Professional Documents
Culture Documents
3194 ImarKanunu OnRapor
3194 ImarKanunu OnRapor
3194 ImarKanunu OnRapor
ÖN RAPOR
Koordinasyon ve Derleme:
Polat Gülkan ve Bengü Duygu
Araştırmacılar:
Haluk Alatan
Raci Bademli
Melih Ersoy
Erhan Karaesmen
Ruşen Keleş
Osman Özkan
Tarık Şengül
Gönül Tankut
T.C. BAŞBAKANLIK
TOPLU KONUT İDARESİ BAŞKANLIĞI
PROJE KOORDİNASYON BİRİMİ VE BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI
TEKNİK ARAŞTIRMA VE UYGULAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE
97-03-03-01-09 KOD NO.LU PROJE KAPSAMINDA SUNULMUŞTUR
Ankara
Mayıs 1998
ÖNSÖZ
Türkiye genelde deprem, yöresel özelliklere göre de sel, yer kayması, çığ v.b. diğer
doğal afetlere sık uğrayan bir ülkedir. Afetlerden kaynaklanan kayıpların en az düzeylere
çekilebilmesi, yerleşme alanlarının doğru seçimi ve yapıların afet gerekleri ve ilgili teknik
ve yasal düzenlemelere uygun projeler uyarınca ve standart malzeme kullanılarak inşa
edilmesi ile mümkündür. Ülkemizin son elli yıldır içinde bulunduğu hızlı kentleşme
sürecinde afet riskleri yüksek bölge ve alanlar yerleşime konu olduğu gibi, imar planlarının
uygulanmasını sağlamak ve inşaat faaliyetini denetlemekle yükümlü mevcut örgütler
açısından yetersiz kalmış, özellikle büyük kentlerde geniş alanların hukuk dışı kaçak
yapılarla dolması önlenememiştir. Bunun da ötesinde mevcut yasal yapı stoğunun önemli
bir oranı güvenilir bir yapı denetimi sağlanmadan inşa edilmiştir. Bu denetimsiz gelişim
sonucunda çağdaş bir yaşama ortamının sağlanamamasının yanısıra en başta deprem olmak
üzere toplum, afetlere karşı korumasız kalmıştır. Kontrolsuz gelişim insanlarımızın
hayatını tehdit eder hale gelmiştir.
Raporun kaleme alınması sırasında işlenen konular iki esas küme halinde ele
alınmıştır. "İmar Planlama ve Uygulama"sı ile ilgili çalışmalar Murat Balamir'in
koordinatörlüğünde, "Yapı Denetimi ve Uygulama"sı ile ilgili çalışmalar ise Haluk
Sucuoğlu'nun koordinatörlüğünde sürdürülmüştür. Rapor çalışmalarının genel
koordinasyonu Polat Gülkan tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kuruluşlarınca yürütülen çalışmalar ve kendi deneyimleri ile ilgili olarak bize çok
yararlı bilgiler aktaran Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Bölgesel Gelişme ve
Yapısal Uyum Genel Müdürü İsmail Sarıca'ya, Arsa Ofisi Genel Müdür Yardımcısı Güray
Açıl'a, İller Bankası Genel Müdürlüğü, İmar Planlama Dairesi Başkanı Erol Kösebalaban,
Şube Müdürleri Tülin Yoğurtçuoğlu ve Perihan Kiper'e, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
ii
Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Oya Toprak'a, Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri
Sendikası Hukuk Müşaviri Derya Karadeniz'e, Hazine Müsteşarlığı Sigortacılığı
Geliştirme Dairesi Başkanı Binnur Berberoğlu ve aynı daire uzmanlarından Buminkan
Akın ve Murat Kayacı'ya, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Genel Başkanı
Fatma Çölaşan'a, Türkiye Müteahhitler Birliği Genel Sekreteri Yılmaz Gürer'e,
Yapıcı eleştirilerinden dolayı projenin yönetimi ile görevli Danışma Kurulu üyeleri
Afet İşleri Genel Müdürlüğü Geçici İskan Dairesi Başkanı Faruk Tümer'e, Teknik
Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü İmar Proje Dairesi Başkanı Belma Tekinbaş,
İmar Uygulama Dairesi Şube Müdürü Deniz Demircioğlu, Şehir Plancıları Bülent Üncü,
Sema Adıyeke, Bülent Ercan, Toplu Konut İdaresi Proje Koordinatör Yardımcısı Ömer
Ungan ve İnşaat Mühendisi Esin Bayır'a,
iii
İÇİNDEKİLER
Önsöz ii
İçindekiler iv
Sunuş ve Genel Özet ix
Tablo Listesi xi
Şekil Listesi xii
İncelenen Mevzuat Listesi xiii
1. GİRİŞ
1.1 Amaç ve Geri Plan Bilgileri 1-1
1.1.1 Ülkemizdeki Afetlere İlişkin Mevzuat ve Planlama Tarihine Kısa
Bir Bakış 1-2
1.1.2 Yapı Denetiminin Önemi 1-6
1.1.3 Afet Riskinin Azaltılmasında Rol Oynayan Meslek Grupları 1-7
1.2 Metodoloji 1-9
1.2.1 Uygulayıcı Kuruluşlarla Görüşmeler 1-9
1.2.2 Masabaşı Çalışmaları 1-10
1.3 Kapsam 1-11
iv
3.1.5 Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi 3-8
3.1.6 Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre
Üretimi ve Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik 3-8
3.1.7 3945 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun ile 6235
Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu 3-11
3.1.8 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu 3-11
3.1.9 818 Sayılı Borçlar Kanunu 3-12
3.1.10 8469 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 3-13
3.2 Yapı Denetimine İlişkin Mevzuat Taslaklarının İrdelenmesi 3-15
3.2.1 Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılmasına ve Bu İdarelerle
İlgili Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Gerekçeleri 3-15
3.2.2 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 38. Maddesinin Yeniden
Düzenlenmesi ve Gerekçesi 3-16
3.2.3 3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Madde Önerisi 3-16
3.2.4 Yapı Denetimi ve Sigortası Kanun Tasarısı 3-17
3.2.5 Yetkin Mühendislik Hakkında Yasa Taslağı ve Uygulama
Yönetmeliği Taslağı 3-18
3.3 Yapı Denetimi Sisteminin Değerlendirilmesi 3-19
3.3.1 Yapı Denetimi Sisteminin Güncel Durumunun İrdelenmesi 3-19
3.3.2 Yapı Denetimi Sisteminin Aksayan Noktaları ve Sorunları 3-22
3.4 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 3-23
v
5.1.4 Özel Sektör ve Planlama 5-3
5.1.5 Özel Konular 5-4
5.1.6 Federal Planlama Politikalarının Araçları 5-5
5.1.7 Tarihi Yapılar, Anıtlar, Arkeolojik Sitler 5-6
5.1.8 Çevre Yasaları 5-6
5.1.9 Sonuç 5-7
5.2 Fransa'daki İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-8
5.2.1 Genel Giriş 5-8
5.2.2 Ulusal Düzeydeki Planlama 5-8
5.2.3 Bölgesel Planlama 5-9
5.2.4 İl Düzeyinde Planlama Yetkileri 5-9
5.2.5 Ara Yerleşim Birimleri (Komünler) 5-10
5.2.6 İmar Denetimi 5-12
5.2.7 Sonuç 5-14
5.3 İngiltere'de İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-15
5.3.1 İngiltere'de İmar Planlama Süreci 5-15
5.3.2 İmar Denetimi 5-19
5.3.3 Sonuç 5-23
5.4 Japonya'daki İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-24
5.4.1 Planlama Sistemi 5-24
5.4.2 Kurumsal Yapı ve Planlama Yetkileri 5-24
5.4.3 Yerel Planların Hazırlanması 5-25
5.4.4 Planların Uygulanması ve İmar Denetimi 5-26
5.4.5 Sonuç 5-30
5.5 Amerika Birleşik Devletleri'ndeki İmar Planlama ve Uygulama Sistemi 5-30
5.5.1 Genel Giriş 5-30
5.5.2 Federal Programlar 5-30
5.5.3 Eyalet Örneği: California 5-31
5.5.4 Yerel Örnek: San Francisco Körfezi Bölgesi 5-33
5.5.5 Arazi Kullanma Planlaması ve Deprem Güvenliği 5-34
5.5.6 Sonuç 5-34
5.6 Avrupa Birliği'nin Planlama Sistemleri Üzerindeki Etkisi 5-35
5.6.1 Genel Giriş 5-35
5.6.2 Çevre Yönetimi 5-35
5.6.3 Bölgesel Gelişme Politikaları 5-36
5.6.4 Stratejik Planlama 5-36
5.6.5 Sınırlarötesi Planlama 5-38
5.6.6 Sonuç 5-38
5.7 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 5-38
5.7.1 İmar Planlama ve Uygulama 5-39
5.7.2 Afet Zararlarının Azaltılması 5-40
5.7.3 Ülkemizde Yararlanılabilecek Araçlar 5-41
vi
6.2.4 Denetim Mühendisleri (Prüfingenieur)'nin Sistem İçindeki
Yeri, İşlevi ve Yasal Konumları 6-7
6.2.5 Değerlendirme 6-9
6.3 Fransa'daki Yapı Denetim Sistemi 6-10
6.3.1 Temel Özellikler 6-10
6.3.2 Denetim Mekanizmasının İşleyiş Biçimii 6-11
6.4 Belçika'daki Yapı Denetimi Sistemi 6-14
6.4.1 Temel Özellikler 6-14
6.4.2 Denetim Mekanizmasının İşleyiş Biçimi 6-15
6.5 Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Yapı Denetimi Sistemi 6-16
6.6 Bina Standartları Kanunu: Japonya Örneği 6-19
6.6.1 Genel Giriş 6-19
6.6.2 Bazı Detaylar 6-20
6.6.3 Değerlendirme 6-21
6.7 Avrupa Birliği Mevzuatı 6-25
6.7.1 Genel Giriş 6-25
6.7.2 Tüketici Hakları Konusundaki Düzenlemeler 6-25
6.7.3 Kamu İhaleleri Konusundaki Düzenlemeler 6-26
6.7.4 Mesleki Yeterliliğin Tanınması ile İlgili Düzenlemeler 6-27
6.8 FIDIC Kuralları 6-28
6.8.1 Genel Giriş 6-28
6.8.2 Denetim 6-28
6.8.3 Risk, Mali Sorumluluk ve Sigorta 6-30
6.8.4 Uyuşmazlıkların Çözümü 6-31
6.8.5 FIDIC Kuralları ile Türk Mevzuatının Karşılaştırılması 6-32
6.9 Özet, Değerlendirme ve Sonuç 6-33
BİBLİYOGRAFYA B-1
vii
EKLER
EK 1: Ülkemizde İmar Mevzuatının Uygulanması E-1
EK 2: Sigorta Uygulamasına İlişkin Gözlemler E-10
EK 3: Türkiye'de Planlama ile İlgili Kuruluşlar E-12
EK 4: Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerine İlişkin Tip Şemaların
Uygulandığı İller E-20
EK 5: Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılmasına ve Bu İdarelerle ilgili
Çeşitli Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Gerekçeleri (İçişleri Bakanlığı) E-22
EK 6: 3194 Sayılı İmar Kanununun 38. Maddesinin Yeniden Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Taslağı ve Gerekçesi (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) E-25
EK 7: 3194 Sayılı İmar Kanunu Tadilatı ve Ek Maddeler Önerisi
(İnşaat Mühendisleri Odası) E-28
EK 8: Yapı Denetimi ve Sigortası Kanun Taslağı (İntes) E-32
EK 9: Yetkin Mühendislik Hakkında Yasa Taslağı (İnşaat Mühendisleri Odası) E-38
EK 10: Yetkin Mühendislik Uygulama Yönetmeliği Taslağı
(İnşaat Mühendisleri Odası) E-41
EK 11: Alquist-Priolo Deprem Fayları Bölgeleme Yasası E-45
EK 12: İmarda Süreç Akış Diagramı E-56
EK 13: İmar Kanunu Özet Yapısı E-58
EK 14: İmar Kanunu Maddelerinden Yapılan Göndermeler E-59
viii
SUNUŞ VE GENEL ÖZET
Meydana gelen şiddetli yağışlar ve deprem doğal olaylardır. Ancak can kaybı ve
maddi zararın aşırı büyüklüğünün sorumlusu bizleriz. Nitekim ülkemizde yaşanan büyük iç
göçler neticesinde arazi ve doğa yaralanması, erozyon, çarpık yapılaşma, altyapı
eksiklikleri, aşırı betonlaşma, deprem bölgelerine özgü sağlıklı yapılaşmanın olmaması,
dere yataklarının ıslah edilememesi, malzeme kalitesizliği gibi nedenler doğal olayların
faciaya dönüşmesine yol açmıştır.
ix
maruz kalan şehirlerden Türkiye'de olanı, mesela Japonya'da bulunandan daha fazla kayıp
ve hasara sahne olmaktadır. Benzer bir senaryoyu aslında depreme göre tasarlanmış bina
stokuna sahip olmayan bir Alman şehri için de ileri sürmek pek te zor değildir.
Ön Rapor ağırlıklı olarak bir durum tespiti aracıdır. Bununla birlikte ve hala
olgunlaştırma payı olmasına rağmen, Türkiye'de yapılması gerekli yasal düzenlemelere
ilişkin görüşlerimiz 7. Bölümde toplanmıştır. Yasal düzenlemeler yeni kurumlaşmalar da
gerektirmektedir. Böyle bir ilave kurumsallaşmanın taşıdığı bürokrasiyi artırma
potansiyelinin çoğu kesimde yaratacağı alerjinin farkındayız. Ancak imar ve yapı denetimi
ile ilgili yakınmaların azaltılması, bu faaliyetin denetiminin bilgi, yetki ve sorumluluk
taşıyan, kudretini yasal düzenlemelerden alan kişi ve kurumlarca yapılması tek çıkar yol
olarak görünmektedir.
(i) İmar mevzuatı fiziki çevrenin oluşumu ve kullanımında tek ve en üst otorite
olmaktan çıkmıştır. Yerleşme ve yapılaşma konusundaki karar yetkileri çok
sayıda kuruluş arasında dağılmış ve eşgüdüm mekanizmaları işlerliğini
kaybetmiştir.
(ii) (Stratejik) ilke planları, sektörel planlar ve benzeri plan türlerine yasada yer
verilmemektedir.
(iv) Mevzuat kaynak yaratma açısından yetersizdir. Büyük ölçekli değer yaratan
ve dağıtan imar sisteminin kendisinin bu kaynaktan nasıl yararlanacağı, ya
da maliyetlerini nasıl karşılayacağına ilişkin bir yöntem ve işleyiş
öngörülmemiştir. Dağınık olarak geliştirilen kaynakların (emlak vergileri,
çevre temizlik vergisi, otopark bedelleri, harçlar, cezalar v.b.) ise planlama
ile doğrudan bağlantıları kurulmuş değildir.
(v) 3194 Sayılı İmar Yasası ile öngörülen "desantralizasyon" modeli denetim
gereğini tamamiyle yokmuş gibi yorumlamıştır. Yetkilerin karşılığı olan
x
sorumluluklar açıkça tanımlanmadığı gibi, sorumluluğa ilişkin yaptırımlar
da belirsizdir.
(vi) Yargısal denetim çok yavaş işlediği gibi, yargı kadroları imar konularında
gerekli donanıma sahip değildir. Bilirkişilik mekanizmasının işleyişinde
önemli sorunlar bulunmaktadır.
(iii) Kamu ihalelerinde en düşük bedel uygulamasının kaliteden ödün veren fiyat
eksiltmelerine yolaçması,
xi
(i) Belediyelerde proje denetimi yapabilecek yeterli sayıda ve nitelikte teknik
eleman bulunmaması, valiliklerin ise denetim alanlarının genelde çok geniş
ve dağınık olması ve her iki yönetim düzeyinde de araç, gereç ve ödenek
yetersizlikleri.
(iii) Olağan tipteki binalar için belediye veya valiliklerin proje denetiminde
kullanabilecekleri yöntemlerin ve standartların geliştirilmemiş olması.
(vi) Meslek Odaları vizesi uygulamalarının yasal bir dayanağı olmaması yanısıra
çoğu yerde bu denetimin de sağlıklı bir biçimde yapılmaması.
(i) Fenni mesul olacak kişilerde diploma dışında bir nitelik aranmaması, bazı
sorumlulukları olmasına karşın hiçbir yaptırım yetkisine sahip olmaması,
ücretini müteahhitten alması, fenni mesulün yaptığı kontrolun veya
işbaşında bulunmasının belediye veya valilik tarafından denetlenmemesi,
(v) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılan binalara belediye veya valiliklerin
imarla ilgili oluru alınmaksızın elektrik, telefon gibi diğer idareler
tarafından altyapı hizmetlerinin bağlanabilmesi ve bu durumun ilgili idareye
yasal bir sorumluluk getirmemesi,
(vi) Belediye veya valiliklerin ruhsatsız yapıları ihbar yöntemi dışında tesbit
edebilecek bir imkan ve mekanizmaya sahip olmamaları,
(vii) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların yıkılması için izlenmesi gereken
yasal sürecin oldukça uzun olması (asgari bir yıl),
xii
(viii) Belediye ve valiliklerin yıkım kararı kesinleşen ruhsatsız ve ruhsata aykırı
yapıların yıkımını yapma konusunda araç, gereç, eleman ve güvenlik
bakımlarından yetersiz olmaları,
(iii) Her kademede hazırlanan planların daha üst düzeydeki planlama ilkeleri ve
kararlarına uygunluğu esastır. Bu amaçla ülkeler belli denetim/gözetim
mekanizmalarından yararlanmaktadır. Bunlar arasında, planın bir üst
düzeydeki yönetim tarafından incelenmesi veya onaylanması, üst düzeydeki
yönetimin plan hazırlık çalışmalarında temsil edilmesine imkan tanınması
gibi yöntemler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde, planlar üst düzeydeki
yönetimler tarafından sadece usul (üst planlara ve mevzuata uygunluk)
yönünden değil, teknik yeterlik açısından da denetlenebilmektedir.
(v) Ülkelerin bir çoğu, planlama yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesi ile
birlikte, belediye sayısının azaltılarak daha güçlü belediyeler oluşturulması
yönünde reformlar yapmıştır. Bu tür uygulamaların yeralmadığı ülkelerde
veya bir başka nedenle kendi planlama ekibini kurma gücünden yoksun olan
belediyelere, daha üst düzeydeki yönetimler (bunlar merkezi yönetimin
bölge veya il örgütleri de olabilmektedir) tarafından teknik destek
sağlandığı ya da planların bizzat bu yönetimlerin teknisyenleri tarafından
hazırlandığı görülmektedir. Bu amaca yönelik bir başka yöntem de aynı
xiii
planlama alanında yeralan belediyelerin planlama amaçlı birlik bir
oluşturmalarının teşvik edilmesidir.
(viii) Onaylı planlar veya ruhsat talepleri ile ilgili olarak yerel yönetimlerin
işlemlerine karşı daha üst düzeydeki yönetimler ve/veya mahkemeler
nezdinde itirazda bulunulması mümkündür. Bazı ülkelerde bu tür konuların
incelenmesi için özel kurullar oluşturulmuştur (Japonya'da Valiliğe bağlı
olan Bina İnceleme Kurulu, Almanya'da Eyalet Parlamentosunun İnceleme
Komitesi gibi). Yargı denetimi prensipte usul ve hukuka uygunluk açısından
yapılmaktaysa da, uygulamada bazı durumlarda mahkemelerin politikalar
düzeyinde yerindelik denetimi de yapabildiği gözlenmektedir (Almanya).
Genelde mahkemelere itiraz hakkı "çıkarları ilgili işlemden doğrudan zarar
görenler"e tanınmakla birlikte, üçüncü şahıslar ve sivil toplum kuruluşlarına
da bu hakkı tanıyan ülkeler bulunmaktadır (Fransa). İlgili yönetimler yanlış
uygulamalarından veya zamanında işlem yapmamalarından dolayı tazminata
mahkum edilebilmektedir. Ülkeler genellikle yargı yoluna başvurulmasını
kolaylaştırıcı önlemler (avukat gereğinin kaldırılması, başvurunun ücretsiz
olması v.b.) almaktadır..
(ix) Yasalara ve plana aykırı yapılaşmalara karşı tüm ülkelerde ciddi yaptırımlar
uygulanmaktadır. Bu önlemler önemli miktarlarda para cezaları, yıkım,
verilen zararların tazmini ve hapis cezası olabilmektedir. Ülkeler mevzuata
uygun olmayan yapılara karşı yaptırım uygulanması süreçlerini hızlandıran
önlemler almaya çalışmaktadır.
xiv
zorunluluğu, afet riskleri açısından taşınmaz piyasalarının şeffaflığını
sağlamaya yönelmiştir. California uygulamasında dikkati çeken bir diğer
husus da, bu tür tehlikelerin değerlendirilerek, planlara dahil edilmesini
kolaylaştırmak amacıyla gerekli temel bilgileri ve yönlendirici belgeleri
belediyelere sağlayan kuruluşların varlığıdır.
(xiii) Fransa'da ise çevre koruma endişesi veya afet riski dolayısıyla gelişmesi
kısıtlanan alanlar için imar haklarının transferi sözkonusu olabilmektedir.
Yapı Denetimi
(i) FIDIC mevzuatı ile Türk mevzuatı büyük ölçüde uyum göstermekle birlikte
üç önemli fark gözlenmektedir. Bunlardan birincisi FIDIC kurallarına göre
kontrol görevini yürüten müşavir mühendisin tarafsız ve bağımsız
statüsüdür. İkincisi mesleki sorumlulukların sigortalanmasında ortaya
çıkmaktadır. Üçüncü fark FIDIC kurallarına göre, uzlaşmazlıkların çözümü
için inşaatın işleyişini sürekli bir biçimde izleme olanağına sahip bir
Uzlaşmazlık Kurulu ve tahkim yönteminin benimsenmesi ile ilgilidir.
xv
ispatlamaktır. Taşınmazlarla ilgili olarak tazminat talep etme hakkı tasarım
hizmetleri ve inşaat işlerinde 20 yıl ile sınırlandırılmıştır.
(v) Fransa örneği ise daha kurumsal bir yapı arzetmektedir. Burada teknik
denetim grupları, sigorta kesimi ve müteahhitlik sektörünün gözeticisi üçlü
bir sistemi meydana getirmişlerdir. Fransa'daki mülk kalitesine verilen önem
ve inşaata atfedilen ciddiyet hem denetim mekanizmasının kökleşmesine
hem de bunun içine sigortacılık unsurunun bağlanmasını kolaylaştırmıştır.
Fransa'da 170 m2'den büyük yapılar sigortalanmak zorundadır. Bitim
tarihinden itibaren 10 yıllık bir süre için sigorta yaptırılması yasayla zorunlu
hale getirilmiştir. Sigorta şirketleri ortaklaşa bir kurum aracılığı ile güçlü bir
teknik kadro meydana getirmişlerdir. Belediyeler yapı işini yalnızca genel
imar planlarına uygunluk açısından denetlemektedirler. Belçika ise, Alman
ve Fransa sistemlerini andıran yanları olan bir sistem kapsamında SECO
adlı bir kuruluş ile yapı denetimini yerine getirmektedir.
(vi) Ele alınan ülke örneklerinden ABD ve Japonya'daki afetler diğer Avrupa
ülkelerinden daha fazladır. ABD'de mal ve hizmetlerin kalitesine verilen
önem ve özel mülk finansmanının bankalar tarafından sağlanıyor olması
yapı kalitesinin mesleki sorumluluk, sigorta ve tüketici korunması
sarmalında en optimal sonuçlu şekillenmesini sağlamıştır. Burada bina
sorumlusu mimardır, yani bir yapı ihalesini o alır, ekibindeki mühendisler
yapının gerektirdiği diğer proje hizmetlerini ifa ederler. Tasarım sorumlusu
mimar ve mühendisler mesleki sorumluluk sigortasına sahiptirler. Japonya
örneği ise yapı denetimi ile imar planlamasını birleştiren ilgi çekici bir
örnektir. Japonya'da deprem gibi afetlerin sık sık meydana gelmesi gerek
planlama gerekse inşaat denetiminde nizam getirecek bir düzen yaratmış ve
bu arayış Bina Standartları Kanunu'nda belirgin ifadesini bulmuştur. Kanun
hem idari hem de teknik bir döküman olma özelliğine sahiptir. Sistemde
"Bina Yetkilisi" ve yerel yönetimce atanan bir çeşit üst kurul olan "Bina
İnceleme Kurulu" yapı kalitesinin temini için kurulan düzenin
xvi
başaktörleridir. Kanun, afet zararlarının azaltılmasını ana politika olarak
kabul etmektedir.
xvii
TABLO LİSTESİ
Tablo Sayfa
xviii
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil Sayfa
xix
İNCELENEN MEVZUAT LİSTESİ
KANUNLAR SAYFA
xx
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine Dair Kanun (No 4046/4232) 2-66
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu (No 6235) 2-52, 3-11
YÖNETMELİKLER
xxi
ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik 2-41
xxii
Afetlerin Genel Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında
Yönetmelik 2-88
TEBLİĞLER
ŞARTNAMELER
xxiii
BÖLÜM 1
GİRİŞ
1.1 AMAÇ VE GERİPLAN BİLGİLERİ
İmar planlaması ve buna bağlı diğer faaliyetler toplumun her kesimini ilgilendirir ve
içine alır. Raporumuzun ilerleyen sayfalarında çarpıcı bir şekilde görüleceği gibi oldukça
müphem bir ibareyle "imar mevzuatı" denilen mevzuat toplum hayatımızı ilgilendiren çok
sayıda hukuki belgede ifadesini bulmuştur. Alternatif yorumlarla bu mevzuat kümesine
yeni ekler de yapılabilir. Çalışmanın iş tanımında yeralan "3194 Sayılı İmar Kanunu ve bu
Kanuna istinaden çıkarılmış:
(c) 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği
ile tanımlanmış bulunan kapsam bu tür bir yorumla çok sayıda başka kanun, yönetmelik,
genelge, v.b. resmi belgeyi içine alacak şekilde genişlemiştir.
1-1
dolayı hizmet sunanların sorumluluğu ve tüketicinin zararlarının tazmininin sağlanması
amaçlanmaktadır. (s.83)
Hizmetin kötü ifası sonucu ortaya çıkan zararlara karşı tüketicinin korunması
amacıyla hizmet sunanlar bakımından "kusur" karinesine dayanan sorumluluğun kabul
edilerek düzenleme yapılması (Tüketicinin Korunması Yasasında yapılacak düzenlemeler)
(s.206)
Eldeki rapor işte bu ihtiyaçlara karşılık vermek üzere üstlenilmiş olan bir çalışmanın
ürünüdür. Yukarıdaki hedeflere ulaşılması ile çok önemli bir yan amaç da neredeyse
kendiliğinden gerçekleşecektir. Bu, yapı stoğunun afetlere karşı dayanıklılığının
artırılmasıdır, çünkü yapı kalitesinde toplu bir iyileşme sözkonusu olacaktır.
1.1.1 Ülkemizdeki Afetlere İlişkin Mevzuat ve Planlama Tarihine Kısa Bir Bakış
Daha sonraki bölümlerde farklı açılardan ele alınacağı için, bazı tekrarlara
yolaçacağını kabul etmekle beraber imar planlaması, kentleşme ve afet üçlü sarmalını tarihi
perspektifi içinde tarif etmenin yararlı olacağı inancındayız.
1-2
yıllarında çıkarılan Belediye Kanunu (1930), Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (1930),
Belediyeler Yapı ve Yollar Kanunu (1933) ile kentlerin planlı bir biçimde gelişmesi
öngörülmüş ve belediyeler için geniş bir görev ve yetki alanı tanımlamıştır. Bu yasal
çerçeveyi tamamlayan iki düzenleme daha kısa bir süre sonra gündeme gelmiş, 1933’de
kentlerin düzenlenmesi işleri için kredi sağlamak üzere Belediyeler Bankası ve bu işlerde
(harita, imar planı ve altyapı) müşavirlik ve kontrollük hizmetleri sağlamak üzere
Belediyeler İmar Fen Heyeti kurulmuştur. Bu iki kuruluş 1945 yılına kadar işbirliği içinde
çalışmış, bu tarihte birleştirilerek İller Bankasına dönüştürülmüştür. 1930’lu yıllardaki
önemli bir diğer yasal düzenleme de Mimarlık ve Mühendislik Kanunu'nun (1938)
çıkarılmasıdır.
Böylece Ankara dışında ülkede kentleşme hızının çok düşük olduğu bir dönemde,
sağlıklı bir yerleşme düzeninin gerçekleştirilmesine yönelik oldukça kapsamlı bir yasal
çerçeve geliştirilmiştir. Ancak bütün bunlar 1945’ten sonra başlayan ve 1950’lerin
ortalarından sonra giderek hızlanan kırdan kente göç olgusunun karşısında çaresiz
kalınmasını engelleyememiştir.
1933’te yürürlüğe giren 2290 sayılı Belediye Yapı ve Yolları Kanunu ile Ebniye
Kanunu dört-beş maddesi dışında esaslı bir şekilde değiştirilmiş ve şehirlerin imar
planlarının yapılması, yeni yapılacak yapılar, yollar, fenni mesuliyet, yapı denetimi, ruhsat
prosedürleri gibi konularda çağın şehircilik anlayışına uygun esaslar getirilmiştir. Daha
sonraki dönemlerde çıkartılan imar kanunlarının temelini teşkil eden bu kanunla yerleşme
ve yapılaşmanın sağlık, fen ve sanat kurallarına uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.
Hernekadar yasada doğal afet zararlarının azaltılmasına ilişkin doğrudan esaslar yoksa da,
uyulması halinde getirdiği kurallar bu amacı sağlama kapasitesine sahipti. Bu kanunun altı
yıllık uygulanması sonrasında doğal afetlerle ilgili Kızılay, İçişleri Bakanlığı, v.b. teknik
olmayan kuruluşlar eliyle yürütülen yardım çalışmalarını bir esasa bağlamak amacıyla 1939
yılında 3611 sayılı kanunla Bayındırlık Bakanlığı'nın kuruluş kanunu değiştirilmiş ve
yukarıda sayılan işlerle ilgili görevler Yapı ve İmar İşleri Reisliği’ne verilmiştir.
1939-44 yılları arasında meydana gelen depremlerin yolaçtığı büyük tahribat afet
zararlarının mutlaka önceden planlama ile azaltılması gerektiğini öğretmiş ve 18 Temmuz
1944 tarihinde Yer Sarsıntılarından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında Kanun
kabul edilmiştir. Bu kanunla ilgili olarak 1945 yılında Türkiye’nin ilk deprem bölgeleri
haritası ile bu günkü adıyla Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik
hazırlanarak yürürlüğe sokulmuştur.
1-3
Aynı gelişmeye paralel olarak ülkede önemi gittikçe artan imar, konut ve afet
politikalarının Bayındırlık Bakanlığı gibi başka görevlerle de yükümlendirilmiş olan bir
bakanlık içinde izlenemiyeceği anlaşılmış ve İmar ve İskan Bakanlığı’nın kurulması
çalışmalarına başlanmıştır. Aynı dönemde meydana gelen afetlerden etkilenen insanlara
ayrı ayrı çıkartılan kanunlarla yardım ve iskan destekleri sağlanmaya devam edilmiştir.
Her doğal afetten sonra çıkartılagelen yara sarmaya yönelik kanunların yerini almak
üzere afet öncesi, afet sırası ve afet sonrası çalışmalara bütünlük kazandıran bu kanunun
önemli özelliği genel bütçe dışında bir “Afet Fonu”nu ihdas etmesiydi. Ayrı bir özelliği de
bütün doğal afet türlerini kapsaması ve "muhtemel afet" kavramını getirerek gelecekte afete
maruz kalabilecek yerleşimleri de kapsamı içine almış olmasıdır. Kanun 1960-67 arasında
çok yoğun olarak yaşanan depremler, su baskınları ve heyelanlarda edinilen tecrübeler ve
yeni ihtiyaçların ışığı altında 1968’de 1051 sayılı kanunla esaslı şekilde değiştirilmiştir.
Afetler Kanununun uygulanması, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na (1984’te yeniden
birleştirilen Bayındırlık ile İmar ve İskan Bakanlıklarının yeni adı bu olmuştur) bağlı Afet
İşleri Genel Müdürlüğü’nün esas görevidir.
Diğer yandan 1960'larda kentleşme hızı çok yüksek değerlere ulaşmış ve kentsel
alanlara olan göç ağırlıkla büyük kentlere yönelmiştir. Ancak belediyeler gerek örgütlenme,
gerekse gelirleri açısından bu sorunlarla başa çıkabilecek durumda değildir. Büyük
kentlerin çevresi giderek her tür sağlık ve afete karşı dayanıklılık koşullarından uzak
gecekondu bölgeleri ile örülmeye başlanmıştır. Büyük kentlerin daha hızlı ve sağlıklı
biçimde planlanmasını sağlamak üzere, 1965 yılında Bakanlar Kurulu İmar ve İskan
Bakanlığına bağlı olarak Ankara, İstanbul ve İzmir’de Nazım Plan Bürolarının kurulmasını
kararlaştırmıştır. Daha sonraları Samsun, Bursa ve Erzurum’da da kurulan bu bürolar, 1984
yılında 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunun'un yürürlüğe girmesine kadar
Bakanlığa bağlı olarak, ancak belediyelerle çok yakın bir işbirliği içinde, gereğinde
belediyelerin imar denetimi işlerinde de teknik danışmanlık sağlayarak, metropoliten bölge
ve alan ölçeğinde plan çalışmalarını yürütmüşlerdir.
1972 yılında 6785 sayılı İmar Kanununda 1605 sayılı Kanunla bazı değişiklikler
yapılmıştır. Buna göre, kırsal alanlardaki gelişmelerin denetlenmesi için bu alanlar da
kanun kapsamına alınmış, belediye ve mücavir alan sınırları dışında, Bakanlar Kurulu
Kararı ile belirlenecek önemli sınai ve turistik bölgelerde Bakanlıkça hazırlanacak
yönetmelik esaslarına göre uygulama yapılması öngörülmüş ve valiliklere yapı denetimi ile
ilgili yetkiler verilmiştir. Ayrıca, kıyılarla ilgili yapı yasağı da dahil olmak üzere bazı yeni
düzenlemeler getirilmiştir. Denetimin mekansal olarak yaygınlaştırılmasına ve
merkezileştirilmesine yönelik bu yasal düzenlemenin yanısıra, İmar ve İskan Bakanlığı ile
Türkiye Elektrik Kurumu arasında yapılan bir protokol ile, TEK’in elektrik bağlamasından
1-4
önce, ilgili yapı ve tesislerin planlama ve yerleşim açısından sakıncalı olmadığına ilişkin
Bakanlık görüşünün alınması sağlanmıştır. Bu yaptırım birkaç yıl oldukça başarılı bir
biçimde işlemiş ancak, daha sonra TEK anılan protokolü tek taraflı olarak fesh etmiştir. Bu
yıllarda belediyelerle işbirliği içinde İstanbul'daki çevre belediyelerin planlarını hazırlamak
üzere İller Bankası bir bölge müdürlüğü kurmuştur. Bu müdürlük halen faaliyetini
sürdürmekte olup, İstanbul bölgesi içindeki 200'ün üzerindeki belediyeye planlama
çalışmaları için teknik yardım sağlamaktadır. Banka'nın Harita Dairesi ise 1970'lerde gezici
emanet komisyonları oluşturarak, imkanları çerçevesinde ülke düzeyinde belediyelere imar
uygulama çalışmalarında destek sağlamaya başlamıştır.
7269 sayılı kanunun gelirlerini iyileştirmek amacıyla 1972’de 1571 sayılı kanunla
bir Deprem Fonu kurulmuş, ayrıca 1981’de 2479, 1985’te ise 3177 sayılı kanunla bazı
maddeleri değiştirilmiştir. Ayrıca doğal afetlere ilişkin bazı düzenlemeler içeren 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanunu 1983’te hayata geçirilmiştir. 1992’deki Erzincan depreminin
önemli fiziki zarara yolaçması, buna ek olarak göç, işsizlik ve üretim kaybı v.b. sosyal ve
ekonomik kayıpları beraberinde getirmesi, ancak 7269-1051 sayılı kanunun bu tür zararları
azaltmaya imkan vermemesi yüzünden 1992’de 3838 sayılı Erzincan, Gümüşhane ve
Tunceli İllerinde Vukubulan Deprem Afeti ile Şırnak ve Çukurca’da Meydana Gelen Hasar
ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesi Hakkında Kanun çıkartılmıştır. Yalnızca
Erzincan depreminden etkilenen bölgeleri kapsayan bu kanundan sonra afetlerden etkilenen
diğer yörelere de benzer hizmetlerin götürülmesini temin etmek amacıyla 1995’te 4123
sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin
Yürütülmesine Dair Kanun çıkartılmıştır. 3838 sayılı kanunun bütün maddelerini
kapsamayan bu kanun Dinar depreminden sonra 16.11.1995 tarihindeki 4133 sayılı kanunla
hemen değiştirilmiş ve yeni bazı maddeler eklenmiştir. Ayrıca 5.6.1997 tarihinde 4264
sayılı Bazı Yörelerde Meydana Gelen Tabii Afetlerden Zarar Görenlerin Gelir Vergilerinin
Terkini ile Kurumlar Vergisi Kanununun 7nci Maddesine Bir Bent Eklenmesi ile 28.8.1992
Tarih ve 3838 Sayılı Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
çıkartılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu, 1985 yılında bu ortamda yürürlüğe girmiştir. Yasa,
1980’lerin yerelleşme beklentilerine denk düşmekle birlikte yerel yönetimlerin
yapılanmasında ve denetim sistemlerinde büyüyen sorunlarla başa çıkılmasını sağlayacak
hiç bir iyileştirme öngörmemiştir. 1990’larda kentlerdeki kontrolsüz gelişme inanılması güç
1-5
boyutlara ulaşmıştır. Bu konudaki bir uç örneği (İstanbul) Sultanbeyli oluşturmaktadır.
1984 yılında hazırlanan 1/ 25000 ölçekli Ömerli İçme Suyu Havzası Çevre Düzeni
Planı'nda "gelişmesi sınırlanacak köyler" arasında gösterilen Sultanbeyli’nin 1985-1990
yılları arasında nüfusu % 2100 artmış olup, belediye binası ve diğer kamu binaları da dahil
olmak üzere yapılaşmanın tamamı ruhsatsızdır (Buldaç, 1995, s.176). Bu açıdan 3194 sayılı
yasanın bilinçli bir şekilde denetim enstrümanlarını gevşetmek ve ülke ekonomisine inşaat
sektörünü canlandırarak bir itici güç sağlamak amacını güttüğü ileri sürülmüştür.
Öte yandan, 1984 yılında Toplu Konut Kanunu'nun devreye girmesi ile konut
üretiminde sayısal açıdan önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1980-1990 döneminde ülkede
toplam konut gereksiniminin % 94’ü oranında inşaat ruhsatı alınmıştır. Bu ruhsatların bir
bölümü yazlık konutlardan kaynaklanmakla birlikte, gelir düzeyi yüksek bazı kentlerde
konut fazlası bulunduğunu göstermektedir (DPT, 1996, s.24). Ancak, önemli bir konu, uzun
dönem istatistiklerine bakıldığında ruhsat alınarak yapımına başlanan konut sayısının iskan
ruhsatı alınan konut sayısının iki katına yakın olmasının gözlenmesidir. Bu durum, çok
sayıda konutun iskan ruhsatı alınmadan kullanılmaya başlandığını ortaya koymaktadır
(Habitat II, Türkiye Ulusal Raporu, 1996, s.55).
Türkiye kentlerinin son elli yıldaki gelişimi, genelde kamu denetiminin giderek
zayıfladığı bir ortamda yer almıştır. Hızlı kentleşmenin yol açtığı konut açığının
kapatılması, bir yandan gecekondulaşmaya göz yumulması, diğer yandan ise yasal konut
üretiminde nitelik yerine niceliğe ağırlık tanıyan yaklaşımlarla sağlanmıştır. Bugün, kaçak
yapılaşmanın dışında ruhsatlı yapıların önemli bir bölümünün de sağlık, dayanıklılık,
yangın güvenliği açısından yeterli olmadığı bilinmektedir. Gerek yerleşme, gerekse yapı
ölçeğindeki düşük kalite düzeyleri afetler karşısındaki zarar görebilirliklerin artmasına yol
açan en önemli etkenlerden birini oluşturmaktadır.
1-6
uygulayageldiği yerleşmiş kuralları vardır. Belli bir standarda ulaşılması belirli ölçülerde
mümkündür. Oysa, hemşerilerin bireysel girişimleriyle ve tekil olarak inşa edilen binaların
yapımında kalite ve standart, yaptıran kişinin sorumluluğuna terkedilmiştir. Yaptıran tarafın
bilgisizliği, aceleciliği ile bir bedel karşılığı bu işi yapan tarafların başka türden bilgisizliği,
umursamazlığı ve maalesef bazı durumlardaki niyet ve etik bozukluğu yanyana gelince,
sağlamlık ve insanca yaşamanın minimum sağlanması beklentileri tatmin edilememektedir.
Proje bu sorunlara yasal düzenleme boyutunda çözüm getirmeyi amaçlamaktadır.
Afet tehlikesi ibaresi yerine afet riski demeyi tercih etmemizin bilinçli bir gerekçesi
vardır. Bir afetin meydana gelmesinin tanımını veren risk esas itibarıyla şu faktörlerden
meydana gelir: (a) Afet tehlikesinin meydana gelme ihtimali (bunun içinde nerede, hangi
şiddette ve hangi sıklıkla olduğu ve yan hangi etkilerinin görüleceği gizlidir), (b) Afete
maruz kalan insan yapısı unsurlarının dağılımı (bu başlık, fiziki ve teknik altyapıyı, nüfusu,
ekonomiyi ve sosyal-politik sistemi belirler), (c) Bir önceki kümede bulunan unsurlarının
afetten ne derece etkilendiklerini belirleyen zarar görebilirlik düzeyi. Bir de bunlarla
yakından ilişkili olup ta yan konular diye görülebilecek ulaşım, kültür, planlama, kaynak
kullanımı ve afet sonrası iyileşme kapasitesi bulunur. Risk, işte bu üç başlığın
bütünleşmesi ile belirlenir. Tehlike, riskin sadece bir yanıdır ve bunun kontrol edilmesi
genellikle mümkün değildir.
Arazi kullanımı planlaması, imar ve afetler açısından bakıldığında henüz genç bir
mesleki uzmanlıktır. Köklerini diğer tasarıma dayalı disiplinlerde arayabiliriz. Tarihi
gelişim içinde plancılık, mimarlık, mühendislik ve peyzaj tasarımı ile yakın ilişkiler içinde
olmasına rağmen, imar planlamasının jeolojik verilerin gözönüne alınmadan yapılmasının
öğrettiği acı dersler, yerbilimcilerin bu uğraşın ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini
öğretmiştir. Fiziki planlama ile ekonomik planlamanın bütünleştirilmesi ise ülkemizde
henüz gerçekleştirilememiştir.
Bir kamu kuruluşu tarafından istihdam edilen imar plancısı, planı yapılan bir alanın
fiziki imar dokusunu yönlendirip kontrol edecek planları, yönetmeliklerini ve usülleri
geliştirmekle yükümlüdür. Afet tehlikesine karşı imar planlamasını azaltıcı araç olarak
kullanabilmesi için temel bilimler ve mühendislikten bilgiler edinmesi, kamu politikaları
geliştirmesi, seçilmiş karar vericilerle verimli işbirliği içinde bulunması, hizmet ettiği
kamunun görüşlerine kulak vermesi, alternatif imar plan tekliflerini inceleyip optimal
kararlara yardımcı olması şarttır. Bu fonksiyonlar onun başka disiplinlerden edineceği
1-7
bilgileri asimile etmesini gerektirir. Plancı, aşağıda sayılan meslek gruplarının
çalışmalarını koordine eder, imar plan ve politikalarının meydana getirilmesine yardımcı
olur, çerçeve yönetmelikleri formüle eder, inceleme prosedürleri geliştirir ve imar planlarını
hazırlayıp değerlendirir.
Jeolog veya mühendislik jeoloğu basit durumlarda imar plancısına doğrudan yardım
eder. Daha karmaşık durumlarda ise disiplinlerarası bir ekibin üyesidir. Bu meslekler
temelde aynı eğitime dayalı olmasına rağmen, yerbilimi bilgilerinin mühendislik
problemlerine uygulanması, arazi kullanma kararlarının fiziki ve inşa edilmiş çevreyi afet
etkilerinden koruması için gözetilmesi gereken jeolojik faktörlerin rasyonel bir çerçeve
içinde değerlendirilmesi bu mesleğin sayesinde olur. Özellikle deprem tehlikesinin mevcut
olduğu durumlarda jeoloji ön plana çıkar.
1.2 METODOLOJİ
1-8
(a) Afetler (özellikle deprem) açısından önem taşıyan yerleşmeler
(b) Mevzuatta yer almamakla birlikte uygulamada kullanılmakta olan bazı araçların
etkinliği hakkında bilgi edinilmesi,
Ek Konu
1-9
Ek 8 Yapı Denetimi ve Sigortası Kanunu Taslağı (İNTES)
Konu
Dış ülke incelemeleri ise Almanya, Fransa, Japonya, A.B.D, Belçika ve İngiltere
için yapılmıştır. Ayrıca Avrupa Birliği ve FIDIC inceleme kapsamına dahil edilmiştir.
1.3 KAPSAM
Rapor, iki esas ayağa dayanmaktadır. Bunlardan ilki imar planlaması ve onun
uygulanmasını konu edinmektedir. Bölümün başında yeralan tarihi perspektif, Bölüm 2'de
çok daha etraflı bir biçimde ele alınan bir inceleme kapsamında halen ülkemizde yürürlükte
bulunan sistemin değerlendirilmesi ile tamamlanmaktadır. Mantıksal sıra içinde imar
planlaması ve uygulaması ile ilgili mevzuat, kurumsal yapı ve bunun hangi açılardan
yenilenmesi gerektiği ortaya konulmaktadır. Çalışmamızın bu bölümü ağırlıklı olarak
planlamayı konu edinmekte ancak 3194 sayılı kanunun afetler açısından kritik bir
değerlendirmesi de hemen ardından gerçekleştirilmektedir. İmarla ilgili diğer mevzuatın
incelenmesi çalışmanın bu bölümünün üçüncü adımını teşkil etmektedir.
1-10
alınmıştır. Bu bölümde ayrıca kaçak yapılaşma ve afetler ilişkisini inceleyen bir alt kısıma
yer verilmiştir.
Çalışmalarımızın bu aşaması henüz Türkiye için geçerli olacak bir imar planlaması
ve yapı denetimi sistemi için etraflı bir model sunacak kadar olgunlaşmış değildir. Zaten bu
sorumluluk sonraki aşamalarda konu edinilecektir. Ancak ileriyi hedefleyen bazı ipuçları 7.
bölümde sunulmaktadır. Metinde üstü kapalı ya da açık atıfta bulunarak incelenmiş olan ya
da konumuzla ilgili olup ta akışı bozmamak için geriye atılması uygun görülen kısımlar
Ek'lerde verilmiştir. Ayrıca, her bölüm sonunda yapılan tesbit ve değerlendirmeleri içeren
bir özet yer almaktadır.
1-11
BÖLÜM 2
2-2
2.1 GİRİŞ
Sistemin, hem odağını oluşturan imar mevzuatı (ve belki bunun bir özel hali
sayılabilecek afetler mevzuatı), hem de daha geniş bağlamları (imar yetkileri, yönetimler ve
taşınmazlarla ilgili mevzuat) içinde, burada ayrı ayrı tanıtımı ve özetlenmesi yapılmaktadır.
Bu girişimde, sorunlara ve gereksinmelere ilişkin ön bilgi, eğilim ve yargılardan bağımsız
kalındığı söylenemez. Amaç, konuların bir sistematik içinde tartışmaya açılmasıdır. Bu
disiplini getiren, afet etkilerinin azaltılması hedefi doğrultusunda mevzuattaki
yetersizliklerin belirlenmesi, olanakların ortaya çıkarılması; çalışmanın ikinci aşamasında
da bunlardan ‘ivedilikli ve kısa dönemde yapılabilecekler’in, ‘orta vadede gündeme
getirilebilecekler’in ve ‘uzun dönemde erişilmesi gereken hedefler’in ayrı ayrı
tanımlanabilmesi için gerekli ön hazırlıkların tamamlanması çabasıdır.
2-1
Bu bölümde, bazı ana başlıklar altında gruplanarak incelenen mevzuat lisetsi
aşağıda verilmektedir.
209 Sayılı K.H.K. ile Değişik 180 Sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında K.H.K.
209 Sayılı K.H.K. ile Değişik 180 Sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında K.H.K.
542 Sayılı K.H.K. ile Değişik 1164 Sayılı Arsa Ofisi Kanunu
3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği
İmar Kanununun 18. Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile
İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik
2-2
(c ) İmar Kanunu Dışında İmar Yetkileri İçeren Mevzuat
2-3
Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik
Merkezi İdare ile Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Çeşitli Kanunlarda
Mahalli İdarelerle İlgili Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
Yakın bir dönemde bütünüyle yenilenmiş olmasına karşın, 3194 sayılı İmar Kanunu
da öncekilerle aynı yazgı ile karşılaşmış; bir yandan yetki örtüşmelerine yol açan başka
yasalar, diğer yandan yüksek mahkeme kararlarıyla getirilen iptal ve değişikliklerle imar
mevzuatı dağınık bir yapıya dönüşmüştür.
2-4
Bu yapı, yönetimler, meslek çevreleri ve kamuoyunca, işleyiş ve sonuçlarıyla çok
yönden yakınma konusu edilmektedir. Bunda, değişen genel koşulların ve dış etkenlerin
yanısıra, yasa ve yönetmeliklerin kendi yetersizlik ve iç eksikliklerinin de payı vardır.
Bunları özetle gözden geçirmezden önce söylenmesi gereken, bu araştırmanın, söz konusu
mevzuatın yalnızca bir yönden ayrıntılı bir incelemesini yaparak yetersizliklerinin
giderilmesi için seçenekler geliştirmekte olduğudur. Bu araştırma, imar mevzuatımızın,
Türkiye’nin doğal verileri ve fiziki özellikleri nedeniyle yerleşme ve yapılaşma alanında
karşı karşıya olduğu bir temel gerçekliği, günlük yaşamda unutulsa da, doğal afetlere açık
zemin ve çevre koşullarına sahip olduğunu ön plana alarak irdelemeyi amaçlamaktadır. Bu
amaç doğrultusunda, imar yasası ve ilgili yönetmelikler burada sırayla gözden geçirilmekte,
mevzuatın öngördüğü işleyişin incelenmesi ve bu kapsamda gözlenenlerin
değerlendirilmesinden sonra uygulamadaki farklılaşmalar ve ortaya çıkan sorunlar
nedenleriyle derlenmektedir.
1982 tarihli T.C. Anayasası'na göre, Türkiye'de yönetim bir bütün oluşturur ve
merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkesine dayanır. Merkezi yönetim taşra
kuruluşları olarak illere, iller de aşamalı alt bölümlere ayrılır. İl yönetimi yetki genişliği
ilkesine dayanır. Merkezi yönetim gerekirse, yerel yönetimlerin yerine geçerek, onlar adına
kararlar alabilir. Bağımsız yerel yönetimler ise, yerinden yönetim esasına uygun olarak
çalışırlar; merkezi yönetimden bağımsız olarak kararlar alır ve uygularlar. Merkezi
yönetim, yerel yönetimler üzerinde ancak vesayete dayalı yönetimsel denetim yetkisini
kullanabilir. Bu denetimde merkezi yönetim yerel yönetimlerin kararlarını onaylar, bozar
ve uygulamalarını erteleyebilir. Ancak hiçbir zaman onların yerine geçerek karar alamaz.
2-5
2.1.2.1 Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı da (1996-2000) ülke bütününde her bölgenin
farklı olanaklara, özelliklere ve sorunlara sahip olması nedeniyle, sektörel tercihlerle
mekansal analizin birlikte ele alındığı yeni bir planlama yaklaşımının gerekli olduğunu
belirtmektedir. Bu kapsamda plan, ülke genelinde dengeli bir yerleşme düzenine kavuşmak
için yerleşme merkezleri planlaması yapılacağını, ülkenin görece geri kalmış yöreleri için
bölgesel gelişme projeleri hazırlanacağını ve bölgesel bazda çalışmalar için gerekli olan
istatistiksel verilerin sağlanacağını belirtmektedir.
1996 ve 1997 yılı programı döneminde DPT (Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum
Genel Müdürlüğü) veri sağlama ve envanter oluşturma çalışmalarına ağırlık tanımış olup,
daha önceki dönemlerde de belli aralıklarla yapılmış bulunan ‘İl ve İlçelerin Sosyo-
Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması’ yenilenmiş, il ve ilçelerin sosyal, kültürel
ve ekonomik kaynaklarının değerlendirildiği, sektörel sorunlar ile bu sorunların kısa, orta
ve uzun dönemli çözüm önerilerinin ve olası gelişme eğilimlerinin belirlendiği ‘İl
Raporları’nın hazırlanması ve yayınlanmasına hız verilmiştir. Diğer yandan anılan Genel
Müdürlük bazı öncelikli alanlar için bölgesel gelişme projeleri hazırlatmanın yanısıra,
‘belediye birlikleri’, belediyeler ve üniversiteler işbirliğinde hazırlanmakta olan bölge ve
alt bölge ölçeğindeki çalışmalara da destek sağlamaktadır (Ek 1).
Bakanlık, inşaat, konut, planlama ve afetler konuları ile ilgili olarak çok yönlü
işlevlere sahiptir. İlgili mevzuatla kendisine verilen görevleri, merkezde ana hizmet
2-6
birimleri olan Yapı İşleri, Afet İşleri ve Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlükleri ile
başta Yüksek Fen Kurulu olmak üzere danışma ve denetleme birimleri ve sürekli bir Kurul
niteliğindeki Bayındırlık Kurulu; illerde ise Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri eliyle
yürütmektedir.
Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri ise afet öncesinde, afet sırasında ve afet
sonrasında olmak üzere üç başlık altında toplanabilir. Bu kapsamda Genel Müdürlük, afete
uğrayabilecek bölgelerde can ve mal kayıplarının azaltılması için gerekli tedbir ve esasların
ilgili Bakanlık ve kamu kuruluşları ile belirlenerek, uygulanması, özellikle deprem
zararlarının azaltılması konusunda gerekli araştırmaların yürütülmesi, afete uğrayan
bölgelerde geçici yerleşme ve barınmayı sağlayıcı tedbirler alınması, uygulanması ve bu
konuda ilgili bakanlıklar ve kamu kuruluşlarıyla koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması,
afet olduğunda acil yardım uygulaması ve koordinasyonun sağlanması ile yükümlüdür.
2-7
yılında ise, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü’nün bu amaçla oluşturulmuş
bir birimi bulunmamasına karşın, 209 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 180
sayılı Kararname’de görevleri arasında sayılan yapı malzemeleri konusunun Yapı İşleri
Genel Müdürlüğü’nde kurulacak bir birime devredilmesi için bir girişim olmuşsa da, daha
sonra bundan vazgeçilmiştir. Ancak, TAU’nun görevlerinin devredilmesi şeklinde
olmamakla birlikte, 1998 yılı başında Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nde kamu inşaatlarında
kullanılacak yapı malzemeleri ile ilgili araştırmalar yapmak üzere bir Çalışma Grubu
oluşturulmuş bulunmaktadır.
Sektörel planlamaya mekansal boyut sağlayabilecek bir diğer araç olarak görülen
bölge planlama, 1960'lardan 1980'lerin ortalarına kadar Devlet Planlama Teşkilatı ve İmar
ve İskan Bakanlığı’nın görevleri arasında kabul edilmekteydi. Bu tarihe kadar bu iki
kuruluş, bölgesel düzeyde ayrı ayrı çeşitli araştırmalar yürütmenin yanısıra, ortak olarak da
bazı planlama çalışmaları yapmışlardır. Ancak bu dönem içinde gerekli araçların
sağlanamaması nedeniyle bölge planlamaya bir işlerlik kazandırılması mümkün
olamamıştır. 3194 sayılı İmar Kanunu, bölge planlarının gerek görüldüğünde Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından yapılacağını ya da yaptırılacağını belirtmektedir.
2-8
alanlarda hazırlanan ve bölge planlamasına, uygulamaya yönelik ayrıntılar getiren, kent
planlamasına ise çevreden yaklaşım sağlayan bir planlama kademesi olarak tanımlanır.
Çevre düzeni planlarının hazırlanma ve onaylanmasından sorumlu merciin yasada açıkça
yer almaması başlangıçta bazı karışıklıklara yol açmıştır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
önceleri yasanın genel yaklaşımı kapsamında, bu planların belediye sınırları içinde
belediyelerce, dışında ise ilgili kuruluşların görüşlerinin alınması suretiyle valiliklerce
onaylanacağını kabul etmiş (16.12.1985 gün ve 12730 sayılı Bakanlık Genelgesi), ancak
daha sonra bir bütünlük sağlanması gerekçesi ile bu planların ve değişikliklerinin yasanın
9. maddesi kapsamında Bakanlık yetkisinde yapılacağını belirtmiştir (22.2.1990 gün ve
3205 sayılı Bakanlık Genelgesi). Çevre düzeni planlarında gerekli değişiklik yapılmadan,
bu plan kararlarını değiştirici nitelikte plan onamaları yapılamayacaktır. Bakanlık ayrıca,
çevre düzeni plan değişiklik tekliflerinin ancak aşağıdaki kriterleri sağlaması durumunda
incelemeye alınabileceğini öngörmektedir (22.4.1993 gün ve 7731 sayılı Bakanlık
Genelgesi):
(iii) Çevre düzeni planlarının tümü veya büyük bölümünü içeren zorunlu ve gerekli
revizyonlar,
Bölge planlamanın ülke ölçeğinde kapsamlı bir biçimde ele alınmaması, bölge
planları kararlarına uygun olarak hazırlanması gereken çevre düzeni planlarının üst ölçek
kararları ile beslenememesi ya da üst ölçekte alınması gereken ilke kararlarının bu düzeyde
üretilmesine çalışılması sonucunu doğurmaktadır. İmar mevzuatında çevre düzeni
planlarının zorunlu ön çalışmaları ve planlama yöntemleri konusunda bir açıklık da
bulunmamaktadır. İmar Kanunu'na göre, ‘3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi
Hakkındaki Kanun’ kapsamında kalan yerler dışında, belediye sınırları içinde kalan
2-9
yerlerin nazım imar ve uygulama imar planları, varsa bölge planı ve çevre düzeni plan
kararlarına uygun olarak ilgili belediyelerce yapılır ve yaptırılır ve belediye meclisince
onaylanarak yürürlüğe girer. Planların yapılması için gerekli olan halihazır haritalar da
belediye ve valiliklerce yapılıp yaptırılarak, onaylanır. Bu haritaların onanlı bir kopyası
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na, diğer kopyası da ilgili Tapu Dairesi'ne gönderilir.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde valilik veya ilgilisince yapılan veya
yaptırılan planlar İl İdare Kurulları'nca incelenerek valilikçe onaylanır.
İlgili idare, imar planlarını kendi bünyesinde özel bir planlama grubu oluşturarak
yapabileceği gibi, ihale etmek veya İller Bankası'na yetki vermek yoluyla yaptırabilir.
