Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 27

MAHİNUR

Her aşk, bir şiirdir….


Her şiir bir hikâyedir….
Her hikâye bir hayattır…

Kızıl saçlarında dalgalanan bir kırmızı alevdi, ışığın dansı…


Mahinur, Boğaz’a bakan terasından, Dolmabahçe’den yüzü kızararak batan, etrafı sarı,
turuncu halelerle çevrili güneşi seyrediyordu…
Hayatı aşkla ve şiirle yaşayan biriydi…
Doğaya, İlâhi aşka ve insanlara sunduklarına hayrandı…
Müziğin ıssız nefesinde, acı dilli kemanı dinliyordu…
Sevgilisini Güneş’e benzetirdi…
Ne zaman aşkla dolsa, kelimeler dökülürdü dilinden, mısralara dönüşürdü…
Kafiyeleşirdi, martıların kanadında….

Ey Güneşim!
Parlayan yüzünü görmeyeli gece oldu, günlerim...
Bin yıl gibi geldi ayrılığımız, sana göre dün, değil mi?..
Gecem gündüz, gündüzüm gece, hayalinle...
Ey Mehtabım!
Işığınla gel bana!...
Sen gelmezsen günüm karanlık, gecem yokluk!...
Ben sende, sen bende, tek varlık...
Ey Gülüm!
Keder gibi düğümlü yaprakların, gönlümde,
Seni görünce açar, serpilir aşkından,
Yoksa, açılmadan solacak, inan!...

Martılar dairesel hareketlerle bağıra çağıra uçarken, hayran hayran bakıyordu, Marmara’nın
eşsiz mavisinde kaybolan güne….

Akşamın kızıllığında seyrederken


Gün batımını….
Kalemimin ucu, kırmızı….
Aşkımı döküyorum mısralara….
İçimde, derin bir sızı…
Anıları içerken billur bir kadehle,
Sarhoşluğumda buluyorum hatıraları.
Kulağımda, ağlayan keman,
Gözlerimde, damlayan kan….
Kelimelerimdir, aşkım, sana uçan…

Ara sıra damlalar süzülürdü yanağından…Üşütürdü gözyaşı, o yakıcı yaz sıcağında, ürperirdi
tüyleri…Bir korku gezinirdi, tellerinde saçlarının…Terk edilmekten ölesiye korkardı…Hep
de terk edilirdi, korkusu yüzünden…
Başlangıçlarım...
Sevgi dolu, samimi ve içtendiniz...
Neden beni terk ettiniz?...

Coşturdunuz, sevindirdiniz...
Kanatlandırdınız, ayaklarımı yerden kestiniz...
Şimdi nerelerdesiniz?

Duygularım...
Sıcacık, aşk kokuluydu...
Kopan bir yaprak gibi savurdunuz...

Hazan geldi...
Hüzün kokusu sardı etrafımı...
Sararıp yittiniz...

Göz yaşlarım...
Akın, bir nehir gibi, kavuşun yokluk denizine...
Çünkü mecburdunuz...

Kan rengi avuçlarım,


Hep secdelerde dua ettiniz...
Bırakıp gitmesin diye, yalvardınız….

Sevdiklerim...
Ben ağlarken neredesiniz?
Güldüğümde, güller gibiydiniz...

Terkedilmişliklerim...
Dostlarım, arkadaşlarım benim...
Hep sustunuz ve beklediniz...

Sabırla ve hüzünle beklediniz...


Beni özlüyordunuz…...
Geri döneceğimi biliyordunuz...

Yalnızdı…
Yine uzaktaydı sevdiği….
Hüzünlüydü…Sonra düşündü….
Acaba bu şehirde, koskoca dünyada, yalnız olan, sadece kendisi miydi?
Tanrı bile yalnız değil miydi?
Yalnızlıktan korkmuyorum, diye söylendi..
Sahte aşklar, sahte kahkahalar,
Aslında herkes yalnız, herkes yalnız...
Gerçek dost yok, selamlar bile yalandan,
Aslında herkes yalnız, herkes yalnız...

Aldatmak için tatlı sözler,


Reklammış mutlu gülüşler...
Saçma sapan beraberlikler,
Aslında herkes yalnız, herkes yalnız...

Yürekler kapatmış perdelerini...


Sahne ışıkları söndükten sonra
Anılara gömülür kırgın kalpler
Aslında herkes yalnız, herkes yalnız...

Unutulmuş bir kenarda kırık gönüller,


Elde değil kadere teslim olmuş sevgiler...
Kalabalık içinde yalnızlık pek moda,
Aslında herkes yalnız, herkes yalnız...

Hüzün çöreklendi yüreğine….

Bir başka bedbahtım bu akşam,


Yaslanmış pencereme gamlı hazan...
Sevenim de sevdiğim de yitip gitmiş,
Gün bitmiş yorgunluklarında...

Zaman dolmuş aşka vakit yok,


Yollar da yıllar da ayırmış sevenleri...
Kıskanç insanlar, mantıklı geçinenler,
Aşkı yok sayıp hurdacıya vermişler...

Hırs pazarı bu dünya, ana baba evlada,


Evlat anaya babaya kızgın ve kırgın...
Yürekler güvensiz, yürekler yorgun...
Çocuklar bile bu yaşında olgun...

Baharlar yaşanmadan yaza dönüyor,


Yazlar çok çabuk geçip kış geliyor...
Bir hızlı koşuşturma ki yürek yetişemiyor,
Çare yok, kadın erkek çoluk çocuk kıyamete yürüyor...

