için
%2, inşaat maliyetlerinin yüksekliği için %10’a kadar ek indirimler sağlanır; ancak,
indirimler toplamı, borçlandırma bedelinin %50’sinden fazla olamaz (Md. 15-16).

Afetzedelere kamu sübvansiyonu sağlayan bir mekanizma niteliğindeki


yönetmelikte, safi gelir gruplamalarında başvurulan mutlak değerler yerine bu grupların
memur aylıklarına oranlanarak farklılaştırılması bir zorunluluktur. Düşük gelirlerde daha
büyük indirimler yapılması, bölgesel farklılıkların da bir ölçüde gözetilmesini
sağlamaktadır. Öte yandan, onarım yardımlarından indirim yapılmaması (Md. 4) kamuya
daha az maliyet getiren afetzedelerin cezalandırılması anlamındadır.

2.3.5.6 Afetler Sebebiyle Edinilen Bina, Arsa ve Arazilerden Artakalanların


Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik (13.10.1985 gün, 18897 sayılı RG)

Afet sonrası kamu eliyle üretilmiş ve edinilmiş olup yapılan dağıtımlardan artakalan
taşınmazların (bina, arsa, arazi) satılması ya da kiralanması yöntemlerini belirleyen bu
yönetmelik uyarınca öncelikli olarak taşınmazın ‘rayiç bedel tespiti’ yapılmaktadır. Bunun
için oluşturulan ‘kıymet takdir komisyonu’, boş arsa ve arazi bedellerini, kamulaştırma
bedellerini, yapı maliyetlerini, %2 yıllık yıpranma payını, vergi asgari değerlerini, yıllık
fiyat artışlarını göz önünde tutar (Md. 5). Bu taşınmazlar öncelik sırasına göre, afetten zarar
görmesi olası hak sahiplerine, kamu kuruluşlarına, yerel yönetimlere, gerçek ve tüzel
kişilere devredilebilir. Bu devir, duyuru yapılması, başvuranların çok olması durumunda
kura çekilmesi, %25 peşin ve kalanı ipotekle %20 faiz ve beş yıllık ödeme koşuluyla satışı,
satılamayanların ise rayiç bedelin %3’ünden az olmamak koşuluyla kiralanması işlemlerini
kapsar. Gelirler Fon hesabına yatırılır.

Afet sonrası uygulamalarda gereğinden fazla taşınmaza el konulması ve yapı


üretilmesi sonucu yapılacakları belirlemekte olan yönetmelik, afet alanlarında geniş ölçüde

2-83
plansız çalışma yapıldığı ve aşırı kaynak tüketildiğinin de bir göstergesi sayılabilir. Bu
değerlendirme, yine afet öncesi hazırlık ve denetim işlerinin önemini ön plana
çıkarmaktadır. Söz konusu ön çalışmalar, imar planı çerçevesinde yürütülecek yapı stoku
niteliklerinin belirlenmesini, nitelikli ve niteliksiz yapı sayılarını, hasar tahminlerini ve hak
sahipleri kestirimlerinin yapılmasını kapsamalıdır.

2.3.5.7 7269-1051 Sayılı Kanunla Teşkil Olunan Afetler Fonu’nun Harcama Usullerine
İlişkin Yönetmelik (12.6.1970 gün, 13517 sayılı RG)

Afetler yasasında belirlenen Afetler Fonu’ndan yapılacak harcamaların konusu,


yöntemi ve biçimini belirleyen yönetmelik, her türlü acil yardım, satın alma, dış alım,
kiralama, ulaşım, haberleşme, tedavi, işgücü kullanımı, yıkım işleri, geçici barındırma ve
diğer giderlerin türlerini sıralamaktadır (Md. 4-5). Buna göre, afetin zararını önleme,
gerekli önlemleri araştırma, inceleme, proje işleri vb Fon’dan karşılanabileceği gibi (4e),
inşaat işlerinin yürütülmesinde de tüzel kişilerle ortaklıklar kurulabilmektedir.
Harcamaların yapılmasında yetkili vali ve kaymakamlar, bu işleri özel ‘acil yardım
komisyonu’, ‘inşaat komisyonu’ ve mutemedleri eliyle avans kullanarak yürütürler. Toplu
inşaat yapımına gerek görülmeyen afet bölgelerinde, evini yapana yardım yöntemi
kapsamında hak sahiplerine destek verilir (Md. 44). Fon paraları Türkiye Emlak Kredi
Bankası vadesiz cari hesapta toplanır (Md. 68). Mali işlerle ilgili işlem kuralları, malzeme
hareketleri, tutulacak defterler ve tutanaklar v.b. konuların düzenlenmesi (Md. 67-83)
yanısıra, başka kurumlara iş yaptırılması yöntemleri de hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda,
afet bölgelerinin kadastrosunun da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı arasında düzenlenecek protokole göre yapılacağı (Md. 85) belirtilmiştir.

Yönetmelikte, Fon kullanımının afet sonrası kadar öncesinde de hazırlık işleri için
kullanımına engel bulunmamaktadır. Kadastro çalışmaları, harita hazırlama işleri, zararları
azaltma amaçlı her konuda araştırma yapılması, imar planı düzeltme işleri v.b. konularda
uygulamada verilecek ağırlıklar uyarınca harcamaların çeşitlenmesi, ancak bu yetkilerin
doğrudan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından kullanılması gerekecektir.

2.3.5.8 Afetlerin Genel Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında Yönetmelik
(21.9.1968 gün, 13007 sayılı RG)

Bu yönetmeliğe, herhangi bir yerleşmede karşılaşılan yıkımın bir afet niteliği


kazanıp kazanmadığını tanımlamak için başvurulmaktadır. Buna göre, 100 haneye kadar
olan köy ve bucaklarda konutlardan en az 1/10’unun, 1000 haneden fazla olan köy ve
bucaklarda en az 10 konutun; ilçe ve illerde ise: nüfusu 5 bine kadar olanlarda 20 binanın,
5-10 bin arasında 25 binanın, 10-30 bin arasında 30 binanın, 30-50 bin arasında 40 binanın,
50 binden fazla olanlarda ise 50 binanın ‘oturulamayacak veya kullanılamayacak derecede
hasar görmesi’ durumunda ‘afetin o yerin genel hayatına etkili’ olduğu yargısı
verilmektedir. Büyük yerleşmelerde de herhangi bir muhtarlık alanında on binanın hasar
görmesi, o yerde afet oluştuğu sonucunu getirmektedir. Ayrıca, can kaybı düzeyi, tarım ve
hayvan stokundaki kayıp düzeyleri, altyapı, ulaşım koşulları, iklim koşulları gibi etkenler
de afet yargısında göz önünde tutulmaktadır. Söz konusu karar Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından verilir.

Yönetmeliğin, afet sonrasında merkezi yönetim birimlerince hızlı davranılabilmesi


amacıyla bir ölçüt getirmesi yerinde bulunabilir. Söz konusu hasar düzeylerinin altındaki

2-84
afetlerle karşılaşılması durumunda ise, yerel yönetimlerin alacakları önlemlerde yeterli
olabilecekleri gizil varsayımı yapılmaktadır. Bu yaklaşıma ilişkin asıl sorun ise, tüm
hazırlık ve eylemlerin afet sonrası için kurgulanmış olmasındadır. Oysa söz konusu
önlemler, afet olasılığı yüksek bölge ve alanların önceden belirlenmesi, burada zararları
azaltacak tüm önlemlerin alınması ve sürekli denetlenmesi durumunda anlamlı ve geçerli
sayılabilecek ikincil hazırlıklar niteliğindedir. Afet olasılığı karşısında yüksek tehlike
oluşturacak bir yapılaşma ve arazi kullanımına bir yandan göz yummayı sürdürürken, en
etkili ve hızlı yardım sistemini planlamış olmanın toplumsal yararı umulduğu kadar yüksek
olamayacaktır. Bu nedenle yönetmelik, afetler mevzuatının bütününde gözlenen bu
zayıflığı tekrar etmektedir.

2.3.5.9 Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik
(8.5.1988 gün ve 19808 sayılı RG)

‘Devletin tüm güç ve kaynaklarını afetten önce planlayarak’ (Md. 1) afetle


karşılaşıldığında hızlı ve etkin ilk yardımları yapmak için gerekli örgütlenmeyi ve
görevlendirmeleri düzenleyen Yönetmelik, vali ve kaymakamlar yönetiminde askeri
birlikler ve Kızılay dahil olmak üzere tüm kuruluşların eşgüdüm ve işbirliği içinde
hazırlıklı olmalarını hedeflemektedir (Md. 2). Vali ve kaymakamlar afet durumunda
olağanüstü yetkiler üstlenerek acil yardımlar için ildeki tüm işgücü, araç ve gereç,
taşınmazlar, yiyecek, giyecek, ilaç vb malzemeye el koymaya ve işgale (Md. 7), tüm kurum
ve kuruluşlara ve sivil savunma kuruluşlarına görevler vermeye yetkilidirler.

Yönetmeliğin 11. ve 12. maddelerinde acil yardım planlarının, olası kötümser


senaryoların düşünülerek hazırlanması ve her sektör için ayrı planlar hazırlanması
öngörülmekte; 13. maddede de, stadyum v.b. açık alanlar, mezarlıklar, istasyon, terminal,
konut alanları, polis, jandarma, askeri ve resmi tesisler, ceza evi, adliye, hükümet gibi
kullanımlar ile karayolları, köprüler, altyapı şebekeleri, su kaynakları, depolar, çevre
kirletici tesisler, akaryakıt tesisleri v.b. riskler taşıyan noktaların, ‘Genel Bilgi Dosyası’nda
yer almaları gerektiği, bunların imar planlarına da işlenmesinin eylem planlarının
hazırlanmasında bir ön adım olduğu açıklanmaktadır.

Yönetmeliğin hemen tamamı, acil yardım hizmetlerinin nasıl örgütleneceği ve


yükümlülüklerin neler olduğunu açıklamaktadır. Buna göre, ekipler oluşturulmakta,
haberleşme, ulaşım, yıkıntı kaldırma, sağlık, hasar tespit ve geçici iskan, güvenlik,
satınalma ve el koyma, tarım, altyapı konularında acil yardım hizmet grupları görevleri ile
tanımlanmaktadır (Md. 14-48). Valilerin diğer illerden (Md. 49-53) ve merkezden (Genel
Kurmay ve ilgili Bakanlıklardan) yardım alma yöntemleri belirlenmektedir (Md. 49-69).
Yönetmeliğin ekinde çeşitli işlemler için kullanılan bilgi formları bulunmaktadır.

Yönetmelikte tanımlanan ‘afet öncesi hazırlıklar’, yalnızca afet olması halinde


yapılacak örgütlü eylem biçimlerini kapsamaktadır; bu hazırlıklar, afet öncesinde olası afet
zararlarını azaltıcı ya da dayanıklılığı artırıcı önlemleri içermemektedir. Bu bağlamda, afet
öncesinde imar işlerinin uygunluğunun ya da yapı sağlamlığının izlenmesi gibi konulara
Yönetmelik’te yer verilmemiştir. Öngörülen sektörel eylem planlarının mekansal ilişkileri
ya da imar planı ile ilgisinin kurulmasına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Hazırlanacak
bu eylem planları dolayısıyla, imar planlarından söz eden 13. madde hükümleri ise,
yalnızca gerekli bilgilerin derlenmesi işlerini tanımlamakta; eskiye ait hasar tespit ve afet
etüd raporlarının toplanacağını ve ‘afetlere maruz bölgeleri gösterir haritalar’ile birlikte

2-85
bilgi dosyasında bulundurulacağını öngörmektedir. İmar planlarında işlenmesi öngörülen
bilgiler, afet sonrasında önem kazanacak kimi kullanımların konum ve miktarlarının yeterli
olup olmayacağı, ya da ne gibi standartların gerekli olabileceği konularında ön
değerlendirmeleri kapsamamaktadır.

2.3.5.10 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın Tabii Afet Nedeniyle Gelir Kaybı ve Altyapı
Hasarına Uğrayan Belediyelerin Yapmaları Gereken İşlemler Hakkında Tebliği
(31.3.1997gün, 22950 sayılı RG)

4123 sayılı ‘Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin
Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun’un 6. maddesi, 3. fıkrası uyarınca belediye ve özel
idarelere (2380 sayılı Kanun ve ilgili yıllara ait Bütçe Kanunları’ndaki hükümlere göre)
verilen payların, Bakanlar Kurulu’nca en çok 5 katına kadar artırılması olanaklıdır. Bu
konudaki uygulamanın adaletli biçimde yürütülmesi amacıyla, doğal afete uğrayan yerel
yönetimler, Afet İşleri Genel Müdürlüğü’ne 15 gün içinde başvuracak, Genel Müdürlük
afet türüne göre konuyu ilgili kuruluşa aktaracak ve keşif yapılmasını isteyecektir. İlgili
kuruluşlarca yapılacak keşifler yalnızca hasar gören tesislerin afet öncesi duruma
getirilmesi işleri ile sınırlı olacak; Genel Müdürlük, yardım oranlarını belirleyerek Bakanlar
Kurulu Karar taslağını Başbakanlığa sunacaktır.

2.4 ÖZET, DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu bölümde Türkiye'deki imar planlama ve uygulama sistemi kurumsal yapı,


yürürlükteki mevzuat ve uygulamadaki işleyiş açısından irdelenmiş (İş Tanımı 1.1, 1.2),
imar mevzuatının yenilenmesini gerektiren iç ve dış gelişmeler ve faktörler gözden
geçirilmiştir (İş Tanımı 1.5). 3194 Sayılı İmar Yasası ve ilgili yönetmelikleri afetlere karşı
dayanıklılık sağlayacak önlemler açısından değerlendirilmiştir (İş Tanımı 2.1). Ayrıca, imar
yetkileri içeren diğer mevzuat, yapılaşmayı yönlendirme etkileri bulunan mevzuat,
taşınmazlarla ilgili mevzuat ve doğrudan afetlerle ilgili mevzuat altbaşlıkları altında
yürürlükteki yasal çerçeve, afet zararlarının azaltılması bağlamında imar mevzuatı ile
bağlantıları açısından değerlendirilmiştir (İş Tanımı 1.3). Mevcut imar sisteminin genel
olarak ve özelde de afet zararlırının azaltılması açısından aksayan noktaları belirlenmiş (İş
Tanımı 1.4, 2.4) ve çalışmayı önerilere götüren ipuçları derlenmiştir. Afete maruz alanlarda
zararların azaltılması açısından, çalışmanın ikinci aşamasına esin kaynağı oluşturan,
olanaklar tanıyan ve destekleyen ya da zorluk nedeni ve engel oluşturan başlıca özellik,
araç ve işleyişler birarada sorgulanmakta, somut ve uygulanabilir sonuçlar elde etme çabası
ile değerlendirilmektedir.

İmar Yasasındaki Genel Yetersizlikler ve Afet Önlemlerine Yer Verilmesi

Türkiye’de yaşanan doğal afetlere ve olasılıklarına karşın, İmar yasasında kentsel


düzenleme ve yapılaşma konularında doğrudan hiçbir önlem alınmamış olması
katlanılmaması gereken bir durumdur. Bu nedenle, afet zararlarını azaltma amacındaki
önlemlerin (7269 sayılı afetler yasasına da açık göndermeler yapılarak) imar yasasında
ilgili maddeler içinde yer alması, ya da ek maddelerle kapsanması gereği vardır. Ayrıca,
afete maruz alanların belirlenmesi ve bu yerlerde uygulanacak özel planların içereceği
hükümler, planların hazırlanması ve onayı süreçleri yönetmeliklerde yer almalı, ya da ayrı

2-86
yönetmeliklerle düzenlenmelidir. Söz konusu önlemlerin, imar yetkileri verilmiş olan kimi
kuruluş ve yasalar karşısında ayrıcalık bırakmaksızın üstünlüğünü koruması; bu önlemlerin
alınmasına ilişkin denetim yetkilerinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nda bulundurulması;
denetimin güçlendirilmesi ve gereken diğer kararların alınarak örgütlenme, eşgüdüm ve
yönlendirmeleri sağlamak üzere bir üst kurulun görevlendirilmesi; afet planları gereklerinin
yerine getirilmemesi durumunda ve yasanın yanlış uygulamasına neden olan yöneticiler ile
aykırı uygulama yapan sorumlulularının ağırlaştırılmış cezalara çarptırılmaları konuları,
yasanın yeniden düzenlenmesi çalışmalarında ele alınmalıdır.

İmar yasası (3194) ile afetler yasası (7269) arasındaki boşluğun köprülenmesi için,
tanımlara ilişkin birlik kurulması, yasalarda belirlenen süreçler arasında eşgüdüm
sağlayacak ve afete maruz yerleşmelerde afet öncesi planların yapımının afet durumunda
yapılacak işlerle bağlantılarını kuracak, her iki yasadan birlikte dayanak alacak bir
yönetmelikte düzenlenmesi uygun görülebilir. İmar yasasının 9. maddesinde yer alan
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ‘afetler dolayısıyla gereken planların ve değişikliklerin
tamamını ya da bir kısmını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve onaylamaya yetkili’
olduğu hükmü bu konuda ayrı yönetmelik düzenlemek için yeterli bir dayanaktır. Ancak
yönetmelikte ağırlık afet öncesi hazırlık planı çalışmalarında olmalıdır.

Afete maruz yerleşmelerde imar yasasında öngörülen kimi hükümlerin ayrıcalıklı anlam ve
yaptırımları olmalıdır. Bu yerleşim birimlerinde imar programlarının farklı bir içerikte
olmaları, ruhsat vermede ek koşullar, cezai hükümlerin ayrıntılandırılarak ağırlaştırılması
gerekli uyarlamalardır.

İmar yasasında yapılacak kimi değişikliklerin ise yalnız afete maruz alanlar için değil, daha
genel etkinlik kazandırma amacında olacağı öngörülmektedir. Yeni uygulama araçlarının
geliştirilmesi, 18. maddenin genelleştirilerek daha güçlü kılınması, imar haklarının aktarımı
olanaklarının geliştirilmesi, ‘yapı kullanım izni’ kurumunun bir defaya özgü kalmak yerine
her on yılda bir ve her önemli kullanım değişikliğinde yenilenmesi gerekliliği, kullanım
izni olmayanların ‘haksahipliği’ninden yararlanamamaları ve bu bilginin tapu siciline
yazılması, güncel durumu ile dayanıklılığı konusunda kuşku duyulan ve yüksek risk taşıyan
taşınmazlar hakkında yönetimlerce tespitlerin yapılması ve durumun tapu kayıtlarına
geçirilmesi, yerinde uyarı yapılması, kimilerine kullanım izninin iptal edilerek yasak
getirilmesi, bu konuda yıllık taramalar yapılması, yerel yönetimlerin yapı stoku bilgilerini
ulusal standartlara uyularak elektonik ortamda sistemli biçimde kayıt altına almaları
zorunluluğu gibi önlemlerin alınması olanaklıdır.

Kurumsal Yapılanmada Gereksinmeler ve İmar Sistemini Oluşturan Kuruluşların


İşleyiş Düzenleri

Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün afet sonrası yapı hasarlarını ve haksahipliğini belirleme
işleri ağırlığının göreli olarak azaltılarak, bunlar yerine sistematik taramalarla afet öncesi
düzenli hazırlık çalışmalarına kaydırılması bir temel zorunluluktur. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nda Yüksek Fen Kurulu, Bayındırlık Kurulu dışında, Bakanlık ve ilgili kuruluş
elemanları yanısıra akademik uzmanlardan oluşan bir Afet İmar Yüksek Kurulu’nun
oluşturulması, Afet İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulacak bir Daire’nin afet imar
planlarının yapım ve onayı süreçlerinin düzenlenmesi ve denetimi ile görevlendirilmesi,
Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nin özellikle afete maruz illerde yeniden

2-87
örgütlendirilerek tespit, değerlendirme, denetim ve izleme amaçlı çalışmalarında
güçlendirilmeleri, alınabilecek kurumsal önlemlerin başında gelmektedir.

Afete uğrayabilecek bölge ve alanlarda can ve mal kayıplarının azaltılması için uyulması
gereken önlem ve ilkelerin, yapılaşma ve imar planları kapsamında uygulanması, bu
çalışmalara temel olacak ön bilgilerin derlenerek herkese açık nesnel veri tabanlarının
belgelere ve haritalara dönüştürülmesi ve bunların sürekli olarak güncelleştirilmesi işlerinin
yürütülebilmesi için bir ayrı kurumlaşmaya gereksinme bulunmaktadır. Bu birimin yine
Afet İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alması, İller Bankası yanısıra ilgili
kuruluşlarla (DSİ, MTA, TEK, Karayolları, Meteoroloji, Harita Komutanlığı, Milli
Güvenlik Kurulu, v.b.) bilgi alış verişi içinde, olasılık ve risk haritalarının GIS ortamında
yürütmesi, afetler konusunda alınacak önlemlerin altyapısını oluşturacaktır. Bu
kurumlaşma ve işleyiş, günümüzde sakıncaları görülen jeolojik rapor hazırlama işlerini
daha güvenli bir yola sokulması anlamına da gelecektir.

Afetlere maruz yerleşmelerde belediye ve valiliklerin afet özel planları hazırlamaları ve


yapılaşmanın denetlenmesi yükümlülüklerinin açılarak mevcut stokun ve belirlenecek
kaçakların yıkımı ve ıslahı programlarının hazırlanması görevleri verilmelidir. Büyük
şehirlerin ise, afet önlemlerinin çok yönlü bir ‘risk işletmeciliği’ proje ve programları
kapsamında yürütmeleri beklenmelidir.

Öte yandan, genel olarak imar planlaması, özel olarak da afete maruz yörelerdeki planlama
ve imar işleri bağlamında, kamu görevlilerinin cezai sorumluluğu konusunun gözden
geçirilmesi gereği vardır. Günümüzde Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nda ve
Bakanlar Kurulu’nda bu doğrultuda yapılan çalışmalarda da ele alındığı gibi, yürürlükteki
sistem, belediye başkanlarının ve belediyede görev yapan memurların görevleriyle ilgili
suçlardan dolayı yargılanabilmelerini güçleştiren özellikler taşımaktadır. Memurin
Muhakematı yasası, bu kişilerin doğrudan mahkemelere gönderilmelerine engeldir.
Durumları önce İl İdare Kurulları’nda değerlendirilen bu kişiler adeta bir dokunulmazlık
zırhı içindedirler. Kamunun bundan zarar görmesini önlemek ve özellikle imar konuları ile
afetlere karşı alınması gereken önlemler konularında etkin bir yaptırım düzenin kurulması
için bu korunmanın giderilmesi yerinde olacaktır.

İmar Yetkilerindeki Dağılma ve Farklılaşmalar

Turizm, Kültür, Çevre, Orman Bakanlıklarına dağılmış bulunan imar yetkileri yanısıra
kıyılar, Boğaziçi ve diğer özel alan rejimlerine ilişkin imar yöntemleri, afete maruz
alanlarda uygulanacak bir sistem geliştirmede yararlanılabilecek çok sayıda örnek
sunmaktadır. Burada hem bu farklılaşmadan yararlanma olanağı, hem de yetki
dağılmalarını, bir ölçüde de olsa, afet zararlarını azaltma gerekçesi ile yeniden imar
planlaması kapsamında tutma olasılığı bulunmaktadır. Söz konusu Bakanlık yetkilerine
bırakılmış olan yerleşim ve yapılaşma işlerinin, hiç değilse afetlere maruz alanlarda imar
mevzuatının daha üst yetki ve kararlar içeren bir sistem oluşturduğu ortak anlayışı
yerleştirilmelidir. Öte yandan, bu Bakanlık yetkileri kapsamında yer alan işleyiş ve araç
benzerleri, afet zararlarını azaltma amaçlarıyla da kullanılabilecek yöntemler sunmaktadır.

Turizm bölgelerinin afete maruz olan ve zararları azaltacak önlemler gerektiren alanlarda
yer almaları durumunda, geliştirilecek afet imar planlama koşullarına uyulması zorunluluğu

2-88
getirilmeli ve bunu sağlayacak bir işleyiş güvenceye alınmalıdır. Bu durumda, Turizm
projeleri için yalnızca bir jeoloji raporu ile yetinmek yerine, afet imar planlamasına ilişkin
yönetmelik hükümlerine uygunluk, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından doğrudan
denetlenmelidir. Ayrıca turizm bölgelerindeki mevcut yapı ve yerleşimlerin afet imar
mevzuatına uydurulması için Bakanlıklararası bir program geliştirilmesi önerilebilir.
Orman Bakanlığı’nın orman ve milli parklar yasaları kapsamındaki çalışmaları üzerinde de
aynı denetim kurulmalı; her iki Bakanlığın planlama etkinliklerinin de (Kültür ve Çevre
mevzuatında benzerinin yer aldığını gördüğümüz) bir Afet İmar Yüksek Kurulca onanması
yerinde görülmelidir.

Kültür ve doğa varlıklarını koruma amaçlı mevzuat kapsamında geliştirilmiş bulunan organ
ve işleyişler, afetlere maruz alanlar için birden fazla örnek ve düşünsel girdi sağlamaktadır.
Koruma alanlarının tespiti ve belirlenen verilerin bir kamusal bilgi tabanı oluşturması,
tespit edilen sınırların yasal kimliği, sınır içinde uygulanan koruma rejimi, bu alanlarda
taşınmaz sahiplerinin yetkileri, kurallara ‘uygun davrandıkları sürece’ kimi hak ve
bağışıklıklardan yararlanabilmeleri, v.b. afete maruz alanlar için geliştirilecek belirleme ve
denetim konularında bir sistem seçeneği sunmaktadır. Koruma yasasında bulunan pek çok
aracın benzerlerine afet imar sistemi içinde de yer vermek olanaklıdır. Örneğin: ‘afete
maruz alan’ ilan edilen yerlerdeki imar plan uygulamaları durdurulur ve afet imar planları
yapılıncaya kadar geçici kararlar etkin kalır. Afete maruz alanlarda kamu taşınmazları
hiçbir yöntemle gerçek ve tüzel kişilere devredilemez. Plan onandıktan sonra yapılan
değişiklikler Bakanlığa gelir. Bakanlık oluru alındıktan sonra Belediye Meclisi planı bir ay
içinde onamamışsa, Bakanlık (Yüksek Kurul) kararları yürürlüğe girer. Takas ve imar
hakkı aktarımı olanakları ve afete maruz alan olarak ilan edilen yerlerde vergi muaflıkları
tanınır. Taşınmazların, konu oldukları afetler tapu kayıtlarına işlenir. Taşınmaz sahiplerine
ve sorumlu yönetimlere para ve hapis cezaları öngörülür.

Çevre yasasında da Yüksek Çevre Kurulu ve yerel çevre kurulları tanımlanmış, uygunsuz
görülen işlem ve yapılar için vatandaşların, doğrudan yönetime ve ayrıca 2577 sayılı yasaya
göre yargıya başvurma olanağı açık tutulmuştur. Milli Parklar ve Kıyı yasaları yapılaşmaya
yasaklanan ‘mutlak koruma’, ‘tampon’ ve ‘gelişme’ alanları (fay hattı, güvenlik şeridi) gibi
doğal özellik ve verilere dayalı farklı uygulama bölgecikleri tanımlamaktadır. Bu alanlarda
plan onama ve denetim yetkileri Bakanlık elindedir. Bu alanlar tespit komisyonları
marifetiyle tanımlanır; 1/1000 ve 1/5000 ölçekli halihazır haritalar üzerine işlenen bilgiler
Bakanlık onayı alındıktan sonra çoğaltılarak ilgili yönetimlere (tapu sicili, yerel maliye,
belediye) gönderilir; isteyene bu paftalar ücret karşılığında verilir. Kısıtlanan taşınmazların
Tapu Kütüğü beyanlar hanesine bu durum işlenir. Aykırı davranışlar, imar yasasına göre
daha ağır cezalara çarptırılır.

İmar yasası ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı dışında verilmiş olan kimi özel imar
yetkilerinin, afet zararlarını azaltma önlemleri kapsamında Bakanlık denetimine yeniden
alınması girişimleri doğru yönde adımlar olacaktır. Ayrıca, bu yetkiler içinde yer alan
ancak imar yasasında bulunmayan olanakların, afet önlemleri bağlamında imar yasasının
kendisine kazandırılmalıdır.

Taşınmazlara İlişkin Tasarruf Yetkileri ve Araçlar

2-89
Taşınmazlar rejimini oluşturan vergiler, mülkiyet, hak ve tasarruflar üzerindeki kısıtlama
ve özendirme önlemleri, afete uğramış ve uğraması olası alanlarda yönlendirme ve
denetimin güçlendirilmesi amacıyla başvurulabilecek araçlardır. İster merkezi, ister yerel
yönetimlerin elinde olsun, afet alanlarında taşınmazların kamu yararı doğrultusunda
tasarruf edilmesi ve taşınmaz sahiplerinin istenen davranışları göstermeleri için taşınmaz
rejimini oluşturan düzenlemeler ortak bir hedefe yönelik olarak entegre edilebilmeli ve afet
zararlarını azaltma çabaları, bu konudaki toplu girişimlerle daha etkili olabilmelidir.

Vergi yasasında tanınmış olan sürekli muaflığın, yapılacak değişikliklerle afete maruz
alanlarda resmi ve özel tüm yapılar için ancak ilgili yönetmeliğe uyulması durumunda
uygulanması sağlanabilir. Bunun gibi, afete uğramış yapıların karşılığı olarak yeni inşa
edilen yapılara tanınan geçici muaflığın ise, afete maruz ve afet riskli alanlarda, ya da
inşaat yasağı bulunan yerlerde olmamak, ‘yapım denetim belgesi’ sunmak koşulu ile
uygulanması aranabilir. Ayrıca, afete maruz ya da riskli alanlarda kaldığı ilan edilecek
taşınmazlarda vergi yükümlülüğünün (koruma yasalarında olduğu gibi) hafifletilmesi ya da
kaldırılması olanaklıdır. Taşınmaz vergilerinden Afetler Fonu’na düzenli bir katkı
sağlanması, vergi haritalarına afete maruz ve risk alanlarının işlenmesi, bu kapsamda
yapılabilecek tamamlayıcı düzenlemelerdir.

Kamulaştırma yasasında, imar planı kapsamında öngörülen kamu yararı kararından


bağışıklık, afete maruz alanlar için alınacak kararlar için de geçerli olmalıdır. İrtifak
yoluyla kamulaştırma yönteminin, imar haklarının kamulaştırılması ve aktarımını
sağlayacak biçimde düzenlemeleri, gerek afete maruz alanlarda imar planlaması
kapsamında gerekse genel amaçlarla araştırılmaya değer görülmektedir. Afet riskli
alanlarda yer alan taşınmazların, kamulaştırma programına alınmış olanlar gibi tapu siciline
şerh düşülerek aynı işlemlere konu edilmesi ve gereğinde acele kamulaştırma yolunun açık
tutulması uygun olacaktır.

Afete maruz ve riskli alanlardaki taşınmaz ve yapılara ilişkin bilgilerin kayıt altında
tutulması temel bir kamu görevi sayılmalıdır. Bu alanlarda kadastro ve harita hizmetlerinin
öncelikle verilmesi afetler yasasında yer almakla birlikte uygulama genellikle afet sonrası
işlemleri kapsamaktadır. Afet öncesi tespit çalışmalarının da aynı önceliklere sahip olması
sağlanmalı, afete maruz ve riskli alanlardaki taşınmazların bu özellikleri tapuda işlendiği
gibi, ‘denetim belgesi’ almış yapıların da bu nitelikleri kayıtlanabilmelidir.

Afete maruz ve riskli alanlarda yer alan taşınmazlara ilişkin bilgilerin Tapu Daireleri
sicillerinde saklı tutulması sağlanması durumunda, bu alanlarda yapılaşmayı caydırıcı bir
etken olmak üzere, Tapu Daireleri’nin bu alanlarda kat irtifakı ve mülkiyeti kurulmasına
izin verilmemesi de yerinde bir önlem olarak görülebilir.

İmar Yasası Dışında Kentleşme ve Yapılaşmayı Yönlendiren Mevzuat

Yapılaşmaya destek olan ve yönlendiren kimi yasalarda, yapılaşma eğilimlerinin afete


maruz alanlardan uzaklaştırılmasını sağlamak için geniş kapsamlı girişimlere gitmeksizin
yapılabilecekler vardır. İmar affı türünde yasaların özellikle afetlere maruz alanlar için
getirdiği olumsuzlukların bertaraf edilmesi için ve genel bir korunma ve karşı önlem
sağlamak üzere, İmar Kanunu’nda bir temel kurala yer vermek olanaklıdır. İmar
planlarında afete maruz ve riskli olarak belirlenen alanlarda hiçbir yapılaşma, imar ya da

2-90
kaçak davranış affına, bu alanlarda tapu ya da tahsis belgesi gibi haklar tanınmayacağı, bu
alanların ıslah planı gibi düzenlemelere konu edilemeyeceği ve mevcut yapılaşmanın
konsolide edilerek meşrulaştırılamayacağı hükümlerine yer verilebilmelidir. Buna karşılık,
afet riskli alan kapsamına alınan taşınmaz hak sahiplerine, yerel yönetimlerce imar planı
kapsamında gösterilecek başka yerlerden arsa ve taşınmaz tahsisleri yapılabileceği olanağı
getirilmeli ve afet imar planlama süreci böylelikle imar affı türündeki yaklaşımların antitezi
niteliğine kavuşturulabilmelidir.

Toplu konut yasası ve tüzüğünde öngörülen ve Afetler yasasında belirtilen biçimlerde


uygulanan, afet bölgelerinde yapılacak konut, altyapı ve tesislere kaynak ayrılması işlemleri
ile yalnızca afet sonrası değil, afet imar plan çalışmaları kapsamında afete maruz ve riskli
alanların nüfus ve yapılaşma yoğunluklarını azaltmak ve kaldırmak amacıyla, planın
öngördüğü başka yerlerde mülk ve kiralık stok oluşturulması için kullanılabilmesi
sağlanabilir. Uygulama yönetmeliğinde öngörülen toplu konut yapımcılarına kredi
sağlanması işlemleri de bu yönde kullanılabilmelidir. Ayrıca, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı başvurusu gerekmeksizin, toplu konut uygulamalarında afetlere maruz
yerleşmelerin, imar planlarının hazırlanmış ve bu planlarda Kentsel Çevre Üretimi
Yönetmeliği esaslarına uygun öneriler geliştirilmiş olması koşullarıyla öncelik alması
yerinde görülmelidir.

Afetler Mevzuatındaki Yetersizlikler

Afetler mevzuatında genelde gözlenen, ‘afet öncesi, sırası ve sonrası’na ilişkin


yükümlülüklerin ayrı bölümler ve yönetmeliklerle ayrıştırılmamış olması ve ‘afet öncesi
hazırlıklı bulunma’ya ilişkin amaç birliğinin ve açıklığın önemli ölçüde kaybedilmiş
olmasıdır. Bu durum, afet öncesi hazırlıklara ilişkin görevlerin gözden kaçırılmasına ve
yetersiz kalınmasına, öngörülenlerin (7269 sayılı yasanın 1-3 maddeleri) yerine
getirilmemesine yol açmıştır. Burada üzerinde özellikle durulması gereken, afete maruz
alanlarda afet öncesi planlama ve yapılaşma işleri üzerindeki yaptırımların sistemli ve
bütünlüğe kavuşmuş bir kurgu ve işleyişe eriştirilememiş olmasıdır.

Afet öncesi çalışmaların en önemlisi, olası afet alanlarının, ya da ‘afet görmesi muhtemel’
alanların belirlenmesi işlemleridir. Bu görev 7269 sayılı Afetler yasasının birinci ve ikinci
maddeleriyle Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na verilmiş; bu görevin ‘Afetlerin Genel
Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında Yönetmelik’te yer alan ölçütler
uyarınca yerine getirileceği öngörülmüştür. Ancak yönetmelikte gerçekleşmiş afet
durumlarına ilişkin ölçütler tanımlanmış, ‘muhtemel afet’lere ilişkin ‘olasılık ve risk’
ölçmeye ilişkin kavram ve yöntemlere yer verilmemiştir.

Bunun gibi, afete uğrayabilir yerleşmelerde ‘meydana gelebileceklerin sınırları’nın imar


planlarına Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca işlenmesi öngörülmekteyse de (md. 2), bu
konuda içerik düzenlemesi yapılmadan ve sistemli bir işleyiş geliştirilmeden bırakılmıştır.
Aynı belirsizlikler, aykırı yapıların afet öncesinde tespiti ve ortadan kaldırılmasına ilişkin
öneriler için de geçerlidir (md. 3). Oysa, ‘afet görmesi muhtemel’ yerlerin ve yapıların
tespit işleri, afet etkilerinin azaltılması amacıyla yapılacak afet öncesi çalışmalarda,
kurumlaştırılması gereken bir ilk adım olarak durmaktadır. Bunu gibi, afet sonrasındaki
uygulamalar içinde en büyük önemi taşıdığı düşünülen ‘hak sahipliği’ statüsünün, afet

2-91
öncesindeki mevzuata uyumlu davranış ve disiplinlilikle hak edilmesi gerektiği anlayışının
egemen kılınması gereklidir.

Yasada yer alan aykırı yapılaşmaların önlenmesi, mevcutların tespiti ve onarım yardımı,
kaçak yapılaşmanın yıktırılması, bu sorumlulukların valilik ve kaymakamlıklarda
tutulması hükümleri de afet öncesi çalışmaların yaşam kazandırılamamış yönleri olarak
durmaktadır.

Hedeflenebilecekler

(a) Afetlerle ilgili coğrafi ön bilgilerin derlenerek kapsamlı veri tabanı


oluşturulması; afet haritalarının herkese açık bir kamusal kurum kimliğine
kavuşturulması

(b) Afetlere ilişkin genel planlama politikası, eylem programları ve eşgüdüm


sağlayacak bir üst kurulun oluşturulması

(c) Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün güçlendirilerek afet öncesi plan hazırlıklarının
izlenmesi ve onama işlemlerinin yapılması

(d) Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri il örgütlerinin yeniden düzenlenerek afet


bölgelerinde tespit, izleme ve denetim işlerinde etkin olmalarının sağlanması

(e) Afete uğrayabilecek alanlarda imara açılacak ve yapılaşmış mevcut yerlerde plan
yapım sürecine ilişkin ek kural ve koşulların belirlenmesi ve plan yapım, onama
süreçlerinin ve örgütlenme yapısının yönetmelikle belirlenmesi

(f) Büyük şehirler ve afete maruz yerleşim birimlerinden başlanarak yerel


yönetimlerin yapı stoku ve taşınmazlara ilişkin bilgisayar donanımlı bilgi ve
envanter sistemleri geliştirmelerinin zorunlu tutulması

(g) Afete maruz yerleşim birimlerinde ve riskli alan sınırları içinde kalan
taşınmazların bu özelliklerinin, bunlara ait Tapu Sicili’nde beyanlar hanesinde
yazılı açıklanması

(h) Afete uğrayabilecek alanlarda imar haklarının aktarılması, başka yerlere


taşınması, satın alınması ve kıymetli kağıtlara dönüştürülmesini sağlayacak
önlemlerin yönetmelikle geliştirilmesi

(i) Afetler Fonu’nun taşınmaz vergileri tabanından düzenli olarak beslenmesini


sağlayacak önlemlerin geliştirilmesi

(j) Kademeli ve çapraz denetim mekanizmalarının kurulması

(k) Afet önlemlerinin alınmasında yöneticiler, teknik elemanlar ve sorumlular,


taşınmaz sahipleri, yatırımcılar v.b. için ihmal, göz ardı etme, uygulamama,

2-92
savsaklama, erteleme, engelleme, kurallara uygun davranmama v.b. suçların
ayrıntılandırılarak tanımlanması

(l) Yönetimlerin, yöneticilerin, kamu çalışanlarının yargılanmalarına engellerin


azaltılması ve kaldırılmasının sağlanması

(m) Sorumluluk ve cezaların yaygınlaştırılıp ağırlaştırılması

2-93
BÖLÜM 3

TÜRKİYE'DE YAPI DENETİMİ


SİSTEMİ
3.1 YAPI DENETİMİNE İLİŞKİN MEVZUATIN VE UYGULAMANIN
İRDELENMESİ

Türkiye'de inşa edilen yapılar özel (hususi) yapılar ve kamu (resmi) yapıları olarak
ikiye ayrılır. 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 2. maddesi belediye ve mücavir alan sınırları
içinde ve dışında kalan yerlerde inşa edilecek özel ve resmi bütün yapıların bu Kanun
hükümlerine tabi olduğunu ifade etmektedir. Belediye ve mücavir alan sınırları içinde
belediyeler, dışında ise valilikler yapı ruhsatı vermeye yetkili kılınmışlardır. Ancak
kamuya ait yapılara ruhsat verme işleminde denetim, yetki ve sorumluluk yapıyı yaptıran
kamu kuruluşuna bırakılmıştır.

İzleyen kısımlarda Türkiye'de yapı denetimine ilişkin yürürlükte olan mevzuat ve


uygulamalar sırayla irdelenecektir. Bu kapsamda öncelikle tüm özel yapıları kapsayan
3194 sayılı İmar Kanunu ve Yönetmelikleri ve bu kanunla yakından ilişkili kanun ve
yönetmelikler yanısıra Devlet İhale ve Borçlar Kanunu yapı denetimi açısından ele
alınacaktır. Daha sonra kamu yapılarının yapımında en önemli paya sahip olan Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı'nın denetim ile ilgili mevzuatı ve toplu konut alanlarındaki yapılaşmayı
yürüten Toplu Konut İdaresi tarafından uygulanan yapı denetimi sistemi incelenecektir.
Ayrıca daha etkin bir yapı denetimi sisteminin kurulabilmesine yönelik olarak çeşitli
kuruluşlarca hazırlanan bazı yasa ve yönetmelik taslakları değerlendirilecektir.

Raporun bu kısmında incelenen kanunlar, yönetmelikler ve kanun tasarıları aşağıda


sıralanmıştır.

(a) Kanunlar

3194 Sayılı İmar Kanunu


1580 Sayılı Belediyeler Kanunu
1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu
3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
3945 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun
6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu
2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu
818 Sayılı Borçlar Kanunu
8469 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun

(b) Yönetmelikler ve Şartnameler

İmar Kanununun 38. maddesinde Sayılan Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının


Dışında Kalan Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında
Yönetmelik
3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği
3030 Sayılı Kanunun Uygulanması ile İlgili Yönetmelik

3-1
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Proje Kontrol Müşavirliği Hizmetleri Yönetmeliği
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bayındırlık İşleri Kontrol Yönetmeliği
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi
Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre Üretimi ve
Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik

(c) Kanun ve Yönetmelik Tasarıları ve Değişiklik Önerileri

Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılmasına ve Bu İdarelerle İlgili Çeşitli


Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Gerekçeleri
3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 38. Maddesinin Yeniden Düzenlenmesi ve Gerekçesi
3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Maddeler Önerisi
Yetkin Mühendislik Hakkında Yasa Tasarısı

3.1.1 3194 Sayılı İmar Kanunu ve Yönetmelikleri

Yapı denetimine ilişkin hususlar Kanun'un dördüncü bölümünde yer almaktadır.


Kanun proje kontrolu sorumluluğunu yapı ruhsatı verme süreci içinde bizzat belediyelere
veya valiliklere vermektedir. İnşaat kontrolu ise fenni mesuliyet kavramı kapsamında
yerine getirilmektedir.

3.1.1.1 İmar Kanunu'nda Proje Denetimi

Kanun'un 20, 21 ve 22. maddelerine göre tapu, tahsis veya irtifak hakkı tesis
belgesi olan arazi, arsa veya parselde yapı yaptırmak isteyen yapı sahipleri belediye veya
valiliğe yapı ruhsatiyesi almak için başvururlar. Ruhsat için gerekli olan belgeler, tapu
veya tahsis belgesi, mimari, statik, elektrik ve tesisat projeleri , proje çizimleri ve hesapları
ile arazinin krokisidir. Belediye veya valilikler bu belgeleri inceleyerek en geç otuz gün
içerisinde yapı ruhsatı verirler.

İmar Kanunu'nun 38. maddesinin sonradan eklenen ikinci bendinde proje yapma
yetkisi, mühendis ve mimarların yanısıra "fen adamı" olarak tabir edilen ve sorumlulukları
yönetmelikler tarafından belirlenecek kişilere de verilir. Bu konuda çıkartılan İmar
Kanununun 38. maddesinde Sayılan Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları Dışında
Kalan Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik'te fen
adamlarına, belediye teşkilatı bulunmayan yerlerde bodrumla birlikte 3 katı, toplam alanı
300 m2 'yi, en büyük açıklığı 4 metreyi ve kat yüksekliği 3 metreyi geçmeyen basit yığma
yapıların projelerini yapma yetkisi tanınmıştır.
Kamuya ait yapılar ile köy yerleşik alanlarında yapılacak yapılar için İmar Kanunu
istisna maddeler içermektedir. 26. maddeye göre kamuya ait yapı ve tesislere, imar planına
uygun olmak kaydı ile avan proje üzerinden ruhsat verilir. Projelerle ilgili tüm sorumluluk
ilgili kamu kuruluşuna devredilir. 27. madde ise köy yerleşik alanlarında yapılacak
yapılarda ruhsat zorunluluğunu kaldırıp, sadece muhtar iznini yeterli sayılmaktadır.

3-2
Belediyelere ruhsat için sunulması gerekli teknik belgeler ve ruhsat işlemleri
2.11.1985'de yayınlanan 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar
Yönetmeliği tarafından kapsanmaktadır. Yönetmelikte projelerin belediyenin ilgili dairesi
tarafından onaylanacağı belirtilmiştir. Ancak onay için gerekli proje incelemelerinin hangi
kıstaslara göre, nasıl bir yöntemle ve meslek özellikleri bakımından kimler tarafından
yapılacağı hiçbir şekilde belirtilmemiştir. Yönetmelikte açık olarak uyulması zorunlu
tutulan tek teknik belge 5. madde'de atıfta bulunulan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar
Hakkında Yönetmelik'tir. Ancak 5. madde'de Afet Yönetmeliği'ne kısıtlı atıf yapılmakta,
sadece "yönetmelik hükümlerine aykırı hükümler afet bölgelerinde uygulanmaz"
denmektedir. Bu husus izleyen bölümde daha ayrıntılı olarak irdelenecektir. Yönetmeliğin
dördüncü bölümü ruhsat için onaya sunulması gerekli mimari ve statik projelerde
bulunması istenen teknik belgeleri sıralamaktadır. Bu bölümde, mimari proje kapsamında
sunulacak umumi vaziyet planı, temel, bodrum ve kat planları, kesit ve cephe resimleri ile
statik proje kapsamında sunulacak çelik veya betonarme hesapları ve resimlerinin, çatı ve
tesisat proje ve hesaplarının, "Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca kabul veya tesbit edilen
çizim ve tanzim standartlarına uygun olması" istenmektedir.

3194 sayılı İmar Kanunu, proje denetimi konusunda yerel yönetimlere adeta
sınırsız yetki ve özgürlük tanımaktadır. Bu yetkinin karşılığında belediyeler hiçbir yasal
sorumluluk ve müeyyideye tabi değildir. Ayni durum belediye sınırları dışındaki yapıların
proje denetiminde valilikler için de söz konusudur. Ancak valilikler bünyesinde proje
denetimi ve onayı ile sorumlu olan Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri bu sorumluluğu
belediyelere kıyasla daha fazla yerine getirebilecek teknik eleman kapasitesine ve
kurumsal iç denetim yapısına sahiptirler. Köy yerleşik alanlarındaki yapılar için geçerli
olan muhtarlık onayını ise proje denetimi ile ilişkili saymamak gerekir.

3.1.1.2 İmar Kanunu'nda İnşaat Denetimi

Projeleri onaylanarak belediye veya valiliklerden ruhsatı alınan yapıların inşaatı


ile ilgili denetim sorumluluğu Kanun'un 28. maddesi uyarınca bir "Fenni Mesul" tarafından
üstlenilir. Fenni mesuliyeti üstlenen meslek mensubu, yapıyı ruhsat ve eklerine uygun
olarak yaptırmakla, aksi halde durumu ruhsatı veren belediye veya valiliğe bildirmekle
yükümlüdür. Bu durumda belediye veya valilik durumu tesbit eder, Kanun'un 32.
maddesine göre inşaatı mühürleyerek durdurur. Yapı sahibine bir ay süre verilir. Bu sürede
inşaat ruhsata uygun hale getirilirse ayni kurum tarafından mühür kaldırılır. Aksi takdirde
ruhsat iptal edilir, belediye encümeni veya il idare kurulu tarafından yıkım kararı alınır.
Yapı belediye veya valilik tarafından yıktırılır ve yıkım masrafı yapı sahibinden tahsil
edilir.

Yapı normal koşullarda tamamlandığında yapı sahibi tarafından belediye veya


valiliğe "Yapı Kullanma İzni" için başvurulur. İlgili kurum yapıyı inceleyerek 30 gün
içinde başvuruyu sonuçlandırmak zorundadır. Kanun, yapının sahibi tarafından bir an önce
kullanılmasını teşvik etmektedir.

Ruhsata aykırı olarak inşa edilen yapılarla ilgili ceza hükümleri Kanun'un 42.
maddesinde yer almaktadır. Yapı sahibi ve müteahhit ruhsata aykırı uygulamaları
nedeniyle 1.5-75 milyon TL arasında ağır para cezasına çarptırılabilir ve fenni mesule bu
cezaların 1/5'i uygulanır. İmar Kanunu yürürlüğe girdikten sonra ağır para cezalarının
uygulanabilmesi için 7.12.1988 tarihinde 3506 sayılı Kanun yürürlüğe girmiş, bu kanunla
765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 647 sayılı Ceza İnfazları Hakkında Kanun'un bazı

3-3
maddelerinde değişiklik yapılmış ve ek maddeler getirilmiştir. Ayrıca cezaların Bütçe
Kanunu'ndaki memur maaş katsayısına bağlanarak güncelleşmesi sağlanmıştır. Örneğin
1995 sonunda hesaplanan ceza limitleri 22.5 milyon-1 milyar 225 milyon TL olmaktadır.
Ayni şekilde 1997 sonu itibarı ile bu limitler kabaca 75 milyon TL ile 4 milyar TL olarak
hesaplanabilir.

Para cezasının dışında ilgili idarenin sulh ceza mahkemesine baş vurması halinde
yapının müteahhidi ve fenni mesulu hakkında 1-5 yıl arası meslekten men cezası
verilebilir.

İmar Kanunu'nun inşaat denetimi ile ilgili en önemli unsuru 28. ve 38. maddelerde
tanımlanan fenni mesuliyet kavramıdır. Fenni mesul genel anlamda inşaatın verilen ruhsata
uygun olarak yapılması ve şantiyede çalışma güvenliğinin sağlanması ile görevli olan
kişidir. İnşaatın büyüklüğüne bakılmaksızın tüm mesuliyet bir kişiye verilmektedir. Kanun
1985 yılında yayınlandığı ilk halinde fenni mesuliyet yetkisi sadece mühendisler ve
mimarlara tanınmıştır. Ancak 1989 yılında yapılan değişiklik ile önceki bölümde
değinildiği gibi fen adamları tanımı getirilmiştir. Mühendisler ve mimarlar dışında kalan
fen adamlarının inşaat uygulama kontrolundaki yetki ve sorumlulukları önceki bölümde
adı verilen 38. madde ile ilgili yönetmelikte tanımlanmıştır. Bu yönetmeliğe göre
eğitimlerine göre dört gruba ayrılan fen adamları, inşaat bölgesinde fenni mesuliyet
görevini yüklenecek mühendis ve mimar olmaması halinde, bodrumla birlikte 5 katı,
toplam alanı 1000 m2'yi, en büyük açıklığı 6 metreyi, kat yüksekliği 4 metreyi geçmeyen
her türlü yapının fenni mesuliyetini yüklenme yetkisine sahiptirler.

İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikler fenni mesulun inşaatı teknik olarak nasıl bir
yöntemle denetleyeceğini belirtmemişlerdir. Fenni mesul yapacağı denetimde tamamen tek
başına yetkili ve özgürdür. Belediye ve valiliklerin fenni mesulleri denetlemesi hakkında
da Kanun'da herhangi bir hüküm yoktur. Sadece 28. madde'de belediye ve valiliklere
bölgelerinde iş yapan müteahhitlerin sicillerini tutma görevi verilmiştir.

3.1.2 1580 Sayılı Belediyeler Kanunu ve 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununu

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında, 1930 yılında yayınlanan bu iki kanun halen
yürürlüktedir. Kanunların bu kadar eski tarihli olması nedeniyle çağdaş yapı denetimi
kavramlarını içermesi beklenemez. Ancak, iki kanun ile belediyelere verilen yapı ruhsatı
ile ilgili yetki ve sorumluluklar burada özetlenmiştir.

Belediyeler Kanunu'nda belediyelerin görevlerini tanımlayan 15. madde'de 12.


fıkra belediyelere tüm inşaat, tamir ve ilaveler için ruhsat verme, kanunsuz ve ruhsatsız
yapıları yıkma yetkisini tanımaktadır. 19. fıkra ruhsatsız yapıları engelleme yetkisi
vermektedir. 22. fıkra yangına karşı önlem alma, 37. fıkra ise yangın gören yerleri imar
etme yetkilerini vermektedir.

39. fıkra'ya göre belediyeler, kanunlarla zorunlu tutulan durumlarda veya başvuru
halinde her tür inşaat ve tesisatın fenni muayene raporlarını vermek, eğer kendi bünyesinde
yetkili kuruluşu yoksa en yakın bir kurum vasıtasıyla bu işi yapmakla yükümlüdürler.

Ruhsatsız veya ruhsata aykırı uygulamaların ceza hükümleri Belediyeler


Kanunu'nun 113. maddesinde verilmiştir. Bu madde ruhsatsız veya ruhsata aykırı

3-4
işletmelerin çalışmalarının durdurulması ve para cezası uygulanmasını hükme
bağlamaktadır. Ceza maddesi ruhsatsız yapılarla ilgili belirgin hükümlere sahip değildir.

Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nun 250-257. maddeleri belediyelere ruhsatsız yapıların


inşasını menetme yetkisini, umuma ait binalara ruhsat verilmesinde ise Sağlık
Bakanlığından belge alınması koşulunu getirmektedir. Yeni yapılan binalara ruhsat
verilmesi için sıhhi ve fenni sakıncalarının olmadığının belediye tarafından tasdik edilmesi
gereklidir. İçinde oturanların sağlığına veya canına zarar verebilecek tehlikeli yapıların
sahibi tarafından iyileştirilmesini belediye zorunlu tutar. Bu türlü kararların alınmasında
vali veya kaymakamın onayı gerekmektedir. İyileştirme işlemi bina sahibi tarafından
yerine getirilmezse uygulamayı belediye yapar ve masraflarını sahibinden tahsil eder.
Kanunun 302. maddesine göre, sıhhi ve fenni koşullarının uygun olduğuna dair
belediyeden belge almadan kullanılmaya başlanan yeni binaların sahiplerine belediye para
cezası tahakkuk ettirir.

Oldukça eski tarihli olmalarına karşın her iki kanun da belediyelere, bölgelerindeki
yapıların fen ve sağlık kurallarına uygun olarak yapılması ve kullanılmasının sağlanması
için her türlü yetkiyi vermiştir. Belediyelerin yapı denetimi yetkilerinde kanunen bir
zayıflık veya eksiklik yoktur. Ancak uygulamamaları halinde ortaya çıkacak kanuni
sorumlulukları belirgin değildir.

3.1.3 3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ve


Uygulanması İle İlgili Yönetmelik

3030 Sayılı Kanun, yapılaşma ile ilgili ruhsat verme ve yapı kullanma izni verme
işlemlerinin ilçe belediyelerince yürütülmesini öngörmüştür. Büyükşehir belediyesinin
yapı denetimi sürecine etkin katılımı yoktur, sadece koordinasyon yapan bir kurum
durumundadır.

Uygulama Yönetmeliği'nin İmar Uygulamaları başlıklı 9. maddesinde tüm proje


onaylama, yapı ve iskan ruhsatı verme işlerinin ilçe belediyelerince yürütüleceği
belirtilmiştir. Ancak aynı madde bu işlerin büyükşehir belediyesi kontrolunda ve
denetiminde yapılacağını hükme bağlamıştır. Yönetmeliğin 10. maddesinde ise ilçe
belediyelerinin imar ile ilgili uygulamalarını kontrol ve denetim yetkisinin büyükşehir
belediye başkanında olduğu, ancak bu yetkinin bu amaçla kurulacak ayrı bir denetim
birimi eliyle de kullanılabileceği ifade edilmiştir. Denetim birimi veya personeli, inceleme,
soruşturma ve teftiş yetkisine sahip olacaktır. Denetim biriminin saptadığı usulsuz
uygulamaların ilçe belediyeleri tarafından giderilmesi gereklidir. Giderilmediği takdirde
büyükşehir belediyesi bizzat ilgili kararları uygulama yetkisini kullanabilmektedir.

Yönetmelikte büyükşehir belediyesine verilen denetim yetkisi ve denetim birimi


kurma hakkı esasında ilçe belediyelerinin imar uygulamalarında eşgüdüm sağlama
amacına yöneliktir. Hiçbir büyükşehir belediyesi 1985'den bu yana teknik kontrol amaçlı
böyle bir denetim birimi oluşturmamıştır.

3.1.4 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kontrol Yönetmelikleri

3-5
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı kamu tarafından yaptırılan inşaatların yapımında
birinci derecede söz sahibi olan kuruluştur. Bu nedenle yapı yaptıran tüm kamu kuruluşları
(devlet daire ve kuruluşları, katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, kamu
iktisadi kuruluşları) inşaat uygulamalarında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
yönetmeliklerini kullanmaktadırlar. 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 26. maddesi, kamuya ait
yapı ve tesislerin yapımında her türlü proje ve uygulama sorumluluğunun yapı sahibi
kuruluş tarafından üstlenilmesi halinde, imar durumuna uygunluğu koşuluyla ruhsat
verileceğini belirtmektedir. Dolayısıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tüm kamu
kuruluşları adına proje ve uygulama denetimi ile ilgili yönetmelikleri hazırlamış ve
yürürlüğe koymuştur.

3.1.4.1 Proje Denetimi

Bakanlık tarafından 5.8.1985 tarihinde yayınlanan Mimarlık ve Mühendislik


Hizmetleri Şartnamesi, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin satın alınmasında
uygulanacak kuralları belirlemektedir. Mimarlık ve mühendislik hizmetleri kapsamında,
projesi hazırlanacak yapı için mesleki kontrolluk hizmetleri de içerilmiştir. Ancak
projelerin denetimi hususunda herhangi bir hüküm yoktur.

Bakanlık tarafından hazırlanarak 10.12.1992'de yürürlüğe giren Proje Kontrol


Müşavirliği Hizmet Yönetmeliği, yukarıda sayılan kamu kurumları tarafından yaptırılan
projelerin denetim hizmetlerinin satın alınmasını kapsamaktadır. Proje Kontrol Müşaviri
(PM) olabilecek kuruluşlar TMMOB'nin ilgili odasına kayıtlı mimarlık/mühendislik
firmaları ve üniversitelerdir. Kontrolluk hizmeti idare adına tüm proje, hesap ve çizimlerin
ülkemizde ve dünyada geçerli yöntemler ile kontrolunu ve onayını içermektedir. Proje
kontrolu idare tarafından belirtilen ve ayrıca Türkiye'de yürürlükte olan tüm teknik
şartname ve yönetmeliklere uygunluk bakımından yapılacaktır.

PM olabilmek için bir kuruluşun veya kişinin eğitim, deneyim ve etik bakımından
gerekli yeterliliği sağlaması zorunludur. PM belgesi Bakanlık tarafından oluşturulan bir
Danışman Heyet tarafından verilir. Heyette Bakanlık, meslek odaları ve üniversite
temsilcileri bulunur. Başvurular iki ay içinde sonuçlandırılır ve yeterli kişi veya kuruluşlara
faaliyet alanlarında 3 yıl geçerli olan bir belge verilir. Yönetmelik, proje kontrol
hizmetlerinin verilmesinde uyulacak esasları ayrıntılı şekilde tanımlamıştır. Kontrolluk
ücreti proje bedelinin yaklaşık %24'ü oranındadır. PM, projelerdeki hata ve kusurlardan
proje müellifi ile birlikte sorumludur. PM kuruluşları ile müellif kuruluşların hiçbir ilişkisi
olmaması gerekir.

1992 yılında yürürlüğe girmesine ve oldukça çağdaş hükümler içermesine karşın


PM Yönetmeliği Bakanlık tarafından sadece birkaç büyük projede (CSO Konser Salonu
gibi) uygulanmış, ancak genelde kamu kuruluşları tarafından yaptırılan projelerde maalesef
uygulanmamıştır.

3.1.4.2 İnşaat Denetimi

Kamu kuruluşları tarafından yaptırılan tüm yapı işlerinin uygulamasının kontrolu


Bayındırlık İşleri Kontrol Yönetmeliği kapsamında yapılmaktadır. Bu amaçla her şantiye
için bir kontrol örgütü kurulmaktadır. Kontrol örgütü işveren kurumun temsilcisi ile
kontrol amiri ve işin büyüklüğüne göre yeterli sayıda kontrol şefleri, kontrol mühendisleri,

3-6
yardımcıları ve sürveyanlardan oluşur. Kontrol örgütü hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Tüm
kontrol elemanlarının görevleri anılan Yönetmelik'te çok ayrıntılı şekilde tarif edilmiştir.

Kontrol örgütü genel anlamda uygulamanın proje ve sözleşmeye uygun olarak


yapılmasından sorumludur. Aynı zamanda uygulamada ortaya çıkacak sorunların
çözümüne yardımcı olur, proje üzerinde gerekli değişiklikleri yapar ve idarenin izniyle
onaylar. İşin yapımında müteahhit tarafından kullanılan her türlü malzemeyi denetler,
gerek görürse malzemeden örnek alarak laboratuvar deneyleri yaptırır. Kusurlu
uygulamalar saptarsa müteahhiti uyarır. Müteahhit kusuru düzeltmezse kontrol amiri
çalışmayı durdurma yetkisine sahiptir. Kontrol örgütü müteahhit hakedişlerini hazırlar.
İdareye işin yürütülmesi ile ilgili düzenli olarak rapor sunar.

Kontrolluk hizmeti Bakanlığın dışarıdan aldığı bir müşavirlik hizmeti değildir.


Kontrol örgütü Bakanlık teşkilatı içinden oluşturulur. Kontrol örgütünün yapılan işi kontrol
etmesi için kullanması gerekli belgeler (ataşmanlar, tutanaklar, hakedişler, yeşil defter,
puantaj defteri, v.b.) Yönetmelik'te verilmiştir. Örgütün çalışması yoğun bir bürokratik
döküman üretimi ile paralel olarak yürür. Sürekli üretilen bu dökümanlar bir tür otokontrol
mekanizması oluşturma amacını taşımaktadır. Yönetmelik örgüt elemanlarının iş başında
davranış şekillerini bile tarif etmiştir.

Kontrol örgütünün bu denli ayrıntılı olarak yapılanmış olması, uygulamada


meydana gelecek kusurlar nedeniyle müteahhitin sorumluluğunu azaltmamaktadır. Örgüt
teknik uygulama kusurları ve hatalarından müteahhit ile birlikte (müteselsilen) sorumlu
değildir. Tüm sorumluluk müteahhite ait kalmaktadır. Esasında kontrol amiri hakediş ve
ödemelerde tam yetki sahibi olduğundan uygulama kusurlarının düzeltilmesi hususunda da
tüm yaptırımlara sahiptir. Ancak müteahhit ve kontrol örgütü tarafından zamanında
farkedilmeyen hatalardan ileride sadece müteahhit sorumlu olmaktadır. Bu durum kontrol
örgütünün teknik olarak tam anlamıyla sorumluluk hissetmesini engelleyici bir husustur.
Böylece örgütün ilgi alanı işin teknik yönlerinden mali yönüne kaymakta, Yönetmeliğin
zorladığı tüm ayrıntılı belgeleme sistemi yapılan işin miktarını tesbite ve hakedişlerde fazla
ödemeyi engelleme amacına yönelmektedir.
3.1.5 Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi

9 Ekim 1984'de yayınlanan Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi, müteahhite ihale


edilen her türlü yapım ve hizmet işlerinin yürütülmesinde uygulanan genel esasları
düzenlemektedir. İdare tarafından müteahhide uygulanan tüm koşullar bu Şartname'de yer
almaktadır. Şartname'nin 4. bölümünde yer alan Kontrol Hizmetleri ile ilgili hükümler,
yukarıda Alt kısım 3.1.4.2'de irdelenen Bayındırlık İşleri Kontrol Yönetmeliği ile tam
uyum içerisindedir. Şartname uyarınca müteahhit, Bayındırlık İşleri Kontrol Yönetmeliği
tarafından düzenlenen kontrol örgütünün yetkisi ve sorumlulukları hakkındaki tüm
hususları kabul etmiş olmaktadır.

Bazı işlerin özelliği gereği uygulama projeleri müteahhit tarafından


hazırlanabilmektedir. Şartname'de bu tür projeler için "Projeler, idare tarafından
onaylandıktan sonra uygulanır" hükmü yer almaktadır. Proje onayı eğer bir proje denetimi
sonrasında verilecekse, bu denetimin nasıl yapılması gerektiği belirtilmemiştir. Ayrıca
Şartname müteahhit tarafından hazırlatılan projelerdeki hata ve kusurlardan doğrudan
müteahhiti sorumlu tutmakta, projenin idare tarafından onaylanmış olmasının dahi
müteahhiti bu sorumluluktan kurtarmayacağının altını çizmektedir. Bu durumda proje

3-7
onayının, idarenin sorumluluk sahibi olan bir birimi tarafından yapılan ayrıntılı bir teknik
denetim sonucunda verilip verilmediği anlaşılamamaktadır.

Genel Şartname, müteahhit tarafından yaptırılan projeler için Altkısım 3.1.4.1'de


değinilen Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi'ne gönderme yapmamaktadır.
Gerçi bu şartname daha sonra yayınlanmıştır, ancak Genel Şartname'de ilgili düzenlemeler
yapılmamıştır.

Genel Şartname, işlerin geçici kabulu sonrasında işin bitmiş durumunu gösteren
kesin (as-built) projelerin müteahhit tarafından hazırlanmasını şart koşmaktadır. İleride
ortaya çıkabilecek kusurların doğru teşhis edilmesi bakımından bu uygulama yararlı ve
şarttır.

3.1.6 Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre Üretimi ve


Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik

Toplu Konut Bölgelerinde yürütülen hizmetlerden inşaat taahhütü dışında olanlar


bir "Müşavirlik Sistemi" içinde tanımlanmıştır. Proje ve yapı denetimi hizmetleri,
müşavirlik hizmetlerinin bir parçasıdır.

Toplu Konut Bölgelerinde yapılan uygulamalarda gerek duyulan müşavirlik


hizmetleri üç sınıfa ayrılmaktadır. Bunlar "Yönetim Müşavirliği", "Proje ve Teknik
Hizmetler Müşavirliği" ve "İnşaat Kontrolluk Hizmetleri Müşavirliği"dir. Tüm müşavirlik
hizmetleri ilgili Belediye adına yapılmaktadır. Müşavirlik hizmetlerine talip olacak
kuruluşların yapılacak işin büyüklüğü ile uygun yeterlilik belgesine sahip olmaları
gerekmektedir. Toplu Konut İdaresi tarafından verilen yeterlilik belgeleri her müşavirlik
sınıfında beş ayrı kademeye ayrılmıştır. Yeterlilik belgesinin kademesi firmanın ilgili
alanda sahip olduğu elemanlarının sayısı, niteliği ve tecrübesi ile ilişkilidir. Müşavirlik
hizmetleri işi yürüten Belediye tarafından ihale usulu ile firmalara verilir. Ancak
müşavirlik hizmetleri Belediye tarafından kurulmuş olan "Belediye Şirketi" tarafından da
yerine getirilebilir. Bu durumda Belediye Şirketi de aynı yeterlilik koşullarına tabidir.
Müşavirlik hizmetlerini yerine getirecek kuruluşlar Toplu Konut Bölgesi'nde taahhüt işleri
yapamazlar veya yapan kuruluşlarla bağlantılı olamazlar.

Belediye ile "Müşavirlik Hizmetleri Sözleşmesi" imzalayan firmalar, kusurlu


uygulama yaparak proje ile ilgili kişi veya kuruluşların maddi zarara uğramalarına neden
olmaları halinde bu zararı tazmin etmekle yükümlüdürler. Müşavir söz konusu tazminat
risklerine karşı kendisini sigorta ettirmek zorundadır.

3.1.6.1 Proje Denetimi

Proje ve Teknik Hizmetler Müşaviri tarafından hazırlanan mimari, betonarme ve


tesisat projelerinin kontrolu Yönetim Müşaviri'nin yükümlülüğündedir. Hazırlanan her
türlü projenin prensipleri, kabulleri, ölçüleri ve hesapları Yönetim Müşaviri tarafından
kontrol edilir. Tespit edilen hatalar proje üzerine işlenir ve bir raporla belgelenir. Verilen
yasal süre içinde bu eksiklerin giderilmesi istenir. Hataların ve eksiklerin verilen sürede
giderilmemesi halinde gecikme cezası uygulanır. Gecikme süresi proje için verilen sürenin
%30'unu aşması halinde sözleşme fesih edilir.

3-8
Projenin kontrolu, Yönetim Müşaviri'nin kadrosundaki proje ile ilgili kadrolar
tarafından projenin üretim süresi içinde yapılmalıdır. Bu mümkün olmazsa projenin ara
aşamaları bitiminde kontrol yapılır ve sonraki aşamalara kontroldan sonra devam edilir.

Yönetim Müşaviri tarafından kontrolu tamamlanarak imzalanan projeler bir rapor


tanzim edilerek onay için Belediye'ye sunulur. İmar planı ve imar uygulaması da ayni
çerçevede kontrol edilerek onaylanır.

3.1.6.2 İnşaat Denetimi

İnşaat Kontrolluk Hizmetleri Müşavirliği hizmetlerinin ihalesi, Belediye tarafından


inşaat faaliyetleri başlamadan önce yapılır ve müşavir belirlenir. Kontrolluk hizmetleri
inşaat yatırım hesaplarının tasfiye edilmesine kadar sürer. Kontrol müşaviri Belediye'ye
verdiği teklifte gösterdiği elemanları belirttiği sürelerde iş başında bulundurmak
zorundadır. İş başındaki çalışma süreleri Belediye tarafından görevlendirilen teknik
elemanlar tarafından sürekli olarak denetlenir ve tesbit edilir. Kontrolluk hizmetleri
hakedişleri bu tespitler esas alınarak hazırlanır.

Kontrol teşkilatı bir kontrol amiri, işin kapsamına göre gerekli sayıda kontrol
elemanları (inşaat, tesisat mühendisleri ve mimarlar), sürveyanlar, laboratuvar elemanları
ve idari personelden oluşur. Kontrol teşkilatı müteahhit tarafından yapılan tüm imalatları
proje ve standartlara uygunluk, kalite ve nefaset bakımından denetler. Kullanılan betonun
laboratuvar testlerini yaptırır. Projelerde verilmemiş olan uygulama detaylarını hazırlar.
Müteahhite yapılacak ödemelere esas hakedişleri hazırlar. İşverene (Belediye) işin
ilerlemesi ile ilgili sürekli bilgi aktarır ve gerekli hallerde danışmanlık yapar. Gerekli
gördüğü durumda kusurlu imalatı yıktırıp yeniden yaptırma yetkisine sahiptir. Müteaahhit
ile çözülemeyen sorunlar olursa bunları işverene rapor ederek bildirir.

Kontrol müşaviri teknik şartnamede tanımlanan hizmetleri süresi içinde


tamamlamaz ise gecikme cezasına tabi olur. Ayrıca iş başında bulunması gereken
elemanları bulundurmaması durumunda da cezaya tabidir.

3.1.6.3 Toplu Konut Denetim Sisteminin İrdelenmesi

Toplu Konut Uygulamalarında proje ve inşaat denetimi, müşavirlik hizmetleri


kapsamı içinde tarif edilmiştir. Yönetim Müşaviri, Proje ve Teknik Hizmetler Müşaviri, ve
İnşaat Kontrol Müşaviri'nden oluşan hiyerarşik müşavirlik yapısı içinde proje ve inşaat
denetimi yapılmaktadır.

Yönetim müşaviri işin en başından itibaren işveren adına tüm denetimden en üst
düzeyde sorumludur. Proje müşavirine ihale edilen imar planlama ve uygulamaları, mimari
projeler, betonarme projeleri ve tesisat projelerini kontrol eder. Yönetim müşaviri
tarafından uygun bulunan ve imzalanan projeler Belediye tarafından onaylanır. Onay
mercii Belediye olmakla birlikte proje denetimi tüm olarak Yönetim Müşaviri tarafından
yapılmış olmaktadır.

İnşaat uygulamalarının projeye uygunluk, kalite ve nefaset yönünden kontrolu


İnşaat Kontrol Müşaviri tarafından yapılır. İnşaat Kontrolluğu Müşavirliği hizmetleri
uygulamada Yönetim Müşaviri kadroları tarafından da yapılabilmektedir.

3-9
Toplu Konut uygulamalarındaki proje ve inşaat denetimi sistemi, uluslararası
konsorsiyumlar tarafından önemli projelerde yürütülen müşavirlik sistemi ile benzerlikler
göstermektedir. Sistemin olumlu yönleri aşağıda sıralanmıştır:

(a) Kendi içinde bir otokontrol mekanizması oluşturması

(b) Denetim görevlerinin yasal yetki ve sorumluluklara sahip bağımsız müşavirler


tarafından yerine getirilmesi

(c) Müşavirlerin elemanlarının sayısı, niteliği ve tecrübesi ile uyumlu bir yeterlilik
değerlendirmesine tabi olmaları ve ancak yeterlilik belgelerinin sınırı
içerisindeki müşavirlik ihalelerine girebilmeleri

(d) Müşavirlerin, işverenin veya ortaklarının maddi kayıplarına neden olacak


kusurlarına karşı mesleki tazminat sigortası (liability insurance) yaptırmak ile
yükümlü olmaları

(e) Beton kalitesinin tesbiti için laboratuvar testleri zorunluluğu

(f) Proje ve inşaat kontrolu yapan müşavirlerin görevlerinin bir zabıta veya polis
gibi değil, işin amaçlandığı gibi yapılmasına ve ortaya çıkabilecek sorunların
çözümüne katkıda bulunacak, işveren ve projeci veya müteahhit arasında
olumlu bir ilişki sağlayacak şekilde tanımlanması ve müşavir seçiminde bu
hususların dikkate alınması.

Sistemin eleştirilebilecek bir yönü, denetim ile yükümlü müşavirlerin görevlerini


yeterince yapıp yapmamalarının, yapılan işlerin süresi ile ilgili olarak değerlendirilmesi ve
cezanın gecikmeye uygulanmasıdır. Ancak Yönetim Müşaviri (Proje Kontrolluğu) ile Proje
Müşavirinin proje hataları üzerinde anlaşmalı davranmaları, veya İnşaat Kontrolluğu
Müşaviri ile Müteahhitin imalat hataları üzerinde anlaşmalı davranmaları halinde gizlenen
kusurlar ancak uzun dönemde, deprem gibi bir doğal afet sonucunda ortaya çıkabilecektir.
Bu durumda zarar görecek şahısların zararlarının ne şekilde sorumlulara rücu edeceği açık
değildir.

3.1.7 3945 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun ile 6235 Sayılı Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu

1938 yılında yayınlanan 3945 sayılı Kanun, Mühendis ve Mimar ünvanlarının


kimlere verileceğini hükme bağlamaktadır. Kanun'da tarif edilen diploma veya belgeye
sahip olanlar Mühendis ve Mimar ünvanıyla imza yetkisine sahip olmaktadırlar. İmza
yetkisini veya ünvanı usulsuz olarak kullananlar para cezasına, tekerrür halinde 1-3 ay
hapis cezasına çarptırılırlar.

1959 yılında yürürlüğe giren ve 1983'de önemli değişikliklere uğrayan 6235 sayılı
Kanun, Mühendislik ve Mimarlık Odaları Birliği ve birliğe bağlı meslek odalarının
kuruluşunu düzenlemektedir. Türkiye'de mühendislik veya mimarlık icra edebilmek için
meslek mensuplarının ilgili odaya kaydolmaları ve kayıtlı kalmaları gereklidir. 1983'deki

3-10
değişiklik ile kamu kuruluşlarında çalışan mimar ve mühendisler için bu zorunluluk
kaldırılmıştır.

26. maddeye göre odaya kayıtlı meslek mensuplarının meslekle alakalı işlerde
kasten veya ihmal sonucu zarara sebebiyet vermesi, yaptığı sözleşmelere riayet etmemesi
veya meslek şeref ve haysiyetine aykırı davranması halinde oda haysiyet divanı tarafından
cezaya çarptırılır. En ağır ceza odadan ihraçtır. 28. madde uyarınca odadan geçici veya
sürekli ihraç edilenler ihraç süresince hiçbir şekilde mesleki faaliyette bulunamazlar.
Ancak Kanun'un 31. maddesi odalardan ihraç kararının ancak mutlak zaruret görülenler
için verilebileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla bu karar çok sınırlı özel durumlar için geçerli
olabilmektedir.

3.1.8 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu

1983 yılında yürürlüğe giren kanun, tüm kamu kuruluşlarının (devlet daireleri,
katma bütçeli idareler, belediyeler, özel idareler) hizmet alımı ve yapımı ile ilgili işlerinin
yürütülmesini hüküm altına almaktadır. Burada hizmet ücret karşılığı yaptırılan etüd, plan,
proje, kontrolluk ve müşavirlik işlerini, yapım ise inşaat, imalat, onarım, montaj ve
iyileştirme işlerini kapsamaktadır. İhale Kanunu, idarelerin hizmet alımı ve yapım
işlerinin, bu işleri yapmaya istekli müteahhitlere hangi usuller ile yaptırılacağını veya ihale
edileceğini hükme bağlamaktadır.

İdareler işlerini bir müteahhite yaptırmak için ihale açarlar. İhalenin ilk koşulu
idare tarafından işin tahmini bedelinin tespit edilmesidir. Eğer ilgili iş için uygulanabilecek
birim fiyatlar varsa, tahmini bedelin tespitinde bu birim fiyatlar kullanılır. Sonra ihale
edilecek işe ait şartnameler idareler tarafından hazırlanır ve ihale komisyonu oluşturulur.
İhale işlemleri komisyon tarafından yürütülür.

İhaleler farklı usullerde yapılabilir. Bunlar kapalı teklif, (belli istekliler arasında)
kapalı teklif, açık teklif, pazarlık ve yarışma usulleridir. Bina yapım işlerinde genellikle
kapalı teklif usulu uygulanır. İhaleye katılacak istekliler mali tekliflerini kapalı ve gizli
olarak komisyona sunarlar. Mali teklifin yanında geçici teminat, banka teminat mektubu ve
diğer gerekli belgeler de idareye kapalı zarf içinde sunulur.

Teklifler, isteklilerin tahmini bedel üzerinden yaptıkları eksiltmelerdir. Tekliflerin


değerlendirilmesinde komisyon en düşük bedeli, veya en yüksek eksiltmeyi seçmek
zorunda değildir. Komisyonun amacı "uygun bedelin tespiti"dir. Kanunun 28. maddesi
uygun bedeli "teklif edilen bedellerin tercihe layık görüleni" olarak tanımlanmıştır.
Kanunun en önemli, ancak ayni zamanda en belirsiz hükmü 28. maddedir. Kanunda tercihe
layık görülme ölçüleri yoktur. Bu kriterlerin her yıl beş Bakanlığın işbirliği ile
hazırlanacak tebliğlerle belirlenmesi öngörülmektedir.

Tercihe layık görülme tanımı esasında başvuru sahiplerinin teknik kalitelerinin de


değerlendirmeye alınması için serbestlik tanımaktadır. Ancak uygulamada bilinen, ihalenin
en fazla eksiltme yapana verilmesini sağlamaktadır. En fazla eksiltme ile yapılan ihale
sonucunda alınan hizmetlerin kalitesizliği meydandadır. İhale Kanununda, ihaleye istekli
müteahhitlerin teknik niteliklerinin tespiti ve bu niteliğin değerlendirmeye yansıtılması,
elde edilecek yapı kalitesini şüphesiz olumlu yönde etkileyecektir.

3-11
Kamu ihalelerinde çoğu zaman gerçekçi olmayan eksiltme yapan teklif sahipleri
ihaleyi kazanabilmektedir. Böylesi büyük eksiltmeler ile (%20'den fazla) işi olan
müteahhidin kaliteden ödün vermesi kaçınılmazdır. Sağlam bir yapı kontrolu olmamasına
güvendiklerini göstermektedir. Yapım ihalesi yapan kamu idareleri kendilerini bu açık
çelişki konusunda sorgulamalıdırlar.

3.1.9 818 Sayılı Borçlar Kanunu

Cumhuriyet'in ilk yıllarında yürürlüğe giren kanun 1926 tarihlidir. Kanun'un 58 ve


59. maddeleri " yapı ve öteki yapımlarda sorumluluk" ile ilgilidir. Bu maddeler, bir yapının
çürük yapılması veya korunması sorumluluğunun mal sahibinde olduğunu belirtir. Çürük
bir yapının kullanıcılara vereceği zararın önlenmesi için de mal sahibinin gerekli tedbirleri
alması gereklidir. Kanunun 198. maddesine göre ise alıcının sorumlulukları tanımlanmıştır.
Yapının alıcısı, yapının durumunu alırken gözden geçirmek zorundadır. Yapıda bir sakatlık
görürse durumu satıcıya bildirmelidir. Aksi halde durumu kabul etmiş olur. Ancak gizli
sakatlıklar bunun dışındadır. Sonradan ortaya çıkan sakatlıkların da hemen satıcıya
bildirilmesi gereklidir.