Planların, ilgili idarece doğrudan yapılması halinde planlama grubu içinde en az bir
elemanın ‘İmar Planlarının Yapımını Yükümlenecek Müellif ve Müellif Kuruluşlarının
Yeterlilik Yönetmeliği’nde belirlenen niteliklere sahip olması zorunludur. Planların
hazırlanmasında ‘İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik’
hükümlerine uyulmalıdır. Planların ihale edilmesi durumunda, ilgili yönetmeliklerin
yanısıra, İller Bankası'nca hazırlanmış olan ve plan türlerine göre yapılması gerekli
araştırma ve değerlendirme çalışmalarına ve plan çalışmalarının çizim ve sunumuna ilişkin
esasları belirleyen ‘İmar Planlarının Hazırlanmasına İlişkin Teknik Şartlaşma’ ve tip
sözleşme hükümlerine uyulması gerekmektedir. Onanan planların birer kopyasının
Bakanlığa ve İller Bankası'na gönderilmesi yasa gereğidir. Ancak İmar Kanunu, söz konusu
hükme yer vermekle birlikte, Bakanlığa veya İller Bankası'na bu planlar üzerinde herhangi
bir inceleme ve denetim yapma sorumluluk ve yetkisi tanımadığı gibi, planların
gönderilmemesi durumunda bir yaptırım da öngörmemiştir. Bakanlık başlangıçta
onaylanan tüm planları gerek üst düzeydeki planlara, gerekse ilgili mevzuat hükümlerine
uygunluk açısından incelemeyi öngörmüşse de (1.11.1985 gün ve 11820 sayılı; 1.4.1986
gün ve 99 sayılı Genelgeler), daha sonra tüm planların incelenmesinden vazgeçerek,
yalnızca onaylı 1/25 000 çevre düzeni planları kapsamında kalan alanlarda yapılan nazım
ve uygulama imar planları değişiklerinin incelemeye konu edileceğini bildirmiştir
(5.12.1988 gün ve 20182 sayılı Genelge). Ancak gerek haritaların, gerekse planların her
zaman gönderilmediği, gönderilen planların üzerinde yapılan incelemelerde de mevzuata
aykırılıkların çok sayıda bulunduğu anlaşılmaktadır (17.7.1986 gün ve 201 sayılı;
25.3.1996 gün ve 3402 sayılı Genelgeler).
2-10
olduğunda, bu dengesizlik daha da açık bir durum kazanmaktadır. Tablo 1, il grupları
itibariyle il başına düşen bazı teknik personelin ortalama sayısını göstermektedir.
Ünvan İl Grupları
A B C D
Mimar 42 5 7 2
İnşaat Mühendisi 68 18 17 7
Harita Mühendisi 5 1 2 1
Jeoloji/Jeofizik Mühendisi 6 1 1.3 0.9
Şehir Plancısı 2 0.2 0.5 0.1
(iii) Rapor, tip şemalarda ‘İmar ve Afet İşleri Şube Müdürlüğü’ olarak yer alan
birimlerin ‘Afet İşleri’ ve ‘İmar İşleri’ olmak üzere iki ayrı şube müdürlüğü olarak
kurulmasını tavsiye etmektedir. Ayrıca, C tipi şemalarda bulunan Yapım (Kontrollük
Hizmetleri) Şube Müdürlükleri’nden birisinin, A ve B tipi şemalarda olduğu gibi Yapım
İnceleme (İhale, Hakediş ve Kesin Hesap İnceleme) Şube Müdürlüğü’ne; D tipi
şemalardaki Proje Şube Müdürlüğü’nün ise halen yürütmekte olduğu proje hizmetlerinin
yanısıra yapım inceleme konularına ilişkin görevleri de üstlenmek üzere ‘Yapım İnceleme
ve Proje Şube Müdürlüğü’ne dönüştürülmesini önermektedir.
2-11
Çalışma Grubu’nun önerileri doğrultusunda 16.5.1997 gün ve 320 sayılı Bakan
Olur’u ile, Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nin yeniden düzenlenmesi kararlaştırılmıştır.
Olur, Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri için beş tip organizasyon şeması öngörmüş ve her
şemada yeralan pozisyon ve kadroları belirleyerek, iller ve il grupları arasındaki personel
dengesizliklerini bir ölçüde gidermeye çalışmıştır. Anılan Olur ekinde şube
müdürlüklerinin görevleri ayrıntılı olarak tanımlanmaktadır. Buna göre; İmar İşleri Şube
Müdürlüğü, belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan yerlerde plan çalışmalarını
yapmak, yaptırmak, arsa ve arazi düzenlemesi yapmak, altyapı çalışmalarına ilişkin
inceleme, proje onayı ve uygulama işlerini yürütmek; köy yerleşik alan tesbiti, ifraz ve
tevhid işlemlerini yapmak; yapı projelendirmeden iskan aşamasına kadar olan süreçte her
tür inceleme, onay, denetim ve ruhsat işlemlerini yürütmek, imar mevzuatına aykırı
uygulamalarda gerekli işlemleri yapmak, köylere yapılan yardımlarla ilgili proje, yapım,
kontrollük hizmetlerini yerine getirmek, belediyelere yapılan projelere dayalı yardımlarla
ilgili çalışmalara teknik destek sağlamak, 775 sayılı Gecekondu Kanunu ve 3621 / 3830
sayılı Kıyı Kanunu ile verilen görevleri yürütmekle; Afet İşleri Şube Müdürlüğü, olmuş
veya muhtemel afetlerde ön rapor ve ön hasar tespitlerini yapmak, kesin etüd ve hasar
tespitlerini merkezden görevlendirilen elemanlarla birlikte yürütmek, İl Kurtarma ve
Yardım Planı’nı hazırlamak ve ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak, İl Afet
Bürosu’nun görevlerini yürütmek, ‘Evini Yapana Yardım’ yöntemi ile programa alınan
işlerin yer seçimi, harita, plan, aplikasyon işleri ile yapım işlerinin yürütülmesini ve
denetlenmesini sağlamak, hak sahipliliği ve borçlandırma işlemlerini yürütmekle; Proje
Şube Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nce gerçekleştirilen her türlü işe ait
projeleri hazırlamak, hazırlatmak, proje öncesi gerekli bilgi ve belgeleri (tapu, kadastral
çap, imar durumu, harita, plankote, jeolojik rapor) hazırlamak veya hazırlatmak, özel ve
tüzel kişilerce açılacak özel eğitim ve sağlık tesislerini standartlar yönünden incelemekle;
İhale, Hakediş ve Kesin Hesap İnceleme Şube Müdürlüğü, yatırım programına alınan
işlerin ihaleleri ile ilgili işlemleri yapmak, Kontrollük Hizmetleri Şube Müdürlüğü’nce
hazırlanan hakediş, kesin hesap, mukayeseli keşif ve özel fiyatları inceleyerek
onaylanmasını sağlamak, ihaleye yasaklı ve borçlu müteahhitleri izlemek ve denetleme
belgeleri ile müteahhitlerin ilişik kesme belgelerini düzenlemekle; Kontrollük Hizmetleri
Şube Müdürlüğü, yatırım programına alınan işlerin keşiflerini yapmak, Bayındırlık ve
İskan Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen inşaatların kontrol hizmetlerini yürütmek, hakediş
raporlarını hazırlamak, gerektiğinde keşif artışlarını tespit etmek, mukayeseli hesaplarını
yapmak, özel fiyatları düzenlemekle görevlidir.
İller Bankası, yerel yönetimlerin imar hizmetleri ve teknik altyapı yatırımlarına mali
ve teknik destek sağlamak için kurulmuştur. Banka, yerleşmelere ilişkin temel hizmetlerin
plan, proje, inşaat ve finansman boyutları ile bütüncül bir çerçevede ele alınmasını
sağlayabilecek bir yapıda örgütlenmiştir. 4759 sayılı İller Bankası Kanunu'na göre, il özel
idareleri, belediyeler ve köy idareleri, bu idarelerin kuracakları birlikler ve bu idarelere
2-12
bağlı tüzel kişilere sahip olan veya olmayan katma bütçeli idare ve kurumlar, sermayedarlık
yolu ile Banka'nın ortağıdır. Banka'nın planlama ve yapı ile ilgili görevleri şunlardır:
(i) Ortak idarelere talepleri halinde mahalli kamu hizmetleri ile ilgili tesisler, alt
yapılar ve üst yapılar için kredi sağlamak,
(ii) Ortak idarelerin talepleri halinde harita, imar planı, proje, keşif ve etüdler yapmak,
yaptırmak, yerel kaynaklarla yaptırılmasına imkan olmayan veya Banka tarafından
toplu olarak yaptırılmasında fayda bulunan (içme suyu, sondaj, kanalizasyon,
arıtma tesisleri ve yapı, turistik tesisler, soğuk hava deposu, mezbaha, et
kombinası, memba suyu şişeleme tesisleri, belediye hizmet ve rant tesisleri) işleri
gibi Banka yıllık yatırım programlarında yer alan işleri yapmak; talep koşulu
olmaksızın hibe veya fon yatırımlarının katkısı ile gerçekleştirilebilecek benzeri
işleri yapmak ve yaptırmak,
Banka, programında olmak koşulu ile, belediyeler adına yaptığı ve yaptırdığı imar
planlarının bedelini Belediyeler Fonu’ndan karşılayarak bağış yoluyla yapmaktadır. Ayrıca
bazı bakanlıkların ve ilgili idarelerin isteği üzerine koruma planları, turizm planları, sanayi
alanları planları gibi sektör ağırlıklı planlar da kent planları ile bütünleştirilerek
hazırlanmaktadır. Bunun dışında Banka, imar planlarının hazırlanması için gerekli olan
halihazır haritaların yapımı ve ‘İmar Planlarının Hazırlanmasına İlişkin Teknik
Şartlaşma’da zorunlu ön çalışmalar arasında sayılan jeolojik etüd ve raporların
hazırlanmasını da üstlenmektedir. Jeolojik etüdler sonucu hazırlanan raporlarda beldelerin
genel ve yerel jeolojilere, zeminlerin jeoteknik özellikleri, yeraltı ve yerüstü su durumu,
yapılaşma sırasında karşılaşılabilecek sorunlar ve çözümleri ile olası doğal afetler ve
önlemleri verilmekte ve yerleşime uygunluk değerlendirmeleri yapılmaktadır. Banka bu tür
jeolojik raporları talep halinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı başta olmak üzere, ilgili
kamu kuruluşlarının planlama çalışmaları için de yapmaktadır. Ayrıca Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı'nın 17.8.1987 gün ve 1634 sayılı genelgesi uyarınca mevzii imar planlarına esas
olmak üzere taşınmaz sahiplerince özel jeoloji bürolarına veya üniversite döner
sermayelerine yaptırılan jeolojik etüd ve raporların İller Bankası veya Afet İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından yerinde incelenerek uygun bulunması gerekmektedir. Jeolojik ve
jeofizik araştırmalar, ayrıca içme suyu ve kanalizasyon tesislerinin proje ve inşaat
aşamalarında alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla öncelikle ele alınmaktadır.
2-13
Banka'nın 18 bölge müdürlüğü mevcut olup, bunlardan İstanbul ve İzmir, yerinde
planlama çalışmaları yürütmek üzere örgütlenmiştir. İstanbul Bölge Müdürlüğü'nün
planlama konusundaki deneyimi oldukça uzun bir geçmişe dayanmakta olup, 1972-1984
yılları arasında bölge müdürlüğü içinde başuzmanlık olarak örgütlenen bir birim,
İstanbul'un batı yakasındaki mücavir belediyelerin yoğun yapılaşma eğilimlerini yerinde
kontrol altına almak ve imar planlarını yapmakla görevlendirilmiştir. İmar Kanunu'nun
yürürlüğe girmesinden sonra da Başuzmanlık, Harita-İmar Planlama Şube Müdürlüğü adı
altında görev alanına giren belediyelere plan hizmeti vermeyi sürdürmüştür. İzmir Bölge
Müdürlüğü bünyesinde de benzer bir birim 1987 yılında oluşturulmuştur.
1164 sayılı Kanunla döner sermayeli bir kuruluş olarak 1969 yılında kurulan Arsa
Ofisi Genel Müdürlüğü'nün görevleri, 1994 yılında yürürlüğe giren 542 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile genişletilmiştir. Yeni mevzuat ile Arsa Ofisi'nin konut, sanayi,
turizm yatırımları ve kamu tesisleri yanısıra, eğitim ve sağlık yatırımları için de arsa ve
arazi sağlaması öngörülmektedir. Arsa Ofisi'nin, Kanun ve Uygulama Yönetmeliği ile
belirlenen görevleri, arsaların aşırı fiyat artışlarını önlemek ve kontrol sağlamak amacıyla
arsa stoku, tanzim alış ve satışlarını yapmak yanısıra, konut, sanayi, eğitim, sağlık ve
turizm yatırımları ve kamu tesisleri için anlaşma, devir, satın alma, trampa, kamulaştırma
ve benzeri şekillerde arazi ve arsa sağlamaktır. Arsa Ofisi, göstererek ilgili tapu idarelerine
bildirmiş bulunduğu yerlerdeki arsa ve arazinin satışlarında önalım (şüf'a) hakkına sahiptir
(Md. 10).
Belirtilen amaçlarla kullanılmak üzere Arsa Ofisi'nce talep edilen Hazineye ait arazi
ve arsalar Maliye Bakanlığı tarafından; evvelce Hazine'den belediyelere intikal etmiş olan,
ancak herhangi bir hizmete tahsis edilmemiş bulunan arsa ve araziler de (karşılığı 775
sayılı Kanun’un 12. maddesinde sözü edilen fona yatırılmak koşuluyla) Milli Emlak ve
Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü’nce ortaklaşa belirlenecek kıymetler üzerinden Ofis'e
devredilir. Ofis:
(i) Hazine, Belediye, Özel İdare ve Vakıflar İdaresi'nin satışa çıkarmadan önce
bildireceği arazi ve arsaların durumlarını inceleyerek, bunları alıp almayacağını
bildirmek,
(iii) Yukarıdaki amaçlar için planlanmış sahalar içinde kalan özel ve tüzel kişilere ait
arsa ve arazileri ve varsa bunların içinde bulunan bina gibi tesislerin
kamulaştırılmasını Bakan onayı ile gerçekleştirmek,
2-14
Genel Müdürlük, bu Kanun’un amaçları çerçevesinde kullanacağı taşınmaz
malların halihazır haritalarını, her ölçekteki imar planlarını ve parselasyon planlarını yapar
ve yaptırır. Planlar, İmar Kanunu uyarınca ilgili idarelerce onaylanarak kesinleşir. Kamu
kuruluşlarının talep ettiği taşınmaz malların dışında kalan, Ofis mülkiyetindeki
taşınmazların satışı, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü İhale Yönetmeliği'ndeki esaslara göre
yapılır. Kiralama işleri de, yine bu yönetmelikteki esaslara uygun olarak gerçekleştirilir.
Kanun'un gösterdiği amaçlarda kullanılmak üzere sağlanması gereken taşınmaz malların,
maliklerinin kabul etmesi halinde, Genel Müdürlüğün mülkiyetindeki taşınmaz mallarla
trampa edilmesi olanaklıdır.
Arsa Ofisi'nin sattığı arsaları alanlar en geç beş yıl içinde onaylı imar planına uygun
inşaat yapmak zorundadırlar. Bu koşul yerine getirilmedikçe arsalar üçüncü şahıslara
satılamaz, bağışlanamaz, haczedilemez. Genel Müdürlüğün bu gibi durumlarda satış
bedelini iade etmek suretiyle arsayı geri alma, ya da satış bedelinin iki mislinden az
olmamak kaydı ile yargı yoluyla tazminat alma hakkı vardır.
Arsa Ofisi, Maliye Bakanlığı'nın onayını almak koşulu ile görev alanına giren
konularda belediyelerle ortaklık kurabilir (1164 sayılı Kanun, Md. 15). Ayrıca üretilen
arsaların maliyet ve satış bedelleri arasındaki farkın % 20 sini geçmemek üzere, arsaların
altyapı tesislerinin yapımında kullanılmak kaydıyla belediyelere ödeme yapabilir
(19.6.1984 gün ve 542 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik Ek Md. 2).
1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanunu, belediye ve mücavir alan
sınırları içindeki yerlerde imar planlarının belediyeler tarafından yaptırılıp onanacağını,
2-15
bunun dışındaki yerlerde planların valilikler ve ilgililerince yaptırılacağını ve valilikler
tarafından onaylanacağını öngörmektedir. Ancak bu yetki sınırsız değildir. Hazırlanacak
nazım ve uygulama planlarının (varsa) merkezi yönetimce hazırlanan bölge veya çevre
düzeni planlarına uymak zorunluluğu vardır. Böylece yerel planlarla, üst düzey planlar
arasında eşgüdümün sağlanması amaçlanmaktadır. Merkezin bu anlamda idari vesayet
yetkisini kullanması yerinden yönetim ilkesine aykırı görülmemektedir.
1984 yılında çıkartılan 3030 sayılı yasa ile ülkemiz yerel yönetim sistemine ‘Büyük
Şehir Belediyesi’ adıyla yeni bir birim daha katılmıştır. Hızlı kentleşmenin, nüfusu
merkezden çok çevrede yoğunlaştırması, kentsel bütün içinde birden çok yerleşim yerinin
bulunması, yönetim birimlerinin sayısının çokluğu, büyükşehir belediyelerinin yönetimine
başka kentlerden daha değişik özellikler kazandırmaktadır. Bu çerçevede, hızlı
kentleşmeye sahne olan büyük kentleri, küçük ve orta büyüklükteki kentlerle ayni kurallara
bağlı olarak yönetmenin doğru olmadığı genellikle benimsenen bir görüş olmuştur.
Bu anlayışla hazırlanan 3030 sayılı ‘Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un
amacı, büyükşehir belediyeleri yönetiminin hukuki statüsünü, hizmetlerin planlı, programlı,
etkin ve uyum içinde yürütülmesini sağlayacak bir şekilde düzenlemektir. Yasanın 3.
maddesinde büyükşehir ve ilçe belediyesi tanımı yapılmaktadır. Buna göre, büyükşehir,
belediye sınırları içinde birden fazla ilçe bulunan şehirleri, İlçe belediyesi ise büyükşehir
belediye sınırları içinde kalan ilçelerde kurulan belediyeleri ifade etmektedir.
Ancak, zaman içinde uygulamada anakent olmak için belediye sınırları içinde ilçe
bulunması gereği bir yana bırakılarak ‘alt kademe belediyesi’ adı verilen belediyelerin
varlığı yeterli görülmeye başlanmıştır. Anakent belediyesinin neresi olduğunu tanımlamak
için kullanılan ölçütler henüz tam olarak geliştirilmiş değildir. Hangi belediyelerin
büyükşehir belediyesi olması gerektiğini, ilçelerin il yapılmasında olduğu gibi, nesnel
ölçütler değil, öznel etmenler belirlemektedir. Vergi gelirlerinin otomatik olarak %5'inin
büyükşehir belediyelerine verilmesinin çok önemli bir özendirici etmen olduğu
bilinmektedir. İmar yetkileriyle ilgili olarak, 3030 sayılı yasanın 6-A/c maddesi,
‘Büyükşehir nazım imar planlarını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak, ilçe
belediyelerinin nazım plana uygun olarak hazırlayacakları tatbikat imar planlarını
onaylamak ve uygulanmasını denetlemek’ yetki ve sorumluluğunu Büyükşehir yönetimine
vermektedir. Bir başka deyişle, üst ölçek planlar Büyükşehir belediyesi tarafından
hazırlanıp onanmakta, uygulama planları ise, bu plana göre ilçe ya da alt kademe
belediyeleri tarafından hazırlanmaktadır.
2-16
alan bir şeritle tanımlanır. Köy yerleşme planında konut alanı ve köy genel ihtiyaçlarına
ayrılan yerler, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle Hazinenin mülkiyetindeki
alanlar, bu niteliklerini yitirirler ve köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil edilirler. Bu şekilde
köy tüzel kişiliği adına tescil edilen parseller, ihtiyaç sahibi köylülere rayiç bedel üzerinden
satılabilir. Bu şekilde elde edilen gelir, köyün imar işlerinde kullanılır. Köy yerleşme
alanlarının planlaması, Köy Kanunu'na ek 3367 sayılı Kanun (26.5.1987 gün, 19471 sayılı
RG) ve Yönetmelik (20.8.1987 gün, 19950 sayılı RG) ile yeniden tanımlanmıştır. Ancak,
Köy Kanunu’nda köy gelirleri açısından günümüze kadar bir değişiklik yapılmamış olması
nedeniyle, köy gelirleri önemli ölçüde azalmış, salmaların ödenmemesi durumunda
alınacak cezalar anlamsız hale geldiği için köylerin imarına ilişkin konularda merkeze
bağımlılık önemli ölçüde artmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu, yerel yönetimleri plan yapma ve onama konularında
büyük yetkilerle donatmasına karşılık, bu idarelerin yaptığı planların denetlenmesi
konusunda bir mekanizma oluşturmamıştır. Ciddi denetimsizlik sorunlarına yol açan bu
işleyiş, bugün de sürmektedir. Bakanlığın Teftiş Kurulları da bu yönde örgütlenmemiştir.
Buna ek olarak, yerel yönetimler tarafından hazırlanan plan ve değişikliklerinin Bakanlığa
bildirilmesi yasal hükmü de, yaptırımsızlık nedeniyle gerçekte işlememektedir. Güncel
işleyiş çerçevesinde, idarelerin nesnel ve yansız davranmalarının; imar düzeninde yapılan
sık ve mevzuata aykırı değişikliklerin önlenmesinin; tüm işlemlerde açıklık ilkesine
uyulmasının; yapılan işlemlerde şehircilik ilkelerine ve kamu yararına uygunluğun tek
güvencesi, her türlü ‘imar’ işlem ve eyleminin sıkı bir yargısal denetimden
geçirilebilmesidir.
Ülkemizde imarla ilgili yargısal denetim, 1982 yılında yürürlüğe giren idari yargı
kanunlarına göre, 22 bölgede kurulu Bölge İdare Mahkemeleri ile 44 İdare Mahkemesi
aracılığı ile yapılmaktadır. 1982 yılına kadar imarla ilgili tüm anlaşmazlıkların görüldüğü
Danıştay’ın 6. Dairesi, İdare Mahkemeleri’nin kuruluşundan bu yana, üst mahkeme olarak
görev yapmaktadır. Ancak, tüm bu altyapının yeterli düzeyde olduğu söylenemez. Örneğin
2-17
Danıştay’da 1997 yılında (bir önceki yıldan devreden ve 1997 yılında açılan yeni davalar
birlikte) toplam 112 502 dosya incelenmiştir. Son on yılın verileri, her yıl incelenen toplam
dosyaların yaklaşık yarısının bir önceki yıldan devrettiğini göstermektedir. Diğer bir
deyişle, temyiz edilen dosyaların incelenme süresi bir yılı aşmaktadır. 1997 yılında
incelenen dosyaların da %53’ü 1998 yılına devretmiştir. 1997 yılında Danıştay’ın karara
bağlanan 44 630 dosyanın %10’u 6. Daire tarafından incelenmiştir. Danıştay’da bir yılda
tetkik hakimi başına düşen dosya sayısı 1990 yılında 650’den 1994 yılında 1433’e
çıkarken, son 4 yılda boş kadroların büyük ölçüde doldurulmasıyla 1996 ve 1997 yıllarında
sırası ile 721 ve 787 olarak gerçekleşmiştir. Ancak kadroların büyük ölçüde doldurulduğu
bu yıllarda bile, tetkik hakimi başına günde ortalama yaklaşık 4 dosyanın incelenmesi
gerekmektedir. Fiilen olanaksız olan bu durum karşısında son 3 yılın (1995-1997)
ortalaması olarak her yıl tetkik hakimi başına karara bağlanan dosya sayısı ortalama 360
olmuştur. Bu da tetkik hakimi başına günde ortalama 1.5-2 dosya demektir. Diğer bir
deyişle, tetkik hakimi kadrolarında önemli bir artış sağlanmadan ya da Danıştay’a alt
kademe mahkemelerden gelen dosya sayısında bir azalma olmadan, her bir temyiz
dosyasının mahkemede karara bağlanma süresi 2 yılın altında olmayacaktır. Özellikle imar
konusundaki gecikmelerin neden olduğu kayıpların boyutları büyüktür.
İdare Mahkemeleri’nin durumu daha iyi değildir. 1996 yılında (yeni ve bir önceki
yıldan devreden) toplam dosya sayısı 100 101’dir. Bunun %44’ü önceki yıldan
devretmiştir. Yine aynı yıl, toplam dosyaların %40’ı, 1997 yılına, yani bir sonraki yıla,
devretmiştir. İncelenen dosyaların yaklaşık ¼’ü imar konusundadır. Bu mahkemelerin, son
iki yılın verilerine göre, yıl içinde karara bağladıkları dosyaların %9’u Danıştay’dan
bozularak gelen dosyalardır. İdare Mahkemeleri’nde yargıç başına 700’ün üzerinde dosya
düşmekle günde ortalama 3.5 dosyanın incelenmesi gerekmektedir. Karara bağlanan dosya
sayısı hesaplandığında ise, günde incelenen dosya sayısı ikiye düşmektedir. Özetle, varolan
altyapı ve kadrolar bakımından, gerek İdare Mahkemeleri, gerekse Danıştay’ın karşı
karşıya kaldığı aşırı yük sağlıklı karar alınmasını büyük ölçüde olumsuz yönde
etkilemektedir.
2-18
yanısıra benzer ortak programların geliştirilmesi bu tür uzman kadroların yetiştirilmesinin
eğitsel altyapısının oluşturulmasına katkıda bulunacaktır.
Ülkemizde imar konusunda bugün tek denetim aracı olan idari yargının gerek
fiziksel altyapı, gerek yeterli nicelik ve nitelikte uzman yargı personeli, gerekse de
bilirkişilik kurumları açılarından istenilen düzeyin çok altında kaldığı, bazı yapısal
düzenlemelere gidilmesinin kaçınılmaz olduğu görülmektedir.
2-19
Ancak bunları kaynakları bakımından yine ‘genel ve konjonktürel nedenler’ ve ‘özel ve iç
gereksinmeler’ gibi iki ayrı genel grupta toplamak olasıdır.
2-20
örnekleri daha önce görülmemiş ve mevzuatta yeri bulunmayan girişimler olmuştur. Yerel
yatırımlar ötesinde, uluslararası büyük sermayenin de zaman zaman kimi yerlerde yoğun
yatırımlara yönelmesi, yerel yapılaşma kurallarını zorlayan ekonomik iklimlerin
gelişmesine yol açmıştır. Kimi yerel yönetimler ise bu yatırımları çekebilmek amacıyla
yapılaşma koşullarını özellikle özgürleştirme yöntemlerine başvurmuştur. Öte yandan,
finans dünyasında taşınmazların da yatırım varlıkları ya da menkul değerler olarak işlem
görebilmesi amacıyla değerli kağıtlar, portföyler oluşturmalarına ve sermaye piyasalarına
entegrasyonuna olanak sağlayan yeni yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu girişimler,
büyük ölçekli yapılaşmalara ve özel projelere büyük kaynaklar yaratılmasını sağlamış,
yapılaşma-işletme ilişkilerine, kent işletmeciliğine örnek modeller geliştirilmesine yol
açmıştır.
2-21
öncesi ve sonrası işleyişleri dışlamakta; örgütlenme, kullanma ve işletme süreçlerine yer
vermemektedir.
(c) İmar Planlaması kapsamında İlke Planları, Sektörel Planlar ve Benzeri Plan
Türleri Yer Almamaktadır
Yasa, yalnızca yerleşme ve yapılaşma amaçlı plan yapmayı bir görev olarak
tanımlarken, plan dışı alanlardaki koruma, kırsal alanlardaki fiziki düzenlemeleri ve
sınırlama gereksinmelerini yönetmeliklere bırakmakta; doğal çevrenin, tarihi ve sanatsal
değerlerin korunması; yerleşim alanlarında ise, ulaşım, altyapı, kentsel tasarım ölçeklerinde
ve sektörel amaçlı farklı plan yapımı gereksinmelerini tanımamakta ve bunların imar
işlerinden bağımsız olarak yürütüleceği varsayımını yapmaktadır. Bu tutum, otorite
çokluğuna yol açan etkenlerden de biridir.
(e) Taşınmazlara İlişkin Yasa ve Kurumlar ile İmar Yasası Bağlantıları Yetersizdir
Yerleşme ve yapılaşmanın yönlendirilmesini amaç edinmiş görünen Yasa,
taşınmazlara ilişkin kapsamlı bir rejim oluşturmamış, bu alanda etkili başka kurumlaşma,
güç ve yaptırımları kapsamına almak yerine, kendi dışındaki başka işleyiş ve organların
varlığına katlanmak zorunda bırakılmış görünmektedir. Taşınmaz vergilemesi, kira
denetimi, mülkiyet ve imar hakları gibi yaşamsal konularda yetkiler ve yaptırım araçları
farklı kurumlarda ve otoritelerde bulunmaktadır. Bu ise, imarın yönlendirmeyi ve denetim
altında tutmayı hedeflediği taşınmaz piyasalarında karmaşaya yol açmakta; hedef birliği
yerine çoğu kez karşıtlıkların yaşandığı ortamlar yaratılmaktadır.
2-22
bir yapılaşma biçimi öngörülmekte, yapılaşmanın toplulaştırılması ve ortaklaştırılması
alternatiflerine ve bu yolla farklı kentsel tasarım yönlenmelerini özendirici hükümlere yer
bulunmamaktadır. Ülkenin bir bölgesine (Boğaziçi) ait özel hükümler içeren ayrı bir
bölüme yer verilmiş olması, yasanın genel ilkeler tanımlama işlevinden sapmasına ilişkin
bir başka örnek oluşturur. Bir başka sorun da, yasadaki kimi maddelerin yüksek mahkeme
kararlarıyla kaldırılmış bulunmasıdır. Bu da, yasanın özgün amaç ve biçiminden
uzaklaşarak iç tutarlılığının zayıflamış olduğu anlamındadır.
2-23
kullanımı, bilgi işlem standardizasyonu, kamu kesiminde (Bakanlık, İller Bankası, Arsa
Ofisi v.b.) donanım ve yazılım birliğinin kurulması, bu kesimin öncülüğünde belediyelere
teknik yardımlar yapılması gereği vardır. Hızlı değişen teknoloji karşısında bir strateji
geliştirilmesi, ortaklaştırılmış prosedürler ve personel yetiştirme programlarının izlenmesi
ve bütün bunların merkezden yönlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca veri
tabanlarının doğruluğu, saklanması, aleniliği v.b. konularda yükümlülüklerin ve yeni teknik
sorumlulukların tanımlanması, bunlara ilişkin yasal çerçevelerin hazırlanması, merkezi
yönetimin kaçınılmaz ödevleridir.
Burada sıralanan sorunlar mevzuatın yeniden ele alınması için ayrı ayrı gerekçeler
oluşturmaktadır. Ancak bu çalışmanın asıl ilgisi, imar mevzuatında afetler açısından daha
güvenli ve denetimli bir uygulama düzenine geçebilmek üzere yapılabilecek kısa ve uzun
dönemli değişikliklerin belirlenmesidir. Bu nedenle, raporun bu bölümünde önce imar
mevzuatı, daha sonra konuyu ilgilendiren diğer mevzuat olmak üzere, afetlerle doğrudan ya
da dolaylı hükümler belirlenmekte, geliştirilmesi düşünülen önerilere aykırı ya da uygun
düşen özellikler sergilenmeye çalışılmaktadır.
İmar Kanunu’nun kimi maddelerinde değişiklik önerisi, 1990 yılında TBMM ilgili
komisyonunda uygun görülerek Meclis’e iletilmiş ancak yasalaşamamıştır. Yapılan
değişiklik önerilerinin dört önemli küme oluşturduğu görülmektedir:
2-24
üstlenmemeleri sınırlaması yanısıra, aykırı yapılarla ilgili tarafların hepsine (yapı sahibi,
fenni mesul, müteahhidin her birine) ayrı ayrı inşaat maliyet bedeli kadar para cezası
verilmekte; ancak öngörülen süreler içinde gereken önlemleri alan yapı sahibi
bağışlanmakta, fenni mesul ve müteaahhitten ise tahakkuk ettirilen cezanın yarısı
alınmaktadır. Ayrıca, hisse karşılığı yer satan ve alanlara, yasada öngörülen yükümlülükleri
yerine getirmeyen mal sahibi, fenni mesul ve müteahhide para cezaları verilmektedir.
2.1.4.2 Merkezi İdare ile Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet
İlişkilerinin Esaslarının Düzenlenmesi ve Çeşitli Kanunlarda Mahalli İdarelerle
İlgili Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Gerekçeleri
İl Özel İdareleri’nin doğal afetlerle ilgili görevleri arasında yangınlara karşı itfaiye
teşkilatı kurmak ve sivil savunma hizmetlerinin yürütülmesine yardımcı olmak, afete
uğrayanların geçici barınma ve gereksinmelerinin karşılanmasına ilişkin önlemler almak,
bu konuda ilgili Bakanlık ve kuruluşlarla işbirliği yapmak sayılmıştır. Tasarının 16.
maddesi ile 1580 sayılı Kanun’un 15. maddesine afetlerle ilgili düzenlemeleri de içeren
bazı bentler eklenmiştir. Buna göre, afete uğranması durumunda yerel mülki amir ile
işbirliği yapılarak kurtarma ve ilk yardım hizmetlerinde bulunmak, afetzedelere yardımcı
olmak ve gerektiğinde afete uğrayan diğer belde ve köylere yardım etmek belediye
görevleri arasındadır. Tasarıda, il özel idarelerinin imar, çevre ve turizm gibi ihtisas
kollarına ayrılabilecek olan zabıta teşkilatı kurabilmelerine olanak tanınmakta, belediyeler
ve il özel idareleri yurtdışında kardeş şehir veya kardeş il ilişkisine girebilmekte ve altyapı,
2-25
çevre, turizm, kültür ve spor konuları ile afet hallerinde ortak faaliyetler organize ederek
işbirliği ve yardımlaşma yapabilmekte, ortak hizmet projeleri geliştirebilmektedirler.
Yürürlükteki İmar Kanunu, beş bölümlü (45 maddelik) bir kurguya sahiptir. Ancak
buna iki bölüm daha eklenmiş, Boğaziçi Kanunu'nu ilgilendiren hükümler ile geçici ve
yürütme maddelerinden oluşan bölüm ile tamamlanmıştır. Genel Hükümler başlığını
taşıyan giriş bölümünden sonra gelen üç bölüm, yasanın asıl konularını kapsar. Bunlar
sırasıyla planların niteliğini ve planlama işlerinin nesnesini oluşturan arsa ve yapılara
ilişkin işlem kurallarını belirler. Kanunu'nun süreç akış şeması Ek 12'de, özet yapısı Ek
13'de, ayrıca yasa metninden ilgili mevzuata yapılan göndermeler Ek 14'de sunulmaktadır.
İmar Kanunu (1985) metninde ‘afet’ sözcüğü yalnızca bir defa, imar planlarında
Bakanlığın yetkilerini belirlemek amacıyla düzenlenmiş olan 9. maddede kullanılmıştır.
Buna göre Bakanlık, toplu konut ve gecekondu, önemli ulaşım yatırımlarını ilgilendiren
yerler v.b. yanısıra, ‘umumi hayata müessir afetler dolayısıyla’ gereken planları ve plan
değişikliklerini re'sen yapmaya, yaptırmaya ve onaylamaya yetkilidir. Bu hükmün, herhangi
bir yerleşmede meydana gelen afet durumu sonrası için öngörüldüğü; ivedi olarak bir yeni
plan yaptırma gereksinmesini karşılamak üzere verilen bir yetkilendirme biçiminde
uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan imar yasasının, afet öncesinde de plan yapılması
gereğinden söz eden 7269 sayılı ‘Afetler Yasası’ndan (1959) bile daha kısıtlı bir yaklaşıma
sahip olduğu söylenebilir. Oysa, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri Genel
Müdürlüğü’nün görevleri arasında, ‘afete uğrayabilecek’ bölgelerin belirlenmesi, bu tür
yerlerin ‘imar ve geçici yerleşmeleriyle ilgili plan ve uygulama’ işlerinin yapılması, ‘en az
can ve mal kaybı ile kurtulma’ yöntemlerinin geliştirilmesi sayılmaktadır. Afet öncesi
kapsamlı hazırlık ve çalışmalar gerektiren ve yasada sıralanan bu imar işleri ve önlemlerle
ilgili olarak İmar Kanunu'nda, daha sonraki bir dönemde çıkarılmış olmasına karşın,
doğrudan ve ayrıntılı hükümler bulunmaması şaşırtıcıdır.
Afet zararlarını en aza indirme hedefli önlemler, büyük bölümü ile imar kararlarına
girdi olacak hazırlık çalışmalarını kapsamaktadır. Yerleşmelerinin önemli bir bölümünün,
afetlere uğrama olasılığı yüksek olan Türkiye gibi bir ülkede, bu doğal verilere ve temel
koşullara duyarlı olmayan bir genel imar yasasının varlığı, kabul etmesi zor bir durum
oluşturmaktadır. Öte yandan, imar yasasının kimi yönetmeliklerinde, afet konusuna yasanın
kendisinden daha fazla göndermeler yapılmaktadır. ‘Tip İmar Yönetmeliği’nde, ‘afetler
yasası’na bağlı olarak çıkarılmış bulunan ‘Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında
Yönetmelik’ (1997) hükümlerine aykırı hükümlerin afet bölgelerinde uygulanmayacağı
belirtilmiştir (Md. 5). Aynı koşul, ‘Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçinde ve Dışında
Planı Bulunmayan Alanlarda Uygulanacak İmar Yönetmeliği’nde de yinelenmiştir (Md. 8).
Ne var ki, bu bölgeler çoğu zaman afetler yasasında öngörüldüğü biçimde değil, genelde
afet sonrasında belirlenmekte; dolayısıyla bu hükmün risk azaltma amacı doyurulmamış
olmaktadır. Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik ise büyük ölçüde
2-26
yapı tekniğine ilişkin kuralları belirlemekte; uygulamada, ancak afet sonrasında kamu
eliyle yapılanların uyumlu olması işlevini üstlenmektedir.
2-27
2.2.2 3194 Sayılı İmar Kanunu Maddelerinin Afetler Açısından İrdelenmesi
Madde 1. Amaç
İmar Kanunu'nun amacı, kentsel yapılaşmaların ‘plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına
uygun’ oluşumunu (teşekkülünü) sağlamak ile sınırlandırılmıştır. Böylece, yapılaşmalara
ilişkin örgütlenme, kullanma, işletme, koruma gibi süreçler yasanın ilgi ve amaçları dışında
tutulmuştur. Oysa yabancı örneklerde sıkça görüldüğü gibi, planlamaya kapsamlı ve daha
dinamik bir özellik kazandırabilmek için yapılaşmanın öncesi ve sonrasındaki süreçler de
yasa kapsamına alınabilmektedir. Bu süreçleri ilgilendiren diğer yasa metinleriyle amaç
birliği kurulmamış, İmar Kanunu denetiminin özel yasalar karşısında öncelikli tutulması
gereği göz ardı edilmiştir. Özellikle ‘sağlık ve çevre koşullarına uygunluk’tan neyin
amaçlandığı ve bunların hangi önceliklere sahip olduğu belirsizdir. Oysa bu kapsamda,
Türkiye için afetlere ilişkin önlemlerin birincil önemde olduğu, yasanın bu ilk maddesinde
vurgulanabilmelidir.
Madde 2. Kapsam
Belediye ve mücavir alan ‘içinde ve dışında’ tüm plan ve yapıların (resmi ve özel)
bu kanun hükümlerine uyması zorunlu olmakla birlikte, kırsal yapılaşmaya ilişkin
hükümlerin kapsam dışında tutularak yönetmeliklere bırakılması, özellikle afet zararlarını
azaltmak için denetim gücü geliştirme çabasında yetersizliklere neden olmaktadır.
Madde 4. İstisnalar
İmar Kanunu hükümlerinin ‘2634 Turizm Teşvik Kanunu’, 2863 Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu’, ‘2960 İstanbul Boğaziçi Kanunu’, ‘3030 Büyük Şehir
Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun’ ve diğer özel kanunlar ile belirlenen yerlerde
geçersiz kalması, imar mevzuatı içinde afetlere karşı alınacak planlama ve yapılaşma
kontrolü konusundaki önlemleri zayıf düşürmesi olasıdır. İmar mevzuatının, Afetler
Kanunu ile ilişkilendirilerek afetlere karşı alınacak önlemlerde özel kanunlara
üstünlüğünün açıklıkla kurulması gerekecektir.
Madde 5. Tanımlar
İmar Kanunu metninde kullanılan ‘imar programı, kamu yararı, umumi hizmet
alanı, iskan hududu, bölge planı, mevzii imar planı, düzenleme ortaklık payı’ gibi kimi
terimler tanımsız kalmıştır. Bunların yanısıra, afetlere karşı alınacak önlemler ve yapı
uygulama işlemlerine ilişkin yeni tanımların eklenmesi gerekecektir. Öte yandan, İmar
Planı kapsamında başvurulan plan türlerinin (Çevre Düzeni Planı, Nazım İmar Planı,
Uygulama İmar Planı) tanımları, içerik ve kapsamları, işlevleri ve ölçekleri ile
yönetmeliklere bırakılmadan yasada açılmamış olması bir eksikliktir.
2-28
ayrı sektörel ya da uzmanlık (koruma, özel çevre, turizm, ‘afet imar’ v.b.) planlarının
tanımlanması olanaklıdır.
(i) Bölge Planlarında doğal afet olasılık ve risklerine ilişkin bilgi ve verilerin
belirlenmesi zorunludur.
(ii) Çevre Düzeni Planları (1/25 000 ve gerekirse 1/10 000 ölçeklerde) belediyelerin
imar planlarının hazırlanmasında uymak zorunda oldukları üst planlardır. Bunlar
drenaj, su koruma havzası, zemin, toprak niteliği, kirlilik ve diğer çevre
koşulları, doğal ve tarihi sitler, yangın ve afet olasılık bilgilerini yerleri ile
gösterir ve alınacak önlemleri belirler.
(iii) İmar Planları, Çevre Düzeni Planı'na uyumlu olarak hazırlanır. Nazım Planlar,
yerleşme alanlarındaki afet olasılık ve riskleri 1/5 000 ölçeğinde (özel
durumlarda uygulama planı 1/1000 ölçeğinde) belirler; zemin, su varlıkları,
drenaj, deprem, yangın yükü ve riski haritaları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca
bu konudaki yönetmeliğe uyumla hazırlanarak ilgili valilik ve belediyelere tebliğ
edilir.
2-29
Madde 10. İmar Programları, Kamulaştırma Kısıtlılık Hali
İmar programlarına, afetlerle ilgili olarak alınan önlemlere ilişkin harcamaların,
gerekiyorsa kısıtlama, irtifaklar kurma ya da kamulaştırma yetkilerine sahip kamu
kuruluşlarının herbirinin, bu amaçla yapacakları işlemlerin bedellerinin yıllık bütçelerine
ayrıca konulacağı hükmünün yer alması uygun olacaktır.
‘İmar Planları İle İlgili Esaslar’ başlıklı bu bölümde, afetlere karşı alınacak
önlemler de göz önünde tutularak, öngörülenler kapsamının genişletilip bölümün yapısı
yeniden kurulması için önemli bir gelişme potansiyeli saklıdır. Şöyle ki:
2-30
• taşınmazlara ilişkin hakların kısıtlanması, kısıtlılık hallerine ilişkin temel
ilkelerin belirlenmesi; ‘afete maruz alan ve taşınmaz’ tanımlarının
yapılması
• kamulaştırma işleri için temel ilkelerin belirlenmesi
• irtifaklar kurma yetkilerine ilişkin temel ilkeler
• taşınmaz birleştirme ve yeniden paylaştırma işlerinin temel ilkeleri
• taşınmazlara ilişkin tüm vergilemenin, denetlenmesi, farklılaştırılması,
durdurulması v.b. muaflık tanıma yetkilerine ilişkin temel ilkelerin
belirlenmesi
• imar haklarının kamulaştırılması, aktarılması, kıymetli kağıt karşılığında
satın alınması v.b. yetkilere ilişkin temel ilkelerin belirlenmesi
• kira (taşınmaz fiyatları) denetimi yetkilerinin belediyelerce üstlenilmesini
sağlayacak temel ilkelerin belirlenmesi olanaklıdır.
2-31
Madde 20. Yapı
Bu maddenin sonundaki ‘imar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine uygun olarak
yapılabilir’ ibaresi, ‘imar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine ve plan ve yönetmeliklerde
belirtilen afet alanlarına ilişkin kısıtlamalara uygun olarak yapılabilir’ biçiminde
değiştirilerek afet alanlarında ruhsat alma sürecinde farklılıklar bulunduğu açıklanmalıdır.
Son fıkrada yer alan ‘mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar arasında uyum
sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla’ belediye ve valiliklerin, örgütlenecek
yerel katılım süreçlerine uyumlu olarak karar alma yükümlülükleri esası tanımlandığı
takdirde bir ayrı yönetmelik düzenlenebilir.
2-32
Yapı Kullanma İzni’nin yalnızca yeni yapıların kulanımı için değil, önemli her yapı
ya da kullanım değişikliğinde ve genelde on yılda bir alınması gereken bir izin olduğu
anlayışı imar süreçlerine ilişkin denetimi güçlendirebilir. Bu genel yöntemin afete maruz
alanlardaki denetimi de daha etkili kılması olasıdır. Yönetimlerce verilen kullanma
izinlerinin, yapı sahibinin kanuna, yönetmeliklere, verilen ruhsat ve eklerine uyumsuz
davranmaktan ötürü karşılaşabileceği cezai sorumluluklardan kurtarmayacağı, bu
sorumluluğun, afetlere maruz alanlarda maddi ve hayati kayıpları da kapsayacağı özellikle
belirtilmesi gereken bir hükümdür. Bu maddenin son paragrafının söz konusu koşulları
kapsamak üzere yeniden düzenlenmesi olanaklıdır.
Madde 32. Ruhsatsız Veya Ruhsat Ve Eklerine Aykırı Olarak Başlanan Yapılar
Afetlere maruz alanlarda ruhsat alınmadan yapılan aykırı yapıların sahiplerinin,
meydana gelecek zararlardan sorumlu olacakları ve bu gibi durumların cezai yargı konusu
olacağı uyarıları yapılarak gereken değişikliklere gidilebilir. Ayrıca afet halinde, bu
taşınmaz sahiplerinin 7269 sayılı Afetler Kanunu hükümleri kapsamında (gereken
değişiklikler yapılarak) tanımlanan ‘haksahipliği’nden yararlanamayacakları uyarısı tebliğ
edilerek bu bilginin tapu siciline de işlenmesi sağlanabilir.
Bu maddenin son paragrafında yer alan, ruhsatın iptali, belediye encümeni ya da il
idare kurulu kararı sonrasında başvurulacak yıkım işlerinin masraflarının da, 39. ve 40.
maddelerdeki gibi yüzde 20 fazlasıyla alınmaması için neden bulunmamaktadır.
Madde 34. İnşaat, Tamirat ve Bahçe Tanzimi ile İlgili Tedbirler ve Mükellefiyetler
Yapı sahibinin inşaat sırasındaki yükümlülüklerinin, özellikle afetlere maruz alanlar
için ayrıcalıklı yönleri yönetmelikte belirlenerek bu hükümlere uymayan taşınmaz
sahiplerinin afet nedeniyle oluşacak zararlardan sorumlu tutulacağı ve bu taşınmaz
sahiplerinin 7269 sayılı Afetler Kanunu hükümleri kapsamında (gereken değişiklikler
yapılarak) tanımlanan ‘hak sahipliği’nden yararlanamayacakları hükümleri bu maddede yer
alabilir. Ayrıca, son iki paragrafta yer alan fiziki düzenleme ayrıntılarının (basamak
yüksekliği, kaldırım genişliği v.b.) yasa maddelerinde değil, yönetmeliklerde tanımlanması
uygun görülmelidir.
Madde 35. Bina Ön Cephe Hattı İle Yol Arkası ve Tabii Zeminin Kazılması
Bu konuların yasada değil, ‘Yapı İşleri, Eklenti ve Tesisler’ başlığı altında
yönetmelikte yer almaları gerekir.
2-33
Madde 38. Halihazır Haritaların, İmar Planlarının ve Yapı Projelerinin
Hazırlanması ve Uygulanması
Bu maddenin 7. bölümde getirilen öneriler dğrultusunda köklü bir şekilde yeniden
ele alınması gerekecektir.
2-34
Madde 45. Mücavir Alan
Mücavir alanların belirlenmesinde doğal afet koşullarının da bir veri olarak
kullanılması zorunlu tutulmalıdır. Afet haritaları olmaksızın mücavir alan tanımlanmaması,
bu yolla belirlenen afetlere maruz bölgelerin ise mücavir alan dışında tutulması gerekli
görülebilir.
2-35
önerilenleri kapsamak üzere gösterim biçimleriyle tanımlanmıştır. Söz konusu gösterim
biçimleri, aynı zamanda plan karar türlerinin de bir envanteri niteliğindedir.
1/1 000 ölçekli planlarda da benzer bir yaklaşım daha ayrıntıda yer almaktadır.
Plana girdi olarak kullanılan farklı kurumsal kararları tanımlayan bilgiler ‘Sit/ Sit Koruma/
Turizm/ Milli Park/ Gecekondu Önleme/ Gecekondu Islah/ Gecekondu Tasfiye/ İmar Islah
Bölgesi/ Afet Konutları’ alanlarının yanısıra, ‘Özel Koşullu Alanlar’ başlığı altında:
‘Topografik/ Jeolojik/ Biometeorolojik/ Taşkına Maruz/ Kıyı Kuşağı’ gibi yapılaşma için
sakıncalı alanların gösterimleri kullanılmaktadır. Plan kararları kapsamında ise, ‘Koruma
Alanları’, ‘Güncel Kullanımı Korunacak Alanlar’ v.b. ile ‘Yapı Yasağı Getirilen Alanlar’
başlığı altında: Jeolojik Sakıncası Nedeniyle Yasaklama Alanları’ ve ‘Taşkına Maruz
Alanlar’ gibi ayrımlar yapılmaktadır.
2.2.3.2 Belediye ve Mücavir Alan Sınırları İçinde ve Dışında Planı Bulunmayan Alanlarda
Uygulanacak İmar Yönetmeliği (2.11.1985 gün, mükerrer18916 sayılı RG)
2-36
Planlı alanlar dışındaki yapılaşma ve yerleşimlere ilişkin düzenlemeleri açıklayan
bu yönetmelik, üç ayrı tür alan ve yapılaşma rejimi tanımlamaktadır. Bunlar: 10 binden az
nüfuslu olup plan yaptırma zorunluluğu bulunmayan ve nüfusu bundan fazla da olsa
belediye ve mücavir alan sınırı içinde olup planı bulunmayan yerleşik alanlar; belediye ve
mücavir alan sınırı dışında planı bulunmayan köy ve mezraların yerleşik alanları; belediye
ve mücavir alan sınırları içinde ya da dışında yerleşme alanı dışında kalan alanlardır. Bu
alanların belediye ve mücavir alan sınırları içindeki yerlerde belediye, dışındaki alanlarda
ise valilikler yetkili ve sorumludurlar (Md. 5).
2-37
geliştirilebileceği düşünülürse, bu yöndeki girişimlerin uzun dönemde çok yönlü yararlar
getireceği öngörülmektedir.
2.2.3.4 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği
(2.11.1985 gün, mükerrer18916 sayılı RG)
2-38
burada da seçenekler yerine, yalnızca belirli bir yapılaşma biçimi öngörülmektedir. Farklı
yapılaşma biçimleri tanımlanıp bunların hangi çevre ve ortamlarda özendirilmesi
gerektiğine ilişkin bir öneri yoktur. Bu tutum, afetlere maruz alanların da farklı bir imar
rejimi gerektireceği düşüncesini taşımaz.
2.2.3.5 İmar Kanunu’nun 18. Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile
İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik
2-39
Çalışmalar kapsamında, tapu kayıtları ve haritalar elde edilerek gereken
revizyonlar, müktesep haklar ve korunacak yapıları belirleyen uygulama haritaları
hazırlanır (Md. 15-19). Ada ve parsellerin düzenlenmesi ve araziye aplikasyon
yöntemlerinin ayrıntılarıyla açıklandığı (Md. 20-27) Yönetmelik’te, düzenlemeye konu
olan taşınmazlarla ilgili Encümen kararlarının yerel Tapu ve Kadastro İdaresi’ne
gönderilerek gereken kayıtların yapılması sağlanacağı hükme bağlanmıştır (Md. 29).
Birden fazla bina ve tesisin yapılmasını sağlamak üzere, bir imar adası bir parsel olarak
düzenlenebilir (Md. 37). Kadastrosu yapılmamış alanlarda da 18. Madde uygulaması
olanaklıdır (Md. 38).
2-40
Bu yönetmeliğin amacı imar planlarının ‘yapımını yükümlenecek müelliflerin
ehliyet durumlarına ait esasları’ belirlemektir (Md. 1). Yönetmelik, ‘İmar Kanunu’na tabi
alanlarda düzenlenen nazım imar planları, uygulama imar planları ile mevzii imar
planlarının ve yerleşmelerin, farklı gelişme etaplarında yapılması gerekli ve uygun görülen
plan ilavesi, plan revizyonlarının yapımı ve uygulama imar planı ölçeğinde hazırlanan
bütün planlara göre düzenlenen parselasyon planlarının yapılmasının yükümlenilmesine
dair esasları’ kapsamaktadır (Md. 2).
2-41
girebilmelidir. İkinci nokta, hazırlanan planların telif haklarını ilgilendirmektedir. Plancı bu
kadar kolay devre dışına itilmemeli, değişikliklere ilişkin oluru alınmalı, planın ‘teknik’
sorumluluğunu üstlenmeye devam edebilmelidir. Bu husus afet risklerini artırıcı hataların
önüne geçmede bir başka etken olabilir. Zira:
‘Müellif ve müellif kuruluşları planlama çalışmalarını yürütürken objektif ve
tarafsız davranmak, bilimsel ve teknik verilere göre hareket etmek zorundadırlar’ (Md.
11).
Afet riski konusu, müellifler açısından da öncelikli bir sorun olarak görülerek farklı
düzenlemeler getirilebilir. Bu konuda özel uzmanlık ve deneyim aranabileceği gibi, müellif
sicillerinin Bakanlık tarafından tutulması yanısıra, valilik, belediye, meslek odaları ve ilgili
başka kuruluşların da katılacağı bir başka denetim de getirilebilmelidir. Planlama
hizmetlerinin denetimi, hazırlanan planların niteliği, teknik içeriği ile denetimi yoluyla ve
meslek odalarının da katıldığı bir yapılanma ile yürütülmesi gerekir. Bu bağlamda, afet
alanlarındaki planların sahip olması gereken teknik içerik gündeme getirilmiş olacaktır.
2-42
Bu yönetmeliğin amacı, ‘İmar Kanunu'nun 38. maddesinde sayılan mühendisler,
mimarlar ve şehir plancıları dışında kalan fen adamlarının yetki, görev ve sorumluluklarını
belirlemektir’ (Md. 1). ‘Fen adamları’, şehir plancısı, mimar ve mühendisler dışında
‘yapıların mimari, statik ve tesisat planlarının, projelerinin, resim ve hesaplarının
hazırlanması ve uygulanmasında ve halihazır harita ve kadastro işlerinde görev alan
elemanlar’ olarak tanımlanmaktadır (Md. 4). Ancak, yönetmeliğin 10. maddesi, imar ve
uygulama planları, halihazır haritaları, mimari, statik ve tesisat plan, proje ve resim,
hesaplarını hazırlayan fen adamlarının, bunların tüm fenni hatalarından sorumlu olduklarını
hükmetmektedir. Bu maddedeki ifadeden fen adamlarının imar planı yapabileceği anlamı
çıkartılabilirse de buna ne afet bölgelerinde ne başka yerlerde izin verilmesi düşünülemez.
Söz konusu maddede düzeltme yapılması gerekir. Öte yandan, teknik hatalardan doğacak
sorumluluklara ilişkin hükümde, şehir plancısı, mimar ve mühendisler tarafından
hazırlanan plan ve projeler için mesleki ehliyete ilişkin düzeltmeler gündeme getirilmelidir.
(iii) İmarın nesnesi olan taşınmazlar ve bunlar üzerinde kurulan toplumsal ilişkileri
ilgilendiren mevzuatı,
(iv) Afetler karşısında özel bir risk oluşturan kaçak yerleşim ve yapı türleri ile
düzenli yapılaşma biçimlerini yönlendirme hedefli mevzuatı
2-43
değişikliklere paralel olarak, diğer yasa metinlerinde de yer alması gereken konuları, başka
bir deyişle, öneri geliştirme aşamasında kullanılabilecek başlıca ‘ipuçları’nın belirlenmeye
çalışılmasıdır.
2.3.1.1 1580 Sayılı Belediye Kanunu (14.4.1930 gün, 1471 sayılı RG)
(a) Belde ve Belde Aksamının Ayrılması veya Başka Parçaların Belde ile
Birleştirilmesi
Yasa’nın 7. maddesinde, ‘bir beldenin bazı kısımlarının ayrılarak ayrı bir belde
haline gelmesi, bir beldenin tamamının bir başka belde ile birleşmesi ve köylerin veya köy
kısımlarının komşu bir beldenin içine girmesi’ durumlarında ne gibi süreçlerden geçilmesi
gerektiği, hangi koşullarda bu tür birleşme ve ayrılmanın olanaklı olduğu v.b. durumlara
ilişkin hükümlere yer verilmektedir. Bu tür başvuruların, afet bölgelerinde teknik
gerekçelerle kısıtlanması ya da denetlenmesi gerekebilir. Afet bölgelerinde, yerleşme
birimlerinin birleşmeleri yolu ile yoğunlukların artması ve spekülatif baskılarla
karşılaşılması olasıdır. Bölünmeler sonucunda plan düzeyinde farklı uygulamalarla
karşılaşılması plan disiplinini olumsuz etkileyebilir, ya da afet sonrası tek elden
yürütülmesi gereken ortak çalışmalar aksayabilir. Bu nedenle söz konusu süreci
yönlendirecek hükümler önerilebilir. Özetle, afete maruz beldelerde bu tür ayrılma ve
birleşmeler diğer yerleşmelere göre daha farklı bir değerlendirme sürecinden geçmesi bir
ihtiyaçtır.
2-44
Belediyelerin afet koşulları ile ilgili olabilecek bir başka görevi, yangın
olasılıklarına karşı her türlü önlemin alınmasıdır (Fıkra 22). Ancak bu konudaki
hükümlerde de kapsam ve yaklaşım açısından eski anlayışta kalındığı, yangın risklerini
azaltma, ve yangın önleme işletmeciliği konularında bu önlemlerin güncel yaklaşımlara
kavuşturulması gerektiği anlaşılmaktadır. Yangın riskinin afet bölgelerinde özellikle ‘çoklu
afet’ konusu olarak ele alınması gereği vardır. Günümüzde yangınların özellikle
büyükşehirlerimizde doğal afetlerle doğrudan ilişkisi bulunmasının yanısıra, deprem ve su
baskınları gibi afetlerden zarar görecek nüfusun artması, bu tehlikelere konu olan
varlıkların ve risklerin de zamanla artmış olması nedenleriyle, bu alanlardaki sorumluluk
ve görevlerin de ayrıntılı olarak düzenlenmesi gereği vardır. Her tür yapı ve tesisatta
gerekli görülen teknik raporların verilmesi ve yaptırılması ödevi de yine yapılaşmadaki
özel durumların incelenmesi amacıyla beklenen bir belediye yükümlülüğüdür (fıkra 39).
Belediye yasasında, yerel yönetimin en önde yerine getirmesi gereken yaşamsal bir
konu olan afet zararlarını azaltma ödevlerinin ayrıntılarıyla açılması; bu yükümlülüklerin
yalnızca afetin oluştuğu zamanda değil, çok öncesinde başladığı anlayışının yerleştirilmesi;
işbirliği ve sürekli denetime açık kalmanın özendirilmesi, ancak bunlar yanısıra da bu
konuda görev savsaklamanın ağır yaptırımlarla tamamlanarak bir boşluğun giderilmesi
gereği vardır.
2.3.1.2 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu (29.5.1981 gün ve 17354 sayılı R.G)
2-45
vardır. Belediye sınırları ve mücavir alanlar içindeki taşınır ve taşınmaz mallar için yapılan
yangın sigortaları dolayısıyla alınan primlerin %10’u, sigortayı yapan şirket tarafından ilgili
belediyeye ödenmektedir.
İmar ile ilgili harçlar kapsamına, ifraz ve tevhid harcı, plan ve proje tastik harcı,
zemin açma izni ve toprak hafriyatı harcı, yapı kullanma izni harcı gibi harçlar girmektedir.
2464 sayılı yasanın 80.maddesinin (f) bendinde 18.5.1987 gün ve 3365 sayılı yasa ile
yapılan değişiklikle, 7269 sayılı ‘afetler yasası’ hükümleri uyarınca yapılan yapı ve tesisler
ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde veya dışında inşa edilecek ahır, samanlık,
kümes ve hayvan barınakları ile yemlik gibi yapı ve tesislerden bina inşaat harcı ve
yukarıda sayılan harçların alınmayacağını hükme bağlanmıştır.