Aşk hakkında düşündü….


Aşk gerçekti, ama bir rüya kadar elle tutulmazdı….
Güneş batmış, hava kararmıştı…
Boğaz Köprü’sünün, renk değiştirerek yanıp sönen yıldızlı ışıklarına bakarken, yine mısralar
döküldü dilinden…

İstanbul Boğazı...
Her mevsim, her an, bir başka güzelsin...
Baharda erguvanlarını sunarsın,
Yeşillerin arasında maviliğini...
Sana hayran hayran bakanlar,
Bir daha unutabilir mi, seni...
Oturup sahilinde, içtiğim çaylar
Bir başka sıcak kışında...
Lodosun esip de kıyılarına vurunca dalgalar,
Yüreğim kabarır sen gibi...
İnceden inceye dantel gibi
İşlenmiştir, tarih ve aşk kokan yalıların...
Ne sevdalar yaşanmıştır sana bakan
Aşık gözlerin sahibi, yüreklerde...
Yazın gezinir sularında kayıklar, motorlar,
Onlara müşfik bir ana olur,
Sakin sakin akan bir nehire dönüşürsün...
Güneş batarken Salacak’tan,
Karanlık pelerinini giyinirsin...
Boynunda iki gerdanlık,
Biri inciden, diğeri elmas...
Geceleri yakamozlarla aydınlatır sularını...
Sonbaharın bir başka güzel...
Sararır elbisen, suların gri...
Yıldırımlar selam sunar sana,
Yağmur yağdıran bulutlarıyla...
İstanbul Boğazı...
Canların cananı...
Bir gün ben gitsem bile bu dünyadan,
Kıyamete kadar misafirlerini ağırlayıp
Hayran edeceksin kendine...
Daha öncekilere sevdirdiğin gibi...
Aşık olacaklar sana, tıpkı ben gibi...

Derin bir ah çekti…


Aşık olmak….
Onun peşinde koştuğu tek mutluluk, aşktı….
Aşkla uyuyor, aşkla uyanıyordu……….
Aşkı buldun sanmıştın…
Halbuki yanılmıştın…
Yanı başında dururken,
Uzakta aramıştın…

Geceler, günler boyu,


Hep ona ağlamıştın…
Dualarında bile,
Onun adını anmıştın…

Sevdiğini sanmıştın…
Aşkla bağlanmıştın…
Bir hayal olduğunu,
Geç de olsa anlamıştın...

“Bir hayaldi Mahinur….Senin için bir hayaldi!” diye söylendi kendi kendine…
Hayallerindeki beyaz atlı prens değildi belki, ama seviyordu onu…

Yaşanmış onca iyi ve kötü ile doluyken sen,


Sana nasıl ulaşabilirim ben?...
Unut gitsin aşkımı ey yar,
Ya sen erken doğdun, ya da ben geç kaldım...

Hata ettik sevmekle birbirimizi,


Zamansızlığın içinde, duraksızca yaşadık, anları...
Yüreğimizi açtık, iyisiyle kötüsüyle...
Aşık olduk, farkına bile varmadan, kelimelerin sihiriyle...

Şimdi düşünüyorum da aklı yakin,


Yaşanmalıydı yaşanmamışlıkların arasında,
Kaybolmamalıydı kaybolmuşların gölgesinde,
Ve diyorum ki, yeniden….
Ya sen erken doğdun, ya da ben geç kaldım...

Çok uzaklardaydı, çok…


Artık onun ellerini tutamazdı, gözlerine bakamazdı..
Onu sadece aşkın gözleriyle görebilirdi…
Sonsuzluğun gölgeli karanlığında, hapisti şimdi…

Ne seninleyim, ne de sensiz!
Bir adım kadar yakınsın bana…
Bir ömür kadar uzaksın oysa...
Ne sevdam yetişiyor,
Ne de ellerim gönül ağacına...
Damla damla akıyor, yüreğimin çiğleri,
Kadife yapraklı güllerinin üzerine her sabah...
Koklarken burnuna değen...
Sana beni hatırlatan o güzelliklere...
Senden sonra kaç parçaya ayrıldı bu kalbim,
Senden sonra perişan oldu sustu dilim,
Senden sonra yok benim coşacak sevda selim,
Göz ırmaklarım kurudu, yağmurum yağmıyor artık...

Ciğerparem, bir kuyunun içindeyim,


Kölen diye alınıp sultanın olmak niyetindeyim,
Bir yudum sabır suyu daha bana,
Sana kavuşacağım ânı beklemekteyim.

Ak kanatlarını aç tıpkı bir burak gibi,


Sakla beni, acının ateş tuzaklarından.
Haydi göz açıp kapatayım,
Ulaştır beni, gökyüzündeki şeffaf sarayına...
Ulaştır beni, yokluğundaki varlığına…

Onu kaybedeli ne kadar olmuştu? Saymamıştı gittiğinden beri…


Sahi gerçekten gitmiş miydi?

Sakın gitme uzaklara


Bırakma beni, sakın!...
Gül dalında güzel,
Sen canımda, yakın!...

Sakın gitme uzaklara


Bırakma beni, sakın!
Ecelin tek korkum,
Biliyorum zamanı yakın!

Sakın gitme uzaklara


Bırakma beni, sakın!
Sonsuzluk geniş ama,
Bil ki mezarım sana yakın!