Borçlar Kanunu'nun Onbirinci Bölümü İstisna Akdi veya Yapı Sözleşmesi'dir ve


yüklenici ile ısmarlayanın ilişkilerini düzenler. Bu bölümde bulunan 355-366. maddeler
bina yapımı kapsamındaki yüklenici-iş sahibi ilişkileri ile ilgilidir. 359. madde yapının
ısmarlayıcı tarafından sürekli gözden geçirilmesi gereğini belirtir. Ismarlayan yapıda kusur
tespit ederse yapıyı kusurlu olarak kabul etmez ve 360. maddeye göre zararın
karşılanmasını yükleniciden ister. Ancak kusurun oluşması yüklenicinin taahhüdüne aykırı
olarak ısmarlayanın istekleri doğrultusunda meydana gelmişse, ısmarlayan bir hak ileri
süremez.

Yapının kabulu ile yüklenicinin sorumluluğu ortadan kalkar. Fakat gizlenen ve


farkedilemeyecek kusurlara karşı sorumluluğu sürer. Eğer ısmarlayan denetimde ihmal
gösterirse kusuru kabul etmiş sayılır. Kusur kabulden sonra farkedilirse, ısmarlayanın
durumu hemen yükleniciye bildirmesi gerekir.

Madde 363 zamanaşımı ile ilgilidir. Taşınmaz yapımıyla ilgili kusurlardan dolayı
ısmarlayanın yükleniciye ve proje müşavirlerine karşı olan hakları teslim tarihinden sonra
beş yıllık zamanaşımı ile sınırlıdır.

Borçlar kanunu bir yapının yapımı ve kabulü aşamalarında ısmarlayanın gerekli


denetimleri yapmasını, aksi halde kusurlardan dolayı hak talep edemeyeceğini açıkça
belirtmektedir. Dolayısıyla her kusurlu yapıdan önemli ölçüde denetim yetersizliği
sorumludur. Ne var ki Borçlar Kanunu'nun ispata ilişkin hükümleri belirsiz ve yetersizdir.
Özellikle zaman içinde ortaya çıkabilen kusurların ispatı ile ilgili hükümler yapının sonraki
sahiplerinin hakkını koruyucu nitelikte değildir. Ayrıca beş yıllık zamanaşımı süresi pek
çok Avrupa ülkesinde uygulanan taşıyıcı sistem kusurları ile ilişkili 10-20 yıllık
zamanaşımı süresi ile kıyaslandığında çok kısadır. Zamanaşımı süresinin mimari elemanlar
için daha kısa, örneğin iki yıl, taşıyıcı sistem elemanları için ise on yıl olması daha
gerçekçi olacaktır.

3.1.10 8469 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanun

3-12
Kanun’un 1.maddesinde kapsamı açıklanmaktadır. Buna göre,
Md.1- Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç,
ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli,
gecikme zammı, faiz gibi fer’i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve
haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan
diğer alacakları ile; bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümleri tatbik olunur.
Türk ceza kanununun para cezalarının tahsil şekli ve hapse tahvili hakkındaki
hükümleri mahfuzdur.

(a) Selahiyetliler ve mesuliyetleri


Md.4- Amme idarelerinin bu kanunu tatbika salahiyetli memurlarınn vazifelerini
teşkilat ve vazife kanunları veya bu konu ile ilgili diğer kanun veya nizamname ve
talimatnameler, mesuliyetlerini de; mesuliyeti tesis eden kanunlar tayin eder.

Kanun’un ikinci bölümü “Amme Alacaklarının Korunması” başlıklı olup, teminat


isteme, şahsi kefalet, ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve diğer korunma hükümlerini
kapsamaktadır. Diğer korunma hükümleri arasında aşağıdaki hükimlere yer verilmektedir:
Md.21- Üçüncü şahıslar tarafından haczedilen mallar paraya çevrilmeden evvel o
mal üzerine amme alacağı için de haciz konulursa bu alacak da hacze iştirak eder ve
aralarında satış bedeli garameten taksim olunur.
Rehinli alacaklıların hakları mehfuzdur. Ancak, gümrük resmi, bina ve arazi
vergisi gibi eşya ve gayrimenkulün aynından doğan amme alacakları o eşya ve
gayrimenkul bedelinden tahsilinde rehinli alacaklardan evvel gelir.
Md.22- Amme alacağını borçlusundan kesip tahsil dairesine ödemek
mecburiyetinde olan hakiki ve hükmü şahıslar, bu vazifelerini kanunlarında veya bu
kanunda belli edilen zamanlarda yerine getirmedikleri taktirde, ödenmiyen alacak bu
hakiki ve hükmü şahıslardan bu kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Kanun’un dördüncü bölümünde kamu borcunu vadesinde ödeyemeyenlere ilişkin


olarak borcun tecili, tehiri ve bu nedenle ortaya çıkacak gecikme zamlarına ilişkin
hükümlere yer vermektedir. Kanun’un ikinci kısım birinci bölümünde kamu alacaklarının
zorla tahsiline ilişkin hükümler vardır. Buna göre zorla tahsil şekilleri şöyledir:

Md.54- Ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren
tahsil olunur. Cebren tahsil aşağıdaki şekilllerden herhangi birinin tatbiki suretiyle
yapılır:
1. Amme borçlusu tahsil dairesine teminat göstermişse, teminatın paraya
çevrilmesi yahut kefilin takibi,
2. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki malların haczedilenlerinin
paraya çevrilmesi,
3. Gerekli şartlar bulunduğu taktirde borçlunun iflasının istenmesi.

(b) Ödeme Emri


Md.55- Amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını
ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir “ödeme emri” ile tebliğ olunur.
Ödeme emrinde borcun asıl ve fer’ilerinin mahiyet ve miktarları, nereye ödeneceği,
müddetinde ödenmediği veya mal bildiriminde bulunmadığı taktirde borcun cebren tahsil

3-13
ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile tazyik
olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı
bulunur. Borcunu vadesinde ödemeyenlere ait malları elinde bulunduran üçüncü
şahıslardan bu malları 7 gün içinde bildirmeleri istenir.

Md.59- Mal bildirimi, borçlunun gerek kendisinde, gerekse üçüncü şahıslar elinde
bulunan mal, alacak ve haklarından borcuna yetecek miktarın, nevini ve mahiyetini,
vasfını, değerini ve her türlü gelirlerini veya haczi kabil mal veya gelir bulunmadığını ve
yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını ve buna nazaran borcunu ne suretle
ödeyebileceğini yazı ile veya sözle tahsil dairesine bildirmesidir.

Md.60- Kendisine ödeme emri teblig edilen borçlu, 7 günlük müddet içinde
borcunu ödemediği ve mal bildiriminde de bulunmadığı taktirde mal bildiriminde
bulununcaya kadar bir defaya mahsus olmak ve üç ayı geçmemek üzere hapisle tazyik
olunur.
Hapisle tazyik kararı, ödeme emrinin tebliğini ve 7 günlük müddetin bitmesini
müteakip tahsil dairesinin yazılı talebi üzerine icra tetkik mercii hakimi tarafından verilir.
Bu kararlar Cumhuriyet Savcılığınca derhal infaz olunur

3.2 YAPI DENETİMİNE İLİŞKİN MEVZUAT TASLAKLARININ


İRDELENMESİ

Türkiye'de yürürlükte olan imar ve yapılaşmaya ilişkin yasal mevzuatın gerek eski
tarihli oluşu, gerekse ülkemizdeki hızlı yapılaşma sürecinin devam etmesi nedenleriyle
yenilenme gereksinimi sürekli gündemdedir. Çeşitli kuruluşlar geçtiğimiz yıllarda
kendileri ile ilgili olan kanunlar ve yönetmelikler hakkında değişiklik içeren taslaklar
hazırlamışlardır. Bunların yanında, teknik ve idari uygulamalardaki yenilikler ve
gelişmeler doğrultusunda yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerin hiç içermediği yasal
düzenlemelere de gereksinim olmaktadır. İlgili kuruluşların bu türlü amaçlarla hazırlanmış
olduğu kanun ve yönetmelik taslakları vardır. İzleyen altkısımlarda son yıllarda
hazırlanmış olan ve yapı denetimiyle ilgili kanun ve yönetmelik taslakları irdelenecektir.

3.2.1 Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılmasına ve Bu İdarelerle İlgili Çeşitli


Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Gerekçeleri

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü (1996) tarafından yayınlanan tasarı belediyelerin


mali ve idari yapılarını güçlendirmeyi, yerel yönetimler eliyle götürülen kamu
hizmetlerinde etkinlik sağlamayı amaçlamaktadır. Tasarı, daha etkin bir imar ve yapı
denetimi sağlamak için 3194 sayılı İmar Kanunu'nun bazı maddelerinde değişiklik
yapılmasını ve bazı yeni maddeler eklenmesini önermektedir. İlgili maddeler Ek 5'de
verilmektedir.

31. madde değişikliği, kullanma izni almamış yapılara izinsiz alt yapı hizmetleri
bağlanması halinde hizmetin kesilmesi yanında kullanıcıya ağır para cezası getirmekte,
hizmet hangi idare tarafından sağlanmışsa idarenin ilgililerine ağır para cezası
hükmetmektedir.

3-14
42. madde'deki değişiklik ve Ek Madde 1'de getirilen hükümler belediye ve
mücavir alan sınırları dışında ceza ve yaptırım yetkisini valiliklerden il özel idarelerine
devretmektedir.

Ek Madde 2, belediye ve özel idarelerin imar konusundaki yetki ve


sorumluluklarının Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından denetlenmesini
öngörmektedir. Bunun için Bakanlık tarafından denetim ekipleri kurulması gereklidir.

Ek Madde 3, tüm yapılar için asgari beş yıllık yapı sigortası uygulaması
getirmektedir. Sigorta uygulaması konusunda yetki Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na
verilmiştir.

3.2.2 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 38. Maddesinin Yeniden Düzenlenmesi ve


Gerekçesi

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından 1997 yılında hazırlanan 38. madde ile
ilgili değişiklik önerisi ve gerekçesi Ek 6'da verilmektedir. Değişiklik önerisinin temel
amacı, 3194 sayılı Kanun'da 1989'da 3542 sayılı Kanun'la yapılan bir değişiklikle getirilen
fen adamları tanımını tekrar Kanun'dan çıkarmaktır. Kanunun denetim açısından zaten
zayıf bir yönünü oluşturan yapı kontrolunun fenni mesuller tarafından yerine getirilmesi
hususu, mühendis, mimar ve şehir plancısı olmayan fen adamlarına fenni mesuliyet yetkisi
veren 1989 değişikliği ile daha da olumsuz bir hal almıştır. 38. madde değişiklik önerisi
sonradan yapılan bu önemli hatayı düzeltme amacının yanısıra, fenni mesul sisteminde
gözlenen diğer bazı olumsuzlukları da gidermeye çalışmaktadır.

Öneriye göre fenni mesuliyet mühendis mimar ve şehir plancılarına verilebildiği


gibi, bu meslekleri temsil eden tüzel kişilere de verilebilmektedir. Ayrıca uygulamada bir
şantiye şefi bulunması zorunluluğu getirilmiştir. Ancak bu zorunluluk için asgari bir inşaat
büyüklüğü tanımlanmamıştır.

İmar Kanunu'nun 38. maddesinin diğer zayıf bir yönü ise fenni mesullerin ücret
bakımından doğrudan müteahhit ile muhatap olması, sonuçta ücretini takdir eden kişiye
karşı gerekli otoriteyi sağlayamamasıdır. Öneride, fenni mesul ve şantiye şefi görev, yetki,
sorumluluk ve ücretlerinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir
yönetmelik ile belirlenmesi hükme bağlanmıştır.

3.2.3 3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Madde Önerisi

İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 1997 yılında yapılan çalışma sonucu


Kanun'un Yapı ile ilgili 4. ve 5. bölümleri üzerinde kapsamlı bir değişiklik tasarısı
hazırlanmıştır. Tasarı Ek 7'de verilmektedir. Kanun'un mevcut maddeleri içinde yapılan
değişiklik önerileri Ek 7'de koyu olarak yazılmış, değişmeyen cümleler (fıkralar) tekrar
edilmemiştir.

Madde 21'de ruhsat alınması için tüm projelerin Deprem Yönetmeliği'ne uygun
olması gerektiği açık şekilde belirtilmiştir. 22. maddede ise ruhsat için projelerin Oda
tarafından denetlenmesi koşulu getirilmiştir.

3-15
Kamuya ait yapılara istisna getiren 26. maddede kamu yapılarına, projelerinin imza
yetkisine sahip mimar ve mühendislerce hazırlanmış ve imza edilmiş olması koşulu ile
ruhsat verilmesi önerilmiştir. Köy yerleşik alanlarına istisna getiren 27. maddenin
muhtarlara verdiği izin yetkisi, yüksekliği 6.50 metreyi, toplam alanı 250 m2 yi, en büyük
açıklığı 5.0 metreyi geçen yapılar için bir teknik elemanın sorumlu olması şartına
bağlanmıştır.
Fenni mesuliyeti düzenleyen 28. maddeye, fenni mesullerin görevlerini
yapmamaları halinde doğacak cezai sorumlulukları açıkça belirtilerek eklenmiştir.. Fenni
mesullerin görev, yetki ve sorumlulukları tarif edilmiş, bu kişileri denetleme yetkisi
TMMOB'ye verilmiştir. Fenni mesul olacak kişileri tarif eden 38. madde'den fen
adamları çıkartılmış, fenni mesullerin ilgili odalar tarafından yayınlanacak yönetmelik
hükümlerine göre görevlerini icra etmeleri öngörülmüştür.

39. maddede yıkılacak derecede tehlikeli yapıların tesbitinin ve 40. maddede


sağlığa aykırı veya kent yaşamı açısından mahzurlu tesislerin tesbitinin meslek odaları
tarafından temin edilen bilirkişilerce yapılması önerilmektedir.

Tasarıda içerilen ek maddelerde doğal afetlerden zarar gören ruhsatsız yapıların


yardım almaması, bu yapılarda tesbit edilen kusur nedeniyle meydana gelen zararın
tazminini de kusur oranına göre proje müellifi ve fenni mesulün ortak edilmesi
öngörülmüştür. Ayrıca mühendis ve mimarlar için mesleki sorumluluk sigortası, binalar
için ise doğal afet riskine karşı yapı sigortası mecburiyeti konmuştur.

3.2.4 Yapı Denetimi ve Sigortası Kanun Tasarısı

Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası (İNTES) tarafından 1994


yılında hazırlanan tasarı İnşaat Mühendisleri Odası tarafından da kapsam olarak
desteklenmiştir. Tasarı Ek 8'de sunulmaktadır.

Tasarı, yapı denetiminde birbiriyle ilişkili üç kurumsal yapı tanımlamaktadır.


Bunlar inşaat denetim şirketleri, yapı yüksek kurulu ve sigorta şirketleridir. Denetim şirketi
gerek projenin kontrolu, gerekse inşaatın teknik kontrolundan sorumludur. Yapı yüksek
kurulu Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından koordine edilen, sistemin genel işleyişini
denetleyen bir üst kuruldur. Yapı sigortası 150 m2 den büyük tüm yapılar için zorunludur.
Tasarı ayrıca yapıda sorumluluk taşıyan tüm taraflardan sorumluluk sigortası istemektedir.

Yerel yönetimlerin yapı ruhsatı vermesi için denetim şirketinin gerekli olan olumlu
raporları sunması zorunludur. İskan ruhsatı için ise tüm ilgili sigorta primlerinin ödendiği
belgelenmelidir.

Tasarıda yapı yüksek kurulunun işleyiş esasları belirlenmemiştir. İçerilen üç


kurumsal yapı için de yönetmelik taslakları hazırlanmadığı için aralarındaki hiyerarşik
ilişki yapısını anlamak mümkün değildir. Ancak tasarı yapı denetiminde genel olarak
sigorta sistemine büyük ağırlık vermiştir. Tüm sistem eğer sigorta yapısı iyi işlerse etkili
bir denetim sağlayabilecektir. Bu yaklaşım fazlaca iyimser görünmektedir. Tasarlanan
denetim yapısı çağdaş unsurlar içermektedir, ne var ki sistemin ağırlıklı olarak sigorta
üzerine kurgulanmış olması uygulamada başarılı olma şansını zayıflatmaktadır. Ayrıca
özel sigorta sektörünün bu tür riskleri sigortalamada ne denli istekli olduğu belirsizdir.
Kamu tarafından üstlenilebilecek sigorta hizmetlerinin ise ülkemizde uygulama örneği

3-16
yoktur. Tüm bu zayıflıklarına karşın tasarı özgün fikirler içermesi açısından ele alınmaya
değer bulunmuştur.

3.2.5 Yetkin Mühendislik Hakkında Yasa Taslağı ve Uygulama Yönetmeliği Taslağı

İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 1992 yılından bu yana yürütülen yetkin


mühendislik (sertifikalı mühendislik) çalışmaları 1997 yılında son haline getirilerek bir
yasa ve yönetmelik tasarısı haline indirgenmiştir. Yasa ve yönetmelik taslakları Ek 9 ve
Ek 10'da verilmektedir.

Mühendislik sertifika kavramı, izleyen 6. bölümde incelenen yabancı ülke


örneklerinde de görüleceği gibi gelişmiş ülkelerde uzun süredir uygulanmaktadır.
Sertifikasyonun temel amacı, denetim yetkisi ve sorumluluğu üstlenecek ve belirli
düzeylerde imza yetkisine sahip olacak mühendislerin bu yetkilere salt okuldan mezun
olarak edindikleri diploma ile değil, belirli bir mesleki kalite düzeyine ulaştıklarını
kanıtlayarak sahip olmalarıdır. Burada değinilen kalite düzeyi, teknik bilgi, deneyim ve
etik ile ilgili unsurları içermektedir.

İnşaat Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan tasarı, gelişmiş ülkelerde yapılan


uygulamalar ile oldukça uyumludur. Yetkin mühendislik belgesi, yetkin mühendislik
kurulu tarafından verilir. Kurul, adayın başvurusunda sunduğu niteliklerini inceler, yeterli
görürse başvurduğu alanda sınava alır. Sınavda başarılı olanlara ilgili alanda beş yıl geçerli
bir mühür ve belge verilir. Ünvan sahipleri Kurul tarafından periyodik olarak düzenlenen
meslek içi eğitim çalışmalarına belirli sürelerle katılmakla yükümlüdürler.

Yetkin Mühendislik Kurulu, yetkin mühendisler tarafından iki yıl için seçilen beş
kişiden oluşur. Kurul yetkin mühendislik belgesini vermeye ve iptal etmeye yetkilidir.
Ayrıca oluşturulacak etik kurul, uygulamaları mesleki ahlak açısından denetler.

Yetkin mühendislik belgesi inşaat mühendisliğinde beş ayrı dalda


verilebilmektedir. Adaylardan istenen koşullar ve yapılan sınavın şekli, A.B.D.'de
professional engineer (PE) derecesinin verilmesinde uygulanan kuralları çağrıştırmaktadır.
Ancak önemli sayılabilecek bir fark, İnşaat Mühendisleri Odası'nın uygulama sisteminde
fazlaca ön planda olması, sistemin idari ve mali yapısının Oda yapısı içinde yer almasıdır.
Böyle bir uygulamanın sistemde zayıflık yaratacağı beklenmelidir.

Yetkin veya sertifikalı mühendislik uygulamasının ülkemizde olmaması ciddi bir


eksikliktir. Halen 60 civarında üniversite çok farklı seviyelerinde uyguladıkları eğitimle
mühendis diploması vermekte, ancak diploma sahipleri aynı yetkilere sahip olmaktadırlar.
Üstelik yıllarca meslek icra etmeseler bile yetkilerini korumaktadırlar. Bu durum mesleki
uygulamalarda büyük sorunlar yaratmaktadır. Türkiye mühendislik camiası artık böyle bir
kurumu kabul etmeye hazırdır. Ayrıca yapı denetimi sisteminde görev ve sorumluluk
üstlenecek kişilerden bir mesleki yetkinlik istenmesi son derece gereklidir. Yetkin
mühendislik yapı denetimi sisteminin önemli ve vazgeçilmez bir unsurudur. Ülkemizde
icra edilen mühendisliğin kalitesini arttıracağı da şüphesizdir. İnşaat Mühendisleri
Odası'nın bu amaçlarla hazırladığı taslak, yukarıda değinilen zayıflıklarına karşın
değerlendirmeye değer bir çalışmadır.

3.3 YAPI DENETİMİ SİSTEMİNİN DEĞERLENDİRMESİ

3-17
Önceki kısımda Türkiye'de İmar Kanunu çerçevesinde yapı denetiminin başlıca üç
kurum eliyle yürütüldüğü ortaya konmuştur. Bu kurumlar belediyeler, valilikler ve
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'dır. Belediyeler belediye sınırları ve mücavir alanlar
içerisindeki tüm özel yapılara ruhsat verir. Yapı denetimi, ruhsat verme koşulları içerisinde
yer almaktadır. Bu alanlar dışındaki özel yapıların ruhsata bağlanmasından valilikler
sorumludur. Valilikler bu sorumluluklarını Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri eliyle yerine
getirir. Özel yapılar dışındaki tüm kamu yapıları da belediyeler veya valiliklerden ruhsat
alır, ancak bu yapıların denetimi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bayındırlık İşleri Kontrol
Yönetmeliği kapsamında yerine getirilir.

İzleyen altkısımlarda Türkiye'de yürürlükte bulunan yapı denetim sisteminin güncel


durumu, ilgili diğer mevzuat ile bağlantıları da göz önüne alınarak irdelenecek, aksayan
noktaları ve sorunları belirlenecek, kaçak yapılaşma açısından değerlendirilecektir.

3.3.1 Yapı Denetimi Sisteminin Güncel Durumunun İrdelenmesi

Türkiye'de herhangi bir kente girildiğinde, etkin bir yapı denetimi sistemi
uygulanmadığını farketmek için uzman olmaya gerek yoktur. Aynı durum kırsal alanlar
için de geçerlidir. Bu durumda Kanun'la denetim görevi ve sorumluluğu verilen kişi ve
kurumların görevlerini yerine getirmedikleri veya getiremedikleri anlaşılmaktadır.

Kanunlar ve yönetmelikler belediyelere, valiliklere veya Bayındırlık ve İskan


Bakanlığı'na ilgi alanlarına giren yapıların teknik denetimi için yetki vermiştir. Gerçi
mevcut mevzuatta belirli zayıflıklar ve eksiklikler vardır, ancak bunların hiçbirisi
denetiminin gereğine inanmış görevlileri engelleyecek düzeyde değildir. Bu durumda
denetim yapılmamasının nedenlerini daha farklı açılardan ele almak gereklidir.

Belediyeler işlemeyen yapı denetimi sürecinin odağında yer alan sorumlu


kuruluşlardır. Yapı denetimi yapmakta istekli değillerdir. Zira yapı denetimi topluma uzun
dönemli faydalar sağlayan bir olgudur. Belediyeler günlük kaygılarla ve hedeflerle yaşanan
ülkemizde uzun dönemli yararlar için zaman, çaba ve kaynak harcamayı gereksiz
bulmaktadırlar. Ciddi yapı denetimi uygulamanın, belediye idaresine görevde olacağı
birkaç yıllık sürede gözle görülür bir geri kazanım sağlamayacağı açıktır. Üstelik ruhsat
sürecini uzatacağı ve yapım maliyetini biraz arttıracağı için başvuru sahibinden işleri
yokuşa sürdüğü savıyla tepki de alacaktır. Eğer yapı sahibi yapı güvenliği konusunda
gerekli bilince sahip ise belediyenin yapı denetimi yapmasını bizzat talep edecektir. Ne var
ki kentlerimizde yapılar zaten çoğunlukla sahipleri tarafından değil yap-satçı müteahhitler
tarafından yapılmaktadır. Yapıları uzun dönemde kimlerin kullanacağı da belli değildir.
Bunun için kamu güvenliği açısından yapı denetimi görev ve yetkisi bina sahibine değil,
kanunla belediyeye verilmiştir. Belediyeler yapı denetiminin yaptırımlarını uygulama
konusunda gerek kendilerine geri dönecek bir yarar görmemeleri, gerek yapı sahiplerinin
takdirinden çok şikayetlerini alacakları, gerekse denetim uygulamadıklarında pratik olarak
kanuni bir zorlamayla karşılaşmadıkları için isteksizdirler. Bu durum yapı denetimi
sistemini başından sağlıksız bir işleyişe mahkum etmektedir.

Belediyelerin yapı denetimi uygulamadaki isteksizliğinin diğer bir temel nedeni de


3194 sayılı İmar Kanunu'nun kendisinden kaynaklanmaktadır. Kanun oldukça zayıf
denetim yapısı içeriği ve araçları ile belediyeleri adeta bu yönde isteksizliğe sevk

3-18
etmektedir. İmar Kanunu'nun felsefesi, gelişmiş veya gelişimini tamamlamakta olan bir
toplumda arzu edilecek güvenli yapılar üretmek ilkesi yerine, gelişmeye yeni başlayan bir
toplumda belki bir ölçüde kabul edilebilir olan, olabildiğince hızlı bir yapım sürecini
sadece asgari yapı denetimiyle teşvik etme ilkesini benimsemiştir.

Belediyeler bu yaklaşımın sonucu olarak daha başlangıçta yapı ruhsatı için gerekli
olan proje denetimi işlevini hemen hiç yerine getirmemektedirler. Birçok belediye bu
yükümlülükten kurtulmak için yöresindeki meslek odaları veya temcilcilikleri ile "proje
vizesi" olarak adlandırılan bir anlaşma yapmıştır. Bu uygulama Türkiye genelinde bir
bütünlük ve uyum taşımamaktadır. Bazı odalar oldukça tutarlı ve ciddi bir proje denetimi
yaparken, özellikle küçük kentlerde oda temsilcilikleri bu işi salt gelir edinme aracı olarak
görmektedirler. Proje denetimi amacıyla kendi öz kadrosunu oluşturan belediye yok
denebilir. Bazı büyükşehir ilçe belediyeleri odalardan vize alan projeleri ayrıca bir üst
kontroldan geçirdiklerini ifade etmişlerdir. Ancak görevli elemanlarının sayısı çok kısıtlıdır
ve sadece önemli projelerle ilgilenebilmektedirler. Odalar ile vize anlaşması yapmayan
belediyeler ise proje denetimini sadece ruhsat için teslim edilen belgelerin tespiti olarak
uygulamaktadırlar. Diğer yandan İnşaat Mühendisleri Odası yönetimi de şube ve
temsilcilikleri tarafından yürütülen vize uygulamasının hiç yoktan yararlı olduğuna
inanmakta, ancak bunun kalıcı ve sağlıklı bir uygulama olduğunu savunmamaktadır.
Oda'nın tercihi kendilerinin de meslek adına söz sahibi olduğu yeni bir denetim yapısı
kurulmasıdır.

Belediyelerin yapı ruhsatı vermesi ile inşaatın fenni mesul tarafından denetim
süreci başlamış olur. Yapı denetiminin en zayıf halkası fenni mesuliyet kavramıdır.
Önceki kısımlarda da irdelendiği gibi fenni mesul yasal bir yaptırıma sahip değildir.
Usulsuz veya kusurlu bir uygulama saptarsa sadece bu durumu idareye haber vermekle
yükümlüdür. İdare eğer isterse inşaatı durdurur ve yaptırımı uygular. Aksi halde fenni
mesulün kanunen uygulatabileceği bir yaptırım yoktur. Ücretini de denetlemekle sorumlu
olduğu yapımcıdan almaktadır. Bu durumda İmar Kanunu'nun içeriğindeki yapı denetimi
sisteminde fenni mesuliyet, içi boşaltılmış ve kuklaya dönüştürülmüş bir sanal kimlikten
ibarettir. Bu görevin ister mühendis, mimar veya şehir plancıları, ister Kanun'a sonradan
eklendiği şekliyle fen adamları tarafından deruhte edilmesi sonucu pek fazla
etkilememektedir.

Yapı denetimi sistemindeki sağlıksız ve etkisiz yapı, etkisini zaman içinde


göstermektedir. Olağan koşullarda servis veren yapılar henüz ekonomik yaşamlarını
yarılamadan eskimekte, erken değer kaybına (depreciation) uğramaktadırlar. Bunun sonucu
yapıların yıkılıp yeniden yapılma süresi kısalmakta, kentler şantiye görünümünden
kurtulamamaktadır. Deprem gibi olağan dışı koşullarda ise etkisiz denetimin sonuçları en
acımasız şekilde ortaya çıkmaktadır. Ancak yapı denetimi sorumluluğunu yerine
getirmeyen kurumlar İmar Kanunu'nun felsefesine uygun olarak bu sonuçtan dolayı
herhangi bir yükümlülük taşımamaktadırlar. Kanun'un yürürlükte olduğu sırada meydana
gelen 1992 Erzincan ve 1995 Dinar depremlerinde yıkılan denetimsiz yapılar nedeniyle
ilgili belediyeler herhangi bir yasal yükümlülük üstlenmedikleri gibi, o zamana kadar hiç
görmedikleri bir bütçeye kavuşarak ödüllendirilmişlerdir. Bu konu izleyen bölümde ayrıca
ele alınacaktır.

Yapı denetimi görevini yerine getirmeyen belediyeleri denetleme yetkisi, idari


olarak bağlı bulundukları İçişleri Bakanlığı'ndadır. İçişleri Bakanlığı'nın yapı denetimi
uygulamalarını teftiş edecek teknik teşkilatı veya kadrosu yoktur. Sadece idari denetim

3-19
görevine göre yapılanmış olan Bakanlığın Belediyeleri teknik açıdan denetlemesi çok
zordur. Bu güne kadar İçişleri Bakanlığı tarafından yapı denetimi görevini yapmadığı için
soruşturmaya tabi tutulmuş bir belediye yoktur. Eğer İçişleri Bakanlığı böyle bir
soruşturmayı açmak isterse Memurin Muhakemat Kanunu'na göre işlem yapması gerekir.
Önce Bakanlık müfettişleri bir fezleke hazırlar ve İl İdare Kurulu'na sunar. Kurul fezlekeyi
inceler ve men'i muhakeme veya lûzum'u muhakeme kararı verir. Lûzum'u muhakeme
kararı alınırsa, atanmış veya seçilmiş kamu görevlileri Türk Ceza Kanunu'nun 230 veya
240. maddelerine göre yargılanır. 230. madde görevi ihmal, 240. madde ise görevi
suistimal hakkındadır. Yapı denetimi görevini yerine getirmeyen belediyelerin imar
müdürleri esasında görevi ihmal suçu işlemektedirler. Ancak bütünü itibarıyla işlemeyen,
işlemesi için tasarlanmamış bir yapı denetimi sisteminin de tüm sorumluluğu belediye imar
müdürüne yüklemek pek adil değildir. Sistemin tümündeki zayıflığı sorgulamak daha
doğru olacaktır.

Toplu Konut İdaresi belediye alanlarında en az 400 konut büyüklüğünde toplu


konut uygulamalarını finanse etmektedir. Toplu konut bölgesinin sahibi belediyeler
olduğundan tüm planlama, projelendirme, inşaat ve kontrolluk işleri belediyeler tarafından
ihale edilir. Toplu Konut İdaresi gerek İmar Kanunu'ndaki denetim sisteminin, gerekse
belediyelerin yapı denetimi uygulamasının yetersizliğinin farkında olduğundan kendisi
belediyeler için bir müşavirlik hizmetleri yönetmeliği hazırlamıştır. Önceki alt bölümlerde
irdelenen bu yönetmeliğin belediyeler tarafından uygulaması da tam anlamıyla mümkün
olamamaktadır. Projelendirme ve denetim için seçilen firmalar sektörün ayni iş kolunda
hizmet verdikleri için proje denetimi layıkıyla yapılamamaktadır.

Belediye ve mücavir alan sınırları dışında, valiliklerin görev alanına giren


bölgelerdeki yapı denetiminin uygulaması da kentsel bölgelerdeki durumdan pek farklı
değildir. Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri'nin denetlemeleri gereken alan genellikle çok
geniş ve dağınıktır. Kısıtlayıcı bürokratik yapısı içinde müdürlükler tüm bölgeyi
denetleyecek dinamizme sahip değillerdir. Hem araç-gereç yönünden, hem de ödeneklerle
ilgili kısıtlamalar nedeniyle valiliklerin böylesi dağınık yapılaşmayı denetlemesi, mevcut
sistemleriyle olanaksızdır. Ayrıca İmar Kanunu'nda belediyeler için geçerli olan zayıf
veya asgari yapı denetimi ilkesi valilikler için de geçerlidir.

İmar Kanunu'ndaki yapı denetimi sisteminin işlemediği bilindiğinden, konuyla


ilgili iki Bakanlığın 3194 ve 1580 sayılı yasalar üzerinde hazırladığı ve önceki
altbölümlerde değerlendirilen kanun değişikliği tasarıları özellikle yapı denetimiyle ilgili
maddeleri iyileştirmeyi hedeflemiştir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın İmar Kanunu için
hazırladığı öneri, fenni mesuliyeti kapsayan 38. maddeyi islah etme amacını taşımaktadır.
İçişleri Bakanlığı'nın hazırladığı Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılması Kanun
taslağında ise, imar ile ilgili hükümlerde belediyenin yapı denetimi sorumluluğunun
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı teşkilatı tarafından denetlenmesi öngörülmektedir. Her iki
tasarıda da tanılar yerindedir, ancak önlemlerin asgari denetim ilkesine bağımlı mevcut
denetim sistemini işler hale getirmesi zor görünmektedir. Öncelikle bu felsefenin
değişmesi gereklidir.

3.3.2 Yapı Denetimi Sisteminin Aksayan Noktaları ve Sorunları

İmar Kanununda mevcut olan yapı denetimi sisteminin aksayan noktaları, proje
denetimi ve inşaat denetimi olarak ayrı ayrı ele alınacaktır. Burada sıralanan sorunlar daha

3-20
önceden ele alınıp irdelenen hususların bir özeti şeklindedir. Bunların bir bölümü Ek 1'de
özetlenen belediyelerle yapılan görüşmelerde yetkililerce de dile getirilmiştir.

3.3.2.1 Proje Denetiminin Sorunları

(a) Belediyelerde proje denetimi yapabilecek yeterli sayıda ve nitelikte teknik


eleman bulunmaması.

(b) Zorluk ve büyüklüğüne bakılmaksızın tüm projeleri kontrol yetkisinin


belediyelere ve valiliklere verilmiş olması.

(c) Olağan tipteki binalar için belediye veya valiliklerin proje denetiminde
kullanabilecekleri yöntemlerin ve standartların geliştirilmemiş olması. Bu
konuda geliştirilecek bazı basit formlar dahi olağan binalarda proje kontrolunu
hızlandıracak ve belirgin hataların kolaylıkla farkedilmesini sağlayacaktır.

(d) Proje denetimi yapmakla sorumlu idarenin görevini ihmal etmesi durumunda
bu ihmali tesbit eden ve yasal yaptırım uygulama yetkisine sahip olan bir üst
otoritenin bulunmaması.

(e) İleride proje kusurlarından doğabilecek zararlardan dolayı proje müellifinin ve


projeyi onaylayan idarenin cezai sorumluluğunun bulunmaması.

3.3.2.2 İnşaat Denetiminin Sorunları

(a) Fenni mesul olacak kişilerde diploma dışında bir nitelik aranmaması,

(b) Standart inşaatlarda mühendis, mimar veya şehir plancısı meslek diplomasına
sahip olmayan kişilerin bile (fen adamları) fenni mesul olabilmeleri,

(c) Belirli büyüklüğü aşan inşaatlarda şantiye şefi bulundurma zorunluluğu


olmaması,
(d) Fenni mesuliyet ücretlerinin bir esasa bağlı olmaması, ücreti yapı sahibi veya
müteahhitin, yani denetlenen kişinin tesbit etmesi ve ödemeyi yapması,

(e) Fenni mesulün bazı sorumlulukları olmasına karşın hiçbir yaptırım yetkisine
sahip olmaması,

(f) Fenni mesule 42. madde uyarınca para cezası verilmesi halinde genellikle bu
cezayı ödeyebilecek güce sahip olmaması,

(g) Fenni mesulün yaptığı kontrolun veya işbaşında bulunmasının belediye veya
valilik tarafından denetlenmemesi,

(h) Müteahhitlere 42. madde uyarınca verilen para cezalarının tahsil edilmesinin
uzun zaman alması ve cezanın parasal değerini yitirmesi,

(i) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılan binalara belediye veya valiliklerin imarla
ilgili oluru alınmaksızın elektrik, telefon gibi diğer idareler tarafından altyapı

3-21
hizmetlerinin bağlanabilmesi ve bu durumun ilgili idareye yasal bir sorumluluk
getirmemesi,

(j) Belediye veya valiliklerin ruhsatsız yapıları ihbar yöntemi dışında tesbit
edebilecek bir imkan ve mekanizmaya sahip olmamaları,

(k) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların yıkılması için izlenmesi gereken yasal
sürecin oldukça uzun olması (asgari bir yıl),

(l) Belediye ve valiliklerin yıkım kararı kesinleşen ruhsatsız ve ruhsata aykırı


yapıların yıkımını yapma konusunda araç, gereç, eleman ve güvenlik
bakımlarından yetersiz olmaları,

(m) Yapım kusurları sonucunda ileride doğabilecek zararlardan dolayı Borçlar


Hukuku dışında bir sorumluluk tanımının yapılmamış olması,

(n) Müteahhitlik yapabilmek için herhangi bir kriterin söz konusu olmaması,
müteahhitlik hizmetlerinin Borçlar Kanunu içinde düzenlemeye alınmış olması.

3.4 ÖZET, DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu Bölümde önce Türkiye'de yürürlükte bulunan yapı denetimine ilişkin yasal


mevzuat ve uygulamaları incelenmiştir (İş Tanımı 1.1, 1.2). Bu kapsamda 3194 Sayılı İmar
Kanunu ve Yönetmelikleri başta olmak üzere 1580 Sayılı Belediyeler Kanunu, 3030 Sayılı
Büyükşehir Belediyeleri Kanunu, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kontrol Yönetmelikleri,
Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi ayrıntılı olarak yapı denetimi açısından irdelenmiştir.
Ayrıca yapı denetimine ilişkin çeşitli kurumlarda hazırlanmış bazı mevzuat taslakları da
incelemeye dahil edilmiştir. Bunlar Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılması, İmar
Kanunu 38. Maddesinin (Fen Adamları) Yeniden Düzenlenmesi, Yapı Denetimi ve
Sigortası ve Yetkin Mühendislik yasa tasarılarıdır. Daha sonra yapı denetimine ilişkin
mevzuat, diğer mevzuat ile bağlantıları açısından irdelenmiştir (İş Tanımı 1.3). Bu
kapsamda Toplu Konut Yönetmeliği, 3945 Sayılı Mühendisler ve Mimarlar Hakkında
Kanun, 6235 Sayılı TMMOB Kanunu, 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu, 818 Sayılı
Borçlar Kanunu ve 8469 Sayılı Amme Alacakları Kanunu yapı denetimini ilgilendiren
hükümleri göz önünde tutularak irdelenmiştir. Bölümün sonunda Türkiye'deki yapı
denetimi sisteminin genel bir değerlendirmesi yapılmış sistemin güncel durumu irdelenmiş,
aksayan noktaları ve sorunları ortaya konmuştur (İş Tanımı 1.4).

Yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda Türkiye'de etkin bir yapı


denetimi sistemi olmadığı saptanmıştır. Bu konuda uygulamayla sorumlu kuruluşlar
belediyeler, valilikler ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'dır. Türkiye'de mevzuat yapı ile
ilgili tarafların sorumluluklarının tanımlanması açısından son derece dağınık ve zayıf
hükümler içermektedir. İmar Kanunu da yapı denetimi sağlamada yetersizdir. Belediyeler
etkin bir yapı denetimi uygulamakta kendilerine yönelik bir yarar görmemektedirler. Yapı
denetimi yapmadıkları için zaten bir kanuni yükümlülük altına girmemektedirler. Ayrıca
yeterli teknik eleman kapasitesine sahip değillerdir. Valiliklerin denetlemekle yükümlü
oldukları alan çok dağınıktır. Araç, gereç, ödenek, eleman yetersizliği ve bürokratik
engeller nedeniyle valilikler etkin yapı denetimi yapamamaktadırlar. İmar Kanunu'nun

3-22
yapı denetimiyle doğrudan ilgili 28 ve 38. maddeleri son derece yetersiz ve zayıftır ve
değişmelidir.

3-23
3-24
BÖLÜM 4

AFETLERE KARŞI DAYANIKLILIĞI


ARTTIRICI PLANLAMA VE
YAPI DENETİMİ ÖNLEMLERİ
4.1 AFET ZARARLARINI AZALTMA AÇISINDAN İMAR PLANLAMA
SİSTEMİ

İmar planlama sistemi, "imar mevzuatı" ve "imar kurumları"ndan oluşan bir


bütündür. Bu sistem içindeki işleyişlere ise genel olarak "imar planlama süreçleri"
denilmektedir. Afet zararlarını azaltabilmek için, mevcut (imar) planlama sistemi içinde
oluşan süreçlerin tipik aşamalarını ele almak, ve her aşamada afet riskleri bağlamında
yapılmakta olan ve yapılması gerekenleri irdelemek gerekmektedir. Bu çalışmada mevcut
imar(planlama) sistemi içinde oluşan süreçler, planlama yaklaşımı ve plan türleri, plan
hazırlık (tespit ve değerlendirme) çalışmaları, planların yapımı, planların onayı, planların
uygulanması ile planlara ek yapılması, planların düzeltilmesi ve planların değiştirilmesi
başlıkları altında incelenecek ve afet risklerini (olası afet zararlarını) azaltabilmek için her
aşamada ele alınması gereken hususlara işaret edilecektir. Müşavirlik hizmetlerimizin iş
tanımında birçok başlık altında verilen bu irdeleme önceki bölümle birleştirildiğinde,
geliştirilecek iyileştirme tekliflerine zemin hazırlayacaktır.

4.1.1 İmar Planlamada Amaçlar, Kapsam, Yaklaşımlar ve Plan Türleri

4.1.1.1 Amaçlar

İmar Kanunu’nun amacı, kentsel yapılaşmaların "plan, fen, sağlık ve çevre


şartlarına uygun" oluşumunu sağlamak ile sınırlandırılmıştır (Md. 1). Böylece,
yapılaşmalara ilişkin örgütlenme, kullanma, işletme, koruma ve sağlıklaştırma gibi süreçler
yasa ilgi ve amaçları dışında tutulmuştur. Oysa, kentsel yapılaşmaların "güzelliği" ve
"verimliliği (efficiency)", "karar süreçlerinde katılımcılık", kentsel yapılaşmalarda "kamu
yararı önceliği", kişi ve kurum çıkarları bağlamında "eşitlikçilik", mekansal ve toplumsal
"çeşitlilik" ile doğa ve kültür varlıklarının "korunması" ve "afet risklerine karşı duyarlılık"
gibi amaçlar, imar kanununun ve dolayısıyla imar planlamanın hedefleri olarak mutlaka
vurgulanmalıdır.

İmar Kanunu, salt "işlevsel" amaçlı sınırlamaların ötesine geçebilmelidir. Yabancı


örneklerde (Bkz. Bölüm 5) sıkça görüldüğü gibi, planlamaya kapsamlı ve daha dinamik bir
özellik kazandırmak üzere yapılaşmanın öncesi ve sonrası, kamusal alanların düzenlenmesi
ile tek parseller ötesi büyük kentsel projeler, kentsel projelerden etkilenenlerin de devreye
girmesi, ve kentsel rantların eşit paylaşımı gibi konular da yasa kapsamına alınmalıdır.

Kanun’da ifade edilen sağlık ve çevre koşullarına uygunluk (Md. 1) ve herhangi bir
sahanın bölge koşullarına, plan ve yönetmeliklere aykırı kullanılamayacağı (Md. 3)
hususlarıyla ilgili olarak "çevre koşullarına uygunluk" ile bir sahanın "bölge koşulları"
kavramlarından tam ne anlaşıldığına açıklık getirilmelidir. Afetlere konu olan bölgeler
veya afet riski yüksek yerleşme alanlarında çevre ve bölge koşulları ile afet riskleri
arasında ne tür bağlantı olduğu ortaya konulmak zorundadır.

Sonuç olarak, afet risklerinin azaltılması, (imar) planlamanın amaçları arasında


açık ve net bir şekilde ifade edilmelidir.

4-1
4.1.1.2 Kapsam

Belediye ve mücavir alan "içinde ve dışında" tüm plan ve yapılar (resmi ve özel) bu
kanun hükümlerine uymak zorunda olmakla birlikte, kırsal yapılaşma yönetmeliklere
bırakılmıştır. Oysa özellikle afet etkilerini azaltmak açısından yasa kapsamının bu yönde
genişletilmesi zorunluluğu vardır.

İmar Kanunu hükümlerinin 2634 Sayılı Turizm Teşvik Kanunu, 2863 Sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2960 Sayılı İstanbul Boğaziçi Kanunu, 3030 Sayılı
Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ve diğer özel kanunlar ile
belirlenen yerlerde geçersiz kalması (Md. 4), özellikle afetlere karşı alınacak önlemlerle
yapılaşma kontrolü konusunda giderilmelidir. Söz konusu istisnalardan kaynaklanan çok
odaklı imar yetkisi ve imar konularında yetki örtüşmesi, kentsel yapılaşmaların
denetiminde önemli bir sıkıntı kaynağı olmaktadır. Plan onamalarında yetki çekişmesi,
plan yapımı ve teknik denetimde çok seslilikten doğan kargaşa, plan kararlarında politik
denetim eksikliği, plan uygulama denetimi ve giderek, yapılaşmalarda proje ve yapı
denetimi konularında çok odaklılıktan kaynaklanan yetersizlikler, örtüşmeler ve tekrarlar
çok iyi bilinmektedir. Planlamadaki yetki ve sorumluluk kargaşası giderilmek zorundadır.

İmar planlama esas olarak yapı ve kullanma ile ilgilidir. "Koruma" yani
kullanmama ya da kısıtlı kullanma konularında imar planları ancak engel, yasak ya da
kısıtlama getirmekte, söz konusu konuların nasıl ele alınacağını belirlememektedir. Bir
başka deyişle, planlar "doğal ve kültürel değerleri koruma" ve "afet riskleri amaçlı olarak
yerleşme ve yapı kısıtlama" durumlarında, nelerin yapılması gerektiğinden çok, nelerin
yapılmaması gerektiğine işaret etmek durumunda kaldıkları için olumsuz belge niteliği
kazanmaktadır. Bu nedenle, koruma ve kısıtlama konularının plan kararı olmaktan öte
planlamanın yasal verileri haline getirilmesi, koruma ve kısıtlama alanlarında yerleşime,
kullanıma ve/veya yapılaşmaya açma kararlarına esas olan bilimsel tespit ve değerlendirme
çalışmalarının ayrıca ve özel olarak belirlenerek bu tür alanlar imar planlama kapsamı
dışına çıkartılmalıdır. 1/25.000 ölçekli planlarda tarımsal niteliği korunacak alanlar, özel
mahsul alanları, orman, sit alanları, milli parklar, bugünkü arazi kullanımı devam
ettirilerek doğal karakteri korunacak makilik, fundalık, kayalık, taşlık alanlar, kumullar,
plajlar ve kumsallar ile yapı yasağı getirilen askeri sakıncalı alanlar, jeolojik sakıncalı
alanlar ve sağlık, su havzası, hava alanı koridoru, ile yol kenarı koruma bandları (İmar
Planı Yapılması ve Değişiklikleri Yönetmelik, Ek 2c) kesinlikle daha alt ölçeklerde imar
planlamanın konusu yapılmamalı, bu tür bölge ve alanlar için özel planlama çalışmaları
devreye sokulmadan yerleşim ve yapılaşma kararları verilmemelidir. İşte, "afet riskleri
yüksek bölge" tanımı da bu anlamda 1/25.000 ölçekli planlama lejandına dahil edilmelidir.

Özel planlama çalışmalarına konu olması gereken bölge ve alanlarda, özel


planlama çalışmaları olmaksızın verilen, yani bilimsel temeli olmayan her tür yerleşim ve
yapılaşma kararının iptali için mahkemelere gitmek gerekir. Ancak, amaç mahkemelere
gitmeden bu tür kararları engelleyecek bir planlama sistemi oluşturabilmektir.

4-2
4.1.1.3 Plan Türleri ve Planlama Yaklaşımı

3194 sayılı İmar Kanunu, planları kapsadıkları alan ve amaçları açısından “bölge
planları” ve “imar planları” olarak ikiye ayırmakta, imar planlarını ise "nazım imar
planları" ve "uygulama imar planları" olarak tanımlamaktadır (Md. 6).

Plan yapımında yetki ve sorumluluklar, Bakanlıklar, Valilikler ile Büyükşehir, İlçe


ve Belde Belediyeleri arasında çeşitli sıkıntılar yaratacak şekilde dağılmış bulunmaktadır.
İlgili idareler arasında yetki çekişmeleri, örtüşmeleri, belirsizlikleri ve tanımsızlıkları,
planlama ve denetimlerde ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Planlama, uygulama ve
denetlemede görev, yetki ve sorumluluklar afet risklerinin azaltılması görev ve
sorumluluğunun yeniden paylaşımını gerçekleştirebilmek üzere açık ve net bir biçimde
yeniden tanımlanmak durumundadır.

Mevzuatta sözü edilen planlar literatürde imar planı olarak anılan kapsamlı ve uzun
devreli “fiziksel planlama” anlayışını yansıtmaktadır. Üst ölçeklerde yerleşmeye açma
zoning (bölgeleme), orta ölçeklerde yapı ve nüfus yoğunluğu belirleme ve işlevsel mekan
organizasyon esaslarını ortaya koyma ve alt ölçeklerde ise mülkiyetler ve mekansal
müdahaleleri kapsamaktadır. Ama bu tür planlama çalışmalarında durum tespitleri ile
tutum belirleme zaman zaman birbirine karışabilmektedir. Yeni yaklaşımlara ihtiyaç
duyulduğu kesindir. Kentsel tasarım (üç boyutlu tasarım), politika tasarımları, yapısal ya
da strateji planlama ve benzeri arayışlar gündemdedir. Kapsamlı ve uzun devreli fiziksel
planlama anlayış ve yaklaşımının değişmesi gerekmektedir. Yeni plan türleri ve bunların
yapımında aranacak koşullar ne olursa olsun, afet risklerini azaltma konusunun öncelikli
planlama amaçlarından bir tanesi olarak gündemde kalması esas olmalıdır.

Planlama mevzuatında planlamanın yerine geçebilen yönetmeliklerin varlığı ayrı


bir sıkıntı kaynağıdır. Bilindiği gibi, planlar yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak
hazırlanır, ancak gerektiğinde plan kararları ilgili yönetmelik hükümlerinin üstüne
çıkabilir. Bir başka deyişle, planlar, plan notları ve plan raporlarıyla bir bütün olarak bir
yörenin yerleşme, arazi kullanma ve yapılaşma yasası konumundadır. Yönetmelikler, plan
yapılmasını özendirici ve yönlendirici nitelikte olmalı, bir plana referans vermeksizin
yönetmelik hükümleri, yani genel geçer tutumlar uygulanmamalıdır. Afet risklerinin
azaltılması bağlamında planlama için standartlar ve ilkeler bir yönetmelik haline
getirilmeli, ancak bu yönetmelik "afet riski yüksek bölgelerde" alan kullanımı, yerleşme ve
yapılaşma kararlarını oluşturacak özel planlama çalışmalarından bağımsız olarak devreye
sokulmamalıdır. Plan kararları yerine geçen yönetmelik hükümlerinden çok, özel planlama
çalışmalarında dikkate alınması gereken hususlara işaret eden yönetmelik hükümleri
geliştirilmeye çalışılmalıdır.

Planların kademeli birlikteliği temel bir ilkedir. İmar, mevzuatında planların


kademeli birlikteliği, yani nazım planlar ve uygulama planları arasındaki uyumluluk
koşulu çoğu kez yanlış yorumlanmaktadır. Nazım planlar ve uygulama planları arasındaki
ilişkinin içeriği boşaltılmakta, konu bir çizim/ölçek meselesi olarak ele alınmaktadır. Oysa,
"nizam veren planlar" olarak nazım planlar, uygulamada esas olacak tutum ve ilkeleri
belirleyen planlardır. Afet risklerini azaltma konusunda nazım planlar ve uygulama
planları arasındaki ilişkiye bu bakımdan ayrı bir özen gösterilmesi gerekecektir. Ayrıca,
büyükşehir belediyelerinin hazırlamakla yükümlü olacakları sektörel (ulaşım, altyapı,
sel/yangın v.b. afet konularında) hazırlık ve önlemlerin belirlendiği ve imar planı ile
uyumlu ayrı planların tanımlanması gereği vardır (Md. 6). Bu husus önem kazanmaktadır,

4-3
çünkü ilgili idarelerin afet konusunda strateji planları hazırlamaları, ister istemez "afet
senaryoları" ışığında mevcut yerleşme, arazi kullanma ve yapılaşma kararlarının
irdelenmesini gündeme getirecek, planlamada afetlerle ilgili olarak "modelleme" ve
"simulasyon" tekniklerinin gelişmesine katkıda bulunacaktır.

Kuşkusuz, planlamanın her ölçeğinde afet zararlarını azaltmak üzere yapılacak


işler, alınacak tedbirler bulunmaktadır. Örneğin, bölge ölçeğinde afet risklerine duyarlı
planlama, kent ölçeğinde duyarlı planlama (depreme duyarlı zonlamalar, kullanım ve
yoğunluk yüklemeleri, merkez ve altyapı seçim stratejileri), site ölçeğinde duyarlı
planlama, yapı ölçeğinde duyarlı planlama (mühendislik ötesi tasarım konuları, kaçışlar,
elektrik, su v.b. yedeklemeleri, yangın önlemleri gibi) ve yapı içi ölçeğinde duyarlı
planlamadan (mobilya gibi) dahi, söz açılabilir. Görüldüğü gibi ölçek değiştikçe afet
risklerine duyarlı planlama yaklaşımları ve alınacak tedbirlerin niteliği de değişmektedir.
Önemli olan bu farklı tutum ve yaklaşımları bir bütünlük içerisinde hayata geçirebilmektir.

4.1.2 Plan Hazırlık Çalışmaları

Plan hazırlık çalışmalarını tespit ve değerlendirme çalışmaları olarak ikiye ayırmak


olasıdır. Kuşkusuz, mekansal tespit çalışmalarının temeli halihazır harita çalışmaları
olmaktadır. Yapılan mevcut doğal durum, yerleşme durumu, yapı stoğu, arazi kullanımı ve
toplumsal bünye tespitlerinin haritalar üzerinde mekan ve zaman boyutlu olarak
sergilenmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle, plan konusu olan her bölge ve alan için bir
Coğrafi Bilgi Sistemi (GIS) oluşturulması gerekmektedir. Değerlendirme, yani sorun ve
olanakların saptanarak olası yaklaşım ve tutum seçeneklerinin tartışılması ise atılacak
ikinci adımdır. Unutulmaması gereken bu adımda da mekan ve zaman boyutunun
önemidir. Ne var ki, yürürlükteki mevzuat plan hazırlık çalışmalarına tam bu biçimde
yaklaşmamaktadır. Plan hazırlık çalışmalarının yeniden tanımlanması ve bu arada afet
risklerini azaltma konusunda atılacak önemli adımlar söz konusudur.

4.1.2.1 Halihazır Harita Alımı

İlgili mevzuatta harita alımı ile ilgili hususlar ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Güncel
tasdikli halihazır haritası olmayan bölge ve alanlarda planlama çalışmaları
sonuçlandırılamaz. Bu bakımdan, harita alımı planlama çalışmalarının adeta bir ön
koşuludur. Harita yapımı ve yaptırımı konusunda görev ve sorumluluklar da ayrıntılı
olarak belirlenmiştir, ancak haritalarda gösterilmesi istenen hususlar (ki, bunlar afet
risklerinin yüksek olduğu bölgeler için farklılaşmalıdır) planlama sorunlarına oranla tarif
edilmemiştir.

İmar kanununun ilgili maddesine (Md. 7), aşağıdaki hususları içine alan eklemenin
yapılması düşünülebilir:

"Halihazır harita yanısıra, drenaj havzaları ile yerleşik alanlarda yangın yükü
bilgilerinin Afet Olasılık ve Riski Bölgeleme Haritaları kapsamında Bayındırlık ve İskan
Bakanlığından elde edilmesi de belediye ve valilik görevleri arasındadır."

4-4
Ayrıca, afet risklerinin yüksek olduğu bölgelerde, uydu fotoğrafları ve bunlara
dayalı afet riskleri analiz çalışmaları istenebilir. Bu konuda TÜBİTAK ve özel kuruluş
olanakları devreye sokulabilir.

4.1.2.2 Analitik Etütler

Mevzuata göre plan çalışmaları öncesinde analitik etütler yapılmak durumundadır.


Ancak uygulamada analitik etütler, analiz veya değerlendirme çalışmalarından çok
mekansal tespit çalışmaları düzeyinde ve betimsel kalmaktadır. Sorunsallara dönük
değerlendirme ve tartışmalar ender görülmektedir. Sorunların saptanması ve tutumların
belirlenmesi aşamasında ise "durum tespitleri" ile "yaklaşım ve tutum seçeneklerinin
tartışılması" hususları birbirine karışmaktadır. Örneğin, "elek harita" hazırlanarak
yerleşilebilir alanların saptanması, söz konusu alanlarda yerleşme kararı verilmesi hususu
ile birbirine karışabilmektedir.

İmar planlama hazırlık çalışmalarında tespitlerin önemi yadsınamaz. Bu


çalışmaların bir Coğrafi Bilgi Sistemi oluşturmaya dönük olarak hazırlanması
sağlanmalıdır. Mevcut durum tespitleri sonrasında ise sorun ve olanaklar ile olası yaklaşım
ve tutum seçeneklerinin tartışıldığı analitik etütler istenmelidir. Yapılacak tespit ve
değerlendirme çalışmalarında (a) mülkiyet, (b) doğal veriler, (c) arkeolojik ve tarihi veriler,
(d) toplumsal veriler, (e) mevcut yerleşme, arazi kullanımı ve yapı (bina ve altyapı) stok
verileri ile (f) değişik faktörlerin mevcut talepleri, eğilimleri, planları ve projeleri esas
alınmalıdır. Bu çalışmalarda sayılanlara ek olarak doğal afet koşullarına ilişkin bilgi ve
veriler yer almalı, planlama yaklaşım ve tutumlarının afet senaryoları bağlamında
irdelenmesi istenmelidir.

4.1.2.3 Plan Raporu (Plan Kararlarının ve Uygulama Süreçlerinin Açıklanması)

Bugünkü işleyiş içerisinde plan raporu ile analitik etütlerin arasında bağlantı
kurulamamaktadır. Mevzuat böyle bir bağlantıyı gerektiren yönlendirmeler
içermemektedir. Oysa planlar, plan notları ve plan raporları ile bir bütün oluşturmakta,
plan raporunda açıklanan hususlar ve plan kararlarının bilimsel gerekçeleri yaptırım gücü
kazanabilmektedir. Özellikle afet risklerini azaltma bağlamında alınacak önlemler plan
raporu kapsamında talep edilebilir.

Plan raporunu, planda verilmiş olan kararları betimleyen bir rapor olarak algılamak
yerine, bu raporun planda alınmış olan kararların yasal, bilimsel, sanatsal ve ahlaki
dayanaklarını açıklayan bir belge niteliğine kavuşturulması gerekir.

4.1.3 Planların Yapımı

Planların yapımında izlenecek esaslar konusunda "İmar Planı Yapılması ve


Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik" çeşitli yönlendirmelerde bulunmaktadır.
Belirlenen hususlar, ne yazık ki planlama yaklaşımlarının özü değil, usul ve şekliyle
ilgilidir. Örneğin, yakından incelendiğinde plan gösterimlerinde daha çok durum tespitine
esas olan bir lejand kullanımı öngörüldüğü ortaya çıkmaktadır. Oysa, planlama yaklaşım

4-5
ve tutumlarının ne olacağına açıklık getiren bir lejand sistemi daha çok işe yarayacaktır.
Neyin yapılması gerektiğinden çok yapılması gereken işin kimin tarafından nasıl
yapılacağını gösteren bir plan lejandı anlayışı geliştirilmek durumundadır.

Afet risklerine bağlı olarak planlamada kullanılabilecek türden standartlar ve


planlama ilkeleri tanımlanmalıdır. Afet risklerinin yüksek olduğu alanlarda yapılacak
planlama çalışmaları bu türden çerçevelere oranla ve ayrıca değerlendirilmelidir.

Çevre düzeni planlarının (1/25,000 ve 1/10,000 ölçeklerinde) tüm il idarelerince


ortaklaşa ve ülkenin tamamını kapsamak üzere yaptırılması, gerektikçe ve en fazla 10 yıl
içinde yeni koşulların değerlendirilmesi görevleri verilmelidir. Çevre Düzeni Planları ve
Yönetmelikleri, belediyelerin imar planlarının hazırlanmasında uymak zorunda oldukları
üst planlardır. Bunlar drenaj, su koruma havzası, zemin toprak niteliği, kirlilik ve diğer
çevre koşulları, yangın ve deprem olasılık bilgileri ile alınacak önlemleri belirler. Yapılma,
tüm alt kademe plan yapım süreçlerini ve yapılaşmaları (özel kanunlarla yapılanlar dahil)
bağlayan plan ve yönetmelikten oluştuğu ve Çevre Düzeni Planının yürürlüğe girme süreci
belirlenmelidir.

Ayrıca, çevre düzeni planlarına uyumla hazırlanacak nazım imar planlarında


gösterilen yerleşme, arazi kullanma ve yapılaşma bağlamındaki doğal afet koşullarının
1/5000 ölçeğinde (özel durumlarda uygulama planı ölçeğinde, 1/1.000) belirlenmesi
istenmelidir. Bu arada 1/5000 ölçeğindeki çalışmalara esas olacak zemin, su varlıkları,
drenaj, deprem, yangın yükü, ve riski haritalarının Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca bu
konudaki yönetmeliğe uyumla hazırlanarak ilgili valilik ve belediyelere tebliğ edileceği
hükmü eklenmelidir.

4.1.4 Planların Onayı (Sorumluluklar)

Planların onayı salt bir politik konu değildir. Planların onayı, planların teknik
yeterlilikleri, usul, yasa ve yönetmeliklere uygunlukları ile de yakından ilgili olmalıdır.
Planların onay süreçlerinde politik baskılar nedeniyle bürokratik çevrelerin bu bağlamdaki
görevlerini yapamaz hale geldikleri, plan inceleme kurullarının ve giderek imar
komisyonlarının politik boyuttta kolay etkilenir elemanlardan oluştuğu gözlenmektedir.
Plan inceleme süreçlerinin teknik müşavirlik hizmeti konusu olduğu gerçeği hatırlanmalı,
plan inceleme komisyonlarını mümkün olduğu kadar politik baskılardan tecrit etmeye
çalışmalıdır. Plan inceleme komisyonlarından geçmemiş ve politik denetim, yani onay
öncesi plan kararlarının kabul edilebilirliği tartışılmamış planların onaylanmasının önüne
geçilmesi gerekir. Planın en sonra ve en güç biçimde onaylanması, onun değiştirilmesinin
de güç olmasını getirecektir ki bu da planlama disiplini açısından önemli bir kazanım
olacaktır. Yani planların onayı zorlaştırılmalı, teknik ve politik denetim mekanizmalarının
devreye sokularak plan onama süreçlerinin uzun ve zor hale getirilmesine çalışılmalıdır.
Plan onamadan önce bir üst makamdan mutlaka planın üst planlara uygunluğu konusunda
görüş alınması zorunluluğu üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.

Belediyelerde, büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki plan onama ilişkisi


mutlaka nazım ve uygulama planları çerçevesinde yeniden tanımlanmalıdır. Aynı konu
valilikler ve belediyeler arasında da ele alınmalı, afet riskleri bağlamında üst kararlara
uyum önemle vurgulanmalıdır. Plan yapma ve onama yetkisi ile plan uygulama
sorumluluğu, beraberinde denetim yetki ve sorumluluklarını, bu yetki ve sorumluluklar ise

4-6
planın teknik sorumluluğunu ve plan kararlarından kaynaklanan zararların tazmini
hususlarını belirleyebilecektir.

Planlar onaylandıktan ve ilan edildikten sonra yapılan itirazların görüşülmesinde


olduğu gibi, mahkemelerde açılacak "plan iptal davaları"nın görüşülmesinde planlama
kararlarının "bilimsel" dayanakları gündeme gelebilmelidir.

Bakanlığın re’sen plan onama yetkisi (Md. 9), İmar Kanunu’nun afet ile doğrudan
ilgili tek maddesini oluşturmaktadır. Ancak, görüldüğü kadarıyla afet durumu, Bakanlığın
söz konusu yetkiyi kullanması için bir neden olarak değerlendirilmektedir. Oysa
Bakanlığın afet duyarlı planlama sağlamak üzere re’sen hareket etmesi, ya da mevcut
planları bu bağlamda gözden geçirerek afete duyarlı hale getirmek üzere değiştirebilmesi
arzu edilirdi.

4.1.5 Planların Uygulanması

4.1.5.1 Planların Uygulanması

Mevzuata göre imar planlama uygulaması, uygulama imar planlarının yapılması ve


uygulama imar planlarına referansla da mülkiyet düzenlemesi, yapılaşma düzenlemesi, yol,
yeşil alan, altyapı, kamu kullanımları v.b. düzenlemelerinin yapılmasını içermektedir. İmar
programlarının yapılması ise bir başka gerekliliktir (Md. 10). Ancak uygulamada
mevzuatta belirlenen imar uygulama konuları "mülkiyet düzenlemesi" ve "imar hakkı"
verilmesi ile "yapı denetimi" meselelerine indirgenmiş bulunmaktadır. İmar
uygulamalarının özellikle imar programlarına referans vermeden yapılabiliyor olması
hususu üzerinde önemle durulması gerekir.

Planların uygulanmasında karşılaşılan sıkıntılar iyi bilinmektedir. Nazım planların


uygulama imar planları haline dönüştürülmesi ve uygulama imar planlarına göre
parselasyon planlarının hazırlanması aşamalarında, teknik müşavirlik hizmetlerinin
alınması için kaynak yetersizliği önemli bir darboğaz yaratmaktadır. Planlama sonunda
artan emlak değerlerinin vergilendirilememesi, planlamanın ve mülkiyet düzenlemelerinin
re’sen ve toptan yapılmasını engelleyen en önemli neden olmaktadır. Planlama ve
planlama uygulamasında kaliteli teknik müşavirlik hizmeti kullanımı amacıyla bir fon
yaratılması (tıpkı kamulaştırma ve düzenleme amaçlı yardım fonu) bir çözüm olabilir. Bu
afet risklerinin azaltılması bağlamında önemli bir kazanım olacaktır.
Uygulamada parselasyon planları salt mülkiyet düzenleme (Hisse çözümü Madde
18) amaçlı olarak kullanılmaktadır. Oysa, parselasyon planları sırasında belirlenen mülkler
üzerinde işlenecek şerhlerin uygulama açısından büyük önemi vardır. Bu husus
parselasyon planlarının kapsamını genişletme, bu planları salt haritacılık hizmeti olarak
algılamanın ötesine geçme anlamı taşımaktadır. İmar parsellerindeki, kentsel tasarım,
kültür ve tabiat varlığı niteliği ve özellikle afet riskleri bağlamında belirlenmiş kısıtlarının
tapuya şerh edilmesi, planlama kararlarının hayata geçmesini kolaylaştıracaktır.

Mülkiyet düzenlemeleri uygulamasında (Md. 18), afet risk durumu tapuya tesçil
edilmiş kadastral mülk kavramı ayrı bir önem kazanacaktır. Afet riskli kadastral mülklerin
düzenlemeye alınmasında farklı tutumlar sergilenebilecektir.

4-7
Kamulaştırma yaklaşımlarında da, afet risk durumu tapuya tesçil edilmiş mülklere
farklı yaklaşılabilecektir. Örneğin, afet riskli mülk kamulaştırmalarına öncelik tanınması,
söz konusu mülklerin değer tespitlerinde piyasa rayiç değerlerine itibar edilebilmesi
mümkün olabilecektir. Afet riskli mülkler, vergilendirmede kısıtlılık haklarından
yararlanabileceklerdir. Bu düşünceyi desteklemek üzere verilebilecek uç bir örnek
ABD'nin California eyaletindeki Alquist-Priolo yasasının uygulama esaslarıdır (Ek 11).

4.1.6 Planlara Ek Yapılması, Planların Düzeltilmesi ya da Planların Değiştirilmesi

Planlara ek yapılması planların düzeltilmesi ya da değiştirilmeleri planların


kademeli birlikteliği esasını bozmamalıdır. Plan değişikliği, temelde plancının sorumluluğu
ve telif hakları bağlamında değerlendirilmelidir. Planlama değişiklikleri ve yükümlülükler
teknik ve politik açıdan farklılaşabilmeli, planlama kararlarındaki teknik yanlışlıklardan
kaynaklanacak hususlarda tazminat davaları açılabilmelidir. Plan değişikliklerinde yasa ve
yönetmeliklere uygunluk ötesinde değişikliğin teknik gerekçelerine ağırlık verilmeli,
değişikliklerin olası etkileri ayrıntılı olarak ortaya koyulmalıdır. Onaylanmış bir planın
değiştirilmesi için idare de tıpkı vatandaş gibi plan değişiklik istemiyle mahkemeye
başvurmalı, plan değişikliği mahkeme kararı sonrasında mümkün olabilmelidir. Plan
değişiklikleri sadece imar haklarının arttırımı için değil, verilmiş hakların geri alınması için
de gündeme gelebilmelidir. Buna mukabil afet risklerinin azaltılması amacıyla yapılacak
her tür plan revizyonları ve plan değişiklikleri kolaylaştırılmalıdır.

Plan müellifinin telif hakları tarif edilmeli, plan kararları ve afet riskleri arasındaki
bağlantı vurgulanarak plan yapma ve değiştirmenin teknik bürokratik, ve politik
sorumlulukları ayırt edilmelidir.

4.1.7 Afet Zararlarını Azaltma Açısından İmar Planlamada Denetim

İmar planlaması süreçlerinde teknik, bürokratik ve politik sorumlulukların


netleştirilmesi ve birbirinden ayırdedilmesi, planlamada denetimin sağlanması açısından
önem taşımaktadır. Kuşkusuz, imar planlamadaki teknik, bürokratik ve politik yetki ve
sorumlulukları birbirinden bütünüyle ayırmak olanaksızdır. Planlamada, her teknik
yaklaşımın politik ve bürokratik sonurguları, her bürokratik çerçevenin teknik ve politik
sınırlamaları ve her politik yönelimin teknik ve bürokratik biçimlenişleri sözkonusudur. Ne
var ki, planlamada anlamlı bir denetim ancak “kamu yararı önceliği ve kişi çıkarları
arasında eşitlik” ilkesine (politik), “planlamanın yasalarda belirlenmiş süreçlerine
uygunluk” (usul ve yasa-yönetmeliklere uygunluk: bürokratik) esasına ve “şehir
planlamanın bilimsel ve sanatsal temellerine aykırı olmamak” (teknik) ilkesine oranla
yapılabilir. Planlamada denetim bu üç farklı boyut çerçevesinde oluşturulmalıdır.

Bugünkü planlama denetim mekanizmalarına bakıldığında, planlamanın teknik


denetimi konusunun tamamen devre dışında tutulduğu görülmektedir. Planlar ya da plan
kararları bilimsel ve sanatsal yaklaşımlar, standartlar ve ilkeler açısından
değerlendirilmemektedir. Tartışmaların temel vurgusu “politik”tir. “İmar hakları” ya da
“imar rantlarının çoğaltılması ve paylaşımı” tartışmaların odağı olmaktadır. Buna mukabil,
planlamanın politik, yani “kamu yararı önceliği ve kişisel/kurumsal çıkarlar arasında eşitlik
ilkesi” bağlamındaki politik denetimi ise, ancak plan kararları uygulamaya konulduktan
sonra ve konu yargıya yansıdığında gündeme gelebilmektedir. 1980’ler öncesi gündemde

4-8
olan planlamanın usul ve yasa-yönetmeliklere uygunluk açısından yani bürokratik denetimi
de (Bakanlığın bu denetimi hiç olmazsa planlamanın “teknik denetimini” de sağlayan bir
çerçeve olmaktaydı) devre dışıdır. Sonuç olarak, bugünkü işleyiş içinde “planlamada
denetim” bütünüyle ele alınması ve yeniden tarif edilmesi gereken bir konudur.

Afet zararlarını azaltma açısından, planlamada “teknik denetim”in ön plana


çıkartılması gerektiği açıktır. Afet risklerine duyarlı planlama yaklaşımları ile afet
risklerini azaltacak planlama standartları ve ilkeler oluşturulmalı, planların hazırlanması
sürecinde bu yaklaşım, standart ve ilkelere uygunluk denetlenmelidir.

4.1.7.1 İmar Planlarının Hazırlanmasında Denetim

İmar planlarının hazırlanması ve onaya sunulma aşamasında teknik denetim ilgili


idarenin bürokrasisine bırakılmaktadır. Oysa, idarenin bürokrasisi sadece planların “usul”
ve “yasa-yönetmeliklere uygunluk” denetimini yapmalı, teknik denetim konusunda ya
müşavirlik hizmeti satın almak, ya da teknik denetimi yapabilecek nitelikte değerlendirme
kurulları (üniversiteler ve odalardan da üyelerin katılabileceği) oluşturmak yoluna
gidilmelidir. İmar planlarının hazırlanmasında politik denetim, plan yapımına ilgili
grupların katılımı yöntemleriyle sağlanabilir. Daha gerçekçi bir yaklaşım ise, plan önerileri
üzerindeki tartışmaların “imar komisyonları” değil “imar platformları”nda (halka, basına
açık olarak) yapılmasıdır.

4.1.7.2 İmar Planlarının Uygulanmasında Denetim

İmar planlarının uygulanması aşamasındaki denetimlerde politik denetim ve


mahkemeler ön plana çıkmaktadır. Mahkeme kararlarının uygulanması büyük önem
taşımaktadır. Bu bağlamda, mahkeme kararlarının uygulanması hususunda ilgili idarelere
ek yaptırımlar uygulanabilmelidir.

Kamu projelerinin ve büyük kentsel altyapı uygulamalarının denetimi bir başka


konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

4.1.7.3 Planlara Ek Yapılması Planların Değiştirilmesi Süreçlerinde Teknik, Bürokratik


ve Politik Denetim

İdarelerin (istedikleri zaman ve istedikleri biçimde kullanma eğiliminde oldukları)


plan değiştirme yetkileri, ancak plan değiştirme sürecini zorlaştırarak ve teknik, bürokratik
ve politik denetimleri ağırlaştırarak kısıtlanabilir.

4.1.7.4 Plan dışı gelişmelerde teknik, bürokratik ve politik denetim

Yasaların uygulanması, kaçak yapıların yıkımı ve plan dışı yerleşmelerin oluşumu


süreçleri ile içiçe geçmektedir. İmar konularında bir kolluk hizmeti sağlanması, imar
uygulamalarının denetiminde önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

4-9
4.2 AFET ZARARLARININ AZALTILMASI AÇISINDAN YAPI DENETİMİ
VE AFETLER KANUNU

3194 sayılı İmar Kanunu kendi maddeleri içerisinde doğal afetlere karşı alınacak
önlemlere değinmemektedir. Sadece, Tip İmar Yönetmeliği ve Belediye Mücavir Alan
Sınırları İçinde ve Dışında Planı Bulunmayan Alanlarda Uygulanacak İmar Yönetmeliği
içerisinde "Bu Yönetmeliğin, Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik
hükümlerine aykırı hükümleri afet bölgelerinde uygulanmaz" ifadesi yer almaktadır. Bu
maddeler çok zayıf ve yanıltıcı bir ifade içermektedir. İmar Yönetmelikleri ile Afet
Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik (Afet Yönetmeliği), kapsamları
bakımından birbirinden çok farklıdır. Afet yönetmeliği ağırlıklı olarak deprem
bölgelerinde yapılacak mühendislik uygulamalarını kapsar. Bu durumda Afet
Yönetmeliği'ne kuvvet kazandırmak için İmar Kanunu'nun içerisinde ve çok anlaşılır
şekilde atıfta bulunulması gerekir.

Afet Yönetmeliği, jeolojik, meteorolojik veya topografik nedenlere bağlı olarak çığ
düşmesi, kaya düşmesi ve yer kayması tehlikesine maruz olduğu için afet bölgesi ilan
edilen yerlerde bina yapımını tamamen yasaklamaktadır. Su baskını için de yapılaşmanın
yasak olduğu bölgeler belirlenmiştir. Bu hüküm Tip İmar Yönetmeliğinin 23. maddesi ile
de kapsanmıştır. Afet Yönetmeliği bunun dışındaki bölgelerde binaların su ile temas
edecek bölgelerinde belirli önlemler alınmak kaydıyla bina yapılabileceğini
öngörmektedir. Yönetmelikte yangınla ilgili maddeler sadece baca ve çatı tutuşmasını,
yangının yayılmasını ve yangın gören binanın çökmesini engelleyici çok genel önlemleri
içermektedir. Türkiye'de yangına karşı korunma ile ilgili Türk Standardı olmadığı için Afet
Yönetmeliği yangınla ilgili bölümünü, yangın standardı hazırlanıncaya kadar geçerli olan
asgari önlemler olarak tanımlamaktadır. Afet Yönetmeliği'nin depremle ilgili bölümü ise
depreme dayanıklı yapı tasarımı için gerekli olan tüm mühendislik kurallarını
kapsamaktadır.

Yapı ölçeğinde deprem afetinin zararlarının azaltılması amacıyla yapılması gerekli


tek uygulama Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik hükümlerinin
uygulanmasıdır. Afet Yönetmeliği mühendislikteki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri
içerecek şekilde belirli aralıklarla yenilenmektedir. En son revizyonu 1997 yılında yapılmış
ve 1998 başından itibaren uygulamaya girmiştir. Afet Yönetmeliğinin önceki revizyonu
1975 yılında yapılmış ve 1975 Yönetmeliği 1997 sonuna kadar yürürlükte kalmıştır. 1992
Erzincan ve 1995 Dinar depremlerinde 1975 Yönetmeliği hükümlerini sağlayan az sayıda
bina hasar görmemiştir. 1997 Yönetmeliği son 20 yılda deprem mühendisliğinde meydana
gelen gelişmeler de göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Afet Yönetmeliği'nin büyük kısmını
"Deprem Afetinden Korunma" bölümü oluşturmaktadır. "Deprem Yönetmeliği" olarak da
adlandırılan bu bölüm 1997 revizyonu ile dünyanın deprem bölgelerinde bulunan
ülkelerinde kullanılan çağdaş deprem yönetmelikleri ile uyumlu hale gelmiştir.

Belediyeler ve valilikler tarafından ruhsat verme işlemi sırasında yapılması gerekli


proje denetiminde, öncelikle statik projelerin ilgili deprem bölgesinin gerektirdiği şartları
sağlaması bakımından kontrol edilmesi gereklidir. Belediyelerin büyük çoğunluğunda
görevli teknik elemanlar, bu tür bir teknik kontrolu yapacak niteliğe sahip değillerdir. Hatta
çoğu yerde kırsal (yığma) binalar için Afet Yönetmeliğinin Tip İmar Yönetmeliğinin 33.
maddesi ile örtüşen kat sınırlaması hükümleri dahi kontrol edilmemektedir. Etkili bir
yapı denetimi sisteminde özellikle statik projelerde Deprem Yönetmeliği hükümlerinin
uygulanmasının sağlanması gereklidir. İmar Kanunu bunu açıkça zorunlu bir kural olarak

4-10
şart koşmamaktadır. Bu nedenle yapı denetimi bakımından önemli bir zayıflık
içermektedir.

7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle


Yapılacak Yardımlara Dair Kanun (Afet Kanunu) 1959 yılında yayınlanmış, 1960, 1968,
1981 ve 1985 yıllarında çeşitli maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Afetlere maruz
kalması muhtemel yerlerin tesbiti ve bu bölgelerde afetlere karşı alınması gerekli tedbirler
Afet Kanunu kapsamında hükme bağlanmıştır. Burada, Türkiye'nin alanının, şu veya bu
şiddette %96'sının deprem, yani afet bölgesinde bulunduğu göz önünde tutulmalıdır. Afet
zararlarını azaltmak amacıyla gerekli olan uzun dönemli afet öncesi hazırlıklar Afet
Kanunu hükümlerine göre yapılır. Yukarıda irdelenen Afet Yönetmeliği bu hazırlıkların ve
tedbirlerin teknik olanlarını kapsamaktadır.