2.3.1.3 3030 Sayılı Büyükşehirlerin Yönetimi Hakkında Kanun (9.7.1984 gün, 18453
sayılı RG; 3394 sayılı yasa ile değişikliklere uğramıştır)
2-46
etmenler belirlemektedir. Vergi gelirlerinin otomatik olarak yüzde 5’inin büyükşehir
belediyelerine verilmesi çok önemli bir özendirici etmendir. Sorun, Türkiye’de kamu
yönetiminin genel sorunlarının bir parçası gibidir. Aşırı merkeziyetçilik, eşgüdüm
yetersizliği, kaynak ve personel yetersizliği, katılım alışkanlıklarının gelişmemiş olması,
bütün belediyeler gibi büyükşehir belediyelerini de etkilemektedir.
2-47
azaltmak amacıyla hangi konularda zorunlu hükümler içerecekleri konusunda bu
yönetmeliğin belirleyici olması gerekir.
2.3.1.5 4759 Sayılı İller Bankası Kanunu (23.6.1945 gün ve 6039 sayılı RG)
2-48
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı bir Genel Müdürlük olan İller Bankası’nın
örgütlenme ve işleyiş özellikleri 2.1.2.3. bölümde açıklanmaktadır.
2.3.1.6 542 Sayılı KHK ile Değişik 1164 Sayılı Arsa Ofisi Kanunu (10.5.1969 gün ve
13195 sayılı RG)
Bu yasa ile, Maliye ve Gümrük Bakanlığına bağlı, döner sermayeli ‘Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğü’ kurulmuştur. Arsa Ofisi, taşınmaz alımı, plan işleri, kiralama, satış ve
takas gibi işlemlerde bulunmaya yetkilendirilmiştir. Arsa Ofisi'nin görevleri 2.1.2.4
altkısımda açıklanmaktadır.
2.3.1.7 209 Sayılı KHK ile Değişik 180 Sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (14.12.1983 gün,
18251 mükerrer sayılı RG)
(ii) Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri
afetlerden önce ve sonra yerleşik alanlarda alınacak önlemlerle yapılacak
yardımları belirlemek ve bunların uygulanmasını sağlamak,
(iii) Gerçek ve tüzel kişilere yapılan işler dışında, yurt içinde kamu kurum ve
kuruluşlarına iş yapan ve belirlenecek gerekli nitelikleri taşıyan müteahhitlere
belge vermek ve gizli sicillerini tutmak,
(iv) İmar Kanunu’na eklendiği üzere, gerekli görülen durumlarda, kamu yapıları ile
ilgili imar planı ve değişikliklerinin, umumi hayatı etkileyen afetler dolayısıyla
yapılması gereken planların ve plan değişikliklerinin, birden fazla belediyeyi
ilgilendiren metropoliten imar planlarının tamamını ya da bir bölümünü, ilgili
belediyelere ve idarelere bilgi vererek ve işbirliği sağlayarak yapmak,
yaptırmak, değiştirmek ve re’sen onaylamak (Md. 2).
2-49
ve keşiflerini yapmak veya yaptırmak, re’sen onaylamak, onaylanmasını sağlamak, inşaat
işlerini yapmak veya yaptırmak (Md. 9), Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri
arasında yer almaktadır. Bu önemli ölçüde yapı stokunun proje ve yapım işinde Bakanlığın
doğrudan sorumlu olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile, öncelikle Bakanlığın kendi
denetimindeki yapıların doğal afetlere dayanıklı koşullarda yapımını dikkatlice izleyerek,
bu tür özel önlemlerin getireceği ek maliyetlerin İnşaat Birim Fiyatlarını ne yönde
etkilediğini izlemesi ve buna göre, örneğin deprem riski yüksek yerlerle, deprem riski
düşük yerler için farklı birim fiyatlar geliştirmesi düşünülebilir.
2.3.1.8 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu (4.2.1954 gün, 8624
sayılı R.G)
2-50
ve kontrolörlük hizmetlerini yapan meslek üyelerinin cezalandırılması mekanizmasının da
daha etkin olarak kullanılması olanağı gerçekleşebilir.
2.3.2.1 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu (16.3.1982 gün, 17635 sayılı RG; 3487 sayılı yasa
ile değişikliklere uğramıştır)
2-51
Yasada, turizm bölge ve merkezlerinde Bakanlıkça yapılan veya yaptırılan ve
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na sunulan planların altı ay içinde, haritalar ve kıyı kenar
çizgisi önerilerinin ise iki ay içinde onaylanacağı belirtilmiş, yine Bakanlığın ‘turizm
alanları ve merkezleri’nde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca onaylı nazım imar planlarına
uygun olarak, turizm amaçlı uygulama planlarını değiştirmeye ve onaylamaya yetkili
olduğu; bu yerler dışında ise, ‘belediye sınırları ve mücavir alanları içinde kalan ve imar
planları ile turizme ayrılan arsalardan; üzerinde belgeli turizm işletmesi bulunan veya
Bakanlıkça talep edilenler hakkında yapılması gereken imar planı değişiklikleri öncelikle
yapılır’ denilmektedir (Md. 7). Bu hükümler ile yerel yönetimlerin yetkileri elinden alındığı
gibi, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı da Turizm Bakanlığı’nın yaptırımları ile
karşılaşmaktadır. Bu yetkilerle Turizm Bakanlığı, yoğunlukları artırabilmekte, sit
alanlarında ve ormanlarda turizm tesisleri kurabilmektedir. Yasanın en önemli etkilerinden
biri de kıyılarda ikinci konut yatırımlarını artırmış olmasıdır. Mevzii planlarla parça parça
gerçekleşen bu gelişmelerin mevcut planlarla ilişkisi kurulamadığı gibi, afet risklerine karşı
dayanıklılığı irdelenmeyen bir stok oluşmaktadır.
2-52
2.3.2.2 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (22.7.1983 gün ve 18113
sayılı RG; Bu yasa 3386 sayılı yasa ile değişikliklere uğramıştır.)
(a) Tanımlar
Yasa’nın 3. maddesi ile yapılan tanımlar arasında ‘kültür ve tabiat varlıkları’nın ve
‘koruma’ işlerinin kapsamı verilmekte, ‘Sit Alanları’nın, korunması gerekli, sınırları
belirlenmiş, doğal, tarihsel, arkeolojik (ören yeri), kentsel alanlar olduğu açıklanmaktadır.
(b) Tespit ve Tescil İşleri ile Koruma Alanı ile İlgili Karar Alma Yetkisi
Korunması gereken taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tespiti Bakanlıkça
doğrudan ya da ilgili diğer kurum ve uzmanlardan yararlanılarak yapılır. Tespit ve tescil
konularında esas ve kıstaslar yönetmelikle belirtilir (Md. 7). Koruma alanlarının tesbiti ve
bu alanlar içinde inşaat yapılıp yapılmayacağı kararını almak, (Koruma Yüksek Kurulu’nun
ilke kararları çerçevesinde) Bölge Koruma Kurulu’nun yetkisindedir (Md. 8).
2-53
Hazineye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait olup, usulüne göre tescil ve ilan
olunan, her çeşit korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ile bunlara ait korunma
sınırları dahilindeki taşınmazlar, Bakanlığın izni olmadan gerçek ve tüzel kişilere
satılamaz, hibe edilemez (Md. 13). Afet alanlarında, devir yasağı biçiminde değilse bile,
taşınmazların imar hakları kısıtlı bir alanda yer aldığı tapulara işlenmeli ve devir ve
satışlarda bu durum yeni malik tarafından bilinmelidir.
(h) Muafiyetler
Yasa’nın 21. maddesine göre, tapu kütüğünde korunması gerekli kültür varlığı
işareti olan bir veya ikinci gurup, sivil mimari, doğal sit, kentsel sit, arkeolojik sit üzerinde
kesin yapı yasağı varsa bu yapılar vergi, resim ve harçtan muaftır. Afet alanlarında da
yapılaşmaya sınırlamalar getirilecek ise, benzer biçimde vergi, resim ve harç muafiyetleri
tanınmalıdır.
2-54
kayboldukça tescili kaldırmak, koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü
değişikliklerini inceleyip onamak, bu kurulların görevleri arasında yer almaktadır. Kamu
kurum ve kuruluşları (Belediye, Valilik dahil) ile gerçek ve tüzelkişiler kurul kararlarına
uymak zorundadır. Afet bölgeleri için de merkezi ya da bölgesel düzeyde benzer yetkilerle
donatılmış kurullara gereksinim olabilir.
(k) Cezalar
Yasa’nın 65. maddesinde gerek taşınmaz sahiplerine, gerekse sorumlu yönetimlere
para ve hapis cezaları öngörülmüştür. Sit şartlarına ve koruma planlarında Taşınmaz Kültür
ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nca belirlenen alanlarda öngörülen şartlara aykırı
izinsiz inşaat yapan veya yaptıranlar (1-3 yıl) ağır hapis ve para cezası ile cezalandırılırlar.
Usulsüz yıkma veya imar izni verenler (2-5 yıl) ağır hapis cezası, ayrıca para cezası ile
cezalandırılırlar. Afet alanlarında yasalara aykırı yapılaşma ve uygulamalar için de İmar
Kanunu’nda belirtilenlerden daha ağır cezai hükümlere yer verilmelidir.
2.3.2.3 2872 Sayılı Çevre Kanunu (11.8.1983 gün ve 18132 sayılı RG; Bu yasa, 3301,
3362, 3416 sayılı yasalar ile değişikliğe uğramıştır)
2-55
geliştirilmesi ile çevre kirlenmesinin önlenmesi için alınacak önlemleri, ekonomik ve
sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre
düzenlemek amacındaki yasada öngörülen yapılanma ve işleyiş ile Bakanlık birimlerine
imar yetkileri verilmiştir.
Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yapılacak her türlü yapı ve tesis, Kurulca
belirlenecek ilkelere göre, Kurul Başkanlığı’nın iznine bağlıdır. Bu amaçla, kat sınırlaması
koyabilmekte, yapıların deniz cephesini en az işgal edecek büyüklükte kalmasını
sağlayabilmekte, kanalizasyonun, atık ve artıkların çevreyi ve denizi kirletmeyecek biçimde
yapılmasını denetleyebilmektedir. Mevcut nazım ve uygulama planlarına ve yasalara aykırı
her türlü yapının yıktırılması yetkisi de, bu özel örgüte verilmiştir.
(c) İlkeler
Yasa’nın 3. maddesi ile, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi görevi özel ve
tüzel kişilerle vatandaşlara verilmektedir. Kent planları için de bu türden bir yaklaşım
2-56
kentte yaşayan herkesin imar konusunda mevzuata aykırı ya da uygunsuz gördüğü her
yönetsel işlem için doğrudan menfaat ilişkisi aranmadan, salt o kentte yaşayan bir kentli
olarak, yargı yoluna başvurması olanaklıdır.
Yasa’da aynı maddede sayılan ilkelerden (c) fıkrasında yer alan, ‘Arazi ve kaynak
kullanım kararlarını veren ve proje değerlendirmesi yapan yetkili kuruluşlar, kalkınma
çabalarını olumsuz yönde etkilememeyi dikkate alarak çevrenin korunması ve
kirlenmemesi hedefini gözetirler’ hükmü ile ‘çevre’ ile ‘kalkınma’ arasındaki çatışma
durumunda, ikincisinden yana bir tavır alınmasının ‘hukuki zemini’ hazırlanmıştır. Aynı
maddenin 3416 sayılı yasa ile değiştirilen (e) fıkrasına göre, ‘Kirlenmenin önlenmesi,
sınırlandırılması ve mücadele için yapılan harcamaların kirleten tarafından karşılanması
esastır’ hükmü getirilmektedir.
2.3.2.4 6831 Sayılı Orman Kanunu (8.9.1985 gün, 9402 sayılı RG)
2-57
hak sahipleri adına tapuda irtifak hakkı tesisi 115. maddeye göre Maliye Bakanlığı’nın
görüşü alınarak yapılabilir. Verilen izin süresi en fazla 49 yıl olup, bu sürenin bitiminde
uygun görüldüğü taktirde 99 yıla kadar uzatılabilir. Süre sonunda her tür bina ve tesisler
Orman Bakanlığı’nın tasarrufuna geçer.
Tesislerin inşaatına kesin izin tarihinden itibaren bir yıl içinde başlanması ve
inşaatın en geç üç yıl içinde bitirilerek, işletmeye açılması gerekmektedir. İzin alanında
bulunan tesislerde yapılacak ilave ve tadilat projelerine Turizm Bakanlığı’nın onayı üzerine
Orman Bakanlığı’nca izin verilir. Tahsis edilen ormanlık alanlarda izin verilen proje
dışında tesis yapılması durumunda tesislere orman idaresince el konulur ve bu yerleri amaç
dışı kullananlar ile kullanılmasına izin verenler üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır
(Kanun md. 94, Yönetmelik Md. 40).
Kamu müesseselerine ait ormanlar, orman idaresi tarafından, özel ormanlar ise
sahipleri tarafından yaptırılıp orman idaresince onaylanan harita ve amenajman planlarına
göre işletilir ve yönetilir. Bu planlara uygunluk orman idaresi tarafından denetlenir. Ekim
ve dikim suretiyle meydana getirilen özel ormanlar dışındaki özel ormanların 500
hektardan daha küçük parçalar oluşacak şekilde temlik ya da mirasçılar arasında ifraz
yapılarak bölünmesi yasaktır. Ancak şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak
bulunduğu yerlerdeki özel orman alanlarında Kanun’un 17. maddesine göre izin almak ve
yatay alanının %6’sını geçmemek üzere düzenlenecek mevzii imar planlarına göre inşaat
yapılabilir.
Diğer yandan 6831 sayılı Kanun’un 23.9.1983 tarihinde 2896 sayılı Kanunla
değişik 18. maddesine göre orman ürünlerini işleyecek her çeşit fabrika kurulması ruhsat
alınması ile ilgili işlemler saklı kalmak üzere Orman Bakanlığı’nın iznine tabidir. Orman
Kanunu’nda bir diğer önemli madde de, Anayasa’nın 169. maddesi paralelinde 5.6.1986
tarihli 3302 sayılı Kanunla değişik 2b maddesidir. Bu madde, 31.12.1981 tarihinden önce
bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş çeşitli tarım alanları veya hayvancılık
amacı ile kullanılmasında yarar görülen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu
olarak bulunduğu yerleşim alanlarının orman sınırı dışına çıkartılmasını öngörmektedir.
2.3.2.5 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu (11.8.1983 gün ve 18132 sayılı RG)
‘Milli park’, ‘tabiat parkı’, tabiat anıtı’, ‘tabiatı koruma alanı’ gibi özel niteliklere
sahip alanlar tanımlayan (Md. 2) Yasa’da, bu alanların hangi kısıtlar altında kullanılacağı
koşulları belirlenmektedir. ‘Milli park’ karakterine sahip olduğu tesbit edilen alanlar Milli
Savunma, Bayındırlık ve İskan, Kültür, Turizm ve Tarım Bakanlıkları’nın olumlu görüşü
alınarak Orman Bakanlığı’nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu’nda kararlaştırılmaktadır.
‘Tabiat parkı’, ‘tabiat anıtı’ ve ‘tabiatı koruma alanları’ ise, orman ve orman rejimine giren
yerlerde Orman Bakanlığı’nın onayı ile, orman ve orman rejimi dışındaki yerlerde ise ilgili
bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle Orman Bakanlığı’nın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu’nca kararlaştırılır.
Milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı içinde kalan ve kanunun
uygulanması için gerek duyulan Hazine’ye ait olan, devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan ve diğer kamu idareleri ve kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerler gerekli
işlemlerin yerine getirilmesinden sonra Orman Bakanlığı’na tahsis edilir. Milli park, tabiat
2-58
parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı içinde gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmazlar
gerekli görüldüğü taktirde Orman Bakanlığı’nca kamulaştırılır.
(a) Plan
Milli park olarak belirlenen alanlarla ilgili planlama iki aşamadan oluşmakta olup,
1/5000 ve daha küçük ölçekli Gelişme Planları Orman Bakanlığı’nca hazırlanarak,
yürürlüğe konur. Bu planlar genelde mutlak ‘koruma zonu’, ‘tampon zon’ ve gelişme
zonlarını belirler. Bu plan uyarınca yapılaşmaya konu olacak yerler (‘gelişme zonu’) için
hazırlanan uygulama imar planları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca onaylanır. Tabiat
parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı olarak belirlenen yerlerde ise gerekli planlar
Orman Bakanlığı’nca hazırlanarak yürürlüğe konur.
(b) Yapılaşma
Tabiat anıtları ve koruma alanlarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu’nun ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla kullanma izni verilemez. Milli
park ve tabiat parklarında gelişme planlarının kesinleşmesinden sonra kamu yararı
bulunmak koşulu ile turistik amaçlı bina ve tesisler yapılmak üzere gerçek ve tüzel kişiler
lehine Maliye Bakanlığı’nın görüşü alınarak 49, gereğinde 99 yıla uzatılabilecek şekilde
Orman Bakanlığı’nca izin verilebilir. Bu alanlarda planlara uygun olmak koşulu ile kamu
kuruluşları tarafından yapılacak plan, proje ve yatırımlara da Orman Bakanlığı’nca izin
verilebilir ve uygulamalar bu Kanun hükümlerine göre denetlenir. Ancak, Kanun
kapsamına giren yerlerde tarihi ve arkeolojik sahalarda kazı, restorasyon ve bilimsel
araştırmalar Kültür Bakanlığı’nın iznine tabidir. Ayrıca yukarıda belirtilen hükümler saklı
kalmak kaydıyla milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarındaki
planların gerektirdiği her tür hizmet ve faaliyetler ile koruma, yönetim, işletme, tanıtım,
spor, eğlenme ve dinlenme hizmetleri için gerekli altyapı, üstyapı ve diğer tesisler Orman
Bakanlığı’nca yapılır ve yaptırılır.
(c) Koruma
Yasa’nın 14. maddesi, kanun kapsamına giren yerlerdeki yasakları sıralamaktadır.
Buna göre, bu alanlarda ekolojik denge bozulamaz. Yaban hayatı tahrip edilemez. Bu
alanların özellikleri bozulamaz, toprak, su ve çevre kirlenemez. Kamu yararı açısından
vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça hiç bir yapı ve tesis kurulamaz ve
işletilemez. Kanun’un 15. maddesi ile de, kamu kurum, idare ve kuruluşları ve Hazine’ye
ait taşınmaz mallar ile devletin tasarrufu altında bulunan yerlerdeki mevcut açıklıkların, ya
da oluşacak açıklıkların işgali, kullanılması, bu yerlere yapı ve tesis yapılması, bu yapı ve
tesislerin tapuya tescili yasaktır. Bu gibi yapı ve tesislerde hiçbir kayıt ve şart aranmadan
Bakanlıkça el konulacağı hükme bağlanmıştır.
Milli parkların afet bölgeleriyle çakışmasında kamu yararı açısından isabetlilik
bulunsa da bu durum genelleştirilemeyecektir. Ancak bu alanların yerleşme ve
yapılaşmasına ilişkin denetimlerin boşlukta bırakılmaması gereği vardır. Afet bölgeleri için
nazım plan düzeyinde hazırlanacak planların da Bakanlıkça incelenmesi ve görüşünün
alınması zorunlu kılınabilir.
2.3.2.6 3621 Sayılı Kıyı Kanunu (17.4.1990 gün ve 20495 sayılı RG; Anayasa
Mahkemesi kararları, 1.12.1984 gün, 18592 sayılı RG; ek ve değişiklikler yapan
3830 sayılı yasa, 11.7.1992 gün, 21281 sayılı RG)
2-59
Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğindeki
alanların doğal ve kültürel özelliklerini koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu
yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacındaki yasada öncelikle ‘kıyı kenar çizgisi’
ile buna kara yönünde 100 metre genişliğindeki ‘sahil şeridi’ni tanımlar (Md. 4). Kıyı kenar
çizgisi, valiliklerce, kamu görevlisi jeoloji mühendisi, jeolog veya jeomorfolog, harita ve
kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir plancısı, inşaat mühendisinden
oluşturulacak en az 5 kişilik bir komisyonca tespit edilir (Md. 9).
Kıyı rejimi ile afete maruz alan ve bölgelerin planlama yakalaşımları arasında
birden fazla yönden benzerlikler kurulabilir. Söz konusu alanların doğal verilere
dayanılarak belirlenip haritalara işlenmesi, bu işlemde bir kaç meslek grubunun ortak
çalışması, sınırlı yapılaşma anlayışı, Bakanlığın denetim yetkileri, aykırı uygulamalarda
ilgili taraflara ve yönetimlere etkin ceza yaptırımlarının elde tutulması farklı ölçütler
geliştirilerek, afet alanlarında da düşünülebilir.
(d) Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (3.8.1990 gün, 20594 sayılı
RG)
Bu yönetmeliğin amacı, deniz, tabii ve suni göller ve akarsularda kıyı kenar
çizgisinin belirlenmesi, kıyıların kullanılması ve korunması ile kıyılarda, doldurma ve
kurutma yoluyla kazanılan alanlarda, deniz ve göllerin kıyılarının devamı niteliğinde olan
sahil şeritlerinde planlama ve uygulama esaslarını belirlemektir (Md. 2). Yönetmeliğin
ikinci bölümü ‘Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonu’, çalışma yöntemi ile kıyı kenar
çizgisi belirleme ve onay süreci ile paftaların çoğaltılması ve aleniyete ilişkin hükümlerden
oluşmaktadır. Buna göre komisyon, valiliklerce kamu görevlisi jeoloji mühendisi, jeolog,
jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar, şehir plancısı, inşaat
mühendisi en az beş kişiden oluşturulur.
Onaylı kıyı kenar çizgisi bulunmayan alanlardaki tespit işlemlerinin valiliklerce bir
program içinde ve en kısa sürede gerçekleştirilmesi esastır. Valiliklerce yıllık tespit
programları hazırlanır. Tespit işlemlerinin kanun, yönetmelik ve bu programlara uygun
olarak yürütülmesi ve tamamlanması için her türlü önlem alınır. Ancak ilgililerin tespit
2-60
talebi halinde, yıllık programda olup olmadığına bakılmaksızın kıyı kenar çizgisi tespiti bu
Yönetmelik esaslarına göre öncelikle yapılır. Kıyı kenar çizgisi tespitleri, muhtemel kıyı
kenar çizgisinden itibaren kara yönünde en az 200 metrelik alanı içeren halihazır harita
üzerine geçirilmesi zorunludur. Valiliklerce yıllık programlarına uygun olarak yapılacak
kıyı kenar çizgisi tespitleri, varsa 1/1000 ölçekli onaylı halihazır harita üzerine, yoksa
1/5000 ölçekli onaylı halihazır harita üzerine, bununda bulunmaması halinde 1/5000
ölçekli askeri harita üzerine geçirilir. İlgililerince kıyı kenar çizgisi tespit talebi halinde,
kıyı kenar çizgisinin onaylı 1/1000 ölçekli halihazır harita üzerine geçirilmesi zorunludur.
Kanun kapsamında kalan alanlar, belediye veya valiliklerce imar mevzuatına aykırı
yapılanmaların önlenmesi amacıyla sürekli denetim altında tutulur. Bu amaçla gerekli
önlemler valilik ve belediyelerce alınır. Aykırı yapılaşmalara, belediye ve mücavir alan
sınırları içinde belediye başkanları, belediye ve mücavir alan sınırları dışında valiler
tarafından, yapıların sahiplerine ve müteahhidine ayrı ayrı para cezaları verilir (Md. 15).
Para cezası, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinde aynı durum için belirlenen
cezanın iki katıdır. Ruhsat ve eklerine aykırı olanlar süresi içerisinde yıkılarak ruhsat ve
eklerine uygun hale getirilirse para cezası alınmaz. Fenni mesuller hakkında da 3194 sayılı
İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca ceza uygulaması yapılır. Para cezalarında
2-61
7/12/1988 tarihinde kabul edilen 3506 ve 6/12/1989 tarihinde kabul edilen 3591 sayılı
Kanun hükümleri geçerli olmak yanısıra, ödenmeyen cezalar için 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.
Afet riski yüksek alanlar da, kıyılar gibi, farklı niteliklere sahip alanlar olarak farklı
planlama ve yapılanma esaslarına bağlı olması gereken yerlerdir. Kıyı Kanunu’nda kıyılar
için öngörülenlerin afet alanlarında da benzer bir kurumlaşma altında benimsenmesi
düşünülebilir. Örneğin, bu alanların tespitinde (farklı bileşime sahip) tespit
komisyonlarının oluşturulması, bu tespitlere göre hazırlanacak haritaların onayı,
hazırlanacak paftaların dağıtımı ve aleniyetinin sağlanması gibi konular afet alanları için de
önerilebilir. Benzer biçimde, bu alanlarda yapılacak yapılaşmalar için sınırlamalar
getirilmesi, bu alanların denetlenmesi ve nihayet öngörülen cezalara ilişkin hükümler, afet
alanları için hazırlanacak planlama ve yapılaşmaya ilişikin sınırlamaları kapsayan bir
yönetmelikte ele alınacak konular arasında yer almalıdır.
2.3.2.7 2960 Sayılı Boğaziçi Kanunu (22.11.1983 gün, 18229 sayılı RG)
2-62
uygulayandan ve mal sahibinden müteselsilen tahsil edilerek aslına uygun hale getirilir
(Md. 18).
2.3.2.8. 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
2.3.3.1 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu (11.8.1970 gün ve 13576 sayılı RG; Bu yasa,
1610, 2350, 2536, 2587 ve 3239 sayılı yasalarla değişikliklere uğramıştır.)
Bina, arsa ve arazi olmak üzere tüm taşınmazların genel vergilenmesi konularını
kapsayan bu yasada, her taşınmaz türü için ‘mükellef’, ‘muaflık ve istisnalar’, ‘matrah ve
nispet’, ‘tarh ve tahakkuk’ ile sorumluluklar belirlenmiş; uygulama yöntemleri ‘müşterek
2-63
hükümler’de anlatılmıştır. Ayrıca, bu yasaya ilişkin Tüzük’te (15.3.1972 gün ve 14129
sayılı RG), her üç taşınmaz türü için değerlendirme yöntemleri ayrıntılarıyla
tanımlanmıştır.
2-64
(d) Afet Koşullarında Vergi Mükellefiyeti
Mükellefiyetin başlama ve bitmesini tanımlayan 9(c) fıkrasının son iki
paragrafında, yanan, yıkılan, tamamen kullanılmaz hale gelen ya da ‘vergiye tabi iken
muaflık’ koşullarını kazanan binalardan dolayı yükümlülük, bu olay tarihini izleyen
taksitten itibaren sona ereceği; oturulması ve kullanılması yasaklanan binaların
vergilerinin, yükümlülerce, durumun vergi dairesine bildirilmesi ya da vergi dairesince
belirlenmesi üzerine, bu olay tarihinden sonra gelen taksitlerden başlayarak, bu durum
sürdükçe alınmayacağı hükme bağlanmıştır. Gerek burada, gerekse 4. maddede eksik
görülen, ‘Afete maruz ilan edilen alanlarda mevcut, ruhsatsız ve ilgili yerel yönetimlerce
oturulması ve kullanılması riskli bulunan binalarda vergi muaflığı uygulanmaz’ hükmüdür.
2.3.3.2 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (2.7.1965 gün, 12038 sayılı RG; Bu yasa, 2814,
3227 sayılı yasalarla değişiklik ve eklemelere konu olmuştur.)
Türkiye’deki yapı stokunun nitelikçe daha üstün olan kesimlerinin hemen hepsini
kapsayan özel mülkiyet ve taşınmaz ilişkileri bu yasada tanımlanmakta; genellikle
yapılaşma sırasında kurulan ‘kat irtifakı’, kullanma sırasında ise ‘kat mülkiyeti’ne
kapsamında yer alan hak ve sorumluluklar belirlenmektedir. Bir taşınmazın gerek yapımı,
gerekse işletilmesi sırasında ilgili tarafların ve ‘kat malikleri’nin karşılıklı yetki ve
yükümlülüklerinin ayrıntılarıyla belirtildiği yasada, bir otokontrol sistemi geliştirilmiş
bulunmaktadır. Bu düzenin, yapı denetim sisteminin güçlendirilmesinde tamamlayıcı
işlevler üstlenmesi olasıdır:
2-65
Yasa’nın 21. maddesinde yapının sigorta edilmesi halinde (çoğunluk oyuna bağlı),
hak ve sorumlulukların nasıl dağılacağı belirlenmiştir. Buna göre, anataşınmazın kat
malikleri kurulunca belirlenecek değer üzerinden sigorta edilmesi durumunda kat malikleri,
sigorta giderlerine, arsa payları oranında katılırlar. Sigorta giderleri gibi, sigorta
alacaklarının da nasıl paylaşılacağı belirlenmiştir. Buna göre, anataşınmazın tümünün
harap olması halinde alınacak sigorta bedeli, aksine sözleşme olmadıkça, kat maliklerine,
arsa payları oranında paylaştırılır. Yalnız bir veya birkaç bağımsız bölüm veya eklenti veya
ortak yerlerden bir kısmı hasara uğramışsa, alınacak sigorta bedeli hasara uğrayan yerlerin
onarımına arsa payları oranında harcanır. Kat malikleri, kendi bağımsız bölümlerini ayrıca
sigorta ettirebilirler; bu durumda alınacak sigorta bedeli, anagayrimenkulün sigorta
bedelindeki payları da ayrıca saklı kalmak üzere, yalnız kendilerine ait olur. Yasadaki
önlemler nedeniyle afetlere maruz bölgelerde afet sigortasının zorunlu tutulması halinde,
uygulamada belirsizlik ve sorunlarla karşılaşılmayacağı düşünülmektedir.
(b) Yapılaşma Standartlarının Otokontrolü
Yasa’nın 17. maddesinde, taraflar arasında yapım sırası ilişkileri düzenleyen irtifak
sözleşmelerinin, hem tarafları hem de yapım sürecini bağlayan niteliği açıklanmaktadır.
Buna göre, ‘kat irtifakı sahipleri, ortak arsa üzerinde yapılacak yapının, sözleşmede yazılı
süre içinde başlaması ve tamamlanması için kendilerine düşen borçların yerine
getirilmesini, karşılıklı olarak isteme ve dava etme hakkına sahiptirler.’ Bu açıdan, yapı
uygulama işlerinin denetiminde afetlere dayanıklılık konusunda nitelik güvencesi sağlayan
bir süreç, standart ve ilkeler belirlenmesi durumunda, bunların irtifak sözleşmeleri
kapsamında benimsenmesi ve otokontrolün sağlanması için elverişli bir ortam sağlanabilir.
Gerekirse yapı denetimine ilişkin koşullar bu madde kapsamına da açık olarak alınabilir;
taraflar müteselsil olarak sorumlu tutulabilir.
2.3.3.3 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu (8.11.1983 gün ve 18215 sayılı RG)
2-66
iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm’ amaçlı kamulaştırmalar eşit taksitlerle beş yıllık ödeme yöntemine olanak
tanımaktadır. Afet önleme ya da afet zararlarını giderme amaçlı (imar planı kapsamı içinde
ya da ayrı) ‘proje’lerde de kamu yararı bulunduğu anlayışı ile, bu amaçla yapılacak
kamulaştırma işlemlerinin 3. madde kapsamında yürütülmesi uygun olacaktır.
2-67
Yasa’nın 26. ve 27. maddelerinde tanımlanan ‘trampa yoluyla kamulaştırma’ ve
‘acele kamulaştırma’ yöntemlerine, öncelikli kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle ‘afet
etkilerini hafifletme’ ve ‘afet zararlarını giderme’ amaçlı işlemlerde başvurma yolunun açık
tutulması gereği vardır. Böylece, afete maruz arsa ve arazi ile ‘özürlü yapılaşma’ üzerinde,
‘acele kamulaştırma, trampa ve taksitli ödeme’ tehditlerinin, idarelere hızlı davranma
olanağı sağlamak kadar, bu alanlarda yapılaşmayı caydırıcı katkıları da olacaktır.
2.3.3.4 2644 Sayılı Tapu Kanunu (29.12.1934 gün ve 2892 sayılı RG; bu yasa, 3278,
2421, 5520, 3000, 6217, 3678 sayılı yasalarla değişikliklere uğramıştır)
2.3.3.5 3402 Sayılı Kadastro Kanunu (9.7.1987 gün 19512 sayılı RG; Bu yasa ile 2613 ve
766 sayılı yasalar yürürlükten kaldırılmıştır)
2-68
olasıdır. Yasa’da kadastro çalışmalarına ilişkin esaslar, sınırların ve mülkiyet haklarının
tespiti işlemleri, duyuru ve itiraz yöntemleri, özel yargı sistemi işleyişi belirlenmiştir.
Genelde, yerleşim ve orman alanları dışında kalan tarımsal alanların kamu ve özel
mülkiyete ayrıştırılarak hak sahiplerinin belirlenmesini sağlayan yasa, ‘kadastro
mahkemeleri’ yanısıra, idari sınırlarla çakıştırılan ‘kadastro bölgelerini’, işlemleri yürüten
‘kadastro teknisyenleri’ni, ‘kontrol elemanları’nı, ‘bilirkişiler’i, yönetmelikle oluşturulan
‘kadastro komisyonları’nı görev ve sorumluluklarıyla tanımlamaktadır. Yasaya
dayanılarak, ‘kadastro çalışma alanı sınırlarının belirlenmesi’, ‘kadastrosu yapılan yerlerde
emlak vergisi kıymeti belli olmayan taşınmaz malların kıymetini takdir etme usul ve
esasları’, ‘taksim sebebiyle ayırma ve birleştirmelerde uygulanacak usul ve esaslar’
konuları ile birlikte 11 yönetmelik çıkarılmıştır.
2-69
(e) Yerleşim Alanlarında Kadastro
Kadastro Kanunu, ilke olarak kırsal kesimde (ve bir defaya özgü olarak) tespit
çalışmaları yapılmasını öngörmekle birlikte, 44. maddede Toplu Yapıların Kadastrosu
konusunda, ‘kooperatif, şirket v.b. toplulukların birden çok yapı ve tesis yaparak sahip
oldukları taşınmaz malların, kendi imar veya vaziyet planları dikkate alınarak ve
gerektiğinde birleştirerek veya parçalara ayırarak, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre
bağımsız bölümler şeklinde tespitleri yapılır. Bunun için tüzelkişilerin genel kurul ya da
yönetim kurul kararlarına dayanılarak kadastro tespitleri yapılır. Bu tespitler bütün
hissedarları bağlar. Daha önce kadastrosu yapılmış bu gibi taşınmaz malların, talep üzerine
ikinci defa kadastrosu yapılabilir’ hükmünü getirmekte; ayrıca 46. maddede ‘Hazine adına
tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskan suretiyle veya toprak tevzii suretiyle verilen yerler
(işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmaksızın, hak sahipleri adına tespit
ve tescil olunur. Bu şekilde hak sahipleri adına tespit ve tescil işlemleri gerçekleşinceye
kadarki süre içinde evvelce tahakkuk ettirilenler de dahil olmak üzere ecrimisil alınmaz’
denilmektedir. Yerleşim yerlerinde, bu işlemlerin yürürlükteki imar planlarına ve
amaçlarına bakılmaksızın yapılması kadar, afetlere konu olabilecek alanların da bu işlemler
dışında tutulmamış olması sakıncalar yaratmaktadır. Söz konusu hükümler, özellikle büyük
şehirlerin çeperlerinde yer alan kaçak yapılaşmanın meşrulaştırılmasına yaramaktadır.
2.3.4.1 2981 Sayılı ‘İmar Affı’ Kanunu (İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara
Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun) (8.3.1984 gün ve 18335 sayılı RG; 3290 ve 3366
sayılı yasalarla değişikliklere konu olmuştur)
‘İmar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki’ tüm
kaçak yapılaşmanın ‘tespit, değerlendirme, uygulama’sına ilişkin ilkeleri belirlemek ve altı
aylık (özel durumlar için 12 aylık) bir başvuru süresi ile sınırlı kalmak ve bu yapıları
biçimsel olarak yasal statüye kavuşturmak amacındaki bu yasa, ‘bir defaya özgü’ bir
uygulamadır. Kaçak yapıların, ‘kendisinin/kamunun/başkasının’ arsasında yer almasına
göre ve ‘muhafaza edilecek/ıslah edilerek muhafaza edilecek/yasadan yararlanamayacak’
olmak üzere üç sınıfa ayrılıp ayrı süreçler izleyerek tapu verilmesi öngörülen yasada, bu
işlemler karşılığında ‘cezai harçlar/arsa bedelleri/düzenleme ortaklık payları’ belirlenmiştir.
Yasa ve ilgili yönetmelikler kapsamında, ‘tahsis belgesi/geçici ruhsat/ıslah imar planı’ gibi
tanımlar getirilmiştir.
2-70
gözardı edilmesinin önlenebilmesi için bu alanda Anayasal yasaklar geliştirilmesi gereği
vardır.
(a) İstisnalar
Yasa’nın 3. maddesinde yasa hükümlerinin uygulanmayacağı yerler belirlenmiş;
İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nda, askeri alanlarda, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca tanımlanan alanlarda ‘kaçak’lık statüsünün
giderilemeyeceği açıklanmış; ancak afetlere konu alanlarla ilgili bir istisnanın da gerekli
olduğu anlayışı ifadesi yer bulamamıştır. Aynı konu 14. maddede ‘bu kanun
hükümlerinden yararlanamayacak olanlar’ başlığı altında (su havzaları, turizm teşvik, sivil
havacılık, kıyılar, kara ve demiryolları v.b. alanlar ile) ayrıntılandırıldığı halde, afetlere
konu alanlarda yer alan kaçak stokun bu özelliğinin giderilmesinde ayrıcalıklı önlemler
alınması gerektiği belirtilmemiştir.
2-71
2.3.4.2 775 Sayılı Gecekondu Kanunu (30.7.1966 gün, sayılı RG) ve Uygulama
Yönetmeliği (17.10.1966 gün, 12428 sayılı RG) (Bu yasa, 3016, 3414, 3811, 1990
sayılı yasalarla değişikliklere uğramıştır)
Başkasına ait arsa ve arazi üzerinde yapılan izinsiz yapıları ‘gecekondu’ olarak
tanımlayan yasanın amacı, bu yapıları ‘tasfiye, ıslah ve önleme’ yoluyla düzenlemektir. Bu
yasa kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın üstlenmiş olduğu yetki ve görevler,
daha sonra (247 sayılı KHK 11.6.1985 gün, 18781 RG; 3414 sayılı yasanın Md.1 gereği,
1988) ilgili belediyelere devredilmiştir (Ek Md. 2). Bu işler için belediyelere öncelikle arsa
ve arazi sağlanmaktadır. Hazineye ait olanlar bedelsiz, gerekli görülen vakıf taşınmazları
bedeli ödenerek, özel taşınmazlar ise satın alma ya da kamulaştırma yoluyla belediyelere
aktarılabilir (Md. 3-5). Belediyeler edindikleri bu taşınmazları konut yapımı için
ayırabilecekleri gibi, işletebilir, kiralayabilir ya da satabilirler (Md. 7-9). Bu ve başka
yollarla elde edilen gelirler, önceleri Bakanlık tarafından bir ‘fon’da tutulurken, 247 saylı
KHK ile bu yetki belediyelere devredilmiştir. Belediyeler, Bakanlık izniyle fon’da toplanan
kaynaklarını, gecekondu alanlarında altyapı tesisleri, harita projelendirme işleri ve (halk,
nüve, geçici misafir tiplerinde) konut üretmek amacıyla kullanırlar (Md. 12-13). Bakanlık
emrinde oluşturulan bir başka fon ile belediyelerin yapamadıkları işler tamamlanır;
gecekondusunu onaracak olanlara kredi verilir (Md. 14-15). 3414 sayılı yasa ile yapılan
değişikliklerle, 1988 yılında bu fonlardan ilkine ilişkin tüm yetkiler doğrudan belediyelere,
ikincisi ise Toplu Konut İdaresi’ne devredilmiştir (Ek Md. 3). Ancak 17.6.1992 tarihli
3811 sayılı yasa ile, Bakanlıkça başlatılmış işlerin tamamlanması ve Gecekondu Fonunun
devri için tanınan süre 2000 yılına kadar uzatılmıştır.
Yasaya göre, gecekonduların tesbiti (Md. 16) yapılıp duyurular yapıldıktan sonra,
kişiler üç ay içinde belediyelere bildirimde bulunurlar (mMd. 17). Bundan böyle yapılacak
izinsiz yapılar derhal yıktırılır (Md. 18). Islah ve tasfiye işleri için belediyelerce hazırlanan
plan ve programlar Bakanlık onay ve önceliklerinin belirlenmesinden sonra halka
duyurulur (Md. 19-20). Belediyeye ait ya da bu yasa gereği mülkiyeti belediyeye geçecek
arsa ve arazi üzerinde, gecekondu sahipleri borçlandırma ya da başka yollarla (kiracılar için
ise ucuz kiralık) konut sağlanıncaya kadar mevcut gecekondu yıktırılmaz. Birden fazla
gecekondu sahibi için bunlardan yalnızca biri için yararlandırılır. Diğerleri de korunabilir
ise, belediyece bedeli karşılığı alınır ve tasarruf edilir. Islah kararı alınanlar, iki yıl içinde
sahipleri tarafından yönetmelik uyarınca ıslah edilmediği durumda, plan uyarınca yıkılması
gerekenler ise bedel verilmeksizin yıkılır, yıktırılır (Md. 21-23).
Islah, tasfiye, önleme bölgelerindeki arsa ve arazi sahipleri (işgal altındaki yerlerde
gecekondu sahipleri) kamu hizmet ve tesis harcamalarının tamamına Belediye Gelirler
Kanunu’nun tanımlandığı biçimde katılırlar (Md. 24). Önleme bölgelerindeki arsalar, ıslah
ve tasfiye nedeniyle açıkta kalan ya da başka konutsuzlara, Bakanlık’ça belirlenecek emsal
bedellerle ve %25’i peşin olmak üzere verilir. Söz konusu kişilerin yönetmelikçe belirlenen
‘dar gelirli’ tanımına uymaları zorunludur (Md. 25-26).
2-72
taşınmazlar geri alınır. Bu işler için her türlü kamu yardımı ilgili birimlerce karşılıksız ya
da kolaylıklar sağlanarak yerine getirilir; ruhsat işleri için tapu aranmaz. Bakanlık gereken
taşınmazları doğrudan satın alabilir ya da kamulaştırabilir; belediyeler doğrudan halk
konutları vb yapmaya yetkilidir. Bunların kiralama ve kullanım biçimleri yönetmelikle
belirlenir. Yapılardaki ölçülendirmeler konusunda İmar Kanunu yerine yönetmelik
hükümleri geçerlidir. Taşınmaz işlemleri her türlü vergi, resim ve harç giderlerinden
bağımsızdır (Md.27-33). Yasa hükümlerine göre tahsis olunan taşınmazlar on yıl süre ile
her türlü el değiştirme ve piyasa işlemlerinden yasaklıdır (Md. 34).
2.3.4.3 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu (17.3.1984 gün 18344 sayılı RG; Bu yasa, 3189,
3291, 3397, 3571, 3645 sayılı yasalar ve 412 sayılı KHK ile değişiklik ve eklere
konu olmuştur)
(a) Yasa
Oldukça kısa tutulmuş bulunan yasada, Toplu Konut Fonu ve kaynakları ile bu
fonun kullanım biçimleri belirlenmekte; yerleşim alanlarının seçimi, Fon’un denetimi,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın görevleri ve yapılanması açıklanmaktadır. Yasanın 3.
maddesinde Fon’un kullanılacağı işler arasında ‘afet hizmetlerinin karşılanması’ da
bulunmaktadır. Bu amaca karşın, İdare’ye (Ek Md. 1, 1990) afet bölgelerine ilişkin bir
görev verilmemiş bulunmaktadır. Oysa, ‘kalkınmada öncelikli yörelere’, ‘şehit yakınlarına’
kolaylıklar sağlaması görevleri üstlenmiş bulunan İdare’nin doğal afet mağdurlarına da
doğrudan el uzatması yerinde bulunabilmelidir. Öte yandan, Yasa’nın 4. maddesinde İdare
tarafından saptanacak ‘esaslar çerçevesinde toplu konut iskan sahaları valiliklerce
belirlenir’ denilmektedir. Ne var ki bu esaslar, her yıl yeniden belirlenecek bir değişkenlik
taşımaktadır.
2-73
Tüzüğün 3. maddesi, Fon’un afet bölgelerinde yapılacak konutların finansmanı için
de kullanılacağını açıklamaktadır. 1988 tarihli ek madde 2’ye göre, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, afet bölgelerinde yapılacak konutlar, bu konutların altyapıları ve sosyal tesisleri
için İdare’den ek finansman isteyebilmekte; bu finansman 7269 sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun
esaslarına göre kullandırılmaktadır.
Toplu konut mevzuatı afetlere ilişkin hükümler içermekle birlikte, bunların edilgen
ve tamamlayıcı nitelikte olduğu görülmektedir. Oysa yasayı afetler açısından daha duyarlı
bir niteliğe kavuşturmak üzere yapılabilecekler vardır. Bu girişimlerin, yalnızca Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı’nın isteği üzerine ve afet sonrası yapılan yardımlara indirgenmeksizin,
afet bölgelerine öncelikler verme, afete konu alanlardaki mevcut yapı stoku ve altyapının
takviye edilmesine yönelik projelere de kredi verilmesi gibi etkin önlemleri kapsaması
olasıdır. ‘Mevcut köylerin iyileştirilmesi’ amaçlı finansman sağlanacağı (Tüzük Ek Md. 4c)
hükmünü içeren Toplu Konut mevzuatının, Uygulama Yönetmeliği kapsamında da afet
alanlarındaki mevcut yapıların iyileştirilmesine ilişkin önlemler taşıması beklenir.
2-74
koşullarını belirlemektedir. Öngörülen işleyişte ‘öncelikli yöreler’e kolaylıklar tanınmakta
ancak bu tanım yalnızca GAP kapsamındaki iller ile ‘kalkınmada birinci derecede öncelikli
yöreler’i kapsamaktadır. Afetlere birinci derecede maruz yerleşmelere bu bağlamda yer
verilmemesi bir eksiklik ve tutarsızlık olarak durmaktadır. Yasa, Tüzük ve Uygulama
Yönetmeliği’nde afetlere maruz alanlarla ilgili hükümlerin, genel kredi koşullarına ilişkin
önceliklerle bütünleşmesi gereği yerine getirilmemiştir.
2.3.4.4 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanun ve Yönetmeliği (6.5.1930 gün, 1489 sayılı
RG; 26.10.1983 gün, 18203 sayılı RG ile yönetmelik değişik; 3572 sayılı yasa ile
değişik 17.6.1989 gün, 20198 sayılı RG, 26.9.1995 gün, 22416 sayılı RG)
Birinci sınıf SAK’ların yer seçimi izni, tesis izni, deneme izni ve açılma ruhsatı,
Kurul’un incelemesi ve valiliğin uygun görmesi sonucu Sağlık Bakanlığı’nca verilir. İkinci
sınıf SAK’lar ve merkez ilçe sınırları içindeki üçüncü sınıf SAK’lar için bu izin ve ruhsat
verme yetkisi önceleri valiliklerde, diğer ilçelerdeki üçüncü sınıf SAK’lar için ise
kaymakamlıklarda iken, günümüzde bu yetkiler belediyelere devredilmiştir (3572 sayılı
yasa, 1989). İzin ve ruhsat verilmesi aşamalarında diğer kuruluşların görüşleri alınabilir.
İkinci veya üçüncü sınıf SAK’lardan oldukları halde, bulundukları yerler, kullandıkları
teknolojiler, birbirine yakınlıkları veya sayıları açısından önemli tesisler, yetkili yönetimin
önerisi ile daha üst sınıfta varsayılarak, buna göre ruhsatlandırılabilirler. SAK’lara bu
Kanun ve yönetmelik uyarınca izin ve ruhsat verilmiş olması, tesis sahibinin ilgili diğer
mevzuat hükümlerini yerine getirmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi, diğer
kuruluşlardan izin ve ruhsat alınması da, bu Kanun ve yönetmelik uyarınca alınması
gereken izin ve ruhsat yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Danıştay, sağlığa aykırı
oldukları gerekçesiyle açılmalarına izin verilmeyen kuruluşlara ve açılmış bulunanların
kapatılmasına ilişkin kararları yasaya uygun bulmaktadır.
2-75
Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve Gayrisıhhi Müesseseler Yönetmeliği toplum
sağlığının korunması ve sağlık kurallarına uygun yapılaşmanın sağlanması açısından önem
taşıyan düzenlemelerdir. Ancak belirlenecek sağlık koruma bandının ilgili tesisin
mülkiyetindeki alan içinde çözümlenmesine ilişkin bir zorunluluk olmaması, uygulamada
önemli sorunlara yol açmaktadır. Afetlere maruz bölgelerde ise, söz konusu kuruluş ve
işletmelerin daha büyük riskler taşıyacakları düşünülerek bunların yerseçimlerine ilişkin
plan kararları ile denetimlerin daha güçlü kılınması gerekmektedir. Bu, İmar Kanunu’nda
(ya da afet bölgelerindeki imar işlerini düzenlemek üzere önerilecek yönetmelikte) bu
konuda ayrı hükümlere yer vermekle sağlanabilir.
2.3.4.5 7126 Sayılı Sivil Müdafaa Kanunu (13.6.1958 gün, 9931 sayılı RG)
Gerek düşman saldırısı, gerekse doğal afetler tehditlerine açık yerleşme ve yerleri
‘hassas bölge’ olarak tanımlayan (Md. 2) yasa, bu alanlarda öncelikli olarak sivil savunma
hazırlıklarının yapılmasını zorunlu tutmaktadır. Söz konusu yerlerdeki yerel yönetimlere
sivil savunma gereklerini yerine getirme zorunlu ödevleri yanısıra, bu yönetimlere bağlı
imar müdürlüklerince verilen ruhsatlar ve yapılaşmada gözetilmesi gerekenlerin, ilgili
tüzükte (4/11715 Sayılı Sivil Müdafaa Bakımından Şehir ve Kasaba Planlarıyla Mühim
Bina ve Tesislerde Tatbik Olunacak Esaslar Hakkında Nizamname; 6.7.1959 gün, 10245
sayılı RG) yer aldığı belirtilmektedir (Md. 15).
2-76
yasası arasında kurulması gereken bağlantılar ve doldurulması gereken boşluklar
bulunmaktadır.
2.3.5.1 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun (25.5.1959 gün, 10213 sayılı RG; bu yasa 74,
1051, 2479, 3177, 1571, 4123 ve 4133 sayılı yasalarla değişiklik ve eklere konu
olmuştur).
2-77
hazırlanması ve önceden eğitim ve hazırlık çalışmaları yapılması bu maddede öngörülen
yönetmelikle hükme bağlanmıştır. Vali ve kaymakamlar olağanüstü geniş yetkilerle
donatılmışlardır (Md. 4, 6). İl kurtarma ve ‘acil yardım komiteleri’nde vali ya da yardımcısı
başkanlığında, belediye başkanı, jandarma alay komutanı, emniyet, sivil savunma, milli
eğitim, sağlık, tarım ve orman müdürleri görevlidirler; enkaz kaldırma ve kurtarma, geçici
iskan, hasar tespiti, yiyecek ve yardım dağıtımı işlerinde Kızılay temsilcileri de görev
yapar. İlçelerde de aynı model izlenir.
Yasa’nın 16-32. maddeleri, ‘afetlerden önce veya sonra kesin lüzum üzerine
meskun bir topluluğun bir kısmının veya tamamının kaldırılarak başka mahallere toplu
olarak veyahut dağıtılarak yerleştirilmesi’ için gereken işleri: hasar gören yapıların değer-
mülkiyet tespitleri, yeni yerlerin ivedi kadastrolarının çıkarılması, kamulaştırılması,
altyapının ve imar planlarının hazırlanması, yapılaşması, kişilere arsa ya da yapı
dağıtılması, bu kişilerin borçlandırılması, kredi ve yardım verilmesi ayrıntılarıyla
belirlemiştir. Burada da, afete maruz alanlara sahip yerleşmelerde yeşil alan standartlarının
daha yüksek tutulması, imar yasasının öngördüğü %35’den daha yüksek düzenleme
ortaklık payları alınması gibi yöntemlerle, önceden rezerv arazi hazırlama ve plan
seçenekleri oluşturma girişimlerine yer verme gereği duyulmamıştır.
2-78
fırsatını gözardı etmektedir. Hak sahipliğinin yalnızca ruhsatlı, ruhsat ve eklerine uyumlu,
‘denetim belgeli’, sigortalı, v.b. özellikteki yapı sahipleri için geçerli olacağı ve bu hakkın
afet öncesinde verilen belgelerle belirlenmiş olacağı hükmü getirilerek çok farklı bir
denetim ortamı sağlanabilmelidir. Verilecek yardım düzeyini yalnızca hasar düzeyi ve
eldeki taşınmazın değeri değişkenlerine bağımlı bırakmayıp yapının meşru statüsünü de
göz önüne alan bir fonksiyona dönüştürülmesi yerinde bulunmalıdır.
Öte yandan, binanın sigortalı olması durumunda yapılan yardımın sigorta tutarı
kadar indirilmesi (Md. 29), ilk değerlendirmede yerinde görülse de, bunun yapıları afetlere
karşı sigortalama eğilimini özendirici değil caydırıcı olduğu düşünülmelidir. Özellikle
konutların sigortalanmasını özendirmek üzere alınacak başka önlemler yanısıra, 29.
maddede de yardım tutarından, gerçekleşen sigorta ödemelerinin yalnızca bir bölümünün
düşüleceği (örneğin ¾’ü) hükmü getirilmelidir.
2-79
ayrıcalıklar sağlanmıştır. Fon’a yapılan bağışlar, vergi mükelleflerince gider olarak
gösterilebilir. Hak sahiplerinin borçları, yerel koşullar göz önünde tutularak %50’ye kadar
oranlarda indirimlere konu olabilir; ayrıca, diğer kamu borçları ertelenebilir. Bunlara
karşılık, afet ortamında verilen görevlerden kaçma, ihmal, malzeme ve araç gerecin başka
amaçlarla kullanımı gibi nedenlerle kişiler, ceza kanunu uyarınca para cezalarına
çarptırılabilirler.
2.3.5.2 4123 Sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin
Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun ve 4133 Sayılı Kanun (25.7.1995 gün,
22354 sayılı RG; 19.11.1995 gün, 22468 sayılı RG)
Doğal afete maruz kalan yörelerde normal hayatın devamının sağlanması için 2380
sayılı Kanun (1981) uyarınca kurulmuş fonlardan yapılacak yardım yöntemini açıklayan
4123 sayılı yasa ile bunun bazı maddelerini değiştiren 4133 sayılı yasa, 7269 sayılı ‘afetler
yasası’na da ek ve değişiklikler getirmiştir.
Afet nedeniyle yöre belediyelerinin uğradıkları vergi ve gelir kayıpları, 2380 sayılı
yasada öngörülen fonlardan karşılanır. Bunlar Bakanlar Kurulu’nca 5 katına kadar
artırılabilir (Md. 6). Yapılacak para bağış ve yardımları Afetler Fonu’na, diğerleri
Kızılay’a iletilir (Md. 3).
2-80
Bu yasa ile, gerek 7269 sayılı ‘afetler yasası’, gerekse 4123 sayılı yasada getirilen
haklar ve yardımlar genişletilmektedir. Afette hasar görmüş iskan ruhsatı bulunan yapılara
ait satış vaadi ya da noter satış senedi sahiplerine, iskan ruhsatı alınmamış olmakla birlikte
fiilen oturulan konutlar ile konut kooperatifi üyelerine yalnızca tek konut için, işyeri
sahiplerine, ahır ve samanlık sahiplerine hak sahipliği tanınır (Ek Md. 1). Orta derecede
hasar görmüş betonarme olmayan konut sahiplerine de arsa ve kredi verilir (Ek Md. 8).
İşyeri kiracılarına işyeri edindirme yardımı yapılmakta (Ek Md. 5); ayrıca,hak sahipliği
başvuru süresinin Bakanlık yetkisinde uzatılabilmektedir (Ek Md. 2).
2-81
2.3.5.4 Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik (28.8.1968
gün, 12988 sayılı RG)
Hak sahibi olmak için gerekli ön koşul, kişiye ait yapının yıkılmış ya da ağır hasar
görmüş olmasıdır. Yönetmelik’te hangi özelliklerdeki kişi ve hanelerin ne tür hak sahibi
olabilecekleri ayrı ayrı ele alınmakla birlikte, hasar düzeyinin nasıl saptanacağı konusunda
ayrıntılı bir tanımlama yer almaz. Ebeveyni ile oturan evli kişiler hak sahibi olamaz iken,
ebeveynine ait bir başka konutta oturan bu kişilerin ayrı hak sahibi olabilecekleri (Md. 5-
6); iştirak halinde ya da müşterek sahip olunan konutlar için yine aynı koşullarla hak
sahipliğinin geçerli olacağı (Md. 7); birden fazla ailenin birlikte oturdukları mülk
konutların harabolması halinde ise, bunların ayrı ayrı hak sahibi olacakları (Md. 8); buna
karşılık, aile oluşturmayanların ancak birlikte hak sahibi olacakları belirlenmiştir. Afet
yerinde başka konutu olanlar bu yardımdan yararlandırılmazlar; başka konutu olup da
hepsinin hasar görmesi durumunda ise, söz konusu kişi(ler) için ancak bir konut için hak
sahipliği sağlanır. Hak sahipliği başkasına devredilemez (Md. 11). İşyerleri için inşaat
kredisi verilebilir; konut ve işyeri hasar gören kişilere ayrı ayrı hak tanınır. Afette ölen
kişilerin kanuni mirasçıları hak sahibi olurlar (Md. 13). Kiracılar hak sahibi olamazlar
(Md.15).
Afet alanında, hak sahibi adaylarının talep ve taahhütname vermeleri için gereken
duyurular yapılarak iki ay içinde yapılan başvurular inceleme komisyonlarında
değerlendirilir (Md. 16-20). Belirlenen hak sahipleri ile hak sahibi olamayanlar ayrı listeler
halinde ilgililere tebliğ edilir (Md. 21, 22). Dileyen hak sahipleri bu haklarından feragat
edebilirler; ancak bu işlem için, konutların ihale, emanet, kendi evini yapana yardım
yöntemleri uyarınca farklı son başvuru günleri vardır.
2-82
yönlendirmeler sağlaması olasıdır. Öte yandan, taşınmaz sahipleri dışında, afetlerde
zararlara uğrayan kiracı hanehalklarının da yardım kapsamına alınmaları, taşınmaz
edindirme olmasa bile, uğradıkları kayıpları giderecek bağış, sübvansiyon,
borçlandırmalara aday olmaları sağlanmalıdır. Bu konuda 4133 sayılı yasa işyeri
kiracılarına olanaklar tanımasına karşın (Mk. Md. 5), konut kiracıları için benzer önlem
alınmamıştır.
Buna göre, uygulama yapılacak illerde ilgililerin safi gelirlerini hane nüfuslarını,
maliyete etken yerel koşulları belirlemek üzere ‘Gelir Tespit Komisyonları’ kurulmaktadır
(Md. 8). Bina maliyetleri, arsa dahil, ancak altyapı ve hizmetler dışlanarak belirlenir (Md.
10). Bu tespitler 7 gün asılarak duyurulur; yapılan itirazlar 10 gün içinde karara bağlanır
(Md. 12). Hak sahibi ailelerin yıllık safi gelirlerine göre, borçlandırma bedellerinden hangi
oranlarda indirimler yapılacağı bir cetvele göre belirlenir; bakmakla yükümlü her kişi için
%2, inşaat maliyetlerinin yüksekliği için %10’a kadar ek indirimler sağlanır; ancak,
indirimler toplamı, borçlandırma bedelinin %50’sinden fazla olamaz (Md. 15-16).