Neden onun terk ettiğini düşünüyordu?...


O mu istemişti gitmeyi?...Sevgili çağırmıştı, “gel!”
demişti..
O da emre uymuştu sadece….

Sakın dert etme, seni seviyorum,


Sadece yalnızlığıma alışmaya çalışıyorum...
Çünkü ne kadar sevsek de birbirimizi,
Bu dünyada kavuşmak, haram bize...
Yalan dünyada, yalan sevgiler olur,
Ebedi alemde ise, gerçekler...
Ben bununla su serpiyorum gönlüme,
Ve ayrılığına bununla katlanıyorum...
Şunu bil ki, tercih etsem de başka birini,
Yüreğim sende zincirli...
Bugün iç çekme, dayanamam,
Duyduğumda sesin mutlu olsun...
Bizim imtihanımız böyleymiş,
Ne kadar ağlatsa da, hamdolsun!…

“Acı çekmek…
Bu kadar güzel bir yerde ve gecede, hem de…
Mutluluklar içimizde saklı, acılar da…
Önemli olan, hissetmek….” diye geçirdi aklından…
Burada olsaydı, o burada olsaydı, kendini savunmaz mıydı?

Eğer sana anlatabilseydim...


Eğer anlatabilseydim, kızmazdın terk ettim diye...
Hatır koymazdın içtenliğime, hüznüme...
Bırakmazdın ellerimi, ellerinden ayrı...
Bir kez bile sevmedim, dedim mi sana?...
Tek kez bile söyledim mi sevmiyorum diye?...
Kaderde ayrılık varmış her şey nafile...
Dinlemiyorsun gömüldüğün sessizliğinde,
Dört duvarlık sırça sarayında soluyorsun yalnızlığı...
Biliyorum, hep ben varım, o koca yüreğinde...
Uzaklara daldığını, ufukta gözlerimi aradığını
Ve beni andığını hissediyorum ölü bedenimde..
Sonra...Sonra usulca bakıp ardıma sürüyerek hırkamı,
Dışarıya baktığın pencereye elveda deyip
Gidiyorum uzaklara...Yeni başlangıçlara...
Ama hiçbiri, hiçbiri sen olamayacaksın bir daha...
VE şunu bil ki, yüreğim ancak “sen” diye atardı,
“Sen” diyerek durdu son nefesinde...
Visalimsin sonsuz ve gerçek hayatta...

Mahinur’un gözleri…
Güneşi, Karadeniz’e benzetirdi onları….
Hırçınlaştığında, çakmak çakmak oluşuna kahkahalarla güler, sarılırdı sakinleştirmek için….
Aşkla bakışını severdi, yaramaz gülüşlerini….
”Aşkın gözleri gibi bakıyorsun” derdi…
‘Bu gözlerle, beni nereye gitsem çekersin kendine…
Hatta ölsem bile, yeniden dirilirim!”
“Neden dirilmedin, neden öyleyse!” diye hıçkırıklara boğuldu…

Nerdesin? Neden bir yıldız gibi kayıp gittin?


Nerdesin? Neden güneşim olup batıp yittin?

İlk aşkımdın, tertemizdi sana sevgim,


İlk aşkımdın, gönlümün tahtını verdiğim.

Can gözüm, senin ışığın olmadan,


Can gözüm, kör olurum ben inan.

Ne olur? Bir haber gönder var mısın, diye!


Ne olur? ‘Yok’ olmadığını söyle!

Güller soldu, ilkbaharım, sen gidince,


Güller soldu, kış geldi ömrüme.

Gel, beni de götür, uzak olsa da gelirim,


Beni de götür, ölüm olsa sonunda, seninleyim.

Ruhumun ışığı, ezelde tanıdım seni,


Ruhumun ışığı, ebediyette bulacaksın beni.

Bu esinti…
Bu tatlı gece…
Yine hüznüne gebeydi…
Mahinur’un sevdiği her şey, onunla bitmişti…
Aşkını alıp gitmişti ölüm…

Hüznümü bile bana bırakmıyorlar,


Bırakın doğrasın hüznün bıçakları...
Aşkımı paylaşamadım, yalnızlığımı
Doğramayın bari...

Ben severken, aşk çekişiyor ecelim,


Hayat değil ölümmüş sevmek...
Yanmakmış yürek cehenneminde...
Çiçekleri zakkummuş aşkın...

Sevince ateşe düşülürmüş,


Akıl lavının ortasında kalırmış duygular....
İmkansızı yaşamak isteyen aşka,
Geçit vermeyen ateş dağları...

Kessin benim sevda naşımı,


Hüznün bıçakları...
Her bir parçasını dağıtsın,
Bir parçasını da….
Sevdiğimin gönlüne bıraksın...

O gece….Bir hesaplaşma mıydı? Geçmişi gömmek için bir bahane miydi bu şiirler?
Susmuyordu gönlü….Susmuyordu kalemi….Defterini doldurup, bugün sonlandırmalıydı bu
hikâyeyi…Mısralar ardı ardına dökülüyordu dilinden….
Yine sensizlik….
Yemeğimi tek başıma yedim...
Boş boş baktım, karşımdaki
Boş sandalyeye...

Yine aynı sıradanlık...


Gülümsedim, aynadaki asık yüzüme...
Kitabımı okurken çayımı ve….
Hayatları yudumladım...

Yine yalnızlık...
Yaşananlar...Yorgunluk...
Hoş Geldiniz, Hoş Geldiniz,
Hüzünlü Akşamlar...