7269 sayılı Afet Kanunu ağırlıklı olarak Madde 17-32 aracılığı ile yapılan
düzenlemelerde afet gören yerlerdeki parselasyon ve taşınmazların dağıtım işlemlerini
belirlemektedir. Afet gören yerlerde üzerine bina yaptırılmak üzere Bayındırlık ve İskan
Bakanlığınca tespit edilen taşınmaz malların kıymetleri kadastral işlemlerin
tamamlanmasından sonra Madde 19'da belirtilen usüle göre belirtilir. Buna göre yerleşim
bölgesinin özelliğine göre kurulan üç kişilik takdir komisyonları tarafında belirlenen bedel
karşılığı kamulaştırılan arazi Bakanlıkça onaylanmış imar ve istikamet planlarına göre
parsellere ayrılır. Hazine mülkiyetine geçen arsalardan, üzerine toplu inşaat yapılmayanlar
haksahiplerinden binasını belirli bir süre içinde yapmayı taahhüt edenlere kura ile tahsis
edilebilir. Eğer haksahipleri arasında kendi taşınmazı yukarıda belirtilen biçimde
kamulaştırılıp kıymet belgesi tahsis edilen varsa onlara bina yapmayacak olsalar dahi arsa
verilebilir. Bu şekilde yapılacak binalar için gereken teknik altyapı (yol, kanalizasyon, su,
elektrik, v.b.) Bakanlıkça yapılır. Ancak kendisine veya eşine ait aynı cins bir binası veya
dairesi olan ailelere bina ve inşaat kredisi verilmez.

Bir bölgede doğal afet meydana gelmesi durumunda önce Kanun'a göre doğal afetin
o bölgenin genel hayatına etkili olup olmadığına karar verilir. Eğer etkili olduysa bölge
afet bölgesi olarak ilan edilir ve kısa dönemde bölgenin acil yardım, kurtarma, geçici
barınma ihtiyaçları sağlanır. Uzun dönemde ise Kanun'a göre iyileştirme ve yeniden iskan
(rehabilitasyon) çalışmaları başlatılır.

Uzun dönemde uygulanan yeniden iskan çalışmaları yapı denetimini yakından


ilgilendirmektedir. Afet sırasında konutu veya işyeri yıkılan, veya ağır hasar görenler
haksahibi olurlar ve Kanun'un 29. maddesine göre kendilerine bina yaptırılır ve kredi
verilir. Ayni şekilde az veya orta derecede hasar gören binaların onarımı da devlet
tarafından finanse edilerek yaptırtılır ve bina sahibi borçlandırılır. Ancak son derece düşük
faizli ve uzun vadeli olan bu borçlar esasen bir hibe niteliğindedir ve geri ödeme tarihinde
bir değer ifade etmezler. Burada yapı denetimi açısından önemli olan husus, afet (genelde
deprem) sırasında hasara uğrayan bina sahiplerine yardım yapılırken binaların ruhsatlı
olup olmadığına veya afetlere karşı alınması kanunen gerekli olan teknik önlemlerin alınıp
alınmadığına bakılmamasıdır. Böylece yürürlükteki kanun ve yönetmeliklere uygun
olmayan yapıların sahipleri, genelde binanın teknik kusuru nedeniyle meydana gelen
zararlarını devlete tazmin ettirmiş olmaktadırlar. Afet Kanunu gizli bir yapı sigortası gibi
çalışmakta, ancak bina sahibine bir yük getirmemekte, zira primi devlet tarafından
ödenmektedir. Bu durum afetler açısından yapı denetiminin inandırıcılığını büyük ölçüde
ortadan kaldırmaktadır. Üstelik devlet esasında sorumlu olmadığı bir kusuru tazmin
etmektedir. Erzincan ve Dinar depremlerinde Afet Kanunu gereği devletin kusurlu binaları

4-11
yeniden yapma veya onarmasının ve bunlarla uyumlu teknik altyapı inşa etmesinin bedeli 1
milyar ABD dolarını geçmiştir.

Etkin bir yapı denetimi için Afet Kanunu'nun bazı maddelerinin değişmesi gerektiği
çeşitli düzeylerde dile getirilmiştir. Nitekim bu yönde hazırlıklar vardır. TBMM'de bu
konuda 10/58 Numaralı Araştırma Komisyonu kurulmuş ve çalışmalarını tamamlayarak bir
rapor sunmuştur. Rapor doğrultusunda, Doğal Afetlerde Meydana Gelen Can ve Mal
Kaybını En Aza İndirmek İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi amacıyla
20.6.1997 tarihinde bir Meclis Araştırma Önergesi verilmiştir.

4.2.1 Meclis Araştırma Komisyonunun Tespitleri (TBMM 10/58 No.lu Araştırma


Raporu, 1997)

Bu raporun tespitleri aşağıda belirtilmektedir.

(a) Hızlı nüfus artışı ve göçler, denetimsiz şehirleşme ve sanayileşme, yoğun kaçak
yapılaşma, her kademede bilgi ve eğitim eksikliği, afet bölgelerinde alan
kullanımı planlaması, yapı sigortası, sertifikalı mühendislik, v.b. yöntemlerle
yerleşme ve yapı denetimi mekanizmalarının geliştirilememesi, afet
zararlarının azaltılması konusunda merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör
ve halkın görev, yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengelerin
oluşturulamaması gibi nedenlerle zaman içerisinde doğal afet tehlikesi ve riski
daha da artmaktadır.

(b) 1980'li yıllardan itibaren kalitesi kontrol edilebilen hazır beton üretiminin
hızla yaygınlaşması yapı güvenliğinin artırılmasında olumlu bir etken olarak
değerlendirilebilir. Ancak bu olumlu gelişmeye rağmen, doğal afet zararlarının
azaltılması çalışmalarının temeli olan afet meydana gelmeden önce alınacak
tedbirlerle doğal afetlerin yolaçtığı fiziksel kayıpları en küçük düzeyde tutmak
mümkün olamamaktadır. Bu durumun temel nedenleri aşağıda özetlenmiştir:

Türkiye'de doğal afet zararlarının afetler olmadan önce yapılacak çalışmalar ve


alınacak tedbirlerle düşük düzeyde politikaları yerine, afetler olduktan sonra yara
sarma politikalarına önem ve öncelik verilmiştir.

i. Ülkenin karşı karşıya olduğu afet tehlikesi halka maledilememiş ve bu konuda


yaygın ve etkili bilgilendirme ve eğitim programları başarıyla
uygulanamamıştır.

ii. Eski geçmişe sahip olmalarına rağmen yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere


uymama, başta yerel yönetimler olmak üzere , her kademede alışkanlık haline
getirilmiştir. Yasa ve yönetmeliklere uyulmamasının herhangi bir sorumluluğu
da yoktur. Yasalarda mevcut olan yaptırımlar ya uygulanmamakta ya da
uygulanamamaktadır.

iii. Ülke genelinde bir kentsel plana bağlı olmayan geniş bir kırsal kesim
yerleşmesi bulunmaktadır. Bu alanlarda gerek yerleşim planlaması, gerekse
yapı denetimi bakımından gerçekçi bir kontrol mekanizması mevcut değildir.

4-12
iv. Ülkede yerleşme ve yapılaşmaları etkili bir şekilde denetleyecek yapı sigortası,
mesleki sorumluluk sigortası, sertifikalı mühendislik ve mimarlık gibi çağdaş
uygulamalara geçilememiştir. İmar yasasında mevcut olan fenni mesuliyet
sistemi ile ciddi bir yapı denetimi sağlamak mümkün değildir.

v. 2886 sayılı İhale Yasası ve inşaat müteahhitliği sistemiyle sağlıklı yapı elde
etmek mümkün değildir.

vi. 3194 sayılı İmar Kanunu, 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı
Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanundaki muhtelif boşluklar
nedeniyle, planlı kentsel mekanların fiziki planlama aşamasında, yapı tasarımı
ve denetimine afet riski taşıyan alanlarda imar izni verilmekte ve yapılaşma
sürecinde büyük aksaklıklar bulunmaktadır.

vii. Ülkemizde mühendis, mimar, plancı ve yerbilimcisi yetiştiren üniversitelerde


ülkenin sahip olduğu afet tehlikesi ve riski ile afet zararlarının azaltılması
konusunda temel bilgileri içeren eğitim verilmemektedir.

viii. Doğal afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması konusunda merkezi


yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın ödev, yetki ve sorumlulukları
arasında rasyonel dengeler oluşturulamamış ve her olayın ekonomik maliyeti
merkezi yönetimin kıt kaynakları ile karşılanmaya çalışılmıştır. Buna karşılık
1992 yılında Afetler, Deprem ve Sivil Savunma fonları genel bütçe içine alınmış
ve buradan verilen sembolik ödeneklerle afet hizmetleri yürütülemez hale
gelmiştir.

ix. Afet riskinin büyük olduğu illerde bunların genel yönetim zorlukları da dikkate
alınarak yeni afet yönetimi sistemi geliştirilememiş, ve bu illerdeki valilik ve
belediyelere bir afet halinde hemen kullanabilecekleri kaynak bulma ve
kullanma yetkisi verilememiştir.

x. Türkiye'de afet bölgelerinin genişliği ve mevcut yapı stoğunun eksikliği


karşısında afetler olmadan önce mevcut yapı ve altyapı sistemini iyileştiren
veya yenileyen proje ve programlar uygulanamamıştır.

4.2.2 Meclis Araştırma Komisyonunun Önerileri

Tespitlerine yukarıda yer verdiğimiz Meclis Komisyonu görevinin devamı olarak


yapılması gereken işlemler hakkında bazı teklif ve tavsiyelerde de bulunmuştur. Bunların
önemli bir kısmı raporumuza konu olan başlıklar arasındadır. Komisyon, saydığı
eksiklikleri gidermek için halen yürürlükte olan 7269-1051 sayılı kanunun 4123 ve 4133
sayılı kanunlarla birleştirilip afet zararlarının planlama yoluyla azaltılmasını ana politika
olarak benimseyen yeni bir çerçeve yasası çıkartılması gerektiğini kabul etmiştir.
Komisyon ayrıca şu görüşlere de yer vermiştir:

(a) 3194 sayılı İmar Yasası afet bölgelerinde çağdaş alan kullanımı planlama
esaslarını, planları yapan, yaptıran, planlara aykırı hareket edenlerin
sorumlulukları ve bunlara uygulanacak cezai müeyyideleri de kapsayacak

4-13
şekilde yeniden düzenlenmelidir. Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik
eden imar affı politikası terkedilmelidir.

(b) 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Hakkında
Kanun, yerel yönetimlerin doğal afet tehlikesi ve riskin belirlenmesi ve
zararlarının azaltılması konusundaki görev, yetki ve sorumluluklarını ve aykırı
hareket edenlere verilecek cezai müeyyideleri de kapsayacak şekilde yeniden
düzenlenmelidir.

(c) 5442 sayılı İl İdaresi ve 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanunları afet yönetimi ve
yeniden inşa faaliyetlerine yerel idarelerin aktif biçimde katılımını
sağlayacak ve bu hizmetler için yerel kaynakların kullanımına imkan verecek
şekilde yeniden düzenlenmelidir.

(d) Yapıda denetim, sigorta ve sorumlulukları belirleyen yeni bir yasal düzenleme
getirilmelidir.

(e) Meslek odaları ve mühendislerin görev, yetki ve sorumlulukları ile ilgili


mevzuat, odaların denetim esaslarını da yerleştirecek şekilde yeniden
düzenlenmelidir. Yapı denetiminde fenni mesuliyet sistemi yerine mutlaka
yetkin mühendislik (sertifikalı mühendislik) ile müşavir mühendislik düzeni
yaşama geçirilmelidir.

(f) İnşaat müteahhitliği sistemi kökten değiştirilerek hem kamu hem de yap-
satcılar da dahil özel sektör müteahhitliğini kapsayacak şekilde üniform bir
yapıya kavuşturulmalıdır. Bağımsız ve uzman bir meslek kuruluşu olarak
kurulması zorunlu hale gelen İnşaat Müteahhitleri Odası kurulmalı ve
müteahhitler meslek ilkeleri açısından denetlenmelidir. Benzer bir
kurumlaşma, belirli bir büyüklüğe kadar inşaat yapma yetkisi verilebilecek
küçük müteahhitler için de oluşturulmalı ve tüm kalfa-formenler bir sınavdan
geçirildikten sonra tesçil edilmelidir.

(g) Mimar, mühendis, şehir plancısı, yerbilimci yetiştiren üniversitelerin temel


eğitim programları Tükiye'nin sahip olduğu doğal afet tehlikesi gözönüne
alınarak yeniden düzenlenmelidir.

(h) İmar mevzuatına tabi kırsal bölgelerle, kentsel bölgelerde belirli bir tarihten
sonra yapılan imar ve afet mevzuatına aykırı yapılar afet zararına
uğradıklarında bu yapıların sahiplerine yasal hak sahipliği tanınmamalı ve
yeni konutlar yapılmamalıdır.

Raporun başka maddeleri de vardır. Ancak, araştırmamızın konusu ile en doğrudan


ilgili olanları sıralamış bulunuyoruz. Raporun belki de ülkemizdeki afet yönetimi
sistemiyle ilgili olarak getirdiği en radikal tavsiye, etkili bir koordinasyon sağlamak
amacıyla afetlerle ilgili iki ana genel müdürlüğün (Afet İşleri ve Sivil Savunma)
Başbakanlığa bağlı bir Afet Müsteşarlığı çerçevesinde yeniden yapılanması ile ilgili
olanıdır. Halihazır siyasi konjonktür içinde bu tavsiyenin hayata geçirilebileceğinden emin
olmak güçtür.

4-14
4.3 SİSTEM DIŞI GERÇEKLİK: KAÇAK YAPILAŞMA

4.3.1 Kaçak Yerleşme ve Yapılaşmaya Karşı Geliştirilen Yaklaşımlar ve Uygulama

Yasalarımızda kaçak yapı ve kaçak yapılaşma gibi terimler bulunmasa da, özellikle
büyük yerleşmelerimizin yapı stokunun çoğunluğu çeşitli biçimlerde bu niteliği
taşımaktadır. Kendisine ait olmayan arsa ve araziler üzerinde yapı izni almaksızın, arsa ve
arazi sahiplerinin olurunu aramadan konut yapan gecekonducular kadar; kendi arsasında
izinsiz ya da alınan ruhsat ve eklerine uygunluk göstermeyen yapılar yaparak türlü imar ve
yapı yasalarını çiğnemiş olanlar da kaçak yapı stokunun büyümesine katkıda
bulunmaktadırlar.

Gerek imar ve gecekondu yasalarının dışladığı türde yapı yapanlar, gerekse Kıyı,
Boğaziçi, Turizm, Orman, Tarih ve Doğa Varlıkları, Ulusal Parklar, Belediye, Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu, Çevre Yasası gibi mutlak ve göreceli yapı yasağı getirmiş bulunan
bütün mevzuatı gözardı ederek yapı yapmış olanlar, imar suçu işlemiş durumdadırlar.

Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılar karşısında kamunun mevzuata yansıyan tavrı
iki türlüdür: (a) Doğrudan doğruya yıkmak; (b) Verilen süre içinde yapıyı plan ve projeye
uygun duruma getirerek sonradan izin verilmesini sağlamak.

3194 Sayılı İmar Kanun'unun 29. maddesine göre ruhsatı alınan bir yapının
inşaatına iki yıl içinde başlanıp beş yıl içinde bitirilmesi gerekir. Aksi halde ruhsat iptal
edilir.Ancak aynı madde "Başlanmış inşaatlarda müktesep haklar saklıdır" der. Bu
durumda ortaya bir belirsizlik çıkmaktadır. Yarım kalmış bir inşaata belediyenin yeniden
ruhsat başvurusu beklemekten başka yapacağı bir işlem yoktur. Sahibi başvurmazsa yarım
inşaat yıllar boyu öylece kalabilecektir.

İnşaat sırasında yapı ruhsatına uygun olarak yapılmıyor ise fenni mesul üç gün
içinde durumu belediye veya valiliğe bildirmek zorundadır. Başkaca bir yetkisi yoktur.
İdare bu ihbar üzerine 32. maddeye göre işlem yapar. 32. madde hem ruhsatsız, hem de
ruhsata aykırı yapılan yapıları kapsar. Belediye veya valilik usulsuz yapım haberini alınca
inşaata giderek durumu tesbit eder. Yapıyı mühürleyerek inşaatı durdurur. Bu tarihten
sonra bir ay içinde yapı sahibi ruhsat başvurusu yapmak veya inşaatı ruhsata uygun
duruma getirmek zorundadır.

İmar Kanunu yapı denetimi açısından burada bir kez daha zayıflığını
göstermektedir. Ruhsatsız başlanan kaçak bir yapının sonradan onaylanabilecek bir
projenin düzeyine getirilebilmesi teknik olarak pek mümkün değildir. Kanun usulen
sunulacak uydurma bir proje ile ruhsat alınmasını teşvik etmektedir. Ayni durum ruhsata,
yani projesine aykırı yapılan yapı için de geçerlidir. Burada Kanun, yapının imara göre
durumu düzeltildiği takdirde mührün kaldırılacağını, ruhsatın verileceğini ima etmektedir.
Yapının fenni durumunun denetlenmesi söz konusu bile değildir.

Eğer yapının ruhsat alabilmesi mümkün değilse yıkım süreci başlar. Belediye
encümeni veya il idare kurulu yıkım kararı alarak bina sahibine tebliğ eder. Binanın
boşaltılması için 30 gün süre verir. Bu sürede bina sahibi idari mahkemeye itiraz eder ve
yürütmenin durdurulmasını ister. Dava sonuçlanmadan bina yıkılırsa dava konusu ortadan
kalkacağı için idari mahkeme genelde yürütmeyi durdurma kararı verir. Bu arada 29.
maddedeki müktesep hakların kuvvetlenmesi için bina sahibi zaten mühüre itibar etmeden

4-15
inşaata devam eder, dava sürecinde de inşaatı bitirir. Belediye veya valiliğin mührü pek
itibar edilen bir belge değildir, zira mühüre rağmen inşaata devam edenlere hemen
uygulanacak ceza tedbirleri yoktur. Özellikle belediyeler yeterli kolluk kuvvetine sahip
olmadıkları için güvenlik açısından bu türlü müdahaleleri yapmakta çekingen davranırlar.
Kamu otoritesi zaten yıllardan beri uygulanagelen popülist yaklaşımlarla bu alanda işlemez
hale getirilmiştir.

İdari mahkeme inceleme sonunda red kararı verirse yıkım için yasal bir engel
kalmaz. Bina sahibine binayı boşaltması için tekrar bir ay süre verilir. Belediye veya
valilikler yıkım sırasında güvenliğin sağlanması için emniyet veya jandarma güçlerinden
yardım isterler. Yıkım masrafı icra yoluyla bina sahibinden tahsil edilir.

Anlatılan işlemler her ne kadar kanunlara uygun ise de uygulanması pek kolay
olmamaktadır. Bitmiş bir binayı yıkmak kolay değildir. Üstelik yıkım masraflarını bina
sahibinden tahsil etmek de genelde mümkün değildir. Böylece yıkımın masrafı idareye
yüklenmiş olmaktadır. Belediye ve valilikler yıkım kararlarını uygulamada isteksizdirler.
Yıkım kamunun uzun vadeli yararı için yapılıyorsa da kısa vadede bina sahiplerinin
mağdur olması, uzun vadeli yarar göreceklerin sessiz, fakat kısa vadeli mağdurların yüksek
sesli olması, ortaya çıkmış bir fiziksel varlığın yok ediliyor görünmesi gibi nedenler
idareleri yıkımdan caydıran hususlardır. Sadece Ankara İlinin Valilik tarafından denetlenen
kesiminde son 20 yılda ortalama her yıl 50 yıkım kararı alınmış, hiç birisi
uygulanamamıştır (Ek 1).

Sonuçta, doğrudan yıkmak seçeneği ve uygulaması, gerçekte imar yasasının


öngördüğü temel seçenek de olsa, çok yönden yetersiz bir yaptırım olarak kalmaktadır. Bu
yöntemin etkisiz kalmasında rol oynayan nedenler şöyle sıralanabilir:

(a) Öncelikle, işlenen imar suçunun yönetimlerce algılanması kolay değildir. İmar
ve yapılaşma işlerinin sürekli olarak yönetimlerce izlenerek denetimlerin
yapılması, ulaşım ve personel açısından yüksek maliyetli örgütlenmelerdir.

(b) Bu tür suçların gözardı edilmesi, bireysel tasarruf ve eyleme konu olması; ilgili
kişi ve memurların çıkarlar karşılığında kolay saptanamayan biçimlerde görevi
kötüye kullanması, küçük ve yerel etkileşim grupları içinde ilişkilerin
anonimleştirilememesi, görevlilerin tehdit ve siyasal baskılardan korunmasız
bırakılması, toplumda yaygınlıkla karşılaşılan koşullardır.

(c) Kaçak durumdaki taşınmazların, yıkım aşamasına gelinceye kadar izlenmesi


gereken usullerde, duyuru, yasaklama, mühürleme v.b. ile gereken işlemlerin
yapılmasında zorluklar ve uzun bir süreç vardır.

(d) Suç işlemiş olanlara karşı başvurulacak yıkım uygulamalarının, kamu


vicdanının istismar edilmesinde kolaylıkları bulunduğu gibi, medya için de
zengin bir çalışma alanı sunmaktadır.

(e) Yerel yönetim sorumluluğu altındaki kaçak yapılaşma suçlarının önlenmesi, bu


yönetim görevlilerinin yükümlülüklerini yerine getirmelerine bağlıdır. Ne var ki,
görevini ihmal edenler hakkında yargılama yöntemlerinde zorluklar
bulunmaktadır. İhmal suçunun kendisinin algılanması, suç duyurusunda

4-16
bulunulması, yargı yolunun açılması kararının alınması, yargıdan sonuç alınması
uzun süren, siyasal duyarlılıklar taşıyan süreçlerdir.

(f) Bu ortamda, yargı yolundan doğrudan gelen yıkım kararlarının uygulanılmaması


durumunda bile, yetkililerin görev savsaklama soruşturmalarına uğramaları
düşük bir olasılık olarak kalmaktadır.

(g) İmar suçlarının duyurulması ve yargıya başvurulmasında, ancak ilgili taraflara


yetkiler tanınması da bu konuda toplumsal bilincin gelişmesine bir engel
oluşturmaktadır.

Kaçak yapılaşma gibi ekonomik, toplumsal ve kültürel nedenlerden kaynaklanan ve


boyutları giderek büyüyen bir olgunun yalnızca yasa kurallarıyla çözülmesi olanaksızdır.
Yasa ve yönetmelikler, gerçekte kaçak yapılaşmayı önleyebilecek kurallar içermekte
olduğu halde, uygulamada kaçak yapılaşma özendirilmiş olmaktadır. Bu özendirme,
1980’lere kadar dolaylı biçimlerde yapılırken, o tarihten sonra devletten açık bir destek
biçimini almıştır. İmar afları ile ilgili olarak çıkartılan yasaların hepsinde anayasal
sorumlulukların aşıldığı düşünülmelidir. Türkiye’de bu tür düzenlemelerin dönem dönem
gelişmeler göstererek talihsiz bir gelenek oluşturduğu izlenmektedir.

1948’de 5218 sayılı ve 1949’da 5431 sayılı yasalarla, yasal olmayan yapıların
mevzuata uygun duruma gelmesi sağlanmış; yeni gelişmelerin önlenmesi için konut
yapmak isteyenlere uygun koşullarla arsa sunulması düşünülmüştür. Kamu mülkiyetinde
olup planlı alanlar dışında kalan arazilerin mülkiyeti bu amaçla belediyelere devredilmiş;
ayrıca kamu mülkiyetindeki arsalarda yer alan gecekonduların belirli bir bedelle kişilere
tahsis edilmesi hükme bağlanmıştır. 1953’te çıkarılan 6188 sayılı yasa ile imar planları
dışında gelişen kentsel bölgelerdeki imar koşullarının Yapı ve Yollar yasası hükümlerine
uyma zorunluluğu kaldırılmıştır. İzinsiz yapılaşmanın yer aldığı kamu arazilerinin bedelli
olarak kişilere tahsisine hükmedilmiştir. Ayrıca belediyelere ucuz konut yapmaları izni
verilmiş; bu amaçla belediyeler tarafından belirlenen gelişme alanlarındaki kamu
arazilerinin belediyelere devri sağlanmış; belediyece arsa ve arazi satışlarından elde
edilecek kaynaklarla bu alanlarda altyapı yatırımlarının tamamlanması öngörülmüştür.

Bunları izleyen dönemlerde, 1963 yılında 327, 1966’da 775, 1976’da 1990 ve
1983’te 2805 sayılı yasalar çıkarılmıştır. İlk kez gecekondular bir gerçeklik olarak resmen
tanınmışlar, hatta ‘milli konut’ sıfatı verilerek konut sorununa özgün çözüm olarak
değerlendirilmişlerdir. Söz konusu yasalarla Türkiye kentlerinde ikili bir yapının varlığı da
tescil edilmiş, imar mevzuatı düzenli alanlarda geçerli kalırken gecekondu alanları için
‘Islah İmar Planı’ adı altında, mevcut durumu göz önüne alan, ancak elden geldiğince imar
koşullarına uyulmak üzere geçici planlar yapılacağı hükmü getirilmiştir. İlke olarak,
gecekonduların yıkılması değil, ıslah edilmeleri öngörülmüş; korunabilecek olanların ıslah
edilmesi üzerine bedeli karşılığında tapularının verileceği hükmü getirilmiştir.

Son olarak, 1984 yılında çıkarılan 2981/3290 sayılı yasalarla, gecekondu


alanlarının piyasa ortamında yalnızca bir stok yenileme, iyileştirme ve dönüşüm alanı
olarak görülmeleri durumunda ıslah edilebilecekleri anlayışı egemen olmuş; gecekondu
sahiplerinin ortaya çıkan bu değerlenmeden pay alma isteği ile dönüşüm projelerine
katılacakları varsayılmıştır. En kapsamlı af yasası niteliğindeki bu sistemde ‘hak
sahipleri’ne ait taşınmazlar, kestirme işlemler yoluyla tespit ve değerlendirmelere konu
olmakta; bu işlemlerin kamu dışında yeminli teknik bürolarca yapılması sağlanmakta;

4-17
arsanın gerçek sahibi kamu kurumunca arsanın gecekondu sahibine tapu tahsisi sağlanarak
bu arsaların özel mülkiyete geçmelerine ilişkin bir yöntem geliştirilmekte; daha sonra da
bu bölgelerde 4 kata kadar yapılaşma izni verilmektedir. Bu yaklaşımın, bu tür mevcut
stokta oturan hanehalkının yaklaşık %30’unun kiracı statüsünde olduğu gerçeğini de
görmezden gelmesi bir başka özelliğidir.

Siyasal açıdan yönetimleri güçlendirici etkisi olduğu inancı dışında, başvurulan


yasa sistemlerinin bu bağlamda reçete oluşturmadığı yaygın bir görüştür. Kaçak yapılaşma
eğilimlerinin azaltılmasında ve sorunun iyileştirilmesinde katkısı olacağı düşünülen
etkenlerin başlıcaları ise, göçün önlenmesi ve yavaşlatılması, köy kalkınmasına önem
verilmesi; denetimin güçlendirilmesi için teknik kadroların güçlendirilmeleri; ucuz arsa
üretimi, yapı maliyetlerinin düşürülmesi, imar mevzuatının gereksiz kısıtlamalarının
kaldırılması, yapı yoğunluklarının düşük tutulmaması önerilerdir.

4.3.2 Kaçak Yapılaşma ve Afetler

Herkes dilediği yapıyı yasa kuralları çerçevesinde, başkalarının ve gelecek


kuşakların haklarını kullanmalarına ters sonuçlar yaratmamak koşuluyla yapabilir. Ancak,
bu hak başkalarının mal ve canını, önceden kestirilebildiği ölçüler içinde, tehlikeye atma
özgürlüğünü içermez. Yapı üretimi, bir toplumsal sorumluluğu üstlenmek anlamındadır.
Afetlere karşı alınacak önlemlerin hepsinde ortak dayanak bu anlayıştır. Kaçak, ruhsatsız,
ya da aykırı yapılaşmanın, afetlere uğranması sonucu, mal ve can için zararlı sonuçların
doğması karşısında teknik, yönetsel (ve siyasal) sorumluluk sahiplerinin ayrı ayrı kimleri
kapsamakta olduğu konusuna açıklık kazandırılması gereği vardır. Yapı yapma
özgürlüğünün, mülkiyet hakkının bir uzantısı olarak güvence altında olduğu Türkiye’de,
herkes dilediği yapıyı yasa kuralları çerçevesinde yapabilir. Ancak, yapılaşma başkalarının
ve gelecek kuşakların haklarını kullanmalarına ters düşecek sonuçlar yaratırsa, bunlar için
artık yasaların güvence sağlaması beklenemez. Afet olasılığı karşısında, yapılmış olan bir
yapının başkalarının mal ve canına bir tehdit oluşturduğu belirlenmiş ise, bunda yapıyı
yapanın, sahibinin (ya da tasarruf edenin) ve kamunun sorumlulukları vardır.

Yapıyı yapanların sorumluluğu ile ilgili olarak, afetler yasasında belirlenen hak
sahipliği kavramı, bu açıdan farklı bir anlayış sergilemektedir. Oysa, her türlü kaçak
yapılaşma ve gecekondular, yapı ve oturma izinleri (ruhsatları) bulunmayan taşınmaz
sahiplerinin, afet sonrasında kendilerini hak sahibi görmeleri anlayışına son verilmelidir.
Bunun gibi, imar affı yasalarıyla tanınmış olan mülkiyet haklarından ayrı olarak, bu
taşınmazların yasallık kazanmakla teknik açıdan da yeterli duruma getirilmiş olduklarına
ilişkin bir tescil işlemi yapılmış olmadığı vurgulanarak, kamunun teknik sorumlulukları
dışlamış olması doğru bir yaklaşımdır. Bununla birlikte, bu kez af uygulamasıyla yasallık
kazandırılmış olan yapılarla ilgili siyasal bir sorumluluk altına girilmektedir. Burada,
afetler karşısında uğranılacak kayıplardan kamunun ne ölçüde sorumlu tutulacağı konusu
gündeme gelmektedir.

Kendine özgü afet koşullarına ve yine kendine özgü kaçak yerleşme stok türlerine
sahip Türkiye’nin, bu soruna yaklaşım ve çözümler üretmede de ayrıcalıklı ve hassas bir
konumu vardır. Afet zararlarını azaltma amaçlı girişimlerde alınacak önlemlerde de özel
yöntemlere başvurulması gerekecektir. Bu özel durumu belirleyen koşullardan en önde
geleni, kaçak yapılaşmanın yerleşme için seçtiği yer ve alanların daha ilk başta, sakıncalı,
yüksek riskler altındaki alanlar olduğudur. Bunlar genellikle imar planı kapsamı dışında

4-18
bırakılmış, tehlike arzeden, yerleşim açısından elverişsiz arazi parçalarıdır. Sel yatakları,
taban suyu yüksek alüvyal zemine sahip alanlar, taş ocakları, aşırı meyilli yüzeylere sahip
yerler, v.b. örneklerini sıkça gördüğümüz kaçak yapılaşma alanlarıdır.

Bunlara ek olarak, kaçak yapılaşmanın afet risklerini çoğaltan ikinci temel özelliği
de özürlü ve dayanıksız yapılardan oluşmalarıdır. Bunu hazırlayan nedenler ise bellidir.
Başta kısıtlı varlıkların biraraya getirildiği yatırımlardır; en ucuz, derleme, geri kazanılmış
malzeme ile üretilmişlerdir; teknik gerekleri bilmeyen ve önemsemeyen ellerde meydana
getirilmişlerdir. Dahası, yasal olarak edinilmiş olmayan bir arsa üzerinde yapılan bir
yatırımın taşıdığı riskler nedeniyle bu yapılar, elden gelen en düşük ön maliyetlerle
üretilmişlerdir. Oturan için değil de kiraya verilmek üzere yapılmışlarsa yapısal risklerinin
daha da yüksek olduğunu varsaymak gerekecektir.

Öte yandan, getirilen imar affı yasalarıyla söz konusu alanlarda teknik standartları
belirsiz, denetimlerden uzak kalınarak yapılmış ‘ıslah planları’ aracılığıyla, yapılaşmanın
hızlandırılmasına, yoğun taşınmaz el değiştirme ve değerlenme süreçlerine yol açılmış;
daha önce durağan ve düşük yoğunluk ve yatırımlara konu edilmiş bu alanlarda rant
paylaşımı yoluyla yeni bir devingenlik yaratılmış, denetim standartları yükseltilemeden
dört katlı yapılaşmalara ve daha yoğun yatırımların yapılmasına yol açılmıştır. Bu, söz
konusu alanlardaki risklerin defalarca daha artmış olduğu anlamına gelmektedir. Islah İmar
Planları'nın afet risklerini azaltma bağlamında yeniden ele alınmaları ve tabir yerinde ise,
ıslah edilmeleri bir önceliktir.

Bu fiziki özellikler ve bu toplumsal koşullar altında, mevzuat düzenlemeleriyle


yetinmek olanağı bulunmayacaktır. Türkiye’nin kentleşmesinde oluşan ikili yapıdan
(imarlı yapılaşma, kaçak yapılaşma), birinin kurallarıyla öbürünün denetim altına alınması
olası değildir; ikinciyi birinciye dönüştürmek olasılığı ise hiç yoktur. Çünkü bu oluşumlar
yalnızca fiziki yapılaşma ile değil, toplumsal pek çok başka farklılaşmalarla da
pekiştirilmiştir. Bu koşullarda izlenmesi gereken stratejinin çok yönlü, uzun dönemli,
siyasal ve dönemsel etkenlerden elden geldiğince bağımsızlaştırılmış, yönetim katlarından
çok piyasadan gelen etkileşimlere duyarlı, sivil girişimlerle somut sonuçlara erişebilir
özellikleri olması aranacaktır. Önlemlerin gerçeklik taşıması ve etkin olması, kısa dönemde
sonuçlar yaratmasa da, uzun dönemli eğilimleri yönlendirici güce sahip olması
beklenmelidir. Bu kapsamda başvurulabilecek kimi önlemler aşağıda sıralanmaktadır:

(a) İmar affı niteliğinde yasaların çıkarılmasına Anayasa engellerinin


güçlendirilmesi yolları belirlenmeli ve siyasal gündemde yer alması
sağlanmalıdır.

(b) İmar affı yasası, her ne kadar zararlarını büyük ölçüde gerçekleştirmiş
bulunuyorsa da, süreklilik gösteren hükümleri nedeniyle yürürlükten
kaldırılması sağlanmalıdır.

(c) Afet bölgelerinde yapılmış bulunan ıslah planları öncelikle incelenerek


revizyonları yapılmalıdır.

(d) Afetler yasasında kaçak yapılaşmaya karşı önlemler alınmalı; özellikle kaçak ve
uyumsuz statüdeki yapıların sahiplerine afet sonrası yapılan yardımlar
kapsamında hak tanınmamalıdır.

4-19
(e) Kaçak yapılaşmaların yoğunluk gösterdiği yerleşmelerde, bu alanların doğal
özellikleri farklı afetler (jeolojik, morfolojik, meteorolojik) açısından ayrıntılı
olarak belirlenmeli, bu bilgiler afet haritalarına işlenerek ilgili yönetimlere tebliğ
edilmelidir.

(f) Afete maruz alanlardaki yerleşme örneklerine öncelik verilerek pilot uygulama
alanları belirlenmeli; bu alanlar için araştırma, projelendirme, uygulama amaçlı
destekler sağlanmalıdır.

(g) Pilot alanlardaki araştırmaların, farklı kaçak stok türlerinde fiziki, mülkiyet,
kullanım, sosyal özelliklerin birlikte ele alınarak, bu alanların topyekun risk
düzeylerinin belirlenmesine ve bu ortamların fiziki yapı ve diğer açılardan
güçlendirilmesi olabilirliklerinin kestirimine yöneltilmesi sağlanmalıdır.

(h) Afete maruz alanlarda yeni kaçak yapılaşmanın önlenmesinde başvurulacak


izleme, denetim ve yaptırım düzenlemelerinin eskiye göre daha etkili olması
sağlanmalıdır.

(i) Afete maruz alanlarda, afet zararlarını azaltma amaçlı plan yapımına halk
katılımı sağlanmalı ve bu girişime çok yönlü bir sivil toplum örgütlenmesi
projesi özelliği kazandırılmalıdır.

(j) Farklı biçim ve konularda sağlanabilecek teşvik olanakları senkronize edilerek


söz konusu pilot alanlarda yoğunlaştırılmalı, imar planı revizyonu ve yapı
sağlamlaştırma uygulamaları yanısıra çevre ve altyapı standartlarının
geliştirilmesi yolları aranmalıdır.

(k) Söz konusu afet alanlarının terk edilmesi gereğinin belirlenmesi durumunda,
toplu taşınma ve yeniden yerleşim projelendirmelerinin halk katılımı ile
gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir.

(l) Afete maruz alanlarda denetim etkinliğinin güçlendirilmesi için çok yönlü
önlemler alınmalıdır. Kaçak ve affa uğramış taşınmazlar vergi muaflıklarından
yararlandırılmamalı, tapu kayıtlarında durumları kayıt altında tutulmalıdır. Yapı
sahipleri sürekli uyarılarak afet durumunda cezai yaptırımlar karşısında
bulundukları bilgisi her dönem tebliğ edilmelidir. Denetim görevlerini yerine
getirmeyen yönetimlerdeki ilgili sorumluların ve imar ve yapı yasalarının
öngördüğü yaptırımları uygulamaktan her ne nedenle olursa olsun kaçınan kamu
görevlilerinin, yönetsel ve cezai yaptırımlara konu edilmeli; memurluk
statüsünün sağladığı güvencelerden yararlanmalarına olanak tanınmamalıdır.

4.4 ÖZET, DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu bölümde önce imar planlama ve uygulama sistemi, amaçları ve yaklaşımı, plan


türleri, plan hazırlık, yapım, onay aşamaları, plan değişiklikleri başlıkları altında afetlere
karşı dayanıklılığın sağlanması amacıyla yürürlükte bulunan önlemler ve ilgili kuruluşların
sorumlulukları açısından irdelenmiş (İş Tanımı 2.1, 2.2), mevcut sistemdeki aksaklıklar ve
yetersizlikler belirlenerek (İş Tanımı 2.3, 2.4), bu aksaklıkların giderilmesine yönelik
alternatif öneriler belirlenmiştir. Bölümün ikinci kısmında afet zararlarının azaltılması

4-20
açısından imar mevzuatı ve afet mevzuatı ilişkisi irdelenmiş,bu ilişkinin zayıf noktaları
belirlenmiştir (İş Tanımı 2.1). İmar Yasası'nın ilgili yönetmelikleri ve Afetler
Yönetmeliği'nin Belediyeler ve Valilikler tarafından uygulanması ile ilgili hususlar ve
uygulamadaki aksaklıklar ve yetersizlikler ortaya konmuştur (İş Tanımı 2.2, 2.3). 7269
Sayılı Afet Kanunu yapı denetim sistemi üzerindeki olumsuz etkisi açısından
değerlendirilmiştir (İş Tanımı 2.4). Bu olumsuzlukların giderilmesi amacıyla TBMM 10/58
No.lu Araştırma Komisyonu tarafından yapılmış olan tesbitler ve öneriler derlenerek
özetlenmiştir. Son olarak imar planlama ve yapı denetim sistemi kaçak yapılaşma süreçleri
ve bu süreci yönlendiren güçler açısından incelenmiştir (İş Tanımı 1.5 ve 1.6).

Afet zararlarının azaltılması için imar planlama sürecinin her aşamasında çeşitli
mekanizmaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Herşeyden önce 3194 sayılı İmar
Kanun'unun amaçları arasına şimdi sayılanların yanısıra "ülke bina stokunun ve teknik
altyapısının doğal afetlerden etkilenme düzeylerinin minimuma indirilmesi "biçiminde de
ifade edilecek bir amacın eklenmesi gereklidir "Afetten etkilenme riski yüksek bölge"
kavramı en üst düzeyden başlayarak pratik olan en düşük seviyeye kadar planlama
belgelerine dahil edilmeli, ancak bu tür alanlar için özel planlama çalışmaları devreye
sokulmadan yerleşim ve yapılaşma kararları verilmemelidir. İmar parsellerine planlama ile
getirilen, özellikle afet riskleri ile ilişkili kısıtların tapuya şerhi planlama kararlarının
hayata geçirilmesini kolaylaştıracaktır.

Planlamada teknik (şehir planlamanın bilimsel ve sanatsal temellerine uygunluk),


bürokratik (usul, yasa ve yönetmeliklere uygunluk), politik (kamu yararı önceliği ve kişi
çıkarları arasında eşitlik) sorumlulukların netleştirilmesi ve denetimin bu üç farklı boyut
çerçevesinde yapılması gereklidir. Afet zararlarını azaltma açısından teknik denetim ön
plana çıkarılmalıdır. Planlar, afet risklerine duyarlı planlama yaklaşımı, bu riskleri
azaltacak standart ve ilkelere uygunluk açısından denetlenmelidir.

İdarelerin bürokrasilerinin planların yalnızca usul ve yasa/yönetmeliklerine


uygunluk denetimini yerine getirmeleri, teknik denetim konusunda müşavirlik
hizmetlerinin satınalınması veya üniversite ve odalardan üyelerin katıldığı kurullar yoluyla
bunların bilimsel temele oturtulması gereklidir. Politik denetim ise plan yapımına ilgili
grupların katılımının sağlanması yoluyla yapılabilir.

Planların onaylanması ile ilgili olarak üst plan kararlarına uyum önemle
vurgulanmalı ve bu çerçevede büyükşehir ve ilçe belediyeleri, valilik ve belediyeler,
Bakanlık ve belediyeler arasındaki ilişkiler yeniden tanımlanmalıdır. Plan değişikliklerinin
de keyfi bir biçimde yapılmaması, ancak plan değiştirme sürecini zorlaştırarak ve teknik
bürokratik ve politik denetimleri ağırlaştırmak suretiyle sağlanabilir.

Diğer yandan, afet zararlarının azaltılması, Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar


Hakkında Yönetmelik hükümlerinin layıkıyla uygulanmasıyla mümkündür. Bunun için de
etkin yapı denetimi gereklidir. Ancak İmar Kanunu ve İmar Kanununun ilgili
Yönetmeliklerinin anılan yönetmelikle bağlantıları çok zayıftır ve uygulanması için
yaptırımları belirsizdir. Bu bağlantı ve yaptırımların İmar Kanunu ve uygulama
yönetmeliklerinde net ve zorlayıcı hükümlerle yer alması gerekmektedir. Ayrıca Afet
Kanunu bir doğal afet sonrasında zarar gören yapıların ruhsatlı olup olmadığına
bakmaksızın haksahipliği tesis etmektedir. Afet Kanunu'nda denetimsiz ve ruhsatsız
yapılara ödün veren hükümler değişmeli, yapılan yardımlar yapı denetimini özendiren ve
ödüllendiren şekilde düzenlenmelidir.

4-21
Ülkemizdeki imar mevzuatının hem yaşanan çevreyi daha iyi hale getirmek hem de
afetlere dayanıklı yapı stoku elde etmek için gösterdiği, 1997 yılında faaliyet gösteren
10/58 numaralı Meclis Araştırma Komisyonu tarafından da tespit edilmiştir. Komisyonun
kabul ettiği raporun tespitleri çok önemli ve öncelik verilmesi gereken hususlara işaret
etmektedir. Afet olgusunun halka maledilmemiş olması, yasa ve yönetmelikleri kısa vadeli
çıkarlar için delme alışkanlığı, mesleki sorumluluk, teknik ve müteahhitlik hizmetlerinin
rasyonel temellere oturtulmaması, afet halinde harekete geçirilebilecek kaynakların azlığı
ve bu kaynakları yalnızca devletten bekleme geleneği, merkezi, yerel yönetimler, yerel
yönetim ve özel sektör dengelerin sağlıksız olması ülkemizdeki problemlerin belli
başlıcalarıdır.

Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılar karşısında mevzuatın öngördüğü yıkım veya
yapının plan ve projesine uygun duruma getirilmesi halinde ruhsata bağlanması
yaptırımları uygulamada ciddi çözüm sağlamaktan uzaktır. Yıkım sürecindeki işlemler çok
zor ve uzundur. Kaçak bir yapının, sonradan onaylanabilecek bir projenin düzeyine
getirilmesi ise teknik olarak pek mümkün edğildir. Kaçak yapılaşmanın önlenmesi
yükümlülüğünü yerine getirmeyen görevliler hakkında yargılama yöntemlerinde de
zorluklar bulunmaktadır.

Kaçak yapılaşma uygulamada imar affı yasaları ile özendirilmektedir. 2981 sayılı
yasanın süreklilik gösteren hükümleri nedeniyle yürürlükten kaldırılması ve afet
bölgelerinde yapılmış bulunan ıslah planlarının öncelikle incelenerek, revize edilmesi
sağlanmalıdır. Kaçak yapılaşmanın gerçekçi ekonomik, sosyal ve fiziksel politikalarla ve
iyi bir denetim sistemi çerçevesinde baştan engellenmesi gerekir.

4-22
BÖLÜM 5

KARŞILAŞTIRMALI ULUSLARARASI
DEĞERLENDİRME:
İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA
5.1 ALMANYA'DAKİ İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA SİSTEMİ

5.1.1 Genel Giriş

Almanya'da yönetim üç aşamada etkindir:

(a) Federal düzey


(b) Eyaletler düzeyi
(c) Belediye

Alman anayasası planlama konusunda aynı üçlü güç ayrımını öngörmektedir. Her
üç düzeyde bir üstteki, bir alttaki üstünde denetleyici bir güce sahipse de, yönetimlerin
egemen otoriteleri vardır ve diğer yönetsel birimlerle çatışmamak koşulu ile kendi
politikalarını izleyebilirler (Davies v.d. 1989).

Anayasa kural olarak bir güçler ayrımını öngörmüştür. Bu ayrıma göre eyaletler
federal yasayı izlerler. Belediyelerse imar kontrolünden sorumludur. Planlamadaki federal,
eyalet düzeyi, belediye ayırımı merkez ağırlıklı olmayıp karşılıklı işbirliğine dayanır.

Federal yönetim, nüfusun mekansal dağılımı, istihdam programları ve genel çevreye


ilişkin makro hedefleri ve ilkeleri belirler. Bu veriler, eyaletlerin plan ve programlarında
somutlaşır. Bunlara dayanarak belediyeler arazi kullanım planlarını hazırlarlar.

En temel planlama mevzuatı üç Federal yasada da yer almıştır(1). Temel denetim


sistemi, özel mülkün anayasal korunmasına dayanır. Anayasaya göre, mülkiyet hakları
arazi kullanım planı aracı ile özel amaçlarla yasada yer aldığı gibi kısıtlanabilir. Bu yasa
çok karmaşık ve ayrıntılı olup, arazi kullanımı eylemi için gerekli çerçeveyi belirler.

5.1.2 İmar Planlanması ve Denetimi

Bağlayıcı bir arazi kullanımı planının (BAK(2)) elde edilmesi belediyenin


sorumluluk ve yetkisindedir. Bu plan onaylandığında temel yasal belge haline gelir.
BAK’lar genelde bir kentin belirli parçaları için hazırlanır. Ancak BAK planının olmadığı
yapılaşmış alanlarda veya bu alanların dışında Federal yapı yasasının ilgili yönetmelikleri
çerçevesinde imar izni verilebilir.

(1) Federal Yapı Yasası (1960): Arazi kullanım ve yapılanma kontrolü için kurallar ve yönetmelikleri
kapsar.
Federal Bölge Planlama Yasası (1965): Üçlü yönetimin kapsamlı planlama içindeki rollerini belirler.
Kentsel Yenilenme ve Gelişme Yasası (1971): Belirlenmiş yenileme ve gelişme alanları için kapsamlı
planlama aracı.
(2) Bağlayıcı arazi kullanma planı.

5-1
5.1.2.1 İmar Denetimi

(a) Her türlü yapılaşma: Vaziyet planı, projeleri dahil olmak üzere yoğunluk, yapı
yüksekliği, yapı kütlesi, estetik kontrol,
(b) Yapıların yıkılması
(c) Tarımsal yapılar: (Sadece özel alanlarda olmak üzere)
(d) Madenlerin kullanımı ve çıkarılması
(e) Açık alanlar, parklar, yeşil alanlar, imar denetiminin konusunu oluşturur.

5.1.2.2 Denetimde Esneklik

Aşağıdaki üç yöntemi kullanarak bu sistemde esneklik sağlanmaktadır.

(a) Eyaletlerin oluru ile bağlayıcı arazi kullanım planlarında özel istisnalar
geliştirilebilir.
(b) BAK planı olmayan yapılaşmış alanlarda gelişme yakın çevre karakterine
uyacaktır.
(c) Federal yapı yasasının 35. bölümünde, "genel ve özel gelişme kategorilerine
gelişmiş alanların dışında olmak üzere izin verilebilir" denilmektedir. Ancak
35. bölümün koşulları katıdır. 34. bölüm ise belediyelere belirli genişlik
tanımakta olup, BAK’ın olmadığı yerlerde esnek denetim sağlayabilmektedir.

5.1.3 Politikalar ve Planların Hazırlanması

Hem BAK hem HAK(1) belediyelerce hazırlanır. Bir ay süre ile itiraza açık tutulur.
Bu planlar belediye meclisince onaylandıktan sonra eyalet yönetiminin ilgili birimine
gönderilir. Tüm arazi kullanım planları eyalet yönetimince hazırlanan bölgesel gelişme
planlarında belirlenen hedeflere uymalıdır.

Federal bir arazi kullanım planı yoktur. Federal Planlama Bakanlığı her dört yılda
bir kapsamlı bir bölge planlama raporu hazırlar. Bu raporda genel bir milli mekansal
gelişmeye ilişkin görüşler programı vardır. Burada ortaya konan mekansal strateji,bölgesel
gelişme planında somutlaşır.

Anayasa, vatandaşlara gerektiğinde yönetsel kararlara karşı mahkemeye başvurma


hakkı tanımaktadır. Örneğin, yapı izni verilmeyen, ya da koşullu izin verilmiş bir kişi idari
mahkemeye başvurulabilir. Mahkeme kararların yasalara uygunluğunu denetler. Yargının
planlama denetimi konularındaki rolü zaman içinde artmaktadır.

(1) Hazırlayıcı arazi kullanım planı.

5-2
5.1.4 Özel Sektör ve Planlama

İmar planlarını kamu sektörü hazırlıyorsa da gerçekleşmedeki başarı özel sektörün


imar faaliyetlerine dayanmaktadır. Arazi kullanım planlaması her ne kadar kamuoyu ve
özel sektör tarafından yararlı, gerekli ve demokratik görülüyorsa da özel sektörün bazı
yakınmaları vardır(1).

(a) Kapsamlı bir halk katılımı sağlamakta gecikme olasılığı,


(b) Çok katı ve esnek olmayan kuralların yorumlanmasında karşılaşılan zorluk,
(c) Kamuoyunda çevresel ve ekolojik konulara artan ilginin planlama sistemini
gelişme açısından ters yönde etkileme olasılığının bulunması.

Son yıllarda planlama ve kentsel yönetmeliklerde belediyeler tarafından önerilen


yeni düzenleme şöyledir: (i) Eylem bütününün basitleştirilmesi, (ii) kuralların azaltılması,
(iii) devletin müdahalesinin sınırlandırılması, (iv) belediyelere daha çok bağımsızlık
sağlanması.

Planlama politikaları ve gelişmenin denetimine ilişkin değişiklik önerileri özel ve


kamu sektöründe prensipte kabul görmüştür. Ancak kamu kesiminde her birimin yapılan
reformlara uyup uymayacağı tartışılmaktadır.

Sonuç olarak, imar kontrol sisteminin temel verileri şudur:

(a) Yapı ve planlama kontrolü bir araç olarak yapı izninde bütünleşmiştir.
(b) Planların hazırlanmasında halk danışması öngörülmüştür.
(c) Girişimci ve onların ilgilendikleri alanların plandaki komşuları için yasal
güvence öngörülmüştür.
(d) Denetimde belediye yetkisi ağırlık taşımaktadır.
(e) Eyalet düzeyinde bir politika çerçevesinin üretilmesi sağlanmıştır.

Bunlar sistemin olumlu yanlarıdır. Sistemin eleştirilen yönleri ise şunlardır:

(a) Mevcut kontrol sistemi, yapılanmış alanlar dışındaki yeni gelişmeler için daha
çok negatif planlama öngörmektedir. Mevcut kentsel alanlardaki yenilemelere
uygun değildir.
(b) BAK’ın olmadığı yerlerde onun yerine kullanılan yönetmelik ve kurallar ile
doğru yönlendirme sağlanamaması, giderek bir güven eksikliğine
yolaçabilecektir.
(c) Çevresel ve ekolojik konular planlama sisteminin gelişme gereksinimini
olumsuz yönde etkileyebilecektir.

(1) Taşınmaz sahibi/girişimci/belediye üçlüsünün ilişkisi yasaldır ve anayasal güvence ile korunmuştur.

5-3
Son yıllarda bazı değişmeler olmuştur. Bunlar süreçlerin birleştirilmesi, kuralların
azaltılması, devlet müdahalesinin küçültülmesi gibi hedefleri kapsar ve planlama
politikalarının üretilmesi ve imar denetiminin uygulanmasında belediyenin izlediği
yöntemlere yöneliktir. Diğer bir amaç, belediyeye daha çok bağımsızlık tanımaktır. Daha
önce de görüldüğü gibi bu değişiklikler ilkesel olarak özel ve kamu sektörü tarafından
kabul görmüş ise de sektörün her biriminin aynı olumlu tepkiyi vereceği tartışmaya açıktır.

5.1.5 Özel Konular

5.1.5.1 Halk Katılımı

Alman planlama sisteminde halk katılımı sadece yerel düzeyde mümkündür. BAK
ve HAK hazırlanmasında planların halk tarafından incelenmesi için 1 aylık süre boyunca
sergilenmesi ve tanıtımı öngörülmüştür.

Yasanın yeniden düzenlenmiş 13. maddesince öngörülen halk katılımı sınırlı olup,
tasarlanan değişikliklerden etkilenecek kişilere açıktır. En geniş ve yaygın halk katılımı ise
kentsel yenileme yasasında öngörülmüştür. O da katılımdan çok danışma niteliğindedir. Bu
yasanın son halinde taşınmazlar piyasasındaki belediye denetimi artmış ve imar faliyetleri
üzerindeki denetim de büyümüştür. Bu uygulama anılan alanlarda belediyeye özel yasal
yetkiler verilerek sağlanmıştır.

5.1.5.2 Planlar

HAK:
Bu amaçla tüm belediye alanı için tek bir plan yapılacaktır. Bu plan gelişme
gereksinimi için arazi kullanımlarını belirler (10-15 yıllık bir perspektif için). Planın
ölçeği 1/50.000 - 1/5000 dir. Planın yanısıra bir de rapor yazılır. Bu planda sadece görsel
belgeler (plan) yasal belge olarak kabul edilir.

HAK özünde bir bölgeleme planıdır ve bir nazım plan görünümündedir. Planın
öngördüğü veriler bölgesel planlarla uyum sağlamalıdır. Bu planlar bunları kabul eden ve
kullanan belediyeler ve her eylemde yer alan kamu otoriteleri için yasal olarak bağlayıcı,
taşınmaz sahipleri için ise bağlayıcı değildir.

BAK, HAK’a uymak zorundadır. Eğer bu sağlanamıyorsa HAK’ta gerekli


değişiklikler yapılır. Bazı kentlerde hazırlayıcı arazi kullanımı planının 100 kez değiştiği
olmuştur.

BAK:
Bu planlar yerel planlama hiyerarşisinin ikinci aşamasını oluştururlar ve
uygulamaya yönelik detaylı gelişme planı niteliğindedir. İmar denetiminin etkin temeli
BAK planlarıdır. Planlama ölçeği 1/2000 ila 1/500 arasında değişen ve kentin seçilen
yerleri için yapılan bu planların kararları tüm ilgili gruplar için bağlayıcıdır. Bu planlar,
kamu denetimi ve özel sektörün faaliyetleri için gerekli yasal çerçeveyi oluşturur. BAK
planları raporları ile bir bütün oluşturur

BAK planları gerekliliğine göre aşağıdaki hususları içerir:

5-4
(a) Planlama alanlarının sınırlarının belirlenmesi,
(b) İzin verilen arazi kullanımlarının belirlenmesi,
(c) Her bölge için arazi kullanımı yoğunlukları, katsayısı, vaziyet planı sınırları,
parsel düzeni,
(d) Kütle ve yüksekliklerin sınırları, yükseklik kısıtlamaları,
(e) Kamu kullanım alanları, yollar, yaya yolları, açık alanlar, kamu yapıları, kamu
hizmet alanları,
(f) Gürültüden arındırılmış ve temiz hava zonları ile taşkın alanları

BAK planı aşağıdaki işlemler için en önemli ve temel veriyi oluşturur.

(a) İmar denetimi,


(b) Yapı adalarının bölünmesi,
(c) Arazi kullanımının belirlenmesi,

Genelde BAK planlarının ancak özel durumlarda hazırlanması tercih edilmektedir. Ancak
aşağıdaki durumlarda plan yapımı zorunludur:

(a) Kent merkezinde yapılacak imar faaliyetleri, yakın çevredeki yapılaşmış ya da


yapılaşmamış alanlarla uyum gösterse bile, belediye politikaları ile uyumlu
değilse, BAK planının yapılması gerekir.

(b) Federal yapı yasasının imara izin vermediği alanlar ancak BAK planının varlığı
ile gelişmeye açılabilir.

5.1.6 Federal Planlama Politikalarının Araçları

Eyaletler ve Federal Hükümet arasında 6 yıl süren görüşmeler sonunda (1975)


Federal bölge planlama programında anlaşmaya varılmıştır. Bu programda, ulaşım,
karayollarının yapımı ve bölgesel ekonomi politikaları, kentsel yenileme ve kentsel
gelişme içerilmekteydi.

Burada şu strateji izlenmektedir: kentsel merkezleri birbirine bağlamak üzere


gelişme merkezleri ve eksenler belirlemek gereklidir. Bu program yerel üstü planlamadan
sorumlu “Sürekli Danışma Kurulu” tarafından kabul edilmiştir. Hazırlanan senaryoda
Eyalet Bakanları bölgesel ve eyalet ölçeğindeki planlamadan sorumlu tutulacak ve bu
planlar ortak Federal/Eyalet programındaki maksimum 1/1.000.000, minimum 1/200.000
ölçekli planlarda bütünleşecektir. Bu planlar bir rapor, haritalar ve açıklama notundan
oluşmaktadır. İçerik ise şöyledir: nüfus, gelişmeler ve merkez alanların sistematiği,
eyaletlerin bölgelere ayrılması, öncelikli alanlar, su koruma alanları, rekreasyon alanları,
gelişme eksenleri, geniş ölçekli endüstri ve nükleer kullanımların yer seçimi. Bu planları
ve programları eyalet meclisi değil Federal Bakanlar Kurulu kabul eder.

5-5
5.1.7 Tarihi Yapılar, Anıtlar, Arkeolojik Sitler

Tarihi çevrenin korunması Eyalet yasasında yer alır. Bunlarla ilgili aşağıdaki
işlemler için izin alınması zorunludur:

(a) Tarihi yapıların değiştirilmesi ya da yıkılması


(b) Tarihi yapı parçalarının sökülmesi ya da değiştirilmesi
(c) Yeni yapı, değişiklik ya da yıkım.

Bir yapının tarihi eser olması eyalet ölçeğinde ya da belediye düzeyinde tutulan bir
tescil listesi ile belirlenir. Bu tescilin taşınmaz sahibi için belirli sonuçları vardır. Tescil
Belediyece onaylanır ve tescilli yapının izni belediyece verilir.

5.1.8 Çevre Yasaları

Almanya'da ayrı bir çevre yasası olmamasına karşın çevre koruma pek çok yasada
ve yönetmelikte yer almaktadır.

(a) Federal yönetmelik: Nükleer yasa, hava kirliliği ve gürültü yasasını içerir

(b) Su yönetimi ile ilgili Federal yönetmeliklerin ayrıntıları Eyalet


yönetmeliklerinde yer alır.

(c) Sektörel yönetmelikler yol yapımı ve tarımsal düzenlemelerden oluşur. Bu


düzenlemeler arazinin yok edilmesine yol açıyor ve doğal çevrenin
güzelliklerini bozuyorsa, bunu önlemek amacı ile ek planlar üretilir. Özel izin
başvurularında (geniş alanlı endüstri ve nükleer yapılar için) eyaletler bu izini
verir, ancak uygulamada başvurunun işleme konulması belediyelerce yapılır.

Sonuç olarak Almanya'da imar denetimi deyimi iki ön koşulu içerir: imar izni ve
bağlayıcı arazi kullanım planları.

BAK’ın yanısıra, yapı izni için bazı koşulların sağlanması da gerekebilir. Örneğin,
toplumun güvenliği, sağlığı ve çevrenin korunması gibi BAK’ın olmadığı yerlerde
yapılanma yasaları denetim aracını sağlar. Diğer bir deyişle yapı izni toplumsal yaşamın
ilgili gerekleri ile planlama ve yapı kurallarını birleştirmektedir. Yapı izni ilgili belediye
tarafından verilir. Almanya'da imar uygulama yerel yönetimin sorumluluğundadır.

Alman planlama politikasına yapılan eleştiriler şöyledir:

(a) Planların hazırlanması ve onaylanması uzun ve bir bakıma karmaşık bir


süreçtir.

(b) Planlar çoğu kez çok ayrıntılı ve katıdır

(c) Planlama yönetmeliğinin istenmeyen gelişmeyi önlemek için kapsamlı


hükümler içermesine karşılık istenen ve istenebilir gelişmeyi özendirici
(örneğin kentsel yenileme) olduğu söylenemez.

5-6
(d) Yasal olarak bağlayıcı arazi kullanım planları çoğu kez diğer yönetmeliklere de
konu olabilmektedir. Bu da yasal güvensizliğe ve uygulama politikalarında
belirsizliklere yol açmaktadır. Yapı Yasası 1987 yılında yayınlanmıştır.
Planlama ve yapı yönetmeliklerinde en son değişiklikler 1990 yılında
yürürlüğe girmiştir. Böylece kuralların azaltılmasının (deregulasyon) bir
parçası olarak planlama sistemi basitleştirilmiştir (National Report of
Germany, 1996).

5.1.9 Sonuç

Almanya'da imar denetiminin hukuki temelini bir dizi hiyerarşik plan ve


yönetmelik oluşturmaktadır. Bu hiyerarşinin üst kademesinde politikalara alt kademede ise
arazi kullanım denetimine ilişkin ayrıntılara yer verilmektedir. Arazi kullanım planları
eyaletlerin ve belediyelerin sorumluluğundadır. Bu bağlamda karşılıklı yararlanmaya
dayalı ilişkiler modeli geçerlidir. Ayrıntılı denetim için ise HAK ve BAK planları üretilir
ve denetim bunlar aracılığı ile sağlanır.

Kamu ve özel kurumları eşit biçimde bağlayan tek plan BAK’tır. Bu küçük ölçekli
bir plan olup gelişmenin beklendiği yerler için yapılır.

HAK ve BAK planlarının ortak gösterim biçimi federal yönetmeliklere göre


belirlenmiştir. İçerik minimum ancak kesindir ve çok belirgindir. Denetimin ayrıntısı,
derecesi ve katılığı belediyenin tercihine kalmıştır.

Bu planların hazırlanması karmaşıktır ve uzun zaman alır. Oluşmakta olan bir


eğilime göre bu veriler sadece özgül gelişmelerle (örneğin yeşil alan gelişmesi veya şehir
içinde kentsel yenileme gibi) ya da federal yapı yönetmeliklerinin engellediği imar
faaliyetlerine izin verilmesinin istendiği durumlarla sınırlandırılmalıdır.

Alman planlama süreci bir geçiş dönemi yaşamaktadır. Değişim ayrıntılı, yasal
olarak bağlayıcı, planla yönlendirici bir sistem yerine, daha çok gösterge niteliğindeki
planların hazırlanması ve tekil örneklere ve özele, birey örneğe yönelik planlama ve
kontrol mekanizmasının geliştirilmesi yönündedir.

Günümüzde ekonomik ve politik değişimler, belediyelerin planlama sürecindeki


rolünü daha belirgin, federal ölçekteki arazi kullanımı ile devletin rolünü ise daha arka
planda ve azalmış olarak görmek istemektedir. Aynı zamanda, gelişme gereksinimleri ile
çevresel koruma eylemlerinin çatışması sonucu, arazi sahipleri giderek daha sık olarak
mahkemelere başvurmaktadır. Yargı aracı ile plan kanunlarının iptali olanakları bazılarına
göre belediyelerin yetkilerinin kısıtlanmasına işarettir. Ama bu çok karmaşık bir konudur.
Haklarının, idari kararlar ya da kamu kurumlarınca gasp edildiğine inanan her kişi,
mahkemeye başvurabilir. Arazi kullanım planları ve imar denetimi yönetmelikleri kamu
eylemleri olduğundan kamusal yasalar ve idare mahkemelerinde ele alınmaktadır.

Alman anayasası, federal devletin işlerliğini ve dengesini korur. Günümüzdeki hızlı


ekonomik, sosyal ve politik değişimler, planlama ve imar denetim mekanizmalarına büyük
değişiklikler getirecektir. Yeni model, yasaların hiyerarşisi, katı ve detaylılığı yerine,
karmaşık bir çıkarlar koalisyonuna dayanacaktır.

5-7
5.2 FRANSA'DAKİ İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA SİSTEMİ

5.2.1 Genel Giriş

Fransa 1980’lerin başlarına kadar ağır bir merkeziyetçi yapıya sahipken, 1983
yılından itibaren desantralizasyon hareketini başlatmıştır. Tüm yönetim sistemi daha
demokratik bir yapıya kavuşturulurken, planlama yetkileri yerelleştirilmiştir. Ülkede
ulusal, bölgesel, il ve komün olmak üzere dört yönetim düzeyi bulunmaktadır. Yasama
yetkisi parlamentoda olmakla birlikte hükümet kararları (arrêtes) yasalarla aynı ağırlığı
taşır. Bu yetki ülkedeki planlama sistemini belirleyen Kentsel Planlama Mevzuatı (Code de
l’Urbanisme) açısından önem taşımaktadır. Mevzuat, yasaların yanısıra Bakanlık kararları,
genelgeler vasıtasıyla sürekli güncelleştirilmektedir. Ayrıca idari mahkemelerin ve en üst
idari mahkemenin (Conseil d’Etat) verdiği kararlarla da şekillenmektedir.

Bu kısımda Fransa’daki planlama ve imar denetimi sistemi irdelenecektir

5.2.2 Ulusal Düzeydeki Planlama

Fransa’da 1946 yılından başlayarak Başbakanlığa bağlı Ulusal Planlama Kurumu


tarafından beş yıllık kalkınma planları hazırlanmakta idi. Başlangıçta Fransız sanayinin
uluslararası ortamda rekabet gücünü arttırmayı hedefleyen planlar, 1960’larda konut,
sağlık, eğitim ve ulaşım sektörlerindeki yatırımlara ağırlık vermeye başlamıştır. Ancak
gerek kamu, gerekse özel sektör yatırımları için sadece yönlendirici bir nitelik taşıyan
ulusal düzeydeki planlama son yıllarda giderek önemini yitirmiş ve1993 yılından beri de
hazırlanmasından vazgeçilmiştir. Ancak, 1995 yılında yürürlüğe giren Ulusal Planlama
Yasası, mekansal politikalar için de bir çerçeve oluşturacak nitelikte, ulusal düzeyde yeni
bir plan (Schema national d'amenagement et de development du territoire) hazırlanmasını
öngörmektedir. Bu plan halen hazırlanma aşamasındadır (European Union, 1997).

Diğer yandan, merkezi yönetim düzeyinde kentsel gelişme ve planlama ile ilgili
kuruluş İmar Bakanlığıdır. Bakanlığın fonksiyonları yıllar içinde sürekli değişime uğramış,
farklı Bakanlıklarla birleşmiş, ayrılmış, tekrar birleşmiştir. Halen bayındırlık, konut,
kentsel gelişme ve çevre konularından sorumlu olan Bakanlığın en önemli hizmet
birimlerinden biri Mimari ve Kentsel Gelişme Genel Müdürlüğüdür. Bu Genel Müdürlük
altında yer alan birimler, koruma alanları, kentsel planlama mevzuatının uygulanması,
mimarlık ve planlama mesleğinin gelişimi, mimarlık eğitimi ve araştırma konularında
çalışmalar yürütmektedir. Genel Müdürlük, 1964 yılından beri il düzeyinde de
örgütlenmiştir. Aşağıda daha ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere, Bakanlık bu yolla
desantralizasyon reformlarından sonra bile yerel planlama ile yakın ilişkisini
sürdürmektedir (Davies v.d. 1989).

5.2.3 Bölgesel Planlama

Fransa’da bölge planlaması, 1955 yılında saptanan 22 planlama bölgesinde


başlatılmıştır. İlk yıllarda ekonomik yatırımların Paris bölgesinde yoğunlaşmasının
engellenmesi ve ülke düzeyinde desantralizasyonu hedeflenmiştir. Bu yıllarda bölgesel
düzeyde çeşitli eylem plan ve programlarının hazırlanmasının yanısıra, Paris bölgesinde

5-8
sanayi gelişimini kısıtlayıcı önlemler de alınmıştır. Ancak bu tarihlerde bölgesel ve ulusal
düzeydeki planlar arasında gerekli ilişkiler kurulamamış ve bu yolla ekonomik planlamaya
mekansal boyut katılması gerçekleştirilememiştir.

1983 yılındaki reform hareketi, bölge meclislerinin doğrudan seçimle işbaşına


gelmesine imkan tanımıştır. Bölgeler bugün belli bir düzeyde vergilendirme yetkisine
sahip, kendi projelerini büyük oranda finanse edebilen ve diğer yönetim birimleri ile ortak
projelere girişebilen, ulusal planın hedeflerinin belirlenmesinde ağırlığını koyabilen özerk
birimler haline gelmiştir. 1983 ve 1984 yıllarında yapılan çeşitli yasal düzenlemelerle
bölgelerin, bölge planlamalarına ek olarak ulusal plan ile uyumlu yeni bir plan (Contrat de
Plan) hazırlayabilmeleri sağlanmıştır. Bu aslında merkezi yönetim ile bölge yönetimi
arasında yapılan bir sözleşme niteliği taşımakta olup, ulusal plan ile tutarlı altyapı, konut,
çevre ve ekonomik gelişme projelerinin gerçekleştirilmesi için merkezi yönetimin ve
bölgenin katkılarını belirleyen bir programdır. Bölgesel gelişme açısından çok önemli bir
potansiyel taşımakla birlikte bugüne kadar çok az sayıda bölge, plan hazırlama girişiminde
bulunmuştur.

5.2.4 İl Düzeyinde Planlama Yetkileri

Fransız yönetim sistemindeki üçüncü düzey sayıları 96 olan illerdir. 1983 yılından
önce vali, il meclislerinin ve belediyelerin (komün) tüm idari ve mali işlemleri üzerinde
vesayet yetkisine sahipken, bugün görevleri daha çok, farklı yönetim düzeyleri arasında
koordinasyon sağlamaya yöneliktir. Mevcut sistemde valinin belediye başkanları ve
meclisleri üzerindeki yetkisi, işlem sonrası yasal uygunluk denetimi yapmaya
indirgenmiştir. Başbakan tarafından atanan ve İçişleri Bakanlığına bağlı olan vali, buna
karşılık merkezi yönetimin temsilcisi olarak, taşra kuruluşlarının yöneticiliğini
üstlenmiştir. Bu durum, vali’ye önemli bir güç sağlamaktadır.

İl düzeyindeki bu tür taşra teşkilatlarının başında İmar Bakanlığının teşkilatı


(Direction Departmentale de L’Equipment-DDE) gelmektedir. Bu kuruluş vasıtasıyla
Bakanlık, büyük kentlerin dışında, kendi planlama örgütüne sahip olmayan yerleşmelerin
planlarının hazırlanması için teknik destek sağlamaktadır. DDE bunun yanısıra, ulaşım
planlaması, düşük gelirli grupları için konut üretimi ve kamu inşaatları konusunda da
yetkilidir.

5.2.5 Ara Yerleşim Birimleri (Komünler)

Tüm Fransa’da 36.000 civarında irili ufaklı yerleşim birimi mevcuttur. Bunların
hepsi belediye teşkilatına sahiptr. Bizdeki mezralara benzeyen dağınık küçük yerleşimler
de en yakın ana yerleşim biriminin belediyesine bağlıdır. 1983’ten itibaren planlama ve
yapı izin yetkileri bu birimlere devredilmiştir. Komünlerin yaklaşık yarısı 500 kişinin
altında nüfusa sahip olup, mali yönden güçsüzdür. Büyük kentlerin dışında, komünlerin
kendi planlama örgütlerini oluşturmaları bu nedenle mümkün olamamaktadır. Bu
yönetimlerin daha büyük ve az sayıda birim oluşturulmak üzere yeniden düzenlenmesi
çabaları ise sonuçsuz kalmıştır. Ancak komünler arası işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla
bazı mekanizmalar oluşturulmuştur. 1959 yılındaki bir yasal düzenleme ile komünlerin
gönüllü katılım esasına dayanan çok amaçlı birlikler oluşturulması mümkün kılınmıştır.
Ancak bugün komünlerin sadece yarıya yakını bu tür birlikler içinde yer almaktadır.
Bunlar, kendi planlama örgütlerini (Agences d’Urbanisme) oluşturabilmektedir. Merkezi

5-9
yönetim, başlangıçta bu tür planlama kuruluşlarının masraflarının %50’sini
karşılamaktaydı. Bugün bu oran %20’ler düzeyindedir. 1966 yılında (Communautés
Urbaine) adıyla yeni bir mekanizma getirilmişse de bunlar sadece metropoliten alanlarla
kısıtlı kalmıştır.

Fransa’da yerel düzeyde iki kademeli bir planlama sistemi 1967 yılında yürürlüğe
giren Planlama (Amenagement du Territoire) Yasası ile uygulamaya konmuştu. Buna göre
kent bölgesini kapsayan ve 10.000 nüfusun üzerindeki yerleşmeler için zorunlu olan bir
stratejik plana (SDAU - Schema Directeur d’Amenagement et Urbanisme) uygun olarak
hazırlanacak yerel arazi kullanma planları (Plan d’Occupation des Sols) öngörülmekteydi.

5.2.5.1 Stratejik Planlar

1983 reformu, iki aşamalı bu planlama sistemini muhafaza etmiş, ancak bazı
değişiklikler getirmiştir. Buna göre Schema Directeur (SD) adını alan ve 1/50.000
ölçeğinde genel bir düzenleme getiren stratejik planların hazırlanması bir yasal zorunluluk
olmaktan çıkmıştır. Buna karar verme yetkisi, komünlere bırakılmıştır. Planların
hazırlanma yöntemi uzun ve karmaşık bir süreci gerekli kılmaktadır. Bu sürecin amacı
farklı yönetim düzeyleri ve aynı düzeydeki yerel birimler arasında planın ilkeleri açısından
bir uzlaşma sağlanmasına yöneliktir. Ana kararların oluşturulmasından sonra planlar İmar
Bakanlığının il örgütü veya varsa yerel planlama örgütü tarafından hazırlanır ve
komünlerin kararı ile kabul edilir. Bu planlar kesinleştikten sonra üçüncü şahıslar için
değil, sadece kamu kuruluşları ve kamu hizmeti gören özel kuruluşlar için bağlayıcı nitelik
taşırlar. Gerçekte ülkede çok az sayıda SD yapılmaktadır. Eski SDAU’lar nüfusun yaklaşık
2/5’ini kapsamakta olup, yenilerinin yapılması için de fazla bir çaba yoktur. Bunun
nedenleri arasında planın hazırlanma sürecinin çok uzun olması ve komünlerin süreç içinde
birlikten ayrılma imkanlarının bulunması yanında, asıl neden bu planların daha çok komün
üstü amaçlara hizmet etmesi nedeniyle, komünlerin bunların hazırlanması konusunda fazla
istekli olmamalarıdır.

5.2.5.2 Yerel Planlar

Yerel düzeydeki asıl planlar, arazi kullanma kararlarını ve yapılaşma için temel
kuralları ve kısıtlamaları belirleyen ve üçüncü şahıslar için de bağlayıcı olan POS(1)’lardır.
Desantralizasyon sonucu POS hazırlanmasına karar verme yetkisi komünlere aittir. Ancak
planları olmayan komünlerin imarla ilgili yetkilerinin kısıtlanması planlarının hazırlanması
için özendirici olmaktadır. Ayrıca merkezi hükümet, planlama çalışmalarının finansmanı
için yeni fonlar da oluşturmuştur. Planın hazırlanma süreci SD’lerinkine benzemekle
birlikte, bu kez plan çeşitli yerel grup temsilcileri, farklı yönetimlerin temsilcileri ve DDE
teknisyenlerinden oluşan bir çalışma grubu tarafından hazırlanır. Ayrıca, planın
kesinleşmesinden sonra taşınmaz sahiplerinin kendilerine getirilen kısıtlamalar
konusundaki itiraz ve görüşlerinin alınması için açık kamuoyu anket uygulaması yapılır.
Bu uygulamayı İdari Mahkeme tarafından atanan bir yetkili yönetir. Bu yetkili ayrıca
halkın en iyi şekilde bilgilendirilmesini sağlamak üzere halka açık toplantılar
düzenleyebilir ve istediği her kişiden sözlü görüş alabilir. Anket süresi sonunda kişilerin
görüşlerini yazdıkları resmi kayıt defteri belediye başkanına ve mahkemeye sunulur.

5-10
Planın değiştirilmesini gerektirecek bir durum varsa, tekrar plan hazırlıklarına katılanların
görüşlerinin alınması ile başlayan yeni bir çalışma başlar.

Onaylanan bir POS’un değiştirilmesi için ülkemizde olduğu gibi, plan revizyonu ya
da plan değişikliği olarak iki yöntem söz konusudur. Plan revizyonu için, planın
hazırlanmasındaki tüm aşamaların yerine getirilmesi gerekmektedir. Plan değişikliği,
mevcut planın ana kararlarını etkilemeyen sınırlı değişiklikler için söz konusu olup, bunda
izlenecek prosedür çok daha basitleştirilmiştir.

1983 Yasası POS’lar için zorunlu olan bir minimumun yanısıra opsiyonel olan bir
diğer içerik belirlemiştir. Buna göre POS’lar bir bölgeleme haritası ve parsellerin düzenine
ilişkin kuralları içermek zorundadır. Opsiyonel kısım, yapıların dış görünüşü, rezerv
gelişme alanları ve kat alanı katsayısına ilişkin hükümlerdir. POS’lar bir rapor ile 1/2000 -
1/10000 ölçeğinde değişen plan, plan hükümleri ve kamu hizmetleri nedeniyle getirilen
kısıtlamaları içeren eklerden oluşur. POS’lardaki temel bölgeleme kategorileri kentsel
bölgeler ve doğal bölgeler olarak ikiye ayrılır. Kentsel bölgeler mevcut veya
gerçekleştirilme aşamasında olan servislerin yapılaşma için yeterli bir düzeyde olduğu
alanlardır. Bu grup, kendi içinde alt gruplara ayrılabilmekle birlikte (örneğin Paris planı 15
farklı kentsel bölge içermektedir) bir çok planda tek grup olarak yer almaktadır. Doğal
bölgeler ise kendi içinde dört gruba ayrılmaktadır. Birinci grup kentsel gelişme alanlarını
ifade etmektedir. Bu alanların gelişmeye kısa dönemde açılabilmesi, ancak yatırımcının
altyapı maliyetini üstlenmeyi taahhüt etmesi ile mümkündür. İkinci grup, genellikle daha
fazla gelişmesi öngörülmeyen, ancak düşük yoğunluklu gelişmelere izin verilmesi
mümkün olan alanlardır. Üçüncü grup tarım ve ormancılık gibi mevcut veya potansiyel
üretimin söz konusu olduğu ve kentsel gelişmenin yasaklandığı bölgelerdir. Bu alanlarda
ancak bu üretimin gerek gösterdiği yapılara izin verilebilir. Dördüncü grup ise çevresel
açıdan duyarlı olan veya bir başka nedenle yerleşime uygun olmayan (örneğin taşkın alanı)
alanlardır. Bu alanlarda imar haklarının transferi söz konusu olabilmektedir.

(1) Plan d'Occupation du Sol (Yerel arazi kullanma planı).

5-11
POS’un ekleri arasında yer alan altyapı ve diğer kamu hizmetleri nedeniyle
mülkiyet haklarına getirilen kısıtlamalar, planın en önemli bölümlerinden birini oluşturur.
Planın onama tarihinde ya da bir yıl içinde plana eklenmeyen bu amaçlı kısıtlamaların
(örneğin karayolu için ayrılan alanlar) geçerliliği yoktur.

Yerel düzeydeki bu planların dışında Ulusal Koruma Kurulunun önerisi üzerine


Bakanlık tarafından karara bağlanan koruma alanları için yapılan planlar ve kıyı alanlarının
korunmasına yönelik planlamalar yerel yönetimlerin dışındaki hükümetlerin güdümünde
yürütülmekte olup, SD ve POS’ların bunlara uygun olması gerekmektedir.