Afet sonrası kamu eliyle üretilmiş ve edinilmiş olup yapılan dağıtımlardan artakalan
taşınmazların (bina, arsa, arazi) satılması ya da kiralanması yöntemlerini belirleyen bu
yönetmelik uyarınca öncelikli olarak taşınmazın ‘rayiç bedel tespiti’ yapılmaktadır. Bunun
için oluşturulan ‘kıymet takdir komisyonu’, boş arsa ve arazi bedellerini, kamulaştırma
bedellerini, yapı maliyetlerini, %2 yıllık yıpranma payını, vergi asgari değerlerini, yıllık
fiyat artışlarını göz önünde tutar (Md. 5). Bu taşınmazlar öncelik sırasına göre, afetten zarar
görmesi olası hak sahiplerine, kamu kuruluşlarına, yerel yönetimlere, gerçek ve tüzel
kişilere devredilebilir. Bu devir, duyuru yapılması, başvuranların çok olması durumunda
kura çekilmesi, %25 peşin ve kalanı ipotekle %20 faiz ve beş yıllık ödeme koşuluyla satışı,
satılamayanların ise rayiç bedelin %3’ünden az olmamak koşuluyla kiralanması işlemlerini
kapsar. Gelirler Fon hesabına yatırılır.
2-83
plansız çalışma yapıldığı ve aşırı kaynak tüketildiğinin de bir göstergesi sayılabilir. Bu
değerlendirme, yine afet öncesi hazırlık ve denetim işlerinin önemini ön plana
çıkarmaktadır. Söz konusu ön çalışmalar, imar planı çerçevesinde yürütülecek yapı stoku
niteliklerinin belirlenmesini, nitelikli ve niteliksiz yapı sayılarını, hasar tahminlerini ve hak
sahipleri kestirimlerinin yapılmasını kapsamalıdır.
2.3.5.7 7269-1051 Sayılı Kanunla Teşkil Olunan Afetler Fonu’nun Harcama Usullerine
İlişkin Yönetmelik (12.6.1970 gün, 13517 sayılı RG)
Yönetmelikte, Fon kullanımının afet sonrası kadar öncesinde de hazırlık işleri için
kullanımına engel bulunmamaktadır. Kadastro çalışmaları, harita hazırlama işleri, zararları
azaltma amaçlı her konuda araştırma yapılması, imar planı düzeltme işleri v.b. konularda
uygulamada verilecek ağırlıklar uyarınca harcamaların çeşitlenmesi, ancak bu yetkilerin
doğrudan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından kullanılması gerekecektir.
2.3.5.8 Afetlerin Genel Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında Yönetmelik
(21.9.1968 gün, 13007 sayılı RG)
2-84
afetlerle karşılaşılması durumunda ise, yerel yönetimlerin alacakları önlemlerde yeterli
olabilecekleri gizil varsayımı yapılmaktadır. Bu yaklaşıma ilişkin asıl sorun ise, tüm
hazırlık ve eylemlerin afet sonrası için kurgulanmış olmasındadır. Oysa söz konusu
önlemler, afet olasılığı yüksek bölge ve alanların önceden belirlenmesi, burada zararları
azaltacak tüm önlemlerin alınması ve sürekli denetlenmesi durumunda anlamlı ve geçerli
sayılabilecek ikincil hazırlıklar niteliğindedir. Afet olasılığı karşısında yüksek tehlike
oluşturacak bir yapılaşma ve arazi kullanımına bir yandan göz yummayı sürdürürken, en
etkili ve hızlı yardım sistemini planlamış olmanın toplumsal yararı umulduğu kadar yüksek
olamayacaktır. Bu nedenle yönetmelik, afetler mevzuatının bütününde gözlenen bu
zayıflığı tekrar etmektedir.
2.3.5.9 Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik
(8.5.1988 gün ve 19808 sayılı RG)
2-85
bilgi dosyasında bulundurulacağını öngörmektedir. İmar planlarında işlenmesi öngörülen
bilgiler, afet sonrasında önem kazanacak kimi kullanımların konum ve miktarlarının yeterli
olup olmayacağı, ya da ne gibi standartların gerekli olabileceği konularında ön
değerlendirmeleri kapsamamaktadır.
2.3.5.10 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın Tabii Afet Nedeniyle Gelir Kaybı ve Altyapı
Hasarına Uğrayan Belediyelerin Yapmaları Gereken İşlemler Hakkında Tebliği
(31.3.1997gün, 22950 sayılı RG)
4123 sayılı ‘Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin
Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun’un 6. maddesi, 3. fıkrası uyarınca belediye ve özel
idarelere (2380 sayılı Kanun ve ilgili yıllara ait Bütçe Kanunları’ndaki hükümlere göre)
verilen payların, Bakanlar Kurulu’nca en çok 5 katına kadar artırılması olanaklıdır. Bu
konudaki uygulamanın adaletli biçimde yürütülmesi amacıyla, doğal afete uğrayan yerel
yönetimler, Afet İşleri Genel Müdürlüğü’ne 15 gün içinde başvuracak, Genel Müdürlük
afet türüne göre konuyu ilgili kuruluşa aktaracak ve keşif yapılmasını isteyecektir. İlgili
kuruluşlarca yapılacak keşifler yalnızca hasar gören tesislerin afet öncesi duruma
getirilmesi işleri ile sınırlı olacak; Genel Müdürlük, yardım oranlarını belirleyerek Bakanlar
Kurulu Karar taslağını Başbakanlığa sunacaktır.
2-86
yönetmeliklerle düzenlenmelidir. Söz konusu önlemlerin, imar yetkileri verilmiş olan kimi
kuruluş ve yasalar karşısında ayrıcalık bırakmaksızın üstünlüğünü koruması; bu önlemlerin
alınmasına ilişkin denetim yetkilerinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nda bulundurulması;
denetimin güçlendirilmesi ve gereken diğer kararların alınarak örgütlenme, eşgüdüm ve
yönlendirmeleri sağlamak üzere bir üst kurulun görevlendirilmesi; afet planları gereklerinin
yerine getirilmemesi durumunda ve yasanın yanlış uygulamasına neden olan yöneticiler ile
aykırı uygulama yapan sorumlulularının ağırlaştırılmış cezalara çarptırılmaları konuları,
yasanın yeniden düzenlenmesi çalışmalarında ele alınmalıdır.
İmar yasası (3194) ile afetler yasası (7269) arasındaki boşluğun köprülenmesi için,
tanımlara ilişkin birlik kurulması, yasalarda belirlenen süreçler arasında eşgüdüm
sağlayacak ve afete maruz yerleşmelerde afet öncesi planların yapımının afet durumunda
yapılacak işlerle bağlantılarını kuracak, her iki yasadan birlikte dayanak alacak bir
yönetmelikte düzenlenmesi uygun görülebilir. İmar yasasının 9. maddesinde yer alan
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ‘afetler dolayısıyla gereken planların ve değişikliklerin
tamamını ya da bir kısmını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve onaylamaya yetkili’
olduğu hükmü bu konuda ayrı yönetmelik düzenlemek için yeterli bir dayanaktır. Ancak
yönetmelikte ağırlık afet öncesi hazırlık planı çalışmalarında olmalıdır.
Afete maruz yerleşmelerde imar yasasında öngörülen kimi hükümlerin ayrıcalıklı anlam ve
yaptırımları olmalıdır. Bu yerleşim birimlerinde imar programlarının farklı bir içerikte
olmaları, ruhsat vermede ek koşullar, cezai hükümlerin ayrıntılandırılarak ağırlaştırılması
gerekli uyarlamalardır.
İmar yasasında yapılacak kimi değişikliklerin ise yalnız afete maruz alanlar için değil, daha
genel etkinlik kazandırma amacında olacağı öngörülmektedir. Yeni uygulama araçlarının
geliştirilmesi, 18. maddenin genelleştirilerek daha güçlü kılınması, imar haklarının aktarımı
olanaklarının geliştirilmesi, ‘yapı kullanım izni’ kurumunun bir defaya özgü kalmak yerine
her on yılda bir ve her önemli kullanım değişikliğinde yenilenmesi gerekliliği, kullanım
izni olmayanların ‘haksahipliği’ninden yararlanamamaları ve bu bilginin tapu siciline
yazılması, güncel durumu ile dayanıklılığı konusunda kuşku duyulan ve yüksek risk taşıyan
taşınmazlar hakkında yönetimlerce tespitlerin yapılması ve durumun tapu kayıtlarına
geçirilmesi, yerinde uyarı yapılması, kimilerine kullanım izninin iptal edilerek yasak
getirilmesi, bu konuda yıllık taramalar yapılması, yerel yönetimlerin yapı stoku bilgilerini
ulusal standartlara uyularak elektonik ortamda sistemli biçimde kayıt altına almaları
zorunluluğu gibi önlemlerin alınması olanaklıdır.
Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün afet sonrası yapı hasarlarını ve haksahipliğini belirleme
işleri ağırlığının göreli olarak azaltılarak, bunlar yerine sistematik taramalarla afet öncesi
düzenli hazırlık çalışmalarına kaydırılması bir temel zorunluluktur. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nda Yüksek Fen Kurulu, Bayındırlık Kurulu dışında, Bakanlık ve ilgili kuruluş
elemanları yanısıra akademik uzmanlardan oluşan bir Afet İmar Yüksek Kurulu’nun
oluşturulması, Afet İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulacak bir Daire’nin afet imar
planlarının yapım ve onayı süreçlerinin düzenlenmesi ve denetimi ile görevlendirilmesi,
Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri’nin özellikle afete maruz illerde yeniden
2-87
örgütlendirilerek tespit, değerlendirme, denetim ve izleme amaçlı çalışmalarında
güçlendirilmeleri, alınabilecek kurumsal önlemlerin başında gelmektedir.
Afete uğrayabilecek bölge ve alanlarda can ve mal kayıplarının azaltılması için uyulması
gereken önlem ve ilkelerin, yapılaşma ve imar planları kapsamında uygulanması, bu
çalışmalara temel olacak ön bilgilerin derlenerek herkese açık nesnel veri tabanlarının
belgelere ve haritalara dönüştürülmesi ve bunların sürekli olarak güncelleştirilmesi işlerinin
yürütülebilmesi için bir ayrı kurumlaşmaya gereksinme bulunmaktadır. Bu birimin yine
Afet İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alması, İller Bankası yanısıra ilgili
kuruluşlarla (DSİ, MTA, TEK, Karayolları, Meteoroloji, Harita Komutanlığı, Milli
Güvenlik Kurulu, v.b.) bilgi alış verişi içinde, olasılık ve risk haritalarının GIS ortamında
yürütmesi, afetler konusunda alınacak önlemlerin altyapısını oluşturacaktır. Bu
kurumlaşma ve işleyiş, günümüzde sakıncaları görülen jeolojik rapor hazırlama işlerini
daha güvenli bir yola sokulması anlamına da gelecektir.
Öte yandan, genel olarak imar planlaması, özel olarak da afete maruz yörelerdeki planlama
ve imar işleri bağlamında, kamu görevlilerinin cezai sorumluluğu konusunun gözden
geçirilmesi gereği vardır. Günümüzde Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nda ve
Bakanlar Kurulu’nda bu doğrultuda yapılan çalışmalarda da ele alındığı gibi, yürürlükteki
sistem, belediye başkanlarının ve belediyede görev yapan memurların görevleriyle ilgili
suçlardan dolayı yargılanabilmelerini güçleştiren özellikler taşımaktadır. Memurin
Muhakematı yasası, bu kişilerin doğrudan mahkemelere gönderilmelerine engeldir.
Durumları önce İl İdare Kurulları’nda değerlendirilen bu kişiler adeta bir dokunulmazlık
zırhı içindedirler. Kamunun bundan zarar görmesini önlemek ve özellikle imar konuları ile
afetlere karşı alınması gereken önlemler konularında etkin bir yaptırım düzenin kurulması
için bu korunmanın giderilmesi yerinde olacaktır.
Turizm, Kültür, Çevre, Orman Bakanlıklarına dağılmış bulunan imar yetkileri yanısıra
kıyılar, Boğaziçi ve diğer özel alan rejimlerine ilişkin imar yöntemleri, afete maruz
alanlarda uygulanacak bir sistem geliştirmede yararlanılabilecek çok sayıda örnek
sunmaktadır. Burada hem bu farklılaşmadan yararlanma olanağı, hem de yetki
dağılmalarını, bir ölçüde de olsa, afet zararlarını azaltma gerekçesi ile yeniden imar
planlaması kapsamında tutma olasılığı bulunmaktadır. Söz konusu Bakanlık yetkilerine
bırakılmış olan yerleşim ve yapılaşma işlerinin, hiç değilse afetlere maruz alanlarda imar
mevzuatının daha üst yetki ve kararlar içeren bir sistem oluşturduğu ortak anlayışı
yerleştirilmelidir. Öte yandan, bu Bakanlık yetkileri kapsamında yer alan işleyiş ve araç
benzerleri, afet zararlarını azaltma amaçlarıyla da kullanılabilecek yöntemler sunmaktadır.
Turizm bölgelerinin afete maruz olan ve zararları azaltacak önlemler gerektiren alanlarda
yer almaları durumunda, geliştirilecek afet imar planlama koşullarına uyulması zorunluluğu
2-88
getirilmeli ve bunu sağlayacak bir işleyiş güvenceye alınmalıdır. Bu durumda, Turizm
projeleri için yalnızca bir jeoloji raporu ile yetinmek yerine, afet imar planlamasına ilişkin
yönetmelik hükümlerine uygunluk, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından doğrudan
denetlenmelidir. Ayrıca turizm bölgelerindeki mevcut yapı ve yerleşimlerin afet imar
mevzuatına uydurulması için Bakanlıklararası bir program geliştirilmesi önerilebilir.
Orman Bakanlığı’nın orman ve milli parklar yasaları kapsamındaki çalışmaları üzerinde de
aynı denetim kurulmalı; her iki Bakanlığın planlama etkinliklerinin de (Kültür ve Çevre
mevzuatında benzerinin yer aldığını gördüğümüz) bir Afet İmar Yüksek Kurulca onanması
yerinde görülmelidir.
Kültür ve doğa varlıklarını koruma amaçlı mevzuat kapsamında geliştirilmiş bulunan organ
ve işleyişler, afetlere maruz alanlar için birden fazla örnek ve düşünsel girdi sağlamaktadır.
Koruma alanlarının tespiti ve belirlenen verilerin bir kamusal bilgi tabanı oluşturması,
tespit edilen sınırların yasal kimliği, sınır içinde uygulanan koruma rejimi, bu alanlarda
taşınmaz sahiplerinin yetkileri, kurallara ‘uygun davrandıkları sürece’ kimi hak ve
bağışıklıklardan yararlanabilmeleri, v.b. afete maruz alanlar için geliştirilecek belirleme ve
denetim konularında bir sistem seçeneği sunmaktadır. Koruma yasasında bulunan pek çok
aracın benzerlerine afet imar sistemi içinde de yer vermek olanaklıdır. Örneğin: ‘afete
maruz alan’ ilan edilen yerlerdeki imar plan uygulamaları durdurulur ve afet imar planları
yapılıncaya kadar geçici kararlar etkin kalır. Afete maruz alanlarda kamu taşınmazları
hiçbir yöntemle gerçek ve tüzel kişilere devredilemez. Plan onandıktan sonra yapılan
değişiklikler Bakanlığa gelir. Bakanlık oluru alındıktan sonra Belediye Meclisi planı bir ay
içinde onamamışsa, Bakanlık (Yüksek Kurul) kararları yürürlüğe girer. Takas ve imar
hakkı aktarımı olanakları ve afete maruz alan olarak ilan edilen yerlerde vergi muaflıkları
tanınır. Taşınmazların, konu oldukları afetler tapu kayıtlarına işlenir. Taşınmaz sahiplerine
ve sorumlu yönetimlere para ve hapis cezaları öngörülür.
Çevre yasasında da Yüksek Çevre Kurulu ve yerel çevre kurulları tanımlanmış, uygunsuz
görülen işlem ve yapılar için vatandaşların, doğrudan yönetime ve ayrıca 2577 sayılı yasaya
göre yargıya başvurma olanağı açık tutulmuştur. Milli Parklar ve Kıyı yasaları yapılaşmaya
yasaklanan ‘mutlak koruma’, ‘tampon’ ve ‘gelişme’ alanları (fay hattı, güvenlik şeridi) gibi
doğal özellik ve verilere dayalı farklı uygulama bölgecikleri tanımlamaktadır. Bu alanlarda
plan onama ve denetim yetkileri Bakanlık elindedir. Bu alanlar tespit komisyonları
marifetiyle tanımlanır; 1/1000 ve 1/5000 ölçekli halihazır haritalar üzerine işlenen bilgiler
Bakanlık onayı alındıktan sonra çoğaltılarak ilgili yönetimlere (tapu sicili, yerel maliye,
belediye) gönderilir; isteyene bu paftalar ücret karşılığında verilir. Kısıtlanan taşınmazların
Tapu Kütüğü beyanlar hanesine bu durum işlenir. Aykırı davranışlar, imar yasasına göre
daha ağır cezalara çarptırılır.
İmar yasası ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı dışında verilmiş olan kimi özel imar
yetkilerinin, afet zararlarını azaltma önlemleri kapsamında Bakanlık denetimine yeniden
alınması girişimleri doğru yönde adımlar olacaktır. Ayrıca, bu yetkiler içinde yer alan
ancak imar yasasında bulunmayan olanakların, afet önlemleri bağlamında imar yasasının
kendisine kazandırılmalıdır.
2-89
Taşınmazlar rejimini oluşturan vergiler, mülkiyet, hak ve tasarruflar üzerindeki kısıtlama
ve özendirme önlemleri, afete uğramış ve uğraması olası alanlarda yönlendirme ve
denetimin güçlendirilmesi amacıyla başvurulabilecek araçlardır. İster merkezi, ister yerel
yönetimlerin elinde olsun, afet alanlarında taşınmazların kamu yararı doğrultusunda
tasarruf edilmesi ve taşınmaz sahiplerinin istenen davranışları göstermeleri için taşınmaz
rejimini oluşturan düzenlemeler ortak bir hedefe yönelik olarak entegre edilebilmeli ve afet
zararlarını azaltma çabaları, bu konudaki toplu girişimlerle daha etkili olabilmelidir.
Vergi yasasında tanınmış olan sürekli muaflığın, yapılacak değişikliklerle afete maruz
alanlarda resmi ve özel tüm yapılar için ancak ilgili yönetmeliğe uyulması durumunda
uygulanması sağlanabilir. Bunun gibi, afete uğramış yapıların karşılığı olarak yeni inşa
edilen yapılara tanınan geçici muaflığın ise, afete maruz ve afet riskli alanlarda, ya da
inşaat yasağı bulunan yerlerde olmamak, ‘yapım denetim belgesi’ sunmak koşulu ile
uygulanması aranabilir. Ayrıca, afete maruz ya da riskli alanlarda kaldığı ilan edilecek
taşınmazlarda vergi yükümlülüğünün (koruma yasalarında olduğu gibi) hafifletilmesi ya da
kaldırılması olanaklıdır. Taşınmaz vergilerinden Afetler Fonu’na düzenli bir katkı
sağlanması, vergi haritalarına afete maruz ve risk alanlarının işlenmesi, bu kapsamda
yapılabilecek tamamlayıcı düzenlemelerdir.
Afete maruz ve riskli alanlardaki taşınmaz ve yapılara ilişkin bilgilerin kayıt altında
tutulması temel bir kamu görevi sayılmalıdır. Bu alanlarda kadastro ve harita hizmetlerinin
öncelikle verilmesi afetler yasasında yer almakla birlikte uygulama genellikle afet sonrası
işlemleri kapsamaktadır. Afet öncesi tespit çalışmalarının da aynı önceliklere sahip olması
sağlanmalı, afete maruz ve riskli alanlardaki taşınmazların bu özellikleri tapuda işlendiği
gibi, ‘denetim belgesi’ almış yapıların da bu nitelikleri kayıtlanabilmelidir.
Afete maruz ve riskli alanlarda yer alan taşınmazlara ilişkin bilgilerin Tapu Daireleri
sicillerinde saklı tutulması sağlanması durumunda, bu alanlarda yapılaşmayı caydırıcı bir
etken olmak üzere, Tapu Daireleri’nin bu alanlarda kat irtifakı ve mülkiyeti kurulmasına
izin verilmemesi de yerinde bir önlem olarak görülebilir.
2-90
kaçak davranış affına, bu alanlarda tapu ya da tahsis belgesi gibi haklar tanınmayacağı, bu
alanların ıslah planı gibi düzenlemelere konu edilemeyeceği ve mevcut yapılaşmanın
konsolide edilerek meşrulaştırılamayacağı hükümlerine yer verilebilmelidir. Buna karşılık,
afet riskli alan kapsamına alınan taşınmaz hak sahiplerine, yerel yönetimlerce imar planı
kapsamında gösterilecek başka yerlerden arsa ve taşınmaz tahsisleri yapılabileceği olanağı
getirilmeli ve afet imar planlama süreci böylelikle imar affı türündeki yaklaşımların antitezi
niteliğine kavuşturulabilmelidir.
Afet öncesi çalışmaların en önemlisi, olası afet alanlarının, ya da ‘afet görmesi muhtemel’
alanların belirlenmesi işlemleridir. Bu görev 7269 sayılı Afetler yasasının birinci ve ikinci
maddeleriyle Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na verilmiş; bu görevin ‘Afetlerin Genel
Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında Yönetmelik’te yer alan ölçütler
uyarınca yerine getirileceği öngörülmüştür. Ancak yönetmelikte gerçekleşmiş afet
durumlarına ilişkin ölçütler tanımlanmış, ‘muhtemel afet’lere ilişkin ‘olasılık ve risk’
ölçmeye ilişkin kavram ve yöntemlere yer verilmemiştir.
2-91
öncesindeki mevzuata uyumlu davranış ve disiplinlilikle hak edilmesi gerektiği anlayışının
egemen kılınması gereklidir.
Yasada yer alan aykırı yapılaşmaların önlenmesi, mevcutların tespiti ve onarım yardımı,
kaçak yapılaşmanın yıktırılması, bu sorumlulukların valilik ve kaymakamlıklarda
tutulması hükümleri de afet öncesi çalışmaların yaşam kazandırılamamış yönleri olarak
durmaktadır.
Hedeflenebilecekler
(c) Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün güçlendirilerek afet öncesi plan hazırlıklarının
izlenmesi ve onama işlemlerinin yapılması
(e) Afete uğrayabilecek alanlarda imara açılacak ve yapılaşmış mevcut yerlerde plan
yapım sürecine ilişkin ek kural ve koşulların belirlenmesi ve plan yapım, onama
süreçlerinin ve örgütlenme yapısının yönetmelikle belirlenmesi
(g) Afete maruz yerleşim birimlerinde ve riskli alan sınırları içinde kalan
taşınmazların bu özelliklerinin, bunlara ait Tapu Sicili’nde beyanlar hanesinde
yazılı açıklanması
2-92
savsaklama, erteleme, engelleme, kurallara uygun davranmama v.b. suçların
ayrıntılandırılarak tanımlanması
2-93
BÖLÜM 3
Türkiye'de inşa edilen yapılar özel (hususi) yapılar ve kamu (resmi) yapıları olarak
ikiye ayrılır. 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 2. maddesi belediye ve mücavir alan sınırları
içinde ve dışında kalan yerlerde inşa edilecek özel ve resmi bütün yapıların bu Kanun
hükümlerine tabi olduğunu ifade etmektedir. Belediye ve mücavir alan sınırları içinde
belediyeler, dışında ise valilikler yapı ruhsatı vermeye yetkili kılınmışlardır. Ancak
kamuya ait yapılara ruhsat verme işleminde denetim, yetki ve sorumluluk yapıyı yaptıran
kamu kuruluşuna bırakılmıştır.
(a) Kanunlar
3-1
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Proje Kontrol Müşavirliği Hizmetleri Yönetmeliği
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bayındırlık İşleri Kontrol Yönetmeliği
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi
Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre Üretimi ve
Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik
Kanun'un 20, 21 ve 22. maddelerine göre tapu, tahsis veya irtifak hakkı tesis
belgesi olan arazi, arsa veya parselde yapı yaptırmak isteyen yapı sahipleri belediye veya
valiliğe yapı ruhsatiyesi almak için başvururlar. Ruhsat için gerekli olan belgeler, tapu
veya tahsis belgesi, mimari, statik, elektrik ve tesisat projeleri , proje çizimleri ve hesapları
ile arazinin krokisidir. Belediye veya valilikler bu belgeleri inceleyerek en geç otuz gün
içerisinde yapı ruhsatı verirler.
İmar Kanunu'nun 38. maddesinin sonradan eklenen ikinci bendinde proje yapma
yetkisi, mühendis ve mimarların yanısıra "fen adamı" olarak tabir edilen ve sorumlulukları
yönetmelikler tarafından belirlenecek kişilere de verilir. Bu konuda çıkartılan İmar
Kanununun 38. maddesinde Sayılan Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları Dışında
Kalan Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik'te fen
adamlarına, belediye teşkilatı bulunmayan yerlerde bodrumla birlikte 3 katı, toplam alanı
300 m2 'yi, en büyük açıklığı 4 metreyi ve kat yüksekliği 3 metreyi geçmeyen basit yığma
yapıların projelerini yapma yetkisi tanınmıştır.
Kamuya ait yapılar ile köy yerleşik alanlarında yapılacak yapılar için İmar Kanunu
istisna maddeler içermektedir. 26. maddeye göre kamuya ait yapı ve tesislere, imar planına
uygun olmak kaydı ile avan proje üzerinden ruhsat verilir. Projelerle ilgili tüm sorumluluk
ilgili kamu kuruluşuna devredilir. 27. madde ise köy yerleşik alanlarında yapılacak
yapılarda ruhsat zorunluluğunu kaldırıp, sadece muhtar iznini yeterli sayılmaktadır.
3-2
Belediyelere ruhsat için sunulması gerekli teknik belgeler ve ruhsat işlemleri
2.11.1985'de yayınlanan 3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar
Yönetmeliği tarafından kapsanmaktadır. Yönetmelikte projelerin belediyenin ilgili dairesi
tarafından onaylanacağı belirtilmiştir. Ancak onay için gerekli proje incelemelerinin hangi
kıstaslara göre, nasıl bir yöntemle ve meslek özellikleri bakımından kimler tarafından
yapılacağı hiçbir şekilde belirtilmemiştir. Yönetmelikte açık olarak uyulması zorunlu
tutulan tek teknik belge 5. madde'de atıfta bulunulan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar
Hakkında Yönetmelik'tir. Ancak 5. madde'de Afet Yönetmeliği'ne kısıtlı atıf yapılmakta,
sadece "yönetmelik hükümlerine aykırı hükümler afet bölgelerinde uygulanmaz"
denmektedir. Bu husus izleyen bölümde daha ayrıntılı olarak irdelenecektir. Yönetmeliğin
dördüncü bölümü ruhsat için onaya sunulması gerekli mimari ve statik projelerde
bulunması istenen teknik belgeleri sıralamaktadır. Bu bölümde, mimari proje kapsamında
sunulacak umumi vaziyet planı, temel, bodrum ve kat planları, kesit ve cephe resimleri ile
statik proje kapsamında sunulacak çelik veya betonarme hesapları ve resimlerinin, çatı ve
tesisat proje ve hesaplarının, "Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca kabul veya tesbit edilen
çizim ve tanzim standartlarına uygun olması" istenmektedir.
3194 sayılı İmar Kanunu, proje denetimi konusunda yerel yönetimlere adeta
sınırsız yetki ve özgürlük tanımaktadır. Bu yetkinin karşılığında belediyeler hiçbir yasal
sorumluluk ve müeyyideye tabi değildir. Ayni durum belediye sınırları dışındaki yapıların
proje denetiminde valilikler için de söz konusudur. Ancak valilikler bünyesinde proje
denetimi ve onayı ile sorumlu olan Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri bu sorumluluğu
belediyelere kıyasla daha fazla yerine getirebilecek teknik eleman kapasitesine ve
kurumsal iç denetim yapısına sahiptirler. Köy yerleşik alanlarındaki yapılar için geçerli
olan muhtarlık onayını ise proje denetimi ile ilişkili saymamak gerekir.
Ruhsata aykırı olarak inşa edilen yapılarla ilgili ceza hükümleri Kanun'un 42.
maddesinde yer almaktadır. Yapı sahibi ve müteahhit ruhsata aykırı uygulamaları
nedeniyle 1.5-75 milyon TL arasında ağır para cezasına çarptırılabilir ve fenni mesule bu
cezaların 1/5'i uygulanır. İmar Kanunu yürürlüğe girdikten sonra ağır para cezalarının
uygulanabilmesi için 7.12.1988 tarihinde 3506 sayılı Kanun yürürlüğe girmiş, bu kanunla
765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 647 sayılı Ceza İnfazları Hakkında Kanun'un bazı
3-3
maddelerinde değişiklik yapılmış ve ek maddeler getirilmiştir. Ayrıca cezaların Bütçe
Kanunu'ndaki memur maaş katsayısına bağlanarak güncelleşmesi sağlanmıştır. Örneğin
1995 sonunda hesaplanan ceza limitleri 22.5 milyon-1 milyar 225 milyon TL olmaktadır.
Ayni şekilde 1997 sonu itibarı ile bu limitler kabaca 75 milyon TL ile 4 milyar TL olarak
hesaplanabilir.
Para cezasının dışında ilgili idarenin sulh ceza mahkemesine baş vurması halinde
yapının müteahhidi ve fenni mesulu hakkında 1-5 yıl arası meslekten men cezası
verilebilir.
İmar Kanunu'nun inşaat denetimi ile ilgili en önemli unsuru 28. ve 38. maddelerde
tanımlanan fenni mesuliyet kavramıdır. Fenni mesul genel anlamda inşaatın verilen ruhsata
uygun olarak yapılması ve şantiyede çalışma güvenliğinin sağlanması ile görevli olan
kişidir. İnşaatın büyüklüğüne bakılmaksızın tüm mesuliyet bir kişiye verilmektedir. Kanun
1985 yılında yayınlandığı ilk halinde fenni mesuliyet yetkisi sadece mühendisler ve
mimarlara tanınmıştır. Ancak 1989 yılında yapılan değişiklik ile önceki bölümde
değinildiği gibi fen adamları tanımı getirilmiştir. Mühendisler ve mimarlar dışında kalan
fen adamlarının inşaat uygulama kontrolundaki yetki ve sorumlulukları önceki bölümde
adı verilen 38. madde ile ilgili yönetmelikte tanımlanmıştır. Bu yönetmeliğe göre
eğitimlerine göre dört gruba ayrılan fen adamları, inşaat bölgesinde fenni mesuliyet
görevini yüklenecek mühendis ve mimar olmaması halinde, bodrumla birlikte 5 katı,
toplam alanı 1000 m2'yi, en büyük açıklığı 6 metreyi, kat yüksekliği 4 metreyi geçmeyen
her türlü yapının fenni mesuliyetini yüklenme yetkisine sahiptirler.
İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikler fenni mesulun inşaatı teknik olarak nasıl bir
yöntemle denetleyeceğini belirtmemişlerdir. Fenni mesul yapacağı denetimde tamamen tek
başına yetkili ve özgürdür. Belediye ve valiliklerin fenni mesulleri denetlemesi hakkında
da Kanun'da herhangi bir hüküm yoktur. Sadece 28. madde'de belediye ve valiliklere
bölgelerinde iş yapan müteahhitlerin sicillerini tutma görevi verilmiştir.
3.1.2 1580 Sayılı Belediyeler Kanunu ve 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununu
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında, 1930 yılında yayınlanan bu iki kanun halen
yürürlüktedir. Kanunların bu kadar eski tarihli olması nedeniyle çağdaş yapı denetimi
kavramlarını içermesi beklenemez. Ancak, iki kanun ile belediyelere verilen yapı ruhsatı
ile ilgili yetki ve sorumluluklar burada özetlenmiştir.
39. fıkra'ya göre belediyeler, kanunlarla zorunlu tutulan durumlarda veya başvuru
halinde her tür inşaat ve tesisatın fenni muayene raporlarını vermek, eğer kendi bünyesinde
yetkili kuruluşu yoksa en yakın bir kurum vasıtasıyla bu işi yapmakla yükümlüdürler.
3-4
işletmelerin çalışmalarının durdurulması ve para cezası uygulanmasını hükme
bağlamaktadır. Ceza maddesi ruhsatsız yapılarla ilgili belirgin hükümlere sahip değildir.
Oldukça eski tarihli olmalarına karşın her iki kanun da belediyelere, bölgelerindeki
yapıların fen ve sağlık kurallarına uygun olarak yapılması ve kullanılmasının sağlanması
için her türlü yetkiyi vermiştir. Belediyelerin yapı denetimi yetkilerinde kanunen bir
zayıflık veya eksiklik yoktur. Ancak uygulamamaları halinde ortaya çıkacak kanuni
sorumlulukları belirgin değildir.
3030 Sayılı Kanun, yapılaşma ile ilgili ruhsat verme ve yapı kullanma izni verme
işlemlerinin ilçe belediyelerince yürütülmesini öngörmüştür. Büyükşehir belediyesinin
yapı denetimi sürecine etkin katılımı yoktur, sadece koordinasyon yapan bir kurum
durumundadır.
3-5
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı kamu tarafından yaptırılan inşaatların yapımında
birinci derecede söz sahibi olan kuruluştur. Bu nedenle yapı yaptıran tüm kamu kuruluşları
(devlet daire ve kuruluşları, katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, kamu
iktisadi kuruluşları) inşaat uygulamalarında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
yönetmeliklerini kullanmaktadırlar. 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 26. maddesi, kamuya ait
yapı ve tesislerin yapımında her türlü proje ve uygulama sorumluluğunun yapı sahibi
kuruluş tarafından üstlenilmesi halinde, imar durumuna uygunluğu koşuluyla ruhsat
verileceğini belirtmektedir. Dolayısıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tüm kamu
kuruluşları adına proje ve uygulama denetimi ile ilgili yönetmelikleri hazırlamış ve
yürürlüğe koymuştur.
PM olabilmek için bir kuruluşun veya kişinin eğitim, deneyim ve etik bakımından
gerekli yeterliliği sağlaması zorunludur. PM belgesi Bakanlık tarafından oluşturulan bir
Danışman Heyet tarafından verilir. Heyette Bakanlık, meslek odaları ve üniversite
temsilcileri bulunur. Başvurular iki ay içinde sonuçlandırılır ve yeterli kişi veya kuruluşlara
faaliyet alanlarında 3 yıl geçerli olan bir belge verilir. Yönetmelik, proje kontrol
hizmetlerinin verilmesinde uyulacak esasları ayrıntılı şekilde tanımlamıştır. Kontrolluk
ücreti proje bedelinin yaklaşık %24'ü oranındadır. PM, projelerdeki hata ve kusurlardan
proje müellifi ile birlikte sorumludur. PM kuruluşları ile müellif kuruluşların hiçbir ilişkisi
olmaması gerekir.
3-6
yardımcıları ve sürveyanlardan oluşur. Kontrol örgütü hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Tüm
kontrol elemanlarının görevleri anılan Yönetmelik'te çok ayrıntılı şekilde tarif edilmiştir.
3-7
onayının, idarenin sorumluluk sahibi olan bir birimi tarafından yapılan ayrıntılı bir teknik
denetim sonucunda verilip verilmediği anlaşılamamaktadır.
Genel Şartname, işlerin geçici kabulu sonrasında işin bitmiş durumunu gösteren
kesin (as-built) projelerin müteahhit tarafından hazırlanmasını şart koşmaktadır. İleride
ortaya çıkabilecek kusurların doğru teşhis edilmesi bakımından bu uygulama yararlı ve
şarttır.
3-8
Projenin kontrolu, Yönetim Müşaviri'nin kadrosundaki proje ile ilgili kadrolar
tarafından projenin üretim süresi içinde yapılmalıdır. Bu mümkün olmazsa projenin ara
aşamaları bitiminde kontrol yapılır ve sonraki aşamalara kontroldan sonra devam edilir.
Kontrol teşkilatı bir kontrol amiri, işin kapsamına göre gerekli sayıda kontrol
elemanları (inşaat, tesisat mühendisleri ve mimarlar), sürveyanlar, laboratuvar elemanları
ve idari personelden oluşur. Kontrol teşkilatı müteahhit tarafından yapılan tüm imalatları
proje ve standartlara uygunluk, kalite ve nefaset bakımından denetler. Kullanılan betonun
laboratuvar testlerini yaptırır. Projelerde verilmemiş olan uygulama detaylarını hazırlar.
Müteahhite yapılacak ödemelere esas hakedişleri hazırlar. İşverene (Belediye) işin
ilerlemesi ile ilgili sürekli bilgi aktarır ve gerekli hallerde danışmanlık yapar. Gerekli
gördüğü durumda kusurlu imalatı yıktırıp yeniden yaptırma yetkisine sahiptir. Müteaahhit
ile çözülemeyen sorunlar olursa bunları işverene rapor ederek bildirir.
Yönetim müşaviri işin en başından itibaren işveren adına tüm denetimden en üst
düzeyde sorumludur. Proje müşavirine ihale edilen imar planlama ve uygulamaları, mimari
projeler, betonarme projeleri ve tesisat projelerini kontrol eder. Yönetim müşaviri
tarafından uygun bulunan ve imzalanan projeler Belediye tarafından onaylanır. Onay
mercii Belediye olmakla birlikte proje denetimi tüm olarak Yönetim Müşaviri tarafından
yapılmış olmaktadır.
3-9
Toplu Konut uygulamalarındaki proje ve inşaat denetimi sistemi, uluslararası
konsorsiyumlar tarafından önemli projelerde yürütülen müşavirlik sistemi ile benzerlikler
göstermektedir. Sistemin olumlu yönleri aşağıda sıralanmıştır:
(c) Müşavirlerin elemanlarının sayısı, niteliği ve tecrübesi ile uyumlu bir yeterlilik
değerlendirmesine tabi olmaları ve ancak yeterlilik belgelerinin sınırı
içerisindeki müşavirlik ihalelerine girebilmeleri
(f) Proje ve inşaat kontrolu yapan müşavirlerin görevlerinin bir zabıta veya polis
gibi değil, işin amaçlandığı gibi yapılmasına ve ortaya çıkabilecek sorunların
çözümüne katkıda bulunacak, işveren ve projeci veya müteahhit arasında
olumlu bir ilişki sağlayacak şekilde tanımlanması ve müşavir seçiminde bu
hususların dikkate alınması.
3.1.7 3945 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun ile 6235 Sayılı Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu
1959 yılında yürürlüğe giren ve 1983'de önemli değişikliklere uğrayan 6235 sayılı
Kanun, Mühendislik ve Mimarlık Odaları Birliği ve birliğe bağlı meslek odalarının
kuruluşunu düzenlemektedir. Türkiye'de mühendislik veya mimarlık icra edebilmek için
meslek mensuplarının ilgili odaya kaydolmaları ve kayıtlı kalmaları gereklidir. 1983'deki
3-10
değişiklik ile kamu kuruluşlarında çalışan mimar ve mühendisler için bu zorunluluk
kaldırılmıştır.
26. maddeye göre odaya kayıtlı meslek mensuplarının meslekle alakalı işlerde
kasten veya ihmal sonucu zarara sebebiyet vermesi, yaptığı sözleşmelere riayet etmemesi
veya meslek şeref ve haysiyetine aykırı davranması halinde oda haysiyet divanı tarafından
cezaya çarptırılır. En ağır ceza odadan ihraçtır. 28. madde uyarınca odadan geçici veya
sürekli ihraç edilenler ihraç süresince hiçbir şekilde mesleki faaliyette bulunamazlar.
Ancak Kanun'un 31. maddesi odalardan ihraç kararının ancak mutlak zaruret görülenler
için verilebileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla bu karar çok sınırlı özel durumlar için geçerli
olabilmektedir.
1983 yılında yürürlüğe giren kanun, tüm kamu kuruluşlarının (devlet daireleri,
katma bütçeli idareler, belediyeler, özel idareler) hizmet alımı ve yapımı ile ilgili işlerinin
yürütülmesini hüküm altına almaktadır. Burada hizmet ücret karşılığı yaptırılan etüd, plan,
proje, kontrolluk ve müşavirlik işlerini, yapım ise inşaat, imalat, onarım, montaj ve
iyileştirme işlerini kapsamaktadır. İhale Kanunu, idarelerin hizmet alımı ve yapım
işlerinin, bu işleri yapmaya istekli müteahhitlere hangi usuller ile yaptırılacağını veya ihale
edileceğini hükme bağlamaktadır.
İdareler işlerini bir müteahhite yaptırmak için ihale açarlar. İhalenin ilk koşulu
idare tarafından işin tahmini bedelinin tespit edilmesidir. Eğer ilgili iş için uygulanabilecek
birim fiyatlar varsa, tahmini bedelin tespitinde bu birim fiyatlar kullanılır. Sonra ihale
edilecek işe ait şartnameler idareler tarafından hazırlanır ve ihale komisyonu oluşturulur.
İhale işlemleri komisyon tarafından yürütülür.
İhaleler farklı usullerde yapılabilir. Bunlar kapalı teklif, (belli istekliler arasında)
kapalı teklif, açık teklif, pazarlık ve yarışma usulleridir. Bina yapım işlerinde genellikle
kapalı teklif usulu uygulanır. İhaleye katılacak istekliler mali tekliflerini kapalı ve gizli
olarak komisyona sunarlar. Mali teklifin yanında geçici teminat, banka teminat mektubu ve
diğer gerekli belgeler de idareye kapalı zarf içinde sunulur.
3-11
Kamu ihalelerinde çoğu zaman gerçekçi olmayan eksiltme yapan teklif sahipleri
ihaleyi kazanabilmektedir. Böylesi büyük eksiltmeler ile (%20'den fazla) işi olan
müteahhidin kaliteden ödün vermesi kaçınılmazdır. Sağlam bir yapı kontrolu olmamasına
güvendiklerini göstermektedir. Yapım ihalesi yapan kamu idareleri kendilerini bu açık
çelişki konusunda sorgulamalıdırlar.
Madde 363 zamanaşımı ile ilgilidir. Taşınmaz yapımıyla ilgili kusurlardan dolayı
ısmarlayanın yükleniciye ve proje müşavirlerine karşı olan hakları teslim tarihinden sonra
beş yıllık zamanaşımı ile sınırlıdır.
3-12
Kanun’un 1.maddesinde kapsamı açıklanmaktadır. Buna göre,
Md.1- Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç,
ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli,
gecikme zammı, faiz gibi fer’i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve
haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan
diğer alacakları ile; bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümleri tatbik olunur.
Türk ceza kanununun para cezalarının tahsil şekli ve hapse tahvili hakkındaki
hükümleri mahfuzdur.
Md.54- Ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren
tahsil olunur. Cebren tahsil aşağıdaki şekilllerden herhangi birinin tatbiki suretiyle
yapılır:
1. Amme borçlusu tahsil dairesine teminat göstermişse, teminatın paraya
çevrilmesi yahut kefilin takibi,
2. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki malların haczedilenlerinin
paraya çevrilmesi,
3. Gerekli şartlar bulunduğu taktirde borçlunun iflasının istenmesi.
3-13
ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile tazyik
olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı
bulunur. Borcunu vadesinde ödemeyenlere ait malları elinde bulunduran üçüncü
şahıslardan bu malları 7 gün içinde bildirmeleri istenir.
Md.59- Mal bildirimi, borçlunun gerek kendisinde, gerekse üçüncü şahıslar elinde
bulunan mal, alacak ve haklarından borcuna yetecek miktarın, nevini ve mahiyetini,
vasfını, değerini ve her türlü gelirlerini veya haczi kabil mal veya gelir bulunmadığını ve
yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını ve buna nazaran borcunu ne suretle
ödeyebileceğini yazı ile veya sözle tahsil dairesine bildirmesidir.
Md.60- Kendisine ödeme emri teblig edilen borçlu, 7 günlük müddet içinde
borcunu ödemediği ve mal bildiriminde de bulunmadığı taktirde mal bildiriminde
bulununcaya kadar bir defaya mahsus olmak ve üç ayı geçmemek üzere hapisle tazyik
olunur.
Hapisle tazyik kararı, ödeme emrinin tebliğini ve 7 günlük müddetin bitmesini
müteakip tahsil dairesinin yazılı talebi üzerine icra tetkik mercii hakimi tarafından verilir.
Bu kararlar Cumhuriyet Savcılığınca derhal infaz olunur
Türkiye'de yürürlükte olan imar ve yapılaşmaya ilişkin yasal mevzuatın gerek eski
tarihli oluşu, gerekse ülkemizdeki hızlı yapılaşma sürecinin devam etmesi nedenleriyle
yenilenme gereksinimi sürekli gündemdedir. Çeşitli kuruluşlar geçtiğimiz yıllarda
kendileri ile ilgili olan kanunlar ve yönetmelikler hakkında değişiklik içeren taslaklar
hazırlamışlardır. Bunların yanında, teknik ve idari uygulamalardaki yenilikler ve
gelişmeler doğrultusunda yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerin hiç içermediği yasal
düzenlemelere de gereksinim olmaktadır. İlgili kuruluşların bu türlü amaçlarla hazırlanmış
olduğu kanun ve yönetmelik taslakları vardır. İzleyen altkısımlarda son yıllarda
hazırlanmış olan ve yapı denetimiyle ilgili kanun ve yönetmelik taslakları irdelenecektir.
31. madde değişikliği, kullanma izni almamış yapılara izinsiz alt yapı hizmetleri
bağlanması halinde hizmetin kesilmesi yanında kullanıcıya ağır para cezası getirmekte,
hizmet hangi idare tarafından sağlanmışsa idarenin ilgililerine ağır para cezası
hükmetmektedir.
3-14
42. madde'deki değişiklik ve Ek Madde 1'de getirilen hükümler belediye ve
mücavir alan sınırları dışında ceza ve yaptırım yetkisini valiliklerden il özel idarelerine
devretmektedir.
Ek Madde 3, tüm yapılar için asgari beş yıllık yapı sigortası uygulaması
getirmektedir. Sigorta uygulaması konusunda yetki Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na
verilmiştir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından 1997 yılında hazırlanan 38. madde ile
ilgili değişiklik önerisi ve gerekçesi Ek 6'da verilmektedir. Değişiklik önerisinin temel
amacı, 3194 sayılı Kanun'da 1989'da 3542 sayılı Kanun'la yapılan bir değişiklikle getirilen
fen adamları tanımını tekrar Kanun'dan çıkarmaktır. Kanunun denetim açısından zaten
zayıf bir yönünü oluşturan yapı kontrolunun fenni mesuller tarafından yerine getirilmesi
hususu, mühendis, mimar ve şehir plancısı olmayan fen adamlarına fenni mesuliyet yetkisi
veren 1989 değişikliği ile daha da olumsuz bir hal almıştır. 38. madde değişiklik önerisi
sonradan yapılan bu önemli hatayı düzeltme amacının yanısıra, fenni mesul sisteminde
gözlenen diğer bazı olumsuzlukları da gidermeye çalışmaktadır.
İmar Kanunu'nun 38. maddesinin diğer zayıf bir yönü ise fenni mesullerin ücret
bakımından doğrudan müteahhit ile muhatap olması, sonuçta ücretini takdir eden kişiye
karşı gerekli otoriteyi sağlayamamasıdır. Öneride, fenni mesul ve şantiye şefi görev, yetki,
sorumluluk ve ücretlerinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir
yönetmelik ile belirlenmesi hükme bağlanmıştır.
Madde 21'de ruhsat alınması için tüm projelerin Deprem Yönetmeliği'ne uygun
olması gerektiği açık şekilde belirtilmiştir. 22. maddede ise ruhsat için projelerin Oda
tarafından denetlenmesi koşulu getirilmiştir.
3-15
Kamuya ait yapılara istisna getiren 26. maddede kamu yapılarına, projelerinin imza
yetkisine sahip mimar ve mühendislerce hazırlanmış ve imza edilmiş olması koşulu ile
ruhsat verilmesi önerilmiştir. Köy yerleşik alanlarına istisna getiren 27. maddenin
muhtarlara verdiği izin yetkisi, yüksekliği 6.50 metreyi, toplam alanı 250 m2 yi, en büyük
açıklığı 5.0 metreyi geçen yapılar için bir teknik elemanın sorumlu olması şartına
bağlanmıştır.
Fenni mesuliyeti düzenleyen 28. maddeye, fenni mesullerin görevlerini
yapmamaları halinde doğacak cezai sorumlulukları açıkça belirtilerek eklenmiştir.. Fenni
mesullerin görev, yetki ve sorumlulukları tarif edilmiş, bu kişileri denetleme yetkisi
TMMOB'ye verilmiştir. Fenni mesul olacak kişileri tarif eden 38. madde'den fen
adamları çıkartılmış, fenni mesullerin ilgili odalar tarafından yayınlanacak yönetmelik
hükümlerine göre görevlerini icra etmeleri öngörülmüştür.
Yerel yönetimlerin yapı ruhsatı vermesi için denetim şirketinin gerekli olan olumlu
raporları sunması zorunludur. İskan ruhsatı için ise tüm ilgili sigorta primlerinin ödendiği
belgelenmelidir.
3-16
yoktur. Tüm bu zayıflıklarına karşın tasarı özgün fikirler içermesi açısından ele alınmaya
değer bulunmuştur.
Yetkin Mühendislik Kurulu, yetkin mühendisler tarafından iki yıl için seçilen beş
kişiden oluşur. Kurul yetkin mühendislik belgesini vermeye ve iptal etmeye yetkilidir.
Ayrıca oluşturulacak etik kurul, uygulamaları mesleki ahlak açısından denetler.
3-17
Önceki kısımda Türkiye'de İmar Kanunu çerçevesinde yapı denetiminin başlıca üç
kurum eliyle yürütüldüğü ortaya konmuştur. Bu kurumlar belediyeler, valilikler ve
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'dır. Belediyeler belediye sınırları ve mücavir alanlar
içerisindeki tüm özel yapılara ruhsat verir. Yapı denetimi, ruhsat verme koşulları içerisinde
yer almaktadır. Bu alanlar dışındaki özel yapıların ruhsata bağlanmasından valilikler
sorumludur. Valilikler bu sorumluluklarını Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri eliyle yerine
getirir. Özel yapılar dışındaki tüm kamu yapıları da belediyeler veya valiliklerden ruhsat
alır, ancak bu yapıların denetimi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Bayındırlık İşleri Kontrol
Yönetmeliği kapsamında yerine getirilir.
Türkiye'de herhangi bir kente girildiğinde, etkin bir yapı denetimi sistemi
uygulanmadığını farketmek için uzman olmaya gerek yoktur. Aynı durum kırsal alanlar
için de geçerlidir. Bu durumda Kanun'la denetim görevi ve sorumluluğu verilen kişi ve
kurumların görevlerini yerine getirmedikleri veya getiremedikleri anlaşılmaktadır.
3-18
etmektedir. İmar Kanunu'nun felsefesi, gelişmiş veya gelişimini tamamlamakta olan bir
toplumda arzu edilecek güvenli yapılar üretmek ilkesi yerine, gelişmeye yeni başlayan bir
toplumda belki bir ölçüde kabul edilebilir olan, olabildiğince hızlı bir yapım sürecini
sadece asgari yapı denetimiyle teşvik etme ilkesini benimsemiştir.
Belediyeler bu yaklaşımın sonucu olarak daha başlangıçta yapı ruhsatı için gerekli
olan proje denetimi işlevini hemen hiç yerine getirmemektedirler. Birçok belediye bu
yükümlülükten kurtulmak için yöresindeki meslek odaları veya temcilcilikleri ile "proje
vizesi" olarak adlandırılan bir anlaşma yapmıştır. Bu uygulama Türkiye genelinde bir
bütünlük ve uyum taşımamaktadır. Bazı odalar oldukça tutarlı ve ciddi bir proje denetimi
yaparken, özellikle küçük kentlerde oda temsilcilikleri bu işi salt gelir edinme aracı olarak
görmektedirler. Proje denetimi amacıyla kendi öz kadrosunu oluşturan belediye yok
denebilir. Bazı büyükşehir ilçe belediyeleri odalardan vize alan projeleri ayrıca bir üst
kontroldan geçirdiklerini ifade etmişlerdir. Ancak görevli elemanlarının sayısı çok kısıtlıdır
ve sadece önemli projelerle ilgilenebilmektedirler. Odalar ile vize anlaşması yapmayan
belediyeler ise proje denetimini sadece ruhsat için teslim edilen belgelerin tespiti olarak
uygulamaktadırlar. Diğer yandan İnşaat Mühendisleri Odası yönetimi de şube ve
temsilcilikleri tarafından yürütülen vize uygulamasının hiç yoktan yararlı olduğuna
inanmakta, ancak bunun kalıcı ve sağlıklı bir uygulama olduğunu savunmamaktadır.
Oda'nın tercihi kendilerinin de meslek adına söz sahibi olduğu yeni bir denetim yapısı
kurulmasıdır.
Belediyelerin yapı ruhsatı vermesi ile inşaatın fenni mesul tarafından denetim
süreci başlamış olur. Yapı denetiminin en zayıf halkası fenni mesuliyet kavramıdır.
Önceki kısımlarda da irdelendiği gibi fenni mesul yasal bir yaptırıma sahip değildir.
Usulsuz veya kusurlu bir uygulama saptarsa sadece bu durumu idareye haber vermekle
yükümlüdür. İdare eğer isterse inşaatı durdurur ve yaptırımı uygular. Aksi halde fenni
mesulün kanunen uygulatabileceği bir yaptırım yoktur. Ücretini de denetlemekle sorumlu
olduğu yapımcıdan almaktadır. Bu durumda İmar Kanunu'nun içeriğindeki yapı denetimi
sisteminde fenni mesuliyet, içi boşaltılmış ve kuklaya dönüştürülmüş bir sanal kimlikten
ibarettir. Bu görevin ister mühendis, mimar veya şehir plancıları, ister Kanun'a sonradan
eklendiği şekliyle fen adamları tarafından deruhte edilmesi sonucu pek fazla
etkilememektedir.
3-19
görevine göre yapılanmış olan Bakanlığın Belediyeleri teknik açıdan denetlemesi çok
zordur. Bu güne kadar İçişleri Bakanlığı tarafından yapı denetimi görevini yapmadığı için
soruşturmaya tabi tutulmuş bir belediye yoktur. Eğer İçişleri Bakanlığı böyle bir
soruşturmayı açmak isterse Memurin Muhakemat Kanunu'na göre işlem yapması gerekir.
Önce Bakanlık müfettişleri bir fezleke hazırlar ve İl İdare Kurulu'na sunar. Kurul fezlekeyi
inceler ve men'i muhakeme veya lûzum'u muhakeme kararı verir. Lûzum'u muhakeme
kararı alınırsa, atanmış veya seçilmiş kamu görevlileri Türk Ceza Kanunu'nun 230 veya
240. maddelerine göre yargılanır. 230. madde görevi ihmal, 240. madde ise görevi
suistimal hakkındadır. Yapı denetimi görevini yerine getirmeyen belediyelerin imar
müdürleri esasında görevi ihmal suçu işlemektedirler. Ancak bütünü itibarıyla işlemeyen,
işlemesi için tasarlanmamış bir yapı denetimi sisteminin de tüm sorumluluğu belediye imar
müdürüne yüklemek pek adil değildir. Sistemin tümündeki zayıflığı sorgulamak daha
doğru olacaktır.
İmar Kanununda mevcut olan yapı denetimi sisteminin aksayan noktaları, proje
denetimi ve inşaat denetimi olarak ayrı ayrı ele alınacaktır. Burada sıralanan sorunlar daha
3-20
önceden ele alınıp irdelenen hususların bir özeti şeklindedir. Bunların bir bölümü Ek 1'de
özetlenen belediyelerle yapılan görüşmelerde yetkililerce de dile getirilmiştir.
(c) Olağan tipteki binalar için belediye veya valiliklerin proje denetiminde
kullanabilecekleri yöntemlerin ve standartların geliştirilmemiş olması. Bu
konuda geliştirilecek bazı basit formlar dahi olağan binalarda proje kontrolunu
hızlandıracak ve belirgin hataların kolaylıkla farkedilmesini sağlayacaktır.
(d) Proje denetimi yapmakla sorumlu idarenin görevini ihmal etmesi durumunda
bu ihmali tesbit eden ve yasal yaptırım uygulama yetkisine sahip olan bir üst
otoritenin bulunmaması.
(a) Fenni mesul olacak kişilerde diploma dışında bir nitelik aranmaması,
(b) Standart inşaatlarda mühendis, mimar veya şehir plancısı meslek diplomasına
sahip olmayan kişilerin bile (fen adamları) fenni mesul olabilmeleri,
(e) Fenni mesulün bazı sorumlulukları olmasına karşın hiçbir yaptırım yetkisine
sahip olmaması,
(f) Fenni mesule 42. madde uyarınca para cezası verilmesi halinde genellikle bu
cezayı ödeyebilecek güce sahip olmaması,
(g) Fenni mesulün yaptığı kontrolun veya işbaşında bulunmasının belediye veya
valilik tarafından denetlenmemesi,
(h) Müteahhitlere 42. madde uyarınca verilen para cezalarının tahsil edilmesinin
uzun zaman alması ve cezanın parasal değerini yitirmesi,
(i) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılan binalara belediye veya valiliklerin imarla
ilgili oluru alınmaksızın elektrik, telefon gibi diğer idareler tarafından altyapı
3-21
hizmetlerinin bağlanabilmesi ve bu durumun ilgili idareye yasal bir sorumluluk
getirmemesi,
(j) Belediye veya valiliklerin ruhsatsız yapıları ihbar yöntemi dışında tesbit
edebilecek bir imkan ve mekanizmaya sahip olmamaları,
(k) Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların yıkılması için izlenmesi gereken yasal
sürecin oldukça uzun olması (asgari bir yıl),
(n) Müteahhitlik yapabilmek için herhangi bir kriterin söz konusu olmaması,
müteahhitlik hizmetlerinin Borçlar Kanunu içinde düzenlemeye alınmış olması.
3-22
yapı denetimiyle doğrudan ilgili 28 ve 38. maddeleri son derece yetersiz ve zayıftır ve
değişmelidir.
3-23
3-24
BÖLÜM 4
4.1.1.1 Amaçlar
Kanun’da ifade edilen sağlık ve çevre koşullarına uygunluk (Md. 1) ve herhangi bir
sahanın bölge koşullarına, plan ve yönetmeliklere aykırı kullanılamayacağı (Md. 3)
hususlarıyla ilgili olarak "çevre koşullarına uygunluk" ile bir sahanın "bölge koşulları"
kavramlarından tam ne anlaşıldığına açıklık getirilmelidir. Afetlere konu olan bölgeler
veya afet riski yüksek yerleşme alanlarında çevre ve bölge koşulları ile afet riskleri
arasında ne tür bağlantı olduğu ortaya konulmak zorundadır.
4-1
4.1.1.2 Kapsam
Belediye ve mücavir alan "içinde ve dışında" tüm plan ve yapılar (resmi ve özel) bu
kanun hükümlerine uymak zorunda olmakla birlikte, kırsal yapılaşma yönetmeliklere
bırakılmıştır. Oysa özellikle afet etkilerini azaltmak açısından yasa kapsamının bu yönde
genişletilmesi zorunluluğu vardır.
İmar Kanunu hükümlerinin 2634 Sayılı Turizm Teşvik Kanunu, 2863 Sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2960 Sayılı İstanbul Boğaziçi Kanunu, 3030 Sayılı
Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ve diğer özel kanunlar ile
belirlenen yerlerde geçersiz kalması (Md. 4), özellikle afetlere karşı alınacak önlemlerle
yapılaşma kontrolü konusunda giderilmelidir. Söz konusu istisnalardan kaynaklanan çok
odaklı imar yetkisi ve imar konularında yetki örtüşmesi, kentsel yapılaşmaların
denetiminde önemli bir sıkıntı kaynağı olmaktadır. Plan onamalarında yetki çekişmesi,
plan yapımı ve teknik denetimde çok seslilikten doğan kargaşa, plan kararlarında politik
denetim eksikliği, plan uygulama denetimi ve giderek, yapılaşmalarda proje ve yapı
denetimi konularında çok odaklılıktan kaynaklanan yetersizlikler, örtüşmeler ve tekrarlar
çok iyi bilinmektedir. Planlamadaki yetki ve sorumluluk kargaşası giderilmek zorundadır.