Salıncağa oturdu….
Dakikalardır aynı müziği dinliyordu….
Ağlayan kemanı…
O ağladıkça, melankoli sarıyordu tüm kelimelerini….
Gülen gözlerini hatırladıkça…
İsyanla doluyordu sözler…..

Gözlerimden öptün dün gece rüyamda,


O kadar özlemiştim ki seni,
Uyanmak istemedim...
Gözlerimi kapadım yeniden görmek için ,
Oradaydın, kapının ardında...
Göndermiyordun sen de beni gerçek hayata...
Yaslanmış öylece duruyordun,
Derin bir sıcaklık bakışlarında...
Kollarını açtın iki yana,
Sarılmak istiyordun, gel diyordun dünyama...
Koşarak gelmek için neler vermezdim...
Her şey silindi, tek bir şey kaldı hafızamda...
Gülen gözlerin...
Bir çift göz gülerek bana bakan...
Nedir bu?..
Eziyet midir kendime çektirdiğim?...
Ve sana...Sana vermek isterken acımı...
Bilmezmişim, en büyüğüymüş benim çektiğim...
Yeter de!..Sen bari yeter de...
Bitmiyor işkencem sessizliğinde...
Gururdan duvarlar örmüşüz aşkın ordularına...
Bir demir maske sevgin yüzümde, çıkmıyor,
Sürgünüm sensizlik okyanusunda bir adada,
Olmuyor gül yüreklim, olmuyor...
Küskünlükleri isyana , isyanları kelimeye…

Bir kez sevdim, tek kez......


Cananım dedim, canım dedim...
Aşkım, sevgilimdin...

Seni kaybettim...
Seni yitirdim...
Seni yok ettim...

Benim için şefkattin...


Benim için merhamettin...
Benim için öğüttün...

Şu acımasız dünyada,
Sığınağımdın...
Saklandığım yürektin...

Gülümdün...
Güneşimdin...
Gölgelendiğim yüce çınardın...

İlhamım, ışığımdın...
Denizim, okyanusumdun...
Boğuldum suyunda...

Gönül kuşum, tatlı sözlüm,


Bülbülümdün...
Sesin mutluluğum, umudumdu...

Artık sesin gelmiyor,


Küstürdüm biliyorum...
Ben de küstüm, çok kolay bıraktın...

Acımadın kalbime,
Fırlatıp attın...
Bir köşeye kolayca...

Gururun ağır bastı,


Aşkta gurur var mıydı?...
Sen söylemiştin bunu...

Özledim ve özleyeceğim...
Ağladım ve ağlayacağım...
Ayrılık her an taze,
Aşk ise küflendi sessizliğinde...
Bitirmeliydi, ama nasıl?
O gitmişti….Onu yitirmişti…
Neden bu hayaletler gitmiyordu tepesinden?....
Neden hatıralar zorluyordu onu böylesine?..

Neden aşk zamansız gelir?..


Neden kavuşulamaz sevgiliye?
Neden ?...
Neden aşk delirtir insanı?...
Neden acı çektirir?...
Neden?...
Neden sevgililer kabahatli bulunur?..
Neden kınanır duygular?...
Neden?...
Cevabını bilseydik aşık olur muyduk?...
Olur muyduk gerçekten?...

Soru sormaktan bıkmıştı ama susmak bilmiyordu kalemi….

Gemiler gezmez bir ummanda,


Kalmışım yalnız, ıssız bir adada...
Şarkıları yarım kalmış yunusların,
Yâr gitmiş, yâr göçmüş uzağa...
Dalgalar çarpar sahile,
Ah eder gönül nafile...
Sevda olmuş karmaşık bir çile,
Yâr gitmiş, yâr göçmüş kime ne?...
Derdi bana, derdi bana,
Gideceğim, ağlayacaksın peşimden,
Dost, bir dost var mı başka bana,
Kime anlatayım ?...
Yâr gitmiş, yâr göçmüş uzağa...

Geçmişe döndü yeniden….


’Bekleyeceksin beni, değil mi?’ diyordu sevdiği….
’Bekleyeceğim! Sonsuza kadar sevdiğim!” diye cevaplardı onu…

Sensiz uzun bir gece daha...


Uzaklardasın...
Ama benimlesin, biliyorum...
Gözlerin dalgın dalgın bakarken pencereden dışarıya,
Yanımda olmak istiyorsun...
Hissediyorum...
Hasretin çaresizliğinde,
Sarılmak istiyorsun kocaman...
Nefesinle nefesimi içine almak istiyorsun, usulca...
Dışarıda herkes sohbet ediyor, sen duymuyorsun...
Hayallerin almış başını gitmiş ta uzaklara...
Bana gel, hoş geldin diyerek sarılayım sana...
Ahir ömründe bir defa, tek defa sevdin...
Yarin ise beklemede bir bakışını...
Sevecen, üzüm gözlerinde...
Tek bir öpüş, bakir dudaklarında...
Çaresiz, uzun bekleyişler...
Umutla ve sabırla dolu saatler...
Dualar, ağlayışlar, yakarışlar,
Kavuşmak için...
Ağla, ağla, gözyaşın gözlerime dolsun,
Tek bir damlacığı bile boşa akmasın...
Karışsın, gözyaşımın tuzuna...
Ege kadar...
Sözler dökülsün dudaklarından,
Adımı çağrıştıran sözler...
Duysun kulaklarım fısıltılarını,
Beni sevdiğini söyleyen...
Geceler uzun sultanım...
Geceler uykusuz...
İnce bir dert, yürek yoran...
Yorgun yüreklerde tek acı,
Yanlış anlaşılmak...
Biraz erken, biraz geç...
Ne fark eder?...Vuslat varsa eğer?...
Ümit var bekleyişler...
Bekleyeceğim, bekleyeceksin...