5.2.6 İmar Denetimi


Fransa’da imar denetimi yasal dayanağını temelde Kentsel Planlama Mevzuatından
almaktaysa da Çevre Kanunu ve İnşaat Kanunu ile ek hükümler getirilmiştir. Yapı tanımı
sabit veya hareketli her tür tesisle ilgili inşaat faaliyetlerini ve bunların onarım ve
değişikliklerini içermekte olup, ilgili yönetimden ruhsat alınmasını gerektirmektedir.
Binalardaki kullanım değişiklikleri de izne bağlıdır. Bu yükümlülük özel kuruluş ve kişiler
için olduğu kadar, her düzeydeki kamu kuruluşları için de geçerlidir. Sadece devlet
güvenliğini ilgilendiren konular bunun dışında tutulmuştur. 1986’da inşaat ruhsatı
zorunluluğuna bina niteliği taşımayan bazı yapılar için sınırlı istisnalar getirilmiştir. Bazı
küçük, taşınabilir nitelikteki yapılar ve altyapılarla ilgili zorunlu tesisler için ise bir ay
önceden ilgili yönetime bildirimde bulunulması yeterli olabilmektedir. Ruhsat sadece
inşaat için değil, yıkım için de gereklidir. Ancak bu uygulama Paris’in 50 km'ye kadar
çevresindeki komünler, 10.000’in üzerinde nüfusa sahip yerleşmeler ve tarihi sit ve tescilli
anıtların koruma alanlarında geçerlidir.

Yönetsel nitelik taşıyan izin işlemi yargı denetimi ile güçlendirilmiştir. Yargı
denetimi üç şekilde işlemektedir. Bunlardan birincisi idari mahkemeler tarafından kamu
otoritelerinin işlemlerinin yasalara uygunluğunun değerlendirilmesi, ikincisi ceza
mahkemelerinin kurallara aykırı davrananlara karşı yaptırımlar uygulaması, üçüncüsü ise
asliye hukuk mahkemelerince üçüncü şahıslara verilen zararların tazminidir.

Yerel yönetimler yaptıkları işlemlerin uygun olmaması veya zamanında yerine


getirilmemiş olması nedeniyle yargı yoluyla tazminata mahkum edilebilmektedir. 1984
yılında yapılan bir düzenleme, yerel yönetimlere bu tür riskler için sigorta zorunluluğu
getirmiştir. 1974 yılından beri uygulanan bu sistem çerçevesinde yerel yönetimler, imar
kurallarına aykırı bir gelişmeden haberdar oldukları anda, durumu ilgili Bakana ve savcıya
bildirmekle yükümlüdür. 1984 yılında olayın kendilerine doğrudan zarar vermesi halinde
kişilerin de başvuruda bulunma hakkı kabul edilmiştir. Savcı ihbar üzerine 48 saat içinde
ilgili tarafları dinleyerek kararını verir. Hukuka aykırılık durumu saptanmışsa vali veya
belediye başkanı 24 saat içinde kararı uygular ve inşaatı mühürler. İnşaata herhangi bir
şekilde devam edilmesi halinde ilgiliye ağır para cezası ve hapis cezası uygulanabilir.
Ayrıca mahkeme, inşaatın aykırılık durumunun giderilmesi veya arsanın eski haline
getirilmesini isteyebilir. Bu hükümlere uyulmaması yine ağır para ve hapis cezalarının
verilmesine yol açmaktadır

5-12
5.2.6.1 Yapı İzin Süreci

1983 yılından itibaren Fransa’da yapı denetim yetkisi komünlere devredilmiştir.


Ancak denetim yetkisinin komünler tarafından kullanılabilmesi bir yerel planın (POS)
mevcut olması koşuluna bağlıdır. Bu takdirde yapı izinlerinin verilmesi belediye
başkanının yetkisinde olmakla beraber, vali bu kararların mevzuata uygunluğunu denetler.

Bazı istisnalar dışında planı olmayan komünlerin yerleşik alanları dışında


yapılaşmaya izin verilmez. Bu alanlardaki gelişmelerle ilgili kararlar, Ulusal Planlama
Kuralları" çerçevesinde vali tarafından verilir. Vali bu yetkisini kullanırken İmar
Bakanlığının il örgütünün (DDE) hizmetlerinden yararlanır. Ulusal Planlama Kuralları
1919 yılından beri yürürlükte olup, çeşitli revizyonlar geçirmiştir. Bu kurallar yapılaşma
talebinin ilgili olduğu alanın ve buradaki altyapının durumu, yapının mimari boyutları,
yerleşim planı ve dış görünümüne ilişkin olarak genel değerlendirme esaslarını
belirlemektedir.

Yapı talebinin tescilli tarihi yapılar veya sit alanlarını etkileme potansiyeli
göstermesi halinde ise, denetim yetkisinin vali veya komün tarafından kullanılmasına
bakılmaksızın, koruma ile ilgili kurumdan (Architecte de Batiments de France) alınacak
görüşlere uyulması zorunludur.

Bir yapılaşma talebine izin verilmesi genelde inşaat ruhsatı ile olur. Gelişmeye yeni
açılacak alanlarda yapılacak binalarla ilgili inşaat ruhsatı talebinden önce parselasyon ve
altyapı sağlanması ile ilgili işlemler için izin alınması gerekmektedir. Bazı durumlarda bir
alan için ön izin de verilebilmektedir. Ruhsatın aksine ön izin sadece o andaki mal sahibine
değil, araziyi satın almayı düşünen bir kişiye de verilebilir. Ön izin iki türlü olabilmektedir.
Birincisinde yerel yönetim arsada ne tür bir kullanıma izin verilebileceğini genel hatlarıyla
belirtir. İkincisinde ise başvuru sahibi projesini genel hatlarıyla açıklar ve ilgili yönetim
bunun üzerindeki görüşünü bildirir. Bu görüş 6-18 ay için imar durumu yerine geçer.
Koşulların değişmemesi halinde bu süre uzatılabilir. Yapılaşma talebi ile ilgili başvuru ve
inceleme usulleri kentsel planlama yasasında, uyulması gerekli süreler de dahil olmak
üzere ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Genellikle talebin iki ay içinde cevaplandırılması
gerekir. Ancak büyük yapılar veya tarihi yapıları ilgilendiren taleplerde bir aylık ek süre
kullanılabilir. Büyük ticari yapılar için süre 6 aya kadar çıkabilmektedir. 10.000
metrekarenin üzerindeki ticari yapılar ve 50 metreden daha yüksek binalar için kamuoyu
anketi yapılması gerekmektedir. Gayrısıhhi müesseseler için ÇED ve anket uygulaması
gerekir. Belirtilen süreler içinde ruhsat talebine cevap verilmemesi izin verildiği anlamını
taşır. Ancak üçüncü şahısların bunlara karşı dava açma yetkisi saklıdır. Hazırlanmakta olan
bir plana veya kamu hizmetleri ile ilgili planlanan bir projeye aykırı olan bir talebin iki
sene müddetle askıya alınması mümkündür. Buna karşılık mevcut bir planın revizyonuna
ilişkin çalışmalarının başlamış olması halinde, talep yürürlükte olan plan kararlarına aykırı
olsa bile revizyon kararlarına uygun olması halinde izin verilebilir. Verilen inşaat ruhsatları
ilan edilir. Bunlara karşı 6 aylık bir süre içinde dava açılması mümkündür. Ruhsatı veren
yönetim de bu süre içinde ruhsatı iptal etmeye yetkilidir. İnşaat ruhsatı iki yıl için
geçerlidir.

5-13
5.2.6.2 İnşaat Süreci

Ruhsat süresi içinde inşaata başlanması ve inşaata başlanılan kesin tarihin ruhsatı
veren kuruluşa bildirilmesi gerekir. İnşaata bir seneden fazla ara verilmesi ruhsatın iptaline
gerekçe oluşturabilir. Ruhsatı veren kuruluş inşaatı herhangi bir zamanda yerinde
denetlemeye yetkilidir. Bu yetki, inşaatın tamamlanmasından sonraki iki yıl içinde
geçerlidir. Eğer ruhsata veya mevzuata aykırılık tespit edilirse inşaat durdurulur ve konu
ilgili Bakana ve savcıya intikal ettirilir. İnşaatın tamamlanmasını izleyen 30 gün içinde bu
durumun ruhsatı veren kuruluşa bildirilmesi gerekir. DDE veya komün elemanları binayı
konum, kullanım, dış görünüm, mimari boyutlar ve çevreye uyumu açısından yerinde
inceleyerek, ruhsat koşullarına uygunluğunu denetler ve uygunluk belgesi verir. Bu belge
sadece imarla ilgili kurallara uygunluğu belirtmekte olup, inşaat kanununda belirtilen bina
standartlarına uygunluğu (taşıyıcı sistem, tesisat, yangın güvenliği, termal, akustik
özellikler vb) içermez. Kurallara uygun olmayan binalar kamu hizmetlerinden
yararlandırılmaz. Ancak uygulamada bu tür bir denetim işlememektedir.

Bina standartlarına uygunluk DDE’nin teknik elemanları tarafından incelenir.


Ancak uygulamada binaların ancak bir bölümü bu yolla sıkı bir denetime konu olmaktadır.
Medeni Kanuna göre mimarlar ve müteahhitler, binanın dayanıklılığı açısından on yıl,
ikincil kusurlar açısından da iki yıl için sorumlu tutulmaktadır. Fransa’da yapıların
denetiminde en etkin yol da budur. Binaların DDE tarafından teknik incelemeye tabi
tutulması bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Mimar ve müteahhitler kendilerini mesleki
sorumluluklarına karşı sigorta ettirirler.

5.2.7 Sonuç

Fransa çok köklü merkeziyetçi geleneğine karşı oldukça yakın bir dönemde
planlama sistemini ve yönetsel yapısını desantralize etmiş bir ülke olarak ilginç bir örnek
oluşturmaktadır. Bu özellik Fransa deneyimini Türkiye açısından da önemli kılmaktadır.

Ülkede dört kademeli bir yönetim yapısı mevcut olmakla birlikte ulusal hükümetin
altındaki yönetim düzeyleri arasında hiyerarşik bir vesayet/ denetim yetkisi söz konusu
değildir. Aynı şekilde ulusal/ bölgesel planlarla yerel planlar arasında bir entegrasyon da
yoktur. Ancak, 1995 yılında yürürlüğe giren yeni yasanın bu yönde bir katkı sağlayacağı
düşünülmektedir.

Yerel planlamada komünlerin rolü güçlendirilmiş olmakla birlikte hazırlanan


planların teknik ve yasal açıdan denetimini sağlayacak mekanizmalar oluşturulmuştur.
Vali, merkezi yönetimin temsilcisi olarak, planların yasalara uygunluğunu denetlemekte ve
üst düzeydeki yönetimlerin çıkarları ve kamu yararlı projelerle çelişmemesini
gözetmektedir. İmar Bakanlığı ise il düzeyindeki örgütü vasıtasıyla, kendi planlama
örgütüne sahip olan büyük kentlerin dışındaki yerel yönetimlerin planlarının
hazırlanmasına teknik olarak katılmaktadır. Planların hazırlanması ve kabulü sürecine
gerek çeşitli düzeylerdeki yönetimlerin, gerekse halkın katılımı için geniş imkanlar
sağlanmıştır. Ancak bu, aynı zamanda sistemin dezavantajlı bir yönünü oluşturmaktadır;
bu da planların yapılmasının çok uzun ve zahmetli bir süreci gerektirmesidir. Bu durum,
özellikle hazırlanması komünler açısından çok fazla bir avantaj sağlamayan, ancak yerel
planlara kent üstü bir çevreden yaklaşım sağlayabilecek stratejik planların yapılmaması
sonucunu doğurmaktadır.

5-14
Planlama yetkilerinin desantralizasyonu reformlarının en zayıf halkasını,
komünlerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir reform ile desteklenmemiş olması
oluşturmaktadır. Komünlerin çoğu çok küçük ve mali yönden güçsüzdür. Bunların belli
amaçlarla bir araya getirilmesine imkan veren mekanizmaların da çok iyi işlemediği
anlaşılmaktadır.

Fransa imar denetiminde çok kapsamlı bir sistem uygulamaktadır. Bu sistem gerek
yerleşme ölçeğinde, gerekse yapı ölçeğindeki uygulamaların yasa ve kurallara
uygunluğunun garanti edilmesi için çeşitli denetim mekanizmaları ve yaptırımlar
içermektedir. Bu durumun zaman zaman yapılaşma talebinde bulunan kişiler için
belirsizliklere yol açtığı ya da mahkemelerin gereksiz yere işgal edilmesine neden olduğu
görülmekteyse de, yaşam çevresi ve yapı kalitesinin arttırılmasına önemli bir katkıda
bulunduğu da açıktır.

5.3 İNGİLTERE'DEKİ İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA SİSTEMİ

5.3.1 İngiltere'de İmar Planlama Süreci

İngiliz yasalarında “imar” arazinin üzerinde, altında ya da üstünde, yapılaşma,


mühendislik, madencilik v.b işlemlerinin gerçekleştirilmesi veya arazi ya da yapıların
mevcut kullanımlarının değiştirilmesi, olarak tanımlanmaktadır.

1947 tarihli Þehir ve Bölge Planlama Yasası’nın (Town and Country Planning Act)
merkezi yönetim düzeyinde hazırlanan ve onanan, halihazır haritalar üzerine işlenen ve
bölgeleme biçiminde arazi kullanım kararlarını veren, diğer bir deyişle, fiziksel planlamayı
temel alan yaklaşımından, 1968 yılında kabul edilen Þehir ve Bölge Planlama Yasası’nın
(Town and Country Planning Act) sosyal ve ekonomik çözümlemeyi öne çıkartan
deneyimleri bugün yerini, aşağıda ayrıntılı olarak değinilecek olan 1980 tarihli Yerel
Yönetimler ve Planlama Yasası’na (Local Government and Planning Act) ve 1986 tarihli
Konut ve Planlama Yasası’na (Housing and Planning Act) bırakmıştır (ISOCARP, 1989).

Yürürlükteki yasal düzenlemeye göre, imar planları iki bölümden oluşmaktadır:

(a) Yapısal Plan; İlçe (county) meclisleri tarafından hazırlanır ve Bakan


tarafından onanarak yürürlüğe girer. Harita ve plandan çok, ağırlıklı olarak
öneri ve politikalar dizisini içeren yazılı bir belge niteliğindedir.

(b) Yerel Planlar; belde (district) meclisleri tarafından, gerekli görülen


durumlarda hazırlanan, yapısal planlara göre daha ayrıntılı politikalar/kararlar
içeren, harita ve planla desteklenen belgelerdir. Yerel planlar ilgili yerel
planlama birimleri tarafından hazırlandıktan ve ilçe belediyelerinin yapısal
plan ilkelerine uygunluğu belirlendikten sonra yürürlüğe girer.
Yürürlükteki yapısal/ yerel plan ayrımı ve yaklaşımı 1968 yılında eski tür katı arazi
kullanım planlarına yöneltilen yoğun eleştirlerden sonra benimsenmiştir. Aşağıda öncelikle
bu iki plan kavramı açıklanacaktır.

5-15
5.3.1.1 Yapısal Plan

Yapısal planlar, geleneksel arazi kullanım kararlarının haritalara işlendiği


bölgeleme planlarından çok farklı bir anlayışla hazırlanan ve plan, harita v.b. görsel
belgeden çok, stratejik arazi kullanımlarına ilişkin kapsamlı bir araştırma sonucunda
ulaşılan ve alt ölçekli planlar için de yol gösterici olması beklenen öneri ve politikaların
belirlendiği bir belgedir. Bir çok konuda geleneksel arazi kullanım planlarında varolandan
çok daha belirgin ve ayrıntılı kararlar içermesine karşın, birincilerde olduğu gibi bu
kararların fiziksel plan düzeyinde, mekan üzerindeki belirlemeleri katı ve sınırlayıcı
değildir. Diğer bir deyişle, bu planlarda, sınırları belirlenmiş arazi parçalarına ilişkin olarak
karar üretilmemektedir.

Her ilçenin planlama birimi kendi bölgesi için bir yapısal plan hazırlamak ve bunu
olası gelişmeler ışığında sürekli izlemek zorundadır. Yürürlükte olan yapısal planlar bugün
ülkenin tümünü kapsamaktadır. En yeni onanan plan 1985 tarihlidir (Cullingworth, 1990).
Yapısal planlar genellikle 15 yıllık bir dönemi kapsayacak biçimde hazırlanırlarsa da,
tahmin edilemeyen gelişmeler ya da plan kestirimlerinin ya da hedeflerinin
gerçekleşmediği durumlarda planda sınırlı değişiklikler ya da daha kapsamlı revizyonlar
yapılabildiği gibi, tümüyle yeni bir plan da hazırlanabilir. Her durumda yürürlükteki
planlama sürecinin aynen izlenmesi zorunludur.

Yapısal planların iki temel işlevi vardır:

(a) Ulusal ve bölgesel düzeyde geliştirmiş politikalar doğrultusunda, ya da bu


politikaları gözeterek, arazi kullanımına ilişkin olarak, çevre koruma, trafik
yönetimi ve iletişim de dahil olmak üzere, ilçe ölçeğinde öneriler geliştirmek
ve politikalar tanımlamak,

(b) Yerel planlar için çerçeve oluşturmak.

Yapısal planlar ilçenin tümünü kapsayan tek bir plan olarak hazırlanabileceği gibi,
ilçenin tümünü kapsayacak biçimde birden çok, ayrı planlar olarak da hazırlanabilir. Bu
şekilde hazırlanan yapısal plan, izlenecek politikaları içeren yazılı ifadelerin yanısıra,
yerleşme alanlarının, yapılaşmaya kısıtlama getirilen alanların ve ulaşım akslarının
mekansal dağılımını ve ilişkilerini gösteren taslak şekil ya da kroki ve diagramları içeren
belgelerdir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, bu tür taslak şekil ve krokiler haritalar
üzerine işlenmezler ve kesin sınırları ve alan büyüklüklerini de bu krokilerden çıkarmak ya
da hesaplamak olanaklı değildir. Diğer bir deyişle, yapısal planlar sadece yol gösterici,
kullanımlar arası ilişkileri vurgulayıcı, politika belirleyici yazılı belge ve açıklayıcı
krokilerden oluşmaktadır. Bu belgenin ayrılmaz bir eki de, planda belirlenen politikalar ile
planın çevre ilçeler ve ulusal ve bölgesel politikalarla olan ilişkilerinin ayrıntılı olarak
açıklandığı gerekçeli rapordur.

Yapısal planların hazırlanma ve onaylanma süreci 4-5 yıla varan uzun bir süreyi
kapsar. Bu sürenin yaklaşık yarısı, Çevre Bakanlığı’nca (Department of Environment)
yürütülen, planın halk tarafından incelenmesi ve onay işlemleri ile geçer. Süreç şöyle
özetlenebilir;

(a) Öncelikle, halkın da enformel olarak katıldığı, bir ön araştırma yapılarak


yapısal planda yer alacak konu/politika/sorun başlıkları saptanır,

5-16
(b) İlçe meclisi tarafından onaylanmak üzere farklı plan seçeneklerinin de yer
aldığı bir taslak plan hazırlanır,

(c) Taslak plan ilçe meclisinde onaylanır ya da değişiklik önerileri getirilir,

(d) Taslak plan bu öneriler doğrultusunda tekrar gözden geçirildikten sonra son
halini alır ve meclis tarafından benimsendikten sonra onay için Bakanlığa
gönderilir. Bu arada planın halk tarafından incelenip, eleştirilerin dinlenmesi
için 6 haftalık süre yürürlüğe girer,

(e) Bakan gerekli görürse, planın atanan bir görevli başkanlığında uzmanların yer
aldığı bir açık oturumda incelenerek, tartışılması sağlanır,

(f) Bakan tarafından varsa planda yapılan değişikliklerin açıklanması ve bu


değişikliklere itiraz için yeni bir süre tanınır,

(g) Bakan’ın yapısal planı onaylanması ve mahkemelere başvurmak isteyenler için


6 haftalık süre başlar.

Yapısal plan onaylandıktan sonra sürekli olarak ilçe meclisi tarafından gözden
geçirilerek planın ekonomik, sosyal ve demografik gelişmeye ilişkin kestirimlerinin ne
ölçüde gerçek verilerle uyum içinde olduğu incelenir. Çevre Bakanlığı ilçe
yönetimlerinden, ilçenin konut gelişmesi için gelecek beş yıllık dönemin gereksinimini
karşılayacak büyüklükte arsa arzının sağlanması için gerekli önlemleri almasını ister.
Yapısal plan gerekli görülmesi durumunda her zaman Bakanlık tarafından değiştirilebilir.

Yapısal planlar, biçim ve içerik, ayrıntı ve hassaslık açılarından birbirinden farklılık


gösterirler. Planla önerilen bazı politikalar yerel birimlerce uyulması zorunlu koşulları
belirtirken, bazıları da göz önüne alınması, dikkat edilmesi gereken ilkeler olarak planda
ifadesini bulur. Tipik bir yapısal planın aşağıdaki konulara ilişkin politikalara yer vermesi
beklenir:

(a) Konut; ayrılacak arazi büyüklüğünü belirlemekte yardımcı olmak üzere konut
sayısı ve çok kabaca mekansal dağılımı;

(b) Ayrılacak alanları ve dağılımlarını da kapsamak üzere sanayi ve ticaret


kullanımları;

(c) Perakende ticaret, alış-veriş merkezleri ve kademelenmeleri;


(d) Yerleşme örüntüsü, gelişmenin teşvik edileceği ve sınırlandırılacağı
yerleşmeler, kırsal alanlardaki yalıtılmış konutlara ilişkin politikalar;

(e) Ulaşım ve iletişim, ana yollara ilişkin şema, trafik yönetimi ve kamu
taşımacılığını desteklemek için üretilecek politikalar;

(f) Tarım ve ormancılık, ormanların korunması, yeni orman alanları açılması,


tarımsal nitelikli toprakların korunması;

5-17
(g) Madenler, maden alanlarının korunması ve planlı bir biçimde yeni alanların
açılması;

(h) Atıkların yokedilmesi ve arıtma stratejileri, kirlenmenin ve tehlikeli alanların


imarına karşı geliştirilecek politikalar;

(i) Peyzaj değeri yüksek alanların belirlenmesi dahil çevre korumaya ilişkin
politikalar;

(j) Yeşil kuşaklar ve genel olarak yer seçimleri;

(k) Kent parklarının konumları da dahil olmak üzere dinlenme ve turizm alanlarına
ilişkin politikalar;

(l) Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler gibi donatımlar.

Olası başlıkların sayısı artırılabilir. Ancak, her durumda, yapısal planda yer alan
tüm öneri ve politikalar yazılı ifadelerdir. Gerekli görülen diagram ve şemalar ise, çok
genel çizgilerle belirtilen ve mekansal dağılıma ilişkin yol gösterici nitelikte belgelerdir.

5.3.1.2 Yerel Planlar

Yerel planlar, yasal açıdan, zorunlu olarak hazırlanması gerekli belgeler değildir.
Genellikle sadece gerekli olan durumlarda hazırlanırlar (Healey, 1983). Gerekli durumlara
örnek olarak, yerleşmede yoğun bir imar baskısının varlığı ya da tam tersine, yeşil kuşak
oluşturulması için yapılaşmanın sınırlandırılması, verilebilir. Yerel planlar genellikle
yapısal planların içerdiği tüm konuları kapsar. Aralarındaki temel fark ise, yerel planların
yapısal planlara göre çok daha kapsamlı ve ayrıntılı bilgi içermesi ve topografik haritalar
üzerinde işlenen plan kararlarına ilişkin sınırların belirlenmiş olmasıdır. Ancak aşağıda da
değinileceği gibi yerel planlar kapsam ve içerik açısından oldukça geniş bir çeşitlilik
gösteren plan türleridir. Yerel planlar genellikle 10 yıllık bir süre için geçerli olmak üzere
hazırlanırlar. Yerel planların yapısal planlarda belirtilen öneri ve politikaları daha ayrıntılı
hale getirmek, imar denetimi için bir çerçeve oluşturmak, arazi kullanımına ilişkin
önerilerin eşgüdümünü sağlamak, ayrıntılı planlama konularını halka sunmak ve
tartışılmasını sağlamak olmak üzere dört işlevi olduğundan sözedilebilir.

Yerel planlar, en yaygını birincisi olmak üzere, üç çeşittir:

(a) Genel, yerel ya da belde (general, local, district) planları belirli bir alandaki
tüm planlama konularına ilişkin politikaların belirlendiği yerel planlardır. Bu
alan bir banliyö, küçük bir kasaba ya da büyük bir kentin merkezi iş alanları
v.b. olabilir,

(b) Eylem Alanı Planları (action area plan), küçük bir alanın kapsamlı ve hızlı bir
biçimde planlamasının gerekli olduğu durumlarda başvurulan plan türüdür,

(c) Belirli bir konuya ilişkin özel planlar (subject plan) birden çok beldeyi de
kapsayabilen, geniş bir alana ilişkin, belirli konular çerçevesinde hazırlanan

5-18
planlardır. Örnek olarak yeşil kuşaklar, maden sahaları, peyzaj değeri yüksek
koruma alanları v.b verilebilir.

Yerel planlar belde (district) meclisleri tarafından hazırlanır. Yerel planların


hazırlanması için o beldeyi de kapsayan yapısal planların tamamlanmış olması zorunluluğu
yoktur. Ancak, hazırlanan belde planının varsa onaylanmış yapısal planla, onaylanmış bir
yapısal plan yoksa ilçe tarafından hazırlanmakta olan taslak halindeki yapısal planın
ilkeleri ve önerileri ile uyum içinde olması beklenir, ancak tam bir uyum zorunluluğu da
yoktur. Bu gibi durumlarda ilçe meclisi ya da Bakan yerel plandaki önerilere itiraz edebilir.

Taslak olarak hazırlanan ve yapısal plan politikaları ile uyumlu olduğu belirlenen
yerel plan önerisi Bakan tarafından atanan bir gözlemci denetiminde halkın inceleme ve
itirazlarına açılır. Ancak, yerel planlarda itirazlar planın bütününden çok belirli özel
konularla sınırlandırılmıştır. Bakanlık gözlemcisi önerilerini ve itirazlarını belde meclisine
iletir. Belde meclisi bu itiraz ve önerileri aynen benimsemek zorunda değildir. Ancak,
gözlemcinin raporu ve meclisin itirazları reddetme gerekçelerini içeren belge yayınlanmak
zorundadır. Bu belge yayınlandıktan sonra isterse Bakan’ın yürütmeyi durdurma yetkisi
vardır. Belirli koşullara bağlı olan yürütmenin durdurulmasından sonra Bakan gerekli
incelemeleri yaptırdıktan sonra planı aynen ya da değiştirerek onayladığı gibi tümüyle de
reddedebilir. Bakan’ın müdahalede bulunmadığı durumlarda plan onaylandıktan sonra altı
haftalık süre içinde planla ilgili olarak yargıya başvurulabilir.

Yerel planlar bir rapor ve öneri haritalardan oluşur. Yazılı bilgileri içeren raporda
planda gözetilen tüm öneri ve politikalar ayrıntılı gerekçeleri ile birlikte yer alır. Plan
önerileri, konusu ve kapsamına göre, 1/25000 den 1/500 ölçeğe kadar farklı ölçeklerde
hazırlanabilir ve topografik haritalar üzerine işlenirler. Yerel planlar gelişme alanlarının
sınırlarını gösterir ve otoparklara ilişkin standartlardan, trafik yönetimi ve yaya yolları
şemasına, belirli kullanım türleri için ayrılan alanlardan, koruma, peyzaj, merkezi iş
alanları v.b. çok sayıdaki konuya ilişkin planlama kararlarını içerir.

5.3.2 İmar Denetimi

İngiltere’de yürürlükteki imar denetimi sisteminin kökeni savaş sonrası yıllara


kadar geriye gitmektedir. Orijinal yasalar geniş ölçüde değişime uğramış olmalarına
rağmen temel ilkeler hala 1974 Şehir ve Bölge Planlama Yasasındaki gibidir. Ancak
günümüzün planlama ve denetim mekanizması 1971 Şehir ve Bölge Planlama Yasası ile
belirlenmiştir (Davies v.d. 1989).

İmar denetiminin, hatta tüm planlama sisteminin temel taşı, yapılaşma olgusunun
tanımında yatmaktadır. Yapı eylemi, mühendislik, madencilik ve diğer yerüstü ve
yeraltındaki faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Yapılarda ya da arazide kullanım
değişikliği getirmeyen ya da dış görünüşü değiştirmeyen müdahaleler bu tanıma
girmemektedir. Ancak tek haneli yapının değişimi, (örneğin kat arttırımı) imar kavramına
girer ve izin alınmasını gerektirir. Bir yapının yıkılması izin konusu değildir. Burada tek
istisna, koruma alanlarındaki tescilli yapıları kapsamaktadır. Ruhsatlı gelişme kavramı da
daraltılmıştır. Eylemi hızlandırıp basitleştirmek için Genel İmar Düzeni (General
Development Order) ve Kullanım Sınıfları Düzeni (Use Classes Order) olmak üzere iki
önemli araç kullanılmaktadır.

5-19
"Genel imar düzeni"nin amacı, denetimi azaltmak ve bu eylemi devlet
politikası olan kuralların azaltılması ''deregulation" çerçevesinde yürütmektir. "Kullanım
sınıfları"nın amacı ise, değişen imar desenine yanıt verebilmektir.

5.3.2.1 İmar Denetiminin Kapsamı

Denetimi belde meclisi "district council" yapar. Londra örneğinde ise denetim çok
sayıdaki "borough council"lar tarafından üstlenilir. Denetimin kapsamı çok geniştir. Eğer
planlama kararlarından bazılarına karşı görüşler varsa bunlar mahkemelerde ele
alınmaktadır. İmar denetiminde hangi planlama görüşlerinin dikkate alındığına ilişkin bir
liste yoktur. Ancak kabaca şöyle dökümlenebilir:

(a) Tasarım, dış görünüş, gelişmenin yakın çevresine fiziksel etkisi ve bu çevre ile
olan ilişkisi,

(b) Daha genel stratejik planlama görüşleri ise, faaliyetin yerseçimi, ölçüsü,
dağılım biçimi ve etaplanması ile ilgili olup, diğer benzer gelişmelerle
koordinasyonunun ekonomik geçerliliği de araştırılmaktadır.

Estetik kontrol ise kütle ve vaziyet planı değerlerinin incelenmesini içerir. Estetik
görüşler ve beklentiler tartışma konusudur. Çevre Bakanlığı, estetik denetimi azaltmaya,
çevresel duyarlı alanlar, milli parklar ya da koruma alanları gibi yerlerle kısıtlamaya
çalışmaktadır.

5.3.2.2 Başvuruların Değerlendirilmesi

Yapıya ilişkin bir başvuru kabul, koşullu kabul ya da red edilebilir. Yapı izninin
açık bir şekilde çıkabilmesi için koşullarının doğru, kesin, akılcı ve yaptırıma sahip olması
gerekir.

Başvuruların değerlendirilmesinde önemli bir konu planlamanın getireceği yarardır.


Bu planlamayı denetleyen bir konu olmakla beraber, gerçekte girişimci ile yerel otorite
arasında yasal bir anlaşma biçimindedir. Örneğin, girişimcinin altyapıya katkıda
bulunması, ya da bir okul v.b. için arazi bağışı, ya da öneri gelişmeyi başka gelişmelerle
birleştirebilmesi gibi. Yine de planlama yararı tartışmalı bir konudur.

Belediye Meclisine yapılan başvurudan sonra izin süreci, ilgili kuruluşlardan görüş
alma, araziyi görme ve karşılıklı müzakere, görevlilerin rapor ve önerileri ile karar
verilmesi aşamalarından oluşur.

Başvuru bir forma aktarılıp halkın incelemesine sunulur. Pek çok beldede yerel bir
gazetede yayınlanır. İlan, çevre açısından sakınca yaratabilecek veya koruma alanlarını
ilgilendiren talepler için ihtiyari değil, zorunludur.

Planlama görevlilerinin rapor ve tavsiyeleri ise sürecin en belirsiz yönüdür. Çünkü


bunlar için yönlendirici ilkeler yoktur. Ancak şu söylenebilir: görevliler başvuruları ilgili
değişik ölçek ve düzeylerdeki bir planlama ilkeleri açısından ele alıp, değerlendirebilirler.
Bunlar genel başlıklar olarak şu şekilde tarif edilebilir:

(a) Yapısal planlar, yerel planlar ve hala yürürlükte olan eski planlar,

5-20
(b) Yerel yönetimin yazılı politikaları,
(c) Ulusal politika yönlendiricisi genelgeleri,
(d) Çeşitli danışmaların sonuçları, arazide inceleme ve başvuru sahibi ile
tartışmalar,
(e) Kendi mesleki kararları,
(f) Yerel yönetimlerin yazılı olmayan politikaları (bunlar planlama görevlilerince,
planlama komitesi çalışmalarından bilinmektedir)

Son aşama karardır. Başvurudan itibaren sekiz hafta içinde başvuru sahibine yanıt
verilmesi gerekir. Bazı durumlarda başvuru sahibi uzatma isteyebilir. İki ay sonra hala izin
çıkmamışsa başvurunun red edildiğini anlayıp doğrudan ilgili bakanın kendisine (Secretary
of State) müracaat edebilir.

5.3.2.3 Özel İzin Verme Durumları

Görüldüğü gibi, izinleri belde meclisleri vermektedir. Ancak özel durumlarda bu işi
ilçe meclisi veya Bakanlık yapar. İlçenin yetkili olduğu durumlar şunlardır:

(a) Maden arama, çöp ve atık uzaklaştırılması ve milli parkların sınırlarının


belirlenmesi,

(b) Başvuru, yapısal planla çatısmıyorsa ilçe meclisi onay verebilir, ancak belde
meclisi bu kararı kabul edip etmemekte serbesttir.

Bakanlığın res'en karar vereceği durumlar da olabilir. Örneğin, imar planları


hazırlanırken öngörülmeyen bir alanın gelişme biçimleri, milli çıkarları ilgilendiren
öneriler, nükleer enerji santralları yer seçimi ve uygulanması gibi.

5.3.2.4 Tescilli Yapılar ve Koruma Alanları

Tarihi yapıların tescilini Bakanlık yapar. Bu yapıların yıkılabilmesi, değiştirilmesi


ya da genişletilmesi koruma kurulunun onayına bağlıdır. Koruma alanları yerel
yönetimlerce belirlenir. Genelde bu alanlar için denetim esasları geçerlidir. Bu alanlardaki
tescilsiz yapıların yıkılması için de yerel yönetimden izin alınması gerekmektedir.

5.3.2.5 İmar Denetiminin Yaptırımı

Yaptırım bildiriminde plana aykırı uygulamalar için getirilen yaptırımlar açık bir
şekilde belirtilir. Böyle bir yaptırım bildiriminde ilgili Bakana başvurma hakkı vardır. Bu
bildirim yapıldıktan sonra yerel yönetim yürütmeyi durdurma kararını kullanır. Eğer bu
yaptırımlara uyulmazsa yerel yönetim eyleme geçer, gerekirse yıkıma karar verebilir.
Yıkım masrafları da girişimciden ya da mülk sahibinden tahsil edildiği gibi, sorumlu kişi
mahkemece cezalandırılır.

5.3.2.6 Ulusal Politikalara Uyum Sağlanması

İngiltere'de imar denetiminin yeniden yorumlanması gündemdedir. Çevre Bakanlığı


genelde başvuru talebini çok zor ve önemli nedenler yoksa kabul etmektedir. Planlama
sistemi yapılaşma taleplerine çabuk ve pozitif yanıt vermeli, gelişmeyi de özendirmelidir.

5-21
Ancak, bazen koşullar bunu olanaksız kılabilir. Tarihi çevrenin korunması, çevre kalitesi,
tarım toprakları ve yeşil kuşakların korunması çok önemlidir. Diğer bir deyişle, imar
denetimi koruma ve kullanma arasındaki dengeyi sağlamalıdır. Bu denge ulusal ve yerel
çıkarlar açısından da geçerlidir.

Tartışılan konunun çeşitli yönleri vardır. Örneğin, koruma ve gelişme arasındaki


çelişki sadece yerel bir konu değildir ve örneğin beldeler arasındaki politika farklılaşması
da gözönüne alınmalıdır. Bazı baskı altındaki beldelerde gelişme frenlenmek
istenmeyecektir. Bu baskının olmadığı durumlarda, yeni gelişmeler için çekim
yaratılabilecektir.

Ulusal ve yerel çıkarların çatışmasına gelince; bazı görüşlere göre merkezi yönetim
planlama ve denetim açısından temel sorumluluğu yerel yönetimlere bırakmalıdır. Merkezi
yönetim sadece ulusal ve bölgesel denetim ile ilgilenmelidir.

Ulusal ve yerel çıkarlar ile koruma ve kullanma dengesi ötesinde çözülmesi


gereken bir diğer konu da başvuru sahibi ve yerel planlama otoritesi arasındaki özgül
pazarlıktır. Bu, her iki taraf için kabul edilebilir bir önerinin ortaya çıkmasını sağlayan bir
müzakere sürecidir. Pazarlık başvuru öncesinde de olabilir, veya orijinal başvuruyu geri
çekerek yeni ve daha uzlaşmacı bir başvuru ile de yapılabilir. İmar denetimi sadece yasal
ya da yönetsel bir işlem olmayıp Çevre Bakanlığının söz sahibi olduğu, ancak son aşamada
yargının da dahil olduğu prosedürlerden oluşacaktır.

Sonuç olarak imar planlarının ve denetiminin, ulusal planlama politikalarına


uyması gerekir. Bunlar:

(a) Tüm yasa ve yönetmelikler,


(b) Bakanlık genelgeleri,
(c) Yerel yönetimler için hazırlanmış politikalar ve diğer uyulması zorunlu
hususlardır. (Yeşil kuşaklar, konut alanları, endüstri gelişmesi ve estetik
kontrol v.b.)

Sirkülerlere benzeyen diğer bir ulusal yönlendirme, Çevre Bakanlığının bölgesel


politikaya ilişkin yayınlarıdır. Bu yayınlar özlü ve bölgesel stratejilere kıyasla daha az
ayrıntılıdır. Bu yayınlar yerel yönetimler için bağlayıcı değilse de ulusal ve bölgesel
politikaları yansıtmaları açısından bir yönlendirme güçleri vardır.

Bu yönlendirici karar ve yayınların tümü, ulusal düzeyde iç tutarlılığı olan kapsamlı


bir arazi kullanım ve yapılaşma için geçerli bir politikayı oluşturamazlar. Burada ilke,
ulusal politikaların çok geniş ve çok genel bildirimler niteliğinde olmaları ve tekil
örneklerde yerel politikaların öne geçmesidir.

5.3.3 Sonuç

İmar planlarının hazırlanması, plan ve politikaların statüsü son yıllarda büyük


eleştiri hedefleri haline gelmiştir. 1968’den sonra 1947 imar planlama sistemi tamamen
değişmişti. Bu günlerde de yeni bir yasal çerçeve ile tekrar ele alınmaktadır.

Bu çerçevede tartışılan iki önemli nokta şudur:

5-22
(a) İmar planlarının içeriği. Bir görüşe göre planlar arazi kullanımının dar bir
yorumlanmasına indirgenmelidir. Diğer bir görüşe göre ise, daha geniş ve daha
kapsamlı bir yaklaşıma sahip olmalıdırlar.

(b) Yönetsel gecikmeler, planın hazırlanması ve onaylanmasının maliyeti, bu


bağlamda tekrarlanan halk katılımı, onaydan önce Çevre Bakanlığının
incelemeleri, yapısal plandaki politika bildirimlerin sayısı ve ayrıntı düzeyi,
yeniden ele alınacak konular arasında yeralmalıdır.

İmar planları kısa zamanda geçerliliklerini yitirmekte ve eskimektedir. Plan ve


denetim arasındaki belirsizliğin sebebi budur.

Diğer bir belirsizlik kaynağı ise, yapısal ve yerel planlar arasındaki sorumluluğun
belirsizliğidir. Bunların bir dizi halinde üretilmeleri, üreten otoritenin göreceli olması ve
yasal olmayan planların da kullanılması bu belirsizliği artırmaktadır. Diğer bir tartışma
konusu da ulusal ve bölgesel yönlendirmenin gerekli olup olmadığıdır. Yönlendirme
gerekli ise, hangi biçimde ve yapısal ve yerel planların ne denli üstünde bir otorite olması
gerektiği tartışılmaktadır.

Merkezi yönetimin görüşü ise sadece belde gelişmesi için tek bir plan üretmek
olup, bu planının belde meclisi tarafından onanması yönündedir. Buna ek olarak, ilçe
meclisince çıkarılacak bir bildirimin yapısal planın yerine geçmesi önerilmektedir.
Bölgesel yönlendirmenin de, gerektiği yerlerde merkezi yönetimce yapılması, buna karşın
imar denetimi ilişkisinin değiştirilmemesi de bu çerçevede savunulmaktadır.

5.4 JAPONYA'DAKİ İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA SİSTEMİ

5.4.1 Planlama Sistemi

Japonya’da ülke topraklarının toplumun sahip bulunduğu sınırlı bir kaynak olması,
planlama amaçları için toprak tahsisi konusunda ulusal ölçekte kurallar konulmasına yol
açmıştır. 1950 yılından beri, ulusal ekonomik kalkınma planlarının yanısıra ülkede dengeli
bir mekansal yapının gerçekleştirilmesine yönelik politika ve önlemleri içeren Ülke
Gelişme Planları (National Land Development Plans) hazırlanmaktadır. 1974 yılından
itibaren de bu planlara ek olarak Ulusal Arazi Kullanım Planlarının hazırlanması
öngörülmüştür (OECD, 1986). 1989 tarihli Temel Arsa Yasası (Basic Land Act) ise, arz-
talep dengesini sağlayarak, arsa fiyatlarını denetim altına almayı amaçlayan, arazi
kullanma ve arsa alım-satımı ile ilgili işlemlerde ulusal ve yerel hükümetlerin, özel
sektörün ve bireylerin sorumluluğunu belirleyen bir toprak anayasası niteliğindedir. Yasa
ile oluşturulan Arsa Politikaları Konseyi, Ülke Gelişme Planları ile ilgili politika ve ilkeleri
geliştirmekle sorumludur. 1990 yılında, bu yasaya dayanarak Bakanlar Kurulu kararı ile
çıkarılan Arsa Politikalarının Geliştirilmesi Konusundaki Çerçeve başlıklı belge tüm
planlama ve uygulama faaliyetlerini yönlendiren ilke ve araçları belirlemiştir (National
Report of Japan, 1996).

Japonya’da toprağın verimli kullanımı, afetlere karşı güvenlik ve afetler gibi


olağanüstü durumlarda kentsel fonksiyonların işlerlik düzeyinin arttırılması her kademede
hazırlanan planların en önemli boyutunu oluşturmaktadır.

5-23
5.4.2 Kurumsal Yapı ve Planlama Yetkileri

Ülke gelişme planları çerçevesinde Ulusal Arsa Kurumu (National Land Agency)
tarafından hazırlanan arazi kullanım planları, bölge planlarının ana çerçevesini oluşturur.
Ulusal Arsa Kurumu bünyesinde yer alan Deprem Bürosu afet zararlarının azaltılması
konusunda da çalışmalar yürütmektedir. Bölge planları, ülkenin ayrılmış olduğu 8 bölgenin
tümünü kapsar. Bunlardan üçü, aralarında Tokyo’nun da bulunduğu metropoliten
alanlardır. Japonya’da ülke yüzölçümünün %15’ini oluşturan 3 metropoliten bölgede
(merkezi Tokyo olan Tokaido, merkezi Osaka olan Kinki ve merkezi Nagoya olan Chubu
bölgesi) toplam nüfusun %50’si yaşamaktadır. Bu alanlardaki planlama ve yönetim
sistemleri, her biri için özel olarak çıkarılmış yasalar kapsamında ele alınmaktadır.

Japonya’da, iller ve belediyeler, merkezin sıkı gözetim ve denetimi altında olmakla


birlikte, aynı zamanda özerk yerel yönetim birimleridir. Yürütme organları olan valiler ve
belediye başkanları da, meclis üyeleri gibi seçimle işbaşına gelirler. Kentler ve kasabalar
için yetkili meclislerin hazırladığı planlar valinin, iller için hazırlanan planlar ise İmar
Bakanlığının onayı ile yürürlüğe girer.

İki ya da daha çok sayıdaki ili içine alacak kadar geniş alanlar için hazırlanacak
imar planları için yetkili kuruluşlar, İmar Bakanlığı ve ilgili kent ve kasabalardır. İmar
Bakanlığı, bu türdeki imar planlarını, valiliklerden gelen plan taslaklarını esas alarak
hazırlar. Üst kademedeki yönetimler tarafından hazırlanan planlar hakkında ilgili
belediyelerin görüşleri alınır.

İmar Bakanlığının, kent planlaması sürecinde önemli bir rol oynadığı göze çarpar.
İmar Bakanlığı bünyesindeki Kent Bürosu, İmar Yasasının uygulanmasında bir gözetim
işlevi gördüğü gibi, gereğinde kent planlarını onaylamak yetkisine de sahiptir. Ayrıca,
planlama araştırmalarında ve planların fiilen yapılmasında da, Bakanlık yerel yönetimlere
rehberlik eder. Bakanlığın Kent Bürosunda, Kent Planlaması adlı birimden başka, bir de,
Kentsel Politikalar birimi bulunur. Kentsel gelişme ve koruma planları arasındaki uyumun
sağlanması, kamu arazilerinin planlama amaçlarıyla kullanımı, kirlenmenin denetlenmesi
ve doğal afetlerden doğacak zararların önlenmesi gibi görevleri de bu birim üstlenmiştir.
Bakanlığa bağlı Merkezi Kent Planlama Kurulu (Central City Planning Council) bir
danışma organı niteliğindedir. İmar Yasasının, Bakanlığa vermiş olduğu inceleme,
araştırma ve görüşmeler yapma görevlerinin yerine getirilmesinde, kent planlamasını
ilgilendiren diğer önemli işlerde, Bakanlığa istişari görüş bildirir. İlgili bürokratik
kuruluşlara da tavsiyelerde bulunur. Kuruluş ve çalışma esaslarını, Bakanlar Kurulu
belirler. Aynı nitelikte bir Kurul da illerde valiye bağlı olarak Yerel Kent Planlama Kurulu
adı altında çalışır. İllerde kurulması gerekli bir diğer birim de Bina İnceleme Kurulu’dur.
Kurul, planlama ve imara ilişkin yetkilerin kullanılmasında ortaya çıkan sorunların
incelenmesi ve çözümü konusunda görevli olup, hukuk, ekonomi, kent planlaması,
mimarlık, halk sağlığı ve kamu yönetimi konularında geniş bilgi ve deneyim sahibi kişiler
arasından vali tarafından seçilen 7 üyeden oluşur. Bu kurula bir sonraki bölümde yeniden
döneceğiz.

5-24
5.4.3 Yerel Planların Hazırlanması

Yerel imar planları, nüfusu 10.000’in üzerindeki yerler ve çalışan nüfusunun


yarısından çoğu ticaret, sanayi ve diğer kentsel faaliyetlerde istihdam edilen yerleşmeler
için hazırlanır. Bu niteliklere 10 yıl içinde kavuşma olasılığı olan ve nüfusu 3000 kişinin
üzerinde bulunan yerler için de imar planı yapılabilir. Turistik yerler, yangın ve deprem
geçirmiş alanlar için minimum nüfus kriteri aranmaz.

İller ve belediyeler için hazırlanacak planlara ilişkin esaslar 1968 tarihli Kentsel
Planlama Yasası ile belirlenmiştir. Yasaya göre kentsel planların kapsayacağı alan birden
çok belediyeyi içerebildiği gibi, mevcut idari sınırlarla çakışmak zorunda değildir. Kentsel
planlama alanı, ilgili belediyelerin görüşlerini alarak vali tarafından saptanır ve İmar
Bakanlığınca onaylanır. Saptanan bu alanlar içindeki planlar yerel yönetimlerce hazırlanır
ve valilikçe onaylanır. Kentsel planlama alanları, kentsel gelişmenin özendirileceği alanlar
ve kentsel gelişmenin denetleneceği alanlara ayrılır. Afet tehlikesine maruz alanlar, değerli
tarım toprakları ve önemli doğal özellikleri bulunan yöreler kentsel gelişme alanlarına
dahil edilemez. Kentsel projeler bu plana göre gerçekleştirilir. Kentleşmesi özendirilecek
alanlarda, yangına karşı korunmuş ve yarı korunmuş (fireproof district/quasi fireproof
district) yörelerin; kentsel gelişmenin denetim altında tutulması öngörülmüş alanlarda ise,
kentsel afetlerden doğacak zararların giderilmesine yönelik özel iyileştirme önlemlerinin
alınacağı kent kesimlerinin (Urban disaster recovery promotion area) mutlaka gösterilmesi
gerekir.

Belediye tarafından hazırlanan planlar valinin onayı ile kesinleşir. Vali planı
onaylamadan önce, görüşülmek üzere Yerel Planlama Kuruluna sevk edebilir. Gerekli
görülürse, plana ilişkin görüşlerinin alınması için halka açık genel görüşmeler (public
hearings) yapılır. Kesinleşen planlarda değişiklik yapılmasına ancak zorunlu durumlarda
izin verilir. Ulusal çıkarları ilgilendiren konularda İmar Bakanlığı, valiliklere ve
belediyelere imar planları hazırlamak ya da bu planlarda değişiklik yapmak üzere
taleplerini valiler aracılığıyla iletebilir. Valiler ve belediye başkanları, haklı bir gerekçe
olmadıkça, bu buyruklara uymak zorundadırlar. Uymak istemedikleri takdirde, İmar
Yasasının 24. maddesi İmar Bakanına, Merkezi Kent Planlaması Kurulunun olurunu
aldıktan sonra gerekli işlemi res’en yapma yetkisini tanımaktadır.

5.4.4 Planların Uygulanması ve İmar Denetimi

Planların uygulanabilmesi için gerekli mali kaynaklar çeşitlidir: Devletin


yardımları, yerel yönetimlerin yetkili kurullarınca çıkarılan borç senetleri (tahvil ve
bonolar), arsa fonu, kentleşme fonu, kentleşme vergisi, harcamalara katılma payları ve özel
fonlar bunlardan başlıcalarıdır. Arsa Fonu, belediyelerce, kentlerin gelişme alanlarında arsa
edinebilmek için; Kentleşme Fonu ise, başka yerlere taşınmaları özendirilmek istenen
fabrikaların ve sanayi kuruluşlarının kent merkezinden uzaklaştırılmalarını sağlamak için
kullanılır.

Japonya’da kent planlarının uygulanmasının önemli bir aracı da, dilimizde “hamur”
ya da “arazi düzenlemesi” diye bilinen yasal bir yetki (land readjustment)'dir. Buna göre,
kentin belli bir kesiminde plan uyarınca gerçekleştirilmek istenen yol, park, otopark ve
öteki kent hizmetlerine ilişkin projeler uygulanırken, özel arsa sahipleri, topraklarından bir

5-25
bölümünü karşılıksız olarak belediyeye terk etmek zorundadır. Bu miktar, parsel
yüzölçümünün beşte biri ile dörtte biri arasında değişmektedir.

Bir arazi parçasının imarı işini üstlenenlerin iki kurala uymaları beklenir. Birincisi,
o yerin imarı için gerekli yol, su, kanal gibi altyapı ve öteki kamusal tesislerin sağlanması
zorunluluğudur. Öteki ise, kentleşmesi denetim altına alınmış olan alanlarda imara ilişkin
kısıtlayıcı kurallara uyma zorunluluğudur. İmar planlarının sınırları dışında bulunan
yerlerde, kentleşmenin özendirileceği alanlardaki 1000 metrekareden küçük yerlerde ve
plan sınırları içinde bulunmakla birlikte parselasyonu yapılmamış alanlardaki 3000
metrekareden küçük yerlerde, bu kurallar uygulanmamaktadır.

5.4.4.1 Afetlerden Korunma ve Planlama

Dünyadaki depremlerin %10’u Japonya’da meydana gelmektedir. Japon


kentlerindeki yüksek yoğunluklar, genelde ahşap yapı stokları, dar sokaklar, açık ve
yeşil alanların yetersiz oluşu gibi nedenler büyük depremler ve deprem sonrası
yangınlar karşısındaki hasar görebilirlikleri arttırmaktadır.
1968 Kentsel Planlama Yasası, semt (district) ölçeğinde de plan
hazırlanabilmesine olanak tanımaktadır. Bu tür planlama, o bölgede yaşayanların
gereksinimlerinin ve taleplerinin planlara daha kolay yansımasına imkan tanımaktadır.
Kentin alt bölgeleri için gerçekleştirilen uygulamalar arasında kentsel yenileme plan
ve projeleri önemli yer tutmaktadır.

Japonya’da kentsel yenileme projeleri Bina Standartları Yasası (1950), Arazi


Düzenleme Yasası (1954), Kentsel Yenileme Yasası (1969), Konut Alanlarını
İyileştirme Yasası (1974) çerçevesinde ele alınabilmektedir. Kentsel yenileme
projeleri, kişiler ve çeşitli kuruluşlar tarafından yürütülebileceği gibi, farklı türlerde
yenileme projeleri de uygulanabilmektedir. Bunların arasında 1980 yılında yangına
dayanıklı bina inşası, 1982 yılında ise kiralık ahşap konut mahallelerinin iyileştirilmesi
başlıkları altında iki tip yenileme projesi daha uygulamaya konmuştur. Birinci türde
planlama maliyetinin 1/ 3’ü ve yangına dayanıklı yapı maliyetinin 1/ 2’si; ikincisinde
ise planlama harcamalarının 1/ 2’si, yenileme maliyetinin (enkaz kaldırma, proje ve
ortak hizmetlerin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar) 1/ 3’ü , arsa maliyetinin 1/
2’si ve kiralık ahşap yapıların iyileştirilmesinin 1/ 2 ile 1/ 3’ü arasındaki oranlarda
düşük faizli ve uzun vadeli kredi sağlanması şeklinde uygulanan sübvansiyonlar
sağlanmaktadır. Yenileme projelerinin, o yörede oturan konut sahipleri ve
kiracılardan oluşan kentsel yenileme birlikleri tarafından uygulanması teşvik
edilmektedir.

Bir kentsel yenileme projesinin uygulanması için kriter, alandaki konutların


2/3’ünün yangın dayanıklılığının bulunmaması veya arazi kullanma biçiminin
değiştirilmesinin, alanın genel gelişmesine katkıda bulunacağının belirlenmesidir.
Japon kentlerinde, özellikle de metropoliten alanlardaki köhnemiş kentsel dokularda
kısmi yenileme (restorasyon) yerine, daha düzgün bir yerleşim düzenine olanak
sağlaması nedeniyle yıkıp, yeniden geliştirme (redevelopment) yöntemi uygun
bulunmaktadır. Böylece, yeni yol ağları, daha geniş açık ve yeşil alanlar, tahliye
yolları ve insanların afet durumunda güvenli olarak toplanmalarına imkan verecek
mekanlar oluşturulması sağlanmaktadır.

5-26
Çevre boyutunun yanısıra, afetlere karşı dayanıklılığın arttırılmasına yönelik
olarak geliştirilen bir diğer kentsel politika da kentlerde açık ve yeşil alanların
arttırılmasıdır. 1994 yılında hazırlanan Açık ve Yeşil Alan Master Planı, belediyelere
sistematik bir biçimde park ve yeşil alan düzenleme çalışmaları için yol gösterici bir
niteliğe sahiptir. Plan, yürüme mesafesindeki (ada içi parklar, mahalle parkları) ve
ulaşılabilir mesafelerdeki kent parkları, spor amaçlı parklar ve bölgesel parklar için
standartlar belirlemektedir. Kentsel parkların oluşturulması için gerekli olan arazi,
satın alma yoluyla sağlanabildiği gibi, arazi düzenlemesi yöntemiyle de elde
edilebilmektedir.

5.4.4.2 Tokyo Örneği

Tokyo'da 1970'li yılların ortalarından başlayarak, deprem riski olasılığı yüksek


alanlarda, boşaltma noktaları belirlenmiştir. Bunların sayısı, 1972'de 121, 1979'da 134,
1985'de 137, 1992'de 148 idi. Ayrıca, Tokyo Metropoliten Yönetimi, her beş yılda,
Metropoliten Deprem Afetlerini Önleme Planları hazırlamaktadır. 1973 yılında
hazırlanmasına başlanılan bu planlardan beşincisi, 1993'te yürürlüğe girmiştir.

Tokyo Metropoliten Yönetimi, 1971 yılında, Tokyo Metropoliten Yönetimi


Deprem Afeti Zararlarını Önleme Yönetmeliğini kabul etmiştir. Yedi bölümden oluşan bu
yönetmeliğin birinci bölümünde, belediye başkanlarının, yerel yönetimlerin, yurttaşların ve
işletmelerin sorumlulukları tanımlanmıştır. İkinci bölümde ise, her beş yılda bir yapılması
öngörülen, depremden zarar görme derecesine ilişkin tahminlerin uygulanmasına ve
afetlere karşı dayanıklılık özellikleri kazandırılmış kent planlamasının iyileştirilmesine
ilişkin kurallar vardır. Üçüncü bölümün konusu, yapıların çökmesinin önlenmesi, dördüncü
bölümün konusu, deprem yangınlarının önlenmesi, beşinci bölümün konusu ise, sığınak
sistemleridir. Afetlerden sonraki bilgi sistemleri altıncı, yurttaşların işbirliği ise yedinci
bölümün konularını oluşturmaktadır.

Deprem zararlarının azaltılması amacıyla Tokyo'da uygulanan başlıca kentsel


planlama projeleri şöylece özetlenebilir:

(a) Doğal afetlerden korunmuş bölgeciklerin geliştirilmesi: Kentin merkezi


kesimlerinde, 1975 yılında yapılan ve olası zarar kestirimlerine dayanan bir
incelemeden yola çıkılarak, birinci ve ikinci derecedeki riskli yörelerin daha
güvenli duruma getirilmesi için bir plan hazırlanmıştır. Buna göre, 1980'de,
yeni bir kentsel afet önleme projesi hazırlanmıştır. Proje, Doğal Afetlerden
Korunmuş Bölgeciklerin Geliştirilmesi adını taşımaktadır. Bu projenin başlıca
öğeleri; arazi kullanımıyla ilgili denetimler, yangınların önlenmesini
sağlayacak ana yolların yapımı ve iyileştirilmesi, ana yollar boyunca çevre
koşullarının iyileştirilmesi, yangınlara karşı dayanıklı yapı yapma programı ve
yangından korunmuş iskan alanları geliştirilmesine ilişkin örnek projedir.
Bütün bu araçlar kullanılarak, doğal afetlerden korunmuş bir iskan bölgesinin
oluşturulması öngörülmüştür. Bu alanın büyüklüğü, bir ilkokul ya da ortaokul
bölgesi büyüklüğünde olup, geniş yollarla, parklarla ve yangından
etkilenmeyen yapılarla çevrilmiş olması söz konusudur.

(b) Açık alanlar yaratılması ve varolanların genişletilmesi: Yukarıda sözü edilen


tehlikelere karşı korunmuş iskan alanları içinde, her mahallede afetlerden zarar
görmeyecek aktivitelerin geliştirilmesi programı hazırlanmıştır. Buna göre,

5-27
yalnız günlük gereksinmeler için park oluşturulması değil, aynı zamanda
parklardan afet zararlarının önlenmesi için de yararlanılması öngörülmüştür.

(c) Yerleşik alanların güvenliğinin sağlanması ve kentsel gelişmenin denetlenmesi:


Özellikle Tokyo'nun merkezinde yer alan ve deprem riski olasılığı en yüksek
bölgeciklerden biri olarak saptanmış bulunan Koto Ku'da kentsel yenileme ve
afetlerden korunma projeleri uygulanmaktadır. Başka semtler için de söz
konusu olan bu tür projelerin uygulanmasında özellikle "arazi düzenleme"
yönteminden geniş ölçüde yararlanılmakta olduğu dikkat çekmektedir. Bunun
yanısıra, çevrenin güvenliğini ve kentsel hizmetlerini yeterince sağlayabilmek
için, geniş çaptaki özel kentsel gelişme projeleri için, düzenleme ve
denetlemeyi güvenceye bağlayan önceden izin alınması sistemi getirilmiştir.
Örneğin, tehlikeli derecede eğimli alanlarda konut yapımı özel bir denetim
altında tutulmaktadır. Denetim altına alınan bu tür alanların büyüklüğü,
Tokyo'da 1989'da 23 bin hektara yakındır.

(d) Varolan yapıların sağlamlaştırılması ve yapı güvenliğinin sağlanması:


Yukarıda sözü edilen Bina Standartları Yasasına göre, her yapı, üzerinde
bulunduğu arsanın durumu, yapının güvenliği ve donanımı ve kullanım biçimi
açılarından sıkı bir denetim altında tutulur. Tokyo ve çevresinde, 1989'da
verilen yapı izni sayısı 69 bin olduğu halde, fiilen bunların ancak 67 bini inşa
edilebilmiştir. Büyük çaptaki yapıların sahipleri, bu yapıların yangına karşı
koruma önlemleriyle donatılmış olup olmadığı hususunda ilgili makamlara
bilgi vermekle yükümlüdürler. Özel yapıların yanı sıra kamu yapıları da olası
afet zararlarına karşı alınması zorunlu önlemler yönünden sıkı bir biçimde
denetlenirler. Özel yapılar için, belediye uyulması gereken ilkelerle ilgili bir
rehber hazırlamıştır. Sığınak yolları boyunca ve ticari merkezlerde yüksek
yapılardan düşmesi olası maddelerin yol açacağı tehlikeleri önlemek üzere,
1980-1988 yılları arasında, Tokyo'da 70 bin yapı denetlenmiş ve bu denetimin
sonucu olarak, gerekli iyileştirme ve sağlamlaştırma işlemleri
gerçekleştirilmiştir.

(e) Yangın söndürme hizmetinin iyileştirilmesi : Japonya'da depremlerin en çok


korkulan yönü, deprem sonrasındaki yangınlardır. Dolayısıyla, yapılaşmada
yangına karşı korunma önlemleri alınmasının yanı sıra, yangın söndürme örgüt
ve donanımının güçlendirilmesi de önem taşımaktadır. Salt Tokyo merkezinde,
1990 yılında, 12 bine yakın su tankı hizmete hazır durumdaydı. Bu konudaki
tüm araç ve gerecin sayısı ise 98 bini buluyordu. Yangın söndürme amacıyla,
bu ekiplerin kullanacağı yolların genişletilmesi ve açık alanlar bırakılması,
plancılara düşen görevlerden biridir.

5.4.4.3 İmar Denetimi

Kentlerin gelişme alanlarında yapı yapmak ve imar faaliyetlerinde bulunmak


isteyenlerin valiliklerden izin alması gerekir. İstisnai durumlarda, vali kentsel gelişmesi
denetlenecek alanlarda imar izni verebilir. Bu tür alanlarda imar izni, genellikle 20 hektarın
üzerindeki gelişme önerileri için, altyapının girişimci tarafından sağlanması koşuluyla
verilmektedir. Kentsel gelişmesi denetlenecek alanlardaki tarım, ormancılık ve balıkçılık
faaliyetleri için yapılacak yapılar ve bunlar ile ilgili konutlar için izin alınması
gerekmektedir.

5-28
Japonya’da imar ve yapı denetim sistemi Bina Standartları Yasası ile
tanımlanmıştır (UICB, 1990). Yasa, gerek tek bina ölçeğindeki, gerekse planlama
esaslarına ilişkin kuralları içermektedir. Yasanın planlama ile ilgili bölümü, daha önce
sözü edilen “kentsel planlama alanları”nda geçerlidir. Bu bölümde yeralan koşullar parsel-
yol ilişkisi, yapı yüksekliği, kütle ve geometrisi, bölgeleme esasları ve yangın afetine
maruz bölgelerdeki kısıtlamalara ilişkindir.

Yasanın genel yönetiminden sorumlu en üst kuruluş İmar Bakanlığıdır. Ancak,


uygulamadan asıl sorumlu birimler valiliklerdir. Vali, yapı iznine tabi olan alanları belirler
ve yasa uyarınca yürütülen işlemleri denetler. Yasanın uygulaması ile ilgili işlemler Bina
Sorumlusu ve Bina Müfettişi tarafından yürütülür. Bina Standartları Yasasının uygulaması
ile ilgili daha ayrıntılı bilgi 6. Bölümde verilmektedir.

5.4.5 Sonuç

Japonya’da mekansal politikaların temel hedeflerinden birisi arsa fiyatlarının


dengelenmesi, diğeri ise afet zararlarının azaltılmasıdır. Bu iki konu her düzeydeki
planlama sürecinin entegre bir parçası olarak ele alınmaktadır. Plansızmış gibi görünen,
bununla birlikte merkezden planlı ekonomiler kadar disiplinli olan liberal bir ekonomide,
kentleşme ve kentlerin gelişmesi Japonlar tarafından çok disiplinli bir plan anlayışı ile
yönlendirilmektedir.

5.5 AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NDEKİ İMAR PLANLAMA VE


UYGULAMA SİSTEMİ

5.5.1 Genel Giriş


Halihazırda yürürlükte olan sisteme göre, federal bir devlet yapısına sahip olan
Amerika Birleşik Devletleri’nde afet zararlarının arazi planlaması politikaları ile
azaltılması yerel yönetimlerin sorumluluğundadır. Buna rağmen federal, eyalet ve bölgesel
yönetim (belediye birlikleri gibi) kademelerinde alınan kararların ve planların bu
sorumluluğun yerine getirilmesinde büyük etkileri vardır, çünkü üst seviyelerdeki genel
politika kararları ister istemez yerel boyutlarda kendini göstermektedir. Üstelik yerel
yönetimler gittikçe artan ölçülerde bu tür sorumluluklarını yerine getirmek için federal
veya eyalet fonlarına ihtiyaç göstermektedir. Bu kısımda verilecek olan bilgiler federal
yapının tarifinden sonra özellikle deprem tehlikesine maruz bir eyalet olan California,
bölgesel ölçekte ise San Francisco körfezi yöresine ilişkin bilgilerdir.

5.5. 2 Federal Programlar

ABD Federal hükümeti anayasanın kendisine yüklediği ödevler çerçevesinde ülkenin


vatandaşlarının sağlığını, güvenliğini ve refahını temin etmekle görevlidir. Afet riskinden
doğan zararların giderilmesi için Federal hükümetin eyalet veya yerel yönetimlere yaptığı
yardımlar bu zararların azaltılması için geliştirilen politikaların da temelini meydana
getirmiştir. Özellikle Batı sahillerindeki deprem zararları zaman içinde hızlı bir artış
göstermiştir. 1971’de Los Angeles’in yakınlarındaki San Fernando’da meydana gelen
depremin zararlarının tazmini Federal hükümetin direkt yardım ve hibe şeklinde 500

5-29
milyon dolar katkısını gerektirmişti. Buna karşılık 1989’daki Loma Prieta ve l994’teki
Northridge depremlerinde uğranılan zarar bunun sırasıyla 10 ve 50 misli olmuştur. San
Fernando depremi, zararların azaltılmasına yönelik teknolojik araştırmaları koordine
edecek yeni bir kanun çıkarılması ile sonuçlanmıştır (National Earthquake Hazards
Reduction Program). Federal katkının yönetilmesi ise karmaşık bir biçimde US Geological
Survey (İçişleri Bakanlığına bağlı, ülkemizdeki MTA’ya benzeyen ve genel müdürlük
seviyesinde bir yapı), (önceleri) National Oceanic and Atmospheric Administration
(NOAA) ve (sonraları) Federal Emergency Management Agency, FEMA (doğrudan
başkana bağlı, Türkiye’deki Afet İşleri Genel Müdürlüğüne benzeyen bir çeşit
müsteşarlık), ve National Science Foundation, NSF (TÜBiTAK benzeri) ve bunların ihdas
ettiği farklı isimdeki programlar vasıtasıyla olur. USGS, arazi kullanma amaçları için
kullanmak üzere pilot çalışmalar yapmıştır. Bunların en iyi bilinen örneği San Francisco
körfezi bölgesindeki etüttür. Başka bölgeler de bulunmaktadır (örnek olarak, Pittsburgh
metropoliten bölgesi, Washington-Baltimore bölgesi, Washington eyaletinde Puget Sound
yöresi sayılabilir).

NSF, üniversite, araştırma kuruluşları ve ticarı şirketlere kendi belirlediği öncelik


ve konularda araştırma yapmaları için maddi destek sağlar. NOAA kıyı yörelerinde
deprem dalgalarının yolaçabileceği zararların azaltılması için ikaz sistemi kurmakla
yükümlüdür. FEMA, isimleri Civil Defense Preparedness Agency ve Disaster Assistance
Administration olan iki farklı kuruluşun birleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Son yıllarda
afet zararlarının azaltılması konusunda gittikçe artan bir önem kazanmıştır. ABD devlet
yapısı incelendiğinde ülkemizle iki önemli fark göze çarpmaktadır. Sadece afetlerle değil,
herhangi bir bağlamda tesis edilen kuruluşlar belirli fasılalarda kritik değerlendirmeden
geçirilmekte, tıpkı bir şirket yönetiminde olduğu gibi verimin artmasını sağlayacak bütün
tedbirler alınmaktadır. İkinci fark, teknolojik-politik karar verme mekanizmalarının
sonunda ortaya çıkan imar planlama ve arazi kullanmayı yönlendirici kararların mutlaka
bir çevre etki değerlendirmesinin yapılmasının gerekmesidir. Bir bakanlık olan
Department of Housing and Urban Development (HUD) önceleri “Comprehensive
Planning Assistance Program” çerçevesinde şehir ve belde belediyeleri ile metropoliten,
bölgesel ve eyalet yönetimlerine planlama yapmaları için destek sağlarken son yıllarda alt
gelir grupları için sadece kentsel konut ihtiyacının karşılanmasında nazım rol oynayan bir
finans kuruluşu haline gelmiştir. HUD, yapı denetimi açısından “Minimum Property
Standards” adlı kendilerinin finansman imkanlarından faydalanmak isteyen kimselerin
uymakla yükümlü olduğu ek yapım şartlarını hazırlamıştır.

Afet zararlarının azaltılmasında sigorta mekanizmalarının devreye girmesi güç


görünmektedir. Mesela, San Fernando depremi sonrasında sadece 46 milyon dolarlık bir
meblağ sigortalı idi. Loma Prieta ve Northridge sonrasında ise oran fazla değişmemiş,
buna karşı zarar miktarının artması sonucu özel sigorta şirketleri artık deprem poliçesi
satmaz olmuşlardır. Eyalet seviyesinde bir sigorta programı ihdas edilmek istenmiş ise de
bunun muafiyet sınırının fazla olması cazibesini azaltmıştır.

5.5.3 Eyalet Örneği: California

USGS, deprem tehlikesinin belirlenmesini temin için belki de en yoğun


çalışmalarını bu eyalette gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalar ve üniversitelerde yapılan
onlara paralel olan benzerleri dünyadaki deprem mühendisliğini şekillendiren adımlar
olmuştur. Eyalet parlamentosu seviyesinde 1930’lu yıllardan beri geçirilen bir çok kanun

5-30
deprem zararlarının azaltılmasında örnek teşkil etmiştir. 1933 Long Beach depremi
sonrasında kanunlaşan Field Act, okul binalarının inşasında gözetilecek standartları
koymuş, Riley Act diye anılan kanun ise resmi binalarla önemli yapıların deprem
güvenlikleri konusunda bazı hükümler getirmiştir. Bunlar aynı zamanda dünyadaki deprem
şartnamelerinin öncüsü olarak kabul edilir. 1964 Alaska depremi sonrasında ise California
eyaletinde Valilik Deprem Konseyi (Governor’s Earthquake Council) ve California
Seismic Safety Commission (SSC) kurulmuştur. SSC’nin 17 üyesi arasında jeologlar, yapı
ve inşaat mühendisleri, mimarlar, plancılar, yerel yönetim temsilcileri, üniversite
mensupları ve seçilmiş eyalet temsilcileri bulunur. Komisyonun sorumlulukları arasında
şunlar bulunur:

(a) Kamu ve özel sektörde gözetilecek deprem güvenliğiyle ilgili hedef ve


öncelikleri belirlemek,

(b) Eyalet hükümetinde yeralan kuruluşlardan deprem güvenliğini artıracak


tedbirleri yürürlüğe koymalarını istemek,

(c) Eyalet organları, yerel yönetim organları ve özel sektör kuruluşlarına


deprem tehlikesini azaltıcı tedbirleri duyurmak ve tavsiye etmek,

(d) Bilgi toplamak, tahlil etmek ve ilgililere duyurmak,

(e) Araştırmaları teşvik etmek,

(f) Deprem sonrası imar çalışmalarını incelemek,

(g) Şartnamelerin ve kararların uygulanmasını sağlayacak teknik personelin


eğitimini belirlemek,

(h) Eyalet hükümetinin bütün seviyelerinde deprem zararlarını azaltacak


çalışmaları koordine etmek,

(i) Yukarıdaki hedefleri gerçekleştirmek için gerekli görülen bütün özel veya
resmi kuruluşlarla işbirliği yapmak.

California Division of Mines and Geology (CDMG), kaba hatları ile eyalet için bir
USG görevi yapar. Başında eyalet jeoloğu (State Geologist) diye adlandırılan bir görevli
bulunur. CDMG’nin bir görevi de Alquist-Priolo Deprem Faylarını Bölgeleme Kanununu
uygulamaktır (Ek 11). En önemli başarıları arasında California Eyaleti Kentsel Jeoloji
Nazım Planını hazırlamış olmasıdır. Bu plan eyaletteki bütün beldelerde imar
planlamasında gözetilecek jeolojik kriterleri ortaya koymuştur. Bu kriterler uzay
teknolojisi, coğrafi bilgi sistemleri, v.b. ileri tekniklerden yararlanılarak revize edilir.

California Field yasası, Eyalet Mimarlık ve İnşaat Ofisi (State Office of


Architecture and Construction, OAC) tarafından uygulatılır. Bu yasanın kabul edildiği
1933 yılından beri hiçbir resmi okulda depremden ötürü göçme ve cankaybı meydana
gelmemiştir. Eyaletteki inşaatlardaki deprem güvenliği için asgari şartlar Uniform
Building Code tarafından konulan şartlardır. Yerel yönetimler bunun ötesinde hükümler
koyma yetkisine sahiptir.

5-31
California’daki barajların güvenliği, Department of Water Resources (DWR),
ulaşım sistemlerinin güvenliği, California Department of Transportation (CalTrans),
deprem afeti sonrası acil kurtarma ve yardım işleri de Office of Emergency Services (OES)
tarafından üstlenilmiştir. OES, bizdeki uygulamaya benzer bir biçimde, ilgili Federal
yasanın emrettiği şekilde eyalet için acil kurtarma ve yardım planları hazırlar.

ABD’de birçok eyalet yerel yönetim birimlerine imar planlama ve denetleme


görevini vermiştir. California’da ise eyalet yasası gereğince bütün belediyeler ve beldeler
(county, 400,000 km2 California’da 58 kadar belde vardır) içinde şu başlıklara yer veren
bir genel plan hazırlamak zorundadır: arazi kullanımı, trafik, konut, çevre ve tabiat
koruması, açık alanlar, deprem güvenliği, gürültü, manzaralı otoyollar ve genel güvenlik.
Yasa ayrıca bütün bölgeleme ve parselasyonun genel plana uygun olmasını şart koşar.
Bunun ihlali halinde ise eyalet adalet bakanı, eyalette oturan bir kimse, veya herhangi bir
mal sahibi ilgili belediye veya beldeyi dava etme hakkına sahiptir.

5.5.4 Yerel Örnek: San Francisco Körfezi Bölgesi

San Francisco körfezini çevreleyen yoğun nüfusa sahip dokuz beldede yüksek
derecede deprem tehlikesi mevcuttur. USGS’in de bu yörede bir bölge teşkilatının
bulunması, 1857, 1906 ve 1989’da meydana gelen önemli depremlerin de henüz kolektif
hafızalardan çıkmamış olması bölgenin arazi kullanma ve imar planlama kararlarında afet
faktörünün gözönüne alındığı öncü yerlerden birisi olmasına yolaçmıştır. Birden fazla
beldede imar planlaması ve buna ilişkin konularda yetki sahibi olan yerel kuruluşların kısa
bir görev tarifi aşağıda verilmektedir.

5.5.4.1 Körfez Bölgesi Yönetimleri Birliği (Association of Bay Area Governments ABAG)

ABAG, San Francisco Körfezi bölgesindeki bütün belediyeleri içine alacak


şekilde genel planlama yetkisi ile donatılmış tek kuruluştur. Bölge ölçeğindeki
problemlere uygun çözümler getirmek amacıyla şehir ve belde belediyelerinin gönüllü
birleşmesiyle 1961 yılında kurulmuştur. ABAG, kurulduğu tarihten beri “kritik alan” diye
adlandırdığı deprem kaygısını planlama faaliyetine yansıtmıştır. Kabul edilen politikaya
göre bilinen fay çizgilerine 15 m mesafede olan, deprem şiddetini artıracak jeolojik yapıya
sahip bulunan veya sıvılaşma potansiyelli arsalar öncelikli veya yoğun imara konu
edilemez. Ayrıca kritik tesislerin de bu gibi alanlarda inşasına izin verilmez. ABAG, yetki
kapsamındaki belediyelerce uygulanması amacıyla tehlikelerin değerlendirmesine ışık
tutacak kılavuz belgeler hazırlatmıştır, (ABAG, 1975). Bu kuruluş gerçek anlamada kamu
hizmeti gören bir yapıya sahip olduğunu, Internet üzerinde açtığı genel bilgi kaynakları ile
ispatlamaktadır. Örnek vermek gerekirse yeni bir mülk edinmek isteyen herkes posta alan
kodu vererek almayı düşündüğü arsadaki deprem parametrelerini okuyabilme imkanına
sahiptir.

5.5.4.2 San Francisco Körfezi Koruma ve İmar Komisyonu (San Francisco Bay
Conservation and Development Commission, BCDC)

Eyalet meclisi tarafından kurulan BCDC özellikle körfez kıyı kesimi için tabiatı
koruma ve imar planları yapma yetkisine sahiptir. Hernekadar ilgili belediyeler kendi
alanlarında ruhsat verme yetkisini ellerinde tutarlarsa da BCDC bu kararları veto edebilir.

5-32
5.5.4.3 California Kıyı Bölgesi Koruma Komisyonu (California Coastal Zone Conservation
Commission, CCZCC)

Eyalet ölçeğinde kıyı bölgesi yönetimine bir disiplin getirmek amacıyla 1972
senesinde eyalet parlamentosunca vücuda geirilmiştir. Buna bağlı altı adet alt komisyon
vardır. Sağlamayı amaçladığı hedefler arasında “yüksek jeolojik, su baskını ya da yangın
tehlikesi olan yerlerde imar faaliyetini denetleyerek bu tehlikeleri azaltmak” sayılmaktadır.

5.5.4.4 Metropoliten Ulaşım Komisyonu (Metropolitan Transportation Commission, MTC)

MTC, bölgesel ulaşım kurumları arasında koordinasyonu sağlamak üzere tesis


edilmiştir. Körfez üzerindeki köprüler, birden fazla beldeye hizmet götüren ayrıcalıklı
geçiş hakkına sahip ulaşım şebekeleri, ve eyalet ulaşım sistemi bu kuruluşun münhasıran
izinini almak zorundadır.

5.5.5 Arazi Kullanma Planlaması ve Deprem Güvenliği

California’da deprem güvenliğinin rasyonel arazi kullanma planlarıyla artırılması


yerel yönetimlerin sorumluluğu biçiminde algılanmaktadır. Zaten acil durum halinde
asayiş, itfaiye, bayındırlık ve diğer kamu hizmetleri yerel yönetimler tarafından sağlanır.
Öncelikle ABAG, yerel belediyelere arazi kullanma kararlarına esas olması amacıyla örnek
planlar ve açıklama kitapları sağlamaktadır. Planlama ve buna arkaplan oluşturan etütler
özel firmalara ihale edilir, bunların raporları hem kuruluşların kendi bünyesi içinde hem de
onlarca angaje edilen müşavirlerce değerlendirilip yönlendirilir. ABD bir bilgi toplumu
haline gelmiş bir ülkedir, onun için bilim ve teknolojinin elverdiği en geniş ölçüde
planların gerçekleştirilmesi imkanı bulunmaktadır. Mikrobölge ölçeğinde afet faktörünün
ön plana çıktığı imar planlarının hazırlanması için yasal çerçeve de mevcut olduğundan
beldeler bu hedefi sağlayabilme şansına sahiptir. Silikon Vadisi diye anılan bölgeyi de
içine alan San Jose şehri Genel İmar Planı 1975 yılında deprem güvenliği boyutunu içeren
plan olmuştur.

5.5.6 Sonuç

California’da deprem güvenliğinin imar planlamasında direkt olarak gözönüne


alınması 1971 San Fernando depremi sonrasında olmuş, buna öncelik veren beldelerin ne
ölçüde başarılı olabildikleri 1989 ve 1994 depremlerinde kanıtlanmıştır. Eyalet meclisinin
yurttaşların korunması amacıyla geliştirdiği yasal çerçeve gittikçe artan bir yoğunlukta
uygulama alanı kazanmıştır. Bunda en az yasal mevzuat kadar yasalara uyma geleneğinin
toplumda yer etmiş olması, bireylerin kendi haklarına sahip çıkması ve her şeyi merkezi bir
otoriteden bekleme alışkanlığının insanlarda bulunmaması rol oynamış görünmektedir.
İlgi çekebilecek bir gözlem şudur: ABD'de de aslında imar mevzuatı ve uygulaması yoğun
bir bürokratik denetleme ve özel kişi/yönetim dengelerinin kabul edilmiş hukuk kuralları
içinde yürütülmesi şeklinde gelişmektedir. Ancak hukuk sistemi ile özel ve toplumsal
çıkarların kimsenin aşırı fedakarlık yapmasına gerek kalmayacak şekilde oturmuş olması
bürokratik hantallığı önemli ölçüde gidermektedir.