İmar planlama esas olarak yapı ve kullanma ile ilgilidir. "Koruma" yani
kullanmama ya da kısıtlı kullanma konularında imar planları ancak engel, yasak ya da
kısıtlama getirmekte, söz konusu konuların nasıl ele alınacağını belirlememektedir. Bir
başka deyişle, planlar "doğal ve kültürel değerleri koruma" ve "afet riskleri amaçlı olarak
yerleşme ve yapı kısıtlama" durumlarında, nelerin yapılması gerektiğinden çok, nelerin
yapılmaması gerektiğine işaret etmek durumunda kaldıkları için olumsuz belge niteliği
kazanmaktadır. Bu nedenle, koruma ve kısıtlama konularının plan kararı olmaktan öte
planlamanın yasal verileri haline getirilmesi, koruma ve kısıtlama alanlarında yerleşime,
kullanıma ve/veya yapılaşmaya açma kararlarına esas olan bilimsel tespit ve değerlendirme
çalışmalarının ayrıca ve özel olarak belirlenerek bu tür alanlar imar planlama kapsamı
dışına çıkartılmalıdır. 1/25.000 ölçekli planlarda tarımsal niteliği korunacak alanlar, özel
mahsul alanları, orman, sit alanları, milli parklar, bugünkü arazi kullanımı devam
ettirilerek doğal karakteri korunacak makilik, fundalık, kayalık, taşlık alanlar, kumullar,
plajlar ve kumsallar ile yapı yasağı getirilen askeri sakıncalı alanlar, jeolojik sakıncalı
alanlar ve sağlık, su havzası, hava alanı koridoru, ile yol kenarı koruma bandları (İmar
Planı Yapılması ve Değişiklikleri Yönetmelik, Ek 2c) kesinlikle daha alt ölçeklerde imar
planlamanın konusu yapılmamalı, bu tür bölge ve alanlar için özel planlama çalışmaları
devreye sokulmadan yerleşim ve yapılaşma kararları verilmemelidir. İşte, "afet riskleri
yüksek bölge" tanımı da bu anlamda 1/25.000 ölçekli planlama lejandına dahil edilmelidir.
4-2
4.1.1.3 Plan Türleri ve Planlama Yaklaşımı
3194 sayılı İmar Kanunu, planları kapsadıkları alan ve amaçları açısından “bölge
planları” ve “imar planları” olarak ikiye ayırmakta, imar planlarını ise "nazım imar
planları" ve "uygulama imar planları" olarak tanımlamaktadır (Md. 6).
Mevzuatta sözü edilen planlar literatürde imar planı olarak anılan kapsamlı ve uzun
devreli “fiziksel planlama” anlayışını yansıtmaktadır. Üst ölçeklerde yerleşmeye açma
zoning (bölgeleme), orta ölçeklerde yapı ve nüfus yoğunluğu belirleme ve işlevsel mekan
organizasyon esaslarını ortaya koyma ve alt ölçeklerde ise mülkiyetler ve mekansal
müdahaleleri kapsamaktadır. Ama bu tür planlama çalışmalarında durum tespitleri ile
tutum belirleme zaman zaman birbirine karışabilmektedir. Yeni yaklaşımlara ihtiyaç
duyulduğu kesindir. Kentsel tasarım (üç boyutlu tasarım), politika tasarımları, yapısal ya
da strateji planlama ve benzeri arayışlar gündemdedir. Kapsamlı ve uzun devreli fiziksel
planlama anlayış ve yaklaşımının değişmesi gerekmektedir. Yeni plan türleri ve bunların
yapımında aranacak koşullar ne olursa olsun, afet risklerini azaltma konusunun öncelikli
planlama amaçlarından bir tanesi olarak gündemde kalması esas olmalıdır.
4-3
çünkü ilgili idarelerin afet konusunda strateji planları hazırlamaları, ister istemez "afet
senaryoları" ışığında mevcut yerleşme, arazi kullanma ve yapılaşma kararlarının
irdelenmesini gündeme getirecek, planlamada afetlerle ilgili olarak "modelleme" ve
"simulasyon" tekniklerinin gelişmesine katkıda bulunacaktır.
İlgili mevzuatta harita alımı ile ilgili hususlar ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Güncel
tasdikli halihazır haritası olmayan bölge ve alanlarda planlama çalışmaları
sonuçlandırılamaz. Bu bakımdan, harita alımı planlama çalışmalarının adeta bir ön
koşuludur. Harita yapımı ve yaptırımı konusunda görev ve sorumluluklar da ayrıntılı
olarak belirlenmiştir, ancak haritalarda gösterilmesi istenen hususlar (ki, bunlar afet
risklerinin yüksek olduğu bölgeler için farklılaşmalıdır) planlama sorunlarına oranla tarif
edilmemiştir.
İmar kanununun ilgili maddesine (Md. 7), aşağıdaki hususları içine alan eklemenin
yapılması düşünülebilir:
"Halihazır harita yanısıra, drenaj havzaları ile yerleşik alanlarda yangın yükü
bilgilerinin Afet Olasılık ve Riski Bölgeleme Haritaları kapsamında Bayındırlık ve İskan
Bakanlığından elde edilmesi de belediye ve valilik görevleri arasındadır."
4-4
Ayrıca, afet risklerinin yüksek olduğu bölgelerde, uydu fotoğrafları ve bunlara
dayalı afet riskleri analiz çalışmaları istenebilir. Bu konuda TÜBİTAK ve özel kuruluş
olanakları devreye sokulabilir.
Bugünkü işleyiş içerisinde plan raporu ile analitik etütlerin arasında bağlantı
kurulamamaktadır. Mevzuat böyle bir bağlantıyı gerektiren yönlendirmeler
içermemektedir. Oysa planlar, plan notları ve plan raporları ile bir bütün oluşturmakta,
plan raporunda açıklanan hususlar ve plan kararlarının bilimsel gerekçeleri yaptırım gücü
kazanabilmektedir. Özellikle afet risklerini azaltma bağlamında alınacak önlemler plan
raporu kapsamında talep edilebilir.
Plan raporunu, planda verilmiş olan kararları betimleyen bir rapor olarak algılamak
yerine, bu raporun planda alınmış olan kararların yasal, bilimsel, sanatsal ve ahlaki
dayanaklarını açıklayan bir belge niteliğine kavuşturulması gerekir.
4-5
ve tutumlarının ne olacağına açıklık getiren bir lejand sistemi daha çok işe yarayacaktır.
Neyin yapılması gerektiğinden çok yapılması gereken işin kimin tarafından nasıl
yapılacağını gösteren bir plan lejandı anlayışı geliştirilmek durumundadır.
Planların onayı salt bir politik konu değildir. Planların onayı, planların teknik
yeterlilikleri, usul, yasa ve yönetmeliklere uygunlukları ile de yakından ilgili olmalıdır.
Planların onay süreçlerinde politik baskılar nedeniyle bürokratik çevrelerin bu bağlamdaki
görevlerini yapamaz hale geldikleri, plan inceleme kurullarının ve giderek imar
komisyonlarının politik boyuttta kolay etkilenir elemanlardan oluştuğu gözlenmektedir.
Plan inceleme süreçlerinin teknik müşavirlik hizmeti konusu olduğu gerçeği hatırlanmalı,
plan inceleme komisyonlarını mümkün olduğu kadar politik baskılardan tecrit etmeye
çalışmalıdır. Plan inceleme komisyonlarından geçmemiş ve politik denetim, yani onay
öncesi plan kararlarının kabul edilebilirliği tartışılmamış planların onaylanmasının önüne
geçilmesi gerekir. Planın en sonra ve en güç biçimde onaylanması, onun değiştirilmesinin
de güç olmasını getirecektir ki bu da planlama disiplini açısından önemli bir kazanım
olacaktır. Yani planların onayı zorlaştırılmalı, teknik ve politik denetim mekanizmalarının
devreye sokularak plan onama süreçlerinin uzun ve zor hale getirilmesine çalışılmalıdır.
Plan onamadan önce bir üst makamdan mutlaka planın üst planlara uygunluğu konusunda
görüş alınması zorunluluğu üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.
4-6
planın teknik sorumluluğunu ve plan kararlarından kaynaklanan zararların tazmini
hususlarını belirleyebilecektir.
Bakanlığın re’sen plan onama yetkisi (Md. 9), İmar Kanunu’nun afet ile doğrudan
ilgili tek maddesini oluşturmaktadır. Ancak, görüldüğü kadarıyla afet durumu, Bakanlığın
söz konusu yetkiyi kullanması için bir neden olarak değerlendirilmektedir. Oysa
Bakanlığın afet duyarlı planlama sağlamak üzere re’sen hareket etmesi, ya da mevcut
planları bu bağlamda gözden geçirerek afete duyarlı hale getirmek üzere değiştirebilmesi
arzu edilirdi.
Mülkiyet düzenlemeleri uygulamasında (Md. 18), afet risk durumu tapuya tesçil
edilmiş kadastral mülk kavramı ayrı bir önem kazanacaktır. Afet riskli kadastral mülklerin
düzenlemeye alınmasında farklı tutumlar sergilenebilecektir.
4-7
Kamulaştırma yaklaşımlarında da, afet risk durumu tapuya tesçil edilmiş mülklere
farklı yaklaşılabilecektir. Örneğin, afet riskli mülk kamulaştırmalarına öncelik tanınması,
söz konusu mülklerin değer tespitlerinde piyasa rayiç değerlerine itibar edilebilmesi
mümkün olabilecektir. Afet riskli mülkler, vergilendirmede kısıtlılık haklarından
yararlanabileceklerdir. Bu düşünceyi desteklemek üzere verilebilecek uç bir örnek
ABD'nin California eyaletindeki Alquist-Priolo yasasının uygulama esaslarıdır (Ek 11).
Plan müellifinin telif hakları tarif edilmeli, plan kararları ve afet riskleri arasındaki
bağlantı vurgulanarak plan yapma ve değiştirmenin teknik bürokratik, ve politik
sorumlulukları ayırt edilmelidir.
4-8
olan planlamanın usul ve yasa-yönetmeliklere uygunluk açısından yani bürokratik denetimi
de (Bakanlığın bu denetimi hiç olmazsa planlamanın “teknik denetimini” de sağlayan bir
çerçeve olmaktaydı) devre dışıdır. Sonuç olarak, bugünkü işleyiş içinde “planlamada
denetim” bütünüyle ele alınması ve yeniden tarif edilmesi gereken bir konudur.
4-9
4.2 AFET ZARARLARININ AZALTILMASI AÇISINDAN YAPI DENETİMİ
VE AFETLER KANUNU
3194 sayılı İmar Kanunu kendi maddeleri içerisinde doğal afetlere karşı alınacak
önlemlere değinmemektedir. Sadece, Tip İmar Yönetmeliği ve Belediye Mücavir Alan
Sınırları İçinde ve Dışında Planı Bulunmayan Alanlarda Uygulanacak İmar Yönetmeliği
içerisinde "Bu Yönetmeliğin, Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik
hükümlerine aykırı hükümleri afet bölgelerinde uygulanmaz" ifadesi yer almaktadır. Bu
maddeler çok zayıf ve yanıltıcı bir ifade içermektedir. İmar Yönetmelikleri ile Afet
Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik (Afet Yönetmeliği), kapsamları
bakımından birbirinden çok farklıdır. Afet yönetmeliği ağırlıklı olarak deprem
bölgelerinde yapılacak mühendislik uygulamalarını kapsar. Bu durumda Afet
Yönetmeliği'ne kuvvet kazandırmak için İmar Kanunu'nun içerisinde ve çok anlaşılır
şekilde atıfta bulunulması gerekir.
Afet Yönetmeliği, jeolojik, meteorolojik veya topografik nedenlere bağlı olarak çığ
düşmesi, kaya düşmesi ve yer kayması tehlikesine maruz olduğu için afet bölgesi ilan
edilen yerlerde bina yapımını tamamen yasaklamaktadır. Su baskını için de yapılaşmanın
yasak olduğu bölgeler belirlenmiştir. Bu hüküm Tip İmar Yönetmeliğinin 23. maddesi ile
de kapsanmıştır. Afet Yönetmeliği bunun dışındaki bölgelerde binaların su ile temas
edecek bölgelerinde belirli önlemler alınmak kaydıyla bina yapılabileceğini
öngörmektedir. Yönetmelikte yangınla ilgili maddeler sadece baca ve çatı tutuşmasını,
yangının yayılmasını ve yangın gören binanın çökmesini engelleyici çok genel önlemleri
içermektedir. Türkiye'de yangına karşı korunma ile ilgili Türk Standardı olmadığı için Afet
Yönetmeliği yangınla ilgili bölümünü, yangın standardı hazırlanıncaya kadar geçerli olan
asgari önlemler olarak tanımlamaktadır. Afet Yönetmeliği'nin depremle ilgili bölümü ise
depreme dayanıklı yapı tasarımı için gerekli olan tüm mühendislik kurallarını
kapsamaktadır.
4-10
şart koşmamaktadır. Bu nedenle yapı denetimi bakımından önemli bir zayıflık
içermektedir.
7269 sayılı Afet Kanunu ağırlıklı olarak Madde 17-32 aracılığı ile yapılan
düzenlemelerde afet gören yerlerdeki parselasyon ve taşınmazların dağıtım işlemlerini
belirlemektedir. Afet gören yerlerde üzerine bina yaptırılmak üzere Bayındırlık ve İskan
Bakanlığınca tespit edilen taşınmaz malların kıymetleri kadastral işlemlerin
tamamlanmasından sonra Madde 19'da belirtilen usüle göre belirtilir. Buna göre yerleşim
bölgesinin özelliğine göre kurulan üç kişilik takdir komisyonları tarafında belirlenen bedel
karşılığı kamulaştırılan arazi Bakanlıkça onaylanmış imar ve istikamet planlarına göre
parsellere ayrılır. Hazine mülkiyetine geçen arsalardan, üzerine toplu inşaat yapılmayanlar
haksahiplerinden binasını belirli bir süre içinde yapmayı taahhüt edenlere kura ile tahsis
edilebilir. Eğer haksahipleri arasında kendi taşınmazı yukarıda belirtilen biçimde
kamulaştırılıp kıymet belgesi tahsis edilen varsa onlara bina yapmayacak olsalar dahi arsa
verilebilir. Bu şekilde yapılacak binalar için gereken teknik altyapı (yol, kanalizasyon, su,
elektrik, v.b.) Bakanlıkça yapılır. Ancak kendisine veya eşine ait aynı cins bir binası veya
dairesi olan ailelere bina ve inşaat kredisi verilmez.
Bir bölgede doğal afet meydana gelmesi durumunda önce Kanun'a göre doğal afetin
o bölgenin genel hayatına etkili olup olmadığına karar verilir. Eğer etkili olduysa bölge
afet bölgesi olarak ilan edilir ve kısa dönemde bölgenin acil yardım, kurtarma, geçici
barınma ihtiyaçları sağlanır. Uzun dönemde ise Kanun'a göre iyileştirme ve yeniden iskan
(rehabilitasyon) çalışmaları başlatılır.
4-11
yeniden yapma veya onarmasının ve bunlarla uyumlu teknik altyapı inşa etmesinin bedeli 1
milyar ABD dolarını geçmiştir.
Etkin bir yapı denetimi için Afet Kanunu'nun bazı maddelerinin değişmesi gerektiği
çeşitli düzeylerde dile getirilmiştir. Nitekim bu yönde hazırlıklar vardır. TBMM'de bu
konuda 10/58 Numaralı Araştırma Komisyonu kurulmuş ve çalışmalarını tamamlayarak bir
rapor sunmuştur. Rapor doğrultusunda, Doğal Afetlerde Meydana Gelen Can ve Mal
Kaybını En Aza İndirmek İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi amacıyla
20.6.1997 tarihinde bir Meclis Araştırma Önergesi verilmiştir.
(a) Hızlı nüfus artışı ve göçler, denetimsiz şehirleşme ve sanayileşme, yoğun kaçak
yapılaşma, her kademede bilgi ve eğitim eksikliği, afet bölgelerinde alan
kullanımı planlaması, yapı sigortası, sertifikalı mühendislik, v.b. yöntemlerle
yerleşme ve yapı denetimi mekanizmalarının geliştirilememesi, afet
zararlarının azaltılması konusunda merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör
ve halkın görev, yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengelerin
oluşturulamaması gibi nedenlerle zaman içerisinde doğal afet tehlikesi ve riski
daha da artmaktadır.
(b) 1980'li yıllardan itibaren kalitesi kontrol edilebilen hazır beton üretiminin
hızla yaygınlaşması yapı güvenliğinin artırılmasında olumlu bir etken olarak
değerlendirilebilir. Ancak bu olumlu gelişmeye rağmen, doğal afet zararlarının
azaltılması çalışmalarının temeli olan afet meydana gelmeden önce alınacak
tedbirlerle doğal afetlerin yolaçtığı fiziksel kayıpları en küçük düzeyde tutmak
mümkün olamamaktadır. Bu durumun temel nedenleri aşağıda özetlenmiştir:
iii. Ülke genelinde bir kentsel plana bağlı olmayan geniş bir kırsal kesim
yerleşmesi bulunmaktadır. Bu alanlarda gerek yerleşim planlaması, gerekse
yapı denetimi bakımından gerçekçi bir kontrol mekanizması mevcut değildir.
4-12
iv. Ülkede yerleşme ve yapılaşmaları etkili bir şekilde denetleyecek yapı sigortası,
mesleki sorumluluk sigortası, sertifikalı mühendislik ve mimarlık gibi çağdaş
uygulamalara geçilememiştir. İmar yasasında mevcut olan fenni mesuliyet
sistemi ile ciddi bir yapı denetimi sağlamak mümkün değildir.
v. 2886 sayılı İhale Yasası ve inşaat müteahhitliği sistemiyle sağlıklı yapı elde
etmek mümkün değildir.
vi. 3194 sayılı İmar Kanunu, 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı
Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanundaki muhtelif boşluklar
nedeniyle, planlı kentsel mekanların fiziki planlama aşamasında, yapı tasarımı
ve denetimine afet riski taşıyan alanlarda imar izni verilmekte ve yapılaşma
sürecinde büyük aksaklıklar bulunmaktadır.
ix. Afet riskinin büyük olduğu illerde bunların genel yönetim zorlukları da dikkate
alınarak yeni afet yönetimi sistemi geliştirilememiş, ve bu illerdeki valilik ve
belediyelere bir afet halinde hemen kullanabilecekleri kaynak bulma ve
kullanma yetkisi verilememiştir.
(a) 3194 sayılı İmar Yasası afet bölgelerinde çağdaş alan kullanımı planlama
esaslarını, planları yapan, yaptıran, planlara aykırı hareket edenlerin
sorumlulukları ve bunlara uygulanacak cezai müeyyideleri de kapsayacak
4-13
şekilde yeniden düzenlenmelidir. Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik
eden imar affı politikası terkedilmelidir.
(b) 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Hakkında
Kanun, yerel yönetimlerin doğal afet tehlikesi ve riskin belirlenmesi ve
zararlarının azaltılması konusundaki görev, yetki ve sorumluluklarını ve aykırı
hareket edenlere verilecek cezai müeyyideleri de kapsayacak şekilde yeniden
düzenlenmelidir.
(c) 5442 sayılı İl İdaresi ve 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanunları afet yönetimi ve
yeniden inşa faaliyetlerine yerel idarelerin aktif biçimde katılımını
sağlayacak ve bu hizmetler için yerel kaynakların kullanımına imkan verecek
şekilde yeniden düzenlenmelidir.
(d) Yapıda denetim, sigorta ve sorumlulukları belirleyen yeni bir yasal düzenleme
getirilmelidir.
(f) İnşaat müteahhitliği sistemi kökten değiştirilerek hem kamu hem de yap-
satcılar da dahil özel sektör müteahhitliğini kapsayacak şekilde üniform bir
yapıya kavuşturulmalıdır. Bağımsız ve uzman bir meslek kuruluşu olarak
kurulması zorunlu hale gelen İnşaat Müteahhitleri Odası kurulmalı ve
müteahhitler meslek ilkeleri açısından denetlenmelidir. Benzer bir
kurumlaşma, belirli bir büyüklüğe kadar inşaat yapma yetkisi verilebilecek
küçük müteahhitler için de oluşturulmalı ve tüm kalfa-formenler bir sınavdan
geçirildikten sonra tesçil edilmelidir.
(h) İmar mevzuatına tabi kırsal bölgelerle, kentsel bölgelerde belirli bir tarihten
sonra yapılan imar ve afet mevzuatına aykırı yapılar afet zararına
uğradıklarında bu yapıların sahiplerine yasal hak sahipliği tanınmamalı ve
yeni konutlar yapılmamalıdır.
4-14
4.3 SİSTEM DIŞI GERÇEKLİK: KAÇAK YAPILAŞMA
Yasalarımızda kaçak yapı ve kaçak yapılaşma gibi terimler bulunmasa da, özellikle
büyük yerleşmelerimizin yapı stokunun çoğunluğu çeşitli biçimlerde bu niteliği
taşımaktadır. Kendisine ait olmayan arsa ve araziler üzerinde yapı izni almaksızın, arsa ve
arazi sahiplerinin olurunu aramadan konut yapan gecekonducular kadar; kendi arsasında
izinsiz ya da alınan ruhsat ve eklerine uygunluk göstermeyen yapılar yaparak türlü imar ve
yapı yasalarını çiğnemiş olanlar da kaçak yapı stokunun büyümesine katkıda
bulunmaktadırlar.
Gerek imar ve gecekondu yasalarının dışladığı türde yapı yapanlar, gerekse Kıyı,
Boğaziçi, Turizm, Orman, Tarih ve Doğa Varlıkları, Ulusal Parklar, Belediye, Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu, Çevre Yasası gibi mutlak ve göreceli yapı yasağı getirmiş bulunan
bütün mevzuatı gözardı ederek yapı yapmış olanlar, imar suçu işlemiş durumdadırlar.
Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılar karşısında kamunun mevzuata yansıyan tavrı
iki türlüdür: (a) Doğrudan doğruya yıkmak; (b) Verilen süre içinde yapıyı plan ve projeye
uygun duruma getirerek sonradan izin verilmesini sağlamak.
3194 Sayılı İmar Kanun'unun 29. maddesine göre ruhsatı alınan bir yapının
inşaatına iki yıl içinde başlanıp beş yıl içinde bitirilmesi gerekir. Aksi halde ruhsat iptal
edilir.Ancak aynı madde "Başlanmış inşaatlarda müktesep haklar saklıdır" der. Bu
durumda ortaya bir belirsizlik çıkmaktadır. Yarım kalmış bir inşaata belediyenin yeniden
ruhsat başvurusu beklemekten başka yapacağı bir işlem yoktur. Sahibi başvurmazsa yarım
inşaat yıllar boyu öylece kalabilecektir.
İnşaat sırasında yapı ruhsatına uygun olarak yapılmıyor ise fenni mesul üç gün
içinde durumu belediye veya valiliğe bildirmek zorundadır. Başkaca bir yetkisi yoktur.
İdare bu ihbar üzerine 32. maddeye göre işlem yapar. 32. madde hem ruhsatsız, hem de
ruhsata aykırı yapılan yapıları kapsar. Belediye veya valilik usulsuz yapım haberini alınca
inşaata giderek durumu tesbit eder. Yapıyı mühürleyerek inşaatı durdurur. Bu tarihten
sonra bir ay içinde yapı sahibi ruhsat başvurusu yapmak veya inşaatı ruhsata uygun
duruma getirmek zorundadır.
İmar Kanunu yapı denetimi açısından burada bir kez daha zayıflığını
göstermektedir. Ruhsatsız başlanan kaçak bir yapının sonradan onaylanabilecek bir
projenin düzeyine getirilebilmesi teknik olarak pek mümkün değildir. Kanun usulen
sunulacak uydurma bir proje ile ruhsat alınmasını teşvik etmektedir. Ayni durum ruhsata,
yani projesine aykırı yapılan yapı için de geçerlidir. Burada Kanun, yapının imara göre
durumu düzeltildiği takdirde mührün kaldırılacağını, ruhsatın verileceğini ima etmektedir.
Yapının fenni durumunun denetlenmesi söz konusu bile değildir.
Eğer yapının ruhsat alabilmesi mümkün değilse yıkım süreci başlar. Belediye
encümeni veya il idare kurulu yıkım kararı alarak bina sahibine tebliğ eder. Binanın
boşaltılması için 30 gün süre verir. Bu sürede bina sahibi idari mahkemeye itiraz eder ve
yürütmenin durdurulmasını ister. Dava sonuçlanmadan bina yıkılırsa dava konusu ortadan
kalkacağı için idari mahkeme genelde yürütmeyi durdurma kararı verir. Bu arada 29.
maddedeki müktesep hakların kuvvetlenmesi için bina sahibi zaten mühüre itibar etmeden
4-15
inşaata devam eder, dava sürecinde de inşaatı bitirir. Belediye veya valiliğin mührü pek
itibar edilen bir belge değildir, zira mühüre rağmen inşaata devam edenlere hemen
uygulanacak ceza tedbirleri yoktur. Özellikle belediyeler yeterli kolluk kuvvetine sahip
olmadıkları için güvenlik açısından bu türlü müdahaleleri yapmakta çekingen davranırlar.
Kamu otoritesi zaten yıllardan beri uygulanagelen popülist yaklaşımlarla bu alanda işlemez
hale getirilmiştir.
İdari mahkeme inceleme sonunda red kararı verirse yıkım için yasal bir engel
kalmaz. Bina sahibine binayı boşaltması için tekrar bir ay süre verilir. Belediye veya
valilikler yıkım sırasında güvenliğin sağlanması için emniyet veya jandarma güçlerinden
yardım isterler. Yıkım masrafı icra yoluyla bina sahibinden tahsil edilir.
Anlatılan işlemler her ne kadar kanunlara uygun ise de uygulanması pek kolay
olmamaktadır. Bitmiş bir binayı yıkmak kolay değildir. Üstelik yıkım masraflarını bina
sahibinden tahsil etmek de genelde mümkün değildir. Böylece yıkımın masrafı idareye
yüklenmiş olmaktadır. Belediye ve valilikler yıkım kararlarını uygulamada isteksizdirler.
Yıkım kamunun uzun vadeli yararı için yapılıyorsa da kısa vadede bina sahiplerinin
mağdur olması, uzun vadeli yarar göreceklerin sessiz, fakat kısa vadeli mağdurların yüksek
sesli olması, ortaya çıkmış bir fiziksel varlığın yok ediliyor görünmesi gibi nedenler
idareleri yıkımdan caydıran hususlardır. Sadece Ankara İlinin Valilik tarafından denetlenen
kesiminde son 20 yılda ortalama her yıl 50 yıkım kararı alınmış, hiç birisi
uygulanamamıştır (Ek 1).
(a) Öncelikle, işlenen imar suçunun yönetimlerce algılanması kolay değildir. İmar
ve yapılaşma işlerinin sürekli olarak yönetimlerce izlenerek denetimlerin
yapılması, ulaşım ve personel açısından yüksek maliyetli örgütlenmelerdir.
(b) Bu tür suçların gözardı edilmesi, bireysel tasarruf ve eyleme konu olması; ilgili
kişi ve memurların çıkarlar karşılığında kolay saptanamayan biçimlerde görevi
kötüye kullanması, küçük ve yerel etkileşim grupları içinde ilişkilerin
anonimleştirilememesi, görevlilerin tehdit ve siyasal baskılardan korunmasız
bırakılması, toplumda yaygınlıkla karşılaşılan koşullardır.
4-16
bulunulması, yargı yolunun açılması kararının alınması, yargıdan sonuç alınması
uzun süren, siyasal duyarlılıklar taşıyan süreçlerdir.
1948’de 5218 sayılı ve 1949’da 5431 sayılı yasalarla, yasal olmayan yapıların
mevzuata uygun duruma gelmesi sağlanmış; yeni gelişmelerin önlenmesi için konut
yapmak isteyenlere uygun koşullarla arsa sunulması düşünülmüştür. Kamu mülkiyetinde
olup planlı alanlar dışında kalan arazilerin mülkiyeti bu amaçla belediyelere devredilmiş;
ayrıca kamu mülkiyetindeki arsalarda yer alan gecekonduların belirli bir bedelle kişilere
tahsis edilmesi hükme bağlanmıştır. 1953’te çıkarılan 6188 sayılı yasa ile imar planları
dışında gelişen kentsel bölgelerdeki imar koşullarının Yapı ve Yollar yasası hükümlerine
uyma zorunluluğu kaldırılmıştır. İzinsiz yapılaşmanın yer aldığı kamu arazilerinin bedelli
olarak kişilere tahsisine hükmedilmiştir. Ayrıca belediyelere ucuz konut yapmaları izni
verilmiş; bu amaçla belediyeler tarafından belirlenen gelişme alanlarındaki kamu
arazilerinin belediyelere devri sağlanmış; belediyece arsa ve arazi satışlarından elde
edilecek kaynaklarla bu alanlarda altyapı yatırımlarının tamamlanması öngörülmüştür.
Bunları izleyen dönemlerde, 1963 yılında 327, 1966’da 775, 1976’da 1990 ve
1983’te 2805 sayılı yasalar çıkarılmıştır. İlk kez gecekondular bir gerçeklik olarak resmen
tanınmışlar, hatta ‘milli konut’ sıfatı verilerek konut sorununa özgün çözüm olarak
değerlendirilmişlerdir. Söz konusu yasalarla Türkiye kentlerinde ikili bir yapının varlığı da
tescil edilmiş, imar mevzuatı düzenli alanlarda geçerli kalırken gecekondu alanları için
‘Islah İmar Planı’ adı altında, mevcut durumu göz önüne alan, ancak elden geldiğince imar
koşullarına uyulmak üzere geçici planlar yapılacağı hükmü getirilmiştir. İlke olarak,
gecekonduların yıkılması değil, ıslah edilmeleri öngörülmüş; korunabilecek olanların ıslah
edilmesi üzerine bedeli karşılığında tapularının verileceği hükmü getirilmiştir.
4-17
arsanın gerçek sahibi kamu kurumunca arsanın gecekondu sahibine tapu tahsisi sağlanarak
bu arsaların özel mülkiyete geçmelerine ilişkin bir yöntem geliştirilmekte; daha sonra da
bu bölgelerde 4 kata kadar yapılaşma izni verilmektedir. Bu yaklaşımın, bu tür mevcut
stokta oturan hanehalkının yaklaşık %30’unun kiracı statüsünde olduğu gerçeğini de
görmezden gelmesi bir başka özelliğidir.
Yapıyı yapanların sorumluluğu ile ilgili olarak, afetler yasasında belirlenen hak
sahipliği kavramı, bu açıdan farklı bir anlayış sergilemektedir. Oysa, her türlü kaçak
yapılaşma ve gecekondular, yapı ve oturma izinleri (ruhsatları) bulunmayan taşınmaz
sahiplerinin, afet sonrasında kendilerini hak sahibi görmeleri anlayışına son verilmelidir.
Bunun gibi, imar affı yasalarıyla tanınmış olan mülkiyet haklarından ayrı olarak, bu
taşınmazların yasallık kazanmakla teknik açıdan da yeterli duruma getirilmiş olduklarına
ilişkin bir tescil işlemi yapılmış olmadığı vurgulanarak, kamunun teknik sorumlulukları
dışlamış olması doğru bir yaklaşımdır. Bununla birlikte, bu kez af uygulamasıyla yasallık
kazandırılmış olan yapılarla ilgili siyasal bir sorumluluk altına girilmektedir. Burada,
afetler karşısında uğranılacak kayıplardan kamunun ne ölçüde sorumlu tutulacağı konusu
gündeme gelmektedir.
Kendine özgü afet koşullarına ve yine kendine özgü kaçak yerleşme stok türlerine
sahip Türkiye’nin, bu soruna yaklaşım ve çözümler üretmede de ayrıcalıklı ve hassas bir
konumu vardır. Afet zararlarını azaltma amaçlı girişimlerde alınacak önlemlerde de özel
yöntemlere başvurulması gerekecektir. Bu özel durumu belirleyen koşullardan en önde
geleni, kaçak yapılaşmanın yerleşme için seçtiği yer ve alanların daha ilk başta, sakıncalı,
yüksek riskler altındaki alanlar olduğudur. Bunlar genellikle imar planı kapsamı dışında
4-18
bırakılmış, tehlike arzeden, yerleşim açısından elverişsiz arazi parçalarıdır. Sel yatakları,
taban suyu yüksek alüvyal zemine sahip alanlar, taş ocakları, aşırı meyilli yüzeylere sahip
yerler, v.b. örneklerini sıkça gördüğümüz kaçak yapılaşma alanlarıdır.
Bunlara ek olarak, kaçak yapılaşmanın afet risklerini çoğaltan ikinci temel özelliği
de özürlü ve dayanıksız yapılardan oluşmalarıdır. Bunu hazırlayan nedenler ise bellidir.
Başta kısıtlı varlıkların biraraya getirildiği yatırımlardır; en ucuz, derleme, geri kazanılmış
malzeme ile üretilmişlerdir; teknik gerekleri bilmeyen ve önemsemeyen ellerde meydana
getirilmişlerdir. Dahası, yasal olarak edinilmiş olmayan bir arsa üzerinde yapılan bir
yatırımın taşıdığı riskler nedeniyle bu yapılar, elden gelen en düşük ön maliyetlerle
üretilmişlerdir. Oturan için değil de kiraya verilmek üzere yapılmışlarsa yapısal risklerinin
daha da yüksek olduğunu varsaymak gerekecektir.
Öte yandan, getirilen imar affı yasalarıyla söz konusu alanlarda teknik standartları
belirsiz, denetimlerden uzak kalınarak yapılmış ‘ıslah planları’ aracılığıyla, yapılaşmanın
hızlandırılmasına, yoğun taşınmaz el değiştirme ve değerlenme süreçlerine yol açılmış;
daha önce durağan ve düşük yoğunluk ve yatırımlara konu edilmiş bu alanlarda rant
paylaşımı yoluyla yeni bir devingenlik yaratılmış, denetim standartları yükseltilemeden
dört katlı yapılaşmalara ve daha yoğun yatırımların yapılmasına yol açılmıştır. Bu, söz
konusu alanlardaki risklerin defalarca daha artmış olduğu anlamına gelmektedir. Islah İmar
Planları'nın afet risklerini azaltma bağlamında yeniden ele alınmaları ve tabir yerinde ise,
ıslah edilmeleri bir önceliktir.
(b) İmar affı yasası, her ne kadar zararlarını büyük ölçüde gerçekleştirmiş
bulunuyorsa da, süreklilik gösteren hükümleri nedeniyle yürürlükten
kaldırılması sağlanmalıdır.
(d) Afetler yasasında kaçak yapılaşmaya karşı önlemler alınmalı; özellikle kaçak ve
uyumsuz statüdeki yapıların sahiplerine afet sonrası yapılan yardımlar
kapsamında hak tanınmamalıdır.
4-19
(e) Kaçak yapılaşmaların yoğunluk gösterdiği yerleşmelerde, bu alanların doğal
özellikleri farklı afetler (jeolojik, morfolojik, meteorolojik) açısından ayrıntılı
olarak belirlenmeli, bu bilgiler afet haritalarına işlenerek ilgili yönetimlere tebliğ
edilmelidir.
(f) Afete maruz alanlardaki yerleşme örneklerine öncelik verilerek pilot uygulama
alanları belirlenmeli; bu alanlar için araştırma, projelendirme, uygulama amaçlı
destekler sağlanmalıdır.
(g) Pilot alanlardaki araştırmaların, farklı kaçak stok türlerinde fiziki, mülkiyet,
kullanım, sosyal özelliklerin birlikte ele alınarak, bu alanların topyekun risk
düzeylerinin belirlenmesine ve bu ortamların fiziki yapı ve diğer açılardan
güçlendirilmesi olabilirliklerinin kestirimine yöneltilmesi sağlanmalıdır.
(i) Afete maruz alanlarda, afet zararlarını azaltma amaçlı plan yapımına halk
katılımı sağlanmalı ve bu girişime çok yönlü bir sivil toplum örgütlenmesi
projesi özelliği kazandırılmalıdır.
(k) Söz konusu afet alanlarının terk edilmesi gereğinin belirlenmesi durumunda,
toplu taşınma ve yeniden yerleşim projelendirmelerinin halk katılımı ile
gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir.
(l) Afete maruz alanlarda denetim etkinliğinin güçlendirilmesi için çok yönlü
önlemler alınmalıdır. Kaçak ve affa uğramış taşınmazlar vergi muaflıklarından
yararlandırılmamalı, tapu kayıtlarında durumları kayıt altında tutulmalıdır. Yapı
sahipleri sürekli uyarılarak afet durumunda cezai yaptırımlar karşısında
bulundukları bilgisi her dönem tebliğ edilmelidir. Denetim görevlerini yerine
getirmeyen yönetimlerdeki ilgili sorumluların ve imar ve yapı yasalarının
öngördüğü yaptırımları uygulamaktan her ne nedenle olursa olsun kaçınan kamu
görevlilerinin, yönetsel ve cezai yaptırımlara konu edilmeli; memurluk
statüsünün sağladığı güvencelerden yararlanmalarına olanak tanınmamalıdır.
4-20
açısından imar mevzuatı ve afet mevzuatı ilişkisi irdelenmiş,bu ilişkinin zayıf noktaları
belirlenmiştir (İş Tanımı 2.1). İmar Yasası'nın ilgili yönetmelikleri ve Afetler
Yönetmeliği'nin Belediyeler ve Valilikler tarafından uygulanması ile ilgili hususlar ve
uygulamadaki aksaklıklar ve yetersizlikler ortaya konmuştur (İş Tanımı 2.2, 2.3). 7269
Sayılı Afet Kanunu yapı denetim sistemi üzerindeki olumsuz etkisi açısından
değerlendirilmiştir (İş Tanımı 2.4). Bu olumsuzlukların giderilmesi amacıyla TBMM 10/58
No.lu Araştırma Komisyonu tarafından yapılmış olan tesbitler ve öneriler derlenerek
özetlenmiştir. Son olarak imar planlama ve yapı denetim sistemi kaçak yapılaşma süreçleri
ve bu süreci yönlendiren güçler açısından incelenmiştir (İş Tanımı 1.5 ve 1.6).
Afet zararlarının azaltılması için imar planlama sürecinin her aşamasında çeşitli
mekanizmaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Herşeyden önce 3194 sayılı İmar
Kanun'unun amaçları arasına şimdi sayılanların yanısıra "ülke bina stokunun ve teknik
altyapısının doğal afetlerden etkilenme düzeylerinin minimuma indirilmesi "biçiminde de
ifade edilecek bir amacın eklenmesi gereklidir "Afetten etkilenme riski yüksek bölge"
kavramı en üst düzeyden başlayarak pratik olan en düşük seviyeye kadar planlama
belgelerine dahil edilmeli, ancak bu tür alanlar için özel planlama çalışmaları devreye
sokulmadan yerleşim ve yapılaşma kararları verilmemelidir. İmar parsellerine planlama ile
getirilen, özellikle afet riskleri ile ilişkili kısıtların tapuya şerhi planlama kararlarının
hayata geçirilmesini kolaylaştıracaktır.
Planların onaylanması ile ilgili olarak üst plan kararlarına uyum önemle
vurgulanmalı ve bu çerçevede büyükşehir ve ilçe belediyeleri, valilik ve belediyeler,
Bakanlık ve belediyeler arasındaki ilişkiler yeniden tanımlanmalıdır. Plan değişikliklerinin
de keyfi bir biçimde yapılmaması, ancak plan değiştirme sürecini zorlaştırarak ve teknik
bürokratik ve politik denetimleri ağırlaştırmak suretiyle sağlanabilir.
4-21
Ülkemizdeki imar mevzuatının hem yaşanan çevreyi daha iyi hale getirmek hem de
afetlere dayanıklı yapı stoku elde etmek için gösterdiği, 1997 yılında faaliyet gösteren
10/58 numaralı Meclis Araştırma Komisyonu tarafından da tespit edilmiştir. Komisyonun
kabul ettiği raporun tespitleri çok önemli ve öncelik verilmesi gereken hususlara işaret
etmektedir. Afet olgusunun halka maledilmemiş olması, yasa ve yönetmelikleri kısa vadeli
çıkarlar için delme alışkanlığı, mesleki sorumluluk, teknik ve müteahhitlik hizmetlerinin
rasyonel temellere oturtulmaması, afet halinde harekete geçirilebilecek kaynakların azlığı
ve bu kaynakları yalnızca devletten bekleme geleneği, merkezi, yerel yönetimler, yerel
yönetim ve özel sektör dengelerin sağlıksız olması ülkemizdeki problemlerin belli
başlıcalarıdır.
Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılar karşısında mevzuatın öngördüğü yıkım veya
yapının plan ve projesine uygun duruma getirilmesi halinde ruhsata bağlanması
yaptırımları uygulamada ciddi çözüm sağlamaktan uzaktır. Yıkım sürecindeki işlemler çok
zor ve uzundur. Kaçak bir yapının, sonradan onaylanabilecek bir projenin düzeyine
getirilmesi ise teknik olarak pek mümkün edğildir. Kaçak yapılaşmanın önlenmesi
yükümlülüğünü yerine getirmeyen görevliler hakkında yargılama yöntemlerinde de
zorluklar bulunmaktadır.
Kaçak yapılaşma uygulamada imar affı yasaları ile özendirilmektedir. 2981 sayılı
yasanın süreklilik gösteren hükümleri nedeniyle yürürlükten kaldırılması ve afet
bölgelerinde yapılmış bulunan ıslah planlarının öncelikle incelenerek, revize edilmesi
sağlanmalıdır. Kaçak yapılaşmanın gerçekçi ekonomik, sosyal ve fiziksel politikalarla ve
iyi bir denetim sistemi çerçevesinde baştan engellenmesi gerekir.
4-22
BÖLÜM 5
KARŞILAŞTIRMALI ULUSLARARASI
DEĞERLENDİRME:
İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA
5.1 ALMANYA'DAKİ İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA SİSTEMİ
Alman anayasası planlama konusunda aynı üçlü güç ayrımını öngörmektedir. Her
üç düzeyde bir üstteki, bir alttaki üstünde denetleyici bir güce sahipse de, yönetimlerin
egemen otoriteleri vardır ve diğer yönetsel birimlerle çatışmamak koşulu ile kendi
politikalarını izleyebilirler (Davies v.d. 1989).
Anayasa kural olarak bir güçler ayrımını öngörmüştür. Bu ayrıma göre eyaletler
federal yasayı izlerler. Belediyelerse imar kontrolünden sorumludur. Planlamadaki federal,
eyalet düzeyi, belediye ayırımı merkez ağırlıklı olmayıp karşılıklı işbirliğine dayanır.
(1) Federal Yapı Yasası (1960): Arazi kullanım ve yapılanma kontrolü için kurallar ve yönetmelikleri
kapsar.
Federal Bölge Planlama Yasası (1965): Üçlü yönetimin kapsamlı planlama içindeki rollerini belirler.
Kentsel Yenilenme ve Gelişme Yasası (1971): Belirlenmiş yenileme ve gelişme alanları için kapsamlı
planlama aracı.
(2) Bağlayıcı arazi kullanma planı.
5-1
5.1.2.1 İmar Denetimi
(a) Her türlü yapılaşma: Vaziyet planı, projeleri dahil olmak üzere yoğunluk, yapı
yüksekliği, yapı kütlesi, estetik kontrol,
(b) Yapıların yıkılması
(c) Tarımsal yapılar: (Sadece özel alanlarda olmak üzere)
(d) Madenlerin kullanımı ve çıkarılması
(e) Açık alanlar, parklar, yeşil alanlar, imar denetiminin konusunu oluşturur.
(a) Eyaletlerin oluru ile bağlayıcı arazi kullanım planlarında özel istisnalar
geliştirilebilir.
(b) BAK planı olmayan yapılaşmış alanlarda gelişme yakın çevre karakterine
uyacaktır.
(c) Federal yapı yasasının 35. bölümünde, "genel ve özel gelişme kategorilerine
gelişmiş alanların dışında olmak üzere izin verilebilir" denilmektedir. Ancak
35. bölümün koşulları katıdır. 34. bölüm ise belediyelere belirli genişlik
tanımakta olup, BAK’ın olmadığı yerlerde esnek denetim sağlayabilmektedir.
Hem BAK hem HAK(1) belediyelerce hazırlanır. Bir ay süre ile itiraza açık tutulur.
Bu planlar belediye meclisince onaylandıktan sonra eyalet yönetiminin ilgili birimine
gönderilir. Tüm arazi kullanım planları eyalet yönetimince hazırlanan bölgesel gelişme
planlarında belirlenen hedeflere uymalıdır.
Federal bir arazi kullanım planı yoktur. Federal Planlama Bakanlığı her dört yılda
bir kapsamlı bir bölge planlama raporu hazırlar. Bu raporda genel bir milli mekansal
gelişmeye ilişkin görüşler programı vardır. Burada ortaya konan mekansal strateji,bölgesel
gelişme planında somutlaşır.
5-2
5.1.4 Özel Sektör ve Planlama
(a) Yapı ve planlama kontrolü bir araç olarak yapı izninde bütünleşmiştir.
(b) Planların hazırlanmasında halk danışması öngörülmüştür.
(c) Girişimci ve onların ilgilendikleri alanların plandaki komşuları için yasal
güvence öngörülmüştür.
(d) Denetimde belediye yetkisi ağırlık taşımaktadır.
(e) Eyalet düzeyinde bir politika çerçevesinin üretilmesi sağlanmıştır.
(a) Mevcut kontrol sistemi, yapılanmış alanlar dışındaki yeni gelişmeler için daha
çok negatif planlama öngörmektedir. Mevcut kentsel alanlardaki yenilemelere
uygun değildir.
(b) BAK’ın olmadığı yerlerde onun yerine kullanılan yönetmelik ve kurallar ile
doğru yönlendirme sağlanamaması, giderek bir güven eksikliğine
yolaçabilecektir.
(c) Çevresel ve ekolojik konular planlama sisteminin gelişme gereksinimini
olumsuz yönde etkileyebilecektir.
(1) Taşınmaz sahibi/girişimci/belediye üçlüsünün ilişkisi yasaldır ve anayasal güvence ile korunmuştur.
5-3
Son yıllarda bazı değişmeler olmuştur. Bunlar süreçlerin birleştirilmesi, kuralların
azaltılması, devlet müdahalesinin küçültülmesi gibi hedefleri kapsar ve planlama
politikalarının üretilmesi ve imar denetiminin uygulanmasında belediyenin izlediği
yöntemlere yöneliktir. Diğer bir amaç, belediyeye daha çok bağımsızlık tanımaktır. Daha
önce de görüldüğü gibi bu değişiklikler ilkesel olarak özel ve kamu sektörü tarafından
kabul görmüş ise de sektörün her biriminin aynı olumlu tepkiyi vereceği tartışmaya açıktır.
Alman planlama sisteminde halk katılımı sadece yerel düzeyde mümkündür. BAK
ve HAK hazırlanmasında planların halk tarafından incelenmesi için 1 aylık süre boyunca
sergilenmesi ve tanıtımı öngörülmüştür.
Yasanın yeniden düzenlenmiş 13. maddesince öngörülen halk katılımı sınırlı olup,
tasarlanan değişikliklerden etkilenecek kişilere açıktır. En geniş ve yaygın halk katılımı ise
kentsel yenileme yasasında öngörülmüştür. O da katılımdan çok danışma niteliğindedir. Bu
yasanın son halinde taşınmazlar piyasasındaki belediye denetimi artmış ve imar faliyetleri
üzerindeki denetim de büyümüştür. Bu uygulama anılan alanlarda belediyeye özel yasal
yetkiler verilerek sağlanmıştır.
5.1.5.2 Planlar
HAK:
Bu amaçla tüm belediye alanı için tek bir plan yapılacaktır. Bu plan gelişme
gereksinimi için arazi kullanımlarını belirler (10-15 yıllık bir perspektif için). Planın
ölçeği 1/50.000 - 1/5000 dir. Planın yanısıra bir de rapor yazılır. Bu planda sadece görsel
belgeler (plan) yasal belge olarak kabul edilir.
HAK özünde bir bölgeleme planıdır ve bir nazım plan görünümündedir. Planın
öngördüğü veriler bölgesel planlarla uyum sağlamalıdır. Bu planlar bunları kabul eden ve
kullanan belediyeler ve her eylemde yer alan kamu otoriteleri için yasal olarak bağlayıcı,
taşınmaz sahipleri için ise bağlayıcı değildir.
BAK:
Bu planlar yerel planlama hiyerarşisinin ikinci aşamasını oluştururlar ve
uygulamaya yönelik detaylı gelişme planı niteliğindedir. İmar denetiminin etkin temeli
BAK planlarıdır. Planlama ölçeği 1/2000 ila 1/500 arasında değişen ve kentin seçilen
yerleri için yapılan bu planların kararları tüm ilgili gruplar için bağlayıcıdır. Bu planlar,
kamu denetimi ve özel sektörün faaliyetleri için gerekli yasal çerçeveyi oluşturur. BAK
planları raporları ile bir bütün oluşturur
5-4
(a) Planlama alanlarının sınırlarının belirlenmesi,
(b) İzin verilen arazi kullanımlarının belirlenmesi,
(c) Her bölge için arazi kullanımı yoğunlukları, katsayısı, vaziyet planı sınırları,
parsel düzeni,
(d) Kütle ve yüksekliklerin sınırları, yükseklik kısıtlamaları,
(e) Kamu kullanım alanları, yollar, yaya yolları, açık alanlar, kamu yapıları, kamu
hizmet alanları,
(f) Gürültüden arındırılmış ve temiz hava zonları ile taşkın alanları
Genelde BAK planlarının ancak özel durumlarda hazırlanması tercih edilmektedir. Ancak
aşağıdaki durumlarda plan yapımı zorunludur:
(b) Federal yapı yasasının imara izin vermediği alanlar ancak BAK planının varlığı
ile gelişmeye açılabilir.
5-5
5.1.7 Tarihi Yapılar, Anıtlar, Arkeolojik Sitler
Tarihi çevrenin korunması Eyalet yasasında yer alır. Bunlarla ilgili aşağıdaki
işlemler için izin alınması zorunludur:
Bir yapının tarihi eser olması eyalet ölçeğinde ya da belediye düzeyinde tutulan bir
tescil listesi ile belirlenir. Bu tescilin taşınmaz sahibi için belirli sonuçları vardır. Tescil
Belediyece onaylanır ve tescilli yapının izni belediyece verilir.
Almanya'da ayrı bir çevre yasası olmamasına karşın çevre koruma pek çok yasada
ve yönetmelikte yer almaktadır.
(a) Federal yönetmelik: Nükleer yasa, hava kirliliği ve gürültü yasasını içerir
Sonuç olarak Almanya'da imar denetimi deyimi iki ön koşulu içerir: imar izni ve
bağlayıcı arazi kullanım planları.
BAK’ın yanısıra, yapı izni için bazı koşulların sağlanması da gerekebilir. Örneğin,
toplumun güvenliği, sağlığı ve çevrenin korunması gibi BAK’ın olmadığı yerlerde
yapılanma yasaları denetim aracını sağlar. Diğer bir deyişle yapı izni toplumsal yaşamın
ilgili gerekleri ile planlama ve yapı kurallarını birleştirmektedir. Yapı izni ilgili belediye
tarafından verilir. Almanya'da imar uygulama yerel yönetimin sorumluluğundadır.
5-6
(d) Yasal olarak bağlayıcı arazi kullanım planları çoğu kez diğer yönetmeliklere de
konu olabilmektedir. Bu da yasal güvensizliğe ve uygulama politikalarında
belirsizliklere yol açmaktadır. Yapı Yasası 1987 yılında yayınlanmıştır.
Planlama ve yapı yönetmeliklerinde en son değişiklikler 1990 yılında
yürürlüğe girmiştir. Böylece kuralların azaltılmasının (deregulasyon) bir
parçası olarak planlama sistemi basitleştirilmiştir (National Report of
Germany, 1996).
5.1.9 Sonuç
Kamu ve özel kurumları eşit biçimde bağlayan tek plan BAK’tır. Bu küçük ölçekli
bir plan olup gelişmenin beklendiği yerler için yapılır.
Alman planlama süreci bir geçiş dönemi yaşamaktadır. Değişim ayrıntılı, yasal
olarak bağlayıcı, planla yönlendirici bir sistem yerine, daha çok gösterge niteliğindeki
planların hazırlanması ve tekil örneklere ve özele, birey örneğe yönelik planlama ve
kontrol mekanizmasının geliştirilmesi yönündedir.
5-7
5.2 FRANSA'DAKİ İMAR PLANLAMA VE UYGULAMA SİSTEMİ
Fransa 1980’lerin başlarına kadar ağır bir merkeziyetçi yapıya sahipken, 1983
yılından itibaren desantralizasyon hareketini başlatmıştır. Tüm yönetim sistemi daha
demokratik bir yapıya kavuşturulurken, planlama yetkileri yerelleştirilmiştir. Ülkede
ulusal, bölgesel, il ve komün olmak üzere dört yönetim düzeyi bulunmaktadır. Yasama
yetkisi parlamentoda olmakla birlikte hükümet kararları (arrêtes) yasalarla aynı ağırlığı
taşır. Bu yetki ülkedeki planlama sistemini belirleyen Kentsel Planlama Mevzuatı (Code de
l’Urbanisme) açısından önem taşımaktadır. Mevzuat, yasaların yanısıra Bakanlık kararları,
genelgeler vasıtasıyla sürekli güncelleştirilmektedir. Ayrıca idari mahkemelerin ve en üst
idari mahkemenin (Conseil d’Etat) verdiği kararlarla da şekillenmektedir.
Diğer yandan, merkezi yönetim düzeyinde kentsel gelişme ve planlama ile ilgili
kuruluş İmar Bakanlığıdır. Bakanlığın fonksiyonları yıllar içinde sürekli değişime uğramış,
farklı Bakanlıklarla birleşmiş, ayrılmış, tekrar birleşmiştir. Halen bayındırlık, konut,
kentsel gelişme ve çevre konularından sorumlu olan Bakanlığın en önemli hizmet
birimlerinden biri Mimari ve Kentsel Gelişme Genel Müdürlüğüdür. Bu Genel Müdürlük
altında yer alan birimler, koruma alanları, kentsel planlama mevzuatının uygulanması,
mimarlık ve planlama mesleğinin gelişimi, mimarlık eğitimi ve araştırma konularında
çalışmalar yürütmektedir. Genel Müdürlük, 1964 yılından beri il düzeyinde de
örgütlenmiştir. Aşağıda daha ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere, Bakanlık bu yolla
desantralizasyon reformlarından sonra bile yerel planlama ile yakın ilişkisini
sürdürmektedir (Davies v.d. 1989).
5-8
sanayi gelişimini kısıtlayıcı önlemler de alınmıştır. Ancak bu tarihlerde bölgesel ve ulusal
düzeydeki planlar arasında gerekli ilişkiler kurulamamış ve bu yolla ekonomik planlamaya
mekansal boyut katılması gerçekleştirilememiştir.
Fransız yönetim sistemindeki üçüncü düzey sayıları 96 olan illerdir. 1983 yılından
önce vali, il meclislerinin ve belediyelerin (komün) tüm idari ve mali işlemleri üzerinde
vesayet yetkisine sahipken, bugün görevleri daha çok, farklı yönetim düzeyleri arasında
koordinasyon sağlamaya yöneliktir. Mevcut sistemde valinin belediye başkanları ve
meclisleri üzerindeki yetkisi, işlem sonrası yasal uygunluk denetimi yapmaya
indirgenmiştir. Başbakan tarafından atanan ve İçişleri Bakanlığına bağlı olan vali, buna
karşılık merkezi yönetimin temsilcisi olarak, taşra kuruluşlarının yöneticiliğini
üstlenmiştir. Bu durum, vali’ye önemli bir güç sağlamaktadır.
Tüm Fransa’da 36.000 civarında irili ufaklı yerleşim birimi mevcuttur. Bunların
hepsi belediye teşkilatına sahiptr. Bizdeki mezralara benzeyen dağınık küçük yerleşimler
de en yakın ana yerleşim biriminin belediyesine bağlıdır. 1983’ten itibaren planlama ve
yapı izin yetkileri bu birimlere devredilmiştir. Komünlerin yaklaşık yarısı 500 kişinin
altında nüfusa sahip olup, mali yönden güçsüzdür. Büyük kentlerin dışında, komünlerin
kendi planlama örgütlerini oluşturmaları bu nedenle mümkün olamamaktadır. Bu
yönetimlerin daha büyük ve az sayıda birim oluşturulmak üzere yeniden düzenlenmesi
çabaları ise sonuçsuz kalmıştır. Ancak komünler arası işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla
bazı mekanizmalar oluşturulmuştur. 1959 yılındaki bir yasal düzenleme ile komünlerin
gönüllü katılım esasına dayanan çok amaçlı birlikler oluşturulması mümkün kılınmıştır.
Ancak bugün komünlerin sadece yarıya yakını bu tür birlikler içinde yer almaktadır.
Bunlar, kendi planlama örgütlerini (Agences d’Urbanisme) oluşturabilmektedir. Merkezi
5-9
yönetim, başlangıçta bu tür planlama kuruluşlarının masraflarının %50’sini
karşılamaktaydı. Bugün bu oran %20’ler düzeyindedir. 1966 yılında (Communautés
Urbaine) adıyla yeni bir mekanizma getirilmişse de bunlar sadece metropoliten alanlarla
kısıtlı kalmıştır.
Fransa’da yerel düzeyde iki kademeli bir planlama sistemi 1967 yılında yürürlüğe
giren Planlama (Amenagement du Territoire) Yasası ile uygulamaya konmuştu. Buna göre
kent bölgesini kapsayan ve 10.000 nüfusun üzerindeki yerleşmeler için zorunlu olan bir
stratejik plana (SDAU - Schema Directeur d’Amenagement et Urbanisme) uygun olarak
hazırlanacak yerel arazi kullanma planları (Plan d’Occupation des Sols) öngörülmekteydi.
1983 reformu, iki aşamalı bu planlama sistemini muhafaza etmiş, ancak bazı
değişiklikler getirmiştir. Buna göre Schema Directeur (SD) adını alan ve 1/50.000
ölçeğinde genel bir düzenleme getiren stratejik planların hazırlanması bir yasal zorunluluk
olmaktan çıkmıştır. Buna karar verme yetkisi, komünlere bırakılmıştır. Planların
hazırlanma yöntemi uzun ve karmaşık bir süreci gerekli kılmaktadır. Bu sürecin amacı
farklı yönetim düzeyleri ve aynı düzeydeki yerel birimler arasında planın ilkeleri açısından
bir uzlaşma sağlanmasına yöneliktir. Ana kararların oluşturulmasından sonra planlar İmar
Bakanlığının il örgütü veya varsa yerel planlama örgütü tarafından hazırlanır ve
komünlerin kararı ile kabul edilir. Bu planlar kesinleştikten sonra üçüncü şahıslar için
değil, sadece kamu kuruluşları ve kamu hizmeti gören özel kuruluşlar için bağlayıcı nitelik
taşırlar. Gerçekte ülkede çok az sayıda SD yapılmaktadır. Eski SDAU’lar nüfusun yaklaşık
2/5’ini kapsamakta olup, yenilerinin yapılması için de fazla bir çaba yoktur. Bunun
nedenleri arasında planın hazırlanma sürecinin çok uzun olması ve komünlerin süreç içinde
birlikten ayrılma imkanlarının bulunması yanında, asıl neden bu planların daha çok komün
üstü amaçlara hizmet etmesi nedeniyle, komünlerin bunların hazırlanması konusunda fazla
istekli olmamalarıdır.
Yerel düzeydeki asıl planlar, arazi kullanma kararlarını ve yapılaşma için temel
kuralları ve kısıtlamaları belirleyen ve üçüncü şahıslar için de bağlayıcı olan POS(1)’lardır.
Desantralizasyon sonucu POS hazırlanmasına karar verme yetkisi komünlere aittir. Ancak
planları olmayan komünlerin imarla ilgili yetkilerinin kısıtlanması planlarının hazırlanması
için özendirici olmaktadır. Ayrıca merkezi hükümet, planlama çalışmalarının finansmanı
için yeni fonlar da oluşturmuştur. Planın hazırlanma süreci SD’lerinkine benzemekle
birlikte, bu kez plan çeşitli yerel grup temsilcileri, farklı yönetimlerin temsilcileri ve DDE
teknisyenlerinden oluşan bir çalışma grubu tarafından hazırlanır. Ayrıca, planın
kesinleşmesinden sonra taşınmaz sahiplerinin kendilerine getirilen kısıtlamalar
konusundaki itiraz ve görüşlerinin alınması için açık kamuoyu anket uygulaması yapılır.
Bu uygulamayı İdari Mahkeme tarafından atanan bir yetkili yönetir. Bu yetkili ayrıca
halkın en iyi şekilde bilgilendirilmesini sağlamak üzere halka açık toplantılar
düzenleyebilir ve istediği her kişiden sözlü görüş alabilir. Anket süresi sonunda kişilerin
görüşlerini yazdıkları resmi kayıt defteri belediye başkanına ve mahkemeye sunulur.