Hep beklemişti…..
Yorulmuştu beklemekten….
Onsuz uzun gecelerde, sitem dizerdi damlalardan….

Bulutlar koşuyor gökyüzünde, ben sana koşamıyorum...


Ağladıklarında, doluyor gözlerim, yaşımı akıtamıyorum...
Çiçekler açıyor baharda, ben senin için açamıyorum...
Papatyalar gülümsüyor beyaz sarı, bak, gülemiyorum...

Sadece nefes alıyorum, hamdı şükürler olsun,


Sayıklıyorum şiirlerde, okuyana selam olsun...
Gülüsün yüreğimin, varsın dikenlerin de olsun
Yaşa ey sultanım, ömrün hayırlı olsun...

Ey kartal başlı, gül yürekli sevdiğim,


Mübarek gözlerinle bak ki huzur bulayım,
Sevdan ile sar ki, gönlüne dolayım...
Narını sakla ki nuruna gark olayım....

Sende inat, bende naz...


Yetmedi mi bu kadar niyaz?...
Sevdiysek , bu ayrılık bize ayaz...
Gel kavuşalım, yaktı hasret bizi, zaman az...
Ve o, yine gelmezdi….
Sessizliğinde saklanırdı….
Kelimelerine gömülürdü…

Senden ayrıyken bile seni düşünmek…


Aşkın sırrı bu olsa gerek…
Her halini, her koşulunu sevmek…
Vazgeçememek ölesiye…

Yokluğunda bile varlığını bilmek,


Hayalini koynunda uyutmak…
Tekrar tekrar sevmek, sevmek..
Sesinden başka her şeyi silmek hafızadan…

Anımsayıp beraber gülünen her anı,


Kahkahasını özlemek…
Arada geçen gerginliklerde,
Yine de hoşlanacak bir yön bulmak…

Aşk bu olsa gerek!...Yerine kimseyi koymamak…


Büyülenmek…Tek odak haline getirmek…
Sevgiyle sarılmak resminin her noktasına…
Ve bakışıyla avunmak….

Yine hüzün….Yine hüzün….Yine hüzün…..

İstanbul, hüzün…
Yok aynasında, yüzün…
İstanbul , sessiz…
Sözsüz, sazsız ve de ıssız….
İstanbul, mutsuz…
Tükenmiş ve çaresiz…
İstanbul, tatsız…
İnsanları yalnız…
İstanbul, yaralı…
Bir bahtı karalı…
İstanbul, sisli…
Elleri buz kesti…
İstanbul, İstanbul olalı,
Öylesini görmedi….

İstanbul’un insanları genelde hüzünlüydü…


Halbuki, kahkahalar duyulurdu bu şehrin ışıklarından…
Kadehlerde durduğu gibi durmayan mıydı yoksa, buna sebep?
Kız Kulesi’ne akıttım,
İnceden inceye, göz yaşlarımı...
Şiirleri dinledim,
Ağlamama yardımcı...
Ne konuşmak istiyorum,
Ne de yazmak...
Yüreğim vuruldu…
Mermisi, sözler...
Hayatta kalmak zor….
Bu ayrılık, bir kor…
Sırtımda yalnızlığım,
Gurbete gidiyorum...
Kaçıyorum ondan...
Ondan...
Kuşların kanadına takıp hüznümü,
Göç ediyorum...
Aşkından...
Hasret...Bavulumda götürdüğüm...
Garibim...
Şu boş dünyada garip...
Mevsimlerim yok artık...
Her yanım, çöl…
Ayrılık...Ah, ayrılık...
Seni seçtim...
Sevdiğimin bakışı,
Yakarken yüreğimi,
Kendimden geçtim…
Ama, bu ne büyük bir acı!....

Ayrılık….
Ondan gidebilmiş miydi, o gidene kadar…
Onu bırakabilmiş miydi, o bırakana kadar?

Vakit geldi, dedim…


Senden gideceğimi söyledim…..
Senden gidebilmek…
Buna cesaretim var mı, bir sorsana!…
Sana olan aşkım, gözlerimden akıtırken yaşları….
Sevgim yazdırıyorken bu satırları….
Senden gidebilir miyim?...
Vazgeçebilir miyim?....
Uzaklaşsam bir zaman…
Seninle ilgili her şeyi…
Resimlerini yırtsam, mektuplarını atsam…..
Düşüncenden kurtulabilir miyim?...
Kelimelerinin dansında, kaybolan, yok olan,
Gözlerinde, mânâyı, aşkı bulan….
Mısralarında seni anlatan, ben,
Nereye kadar gidebilirim?...
Aşk okunu, kalbimin tam ortasına hedefleyip
Ölümden önce, ‘ben’i öldüren, katilim sensin….
Kelimelerinde tattım ben ölümü,
Sesinde verdim, son nefesini, nefsimin…
Artık ‘ben’ yokum…..
Sen varsın….
Senden asla gidemem….
Senden gide bilemem…

Ona okumamıştı hiçbir şiirini….