5-33
5.6 AVRUPA BİRLİĞİ'NİN PLANLAMA SİSTEMLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

5.6.1 Genel Giriş

Avrupa Birliği Topluluğu ilk kez 1990'lı yılların başlangıcında üye ülkelerin
izlediği mekansal politika ve planlamanın Avrupa'nın entegrasyon süreci içindeki önemli
rolünü açık bir biçimde dile getirmiştir. 1991 ve 1994 yıllarında yayınlanan Europe 2000
ve Europe 2000+ belgeleri planlamanın ve üye ülkeler arasında bu konudaki işbirliğinin
önemini vurgulamaktaydı.

Birliğin farklı sektörlerde benimsediği politikalar ve kabul ettiği direktifler v.b.


diğer mevzuat, zaten belli bir süreden beri üye ülkelerin mekansal planlama ve gelişme
politikalarının yönlendirilmesinde etkili olmaktaydı. Ortak Tarım Politikası, Tek Pazar,
turizm ve enerji alanındaki Birlik politikaları ulusal planlama sistemlerini dolaylı olarak
etkilemektedir. Ancak ülkelerin planlama sistemleri üzerindeki daha doğrudan ve ağırlıklı
etkinin, Birliğin "çevre koruma" ve Yapısal ve Uyum Fonlarıyla desteklenen "bölgesel
gelişme" politikalarının uygulamasından kaynaklandığı söylenebilir.

5.6.2 Çevre Yönetimi

1985 tarihli Çevresel Etki Değerlendirme Direktifi, ulusal arazi kullanma


politikalarının bu direktife göre uyarlanmasını zorunlu kılmıştır. Örneğin, Danimarka,
İrlanda ve İngiltere çevresel etki değerlendirme yaklaşımını mevcut planlama yasalarına
entegre etmişlerdir. Finlandiya, Yunanistan, İtalya ve Fransa'da ise ÇED, yapı izni sistemi
ile ilişkilendirilen ayrı bir işlem olarak kabul edilmektedir.

Çevre korumaya ilişkin diğer Birlik mevzuatı ve "sürdürülebilirlik" kavramı ulusal


gelişme politikalarının oluşturulmasında ve yapılaşma taleplerinin değerlendirilmesinde
öncelikli konu olarak dikkate alınmaktadır. Ayrıca, çevre sorunlarının yerel, bölgesel ve
ulusal sınırlarla kısıtlı olmaması, planlamada fonksiyonel alan tanımlarını yeniden
gündeme getirmiş, havza ölçeğinde ve sınırlaraşırı planlama gibi farklı stratejilerin
uygulanmasını yaygınlaştırmıştır.

5.6.3 Bölgesel Gelişme Politikaları

Avrupa'nın bütünleştirilmesi sürecinin karşısındaki en önemli engellerden biri


Avrupa'nın çeşitli bölgeleri arasında gelişmişlik açısından farklılıklar bulunmasıdır. Birlik
bu durumu, bölgesel politika ilke ve önceliklerini saptamak ve bunun uygulanması için
gerekli mali araçları geliştirmek suretiyle dengelemeye çalışmıştır. Birliğin bölgesel
politikasının iki temel hedefi vardır. Bunlardan birincisi tarihsel veya coğrafi nedenlerle
sanayileşmesi, gelir düzeyi ve altyapısı yetersiz bölgeler ile, eskiden önemli sanayi
merkezleri iken, teknolojilerinin geriliği, maliyetlerinin yüksekliği veya değişen talep
koşullarına uyum sağlayamamaları nedeniyle gerileyen demir-çelik, tekstil, gemi yapımı
gibi sanayilerin yoğunlaştığı bölgelerin sorunlarını azaltmak; ikincisi ise Birliğin tarım,
ulaşım, çevre, enerji gibi diğer politikaları çerçevesinde uyguladığı önlemlerden veya

5-34
dünya ekonomisindeki değişikliklerden doğabilecek yeni bölgesel sorunları önleyecek ve
entegrasyon sürecini güçlendirecek önlemleri uygulamaya koymaktır. Birlik, bu amaçlar
için Avrupa Bölgesel Gelişme Fonu, Avrupa Sosyal Fonu ve Avrupa Tarımsal
Yönlendirme ve Garanti Fonunu kullanır. 24 Haziran 1988 tarihli ve 2025/88 sayılı Birlik
(Topluluk) Tüzüğü, fonların kullanma usullerini ve topluluk destek çerçevesinin
(community support framework) esaslarını belirlemektedir. Kapsamlı bir bölge politikası
yaklaşımı, bölgesel ekonomilerin ve bunların gelişiminin dikkatli bir analizinin ve
değerlendirmesinin yapılmasını gerektirmektedir. Ayrıca, üye ülkelerin bölgesel gelişme
politikalarının birbirleri ve Birlik amaçları ile koordinasyonu da gereklidir. Koordinasyon
çalışmalarında kullanılan temel dökümanlar, üye ülkelerin Birliğin bu amaca dönük
fonlarından yararlanmak amacıyla hazırladıkları bölgesel gelişme plan ve programlarıdır.
Bu plan/programlar, bölgenin gelişme hedeflerini, önceliklerini ve uygulama araçlarını
belirler. Ülkeler, bu programları Komisyona gönderirken ayrıca bütün ülkeyi ilgilendiren
altyapı yatırımlarının bölgesel dağılımına ilişkin bilgileri de iletirler (Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, 1989). Birliğin yardımının sağlanması halinde, bu fonların ne amaçla
kullanılacağının belirtilmesi gerekmektedir. Birlik, fonların etkin kullanımını garanti etmek
üzere fonların verildiği bölge/ülkelerdeki gelişmeleri ve plan uygulamalarını sürekli olarak
izler ve fonların tahsisinden önceki durum ile kıyaslar.

Birliğin bölgesel politikası ve bu amaçla kullanılan fonlar üye ülkelerin planlama


sistemlerinin yeniden yapılandırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, İrlanda
yapısal fonlardan sağlanan kaynakların etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak üzere 8
bölge yönetimi oluşturmuştur. Merkezi yönetimin ve bölgedeki yerel yönetimlerin
temsilcilerinden oluşan bu kuruluşlar, ilgili yerel yönetimlerin planlama çalışmaları ile
fonların kullanımının koordinasyonundan sorumludur. Ayrıca, fon programları ile aynı
dönemi kapsayan yeni Ulusal Kalkınma Planı, 2000 yılına kadar önemli yatırım ve
gelişmelere ilişkin öncelikleri mekansal boyutları ile belirlemektedir. Yunanistanda da
topluluk destek çerçevesi kapsamında bir bölge gelişme planı hazırlanmıştır (European
Union, 1997).

5.6.4 Stratejik Planlama

Avrupa entegrasyon sürecinin bir diğer etkisi de ulusal ve bölgesel düzeylerdeki


stratejik planlamanın öneminin artmasında gözlenmektedir. Bu planlar genelde sosyal ve
ekonomik politikaların fiziksel etkilerini belirleyen, merkezi ve/veya bölgesel yönetimlerin
politika önceliklerini yansıtarak, arazi kullanımının genel hedef, ilke ve stratejilerini
tanımlayan araçlardır.

Üye ülkeler arasında sadece Danimarka ve Hollanda'da ulusal fiziki plan


hazırlanırken, diğer ülkeler daha genel nitelikteki politika araçlarından yararlanmaktadır.
Bu araçlar, ülkenin sosyo-ekonomik kalkınma hedeflerine yönelik olmakla birlikte, genel
bir mekansal çerçeve de sağlayan planlar (Fransa'da 1995 yasası uyarınca halen ilk kez
hazırlanmakta olan ulusal plan) olabileceği gibi, İngiltere, Almanya, Avusturya ve İtalya
örneklerinde olduğu gibi merkezi/federal hükümetlerin yönlendirici politika belgeleri
niteliğini de taşıyabilir. Üye ülkeler arasında sadece Belçika'da merkezi hükümetin
mekansal planlama konusunda herhangi bir yetkisi yoktur. Avusturya'da da benzer bir
durum mevcut olmakla birlikte, ulusal düzeyde hükümet ve eyaletlerin oluşturduğu bir
"Ortak Forum" mekansal politikaları geliştirir. Diğer yandan ulusal sektörel planları da
(Finlandiya'da kıyı alanları programları, İspanya, Almanya ve Fransa'da altyapı master

5-35
planları İtalya'da ekolojik planlar v.b.)stratejik nitelikli planlar olarak kabul etmek
mümkündür.

Ulusal düzeyde stratejik planlamanın gerekli altyapısını oluşturmak üzere bir çok
ülke sektörel entegrasyona önem vermektedir. Bu amaçla bazı ülkeler Bakanlıklararası
Koordinasyon Komiteleri oluşturmaktadır. Hollanda'da ilgili bakanlık temsilcilerinden
oluşan Fiziki Planlama Komitesi, sadece bu bakanlıkların faaliyetlerinin
koordinasyonundan değil, aynı zamanda mekansal politikaların geliştirilmesinden de
sorumludur. Komitenin hazırladığı en son rapor (Dördüncü Fiziki Planlama Raporu) kırsal
kalkınma ve büyük ölçekli yapılaşmaların yerseçimi ile ilgili politikaları içermektedir.
Fransa ve Portekiz'de de bu tür yüksek düzeyli koordinasyon komiteleri mevcuttur.

Bölgesel düzeydeki planlar ise merkezi yönetim veya bölge yönetimleri tarafından
hazırlanmaktadır. Bazen yerel yönetimler arasındaki örgütlenmeler yoluyla bu tür planların
hazırlandığı da görülmektedir (Örneğin Finlandiya, Avusturya, Hollanda).

Fransa, İrlanda, Yunanistan ve İspanya'da bölge planlarının hazırlanması


öngörülmekteyse de, uygulamada planlar ya hazırlanmamakta ya da sadece belli bölgeler
için yapılmaktadır. Avusturya ve Almanya'da hem bölge, hem altbölge ölçeğinde stratejik
planlar üretilmektedir. Lüksemburg'da ise ülkenin küçük olması nedeniyle ulusal, bölgesel
ve sektörel düzeyde ekonomik ve mekansal hedefleri belirleyen üç aşamalı bir plan
(programme directeur) merkezi yönetim tarafından yapılır.

Ülkelerin hemen hepsi metropoliten bölgeler için stratejik planlar hazırlamaktadır.


Örneğin Yunanistan'da şimdiye kadar topluluk destek çerçevesinin dışında bölge planı
hazırlanmamışken, ülkedeki iki metropoliten bölgenin de planı yapılmıştır. Hollanda,
İtalya ve Fransa'da metropoliten bölge planları ilgili yerel yönetimlerin oluşturdukları
planlama birlikleri tarafından hazırlanmaktadır.

Ülkelerin çoğu, bölgesel düzeyde gerek sektörlerarası yatay, gerekse


yönetimlerarası dikey koordinasyonu sağlamak üzere çeşitli mekanizmalar kullanmaktadır.
Fransa'da Vali ve merkezi yönetimin taşra kuruluşları, Yunanistan'da Bölge Genel
Sekreteri, İngiltere'de Bölgesel Bürolar, Portekiz'de Bölgesel Koordinasyon Komitesi
merkezi yönetimin yerel uzantıları olup,yerel yönetimlerle yakın işbirliği içinde bölgesel
politikaları oluştururlar. İsveç, Almanya, Lüksemburg ve Avusturya'da da benzer
koordinasyon mekanizmaları mevcuttur. Bu kuruluşlar genelde altyapı, ekonomik
kalkınma, kentsel canlandırma amaçlı kaynak sağlama, yerel yönetimlerin hazırladıkları
planların denetimi ve bazı durumlarda bu yönetimler adına plan hazırlama gibi
fonksiyonları da üstlenmektedir.

5.6.5 Sınırlarötesi Planlama

Avrupa Birliği içindeki belediyeler, bölge yönetimleri ve ulusal hükümetler


planlama alanında sınır ötesi işbirliğinin önemini uzun bir süreden beri kavramış ve bu
yönde ortak çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Bu amaçla farklı ülkeleri kapsayan ortak
çalışma grubu veya komiteler oluşturulmuştur. Bu tür ortak planlama çabaları Avrupa
Birliği'nin INTERREG ve TERRA adı verilen programları çerçevesinde
desteklenmektedir.

5-36
5.6.6 Sonuç

Avrupa Birliği'nin üye ülkelerin planlama sistemleri üzerinde önemli bir etkisi
olduğu açıktır. Avrupa entegrasyon süreci, stratejik planlamaya verilen önemi arttırmış ve
planlama organizasyonunu yönlendirmiştir. Ancak bu durum, ortak amaçlara ulaşmak için
kullanılan planlama araçlarının ülkeler arasında tekdüzeleştirilmesini gerekli kılmamıştır.
Ülkeler, çeşitli seçenekler arasında kendi yapılarına en uygun araçları kullanarak planlama
sistemlerini geliştirmektedir.

5.7 ÖZET, DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Bu bölümde Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya'daki imar planlama ve


uygulama sistemleri plan yapım ve onama süreçleri, planlamaya ilişkin örgütsel yapı, farklı
plan kademeleri arasındaki bağlantılar, planlama ve uygulama ile ilgili yönetsel kararlara
itiraz yöntemleri ve yasalara ve plana aykırı yapılaşmalara karşı uygulanan yaptırımlar
açısından ayrı ayrı incelenmiştir. Ayrıca Avrupa Birliği şemsiyesi altında sürdürülen
entegrasyon sürecinin üye ülkelerdeki planlama yaklaşımları ve araçları üzerindeki etkisi
de değerlendirilmiştir (İş Tanımı 3.1). Bu altkısımda tekrarlardan kaçınmak üzere Avrupa
Birliği üyesi ülkeler tek tek ele alınmamış, uygulamalarla ilgili olarak çeşitli ülkelerden
(yukarıdaki üye ülkelere ek olarak Avusturya, Danimarka, Finlandiya, Yunanistan, İtalya,
Hollanda, Lüksemburg, İrlanda) örnekler verilmesi yoluna gidilmiştir.

Bu bölüm, ayrıca Japonya ve Amerika Birleşik Devletlerinde ve daha sınırlı olarak


da Fransa'da imar mevzuatı kapsamında yeralan afet zararlarının azaltılmasına yönelik
teknik önlemleri, örgütlenme modellerini, yöntem ve araçlarını incelemektedir. Bu
kapsamda Tokyo ve San Fransisco Körfezi Bölgesi örnekleri incelemeye dahil edilmiştir
Son olarak, yapılan inceleme sonuçları ülkemizde kullanılabilecek esaslar açısından
değerlendirilmiştir(İş Tanımı 3.2, 3.3).

5.7.1 İmar Planlama ve Uygulama

Ülke incelemelerinden ortaya çıkan sonuçlar aşağıda özetlenmektedir:

(a) Planlama bütünlüğünün sağlanabilmesi amacıyla her düzeydeki stratejik planlama


giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Ülkelerin kullandığı stratejik planlama
araçları arasında ulusal fiziki planlar, mekansal boyut kazandırılmış sosyo-
ekonomik kalkınma planları ve/veya bölgesel planlar, merkezi veya bölge
yönetimlerinin yönlendirici politika notları, sektörel nazım planlar ve yapısal
yerel planlar sayılabilir.

(b) Stratejik planlama ile bağlantılı olarak sektörler ve yönetimler arası koordinasyon
önem kazanmaktadır. Politika ve planların geliştirilmesi aşamalarında farklı
yönetim birimleri arasında eşgüdüm-danışma süreçlerine yer verilmesi, ulusal ve
bölgesel düzeylerde koordinasyon komitelerinin oluşturulması, koordinasyon
sağlamak üzere geniş yetkilerle donanmış ve genelde merkezi yönetimin bölge/il
düzeyindeki temsilcisi olan belirli ajanların tanımlanması ve yerel yönetimlerin

5-37
kendi aralarında birlikler oluşturmasının teşvik edilmesi ülkelerin yaygın olarak
kullandıkları araçlar arasındadır.

(c) Her kademede hazırlanan planların daha üst düzeydeki planlama ilkeleri ve
kararlarına uygunluğu esastır. Bu amaçla ülkeler belli denetim/gözetim
mekanizmalarından yararlanmaktadır. Bunlar arasında, planın bir üst düzeydeki
yönetim tarafından incelenmesi veya onaylanması, üst düzeydeki yönetimin plan
hazırlık çalışmalarında temsil edilmesine imkan tanınması gibi yöntemler
bulunmaktadır. Bazı ülkelerde, planlar üst düzeydeki yönetimler tarafından sadece
usul (üst planlara ve mevzuata uygunluk) yönünden değil, teknik yeterlik
açısından da denetlenebilmektedir.

Bazı ülkeler, yerel planların onaylanması aşamasında planı onaylamakla yetkili


mercilere danışman niteliğinde, planları teknik yönden inceleyecek kurullar
oluşturmuşlardır.

(d) Ülkelerin bir çoğu, planlama yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesi ile
birlikte, belediye sayısının azaltılarak daha güçlü belediyeler oluşturulması
yönünde reformları yapmıştır. Bu tür uygulamaların yeralmadığı ülkelerde veya
bir başka nedenle kendi planlama ekibini kurma gücünden yoksun olan
belediyelere, daha üst düzeydeki yönetimler (bunlar merkezi yönetimin bölge
örgütleri de olabilmektedir) tarafından teknik destek sağlandığı ya da planların
bizzat bu yönetimlerin teknisyenleri tarafından hazırlandığı görülmektedir. Bu
amaca yönelik bir başka yöntem de aynı planlama alanında yeralan belediyelerin
planlama amaçlı birlik oluşturmalarının teşvik edilmesidir.

(e) Ülkeler planlama sürecinin çeşitli aşamalarında değişen ölçülerde halk katılımını
sağlamaya çalışmaktadır. Uygulama, genellikle plan hazırlanması kararından
halkın haberdar edilerek görüş bildirilmesinin teşvik edilmesi, taslak planın elde
edilmesinden sonra ise halkın inceleme ve itirazları için planın askıya çıkarılması
şeklinde olmaktadır. Bu aşamada halka açık genel görüşmelerle kamu görevlileri
(kimi zaman idari mahkemelerce atanan görevliler) tarafından yönetilen
anket/soruşturma gibi yöntemler de uygulanabilmektedir. Ancak bu yöntemler
uzun zaman almaları ve önemlice bir maliyet gerektirmeleri nedeniyle belli
eleştiriye de hedef olmaktadır. Çeşitli toplumsal kesimlerin temsilcilerinden
oluşan danışma kurulları yoluyla planların hazırlanmasına katılım sağlanması da
kullanılan bir diğer araçtır.

(f) Ülkeler, onaylı planlarda yapılacak değişiklikler konusunda, planın temel


kararlarını etkilemeyen türdekiler için daha esnek bir tutum sergilerken, ana
kararları değiştirici nitelikteki revizyonlar için yeni plan hazırlanmasında izlenen
yöntemlerin uygulanmasını öngörerek, bu süreci zorlaştırma eğilimi
göstermektedir.

(g) Onaylı planlar veya ruhsat talepleri ile ilgili olarak yerel yönetimlerin işlemlerine
karşı daha üst düzeydeki yönetimler ve/veya mahkemeler nezdinde itirazda
bulunulması mümkündür. Bazı ülkelerde bu tür konuların incelenmesi için özel
kurullar oluşturulmuştur (Japonya'da Valiliğe bağlı olan Bina İnceleme Kurulu,
Almanya'da Eyalet Parlamentosunun İnceleme Komitesi gibi). Yargı denetimi
prensipte usul ve hukuka uygunluk açısından yapılmaktaysa da, uygulamada bazı

5-38
durumlarda mahkemelerin politikalar düzeyinde yerindelik denetimi de
yapabildiği gözlenmektedir (Almanya). Genelde mahkemelere itiraz hakkı
"çıkarları ilgili işlemden zarar görenler"e tanınmakla birlikte, üçüncü şahıslar ve
sivil toplum kuruluşlarına da bu hakkı tanıyan ülkeler bulunmaktadır (Fransa).
İlgili yönetimler yanlış uygulamalarından veya zamanında işlem
yapmamalarından dolayı tazminata mahkum edilebilmektedir. Ülkeler genellikle
yargı yoluna başvurulmasını kolaylaştırıcı önlemler (avukat gereğinin
kaldırılması, başvurunun ücretsiz olması v.b.) almaktadır..

(h) Yasalara ve plana aykırı yapılaşmalara karşı tüm ülkelerde ciddi yaptırımlar
uygulanmaktadır. Bu önlemler önemli miktarlarda para cezaları, yıkım, verilen
zararların tazmini ve hapis cezası olabilmektedir. Ülkeler mevzuata uygun
olmayan yapılara karşı yaptırım uygulanması süreçlerini hızlandıran önlemler
almaya çalışmaktadır.

5.7.2 Afet Zararlarının Azaltılması

Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri afet risklerine duyarlı arazi kullanım


planlaması yaklaşımları ile ilginç örnekler oluşturmaktadır. A.B.D.'de California Eyaleti
Kamu Kaynakları Yasası, mikrobölge ölçeğinde afet tehlikelerinin (sismik tehlike, taşkın
alanları, heyelan alanları) haritalanmasını ve bunların planlamada dikkate alınmasını
öngörmektedir. Bu haritaların yerel yönetimler tarafından ilan edilme zorunluluğu, afet
riskleri açısından taşınmaz piyasalarının şeffaflığını sağlamaya yönelmiştir. California
uygulamasında dikkati çeken bir diğer husus da, bu tür tehlikelerin değerlendirilerek,
planlara dahil edilmesini kolaylaştırmak amacıyla gerekli temel bilgileri ve yönlendirici
belgeleri belediyelere sağlayan kuruluşların varlığıdır. Örneğin, ülkemizdeki MTA'ya
benzer bir kuruluş olan USGS'nin California bölgesel bürosu, belediyelerin imar
planlarında gözetilecek kriterleri ortaya koyan bir Jeoloji Master Planı hazırlamıştır. San
Francisco Körfezi Bölgesindeki yerel yönetimlerin oluşturduğu bir birlik olan ABAG ise,
yerel yönetimler için afet tehlikelerinin değerlendirilmesine yönelik kılavuz belgeler ve
örnek planlar hazırlamaktadır.

Japonya'da ise deprem ve yangın güvenliğinin sağlanması her düzeydeki


planlamanın birincil öncelikli hedeflerindendir. Kentsel planlama alanları, kentsel
gelişmenin özendirileceği alanlar ve kentsel gelişmenin denetleneceği alanlara
ayrılmaktadır. Afet tehlikesine maruz alanlar bu ikinci alanlar kapsamındadır. Planlarda,
yangına karşı korunmuş veya yarı korunmuş yörelerin ve kentsel afetlerden doğacak
zararların giderilmesine yönelik özel iyileştirme önlemleri alınacak bölgeciklerin
gösterilmesi zorunludur. Japonya'da yangın güvenliğinin sağlanması amacıyla uygulanan
kentsel yenileme projeleri önemli miktarlardaki sübvansiyonlarla desteklenmektedir. Bu
tür projelerde ülkemizde de İmar Yasasının 18. maddesi ile öngörülmüş olan "arazi
düzenleme" yönteminden geniş ölçüde yararlanıldığı görülmektedir. Afetlere karşı
dayanıklılığın arttırılmasına yönelik kentsel politikaların arasında açık ve yeşil alanların
arttırılması ve riskli bölgelerde yol yapımı ve iyileştirilmesi de yeralmaktadır.

İncelenen Tokyo örneğinde, Tokyo Metropoliten Yönetimi beş yıllık aralıklarla


Deprem Afetlerini Önleme Planı hazırlamakta ve bu plan çerçevesinde yukarıda belirtilen
nitelikteki projeleri uygulamaya koymaktadır.

5-39
Fransa'da ise çevre koruma endişesi veya afet riski dolayısıyla gelişmesi kısıtlanan
alanlar için imar haklarının transferi sözkonusu olabilmektedir.

5.7.3 Ülkemizde Yararlanılabilecek Araçlar

Afet risklerinin yüksek olduğu ülkelerde afet zararlarının azaltılması hedefinin her
düzeydeki planlarda açıkça ve öncelikle yeralması gerekmektedir. Türkiye'de mevcut
planlama ve uygulama sistemindeki zayıflıklar (stratejik mekansal politikaların eksikliği,
eşgüdüm sağlanamayan çokmerkezli bir karar mekanizmasının varlığı, plan kademeleri
arasında birlikteliğin sağlanamaması ve denetim eksikliği, yanlış planlama ve uygulama
kararlarına ilişkin sorumlulukların tanımlanmamış olması, halk katılımının eksikliği, plana
aykırı gelişmeler konusundaki yaptırımların yetersizliği) afetlerin etkilerinin daha da
ağırlaşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle afet riskleri açısından ülkemizdeki
planlama ve uygulama kalitesinin iyileştirilmesini sağlamak üzere yukarıda özetlenen dış
ülke uygulamalarından yararlanılması mümkündür.

(a) Ülke ölçeğinde afet risklerine duyarlı genel yerleşme politika ve stratejilerinin
geliştirilmesi ve sektörel entegrasyonun sağlanması amacıyla yeni düzenlemeler
yapılmalıdır.
(b) Bir çok ülkede olduğu gibi merkezi yönetim veya merkezi yönetimin uzantısı
niteliğindeki bölgesel kuruluşların planlama ve uygulama konularında
belediyelere teknik destek sağlaması düşünülebilir. Bu birimler belediyelere harita
alımı, plan çalışmalarına esas olacak jeolojik etüdlerin yapılması, planların
hazırlanması, arsa ve arazi düzenleme uygulamalarında destek sağlamanın
yanısıra, afet risklerinin planlamada değerlendirilmesine yönelik örnek planlar,
kılavuzlar hazırlayabilir (ABAG örneği).

(c) Bazı yörelerde, "fonksiyonel" alanlar/bölgeler ölçeğinde planların


hazırlanabilmesini sağlamak üzere yerel yönetimler arasında birlikler
oluşturulması teşvik edilebilir. Yerel yönetim birlikleri yoluyla bölge/altbölge
planlarının hazırlanması DPT'nin desteği ile bazı alanlarda zaten başlatılmış
bulunmaktadır. Bu uygulamanın (b) maddesinde belirtilen biçimde desteklenerek
yaygınlaştırılması yararlı olabilir (Ek 1).

(d) Yerel planların merkezi yönetim (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) veya Valilikler
(Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri) tarafından üst planlara ve mevzuata uygunluk
açısından denetlenmesi sağlanmalıdır. Planlara yapılacak itirazların ise
mahkemeler yanısıra, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca incelenebilmesi
sağlanmalıdır. Bakanlık, bu amaçla yasal ve teknik uygunluk denetimi de
yapabilmelidir (İngiltere örneği).

(e) Yanlış plan kararları ve uygulamalarına ilişkin olarak yönetimlerin


sorumluluklarının ve bu konudaki yaptırımların açık olarak belirlenmesi
gerekmektedir.

(f) Türkiye'deki imar planlamada halk katılımı yok denebilecek düzeydedir. Bu


amaçla dış ülke deneyimlerinde olduğu gibi planların hazırlanma kararının
alınması ve taslak plan kararlarının geliştirilmesi aşamalarında halkın katkısı için
bazı mekanizmaları geliştirme zorunluluğu vardır. Bazı belediyelerce

5-40
uygulanmakta olan kent meclisleri, kent kurultayları gibi uygulamaların bu
amaçla değerlendirilmesi yararlı olabilir. Hatta ilerideki aşamalarda Internet
araçları dahi düşünülmelidir.

(g) Büyükşehir belediyelerinin Tokyo örneğinde olduğu gibi beş yıllık dönemler için
"Afet Önleme Planları" geliştirip, gerekli kentsel projeleri bu çerçevede
uygulamaları yararlı olabilir.

(h) Gerekli görülecek alanlar için afet haritalarının hazırlanması ve bunların ilan
edilmesi uygun olabilir (A.B.D. California örneği).

(i) Afet tehlikelerine maruz olduğu belirlenen alanlar için Fransa örneğinde olduğu
gibi imar haklarının transferi gibi mekanizmaların kullanılması düşünülebilir.

5-41
BÖLÜM 6

KARŞILAŞTIRMALI ULUSLARARASI
DEĞERLENDİRME:
YAPI DENETİM SİSTEMLERİ
6.1 YAPI DENETİM SİSTEMLERİNE GENEL BAKIŞ
Bu kısımda ele alacağımız örnekler bazı Batı ülkelerinde inşaat yapımında kalite
temini için kabul edilmiş sistemleri inceleyecektir. Aralarında sistemik olarak az fark
olmakla beraber geleneklerin değişik olması uygulamada da bazı farkları beraberinde
getirmiştir. Önemli ortak yan, bütün yapı denetimi sistemlerinin bir çeşit tüketicinin
korunması sistemine bağlı kılınmış olmasıdır. Örnek aldığımız bu ülkelerin bizde olduğu
gibi birer imar, yapı ve denetime ilişkin mevzuatı olmakla beraber bu mevzuat çok daha
yerleşmiş, ayrı bir hukuk alanı olacak kadar uzmanlaşmıştır. Avrupa Birliği açısından yapı
denetiminde kalite kontrolu ve dolayısıyla tüketicinin korunması konusunun gözetildiği
saptanmaktadır. Günümüzde, kullanıcının, kullandığı yapıların güvenilir ve emniyetli
olduğundan şüphesi yoktur. Bu sonuçta mühendislik hizmetlerinin yüksek kalitesi ile
kontrol mühendislerinin etkili denetimi yatmaktadır. Sayıları 9000-9003 arasında olan
ISO normları kalite garantisi ile sağlanmış kalite kontrolu şartı aramaktadır. Belki kaba
üretim hatalarının önüne geçmede yarar sağlayan mekanizmalar hizmetlerin söz konusu
olduğu ortamlarda kalitenin yükselmesine ve günümüzün güvenlik ve kalite anlayışına
erişilmesi için yeterli olmamaktadır. Gerçekten de inşaat sektörü için büyük problem
yetişmiş kalifiye teknik eleman istihdam etmedeki darboğazdır. En sıkı kendini denetleme
mekanizması uygulansa dahi bilgisizlik ve dikkatsizlikten doğan hataların önüne geçmek
mümkün değildir. Diğer imalat sektörlerinde mümkün olan seri üretim, hiçbir yapının bir
diğerinin tıpatıp aynı olmaması sebebiyle inşaat sektöründe pek kolay değildir.

İleri liberal bir görüş olarak bu işin bir bireysel girişim olduğu, sonuçlarına da
bireysel olarak katlanılması gerekeceği düşüncesi ileri sürülebilir. Ancak, toplumsal
yaşama ilkeleri, yurttaşların sadece yaşam konforunu değil, canlarını da riske sokabilecek
olumsuzluklardan bireylerin korunmasını gerektirir. Kavimden topluma geçişin “devlet ve
kamu düzeni” kavramlarının doğuşunun ilk ürünlerinden biri olarak yurttaşların yukarıdaki
riskli olumsuzluklardan sakınmasını sağlayıcı kamusal önlemler alınır olmuştur. Tarihteki
ilk yazılı kamu düzeni yasası olarak bilinen ve anayasa ile medeni kanun karışımı bir
nitelik taşıyan ünlü Hamurabi yasalarında olduğu gibi, bu tür düzenlemelere yaklaşık dört
bin yıl önce yer verilmişti. Demokratik toplum düzeninin ilk yazılı medeni kanunu olarak
bilinen “1802 Napoleon-Code Civile”inde de benzeri hükümlerin yer aldığı bilinmektedir.
Batı dünyası kültürü içinde geliştirilmiş ulusal medeni kanun metinlerinin tümüne
yakınında yurttaşını insan gibi yaşatma arayışının bir parçası olarak yaşam mekanlarının
sağlamlığının gereği vurgulanmıştır.

6.2 ALMANYA'DAKİ YAPI DENETİM SİSTEMİ

6.2.1 Alman Sisteminin Özelliklerine Toplu Bakış

Dünyadaki çeşitli yapı kalitesi denetim mekanizmaları arasında ülkemiz teknik


çevrelerinde en sık anılan ve referans gösterileni Federal Almanya’da yürürlükte olan
sistemdir. Aslında bir sistemin kendi içindeki özgürlükleriyle ülkemizdeki muhtemel bir
uygulamaya birebir ölçekte aktarılabilmesi mümkün değildir. Ancak yukarıda sözü edilen
sık anılırlık özelliği dolayısıyla, bu araştırma projesinin kapsamında Almanya’daki
uygulamanın ayrıntısıyla kavranıp tanıtılmasında yarar görülmektedir.
Alman yapı denetimi sisteminin kökleri Prusya devlet geleneğine kadar uzanır
(Mönning, 1994). Prusya’da önceleri sadece belediyelerin yapı ruhsatı verme yetkileri
bulunmaktaydı ve taşıyıcı sistemleri basit, malzeme ve inşa yöntemleri klasikleşmiş

6-1
yapılar sözkonusu olduğu sürece belediyeler sözkonusu görevlerini yerine
getirebilmekteydiler. Ancak 20. yüzyılın başından itibaren statik yönden eskiye oranla
karmaşık sistemlerin ortaya çıkması belediyeler açısından artık yapıların stabilite ve yük
kapasiteleri hakkında tecrübe veya ampirik denklemlere dayanarak karar verilememesini
doğurdu. Sonuçta komplike yapı ve sistemlerin statik hesaplarının yeni kurulacak özel
kontrol mercileri tarafından denetlenmesi için ihmal edilemiyecek bir dürtü meydana geldi.
İlk defa 1926 yılında “Yapı Statiği için Kontrol Mühendisi” ibaresiyle bu kurumun temeli
atıldı. Günümüzde bu kurumun yasal dayanağı eyaletlerin imar ve yapı yönetmeliklerinin
3. maddesinde tarif edilmiş olup “… imar uygulamaları çerçevesinde yapılması zorunlu
denetim görevleri yetkili uzmanlara havale edilir …” denilmektedir.

Federal bir devlet yapısına sahip olan Almanya’da eyaletler arasında imar ve yapı
denetimi bakımından fazla fark yoktur çünkü hepsi çıkartılmış olan örnek bir yönetmeliği
kabul etmiştir. Orijinal adı “Musterbauordnung der Bundesrepublik Deutschland” ve 80
kadar maddesi olan bu yönetmelik 250 maddelik "Baugesetzbuch" (İmar Kanunu Kitabı)
adlı hukuki metnin uygulamadaki detaylarını işaret etmektedir. Anılan hukuki belgeler bir
yapının tasarımından anahtar teslimi, hatta servis ömrünün belirli bir aşamasına kadar
tarafların hak, görev ve sorumluluğunu detaylı bir şekilde tarif etmektedir.

Almanya’da uygulanan sistem özellikle güvenilirlik unsurunu sadece mal sahibi ya


da kullanıcılar bakış açısından değil, toplumun bütün bireylerinin güvenliğini sağlamaya
yönelik olarak gözetmektedir. Bu çerçevede, yasalarca belirlenmiş bazı önemsiz yapılar
dışında, küçük büyük her tür özel yapıda güvenilirlik ve asgari yaşam konforunun
sağlanması zorunlu kılınmıştır. Sistemin özü, projelendirme aşamasından başlayarak
inşaatın bitimine kadar süren çok sıkı bir denetime dayanmaktadır. Başarılı bir şekilde
yürütülen bu denetim mekanizması, toplum için de yeterli güvence sağlayagelmiştir.
Bunun yanısıra, toplumun sisteme olan güveni, sistemin sigortacılık boyutunun sınırlı
kalışına neden olmaktadır ki bu da Alman yapı ve denetim sistemini diğer bazı yabancı
ülke uygulamalarından ayıran ana unsurlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla
birlikte sigortacılık boyutu tamamen yokolmuş değildir. Sistem, mal sahibi ve müteahhit
arasında farklı bir koşul belirlenmemişse, yapının iskan ruhsatı alındığı tarihten itibaren
beş yıl süreyle herhangi bir hasara karşı garanti edilmesini öngörmektedir. Bu süre içinde
oluşabilecek hasarlar, başta müteahhit olmak üzere, bu hasarların oluşmasında sorumluluk
taşıyan kişi ve kurumlar tarafından giderilmek zorundadır. Sistem, ayrıca sorumluluk
sigortası kavramını getirmiş olup yasalarca da zorunlu kılmıştır.

Bu denli sıkı denetime dayalı bir sistemin başarılı bir şekilde yürütülüşünde,
denetimin bürokratik işlemlerden arındırılıp, çok büyük bir bölümünün devletçe resmen
tanınan ve bağımsız olarak çalışan özel “denetim mühendisleri (Prüfingenieur)” tarafından
yapılmasının payı büyüktür. Günümüz Alman sisteminin temel dayanağını oluşturan
“denetim mühendisliği”nin kurumlaşması 1930’lara dayanmakta olup zaman içinde bazı
değişikliklere uğrayageldiği halde sistem içindeki işlev ve önemi temelde değişmemiştir.

6.2.2 Uygulamaya Genel Bakış

Federal Almanya’da özel mülkiyetli yapım işleri, belediyeler ve küçük yerleşim


birimlerinin birleşerek oluşturdukları kaza idarelerinin bünyelerinde yer alan “İnşaat
Müdürlükleri”nin yetki ve sorumluluğu altında yürütülmektedir. Inşaat Müdürlükleri
yapım izni alınması aşamasından başlayarak oturma izni alınmasına değin, yapıyla ilgili

6-2
her türlü onay ve denetim işlerinde mal sahibi ya da müteahhit ile doğrudan muhatap olan
kurumlardır.

Öte yandan sistem, yasalarca belirlenmiş bazı küçük ve önemsiz yapılar dışındaki
her tür bina türü özel yapılar için denetimi zorunlu kılmıştır. Inşaat müdürlükleri, bu
çerçevede, kendi sınırları içerisinde inşa ettirilecek bir binaya yapım ruhsatını ancak
gerekli proje denetimi yapıldıktan sonra verebilmektedir. Aynı şekilde, oturma izni de,
yapım sürecinde denetimi yapan kurum tarafından düzenlenen raporlar doğrultusunda
verilebilmektedir. Bunların gereği olarak, Batı Alman yapı sisteminin en güçlü yönünü
oluşturan denetim mekanizması çalışma alanları, işlevleri ve sorumlulukları birbirinden
farklı bir dizi kişi ve kurumları içermektedir. Genel çizgileri aynı olmakla birlikte, bölgesel
şartların değişimine uygun olarak, her eyalet kendi sınırları içinde yapılacak yapılarda
denetim kapsamına zorunlu olarak giren konuları, çeşitli yasa, nizamname ve yönetmelikle
belirlemiştir. Örneğin, Hessen Eyaletindeki uygulama incelenmiş olup denetimi zorunlu
olan konuların aşağıdaki gibi olduğu görülmüştür.

(a) Proje denetimi (statik, ısı ve ses tecridi, yangına ve depreme karşı korunma)
(b) Tatbikat projeleri denetimi
(c) İnşaatın denetimi

Öte yandan, kamu yapıları için ruhsat almak sözkonusu değildir. Ancak, büyük
kamu kurumları, bünyelerinde inşaat müdürlükleri oluşturmak yoluyla, yapımcı firmaları
ciddi bir şekilde denetlemektedir. Ayrıca, bu tür devlet yapılarının proje kalitesini
yükseltmek amacıyla, projecilik hizmetini, devlet adına bağımsız olarak çalışan özel
denetim mühendislerine yaptırtmaları da hemen hemen bir gelenek halini almıştır. Bu tür
projecilik hizmetlerinin denetim mühendisleri arasında hakkaniyetçi bir sırayla
dağıtılmasına da ayrıca özen gösterilmektedir. Proje kontrolü ise, kamu kurumlarının
inşaat müdürlükleri eliyle yapılmaktadır.

6.2.3 Sistemde Yeralan Asal Kurum ve Kişiler

Yapı denetimi sorumluluğu eyalet hükümetlerine bağlı "Yüksek İmar ve Yapı


Daire"leridir, ancak her ruhsat müracaatı ilgili belediyenin İmar ve Yapı Müdürlüğü'nce
sonuçlandırılır. Bu daireler izine konu olan yapının statik hesaplarını, inşaat çizimlerini,
ses ve ısı yalıtımı tasarımı hesaplarını, yangına karşı güvenliğinin olup olmadığını kontrol
etmekle yükümlüdürler. Pratikte bu kontrol görevlerinin tamamı denetim mühendislerine
aktarılmış bulunmaktadır. Her mühendislik yapısının denetimi yasal bir zorunluluktur,
ancak daha önce de belirtildiği gibi bazı eyaletlerde önemsiz yapılar (tarım binaları,
korunma kulübeleri, v.b.) muaf tutulmuştur.

Denetim mühendisi ilgili İmar ve Yapı Müdürlüğü namına çalışır, yani kamu
görevi yapar. Bu insan görevini tarafsız olarak ilgili standart, norm, yönetmelik ile
tekniğin ve yapı sanatının genel kabul görmüş kuralları ve metotları doğrultusunda, ehliyet
ve ahlaki çerçeve içinde yapmakla, ayrıca bilgi ve becerilerini devamlı olarak güncel ve
yüksek tutmakla yükümlüdür. Yönetmeliğin 20. maddesi "denetim mühendisi, attığı imza
ile önüne konulan hesap ve boyutlandırmayla ilgili dokümanların ve çizimlerin yapı
tekniğinin genel kabul görmüş kurallarına uygunluğunu ve nümerik sonuçların
doğruluğunu tasdik eder ve sorumluluk yüklenir," demektedir. Zaten Alman imar
mevzuatının temel prensibi, herhangi bir yapının inşası, kullanım değişikliğine uğraması

6-3
ya da yıkılması halinde işsahibi, proje müellifi, müteahhit ve şantiyeden sorumlu mimarın
birlikte sorumlu olmasıdır. Kanuni düzenlemeler ve içtihat bu genel ilkeyi hayata
geçirecek şekilde gelişmiştir. İnşaat işlerinde taraf olan bu kişi ve kuruluşlar kendi
menfaatlarının korunması amacıyla genel ve mesleki sorumluluk sigortası ile
donatılmışlardır. Almanya mevzuatına göre inşaat faaliyetindeki taraflar ve bunların
arasındaki yetki ve sorumluluk ilişkileri Şekil 6.1'de verilmektedir.

Batı Alman Yapı ve Denetim Sistemini oluşturan kişi ve kurumlar ile bunların
işlevleri, yasal konumları ve sorumluluk sınırları aşağıda detaylandırılmaktadır:

(a) Mal Sahibi: Özel mülkiyete ait bir yapım işini kendi olanaklarıyla ya da kredi
bulmak yoluyla finanse eden ve sonunda bitmiş ürünün sahibi olan kişi ya da
kurumdur. (İnşa edilecek olan yapının mimari projeleri ile bir kredi kurumundan
malını ipotek etmek kaydıyla, kredi sağlanması oldukça yaygın bir yoldur.)

(b) Mimari Proje Büroları: Yapının mimari tasarım sorumluluğunu taşımanın yanı
sıra, çoğu kez yapıyı mal sahibi adına mali yönden kontrol eden tüzel kişilikli
teknik kurumlardır. Mimari proje büroları, görev ve sorumlulukları alt
bölümlerde açıklanacak olan yapı murakıplarının istemleri doğrultusunda
hareket etmek zorundadırlar.

(c) Müteahhit: Yapım işini üstlenen ve birincil derecede sorumluluk taşıyan kişi ya
da kuruluştur. Yapıyı, mal sahibi ile yaptığı sözleşmede farklı bir koşul
öngörülmemişse, beş yıl süreyle her türlü hasara karşı garanti etmek zorundadır.
Oturma izninin alınmasıyla başlayan bu süre içinde binada oluşabilecek
herhangi bir hasarı gidermekle yükümlüdür. Ancak, bu hasarın oluşmasında,
sorumluluk taşıyan diğer kişi ve kurumların ihmali görülmesi halinde;
sorumluluk ve maddi tazminat onlarca da paylaşılmaktadır. Sistem yapım işini
üstlenen kişi ya da kuruluşu, işi denetleyen denetim kurumunun isteklerine
uymakla yükümlü kılmıştır.

(d) Statik Proje Büroları: Yapının statik proje sorumluluğunu taşımaktadır. Statik
Proje Büroları, inşaat müdürlükleri adına denetim işini üstlenen ve aşağıda
işlevleri ayrıntısıyla açıklanacak olan “denetim daireleri” ve “denetim
mühendisleri”nin istekleri doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar. Denetim
mühendis ya da bürolarının projeleri kontrol etmesi, proje bürolarını sorumluluk
taşımaktan alıkoymamakta ve yapıda oluşabilecek bir hasarda sorumluluk
onlarca da paylaşılmaktadır.

6-4
Şekil 6.1 Yapı Sürecindeki Taraflar
6-5
(e) Yerel Yönetimlerin İnşaat Müdürlükleri (Alt Denetim Kurumları). Belediyeler
ve küçük yerleşim birimlerinin birleşerek oluşturdukları “kaza idareleri”nin
bünyelerinde yeralmaktadırlar. Kendi idari sınırları içinde yapılacak, yasalarca
belirlenmiş bazı önemsiz özel yapılar ile kamu yapıları dışında kalan tüm özel
mülkiyetli yapıların her türlü onay ve denetim işlerini yürüten kurumlardır.
Denetim işini bir yandan kendi bünyesinde çalıştırdığı yapı murakıpları eliyle
yaparken öte yandan devlet tarafından resmen tanınan ve bağımsız olarak
çalışan denetim mühendislerine yaptırtmaktadırlar. Bu çerçevede inşaat
müdürlükleri, denetim mühendislerinin ve yapı murakıplarının raporları
doğrultusunda hareket ederler. Raporlara uygun karar vermedikleri takdirde,
oluşabilecek bir hasardan dolayı sorumluluk taşırlar.

(f) Denetim Daireleri (Prüfamt): Büyük belediyelerin bünyelerinde oluşturdukları,


devlet tarafından resmen tanınan denetim kurumlarıdır. Almanya’da
uygulanmakta olan inşaat nizamnamesi, denetim dairesini yöneten kişi için,
inşaat mühendisliği alanında çok iyi yetişmiş, idari hizmet makamlarında
görev almış deneyimli bir mühendis olma zorunluluğu getirmektedir. Ayrıca,
denetim dairelerinin diğer teknik elemanlarının da yüksek vasıflı olmasına
özen gösterilmektedir. Denetim dairesi yöneticisinin ve yardımcılarının
görevlendirilmesi ya da görevden alınması en yüksek denetim makamının
bilgisi dahilinde olmaktadır. Denetim dairelerinin çalışma alanı, hacim olarak
küçük ve fazla özellik göstermeyen yapıların denetim işleri ile sınırlanmıştır.

(g) Yapı Murakıpları: İnşaat müdürlüklerinin bünyelerinde görevlendirilen teknik


elemanlardır. İnşaat müdürlükleri sorumlu oldukları bölgenin sınırları içinde
çok daha küçük alt bölgeler oluşturmuşlar ve her bir alt bölge de bir yapı
murakıbının sorumluluğu altına verilmiştir. Yapı murakıpları bölgeyi çok iyi
tanıyan (yerleşim planı, bina cepheleri, bölgenin tüm altyapı özellikleriyle
birlikte) teknik elemanlardan seçilmektedir. Bunlar, proje aşamasında, mimari
projeleri kontrol ederler. Projeye uygun olmayan bir imalat varsa, inşaatı
durdurma yetkisine sahiptirler.

(h) Denetim Mühendisleri (Prüfingenieur): Almanya’da denetim işlerinin büyük


bir bölümü denetim mühendisleri tarafından yürütülmektedir. Sistemin
temelini oluşturan bu kurumun yetki ve sorumlulukları bir sonraki bölümde
ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

(i) Eyalet Statik Büroları: (Landesprüfamt für Baustatik): İnşaat


Nizamnamelerince yüksek ve özelliği bulunan yapılar ile çok tekrarlanacak tip
projelerin denetimini Eyalet Statik Büroları yapmaktadır. Bu kurum, aynı
zamanda bilimsel yayınları incelemek yoluyla, yeni hesap yöntemleri ve
detaylarının kullanılabilirliğinin araştırıldığı bir merkez olma özelliği de
taşımaktadır. Öte yandan, denetim mühendisleri, denetim daireleri ve
projeciler arasında çıkabilecek herhangi bir ihtilafta hakemlik görevini de
üstlenirler.

Sistemi oluşturan bu asal kurum ve kişilere ek olarak Denetim Mühendisleri


Birlikleri, Yapı Enstitüsü (Institut für Bautechnik-in Berlin) gibi yardımcı kuruluşlardan da

6-6
söz edilebilir. Alman sisteminde sigorta işlemi ve bununla ilgili kurumlar, yukarıda da
belirtildiği gibi, ikincil ve yardımcı nitelik taşımaktadır.

6.2.4 Denetim Mühendisleri (Prüfingenieur)’nin Sistem İçindeki Yeri, İşlevi ve


Yasal Konumları

Denetim Mühendisleri (Prüfingenieur), uzmanlık bilgileri ve deneyimlerinin


yanısıra kişisel özellikleriyle de devletçe resmen tanınan ve bağımsız olarak çalışan inşaat
mühendisleridir. Denetim mühendisleri, denetim işlerini inşaat müdürlükleri adına
yürütürler. Diğer bir deyişle, denetim mühendisliği yasalara dayalı özel küçük birimlerden
oluşmakla birlikte, ülkenin toplumsal geleneklerinin bir ürünü olarak belirlenmiş inşaat
düzenindeki resmi makamlara çok önemli katkıları olan bir kurum durumundadır.

Denetim mühendisliği anlayışı, doğrudan inşaat izin makamlarından alınan (mal


sahibinden ya da tasarımcıdan değil) her inşaat olayını denetleme görevine dayanır.
Yapılacak denetim, doğrudan bu makam aracılığıyla kamu hukukunun yüksek hükmünün
icrası olarak verildiği ve bir olay niteliği taşıdığı için, denetim kamu hukuku
niteliğindedir. Denetim mühendisi medeni kanunun esaslarına göre hükmedilmiş bir
görevle çalışmamaktadır. Aksine, devletin bir yüksek görevi kendisine tevdi edilmiştir. Öte
yandan, denetim mühendisi ile görevlendiren makam arasında kendine özgü bir kamu
hukuku ilişkisi doğmaktadır ve denetim mühendisi bu kurum adına denetimi yürütür.

Yetki ve sorumlulukları incelendiğinde, denetim mühendislerinin yetkilerinin


çeşitli yürütme kararnameleri ile belirlendiği görülmektedir. Gerekli teknik sınav başarısı
ve etik-profesyonel referans şartlarını yerine getirerek yasal olarak denetim mühendisi
ünvanını kazanmak, denetim işlerinin otomatik biçimde verilmesi hakkını
getirmemektedir. Görevlendirme daha çok her bir olay için o makamın özgür takdirine
kalmakta olup, genellikle özel uzmanlık bilgileri denetim mühendislerinin seçiminde etkili
olmaktadır.

6.2.4.1 Denetim Mühendisi Olabilmek için Şartlar

Bir mühendisin inşaat denetimi mühendisi olabilmesi için Eyalet Yüksek İmar ve
Yapı Dairesinden yetki alması gerekir. Yetkinin verilmesi için mühendisin aşağıdaki
şartları yerine getirmesi istenir:

(a) Bağımsız ve serbest statüde çalışan müşavir mühendis olmak,


(b) Yapı statiği, taşıyıcı sistemler, konstrüktif esaslar hakkında bilgi sahibi olmak,
(c) Meslekte fiilen en az 10 yıl çalışmış olmak,
(d) Yapı standartları ve kanunları hakkında bilgi sahibi olmak,
(e) Yapı malzemeleri konusunda bilgi sahibi olmak,
(f) Ekonomi ve ekolojik çevre hakkında bilgi sahibi olmak,
(g) Eyalet sınırları içinde ikamet ediyor olmak,
(h) 35 yaşından küçük olmamak.
Denetim mühendisi adayı dilekçesinde referanslarını gösteren bir liste sunar.
Bunlar o ana kadar yaptığı işler, hakkında malumat verebilecek kimseler, üniversite
diplomasının fotokopisi, polisten alınmış iyi hal kağıdı ve özgeçmiş olarak belirlenmiştir.
Eyaletlerden bazıları ayrıca yazılı bir sınava girmeyi de şart koşar. Bunun arkasından bir
ihtisas komisyonu ile mülakat şeklinde gelişen ve daha çok adayın mesleki bilgisinin ve

6-7
dünya görüşünün tartıldığı bir sözlü sınav daha yapılır. Gösterilen referanslar yeterli,
sınav sonuçları da olumluysa müracaatçıya "Yapı Statiği Denetim Mühendisi
(Prüfingenieur für Baustatik)" ünvanı tevcih edilir. Yetkisi beş yıl sürelidir, ancak bu
uzatılabilir. Halihazırda Almanya'da 800 kadar denetim mühendisliği görevi yapan kişi
(gerçek veya tüzel) bulunmaktadır.

Denetim mühendisi ancak inşaat ruhsatı vermeye yetkili belediyenin kendisine bir
projeyi havale edip görevlendirmesiyle kamu adına denetim yapan bir şahıs durumuna
yükselir. Yani kamu hizmeti yetkisi proje bazındadır. İşsahibi veya proje müellifi ile
arasında herhangi bir ticari anlaşma olamaz. Ancak bürokrasiyi azaltmak için çoğu zaman
projenin zorluk derecesine göre fiyatlandırılmış denetim harçları mal sahibi tarafından
denetim mühendisine doğrudan ödenir. Diğer taraftan, denetim mühendislerine resmi veya
özel girişimciler tarafından da denetim görevi verilebilir. Bu durumda denetim mühendisi
özel bilirkişi sıfatıyla hareket eder ve kamu tarafından ona aktarılmış otoriteden yoksun
bağımsız bir müşavir mühendis gibi hukuken sorumluluk taşır. Bu şartlarda denetim
mühendisleri denetimi zorunlu olmayan resmi binalar ve diğer yapılar (köprüler, askeri
tesisler, v.b.) için de denetim yaparlar.

6.2.4.2 Sorumluluk

Denetim mühendisi, kendisine havale edilmiş yapılarla ilgili olarak yaptığı zorunlu
denetimden memurin kanunu uyarınca sorumludur. Bilirkişi veya uzman mühendis olarak
denetimi zorunlu olmayan yapıların denetiminden dolayı taşıdığı sorumluluk her projeci ve
müşavir mühendisinki gibidir ve yasal olarak 30 yıl sürelidir. Denetim mühendisleri
görevlerini yerine getirmek için kalifiye mühendisler istihdam edebilirler.

6.2.4.3 Denetim Mühendislerinin Faaliyet Alanları ve Sorumlulukları

Denetim mühendisinin yetki alanlarını şu başlıklar altında özetlemek mümkündür:


yük taşıma kapasitesi kontrolu, işletme durumu ve dayanıklılık irdelemeleri, yangın
mukavemeti, ısı ve ses geçirmezlik hesapları, enerji tasarrufu, çevre, periyodik kontroller,
bakım, onarım ve restorasyon, sağlık ve hijyen ve şantiyede koordinasyon. Denetim
mühendislerinin ülke çapında bir birlikleri vardır.

Denetim mühendisleri mesleki ve iktisadi bağımsızlık, tarafsızlık ve itina, mesleki


bilgisini devamlı olarak yüksek tutma, reklam yapmama, iş ilanı vermeme gibi
kısıtlamalara tabidir. Ayrıca, mesleki faaliyetinden doğan risklere karşı her zaman geçerli
yönetmeliklere uymak suretiyle kendini emniyete almak ve bu riske uygun bir kasko
sigortası yaptırmak zorundadır.

6.2.5 Değerlendirme

Tasarımda yaratıcılığın önünü kesmeyen, yalnızca kalitenin yükseltilmesini ve


tüketicinin korunmasını gözeten bir yapı denetim modeli sadece Almanya'da değil,
Avrupa Topluluğu genelinde varılmaya çalışılan bir idealdir. Bu modelden ülkemiz için
çıkartılabilecek bazı dersler olduğu çok bellidir.

6-8
Eyaletlerin kendi bölgesel şartlarına göre belirlediği proje denetimi, tatbikat
projeleri denetimi, inşaat denetimi gibi konularda görev yapan denetim mühendislerinin
denetleyecekleri konular kendilerine inşaat müdürlüklerince bildirilmektedir. Denetim
mühendislerinin yıl içinde yaptıkları denetimlerinde sağlıklı bir denetim koşulundan ödün
verilmediği sürece sayı sınırı yoktur.

Denetim mühendislerinin kendi sorumluluk sınırları içinde bağımsız olarak


çalışmaları yasalarca desteklenmiştir. Bu çerçevede yasalar, denetim mühendislerine gerek
proje aşamasında gerekse inşaat sürecinde müdahale yetkisi vermektedir. Öte yandan,
proje kontrollarında, DIN normları, Yapı Ensitüsü ve Eyalet Statik Bürolarınca onaylanmış
yayınların yanısıra kendi deneyimleri doğrultusunda hareket etme yetkisine sahiptirler.
Deneyimlerine dayanarak özel yük sınırları ya da hesaplar isteyebilirler. Proje
kontrolünde, projelerin bilgisayar programlarıyla hazırlanması sözkonusu ise kullanılan
bilgisayar programından daha farklı bir programla sonuçların tutarlılığı kontrol
edilmektedir. Inşaatın kontrolunda ise, özellikle beton dökümünden önce, denetim
mühendisine haber verilmek zorundadır. Beton dökümü zamanının denetim mühendisine
bildirilmesi ve denetim yapılmadan hiç bir işlem yapılmamasını sağlamak şantiye şefinin
sorumluluğu altındadır. Denetim yapıldıktan sonra, denetim mühendisinin gerekli gördüğü
eksiklikler, hatalar giderildikten ve onay alındıktan sonra inşaata devam edebilmektedirler.
Denetim mühendisleri ayrıca inşaatı durdurma yetkisine sahiptirler. Bu kararlarına
uyulmadığı takdirde, müteahhitin yanısıra inşaatta çalışan teknik ve teknik olmayan tüm
elemanlara büyük boyutta para cezası uygulanmakta olup pratikte bu cezaları hemen hiç
bir kimse göze alamamaktadır.

Denetimin cinsine, kaba inşaatın maliyeti ve yapının zorluk derecesine göre


denetim mühendislerinin aldıkları ücretler çeşitli nizamnameler ile belirlenmiştir. Ücretle
ilgili tüm bilgiler, inşaat müdürlüklerince denetim mühendislerine verilmekte olup zaten
denetim mühendisi ücretini doğrudan inşaat müdürlüklerinden almaktadır.

Kendilerine bu kadar yetki verilen denetim mühendisleri bir o kadar da sorumluluk


taşımaktadır. Ancak, Federal Almanya’daki yapılarda oluşan hasarlar üzerine yapılan bir
genel istatistiksel araştırma denetim mühendislerinin çok küçük bir paya sahip olduğu bu
karşın, olası hasarları büyük ölçüde azalttıklarını ortaya koymuştur. Denetim
mühendislerinin yayın organı olan “Der Prüfingenieur”da(1997) sadece Brandenburg’da
1996 yılı içinde 218 milyon DM’dan fazla bir zararı engelledikleri ortaya konulmuştur.

6-9
6.3 FRANSA'DAKİ YAPI DENETİM SİSTEMİ

6.3.1 Temel Özellikler

Fransa, yapı denetim uygulaması alanında, medeni kanundan kaynak alma


olgusunu, çağdaş tüketici bilinci ile çok üst düzeyde birleştirmiş olan bir ülkedir. Fransız
sistemi, bir yapı kusurunun meydana getirebileceği mali mağduriyeti minimuma
indirgeyecek biçimde mecburi kalite garantisinin sigortalanması uygulanmasının da yapı
denetimi içinde aktif yer alışıyla, dünyadaki muhtemelen en ileri sistemi oluşturmaktadır.

Sistemin işleyişini belirleyen üç dayanak kurum ile yürütülmüş kapsamlı temaslar


sonucunda Fransa’daki işleyişi tüm yönleriyle kavranmış durumdadır. Ilişkilerin
yürütüldüğü kurumlar sırasıyla şunlar olmuştur.

(a) Teknik denetim gruplarının temsilcisi olarak SOCOTEC denetim şirketi:


Bu kuruluş Fransa’daki altı ayrı teknik denetim grubunun en köklüsü ve en
büyüğü olup, uluslararası projecilik ve export-import işlerine de yayılmış ve
Fransız yapı denetimi mevzuatına uygun işlerin yaklaşık üçte ikisini
yürütmektedir. Taşra teşkilatıyla birlikte toplam 2000’e yakın insan
istihdam ettiği, bunların yarıdan fazlasının ise teknik personel olduğu
bilinmektedir. Uzmanlarını dikkatli seçmekle ve yüksek ücret ödemekle
ünlüdür. Haraca, rüşvete açık bir alanda etik kurallara bağlı kalıp düzgün iş
yürütebilmenin yollarından biri olarak bu yüksek ücret politikası
seçilmiştir.

(b) Sigorta kesiminin temsilcisi olarak MARC (Moyen Administratif Pour la


Reassurance de la Construction- Yapı Sigortası için İdari Mekanizmalar)
grubu ile ilişki kurulmuştur. Sigorta şirketlerinin ortaklaşa oluşturduğu ve
yapı sigortası alanında uzmanlaşmış bir yarı resmi yan kuruluş olan MARC,
taşra teşkilatı da bulunan bağımsız ve yeni bir müessesedir. Aslında,
Fransa’daki genel sigortacılık faaliyetlerinin toplam cirosu içinde %1.5’luk
gibi çok küçük bir paya sahibolan bütün sigorta şirketleri adına tek elden iş
yürüten merkezi ve otoriter yapısıyla özellikle yapı sektörü bağlantılarında,
büyük prestije sahiptir.

(c) Yapı denetim mekanizmasında genel işleyişin ve etik tanımlara uyarlılığın,


ülkedeki yapı sektörü adına gözeticisi olan Ulusal Bina Federasyonu
(Federation Nationale du Batiment) temasta bulunulan bir diğer kuruluştur.
94 adet bölgesel işveren sendikasını ve ihtisas dalları farklılıklarına göre
şekillenmiş ülke çapındaki 22 işveren sendikasının üst birliği olan bu
federasyon, Fransız yapı sektöründeki irili, ufaklı 50 000 firmanın üst düzey
temsilcisidir. Yapı sektörü ilişkileri öncelikli orta boy bir bankanın ve
dünyadaki en gelişmiş, modern ekipmanlı bir araştırma laboratuvarları
zincirinin, ayrıca önemli bir gayrımenkul varlığın sahibi olacak kertede
güçlü olan bu kuruluşun, sadece Paris’teki merkezinde 200’ü kalifiye teknik
personel olmak üzere 500’e yakın eleman çalışmaktadır.

Fransız sisteminin teknik işleyiş ayrıntısına geçmeden, sistemin sosyolojik


dayanağını oluşturan, dünyadaki ilk burjuva demokratik devrimi gerçekleştirmiş sosyal

6-10
kesim olarak Fransız orta sınıfının “düzgün ve iyi işleyen mal”a verdiği geleneksel önemi
hatırlatmakta yarar vardır.

6.3.2 Denetim Mekanizmasının İşleyiş Biçimi

Yukarıda açıklandığı gibi, malın ve mülkün kalitesine geleneksel olarak önem


verilen bu ülkede, sahip olunacak binanın sağlamlığına ve yaşam konforunu azaltmayacak
oluşuna da özel dikkat gösterilegelmektedir. Ayrıca, bu ülkede köklü ve üstün düzeyli bir
inşaatçılık geleneği mevcuttur. Bütün unsurlar biraraya gelince, binada dayanım ve işlevsel
kalite arayışının teknik yönden ciddi bir denetim mekanizmasına, yasal yönden de
sigortacılık sistemine bağlanması fazla zorlanmadan mümkün olmuştur. Bu alandaki son
elli yıllık gelişmeler, 1978’de bina türü yapılarda sigorta sistemini zorunlu hale getiren
yasanın kabulüyle noktalanmıştır. Yasanın bürokrasiyi bir miktar arttırıcı ve bina
maliyetini %2.5-3.0 yükseltici karakterine karşın, bina kalitesini sağlamada yararı olduğu
husus tartışmasız kabul edilmektedir.

1978’de yürürlüğe giren yasaya dayalı mevzuat, binalarda biri mecburi (10 yıllık)
ve öbürü ihtiyari (2 yıllık) olmak üzere iki türlü sigorta kavramını tanımlamaktadır.
Mecburi-ihtiyari sigorta ayırımı ve bu iki türün uygulanma alanları ile şartları Şekil 6.2’de
şemalaştırılarak özetlenmiştir. Şekilden görülebileceği üzere, binanın asal yapı elemanları
ve yapının bir parçasını oluşturan sıhhi ve elektrik tesisatı gibi kolay sökülüp takılamayan
elemanları, zorunlu sigorta kapsamına girmektedir. Bu yapı unsurları ve elemanlarında
meydana gelebilecek yapının dayanımını azaltıcı zararlar karşısında yapımcı şirket ve
ekipmanlarını (varsa yapı elemanlarını) üreten imalatçı firma sorumlu olmaktadır.

Yapının diğer öğeleriyle ilgili benzeri tanımlar, sözü geçen Şekil 6.2’de görülebilir.
Sistem 170 m2’yi geçen özel ya da resmi her tür binanın sigortalanmasını zorunlu kılmıştır.
Sigortalama ve denetim işlemlerinin yürütülüş mekanizmasına gelince, işin sistematiği
Şekil 6.3’te şemalaştırılmıştır. Buradan görüleceği üzere, sigorta şirketi mal sahibine karşı,
müteahhitin yaptığı işi, bir denetim şirketine kontrol ettirmek kaydıyla, sigorta eden
kurumdur. Binanın teslimiyle başlayan sigorta süresi içinde, mal sahibi sigorta şirketine
muhataptır. Bu ilişkinin hukuki boyutu önde olmakla birlikte, küçümsenemeyecek bir
teknik boyutu da bulunmaktadır. Sigorta şirketleri, bu nedenle, ortaklaşa bir kurum
aracılığıyla (MARC) güçlü bir teknik kadro oluşturmuşlar ve taşrada dosya başına kalifiye
bir eksperler grubunu seferber etmektedirler. Denetim şirketi, yasal dayanaklarıyla,
doğrudan mal sahibi adına da devreye giren bir kurum olmakla birlikte, temel fonksiyonu
sigortacı-müteahhit arasındaki kontrol ve teknik garanti sağlanması düzenine yardımcı
olmaktır. Fransa’da biri çok büyük (SOCOTEC) olmak üzere toplam altı grup, tüm ülkenin
bina proje ve yapımındaki denetim işini üstlenmiş durumdadır. Belediyeler, mimari
projenin imar durumuna, genel yerleşme ve çevre kurallarına uygunluğunu çok sıkı bir
şekilde kontrol ederek inşaat ruhsatı vermekte, geri kalan tüm teknik kontroller “Yapıda
Sorumluluk ve Sigorta” sistematiğinin akışı içinde, ucunda sert mali müeyyideler bulunuşu

6-11
Şekil 6.2 Fransa’daki Sigorta Uygulama Alanları

6-12
Şekil 6.3 Sigorta ve Denetim İşlem : Fransa

6-13
dolayısıyla, tam bir ciddiyetle, profesyonel adabına uygun olarak kendiliğinden
yürütülmektedir.

Ilgili yapı federasyonu veya sendikalar birliği (Federation Nationale du Batiment)


denetimin teknik ve yasal çerçevesinin oluşturulmasında da önemli görevler almıştır. Bu
federasyon, inşaat sektöründeki özel kesimin en ileri seviyedeki ve ağırlıklı temsilcisi
olarak devlet, hükümet ve politika dünyası ile ilişkilerde mesleğin ağır toplarından güçlü
isimleri profesyonel olarak çalıştırmaktadır. İlgili federasyon ayrıca, içe dönük olarak
üyesendikaların ve şirketlerin aydınlatılması, eğitilmesi alanında da çok aktiftir. Ayrıca,
yapıda sorumluluk ve sigorta alanında da yasal düzenlemelerde (1978 Yasası’nın çıkışı),
işletme ve sistemlerin akış sistematiğiyle ilgili resmi belgelerin hazırlanmasında
(kararname, tebliğ, yönetmelik vb.) ve meslek kamuoyunun aydınlatılıp
bilgilendirilmesinde, Federasyon’un etkin ve başarılı bir rol oynadığı anlaşılmaktadır.

6.4 BELÇİKA'DAKİ YAPI DENETİM SİSTEMİ

6.4.1 Temel Özellikler

Belçika, resmi yapılarının büyük bir bölümü ile özel yapılarının tümünün merkezi
tek bir şirket eliyle yürütüldüğü ilginç bir örnek sergilemektedir. Bu örneğin incelenmesi
üç önemli kurumla yerinde kurulmuş temaslar yoluyla mümkün olmuştur. Bu temas dizisi
sırasıyla şu kurumlarla yürütülmüştür.

(a) Belçika’nın en önemli yapı denetim örgütü olup elli üç yıllık geçmişe sahip
bulunan SECO (Bureau de Controle pour la SECURITE de la
CONSTRUCTION) ile oldukça kapsamlı bir çalışma yürütülmüştür.
Belçika’nın yüzölçümünün ve nüfusunun küçüklüğü, merkezi tek bir örgütün,
ülkedeki tüm yapı kontrol mekanizmasını başarıyla yürütmesine olanak
tanımaktadır.

(b) Belçika inşaat özel sektörünün en üst düzey temsilcisi kuruluş olarak, Ulusal
Yapı Federasyonu (CNC-Confederation Nationale de la Construction)’na bir
çeşit işveren sendikaları gözüyle bakılabilir.

(c) Belçika Bayındırlık Bakanlığı ile Bakanlığın özel sektör ve kısmen diğer ilgili
kamu kurumlarıyla birlikte oluşturduğu güçlü bir teknik tanıtma ve
organizasyon örgütü olan BELCOTEC ayrı bir temas noktasını oluşturmuştur.

Sistem, Fransa ve Almanya sistemlerini hamur etmiş bir görüntü sergilemektedir.


Almanya’daki olağanüstü yetkiyle disiplinli ve ülkeye yaygın küçük birimlerle yürütülen
denetim mühendisliği kavramına dayalı uygulama ile Fransa’daki merkezi büyük
bürolaşma alışkanlığıyla hamur olmuş ve sigorta şirketlerinin devreye girmesiyle, parasal
sorumluluk yönü öne çıkarılarak, denetimin teknik katılığı bir ölçüde gölgede tutulabilmiş
uygulama arasında bir orta yol bulunmuş gibidir. Bu yol ayrıca, ülkenin coğrafi ve
toplumsal gerçeğine uygun gözükmektedir. Sigortalama işlerine mecburi olmayışına
karşın, yaygın olarak ihtiyaç duyulup başvuruluyor oluşu, sistemin ilginç bir özelliğini
oluşturmaktadır.

6-14
6.4.2. Denetim Mekanizmasının İşleyiş Biçimi

Kamu kuruluşlarının (bakanlıklara bağlı genel müdürlükler ya da bağlantılı yan


kurumlar ile mahalli idarelerin) ya da özel mülkiyet sahiplerinin yaptırdığı tüm yapılar
denetlenmek zorundadır. Kamu yapılarının (köprü, baraj, santral ile bazı binaların)
yaklaşık yarısı, yaptıran idarelerin kontrol teşkilatlarınca denetlenir. Diğer yarısı ile özel
kesimin yaptırdığı, konut, işyeri binaları ile fabrika v.b. yapılarının tümü ise SECO’nun
denetiminde projelendirilir ve inşa edilir. Bu çerçevede, Belçika sisteminin ve anlayışının
temel özelliğini “ciddi denetim” ilkesinin oluşturduğu gözlenmiştir.

Özel mülkiyetli bina işlerinin yürütülüş biçimi, SECO merkezi denetim örgütünün
ilişki alanında çok önemli bir yer kaplamaktadır. Bu konu, Türkiye’deki muhtemel bir
uygulama için ağırlıklı örnek oluşturması bakımlarından öncelik verilerek incelenmiştir.
Bu çerçevede iş yürütmenin aşamaları aşağıdaki gibidir:

(a) Belçika’da büyük, küçük tüm özel binalar için inşaat ruhsatı müracaatı ancak
bir mimar tarafından yapılabilmektedir. Bu yolla en küçük bina türleri için bile
bir mimar sorumlu, dolayısıyla mimar elinden çıkmış planlama garantiye
alınmıştır. Inşaat ruhsatı, ilgili yerel yönetim birimince (bizdeki belediyelere
tekabül eden kurumun şehirleşme ve yapılaşma işlerine bakan müdürlüğü
tarafından) ve sadece imar, sağlıklı çevre ve eski eserleri koruma unsurlarına
bağlı bir incelemeyle verilir. “Mimari ve mühendislik” dosya incelemesi ise
SECO’ya bırakılmıştır.

(b) SECO inşaat ruhsatının alınmasıyla birlikte devreye girmektedir. Tek katlı
olup inşaat alanı 150m2’yi bulmayan tekil küçük binalar dışında kalan tüm
yapıların denetlenmesi yasal bir zorunluluktur. (Denetim dışı yapıların toplam
içindeki sayısal payı, bu tür binaları inşa ettirebilecek kırsal nüfusun da sınırlı
olması dolayısıyla,%10’u bile bulmamaktadır.) SECO tarafından proje
aşamasından başlayan yapının taşıyıcı sisteminin inşaatı aşamasını da
kapsayan komple bir denetim yapılmaktadır. Bu denetim hizmetinin bedeli,
yapının boyutuna ve önemine göre değişiklikler göstermekle birlikte, inşaat
maliyetinin yaklaşık %1’i düzeyindedir. SECO taşıyıcı yapı sisteminin
mimariye uyumu ve yapı statiği, dinamiği, mukavemeti bilimlerinin genel
ilkelerine uygunluğunu denetlemektedir. Bu denetimi, projenin kendi hesap
yönteminden farklı bağımsız bir yöntemle yapıyı yeniden inceleyerek yapar.
Öte yandan, SECO’nun kontrolü, özel istek üzerine, tesisat ile mimari
detaylama ve ince işçilik işlerini de kapsayabilir. Ancak, bu sonuncu faaliyetin
daha ziyade inşaatın yerinde denetimi çalışmalarında ağırlıklı yer tutacağı
açıktır.

(c) SECO’nun inşaat denetimi, yerinde düzenli aralıklarla yürütülen görsel


denetimlere ve malzeme örnekleri alınıp ciddi ulusal laboratuvarlarda deneye
tabi kılınması yollarıyla yürümektedir. Binanın inşaatının bitiminde ise, sigorta
işlemleri devreye girmektedir. Burada binanın sağlamlığı ve işlerliğinin,
Fransa’da olduğu gibi ulusal sigortacılık sistemi aracılığıyla, garantilenmesi
sözkonusudur. Fransa’dan farklı olarak Belçika’da bu sigorta işlemi kanuni bir
zorunluluk değildir. Ama, toplumsal alışkanlıkların ürünü olarak, Belçika
kamuoyu bina sigortalanmasını çok yararlı bir işlem olarak görmektedir.
SECO’nun denetlediği yapıların yaklaşık dörtte üçünün sigorta işlemi de

6-15
yaptırdığı bilinmektedir. SECO denetimine tabi yapıların bir bölümünün mal
sahibinin kamu kurumları olduğu düşünülürse, sigortalama işlemi özel
binaların yanısıra devlet binalarıyla birlikte, köprü, hidrolik kentsel altyapı
şebekesi, su deposu ve kulesi, silo gibi sanat ve mühendislik yapılarını da
kapsamakta olduğu anlaşılmaktadır. Bina sigortası on yıllık bir dönemi
kapsamaktadır. Belçika’da sayısı elliyi geçen sigorta şirketinden sadece 15
tanesi, işin gereği olan teknik uzmanlık servislerini kurmuş olup yapı sigortası
yapabilme yetkisine sahiptir. Bu 15 şirket de aralarında anlaşmış olarak tek tip
formalite, fiyat ve poliçe türü uygulamasına geçmişlerdir. Sigorta en genel
şekliyle ve öncelikle, binaların taşıyıcı sistemlerini garanti altına almaktadır.
Başvuruların yarıdan fazlasında, sigortanın tesisat, ince işçilik, yapı
elemanlarının mimari detaylarıyla ilgili kişileri de kapsaması istenmekte olup
yine tipleştirilmiş ek poliçe maddeleriyle bu iş de kolaylıkla dosyaya
bağlanabilmektedir.

Sigorta şirketi, teknik denetleme şirketi ve malsahibi arasındaki ilişkilerde garanti


doğrudan mal sahibine değil, onun teknik temsilcisi olan “mimar”a yönelik olarak
verilmektedir.

Belçika’da uygulanagelen sistemde yeralan taraflar ile bunlar arasındaki ilişkiler


Şekil 6.4’de verilmiştir.

6.5 AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NDEKİ YAPI DENETİM SİSTEMİ

Amerika Birleşik Devletleri, kapitalist ekonominin en serbest ve özgür biçimde


uygulandığı ülkedir. Mal ve mülkün, hizmet sunan kişi ve kuruluşların hızlı el ve mekan
değiştirdiği bir toplumdur. Aşağıda anlatılacağı gibi ilk bakışta inşa edilmiş mülkün
kalitesinin mülkiyet duygusunu tatmin etme bakımından Avrupa örneklerinde olduğu
kadar özel ağırlıklı bir yer tutmayabileceği akla gelse dahi gerçek bunun tam tersidir çünkü
ABD tüketicinin korunması bakımından en fazla mesafe katetmiş ülkelerin başında gelir.
Tüketim ve talep standartlarının çok yüksek olması yüzünden kötü, standart altı, normların
ve teknik/nefaset gereklerinin yerine getirilmediği bir binanın, kısa bir süre sonra el
değiştirecek olsa dahi, tasarlanması, inşası ve kabul ve itibar görmesi imkansız denecek
kadar sıradışıdır. Tasarısını yaptığı New York'taki 60 katlı Citicorp binasının inşasının
bitip kullanılmaya başlamasından yıllar sonra hesaplarındaki bir hatayı keşfedip bunu
kendi cebinden milyonlarca dolar ödemeyi göze alarak düzelten projeci William
LeMesurier (Goldstein, 1997) bu ülkedeki sigorta ve diğer terbiye edici mekanizmalarla
yerleştirilen mesleki ve ahlaki standartlar hakkında iyi bir fikir verir. Dayanım ve konfor
yönlerinden binaların kalitelerinin garanti altına alınmış bulunması da benzer bir pratik
zorunluktur.

Serbest ticaret ve teşebbüs kavramlarının gücü ve eyaletlerin bu konularda kendi


özel mevzuatını yaratmaktaki hakimiyeti dolayısıyla bazı Avrupa ülkelerinde rastlandığı
biçimde tek bir mevzuat bütünlüğü çerçevesini ABD'de görmek mümkün değildir.

6-16
Şekil 6.4 Belçika’daki Yapı Denetim Sistemi

6-17
Yapı denetimine ilişkin açıklamalarımız genel süreçlerle kısıtlıdır ve özel mülkiyeti
kapsamaktadır. ABD'de gerek özel gerekse tüzel kişilere ait mülkün finansmanı bankalar
veya benzer (savings and loan association) kurumlarca sağlanır. Böylelikle malsahibinin
arkasında gerek kredi akışını gerekse işin yürütülmesinde nazım rol oynayacak ve
imar, inşaat ve pazarlama işlerinin hepsini üstlenebilen kuruluşa (developing company)
yönlendirecek bir finans şirketinin bulunması olağandır. (Bu modele son yıllarda
ülkemizde de sık sık rastlanır olmuştur.) İnşaat işinin yürütülmesi bir mimar tarafından
üstlenilir. Mimarın görevleri şöyledir:

(a) Mimari projelerin hazırlanması


(b) Diğer projelerin hazırlanmasında koordinasyon (inşaat mühendisi müşaviri
çoğu zaman mimarın taşeronudur)
(c) İlgili belediye yönetiminden inşaat ruhsatı alınması
(d) "Developing company"e inşaat işleri aşamasında müşavirlik
(e) İnşaat sırasında mesleki kontrolluk

İnşaat işlerinin yerine getirilmesinde bir planlama ve yönetim grubu (construction


development group) devreye girer. Bu şirket malsahibi adına iş planlaması, müteahhit ve
taşeronların belirlenmesi, bunların kendi aralarında ve ilgili projecilerle koordinasyonunun
sağlanması ve hakedişlerin düzenlenmesinde hizmet verir. Bu arada belediye adına
denetim süreci de işlemeye başlar. Ufak işler dışında belediye imar dairesi projenin
denetimini ve onay verilmesine ilişkin değerlendirmesini serbest profesyonel müşavirlik
bürolarına yaptırır. Bu tür bir büro açabilmek için mühendisin profesyonel, yani sertifikalı
mühendis olması şarttır. Profesyonel mühendislik farklı kademelerdeki sınav ve eğitim
adımlarının geçilmesi ile elde edilir. Eyaletler bu ünvanı tevcih etme yetkisine sahiptir.
Bazı eyaletler birbirlerinin verdiği profesyonel mühendis derecesini karşılıklı olarak kabul
etmiştir.