5-10
Planın değiştirilmesini gerektirecek bir durum varsa, tekrar plan hazırlıklarına katılanların
görüşlerinin alınması ile başlayan yeni bir çalışma başlar.
Onaylanan bir POS’un değiştirilmesi için ülkemizde olduğu gibi, plan revizyonu ya
da plan değişikliği olarak iki yöntem söz konusudur. Plan revizyonu için, planın
hazırlanmasındaki tüm aşamaların yerine getirilmesi gerekmektedir. Plan değişikliği,
mevcut planın ana kararlarını etkilemeyen sınırlı değişiklikler için söz konusu olup, bunda
izlenecek prosedür çok daha basitleştirilmiştir.
1983 Yasası POS’lar için zorunlu olan bir minimumun yanısıra opsiyonel olan bir
diğer içerik belirlemiştir. Buna göre POS’lar bir bölgeleme haritası ve parsellerin düzenine
ilişkin kuralları içermek zorundadır. Opsiyonel kısım, yapıların dış görünüşü, rezerv
gelişme alanları ve kat alanı katsayısına ilişkin hükümlerdir. POS’lar bir rapor ile 1/2000 -
1/10000 ölçeğinde değişen plan, plan hükümleri ve kamu hizmetleri nedeniyle getirilen
kısıtlamaları içeren eklerden oluşur. POS’lardaki temel bölgeleme kategorileri kentsel
bölgeler ve doğal bölgeler olarak ikiye ayrılır. Kentsel bölgeler mevcut veya
gerçekleştirilme aşamasında olan servislerin yapılaşma için yeterli bir düzeyde olduğu
alanlardır. Bu grup, kendi içinde alt gruplara ayrılabilmekle birlikte (örneğin Paris planı 15
farklı kentsel bölge içermektedir) bir çok planda tek grup olarak yer almaktadır. Doğal
bölgeler ise kendi içinde dört gruba ayrılmaktadır. Birinci grup kentsel gelişme alanlarını
ifade etmektedir. Bu alanların gelişmeye kısa dönemde açılabilmesi, ancak yatırımcının
altyapı maliyetini üstlenmeyi taahhüt etmesi ile mümkündür. İkinci grup, genellikle daha
fazla gelişmesi öngörülmeyen, ancak düşük yoğunluklu gelişmelere izin verilmesi
mümkün olan alanlardır. Üçüncü grup tarım ve ormancılık gibi mevcut veya potansiyel
üretimin söz konusu olduğu ve kentsel gelişmenin yasaklandığı bölgelerdir. Bu alanlarda
ancak bu üretimin gerek gösterdiği yapılara izin verilebilir. Dördüncü grup ise çevresel
açıdan duyarlı olan veya bir başka nedenle yerleşime uygun olmayan (örneğin taşkın alanı)
alanlardır. Bu alanlarda imar haklarının transferi söz konusu olabilmektedir.
5-11
POS’un ekleri arasında yer alan altyapı ve diğer kamu hizmetleri nedeniyle
mülkiyet haklarına getirilen kısıtlamalar, planın en önemli bölümlerinden birini oluşturur.
Planın onama tarihinde ya da bir yıl içinde plana eklenmeyen bu amaçlı kısıtlamaların
(örneğin karayolu için ayrılan alanlar) geçerliliği yoktur.
Yönetsel nitelik taşıyan izin işlemi yargı denetimi ile güçlendirilmiştir. Yargı
denetimi üç şekilde işlemektedir. Bunlardan birincisi idari mahkemeler tarafından kamu
otoritelerinin işlemlerinin yasalara uygunluğunun değerlendirilmesi, ikincisi ceza
mahkemelerinin kurallara aykırı davrananlara karşı yaptırımlar uygulaması, üçüncüsü ise
asliye hukuk mahkemelerince üçüncü şahıslara verilen zararların tazminidir.
5-12
5.2.6.1 Yapı İzin Süreci
Yapı talebinin tescilli tarihi yapılar veya sit alanlarını etkileme potansiyeli
göstermesi halinde ise, denetim yetkisinin vali veya komün tarafından kullanılmasına
bakılmaksızın, koruma ile ilgili kurumdan (Architecte de Batiments de France) alınacak
görüşlere uyulması zorunludur.
Bir yapılaşma talebine izin verilmesi genelde inşaat ruhsatı ile olur. Gelişmeye yeni
açılacak alanlarda yapılacak binalarla ilgili inşaat ruhsatı talebinden önce parselasyon ve
altyapı sağlanması ile ilgili işlemler için izin alınması gerekmektedir. Bazı durumlarda bir
alan için ön izin de verilebilmektedir. Ruhsatın aksine ön izin sadece o andaki mal sahibine
değil, araziyi satın almayı düşünen bir kişiye de verilebilir. Ön izin iki türlü olabilmektedir.
Birincisinde yerel yönetim arsada ne tür bir kullanıma izin verilebileceğini genel hatlarıyla
belirtir. İkincisinde ise başvuru sahibi projesini genel hatlarıyla açıklar ve ilgili yönetim
bunun üzerindeki görüşünü bildirir. Bu görüş 6-18 ay için imar durumu yerine geçer.
Koşulların değişmemesi halinde bu süre uzatılabilir. Yapılaşma talebi ile ilgili başvuru ve
inceleme usulleri kentsel planlama yasasında, uyulması gerekli süreler de dahil olmak
üzere ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Genellikle talebin iki ay içinde cevaplandırılması
gerekir. Ancak büyük yapılar veya tarihi yapıları ilgilendiren taleplerde bir aylık ek süre
kullanılabilir. Büyük ticari yapılar için süre 6 aya kadar çıkabilmektedir. 10.000
metrekarenin üzerindeki ticari yapılar ve 50 metreden daha yüksek binalar için kamuoyu
anketi yapılması gerekmektedir. Gayrısıhhi müesseseler için ÇED ve anket uygulaması
gerekir. Belirtilen süreler içinde ruhsat talebine cevap verilmemesi izin verildiği anlamını
taşır. Ancak üçüncü şahısların bunlara karşı dava açma yetkisi saklıdır. Hazırlanmakta olan
bir plana veya kamu hizmetleri ile ilgili planlanan bir projeye aykırı olan bir talebin iki
sene müddetle askıya alınması mümkündür. Buna karşılık mevcut bir planın revizyonuna
ilişkin çalışmalarının başlamış olması halinde, talep yürürlükte olan plan kararlarına aykırı
olsa bile revizyon kararlarına uygun olması halinde izin verilebilir. Verilen inşaat ruhsatları
ilan edilir. Bunlara karşı 6 aylık bir süre içinde dava açılması mümkündür. Ruhsatı veren
yönetim de bu süre içinde ruhsatı iptal etmeye yetkilidir. İnşaat ruhsatı iki yıl için
geçerlidir.
5-13
5.2.6.2 İnşaat Süreci
Ruhsat süresi içinde inşaata başlanması ve inşaata başlanılan kesin tarihin ruhsatı
veren kuruluşa bildirilmesi gerekir. İnşaata bir seneden fazla ara verilmesi ruhsatın iptaline
gerekçe oluşturabilir. Ruhsatı veren kuruluş inşaatı herhangi bir zamanda yerinde
denetlemeye yetkilidir. Bu yetki, inşaatın tamamlanmasından sonraki iki yıl içinde
geçerlidir. Eğer ruhsata veya mevzuata aykırılık tespit edilirse inşaat durdurulur ve konu
ilgili Bakana ve savcıya intikal ettirilir. İnşaatın tamamlanmasını izleyen 30 gün içinde bu
durumun ruhsatı veren kuruluşa bildirilmesi gerekir. DDE veya komün elemanları binayı
konum, kullanım, dış görünüm, mimari boyutlar ve çevreye uyumu açısından yerinde
inceleyerek, ruhsat koşullarına uygunluğunu denetler ve uygunluk belgesi verir. Bu belge
sadece imarla ilgili kurallara uygunluğu belirtmekte olup, inşaat kanununda belirtilen bina
standartlarına uygunluğu (taşıyıcı sistem, tesisat, yangın güvenliği, termal, akustik
özellikler vb) içermez. Kurallara uygun olmayan binalar kamu hizmetlerinden
yararlandırılmaz. Ancak uygulamada bu tür bir denetim işlememektedir.
5.2.7 Sonuç
Fransa çok köklü merkeziyetçi geleneğine karşı oldukça yakın bir dönemde
planlama sistemini ve yönetsel yapısını desantralize etmiş bir ülke olarak ilginç bir örnek
oluşturmaktadır. Bu özellik Fransa deneyimini Türkiye açısından da önemli kılmaktadır.
Ülkede dört kademeli bir yönetim yapısı mevcut olmakla birlikte ulusal hükümetin
altındaki yönetim düzeyleri arasında hiyerarşik bir vesayet/ denetim yetkisi söz konusu
değildir. Aynı şekilde ulusal/ bölgesel planlarla yerel planlar arasında bir entegrasyon da
yoktur. Ancak, 1995 yılında yürürlüğe giren yeni yasanın bu yönde bir katkı sağlayacağı
düşünülmektedir.
5-14
Planlama yetkilerinin desantralizasyonu reformlarının en zayıf halkasını,
komünlerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir reform ile desteklenmemiş olması
oluşturmaktadır. Komünlerin çoğu çok küçük ve mali yönden güçsüzdür. Bunların belli
amaçlarla bir araya getirilmesine imkan veren mekanizmaların da çok iyi işlemediği
anlaşılmaktadır.
Fransa imar denetiminde çok kapsamlı bir sistem uygulamaktadır. Bu sistem gerek
yerleşme ölçeğinde, gerekse yapı ölçeğindeki uygulamaların yasa ve kurallara
uygunluğunun garanti edilmesi için çeşitli denetim mekanizmaları ve yaptırımlar
içermektedir. Bu durumun zaman zaman yapılaşma talebinde bulunan kişiler için
belirsizliklere yol açtığı ya da mahkemelerin gereksiz yere işgal edilmesine neden olduğu
görülmekteyse de, yaşam çevresi ve yapı kalitesinin arttırılmasına önemli bir katkıda
bulunduğu da açıktır.
1947 tarihli Þehir ve Bölge Planlama Yasası’nın (Town and Country Planning Act)
merkezi yönetim düzeyinde hazırlanan ve onanan, halihazır haritalar üzerine işlenen ve
bölgeleme biçiminde arazi kullanım kararlarını veren, diğer bir deyişle, fiziksel planlamayı
temel alan yaklaşımından, 1968 yılında kabul edilen Þehir ve Bölge Planlama Yasası’nın
(Town and Country Planning Act) sosyal ve ekonomik çözümlemeyi öne çıkartan
deneyimleri bugün yerini, aşağıda ayrıntılı olarak değinilecek olan 1980 tarihli Yerel
Yönetimler ve Planlama Yasası’na (Local Government and Planning Act) ve 1986 tarihli
Konut ve Planlama Yasası’na (Housing and Planning Act) bırakmıştır (ISOCARP, 1989).
5-15
5.3.1.1 Yapısal Plan
Her ilçenin planlama birimi kendi bölgesi için bir yapısal plan hazırlamak ve bunu
olası gelişmeler ışığında sürekli izlemek zorundadır. Yürürlükte olan yapısal planlar bugün
ülkenin tümünü kapsamaktadır. En yeni onanan plan 1985 tarihlidir (Cullingworth, 1990).
Yapısal planlar genellikle 15 yıllık bir dönemi kapsayacak biçimde hazırlanırlarsa da,
tahmin edilemeyen gelişmeler ya da plan kestirimlerinin ya da hedeflerinin
gerçekleşmediği durumlarda planda sınırlı değişiklikler ya da daha kapsamlı revizyonlar
yapılabildiği gibi, tümüyle yeni bir plan da hazırlanabilir. Her durumda yürürlükteki
planlama sürecinin aynen izlenmesi zorunludur.
Yapısal planlar ilçenin tümünü kapsayan tek bir plan olarak hazırlanabileceği gibi,
ilçenin tümünü kapsayacak biçimde birden çok, ayrı planlar olarak da hazırlanabilir. Bu
şekilde hazırlanan yapısal plan, izlenecek politikaları içeren yazılı ifadelerin yanısıra,
yerleşme alanlarının, yapılaşmaya kısıtlama getirilen alanların ve ulaşım akslarının
mekansal dağılımını ve ilişkilerini gösteren taslak şekil ya da kroki ve diagramları içeren
belgelerdir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, bu tür taslak şekil ve krokiler haritalar
üzerine işlenmezler ve kesin sınırları ve alan büyüklüklerini de bu krokilerden çıkarmak ya
da hesaplamak olanaklı değildir. Diğer bir deyişle, yapısal planlar sadece yol gösterici,
kullanımlar arası ilişkileri vurgulayıcı, politika belirleyici yazılı belge ve açıklayıcı
krokilerden oluşmaktadır. Bu belgenin ayrılmaz bir eki de, planda belirlenen politikalar ile
planın çevre ilçeler ve ulusal ve bölgesel politikalarla olan ilişkilerinin ayrıntılı olarak
açıklandığı gerekçeli rapordur.
Yapısal planların hazırlanma ve onaylanma süreci 4-5 yıla varan uzun bir süreyi
kapsar. Bu sürenin yaklaşık yarısı, Çevre Bakanlığı’nca (Department of Environment)
yürütülen, planın halk tarafından incelenmesi ve onay işlemleri ile geçer. Süreç şöyle
özetlenebilir;
5-16
(b) İlçe meclisi tarafından onaylanmak üzere farklı plan seçeneklerinin de yer
aldığı bir taslak plan hazırlanır,
(d) Taslak plan bu öneriler doğrultusunda tekrar gözden geçirildikten sonra son
halini alır ve meclis tarafından benimsendikten sonra onay için Bakanlığa
gönderilir. Bu arada planın halk tarafından incelenip, eleştirilerin dinlenmesi
için 6 haftalık süre yürürlüğe girer,
(e) Bakan gerekli görürse, planın atanan bir görevli başkanlığında uzmanların yer
aldığı bir açık oturumda incelenerek, tartışılması sağlanır,
Yapısal plan onaylandıktan sonra sürekli olarak ilçe meclisi tarafından gözden
geçirilerek planın ekonomik, sosyal ve demografik gelişmeye ilişkin kestirimlerinin ne
ölçüde gerçek verilerle uyum içinde olduğu incelenir. Çevre Bakanlığı ilçe
yönetimlerinden, ilçenin konut gelişmesi için gelecek beş yıllık dönemin gereksinimini
karşılayacak büyüklükte arsa arzının sağlanması için gerekli önlemleri almasını ister.
Yapısal plan gerekli görülmesi durumunda her zaman Bakanlık tarafından değiştirilebilir.
(a) Konut; ayrılacak arazi büyüklüğünü belirlemekte yardımcı olmak üzere konut
sayısı ve çok kabaca mekansal dağılımı;
(e) Ulaşım ve iletişim, ana yollara ilişkin şema, trafik yönetimi ve kamu
taşımacılığını desteklemek için üretilecek politikalar;
5-17
(g) Madenler, maden alanlarının korunması ve planlı bir biçimde yeni alanların
açılması;
(i) Peyzaj değeri yüksek alanların belirlenmesi dahil çevre korumaya ilişkin
politikalar;
(k) Kent parklarının konumları da dahil olmak üzere dinlenme ve turizm alanlarına
ilişkin politikalar;
Olası başlıkların sayısı artırılabilir. Ancak, her durumda, yapısal planda yer alan
tüm öneri ve politikalar yazılı ifadelerdir. Gerekli görülen diagram ve şemalar ise, çok
genel çizgilerle belirtilen ve mekansal dağılıma ilişkin yol gösterici nitelikte belgelerdir.
Yerel planlar, yasal açıdan, zorunlu olarak hazırlanması gerekli belgeler değildir.
Genellikle sadece gerekli olan durumlarda hazırlanırlar (Healey, 1983). Gerekli durumlara
örnek olarak, yerleşmede yoğun bir imar baskısının varlığı ya da tam tersine, yeşil kuşak
oluşturulması için yapılaşmanın sınırlandırılması, verilebilir. Yerel planlar genellikle
yapısal planların içerdiği tüm konuları kapsar. Aralarındaki temel fark ise, yerel planların
yapısal planlara göre çok daha kapsamlı ve ayrıntılı bilgi içermesi ve topografik haritalar
üzerinde işlenen plan kararlarına ilişkin sınırların belirlenmiş olmasıdır. Ancak aşağıda da
değinileceği gibi yerel planlar kapsam ve içerik açısından oldukça geniş bir çeşitlilik
gösteren plan türleridir. Yerel planlar genellikle 10 yıllık bir süre için geçerli olmak üzere
hazırlanırlar. Yerel planların yapısal planlarda belirtilen öneri ve politikaları daha ayrıntılı
hale getirmek, imar denetimi için bir çerçeve oluşturmak, arazi kullanımına ilişkin
önerilerin eşgüdümünü sağlamak, ayrıntılı planlama konularını halka sunmak ve
tartışılmasını sağlamak olmak üzere dört işlevi olduğundan sözedilebilir.
(a) Genel, yerel ya da belde (general, local, district) planları belirli bir alandaki
tüm planlama konularına ilişkin politikaların belirlendiği yerel planlardır. Bu
alan bir banliyö, küçük bir kasaba ya da büyük bir kentin merkezi iş alanları
v.b. olabilir,
(b) Eylem Alanı Planları (action area plan), küçük bir alanın kapsamlı ve hızlı bir
biçimde planlamasının gerekli olduğu durumlarda başvurulan plan türüdür,
(c) Belirli bir konuya ilişkin özel planlar (subject plan) birden çok beldeyi de
kapsayabilen, geniş bir alana ilişkin, belirli konular çerçevesinde hazırlanan
5-18
planlardır. Örnek olarak yeşil kuşaklar, maden sahaları, peyzaj değeri yüksek
koruma alanları v.b verilebilir.
Taslak olarak hazırlanan ve yapısal plan politikaları ile uyumlu olduğu belirlenen
yerel plan önerisi Bakan tarafından atanan bir gözlemci denetiminde halkın inceleme ve
itirazlarına açılır. Ancak, yerel planlarda itirazlar planın bütününden çok belirli özel
konularla sınırlandırılmıştır. Bakanlık gözlemcisi önerilerini ve itirazlarını belde meclisine
iletir. Belde meclisi bu itiraz ve önerileri aynen benimsemek zorunda değildir. Ancak,
gözlemcinin raporu ve meclisin itirazları reddetme gerekçelerini içeren belge yayınlanmak
zorundadır. Bu belge yayınlandıktan sonra isterse Bakan’ın yürütmeyi durdurma yetkisi
vardır. Belirli koşullara bağlı olan yürütmenin durdurulmasından sonra Bakan gerekli
incelemeleri yaptırdıktan sonra planı aynen ya da değiştirerek onayladığı gibi tümüyle de
reddedebilir. Bakan’ın müdahalede bulunmadığı durumlarda plan onaylandıktan sonra altı
haftalık süre içinde planla ilgili olarak yargıya başvurulabilir.
Yerel planlar bir rapor ve öneri haritalardan oluşur. Yazılı bilgileri içeren raporda
planda gözetilen tüm öneri ve politikalar ayrıntılı gerekçeleri ile birlikte yer alır. Plan
önerileri, konusu ve kapsamına göre, 1/25000 den 1/500 ölçeğe kadar farklı ölçeklerde
hazırlanabilir ve topografik haritalar üzerine işlenirler. Yerel planlar gelişme alanlarının
sınırlarını gösterir ve otoparklara ilişkin standartlardan, trafik yönetimi ve yaya yolları
şemasına, belirli kullanım türleri için ayrılan alanlardan, koruma, peyzaj, merkezi iş
alanları v.b. çok sayıdaki konuya ilişkin planlama kararlarını içerir.
İmar denetiminin, hatta tüm planlama sisteminin temel taşı, yapılaşma olgusunun
tanımında yatmaktadır. Yapı eylemi, mühendislik, madencilik ve diğer yerüstü ve
yeraltındaki faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Yapılarda ya da arazide kullanım
değişikliği getirmeyen ya da dış görünüşü değiştirmeyen müdahaleler bu tanıma
girmemektedir. Ancak tek haneli yapının değişimi, (örneğin kat arttırımı) imar kavramına
girer ve izin alınmasını gerektirir. Bir yapının yıkılması izin konusu değildir. Burada tek
istisna, koruma alanlarındaki tescilli yapıları kapsamaktadır. Ruhsatlı gelişme kavramı da
daraltılmıştır. Eylemi hızlandırıp basitleştirmek için Genel İmar Düzeni (General
Development Order) ve Kullanım Sınıfları Düzeni (Use Classes Order) olmak üzere iki
önemli araç kullanılmaktadır.
5-19
"Genel imar düzeni"nin amacı, denetimi azaltmak ve bu eylemi devlet
politikası olan kuralların azaltılması ''deregulation" çerçevesinde yürütmektir. "Kullanım
sınıfları"nın amacı ise, değişen imar desenine yanıt verebilmektir.
Denetimi belde meclisi "district council" yapar. Londra örneğinde ise denetim çok
sayıdaki "borough council"lar tarafından üstlenilir. Denetimin kapsamı çok geniştir. Eğer
planlama kararlarından bazılarına karşı görüşler varsa bunlar mahkemelerde ele
alınmaktadır. İmar denetiminde hangi planlama görüşlerinin dikkate alındığına ilişkin bir
liste yoktur. Ancak kabaca şöyle dökümlenebilir:
(a) Tasarım, dış görünüş, gelişmenin yakın çevresine fiziksel etkisi ve bu çevre ile
olan ilişkisi,
(b) Daha genel stratejik planlama görüşleri ise, faaliyetin yerseçimi, ölçüsü,
dağılım biçimi ve etaplanması ile ilgili olup, diğer benzer gelişmelerle
koordinasyonunun ekonomik geçerliliği de araştırılmaktadır.
Estetik kontrol ise kütle ve vaziyet planı değerlerinin incelenmesini içerir. Estetik
görüşler ve beklentiler tartışma konusudur. Çevre Bakanlığı, estetik denetimi azaltmaya,
çevresel duyarlı alanlar, milli parklar ya da koruma alanları gibi yerlerle kısıtlamaya
çalışmaktadır.
Yapıya ilişkin bir başvuru kabul, koşullu kabul ya da red edilebilir. Yapı izninin
açık bir şekilde çıkabilmesi için koşullarının doğru, kesin, akılcı ve yaptırıma sahip olması
gerekir.
Belediye Meclisine yapılan başvurudan sonra izin süreci, ilgili kuruluşlardan görüş
alma, araziyi görme ve karşılıklı müzakere, görevlilerin rapor ve önerileri ile karar
verilmesi aşamalarından oluşur.
Başvuru bir forma aktarılıp halkın incelemesine sunulur. Pek çok beldede yerel bir
gazetede yayınlanır. İlan, çevre açısından sakınca yaratabilecek veya koruma alanlarını
ilgilendiren talepler için ihtiyari değil, zorunludur.
(a) Yapısal planlar, yerel planlar ve hala yürürlükte olan eski planlar,
5-20
(b) Yerel yönetimin yazılı politikaları,
(c) Ulusal politika yönlendiricisi genelgeleri,
(d) Çeşitli danışmaların sonuçları, arazide inceleme ve başvuru sahibi ile
tartışmalar,
(e) Kendi mesleki kararları,
(f) Yerel yönetimlerin yazılı olmayan politikaları (bunlar planlama görevlilerince,
planlama komitesi çalışmalarından bilinmektedir)
Son aşama karardır. Başvurudan itibaren sekiz hafta içinde başvuru sahibine yanıt
verilmesi gerekir. Bazı durumlarda başvuru sahibi uzatma isteyebilir. İki ay sonra hala izin
çıkmamışsa başvurunun red edildiğini anlayıp doğrudan ilgili bakanın kendisine (Secretary
of State) müracaat edebilir.
Görüldüğü gibi, izinleri belde meclisleri vermektedir. Ancak özel durumlarda bu işi
ilçe meclisi veya Bakanlık yapar. İlçenin yetkili olduğu durumlar şunlardır:
(b) Başvuru, yapısal planla çatısmıyorsa ilçe meclisi onay verebilir, ancak belde
meclisi bu kararı kabul edip etmemekte serbesttir.
Yaptırım bildiriminde plana aykırı uygulamalar için getirilen yaptırımlar açık bir
şekilde belirtilir. Böyle bir yaptırım bildiriminde ilgili Bakana başvurma hakkı vardır. Bu
bildirim yapıldıktan sonra yerel yönetim yürütmeyi durdurma kararını kullanır. Eğer bu
yaptırımlara uyulmazsa yerel yönetim eyleme geçer, gerekirse yıkıma karar verebilir.
Yıkım masrafları da girişimciden ya da mülk sahibinden tahsil edildiği gibi, sorumlu kişi
mahkemece cezalandırılır.
5-21
Ancak, bazen koşullar bunu olanaksız kılabilir. Tarihi çevrenin korunması, çevre kalitesi,
tarım toprakları ve yeşil kuşakların korunması çok önemlidir. Diğer bir deyişle, imar
denetimi koruma ve kullanma arasındaki dengeyi sağlamalıdır. Bu denge ulusal ve yerel
çıkarlar açısından da geçerlidir.
Ulusal ve yerel çıkarların çatışmasına gelince; bazı görüşlere göre merkezi yönetim
planlama ve denetim açısından temel sorumluluğu yerel yönetimlere bırakmalıdır. Merkezi
yönetim sadece ulusal ve bölgesel denetim ile ilgilenmelidir.
5.3.3 Sonuç
5-22
(a) İmar planlarının içeriği. Bir görüşe göre planlar arazi kullanımının dar bir
yorumlanmasına indirgenmelidir. Diğer bir görüşe göre ise, daha geniş ve daha
kapsamlı bir yaklaşıma sahip olmalıdırlar.
Diğer bir belirsizlik kaynağı ise, yapısal ve yerel planlar arasındaki sorumluluğun
belirsizliğidir. Bunların bir dizi halinde üretilmeleri, üreten otoritenin göreceli olması ve
yasal olmayan planların da kullanılması bu belirsizliği artırmaktadır. Diğer bir tartışma
konusu da ulusal ve bölgesel yönlendirmenin gerekli olup olmadığıdır. Yönlendirme
gerekli ise, hangi biçimde ve yapısal ve yerel planların ne denli üstünde bir otorite olması
gerektiği tartışılmaktadır.
Merkezi yönetimin görüşü ise sadece belde gelişmesi için tek bir plan üretmek
olup, bu planının belde meclisi tarafından onanması yönündedir. Buna ek olarak, ilçe
meclisince çıkarılacak bir bildirimin yapısal planın yerine geçmesi önerilmektedir.
Bölgesel yönlendirmenin de, gerektiği yerlerde merkezi yönetimce yapılması, buna karşın
imar denetimi ilişkisinin değiştirilmemesi de bu çerçevede savunulmaktadır.
Japonya’da ülke topraklarının toplumun sahip bulunduğu sınırlı bir kaynak olması,
planlama amaçları için toprak tahsisi konusunda ulusal ölçekte kurallar konulmasına yol
açmıştır. 1950 yılından beri, ulusal ekonomik kalkınma planlarının yanısıra ülkede dengeli
bir mekansal yapının gerçekleştirilmesine yönelik politika ve önlemleri içeren Ülke
Gelişme Planları (National Land Development Plans) hazırlanmaktadır. 1974 yılından
itibaren de bu planlara ek olarak Ulusal Arazi Kullanım Planlarının hazırlanması
öngörülmüştür (OECD, 1986). 1989 tarihli Temel Arsa Yasası (Basic Land Act) ise, arz-
talep dengesini sağlayarak, arsa fiyatlarını denetim altına almayı amaçlayan, arazi
kullanma ve arsa alım-satımı ile ilgili işlemlerde ulusal ve yerel hükümetlerin, özel
sektörün ve bireylerin sorumluluğunu belirleyen bir toprak anayasası niteliğindedir. Yasa
ile oluşturulan Arsa Politikaları Konseyi, Ülke Gelişme Planları ile ilgili politika ve ilkeleri
geliştirmekle sorumludur. 1990 yılında, bu yasaya dayanarak Bakanlar Kurulu kararı ile
çıkarılan Arsa Politikalarının Geliştirilmesi Konusundaki Çerçeve başlıklı belge tüm
planlama ve uygulama faaliyetlerini yönlendiren ilke ve araçları belirlemiştir (National
Report of Japan, 1996).
5-23
5.4.2 Kurumsal Yapı ve Planlama Yetkileri
Ülke gelişme planları çerçevesinde Ulusal Arsa Kurumu (National Land Agency)
tarafından hazırlanan arazi kullanım planları, bölge planlarının ana çerçevesini oluşturur.
Ulusal Arsa Kurumu bünyesinde yer alan Deprem Bürosu afet zararlarının azaltılması
konusunda da çalışmalar yürütmektedir. Bölge planları, ülkenin ayrılmış olduğu 8 bölgenin
tümünü kapsar. Bunlardan üçü, aralarında Tokyo’nun da bulunduğu metropoliten
alanlardır. Japonya’da ülke yüzölçümünün %15’ini oluşturan 3 metropoliten bölgede
(merkezi Tokyo olan Tokaido, merkezi Osaka olan Kinki ve merkezi Nagoya olan Chubu
bölgesi) toplam nüfusun %50’si yaşamaktadır. Bu alanlardaki planlama ve yönetim
sistemleri, her biri için özel olarak çıkarılmış yasalar kapsamında ele alınmaktadır.
İki ya da daha çok sayıdaki ili içine alacak kadar geniş alanlar için hazırlanacak
imar planları için yetkili kuruluşlar, İmar Bakanlığı ve ilgili kent ve kasabalardır. İmar
Bakanlığı, bu türdeki imar planlarını, valiliklerden gelen plan taslaklarını esas alarak
hazırlar. Üst kademedeki yönetimler tarafından hazırlanan planlar hakkında ilgili
belediyelerin görüşleri alınır.
İmar Bakanlığının, kent planlaması sürecinde önemli bir rol oynadığı göze çarpar.
İmar Bakanlığı bünyesindeki Kent Bürosu, İmar Yasasının uygulanmasında bir gözetim
işlevi gördüğü gibi, gereğinde kent planlarını onaylamak yetkisine de sahiptir. Ayrıca,
planlama araştırmalarında ve planların fiilen yapılmasında da, Bakanlık yerel yönetimlere
rehberlik eder. Bakanlığın Kent Bürosunda, Kent Planlaması adlı birimden başka, bir de,
Kentsel Politikalar birimi bulunur. Kentsel gelişme ve koruma planları arasındaki uyumun
sağlanması, kamu arazilerinin planlama amaçlarıyla kullanımı, kirlenmenin denetlenmesi
ve doğal afetlerden doğacak zararların önlenmesi gibi görevleri de bu birim üstlenmiştir.
Bakanlığa bağlı Merkezi Kent Planlama Kurulu (Central City Planning Council) bir
danışma organı niteliğindedir. İmar Yasasının, Bakanlığa vermiş olduğu inceleme,
araştırma ve görüşmeler yapma görevlerinin yerine getirilmesinde, kent planlamasını
ilgilendiren diğer önemli işlerde, Bakanlığa istişari görüş bildirir. İlgili bürokratik
kuruluşlara da tavsiyelerde bulunur. Kuruluş ve çalışma esaslarını, Bakanlar Kurulu
belirler. Aynı nitelikte bir Kurul da illerde valiye bağlı olarak Yerel Kent Planlama Kurulu
adı altında çalışır. İllerde kurulması gerekli bir diğer birim de Bina İnceleme Kurulu’dur.
Kurul, planlama ve imara ilişkin yetkilerin kullanılmasında ortaya çıkan sorunların
incelenmesi ve çözümü konusunda görevli olup, hukuk, ekonomi, kent planlaması,
mimarlık, halk sağlığı ve kamu yönetimi konularında geniş bilgi ve deneyim sahibi kişiler
arasından vali tarafından seçilen 7 üyeden oluşur. Bu kurula bir sonraki bölümde yeniden
döneceğiz.
5-24
5.4.3 Yerel Planların Hazırlanması
İller ve belediyeler için hazırlanacak planlara ilişkin esaslar 1968 tarihli Kentsel
Planlama Yasası ile belirlenmiştir. Yasaya göre kentsel planların kapsayacağı alan birden
çok belediyeyi içerebildiği gibi, mevcut idari sınırlarla çakışmak zorunda değildir. Kentsel
planlama alanı, ilgili belediyelerin görüşlerini alarak vali tarafından saptanır ve İmar
Bakanlığınca onaylanır. Saptanan bu alanlar içindeki planlar yerel yönetimlerce hazırlanır
ve valilikçe onaylanır. Kentsel planlama alanları, kentsel gelişmenin özendirileceği alanlar
ve kentsel gelişmenin denetleneceği alanlara ayrılır. Afet tehlikesine maruz alanlar, değerli
tarım toprakları ve önemli doğal özellikleri bulunan yöreler kentsel gelişme alanlarına
dahil edilemez. Kentsel projeler bu plana göre gerçekleştirilir. Kentleşmesi özendirilecek
alanlarda, yangına karşı korunmuş ve yarı korunmuş (fireproof district/quasi fireproof
district) yörelerin; kentsel gelişmenin denetim altında tutulması öngörülmüş alanlarda ise,
kentsel afetlerden doğacak zararların giderilmesine yönelik özel iyileştirme önlemlerinin
alınacağı kent kesimlerinin (Urban disaster recovery promotion area) mutlaka gösterilmesi
gerekir.
Belediye tarafından hazırlanan planlar valinin onayı ile kesinleşir. Vali planı
onaylamadan önce, görüşülmek üzere Yerel Planlama Kuruluna sevk edebilir. Gerekli
görülürse, plana ilişkin görüşlerinin alınması için halka açık genel görüşmeler (public
hearings) yapılır. Kesinleşen planlarda değişiklik yapılmasına ancak zorunlu durumlarda
izin verilir. Ulusal çıkarları ilgilendiren konularda İmar Bakanlığı, valiliklere ve
belediyelere imar planları hazırlamak ya da bu planlarda değişiklik yapmak üzere
taleplerini valiler aracılığıyla iletebilir. Valiler ve belediye başkanları, haklı bir gerekçe
olmadıkça, bu buyruklara uymak zorundadırlar. Uymak istemedikleri takdirde, İmar
Yasasının 24. maddesi İmar Bakanına, Merkezi Kent Planlaması Kurulunun olurunu
aldıktan sonra gerekli işlemi res’en yapma yetkisini tanımaktadır.
Japonya’da kent planlarının uygulanmasının önemli bir aracı da, dilimizde “hamur”
ya da “arazi düzenlemesi” diye bilinen yasal bir yetki (land readjustment)'dir. Buna göre,
kentin belli bir kesiminde plan uyarınca gerçekleştirilmek istenen yol, park, otopark ve
öteki kent hizmetlerine ilişkin projeler uygulanırken, özel arsa sahipleri, topraklarından bir
5-25
bölümünü karşılıksız olarak belediyeye terk etmek zorundadır. Bu miktar, parsel
yüzölçümünün beşte biri ile dörtte biri arasında değişmektedir.
Bir arazi parçasının imarı işini üstlenenlerin iki kurala uymaları beklenir. Birincisi,
o yerin imarı için gerekli yol, su, kanal gibi altyapı ve öteki kamusal tesislerin sağlanması
zorunluluğudur. Öteki ise, kentleşmesi denetim altına alınmış olan alanlarda imara ilişkin
kısıtlayıcı kurallara uyma zorunluluğudur. İmar planlarının sınırları dışında bulunan
yerlerde, kentleşmenin özendirileceği alanlardaki 1000 metrekareden küçük yerlerde ve
plan sınırları içinde bulunmakla birlikte parselasyonu yapılmamış alanlardaki 3000
metrekareden küçük yerlerde, bu kurallar uygulanmamaktadır.
5-26
Çevre boyutunun yanısıra, afetlere karşı dayanıklılığın arttırılmasına yönelik
olarak geliştirilen bir diğer kentsel politika da kentlerde açık ve yeşil alanların
arttırılmasıdır. 1994 yılında hazırlanan Açık ve Yeşil Alan Master Planı, belediyelere
sistematik bir biçimde park ve yeşil alan düzenleme çalışmaları için yol gösterici bir
niteliğe sahiptir. Plan, yürüme mesafesindeki (ada içi parklar, mahalle parkları) ve
ulaşılabilir mesafelerdeki kent parkları, spor amaçlı parklar ve bölgesel parklar için
standartlar belirlemektedir. Kentsel parkların oluşturulması için gerekli olan arazi,
satın alma yoluyla sağlanabildiği gibi, arazi düzenlemesi yöntemiyle de elde
edilebilmektedir.
5-27
yalnız günlük gereksinmeler için park oluşturulması değil, aynı zamanda
parklardan afet zararlarının önlenmesi için de yararlanılması öngörülmüştür.
5-28
Japonya’da imar ve yapı denetim sistemi Bina Standartları Yasası ile
tanımlanmıştır (UICB, 1990). Yasa, gerek tek bina ölçeğindeki, gerekse planlama
esaslarına ilişkin kuralları içermektedir. Yasanın planlama ile ilgili bölümü, daha önce
sözü edilen “kentsel planlama alanları”nda geçerlidir. Bu bölümde yeralan koşullar parsel-
yol ilişkisi, yapı yüksekliği, kütle ve geometrisi, bölgeleme esasları ve yangın afetine
maruz bölgelerdeki kısıtlamalara ilişkindir.
5.4.5 Sonuç
5-29
milyon dolar katkısını gerektirmişti. Buna karşılık 1989’daki Loma Prieta ve l994’teki
Northridge depremlerinde uğranılan zarar bunun sırasıyla 10 ve 50 misli olmuştur. San
Fernando depremi, zararların azaltılmasına yönelik teknolojik araştırmaları koordine
edecek yeni bir kanun çıkarılması ile sonuçlanmıştır (National Earthquake Hazards
Reduction Program). Federal katkının yönetilmesi ise karmaşık bir biçimde US Geological
Survey (İçişleri Bakanlığına bağlı, ülkemizdeki MTA’ya benzeyen ve genel müdürlük
seviyesinde bir yapı), (önceleri) National Oceanic and Atmospheric Administration
(NOAA) ve (sonraları) Federal Emergency Management Agency, FEMA (doğrudan
başkana bağlı, Türkiye’deki Afet İşleri Genel Müdürlüğüne benzeyen bir çeşit
müsteşarlık), ve National Science Foundation, NSF (TÜBiTAK benzeri) ve bunların ihdas
ettiği farklı isimdeki programlar vasıtasıyla olur. USGS, arazi kullanma amaçları için
kullanmak üzere pilot çalışmalar yapmıştır. Bunların en iyi bilinen örneği San Francisco
körfezi bölgesindeki etüttür. Başka bölgeler de bulunmaktadır (örnek olarak, Pittsburgh
metropoliten bölgesi, Washington-Baltimore bölgesi, Washington eyaletinde Puget Sound
yöresi sayılabilir).
5-30
deprem zararlarının azaltılmasında örnek teşkil etmiştir. 1933 Long Beach depremi
sonrasında kanunlaşan Field Act, okul binalarının inşasında gözetilecek standartları
koymuş, Riley Act diye anılan kanun ise resmi binalarla önemli yapıların deprem
güvenlikleri konusunda bazı hükümler getirmiştir. Bunlar aynı zamanda dünyadaki deprem
şartnamelerinin öncüsü olarak kabul edilir. 1964 Alaska depremi sonrasında ise California
eyaletinde Valilik Deprem Konseyi (Governor’s Earthquake Council) ve California
Seismic Safety Commission (SSC) kurulmuştur. SSC’nin 17 üyesi arasında jeologlar, yapı
ve inşaat mühendisleri, mimarlar, plancılar, yerel yönetim temsilcileri, üniversite
mensupları ve seçilmiş eyalet temsilcileri bulunur. Komisyonun sorumlulukları arasında
şunlar bulunur:
(i) Yukarıdaki hedefleri gerçekleştirmek için gerekli görülen bütün özel veya
resmi kuruluşlarla işbirliği yapmak.
California Division of Mines and Geology (CDMG), kaba hatları ile eyalet için bir
USG görevi yapar. Başında eyalet jeoloğu (State Geologist) diye adlandırılan bir görevli
bulunur. CDMG’nin bir görevi de Alquist-Priolo Deprem Faylarını Bölgeleme Kanununu
uygulamaktır (Ek 11). En önemli başarıları arasında California Eyaleti Kentsel Jeoloji
Nazım Planını hazırlamış olmasıdır. Bu plan eyaletteki bütün beldelerde imar
planlamasında gözetilecek jeolojik kriterleri ortaya koymuştur. Bu kriterler uzay
teknolojisi, coğrafi bilgi sistemleri, v.b. ileri tekniklerden yararlanılarak revize edilir.
5-31
California’daki barajların güvenliği, Department of Water Resources (DWR),
ulaşım sistemlerinin güvenliği, California Department of Transportation (CalTrans),
deprem afeti sonrası acil kurtarma ve yardım işleri de Office of Emergency Services (OES)
tarafından üstlenilmiştir. OES, bizdeki uygulamaya benzer bir biçimde, ilgili Federal
yasanın emrettiği şekilde eyalet için acil kurtarma ve yardım planları hazırlar.
San Francisco körfezini çevreleyen yoğun nüfusa sahip dokuz beldede yüksek
derecede deprem tehlikesi mevcuttur. USGS’in de bu yörede bir bölge teşkilatının
bulunması, 1857, 1906 ve 1989’da meydana gelen önemli depremlerin de henüz kolektif
hafızalardan çıkmamış olması bölgenin arazi kullanma ve imar planlama kararlarında afet
faktörünün gözönüne alındığı öncü yerlerden birisi olmasına yolaçmıştır. Birden fazla
beldede imar planlaması ve buna ilişkin konularda yetki sahibi olan yerel kuruluşların kısa
bir görev tarifi aşağıda verilmektedir.
5.5.4.1 Körfez Bölgesi Yönetimleri Birliği (Association of Bay Area Governments ABAG)
5.5.4.2 San Francisco Körfezi Koruma ve İmar Komisyonu (San Francisco Bay
Conservation and Development Commission, BCDC)
Eyalet meclisi tarafından kurulan BCDC özellikle körfez kıyı kesimi için tabiatı
koruma ve imar planları yapma yetkisine sahiptir. Hernekadar ilgili belediyeler kendi
alanlarında ruhsat verme yetkisini ellerinde tutarlarsa da BCDC bu kararları veto edebilir.
5-32
5.5.4.3 California Kıyı Bölgesi Koruma Komisyonu (California Coastal Zone Conservation
Commission, CCZCC)
Eyalet ölçeğinde kıyı bölgesi yönetimine bir disiplin getirmek amacıyla 1972
senesinde eyalet parlamentosunca vücuda geirilmiştir. Buna bağlı altı adet alt komisyon
vardır. Sağlamayı amaçladığı hedefler arasında “yüksek jeolojik, su baskını ya da yangın
tehlikesi olan yerlerde imar faaliyetini denetleyerek bu tehlikeleri azaltmak” sayılmaktadır.
5.5.6 Sonuç
5-33
5.6 AVRUPA BİRLİĞİ'NİN PLANLAMA SİSTEMLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Avrupa Birliği Topluluğu ilk kez 1990'lı yılların başlangıcında üye ülkelerin
izlediği mekansal politika ve planlamanın Avrupa'nın entegrasyon süreci içindeki önemli
rolünü açık bir biçimde dile getirmiştir. 1991 ve 1994 yıllarında yayınlanan Europe 2000
ve Europe 2000+ belgeleri planlamanın ve üye ülkeler arasında bu konudaki işbirliğinin
önemini vurgulamaktaydı.
5-34
dünya ekonomisindeki değişikliklerden doğabilecek yeni bölgesel sorunları önleyecek ve
entegrasyon sürecini güçlendirecek önlemleri uygulamaya koymaktır. Birlik, bu amaçlar
için Avrupa Bölgesel Gelişme Fonu, Avrupa Sosyal Fonu ve Avrupa Tarımsal
Yönlendirme ve Garanti Fonunu kullanır. 24 Haziran 1988 tarihli ve 2025/88 sayılı Birlik
(Topluluk) Tüzüğü, fonların kullanma usullerini ve topluluk destek çerçevesinin
(community support framework) esaslarını belirlemektedir. Kapsamlı bir bölge politikası
yaklaşımı, bölgesel ekonomilerin ve bunların gelişiminin dikkatli bir analizinin ve
değerlendirmesinin yapılmasını gerektirmektedir. Ayrıca, üye ülkelerin bölgesel gelişme
politikalarının birbirleri ve Birlik amaçları ile koordinasyonu da gereklidir. Koordinasyon
çalışmalarında kullanılan temel dökümanlar, üye ülkelerin Birliğin bu amaca dönük
fonlarından yararlanmak amacıyla hazırladıkları bölgesel gelişme plan ve programlarıdır.
Bu plan/programlar, bölgenin gelişme hedeflerini, önceliklerini ve uygulama araçlarını
belirler. Ülkeler, bu programları Komisyona gönderirken ayrıca bütün ülkeyi ilgilendiren
altyapı yatırımlarının bölgesel dağılımına ilişkin bilgileri de iletirler (Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, 1989). Birliğin yardımının sağlanması halinde, bu fonların ne amaçla
kullanılacağının belirtilmesi gerekmektedir. Birlik, fonların etkin kullanımını garanti etmek
üzere fonların verildiği bölge/ülkelerdeki gelişmeleri ve plan uygulamalarını sürekli olarak
izler ve fonların tahsisinden önceki durum ile kıyaslar.
5-35
planları İtalya'da ekolojik planlar v.b.)stratejik nitelikli planlar olarak kabul etmek
mümkündür.
Ulusal düzeyde stratejik planlamanın gerekli altyapısını oluşturmak üzere bir çok
ülke sektörel entegrasyona önem vermektedir. Bu amaçla bazı ülkeler Bakanlıklararası
Koordinasyon Komiteleri oluşturmaktadır. Hollanda'da ilgili bakanlık temsilcilerinden
oluşan Fiziki Planlama Komitesi, sadece bu bakanlıkların faaliyetlerinin
koordinasyonundan değil, aynı zamanda mekansal politikaların geliştirilmesinden de
sorumludur. Komitenin hazırladığı en son rapor (Dördüncü Fiziki Planlama Raporu) kırsal
kalkınma ve büyük ölçekli yapılaşmaların yerseçimi ile ilgili politikaları içermektedir.
Fransa ve Portekiz'de de bu tür yüksek düzeyli koordinasyon komiteleri mevcuttur.
Bölgesel düzeydeki planlar ise merkezi yönetim veya bölge yönetimleri tarafından
hazırlanmaktadır. Bazen yerel yönetimler arasındaki örgütlenmeler yoluyla bu tür planların
hazırlandığı da görülmektedir (Örneğin Finlandiya, Avusturya, Hollanda).
5-36
5.6.6 Sonuç
Avrupa Birliği'nin üye ülkelerin planlama sistemleri üzerinde önemli bir etkisi
olduğu açıktır. Avrupa entegrasyon süreci, stratejik planlamaya verilen önemi arttırmış ve
planlama organizasyonunu yönlendirmiştir. Ancak bu durum, ortak amaçlara ulaşmak için
kullanılan planlama araçlarının ülkeler arasında tekdüzeleştirilmesini gerekli kılmamıştır.
Ülkeler, çeşitli seçenekler arasında kendi yapılarına en uygun araçları kullanarak planlama
sistemlerini geliştirmektedir.
(b) Stratejik planlama ile bağlantılı olarak sektörler ve yönetimler arası koordinasyon
önem kazanmaktadır. Politika ve planların geliştirilmesi aşamalarında farklı
yönetim birimleri arasında eşgüdüm-danışma süreçlerine yer verilmesi, ulusal ve
bölgesel düzeylerde koordinasyon komitelerinin oluşturulması, koordinasyon
sağlamak üzere geniş yetkilerle donanmış ve genelde merkezi yönetimin bölge/il
düzeyindeki temsilcisi olan belirli ajanların tanımlanması ve yerel yönetimlerin
5-37
kendi aralarında birlikler oluşturmasının teşvik edilmesi ülkelerin yaygın olarak
kullandıkları araçlar arasındadır.
(c) Her kademede hazırlanan planların daha üst düzeydeki planlama ilkeleri ve
kararlarına uygunluğu esastır. Bu amaçla ülkeler belli denetim/gözetim
mekanizmalarından yararlanmaktadır. Bunlar arasında, planın bir üst düzeydeki
yönetim tarafından incelenmesi veya onaylanması, üst düzeydeki yönetimin plan
hazırlık çalışmalarında temsil edilmesine imkan tanınması gibi yöntemler
bulunmaktadır. Bazı ülkelerde, planlar üst düzeydeki yönetimler tarafından sadece
usul (üst planlara ve mevzuata uygunluk) yönünden değil, teknik yeterlik
açısından da denetlenebilmektedir.
(d) Ülkelerin bir çoğu, planlama yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesi ile
birlikte, belediye sayısının azaltılarak daha güçlü belediyeler oluşturulması
yönünde reformları yapmıştır. Bu tür uygulamaların yeralmadığı ülkelerde veya
bir başka nedenle kendi planlama ekibini kurma gücünden yoksun olan
belediyelere, daha üst düzeydeki yönetimler (bunlar merkezi yönetimin bölge
örgütleri de olabilmektedir) tarafından teknik destek sağlandığı ya da planların
bizzat bu yönetimlerin teknisyenleri tarafından hazırlandığı görülmektedir. Bu
amaca yönelik bir başka yöntem de aynı planlama alanında yeralan belediyelerin
planlama amaçlı birlik oluşturmalarının teşvik edilmesidir.
(e) Ülkeler planlama sürecinin çeşitli aşamalarında değişen ölçülerde halk katılımını
sağlamaya çalışmaktadır. Uygulama, genellikle plan hazırlanması kararından
halkın haberdar edilerek görüş bildirilmesinin teşvik edilmesi, taslak planın elde
edilmesinden sonra ise halkın inceleme ve itirazları için planın askıya çıkarılması
şeklinde olmaktadır. Bu aşamada halka açık genel görüşmelerle kamu görevlileri
(kimi zaman idari mahkemelerce atanan görevliler) tarafından yönetilen
anket/soruşturma gibi yöntemler de uygulanabilmektedir. Ancak bu yöntemler
uzun zaman almaları ve önemlice bir maliyet gerektirmeleri nedeniyle belli
eleştiriye de hedef olmaktadır. Çeşitli toplumsal kesimlerin temsilcilerinden
oluşan danışma kurulları yoluyla planların hazırlanmasına katılım sağlanması da
kullanılan bir diğer araçtır.
(g) Onaylı planlar veya ruhsat talepleri ile ilgili olarak yerel yönetimlerin işlemlerine
karşı daha üst düzeydeki yönetimler ve/veya mahkemeler nezdinde itirazda
bulunulması mümkündür. Bazı ülkelerde bu tür konuların incelenmesi için özel
kurullar oluşturulmuştur (Japonya'da Valiliğe bağlı olan Bina İnceleme Kurulu,
Almanya'da Eyalet Parlamentosunun İnceleme Komitesi gibi). Yargı denetimi
prensipte usul ve hukuka uygunluk açısından yapılmaktaysa da, uygulamada bazı
5-38
durumlarda mahkemelerin politikalar düzeyinde yerindelik denetimi de
yapabildiği gözlenmektedir (Almanya). Genelde mahkemelere itiraz hakkı
"çıkarları ilgili işlemden zarar görenler"e tanınmakla birlikte, üçüncü şahıslar ve
sivil toplum kuruluşlarına da bu hakkı tanıyan ülkeler bulunmaktadır (Fransa).
İlgili yönetimler yanlış uygulamalarından veya zamanında işlem
yapmamalarından dolayı tazminata mahkum edilebilmektedir. Ülkeler genellikle
yargı yoluna başvurulmasını kolaylaştırıcı önlemler (avukat gereğinin
kaldırılması, başvurunun ücretsiz olması v.b.) almaktadır..
(h) Yasalara ve plana aykırı yapılaşmalara karşı tüm ülkelerde ciddi yaptırımlar
uygulanmaktadır. Bu önlemler önemli miktarlarda para cezaları, yıkım, verilen
zararların tazmini ve hapis cezası olabilmektedir. Ülkeler mevzuata uygun
olmayan yapılara karşı yaptırım uygulanması süreçlerini hızlandıran önlemler
almaya çalışmaktadır.
5-39
Fransa'da ise çevre koruma endişesi veya afet riski dolayısıyla gelişmesi kısıtlanan
alanlar için imar haklarının transferi sözkonusu olabilmektedir.
Afet risklerinin yüksek olduğu ülkelerde afet zararlarının azaltılması hedefinin her
düzeydeki planlarda açıkça ve öncelikle yeralması gerekmektedir. Türkiye'de mevcut
planlama ve uygulama sistemindeki zayıflıklar (stratejik mekansal politikaların eksikliği,
eşgüdüm sağlanamayan çokmerkezli bir karar mekanizmasının varlığı, plan kademeleri
arasında birlikteliğin sağlanamaması ve denetim eksikliği, yanlış planlama ve uygulama
kararlarına ilişkin sorumlulukların tanımlanmamış olması, halk katılımının eksikliği, plana
aykırı gelişmeler konusundaki yaptırımların yetersizliği) afetlerin etkilerinin daha da
ağırlaşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle afet riskleri açısından ülkemizdeki
planlama ve uygulama kalitesinin iyileştirilmesini sağlamak üzere yukarıda özetlenen dış
ülke uygulamalarından yararlanılması mümkündür.
(a) Ülke ölçeğinde afet risklerine duyarlı genel yerleşme politika ve stratejilerinin
geliştirilmesi ve sektörel entegrasyonun sağlanması amacıyla yeni düzenlemeler
yapılmalıdır.
(b) Bir çok ülkede olduğu gibi merkezi yönetim veya merkezi yönetimin uzantısı
niteliğindeki bölgesel kuruluşların planlama ve uygulama konularında
belediyelere teknik destek sağlaması düşünülebilir. Bu birimler belediyelere harita
alımı, plan çalışmalarına esas olacak jeolojik etüdlerin yapılması, planların
hazırlanması, arsa ve arazi düzenleme uygulamalarında destek sağlamanın
yanısıra, afet risklerinin planlamada değerlendirilmesine yönelik örnek planlar,
kılavuzlar hazırlayabilir (ABAG örneği).
(d) Yerel planların merkezi yönetim (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) veya Valilikler
(Bayındırlık ve İskan Müdürlükleri) tarafından üst planlara ve mevzuata uygunluk
açısından denetlenmesi sağlanmalıdır. Planlara yapılacak itirazların ise
mahkemeler yanısıra, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca incelenebilmesi
sağlanmalıdır. Bakanlık, bu amaçla yasal ve teknik uygunluk denetimi de
yapabilmelidir (İngiltere örneği).
5-40
uygulanmakta olan kent meclisleri, kent kurultayları gibi uygulamaların bu
amaçla değerlendirilmesi yararlı olabilir. Hatta ilerideki aşamalarda Internet
araçları dahi düşünülmelidir.
(g) Büyükşehir belediyelerinin Tokyo örneğinde olduğu gibi beş yıllık dönemler için
"Afet Önleme Planları" geliştirip, gerekli kentsel projeleri bu çerçevede
uygulamaları yararlı olabilir.
(h) Gerekli görülecek alanlar için afet haritalarının hazırlanması ve bunların ilan
edilmesi uygun olabilir (A.B.D. California örneği).
(i) Afet tehlikelerine maruz olduğu belirlenen alanlar için Fransa örneğinde olduğu
gibi imar haklarının transferi gibi mekanizmaların kullanılması düşünülebilir.
5-41
BÖLÜM 6
KARŞILAŞTIRMALI ULUSLARARASI
DEĞERLENDİRME:
YAPI DENETİM SİSTEMLERİ
6.1 YAPI DENETİM SİSTEMLERİNE GENEL BAKIŞ
Bu kısımda ele alacağımız örnekler bazı Batı ülkelerinde inşaat yapımında kalite
temini için kabul edilmiş sistemleri inceleyecektir. Aralarında sistemik olarak az fark
olmakla beraber geleneklerin değişik olması uygulamada da bazı farkları beraberinde
getirmiştir. Önemli ortak yan, bütün yapı denetimi sistemlerinin bir çeşit tüketicinin
korunması sistemine bağlı kılınmış olmasıdır. Örnek aldığımız bu ülkelerin bizde olduğu
gibi birer imar, yapı ve denetime ilişkin mevzuatı olmakla beraber bu mevzuat çok daha
yerleşmiş, ayrı bir hukuk alanı olacak kadar uzmanlaşmıştır. Avrupa Birliği açısından yapı
denetiminde kalite kontrolu ve dolayısıyla tüketicinin korunması konusunun gözetildiği
saptanmaktadır. Günümüzde, kullanıcının, kullandığı yapıların güvenilir ve emniyetli
olduğundan şüphesi yoktur. Bu sonuçta mühendislik hizmetlerinin yüksek kalitesi ile
kontrol mühendislerinin etkili denetimi yatmaktadır. Sayıları 9000-9003 arasında olan
ISO normları kalite garantisi ile sağlanmış kalite kontrolu şartı aramaktadır. Belki kaba
üretim hatalarının önüne geçmede yarar sağlayan mekanizmalar hizmetlerin söz konusu
olduğu ortamlarda kalitenin yükselmesine ve günümüzün güvenlik ve kalite anlayışına
erişilmesi için yeterli olmamaktadır. Gerçekten de inşaat sektörü için büyük problem
yetişmiş kalifiye teknik eleman istihdam etmedeki darboğazdır. En sıkı kendini denetleme
mekanizması uygulansa dahi bilgisizlik ve dikkatsizlikten doğan hataların önüne geçmek
mümkün değildir. Diğer imalat sektörlerinde mümkün olan seri üretim, hiçbir yapının bir
diğerinin tıpatıp aynı olmaması sebebiyle inşaat sektöründe pek kolay değildir.
İleri liberal bir görüş olarak bu işin bir bireysel girişim olduğu, sonuçlarına da
bireysel olarak katlanılması gerekeceği düşüncesi ileri sürülebilir. Ancak, toplumsal
yaşama ilkeleri, yurttaşların sadece yaşam konforunu değil, canlarını da riske sokabilecek
olumsuzluklardan bireylerin korunmasını gerektirir. Kavimden topluma geçişin “devlet ve
kamu düzeni” kavramlarının doğuşunun ilk ürünlerinden biri olarak yurttaşların yukarıdaki
riskli olumsuzluklardan sakınmasını sağlayıcı kamusal önlemler alınır olmuştur. Tarihteki
ilk yazılı kamu düzeni yasası olarak bilinen ve anayasa ile medeni kanun karışımı bir
nitelik taşıyan ünlü Hamurabi yasalarında olduğu gibi, bu tür düzenlemelere yaklaşık dört
bin yıl önce yer verilmişti. Demokratik toplum düzeninin ilk yazılı medeni kanunu olarak
bilinen “1802 Napoleon-Code Civile”inde de benzeri hükümlerin yer aldığı bilinmektedir.
Batı dünyası kültürü içinde geliştirilmiş ulusal medeni kanun metinlerinin tümüne
yakınında yurttaşını insan gibi yaşatma arayışının bir parçası olarak yaşam mekanlarının
sağlamlığının gereği vurgulanmıştır.
6-1
yapılar sözkonusu olduğu sürece belediyeler sözkonusu görevlerini yerine
getirebilmekteydiler. Ancak 20. yüzyılın başından itibaren statik yönden eskiye oranla
karmaşık sistemlerin ortaya çıkması belediyeler açısından artık yapıların stabilite ve yük
kapasiteleri hakkında tecrübe veya ampirik denklemlere dayanarak karar verilememesini
doğurdu. Sonuçta komplike yapı ve sistemlerin statik hesaplarının yeni kurulacak özel
kontrol mercileri tarafından denetlenmesi için ihmal edilemiyecek bir dürtü meydana geldi.
İlk defa 1926 yılında “Yapı Statiği için Kontrol Mühendisi” ibaresiyle bu kurumun temeli
atıldı. Günümüzde bu kurumun yasal dayanağı eyaletlerin imar ve yapı yönetmeliklerinin
3. maddesinde tarif edilmiş olup “… imar uygulamaları çerçevesinde yapılması zorunlu
denetim görevleri yetkili uzmanlara havale edilir …” denilmektedir.