O varken, şiir yazmazdı ki!
O varken, şiir gibi yaşardı….

İstanbul kokuyor baharda tenin,


İstanbul kadar nemli...
Ve İstanbul oluyorsun gözlerimde,
İstanbul martıları kadar özgür...

İstanbul vapurları yüzüyor kanında,


İstanbul kadar sisli havan...
Ve İstanbul gecelerinde yıldızlar,
Senin ışığın kadar parlamazlar...

İstanbul parlıyor yüzünün aydınlığında,


İstanbul kadar şen kahkahan...
Ve İstanbul kararıyor yokluğunda,
İstanbul sokakları kadar loş hayalin...

Adın İstanbul senin...


İstanbul'u seviyorum dedikçe, bil ki seni seviyorum.
İstanbul'u özlüyorum dedikçe, bil ki seni özledim.
Adın İstanbul artık, İstanbul sevdiğim...

Adı yoktu bu sevdanın….


Onun adının olmadığı gibi…
Bin bir isimde gizliydi…

Öbek öbek gelincikler gibi kırmızıdır sevdan,


Ateş kızılı saçlarımda dolaşırken ellerin...
Saf ve temiz papatyalar ve kocaman açmış güller,
Taptaze, burcu burcu kokar yüreğin...

Sen...Bir tek sen...Ve bir de ben...


Denizlerin bittiği ufuklarda buluşsak...
Balıkların dansında keşfetsek aşkı...
Ve kaybolsak güneşin ardından karanlık sularda...
Sonra bir düşün peşinden gidip,
Çağlayanın ardındaki mağarayı bulsak,
İçinde masal kahramanlarının hazinelerini...
Ve hepsini ortaya çıkarıp dağıtsak bulunsun diye...

Güzelliğin gerçek esrarı sende, gönlünde gizli...


Görünende değil asla gören göz için...
Sevendedir gören göz, sevilendedir işiten kulak,
Mecnun’un gözü senin, Leyla’nın kulağı benim..

Mecnun Leyla’sını bulmuştu bulmasına ama, bu sefer de Leylâ’dan vazgeçmişti…


Gerçek aşk var mıydı?...
Kime olmalıydı?....

Bir aşk ki gönül divane!..


Bir aşk ki yürek pervane!...
Bir aşk ki bu baş biçare!...
Gerçek aşk Sana’dır Ey Rabbim!...
Gerçek aşk Sana’dır Ey Rabbim!...
Yalnız Sana!...
Yalnız Sana!...

Gerçek aşk…
Kendini kaybetmeden, birine aşık olmadan bilinebilir miydi aşk?
Ve kavuşulmadan yaşanan her aşk, gerçekti….

Ben senden çok sevmişim meğer,


Sonbaharın gelişiyle anladım bunu…
Hazan rüzgarlarıyla savrulan yapraklar,
Uçuşunca etrafımda anladım…
Anladım…
Anladım ki, sen, sonbaharında,
Ağacına tutunmaya çalışan sararmış bir yaprak,
Bense, yeşermeye yüz tutmadan solmuş,
Koptu kopacak bir dal!...
Yine de tüm gücüyle ağacına tutunmaya çalışan,
Yaprağını düşürmemek için çabalayan,
Ama gücü tükenmiş bir saf âşık!

Yazın ortasında bir sonbahardı yaşadığı….


Kurumuş bir yaprak gibi çatırdıyordu yüreği…
İnceden inceden çatlıyordu derisi….
Can dostum, akıldaşım,
Yalnızlığımın tek ikiziydin...
Hüznümün sırdaşıydın geceleri...
Ah , doyamadım sana...
Yüreğim öyle boş ki sensiz,
Seni ilk geceden özledim...
Kendimi kiminle paylaşacağım ben?...
Kime ağlayıp, kime sarılacağım?...
Senin hasretini kime anlatacağım?...
Kalbimi hançerledi felek,
Aşkımı aldı, kaldım tek...
Kalmadı gözümde hiçbir şey,
Sevmeyeceğim artık kimseyi...
Toprak alıyor sevilenleri…
Rabbim seni anayım diye mi?...
Sevmekten korkuyorum, ayrılık var,
Ayrılıklar hep bana mı Yâr?...

Ona anlatmak isteyip de anlatamadıklarını hatırladı sonra….Neler biriktirmişti oysa!..

Kan çekiliyor ellerimden….


Yazamıyorum, gönlümün baharı…
Sana veda edemiyor sözlerim….
Bırakamıyor seni yalnızlığına….
Öyle seviyor ki seni bu kalbim..
Gizliliğin pençesinde, bırakamıyor….
Haykırmak istiyor dağlara, taşlara…
Sonra vazgeçiyor, ant içiyor susmaya….
Ah sevdiğim, sevdiceğim, bir taneciğim..
Bir döksem sana içimi, bir aksa kelimelerim…
Ama dudaklarım mühürlendi, sonsuza kadar…
Evet…Senin için…
Hayatını allak bullak etmemek için..
Bencilce davranmamak adına….
Konuşmamalıyım…
Yüreğine esaretim, yüreğimde sürmeli…
Kalp çürüyecek olsa da…
Saltanatın bu gönülde ebedî….

“Neler söyleyecekti kulağına….Ne güzellikler yaşatacaktı sana….Ne mutluluklar….”

Gözlerim konuşurken duyuyor musun?