Denetim büroları, ilgili eyalette veya belediye sınırları içinde hangi yapı şartnamesi
geçerliyse ona göre görevlerini yerine getirir. ABD'nin birçok imar bölgesinde adına
"Uniform Building Code, UBC" denilen bir bina şartnamesi uygulanır. Varsa dahi
şartnamenin bazı hükümlerindeki şehirden şehire olan farklar pek azdır. UBC, malzeme,
tür, ısı yalıtımı, yangın, asansör, çatı kaplaması, özetle bir binanın ortaya çıkmasında
uyulması gerekli ne kadar husus varsa onlara ilişkin hükümleri içinde barındırır. Halbuki,
ülkemizde betonarme veya çelik yapılara ilişkin şartnameler TSE tarafından, deprem hesap
şartları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından, mimari gerekler ise belediye imar
daireleri tarafından düzenlenmiştir ve pek fazla bir üniformluk göstermez. Projenin teknik
ayrıntılarını incelemek zorunluğundan kurtulan belediye imar dairesi ise yapının imar
durumuna uygunluk değerlendirmesini sağlar. (ABD'de çok sıkı bir fonksiyonel
bölgeleme (zoning) vardır. Ticari veya sanayi faaliyetin yapıldığı bir bölgede genellikle
konutlar yoktur. Bunun tersi de aynı sıkılıkta kontrol edilir. Sebep, trafik, gürültü,
yoğunluk, v.b. faktörlerin mülk değerlerinin belirlenmesindeki önemli ağırlığıdır.)

Denetimler sonunda inşaat ruhsatı alınır. Artık sıra inşaat sırasındaki mesleki
kontrola gelmiştir. Fazla özelliği olmayan konut, v.b. işlerde belediye yatırım projesinin
mimarını profesyonel olarak denetimle görevlendirir. Bu durumda mimar beraber çalıştığı
mühendisleri de göreve sürerek yapının teslimine kadar faaliyetini sürdürür. Özelliği olan,
önemli ve büyük işlerde ise belediye kontrol sorumlusu olarak mesleği ve sorumluluğu
bina inşaat denetimi (building inspector) olan özel denetim şirketine ihale eder.

6-18
Belediye adına resmi kalite denetimi mekanizması devam ederken proje müellifleri
de mesleki kontrol görevlerini ifa ederler. Böylece uygulama ile proje arasındaki ilişki de
sağlanmış olur. Yapı faaliyetinde taraf olan bütün kişi ve kuruluşlar mesleki sorumluluk
sigortası ile mücehhezdir. Mesleki sorumluluğun yerine getirilmesinde herhangi bir
kusurun tespiti halinde kusuru işleyen taraf bunu tazminle mükelleftir. Sigorta primleri ise
tarafların mesleki ehliyeti ve performansı ile yakından ilintilidir.

Bütün bu işlemlerin uyarlılığı ve bitmiş ürünün kalitesi üzerinde genel bir kalitenin
ayrıca teessüs etmesi de gerekir. Development company çeşitli risk ve belirsizliklere karşı
sigorta yaptırmıştır. Özellikle şu konular sigorta kapsamında bulunur:

(a) İş sırasında meydana gelebilecek zarar-ziyan


(b) İşin kalitesizliğinden dolayı tazminat ödeme riski

Tasarım projesi sorumlusu mimar-mühendis firmaları da sürekli sigortalıdır. Önde


gelen risk konuları arasında yukarıda sayılanlara ilaveten projelerin kaybolması dahi
olabilir. Müteahhit ve taşeron şirketler ise bunlara ek olarak inşaat sırasındaki kaza,
sabotaj ve benzeri aksiliklere karşı da sigortalıdır. Sigorta poliçesi bazı durumlarda kanuni
bir belge olarak da talep edilir. Aynı şekilde belediye tarafından şantiye ve arazi işlerini
kontrolla görevlendirilen özel denetim şirketleri çoğu zaman müteahhit ve taşeronlarını
sigortalanmış olmaları kaydıyla işe sürebilir. Tüm bu karmaşık görüntü içinde tarafların
ayrı ayrı pek çok riske karşı kendilerini koruduğu, gerek özel gerekse genel sigorta
poliçeleri vasıtasıyla menfaatların denge içinde tutulduğu, sigorta hukuku ve özel
uzmanlıklarının gelişmiş olduğunu görmekteyiz. Yani, ABD'deki yapı denetimi sistemi
projesinden itibaren tüketici hakları çerçevesinde sigorta sistemi içinde gerçekleştirilir.

6.6 BİNA STANDARTLARI KANUNU : JAPONYA ÖRNEĞİ

6.6.1 Genel Giriş

Japonya'nın dünyanın en sık depremlere maruz kalan bir kuşağında yeralmasına ek


olarak tayfun olarak adlandırılan fırtınalar da bu ülkeyi etkiler. Japonya topoğrafyasının
dikte ettiği bir başka husus ta gelişmiş kentsel dokunun son derece yoğun oluşudur.
Dolayısıyla yangınlar doğal afetlerin sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir. İkinci Dünya
Savaşının ardından 1950'de bina yapımı ve imar planlama faaliyetini düzenlemek amacıyla
Türkçeye "Bina Standartları Kanunu" (Building Standard Law) diye tercüme
edebileceğimiz bir kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanun edinilen tecrübeye paralel olarak
revizyonlardan geçirilmiştir. Halen 1981'de verildiği şekliyle yürürlüktedir. Kanunun
uygulanmasını teminen belirli detayları konu edinen bir "Uygulama Talimatı"
(Enforcement Order) ve bir de "Uygulama Yönetmeliği" (Enforcement Regulation)
hazırlanmıştır.

6.6.2 Bazı Detaylar

Bina Standartları Kanunu, kamunun can ve mal güvenliği ile sağlığını garanti
altına almak amacıyla arsa, bina, tesisat ve kullanıma ilişkin minimum şartları belirlemek
ve toplum yararını yükseltmek amacıyla hazırlanmıştır. Kanunun esas özelliklerini şöyle
sıralamak mümkündür:

6-19
(1) Kanun genelde Japonya'daki bütün binalar için geçerlidir. Kısıtlı bir biçimde
yerel yönetmelikler bunun bazı bölümlerini gevşetebilir veya daha sıkı hale
getirebilir.

(2) Başka ülkelerde örneklerine pek rastlanmayan bir özelliğe sahiptir, çünkü bina
şartnamelerine benzeyen güvenliği sağlamaya yönelik yapısal veya tesisatla
ilgili modellere yer verdiği gibi bir imar kanunu ya da yönetmeliği gibi
bölgeleme (zoning) şartlarını da içine alır. Böylece şehirlerde güvenlik
kuşaklarının yaratılması amaçlanmıştır. Buna ilaveten yönetmelikleriyle
uygulamayı düzen altına almıştır. Kanun, binalarla ilgili bütün faaliyeti
(tasarım, inşa ve yıkım) kapsamaktadır. Bu nedenle binaların bakım ve
periyodik denetimine ilişkin kuralları da içermektedir.

Bina Standartları Kanununun iç yapısı kısaca Şekil 6.5'de verildiği gibidir.


Kanunun maddelerinin başlıklar halinde sıralanmasına bir açıklık getirmek amacıyla bazı
önemli özelliklerine dokunmak lazımdır.

Tercümesini "bina yetkilisi" ibaresiyle yaptığımız "building official" bir çeşit


Alman yapı denetim sistemindeki "prüfingenieur"a benzemektedir. Bunların Japon İmar
Bakanlığı (Ministry of Construction) tarafından yapılan bir sınavı geçmeleri ve dolayısıyla
sertifikalı (yetkin) inşaat mühendisi veya mimar olmaları şarttır. Atamalar ise yerel
yönetimin yetkisi dahilindedir. Valiler dahil yerel yönetimin başındaki kimseler seçimle
işbaşına geldiği için demokratik teamüllere uygundur. Bina yetkilileri bu genel durumda
nüfusu 250 binden fazla olan yerleşim birimlerinde istihdam edilmek zorundadır. Bina
yetkilisi, aynı zamanda bir çeşit imar müdürüdür.

Yeni bir bina inşa ettirmek, veya mevcudu tadil veya tesisatını yeniletmek isteyen
bina sahibi ilgili bina yetkilisinden bir onay (ruhsat) almak zorundadır. Genelde inşaatın
toplam döşeme alanı 200 m2'den az ise bu onay alma şartı ortadan kalkmaktadır. İnşa
ruhsatı için yapılan başvurulara 20 gün içinde yazılı olarak cevap verilir. İnceleme projeler
üzerinde yapılır ve başta yangın güvenliği için İtfaiye Müdürlüğü olmak üzere ilgili
birimlerin görüşleri alınır. Söz konusu projenin toplam alanı ile orantılı bir ücret mal
sahibince ödenir. Japonya'da binaların yüksek kalitede ve sıkı bir denetim mekanizması
altında inşa edilmelerini temin etmek son derece önemlidir. Örnek olarak aldığımız diğer
ülkelerde olduğu gibi hem proje mühendislerinin, hem denetleyenlerin hem de onaylayan
makamların sorumluluklarının gereği gibi yerine getirmelerine büyük önem verilir ve bu
konuda taviz söz konusu değildir. Aynı yaklaşım bakım için de geçerlidir. Mal sahibi
inşaatın devam ettiği sürede kendi adına tasarrufta bulunacak bir yetkin mühendis veya
mimarı projelerin öngörüldüğü şekilde uygulanmasını temin etmek için görevlendirmekle
yükümlüdür. İhlallerin görülmesi durumunda tarafların hangi hak ve sorumluluklarının
olacağı kanunun birçok maddesine konu olmuştur. Bina yetkilisi gereken durumlarda
kendi sorumluluğunun bina denetimi ile ilgili kısmını "bina müfettişlerine" (building
surveillants) tevdi edebilir. Kanunun (veya ilgili imar bölgesinin) şartlarını yerine
getirmeyen binaların inşasının durdurulması ilgili bina yetkilisi tarafından bina sahibinden
istenir. Makul bir süre sonunda söz konusu kısmın yıkılması, nakli, yeniden inşası,
eklenmesi, onarımı, yeniden düzenlenmesi, yasaklanması veya düzeltilmesi sağlanır.
Kanun ihlal halinde yapının mühendisi, denetleyici mühendisi veya müteahhitine karşı
başlatılacak işlemleri de detaylı bir şekilde tarif etmektedir. Kanunun öngördüğü denetim
sistemi Şekil 6.6'da şematik olarak gösterilmektedir.

6-20
Kanunun ilgi çekici bir başka yönü de yerel bina yetkilisi ile ihtilafa düşen
malsahiplerinin başvuracakları karşı yolları belirlemesi ve valilik veya İmar Bakanlığının
görevini kötüye kullanan bina yetkilileri hakkında alınacak tedbirleri tarif etmesidir.
Ayrıca, yerel yönetim kanununun kendi yetki alanında yeterli güvenlik sağlamayan
hükümler barındırdığı görüşüne varırsa, o zaman kanunun gereklerini daha da sıkı hale
getiren ek hükümler getirebilmektedir.

Kanunun 2. ve 3. Bölümleri öncelikle yangın ve doğal afet zararlarını azaltmak


amacıyla formüle edilmiştir. Ayrıca çok sıkı bir şekilde uygulandığı bilinen bir bölgeleme
(zoning) kurallarına da yer vermektedir. Zaten binaların arsa alanlarına olan oranları bölge
sınıflarına göre tayin edilmiştir ve kullanımının baştan beri kontrolu amaçlanmıştır.

Bina İnceleme Kurulu 5 veya 7 üyeden meydana gelmektedir. Kurul Bina


Standartları Kanunun uygulanmasına ilişkin olarak ilgili yönetimlerin tereddütleri olan
konulara açıklık getirici görüş geliştirilmesi ve talep halinde bina yetkilileri, bina
müfettişleri ve yerel yönetimlerin işlemlerinin incelenmesi ile görevlidir. Üyeler, kurulun
faaliyet göstereceği şehir, kasaba veya köyün (seçilmiş) başı tarafından hukuk, iktisat,
mimari, şehir planlaması, kanun yönetimi gibi alanlarda uzmanlaşmış ve toplumun yararını
en iyi koruyacak seviyede olduğunu ispatlamış kimseler arasından seçilir.

6.6.3 Değerlendirme

Bina Standartları Kanunu taşıdığı özellikler açısından Türkiye şartlarına ithal


edilebilecek yönlere sahiptir. Bir defa afet zararlarının azaltılmasının ana politika olarak
kabul gördüğü yol gösterici olmanın ötesinde emredici bir platformdur. Ele alınan başka
ülke mevzuatının içine almadığı bir özellik te imar ve inşaat faaliyetinin bir çatı altında
toplanmasıdır. Japon mühendisleri deprem afetinin binalardaki hasarını değerlendirirken
1981 öncesi veya sonrası kanuna göre inşa edilmiş olmasını ilk özellik olarak
belirtmektedir (1981 öncesi depreme dayanıklı betonarme ve diğer bina şartnamesi bir
yerde Kanunun elindeki "Enforcement Order" ın içine monte edilmiştir.) Eğer bu yanlarını
ülkemiz şartlarına taşırsak 3194 Sayılı Kanun ile TS500 ve "Afet Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkındaki Yönetmelik"i biraraya getiren bir karma belgeden sözetmek uygun
olacaktır.

Bina Standartları Kanunun ana felsefesi basit bir gerçeğe dayalıdır: afetlere karşı
dayanıklılık bina yapım kalitesini iyileştirmekle sağlanır. Kaliteyi iyileştirmenin
mekanizması ise proje hizmetlerinin standardını bağımsız incelemelerle sağlamak,
yerleşim merkezlerinin imar ve inşaat faaliyetini düzenleyen Bina Yetkilisi (Building
Official), Bina Müfettişi (Building Surveillant) gibi organlar ihdas ederek (ancak
demokratik katılımı gözardı etmeden) düzenlemek şeklinde formüle edilmiştir. İnceleme
Kurullarının yapısının toplumun ihtiyaçlarına karşılık verecek bir biçimde tertiplenmiş
olması örnek alınacak bir husustur. En önemlisi kurulların uygulama güçlerinin kağıt
üzerinde kalmayıp fiilen uygulanmaktadır. Sonuç Japon yapı kalitesi ile bellidir.

6-21
Şekil 6.5.
Japon Bina Standartları Kanunu

!" Bölüm 1 : Genel Hükümler


Amaç, Tanımlar, Uygulama İstisnaları, Bina Yetkilileri, Bina Yetkililerinin
Sertifikasyon Sınavı, Bina Tasarımı ve İnşaat denetimi, İnşaat Yapımı için
Başvuru ve Onay, Bina İncelemesi, Kısıtlamalar, Bina Bakımı, Kanunu
İhlal Eden Binalara Uygulanacak Hükümler, Bina Müfettişleri, Kanunu
İhlal Eden Tasarımcılara Uygulanacak Hükümler, Kamu Güvenliğini veya
Sağlığını Tehlikeye Atan Binalara Uygulanacak Hükümler, 3. Bölüme Ait
Hükümleri Yerine Getirmeyen Binalara Uygulanacak Hükümler, Rapor ve
Teftiş Belgeleri, Tebliğler, Bina Yetkilisi Bulunan İl, İlçe, Şehir, Kasaba
veya Köylerin Uyacakları Onay, İnceleme ve Tadilata İlişkin Kurallar.

!" Bölüm 2 : Binaların Arsa,Taşıyıcı Sistem ve Tesisatı


Arsaların Temizlik ve Güvenliği, Taşıyıcı Sistem Dayanımı, Büyük Ölçekli
Binaların Kısımları, Yangın Bölmeleri, Oturulan Kısımların Güneşle
Aydınlatılması ve Havalandırılması, Bitişik Binalardaki Ayırım Duvarları,
Tuvaletler, Tesisatla İlgili Hükümler (Elektrik, Asansör, Paratöner), Bina
Malzemesi Kalitesi, Afet Tehlikesine Maruz Bölgeler, Yerel Yönetimlerin
Kanun Maddelerini Gevşetme Hakları.

!" Bölüm 3 : Kentsel Planlama Alanı İçindeki Binaların Arsa, Yapı ve Tesisatı
Uygulama Alanları, Yolların Tanımı, Arsanın Yollarla İlişkileri, Yollardaki
Binalara İlişkin Kısıtlamalar, Arazi Kullanma Tabi Alanlar ve Bölgeler,
Buralarda Yapılacak Binaların Tabi Oldukları Kısıtlayıcı Hükümler, Bina
ve Arsa Alan Oranları, Binalar Arası Uzaklıklar, Bina Yükseklikleri, Bina
Yükseklik Kısıtlamasına Tabi Bölgeler, Yangın Önleme Bölgelerindeki
Binalar, Çatılar, Yangın Kapıları, Estetik Bölgeler, Bölge Planlaması
Alanları, Şehir, Kasaba veya Köy Genelgeleri, Planlanmış Yollara İlişkin
Kurallar.

!" Bölüm 4 : Bina Sözleşmesi


Bina Sözlemesinin Amacı, Tescili, Açık İlanı, Kamuya Açık Tartışılması,
Değiştirilmesi, Yürürlükte Kaldırılması, Arsa Ortaklarının Hakları, Bina
Kiracılarının Durumu.

!" Bölüm 5 : Bina İnceleme Kurulu


Bina İnceleme Kurulu, Teşkilatı, Üyelerin Görev Süresi, Kimlerin Görev
Alamayacağı, Üyelerin Görevden Affedilmeleri, Başkan, Genelgelerin
Yürütülmesi.

!" Bölüm 6 : Çeşitli Hükümler


Afetten Etkilenmiş Bölgelerdeki Bina Yapımına İlişkin Kısıtlamalar, Geçici
Binalarda Kısıtlamaların Gevşetilmesi, Eski Bina Koruma Bölgelerindeki
Kısıtlamaların Gevşetilmesi, Mevcut Binalar, Kullanım Amacının
Değişmesi Halinde Uygulanacak Hükümler, Bina Tesisat veya Taşıyıcı
Sistemine İlişkin Değişiklikler, İnşa Halindeki Özel Yapılara Uygulanacak
Hükümler, İnşaat Güvenliği Planların Sunulması, Alan, Yükseklik, Kat

6-22
Sayısı ve Bodrum Seviyesinin Hesaplanması, İtfaiye Yetkilisinin Kullanımı
İzini Verilmesindeki Sorumluğu, Proje Çizim ve Belgelerinin Aleniliği,
Şikayetlerin Sunulması, Bina Yetkililerinin Tabi Olduğu Özel Hükümler.

!" Bölüm 7 : Cezai Hükümler

6-23
Şekil 6.6 Japonya’daki İmar ve Yapı Denetimi Mekanizması
6-24
6.7 AVRUPA BİRLİĞİ MEVZUATI

6.7.1 Genel Giriş

Avrupa Birliği mevzuatını iki başlık altında incelemek mümkündür. Kurucu


antlaşmalar ve bunlarda değişiklik yapan diğer devletlerarası antlaşmalar (Paris
Antlaşması, Roma Antlaşması, Tek Senet, Maastrich Antlaşması) birincil mevzuat olarak
nitelendirilmektedir. Birliğin ikincil mevzuat türleri ise gerek Roma, gerekse Maastrich
Antlaşmalarında tüzük, direktif, tavsiye kararı ve görüş olarak ifade edilmiştir. Tavsiye
kararı ve görüşlerin bağlayıcı olmamasına karşın, diğer ikincil mevzuat türleri üye ülkeleri
bağlayıcı nitelik taşır.

Bu bölümde incelenen ülkelerde yapı kalitesi ve yapı denetiminin tüketici hakları


çerçevesinde ele alındığı vurgulanmıştı. Bu nedenle burada Avrupa Birliği'nin tüketicinin
korunmasına ilişkin mevzuatının konumuzu ilgilendiren yönleri ile incelenmesi yararlı
görülmüştür. Diğer yandan, Birliğin kamu ihaleleri ve profesyonel yeterlilik ile ilgili
mevzuatı da değerlendirilmektedir.

6.7.2 Tüketici Hakları Konusundaki Düzenlemeler

Tüketici hakları ve tüketicinin korunmasının açık bir biçimde birincil mevzuatta


yer alması 1993 tarihinde kabul edilen Maastrich Antlaşması ile olmuştur. Antlaşmanın,
Birlik politikalarından sözeden 3. maddesi "Tüketicinin Korunması ve Güçlendirilmesi"
hükmüne yer vermektedir.

Birincil mevzuat çerçevesinde tüketici haklarının ele alınmasının oldukça yeni


olmasına karşın, Birlik çok daha eski tarihlerden bu yana ikincil mevzuatı yoluyla
tüketicinin korunması konusunda düzenlemelerde bulunmaktadır (DPT, 1995, Cilt 2).
Avrupa Birliği'nin konuya ilgisinin başlangıcı, 1972 yılında yapılan Paris Zirvesi'ne
dayanmaktadır. Bu Zirve'de alınan karara dayanılarak, 1975 yılından itibaren Avrupa
Birliği Konseyi tarafından bir dizi "tüketiciyi koruma programları" kabul edilmiştir. Bu
programlar, tüketici haklarını beş temel başlık altında ele almaktadır:

(a) Tüketicinin sağlığının ve güvenliğinin korunması,


(b) Tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması (yanıltıcı reklamlar, tek taraflı
sözleşmeler v.b.),
(c) Tüketicilerin hileli mamul ve hizmetler nedeniyle uğradığı zararların tazmini,
(d) Tüketicinin bilgilendirilmesi ve eğitimi,
(e) Tüketicinin örgütlenmesi ve karar mekanizmalarında temsil edilmesi.

Bu başlıklar altında Birliğin bir çok tüzük, direktif v.b. mevzuatı bulunmaktadır.
Ancak burada sadece hileli hizmetler nedeniyle sorumluluk ve tüketicinin tazmini
konusundaki mevzuat ele alınacaktır.

6-25
6.7.2.1 Hizmet Sağlayanların Sorumluluğuna İlişkin Konsey Direktif Tasarısı

Avrupa Birliği'nde ayıplı mamullerin yolaçtığı zararlardan dolayı sorumluluk 1985


tarihli bir direktif ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak bu direktif taşınmazları kapsam
dışında bırakmaktadır. Taşınmazlarla ilgili düzenlemeler ise 18.1.1991 tarihli "Hizmet
Sağlayanların Sorumluluğuna İlişkin Direktif Tasarısı"nda ele alınmıştır. Direktif tasarısı,
sunulan hizmetlerin kötü ifası sonucunda ortaya çıkan zararlardan dolayı, hizmet
sunanların sorumluluğu ile, hizmetin sunulduğu kişilerin ve üçüncü şahısların uğramış
oldukları zararların tazminine ilişkindir. Hizmet sağlayan, mesleki faaliyeti çerçevesinde
hizmet sunan ve özel hukuka tabi gerçek veya tüzel bir kişi olabileceği gibi, kamu hizmeti
gören ve kamu hukukuna tabi bir kuruluş da olabilir. Direktif, hizmeti sağlayanın, hizmetin
yerine getirilmesinde kişilerin sağlığına, fiziksel bütünlüğüne veya taşınır ve taşınmaz
malların fiziksel bütünlüğüne kusuru ile verdiği zararlardan sorumlu olduğunu
belirtmektedir. Zarar gören, zararın varlığını ve hizmetin ifası ile zarar arasında
nedensellik bağı bulunduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. Buna karşılık hizmetin ifasında
hizmet sağlayanın kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Kusursuzluğun kanıtlanarak
sorumluluktan kurtulma yükümlülüğü hizmet sağlayana aittir.

Direktif kusurun belirlenmesinde, hizmet sağlayanın normal ve önceden görülebilir


koşullar altında, kendisinden makul olarak beklenebilecek güvenirliği sağlayıp
sağlamadığına bakılacağını belirtmektedir. Hizmetin yerine getirilmesi sırasında veya daha
sonra daha iyi bir hizmetin varlığı, "kusur"a hükmedilmesine yolaçamaz. Birden çok
kişinin aynı zarardan sorumlu olması halinde, bu kişiler birlikte ve zincirleme olarak
sorumlu tutulacaktır.

Direktif tasarısı, hizmet sağlayanların sorumluluğuna ilişkin olarak, zarar görenlere


tanınan haklar bakımından bazı kısıtlayıcı süreler öngörmektedir. Buna göre zarar görenin,
tazmini istenecek zararlar için, zararı ve hizmeti sağlayanın kimliğini öğrendiği veya
makul olarak öğrenebileceği günden başlayarak 3 yıl içinde başvuruda bulunması gerekir.
Her koşulda, zarar görenin tazminat hakkı, zarara neden olan hizmetin sağlandığı tarihten
itibaren 5 yıl içinde sona erecektir. Ancak, taşınmaz mallara ilişkin tasarım ve inşaat
hizmetlerinde bu süreler 10 ve 20 yıl olarak belirlenmiştir.

Görüldüğü üzere Direktif, ispat yükümlülüğünü hizmeti sağlayanın üzerinde


bırakmak ve zarar görenin haklarının aranmasına ilişkin olarak öngördüğü süreler
açısından, tüketiciyi koruma yönünde oldukça ileri hükümler içermektedir. Özellikle
taşınmazlarla ilgili sürelerin, yeni maliklerin de haklarını teminat altına almaya imkan
sağlayabilecek kadar uzun tutulmuş olduğu görülmektedir.

6.7.3 Kamu İhaleleri Konusundaki Düzenlemeler

Kamu ihaleleri konusundaki Avrupa Birliği mevzuatının hedefi ekonomik


entegrasyon çerçevesinde ve başlatılmış bulunan para birliğinin tabii bir sonucu olarak,
üye devletler arasında kamu ihalelerindeki ulusal kayırmacılık ve ayırımcılığı engellemek
ve ulusal usullerin uyumlaştırılmasını sağlamaktır. Bu amaçla, kamu inşaatları, kamu
malzeme ve hizmet alımları ile ilgili bazı direktifler çıkarılmıştır ve değeri belli bir miktarı
aşan ihalelerin tabi olacağı ortak kurallar belirlenmiştir. Bu direktifler uyarınca ihalelerde,
açık usul (Türk ihale kanununda kapalı teklif usulüne denk düşmektedir), sınırlı usul (belli
istekliler arasında kapalı teklif) ve pazarlık usulü uygulanabilmektedir. Ancak, açık usulün

6-26
uygulanması esas olup, diğer usuller istisnai durumlarla sınırlandırılmıştır. İhaleye
katılacak isteklilerin, idarece belirlenen yeterlilik şartlarını taşımaları gerekmektedir.
Tekliflerin değerlendirilmesindeki uygun bedelin tesbitinde "fiyat esası" veya "ekonomik
olma esası" olarak ifade edilen iki kriterden biri uygulanabilir.

Fiyat esasının uygulanması halinde en ucuz teklifi veren ile, ekonomik olma
esasının uygulanması halinde ise ekonomik olarak en avantajlı teklifi verenle sözleşme
yapılması söz konusudur. Ekonomik olarak en avantajlı teklifin belirlenmesinde fiyat,
kalite, teslim süresi ve şartları, fonksiyonel ve teknik özellikler, satış sonrası hizmetler v.b.
bazı hususlar gözönüne alınır.

Fiyat esasının uygulandığı hallerde, normalin çok altında teklif verildiğinin açıkça
görülmesi üzerine, idare teklifleri ayrıntılı olarak inceleme ve teklif sahibinden açıklama
isteme hakkına sahip olup, uygun görmediği durumlarda gerekçesini açık olarak belirtmek
suretiyle bu tür teklifleri red edebilir.

İdarelerin uygun bedelin tesbitinde uygulanacak kriterlerin ne olduğunu ihale


öncesinde belirlemeleri, ilan aşamasında belirtmeleri ve değerlendirmeyi de buna göre
yapmaları gerekmektedir.

"Ekonomik olarak en avantajlı teklif", kalitenin temininde önemli bir rol


oynayabilmektedir. Türk ihale sistemindeki "tercihe layık bedel"in ekonomik olarak en
avantajlı teklif olarak yorumlanmaması önemli bir eksiklik olarak değerlendirilebilir(1).

6.7.4 Mesleki Yeterliliğin Tanınması ile İlgili Düzenlemeler

Avrupa Birliği içinde hizmetlerin serbest dolaşımını gerçekleştirebilmek amacına


dönük olarak mesleki yeterliliğin tanınması konusunda bir dizi direktif mevcuttur. Bu
direktiflerin ortak hedefi, üye ülke vatandaşlarının mesleki faaliyetlerini bir diğer ülkede
yürütebilmeleri için gerekli koşulların sınırlarının saptanmasıdır (Yıldız, 1996). 1985
yılından itibaren Birlik bu konuda "karşılıklı güven" esasına dayanan bir yaklaşımı kabul
etmiştir. Bu yaklaşım, eğitim ve öğretim sistemleri arasındaki farklılıklara karşın, bir üye
ülkede yeterliliği kabul edilmiş meslek adamlarının, üye ülkeler arasında karşılaştırılabilir
standartlarda olduğu varsayımı ile, bir diğer üye ülkede mesleki faaliyetlerini
yürütebileceklerini öngörmektedir. Mesleki yeterlilik kavramı, eğitimin sadece akademik
yönü ile sınırlanmamıştır. Gerekli akademik eğitimi almış olmanın yanısıra, mesleki
çalışmalar yapmış olmak ve mesleği uygulamak için gerekli diğer koşulları sağlamış
olmak zorunludur.

(1) Türk ihale sistemindeki tercihe layık bedelin değerlendirilmesi bu raporun 3. bölümünde
yapılmıştır.

6-27
Karşılıklı güvene dayanan bu ilke, mimarların serbest dolaşımına yönelik olarak
1985 yılında kabul edilen bir direktifin temelini oluşturmuştur. Mühendislerle ilgili bir
diğer direktif yayınlanması çabaları ise henüz sonuçlanmamıştır. Bu meslek grubunun
faaliyetleri halen 1989 yılında yayınlanmış olan bir genel direktif çerçevesinde işlem
görmektedir. 1989 yılında yayınlanmakla birlikte, 1991 yılında yürürlüğe giren bu direktif
en az 3 yıllık yüksek öğrenim düzeyi gerektiren tüm meslekleri kapsamaktadır.Gerek
mimarlar ile ilgili olarak kabul edilen direktif, gerekse genel direktif akademik ünvan ve
dereceyi değil, kişinin mesleğinde tam olarak yetkilendirilmiş olmasını esas almaktadır.
Bu kapsamda, direktifler diplomalar arasında denkliğe ilişkin genel bir sistem
tanımlamamakta, sadece mesleki faaliyetini üye ülkelerden birinde gerçekleştirmek isteyen
Avrupa Birliği vatandaşları için bireysel haklar vermektedir. Eğitim, öğretim veya
mesleğin uygulanmasında önemli farklılıkların olduğu durumlarda evsahibi ülke, "uyum
mekanizması" olarak tanımlanan ve mesleki deneyimlerin kanıtlanmasını talep etme ve bir
staj dönemi veya seviye testi gibi uygulamalar yapma hakkını kullanabilir.

Mesleki yeterlilik kavramının Türkiye de de uygulanmasının çok yönlü yararları


olduğuna inanılmaktadır.

6.8 FIDIC KURALLARI

6.8.1 Genel Giriş

Fransızca isminin baş harfleri olan rümuzuyla FIDIC olarak bilinen Uluslararası
Müşavir Mühendisler Federasyonu, mesleki ve ahlaki standartların geliştirilmesi
konusunda çalışmalar yapan ve üyelerini tüm dünyadan ulusal müşavir mühendisler
birliklerinin oluşturduğu bir kuruluştur. Birçok uluslararası finans kuruluşu (Dünya
Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası) mali destek sağladığı projelerin gerektirdiği
teknik hizmetlerin FIDIC tarafından geliştirilen kurallara göre yapılmasını şart
konmaktadır.

Bu bölümde FIDIC tarafından hazırlanmış olan teklif birim fiyat (FIDIC, 1987) ve
tasarım - yapım ve anahtar teslim (FIDIC, 1995) usulü ile yapılan inşaat işlerine ilişkin
İdari Þartnameler denetim ve tarafların yetki ve sorumlulukları açısından incelenmektedir.
Birim fiyat esası inşaat işlerinde en yaygın olarak kullanılan yöntemdir. FIDIC
çerçevesinde uygulanan birim fiyat usulünün belirleyici özellikleri, isteklilere iyi bir piyasa
araştırmasına dayanarak rekabet koşulları altında kendilerinin belirleyecekleri fiyatlar
üzerinden teklif verebilmelerine ve böylece işin uygulanabilir fiyatlarla yapılmasına imkan
sağlanması, işin önceden ayrıntılı olarak tanımlanıp uygulama projelerinin hazırlanması ve
buna dayalı metrajların çıkarılması suretiyle iş sahibi açısından fiyat kontrolunun
yapılabilmesidir.

Tasarım - yapım ve anahtar teslimi işler için kesin bir tanım bulunmamakla birlikte,
bu tür sözleşmelerde genel ilke, müteahhitin, inşaatın yanısıra tasarımdan da sorumlu
olmasıdır. Bu yöntemde tasarım kriterlerinin doğru ve yeterli bir biçimde saptanarak
teknik şartnamede verilmesi büyük önem taşır. İşin toplam bedeli sabit fiyat üzerinden
götürü olarak belirlenir. Sözleşme bedeli, proje verileri işsahibince değiştirilmediği sürece
sabit kalır. Genelde müteahhit tesisi işletmeye hazır halde teslim eder, bazen de bir süre
için işletilmesini üstlenir.

6-28
6.8.2 Tarafların Yetki ve Sorumlulukları

6.8.2.1. Kontrolluk

Teklif birim fiyat esasına göre yaptırılan inşaat işlerinde denetim kontrol mühendisi
tarafından sağlanır. Kontrolluk görevini yapan mühendis bağımsız olup, çok geniş
yetkilerle donanmıştır. Sözleşme çerçevesindeki sorumluluğu dahilindeki işlerde, takdir
yetkisini kullanırken, gereğinde işsahibi ve müteahhite danışır, ancak her durumda tarafsız
olarak hareket eder. Genelde tek bir kişi değil, bir tüzel kişiliktir. Kontrol mühendisinin
mesleki kusurlarından ötürü sorumluluğunun bulunması işlerin kalitesinin arttırılmasında
önemli bir unsurdur.

Tasarım-yapım ve anahtar teslimi usulü ile yapılan işlerin denetimi de aynı şekilde
uzman kişiler tarafından yürütülür. Burada kontrolluk görevini yürüten 'işsahibi
temsilcisi'nin iş sahibi karşısındaki bağımsızlığı kontrol mühendisinden biraz daha az
olmakla birlikte, yine de geniş yetkilerle donanmıştır. İşin yerine getirilmesi bağımsız
temsilcinin gözetiminde yürütülür. Bunun mesleki niteliklerinin teklif birim fiyat esasına
göre yapılan işlerdeki gibi olması şarttır.

Kontrol mühendisi ve işsahibi temsilcisinin, işsahibinin onayına bağlı olması


istenen eylemlerinin sözleşmenin özel şartlarında açıkça belirtilmesi uygun olacaktır. Bu
kişilerin sözleşme çerçevesinde kullandıkları yetkiler için işsahibinin izin vermiş olduğu
varsayılır. Kontrol mühendisi veya işsahibi temsilcisi yetkilerinin bazılarını zaman zaman
temsilcilerine devredebilir ve bu yetkiyi istedikleri zaman geri alabilirler.

FIDIC kurallarına göre kontrolluğun sözleşme uyarınca sağlanan malzemeyi,


tesisatı, işçiliği ve imalatın ilerleyişini inceleme, denetleme ve deneye tabi tutma yetkisi
bulunmaktadır. Malzeme iş sahasına getirilmeden önce bunun sertifikasyon da dahil
kontrolluk tarafından onaylanmış olması gerekir. Kalite kontrol laboratuvarları
kontrolluğun yönetim ve sorumluluğundadır. Yapılan denetim, deney ve incelemenin
sonucunda kontrolluk herhangi bir malzeme, demirbaş ve işçilik kalitesinin sözleşme
koşullarına uymadığına kanaat getirirse, bunları reddetme hakkına sahiptir. Ayrıca
sözleşmeye uygun olmayan işlerin yıktırtılması gibi yaptırımlar da uygulayabilir. İşlerin
usulüyle yürütülmemesi veya şartnamede öngörülenden farklı imalat yapılması halinde
kontrolluk işi durdurma yetkisine sahiptir. İşlerin bir kısmının müteahhit tarafından
taşerona devredilmesinin söz konusu olması halinde kontrolluğun önceden izninin alınması
zorunludur. Diğer yandan, müteahhit tarafından öne sürülen her türlü hak talebi
kontrolluğun incelemesine tabidir.

Tasarım - yapım ve anahtar teslimi işlerde ise öncelikle tasarımın denetimi söz
konusudur. Müteahhit tasarım ve inşaata ilişkin tüm belgeleri (çizimler, resimler, hesaplar,
örnekler v.b.) kullanıma veya uygulamaya hazır duruma getirdiğinde inceleme amacıyla
işsahibi temsilcisine sunacaktır. İşsahibi temsilcisinin söz konusu belgelerin şartnameye
uygun olmadığına veya ek belgelerin gerektiğine karar vermesi halinde, belgeler müteahhit
tarafından masrafları kendisince karşılanmak üzere düzeltilerek veya hazırlanarak yeniden
işsahibi temsilcisine sunulur. Bu tür işlerde işin her kısmı ile ilgili olarak tasarım ve
inşaata ilişkin belgelerin uygun görülmesinden önce o kısmın yapımına başlanamaz.
Yapılacak inşaatlar söz konusu belgelere uygun olmak zorundadır.

6-29
Kontrol mühendisi veya işsahibi temsilcisi, işin niteliğinde ve miktarında
sözleşmede saptanan sınırlar içinde kalmak koşuluyla gerekli gördüğü değişikliği
yapabilir. Sözleşmede belirtilen sınırlar içinde kalan değişiklikler için kontrol
mühendisinin iş sahibinden onay alması gerekmez. Teklif birim fiyat usulü işlerde her
türlü değişiklik kontrol mühendisinin talimatıyla yapılırken, tasarım - yapım ve anahtar
teslimi usulü işlerde işsahibi temsilcisi kendisi bu yönde talimat verebileceği gibi,
müteahhitten teklif vermesini de isteyebilir. Ayrıca bu tür işlerde müteahhit, herhangi bir
zamanda kendi görüşüne göre işin yapımının, bakımının veya işletilmesinin maliyetlerini
düşürecek veya başka bir şekilde işsahibinin yararına olacak önerilerini işsahibi
temsilcisine yazılı olarak sunabilir.

Kontrol mühendisi veya işsahibi temsilcisi herhangi bir değişiklik için talimat
(veya onay) vermeden müteahhit iş ile ilgili herhangi bir değişiklik yapamaz. Fazladan
yapılan veya yapılmasından vazgeçilen işler sözleşme bedeline eklenmek veya sözleşme
bedelinden düşülmek üzere kontrollukça değerlendirilir.

6.8.2.2. Müteahhit

İşyerindeki tüm çalışmaların ve yapım yöntemlerinin uygunluğunun, dayanıklılık


ve güvenliğinin sorumluluğu müteahhite aittir. Müteahhit işleri sözleşmede öngörülen
şekilde yürütür, tamamlar ve kusurları giderir. İşlerin başarılı bir biçimde
tamamlanabilmesi için gözetim görevini yerine getirir, gerekli kadro, malzeme ve
ekipmanı sağlar. Teklif birim fiyat usulüyle yapılan işlerde müteahhit tasarımdan sorumlu
değildir. Ancak sözleşmede açıkça işlerin bir kısmının müteahhit tarafından
projelendirilmesi öngörülmüşse, kontrol mühendisince onaylanmış olsa dahi müteahhit
bunun sorumluluğunu taşır. Diğer yandan, anahtar teslimi usulü işlerde müteahhit işin
tasarımı ve yapımından bütünüyle sorumludur.

Müteahhit, kontrol mühendisi veya işsahibi temsilcisi tarafından onaylanacak bir


kişiyi müteahhit temsilcisi olarak belirler. Müteahhit veya onun adına temsilcisi,
talimatları yalnızca kontrol mühendisi veya işsahibi temsilcisi veya bunların vekilinden
alır ve bu talimatlara uymakla yükümlüdür.

6.8.3. İşin Kabulü

Sözleşme konusu işin tamamlandığının müteahhit tarafından bildirilmesini


izleyerek yapılacak deney ve incelemelerin olumlu sonuç vermesi ve işin, kullanımı
etkilemeyecek oranda ve mühendisi tatmin edecek düzeyde tamamlandığının tesbiti
üzerine geçici kabul yapılır. Müteahhit, geçici kabul tarihinden kesin kabul tarihine kadar
geçecek süre içinde (kesin kabul dönemi), geçici kabul tarihine kadar tamamlanmamış
işlerin yapılmasından ve kesin kabul dönemi içinde ortaya çıkan kusur ve hasarların
giderilmesinden sorumludur. Müteahhit bu sorumluluğunu makul bir süre içinde yerine
getirmezse, kontrolluk müteahhitin nam ve hesabına bir başka kişiye bu işleri yaptırabilir.
Bu şekilde yaptırılan işlerin bedeli, sözleşmedeki birim fiyatlarla hesaplanarak müteahhitin
alacağına ilave edilir ve müteahhit adına yaptırılan işle ilgili olarak yapılan harcamalar da
müteahhitin alacağından düşülür. Müteahhitin alacağı kalmaz veya yeterli olmaz ise,
toplam borç teminat mektubundan tahsil edilir.

Müteahhit, işin fiili inşaat ve uygulamasını gösteren “bitmiş iş çizimlerini” de


hazırlayıp, kontrolluğun onayını almış olacaktır. Ayrıca, işsahibinin işi işletmesine,

6-30
bakımını yapmasına, monte / demonte etmesine, ayarlamasına ve onarımına yetecek
ayrıntıdaki işletme ve bakım kılavuzlarının geçici kabulden önce kontrolluğa teslim
edilmesi zorunludur..

6.8.4. Risk Paylaşımı ve Sigorta


Müteahhit işe başlama tarihinden geçici kabul belgesinin verildiği ve böylece
koruma sorumluluğunun işsahibine geçtiği tarihe kadar işe özen gösterme/ koruma ile ilgili
tüm sorumluluğu taşır. Bu tarihe kadar oluşan ve işsahibinin risklerinden doğmamış olan
herhangi bir hasarın düzeltilmesinin maliyetini müteahhit üstlenir. Geçici kabul tarihinde
henüz tamamlanmamış işler ve kesin kabul dönemi içinde müteahhit tarafından yapılan
herhangi bir faaliyetten dolayı işin kendisinde meydana gelecek hasar ve ziyanlar için de
müteahhit sorumludur.

FIDIC, riskin paylaştırılmasında deneyimli bir müteahhitin öngörmesi ve önlem


almasının beklenemeyeceği, tarafların kontrolünün dışında bulunan ve sigortalanması
rahatlıkla mümkün olamayacak riskleri, işsahibinin riskleri arasında kabul etmektedir.
Sigortaya bağlanmamış veya sigortadan alınamayan meblağlar, sorumluluklarına bağlı
olarak müteahhit veya işsahibince üstlenilir.

Müteahhit aşağıdaki sigortaları yaptırmakla yükümlüdür:

(a) Geçici kabule kadar, işsahibinin riskleri dışındaki her tür hasar ve zarara karşı
iş, malzeme ve müteahhitin teçhizatı, işsahibi ve kendi adına sigortalanacaktır.
Bu sigorta işsahibinin riskleri arasında olmasına karşın, müteahhitin önlem
almasının beklenemeyeceği doğal olayların etkilerini de kapsayacaktır.

Ayrıca sigorta, müteahhitin kesin kabul dönemi içindeki yükümlülüklerini


yerine getirmek üzere yaptığı faaliyetlerinden doğacak hasar ve zararı da
kapsamalıdır.

(b) İşin yapılması sırasında üçüncü şahıslara veya mallarına verilebilecek zararlar
için işsahibi ve müteahhitin kendi adına ortak sigorta yaptırılacaktır.

(c ) Müteahhit, çalıştırdığı işçileri kazalara karşı sigortalatacaktır.

(d) Anahtar teslimi esası ile yapılan işlerde ise müteahhitin ayrıca tasarım ile ilgili
sorumlulukları için mesleki sorumluluk sigortası yaptırması gerekmektedir.

6.8.5. Uyuşmazlıkların Çözümü

FIDIC birim fiyat usulü işlerde sözleşme veya işlerin gerçekleştirilmesi ile ilgili
olarak kontrol mühendisinin eylemleri de dahil olmak üzere işsahibi ile müteahhit
arasında bir anlaşmazlık çıkması durumunda karar verme yetkisini öncelikle kontrol
mühendisine bırakmaktadır. Kontrol mühendisi kendisine karar vermesi konusunda bir
talebi açıkça içeren yazılı başvuru yapılmasından sonraki 84 gün içinde uyuşmazlıkların
halli ile ilgili madde gereğince verildiğini belirttiği kararını işsahibi ve müteahhide bildirir.

6-31
Müteahhit ve işsahibi bu kararı sulh yoluyla veya tahkim kurulu kararıyla revize
edilmedikçe derhal yürürlüğe koymak zorundadır.

Yakın tarihlerde FIDIC uyuşmazlıkların çözümü için kontrol mühendisi yerine


tarafların anlaşması ile sözleşmenin başlangıcında bir Uyuşmazlık kurulu oluşturulmasını
da mümkün kılan bir yeni belge hazırlamıştır ( FIDIC, 1996). Anahtar teslimi işlerde bu
kurul, ilk başvuru ve karar mercii olarak kabul edilmiştir. Uyuşmazlık Kurulu genelde bir
ila üç üyeden oluşur ve taraflardan birinin başvurusu üzerine iletilen uyuşmazlık konusunu
bir hakem grubu sıfatı ile değil, bir uzmanlar grubu sıfatı ile karara bağlar. Kurulun üyesi
veya üyeleri daha önce taraflarca ortaklaşa belirlenip sözleşmeye kaydedilmemiş ise,
taraflar başlama tarihinden itibaren 28 gün içinde kurulu birlikte oluşturacaklardır. Kurul
üyeleri görev süresi boyunca taraflar karşısında bağımsız kalacaklardır. Taraflar birlikte
davranmak koşuluyla uyuşmazlık potansiyeli taşıyan bir konuda, uyuşmazlık olarak kurula
havale edilmesinden önce kurulun bu konudaki yorumunu alabilirler.

Taraflardan biri, kontrol mühendisinin kararını tatmin edici bulmaz, ya da bu karar


belirtilen süre içinde bildirilmez ise, bildirimin yapıldığı tarihten veya bildirim süresinin
son bulduğu 84. günden itibaren 70 gün içinde durumu karşı tarafa ve kontrol mühendisine
bildirerek tahkim işlemlerine başlayacağını duyurur. Uyuşmazlık Kurulunun kararında ise
bu süre kararın bildirilmesinden itibaren 28 gün olarak belirlenmiştir. Bu durumda taraflar
tahkim yoluna gitmeden önce uyuşmazlığı sulh yolu ile çözmek için gerekli girişimde
bulunacaklardır. Sulh yoluyla çözüm için belirli bir yöntem belirlenmemiştir. Bu konudaki
seçenekler arasında doğrudan görüşmeler, uzlaşma, arabuluculuk yöntemi, mini duruşma
ve diğer sistemler vardır.

Sulh yolu ile çözülemeyen uyuşmazlıklar, sözleşmede aksi belirtilmiş olmadıkça


Uluslararası Ticaret Odası Uzlaştırma ve Tahkim Tüzüğü hükümleri uyarınca atanan bir
veya daha fazla sayıdaki hakem tarafından çözüme kavuşturulur.

6.8.6. FIDIC Kuralları ile Türk Mevzuatının Karşılaştırılması

Birim fiyat usulü işlerde kontrol mühendisine tanınan statü konusunda Türk
mevzuatı ile FIDIC kurallarının birbirinden önemli ölçüde ayrıldığı görülmektedir. FIDIC
sözleşmelerindeki kontrol mühendisi bağımsız olup,işsahibi ve müteahhit karşısında
tarafsız olarak karar alır. Mühendisin bağımsız ve tarafsız olma özelliği FIDIC
sözleşmelerinin uyuşmazlık durumunda ilk karar mercii olarak mühendisi tanımlaması ile
daha da belirginlik kazanmaktadır.

Tasarım - yapım ve anahtar teslimi sözleşmelerde ise, işsahibi temsilcisinin


tarafsızlık özelliği kontrol mühendisi gibi belirgin değildir. Yine de temsilci, işsahibi adına
hareket etmek ve aldığı veya gönderdiği tüm yazışmalardan işsahibini haberdar etmekle
yükümlü olmakla birlikte, sözleşme çerçevesinde takdir yetkisini kullanabilmektedir. Her
iki usulde de kontrolluğun geniş yetkileri bulunmaktadır. FIDIC kuralları uyarınca işler
sözleşme çerçevesinde kontrolluğun görüşüne göre gerekli olan şekilde ve kendisini tatmin
edecek düzeyde yapılır. FIDIC, işinin uzmanı, deneyimli, adil, hukuk ve etik kurallara
bağlı olma niteliklerine sahip müşaviri işin kalitesinin temininde en önemli unsur olarak
kabul etmektedir.

6-32
Türk mevzuatında ise (Bayındırlık İşleri Genel Þartnamesi ve Bayındırlık İşleri
Kontrol Yönetmeliği) kontrol mühendisi İdarenin kendi elemanıdır. Yaptığı işlemlerin
büyük bir bölümü İdarenin onayı ile kesinleşir. FIDIC ile Türk mevzuatı arasındaki bir
diğer fark da, uyuşmazlıkların çözümünde görülmektedir. Türk mevzuatı uyuşmazlıkların
çözümünü önce ilgili idareye, daha sonra mahkemelere bırakırken FIDIC, kontrol
mühendisi (veya Uzlaşmazlık Kurulu), sulh yoluyla çözüm ve tahkim yöntemleri olmak
üzere aşamalı bir sistemi benimsemektedir. FIDIC sözleşmelerinde öngörülen Uyuşmazlık
Kurulu ile ilgili olarak, Türk hukuk sisteminde benzer bir uygulamanın olmaması
nedeniyle, bu yöntemin Türkiye'de uygulanabilirliğinin fazla olmadığı söylenebilir.

6.9 ÖZET, DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Modern toplumların bina yapımı sırasında karşılanmasını öngördüğü minimum


kalite düzeyini hangi mekanizmalar ile sağladığı bu bölümün konusudur. Bölümde beş ayrı
ülke (Almanya, Fransa, Belçika, ABD, Japonya) ele alınmakta ve halihazır mevzuatın
açıklanması sırasında bu kurallar kümelerinin şekillenmesinde rol oynayan tarihi gelişme
süreçleri de açıklanmaktadır. Avrupa'nın artık bütünleşmiş hukuk yapısı içinde ülkelerin
ayrı ayrı yapı kalitesi ve denetimini ele almak yerine 1993 Maastrich Antlaşmasını ve
oradaki Tüketicinin Korunması hükümlerine gözatmak daha yerinde olacaktır. Konunun
ilgili meslek adamları açısından düzenlenmesi ise FIDIC kurallarında ifadesini bulmuştur.
Bölümde ele alınan konular Müşavirlik Hizmetleri sözleşmesinin İş Tanımındaki 3 No.lu
ana başlığının altındaki bütün yükümlülüklere cevap vermektedir.

Avrupa Birliği 1975 yılından bu yana tüketiciyi koruma programları düzenlemekte


ve bu amaçla tüzük, direktif, tavsiye kararı, v.b. yayınlamaktadır. Taşınmazlarla ilgili bazı
düzenlemeler "Hizmet Sağlayanların Sorumluluğuna İlişkin Direktif Tasarısı"nda
yeralmıştır. Bir direktif biçiminde formüle edilmiş tasarı, sunulan hizmetlerin kötü
ifasından dolayı ortaya çıkan zararların, hizmet sunanların sorumluluğu çerçevesinde
hizmetin sunulduğu kişiler ve üçüncü tarafların uğradığı zararların tazmini ile ilişkilidir.
Direktif, hizmeti sağlayanın gerçek veya tüzel bir kişilik olabileceği gibi kamu hukukuna
tabi bir kuruluş olabileceğini de belirtmektedir. Zarar gören, zararın varlığı ile hizmetin
ifası ile zarar arasında nedenselliğe dayalı bir ilişki olduğunu ispatla yükümlüdür. Buna
karşılık hizmet sağlayanın yükümlülüğü kusursuzluğu ispatlamaktır. Taşınmazlarla ilgili
olarak tazminat talep etme hakkı tasarım hizmetleri ve inşaat işlerinde 20 yıl ile
sınırlandırılmıştır. Bu süreler, raporumuzda yeralan bazı tasarılarda öngörülen sürelerden
oldukça fazladır.

Kamu ihalelerindeki düzenlemeler ise bir taraftan başlamış olan para birliği
çerçevesinde diğer taraftan da kayırmacılık ve ayrımcılığı engellemek için kabul edilen
genel mevzuat çerçevesinde şekillenmektedir.

Avrupa Birliği'ne mensup ülkelerin üyesi oldukları bir siyasi birliğin parlamentosu
veya hükümeti yerine geçen kurumların yayınladığı genel ilkeleri hayata geçirmek için
uzun boylu bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duymayacağı tahmin edilebilir, çünkü bu
ülkelerde hem kuvvetli bir yapı inşaat disiplini hem de tüketiciyi koruma geleneği
yerleşmiştir.

Almanya'daki özel mülkiyetli inşaat işleri kaza (Gemeinde) idarelerinin


bünyelerinde yeralan inşaat müdürlüklerinin gözetiminde yürütülmektedir. Müdürlükler

6-33
inşa ruhsatını ancak proje denetimi yapıldıktan, oturma izni ise inşa sırasında denetimi
sağlayan kurum tarafından düzenlenen rapor doğrultusunda verilir. Almanya'daki yapı
denetimi sisteminin ana desteği proje ve yapım kontrol hizmeti sunan (Prüfingenier"ler
sistemidir. Türkçe'ye denetim mühendisi diye tercüme ettiğimiz bu özel veya tüzel kişiler
denetim işlerini inşaat müdürlükleri adına yapar. Bunlar eyalet devletinin kendilerine tevdi
ettiği bir görev çerçevesinde hizmet sunar. Bir mühendisin inşaat denetimi mühendisi
olabilmesi için yerine getirmesi gerekli ağır mesleki ve etik şartlar vardır. Sorumlulukları
kanunla belirlenmiş olup mesleki sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.

Fransa örneği ise daha kurumsal bir yapı arzetmektedir. Burada teknik denetim
grupları, sigorta kesimi ve müteahhitlik sektörünün gözeticisi üçlü bir sistemi meydana
getirmişlerdir. Fransa'daki mülk kalitesine verilen önem ve inşaata atfedilen ciddiyet hem
denetim mekanizmasının kökleşmesine hem de bunun içine sigortacılık unsurunun
bağlanmasını kolaylaştırmıştır. Fransa'da 170 m2'den büyük yapılar sigortalanmak
zorundadır. Bitim tarihinden itibaren 10 yıllık bir süre için sigorta yaptırılması yasayla
mecburi hale getirilmiştir. Sigorta şirketleri ortaklaşa bir kurum aracılığı ile güçlü bir
teknik kadro meydana getirmişlerdir. Belediyeler yapı işini yalnızca genel imar planlarına
uygunluk açısından denetlemektedirler. Belçika ise Alman ve Fransa sistemlerini andıran
yanları olan bir sistem SECO adlı bir kuruluş ile yapı denetimini yerine getirmektedir (İş
Tanımı 3.1 ve 3.2).

Bölümde de alınan ülke örneklerinden ABD ve Japonya'daki afetler diğer Avrupa


ülkelerinden daha fazladır. ABD'de mal ve hizmetlerin kalitesine verilen önem ve özel
mülk finansmanının bankalar tarafından sağlanıyor olması yapı kalitesinin mesleki
sorumluluk, sigorta ve tüketici korunması sarmalında en optimal sonuçlu şekillenmesini
sağlamıştır. Burada bina sorumlusu mimardır, yani bir yapı ihalesini o alır, ekibindeki
mühendisler yapının gerektirdiği diğer proje hizmetlerini ifa ederler. Tasarım sorumlusu
mimar ve mühendisler mesleki sorumluluk sigortasına sahiptirler. Japonya örneği ise yapı
denetimi ile imar planlamasını birleştiren ilgi çekici bir örnektir. Japonya'da deprem gibi
afetlerin sık sık meydana gelmesi gerek planlama gerekse inşaat denetiminde nizam
getirecek bir düzen yaratmış ve bu arayış Bina Standartları Kanunu'nda belirgin ifadesini
bulmuştur. Kanun hem idari hem de teknik bir döküman olma özelliğine sahiptir. Sistemde
"Bina Yetkilisi" ve yerel yönetimce atanan bir çeşit üst kurul olan "Bina İnceleme Kurulu"
yapı kalitesinin temini için kurulan düzenin başaktörleridir. Kanun, afet zararlarının
azaltılmasını ana politika olarak kabul etmektedir ve bu yönden ülkemiz için doğru bir
örnek olabilme şansına sahiptir. Japonya'da da incelenen diğer ülke örneklerinde olduğu
gibi yapı kalitesinin iyileştirilmesi, proje, denetim, yapım ve sonraki sorumluluklarının
sistemik bir yasal yapı içinde tüketiciyi korumak için belirlenmiştir.

İş Tanımının 3.3 maddesine göre incelenen yabancı örnekler Bölüm 7'de kaba
hatlarıyla sunduğumuz sistemin ülkemize uyarlanması şeklinde yorumlanabilir.

6-34
BÖLÜM 7

TÜRKİYE İÇİN MODEL ÖNERİSİ:


AFETLERE DUYARLI
İMAR PLANLAMA VE YAPI DENETİM
SİSTEMİ
7.1 TÜRKİYE’DE İMAR PLANLAMA VE UYGULAMANIN AFETLER
AÇISINDAN YENİLENMESİNE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR

Mevcut durumun incelenmesi ve dış dünya örneklerinin gözden geçirilmesi ile


çok sayıda düzeltme, değişiklik ve yeni uygulamalar için seçenekler belirlenmiştir.
Ancak bunların bir sistematik içinde önerilere dönüştürülmesi, bu araştırmanın ikinci
aşamasının ödevidir. Burada yalnızca bu aşamada beliren genel vizyonun ve bir
sonraki çalışma aşamasında konunun hangi alt başlıklarda sürdürülmesinin
gerekeceğine ilişkin ipuçları sıralanmaktadır. Bu nedenle, bu aşamada farklı
konularda belirlenen senaryoların bütünlüğü olan tek bir öneriye dönüştürülmesi
öngörülmüş değildir. Ancak bu ipuçları ile kısa ve uzun dönemli hedefler, dar ya da
geniş kapsamlı değişiklikler için seçenekler kurgulamak olasıdır. Şurası açıktır ki,
afetlere ilişkin önlemler alınması, imar mevzuatında ve işleyişinde önemli
değişiklikler yapma fırsatları sunmaktadır. İmar ve ilişkili mevzuatta görülen kimi
yetersizliklerin giderilmesi ve uygulamalarda gözlenen disiplin yoksunluğuna karşı,
afet zararlarının önlenmesini hedefleyen düzenlemelerle getirilecek yeni anlayış ve
bakış açıları, daha güçlü yaptırımlar için de yeterli gerekçeler ve meşru bir zemin
oluşturmaktadır.

7.1.1 Afet Durumlarını Belirleyen Haritaların Hazırlanması ve Kurumlaşması

İmar planlarına veri oluşturmak ve jeolojik, morfolojik, meteorolojik verilerin


tamamını (deprem, zemin durumu, su havzası ve debileri, yer kayması, çığ, kaya
düşmesi v.b.) afet türleri ve olasılık derecelerini göstermek üzere hazırlanacak afet
haritalarının, afet öncelikli bölgelerden başlanmak üzere programlı olarak üretilmeleri
kaçınılmazdır. Mevcut mevzuatta tanımlanmakla birlikte, yanlış yorumlama ve
uygulamaya konu olan haritalama işlerinin başlı başına bir kurum olarak yeniden
ele alınıp işleyişin düzenlenmesi gereği vardır. Afet haritalarının 1/25 000, 1/10 000,
1/5 000 ve 1/1 000 ölçeklerinde, Çevre Düzeni Planları’nda, afete maruz alanları ve
türlerini belirtecek biçimde, İmar Planları’nda ise makro bölgeleme ve taşınmaz
birimleri ve mülkiyetlerini gösterecek biçimde hazırlanmaları gerekir. Bu alanlardaki
afet verileri değiştikçe veya yeni veriler elde edildikçe haritalar da sistematik olarak
yenilenmelidir. Afet haritalarının hazırlanmasına ve teknik içeriğine ilişkin kurallar
bir ayrı yönetmelikle düzenlenmeli, bunları hazırlayacak personelin eğitimi ile teknik
altyapının güncel tutulmasına özen gösterilmelidir.. Bu yönetmelikte, afet bölgelerinin
büyüklük ve nitelikleri, hangi afet türlerinin söz konusu olduğu, olasılıkları, afet risk
dereceleri belirlenmeli ve bunların ve ‘afet sit’ sınırlarının gösterilme biçimlerinin,
bunları hazırlamakla yükümlü ve yetkili kuruluş ve kişilerin (mevcut yönetmeliklerle
de bağlantıları kurularak) tanımlarına yer verilmelidir.

Bu programın yürütülmesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri


Genel Müdürlüğü, İller Bankası Genel Müdürlüğü, Harita Genel Komutanlığı, Arsa
Ofisi Genel Müdürlüğü, MTA, DSİ, Karayolları Genel Müdürlükleri, v.b. ile Orman,
Çevre, Turizm, Enerji Bakanlıkları gibi birimlerin işbirliği, ayrıca ilgili yerel
yönetimlerin görüşlerinin alınması kaçınılmazdır. İlgili tüm birimlerin görüşleri
alındıktan sonra bu haritaların kesinleştirilmesi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın bu
işlevle yükümlü tutulacak bir (yeni) Daire Başkanlığı’nın yetkisinde olmalıdır. Bu
Daire Başkanlığı, haritaların hazırlanması, zaman içinde yenileme işlemlerinin yerine
getirilmesi, ilgili yönetimlere tebliğ edilmesi, afet alanlarında yapılan planların
denetlenmesi, itirazların değerlendirilmesi gibi görevleri yerine getirecektir.

7-1
7.1.2 Afet Haritalarının Yerel Yönetimlere Tebliği ve Kamuoyuna Duyurulması

Kesinleşen afet haritaları (Çevre Düzeni Planları için 1/25 000 ve yerleşik
alanlar için 1/5 000) Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ilgili birimi tarafından afet
öncelikli bölgelerden başlanarak yerel yönetimlere tebliğ edilerek yasada gösterilecek
yükümlülüklerin yerine getirilmesi istenmelidir. Afet haritalarının öncelikle
hazırlanacağı bölge ve yerleşmelerin belirlenmesi işleri, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı bünyesinde oluţturulacak ve afetlerle ilgili uzmanlık sahibi üniversite
temsilcileri ile ilgili diđer kuruluţ ve birim de yeraldığı bir Afet İmar Yüksek
Kurulu (AİYK) tarafından yapılmalıdır. Bu yolla afet risklerinin azaltılması amacıyla
alınacak önlemlerin belirlenme, denetim ve yürütme genel ilkelerinin siyaset üstü
kalması sağlanmalıdır. Kuruluş ve görevleri ayrı bir yönetmelikle belirlenecek AİYK,
afet çalışma programlarının hazırlanması, genel strateji belirleme, afet imar
konularında standartlar-ilkeler belirleme, ilgili birim ve kuruluşlar arasında eşgüdüm
sağlama, kimi araştırmaların yürütülmesine öncülük etme, afet alanlarında
hazırlanacak imar planlarını onaylama ve denetleme gibi sorumluluklar taşımalıdır.

7.1.3 Yerel Yönetimlerin Afet İmar İşleri Yükümlülükleri

Yerel yönetimlerin, afet risk ve zararlarının azaltılması konusunda


üstlenecekleri yükümlülüklerin ciddi sorumluluklar getirdiği kadar, yönetimleri
açısından yararlar sağlamakta olduğunu algılamaları gerekir. Bu ikili özellik, her
ölçekte getirilen düzenlemelerde vurgulanmalıdır. Yerel yönetimlerin, afet
haritalarının hazırlanmasında yardımcı olmalarının yanısıra, onanmış haritaları
resmen almalarından sonra yapacakları işler, ‘Afet Bölgelerinde İmar Planlarının
Hazırlanması ve Onaylanmasına İlişkin Yönetmelik’te ayrıntılandırılmalı ve şu
adımları kapsamalıdır:

(a) Haritaların belediye, il yerel ve genel yönetimi, tapu daireleri gibi yerlerde
asılarak kamu bilgisine sunulması ve bunun duyurulması,

(b) Mevcut imar planı bulunan yerleşmelerde belirli süreler içinde bu


planların, afet haritalarında belirlenen bilgiler ve yönetmelikte belirlenen
ilkeler ışığında değerlendirilmesi işlemleri,

(c) İlgili yerel yönetimlerin bir program kapsamında alt ölçekte haritaları
yaptırarak imar planı revizyonlarını gerçekleştirmeleri,

(d) Afet statüsü belirlenen arsa, arazi ve yapılarla ilgili bilgilerin, yerel
yönetimlerce Tapu Daireleri’ne, sahiplerine ve o bölgede taşınmaz alım
satımı ve ‘emlak’ işleri yapan bürolara iletilmesi,

(e) Yerel yönetimlerin, mevcut stokla ilgili afet statü envanterleri oluşturarak,
taşınmaz sahipleri, kullanıcı ve oturanları, yapıların risk dereceleri
konusunda bilgilendirmeleri ve bu yapıların sağlamlaştırılması gerektiği
uyarısı ile bunların sağlamlaştırılması yöntem ve işlemlerine, tehlikelerine,
ayrıca yasal hak ve sorumluluklarına ilişkin duyuru görevlerini yapmaları,

7-2
(f) Yapı sağlamlaştırma yöntemlerinin geliştirilmesi, örnek uygulamaların
yapılması, bu konularda yerel projeler geliştirilerek uygulanmasına önayak
olmaları,

(g) Taşınmaz sahiplerinin ve yerel yönetimlerin, bu işler için kaynak ve kredi


almak üzere ilgili Daire Başkanlığı’na, AİYK’e, Afetler Fonu’na, Toplu
Konut İdaresi’ne, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na ve Bakanlık
aracılığıyla kimi bankalara ve uluslararası kuruluşlara başvuru
yöntemlerinin duyurulması.

7.1.4 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın Görevleri

Afet haritalarının hazırlatılması ve kesinleştirilmesi işleri yanısıra Bakanlığın,


AİYK tarafından sunulacak bir ‘Uzun Dönemli Genel Afet Programı’ uyarınca kimi
yönetmelikleri ve uygulama projelerini yaşama geçirmesi gerekecektir. Bu program
imar planlarının içeriğinin afet zararlarını azaltma hedeflerini doyuracak biçimlerde
güçlendirilmesini, afet alanlarındaki imar uygulamalarında denetim sisteminin
özellikle geliştirilmesini, afetler mevzuatı ile imar mevzuatının birbirini tamamlar
biçimde uyarlanmalarını, gereken yeni yönetmeliklerin çıkarılması ve diğer mevzuat
düzeltmelerinin yapılmasını, kimi örnek projeleri re’sen yürüterek örnek
uygulamaların gerçekleştirilmesini, alt konularda bilimsel araştırmalar yaptırılmasını,
geniş bir kampanya başlatarak kamuoyunun özellikle afet öncesi hazırlıklı olma
biçimlerini öğrenme, benimseme ve önemsemesini sağlama çabalarını kapsamalıdır.

7.1.4.1 İmar Yasası ve Yönetmeliklerinde Değişiklik ve Eklemeler

Yürürlükteki imar mevzuatında afetlere dayanıklılığı artırmak amacıyla


yapılması öngörülen değişiklikler, raporun 2.2 bölümünde yer almaktadır. Öte
yandan, afet risklerini azaltmak amacıyla bu sistemin nasıl ele alınması gerektiği
konusu da raporun 4.1 bölümünde tartışılmaktadır. Bu bölümde ise, sistemde mevzuat
ve uygulama birlikteliğinin kurulabilmesi için yapılabilecek tüm önlemlerin bir özet
şeması sunulmaktadır.

7.1.4.2 Afetler Yasası ve Yönetmeliklerinde Düzenlemeler

İmar planlaması açısından afetler yasasının, ‘afet öncesi yapılacak işler’, ‘afet
acil dönemi’ ve ‘afet sonrası düzenlemeler’ olmak üzere her üç aşamada da eşdeğer
kapsamda bölümler içerecek biçimde yeni hükümlere kavuşturulması gereği vardır.
Afet öncesi yapılacak işler arasında önemli bir ağırlığı olan, afet haritalarına uyumlu
çevre düzeni ve imar planlarının hazırlanması işleridir. Afete maruz ve afet riskli
alanların belirlenerek bu alanlardaki taşınmazlara ilişkin plan kararlarının uygulamaya
sokulması işleri, farklı yönleriyle de olsa, hem bu yasada, hem de imar yasasında yer
alması gerekir. Daha doğru bir yaklaşım, her iki yasanın belirli maddelerinden
hareketle, ‘Afet Bölgelerinde İmar Planlarının Hazırlanması ve Onaylanmasına İlişkin
Yönetmelik’in hazırlanması olacaktır. Hazırlıklı olmaya ve fiziki planlamanın afet
koşulları ve senaryolarına göre seçeneklerle bölge planlarından imar uygulama
planlarına kadar üretilmesi gereken planlara ilişkin görevlendirmeler ve sorumluluklar
yasada, farklı planların hazırlanmasında uyulacak esaslar ise yönetmelikte yer alabilir.

7-3
Afet yasasında öngörülen ‘hak sahipliği’ kavramının, afet sonrası kadar, afet
öncesinde de kazanılmış olması gereken bir imtiyaz olduğu, bunun ise, öncelikle
mevzuatta gösterilen koşullara, verilen ruhsat ve izinlere uygun kalmakla, sigorta
kapsamına girmekle, vergilerini düzenli ödemiş olmakla v.b. koşulların ayrı ayrı
etkenler olarak belirlediği bir taşınmaz risk statüsü olduğu kavranmalıdır. Gerekirse
bu statülere ilişkin bilgiyi alenileştirmek üzere, yapılara plaket konularak taşınmaz alt
piyasaları oluşturulması da sağlanabilmelidir. Afet bölgelerinde, yapı yasağı getirilmiş
alanlardaki, ya da genelde ruhsatsız yapıların sahiplerine ve oturanlarına, afete
uğrama konusunda ‘haksahipliği’ konusunda yetersiz kalacakları uyarıları yapılmalı;
hangi riskler altında bulundukları ve hangi ceza karşılıkları bulunan sorumlulukları
taşıdıkları, barınma konusunda ne gibi olanaklardan yararlanabilecekleri bilgileri
yerel yönetimlerce her yıl düzenli olarak iletilmelidir. Haksahipliğine ilişkin
kararların, siyasi otorite tarafından alınması yerine yasada yer alan açık ve kesin
hükümlerle belirlenmiş olması sağlanmalıdır.

Afet yasasının tamamlanması gereken bir başka yönü de taşınmaz sahipleri


kadar, taşınmazı tasarruf edenleri de sistem içine çekmektir. Kullanıcı ve kiracıların
da, afetten gördükleri zararlara karşı, oturdukları yapıların risk statülerine uyumla,
haksahipliği üzerinden pay edineceklerini ve yardımlara konu edileceklerini
belirlemek gerekir. Kiracıların hem taşınmaz sahiplerine karşı korunmaları, hem de
aldıkları riskin sonuçlarına katlanmaları sağlanmalıdır.Getirilecek önlemler, denetimli
stokun göreli olarak yaygınlaşmasına neden olacak piyasalar yaratmalıdır.

7.1.4.3 Afet Bölgelerinde İmar Planlarının Hazırlanması ve Onaylanmasına İlişkin


Yönetmelik

Bu yönetmelik, afete maruz bölgelerde afet öncesinde imar planlama işlemleri


kapsamında yapılacak işleri ve yöntemi belirler. Yönetmelik, afete maruz alanları,
afet riskli alanları ve bu alanlarda alınması gereken plan karar türlerini tanımlar. Afete
maruz yerleşme ve alanların planlama, onama ve denetim süreci belirlenir. Mevcut
imar planlarının iyileştirilmesi ve düzeltilmesi için gerekli teknik koşullar, yeni
yapılacak planlarda uyulması gereken arazi kullanımı ve yapılaşmaya ilişkin genel
koşul (nizam) ve standartlar, mikro bölgeleme esasları, tehlike içeren yapı ve
kullanımların yer seçimine ve afet sırasında acil amaçlar için kullanılacak yapı ve
alanların yerleri ve büyüklüklerine ilişkin kurallar, ‘iskan yasağı’, ‘yapı yasağı’ ve
‘ikamet yasağı’ kavramlarını, bu tür bölgelerin belirlenmesi ve kısıtlılık
standartlarını, afet bölgelerinin niteliğine göre alınacak diğer önlemler bu
yönetmeliğin belirleyeceği konulardır.
7.1.4.4 Afet Alanlarında Yapılaşma ve Yapı Kullanmada Uyulacak Esaslar
Yönetmeliği

Afetler yasası uyarınca çıkarılmış olan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar


Hakkında Yönetmelik'ten ayrı olarak, söz konusu yönetmelikte kapsanmayan yapı
tekniği dışındaki koşulların belirlenmesi önemli bir gereksinmedir. Bu yönetmelikte,
yapı türlerinin, kullanım biçimlerinin, plan ve kullanım ilişkilerinin, tesisat ve
donanıma ilişkin esasların, tefriş ve kullanım özelliklerine ilişkin kuralların
ayrıntılarıyla tanımlanması, mikro risk ortamlarında çoklu afetlere yol açılmaması için
gereken önlemlerin alınması sağlanmalıdır.

7-4
7.1.4.5 Bakanlık Öncülüğünde Eylem Planı

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, AİYK’in önereceği bir ana program


çerçevesinde, belirlenen afet bölgelerinde (derecelerine göre) yürütülecek yerleşim ve
yapılaşma esaslarını tanımlamanın yanısıra, mevcut yerleşik alanlarda başvurulacak
risk azaltma, sağlamlaştırma ve yapısal güçlendirme işlemlerini uygulamaya sokmak
amacıyla işbirliği yapılacak kuruluş ve birimleri belirler.

7.1.4.6 Bakanlığın Afet Bölgelerinde Re’sen Örnek İmar Planı Yapımı

Farklı afet bölgelerinde, Bakanlığın daha önce hazırlamış olduğu özel


yönetmeliği kullanarak afet zararlarını azaltma projesi kapsamında uygulama imar
planları üretmesi ve yerel yönetim işbirliği ile yeni imar ve yapılaşma işlerinde
kapsamlı bir denetim sistemi kurulması ve uygulamalarını kapsayacaktır.

7.1.4.7 Bakanlığın Afet Bölgelerinde Yerel Yönetim İşbirliğiyle Risk Azaltma


Uygulamaları

Bu tür girişimler, afetlere maruz yerleşmelerde mevcut ‘imar planlarının


iyileştirilmesi’ ve ‘mevcut yapı stokunun sağlamlaştırılması’ hedefli projelerin
uygulanmasını kapsayacaktır. Bu alanda çeşitli risk azaltma ve sağlamlaştırma konu
ve yöntemleri geliştirilmesi gerekir:

(a) Mevcut imar planlarının, bu amaçla geliştirilmiş bulunan yeni yönetmelik


uyarınca plan düzeltmelerinin yapılması ve karşılaşılacak uygulama
sorunlarının yeni girdiler sağlaması hedeflenmelidir.

(b) Mevcut stokta ruhsatlı stokun risk düzeyi araştırmaları yapılmalı ve


sağlamlaştırma yöntemleri geliştirilmelidir.

(c) Mevcut stokta ruhsatsız yapıların tasfiyesi, sağlamlaştırılması, taşınmasına


ilişkin koşul ve yöntemler geliştirilmelidir.

(d) Mevcut stokta imar affına konu olmuş yapıların sağlamlaştırılmasına


ilişkin teknik, ekonomik açılardan yöntemler geliştirilmelidir.

(e) Yerleşim alanında öncelik taşıyan ve özellikle afet sonrasında gereksinme


duyulan hastane, okul, altyapı, sanayi tesisleri v.b. özel yapılarla ilgili özel
teknik ve sosyal gereksinmelere ilişkin yöntemler geliştirilmelidir.

7.1.4.8 Bakanlığın Kendi Projelerinde Risk Azaltma Uygulamaları

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ya da diğer kamu kuruluşlarının yaptırmakta ve


kullanmakta olduğu yapılar, köprü/ yol/ bent v.b. ortak mallar, ‘tip projeler’, çevresel
ya da yapılara ilişkin ‘standartlar’, ‘birim fiyatlar’, v.b. sistematik bir tarama ile afet
alanları için ayrı versiyonlarının geliştirilmesi gerekecektir.

7.1.4.9 Bakanlığın Diğer Bakanlık ve Kamu Kuruluşları ile Risk Azaltma Uygulama
İşbirliği

7-5
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın, tarihi ve anıtsal yapılarda ya da stokta risk
azaltmak amacıyla başvurulacak yöntemlerin belirlenmesinde Kültür Bakanlığı’nın
işbirliğine gereksinme duyacağı gibi, Çevre, Turizm, Orman, Enerji Bakanlıkları ve
kamu kuruluşları ile değişik konularda işbirliği içinde olması gerekecektir.

7.1.5 Afet Özürlü Taşınmazların Statülerine İlişkin Düzenlemeler

Afet haritalarında belirlenen bölgeler uyarınca, alt ölçekli plan ve haritalarda


taşınmaz birim ve mülkiyetlerin statüleri belirlenerek afet özürlü taşınmazlar ile
ilgili kısıtlılık bilgileri ivedilikle ilgili Tapu Dairesi’ne kütüklere işlenmesi için
gönderilir. Planı hazırlanan yerleşmelerde bu bilgilerin tapu dairelerine iletilmesi
yükümlülüğü yerel yönetimindir. Bu taşınmazlarla ilgili imar, tapu, vergi, kadastro,
kamulaştırma işlemleri için getirilen hükümlere göre, adı geçen yasa ve
yönetmeliklerde düzeltmeler yapılmalıdır.

7.1.6 Afetler Fonu’nu Güçlendirme ve Yeni Kaynaklar Oluşturma Amaçlı


Düzeltmeler

Afet haritalarının yapım giderlerinden, plan revizyonları ve yapı


sağlamlaştırma amaçlı projelere verilecek destek kredilerine kadar gereken
kaynakların karşılanmasının da Afetler Fonu’ndan yapılması, ancak bu Fon’un yeni
kaynaklardan beslenmesi için kimi düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır. Bu
Fon’un afet sonrası kullanım ağırlığından afet öncesine kaydırılması ve sürekli
kullanılan bir döner sermaye işleyişine kavuşturulması gereklidir. Fon’un taşınmaz
kaynakları ile ilişkilendirilerek imar uygulama gelirleri, cezalar, yıllık emlak
vergilerinden ve sigorta bedellerinden alınan paylar v.b. ile de gelir kaynaklarının
sürekliliği ve genişliği geliştirilebilir. Taşınmazların sürekli, sabit, erişilebilir ve
istikrarlı vergi kaynakları oluşturmasından yararlanılarak "risk yükü"ne uyarlanmış
bir ayrı vergileme getirilmesi de değerlendirilmesi gereken bir konudur.

Fon’un afetlere hazırlık ve afet zararlarını azaltma amaçlı uygulamalarda


kullanılması da yerinde bulunmalıdır. Plan revizyonu, yapı sağlamlaştırma projeleri
gibi girişimlerde bulunan afet bölgesi yerel yönetimlerin öncelikli olarak
desteklenmeleri gerekir. Afetler konusundaki girişimlerini her türlü denetime açık
tutan gönüllü yerel yönetimlere bu konuda denetim kredisi ayrıcalıkları verilebilir.

7.1.7 Afet Zararlarını Azaltma Amaçlı İmar Hazırlıklarına İlişkin Yetki ve


Sorumluluklar

Afet zararlarının azaltılması amaçlı, çok yönlü önlemlerin alınmasında yetkili


ve sorumlu kişi ve yönetimlerin (belediyeler, valilikler, büyükşehirler) yasada
açıklıkla belirtilerek bunların birbirlerince ve merkezi yönetimce denetlenmesi
sistematiğinin yeniden kurgulanması gereği vardır. Bu bağlamda afet bölgelerindeki
yerleşmelere ait nazım planların Bakanlıkça onaylanması ve doğrudan denetlenmesi,
büyükşehirlerin ise, afet risklerini azaltma yöntemleri konusunda yönetmeliklerinde
yer alacak bölümlere ilişkin denetlemelerin Bakanlık yerel ve merkez birimlerince

7-6
yürütülmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ancak kimi denetim işlerinin AİYK üst
denetimi altında özel kuruluşlarca da yürütülmesi olanağı araştırılmalıdır.