Federal bir devlet yapısına sahip olan Almanya’da eyaletler arasında imar ve yapı
denetimi bakımından fazla fark yoktur çünkü hepsi çıkartılmış olan örnek bir yönetmeliği
kabul etmiştir. Orijinal adı “Musterbauordnung der Bundesrepublik Deutschland” ve 80
kadar maddesi olan bu yönetmelik 250 maddelik "Baugesetzbuch" (İmar Kanunu Kitabı)
adlı hukuki metnin uygulamadaki detaylarını işaret etmektedir. Anılan hukuki belgeler bir
yapının tasarımından anahtar teslimi, hatta servis ömrünün belirli bir aşamasına kadar
tarafların hak, görev ve sorumluluğunu detaylı bir şekilde tarif etmektedir.
Bu denli sıkı denetime dayalı bir sistemin başarılı bir şekilde yürütülüşünde,
denetimin bürokratik işlemlerden arındırılıp, çok büyük bir bölümünün devletçe resmen
tanınan ve bağımsız olarak çalışan özel “denetim mühendisleri (Prüfingenieur)” tarafından
yapılmasının payı büyüktür. Günümüz Alman sisteminin temel dayanağını oluşturan
“denetim mühendisliği”nin kurumlaşması 1930’lara dayanmakta olup zaman içinde bazı
değişikliklere uğrayageldiği halde sistem içindeki işlev ve önemi temelde değişmemiştir.
6-2
her türlü onay ve denetim işlerinde mal sahibi ya da müteahhit ile doğrudan muhatap olan
kurumlardır.
Öte yandan sistem, yasalarca belirlenmiş bazı küçük ve önemsiz yapılar dışındaki
her tür bina türü özel yapılar için denetimi zorunlu kılmıştır. Inşaat müdürlükleri, bu
çerçevede, kendi sınırları içerisinde inşa ettirilecek bir binaya yapım ruhsatını ancak
gerekli proje denetimi yapıldıktan sonra verebilmektedir. Aynı şekilde, oturma izni de,
yapım sürecinde denetimi yapan kurum tarafından düzenlenen raporlar doğrultusunda
verilebilmektedir. Bunların gereği olarak, Batı Alman yapı sisteminin en güçlü yönünü
oluşturan denetim mekanizması çalışma alanları, işlevleri ve sorumlulukları birbirinden
farklı bir dizi kişi ve kurumları içermektedir. Genel çizgileri aynı olmakla birlikte, bölgesel
şartların değişimine uygun olarak, her eyalet kendi sınırları içinde yapılacak yapılarda
denetim kapsamına zorunlu olarak giren konuları, çeşitli yasa, nizamname ve yönetmelikle
belirlemiştir. Örneğin, Hessen Eyaletindeki uygulama incelenmiş olup denetimi zorunlu
olan konuların aşağıdaki gibi olduğu görülmüştür.
(a) Proje denetimi (statik, ısı ve ses tecridi, yangına ve depreme karşı korunma)
(b) Tatbikat projeleri denetimi
(c) İnşaatın denetimi
Öte yandan, kamu yapıları için ruhsat almak sözkonusu değildir. Ancak, büyük
kamu kurumları, bünyelerinde inşaat müdürlükleri oluşturmak yoluyla, yapımcı firmaları
ciddi bir şekilde denetlemektedir. Ayrıca, bu tür devlet yapılarının proje kalitesini
yükseltmek amacıyla, projecilik hizmetini, devlet adına bağımsız olarak çalışan özel
denetim mühendislerine yaptırtmaları da hemen hemen bir gelenek halini almıştır. Bu tür
projecilik hizmetlerinin denetim mühendisleri arasında hakkaniyetçi bir sırayla
dağıtılmasına da ayrıca özen gösterilmektedir. Proje kontrolü ise, kamu kurumlarının
inşaat müdürlükleri eliyle yapılmaktadır.
Denetim mühendisi ilgili İmar ve Yapı Müdürlüğü namına çalışır, yani kamu
görevi yapar. Bu insan görevini tarafsız olarak ilgili standart, norm, yönetmelik ile
tekniğin ve yapı sanatının genel kabul görmüş kuralları ve metotları doğrultusunda, ehliyet
ve ahlaki çerçeve içinde yapmakla, ayrıca bilgi ve becerilerini devamlı olarak güncel ve
yüksek tutmakla yükümlüdür. Yönetmeliğin 20. maddesi "denetim mühendisi, attığı imza
ile önüne konulan hesap ve boyutlandırmayla ilgili dokümanların ve çizimlerin yapı
tekniğinin genel kabul görmüş kurallarına uygunluğunu ve nümerik sonuçların
doğruluğunu tasdik eder ve sorumluluk yüklenir," demektedir. Zaten Alman imar
mevzuatının temel prensibi, herhangi bir yapının inşası, kullanım değişikliğine uğraması
6-3
ya da yıkılması halinde işsahibi, proje müellifi, müteahhit ve şantiyeden sorumlu mimarın
birlikte sorumlu olmasıdır. Kanuni düzenlemeler ve içtihat bu genel ilkeyi hayata
geçirecek şekilde gelişmiştir. İnşaat işlerinde taraf olan bu kişi ve kuruluşlar kendi
menfaatlarının korunması amacıyla genel ve mesleki sorumluluk sigortası ile
donatılmışlardır. Almanya mevzuatına göre inşaat faaliyetindeki taraflar ve bunların
arasındaki yetki ve sorumluluk ilişkileri Şekil 6.1'de verilmektedir.
Batı Alman Yapı ve Denetim Sistemini oluşturan kişi ve kurumlar ile bunların
işlevleri, yasal konumları ve sorumluluk sınırları aşağıda detaylandırılmaktadır:
(a) Mal Sahibi: Özel mülkiyete ait bir yapım işini kendi olanaklarıyla ya da kredi
bulmak yoluyla finanse eden ve sonunda bitmiş ürünün sahibi olan kişi ya da
kurumdur. (İnşa edilecek olan yapının mimari projeleri ile bir kredi kurumundan
malını ipotek etmek kaydıyla, kredi sağlanması oldukça yaygın bir yoldur.)
(b) Mimari Proje Büroları: Yapının mimari tasarım sorumluluğunu taşımanın yanı
sıra, çoğu kez yapıyı mal sahibi adına mali yönden kontrol eden tüzel kişilikli
teknik kurumlardır. Mimari proje büroları, görev ve sorumlulukları alt
bölümlerde açıklanacak olan yapı murakıplarının istemleri doğrultusunda
hareket etmek zorundadırlar.
(c) Müteahhit: Yapım işini üstlenen ve birincil derecede sorumluluk taşıyan kişi ya
da kuruluştur. Yapıyı, mal sahibi ile yaptığı sözleşmede farklı bir koşul
öngörülmemişse, beş yıl süreyle her türlü hasara karşı garanti etmek zorundadır.
Oturma izninin alınmasıyla başlayan bu süre içinde binada oluşabilecek
herhangi bir hasarı gidermekle yükümlüdür. Ancak, bu hasarın oluşmasında,
sorumluluk taşıyan diğer kişi ve kurumların ihmali görülmesi halinde;
sorumluluk ve maddi tazminat onlarca da paylaşılmaktadır. Sistem yapım işini
üstlenen kişi ya da kuruluşu, işi denetleyen denetim kurumunun isteklerine
uymakla yükümlü kılmıştır.
(d) Statik Proje Büroları: Yapının statik proje sorumluluğunu taşımaktadır. Statik
Proje Büroları, inşaat müdürlükleri adına denetim işini üstlenen ve aşağıda
işlevleri ayrıntısıyla açıklanacak olan “denetim daireleri” ve “denetim
mühendisleri”nin istekleri doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar. Denetim
mühendis ya da bürolarının projeleri kontrol etmesi, proje bürolarını sorumluluk
taşımaktan alıkoymamakta ve yapıda oluşabilecek bir hasarda sorumluluk
onlarca da paylaşılmaktadır.
6-4
Şekil 6.1 Yapı Sürecindeki Taraflar
6-5
(e) Yerel Yönetimlerin İnşaat Müdürlükleri (Alt Denetim Kurumları). Belediyeler
ve küçük yerleşim birimlerinin birleşerek oluşturdukları “kaza idareleri”nin
bünyelerinde yeralmaktadırlar. Kendi idari sınırları içinde yapılacak, yasalarca
belirlenmiş bazı önemsiz özel yapılar ile kamu yapıları dışında kalan tüm özel
mülkiyetli yapıların her türlü onay ve denetim işlerini yürüten kurumlardır.
Denetim işini bir yandan kendi bünyesinde çalıştırdığı yapı murakıpları eliyle
yaparken öte yandan devlet tarafından resmen tanınan ve bağımsız olarak
çalışan denetim mühendislerine yaptırtmaktadırlar. Bu çerçevede inşaat
müdürlükleri, denetim mühendislerinin ve yapı murakıplarının raporları
doğrultusunda hareket ederler. Raporlara uygun karar vermedikleri takdirde,
oluşabilecek bir hasardan dolayı sorumluluk taşırlar.
6-6
söz edilebilir. Alman sisteminde sigorta işlemi ve bununla ilgili kurumlar, yukarıda da
belirtildiği gibi, ikincil ve yardımcı nitelik taşımaktadır.
Bir mühendisin inşaat denetimi mühendisi olabilmesi için Eyalet Yüksek İmar ve
Yapı Dairesinden yetki alması gerekir. Yetkinin verilmesi için mühendisin aşağıdaki
şartları yerine getirmesi istenir:
6-7
dünya görüşünün tartıldığı bir sözlü sınav daha yapılır. Gösterilen referanslar yeterli,
sınav sonuçları da olumluysa müracaatçıya "Yapı Statiği Denetim Mühendisi
(Prüfingenieur für Baustatik)" ünvanı tevcih edilir. Yetkisi beş yıl sürelidir, ancak bu
uzatılabilir. Halihazırda Almanya'da 800 kadar denetim mühendisliği görevi yapan kişi
(gerçek veya tüzel) bulunmaktadır.
Denetim mühendisi ancak inşaat ruhsatı vermeye yetkili belediyenin kendisine bir
projeyi havale edip görevlendirmesiyle kamu adına denetim yapan bir şahıs durumuna
yükselir. Yani kamu hizmeti yetkisi proje bazındadır. İşsahibi veya proje müellifi ile
arasında herhangi bir ticari anlaşma olamaz. Ancak bürokrasiyi azaltmak için çoğu zaman
projenin zorluk derecesine göre fiyatlandırılmış denetim harçları mal sahibi tarafından
denetim mühendisine doğrudan ödenir. Diğer taraftan, denetim mühendislerine resmi veya
özel girişimciler tarafından da denetim görevi verilebilir. Bu durumda denetim mühendisi
özel bilirkişi sıfatıyla hareket eder ve kamu tarafından ona aktarılmış otoriteden yoksun
bağımsız bir müşavir mühendis gibi hukuken sorumluluk taşır. Bu şartlarda denetim
mühendisleri denetimi zorunlu olmayan resmi binalar ve diğer yapılar (köprüler, askeri
tesisler, v.b.) için de denetim yaparlar.
6.2.4.2 Sorumluluk
Denetim mühendisi, kendisine havale edilmiş yapılarla ilgili olarak yaptığı zorunlu
denetimden memurin kanunu uyarınca sorumludur. Bilirkişi veya uzman mühendis olarak
denetimi zorunlu olmayan yapıların denetiminden dolayı taşıdığı sorumluluk her projeci ve
müşavir mühendisinki gibidir ve yasal olarak 30 yıl sürelidir. Denetim mühendisleri
görevlerini yerine getirmek için kalifiye mühendisler istihdam edebilirler.
6.2.5 Değerlendirme
6-8
Eyaletlerin kendi bölgesel şartlarına göre belirlediği proje denetimi, tatbikat
projeleri denetimi, inşaat denetimi gibi konularda görev yapan denetim mühendislerinin
denetleyecekleri konular kendilerine inşaat müdürlüklerince bildirilmektedir. Denetim
mühendislerinin yıl içinde yaptıkları denetimlerinde sağlıklı bir denetim koşulundan ödün
verilmediği sürece sayı sınırı yoktur.
6-9
6.3 FRANSA'DAKİ YAPI DENETİM SİSTEMİ
6-10
kesim olarak Fransız orta sınıfının “düzgün ve iyi işleyen mal”a verdiği geleneksel önemi
hatırlatmakta yarar vardır.
1978’de yürürlüğe giren yasaya dayalı mevzuat, binalarda biri mecburi (10 yıllık)
ve öbürü ihtiyari (2 yıllık) olmak üzere iki türlü sigorta kavramını tanımlamaktadır.
Mecburi-ihtiyari sigorta ayırımı ve bu iki türün uygulanma alanları ile şartları Şekil 6.2’de
şemalaştırılarak özetlenmiştir. Şekilden görülebileceği üzere, binanın asal yapı elemanları
ve yapının bir parçasını oluşturan sıhhi ve elektrik tesisatı gibi kolay sökülüp takılamayan
elemanları, zorunlu sigorta kapsamına girmektedir. Bu yapı unsurları ve elemanlarında
meydana gelebilecek yapının dayanımını azaltıcı zararlar karşısında yapımcı şirket ve
ekipmanlarını (varsa yapı elemanlarını) üreten imalatçı firma sorumlu olmaktadır.
Yapının diğer öğeleriyle ilgili benzeri tanımlar, sözü geçen Şekil 6.2’de görülebilir.
Sistem 170 m2’yi geçen özel ya da resmi her tür binanın sigortalanmasını zorunlu kılmıştır.
Sigortalama ve denetim işlemlerinin yürütülüş mekanizmasına gelince, işin sistematiği
Şekil 6.3’te şemalaştırılmıştır. Buradan görüleceği üzere, sigorta şirketi mal sahibine karşı,
müteahhitin yaptığı işi, bir denetim şirketine kontrol ettirmek kaydıyla, sigorta eden
kurumdur. Binanın teslimiyle başlayan sigorta süresi içinde, mal sahibi sigorta şirketine
muhataptır. Bu ilişkinin hukuki boyutu önde olmakla birlikte, küçümsenemeyecek bir
teknik boyutu da bulunmaktadır. Sigorta şirketleri, bu nedenle, ortaklaşa bir kurum
aracılığıyla (MARC) güçlü bir teknik kadro oluşturmuşlar ve taşrada dosya başına kalifiye
bir eksperler grubunu seferber etmektedirler. Denetim şirketi, yasal dayanaklarıyla,
doğrudan mal sahibi adına da devreye giren bir kurum olmakla birlikte, temel fonksiyonu
sigortacı-müteahhit arasındaki kontrol ve teknik garanti sağlanması düzenine yardımcı
olmaktır. Fransa’da biri çok büyük (SOCOTEC) olmak üzere toplam altı grup, tüm ülkenin
bina proje ve yapımındaki denetim işini üstlenmiş durumdadır. Belediyeler, mimari
projenin imar durumuna, genel yerleşme ve çevre kurallarına uygunluğunu çok sıkı bir
şekilde kontrol ederek inşaat ruhsatı vermekte, geri kalan tüm teknik kontroller “Yapıda
Sorumluluk ve Sigorta” sistematiğinin akışı içinde, ucunda sert mali müeyyideler bulunuşu
6-11
Şekil 6.2 Fransa’daki Sigorta Uygulama Alanları
6-12
Şekil 6.3 Sigorta ve Denetim İşlem : Fransa
6-13
dolayısıyla, tam bir ciddiyetle, profesyonel adabına uygun olarak kendiliğinden
yürütülmektedir.
Belçika, resmi yapılarının büyük bir bölümü ile özel yapılarının tümünün merkezi
tek bir şirket eliyle yürütüldüğü ilginç bir örnek sergilemektedir. Bu örneğin incelenmesi
üç önemli kurumla yerinde kurulmuş temaslar yoluyla mümkün olmuştur. Bu temas dizisi
sırasıyla şu kurumlarla yürütülmüştür.
(a) Belçika’nın en önemli yapı denetim örgütü olup elli üç yıllık geçmişe sahip
bulunan SECO (Bureau de Controle pour la SECURITE de la
CONSTRUCTION) ile oldukça kapsamlı bir çalışma yürütülmüştür.
Belçika’nın yüzölçümünün ve nüfusunun küçüklüğü, merkezi tek bir örgütün,
ülkedeki tüm yapı kontrol mekanizmasını başarıyla yürütmesine olanak
tanımaktadır.
(b) Belçika inşaat özel sektörünün en üst düzey temsilcisi kuruluş olarak, Ulusal
Yapı Federasyonu (CNC-Confederation Nationale de la Construction)’na bir
çeşit işveren sendikaları gözüyle bakılabilir.
(c) Belçika Bayındırlık Bakanlığı ile Bakanlığın özel sektör ve kısmen diğer ilgili
kamu kurumlarıyla birlikte oluşturduğu güçlü bir teknik tanıtma ve
organizasyon örgütü olan BELCOTEC ayrı bir temas noktasını oluşturmuştur.
6-14
6.4.2. Denetim Mekanizmasının İşleyiş Biçimi
Özel mülkiyetli bina işlerinin yürütülüş biçimi, SECO merkezi denetim örgütünün
ilişki alanında çok önemli bir yer kaplamaktadır. Bu konu, Türkiye’deki muhtemel bir
uygulama için ağırlıklı örnek oluşturması bakımlarından öncelik verilerek incelenmiştir.
Bu çerçevede iş yürütmenin aşamaları aşağıdaki gibidir:
(a) Belçika’da büyük, küçük tüm özel binalar için inşaat ruhsatı müracaatı ancak
bir mimar tarafından yapılabilmektedir. Bu yolla en küçük bina türleri için bile
bir mimar sorumlu, dolayısıyla mimar elinden çıkmış planlama garantiye
alınmıştır. Inşaat ruhsatı, ilgili yerel yönetim birimince (bizdeki belediyelere
tekabül eden kurumun şehirleşme ve yapılaşma işlerine bakan müdürlüğü
tarafından) ve sadece imar, sağlıklı çevre ve eski eserleri koruma unsurlarına
bağlı bir incelemeyle verilir. “Mimari ve mühendislik” dosya incelemesi ise
SECO’ya bırakılmıştır.
(b) SECO inşaat ruhsatının alınmasıyla birlikte devreye girmektedir. Tek katlı
olup inşaat alanı 150m2’yi bulmayan tekil küçük binalar dışında kalan tüm
yapıların denetlenmesi yasal bir zorunluluktur. (Denetim dışı yapıların toplam
içindeki sayısal payı, bu tür binaları inşa ettirebilecek kırsal nüfusun da sınırlı
olması dolayısıyla,%10’u bile bulmamaktadır.) SECO tarafından proje
aşamasından başlayan yapının taşıyıcı sisteminin inşaatı aşamasını da
kapsayan komple bir denetim yapılmaktadır. Bu denetim hizmetinin bedeli,
yapının boyutuna ve önemine göre değişiklikler göstermekle birlikte, inşaat
maliyetinin yaklaşık %1’i düzeyindedir. SECO taşıyıcı yapı sisteminin
mimariye uyumu ve yapı statiği, dinamiği, mukavemeti bilimlerinin genel
ilkelerine uygunluğunu denetlemektedir. Bu denetimi, projenin kendi hesap
yönteminden farklı bağımsız bir yöntemle yapıyı yeniden inceleyerek yapar.
Öte yandan, SECO’nun kontrolü, özel istek üzerine, tesisat ile mimari
detaylama ve ince işçilik işlerini de kapsayabilir. Ancak, bu sonuncu faaliyetin
daha ziyade inşaatın yerinde denetimi çalışmalarında ağırlıklı yer tutacağı
açıktır.
6-15
yaptırdığı bilinmektedir. SECO denetimine tabi yapıların bir bölümünün mal
sahibinin kamu kurumları olduğu düşünülürse, sigortalama işlemi özel
binaların yanısıra devlet binalarıyla birlikte, köprü, hidrolik kentsel altyapı
şebekesi, su deposu ve kulesi, silo gibi sanat ve mühendislik yapılarını da
kapsamakta olduğu anlaşılmaktadır. Bina sigortası on yıllık bir dönemi
kapsamaktadır. Belçika’da sayısı elliyi geçen sigorta şirketinden sadece 15
tanesi, işin gereği olan teknik uzmanlık servislerini kurmuş olup yapı sigortası
yapabilme yetkisine sahiptir. Bu 15 şirket de aralarında anlaşmış olarak tek tip
formalite, fiyat ve poliçe türü uygulamasına geçmişlerdir. Sigorta en genel
şekliyle ve öncelikle, binaların taşıyıcı sistemlerini garanti altına almaktadır.
Başvuruların yarıdan fazlasında, sigortanın tesisat, ince işçilik, yapı
elemanlarının mimari detaylarıyla ilgili kişileri de kapsaması istenmekte olup
yine tipleştirilmiş ek poliçe maddeleriyle bu iş de kolaylıkla dosyaya
bağlanabilmektedir.
6-16
Şekil 6.4 Belçika’daki Yapı Denetim Sistemi
6-17
Yapı denetimine ilişkin açıklamalarımız genel süreçlerle kısıtlıdır ve özel mülkiyeti
kapsamaktadır. ABD'de gerek özel gerekse tüzel kişilere ait mülkün finansmanı bankalar
veya benzer (savings and loan association) kurumlarca sağlanır. Böylelikle malsahibinin
arkasında gerek kredi akışını gerekse işin yürütülmesinde nazım rol oynayacak ve
imar, inşaat ve pazarlama işlerinin hepsini üstlenebilen kuruluşa (developing company)
yönlendirecek bir finans şirketinin bulunması olağandır. (Bu modele son yıllarda
ülkemizde de sık sık rastlanır olmuştur.) İnşaat işinin yürütülmesi bir mimar tarafından
üstlenilir. Mimarın görevleri şöyledir:
Denetim büroları, ilgili eyalette veya belediye sınırları içinde hangi yapı şartnamesi
geçerliyse ona göre görevlerini yerine getirir. ABD'nin birçok imar bölgesinde adına
"Uniform Building Code, UBC" denilen bir bina şartnamesi uygulanır. Varsa dahi
şartnamenin bazı hükümlerindeki şehirden şehire olan farklar pek azdır. UBC, malzeme,
tür, ısı yalıtımı, yangın, asansör, çatı kaplaması, özetle bir binanın ortaya çıkmasında
uyulması gerekli ne kadar husus varsa onlara ilişkin hükümleri içinde barındırır. Halbuki,
ülkemizde betonarme veya çelik yapılara ilişkin şartnameler TSE tarafından, deprem hesap
şartları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından, mimari gerekler ise belediye imar
daireleri tarafından düzenlenmiştir ve pek fazla bir üniformluk göstermez. Projenin teknik
ayrıntılarını incelemek zorunluğundan kurtulan belediye imar dairesi ise yapının imar
durumuna uygunluk değerlendirmesini sağlar. (ABD'de çok sıkı bir fonksiyonel
bölgeleme (zoning) vardır. Ticari veya sanayi faaliyetin yapıldığı bir bölgede genellikle
konutlar yoktur. Bunun tersi de aynı sıkılıkta kontrol edilir. Sebep, trafik, gürültü,
yoğunluk, v.b. faktörlerin mülk değerlerinin belirlenmesindeki önemli ağırlığıdır.)
Denetimler sonunda inşaat ruhsatı alınır. Artık sıra inşaat sırasındaki mesleki
kontrola gelmiştir. Fazla özelliği olmayan konut, v.b. işlerde belediye yatırım projesinin
mimarını profesyonel olarak denetimle görevlendirir. Bu durumda mimar beraber çalıştığı
mühendisleri de göreve sürerek yapının teslimine kadar faaliyetini sürdürür. Özelliği olan,
önemli ve büyük işlerde ise belediye kontrol sorumlusu olarak mesleği ve sorumluluğu
bina inşaat denetimi (building inspector) olan özel denetim şirketine ihale eder.
6-18
Belediye adına resmi kalite denetimi mekanizması devam ederken proje müellifleri
de mesleki kontrol görevlerini ifa ederler. Böylece uygulama ile proje arasındaki ilişki de
sağlanmış olur. Yapı faaliyetinde taraf olan bütün kişi ve kuruluşlar mesleki sorumluluk
sigortası ile mücehhezdir. Mesleki sorumluluğun yerine getirilmesinde herhangi bir
kusurun tespiti halinde kusuru işleyen taraf bunu tazminle mükelleftir. Sigorta primleri ise
tarafların mesleki ehliyeti ve performansı ile yakından ilintilidir.
Bütün bu işlemlerin uyarlılığı ve bitmiş ürünün kalitesi üzerinde genel bir kalitenin
ayrıca teessüs etmesi de gerekir. Development company çeşitli risk ve belirsizliklere karşı
sigorta yaptırmıştır. Özellikle şu konular sigorta kapsamında bulunur:
Bina Standartları Kanunu, kamunun can ve mal güvenliği ile sağlığını garanti
altına almak amacıyla arsa, bina, tesisat ve kullanıma ilişkin minimum şartları belirlemek
ve toplum yararını yükseltmek amacıyla hazırlanmıştır. Kanunun esas özelliklerini şöyle
sıralamak mümkündür:
6-19
(1) Kanun genelde Japonya'daki bütün binalar için geçerlidir. Kısıtlı bir biçimde
yerel yönetmelikler bunun bazı bölümlerini gevşetebilir veya daha sıkı hale
getirebilir.
(2) Başka ülkelerde örneklerine pek rastlanmayan bir özelliğe sahiptir, çünkü bina
şartnamelerine benzeyen güvenliği sağlamaya yönelik yapısal veya tesisatla
ilgili modellere yer verdiği gibi bir imar kanunu ya da yönetmeliği gibi
bölgeleme (zoning) şartlarını da içine alır. Böylece şehirlerde güvenlik
kuşaklarının yaratılması amaçlanmıştır. Buna ilaveten yönetmelikleriyle
uygulamayı düzen altına almıştır. Kanun, binalarla ilgili bütün faaliyeti
(tasarım, inşa ve yıkım) kapsamaktadır. Bu nedenle binaların bakım ve
periyodik denetimine ilişkin kuralları da içermektedir.
Yeni bir bina inşa ettirmek, veya mevcudu tadil veya tesisatını yeniletmek isteyen
bina sahibi ilgili bina yetkilisinden bir onay (ruhsat) almak zorundadır. Genelde inşaatın
toplam döşeme alanı 200 m2'den az ise bu onay alma şartı ortadan kalkmaktadır. İnşa
ruhsatı için yapılan başvurulara 20 gün içinde yazılı olarak cevap verilir. İnceleme projeler
üzerinde yapılır ve başta yangın güvenliği için İtfaiye Müdürlüğü olmak üzere ilgili
birimlerin görüşleri alınır. Söz konusu projenin toplam alanı ile orantılı bir ücret mal
sahibince ödenir. Japonya'da binaların yüksek kalitede ve sıkı bir denetim mekanizması
altında inşa edilmelerini temin etmek son derece önemlidir. Örnek olarak aldığımız diğer
ülkelerde olduğu gibi hem proje mühendislerinin, hem denetleyenlerin hem de onaylayan
makamların sorumluluklarının gereği gibi yerine getirmelerine büyük önem verilir ve bu
konuda taviz söz konusu değildir. Aynı yaklaşım bakım için de geçerlidir. Mal sahibi
inşaatın devam ettiği sürede kendi adına tasarrufta bulunacak bir yetkin mühendis veya
mimarı projelerin öngörüldüğü şekilde uygulanmasını temin etmek için görevlendirmekle
yükümlüdür. İhlallerin görülmesi durumunda tarafların hangi hak ve sorumluluklarının
olacağı kanunun birçok maddesine konu olmuştur. Bina yetkilisi gereken durumlarda
kendi sorumluluğunun bina denetimi ile ilgili kısmını "bina müfettişlerine" (building
surveillants) tevdi edebilir. Kanunun (veya ilgili imar bölgesinin) şartlarını yerine
getirmeyen binaların inşasının durdurulması ilgili bina yetkilisi tarafından bina sahibinden
istenir. Makul bir süre sonunda söz konusu kısmın yıkılması, nakli, yeniden inşası,
eklenmesi, onarımı, yeniden düzenlenmesi, yasaklanması veya düzeltilmesi sağlanır.
Kanun ihlal halinde yapının mühendisi, denetleyici mühendisi veya müteahhitine karşı
başlatılacak işlemleri de detaylı bir şekilde tarif etmektedir. Kanunun öngördüğü denetim
sistemi Şekil 6.6'da şematik olarak gösterilmektedir.
6-20
Kanunun ilgi çekici bir başka yönü de yerel bina yetkilisi ile ihtilafa düşen
malsahiplerinin başvuracakları karşı yolları belirlemesi ve valilik veya İmar Bakanlığının
görevini kötüye kullanan bina yetkilileri hakkında alınacak tedbirleri tarif etmesidir.
Ayrıca, yerel yönetim kanununun kendi yetki alanında yeterli güvenlik sağlamayan
hükümler barındırdığı görüşüne varırsa, o zaman kanunun gereklerini daha da sıkı hale
getiren ek hükümler getirebilmektedir.
6.6.3 Değerlendirme
Bina Standartları Kanunun ana felsefesi basit bir gerçeğe dayalıdır: afetlere karşı
dayanıklılık bina yapım kalitesini iyileştirmekle sağlanır. Kaliteyi iyileştirmenin
mekanizması ise proje hizmetlerinin standardını bağımsız incelemelerle sağlamak,
yerleşim merkezlerinin imar ve inşaat faaliyetini düzenleyen Bina Yetkilisi (Building
Official), Bina Müfettişi (Building Surveillant) gibi organlar ihdas ederek (ancak
demokratik katılımı gözardı etmeden) düzenlemek şeklinde formüle edilmiştir. İnceleme
Kurullarının yapısının toplumun ihtiyaçlarına karşılık verecek bir biçimde tertiplenmiş
olması örnek alınacak bir husustur. En önemlisi kurulların uygulama güçlerinin kağıt
üzerinde kalmayıp fiilen uygulanmaktadır. Sonuç Japon yapı kalitesi ile bellidir.
6-21
Şekil 6.5.
Japon Bina Standartları Kanunu
!" Bölüm 3 : Kentsel Planlama Alanı İçindeki Binaların Arsa, Yapı ve Tesisatı
Uygulama Alanları, Yolların Tanımı, Arsanın Yollarla İlişkileri, Yollardaki
Binalara İlişkin Kısıtlamalar, Arazi Kullanma Tabi Alanlar ve Bölgeler,
Buralarda Yapılacak Binaların Tabi Oldukları Kısıtlayıcı Hükümler, Bina
ve Arsa Alan Oranları, Binalar Arası Uzaklıklar, Bina Yükseklikleri, Bina
Yükseklik Kısıtlamasına Tabi Bölgeler, Yangın Önleme Bölgelerindeki
Binalar, Çatılar, Yangın Kapıları, Estetik Bölgeler, Bölge Planlaması
Alanları, Şehir, Kasaba veya Köy Genelgeleri, Planlanmış Yollara İlişkin
Kurallar.
6-22
Sayısı ve Bodrum Seviyesinin Hesaplanması, İtfaiye Yetkilisinin Kullanımı
İzini Verilmesindeki Sorumluğu, Proje Çizim ve Belgelerinin Aleniliği,
Şikayetlerin Sunulması, Bina Yetkililerinin Tabi Olduğu Özel Hükümler.
6-23
Şekil 6.6 Japonya’daki İmar ve Yapı Denetimi Mekanizması
6-24
6.7 AVRUPA BİRLİĞİ MEVZUATI
Bu başlıklar altında Birliğin bir çok tüzük, direktif v.b. mevzuatı bulunmaktadır.
Ancak burada sadece hileli hizmetler nedeniyle sorumluluk ve tüketicinin tazmini
konusundaki mevzuat ele alınacaktır.
6-25
6.7.2.1 Hizmet Sağlayanların Sorumluluğuna İlişkin Konsey Direktif Tasarısı
6-26
uygulanması esas olup, diğer usuller istisnai durumlarla sınırlandırılmıştır. İhaleye
katılacak isteklilerin, idarece belirlenen yeterlilik şartlarını taşımaları gerekmektedir.
Tekliflerin değerlendirilmesindeki uygun bedelin tesbitinde "fiyat esası" veya "ekonomik
olma esası" olarak ifade edilen iki kriterden biri uygulanabilir.
Fiyat esasının uygulanması halinde en ucuz teklifi veren ile, ekonomik olma
esasının uygulanması halinde ise ekonomik olarak en avantajlı teklifi verenle sözleşme
yapılması söz konusudur. Ekonomik olarak en avantajlı teklifin belirlenmesinde fiyat,
kalite, teslim süresi ve şartları, fonksiyonel ve teknik özellikler, satış sonrası hizmetler v.b.
bazı hususlar gözönüne alınır.
Fiyat esasının uygulandığı hallerde, normalin çok altında teklif verildiğinin açıkça
görülmesi üzerine, idare teklifleri ayrıntılı olarak inceleme ve teklif sahibinden açıklama
isteme hakkına sahip olup, uygun görmediği durumlarda gerekçesini açık olarak belirtmek
suretiyle bu tür teklifleri red edebilir.
(1) Türk ihale sistemindeki tercihe layık bedelin değerlendirilmesi bu raporun 3. bölümünde
yapılmıştır.
6-27
Karşılıklı güvene dayanan bu ilke, mimarların serbest dolaşımına yönelik olarak
1985 yılında kabul edilen bir direktifin temelini oluşturmuştur. Mühendislerle ilgili bir
diğer direktif yayınlanması çabaları ise henüz sonuçlanmamıştır. Bu meslek grubunun
faaliyetleri halen 1989 yılında yayınlanmış olan bir genel direktif çerçevesinde işlem
görmektedir. 1989 yılında yayınlanmakla birlikte, 1991 yılında yürürlüğe giren bu direktif
en az 3 yıllık yüksek öğrenim düzeyi gerektiren tüm meslekleri kapsamaktadır.Gerek
mimarlar ile ilgili olarak kabul edilen direktif, gerekse genel direktif akademik ünvan ve
dereceyi değil, kişinin mesleğinde tam olarak yetkilendirilmiş olmasını esas almaktadır.
Bu kapsamda, direktifler diplomalar arasında denkliğe ilişkin genel bir sistem
tanımlamamakta, sadece mesleki faaliyetini üye ülkelerden birinde gerçekleştirmek isteyen
Avrupa Birliği vatandaşları için bireysel haklar vermektedir. Eğitim, öğretim veya
mesleğin uygulanmasında önemli farklılıkların olduğu durumlarda evsahibi ülke, "uyum
mekanizması" olarak tanımlanan ve mesleki deneyimlerin kanıtlanmasını talep etme ve bir
staj dönemi veya seviye testi gibi uygulamalar yapma hakkını kullanabilir.
Fransızca isminin baş harfleri olan rümuzuyla FIDIC olarak bilinen Uluslararası
Müşavir Mühendisler Federasyonu, mesleki ve ahlaki standartların geliştirilmesi
konusunda çalışmalar yapan ve üyelerini tüm dünyadan ulusal müşavir mühendisler
birliklerinin oluşturduğu bir kuruluştur. Birçok uluslararası finans kuruluşu (Dünya
Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası) mali destek sağladığı projelerin gerektirdiği
teknik hizmetlerin FIDIC tarafından geliştirilen kurallara göre yapılmasını şart
konmaktadır.
Bu bölümde FIDIC tarafından hazırlanmış olan teklif birim fiyat (FIDIC, 1987) ve
tasarım - yapım ve anahtar teslim (FIDIC, 1995) usulü ile yapılan inşaat işlerine ilişkin
İdari Þartnameler denetim ve tarafların yetki ve sorumlulukları açısından incelenmektedir.
Birim fiyat esası inşaat işlerinde en yaygın olarak kullanılan yöntemdir. FIDIC
çerçevesinde uygulanan birim fiyat usulünün belirleyici özellikleri, isteklilere iyi bir piyasa
araştırmasına dayanarak rekabet koşulları altında kendilerinin belirleyecekleri fiyatlar
üzerinden teklif verebilmelerine ve böylece işin uygulanabilir fiyatlarla yapılmasına imkan
sağlanması, işin önceden ayrıntılı olarak tanımlanıp uygulama projelerinin hazırlanması ve
buna dayalı metrajların çıkarılması suretiyle iş sahibi açısından fiyat kontrolunun
yapılabilmesidir.
Tasarım - yapım ve anahtar teslimi işler için kesin bir tanım bulunmamakla birlikte,
bu tür sözleşmelerde genel ilke, müteahhitin, inşaatın yanısıra tasarımdan da sorumlu
olmasıdır. Bu yöntemde tasarım kriterlerinin doğru ve yeterli bir biçimde saptanarak
teknik şartnamede verilmesi büyük önem taşır. İşin toplam bedeli sabit fiyat üzerinden
götürü olarak belirlenir. Sözleşme bedeli, proje verileri işsahibince değiştirilmediği sürece
sabit kalır. Genelde müteahhit tesisi işletmeye hazır halde teslim eder, bazen de bir süre
için işletilmesini üstlenir.
6-28
6.8.2 Tarafların Yetki ve Sorumlulukları
6.8.2.1. Kontrolluk
Teklif birim fiyat esasına göre yaptırılan inşaat işlerinde denetim kontrol mühendisi
tarafından sağlanır. Kontrolluk görevini yapan mühendis bağımsız olup, çok geniş
yetkilerle donanmıştır. Sözleşme çerçevesindeki sorumluluğu dahilindeki işlerde, takdir
yetkisini kullanırken, gereğinde işsahibi ve müteahhite danışır, ancak her durumda tarafsız
olarak hareket eder. Genelde tek bir kişi değil, bir tüzel kişiliktir. Kontrol mühendisinin
mesleki kusurlarından ötürü sorumluluğunun bulunması işlerin kalitesinin arttırılmasında
önemli bir unsurdur.
Tasarım-yapım ve anahtar teslimi usulü ile yapılan işlerin denetimi de aynı şekilde
uzman kişiler tarafından yürütülür. Burada kontrolluk görevini yürüten 'işsahibi
temsilcisi'nin iş sahibi karşısındaki bağımsızlığı kontrol mühendisinden biraz daha az
olmakla birlikte, yine de geniş yetkilerle donanmıştır. İşin yerine getirilmesi bağımsız
temsilcinin gözetiminde yürütülür. Bunun mesleki niteliklerinin teklif birim fiyat esasına
göre yapılan işlerdeki gibi olması şarttır.
Tasarım - yapım ve anahtar teslimi işlerde ise öncelikle tasarımın denetimi söz
konusudur. Müteahhit tasarım ve inşaata ilişkin tüm belgeleri (çizimler, resimler, hesaplar,
örnekler v.b.) kullanıma veya uygulamaya hazır duruma getirdiğinde inceleme amacıyla
işsahibi temsilcisine sunacaktır. İşsahibi temsilcisinin söz konusu belgelerin şartnameye
uygun olmadığına veya ek belgelerin gerektiğine karar vermesi halinde, belgeler müteahhit
tarafından masrafları kendisince karşılanmak üzere düzeltilerek veya hazırlanarak yeniden
işsahibi temsilcisine sunulur. Bu tür işlerde işin her kısmı ile ilgili olarak tasarım ve
inşaata ilişkin belgelerin uygun görülmesinden önce o kısmın yapımına başlanamaz.
Yapılacak inşaatlar söz konusu belgelere uygun olmak zorundadır.
6-29
Kontrol mühendisi veya işsahibi temsilcisi, işin niteliğinde ve miktarında
sözleşmede saptanan sınırlar içinde kalmak koşuluyla gerekli gördüğü değişikliği
yapabilir. Sözleşmede belirtilen sınırlar içinde kalan değişiklikler için kontrol
mühendisinin iş sahibinden onay alması gerekmez. Teklif birim fiyat usulü işlerde her
türlü değişiklik kontrol mühendisinin talimatıyla yapılırken, tasarım - yapım ve anahtar
teslimi usulü işlerde işsahibi temsilcisi kendisi bu yönde talimat verebileceği gibi,
müteahhitten teklif vermesini de isteyebilir. Ayrıca bu tür işlerde müteahhit, herhangi bir
zamanda kendi görüşüne göre işin yapımının, bakımının veya işletilmesinin maliyetlerini
düşürecek veya başka bir şekilde işsahibinin yararına olacak önerilerini işsahibi
temsilcisine yazılı olarak sunabilir.
Kontrol mühendisi veya işsahibi temsilcisi herhangi bir değişiklik için talimat
(veya onay) vermeden müteahhit iş ile ilgili herhangi bir değişiklik yapamaz. Fazladan
yapılan veya yapılmasından vazgeçilen işler sözleşme bedeline eklenmek veya sözleşme
bedelinden düşülmek üzere kontrollukça değerlendirilir.
6.8.2.2. Müteahhit
6-30
bakımını yapmasına, monte / demonte etmesine, ayarlamasına ve onarımına yetecek
ayrıntıdaki işletme ve bakım kılavuzlarının geçici kabulden önce kontrolluğa teslim
edilmesi zorunludur..
(a) Geçici kabule kadar, işsahibinin riskleri dışındaki her tür hasar ve zarara karşı
iş, malzeme ve müteahhitin teçhizatı, işsahibi ve kendi adına sigortalanacaktır.
Bu sigorta işsahibinin riskleri arasında olmasına karşın, müteahhitin önlem
almasının beklenemeyeceği doğal olayların etkilerini de kapsayacaktır.
(b) İşin yapılması sırasında üçüncü şahıslara veya mallarına verilebilecek zararlar
için işsahibi ve müteahhitin kendi adına ortak sigorta yaptırılacaktır.
(d) Anahtar teslimi esası ile yapılan işlerde ise müteahhitin ayrıca tasarım ile ilgili
sorumlulukları için mesleki sorumluluk sigortası yaptırması gerekmektedir.
FIDIC birim fiyat usulü işlerde sözleşme veya işlerin gerçekleştirilmesi ile ilgili
olarak kontrol mühendisinin eylemleri de dahil olmak üzere işsahibi ile müteahhit
arasında bir anlaşmazlık çıkması durumunda karar verme yetkisini öncelikle kontrol
mühendisine bırakmaktadır. Kontrol mühendisi kendisine karar vermesi konusunda bir
talebi açıkça içeren yazılı başvuru yapılmasından sonraki 84 gün içinde uyuşmazlıkların
halli ile ilgili madde gereğince verildiğini belirttiği kararını işsahibi ve müteahhide bildirir.
6-31
Müteahhit ve işsahibi bu kararı sulh yoluyla veya tahkim kurulu kararıyla revize
edilmedikçe derhal yürürlüğe koymak zorundadır.
Birim fiyat usulü işlerde kontrol mühendisine tanınan statü konusunda Türk
mevzuatı ile FIDIC kurallarının birbirinden önemli ölçüde ayrıldığı görülmektedir. FIDIC
sözleşmelerindeki kontrol mühendisi bağımsız olup,işsahibi ve müteahhit karşısında
tarafsız olarak karar alır. Mühendisin bağımsız ve tarafsız olma özelliği FIDIC
sözleşmelerinin uyuşmazlık durumunda ilk karar mercii olarak mühendisi tanımlaması ile
daha da belirginlik kazanmaktadır.
6-32
Türk mevzuatında ise (Bayındırlık İşleri Genel Þartnamesi ve Bayındırlık İşleri
Kontrol Yönetmeliği) kontrol mühendisi İdarenin kendi elemanıdır. Yaptığı işlemlerin
büyük bir bölümü İdarenin onayı ile kesinleşir. FIDIC ile Türk mevzuatı arasındaki bir
diğer fark da, uyuşmazlıkların çözümünde görülmektedir. Türk mevzuatı uyuşmazlıkların
çözümünü önce ilgili idareye, daha sonra mahkemelere bırakırken FIDIC, kontrol
mühendisi (veya Uzlaşmazlık Kurulu), sulh yoluyla çözüm ve tahkim yöntemleri olmak
üzere aşamalı bir sistemi benimsemektedir. FIDIC sözleşmelerinde öngörülen Uyuşmazlık
Kurulu ile ilgili olarak, Türk hukuk sisteminde benzer bir uygulamanın olmaması
nedeniyle, bu yöntemin Türkiye'de uygulanabilirliğinin fazla olmadığı söylenebilir.
Kamu ihalelerindeki düzenlemeler ise bir taraftan başlamış olan para birliği
çerçevesinde diğer taraftan da kayırmacılık ve ayrımcılığı engellemek için kabul edilen
genel mevzuat çerçevesinde şekillenmektedir.
Avrupa Birliği'ne mensup ülkelerin üyesi oldukları bir siyasi birliğin parlamentosu
veya hükümeti yerine geçen kurumların yayınladığı genel ilkeleri hayata geçirmek için
uzun boylu bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duymayacağı tahmin edilebilir, çünkü bu
ülkelerde hem kuvvetli bir yapı inşaat disiplini hem de tüketiciyi koruma geleneği
yerleşmiştir.
6-33
inşa ruhsatını ancak proje denetimi yapıldıktan, oturma izni ise inşa sırasında denetimi
sağlayan kurum tarafından düzenlenen rapor doğrultusunda verilir. Almanya'daki yapı
denetimi sisteminin ana desteği proje ve yapım kontrol hizmeti sunan (Prüfingenier"ler
sistemidir. Türkçe'ye denetim mühendisi diye tercüme ettiğimiz bu özel veya tüzel kişiler
denetim işlerini inşaat müdürlükleri adına yapar. Bunlar eyalet devletinin kendilerine tevdi
ettiği bir görev çerçevesinde hizmet sunar. Bir mühendisin inşaat denetimi mühendisi
olabilmesi için yerine getirmesi gerekli ağır mesleki ve etik şartlar vardır. Sorumlulukları
kanunla belirlenmiş olup mesleki sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.
Fransa örneği ise daha kurumsal bir yapı arzetmektedir. Burada teknik denetim
grupları, sigorta kesimi ve müteahhitlik sektörünün gözeticisi üçlü bir sistemi meydana
getirmişlerdir. Fransa'daki mülk kalitesine verilen önem ve inşaata atfedilen ciddiyet hem
denetim mekanizmasının kökleşmesine hem de bunun içine sigortacılık unsurunun
bağlanmasını kolaylaştırmıştır. Fransa'da 170 m2'den büyük yapılar sigortalanmak
zorundadır. Bitim tarihinden itibaren 10 yıllık bir süre için sigorta yaptırılması yasayla
mecburi hale getirilmiştir. Sigorta şirketleri ortaklaşa bir kurum aracılığı ile güçlü bir
teknik kadro meydana getirmişlerdir. Belediyeler yapı işini yalnızca genel imar planlarına
uygunluk açısından denetlemektedirler. Belçika ise Alman ve Fransa sistemlerini andıran
yanları olan bir sistem SECO adlı bir kuruluş ile yapı denetimini yerine getirmektedir (İş
Tanımı 3.1 ve 3.2).
İş Tanımının 3.3 maddesine göre incelenen yabancı örnekler Bölüm 7'de kaba
hatlarıyla sunduğumuz sistemin ülkemize uyarlanması şeklinde yorumlanabilir.
6-34
BÖLÜM 7
7-1
7.1.2 Afet Haritalarının Yerel Yönetimlere Tebliği ve Kamuoyuna Duyurulması
Kesinleşen afet haritaları (Çevre Düzeni Planları için 1/25 000 ve yerleşik
alanlar için 1/5 000) Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ilgili birimi tarafından afet
öncelikli bölgelerden başlanarak yerel yönetimlere tebliğ edilerek yasada gösterilecek
yükümlülüklerin yerine getirilmesi istenmelidir. Afet haritalarının öncelikle
hazırlanacağı bölge ve yerleşmelerin belirlenmesi işleri, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı bünyesinde oluţturulacak ve afetlerle ilgili uzmanlık sahibi üniversite
temsilcileri ile ilgili diđer kuruluţ ve birim de yeraldığı bir Afet İmar Yüksek
Kurulu (AİYK) tarafından yapılmalıdır. Bu yolla afet risklerinin azaltılması amacıyla
alınacak önlemlerin belirlenme, denetim ve yürütme genel ilkelerinin siyaset üstü
kalması sağlanmalıdır. Kuruluş ve görevleri ayrı bir yönetmelikle belirlenecek AİYK,
afet çalışma programlarının hazırlanması, genel strateji belirleme, afet imar
konularında standartlar-ilkeler belirleme, ilgili birim ve kuruluşlar arasında eşgüdüm
sağlama, kimi araştırmaların yürütülmesine öncülük etme, afet alanlarında
hazırlanacak imar planlarını onaylama ve denetleme gibi sorumluluklar taşımalıdır.
(a) Haritaların belediye, il yerel ve genel yönetimi, tapu daireleri gibi yerlerde
asılarak kamu bilgisine sunulması ve bunun duyurulması,
(c) İlgili yerel yönetimlerin bir program kapsamında alt ölçekte haritaları
yaptırarak imar planı revizyonlarını gerçekleştirmeleri,
(d) Afet statüsü belirlenen arsa, arazi ve yapılarla ilgili bilgilerin, yerel
yönetimlerce Tapu Daireleri’ne, sahiplerine ve o bölgede taşınmaz alım
satımı ve ‘emlak’ işleri yapan bürolara iletilmesi,
(e) Yerel yönetimlerin, mevcut stokla ilgili afet statü envanterleri oluşturarak,
taşınmaz sahipleri, kullanıcı ve oturanları, yapıların risk dereceleri
konusunda bilgilendirmeleri ve bu yapıların sağlamlaştırılması gerektiği
uyarısı ile bunların sağlamlaştırılması yöntem ve işlemlerine, tehlikelerine,
ayrıca yasal hak ve sorumluluklarına ilişkin duyuru görevlerini yapmaları,
7-2
(f) Yapı sağlamlaştırma yöntemlerinin geliştirilmesi, örnek uygulamaların
yapılması, bu konularda yerel projeler geliştirilerek uygulanmasına önayak
olmaları,
İmar planlaması açısından afetler yasasının, ‘afet öncesi yapılacak işler’, ‘afet
acil dönemi’ ve ‘afet sonrası düzenlemeler’ olmak üzere her üç aşamada da eşdeğer
kapsamda bölümler içerecek biçimde yeni hükümlere kavuşturulması gereği vardır.
Afet öncesi yapılacak işler arasında önemli bir ağırlığı olan, afet haritalarına uyumlu
çevre düzeni ve imar planlarının hazırlanması işleridir. Afete maruz ve afet riskli
alanların belirlenerek bu alanlardaki taşınmazlara ilişkin plan kararlarının uygulamaya
sokulması işleri, farklı yönleriyle de olsa, hem bu yasada, hem de imar yasasında yer
alması gerekir. Daha doğru bir yaklaşım, her iki yasanın belirli maddelerinden
hareketle, ‘Afet Bölgelerinde İmar Planlarının Hazırlanması ve Onaylanmasına İlişkin
Yönetmelik’in hazırlanması olacaktır. Hazırlıklı olmaya ve fiziki planlamanın afet
koşulları ve senaryolarına göre seçeneklerle bölge planlarından imar uygulama
planlarına kadar üretilmesi gereken planlara ilişkin görevlendirmeler ve sorumluluklar
yasada, farklı planların hazırlanmasında uyulacak esaslar ise yönetmelikte yer alabilir.
7-3
Afet yasasında öngörülen ‘hak sahipliği’ kavramının, afet sonrası kadar, afet
öncesinde de kazanılmış olması gereken bir imtiyaz olduğu, bunun ise, öncelikle
mevzuatta gösterilen koşullara, verilen ruhsat ve izinlere uygun kalmakla, sigorta
kapsamına girmekle, vergilerini düzenli ödemiş olmakla v.b. koşulların ayrı ayrı
etkenler olarak belirlediği bir taşınmaz risk statüsü olduğu kavranmalıdır. Gerekirse
bu statülere ilişkin bilgiyi alenileştirmek üzere, yapılara plaket konularak taşınmaz alt
piyasaları oluşturulması da sağlanabilmelidir. Afet bölgelerinde, yapı yasağı getirilmiş
alanlardaki, ya da genelde ruhsatsız yapıların sahiplerine ve oturanlarına, afete
uğrama konusunda ‘haksahipliği’ konusunda yetersiz kalacakları uyarıları yapılmalı;
hangi riskler altında bulundukları ve hangi ceza karşılıkları bulunan sorumlulukları
taşıdıkları, barınma konusunda ne gibi olanaklardan yararlanabilecekleri bilgileri
yerel yönetimlerce her yıl düzenli olarak iletilmelidir. Haksahipliğine ilişkin
kararların, siyasi otorite tarafından alınması yerine yasada yer alan açık ve kesin
hükümlerle belirlenmiş olması sağlanmalıdır.
7-4
7.1.4.5 Bakanlık Öncülüğünde Eylem Planı
7.1.4.9 Bakanlığın Diğer Bakanlık ve Kamu Kuruluşları ile Risk Azaltma Uygulama
İşbirliği
7-5
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın, tarihi ve anıtsal yapılarda ya da stokta risk
azaltmak amacıyla başvurulacak yöntemlerin belirlenmesinde Kültür Bakanlığı’nın
işbirliğine gereksinme duyacağı gibi, Çevre, Turizm, Orman, Enerji Bakanlıkları ve
kamu kuruluşları ile değişik konularda işbirliği içinde olması gerekecektir.
7-6
yürütülmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ancak kimi denetim işlerinin AİYK üst
denetimi altında özel kuruluşlarca da yürütülmesi olanağı araştırılmalıdır.
7-7
(sertifikalı) mühendis, mimar ve şehir plancılar bulundurmalıdırlar. Bir
yapının hem projesini, hem de inşaatını denetlerler ve onay belgesi
düzenlerler. Belediyeler ve valilikler (veya özel idareler) Denetim
Kurumları'nın düzenleyeceği proje onay belgesi sonucunda yapı ruhsatı
verirler, inşaat kabul belgesi sonucunda da iskan ruhsatı verirler.
Denetim Kurumları denetledikleri işin büyüklüğü ile orantılı olarak
mesleki sorumluluk sigortası yaptırmalıdırlar. Kurumlar müteahhitlik
hizmetleri yapmamalı, yapan kuruluşlarla hiçbir şekilde mesleki veya
ticari ilişki kurmamalıdırlar.
7-8
çok sayıda personel vardır ve önceki bölümlerde de değinildiği gibi Bakanlık esasında
sadece imalat miktarı denetimi yapmaktadır. Yeterli teknik denetim olmadan yapılan
mali denetiminin de fazlaca anlamı yoktur. Kamu ihalelerinde inandırıcı olmayan
oranlarda fiyat kırılması ancak yeterli denetim olmaması ile açıklanabilir. Kırılan
fiyatlar denetim yokluğunda kalite ödünleri ile dengelenmektedir. Eğer kamu ihalesi
bir özellik taşıyor ise ve projede bağımsız, güçlü bir kontrol sistemi varsa fiyat kırma
oranları çok makul düzeylere inmektedir. Bu durumda Bakanlığın böylesi büyük bir
kontrol kadrosunu elinde tutması da gizli istihdam dışında bir anlam taşımamaktadır.
7-9
almaktadır. "Sigorta Yaptırılması, Yapı Denetimi ve Sorumluluk" başlıklı 49. madde,
hem müteahhite, hem de teknik müşavire sigorta yükümlülüğü getirmektedir.
Müteahhit yapım sırasında oluşabilecek doğal afetler, hırsızlık, sabotaj gibi
olumsuzluklara karşı Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinde de öngörülmekte olan,
"All Risk" sigortası yaptıracaktır. Teknik müşavir ise kontroldaki kusurları nedeniyle
idareye verebileceği zarara karşı "Yapı Denetimi" sigortası yaptırmakla yükümlüdür.
Burada sözü edilen yapı denetimi sigortası, Toplu Konut Yönetmeliği'nde Müşavir
firmalardan istenen mesleki tazminat sigortası (liability insurance) ile ayni özelliklere
sahiptir.
7-10
bağlı bir Daire Başkanlığı’nın kurulması ve özellikle afet bölgelerinde güçlendirilecek
İl İmar Müdürlükleri’nde yer alan Şubeleri aracılığıyla, afet alanlarının saptanması ve
denetlenmesinin yürütülmesi sağlanabilmelidir.
Diğer yandan; bu bölümde ayrıca yeni bir yapı denetimi sistemi içinde
bulunması gerekli kurumsal yapının temel unsurları da ortaya konmuştur (İş Tanımı
4.1, 4.2). Etkin bir yapı denetimi sisteminde koordinasyon "Denetim Üst Kurulu"
tarafından yapılmalı, proje ve inşaat denetimi ise "Denetim Kurumları" aracılığı ile
yürütülmelidir. Denetim Kurumları'nda teknik ve mesleki sorumluluk "Mesleki
Yeterlilik" belgesine sahip mimar, mühendis veya şehir plancılarında olmalıdır.
Ayrıca denetimle görevli kurumlar "Mesleki Sorumluluk Sigortası"na haiz olmalıdır.
Belediyeler ve valiliklerce verilecek yapı ruhsatı ve iskan ruhsatı, ancak denetim
kurumlarının onayı ile geçerli olmalıdır. Tüm özel ve kamu yapıları ayni denetim
sistemi içerisinde denetlenmelidir.
7-11
BİBLİYOGRAFYA
Baer, W.C. (1997). Toward Design of Regulations for the Built Environment.
Environment and Planning B : Planning and Design, Cilt 24, 37-57.
Corbett, E.C. (1991). FIDIC 4th-A Practical Legal Guide, Cilt 1,2, Sweet and
Maxwell, London.
Cullingworth, J.B. (1990). Town and Country Planning in Britain. Unwin Hyman,
London.
Dalton, L.C. (1989). The Limits of Regulation : Evidence From Local Plan
Implementation in California. APA Journal, Spring, 151-168.
Davies, H.W.E., D. Edwards, A.J. Hooper, J.V. Punter (1989). Planning Control in
Western Europe. Department of the Environment, London, HMSO.
DPT (1996). Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Konut Özel İhtisas Komisyonu
Raporu. Yayın No. 2432-ÖİK:490, Ankara.
DPT (1995). Yedinci Beş Yıllılk Kalkınma Planı 1996-2000. 25 Temmuz tarihli ve
22354 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete.
B-1
DPT, Şirketler Hukuku, Rekabet Hukuku, Kanun İhaleleri, Devlet Yardımları, Fikri
Sınai Hakları, Türkiye-AT Mevzuatı Uyumu, Sürekli Özel İhtisas Komisyonu
Raporları, Cilt 1, Kasım 1995.
French, S.P. (1994). A Knowledge Based System for Earthquake Risk Inventories.
Environment and Planning B : Planning and Design, Cilt 21, 421-428.
FIDIC (1987), İnşaat İşleri İdari Sözleşmesi, Dördüncü Baskı, Türk Müşavir ve
Mühendisler Birliği.
FIDIC (1996), 1987 Tarihli İnşaat İşleri ile İlgili Sözleşme Şartlarının Dördüncü
Baskısına Ek İnşaat İşleri İdari Şartnamesi, Türk Müşavir Mühendisler Birliği, Yayın
No.52.
Healey, P. (1983). Local Plans in British Land Use Planning Pergamon Press,
London.
İmar Kanunu Değişiklik Teklifi Sempozyumu (1990). Mimarlık Dergisi Cilt 5-6, 64-
82.
Larkham, P.J. (1997). Remarking Cities : İmages Control and Postwar Replanning in
the United Kingdom. Environment and Planning B : Planning and Design, Cilt 24,
741-759.
B-2
Mader, G.G. (1997). Enduring Land-Use Planning Lessons From the 1971 San
Fernando Earthquake. Earthquake Spectra, Cilt 13, Sayı 1, 45-53.
Punter, J. (1994). Design Control in Europe. Built Environment, Cilt 20, Sayı 2, 85-
87.
Renard, V. (1992). Land Use Policies in Europe in Search of a Model, Land Use
Management and Environmental Improvements in Cities. Proceedings of a European
Workshop, Lisbon 6-8 May, Office for Official Publications of the European
Communities, s.61-69.
Sökmen, Polat (1993). Türkiye’de Kent Planlamasının Aşamadığı Temel Bir Sorun :
Çok Merkezli Karar Çevresi. 2000’li Yıllara Doğru Türkiye’de Kent Planlama
Uygulama Sürecinin Değerlendirilmesi ve Yeni Yaklaşımlar Semineri, İller Bankası
Genel Müdürlüğü, İmar Planlama Dairesi Başkanlığı, Ankara, 45-52.
TC Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (1990). 3194 Sayılı İmar Kanunu 18nci Madde
Uygulamaları Semineri Bildiriler Kitabı. Teknik Arştırma ve Uygulama Genel
Müdürlüğü, Yayın No: 49, Ankara.
B-3
Yaklaşımlar Semineri, İller Bankası Genel Müdürlüğü, İmar Planlama Dairesi
Başkanlığı, Ankara, 39-43.
TMMOB Mimarlar Odası İmar Yasası Komisyonu (1989). Mimarlar Odası Seçenek
İmar Yasası Tasarısı. Ankara.