Sözlerle bakışırken görmüyor musun?
Kavuşmak için daha ne bekliyorsun?
Bekleme ne olur, sarıl bana derinden...
Hadi gel, bırakma tut elimden
Hadi gel, umutlan sözlerimden
Hadi gel, hadi gel, aşkı yaşayalım beraber...
Hadi gel, hadi gel, aşkı söyleyelim beraber...

Sevdalıyım sana ben, sevmiyor musun?


Mutluyum seninle, gülmüyor musun?
Sabret diyorsun, özlemiyor musun?
Canımsın sevgilim, gönlüm hep seninle…

“Hepsi, başlamadan bitti…Yansımadan kırıldı aynam…” diye söylendi…

Gönül kapımı açmak istiyorum hayata,


Gören gözlere, işiten kulaklara...
Gökten kalbe, kalpten dile, dilden kulağa,
Ulaşmak istiyorum kelimelerimle sonsuzluğa...
Semazenlerin eteğindeki rüzgar olmak istiyorum….
Kibirden uzak, övünçten ırak….
Sadece bir ilham olmak arayan bir gönüle….
Küçücük bir mısra yüreği titreten bir şiirde…

Ona kalan şiirlerdi artık…


Ona kalan hatıralar…..
Geçmişi unutmak mümkün müydü, geçmişi gömmek?...
Sahi geçmiş ve de gelecek var mıydı?

İnsan sevdiğiyle olmadıktan sonra neye yarar herşey, hiçbirşey...


Gönül gönüle olmayınca, neye yarar yaşamak?...
Hayat çok kısa, anlar daha kısa….
Bir olmadan kaybolmak…
İşte, korktuğum tekşey bu…
Tekşey…
Onun için yazıyorum bu satırları…
Belki sevdiğime ulaşır diye…
Allahım!...
Sevdiklerin seninledir, sevilen paylaşılır mı hiç?...
Eğer sevdiğinsem, demek ki yalnızım…
Eğer yalnızsam, biliyorum ki sevdiğinim…
Yüreğime kuvvet ver, yalnızlığım, seninle dolu olsun!
Sevdiğim sana sesleniyorum!
Beni ebediyette yanı başında bulacaksın, o vakte kadar bekle…
Göz açıp kapatıncaya kadar geçecek bak,” söylemiştin” diyeceksin…
Şimdilik veda sana, ama bu veda, başlangıcın merhabası…
Canım, hoşça kal , hoşça kal şimdilik…

Hoşça kal, sevgiyle kal demişti ona….


Sevgiyle…
Evet, sevgisiyle kalakalmıştı….
Bir başına, yapayalnız…
Bakışların solgun, gönlünde hüzün,
Hazan gelmeden neden asıktır yüzün?

İstiğfar et de kurtul şu acı lokmalardan,


Bedbaht etmesin hazımsızlık seni, soğutmasın hayattan..

Gönlündeki hançer bırak dursun, çıkarma,


Öldürür seni yoksa onun boş kalan yeri…

Yaksın canını, acıtsın yüreğini, inletsin,


Bil ki, adaletsizliğin ahıdır, sanatçının besini…

Gözyaşlarını dök, uçsun tuzlu damlalar,


Savrulsun gamlı sözler seherin rüzgârında…

Gecenin mateminde dertli dertli öten andelib,


Bil ki her zaman günün ışığında parlayan güle galib..

Şimdi, bırak hırslarını, fani ve yalancı dünyanın,


İkizin ölüm emir beklemekte, belki de yok yarının…

“Ne uzun bir gece bu!


Neler biriktirmişim!
Sözler saltanatını sürüyor, suskunluk yenildi bu savaşta…” diye gülümsedi acıklı….
Sonra ilk mısraları geldi aklına….

Neden sadece onu sevmeyi denemiyorsun?


Bir gönülde iki yâr olur mu?
O seni sevmiyor değil, belki de senin sevginden emin değil…
Neden hep bir kaçış saklıyorsun kendine?
Kaybetmekten neden hep korkuyorsun ölesiye?
Gönlün bir gemi mezarlığı gibi…
Düşmansın tüm gemilere, senin sınırlarına giren tüm gemiler,
Batmak zorunda sanki…
Neyin intikamını alıyorsun?
Yoksa kendinle mi savaşın?
Hesaplar içinde kıvranıyorsun,
Fırtınalarla dalgalanıyorsun,
Sonunda dinginleşip ağlıyorsun, pişmanlığından…
Ve onu unutamıyorsun…
Çünkü seni bir tek o tamamlıyor….
Çünkü bir tek onunla ‘yok’ olabiliyorsun…
Çünkü bir tek ona dürüst davranıyorsun….
Kendine bile olamadığın kadar hem de…
O bir zamanlar senin için bir sesti sadece….
Bilge, içten, tarafsız bir ses…
Sonra göründü gözlerine….
Gözlerindeki sevgiye takılı kaldı yüreğin…
Aklın hep bir şeyler söyledi, ona zincirlendiğini bildi
Ve…Onu senden uzaklaştırmaya çalıştı…
Sana yeni bir aday belirledi, seni ona yapıştırdı ansızın…
Halbuki, bu seni acıtıyordu…
Daha da yakınlaştırıyordu aradığın o uzaklığa…
Birden bir şiir seni sana getirdi….
Bir dörtlük aydınlanmana yetti…
Sen….Seviyordun….
Hem de vazgeçememecesine….
Senden uzak duruşundaki o yakınlığı,
O hasretle bakışı anımsadın…
O seni sevdiğini biliyordu….
Ama sen, ona, bir gemi gibi davranıyordun…
Batırılacak bir gemiydi o gözünde….
Bu yüzden sularında yüzmedi, çevrende gezindi….
İzledi seni özlemle….
Ve şimdi…O uzaklardayken….
Onunla yine yüreğinde konuşuyorsun…
Sen….Onu sevdiğini biliyorsun….