İmar denetimlerinin gereksiz ve sıkıntılı deneyimler olmaktan uzaklaştırılması


amacıyla, buna açık ve gönüllü yönetimlere görevlerini yürütmede öncelikli kaynak
yardımları yapılmalıdır. Yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin ise ceza karşılıkları
belirlenmeli ve Bakanlık denetimi yanısıra, aynı bölgede yer alan belediyelerin bu
konuda otokontrol sağlayacak biçimlerde işbirliğine girmeleri ve birlikler
oluşturmaları özendirilmelidir.

İmar denetim sisteminde sivil örgütlenmeye öncelik verilmesine; afetlere


ilişkin vatandaş haklarının açıklık ve işlerlik kazanması için gerekli yaptırımların elde
edilmesine, yargıya başvurma olanaklarının geliştirilmesine; denetimin
yaygınlaştırılması hedefi doğrultusunda meslek odalarının, uzman müşavir
şirketlerin, sigorta kuruluşlarının, v.b. tarafların roller üstlenmelerine ağırlık verilmeli
ve otokontrolün güçlendirilmesine katkılar sağlayacak diğer düzenlemelere
başvurulmalıdır.

7.2 YAPI DENETİMİ SİSTEMİ

Önceki bölümlerde Türkiye'de yürürlükte olan yapı denetimi sisteminin


zayıflıkları belirlenmiştir. Bu zayıflıkların giderilmesi için İmar Kanunu ve ilgili
yönetmeliklerinin yeni bir yapı denetimi sistemi içerecek şekilde revize edilmesi
gereklidir. Böyle bir yeni yapı denetimi sistemi içinde bulunması gerekli kurumsal
yapının temel unsurları ve işlevleri aşağıda kısaca sunulmuştur. Sunulan taslağın
projenin bir sonraki çalışma (Ara Rapor) döneminin kapsamında yer alan Yeni Bir
Yapı Kontrol Sistemi Tasarlanması çalışmalarının temelini oluşturması
önerilmektedir.

7.2.1 Kurumsal Yapı

Yapı denetimi sisteminin kurumsal yapısını oluşturacak başlıca organların ana


işlevleri aşağıda tanımlanmaktadır.

(a) Denetim Üst Kurulu : Yapı denetimi sisteminin işleyişini düzenlemek


ve koordine etmekle sorumludur. Kurul özerk bir yapıya sahip
olmalıdır. İlgili bakanlıklar, meslek odaları, mesleki dernekler, sigorta
kurumlarının temsilcileri ve konuyla ilgili yüksek öğretim kurumlarının
temsilcilerinden oluşabilir. İzleyen maddede tarif edilen Denetim
Kurumları'na yetki belgesi verilmesi, yetkinin denetlenmesi, iptal
edilmesi, denetim kurumlarının çalışmalarının denetlenmesi, mesleki
sorumluluk sigortalarının kontrolu Üst Kurul tarafından yapılmalıdır.
Denetim Kurumları'nın sınıflandırılması ve yaptıkları işe göre
alacakları ücretin tarifeye bağlanması Üst Kurul'un görevleri arasında
olmalıdır. Yapı denetimi sisteminin mali yapısı Üst Kurul tarafından
yönetilmelidir.

(b) Denetim Kurumları : Proje ve inşaat denetiminden sorumlu mesleki


kuruluşlardır. Bünyelerinde, yapacakları denetimin türüne göre yetkin

7-7
(sertifikalı) mühendis, mimar ve şehir plancılar bulundurmalıdırlar. Bir
yapının hem projesini, hem de inşaatını denetlerler ve onay belgesi
düzenlerler. Belediyeler ve valilikler (veya özel idareler) Denetim
Kurumları'nın düzenleyeceği proje onay belgesi sonucunda yapı ruhsatı
verirler, inşaat kabul belgesi sonucunda da iskan ruhsatı verirler.
Denetim Kurumları denetledikleri işin büyüklüğü ile orantılı olarak
mesleki sorumluluk sigortası yaptırmalıdırlar. Kurumlar müteahhitlik
hizmetleri yapmamalı, yapan kuruluşlarla hiçbir şekilde mesleki veya
ticari ilişki kurmamalıdırlar.

(c) Mesleki Yeterlilik : Denetim Kurumları kurabilmek veya bu


kurumlarda onay yetkisine haiz olarak görev yapabilmek için
mühendislik, mimarlık veya şehir plancısı mesleklerinde yeterlilik
belgesine sahip olmak gereklidir. Mesleki yeterlilik belgesi, meslek
mensuplarının mesleki deneyimlerinin, meslek ahlaklarının ve bilgi
düzeylerinin değerlendirmesi ile verilmelidir. Mesleki yeterlilik
belgesini verme, izleme ve iptal etme yetkilerine sahip bir Mesleki
Yeterlilik Üst Kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul Denetim Üst Kurulu
ile benzer yapıya sahip olabilir. Bu iki üst kurul ayni idari ve mali çatı
altında da görev yapabilir.

(d) Mesleki Sorumluluk Sigortası : Yapı denetimi sistemi içinde


sorumluluk alan kişi veya kurumlar, yapıda denetim eksikliğinden
kaynaklanabilecek olası hataların neden olacağı zararları hataları
oranında paylaşmalıdırlar. Bu tür risklerden doğabilecek cezai
sorumluluklarını sigorta koruması altına almalıdırlar. Yapım sürecinde
sorumluluk alan proje müellifleri ve müteahhitler de ayni şekilde
mesleki sorumluluk sigortası koruması altında olmalıdırlar. Proje
müellifi, denetim kurumu ve müteahhitin sigorta kapsamı, süresi ve
prim oranı Denetim Üst Kurulu tarafından belirlenebilir.

7.2.2 İşleyiş Esasları

Etkili bir denetim sisteminde denetimin seviyesi, yapıların büyüklüğü,


yüksekliği, zorluğu, önemi, yeri, bulunduğu afet bölgesi gibi unsurlar göz önüne
alınarak belirlenmelidir. Küçük, basit ve sıradan yapılar için çok basit bir yapı
denetimi yeterli olabilir, zira bu yapıların örneğin deprem riski diğer yapılara göre
düşüktür. Yapıların bu şekilde sınıflaması yapıldıktan sonra her yapı sınıfı için
izlenmesi gerekli yapı denetimi metodolojisi ortaya konmalıdır. Yapı denetiminde
yapının taşıyıcı sistemi ile ilgili (kaba işler) denetim zorunlu olacaktır, ancak nefaset
(ince işler) denetimi isteğe bağlı olabilir ve ruhsat için zorunluluk teşkil etmeyebilir.

İmar Kanunu'nda yapı denetimi sistemini kapsayan yetki ve sorumluluklarla


ilgili tüm hükümler cezai müeyyidelerini de içinde taşımalıdırlar. Cezalar korkutucu
değil gerçekçi, kolay uygulanabilir ve caydırıcı olmalıdır. Ağır cezalar ülkemizde pek
uygulanamadığından inandırıcı olmamaktadır.

Kamu inşaatlarının denetimi de olabildiğince aynı yapı içine alınmalıdır.


Bayındırlık ve İskan Bakanlığı merkez ve il teşkilatlarında yapı kontrolu ile görevli

7-8
çok sayıda personel vardır ve önceki bölümlerde de değinildiği gibi Bakanlık esasında
sadece imalat miktarı denetimi yapmaktadır. Yeterli teknik denetim olmadan yapılan
mali denetiminin de fazlaca anlamı yoktur. Kamu ihalelerinde inandırıcı olmayan
oranlarda fiyat kırılması ancak yeterli denetim olmaması ile açıklanabilir. Kırılan
fiyatlar denetim yokluğunda kalite ödünleri ile dengelenmektedir. Eğer kamu ihalesi
bir özellik taşıyor ise ve projede bağımsız, güçlü bir kontrol sistemi varsa fiyat kırma
oranları çok makul düzeylere inmektedir. Bu durumda Bakanlığın böylesi büyük bir
kontrol kadrosunu elinde tutması da gizli istihdam dışında bir anlam taşımamaktadır.

Sunulan yapı denetim sistemi taslağı kaçınılmaz olarak İmar Kanunu'nun


belirli kısımlarında bazı köklü değişiklikleri gerektirecektir. Böyle bir sistemin
tasarımı tamamlandıktan sonra uygulamaya geçilmesi için zamana ihtiyaç olacaktır.
Uygulamanın seçilecek pilot bölgelerde başlaması uygun görünmektedir. Pilot
bölgeler tercihan deprem tehlikesi yüksek bölgeler olmalıdır.

7.3 SİGORTA SİSTEMİ

Yapı sigortası uygulamasının, Türkiye’deki imar ve yapılaşma alanında


niteliğin yükseltilmesinde ve denetim süreçlerinin kamu otoritesi dışına da taşırılarak
sürdürülmesinde çok önemli katkıları olacağı düşüncesi günümüzde tartışılmaktadır.
Sistemin yararları genelde kabul görmekle birlikte, yüksek enflasyon ortamı baţta
olmak üzere çeţitli gerekçelerle bunun kapsamlı ve yaygın bir uygulama
oluşturamayacağı haklı endişeleri de dile getirilmektedir (Ek 2). Bu konuda daha
gerçekçi bir yaklaşımın, önceliği afetlere maruz alanlara vererek çok sayıda özendirici
etkeni kullanmaktır. Sigortalı yapılar için indirimli vergileme tarifeleri, kredi
öncelikleri ve kolaylıkları, hizmet öncelikleri, afet yasasından yararlanmada öncelikli
"haksahibi" olma, ve çok sayıda imtiyazın sigortalanmaya endekslenmesi olanaklıdır.
Bu kolaylık ve muaflıkların kamu gelirlerinde yol açacağı kayıpların, aynı denetimin
kamu eliyle yapılması maliyetlerinden çok daha düşük olacağı kestirilebilir.

Özendirmeye ve örnek göstermeye yönelik bir yaklaşımla, kamu yapıları kural


olarak sigortalanmalı, bunlardan, okul ve hastane yapıları gibi afetlerde acil yardımlar
ve barınma amacıyla kullanılabilecek olanlara öncelik verilmelidir. Öncelikle afet
bölgelerindeki büyükşehirlerde başvurulacak pilot projelerin sigortalanması için
özendirici önlemler geliştirilmelidir.

Yapılarla ilgili primlerin gerçekçi şekilde belirlenmesi için bir de sigorta


kesiminin yapması gereken çalışma kümesi vardır. Bu, Türkiye şartlarında inşa
edilmiş bina stoku ve diğer taşınmazların afetlerden etkilenme ve hasar görme
ihtimallerinin belirlenmesidir. Daha açık bir ifadeyle ülkemizdeki sigorta sektörü de
en azından afet riski konusunda kendini yenileme çabası içine itilmelidir.

Kamu tarafından yürütülen yapı işlerinde sigorta enstrümanının kullanılmasına


iki farklı uygulamada rastlanılmaktadır. Bunlardan birincisi Toplu Konut
Yönetmeliği'nde yer almaktadır. Belediyeler ile "Müşavirlik Hizmetleri Sözleşmesi"
imzalayan firmalar işverenin maddi kayıplarına neden olacak kusurlarına karşı
mesleki tazminat sigortası yaptırmakla yükümlüdürler. İkincisi ise "sekiz yıllık
eğitim" için çıkarılan "4306 Sayılı Kanun Kapsamında Yapılacak Harcamalarda
Uygulanacak İhale ve Usulleri (4 Şubat 1998, RG 23248)" Madde 49'da yer

7-9
almaktadır. "Sigorta Yaptırılması, Yapı Denetimi ve Sorumluluk" başlıklı 49. madde,
hem müteahhite, hem de teknik müşavire sigorta yükümlülüğü getirmektedir.
Müteahhit yapım sırasında oluşabilecek doğal afetler, hırsızlık, sabotaj gibi
olumsuzluklara karşı Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinde de öngörülmekte olan,
"All Risk" sigortası yaptıracaktır. Teknik müşavir ise kontroldaki kusurları nedeniyle
idareye verebileceği zarara karşı "Yapı Denetimi" sigortası yaptırmakla yükümlüdür.
Burada sözü edilen yapı denetimi sigortası, Toplu Konut Yönetmeliği'nde Müşavir
firmalardan istenen mesleki tazminat sigortası (liability insurance) ile ayni özelliklere
sahiptir.

Toplu Konut İdaresi ile yapılan görüşmede Türkiye'deki sigorta şirketlerinin


mesleki sorumluluk sigortası yapmak istemedikleri belirtilmiştir. Bu durumda TOKİ
mesleki sorumluluk sigortası talebinden vazgeçmek zorunda kalmıştır (Ek 2).
TOKİ'ye müşavirlik hizmetleri teklifi veren bir firmanın yetkilisiyle yapılan
görüşmede Türk Sigorta Şirketlerinin sorumluluk sigortası sistemleri olmadığı için
sigorta yapmak istemedikleri teyid edilmiştir. Ayni firma TOKİ'ye yeni vereceği bir
teklif için ancak Türkiye'de ortağı olan ve daha önce uluslararası bazı proje
tekliflerinde kendisini sigorta eden bir yabancı sigorta şirketinden Türk ortağı vasıtası
ile sorumluluk sigortası satın alabilmiştir. Sigorta bedeli ilk yıl için müşavirlik
hizmetleri bedelinin yüzde 3'ü kadardır.

Sekiz yıllık eğitim kapsamında yapılacak okul inşaatlarının teknik denetim


müşavirliği için ilgili ihale usulü'nün 49. maddesinde istenen yapı-denetim sigortası
da ayni güçlükler nedeniyle yaptırılamamıştır. Türk Sigorta Şirketleri teknik denetim
hizmetleri için sorumluluk sigortası yapmak istememişlerdir. Bu durumda 49.
maddenin sonuna bir cümle eklenerek "Yapı denetim sigortası hizmetini verebilecek
bir sigorta şirketinin bulunmaması halinde yapı denetimi sigortası yaptırma
şartı aranmaz" denmiş ve bu cümleyle bütün maddenin bir anlamda içi boşaltılmıştır.
Sigorta uygulamaları konusunda Hazine Müsteşarlığı Sigortacılığı Geliştirme Dairesi,
Türk Mimar ve Mühendis Müşavirler Birliği ve Türkiye Müteahhitler Birliği ile
yapılan görüşmelerden elde edilen bilgilerden Türkiye'de mesleki sorumluluk
sigortası yapılması için daha belli bir hazırlık sürecine gereksinim olduğu
anlaşılmıştır (Ek 2).

7.4 ÖZET, DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Türkiye’de, imar planlama sistem ve işleyiş süreci afet zararlarını azaltma


amaçlarına yönelik yeni düzenlemelere ihtiyaç göstermektedir. Bu durum, örgütlenme
ve mevzuat boşlukları kadar, uygulamada sorumlulukların belirsiz olması ve yetersiz
denetimden kaynaklanmaktadır. Yetersizliklerin ve örgütlenme, mevzuat ve
yürütmedeki boşlukların giderilmesi için burada öngörülenler aşağıda özetlenmektedir
(İş Tanımı 4.1):

(a) Örgütlenmede, günlük ve kısa görüşlü siyasal etki ve baskılardan hiç


değilse kısmen bağımsız kalabilecek bir yapılanma sağlanmalıdır. Bu amaçla, afet
planlama işlerinin, geliştirilecek geniş ufuklu ve uzun dönemli bir perspektif içinde,
kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanması ve yapılanların denetimini yürütmekle
yükümlü bir üst kurul (AİYK) önerilmesi uygun görülmektedir. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı bünyesinde görev yapacak AİYK yanısıra, Afet İşleri Genel Müdürlüğü’ne

7-10
bağlı bir Daire Başkanlığı’nın kurulması ve özellikle afet bölgelerinde güçlendirilecek
İl İmar Müdürlükleri’nde yer alan Şubeleri aracılığıyla, afet alanlarının saptanması ve
denetlenmesinin yürütülmesi sağlanabilmelidir.

(b) Mevzuatta gözlenen boşluklar konusunda ise, imar ve afet yasa ve


yönetmeliklerinde kimi değişikliklerin yapılması yanısıra, afet alanlarını objektif
kıstaslara göre belirleyen afet haritalarının ve bu alanlarda alınacak önlemleri içeren
imar planlarının yapımı, AİYK’nın kuruluş ve işleyişi gibi konularda her iki yasa
sistemini köprüleyen yönetmelikler önerilmesi yerinde olacaktır.

(c) İmar planlarının içeriğinde gözetilecek ilkelerin açıklığa kavuşturularak


bunların yapılan planlarda sağlanmasını denetleyen bir işleyiş (Daire Başkanlığı ve
AİYK), imar planı ve yapılaşmaların yerel ortamda sürekli izlenmesi görevini
üstlenen birimlerin (İl İmar Afet Şubeleri) çalışmalarına olanak tanıyan bir düzenleme
ile bu kurumların AİYK ve Bakanlık tarafından denetlenmesi konularının ele alınması
gerekmektedir. Afetlere ilişkin imar ve yapılaşma suçları netleştirilip ilgili her kesime
(yerel ve merkezi yönetim birimleri, yöneticiler, onay mercileri, teknik elemanlar,
taşınmaz sahipleri, müteahhit v.b. kişiler) ilişkin yaptırım ve cezaların ayrıca
tanımlanması gereği vardır.

Diğer yandan; bu bölümde ayrıca yeni bir yapı denetimi sistemi içinde
bulunması gerekli kurumsal yapının temel unsurları da ortaya konmuştur (İş Tanımı
4.1, 4.2). Etkin bir yapı denetimi sisteminde koordinasyon "Denetim Üst Kurulu"
tarafından yapılmalı, proje ve inşaat denetimi ise "Denetim Kurumları" aracılığı ile
yürütülmelidir. Denetim Kurumları'nda teknik ve mesleki sorumluluk "Mesleki
Yeterlilik" belgesine sahip mimar, mühendis veya şehir plancılarında olmalıdır.
Ayrıca denetimle görevli kurumlar "Mesleki Sorumluluk Sigortası"na haiz olmalıdır.
Belediyeler ve valiliklerce verilecek yapı ruhsatı ve iskan ruhsatı, ancak denetim
kurumlarının onayı ile geçerli olmalıdır. Tüm özel ve kamu yapıları ayni denetim
sistemi içerisinde denetlenmelidir.

7-11
BİBLİYOGRAFYA

Association of Bay Area Governments (1975). Hazards Evaluation for Disaster


Preparedness Planning. Berkeley, California.

Aydemir, S.E. (1989). İmar Mevzuatı. Mimarlık, Cilt 5, 50-52.

Bademli, Raci (1993). Bugünkü İşleyiş İçinde Planlama-Uygulama-Yönetim


Sorunları. 2000’li Yıllara Doğru Türkiye’de Kent Planlama Uygulama Sürecinin
Değerlendirilmesi ve Yeni Yaklaşımlar Semineri, İller Bankası Genel Müdürlüğü,
İmar Planlama Dairesi Başkanlığı, Ankara, 55-60.

Baer, W.C. (1997). Toward Design of Regulations for the Built Environment.
Environment and Planning B : Planning and Design, Cilt 24, 37-57.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (Ekim 1996). Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Taşra


Teşkilatının Yeniden Düzenlenmesi Hakkında Rapor, Ankara.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Avrupa Topluluğu, Uluslararası Kuruluşlar Rehberi,


TAU Yayın No:33, Haziran 1989.

Beauregard, R.A. (1989). Between Modernity and Postmodernity : The Ambigous


Position of US Planning. Environment and Planning D : Society and Space, Cilt 7,
381-395.

Buldaç, O. (1995). Kentsel Sorunlar : Sürdürülebilir Gelişme ve Yönetim Stratejileri


Raporu. Ocak. (Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kuruluna sunulan rapor).

Corbett, E.C. (1991). FIDIC 4th-A Practical Legal Guide, Cilt 1,2, Sweet and
Maxwell, London.

Cullingworth, J.B. (1990). Town and Country Planning in Britain. Unwin Hyman,
London.

Cullingworth, J.B. (1994). Alternate Planning Systems : Is there Anything To Learn


From Abroad? APA Journal, Spring, 162-172.

Dalton, L.C. (1989). The Limits of Regulation : Evidence From Local Plan
Implementation in California. APA Journal, Spring, 151-168.

Davies, H.W.E., D. Edwards, A.J. Hooper, J.V. Punter (1989). Planning Control in
Western Europe. Department of the Environment, London, HMSO.

DPT (1996). Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Konut Özel İhtisas Komisyonu
Raporu. Yayın No. 2432-ÖİK:490, Ankara.

DPT (1995). Yedinci Beş Yıllılk Kalkınma Planı 1996-2000. 25 Temmuz tarihli ve
22354 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete.

B-1
DPT, Şirketler Hukuku, Rekabet Hukuku, Kanun İhaleleri, Devlet Yardımları, Fikri
Sınai Hakları, Türkiye-AT Mevzuatı Uyumu, Sürekli Özel İhtisas Komisyonu
Raporları, Cilt 1, Kasım 1995.

DPT, Tüketicinin Korunması, Vergilendirme, Türkiye-AT Mevzuat Uyumu, Sürekli


Özel İhtisas Komisyonu Raporları, Cilt 2, Kasım 1995.

European Union, the EU Compendium of Spatial Planning Systems and Policies,


Regional Planning & Cohesion Series, Office for Official Publication of the European
Union, Luxembourg, 1997.

French, S.P. (1994). A Knowledge Based System for Earthquake Risk Inventories.
Environment and Planning B : Planning and Design, Cilt 21, 421-428.

FIDIC (1987), İnşaat İşleri İdari Sözleşmesi, Dördüncü Baskı, Türk Müşavir ve
Mühendisler Birliği.

FIDIC (1995), Tasarım-Yapım ve Anahtar Teslimi Sözleşmelerinin Şartları, Türk


Müşavir ve Mühendisler Birliği, Yayın No.43.

FIDIC (1996), 1987 Tarihli İnşaat İşleri ile İlgili Sözleşme Şartlarının Dördüncü
Baskısına Ek İnşaat İşleri İdari Şartnamesi, Türk Müşavir Mühendisler Birliği, Yayın
No.52.

Goldstein, S.H., Robert A. Rubin (1997). Engineering Ethics. Civil Engineering,


October, 41-44.

Healey, P. (1983). Local Plans in British Land Use Planning Pergamon Press,
London.

ISOCARP (1989). International Manual of Planning Practice . The Hague.

İdil, B. (1989). Planlama Nereye Gidiyor? Mimarlık, Cilt 5, 53-54.

İmar Kanunu Değişiklik Teklifi Sempozyumu (1990). Mimarlık Dergisi Cilt 5-6, 64-
82.

Karaesmen, E. (1993). Türk Yapı Sektöründe Kalite Yükseltici Arayışlara Toplu


Bakış. Türkiye İnşaat Mühendisliği XII. Teknik Kongre Bildiriler Kitabı, TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası, 25-27 Mayıs, Ankara, 443-465.

Karaesmen, E., N. Boyacı, H. İzmir (1989). Yapıda Sorumluluk ve Sigorta. İNTES


yayınları, Ankara.

Larkham, P.J. (1997). Remarking Cities : İmages Control and Postwar Replanning in
the United Kingdom. Environment and Planning B : Planning and Design, Cilt 24,
741-759.

B-2
Mader, G.G. (1997). Enduring Land-Use Planning Lessons From the 1971 San
Fernando Earthquake. Earthquake Spectra, Cilt 13, Sayı 1, 45-53.

Mönning, F. (1994). Bauüberwachung in Deutschland (Almanya’da Yapı Denetimi).


Çev. M. Ürgüplü, Türkiye Mühendislik Haberleri, Ağustos, Sayı 373, 49-57.

Musterbauordnung der Bundesrepublik Deutschland (1997)

National Report of Japan (1996). Japan’s National Committee, Second UN


Conference on Human Settlement, Tokyo.

National Report of Germany, Human Settlements Development and Policy (1996).


Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat II, Kent Zirvesi, İstanbul,
Haziran.

OECD (1986). Urban Policies in Japan. OECD Bookshop, Paris.

OECD (1992). Urban Land Markets:Policies for the 1990’s. Paris.

Özbay, H. (1989). İmar Yönetmelikleri ve Sorunlar. Mimarlık, Cilt 5, 48-49.

Punter, J. (1994). Design Control in Europe. Built Environment, Cilt 20, Sayı 2, 85-
87.

Renard, V. (1992). Land Use Policies in Europe in Search of a Model, Land Use
Management and Environmental Improvements in Cities. Proceedings of a European
Workshop, Lisbon 6-8 May, Office for Official Publications of the European
Communities, s.61-69.

Sökmen, Polat (1993). Türkiye’de Kent Planlamasının Aşamadığı Temel Bir Sorun :
Çok Merkezli Karar Çevresi. 2000’li Yıllara Doğru Türkiye’de Kent Planlama
Uygulama Sürecinin Değerlendirilmesi ve Yeni Yaklaşımlar Semineri, İller Bankası
Genel Müdürlüğü, İmar Planlama Dairesi Başkanlığı, Ankara, 45-52.

State of California (1997). Planning Zoning and Development Laws.


Http://ceres.ca.gov/planning/pzd/199.

TBMM (1997) İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 9 Arkadaşının, Doğal Afetlerde


Meydana Gelen Can ve Mal Kaybını En Aza İndirmek İçin Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasa’nın 98nci, İçtüzük’ün 104 ve 105nci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/58)
Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Ankara.

TC Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (1990). 3194 Sayılı İmar Kanunu 18nci Madde
Uygulamaları Semineri Bildiriler Kitabı. Teknik Arştırma ve Uygulama Genel
Müdürlüğü, Yayın No: 49, Ankara.

Tekinbaş, Belma (1993). Planlama, Yönetim, Uygulama Sorunları. 2000’li Yıllara


Doğru Türkiye’de Kent Planlama Uygulama Sürecinin Değerlendirilmesi ve Yeni

B-3
Yaklaşımlar Semineri, İller Bankası Genel Müdürlüğü, İmar Planlama Dairesi
Başkanlığı, Ankara, 39-43.

TMMOB Mimarlar Odası İmar Yasası Komisyonu (1989). Mimarlar Odası Seçenek
İmar Yasası Tasarısı. Ankara.

Türkiye Ulusal Rapor ve Eylem Planı (1996). Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri
Konferansı Habitat II, Kent Zirvesi, İstanbul, Haziran.

UICB (1990). Quality Approval Systems and Assessment Procedures. Geneva.

UN (1976). Guidelines for Disaster Prevention (1) : Pre-Disaster Physical Planning of


Human Settlements. UNDRO/10/76, Vol.1, Switzerland.

UN (1976). Guidelines for Disaster Prevention (2) : Building Measures for


Minimizing the Impact of Disisters. UNDRO/10/76, Vol.2, Switzerland.

UN (1976 ). Guidelines for Disaster Prevention (3) : Management of Settlements.


UNDRO/10/76, Vol.3, Switzerland.

UN (1985). Building Regulations in ECE Countries. Economic Commission for


Europe Second Report, ECE/HBP/52, UN, Newyork.

Yıldız, D. (1996). Avrupa Birliğinde Mühendislik Alanına İlişkin Düzenlemeler.


Türkiye Mühendislik Haberleri, Sayı 383, Mayıs, s.10-13 .

B-4
EKLER

E-1
EK 1: ÜLKEMİZDEKİ İMAR MEVZUATININ UYGULANMASI

Araştırmamızın yaklaşım tekniği içinde 3194 Sayılı İmar kanununu uygulayan,


uygulamaları yönlendiren veya bu faaliyette görev alan kurum, kuruluş ve kişilerden görüş
alınması benimsenmiştir. Belirli bir soru dizisi şablonuna uygun olarak yapılan
görüşmelerin metinleri uzunca bir yer tutmaktadır. Ancak bunların arasında, okunduğunda
hemen farkedilen tekrarlamalar yüzünden görüşme bantlarından redakte edilen metinlerin
aynısının verilmesi yerine bunların ana fikirler halinde ikinci bir redaksiyondan geçirilip
imar planlama veya yapı denetimi konularına daha yakın olmalarına göre tasnif edilerek
yeniden sunulmalarının uygun olacağı düşünülmüştür.

Bu ekte sunulan görüşler aşağıdaki görüşmelerden ve toplantılardan derlenmiştir.

Sıra Tarih Kuruluş Kişiler

1 21.10.1997 İzmir Büyükşehir Belediyesi İhsan Tutum


(Gen. Sek. Yrd.)

2 5.12.1997 İzmir Konak Belediyesi Lale Leflef (Pl.Md.Yrd.)


Haluk Ağrı (İmar Md.)
Nesrin Bozkurt (Pl. Md. Yrd.)

3 9.12.1997 İstanbul Kadıköy Belediyesi S. Semih Kayhan


(İmar D. Bşk.)
Bihterin Güven
(İmar D. Bşk. Yrd.)

4 25.9.1997 Edremit Belediyesi Akif Ateş (Fen İşl. Md.)

5 26.9.1997 Burhaniye Belediyesi Mehmet Zeybek


(Bel. Mec. Üyesi)

6 27.9.1997 Ayvalık Belediyesi Füsun Atay(Fen İşleri Md.)

7 22.12.1997 İzmit Büyükşehir Belediyesi Özkul İpek (İmar D. Bşk.)

8 22.12.1997 İzmit Saraybahçe Belediyesi Erhan Oğuz (İmar Md.)

9 22.12.1997 İzmit Değirmendere Belediyesi Salih Saygılı (İmar Md.)


Zafer Şimşek (Fen İşl. Md.)

10 26.12.1997 Ankara Bayındırlık ve İskan Akif Sapmaz (Müdür)


Müdürlüğü Selçuk Apak (Md. Yrd.)
Osman İyimaya (Şb. Md.)

11 20.11.1997 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Şahin Gürün (Müsteşar Yrd.)


Yapı İşlere Gn. Md. ve Y. Fen
Kurulu Yetkilileri

E-2
12 11.1997 Devlet Planlama Teşkilatı İsmail Sarıca (Bölgesel
Müsteşarlığı Gelişme ve Yapısal Uyum
Gn. Md.)

13 19.12.1997 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Feridun Duyguluer (Gn. Md.)


TAU Genel Müdürlüğü Hülya İlgen (D. Bşk.)

14 16.1.1998 Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Oya Toprak (D. Bşk.)

15 2.12.1998 İller Bankası Gn. Müdürlüğü Erol Kösebalaban


(İmar Pl. D. Bşk.)
Tülin Yoğurtçuoğlu (Şb. Md.)

16 4.11.1998 İller Bankası Gn. Müdürlüğü Perihan Kiper (Plancı)

17 6.12.1997 Bir Şehir Plancısı Hamdi Büyükaltıntaş

18 22.3.1998 Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Celal Doğan


(Belediye Başkanı)

19 23.3.1998 Bursa Büyükşehir Belediyesi Esin Mıhçı


(Nazım Plan Büro Bşk. V.)

20 24.3.1998 Denizli Belediyesi Ali Marım (Belediye Başkanı)

21 25.3.1998 Akçakale (Urfa) Belediyesi Ahmet Akay (Belediye Bşk.)

22 26.3.1998 Belen (Hatay) Belediyesi Cemil Yılmazlar


(Belediye Başkanı)

Coğrafi yeri, nüfusu, geçmişi, sosyal yapısı, ekonomik faaliyeti, gelir seviyesi ve
şehirleşme düzeyi çok farklı olmakla birlikte belediyelerimizin yetkililerinin birbirinden
habersiz olarak parmak bastıkları ortak problemler ve getirdikleri geniş açılar vardır.
Bunlar aşağıda imkan ölçüsünde imar planları ve yapı denetimi başlıkları altında ele
alınmaktadır. Kaçınılmaz bir şekilde mülakatın yapıldığı kişiler kendi taraflarının
görüşlerine ağırlık vermektedirler. Aynı bağlamda, aşağıda üç ana başlık altında toplanan
görüşlerin hepsinin bu görüşmelerin yapıldığı kimselere ait olduğunun altının çizilmesi
gerekir.

GENEL GÖZLEMLER

Büyüklüğü ne olursa olsun belediyelerimiz kaynaklarının yetersizliğinden, ya da


büyük yatırım yaptıklarında bunlarla ilgili vergi ödeyen şirketlerin vergilerinin sonuçta
kendilerine dönmeyişinden şikayetçidirler.

E-3
Temas edilen birçok belediye hazırlanan nazım ya da uygulama planlarının proaktif
değil de retroaktif olarak, yani mevcudu tescil etme çabası halinde geliştiğini ifade
etmişlerdir. Örnek olarak, İstanbul Kadıköy belediyesi sınırları içinde bazı yerleşim
kesimlerinde belirli bir sokağa girip belirli bir adresi bulmak adeta mucize olmaktadır. 18.
maddenin uygulanması ile büyük parseller oluşturmak ve daha iyi yapılaşma sağlamak
mümkün olabilmekte. Ancak 16. maddenin imar açısından uygun olmadığı yapılan
gözlemlerden bir tanesi.

Bunun da ötesinde 3194 sayılı yasanın 16 ve 18. maddelerinin birleştirilerek


adilane bir biçimde yeniden yazılması halinde imar planlamasının olumlu yönde
etkileneceği ileri sürülmektedir.

Sivil toplum örgütlerinin ya da onların yerini tutacak diğer toplum kurumlarının


azlığı ya da düşüncelerini ifade edecek etkili forumların bulunmaması, uygar ve seviyeli
bir yaşanacak çevre edinmedeki büyük engellerden birisi olarak görülebilir. Daha spesifik
bir örnek olmakla beraber bunun sonuçlarından birisi de afetten etkilenme sonrasında
ortaya çıkıyor. Tüketici bilincinin tam yerleşmemesi de aynı yönde ikinci bir dürtü
olmakta. Bir yerde yasaların da bu yönde itmesiyle fenni mesuliyetin, kimseye ait olmadığı
bir fiili durum yaratılmış. Bunun önemli sebeplerinden birisi de mesleki sorumluluk
sigortasının yerleşmemiş bulunması. Kişiler kendi hatalarından dolayı karşılaşabilecekleri
tazminat isteklerinden kaçabilmek için sorumluğu başkalarına kolayca yıkabilecekleri,
hukuki çizgilerin belirgin olmadığı bir ortam yaratmışlar. Bunun getirileri dar bir kesimi
memnun ediyor, ama afet sonrasındaki götürüleri şu veya bu şekilde herkesçe yükleniliyor.
Afet olmasa dahi içinde yaşanılan ortamın düzeyi üzerinde son derece kötü bir etkisi
bulunmakta.

Genelde kamuya ait arazinin çokluğu kaçak yapılaşmayı hızlandıran bir etki. Örnek
olarak, Ayvalık'ta kamu arazisinin fazla olmaması gecekonduculuğu önlemişe benziyor.
Kaçak yapılaşma derken tamamen ruhsatsız, yani gecekondu sınıfına girenle, alınmış
ruhsata aykırı yapılaşmayı ayırmak lazım. Bunlar aşağı yukarı eşit, ama tabii ki birinci türe
girenler daha ciddi nitelik taşımaktadır.

Belediye yetkilileri kaçak yapılaşmanın (ve dolayısı ile tamamen denetim dışı
denilebilecek yapı stoğunun) doğuş nedenleri için şunları saymışlardır:

(a) Aşırı göç alma,


(b) Kamu arazilerinin korunamaması ve İmar yasasının 11. maddesinin
uygulanamaması,
(c ) İstisnalara rağmen ucuz arsa ve konut üretilememesi ,
(d) Kamulaştırmaların yapılamaması,
(e) İmar Yasasının 18. maddesine işlerlik kazandırılamaması,
(f) Ekonomik sebepler,
(g) Yasal düzenlemelerin eksikliği,
(h) Cezaların caydırıcı olmaması,
(i) Politik nedenlerle ilgili idarelerin konuyu önemsememesi,
(j) İmar affı yasalarının çıkarılışı, yasaya uymayan insanların resmen
ödüllendirilmesi,
(k) Kolluk kuvvetlerinin ve araç-gereç ile yetki ve bütçelerinin yetersiz oluşu
(l) İmar planının amaca hizmet edememesi, geç hazırlanmış olması,
yönlendirmek yerine yönlendirilmiş olması,

E-4
(m) Eğitim ve bilgi yetersizliği.

İmar mevzuatı sadece 3194 sayılı yasa ve bunun yönetmeliklerinden meydana


gelmemiştir. Bu konuda yirmiden fazla kanun mevcut olup ciddi boyutta bir yetki
karmaşası mevcuttur.

İmar ve yapı denetiminde kendi başına yapı zabıtası türü bir uygulamanın yarar
sağlayamamayacağı düşünülmektedir. Böyle bir uygulama mal sahipleri ve fenni
mesullerle birlikte ele alınmak durumundadır. Bugüne kadar yurdumuzda meydana gelen
depremlerde uğrananlar bunca kayba rağmen yapımdan ve uygulamadan kaynaklanan
hatalar hiç bir zaman ele alınmamış ve cezai yaptırımlar uygulanmamıştır. Yasaların
sonuçta tüketicinin zararına yolaçan tasarrufları bunları yapanlara geri dönecek şekilde
ayarlanması lazımdır.

İMAR VE PLANLAMA FAALİYETİ İLE İLGİLİ GÖZLEMLER

Büyükşehir belediyelerinin sınırlarının belirlenmesinde bazen nüfus, sanayi


yerleşmeleri, ulaşım kriterleri ve diğer hizmetler gözönüne alınmadan politik tercihlerin
ağırlık kazandığı faktörler rol oynamaktadır. 3030 sayılı yasaya göre Büyükşehir
Belediyeleri yalnızca nazım imar planları yapmakta, ilçe belediyeleri ise daha büyük
ölçekli uygulama imar planları yaparak bunları hayata geçirmektedir. İmar uygulamaları
açısından bu yüzden bir yetki karmaşası ve bütünlükten uzaklaşma meydana gelmektedir.
Hernekadar Büyükşehir Belediye Meclisleri, bağlı ilçe meclislerince onaylanmış uygulama
planlarını tasdik etme durumunda iseler de perspektif ayrılıkları ve zaman zaman da politik
tercih farkları bu kesişmeleri keskin hale getirmektedir.

Belediye meclislerinin sonuç itibariyle teknik kriterlerin gözönüne alınmasıyla


hazırlanmış planları onaylarken temsil ettikleri seçmen kitlesinin isteklerini de ön plana
çıkarmaları İmar Daire yetkililerinin yakınmalarına yolaçmaktadır. Bir plancı "vatandaş
rantını artırmak için mücadele veriyor, plancı da yoğunluğu artırmamak için mücadele
veriyor," derken bunu ifade etmektedir. İzmir'de gecekonduda oturanların yüzde 73'nün
kiracı olduğunun tespiti, gecekonduların başlangıçtaki amaçtan başka amaçlara hizmet
ettiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca kamuya ait arazi üzerine yapılan yapıların yıkılmasında
izlenmesi gereken hukuki prosedürün uzunluğu ve mahkemelerin, uzmanlığı tartışma
götürür bilirkişileri adeta paravana yaparak planların delinmesine zemin hazırlamaları da
şikayet konusu edinilmiştir. Aynı bağlamda, arazi mülkiyetinin özel ellerde olduğu
belediyelerde gecekondulaşmanın bulunmaması, kamu arazileri için daha etkin koruma ve
değerlendirme ölçütlerinin geliştirilmesi gereğine ve yaşanabilir çevre hedefinin elde
edilmesine ilişkin çok değerli bir göstergedir.

Eskiye gidildiğinde nazım imar planlarına sahip belediyelerde zaman içinde


değişen şartlar ve ihtiyaçlar karşısında bunların değiştirilmesi ya da ilçe belediyelerinden
gelen uygulama planlarının onaylanmasıyla köklü değişikliklerin ortaya çıktığı
görülmektedir. Yani, sonradan yapılan planlar çoğu zaman mevcudu tespit etmeye
yaramakta, sık sık yapılan ve teknik gerekleri dikkate almayan plan değişiklikleri yoğunluk
artışlarına ve plan bütünlüğünün bozulmasına yol açmaktadır. Uygulamanın ortaya
çıkardığı büyük bir haksızlık da söz konusu. Özellikle gecekondulaşmanın olduğu
alanlarda tapulu araziler genellikle boş kaldığı için uygulama planı yapılırken, eğitim
tesisi, sosyal tesis v.b. bu alanlara kaydırılıyor ve bu alanlar o amaçla kamulaştırılıyor.

E-5
Böylece kanuna uyan ve kaçak yapılaşmaya yanaşmayan tapu sahibi kişiler cezalanmış
oluyor. Bu açıdan bakıldığında kaçak yapılaşma adeta teşvik ediliyor. Önemli bir diğer
neden de imar afları yoluyla kaçak yapılaşmanın ödüllendirilmesi söz konusu olmaktadır.
Belediyenin herhangi bir kanunu işletmek istemesi halinde mahkemelerin yavaş işlemesi
yüzünden kaçak yapı sahipleri kazanılmış hakları ortaya sürüp savunmaya kalkışıyor.
Kaçak yapılaşmanın belediyelerin kendi teknik imkanları ile başedilemeyecek kadar büyük
bir problem olmasından dolayı sistem ancak ihbar sayesinde çalışıyor. Kaçak yapılaşmanın
temel nedeni olan rant sağlamaya karşı önlemler ve kaçak yapılaşma ile hızlı, etkili ve
sağlam bir mücadele verecek araçlar geliştirilemezse bunun önüne geçmek mümkün
gözükmemektedir.

İmar yetkililerinin koruma kapsamındaki yapılarla ilgili olarak kendilerinin


bunlarda iyileştirme yapacak durumda bulunmadıklarını ifade ettiklerini görmekteyiz.
İzmir'deki Kemeraltı bölgesi özel olarak ele alındığında buranın otantik görünümünün
korunabilmesinin en önemli sebebinin şu anda az da olsa ticari harekete sahip olması
yüzünden olduğu anlaşılmaktadır. Aslında ülkemizin bir çok kentinde görülen kentsel
yenileme gerektiren kesimlere gerek plansızlıktan gerekse parasızlıktan dokunulamadığı
ifade edilmektedir. Zaten koruma alanı olarak ilan edilip daha sonra herhangi bir
restorasyon uygulamasının yapılamadığı durumlar çoğunlukta. Yani ilgili Koruma Kurulu
belirli binaları 1 ve 2. derecede eski eser olarak tescil ediyor ve orijinale uygun olarak
yenilenmesini talep ediyor. Eğer sahibi kendi cebinden böyle bir masrafa girerse Koruma
Kurulunun dediği yapılabiliyor, bunun dışında ne belediyelerin ne de Kültür Bakanlığının
böylesine kabarık bir mali külfeti kaldırmaya güçleri var.

Belediye yetkililerinden geldiği için ilgi çekici bulunan bir gözlem, planı yapılan
yerleşim bölgesindeki halkın da o planda söz sahibi olması gerektiği görüşüdür. Gerçek
manada temsil özelliği olan sivil toplum örgütlerinin ya da ilgili meslek gruplarının plan
üzerinde en azından düşüncesini söyleme, varsa hatayı belirtme hak ve yetkisi olmalı,
şeklindeki tezi savunan görevlilerimiz olmuştur.

Plan yapım yetkisinin, planlar ilçe belediyesindeki meclisten onay gördükten sonra
bir de büyükşehir belediyelerince onaylanması gereğiyle biraraya geldiğinde fazla bir mana
ifade etmediği dile getirilmektedir. Bazı durumlarda büyükşehir belediye meclislerinin,
bağlı ilçeden gelen planları için yıllarca işlem yapmadığı görülebilmektedir. 3030 sayılı
yasanın işleyişinde buna benzer çelişmeler farklı perspektifler içinde de olsa görüşmelerde
ileri sürülmüştür.

Belediyelere imar düzenlemelerinde daha büyük esneklik sağlayabileceği


gerekçesiyle, bazı belediye planlama sorumluları düzenleme ortaklık payının yüzde 45'e
çıkartılması gerektiğini ifade etmekteler. İlgi çekici bir gözlem, bir çeşit üst limit olan
şimdiki yüzde 35'lik payın her zaman alındığı. Buna rağmen yeşil alanların azlığı ve ortak
kullanım alanlarının optimalden uzak dağılımı payın oranından öteye iyi planlama ve
uygulama unsurlarının yokluğuna işaret etmektedir. İzmit Belediyesinde görüşülen yetkili
çarpıcı bir gözlemde bulunarak vatandaşa göre iyi bir imar planının, çok kata izin veren,
yeşil alanı bulunmayan, her yere bina yapılmasına imkan veren plan olduğunu ileri
sürmektedir. Gerçekten de ancak kaçak yapılaşma tamamlandıktan sonra insanlar sosyal
ve teknik altyapı alanlarının eksikliğini hissetmekte, ama bu aşamada artık iş çoğu zaman
içinden çıkılmaz hale gelmiş olmaktadır. Popülist yaklaşımlar ve rant hırsı bu olumsuzluğu
besleyen diğer faktörlerdir.

E-6
İmar planlamasında harita ve jeolojik etütlerin yapımında İller Bankasının yetki
alması durumunda devreye girmesi söz konusu. Harita tahdit çalışmalarında jeoloji
mühendisi ile şehir plancılarının da yeralması gerekmektedir ve Banka bir iç genelge
marifetiyle bu yönde bir uygulama başlatmış bulunmaktadır. Hernekadar İller Bankasının
yaptığı veya yaptırdığı planlarda sondajın şart olduğu alanlarla sakıncalı alanlar
belirlenmekte ise de bazı belediyelerce yaptırılan planların hiçbir araştırmaya dayanmadığı
da bilinmektedir. 3194 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile İller Bankasının plan yapma
çalışmalarında bir azalma olmamıştır, çünkü çok sayıda yeni ve küçük belediye planlarını
hala Banka'ya yaptırmaktadır.

Afet sonrası yeni yerleşim alanları için planlama yapılırken yalnızca zemin yapısı
değil, afetzedelerin sosyo-ekonomik durumları ve beklentileri de dikkate alınmalıdır.
Ayrıca kazanılmış imar hakkı kavramının afet alanlarında geçersiz ilan edilmesi gerekir
düşüncesi ileri sürülmektedir.

Diğer yandan, imar planlarının hazırlanması sırasıyla üst düzey kararların eksikliği
önemli sorun yaratmaktadır. Bazı yörelerde belediye birlikleri (Marmara ve Boğazlar, Ege,
Antalya-Isparta-Burdur, Kocaeli) bölge/alt bölge ölçeğinde çalışmalar yürütmektedir.
Bunlar talep olması halinde Devlet Planlama Teşkilatı tarafından desteklenmektedir.

YAPI KONTROLU İLE İLGİLİ GÖZLEMLER

Teknik uygulama sorumlusu (TUS) uygulamasının yapı kalitesinde fazla bir


iyileşme sağlayamadığı hemen hemen herkesçe kabul edilmektedir. TUS olmak için
diplomanın yeterli olması, birçoğunun semtine bile uğramadıkları binaların sözde
sorumlusuymuş gibi malsahibinden değil müteahhitten ücretini alıyor bulunması, pratikteki
güçlüklerin yalnızca küçük bir kısmıdır. Bazı durumlarda rant yoluyla elde edilen
arazilerin yap-satçılar eliyle bina inşasına tahsis edilmesi sırasında arazi sahiplerinin aşırı
mülk edinme hırsı da bina kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.

Ülkemizde hatırı sayılır sayıdaki belediyede, kendilerine ruhsat işlemleri sırasında


onay için sunulan projeleri TMMOB'ye bağlı meslek odalarına vize ettirme pratiğine
rastlanmaktadır. Hernekadar bu pratiğin iyi çalışan bir sistem olduğu bazı belediyelerce
ifade edilse dahi başka kimseler de odaların otomatik vize turnikesi haline geldiğini ve
sorumluluk paylaşmayan bir kontrolun sonuçta fazla bir yarar sağlamayacağını ifade
etmektedir. Bunun yasal bir dayanağının olmaması, belediye meclislerince bu yetkinin
bazen devredilip sonra geri alınabildiği durumların görülmesi ve uygulamanın yasal
düzene sahip bulunmaması bunun yerleşmesini engelleyici faktörlerdendir. Belediyelerin
fenni kontrol kadrolarının zayıflığı ve bu duruma yakın bir gelecekte çözüm getirilmesinin
zor görünmesi başka mekanizma arayışlarını gerekli kılmaktadır.

İnşaattaki malzeme kontrollarının yapılması da üzerinde durulan bir konu.


Müteahhitin kontrolunda olmayan ayrı bir tarafın bu sorumluluğu yerine getirmesi için
teklif edilen ayrı bir kurumun devreye girmesi belediyelerde şüpheyle karşılanmış. 3194
sayılı yasanın en zayıf taraflarından biri de fenni mesuliyet ile ilgili olan hükümleri. Daha
doğrusu kendi içinde tutarlılık gösteren bir dizi hükmün bulunmaması. İnşaatlarda
kullanılan malzemenin kontrolu için Bayındırlık ve İskan Bakanlığının belediyelere
gönderdiği genelgelerin fazla bir iyileşme sağlamadığı anlaşılmaktadır.

E-7
Bazı belediye yetkilileri (İzmir Konak) bina kontrol ve denetim konusunun bir
başka kuruma havalesi konusunda çok tereddüt göstermekteler. Bunun ayrı bir şirket değil
de belediye içinde ayrı bir kontrol müdürlüğü şeklinde örgütlenmesi daha cazip
görünmekte. Ama bu müdürlüğün sorumlulukları ve kusurundan dolayı ortaya çıkacak
mali yükümlülükleri konusunda fazla bir fikir hazırlığı bulunmamakta. Belediye olarak
görevini yerine getirmeyen fenni mesuller hakkında ilgili odaya şikayet bildirmekten başka
yapılabilen bir şey yok. Mühendis veya mimar odaları da yasalarında böyle bir konu
olmadığı için zorda kalıyor veya meslek dayanışması deyip hiçbirşey yapmıyorlar. Bu
görüşmelerin ortaya koyduğu gerçek, tasarı (proje) denetimi, malzeme kontrolu, inşaat
denetimi açısından ülkemizde yapılan yapıların büyük bir çoğunluğunun kontrolsuz olarak
sonuçlandırıldığı şeklindedir. Belediyelerin böylesine geniş kapsamlı bir sorumluluğun
altından kalkmaları da ne personel ne de araç/gereç imkanları bakımından beklenebilecek
bir sonuçtur. Daha önce belirtildiği gibi protokol yapmak suretiyle ilgili odaya devredilen
kontrol yetkisi de bazı belediyelerde çözüm getirecek bir yol olarak görülmüyor, çünkü
mahkemeler herhangi bir problem meydana çıktığında belediye onayının kimin tarafından
yapıldığına bakmaktalar.

Bazı belediyeler "problemli" nitelendirdikleri durumlarda üniversite raporu


getirilmesi halinde belirli projelere onay verme yolunu seçmişler. Ama bu bir çözüm yolu
mudur? Üniversite veya tasarıma onay veren öğretim elemanı daha sonra beliren kusurlara
nasıl iştirak edecek? Bu gibi konulara uygulamada hiç kulak verilmemiş ve cevabı
bilinmediği için de mal sahibinin aleyhine hukuki boşluk mevcut. Örnek olarak 1975
deprem yönetmeliğine göre hesabı yapılan binaların üzerine halihazırdaki yönetmeliği
sağlayacak şekilde kat çıkmasının nasıl yapılacağı belediye fen dairelerinin cevaplamaya
çalıştığı sorular arasında bulunuyor.

Şantiye mühendisi genelde büyük inşaatlarda müteahhitçe görevlendirilen bir


teknik adam. Bunun yaygınlaştırılmasının olumlu sonuçlar doğuracağı kabul edilmekle
beraber ekonomik sebeplerden o yola gidilmediği bilinen bir gerçek. Her inşaatta bir
şantiye mühendisi (site engineer) olsa dahi bunların geçmişte yeminli teknik bürolar ile
yaşanan kötü tecrübeden ders alınarak düzenlenmesi gerektiği kabul olunmakta. Yani
hayatında hiçbir inşaat tecrübesi olmamış kimselerin kolayca sorumluluk yüklenmesi
yerine bir eleme sistemi getirilsin, görüşü ifade ediliyor.

Etkili bir yapım denetiminin ilave bir maliyet getireceği biliniyor. Bunun kimin
tarafından karşılanacağı ise farklı görüşlere yolaçıyor. Kendi arsasına kendi inşaat yapan
küçük girişimcinin ilave maliyete sempatiyle bakmayacağı açık. Büyük müteahhitlerin ise
bu masrafı tüketiciye aktarabilecekleri tahmin ediliyor.

Kaçak yapılara karşı belediyelerin elinde etkili mücadele vasıtaları mevcut değil.
Kaçak yapı veya yapı bölümlerinin tespit edilmesi halinde zabıtların düzenlenmesi,
encümence karar alınması, yıkım için verilen sürenin tebliği, idari mahkeme ile uğraşmak
v.b. en iyi şartlarda bir yılda sonuçlanabiliyor. Kaçak binalara elektrik, su, yol gibi
hizmetlerin götürülmesi de bunları önlemede olumsuz bir etki yaratıyor. Kaçak yapıların
belediyeye gelir olarak kaydedilmesi gibi tekliflerin de dile getirildiği haller bulunmakla
beraber bunu gerçekçi olarak kabul etmek mümkün değil. Değişen ekonomik şartlar
karşısında 3194 sayılı yasanın ceza hükümleri de fazla bir mana ifade etmeyebilmektedir.
Ancak bu maddelerin uygulanabilirliği yerden yere büyük fark gösterebilmekte. Ayvalık'ta
olduğu gibi bazı belediyeler görevlileri, fenni mesullerin spot kontrollar yapılarak kontrol
edilmesi gerektiğine inanmakta. Ancak bunların sicillerinin sağlıklı olarak tutulamaması ve

E-8
belediye kadro yapılarının politik değişmelerden etkilenmesi sonucu fenni mesuliyetin de
incelenen başka ülke örneklerinden farklı olmasına yolaçmakta. Yapı polisi veya buna
benzer bir yapılanma, konunun ele alındığı belediyelerin çoğuna itici geliyor. Ayrıca
polisiye tedbirlerin temelde sosyo-ekonomik bir olguyu nasıl terbiye edeceği de merak
konusu olabilir.

Devlet İhale Yasasının da belediyeler açısından bazı eksik yanları mevcut. Eksiltme
usulüyle yapılan işlemde kalitesizlik ve gecikmeler ortaya çıkmakta. Belediyelerin
yaptırdığı yol, kanal, taş duvar, kaldırım bordürü gibi yapım işlerinde emanet usulü serbest
bırakıldığı takdirde daha iyi sonuç alınabileceği tahmin ediliyor. İhale işlerinde
belediyelerin İçişleri veya Bayındırlık ve İskan Bakanlığından izin almalarının mecburi
olmaktan çıkarılması halinde çalışmaların hızlanacağı ifade edilmektedir. Belediye
Meclislerinin bu izin mercii haline gelmesi, yalnızca ihaleye iştirak eden firmaların cezalı
olup olmadıklarının Bayındırlık ve İskan Bakanlığından sorulması yeterli görülmekte.
Karne alışverişinin müteahhitlik hizmetlerini olumsuz etkilediği de ifade ediliyor.

Yapım sürecinde sigorta unsurunun kaliteyi artırmadaki etkisi bir firmanın sattığı
betonun niteliğini garanti etmede sigorta kapsamı getirmesinde görülüyor. Bazı diğer
firmaların böyle bir çabayı gereksiz görmesi sonucu kalite konusunda şüpheler doğmuş
bulunuyor. Genel manada yapı malzemesi kontrolunun yapılmamasının arkasında
belediyelerin gerekli personel, araç-gereç ve laboratuvar kolaylıklarına sahip olmaması
bulunuyor.

Kaçak yapılara durumlarını düzeltmeleri tebliğ edildiğinde bunlara bir de ceza


yazılıyor. Birçok mal sahibi cezanın ödenmesi ile tıpkı gecekondu affında olduğu gibi
statülerinin yasallaşacağını sanmaktalar. Gerek imar planlama gerekse yapı denetiminin
bürokratik araçlarla yapılması mümkün görülmüyor. Özel yapılardaki kontrolun, parasını
müteahhitten alan fenni mesule emanet edilmesi de temel bir yanlış. Hiyerarşik denetim
yerine otokontrola ve tarafların çıkarlarını savunmaya dayalı bir sistemin getirilmesi
gerekli görülüyor.

Bazı belediyeler, kendileri şirket kurarak müşavirlik hizmetlerine talip


olabilmektedir. Toplu Konut ve Kentsel Çevre Üretimi ve Kredilendirilmesine Dair
Yönetmelik'te müşavirlik hizmetleri çok iyi tarif edilmiş ve A, B, C gibi gruplara ayrılmış
ve sınıf atlamak belirli bir beceri gerektirmekte. Yeni bir yapılanmada bunu esas olarak
kabul etmek makul olabilir.

Büyükşehir belediyelerinin inşaat denetiminde sadece kaçak yapıları tespitle


kısıtlanmış olması, buna karşılık ilçe belediyelerinin de bunu layıkıyla yerine
getirememesi, 3030 sayılı yasanın yeniden gözden geçirilerek Büyükşehir belediyelerine
de etkili denetim sorumluluğunun aktarılmasının gerebileceğine işaret etmektedir.

İmar ve yapı denetiminin yapılamamasında vatandaşın bu yönde herhangi bir


bilincinin meydana gelmemiş olması, hatta insanlarımızın kaçak inşa ettikleri binalar için
belediyelerden teknik yardım takibinde bulunmaları büyük rol oynamaktadır. Eğer 30.000
nüfuslu bir ilçede yılda 1-2 inşaat ruhsatı veriliyorsa inşaatın hepsi kaçak demektir, ve
böyle durumlar istisnai değildir.

E-9
EK 2: SİGORTA UYGULAMASINA İLİŞKİN GÖZLEMLER

Bu ekte sunulan görüşler aşağıdaki görüşmelerden ve toplantılardan derlenmiştir.

Sıra Tarih Kuruluş Kişiler

1 13.1.1998 Türkiye İnşaat ve Tesisat Derya Karademir


Müteahhitleri Sendikası (Hukuk Müşaviri)

2 16.1.1998 Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Oya Toprak (Daire Bşk.)

3 26.3.1998 Hazine Müsteşarlığı Binnur Berberoğlu


Sigortacılık Genel Müdürlüğü (Daire Bşk.)
Buminhan Akın (Uzman)
Murat Kayacı (Uzman Yrd.)

4 2.4.1998 Türk Müşavir ve Mühendisler Fatma Çölaşan


ve Mimarlar Birliği (Genel Başkan)

5 16.4.1998 Türkiye Müteahhitler Birliği Yılmaz Gürer


(Genel Sekreter)

6 20.5.1998 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Mahmut Küçük


Yüksek Fen Kurulu (Fen Kurulu Üyesi)

Son yıllarda yapı sektöründe sigorta ihtiyacının ciddi bir biçimde gündeme geldiği
gözlenmektedir. Bu ihtiyaç kısmen, binaların kullanıcılarının uğrayacağı zararların
karşılanmasına yönelik bina sigortası (zarar sigortası), ancak daha ağırlıklı olarak mesleki
sorumluluk sigortası olarak dile getirilmektedir. Her iki tür sigorta da, yapı denetiminin
önemli bir unsuru olarak önerilmektedir.

Halen Türkiye'de 58 sigorta şirketi ve 4 reassürans şirketi faaliyettedir. Ayrıca,


Sigorta Reassürans Şirketleri Birliği mevcuttur. Sigortacılık faaliyetleri Sigorta Murakabe
Kanunu çerçevesinde yürütülmektedir. İnşaat sektörünün sigortacılar için yeni bir pazar
oluşturma potansiyeline karşın, günümüzde sigortacılar bu potansiyeli değerlendirmeye
yatkın görünmemektedir. Bu eğilimde etken olan faktörler, ilgili istatistiklerin yetersizliği,
enflasyonist ortam, yapı ve özellikle malzeme kalitesi sorunu, yapı ile ilgili yasal
sorumlulukların belirsizliği, sigorta şirketlerinin mevcut örgütlenmesindeki sorunlar ve
reassürans sağlayamama endişesi olarak özetlenebilir. Ayrıca Türk Sigorta mevzuatında
hizmetlerin sigortalanması yeralmadığı için, halen bu tür sigortaların ulusal sigorta sistemi
içinde kapsanmasının mümkün olmadığı ancak bunun aşılması yönünde bazı hazırlıkların
olduğu da ifade edilmiştir.

Mesleki sorumluluk sigortası, kamu kuruluşları (Milli Eğitim Bakanlığı, Toplu


Konut İdaresi Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı) tarafından olduğu kadar, özel sektör
kuruluşları (Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği) tarafından da
savunulmaktadır. Gerek 8 yıllık eğitim kapsamındaki okul inşaatları ile ilgili olarak
yayınlanmış olan "4306 Sayılı Kanun Kapsamında Yapılacak Harcamalarda Uygulanacak
İhale Esas ve Usulleri", gerekse "Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel
Çevre Üretimi ve Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik"te müteahhit ve teknik

E-10
müşavirlerin mesleki sorumluluk sigortası yaptırtması ile ilgili hükümler yeralmışsa da,
hiçbir sigorta şirketinin sigortalamayı kabul etmemesi nedeniyle uygulamaya geçirilmesi
mümkün olamamıştır.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yüksek Fen Kurulu çerçevesinde şekillenmekte


olan bir "Yapı Denetimi ve Sigorta Kanunu" tasarısı üzerinde çalışmalar yapıldığı
bilinmektedir. Bu bağlamda tasarımın yapısı üzerinde Yüksek Fen Kurulu ile bilgi
alışverişi sağlanmıştır. Taslak hem yapı hem de mesleki zorunluluk için düzenlemeler
getirmektedir.

Türkiye'de zorunlu sorumluluk sigortası bugünden yarına hemen uygulanabilecek


bir konu olarak görünmemekle birlikte, bu yöndeki ihtiyacın hissedilir bir düzeye gelmiş
olması, Türk sigorta sektörünün daha çok uzun bir süre bu konuyu gözardı etmeyi
sürdüremeyeceğini düşündürmektedir. Hazine Müsteşarlığı yetkilileri, saptanacak dar bir
alanda kamu binalarına öncelik vermek üzere yapılacak bir pilot uygulamanın yararlı
olabileceğini belirtmişlerdir.

E-11
EK 3: TÜRKİYE’DE PLANLAMA İLE İLGİLİ KURULUŞLAR

ULUSAL DÜZEY
KURULUŞ İŞLEV YASAL DAYANAK

Başbakanlık Devlet Beş Yıllık Kalkınma Planlarını ve Devlet Planlama Teşkilatının


Planlama Teşkilatı yıllık programları hazırlamak Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Müsteşarlığı Kanun Hükmünde Kararname
Bölge planlarını hazırlamak / (No.540)
hazırlatmak

Başbakanlık Toplu Konut Konut üretimi ve finansmanı Toplu Konut Kanunu (No.2985)
İdaresi Başkanlığı

Başbakanlık Özelleştirme Belediye hudutları ve mücavir Özelleştirme Uygulamalarının


İdaresi Başkanlığı alanlar içinde bulunan ve Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
özelleştirme programına alınmış ve Kanun Hükmünde
kuruluşlara ait taşınmazlar için Kararnamelerde Değişiklik
mevzi imar planlarını hazırlamak Yapılmasına Dair Kanun
(No.4046)

Başbakanlık Köy Tarım alanların tarım dışı Tarım Alanlarının Tarım Dışı
Hizmetleri Genel amaçlarla kullanımına izin vermek Gaye ile Kullanılmasına Dair
Müdürlüğü Yönetmelik (11.3.1989 / 21105
sayılı, 11.7.1994 / 20442,
11.7.1994 / 21987 sayılı R.G.)

Köy yerleşme alanlarında Köy Kanunu (No.442 / 3367)


yapılacak planlamalar ile ilgili
esasları belirlemek Köy Yerleşme Alanları
Uygulama Yönetmeliği
(20.8.1987 / 19550 sayılı R.G.)

Devlet tarafından yapılacak İskan Kanunu (No. 2510 / 2733)


altyapılar, ekonomi ve savunma ile
ilgili tesislerin inşası, tarih ve Köy Hizmetleri Genel
tabiat varlıklarının korunması gibi Müdürlüğünün Teşkilat ve
amaçlar için yapılacak Görevleri Hakkında Kanun (No.
kamulaştırma sonucu nakledilecek 3202)
kişilerin iskanı, bazı köylerin daha
uygun alanlara nakli veya dağınık
yerleşim birimlerinin toplanması,
göçmenlerin iskanı

E-12
Bayındırlık ve İskan Çevre düzeni planlarını yapmak / İmar Kanunu (No.3194)
Bakanlığı yaptırmak, onamak

Kamu yapıları, afetler, toplu konut İmar Kanunu (No.3194)


uygulamaları, gecekondu kanunu Gecekondu Kanunu (No 775/
uygulamaları amacıyla yapılan KHK No.247)
planların, birden fazla belediyeyi Umumi Hayata Müessir Afetler
ilgilendiren imar planlarının ve Dolayısıyla Alınacak Tedbirler
ulaşım açısından önemli ve Yapılacak Yardımlara Dair
alanlarının planlarını onamak Kanun (No.7269 / 1051)

Turizm alan ve merkezleri ile ilgili Turizmi Teşvik Kanunu


nazım imar planlarını onamak (No.2634)
Turizm Alanlarında ve
Merkezlerinde İmar Planlarının
Hazırlanması ve Onaylanmasına
İlişkin Yönetmelik (27.1.1983 /
17941, 16.6.1989 / 20197 sayılı
R.G.)

Kıyı kenar çizgisini onamak Kıyı Kanunu (No.3621 / 3830)

Kıyılarda dolgu ve kurutma ile Kıyı Kanunu (No.3621 / 3830)


kazanılan alanlarda uygulama imar
planlarını onamak

Turizm Bakanlığı Turizm alan ve merkezlerinde Turizmi Teşvik Kanunu


turizm amaçlı uygulama imar (No.2634)
planlarını onamak

Turizm bölgelerinde ve Turizm Alanları ve


merkezlerinde turizm dışı Merkezlerinde İmar Planlarının
kullanımlarla ilgili imar planları ve Hazırlanması ve Onaylanmasına
altyapı projeleri için görüş vermek İlişkin Yönetmelik

Turizm alan ve merkezlerindeki


taşınmazların yatırımcılara tahsisi, Turizmi Teşvik Kanunu
kiralanması ve irtifak hakkı tesisi (No.2634)

Kıyılarda yer alan turizm bölge, Kıyı Kanunu (No.3621 / 3830)


alan ve merkezlerinde dolgu ve
kurutma yolu ile kazanılan
alanların uygulama imar planlarını
onamak

E-13
Çevre Bakanlığı Çevrenin korunması, Çevre Bakanlığı Kuruluş ve
iyileştirilmesi, en iyi şekilde Görevleri Hakkında Kanun
kullanılmasına ilişkin Hükmünde Kararname (No.443)
düzenlemeler yapmak, önlemler
almak; ekolojik dengenin
korunmasına yönelik çevre düzeni
planlarını yapmak ve onamak

Çevre Bakanlığı Yüksek Özel Çevre Koruma Alanı olarak Çevre Bakanlığı Kuruluş ve
Çevre Kurulu ilan edilen alanlarda yer alacak Görevleri Hakkında Kanun
tesislerle ilgili tahsis ve yapı izni Hükmünde Kararname (No.443)
vermek

Çevre Bakanlığı Özel Özel Çevre Koruma Alanı olarak Çevre Kanunu (No.2872)
Çevre Koruma Kurulu ilan edilen ve edilecek alanlarda Çevre Bakanlığının Kuruluş ve
Başkanlığı nazım ve uygulama imar planlarını Görevleri Hakkında Kanun
hazırlamak ve onamak Hükmünde Kararname (No.443)

Sağlık ve Sosyal Yardım Sanayi bölgelerinin ve bu Umumi Hıfzıssıhha Kanunu


Bakanlığı bölgelerin dışında kurulacak (No.1593)
birinci sınıf gayrısıhhi
müesseselerinin etrafında Gayrısıhhi Müesseseler
oluşturulacak sağlık koruma Yönetmeliği (26.9.1995 / 22416
mesafesini saptamak, tesis ve sayılı R.G.)
açılma izni vermek

Sanayi ve Ticaret Organize sanayi bölgeleri ve küçük Sanayi ve Ticaret Bakanlığının


Bakanlığı sanatlar sitelerinin yer seçimi ve Teşkilat ve Görevleri Hakkında
planlaması Kanun (No.3143)
Organize Sanayi Bölgeleri Yer
Seçimi Yönetmeliği
(28.6.1997/23033 sayılı R.G)

Kültür Bakanlığı Taşınmaz kültür ve tabiat Kültür ve Tabiat Varlıklarını


varlıklarının tesbiti, sit alanlarında Koruma Kanunu (No.2863 /
yapılacak planlarda bölge kurulları 3386)
ve yüksek kurul tarafından
uyulması gerekli esasları tesbit
etmek

Kültür ve Tabiat Koruma ve restorasyon ilkelerini Kültür ve Tabiat Varlıklarını


Varlıklarını Koruma belirlemek, koruma kurulları Koruma Yüksek Kurulu ve
Yüksek Kurulu arasındaki eşgüdümü sağlamak Koruma Kurulları Yönetmeliği
(30.1.1989 / 20065 sayılı R.G.)

E-14
Tarım ve Köyişleri Tarım Reformu Genel Sulama Alanlarında Arazi
Bakanlığı Müdürlüğünce belirlenen köy Düzenlemesine Dair Tarım
gelişme ve yeni köy yerleşme Reformu Kanunu (No.3083)
alanlarının kurulması veya mevcut
köylerle köyaltı yerleşme
birimlerinin birleştirilmesi

Orman Bakanlığı Milli parklarla ilgili gelişme Milli Parklar Kanunu (No.2873)
planlarını hazırlamak ve Orman Kanunu (No.6831 / 3302
onaylamak / 3373)

Tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı Milli Parklar Kanunu (No.2873)


koruma alanları ile ilgili planları
hazırlamak

Milli park, tabiat parkı ve orman Orman Kanunun 16, 17, 18 ve


alanlarında (turizm alan ve 115. Maddeleri Gereğinde
merkezleri hariç) kamu yararına ve Yapılacak Arazi Tahsisleri ve
özel hukuk tüzel kişleri lehine Verilecek İzinlere Ait
intifa hakkı tesis etmek Yönetmelik (7.2.1988 / 19718
sayılı R.G.)

Orman sınırlarının daraltılması ve Orman Kanunu (No.6831 / 3302


orman dışına çıkan arazilerin ifrazı / 3373)
ve satışı
Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi
Hakkında Kanun (No.2924 /
4127)

Şehir, kasaba ve köy yapılarının Orman Kanunu (No.6831 / 3302


toplu olarak bulunduğu yerlerdeki / 3373)
özel orman alanlarında inşaat
yapılması için izin vermek, orman
ürünlerini işleyecek her çeşit
fabrika kurulması için izin vermek

Devletin hüküm ve tasarrufu Milli Ağaçlandırma ve Erozyon


altındaki arazileri ağaçlandırma ve Kontrolü Seferberlik Kanunu
erozyon kontrolü için ilgili (No.4121)
kuruluşlara tahsis etmek

E-15
İller Bankası Genel Belediyelerin yetki vermesi İller Bankası Kanunu (No.4759)
Müdürlüğü halinde halihazır harita ve imar
(Bayındırlık ve İskan planlarını yapmak / yaptırmak,
Bakanlığı) finansman sağlamak

Arsa Ofisi Genel Arsalarda aşırı fiyatları önlemek Arsa Ofisi Kanunu (No.1164,
Müdürlüğü üzere tanzim alım satımı yapmak, 542 sayılı KHK ile değişik)
(Maliye ve Gümrük konut, sanayi, turizm, eğitim,
Bakanlığı) sağlık ve kamu tesisleri için arsa
sağlamak

E-16
BÖLGESEL DÜZEY

KURUM İŞLEV YASAL DAYANAK

Boğaziçi İmar Yüksek Boğaziçi sahil şeridi ve Boğaziçi Kanunu (No.2960)


Koordinasyon Kurulu öngörünüm bölgelerinde
büyükşehir belediyesince İmar Kanunu (No.3194)
hazırlanıp onaylanan planların
yürürlüğe girebilmesi için
onaylanması

Başbakanlık Güneydoğu GAP Bölgesi illerini kapsayan Güneydoğu Anadolu Projesi


Anadolu Projesi, Bölge alanlarda 1580 ve 3194 sayılı Bölge Kalkınma İdaresi
Kalkınma İdaresi Teşkilatı yasaların yerel yönetimlere Teşkilatının Kuruluş ve
verdikleri imar ve altyapıya ilişkin Görevleri Hakkında Kanun
hak ve yetkilerin kullanılması Hükmünde Kararname
(No. 388)

Kültür Bakanlığı, Kültür ve Kentsel, arkeolojik ve doğal sit Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Tabiat Varlıkları Koruma alanlarında ilgili valilik veya Koruma Kanunu (No.2863)
Kurulları belediyelerce hazırlanan koruma
amaçlı imar planlarını ve
değişikliklerini inceleyip onamak,
sit alanları için geçiş dönemi yapı
koşullarını belirlemek

İller Bankası Bölge İller Bankası Genel Müdürlüğünce İller Bankası Kanunu
Müdürlükleri verilen görevleri yerine getirmek (No.4759)

E-17
İL DÜZEYİ

KURUM İŞLEV YASAL DAYANAK

Valilik Belediye mücavir alanları dışında İmar Kanunu (No.3194)


kalan alanlar için nazım
uygulama ve imar planlarının
hazırlanması ve onaylanması

Yukarıda anılan alanlarda İl İdaresi Kanunu (No.5442)


planlama eylem ve
uygulamalarını denetlemek

Belediyeler ve Toplu konut Toplu Konut Kanunu


İdaresince önerilen toplu konut (No.2985)
alanlarının ilanı ve imar
planlarının onaylanması

Köy yerleşme alanı tespit Köy Kanunu (No.442/3367)


komisyonunca hazırlanan
planların onaylanması

İl Trafik Komisyonu Kentsel alanlarda trafik İl İdaresi Kanunu (No.542)


planlaması ve uygulamasının
yönlendirilmesi

Çevre Bakanlığı Mahalli Yüksek Çevre Kurulu’nun Çevre Bakanlığı Kuruluş ve


Çevre Kurulları kararları çerçevesinde çevre Görevleri Hakkında Kanun
kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin Hükmünde Kararname
iyileştirilmesi için il düzeyinde (No.443)
gerekli kararları almak, ilde
kurulan tesis ve işletmeleri çevre
açısından denetlemek

E-18
BELDE DÜZEYİ

KURUM İŞLEV YASAL DAYANAK

Büyükşehir Belediyeleri Nazım imar planları yapmak, Büyükşehir Belediyelerinin


yaptırmak ve onaylamak Yönetimi Hakkında Kanun
(No.3030)

İlçe belediyelerince hazırlanan Büyükşehir Belediyelerinin


uygulama imar planlarının Yönetimi Hakkında Kanun
onaylanması (No.3030)

Belediye Nazım ve uygulama imar planlarının İmar Kanunu (No.3194)


hazırlanması ve onaylanması

Gecekondu Önleme Bölgeleri için Gecekondu Kanunu


İmar Planları Hazırlanması ve (No.775/KHK No.247)
onaylanması

Gecekondu bölgelerinde imar ve İmar ve Gecekondu Mevzuatına


islah planlarının yapılması ve Aykırı Olarak Yapılan Yapılara
onaylanması Uygulanacak İşlemler
Hakkında Kanunlar (No.2981,
No.2390, No.3366)

E-19
EK 4: BAYINDIRLIK VE İSKAN MÜDÜRLÜKLERİNE İLİŞKİN TİP
ŞEMALARIN UYGULANDIÐI İLLER

A Tipi Şemanın Uygulandığı İller

1. İstanbul
2. Ankara
3. İzmir

B Tipi Şemanın Uygulandığı İller

1. Erzurum
2. Malatya
3. Hatay
4. Adana
5. Bursa
6. Diyarbakır
7. Gaziantep
8. Kars

C Tipi Şemanın Uygulandığı İller

1. Zonguldak
2. Kocaeli
3. Mardin
4. Konya
5. Manisa
6. Kayseri
7. Ağrı
8. Sakarya
9. Adıyaman
10. Eskişehir
11. Antalya
12. Trabzon
13. Denizli
14. Van
15. Aydın
16. İçel
17. Samsun
18. Balıkesir
19. Elazığ
20. Sivas

D Tipi Şemanın Uygulandığı İller

1. Muş
2. Edirne
3. Ordu
4. Afyon
5. Tunceli

E-20
6. Tekirdağ
7. Erzincan
8. Şanlıurfa
9. Kastamonu
10. Çorum
11. Kırklareli
12. Bingöl
13. Çankırı
14. Yozgat
15. Bitlis
16. Çanakkale
17. Hakkari
18. Kahramanmaraş
19. Muğla
20. Tokat
21. Siirt
22. İsparta
23. Bolu
24. Sinop
25. Nevşehir
26. Bilecik
27. Amasya
28. Burdur
29. Kırşehir
30. Artvin
31. Kütahya
32. Rize
33. Giresun
34. Gümüşhane
35. Niğde
36. Uşak
37. Aksaray
38. Bayburt
39. Karaman
40. Kırıkkale
41. Batman
42. Şırnak
43. Ardahan
44. Yalova
45. Karabük
46. Kilis
47. Iğdır
48. Bartın

E-21
EK 5: MAHALLİ İDARELERİN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA VE BU
İDARELERLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE GEREKÇELERİ
İçişleri Bakanlığı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayın No:8, Ankara -
1996

DOKUZUNCU BÖLÜM

İmar ve Kıyıya İlişkin Hükümler

Madde 85- 3.5.1985 tarihli ve 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Belediyeler veya il özel idarelerince düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların


dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, "Düzenleme Ortaklık
Payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları,
düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde
ellisini geçemez."

"Düzenleme ortaklık payının en az %80'lik kısmı, düzenlemeye tabi tutulan yerlerin


ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, camii ve karakol gibi
umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarda kullanılmaz."

Madde 86- 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 31. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

İnşaatın bitme günü, kullanma izninin verildiği tarihtir. Yapı kullanma izni
bulunmayan yapılar, su, elektrik, kanalizasyon ve telefon gibi altyapı hizmet ve
tesislerinden yararlandırılamazlar. Ancak kullanma izni alan bağımsız bölümler bu
hizmetlerden yararlandırılır.

Bu gibi hizmet ve tesislerden izinsiz olarak yararlanıldığının tesbiti halinde, bu


yararlanma men edilir ve yararlanılan hizmetlerin bedeli kıyaslama suretiyle tesbit
edilerek, on misli cezalı olarak ilgililerden tahsil edilir.

Yapı kullanma izni alınmamış yapıların ilgili idarelerce, birinci fıkrada sayılan
hizmetlerden yararlandırılması halinde, ilgililer hakkında fiilleri başka bir suçu oluştursa
dahi, ayrıca 50 milyon Türk Lirasından, 200 milyon Türk Lirasına kadar para cezası
uygulanır.

Madde 87- 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesinin 4.
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Dördüncü Fıkra

E-22
"31. madde ve yukarıdaki fıkralarda gösterilen cezalar, belediye ve mücavir alan
sınırları içerisinde belediyeler, bu alanlar dışında il özel idarelerince verilir ve tahsil
edilir".

Madde 88- 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 45. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Mücavir Alan

Madde 45- Mücavir alan sınırları, belediye meclisi ve il genel meclisinin kararları
ve valinin onayı ile belirlenir.

Büyükşehirlerde mücavir alan için gerekli belediye meclis kararı, büyükşehir


belediye meclisi ve büyükşehir ilçe veya alt kademe belediye meclislerince ayrı ayrı alınır
ve söz konusu saha büyükşehir belediyesinin ve ilgili büyükşehir ilçe veya alt kademe
belediyesinin ortak mücavir alanı sayılır.

Mücavir alanın ilgili belediye sınırına bitişik olması gerekmez. Ayrıca bu alanlar
köyleri de kapsayabilir. Mücavir alandan çıkarılma da aynı usule tabidir.

Madde 89- 3.5.1985 tarihli ve 3194 Sayılı İmar Kanunu'na aşağıdaki maddeler
eklenmiştir.

"Ek Madde 1- Bu Kanun ile Valiliklere verilen görev ve yetkiler il özel idarelerine
devredilmiştir. Bu görev ve yetkilerden; belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde
belediye meclisinin görev ve yetkilerine tekabül edenler il genel meclisi, belediye
encümeninin görev ve yetkilerine tekabül edenler il daimi encümeni, belediye başkanının
görev ve yetkilerine tekabül edenler vali tarafından yürütülür.

Ek Madde 2- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, özel idare ve belediyelerin fen ve


imar konularına giren her türlü işş ve işlemlerini tetkik, teftiş, tahkik ve denetime
yetkilidir. Gerek plan, gerekse uygulamaların denetimi için Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
bünyesinde imar kontrolörlükleri ve denetim ekipleri kurulur.

Ek Madde 3- Yapının inşaasına başlanıldığı tarihten itibaren, bitiminden sonraki


beş yıllık süreyi de kapsayacak şekilde sigortalanması zorunludur. Sigortanın nerelerde,
hangi tür ve nitelikteki yapılara uygulanacağı ve uygulanmasının yöntemleri Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı'nca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

Madde 90- 4.4.1990 tarihli ve 3621 Sayılı Kıyı Kanunu'nun 13.maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.