Türkiye Ulusal Rapor ve Eylem Planı (1996). Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri
Konferansı Habitat II, Kent Zirvesi, İstanbul, Haziran.
B-4
EKLER
E-1
EK 1: ÜLKEMİZDEKİ İMAR MEVZUATININ UYGULANMASI
E-2
12 11.1997 Devlet Planlama Teşkilatı İsmail Sarıca (Bölgesel
Müsteşarlığı Gelişme ve Yapısal Uyum
Gn. Md.)
Coğrafi yeri, nüfusu, geçmişi, sosyal yapısı, ekonomik faaliyeti, gelir seviyesi ve
şehirleşme düzeyi çok farklı olmakla birlikte belediyelerimizin yetkililerinin birbirinden
habersiz olarak parmak bastıkları ortak problemler ve getirdikleri geniş açılar vardır.
Bunlar aşağıda imkan ölçüsünde imar planları ve yapı denetimi başlıkları altında ele
alınmaktadır. Kaçınılmaz bir şekilde mülakatın yapıldığı kişiler kendi taraflarının
görüşlerine ağırlık vermektedirler. Aynı bağlamda, aşağıda üç ana başlık altında toplanan
görüşlerin hepsinin bu görüşmelerin yapıldığı kimselere ait olduğunun altının çizilmesi
gerekir.
GENEL GÖZLEMLER
E-3
Temas edilen birçok belediye hazırlanan nazım ya da uygulama planlarının proaktif
değil de retroaktif olarak, yani mevcudu tescil etme çabası halinde geliştiğini ifade
etmişlerdir. Örnek olarak, İstanbul Kadıköy belediyesi sınırları içinde bazı yerleşim
kesimlerinde belirli bir sokağa girip belirli bir adresi bulmak adeta mucize olmaktadır. 18.
maddenin uygulanması ile büyük parseller oluşturmak ve daha iyi yapılaşma sağlamak
mümkün olabilmekte. Ancak 16. maddenin imar açısından uygun olmadığı yapılan
gözlemlerden bir tanesi.
Genelde kamuya ait arazinin çokluğu kaçak yapılaşmayı hızlandıran bir etki. Örnek
olarak, Ayvalık'ta kamu arazisinin fazla olmaması gecekonduculuğu önlemişe benziyor.
Kaçak yapılaşma derken tamamen ruhsatsız, yani gecekondu sınıfına girenle, alınmış
ruhsata aykırı yapılaşmayı ayırmak lazım. Bunlar aşağı yukarı eşit, ama tabii ki birinci türe
girenler daha ciddi nitelik taşımaktadır.
Belediye yetkilileri kaçak yapılaşmanın (ve dolayısı ile tamamen denetim dışı
denilebilecek yapı stoğunun) doğuş nedenleri için şunları saymışlardır:
E-4
(m) Eğitim ve bilgi yetersizliği.
İmar ve yapı denetiminde kendi başına yapı zabıtası türü bir uygulamanın yarar
sağlayamamayacağı düşünülmektedir. Böyle bir uygulama mal sahipleri ve fenni
mesullerle birlikte ele alınmak durumundadır. Bugüne kadar yurdumuzda meydana gelen
depremlerde uğrananlar bunca kayba rağmen yapımdan ve uygulamadan kaynaklanan
hatalar hiç bir zaman ele alınmamış ve cezai yaptırımlar uygulanmamıştır. Yasaların
sonuçta tüketicinin zararına yolaçan tasarrufları bunları yapanlara geri dönecek şekilde
ayarlanması lazımdır.
E-5
Böylece kanuna uyan ve kaçak yapılaşmaya yanaşmayan tapu sahibi kişiler cezalanmış
oluyor. Bu açıdan bakıldığında kaçak yapılaşma adeta teşvik ediliyor. Önemli bir diğer
neden de imar afları yoluyla kaçak yapılaşmanın ödüllendirilmesi söz konusu olmaktadır.
Belediyenin herhangi bir kanunu işletmek istemesi halinde mahkemelerin yavaş işlemesi
yüzünden kaçak yapı sahipleri kazanılmış hakları ortaya sürüp savunmaya kalkışıyor.
Kaçak yapılaşmanın belediyelerin kendi teknik imkanları ile başedilemeyecek kadar büyük
bir problem olmasından dolayı sistem ancak ihbar sayesinde çalışıyor. Kaçak yapılaşmanın
temel nedeni olan rant sağlamaya karşı önlemler ve kaçak yapılaşma ile hızlı, etkili ve
sağlam bir mücadele verecek araçlar geliştirilemezse bunun önüne geçmek mümkün
gözükmemektedir.
Belediye yetkililerinden geldiği için ilgi çekici bulunan bir gözlem, planı yapılan
yerleşim bölgesindeki halkın da o planda söz sahibi olması gerektiği görüşüdür. Gerçek
manada temsil özelliği olan sivil toplum örgütlerinin ya da ilgili meslek gruplarının plan
üzerinde en azından düşüncesini söyleme, varsa hatayı belirtme hak ve yetkisi olmalı,
şeklindeki tezi savunan görevlilerimiz olmuştur.
Plan yapım yetkisinin, planlar ilçe belediyesindeki meclisten onay gördükten sonra
bir de büyükşehir belediyelerince onaylanması gereğiyle biraraya geldiğinde fazla bir mana
ifade etmediği dile getirilmektedir. Bazı durumlarda büyükşehir belediye meclislerinin,
bağlı ilçeden gelen planları için yıllarca işlem yapmadığı görülebilmektedir. 3030 sayılı
yasanın işleyişinde buna benzer çelişmeler farklı perspektifler içinde de olsa görüşmelerde
ileri sürülmüştür.
E-6
İmar planlamasında harita ve jeolojik etütlerin yapımında İller Bankasının yetki
alması durumunda devreye girmesi söz konusu. Harita tahdit çalışmalarında jeoloji
mühendisi ile şehir plancılarının da yeralması gerekmektedir ve Banka bir iç genelge
marifetiyle bu yönde bir uygulama başlatmış bulunmaktadır. Hernekadar İller Bankasının
yaptığı veya yaptırdığı planlarda sondajın şart olduğu alanlarla sakıncalı alanlar
belirlenmekte ise de bazı belediyelerce yaptırılan planların hiçbir araştırmaya dayanmadığı
da bilinmektedir. 3194 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile İller Bankasının plan yapma
çalışmalarında bir azalma olmamıştır, çünkü çok sayıda yeni ve küçük belediye planlarını
hala Banka'ya yaptırmaktadır.
Afet sonrası yeni yerleşim alanları için planlama yapılırken yalnızca zemin yapısı
değil, afetzedelerin sosyo-ekonomik durumları ve beklentileri de dikkate alınmalıdır.
Ayrıca kazanılmış imar hakkı kavramının afet alanlarında geçersiz ilan edilmesi gerekir
düşüncesi ileri sürülmektedir.
Diğer yandan, imar planlarının hazırlanması sırasıyla üst düzey kararların eksikliği
önemli sorun yaratmaktadır. Bazı yörelerde belediye birlikleri (Marmara ve Boğazlar, Ege,
Antalya-Isparta-Burdur, Kocaeli) bölge/alt bölge ölçeğinde çalışmalar yürütmektedir.
Bunlar talep olması halinde Devlet Planlama Teşkilatı tarafından desteklenmektedir.
E-7
Bazı belediye yetkilileri (İzmir Konak) bina kontrol ve denetim konusunun bir
başka kuruma havalesi konusunda çok tereddüt göstermekteler. Bunun ayrı bir şirket değil
de belediye içinde ayrı bir kontrol müdürlüğü şeklinde örgütlenmesi daha cazip
görünmekte. Ama bu müdürlüğün sorumlulukları ve kusurundan dolayı ortaya çıkacak
mali yükümlülükleri konusunda fazla bir fikir hazırlığı bulunmamakta. Belediye olarak
görevini yerine getirmeyen fenni mesuller hakkında ilgili odaya şikayet bildirmekten başka
yapılabilen bir şey yok. Mühendis veya mimar odaları da yasalarında böyle bir konu
olmadığı için zorda kalıyor veya meslek dayanışması deyip hiçbirşey yapmıyorlar. Bu
görüşmelerin ortaya koyduğu gerçek, tasarı (proje) denetimi, malzeme kontrolu, inşaat
denetimi açısından ülkemizde yapılan yapıların büyük bir çoğunluğunun kontrolsuz olarak
sonuçlandırıldığı şeklindedir. Belediyelerin böylesine geniş kapsamlı bir sorumluluğun
altından kalkmaları da ne personel ne de araç/gereç imkanları bakımından beklenebilecek
bir sonuçtur. Daha önce belirtildiği gibi protokol yapmak suretiyle ilgili odaya devredilen
kontrol yetkisi de bazı belediyelerde çözüm getirecek bir yol olarak görülmüyor, çünkü
mahkemeler herhangi bir problem meydana çıktığında belediye onayının kimin tarafından
yapıldığına bakmaktalar.
Etkili bir yapım denetiminin ilave bir maliyet getireceği biliniyor. Bunun kimin
tarafından karşılanacağı ise farklı görüşlere yolaçıyor. Kendi arsasına kendi inşaat yapan
küçük girişimcinin ilave maliyete sempatiyle bakmayacağı açık. Büyük müteahhitlerin ise
bu masrafı tüketiciye aktarabilecekleri tahmin ediliyor.
Kaçak yapılara karşı belediyelerin elinde etkili mücadele vasıtaları mevcut değil.
Kaçak yapı veya yapı bölümlerinin tespit edilmesi halinde zabıtların düzenlenmesi,
encümence karar alınması, yıkım için verilen sürenin tebliği, idari mahkeme ile uğraşmak
v.b. en iyi şartlarda bir yılda sonuçlanabiliyor. Kaçak binalara elektrik, su, yol gibi
hizmetlerin götürülmesi de bunları önlemede olumsuz bir etki yaratıyor. Kaçak yapıların
belediyeye gelir olarak kaydedilmesi gibi tekliflerin de dile getirildiği haller bulunmakla
beraber bunu gerçekçi olarak kabul etmek mümkün değil. Değişen ekonomik şartlar
karşısında 3194 sayılı yasanın ceza hükümleri de fazla bir mana ifade etmeyebilmektedir.
Ancak bu maddelerin uygulanabilirliği yerden yere büyük fark gösterebilmekte. Ayvalık'ta
olduğu gibi bazı belediyeler görevlileri, fenni mesullerin spot kontrollar yapılarak kontrol
edilmesi gerektiğine inanmakta. Ancak bunların sicillerinin sağlıklı olarak tutulamaması ve
E-8
belediye kadro yapılarının politik değişmelerden etkilenmesi sonucu fenni mesuliyetin de
incelenen başka ülke örneklerinden farklı olmasına yolaçmakta. Yapı polisi veya buna
benzer bir yapılanma, konunun ele alındığı belediyelerin çoğuna itici geliyor. Ayrıca
polisiye tedbirlerin temelde sosyo-ekonomik bir olguyu nasıl terbiye edeceği de merak
konusu olabilir.
Devlet İhale Yasasının da belediyeler açısından bazı eksik yanları mevcut. Eksiltme
usulüyle yapılan işlemde kalitesizlik ve gecikmeler ortaya çıkmakta. Belediyelerin
yaptırdığı yol, kanal, taş duvar, kaldırım bordürü gibi yapım işlerinde emanet usulü serbest
bırakıldığı takdirde daha iyi sonuç alınabileceği tahmin ediliyor. İhale işlerinde
belediyelerin İçişleri veya Bayındırlık ve İskan Bakanlığından izin almalarının mecburi
olmaktan çıkarılması halinde çalışmaların hızlanacağı ifade edilmektedir. Belediye
Meclislerinin bu izin mercii haline gelmesi, yalnızca ihaleye iştirak eden firmaların cezalı
olup olmadıklarının Bayındırlık ve İskan Bakanlığından sorulması yeterli görülmekte.
Karne alışverişinin müteahhitlik hizmetlerini olumsuz etkilediği de ifade ediliyor.
Yapım sürecinde sigorta unsurunun kaliteyi artırmadaki etkisi bir firmanın sattığı
betonun niteliğini garanti etmede sigorta kapsamı getirmesinde görülüyor. Bazı diğer
firmaların böyle bir çabayı gereksiz görmesi sonucu kalite konusunda şüpheler doğmuş
bulunuyor. Genel manada yapı malzemesi kontrolunun yapılmamasının arkasında
belediyelerin gerekli personel, araç-gereç ve laboratuvar kolaylıklarına sahip olmaması
bulunuyor.
E-9
EK 2: SİGORTA UYGULAMASINA İLİŞKİN GÖZLEMLER
Son yıllarda yapı sektöründe sigorta ihtiyacının ciddi bir biçimde gündeme geldiği
gözlenmektedir. Bu ihtiyaç kısmen, binaların kullanıcılarının uğrayacağı zararların
karşılanmasına yönelik bina sigortası (zarar sigortası), ancak daha ağırlıklı olarak mesleki
sorumluluk sigortası olarak dile getirilmektedir. Her iki tür sigorta da, yapı denetiminin
önemli bir unsuru olarak önerilmektedir.
E-10
müşavirlerin mesleki sorumluluk sigortası yaptırtması ile ilgili hükümler yeralmışsa da,
hiçbir sigorta şirketinin sigortalamayı kabul etmemesi nedeniyle uygulamaya geçirilmesi
mümkün olamamıştır.
E-11
EK 3: TÜRKİYE’DE PLANLAMA İLE İLGİLİ KURULUŞLAR
ULUSAL DÜZEY
KURULUŞ İŞLEV YASAL DAYANAK
Başbakanlık Toplu Konut Konut üretimi ve finansmanı Toplu Konut Kanunu (No.2985)
İdaresi Başkanlığı
Başbakanlık Köy Tarım alanların tarım dışı Tarım Alanlarının Tarım Dışı
Hizmetleri Genel amaçlarla kullanımına izin vermek Gaye ile Kullanılmasına Dair
Müdürlüğü Yönetmelik (11.3.1989 / 21105
sayılı, 11.7.1994 / 20442,
11.7.1994 / 21987 sayılı R.G.)
E-12
Bayındırlık ve İskan Çevre düzeni planlarını yapmak / İmar Kanunu (No.3194)
Bakanlığı yaptırmak, onamak
E-13
Çevre Bakanlığı Çevrenin korunması, Çevre Bakanlığı Kuruluş ve
iyileştirilmesi, en iyi şekilde Görevleri Hakkında Kanun
kullanılmasına ilişkin Hükmünde Kararname (No.443)
düzenlemeler yapmak, önlemler
almak; ekolojik dengenin
korunmasına yönelik çevre düzeni
planlarını yapmak ve onamak
Çevre Bakanlığı Yüksek Özel Çevre Koruma Alanı olarak Çevre Bakanlığı Kuruluş ve
Çevre Kurulu ilan edilen alanlarda yer alacak Görevleri Hakkında Kanun
tesislerle ilgili tahsis ve yapı izni Hükmünde Kararname (No.443)
vermek
Çevre Bakanlığı Özel Özel Çevre Koruma Alanı olarak Çevre Kanunu (No.2872)
Çevre Koruma Kurulu ilan edilen ve edilecek alanlarda Çevre Bakanlığının Kuruluş ve
Başkanlığı nazım ve uygulama imar planlarını Görevleri Hakkında Kanun
hazırlamak ve onamak Hükmünde Kararname (No.443)
E-14
Tarım ve Köyişleri Tarım Reformu Genel Sulama Alanlarında Arazi
Bakanlığı Müdürlüğünce belirlenen köy Düzenlemesine Dair Tarım
gelişme ve yeni köy yerleşme Reformu Kanunu (No.3083)
alanlarının kurulması veya mevcut
köylerle köyaltı yerleşme
birimlerinin birleştirilmesi
Orman Bakanlığı Milli parklarla ilgili gelişme Milli Parklar Kanunu (No.2873)
planlarını hazırlamak ve Orman Kanunu (No.6831 / 3302
onaylamak / 3373)
E-15
İller Bankası Genel Belediyelerin yetki vermesi İller Bankası Kanunu (No.4759)
Müdürlüğü halinde halihazır harita ve imar
(Bayındırlık ve İskan planlarını yapmak / yaptırmak,
Bakanlığı) finansman sağlamak
Arsa Ofisi Genel Arsalarda aşırı fiyatları önlemek Arsa Ofisi Kanunu (No.1164,
Müdürlüğü üzere tanzim alım satımı yapmak, 542 sayılı KHK ile değişik)
(Maliye ve Gümrük konut, sanayi, turizm, eğitim,
Bakanlığı) sağlık ve kamu tesisleri için arsa
sağlamak
E-16
BÖLGESEL DÜZEY
Kültür Bakanlığı, Kültür ve Kentsel, arkeolojik ve doğal sit Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Tabiat Varlıkları Koruma alanlarında ilgili valilik veya Koruma Kanunu (No.2863)
Kurulları belediyelerce hazırlanan koruma
amaçlı imar planlarını ve
değişikliklerini inceleyip onamak,
sit alanları için geçiş dönemi yapı
koşullarını belirlemek
İller Bankası Bölge İller Bankası Genel Müdürlüğünce İller Bankası Kanunu
Müdürlükleri verilen görevleri yerine getirmek (No.4759)
E-17
İL DÜZEYİ
E-18
BELDE DÜZEYİ
E-19
EK 4: BAYINDIRLIK VE İSKAN MÜDÜRLÜKLERİNE İLİŞKİN TİP
ŞEMALARIN UYGULANDIÐI İLLER
1. İstanbul
2. Ankara
3. İzmir
1. Erzurum
2. Malatya
3. Hatay
4. Adana
5. Bursa
6. Diyarbakır
7. Gaziantep
8. Kars
1. Zonguldak
2. Kocaeli
3. Mardin
4. Konya
5. Manisa
6. Kayseri
7. Ağrı
8. Sakarya
9. Adıyaman
10. Eskişehir
11. Antalya
12. Trabzon
13. Denizli
14. Van
15. Aydın
16. İçel
17. Samsun
18. Balıkesir
19. Elazığ
20. Sivas
1. Muş
2. Edirne
3. Ordu
4. Afyon
5. Tunceli
E-20
6. Tekirdağ
7. Erzincan
8. Şanlıurfa
9. Kastamonu
10. Çorum
11. Kırklareli
12. Bingöl
13. Çankırı
14. Yozgat
15. Bitlis
16. Çanakkale
17. Hakkari
18. Kahramanmaraş
19. Muğla
20. Tokat
21. Siirt
22. İsparta
23. Bolu
24. Sinop
25. Nevşehir
26. Bilecik
27. Amasya
28. Burdur
29. Kırşehir
30. Artvin
31. Kütahya
32. Rize
33. Giresun
34. Gümüşhane
35. Niğde
36. Uşak
37. Aksaray
38. Bayburt
39. Karaman
40. Kırıkkale
41. Batman
42. Şırnak
43. Ardahan
44. Yalova
45. Karabük
46. Kilis
47. Iğdır
48. Bartın
E-21
EK 5: MAHALLİ İDARELERİN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA VE BU
İDARELERLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE GEREKÇELERİ
İçişleri Bakanlığı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayın No:8, Ankara -
1996
DOKUZUNCU BÖLÜM
Madde 85- 3.5.1985 tarihli ve 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 86- 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 31. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
İnşaatın bitme günü, kullanma izninin verildiği tarihtir. Yapı kullanma izni
bulunmayan yapılar, su, elektrik, kanalizasyon ve telefon gibi altyapı hizmet ve
tesislerinden yararlandırılamazlar. Ancak kullanma izni alan bağımsız bölümler bu
hizmetlerden yararlandırılır.
Yapı kullanma izni alınmamış yapıların ilgili idarelerce, birinci fıkrada sayılan
hizmetlerden yararlandırılması halinde, ilgililer hakkında fiilleri başka bir suçu oluştursa
dahi, ayrıca 50 milyon Türk Lirasından, 200 milyon Türk Lirasına kadar para cezası
uygulanır.
Madde 87- 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesinin 4.
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Dördüncü Fıkra
E-22
"31. madde ve yukarıdaki fıkralarda gösterilen cezalar, belediye ve mücavir alan
sınırları içerisinde belediyeler, bu alanlar dışında il özel idarelerince verilir ve tahsil
edilir".
Madde 88- 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 45. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Mücavir Alan
Madde 45- Mücavir alan sınırları, belediye meclisi ve il genel meclisinin kararları
ve valinin onayı ile belirlenir.
Mücavir alanın ilgili belediye sınırına bitişik olması gerekmez. Ayrıca bu alanlar
köyleri de kapsayabilir. Mücavir alandan çıkarılma da aynı usule tabidir.
Madde 89- 3.5.1985 tarihli ve 3194 Sayılı İmar Kanunu'na aşağıdaki maddeler
eklenmiştir.
"Ek Madde 1- Bu Kanun ile Valiliklere verilen görev ve yetkiler il özel idarelerine
devredilmiştir. Bu görev ve yetkilerden; belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde
belediye meclisinin görev ve yetkilerine tekabül edenler il genel meclisi, belediye
encümeninin görev ve yetkilerine tekabül edenler il daimi encümeni, belediye başkanının
görev ve yetkilerine tekabül edenler vali tarafından yürütülür.
Madde 90- 4.4.1990 tarihli ve 3621 Sayılı Kıyı Kanunu'nun 13.maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Kontrol
E-23
Madde 91- 4.4.1990 tarih ve 3621 Sayılı Kıyı Kanunu'nun 15. maddesinin son
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Vali tarafından verilen para cezaları il özel idareleri bütçesine, belediye başkanı
tarafından verilen para cezaları belediye bütçesine irad kaydedilir. Para cezalarının
ödenmemesi halinde 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümleri uygulanır."
E-24
EK 6: 3194 SAYILI İMAR KANUNU'NUN 38. MADDESİNİN YENİDEN
DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN TASLAĞI VE GEREKÇESİ
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1997
GEREKÇE
Ülkemizde Kamu yapılarının dışında kalan özel yapıların denetim işleri, yerel
yönetimler eli ile yürütülme durumundadır. Ancak gelişmiş ülkelerin hiç birisinde
bulunmayan hızlı nüfus artışının yanısıra hızlı bir biçimde gerçekleşen kentlere göç
olayının yaşanması sonucunda yerel yönetimlerin sorumluluğunda bulunan bu denetim
işleri, oldukça olumsuz yönde etkilenmekte ve bu günkü şartlar çerçevesinde etkisiz hale
gelmektedir.
Bu konuda mevcut yasal düzenleme olan, 3194 sayılı İmar Kanunu, belediye ve
mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan sahalardaki yapılar için belediye ya da
valiliklerden ruhsat alınmasını zorunlu kılmaktadır. Yapım sürecinde ise plana uyulmaması
halinde yıkma ve durdurma işlemi yetkisi Belediye ve İl İdare Kurulu'na verilmiştir.
Yapının inşaatı aşamasında, yapının denetimi ve teknik sorumluluğu ise Fenni Mesul'e
aittir.
E-25
Bütün bunlara karşılık, 26.04.1989 tarih ve 3542 sayılı Kanunla İmar Kanunu'nun
38'inci maddesinde bir değişiklik yapılarak, denetimde bu kadar önemli bir işlevi bulunan
ve her yönü ile bir mühendislik-mimarlık hizmeti olan fenni mesuliyet görevinin içeriğini
ve gücünü zayıflatıcı bir şekilde, Mühendis ve Mimarlar dışındaki Fen Adamlarının da bu
görev, yapabileceği yönünde bir yeni düzenleme getirilmiştir.
Daha sonra çıkarılan 3795 sayılı "Bazı Lise, Okul ve Fakülte Mezunlarına Ünvan
Verilmesi Hakkındaki Kanun" ile de bu yönde bir adım daha atılmak istenmiş ve Fen
Adamlarının yetkilerinin daha da arttırılması için Milli Eğitim Bakanlığınca çalışmalar
yapılmıştır.
E-26
Yeni düzenlemede, fenni mesuliyet, sadece mühendisler, mimarlar ve şehir plancılarına
verilebilmekte ve buna ilave olarak bu meslek guruplarının oluşturacağı tüzel kişiliğe sahip
kuruluşların da fenni mesul olabilme imkanı getirilmektedir.
Yeni metinde, ayrıca, uygulamadan sorumlu bir şantiye şefi bulunması yönünde de
düzenleme yapılmıştır.
Madde metninde yapılan diğer bir önemli değişiklik te, Fenni Mesul ve Şantiye
Şeflerinin nitelikleri, görevleri, yetkileri, sorumlulukları ve ücret sistemlerinin Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı'nca hazırlanacak bir Yönetmelikle düzenlenecek olmasıdır.
E-27
EK 7: 3194 SAYILI İMAR KANUNUNU TADİLATI VE EK MADDELER
ÖNERİSİ
İnşaat Mühendisleri Odası, 1997.
Madde 22- Yapı ruhsatiyesi almak için belediye veya valiliklere yapı sahipleri
veya kununi vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece, tapu (istisnai
hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), meslek odası belgesi, mimari proje, statik
proje, elektrik ve mekanik tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa ebatlı
kroki eklenmesi gereklidir.
Madde 27- Belediye ve mücavir alanlar dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde
sürekli oturanların köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yaptıracağı konut,
hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar için,
a) Saçak yüksekliği 6,50 metre, bodrum dahil 250 m2 toplam inşaat alanlı ve
bodrum dahil iki katı aşmayan, en büyük yatay açıklığı 5,0 metreyi
geçmeyen, yığma, betonarme, çelik veya ahşap yapılarda, Türkiye'de
Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanmış Deprem Bölgelerini
gösteren haritanın, yapının bulunduğu bölgenin derecesine uygun olarak
Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik ve diğer meri
yapı şartnamelerde öngörülen kayıt ve şartlara uyularak; en az yapı
teknisyenliği düzeyindeki teknik elemanlarca hazırlanmış, imza edilmiş
E-28
projeleri olması ve yine en az bu düzeydeki teknik elemanlarca (T.U.S.)
teknik uygulama sorumluluğunun üstlenilmiş bulunması kayıt ve şartı ile
yapı izni başvuruları muhtarlıklarca kayda alınıp yapı ve kullanma izni
verilir.
b) Saçak yüksekliği 6,50 metre, bodrum dahil 500 m2 toplam inşaat alanlı ve
bodrum dahil üç katı aşmayan, en büyük açıklığı 5,0 metreyi geçmeyen
yığma, betonarme, 10 m. yi geçmeyen çelik veya ahşap yapılarda, bent (a)
da belirtilen belge ve şartlara uyulmak kaydı ile ve en az, mimar veya
mühendisler odasına kayıtlı mimar ve mühendis ünvanı taşıyan teknik
elemanlarca imza edilmek ve (T.U.S.) teknik uygulama sorumluluğu
üstlenilmek şartı ile yapı izni başvuruları muhtarlıklarca kayda alınıp yapı
kullanma izni verilir.
Teknik Uygulama Sorumluları ve Sorumlulukları ile Müteahhit Sicilleri :
E-29
Yapının nev'ine, ehemmiyetine ve büyüklük derecesine göre proje ve eklerinin
tanziminin ve inşaatın kontrolünün 38.inci maddede belirtilen meslek mensuplarına
yaptırılması mecburidir.
Fenni mesulun herhangi bir sebeple istifası halinde istifa tarihinden önce yapılan
işlerdeki sorumluluğu devam eder.
Fenni mesuliyeti üzerine alanın istifa veya ölümü halinde başka bir meslek
mensubu fenni mesuliyeti deruhte etmedikçe yapının devamına müsaade edilmez.
Belediye ve mücavir alan sınırları içinde özel inşaat yapan müteahhitlerin sicilleri
belediyelerce, bu hudutlar dışında özel inşaat yapanların sicilleri de valiliklerce tutulur. Bu
sicillere T.U.S.'nun yapı nihayetinde Ruhsat Merciine sunduğu Teknik
Değerlendirme Raporu'nun bir sureti konur.
Madde 39- Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu
belediye veya valilik tarafından ilgili meslek odalarının temin edeceği 3 kişilik bilirkişi
heyetine tespit ettirilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için
belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde
binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine
kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit
edilir.
Madde 40- Arsalarda, evlerde vesair yerlerde umumun sağlık ve selametini ihlal
eden, şehircilik, estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkaz veya birikintilerin,
gürültü ve duman tevlideden tesislerin hususi mecra, lağım, çukur, kuyu; mağara ve
benzerlerinin mahzurlarının giderilmesi ve bunların zuhuruna meydan verilmemesi için
Valilik ve Belediye tarafından yapılacak talep üzerine ilgili meslek odalarınca temin
edilecek 3 kişilik bilirkişi heyetince yapılacak inceleme sonucu saptanacak önlemler
ilgililere tebliğ edilir.
E-30
Afetlerde Hasara Uğrayan Yapılar
E-31
EK 8: YAPI DENETİMİ VE SİGORTASI KANUNU TASLAĞI
Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası, 1994
AMAÇ
KAPSAM
TANIMLAR
Madde 3-
1. Yapı: Insanların içinde hareket edebildiği iç mekanlardan oluşan inşaatı bitmiş binaları,
4. Zarar Gören: Yapıda ortaya çıkan kusurlar veya deprem hasarı sebebi ile zarara
uğrayan malik veya yapı üzerinde aynı hak sahibi olan diğer tarafları.
5. İnşaat Müteahhidi: Yapının inşasını bir sözleşme ile iş sahibine karşı taahhüt eden,
yapının projelerine ve genel fenni şartlarına uygunluğundan sorumlu gerçek ve tüzel
kişiyi,,
E-32
9. İnşaat Denetim Şirketleri: Yapının projesinin incelenmesi ve uygunluğunun
belirlenmesi ile; inşaatın başlangıcından sonuna kadar olan sürede her türlü kontrolünü
üstlenen ve ilgili kurumlardan alınan yetki ile çalışan ve münhasıran bu işle uğraşan
şirketleri ifade eder.
10. Mahalli İdareler: İmarlı alan ile mücavir alan sınırları içinde yapılacak yapılar için
belediyeleri, mücavir alan sınırları dışında yapılacak yapılar için valilikleri,
2. BÖLÜM: SORUMLULUK
SORUMLU KİŞİLER
Yapının bitim tarihi, ilgili sigorta şirketi, mal sahibi ve müteahhidin aralarında
düzenleyecekleri tutanakla tesbit edilir.
SORUMLULUK SÜRESİ
E-33
YAPININ EL DEĞİŞTİRMESİ
4. BÖLÜM: SİGORTA
Madde 10- Yapının bitiminden sonraki süreler için geçerli olmak üzere, toplam
inşaat alanı brüt 150 m2 yi aşan her yapının mal sahipleri ve yukarıda tanımlanan
sorumluları, yapı sigortası yaptırmak zorundadır.
Madde 11- Bu kanun kapsamında sorumluluk taşıyan mal sahipleri, yapı kusur ve
hasarlarından kaynaklanan zararların telafisi amacıyla, zarar sigortası yaptırmak
zorundadır.
Madde 12- Bu kanunun öngördüğü yapı sigortası, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı
tarafından yeterlik belgesi verilmiş sigorta şirketleri tarafından yapılır.
E-34
Madde 13- Yapı sigortası matrahının asgari tutarı keşif bedelidir. Bu miktar hiç bir
zaman inşaatın, niteliğine göre Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca belirlenen inşaatın
başladığı yıla ait birim fiyatları ile oluşacak keşif bedelinin altında olamaz.
Hasarın meydana geldiği yıldaki zarar miktarı; primin ödendiği yıldan, hasarın
olduğu yıla kadar enflasyon oranıyla gelinen rakamın üstüne çıkamaz.
ZARARIN TESBİTİ
Madde 14- Zarar gören kuruluş, kişi veya varisler zararın meydana gelmesinden
veya öğrenilmesinden sonra ilgili sigorta şirketine başvurmak suretiyle zararın tesbitini
talep edeceklerdir.
Madde 15- İlgili sigorta şirketi zararın tesbitinden itibaren 30 gün içinde yapı
sigortası kapsamı içindeki miktarı zarar görene ödemek zorundadır.
ZAMAN AŞIMI
Madde 17- Sigorta kapsamında yer alan bir zarar için, sigorta şirketine karşı
zararın meydana geldiği tarihten itibaren 2 yıl içinde talepte bulunulması gerekir.
Madde 18- Zorunlu yapı sigorta poliçesinin ibraz edilmesi ve denetim şirketinin
inşaat için vermiş olduğu son olumlu rapor, mahalli idarelerden alınacak her türlü ruhsatın
verilmesine esas teşkil eder ve bunlar olmadıkça söz konusu ruhsat verilmez.
E-35
Ayrıca iskan ruhsatı alınması sırasında poliçenin yanısıra inşaata ait tüm sigorta
primlerinin ödendiğine dair makbuzların da ibraz edilmesi şarttır. İnşaata ilişkin tüm
sigorta primleri ödenmedikçe, inşaatın geçici kabulü de yapılamaz.
YETKİLİ MAHKEME
YÜRÜRLÜK
UYGULAMA
GEÇİCİ MADDE 1:
GEÇİCİ MADDE 2:
E-36
EK 9: YETKİN MÜHENDİSLİK HAKKINDA YASA TASLAĞI
İnşaat Mühendisleri Odası, 1997
AMAÇ
TANIM
Madde 4- Madde 3'ün (a), (b), (c) paragraflarında belirtilen koşulları yerine
getiren aday, sınava girmek üzere Yetkin Mühendislik Kurulu'na yazılı olarak başvurur.
Sınavda başarılı olan adaya, özel bir törenle Yetkin Mühendislik Yemini ettirilerek
Yetkin Mühendislik Belgesi ve özel Yetkin Mühendislik Mühürü verilir.
Sınavda başarılı olamayan aday, ancak bir tam yıl geçtikten sonra yeniden
başvurabilir. Beş kez sınava girmesine karşın başarılı olamayan aday, tekrar sınava
girebilme hakkını kaybeder.
Madde 5- Yetkin Mühendis ünvanını alan her yıl, o yıl için Yetkin Mühendislik
Kurulu tarafından belirlenecek konu ve sürede mesleki gelişme eğitimi çalışmalarına
katılacaktır.
E-37
Madde 6- Yetkin Mühendis, mesleğini sadece Yetkin Mühendis ünvanını aldığı
mesleki uzmanlık alanında icra eder. Uzmanlık alanları ilgili mühendislik meslek odası
tarafından hazırlanan Uygulama Yönetmeliğinde tanımlanır.
Madde 8- Yetkin Mühendis, yaptığı işin gereği olarak yetkin olmadığı bir
uzmanlık alanına giren konularda o alanda yetkin olan mühendis veya mühendislerle
çalışmak zorundadır.
Madde 9- Yetkin Mühendis mesleği ile ilgili olarak yaptığı tüm işlerle ilgili
belgeleri, imzası ile birlikte Yetkin Mühendislik Mühürü'nü kullanarak onaylayacaktır.
Madde 10- Yetkin Mühendis mesleği ile ilgili olarak yaptığı her işi kronolojik
olarak listeleyecektir. Listenin her bir sayfası Yetkin Mühendisçe imzalanacak ve Yetkin
Mühendislik Mühürü ile mühürlenecektir. Bu listenin bir kopyası, her takvim yılı sonunda
Yetkin Mühendislik Kurulu'na teslim edilecektir.
Madde 11- Madde 9 ve Madde 10'da belirtilen belgeler resmi belge niteliğindedir.
Madde 12- Yetkin Mühendis, üstlendiği görevlerle ve verdiği kararlarla ilgili tüm
teknik, idari ve mali risklerden sorumludur.
Madde 14- Yetkin Mühendislik Kurulu, Yetkin Mühendislerin kendi aralarından iki
yıl için seçeceği beş kişiden oluşur. Seçimin nasıl yapılacağı Uygulama Yönetmeliği ile
düzenlenir. Yetkin Mühendislik Kurulu'nun görevleri şunlardır:
a) Meslek içi eğitim programlarının esaslarını saptamak ve bu programları
hazırlatmak, öğretim üyelerini belirlemek
b) Yetkin Mühendislik sınav esaslarını saptamak, sınav jürilerini seçmek
c) Uygulama Yönetmeliğinde belirtilen diğer işleri yapmak
E-38
Madde 15- Yetkin Mühendislik Etik Kurulu, Yetkin Mühendislerin kendi
aralarından iki yıl için seçeceği üç kişiden oluşur Seçimin nasıl yapılacağı Uygulama
Yönetmeliği ile düzenlenir. Yetkin Mühendislik Etik Kurulu, Etik Kurallar Yönetmeliği
uyarınca görev yapar.
Madde 16.
GEÇİCİ MADDE 1.
Yasa yürürlüğe girdikten sonra ilk 2 yıl için Yetkin Mühendislik Kurulu ve Yetkin
Mühendislik Etik Kurulu ilgili Meslek Odası Yönetim Kurulu tarafından atanır.
GEÇİCİ MADDE 2.
E-39
EK 10: YETKİN MÜHENDİSLİK UYGULAMA YÖNETMELİĞİ TASLAĞI
İnşaat Mühendisleri Odası, 1997
1. AMAÇ
E-40
3.4.2. İkinci gün sabahı bölümünde aday, bir gün önceki çözümü ile ilgili mülakata alınır.
3.4.3. İkinci gün öğleden sonraki bölümde, sınav jürisi adaya; mesleki genel konularda
sorular sorar.
3.4.4. Sınavda başarılı olan adaya, özel bir törenle Yetkin Mühendis Yemini ettirilerek
Yetkin Mühendislik Belgesi ve özel Yetkin Mühendislik Mühürü verilir.
3.4.5. Sınavda başarılı olamayan aday ancak bir tam yıl sonra yeniden başvuruda
bulunabilir.
3.4.6. Beş kez sınava girmesine karşın, başarılı olamayan aday, tekrar sınava girme
hakkını kaybeder.
4. SINAV JÜRİSİ
8. SEKRETERYA
E-41
Sekreterya Yetkin Mühendislik Kurulu tarafından atanır. Görev süresi 2 yıldır.
Yetkin Mühendislik aidatları, sınav harç gelirleri, seminer, kurs, yayın, sosyal
etkinlik gibi gelirlerden oluşur ve Oda Genel Kurullarınad Oda Bütçesi içinde ayrı bir fasıl
olarak belirlenir.
Huzur hakları, sekreterya, seminer, kurs, sınav, ilan, harç, yayın ve sosyal etkinlik
gibi giderlerden oluşur ve Oda Genel Kurullarında Oda Bütçesi içinde ayrı bir fasıl olarak
belirlenir.
GEÇİCİ MADDE 1.
Yasa ve Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe girdikten sonra ilk 2 yıl için Yetkin
Mühendislik Kurulu ve Yetkin Mühendislik Etik Kurulu Oda Yönetim Kurulu tarafından
atanır. Bu ilk kurullar Oda Yönetim Kuruluna karşı sorumludur.
GEÇİCİ MADDE 2.
GEÇİCİ MADDE 3.
E-42
Geçiş dönemi Yasa yayınlandığı günden itibaren 2 yıldır. Bu süre içinde Yasanın
yayınlandığı tarihte 5-9 yıl mesleki kıdemi bulunanlar sınav için başvurabilirler. 10 ve
daha fazla mesleki kıdemi bulunanların başvuruları Yetkin Mühendislik Kurulunca
değerlendirilir. Oda Yönetim Kurulunun onayı ile Yetkin Mühendislik ünvanı verilir.
Değerlendirme ile sonuçlandırılamayan başvuru sahipleri sınava çağrılır.
GEÇİCİ MADDE 4.
E-43
EK 11: ALQUIST-PRIOLO DEPREM FAYLARI BÖLGELEME YASASI(1)
(Kamu Kaynakları Yasası’ndan alıntılar)
Bölüm 7.5.
Deprem Fayları Bölgelemesi
2621.
Bu Kısım’a göndermeler ‘Alquist-Priolo Deprem Fayları Bölgeleme Yasası’ tanımı
ile yapılacaktır.
2621.5.
(a) Bu Kısım’ın amacı, herhangi bir yerleşme ve beldede (county) yürürlükte
bulunan genel planın uygulanmasında gözetilecek bölgeleme esasları ile
kurallar, yönetmelikler ve yasaların belirlenmesidir. Bu bölümde, aktif deprem
bölgelerinde yapılaşmayı ve iskanı yasaklamak üzere yerleşme ve beldelerde
kamu idarelerine yardımcı olacak politika ve ölçütler sağlanması
hedeflenmektedir. Bu Kısım, vatandaş can güvenliğinin yükseltilmesi, deprem
ve sonrasında olası can kaybının en alt düzeye indirilmesi ve tarihi yapılar da
dahil olmak üzere, mevcut yapıların sağlamlaştırılmasını olanaklı kılmaktır.
(b) Bu Kısım, resmi deprem riskli bölgeleri gösterir haritaların yerel yönetimlere
verilmesi üzerine, deprem bölgesi olarak gösterilen alanlarda yer alan tüm
projeler için geçerlidir.
(c) Bu Kısım hükümleri, Kurul’un çıkaracağı politika ve ilkeler ile birlikte bir
bütün oluşturur.
2621.6.
(a) Bu Kısım’da kullanıldığı kapsamı ile ‘proje’ şu anlamları taşır:
1. ikamet amaçlı bir yapı yapılmasını hedefleyen ve bir parsel elde etmek üzere
yapılan herhangi bir ifraz işlemi
2. aşağıda sıralananlar dışındaki iskan amaçlı yapılar:
(i) birinci fıkrada belirtilenler uyarınca jeolojik raporları onaylanmış, çelik
ya da ahşapkarkaslı ve yalnızca bir haneli yapılar
(ii) dörtten az sayıda konuttan oluşan bir yapılaşmada, iki kattan yüksek
olmayan, çelik ya da ahşap karkaslı ve yalnızca bir haneli konutlar
(1) Metindeki maddeler güncel durumu göstermektedir; zaman içinde yapılan ekleme ve
düzeltmeler ile metindeki göndermelere burada yer verilmemiştir.
2621.7.
Bu Kısım, 2621.9. dışında, aşağıdaki durumlar için uygulanmaz:
E-44
(a) Mevcut bir apartman kompleksinin kondominyumlara dönüştürülmesi
(c) Mevcut herhangi bir yapıya, değerinin %50’sini aşmamak koşuluyla yapılan
her türlü ekleme ya da değişiklikler
(e) 1. 4 Mayıs 1975 öncesinde yapılmış olup aşağıda sıralanan yapı türlerinin
herhangi birinde sismik takviye (retrofitting) içeren değişiklikler:
(i) Hatılsız ve bağlayıcısız yığma yapılar
(ii) Beton kaldırma (tilt-up) yöntemiyle yapılan yapılar
(iii) Moment dirençli betonarme karkas yapılar
2. Yukarıdaki paragrafta verilen ayrıcalık, şehir ya da belde yönetimi aşağıda
belirtilenlere uygunluğu sağlamadıkça geçerlik kazanmaz:
(i) Şehir ya da belde yönetimince yapıda değişiklikler yapılmak üzere
verilen izin, kullanımdan bağımsız olarak, bu iznin verildiği tarihteki
iskan yoğunluğunu artırmamalıdır. Bu işlem, söz konusu yönetimlerin
mevcut ruhsatlı kullanım için olanı aşmamak üzere verilecek yapı
iznini ve ‘Kamu Kaynakları Yasası 2621.7.’nin (e) altbölümü 2 a.’sı
uyarınca şehir ya da belde yönetimlerince belirlenmiş iskan yükü, ya
da bu yapı izninin verilmesinden önceki iskan yükü ile sınırlıdır’
tanımlamasını göz önünde tutarak bir ‘iskan yükü’ (occupany load)
belirlemelerini gerektirir.
(ii) Şehir ya da belde yönetimi, yapının tamamını güçlendirmek ve yer
sarsıntılarına karşı dayanıklığını artırmak üzere, 8894.2. bölümde
tanımlandığı gibi, sismik takviye yapılmasını talep eder.
(iii) Paragraf 1 uyarınca verilen ayrıcalıklar, Eyalet Jeoloğu’na izin
tarihinden en geç 30 gün içinde yazı ile bildirilir.
E-45
3. 2 (a) uyarınca iskan kısıtlaması uygulanan herhangi bir yapıya, 1 Ocak
1994’te yürürlüğe girmiş bulunan Kaliforniya Yönetmelikleri Kodu Başlık
14. Bölüm 3603. Altbölüm (d) uyarınca hazırlanacak olan jeolojik rapor,
yapının aktif fay üzerinde yer almadığını belgelemedikçe, ya da Bölüm
2623 uyarınca jeolojik rapor gereği ortadan kalkmadıkça, yeni yapı izni
verilmez.
4. Bu altbölüm uyarınca, ayrıcalık tanınmış deprem fay bölgesinde yer alan
tescilli bir tarihi yapı, yapı ve uygulama yönetmeliklerine aykırılık
yaratmamak koşuluyla, Eyalet Tarihi Yapılar Yasası’na dayanılarak tamir
ya da sismik takviye işlerine konu edilebilir.
2621.8.
Kamu Yönetimi Yasası’nın (Government Code) Bölüm 818.2.’sine karşın, Bölüm
2621.7.’nin Paragraf 2, Altbölüm (e) gereklerini yerine getirmeksizin, Bölüm 2621.7.
Altbölüm (e)’ye dayanarak ayrıcalıklı izin veren şehir ya da belde yönetimi, depremden
ötürü meydana gelecek yaralanma ve ölüm olaylarından sorumludur.
2621.9.
(a) Deprem fay bölgesi ilan edilmiş bir yörede, bu kısımda adı geçen haritalar ve
bilgileri ‘elde etmek mümkün’ ise, taşınmaz alım-satım işleri yapan kişiler, ya
da aracısız olarak taşınmazını satan kişi, taşınmazın bir deprem fay bölgesinde
yer aldığı bilgisini alıcılara açıklamak zorundadır.
(b) Bu bölümün amaçları açısından, Medeni Kanun (Civil Code) Bölüm 1102
ilgilendiren tüm işlemlerde bu bildirim şu biçimlerde yapılır:
1. Medeni Kanun Bölüm 1102.6.’da belirlenmiş taşınmaz devir beyanı
belgesi(real estate transfer disclosure statement) ile
2. Medeni Kanun Bölüm 1102.6 Altbölüm (a)’da belirlenmiş taşınmaz devir
beyanı belgesi yerel örneği ile
3. Taşınmaz kontratı ve ön ödeme (deposit) makbuzu ile
(c) Bu bölümün amaçları açısından:
1. ‘Elde edilmesi mümkün olan’ tanımı, deprem fay bölgesi haritası ile
belirlenmiş alanlara sahip bir beldede, bu haritaların yönetimce Eyalet
Jeoloğu’ndan alınmasından en geç 10 gün sonra, bu haritanın yeri ve
yürürlüğe giriş gününü açıklayan bir duyurunun Belde Kayıtları (county
recorder), Belde Değerlendirme (county assessor) ve Belde Planlama
(county planning commission) ofislerinde ilan edilmiş olduğu anlamına
gelir.
2. ‘Taşınmaz kontratı ve ön ödeme makbuzu’, satış vadi içeren ve bağlayıcı bir
sözleşme oluşturan, ya da bu amaçla ödeme yapıldığını kanıtlayan bir
belgedir.
(d) Bu bölümde yapılması gereken açıklamalar açısından şu kişiler ‘devreden’i
temsil etmez:
1. Medeni Kanun Bölüm 1102.11’de tanımlanan kişiler
2. Medeni Kanun Bölüm 2924 uyarınca zorunlu satış yapan kişiler
(e) Bu bölüm amaçlarına göre Medeni Kanun Bölüm 1102.13 uygulanır.
2622.
E-46
(a) Şehir ve beldelerin planlama, bölgeleme ve yapı düzenleme işlevlerine yardım
amacıyla, yakın geçmişte aktif olan ve gelecekte aktif olabilecek deprem fay
bölgelerini, kaymalar ya da yüzey çökmeleri nedeniyle yapılaşmaya tehlike
arzeden ve yeterince tanımlanabilen San Andreas, Calaveras, Hayward,
SanJacinto ve başkaca fayları, Eyalet Jeoloğu 31 Aralık 1973 tarihine kadar
sınırlayarak belirler. Deprem fay bölgeleri olağan koşullarda, Eyalet
Jeoloğu’nca daha geniş bir ende tanımlanmamışsai ¼ mil ya da daha dar bir
endedir.
(b) Bu bölümün gerektirdiği üzere Eyalet Jeoloğu, deprem fay bölgesini sınırlayan
haritaları derleyerek en geç 31 Aralık 1973 tarihine kadar görüş ve
düzeltmelerini almak için ilgili tüm şehir, belde ve kamu kuruluşlarına
sunacaktır. İlgili yönetimler görüşlerini 90 gün içinde Eyalet Madencilik ve
Jeoloji İdaresi’ne (Board) ileteceklerdir. Doksan günlük inceleme süresi içinde
Eyalet Jeoloğu, resmi haritaların kopyalarını bu bölgeler içinde kalan tüm
şehir, belde ve kamu kuruluşlarına teslim edecektir.
(c) Eyalet Jeoloğu, kesintisiz olarak jeolojik ve sismik verileri gözden geçirerek
deprem fay bölgelerine ilişkin sınırlarda gereken düzeltmeleri yapacak ya da
yeni bilgiler ışığında ilave deprem fay bölgeleri tanımlayacaktır. Bu şekilde
değiştirilen tüm haritalar ve ilave paftaları, Eyalet Jeoloğu, söz konusu
alanların yer aldığı tüm şehir, belde ve kamu kuruluşlarına sunacaktır.
2623.
(a) Herhangi bir projenin şehir ve belde yönetimince onanması, Eyalet Jeoloğu
bulguları ve Eyalet Madencilik ve Jeoloji İdaresi politika ve ilkelerine uyumlu
olarak yapılacaktır. Bu politika ve ilkelerin geliştirilmesinde Eyalet Madencilik
ve Jeoloji İdaresi, etkilenen tüm şehir, belde ve kamu kuruluşlarının görüş ve
tavsiyelerini alacaktır. Şehir ve belde yönetimleri, herhangi bir projenin
onanmasından önce, fay hattı zarar bölgesi sınırlarını içeren bir jeoloji raporu
talep edeceklerdir. Bu tür bir tehlikenin bulunmadığı anlaşılan alanlar için
Eyalet Jeoloğu oluru da alınarak jeolojik rapor koşulu kaldırılabilir.
(b) Bu muaflık verilmişse, yeni jeolojik veriler ışığında ikinci kez bu gereksinme
doğuncaya kadar, sürekli jeolojik rapor sunulması zorunluluğu da kalkar.
2624.
Bu Kısım’da belirtilenlerin aksine, şehir ve belde yönetimleri aşağıdakileri yapabilir:
1. Bu Kısım’da yer alan önlemlerden daha zorlayıcı politika ve ilkeler belirleyebilir
2. Bu Kısım’da belirtilenlerden ayrı olarak ilave ücretler alabilir
E-47
3. Bu Kısım’da öngörülen koşullarla tanınan muaflıkları vermeyebilir.
2625.
(a) Onama için başvuran proje sahipleri, ilgili şehir ya da belde yönetimince makul
düzeyde bir harç ödemekle yükümlü tutulabilir.
(b) Söz konusu harçlar, ilgili şehir ya da belde yönetiminin bu bölümdeki işlerin
yapılması ve belirtilen kurallara uyulması nedeniyle uğradığı maliyetleri
karşılayacak, ancak bunları aşmayacak ölçüde olacaktır.
2630.
Bu Kısım’da öngörülenlerin yerine getirilmesinde, Deprem Güvenlik Komisyonu
Eyalet Jeoloğu ve Kurul’a tavsiyelerde bulunur.
Bölüm 7.8.
SİSMİK TEHLİKE HARİTALARI (Seismic Hazards Mapping)
(Kamu Kaynakları Yasası’ndan alıntılar)
2690.
Bu Kısım’a göndermeler, ‘Sismik Tehlike Haritası Yasası’ tanımı ile yapılacaktır.
2691.
Yasama organı, aşağıdakileri saptar ve ilan eder:
(a) Şiddetli yer sarsıntısı, su baskını, heyelan, ya da başka zemin kusurlarının
etkileri, zelzelenin yol açtığı ekonomik kayıpların %95’ini oluşturur.
E-48
(b) Zelzelenin yol açtığı bu sonuçlara konu olan yerler, yeterli bilimsel teknik
olanakların bulunmasına karşın, Eyalet ölçeğindeki haritalarda
belirlenmemiştir.
2692.
(a) Yasama organının amacı, şiddetli yer sarsıntısı, su baskını, heyelan, ya da
başka zemin kusurlarının etkileri gibi, zelzelenin yol açtığı olumsuz
sonuçlardan kamu sağlığını korumak sorumluluklarını yerine getirmede şehir
ve beldelere yardımcı olmak üzere, Eyalet ölçeğinde sismik tehlike
haritalarının ve teknik danışma programının hazırlanmasıdır.
2692.1.
Eyalet Jeoloğu, yerel yönetimlerce kullanılabileceğini öngördüğü takdirde, bu
kısımda tanımlanan haritalara ek olarak Tsunami ve Seiche (göl sularının yükselmesi)
etkilerini de kapsayacak bilgiler verebilir. Eyalet Jeoloğu, Tsunami ve Seiche
konularındaki ek bilgilerin sunulmasından, bunları belgeleme ve iletme giderleri için
gerekli ek kaynaklar sağlanmadıkça, sorumlu tutulamaz.
2693.
Bu Kısım’da kullanıldığı kapsamı ile:
(a) ‘Şehir’ ve ‘Belde’, San Fransisco şehri ve beldesini de kapsar.
E-49
2. Proje, sismik tehlike bölgesinde yer alan herhangi bir yapının, mevcut yapı
yüzölçümünün ya da değerinin %50’sini aşmayan değişiklik ve eklemeleri
kapsamaz.
(e) ‘Komisyon’, Sismik Güvenlik Komisyonu’dur.
2694.
(a) Sismik tehlike alanı ilan edilmiş bir yörede, bu Kısım’da adı geçen haritalar ve
bilgileri ‘elde etmek mümkün’ ise, taşınmaz alım-satım işleri yapan kişiler, ya
da aracısız olarak taşınmazını satan kişiler, taşınmazın bir sismik tehlike
alanında yer aldığı bilgisini alıcılara açıklamak zorundadır.
(b) Bu bölümün amaçları açısından, Medeni Kanun (Civil Code) Bölüm 1102
ilgilendiren tüm işlemlerde bu bildirim şu biçimlerde yapılır:
1. Medeni Kanun Bölüm 1102.6.’da belirlenmiş taşınmaz devir beyanı belgesi
(real estate transfer disclosure statement) ile
2. Medeni Kanun Bölüm 1102.6 Altbölüm (a)’da belirlenmiş taşınmaz devir
beyanı belgesi yerel örneği ile
3. Taşınmaz kontratı ve ön ödeme (deposit) makbuzu ile
2695.
(a) 1 Ocak 1992’de ya da daha önceki bir tarihte, Kurul, başkan ve Komisyon’a
danışarak aşağıdakileri yerine getirecektir:
1. Eyalet sismik tehlike alanlarına ait haritaların hazırlanmasına ilişkin esaslar
2. Eyalet sismik tehlike alanlarına ait haritaların hazırlanmasına ilişkin
öncelikler. Bu önceliklerin belirlenmesinde şu etkenleri göz önünde
tutacaktır.
(i) Zelzele anında sismik tehlikeye maruz nüfus büyüklüğü
(ii) Sismik tehlikenin kamu sağlık ve güvenliğini tehdid olasılığı
E-50
(iii) Görevli bulunanların ve diğer kamu kuruluşlarının, kendi alanlarına
ait haritaları yapma maliyetlerini paylaşmaya gönüllü olmaları
(iv) Elde bulunan teknik veriler düzeyi
3. Şehir, belde ve eyalet organlarının yükümlülüklerine ilişkin politika ve
esaslar bu Kısım’da belirlenir. Söz konusu politika ve esaslar aşağıda
sıralananları hedeflemekle birlikte bunlarla sınırlı kalmaz:
(i) Sismik tehlike bölgesinde proje onama esasları ve hafifletici
önlemlerin belirlenmesi
(ii) Jeoteknik rapor içeriğinin belirlenmesi
(iii) Yetkili kurum (lead agency) tarafından jeoteknik raporun
değerlendirilip gereğinin görülmesi
4. Sismik tehlikenin değerlendirilmesi ve gereğinin yapılmasına ilişkin esaslar ve
hafifletici önlemlere ilişkin tavsiyeler
5. Bölüm 2697’de yer alan muaflıklar da dahil olmak üzere, ancak bunlarla sınırlı
kalmayacak başka prosedürler ve bu Kısım’da öngörülenlerin uygulanmasını kolaylaştırıcı
başka önlemler.
2696.
(a) Bölüm 2695 uyarınca Eyalet Jeoloğu, sismik tehlike bölgelerini belirleyen
haritaların derlemesini yapar. Harita derleme işleri Bölüm 2695 hükümleri ve
başkanın zaman programına göre ve bu bölümü uygulamaya sokacak kaynaklar
oranında yapılır.
(b) Eyalet Jeoloğu, altbölüm (a) uyarınca sismik tahlike haritalarını Kurul’a ve tüm
ilgili şehir, belde ve eyalet organlarına inceleme ve görüşleri için iletecektir.
Söz konusu yönetimler tüm değerlendirme ve önerilerini 90 gün içinde Kurul’a
sunacaklardır. Kurul’un 90 günlük incelemesi sırasında ise, Eyalet Jeoloğu
uygun gördüğü düzeltmeleri yaparak resmileşen haritaları her eyalet organına,
sismik tehlike alanları içindeki belde Kayıt Büroları’na (county recorder), şehir
E-51
ve belde yönetimlerine iletecektir. Kayıt Bürosu, aldığı tüm bilgileri Kamu
Kayıtları kapsamında saklayacaktır.
2697.
(a) Şehir ve beldeler, sismik tehlike bölgelerinde herhangi bir projenin onanması
için, sismik tehlikeyi tanımlayan bir jeoteknik rapor isteyeceklerdir. Şehir ya
da belde, proje yeri ve yakın çevresindeki zemin özelliklerine ilişkin
araştırmalarda bu tür bir tehlikenin bulunmadığını saptarsa, jeoteknik rapor
aranmayacaktır. Rapor onandıktan ya da muaflık tanındıktan sonra, yeniden
araştırma yapılmasını gerektiren jeolojik veriler doğmadıkça, yeni bir rapor
istenmez. Her şehir ve belde, onadığı jeoteknik raporun bir kopyasını, varsa
tehlike hafifletme önlemi önerileri ile birlikte onama tarihinden sonra en geç 30
gün içinde Eyalet Jeoloğu’na iletecektir.
2698.
Bu Kısım’da yer alan hükümler kapsamında, şehir ve beldelerin Kurul’un
öngörmüş olduğundan daha sıkı politika ve esaslar önermelerine engel yoktur.
2699.
Her şehir ve belde, Kuruluş Yasası (Government Code) Bölüm 65302 altbölüm (g)
uyarınca, genel planın güvenlik konularında ve arazi kullanım planlaması ve yapı ruhsatı
verme işlerinde, sismik tehlike haritalarında yer alan bilgileri göz önüne alacaktır.
2699.5.
(a) Bu yasa ile, ‘Sismik Tehlike Belirleme Fonu’ adı altında eyalet maliyesine
bağlı bir özel fon oluşturulmuştur. Kuruluş Yasası Bölüm 13340 hükümleri
dışında, bu fona aktarılan paralar bu Kısım amaçları doğrultusunda sürekli
olarak toplanır.
2699.6.
E-52
Bu Kısım, 1 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe girecektir.
ACT kanun
ASSEMBLY BILL Eyalet ya da Federal Meclis yasa tasarısı
Chapter Kısım
CODE yasalar sistemi, külliyatı
Division bölüm
LAW idari, anayasa, kamu, özel, cezai vb hukuk kaideleri
ORDINANCE emir ve yasakları muhtevi kararname / genelge
REGULATION yönetmelik
RULE mahkeme kararı
Section Bölüm
E-53
SENATE BILL Eyalet ya da Federal Senato yasa tasarısı
STATUTE kuruluş yasası
Subdivision altbölüm
E-54
E-55
EK 12: İMARDA SÜREÇ AKIŞ DİAGRAMI
E-56
E-57
EK 13: İMAR KANUNU ÖZET YAPISI
E-58
EK 14: İMAR KANUNU MADDELERİNDEN KANUN VE YÖNETMELİKLERE
YAPILAN GÖNDERMELER
E-59