"Kontrol

Madde 13- Bu Kanun kapsamında kalan alanlardaki uygulamaların kontrolü;


Belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında ise il özel idarelerince yürütülür.
İlgili bakanlıkların teftiş ve kontrol yetkileri saklıdır."

E-23
Madde 91- 4.4.1990 tarih ve 3621 Sayılı Kıyı Kanunu'nun 15. maddesinin son
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Vali tarafından verilen para cezaları il özel idareleri bütçesine, belediye başkanı
tarafından verilen para cezaları belediye bütçesine irad kaydedilir. Para cezalarının
ödenmemesi halinde 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümleri uygulanır."

E-24
EK 6: 3194 SAYILI İMAR KANUNU'NUN 38. MADDESİNİN YENİDEN
DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN TASLAĞI VE GEREKÇESİ
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1997

Madde 38- Halihazır harita, ve imar planlarının hazırlanması ve bunlarla ilgili


etütlerin yapılması ile bunların uygulanmasının fenni mesuliyetini, uzmanlık, çalışma
konuları ve ilgili kanunlarına göre mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları veya bunların
oluşturacağı tüzel kişiler deruhte ederler.

Yapıların, mimari, statik ve her türlü plan, proje, resim ve hesaplarının


hazırlanmasını ve bunların uygulanması ile ilgili fenni mesuliyetleri veya şantiye şefliğini
uzmanlık konularına ve ilgili kanunlarına göre mühendisler ve mimarlar veya bunların
oluşturacağı tüzel kişiler deruhte ederler.

Yapıların nevine, ehemmiyetine ve büyüklük derecesine göre fenni mesuliyetini


veya şantiye şefliğini üzerine almış olan mühendis, mimar veya bunların oluşturacağı
tüzel kişiler ile bunların sorumluluğunda, uzmanlık konularına ve ilgili kanunlarına göre
görev alacak mühendis ve mimarlarla birlikte fen adamlarının nitelikleri, görevleri,
yetkileri, sorumlulukları ve ücret sistemleri, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca
hazırlanacak Yönetmelikle düzenlenir.

GEREKÇE

Ülkemizde Kamu yapılarının dışında kalan özel yapıların denetim işleri, yerel
yönetimler eli ile yürütülme durumundadır. Ancak gelişmiş ülkelerin hiç birisinde
bulunmayan hızlı nüfus artışının yanısıra hızlı bir biçimde gerçekleşen kentlere göç
olayının yaşanması sonucunda yerel yönetimlerin sorumluluğunda bulunan bu denetim
işleri, oldukça olumsuz yönde etkilenmekte ve bu günkü şartlar çerçevesinde etkisiz hale
gelmektedir.

Bu konuda mevcut yasal düzenleme olan, 3194 sayılı İmar Kanunu, belediye ve
mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan sahalardaki yapılar için belediye ya da
valiliklerden ruhsat alınmasını zorunlu kılmaktadır. Yapım sürecinde ise plana uyulmaması
halinde yıkma ve durdurma işlemi yetkisi Belediye ve İl İdare Kurulu'na verilmiştir.
Yapının inşaatı aşamasında, yapının denetimi ve teknik sorumluluğu ise Fenni Mesul'e
aittir.

Yasaya göre, yapının sürecinde, yapının teknik sorumluluğunu taşıyan ve bir


anlamda müteahhidi denetleyen ve bu suretle yapıyı ruhsat ve eklerine uygun olarak
yaptırmakla yükümlü bulunan Fenni Mesul'ün, sistemdeki yetersizlikten dolayı,
uygulamada işin başında devamlı olarak bulunması mümkün olamamaktadır. Bunun
yanısıra, Fenni Mesul'ün ücretini müteahhitten alması ve dolayısı ile müteahhide maddi
ilişkilerle bağlı olması da, sözkonusu denetim hizmetini olumsuz yönde etkilemektedir.
Diğer taraftan, denetim sisteminin ana unsuru olan Fenni Mesul'lerin nitelik, yetki,
görev ve sorumluluklarını, günün şartlarına uygun bir şekilde belirleyen ve bu suretle
denetim sistemini etkili ve verimli bir yapıya kavuşturabilecek olan bir mevzuat
düzenlemesinin, bu güne kadar yapılmamış olması da, bu konuda mevcut olan önemli bir
eksiklik olarak belirtilebilir.

E-25
Bütün bunlara karşılık, 26.04.1989 tarih ve 3542 sayılı Kanunla İmar Kanunu'nun
38'inci maddesinde bir değişiklik yapılarak, denetimde bu kadar önemli bir işlevi bulunan
ve her yönü ile bir mühendislik-mimarlık hizmeti olan fenni mesuliyet görevinin içeriğini
ve gücünü zayıflatıcı bir şekilde, Mühendis ve Mimarlar dışındaki Fen Adamlarının da bu
görev, yapabileceği yönünde bir yeni düzenleme getirilmiştir.

Daha sonra çıkarılan 3795 sayılı "Bazı Lise, Okul ve Fakülte Mezunlarına Ünvan
Verilmesi Hakkındaki Kanun" ile de bu yönde bir adım daha atılmak istenmiş ve Fen
Adamlarının yetkilerinin daha da arttırılması için Milli Eğitim Bakanlığınca çalışmalar
yapılmıştır.

Mevcut sistemde görülen diğer önemli bir eksiklikte; özel inşaatların


şantiyelerinde, kamu inşaatlarında olduğu gibi, müteahhidin elemanı olarak şantiyede
devamlı olarak bulunacak ve uygulamadan doğrudan doğruya sorumlu olacak bir mühendis
veya mimarın, şantiye şefi olarak bulundurulma zorunluluğunun getirilmemiş olmasıdır.
Bu görev, halen, fenni mesuliyet sistemi içinde düşünülmekte olduğundan, Fenni Mesul'ün
hem şantiye şefi hem de denetleyici durumunda olması, yukarıda belirtilen bir çok
aksaklığı da beraberinde getirmekte ve bu sebeple yapılarda kalitenin ve güvenliğin
sağlanması ve etkin bir denetimin yapılması mümkün olamamaktadır.

Halbuki, günümüzde mühendislik ve mimarlık alanında ve teknik alanlarda her


geçen gün büyük gelişmeler olduğu, çok değişik malzemelerin kullanıma girdiği,
sözkonusu mesleklerin alt guruplara bölünerek değişik uzmanlık dallarına ayrıldığı bir
ortamda, her bir yapının gerek uygulamasının ve gerekse denetiminin ayrı ayrı mühendisler
ve mimarlar eli ile yapılmasının sağlanması da bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Özellikle, %92'si deprem riski altında olan ülkemizde yapılarımızın deprem


güvenliğinin sağlanabilmesi ve kalitelerinin arttırılması büyük bir önem arzetmekte olup,
bu hususlarda yapılacak mühendislik dışı uygulamaların, ülkemize ne kadar büyük zararlar
verdiği ve verebileceği gözden uzak tutulmamalıdır.

Bu bakımdan, bir taraftan bu konularda çalışan mühendis ve mimarların bilgi ve


deneyimlerini arttırmak için büyük gayretler sarfedilirken, diğer taraftan uygulama ve
üretimde kendilerine büyük ihtiyaç duyulan ve mühendis ile vasıflişçi arasında yeralarak
önemli görevler üstlenen teknisyen, tekniker, yüksek tekniker ve bunların yetiştiricisi
durumunda bulunan teknik öğretmenlere gruplarına kendi esas görevlerinin dışında ve
üzerinde görevler verebilmek suretiyle yetki ve sorumluluklarının mühendis ve mimarlar
ile eşdüzeye getirilmek istenmesi her türlü bilimsel düşünceye aykırı olduğu gibi
Üniversite eğitiminin temel işlevini de bozucu bir unsur taşımaktadır.

Diğer taraftan, entegre olma sürecini yaşadığımız Avrupa Gümrük Birliği ve


Avrupa Birliği ülkelerinde her mühendise bile doğrudan tanınması uygun görülmeyen
yetkilerin, ülkemizde ölçüsüzce dağıtılması sonucunda, sözkonusu ülkelerle uyum
sağlanamaması ve teknik sorumluluk ve denetimde geride kalınması durumunu ortaya
çıkacaktır.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, Kamu yapılarının dışında kalan özel


yapıların uygulama ve denetiminde kalite, verimlilik ve etkinliğin sağlanabilmesi amacıyla
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 38 inci maddesinin yeniden düzenlenmesi düşünülmüştür.

E-26
Yeni düzenlemede, fenni mesuliyet, sadece mühendisler, mimarlar ve şehir plancılarına
verilebilmekte ve buna ilave olarak bu meslek guruplarının oluşturacağı tüzel kişiliğe sahip
kuruluşların da fenni mesul olabilme imkanı getirilmektedir.

Yeni metinde, ayrıca, uygulamadan sorumlu bir şantiye şefi bulunması yönünde de
düzenleme yapılmıştır.

Madde metninde yapılan diğer bir önemli değişiklik te, Fenni Mesul ve Şantiye
Şeflerinin nitelikleri, görevleri, yetkileri, sorumlulukları ve ücret sistemlerinin Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı'nca hazırlanacak bir Yönetmelikle düzenlenecek olmasıdır.

Bu suretle, bu güne kadar mevzuatımızda tam olarak belirtilmemiş olan bütün bu


hususlara açıklık getirilecek ve bu konudaki büyük bir eksiklik giderilmiş olacaktır.

E-27
EK 7: 3194 SAYILI İMAR KANUNUNU TADİLATI VE EK MADDELER
ÖNERİSİ
İnşaat Mühendisleri Odası, 1997.

Madde 21- Bu kanunun kapsamına giren ve Yürürlükte bulunan Afet


Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe göre projelendirilmesi
gereken bütün yapılar için Belediyeler veya Valiliklerden yapı ruhsatı alınması
mecburidir.

Madde 22- Yapı ruhsatiyesi almak için belediye veya valiliklere yapı sahipleri
veya kununi vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece, tapu (istisnai
hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), meslek odası belgesi, mimari proje, statik
proje, elektrik ve mekanik tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa ebatlı
kroki eklenmesi gereklidir.

Ruhsata esas projelerin, imza yetkisini haiz mimar ve mühendisler tarafından


imzalanmış, Meslek Odası tarafından denetlenmiş olması ve fenni mesuliyetin (T.U.S.),
yine imza yetkisini haiz mimar veya mühendislerce deruhte edilmesi zorunludur.

Madde 26- Kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak veya yaptırılacak yapılara,


imar planlarında o maksada tahsis edilmiş olmak, plan ve mevzuata aykırı olmamak üzere
mimari, statik, tesisat projeleri bu kuruluşun bünyesinde isdihdam edilen veya serbest
çalışan imza selahiyetini haiz mimar ve mühendislerce imza edilmiş ve her türlü fenni
mesuliyeti bu kuruluşun bünyesinde istihdam edilen veya serbest çalışan ilgili meslek
odasınca tanınan imza selahiyetini haiz mimar ve mühendislerce deruhte edilmek kaydı
ile ve mülkiyetin belgelenmesi şartı ile ruhsat verilir.

Devletin güvenlik ve emniyeti ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekat ve savunması


bakımından gizlilik arz eden yapılara; belediyeler veya İl Bayındırlık ve İskan
Müdürlüklerinden alınan imar durumuna, kat nizamı, cephe hattı, inşaat derinliği ve
toplam inşaat metrekaresine uyularak hazırlanmış ve bu kuruluşun bünyesinde istihdam
edilen veya serbest çalışan imza selahiyetini haiz mimar ve mühendislerce imza
edilmiş projelerinin kurumlarınca vize edildiği ve statik ve tesisat sorumluluklarının
bu yetkiyi taşıyan mimar veya mühendislerce üstlenildiği, ilgili belediyesine veya
valiliklere yazı ile bildirildiği takdirde, 22'nci maddede sayılan belgeler aranmadan yapı
ruhsatı verilir.

Madde 27- Belediye ve mücavir alanlar dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde
sürekli oturanların köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yaptıracağı konut,
hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar için,

a) Saçak yüksekliği 6,50 metre, bodrum dahil 250 m2 toplam inşaat alanlı ve
bodrum dahil iki katı aşmayan, en büyük yatay açıklığı 5,0 metreyi
geçmeyen, yığma, betonarme, çelik veya ahşap yapılarda, Türkiye'de
Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanmış Deprem Bölgelerini
gösteren haritanın, yapının bulunduğu bölgenin derecesine uygun olarak
Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik ve diğer meri
yapı şartnamelerde öngörülen kayıt ve şartlara uyularak; en az yapı
teknisyenliği düzeyindeki teknik elemanlarca hazırlanmış, imza edilmiş

E-28
projeleri olması ve yine en az bu düzeydeki teknik elemanlarca (T.U.S.)
teknik uygulama sorumluluğunun üstlenilmiş bulunması kayıt ve şartı ile
yapı izni başvuruları muhtarlıklarca kayda alınıp yapı ve kullanma izni
verilir.

b) Saçak yüksekliği 6,50 metre, bodrum dahil 500 m2 toplam inşaat alanlı ve
bodrum dahil üç katı aşmayan, en büyük açıklığı 5,0 metreyi geçmeyen
yığma, betonarme, 10 m. yi geçmeyen çelik veya ahşap yapılarda, bent (a)
da belirtilen belge ve şartlara uyulmak kaydı ile ve en az, mimar veya
mühendisler odasına kayıtlı mimar ve mühendis ünvanı taşıyan teknik
elemanlarca imza edilmek ve (T.U.S.) teknik uygulama sorumluluğu
üstlenilmek şartı ile yapı izni başvuruları muhtarlıklarca kayda alınıp yapı
kullanma izni verilir.
Teknik Uygulama Sorumluları ve Sorumlulukları ile Müteahhit Sicilleri :

Madde 28- Yapının (T.U.S.) Teknik Uygulama Sorumluluğunu üstlenen meslek


mensupları yapıyı ruhsat, ruhsata esas projeler ve eklerine göre yaptırmaya mecburdurlar.
Bu görevleri dolayısı ile T.T.K, T.B.K. ve T.C.K.'nun ilgili maddelerine göre sorumluluk
taşırlar.

Teknik uygulama sorumluluğu üstlenmiş meslek mensupları, yapıyı inşaat ruhsatı


alınmasından kullanma ruhsatı alınmasına kadar sürekli ve etkili olarak izlemek ve
denetlemek zorundadırlar. Bu denetimin nasıl yapılacağı T.M.M.O.B. tarafından
yayınlanacak bir Denetim Yönetmeliğinde saptanacaktır.

a. (T.U.S.) Teknik Uygulama Sorumlusunun Yetkileri:

i. Teknik Uygulama Sorumlusu, yapıda, proje ve eklerine ve fen ve sanat


kurallarına aykırı olarak yapılan herhangi bir kısım veya elemanı
saptadığı takdirde,
- İnşaatın tümünü veya o kısmını durdurmaya,
- Yanlış yapılan kısmı yıktırmaya, veya
- Proje tadilatı yaparak yapıyı devam
ettirmeye yetkilidir.

ii. Teknik Uygulama Sorumlusu, böyle bir durumun saptanması halinde,


üç iş günü içinde durumu ve giriştiği önlemleri Ruhsat Merciine bir
rapor ile bildirmek mecburiyetindedir.

iii. İnşaatı yapan (malsahibi veya müteahhit) T.U.S.'un öngördüğü ve


istediği önlemleri almadığı takdirde, bu önlemlerin alınmasını ve
32.nci maddeye göre işlem yapılmasını Ruhsat Merciinden talep
edebileceği gibi, Ruhsat Merciine bağlı zabıta kuvvetleri ve kolluk
kuvvetlerinden yaptırım talep edebilir.
iv. T.U.S. yapının ikmalinde, yapının ilerde sigorta kategorisinin
tayininde esas teşkil edecek Teknik Değerlendirme Raporunu Ruhsat
Merciine verecektir.

E-29
Yapının nev'ine, ehemmiyetine ve büyüklük derecesine göre proje ve eklerinin
tanziminin ve inşaatın kontrolünün 38.inci maddede belirtilen meslek mensuplarına
yaptırılması mecburidir.

Yapının fenni mesuliyetini üzerine almış olan meslek mensubu, bu vazifeden


çekildiği takdirde, çekildiği gün inşaat şantiyesine durumu duyurmaya, tatil günleri,
hariç, üç gün içinde, mucip sebepleriyle birlikte keyfiyeti yazılı olarak Ruhsat Mercii
ilgili idareye bildirmekle mükelleftir, aksi takdirde kanuni mesuliyetten kurtulamaz. Fenni
Mesul'un çekildiği andan itibaren yeni Fenni Mesul atanıncaya kadar inşaata devam
edilemez.

Fenni mesulun herhangi bir sebeple istifası halinde istifa tarihinden önce yapılan
işlerdeki sorumluluğu devam eder.

Fenni mesuliyeti üzerine alanın istifa veya ölümü halinde başka bir meslek
mensubu fenni mesuliyeti deruhte etmedikçe yapının devamına müsaade edilmez.

Belediye ve mücavir alan sınırları içinde özel inşaat yapan müteahhitlerin sicilleri
belediyelerce, bu hudutlar dışında özel inşaat yapanların sicilleri de valiliklerce tutulur. Bu
sicillere T.U.S.'nun yapı nihayetinde Ruhsat Merciine sunduğu Teknik
Değerlendirme Raporu'nun bir sureti konur.

Madde 38- Halihazır harita ve imar planlarının hazırlanması ve bunların


uygulanmasının fenni mesuliyetini; uzmanlık, çalışma konuları ile ilgili kanunlarına ve
mensup oldukları odalarının bu konudaki yönetmeliklerine göre, mühendisler,
mimarlar, şehir plancıları deruhte ederler.

Yapıların, mimari, statik ve her türlü plan, proje, resim ve hesaplarının


hazırlanması ve bunların uygulanmasıyla ilgili fenni mesuliyetleri, uzmanlık konularına ve
ilgili kanunlarına ve mensup oldukları odalarının bu konudaki yönetmeliklerine göre
mühendisler ve mimarlar deruhte ederler.

Yıkılacak derecede tehlikeli yapılar

Madde 39- Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu
belediye veya valilik tarafından ilgili meslek odalarının temin edeceği 3 kişilik bilirkişi
heyetine tespit ettirilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için
belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde
binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine
kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit
edilir.

Madde 40- Arsalarda, evlerde vesair yerlerde umumun sağlık ve selametini ihlal
eden, şehircilik, estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkaz veya birikintilerin,
gürültü ve duman tevlideden tesislerin hususi mecra, lağım, çukur, kuyu; mağara ve
benzerlerinin mahzurlarının giderilmesi ve bunların zuhuruna meydan verilmemesi için
Valilik ve Belediye tarafından yapılacak talep üzerine ilgili meslek odalarınca temin
edilecek 3 kişilik bilirkişi heyetince yapılacak inceleme sonucu saptanacak önlemler
ilgililere tebliğ edilir.

E-30
Afetlerde Hasara Uğrayan Yapılar

EK MADDE-Doğal Afetlerde yıkılan veya hasar gören yapılar için:

a) İşbu kanun tadilatının yürürlüğe girmesinden önce ruhsatsız olarak


yapılmış olan yapılara, kendi türündeki yapılar için devlet tarafından
ödenen hak ve tazminatın üçte biri ödenir;

b) İşbu kanun tadilatının yürürlüğe girmesinden önce ruhsatlı olarak


yapılmış olan yapılara, kendi türündeki yapılar için devlet tarafından
ödenen hak ve tazminatın tamamı ödenir.

Bu tür yapılar için ödenen tazminatın %5'ine kadarı, yapının fenni


mesuliyetini deruhte etmiş mimar veya mühendisten, kusuru oranında;
%5'ine kadarı yapılacak inceleme sonucu kusurlu (eksikli, noksanlı ve
hatalı) bulunacak statik proje müellifinden kusuru oranına paralel olarak
tahsil edilir.

c) İşbu kanun tadilatının yürürlüğe girmesinden sonra yapılan ruhsatsız


yapılar için tazminat ödenmez;

d) İşbu kanun tadilatının yürürlüğe girmesinden sonra yapılan ruhsatlı


yapılar için fenni mesule tazminatın %10'una kadarı kusuru oranına göre,
yine %10'una kadarı statik proje müellifine kusur oranına paralel olarak
yüklenir.

EK MADDE- Türk Sigorta mevzuatına mimarlar ve mühendisler için


mesleki yanlış uygulamalardan doğacak riskleri karşılayacak düzeyde mecburi
meslek sigortası hükümleri konacaktır.

EK MADDE- Eski, Maili İnhidam veya Ruhsata Tabi Olarak tamiri


yapılması istenen yapılarda İ.K. Madde 27'ye göre projelendirme ve fenni mesuliyet
deruhte edilir.

EK MADDE- Türk sigorta mevzuatına, İşbu Kanun değişikliğinin yürürlüğe


girmesinden sonra, kullanma ruhsatı almış yapılara, doğal afetler riski klozu da
bulunan mecburi yapı sigortası hükümleri konacaktır.

E-31
EK 8: YAPI DENETİMİ VE SİGORTASI KANUNU TASLAĞI
Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası, 1994

1. BÖLÜM: AMAÇ, KAPSAM, TANIMLAR

AMAÇ

Madde 1- Bu kanunun amacı; yapılarda yaşam kalitesi ve konforunun sağlanması,


yapıda ayni hak sahibi olan tarafların, yapıya gelecek, bu kanunun öngördüğü kusur ve
hasarlardan kaynaklanan zararlara karşı korunmasıdır.

KAPSAM

Madde 2- Bu kanun mal sahipleri, proje müellifleri, inşaat müteahhitleri, inşaat


malzemesi imalatçıları ve satıcıları, inşaat denetim şirketleri, sigorta şirketleri ve zarar
görenler arasındaki müteselsil sorumlulukların belirlenmesi dahil, hukuki ilişkileri
düzenler.

TANIMLAR

Madde 3-

1. Yapı: Insanların içinde hareket edebildiği iç mekanlardan oluşan inşaatı bitmiş binaları,

2. Yapının Bitimi: Yapının amaçlarına ve proje tanımlarına uygun biçimde tamamlanarak,


kullanıma hazır olduğu tarihi,

3. Yapısal Zararlar: Yapının dayanımı ile yapının kullanımı ve içindeki yaşama


konforunu bozacak şekilde kendini gösteren yapı kusurlarının ve bir deprem afetinde
beklenebileceğinin ötesinde, yapının dayanımını ilgilendirilebilecek biçimde geçen,
hasarların onarılıp giderilme mecburiyetinin doğuracağı zararları,

4. Zarar Gören: Yapıda ortaya çıkan kusurlar veya deprem hasarı sebebi ile zarara
uğrayan malik veya yapı üzerinde aynı hak sahibi olan diğer tarafları.

5. İnşaat Müteahhidi: Yapının inşasını bir sözleşme ile iş sahibine karşı taahhüt eden,
yapının projelerine ve genel fenni şartlarına uygunluğundan sorumlu gerçek ve tüzel
kişiyi,,

6. Proje Müellifleri: Mimarlık, mühendislik, tasarım hizmetlerini münhasıran iştigal


konusu olarak seçmiş, yapının projelerini hazırlayan ve projesine uygun biçimde inşa
edilmesini sağlayan gerçek ve tüzel kişileri,
7. İmalatçı ve Satıcılar: İnşaat malzemesi üreten, ithal eden veya satan gerçek ve tüzel
kişileri,
8. Yapı Yüksek Kurulu: Bu kanun gereğince Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın
koordinasyonunda kurulması öngörülen, yapı denetimi ve sigorta sisteminin amaçlarına
uygun işleyişini sağlayacak kurulu,

E-32
9. İnşaat Denetim Şirketleri: Yapının projesinin incelenmesi ve uygunluğunun
belirlenmesi ile; inşaatın başlangıcından sonuna kadar olan sürede her türlü kontrolünü
üstlenen ve ilgili kurumlardan alınan yetki ile çalışan ve münhasıran bu işle uğraşan
şirketleri ifade eder.

10. Mahalli İdareler: İmarlı alan ile mücavir alan sınırları içinde yapılacak yapılar için
belediyeleri, mücavir alan sınırları dışında yapılacak yapılar için valilikleri,

11. Yapı Sigortası: Bu kanun ile yapılması öngörülen sigortayı,

12. Sigorta Şirketleri: Bu kanun hükümleri çerçevesinde özellikleri belirlenen ve ilgili


yönetmeliklerle tesbit edilecek yapının bitiminden sonraki dönemler için yapı sigortası
yapan şirketleri ifade eder.

2. BÖLÜM: SORUMLULUK

SORUMLU KİŞİLER

Madde 4- Yapının projelerini hazırlayan proje müellifleri, yapım işini üstlenen


inşaat müteahhitleri veya doğrudan gerçekleştiren mal sahipleri, inşaat denetim şirketleri,
inşaat malzemelerinin imalatçı ve satıcıları yapının inşaatındaki kusurların ve deprem
hasarlarının, yapının bitim tarihinden itibaren, bu kanunda öngörülen süreler içinde
yaratacağı zarardan sorumludurlar.

Yapının bitim tarihi, ilgili sigorta şirketi, mal sahibi ve müteahhidin aralarında
düzenleyecekleri tutanakla tesbit edilir.

Müteahhit kendisine yardımcı olanların sebep olduğu zarardan, kendisi sebep


olmuş gibi sorumludur.

SORUMLULUK SÜRESİ

Madde 5- Yapının inşasında sorumluluk üstlenen taraflar, yapının taşıyıcı


sisteminde ve kullanım ve dayanım bozukluğu yaratmaksızın yapıdan ayrılamayan
parçalarda ortaya çıkacak zarardan 10 yıl süre ile sorumludurlar. Bunlar dışında kalan
diğer yapı elemanlarında meydana gelecek zararlar için ise bu süre 2 yıldır.

Sorumluluğun süresine yönelik ve deprem özel etkisini de kapsayan esaslar


çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

SORUMLULUĞA İLİŞKİN ANLAŞMALAR

Madde 7- Bu kanunda öngörülen hukuki sorumlulukları kaldıran veya kısıtlayan


bütün anlaşmalar hükümsüzdür.

E-33
YAPININ EL DEĞİŞTİRMESİ

Madde 8- Yapının tamamı veya bağımsız bölümleri üzerindeki aynı hak


sahiplerindeki değişiklikler, ilgili tarafların sorumluluklarını kısıtlamaz ve ortadan
kaldırmaz.

3. BÖLÜM: TEKNİK DENETİM

İNŞAAT DENETİM ŞİRKETLERİ

Madde 9- Yapı projesinin incelenmesi ve uygunluğunun belirlenmesi ile inşaatın


başlamasından bitimine kadar teknik kontrol, inşaat denetim şirketlerince yapılır.

İnşaat denetim şirketlerinin kuruluşlarına, görev ve yetkileri ile yapacakları kontrol


hizmetlerine ilişkin esaslar hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.

4. BÖLÜM: SİGORTA

YAPI SİGORTASI ZORUNLULUĞU

Madde 10- Yapının bitiminden sonraki süreler için geçerli olmak üzere, toplam
inşaat alanı brüt 150 m2 yi aşan her yapının mal sahipleri ve yukarıda tanımlanan
sorumluları, yapı sigortası yaptırmak zorundadır.

YAPI SİGORTASI TÜRLERİ

Madde 11- Bu kanun kapsamında sorumluluk taşıyan mal sahipleri, yapı kusur ve
hasarlarından kaynaklanan zararların telafisi amacıyla, zarar sigortası yaptırmak
zorundadır.

Yapıda sorumluluk taşıyan diğer taraflar ise, sorumluluk sigortası yaptırmak


zorundadır.

Sigorta türlerine ait esaslar çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

YETKİLİ SİGORTA ŞİRKETLERİ

Madde 12- Bu kanunun öngördüğü yapı sigortası, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı
tarafından yeterlik belgesi verilmiş sigorta şirketleri tarafından yapılır.

Yeterlik belgesinin alınmasına ilişkin esaslar, çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

SİGORTA PRİMLERİNİN ASGARİ TUTARI

E-34
Madde 13- Yapı sigortası matrahının asgari tutarı keşif bedelidir. Bu miktar hiç bir
zaman inşaatın, niteliğine göre Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca belirlenen inşaatın
başladığı yıla ait birim fiyatları ile oluşacak keşif bedelinin altında olamaz.

Hasarın meydana geldiği yıldaki zarar miktarı; primin ödendiği yıldan, hasarın
olduğu yıla kadar enflasyon oranıyla gelinen rakamın üstüne çıkamaz.

Sigorta primlerinin tesbit ve tahsiline ilişkin esaslar deprem bölgeleri özellikleri de


dikkate alınarak çıkarılacak yönetmelikle gösterilir.

ZARARIN TESBİTİ

Madde 14- Zarar gören kuruluş, kişi veya varisler zararın meydana gelmesinden
veya öğrenilmesinden sonra ilgili sigorta şirketine başvurmak suretiyle zararın tesbitini
talep edeceklerdir.

TAZMİNAT VE GİDERLERİN ÖDENMESİ

Madde 15- İlgili sigorta şirketi zararın tesbitinden itibaren 30 gün içinde yapı
sigortası kapsamı içindeki miktarı zarar görene ödemek zorundadır.

Ödemelerde meydana gelecek gecikmeler ve zararın tesbitine ilişkin diğer esaslar


çıkarılacak bir yönetmelik ile belirlenir.

5. BÖLÜM: ORTAK HÜKÜMLER

YAPI YÜKSEK KURULU

Madde 16- Merkezi kamu teşkilatı adına Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın


koordinasyonunda, yönetmeliğinde belirlenmek üzere ilgili Bakanlık ve diğer kamu
birimlerinin katkısıyla ve üniversite, meslek odaları, işveren sendikaları
konfederasyonunun ve sigorta birlik temsilcilerinin katılımıyla oluşacak bir üst kuruldur.

Bu kurulun çalışma ve işleyişine oluşma şekline, yetki ve sorumluluklarına ilişkin


esaslar çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

ZAMAN AŞIMI

Madde 17- Sigorta kapsamında yer alan bir zarar için, sigorta şirketine karşı
zararın meydana geldiği tarihten itibaren 2 yıl içinde talepte bulunulması gerekir.

MAHALLİ İDARELERCE VERİLECEK RUHSATLAR

Madde 18- Zorunlu yapı sigorta poliçesinin ibraz edilmesi ve denetim şirketinin
inşaat için vermiş olduğu son olumlu rapor, mahalli idarelerden alınacak her türlü ruhsatın
verilmesine esas teşkil eder ve bunlar olmadıkça söz konusu ruhsat verilmez.

E-35
Ayrıca iskan ruhsatı alınması sırasında poliçenin yanısıra inşaata ait tüm sigorta
primlerinin ödendiğine dair makbuzların da ibraz edilmesi şarttır. İnşaata ilişkin tüm
sigorta primleri ödenmedikçe, inşaatın geçici kabulü de yapılamaz.

YETKİLİ MAHKEME

Madde 19- Bu kanun kapsamında doğacak hukuki sorumluluğa ilişkin davalar,


zararın meydana geldiği yer mahkemesinde açılır.

6. BÖLÜM: SON HÜKÜMLER

YÜRÜRLÜK

Madde 20- Bu kanun yayımından itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe girer.

UYGULAMA

Madde 21- Bu Kanunu Bakanlar Kurulu uygular.

GEÇİCİ MADDE 1:

Bu kanunun uygulanmasına Pilot il olarak BURSA-ANTALYA-EDİRNE-


KONYA-DENİZLİ-ERZURUM ve KOCAELİ illerinden başlanılır. Uygulama sırasında
bu illerin tümüne hizmet verecek tek bir denetim şirketi kurulabilir.

Pilot illerin genişletilmesine, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın teklifi üzerine


Bakanlar Kurulu karar verir. Bu genişletmeyle birlikte denetim şirketi sayısıda
artırılacaktır.

GEÇİCİ MADDE 2:

Yürürlükteki tüzük ve yönetmelikler bu kanunun yayımı tarihinden itibaren 1 yıl


içinde kanuna uygun hale getirilir.

Gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar mevcut tüzük, yönetmelik ve iç


yönetmeliklerin bu kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

E-36
EK 9: YETKİN MÜHENDİSLİK HAKKINDA YASA TASLAĞI
İnşaat Mühendisleri Odası, 1997

AMAÇ

Madde 1- Bu yasanın amacı çağdaş tekniklere uygun, kaliteli ve güvenilir


mühendislik hizmetlerinin tüm ülkede kişiler ve toplum yararına sunulmasını ve bu
hizmetlerle ilgili yanlış uygulamaların önlenmesini sağlamak üzere oluşturulan Yetkin
Mühendislik kurumunun ve işleyiş esaslarının tanımlanmasıdır.

TANIM

Madde 2- Yetkin Mühendis, ilgili mühendislik meslek odası bünyesinde


oluşturulan Yetkin Mühendislik Kurulu tarafından mesleki bilgisi ve yüksek öğrenim
sonrasında edindiği mesleki deneyimi değerlendirilen; başarılı bulunması halinde ilgili
uzmanlık alanında çağdaş tekniklere uygun, kaliteli ve güvenilir mühendislik hizmetlerini
kişiler ve toplum yararına sunmak üzere yeterli bilgi ve deneyime sahip olduğu yine aynı
kurul tarafından belgelendirilen, çalışmalarını meslek etiği kurallarından ayrılmaksızın
sürdüren mühendistir.

Madde 3- Yetkin Mühendis olabilme koşulları aşağıda belirtilmiştir :

(a) Yüz kızartıcı bir suçtan hüküm giymemiş olmak


(b) TMMOB üyesi ilgili mühendislik meslek odasına üye olmak
(c) İlgili mühendislik meslek odası tarafından hazırlanan Yönetmelikte öngörülen
konularda ve sürelerde mesleki faaliyette bulunmuş olmak ve bu durumu
belgelemek
(d) İlgili mühendislik meslek odası tarafından hazırlanan Uygulama
Yönetmeliğinde öngörülen sınavda başarılı olmak.

Madde 4- Madde 3'ün (a), (b), (c) paragraflarında belirtilen koşulları yerine
getiren aday, sınava girmek üzere Yetkin Mühendislik Kurulu'na yazılı olarak başvurur.

Yetkin Mühendislik Kurulu başvuru tarihinden itibaren en geç altı ay içinde


başvuruyu değerlendirir ve gerekli başvuru koşullarının yerine getirilmiş olması halinde
adayı sınava çağırır.

Sınavda başarılı olan adaya, özel bir törenle Yetkin Mühendislik Yemini ettirilerek
Yetkin Mühendislik Belgesi ve özel Yetkin Mühendislik Mühürü verilir.

Sınavda başarılı olamayan aday, ancak bir tam yıl geçtikten sonra yeniden
başvurabilir. Beş kez sınava girmesine karşın başarılı olamayan aday, tekrar sınava
girebilme hakkını kaybeder.

Madde 5- Yetkin Mühendis ünvanını alan her yıl, o yıl için Yetkin Mühendislik
Kurulu tarafından belirlenecek konu ve sürede mesleki gelişme eğitimi çalışmalarına
katılacaktır.

E-37
Madde 6- Yetkin Mühendis, mesleğini sadece Yetkin Mühendis ünvanını aldığı
mesleki uzmanlık alanında icra eder. Uzmanlık alanları ilgili mühendislik meslek odası
tarafından hazırlanan Uygulama Yönetmeliğinde tanımlanır.

Madde 7- Yetkin Mühendis, mesleki hizmetlerini mesleki ilkeler ve meslek ahlakı


içinde yürütür; hiçbir kurum ve kişinin çıkarı doğrultusunda mesleki ilkeler ve meslek
ahlakı dışına çıkamaz.

Madde 8- Yetkin Mühendis, yaptığı işin gereği olarak yetkin olmadığı bir
uzmanlık alanına giren konularda o alanda yetkin olan mühendis veya mühendislerle
çalışmak zorundadır.

Madde 9- Yetkin Mühendis mesleği ile ilgili olarak yaptığı tüm işlerle ilgili
belgeleri, imzası ile birlikte Yetkin Mühendislik Mühürü'nü kullanarak onaylayacaktır.

Madde 10- Yetkin Mühendis mesleği ile ilgili olarak yaptığı her işi kronolojik
olarak listeleyecektir. Listenin her bir sayfası Yetkin Mühendisçe imzalanacak ve Yetkin
Mühendislik Mühürü ile mühürlenecektir. Bu listenin bir kopyası, her takvim yılı sonunda
Yetkin Mühendislik Kurulu'na teslim edilecektir.

Madde 11- Madde 9 ve Madde 10'da belirtilen belgeler resmi belge niteliğindedir.

Madde 12- Yetkin Mühendis, üstlendiği görevlerle ve verdiği kararlarla ilgili tüm
teknik, idari ve mali risklerden sorumludur.

Madde 13- Yetkin Mühendislik yetkisi aşağıdaki koşullarda sona erer:

1. Kişinin ölümü durumunda


2. Kişinin kendi yazılı başvurması durumunda
3. Yetkin Mühendislik Kurulu aşağıda belirtilen durumlarda kişinin yetkisini süresiz iptal
eder ise
a) Yüz kızartıcı bir suç işlediğinin yasal olarak belgelenmesi durumunda
b) Yetkin Mühendislik Etik Kurulunun kararı, Oda Onur Kurulu ve TMMOB Yüksek
Onur Kurulunun onayı ile yetki iptal cezası verilmesi durumunda
c) Yetkin Mühendislik Kuruluna eksik ve yanlış bilgi ile başvurduğunun anlaşılması
durumunda
d) Uygulamalarında sistematik ve mükerrer hatalar yaptığının tespit edilmesi
durumunda
4. (1), (2) ve (3) deki koşullar dışındaki durumlarda Yetkin Mühendislik Etik Kurulu
kişinin yetkisini geçici olarak iptal edebilir.

Madde 14- Yetkin Mühendislik Kurulu, Yetkin Mühendislerin kendi aralarından iki
yıl için seçeceği beş kişiden oluşur. Seçimin nasıl yapılacağı Uygulama Yönetmeliği ile
düzenlenir. Yetkin Mühendislik Kurulu'nun görevleri şunlardır:
a) Meslek içi eğitim programlarının esaslarını saptamak ve bu programları
hazırlatmak, öğretim üyelerini belirlemek
b) Yetkin Mühendislik sınav esaslarını saptamak, sınav jürilerini seçmek
c) Uygulama Yönetmeliğinde belirtilen diğer işleri yapmak

E-38
Madde 15- Yetkin Mühendislik Etik Kurulu, Yetkin Mühendislerin kendi
aralarından iki yıl için seçeceği üç kişiden oluşur Seçimin nasıl yapılacağı Uygulama
Yönetmeliği ile düzenlenir. Yetkin Mühendislik Etik Kurulu, Etik Kurallar Yönetmeliği
uyarınca görev yapar.
Madde 16.

Yetkin Mühendislik Kurulu ile Yetkin Mühendislik Etik Kurulu'nun sekreterlik


hizmetleri Yetkin Mühendislik Kurulu tarafından atanan bir sekreterya tarafından
yürütülür.

Madde 17- Yetkin Mühendislik Kurulu, Yetkin Mühendislik Etik Kurulu ve


Yetkin Mühendislik Sekreterliğinin gelir ve giderleri Uygulama Yönetmeliğinde belirtilir.

Madde 18- Yetkin Mühendislik Kurulu gerek duyduğu organların oluşturulması


için Oda Yönetim Kurulundan talepte bulunur.

Madde 19- Bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay zarfında ilgili


Meslek Odaları Yetkin Mühendislikle ilglii Uygulama Yönetmeliklerini çıkartacaklardır.

Madde 20- Bu yasayı Bakanlar Kurulu yürütür.

GEÇİCİ MADDE 1.

Yasa yürürlüğe girdikten sonra ilk 2 yıl için Yetkin Mühendislik Kurulu ve Yetkin
Mühendislik Etik Kurulu ilgili Meslek Odası Yönetim Kurulu tarafından atanır.

GEÇİCİ MADDE 2.

Bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihte, İlgili Meslek Odasının bu hususta


yayınlayacağı Uygulama Yönetmeliğinde öngörülen asgari süreyi doldurmuş olan
mühendisler, Uygulama Yönetmeliğinde Geçici Madde ile belirtilen koşulları sağlamak
kaydı ile başvuruda bulunabilirler.

E-39
EK 10: YETKİN MÜHENDİSLİK UYGULAMA YÖNETMELİĞİ TASLAĞI
İnşaat Mühendisleri Odası, 1997

1. AMAÇ

Bu yönetmelik ….. sayılı Yetkin Mühendislik Yasasının amaç maddesinde


belirtilen hedef doğrultusunda inşaat mühendisliği alanında Yetkin Mühendislik uygulama
esasları ile ilgili düzenlemeleri kapsar.

2. YETKİN MÜHENDİSLİK UZMANLIK ALANLARI

İnşaat Mühendisliği hizmetleri kapsamında Yetkin Mühendislik uzmanlık alanları


aşağıdaki belirlenmiştir:
a) Yapı Mühendisliği
b) Su Mühendisliği
c) Ulaştırma Mühendisliği
d) Geoteknik Mühendisliği
e) Kıyı ve Liman Mühendisliği

Yetkin Mühendislik Kurulu gerekli gördüğü durumlarda yeni uzmanlık alanları


tanımlayabilir.

Yetkin Mühendislik ünvanı birden fazla uzmanlık alanında alınabilir.

3. YETKİN İNŞAAT MÜHENDİS OLMA KOŞULLARI VE SÜRECİ

3.1. Yüz kızartıcı herhangi bir suçtan mahkumiyeti bulunmamak


3.2. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odasına kayıtlı olmak
3.3. Madde 2'deki meslek alanlarında, Yetkin Mühendis Belgesine sahip mühendisler
denetiminde en az 3 yıl proje ve en az 2 yıl uygulama olmak üzere toplam en az 5
yıllık deneyim sahibi olmak ve bu hizmetleri belgelemek
3.4. Yukarıdaki 3.1, 3.2 ve 3.3 maddelerindeki hususları yerine getiren Yetkin
Mühendis Adayı İMO Yetkin Mühendislik Kurulu'na Yetkin Mühendislik
Kurulunun belirlediği sınav harcı makbuzu ile birlikte yazılı olarak başvurur.
Birden fazla uzmanlık alanı için başvuru ve sınav ayrı ayrı yapılır. Aday yukarıda
belirtilen belgelerin yanısıra Yetkin Mühendislik Kuruluna çizimler, şekiller ve
bilgisayar çıktıları hariç, ortalama 3000 kelimelik bir "Teknik Rapor" sunar. Bu
raporun ortalama 1500 kelimelik 1. Bölümü adayın üzerinde çalıştığı bir tasarım
projesinin çözümüne nasıl yaklaşıldığı ve çözümün nasıl gerçekleştirildiğine dair
olacaktır (tasarım bölümü). Raporun, ikinci 1500 kelimelik (ortalama) bölümü ise
uygulamada yürüttüğü ya da yürütülmesine yardımcı olduğu bir şantiyenin ve
projenin plan, program ve takibinin fiilen nasıl yapıldığına dair olacaktır
(uygulama/denetim bölümü). Belgeleri ve Teknik Raporu yeterli bulunan aday,
İMO Yetkin Mühendislik Kurulu tarafından başvuru gününden itibaren 6 ay
içinde sınava çağrılır. Sınav aşağıda belirtildiği gibi 2 aşamadan oluşur.
3.4.1. Birinci gün adaydan, kendisine verilen bir problemin-tasarım ve uygulama
boyutlarını içerecek biçimde-1000 kelimeyi aşmamak üzere yazılı çözümü istenir.

E-40
3.4.2. İkinci gün sabahı bölümünde aday, bir gün önceki çözümü ile ilgili mülakata alınır.
3.4.3. İkinci gün öğleden sonraki bölümde, sınav jürisi adaya; mesleki genel konularda
sorular sorar.
3.4.4. Sınavda başarılı olan adaya, özel bir törenle Yetkin Mühendis Yemini ettirilerek
Yetkin Mühendislik Belgesi ve özel Yetkin Mühendislik Mühürü verilir.
3.4.5. Sınavda başarılı olamayan aday ancak bir tam yıl sonra yeniden başvuruda
bulunabilir.
3.4.6. Beş kez sınava girmesine karşın, başarılı olamayan aday, tekrar sınava girme
hakkını kaybeder.

4. SINAV JÜRİSİ

4.1. Yetkin Mühendislik Kurulu tarafından atanan 2 kişiden oluşur.


4.2. Sınav Jürisi sınav sonucunu Yetkin Mühendislik Kurulu'na rapor eder.
4.3. Aday sınav sonucuna Yetkin Mühendislik Kurulu nezdinde itiraz edebilir. İtirazın
değerlendirilebilmesi için, başşvuru harcının 5 katı tutarında itiraz harcı yatırır.
İtirazın uygun bulunması durumunda itiraz harcı adaya iade edilir. Aksi takdirde
itiraz harcı geri ödenmez ve aday 2 yıl boyunca yeniden sınava girmek için
başvuruda bulunamaz.

5. YETKİN MÜHENDİSLİK YETKİSİNİN DEVAM ETME KOŞULLARI

Yasa Madde 7 ve Madde 10'daki koşulları sağlayan Yetkin İnşaat Mühendisi,


aşağıdaki koşulları da yerine getirmek durumundadır:

a) Aidatını düzenli olarak ödemek


b) Her yıl, Yetkin Mühendislik Kurulu tarafından belirlenecek sürede mesleki
gelişme eğitimi çalışmalarına katılmak ve belgelemek

Bu koşulları sağlamayan Yetkin İnşaat Mühendisi ile ilgili olarak, Yetkin


Mühendislik Etik Kurulu ihlalin niteliğine göre aşağıdaki cezaları uygular:
i) Uyarı
ii) Kınama
iii) Yetkinin geçici iptali
iv) Yetkinin kesin iptali

6. YETKİN MÜHENDİSLİK KURULU

Yetkin Mühendislik Kurulu 5 kişiden oluşur ve Yetkin Mühendislerin 2 yılda bir


yaptıkları genel kurulda gizli oy açık tasnif usullü seçimle göreve gelir.
7. YETKİN MÜHENDİSLİK ETİK KURULU

Yetkin mühendislik Etik Kurulu 3 kişiden oluşur ve Yetkin Mühendislerin 2 yılda


bir yaptıkları genel kurulda gizli oy açık tasnif usullü seçimle göreve gelir.

8. SEKRETERYA

E-41
Sekreterya Yetkin Mühendislik Kurulu tarafından atanır. Görev süresi 2 yıldır.

9. YETKİN MÜHENDİSLİK KURULUNUN GÖREVLERİ

9.1. Yetkin Mühendislik sınavlarını düzenlemek, sınav jürilerini atamak, itirazları


değerlendirmek
9.2. Yetkin Mühendislerin ve adayların sicillerinin tutulmasını ve denetimlerinin
yapılmasını sağlamak
9.3. Meslek içi bilgilendirme seminerleri düzenlemek ve Üniversiteler ile uzman
kuruluşlar tarafından düzenlenen kurs ve/veya seminerlerin denkliğine karar
vermek
9.4. Yılda 2 kez Yetkin Mühendislik sınav harçlarını, Yetkin Mühendislik yıllık
aidatlarını ve huzur haklarını belirlemek
9.5. Uygulamanın gerektirdiği durumlarda gerek duyduğu geçici veya sürekli ek
organların oluşturulması için Oda Yönetim Kurulundan talepte bulunmak

10. YETKİN MÜHENDİSLİK KURULUNUN GELİRLERİ

Yetkin Mühendislik aidatları, sınav harç gelirleri, seminer, kurs, yayın, sosyal
etkinlik gibi gelirlerden oluşur ve Oda Genel Kurullarınad Oda Bütçesi içinde ayrı bir fasıl
olarak belirlenir.

11. YEKİN MÜHENDİSLİK KURULUNUN GİDERLERİ

Huzur hakları, sekreterya, seminer, kurs, sınav, ilan, harç, yayın ve sosyal etkinlik
gibi giderlerden oluşur ve Oda Genel Kurullarında Oda Bütçesi içinde ayrı bir fasıl olarak
belirlenir.

GEÇİCİ MADDE 1.

Yasa ve Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe girdikten sonra ilk 2 yıl için Yetkin
Mühendislik Kurulu ve Yetkin Mühendislik Etik Kurulu Oda Yönetim Kurulu tarafından
atanır. Bu ilk kurullar Oda Yönetim Kuruluna karşı sorumludur.

GEÇİCİ MADDE 2.

Yetkin mühendislik Yasasının yürürlüğe girdiği tarihte en az 5 yıllık deneyimi


bulunan inşaat mühendisleri, 3. madde de belirtilen koşulları (3.3 dışında) yerine getirmek
kaydı ile başvuruda bulunabilirler.

GEÇİCİ MADDE 3.

E-42
Geçiş dönemi Yasa yayınlandığı günden itibaren 2 yıldır. Bu süre içinde Yasanın
yayınlandığı tarihte 5-9 yıl mesleki kıdemi bulunanlar sınav için başvurabilirler. 10 ve
daha fazla mesleki kıdemi bulunanların başvuruları Yetkin Mühendislik Kurulunca
değerlendirilir. Oda Yönetim Kurulunun onayı ile Yetkin Mühendislik ünvanı verilir.
Değerlendirme ile sonuçlandırılamayan başvuru sahipleri sınava çağrılır.

GEÇİCİ MADDE 4.

Yasanın yayınlama tarihinden itibaren 10 yıl süre ile Uygulama Yönetmeliğinin en


az 3 yıl proje ve en az 2 yıl uygulama koşulları aranmayacaktır.

E-43
EK 11: ALQUIST-PRIOLO DEPREM FAYLARI BÖLGELEME YASASI(1)
(Kamu Kaynakları Yasası’ndan alıntılar)

Bölüm 7.5.
Deprem Fayları Bölgelemesi

2621.
Bu Kısım’a göndermeler ‘Alquist-Priolo Deprem Fayları Bölgeleme Yasası’ tanımı
ile yapılacaktır.

2621.5.
(a) Bu Kısım’ın amacı, herhangi bir yerleşme ve beldede (county) yürürlükte
bulunan genel planın uygulanmasında gözetilecek bölgeleme esasları ile
kurallar, yönetmelikler ve yasaların belirlenmesidir. Bu bölümde, aktif deprem
bölgelerinde yapılaşmayı ve iskanı yasaklamak üzere yerleşme ve beldelerde
kamu idarelerine yardımcı olacak politika ve ölçütler sağlanması
hedeflenmektedir. Bu Kısım, vatandaş can güvenliğinin yükseltilmesi, deprem
ve sonrasında olası can kaybının en alt düzeye indirilmesi ve tarihi yapılar da
dahil olmak üzere, mevcut yapıların sağlamlaştırılmasını olanaklı kılmaktır.

(b) Bu Kısım, resmi deprem riskli bölgeleri gösterir haritaların yerel yönetimlere
verilmesi üzerine, deprem bölgesi olarak gösterilen alanlarda yer alan tüm
projeler için geçerlidir.

(c) Bu Kısım hükümleri, Kurul’un çıkaracağı politika ve ilkeler ile birlikte bir
bütün oluşturur.

2621.6.
(a) Bu Kısım’da kullanıldığı kapsamı ile ‘proje’ şu anlamları taşır:
1. ikamet amaçlı bir yapı yapılmasını hedefleyen ve bir parsel elde etmek üzere
yapılan herhangi bir ifraz işlemi
2. aşağıda sıralananlar dışındaki iskan amaçlı yapılar:
(i) birinci fıkrada belirtilenler uyarınca jeolojik raporları onaylanmış, çelik
ya da ahşapkarkaslı ve yalnızca bir haneli yapılar
(ii) dörtten az sayıda konuttan oluşan bir yapılaşmada, iki kattan yüksek
olmayan, çelik ya da ahşap karkaslı ve yalnızca bir haneli konutlar

(b) Bu Kısım’ın hedefleri açısından, genişliği sekiz feet’ten fazla olmayan


‘gezerev’ler de aktif fay üzerinde doğrudan yer almamak koşuluyla, ahşap
karkaslı ve iki katlı tek haneli konut olarak işlem görecektir.

(1) Metindeki maddeler güncel durumu göstermektedir; zaman içinde yapılan ekleme ve
düzeltmeler ile metindeki göndermelere burada yer verilmemiştir.

2621.7.
Bu Kısım, 2621.9. dışında, aşağıdaki durumlar için uygulanmaz:

E-44
(a) Mevcut bir apartman kompleksinin kondominyumlara dönüştürülmesi

(b) Yapılan ekleme ya da değişiklikler değerinin, o parsele verilen (tahmil olunan)


değeri aşmaması koşuluyla, 4 Mayıs 1975 öncesinde yapılmış her türlü yapı

(c) Mevcut herhangi bir yapıya, değerinin %50’sini aşmamak koşuluyla yapılan
her türlü ekleme ya da değişiklikler

(d) 1. Berkeley ya da Oakland yerleşme sınırları içinde kalan ve bu bölümün


tanımladığı koşullardan muaf tutulmuş bulunan ve 20-23 Ekim 1991
yangınından zarar görmüş yapılar
2. Şehir Yönetimi’nin Eyalet Jeologu’na başvurarak ayrıcalık (muaflık) istemiş
olduğu yapılar, ki bu durumda Eyalet Jeoloğ’u ancak deprem fay
bölgesindeki yapının ‘aktif fay’da bulunmadığını, ya da yeni bulgular
ışığında bu bölgenin dışında kaldığını göstermekle yükümlüdür
3. Şehir Yönetimi, Eyalet Jeoloğu’na yaptığı başvuruda şu belgeleri sunar:
(i) Söz konusu parsellerin, belirlenmiş fay hattının en az 50 feet uzağında
olduğunu gösterir harita ve bu parsellerin artık jeolojik tehlikeye
maruz bulunmadığını belirtir yazı
(ii) Mevcut fay hattına 50 feet’ten yakın olan çevredeki parsellerin
haritada belirlenmesi
(iii) Taşınmaz sahibine, verilecek ayrıcalığın (muaflığın) jeolojik
tehlikenin bulunmadığı anlamına gelmeyeceği uyarısının yapıldığını
gösterir belge

4. 2621.9. bölümün gerektirdiği gibi, verilecek bu ayrıcalık, taşınmazın satışı


sırasında taşınmaz sahibinin ya da onun adına bu işi yürüten herhangi bir
aracının, alıcıya bu bilgileri verme yükümlülüğünü kaldırmaz.

(e) 1. 4 Mayıs 1975 öncesinde yapılmış olup aşağıda sıralanan yapı türlerinin
herhangi birinde sismik takviye (retrofitting) içeren değişiklikler:
(i) Hatılsız ve bağlayıcısız yığma yapılar
(ii) Beton kaldırma (tilt-up) yöntemiyle yapılan yapılar
(iii) Moment dirençli betonarme karkas yapılar
2. Yukarıdaki paragrafta verilen ayrıcalık, şehir ya da belde yönetimi aşağıda
belirtilenlere uygunluğu sağlamadıkça geçerlik kazanmaz:
(i) Şehir ya da belde yönetimince yapıda değişiklikler yapılmak üzere
verilen izin, kullanımdan bağımsız olarak, bu iznin verildiği tarihteki
iskan yoğunluğunu artırmamalıdır. Bu işlem, söz konusu yönetimlerin
mevcut ruhsatlı kullanım için olanı aşmamak üzere verilecek yapı
iznini ve ‘Kamu Kaynakları Yasası 2621.7.’nin (e) altbölümü 2 a.’sı
uyarınca şehir ya da belde yönetimlerince belirlenmiş iskan yükü, ya
da bu yapı izninin verilmesinden önceki iskan yükü ile sınırlıdır’
tanımlamasını göz önünde tutarak bir ‘iskan yükü’ (occupany load)
belirlemelerini gerektirir.
(ii) Şehir ya da belde yönetimi, yapının tamamını güçlendirmek ve yer
sarsıntılarına karşı dayanıklığını artırmak üzere, 8894.2. bölümde
tanımlandığı gibi, sismik takviye yapılmasını talep eder.
(iii) Paragraf 1 uyarınca verilen ayrıcalıklar, Eyalet Jeoloğu’na izin
tarihinden en geç 30 gün içinde yazı ile bildirilir.

E-45
3. 2 (a) uyarınca iskan kısıtlaması uygulanan herhangi bir yapıya, 1 Ocak
1994’te yürürlüğe girmiş bulunan Kaliforniya Yönetmelikleri Kodu Başlık
14. Bölüm 3603. Altbölüm (d) uyarınca hazırlanacak olan jeolojik rapor,
yapının aktif fay üzerinde yer almadığını belgelemedikçe, ya da Bölüm
2623 uyarınca jeolojik rapor gereği ortadan kalkmadıkça, yeni yapı izni
verilmez.
4. Bu altbölüm uyarınca, ayrıcalık tanınmış deprem fay bölgesinde yer alan
tescilli bir tarihi yapı, yapı ve uygulama yönetmeliklerine aykırılık
yaratmamak koşuluyla, Eyalet Tarihi Yapılar Yasası’na dayanılarak tamir
ya da sismik takviye işlerine konu edilebilir.

2621.8.
Kamu Yönetimi Yasası’nın (Government Code) Bölüm 818.2.’sine karşın, Bölüm
2621.7.’nin Paragraf 2, Altbölüm (e) gereklerini yerine getirmeksizin, Bölüm 2621.7.
Altbölüm (e)’ye dayanarak ayrıcalıklı izin veren şehir ya da belde yönetimi, depremden
ötürü meydana gelecek yaralanma ve ölüm olaylarından sorumludur.

2621.9.
(a) Deprem fay bölgesi ilan edilmiş bir yörede, bu kısımda adı geçen haritalar ve
bilgileri ‘elde etmek mümkün’ ise, taşınmaz alım-satım işleri yapan kişiler, ya
da aracısız olarak taşınmazını satan kişi, taşınmazın bir deprem fay bölgesinde
yer aldığı bilgisini alıcılara açıklamak zorundadır.

(b) Bu bölümün amaçları açısından, Medeni Kanun (Civil Code) Bölüm 1102
ilgilendiren tüm işlemlerde bu bildirim şu biçimlerde yapılır:
1. Medeni Kanun Bölüm 1102.6.’da belirlenmiş taşınmaz devir beyanı
belgesi(real estate transfer disclosure statement) ile
2. Medeni Kanun Bölüm 1102.6 Altbölüm (a)’da belirlenmiş taşınmaz devir
beyanı belgesi yerel örneği ile
3. Taşınmaz kontratı ve ön ödeme (deposit) makbuzu ile
(c) Bu bölümün amaçları açısından:
1. ‘Elde edilmesi mümkün olan’ tanımı, deprem fay bölgesi haritası ile
belirlenmiş alanlara sahip bir beldede, bu haritaların yönetimce Eyalet
Jeoloğu’ndan alınmasından en geç 10 gün sonra, bu haritanın yeri ve
yürürlüğe giriş gününü açıklayan bir duyurunun Belde Kayıtları (county
recorder), Belde Değerlendirme (county assessor) ve Belde Planlama
(county planning commission) ofislerinde ilan edilmiş olduğu anlamına
gelir.
2. ‘Taşınmaz kontratı ve ön ödeme makbuzu’, satış vadi içeren ve bağlayıcı bir
sözleşme oluşturan, ya da bu amaçla ödeme yapıldığını kanıtlayan bir
belgedir.
(d) Bu bölümde yapılması gereken açıklamalar açısından şu kişiler ‘devreden’i
temsil etmez:
1. Medeni Kanun Bölüm 1102.11’de tanımlanan kişiler
2. Medeni Kanun Bölüm 2924 uyarınca zorunlu satış yapan kişiler
(e) Bu bölüm amaçlarına göre Medeni Kanun Bölüm 1102.13 uygulanır.

2622.

E-46
(a) Şehir ve beldelerin planlama, bölgeleme ve yapı düzenleme işlevlerine yardım
amacıyla, yakın geçmişte aktif olan ve gelecekte aktif olabilecek deprem fay
bölgelerini, kaymalar ya da yüzey çökmeleri nedeniyle yapılaşmaya tehlike
arzeden ve yeterince tanımlanabilen San Andreas, Calaveras, Hayward,
SanJacinto ve başkaca fayları, Eyalet Jeoloğu 31 Aralık 1973 tarihine kadar
sınırlayarak belirler. Deprem fay bölgeleri olağan koşullarda, Eyalet
Jeoloğu’nca daha geniş bir ende tanımlanmamışsai ¼ mil ya da daha dar bir
endedir.

(b) Bu bölümün gerektirdiği üzere Eyalet Jeoloğu, deprem fay bölgesini sınırlayan
haritaları derleyerek en geç 31 Aralık 1973 tarihine kadar görüş ve
düzeltmelerini almak için ilgili tüm şehir, belde ve kamu kuruluşlarına
sunacaktır. İlgili yönetimler görüşlerini 90 gün içinde Eyalet Madencilik ve
Jeoloji İdaresi’ne (Board) ileteceklerdir. Doksan günlük inceleme süresi içinde
Eyalet Jeoloğu, resmi haritaların kopyalarını bu bölgeler içinde kalan tüm
şehir, belde ve kamu kuruluşlarına teslim edecektir.

(c) Eyalet Jeoloğu, kesintisiz olarak jeolojik ve sismik verileri gözden geçirerek
deprem fay bölgelerine ilişkin sınırlarda gereken düzeltmeleri yapacak ya da
yeni bilgiler ışığında ilave deprem fay bölgeleri tanımlayacaktır. Bu şekilde
değiştirilen tüm haritalar ve ilave paftaları, Eyalet Jeoloğu, söz konusu
alanların yer aldığı tüm şehir, belde ve kamu kuruluşlarına sunacaktır.

(d) Taşınmaz satışı yapanlar ve vekillerinin yeterince bilgilendirilmelerini


sağlamak amacıyla, bu bölümde söz edilen resmi haritaları alan her belde,
bunları, söz konusu yeri ve yürürlük tarihi bilgilerini de kapsayacak biçimde,
Belde Kayıtları (county recorder), Belde Değerlendirme (county assessor) ve
Belde Planlama (county planning commission) Ofisleri’nde ilan edecektir.

2623.
(a) Herhangi bir projenin şehir ve belde yönetimince onanması, Eyalet Jeoloğu
bulguları ve Eyalet Madencilik ve Jeoloji İdaresi politika ve ilkelerine uyumlu
olarak yapılacaktır. Bu politika ve ilkelerin geliştirilmesinde Eyalet Madencilik
ve Jeoloji İdaresi, etkilenen tüm şehir, belde ve kamu kuruluşlarının görüş ve
tavsiyelerini alacaktır. Şehir ve belde yönetimleri, herhangi bir projenin
onanmasından önce, fay hattı zarar bölgesi sınırlarını içeren bir jeoloji raporu
talep edeceklerdir. Bu tür bir tehlikenin bulunmadığı anlaşılan alanlar için
Eyalet Jeoloğu oluru da alınarak jeolojik rapor koşulu kaldırılabilir.

(b) Bu muaflık verilmişse, yeni jeolojik veriler ışığında ikinci kez bu gereksinme
doğuncaya kadar, sürekli jeolojik rapor sunulması zorunluluğu da kalkar.

(c) Bu bölüm hükümlerinden kaynaklanan jeolojik rapor hazırlama gereği, çok


sayıda proje için hazırlanacak ‘jeolojik tehlike önlemleri bölgelemesi’ yöntemi
ile karşılanabilir.

2624.
Bu Kısım’da belirtilenlerin aksine, şehir ve belde yönetimleri aşağıdakileri yapabilir:
1. Bu Kısım’da yer alan önlemlerden daha zorlayıcı politika ve ilkeler belirleyebilir
2. Bu Kısım’da belirtilenlerden ayrı olarak ilave ücretler alabilir

E-47
3. Bu Kısım’da öngörülen koşullarla tanınan muaflıkları vermeyebilir.

2625.
(a) Onama için başvuran proje sahipleri, ilgili şehir ya da belde yönetimince makul
düzeyde bir harç ödemekle yükümlü tutulabilir.

(b) Söz konusu harçlar, ilgili şehir ya da belde yönetiminin bu bölümdeki işlerin
yapılması ve belirtilen kurallara uyulması nedeniyle uğradığı maliyetleri
karşılayacak, ancak bunları aşmayacak ölçüde olacaktır.

(c) Bölüm 2623’te gereken rapor, Eyalet Madencilik ve Jeoloji Kurulu’nun


belirlediği ilkeler ve uygulama esaslarının tekil parsellerde yerine getirilmesi
için yeterli ayrıntıda hükümler içerecektir.

2630.
Bu Kısım’da öngörülenlerin yerine getirilmesinde, Deprem Güvenlik Komisyonu
Eyalet Jeoloğu ve Kurul’a tavsiyelerde bulunur.

Bölüm 7.8.
SİSMİK TEHLİKE HARİTALARI (Seismic Hazards Mapping)
(Kamu Kaynakları Yasası’ndan alıntılar)

2690.
Bu Kısım’a göndermeler, ‘Sismik Tehlike Haritası Yasası’ tanımı ile yapılacaktır.

2691.
Yasama organı, aşağıdakileri saptar ve ilan eder:
(a) Şiddetli yer sarsıntısı, su baskını, heyelan, ya da başka zemin kusurlarının
etkileri, zelzelenin yol açtığı ekonomik kayıpların %95’ini oluşturur.

E-48
(b) Zelzelenin yol açtığı bu sonuçlara konu olan yerler, yeterli bilimsel teknik
olanakların bulunmasına karşın, Eyalet ölçeğindeki haritalarda
belirlenmemiştir.

(c) Yer sarsıntısına maruz tehlikeli bölgelerin, genel planlarının güvenlikli


yapılması amacıyla şehir ve beldeler tarafından haritalarının hazırlanması ve
kamu sağlığı ve güvenliği için bu tehlikenin azaltılması ve ortadan kaldırılması
için arazi kullanma politikaları ve yönetmeliklerinin uygulanmasının
özendirilmesi gerekir.

2692.
(a) Yasama organının amacı, şiddetli yer sarsıntısı, su baskını, heyelan, ya da
başka zemin kusurlarının etkileri gibi, zelzelenin yol açtığı olumsuz
sonuçlardan kamu sağlığını korumak sorumluluklarını yerine getirmede şehir
ve beldelere yardımcı olmak üzere, Eyalet ölçeğinde sismik tehlike
haritalarının ve teknik danışma programının hazırlanmasıdır.

(b) Yasama organının amacı, planlama ve yapılaşma işlerinde kullanılmak üzere,


bu bölümde öngörülen harita ve eşliğindeki bilgilerin yerel yönetimlere
iletilmesidir.

(c) Yasama organının amacı, Maden ve Jeoloji Dairesi’nin (Division), bu kısmın


gereklerini yerine getirirken, kısım 7.5 uyarınca ‘deprem fay bölgeleri
haritalama programı’, kısım 7.7 uyarınca ‘heyelan tehlikesi belirleme
programı’, Kamu Yönetimi Yasası (Government Code) bölüm 8589.5 uyarınca
hazırlanan ‘taşkın alanları haritaları’nda yer alan bilgilerin derlenerek, bunlar
arasında koordinasyon kurulmasıdır.

2692.1.
Eyalet Jeoloğu, yerel yönetimlerce kullanılabileceğini öngördüğü takdirde, bu
kısımda tanımlanan haritalara ek olarak Tsunami ve Seiche (göl sularının yükselmesi)
etkilerini de kapsayacak bilgiler verebilir. Eyalet Jeoloğu, Tsunami ve Seiche
konularındaki ek bilgilerin sunulmasından, bunları belgeleme ve iletme giderleri için
gerekli ek kaynaklar sağlanmadıkça, sorumlu tutulamaz.
2693.
Bu Kısım’da kullanıldığı kapsamı ile:
(a) ‘Şehir’ ve ‘Belde’, San Fransisco şehri ve beldesini de kapsar.

(b) ‘Jeoteknik Rapor’, yetkin jeoloji mühendisi ya da meslek uygulaması içinde


bulunan inşaat mühendisi tarafından hazırlanan, sismik tehlikeleri belirleyen ve
bunlardan doğan riskin kabul edilebilir düzeylere indirecek önlemleri ve
etkilerinin hafifletilmesi yönünde tavsiyeleri içeren bir rapor anlamına gelir.
(c) ‘Hafifletme’, sismik riski kabul edilebilir düzeylere indirecek, yerleşmiş
uygulama yöntemleri ile uyumlu önlemler anlamındadır.

(d) ‘Proje’, aşağıdakiler dışında Kısım 7.5’teki kapsamdadır:


1. Başka amaçlar için proje olarak tanımlanan tek haneli konutlar, yetkili şehir
ya da belde tarafından muaf tutulabilir.

E-49
2. Proje, sismik tehlike bölgesinde yer alan herhangi bir yapının, mevcut yapı
yüzölçümünün ya da değerinin %50’sini aşmayan değişiklik ve eklemeleri
kapsamaz.
(e) ‘Komisyon’, Sismik Güvenlik Komisyonu’dur.

(f) ‘Kurul’, Eyalet Maden ve Jeoloji Kurulu’dur.

2694.
(a) Sismik tehlike alanı ilan edilmiş bir yörede, bu Kısım’da adı geçen haritalar ve
bilgileri ‘elde etmek mümkün’ ise, taşınmaz alım-satım işleri yapan kişiler, ya
da aracısız olarak taşınmazını satan kişiler, taşınmazın bir sismik tehlike
alanında yer aldığı bilgisini alıcılara açıklamak zorundadır.

(b) Bu bölümün amaçları açısından, Medeni Kanun (Civil Code) Bölüm 1102
ilgilendiren tüm işlemlerde bu bildirim şu biçimlerde yapılır:
1. Medeni Kanun Bölüm 1102.6.’da belirlenmiş taşınmaz devir beyanı belgesi
(real estate transfer disclosure statement) ile
2. Medeni Kanun Bölüm 1102.6 Altbölüm (a)’da belirlenmiş taşınmaz devir
beyanı belgesi yerel örneği ile
3. Taşınmaz kontratı ve ön ödeme (deposit) makbuzu ile

(c) Bu bölümün amaçları açısından:


1. ‘Elde edilmesi mümkün olan’ tanımı, sismik tehlike bölgesi haritası ile
belirlenmiş alanlara sahip bir beldede, bu haritaların yönetimce Eyalet
Jeologu’ndan alınmasından en geç 10 gün sonra, bu haritanın yeri ve
yürürlüğe giriş gününü açıklayan bir duyurunun Belde Kayıtları (county
recorder), Belde Değerlendirme (county assessor) ve Belde Planlama
(county planning commission) ofislerinde ilan edilmiş olduğu anlamına
gelir. Bu duyuru, belde yönetiminin uygun gördüğü ve yeterli bilgi
erişiminin yapılabildiği başka bir yerde de yapılabilir.
2. ‘Taşınmaz kontratı ve ön ödeme makbuzu’, satış vadi içeren ve bağlayıcı bir
sözleşme oluşturan, ya da bu amaçla ödeme yapıldığını kanıtlayan bir
belgedir.
(d) Bu bölümde yapılması gereken açıklamalar açısından şu kişiler ‘devreden’i
temsil etmez:
1. Medeni Kanun Bölüm 1102.11’de tanımlanan kişiler
2. Medeni Kanun Bölüm 2924 uyarınca zorunlu satış yapan kişiler

(e) Bu bölüm amaçlarına göre Medeni Kanun Bölüm 1102.13 uygulanır.

2695.
(a) 1 Ocak 1992’de ya da daha önceki bir tarihte, Kurul, başkan ve Komisyon’a
danışarak aşağıdakileri yerine getirecektir:
1. Eyalet sismik tehlike alanlarına ait haritaların hazırlanmasına ilişkin esaslar
2. Eyalet sismik tehlike alanlarına ait haritaların hazırlanmasına ilişkin
öncelikler. Bu önceliklerin belirlenmesinde şu etkenleri göz önünde
tutacaktır.
(i) Zelzele anında sismik tehlikeye maruz nüfus büyüklüğü
(ii) Sismik tehlikenin kamu sağlık ve güvenliğini tehdid olasılığı

E-50
(iii) Görevli bulunanların ve diğer kamu kuruluşlarının, kendi alanlarına
ait haritaları yapma maliyetlerini paylaşmaya gönüllü olmaları
(iv) Elde bulunan teknik veriler düzeyi
3. Şehir, belde ve eyalet organlarının yükümlülüklerine ilişkin politika ve
esaslar bu Kısım’da belirlenir. Söz konusu politika ve esaslar aşağıda
sıralananları hedeflemekle birlikte bunlarla sınırlı kalmaz:
(i) Sismik tehlike bölgesinde proje onama esasları ve hafifletici
önlemlerin belirlenmesi
(ii) Jeoteknik rapor içeriğinin belirlenmesi
(iii) Yetkili kurum (lead agency) tarafından jeoteknik raporun
değerlendirilip gereğinin görülmesi
4. Sismik tehlikenin değerlendirilmesi ve gereğinin yapılmasına ilişkin esaslar ve
hafifletici önlemlere ilişkin tavsiyeler
5. Bölüm 2697’de yer alan muaflıklar da dahil olmak üzere, ancak bunlarla sınırlı
kalmayacak başka prosedürler ve bu Kısım’da öngörülenlerin uygulanmasını kolaylaştırıcı
başka önlemler.

(b) Kurul, altbölüm (a) uyarınca politika ve esaslar geliştirmede Komisyonla


işbirliği içinde bir Danışma Kurulu oluşturacak ve bunun önerilerini göz
önünde tutacaktır. Danışma Kurulu, sismik tehlike konularında deneyimli
olmak koşuluyla şu üyelerden oluşturulacaktır:
1. Eyalette kayıtlı bir jeoloji mühendisi
2. Bir sismoloji uzmanı
3. Eyalette kayıtlı bir inşaat mühendisi (civil engineer)
4. Eyalette kayıtlı bir yapı mühendisi (construction engineer)
5. Kaliforniya Şehirler Birliği’nce (League of California Cities) belirlenen bir
listeden seçilen bir şehir yönetimi temsilcisi
6. Kaliforniya Belde Yöneticileri Birliği’nce (County Supervisors Association
of California) belirlenen bir listeden seçilen bir belde yönetimi temsilcisi
7. Yönetimler Meclisi (Council of Governments) tarafından belirlenen bir
listeden seçilen bir bölge yönetimi temsilcisi
8. Sigorta sektörünün bir temsilcisi
9. Sigorta Denetçisi (Insurance Commissioner)

(c) Bu bölümde belirtilen önlemler alınmazdan en az 90 gün önce Kurul, bu


önlemlere ilişkin bir karar örneğini ilgili şehir, belde ve eyalet organlarına
incelemeleri ve görüşleri için iletir, ya da iletilmesini sağlar.

2696.
(a) Bölüm 2695 uyarınca Eyalet Jeoloğu, sismik tehlike bölgelerini belirleyen
haritaların derlemesini yapar. Harita derleme işleri Bölüm 2695 hükümleri ve
başkanın zaman programına göre ve bu bölümü uygulamaya sokacak kaynaklar
oranında yapılır.

(b) Eyalet Jeoloğu, altbölüm (a) uyarınca sismik tahlike haritalarını Kurul’a ve tüm
ilgili şehir, belde ve eyalet organlarına inceleme ve görüşleri için iletecektir.
Söz konusu yönetimler tüm değerlendirme ve önerilerini 90 gün içinde Kurul’a
sunacaklardır. Kurul’un 90 günlük incelemesi sırasında ise, Eyalet Jeoloğu
uygun gördüğü düzeltmeleri yaparak resmileşen haritaları her eyalet organına,
sismik tehlike alanları içindeki belde Kayıt Büroları’na (county recorder), şehir

E-51
ve belde yönetimlerine iletecektir. Kayıt Bürosu, aldığı tüm bilgileri Kamu
Kayıtları kapsamında saklayacaktır.

(c) Bu bölüm hükümleri uyarınca belde yönetimleri, taşınmazını satanların ve


vekillerinin yeterince bilgilenmelerini güvenceye almak üzere, söz konusu
resmi haritaları aldıktan en geç beş gün sonra, bunları Belde Kayıtları, Değerler
ve Planlama Komisyonu ofislerinde asarak duyuracak, haritanın yeri ve
yürürlüğe giriş tarihi bilgileri ile birlikte ilan edecektir.

2697.
(a) Şehir ve beldeler, sismik tehlike bölgelerinde herhangi bir projenin onanması
için, sismik tehlikeyi tanımlayan bir jeoteknik rapor isteyeceklerdir. Şehir ya
da belde, proje yeri ve yakın çevresindeki zemin özelliklerine ilişkin
araştırmalarda bu tür bir tehlikenin bulunmadığını saptarsa, jeoteknik rapor
aranmayacaktır. Rapor onandıktan ya da muaflık tanındıktan sonra, yeniden
araştırma yapılmasını gerektiren jeolojik veriler doğmadıkça, yeni bir rapor
istenmez. Her şehir ve belde, onadığı jeoteknik raporun bir kopyasını, varsa
tehlike hafifletme önlemi önerileri ile birlikte onama tarihinden sonra en geç 30
gün içinde Eyalet Jeoloğu’na iletecektir.

(b) Bu bölüm hükümlerinin yerine getirilmesinde şehir ve beldeler, bu Kısım’da


tanımlanan politika ve esaslara uyarlar. Bir projenin onanması, politika ve
esaslara uygun değilse, ilgili şehir ve belde bu farklı tutumun gerekçelerini
Eyalet Jeologu’na proje onanmasından en geç 30 gün içinde açıklamakla
yükümlüdür.

2698.
Bu Kısım’da yer alan hükümler kapsamında, şehir ve beldelerin Kurul’un
öngörmüş olduğundan daha sıkı politika ve esaslar önermelerine engel yoktur.

2699.
Her şehir ve belde, Kuruluş Yasası (Government Code) Bölüm 65302 altbölüm (g)
uyarınca, genel planın güvenlik konularında ve arazi kullanım planlaması ve yapı ruhsatı
verme işlerinde, sismik tehlike haritalarında yer alan bilgileri göz önüne alacaktır.

2699.5.
(a) Bu yasa ile, ‘Sismik Tehlike Belirleme Fonu’ adı altında eyalet maliyesine
bağlı bir özel fon oluşturulmuştur. Kuruluş Yasası Bölüm 13340 hükümleri
dışında, bu fona aktarılan paralar bu Kısım amaçları doğrultusunda sürekli
olarak toplanır.

(b) Sigorta Yasası Bölüm 5001 dışında, ‘California Konutlarında Deprem


Zararlarını Karşılama Fonu’nda toplanmakta olan deprem ek kesintilerinin
%1’inin yarısı, bu Kısım amaçları doğrultusunda ‘Sismik Tehlike Belirleme
Fonu’na aktarılacaktır. Bu altbölüm, Federal Meclis’in 3913, Senato’nun 2902
sayılı yasa tasarılarının kabulü halinde geçerlik kazanır.

2699.6.

E-52
Bu Kısım, 1 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe girecektir.

METİNDE ADI GEÇEN KURULUŞ VE ORGANLAR

APPLIED TECHNOLOGY COUNCIL (bir özel kuruluş)


BOARD (State Mining and Geology Board)
CALIFORNIA RESIDENTIAL EARTHQUAKE RECOVERY FUND
CITY (şehir yönetimi)
COUNTY (belde yönetimi)
COUNTY ASSESSOR (emlak vergileri vb için taşınmaz değerlerini takdir eden yetkili)
COUNTY PLANNING COMMISSION (Planlama Dairesi
COUNTY RECORDER (belde Kayıt Bürosu; Tapu Dairesi işlevleri dahil)
DIVISION OF MINES AND GEOLOGY (Federal ve Eyalet Maden ve Jeoloji Dairesi)
LEGISLATURE (yasama organı; eyalet meclisi)
SEISMIC HAZARDS IDENTIFICATION FUND (Sismik Tehlike Belirleme Fonu,
Californiya'ya özgü)
SEISMIC SAFETY COMMISSION
STATE AGENCY (eyalet kamu organı)
STATE GEOLOGIST (eyalet jeologu)
STATE MINING AND GEOLOGY BOARD (the Board)

METİNDE ADI GEÇEN YASALAR

ALQUIST-PRIOLO EARTHQUAKE FAULT ZONING ACT


ALQUIST-PRIOLO SPECIAL STUDIES ZONE ACT
CALIFORNIA CODE OF REGULATIONS (Yönetmelikler Yasası)
CIVIL CODE (Medeni Kanun)
GOVERNMENT CODE (Kuruluş Yasası)
INSURANCE CODE (Sigorta Kanunu)
PUBLIC RESOURCES CODE (Kamu Kaynakları Yasası)
STATE HISTORICAL BUILDING CODE
SUBDIVISION MAP ACT

TÜRKÇE KARŞILIKLAR GEREKTİREN TERİMLER

ACT kanun
ASSEMBLY BILL Eyalet ya da Federal Meclis yasa tasarısı
Chapter Kısım
CODE yasalar sistemi, külliyatı
Division bölüm
LAW idari, anayasa, kamu, özel, cezai vb hukuk kaideleri
ORDINANCE emir ve yasakları muhtevi kararname / genelge
REGULATION yönetmelik
RULE mahkeme kararı
Section Bölüm

E-53
SENATE BILL Eyalet ya da Federal Senato yasa tasarısı
STATUTE kuruluş yasası
Subdivision altbölüm

E-54
E-55
EK 12: İMARDA SÜREÇ AKIŞ DİAGRAMI

E-56
E-57
EK 13: İMAR KANUNU ÖZET YAPISI

E-58
EK 14: İMAR KANUNU MADDELERİNDEN KANUN VE YÖNETMELİKLERE
YAPILAN GÖNDERMELER

E-59

You might also like