“Evet, seviyordum onu….Seviyordum….Canım gibi hem de….”

Bugün yüreğim her zamankinden daha ağır....


Daha dolu daha aşık daha karmaşık.......
Çünkü içinde sen varsın bir tek sen
Gözlerim doluyor mutluluktan seni anarken....
Şair gözlüm şiir sözlüm...
Sen neredeysen yüreğim orada...
Benden uzakta olsan da...
Ellerim ellerinde gözlerim gözlerinde hâlâ...
"Canım benim" deyişindeyim...
O kadar sözün arasında...
Bir tek ona takıldım konuştuğumuz anlarda...
"Cananım" demedin "canım benim" dedin bana...
Sevdanın yüce boyutunda..
Sevginin doruğunda ve özlemenin soluğunda..
Dokunmak değilmiş aşk beklemekmiş...
Gözlerinin kuyusundaki gizli hazineymiş...
"Seni seviyorum!" diyebilmek
Canından ayrı görmemekmiş...

“Ne güzeldi….
Ne güzeldi, aşkımın cisimleştiğini görmek!
Ne güzeldi sevmek ve sevilmek!”
Öyle bir yâr sev ki,
Gönlü hep sende olsun...
Öyle bir yâr sev ki,
Gecen, gündüzün olsun...
Öyle bir yâr sev ki,
Bakışları sende olsun...
Öyle bir yâr sev ki,
Gülsün gönül şen olsun...

Öyle bir yâr, öyle bir yâr


Öyle bir yâr sev ki!...Sev ki, sev ki, sev ki!..

Öyle bir yâr sev ki,


Candan gönülden olsun
Öyle bir yâr sev ki,
Sözleri içten olsun
Öyle bir yâr sev ki,
Yüreğinde bir sen olsun
Öyle bir yâr sev ki,
Mutluluk dâim olsun...

Öyle bir yâr, öyle bir yâr


Öyle bir yâr sev ki!...Sev ki, sev ki, sev ki!...

Şarkıya dönüşürdü sözler Mahinur’un kalbinde….


Çok sevdiği ve onu seven bir yâri vardı….

Yalnızlık...Özlemle bekleyiş,
Hasret....Saymak her günü,
Ağlamak...Bazen, hatırladıkça,
Ama sevmek....
Tekrar, tekrar, tekrar her geçen gün seni....

“Sen varken, yaşadığımı anladım ben….” Derdi…

Ben seni, gözünün ağında sevdim…


Ben seni, saçının perçeminde sevdim…
Ben seni, çatık kaşlarında sevdim..
Ben seni, haylaz gülümsemende sevdim..
Ben seni, kaleminden dökülen sözlerde sevdim…
Ben seni sevdiğimi nasıl anlatayım?
Sükûtta sevdim işte….Sevdim…
Onu her geçen gün artan bir sevgiyle seviyordu, yokluğunda bile…

Sevdan aklı baştan aldı,


Karmakarışıktı, bomboş kaldı…
Şimdi yürek düşünüyor yerine,
Götürüyor sana doğru çekimle…

Bir kapı açtın gökyüzüne doğru,


Bir meşale yaktın karanlıkta,
Yürek kördü, şimdi gördü,
Şükran sana, şükran sevdana…

Onun aşkından kurtulmak istediği günler de olmuştu…


Önce ona kızardı…..
Sitemle doluydu o zamanlarda kalemi…

Sinsi bir aşıksın sen,


Şeytan gibi damarlarda gezinen...
Sevilmiyorsun artık!...
Hüzün bir damga gibi alnımda,
Kara yazı, kara yazı...
Diye ağlar ,
Oksijenle tanışıp nefes alan acemi bebek gibi...
Sevmiyorum artık seni,
Sözlerin umumi, kelimelerin basmakalıp,
Sen herkesin malısın,
Bense, sadece bana ait olanı istiyorum.
Sevmiyorum seni,
Ve sevmeyeceğim...
Kırgınlıklarım yüzünden,
Sana darıldım...
Ey tembel aşık,
Aşkı sen mi keşfettin ki,
Sahipleniyorsun...
Gökyüzünü aydınlatan,
Bir mum mu oldu aşkının canı?...
Sen sevmemeye devam et,
Ama şunu bil ki,
Sen de artık sevilmiyorsun!...

Fakat, sonunda yine döner dolaşır, kendine kızardı ….

Nefis isyanı sever,


Ben benim, sen de sen, der...
Kötüye meyleder, tembelliği,
Zevki, kini över...

Şeytan'da güç yok, fısıltı var,


Nefsin okuduğu sakıncalı yazar...
Elinden almadan o kitabı,
Bitmez insanın onunla savaşı...

Akıl bir at, yürek binici,


Elinde bilgi kılıcı, sanat kalkanı,
Tevekkül gürzü...
Üzerinde esmayla örülmüş zırhı...

Nefsin emarelerini boğazlar önce,


Kalesine hapseder, yiyeceksiz bırakır,
Kuyusunu tutar, susuz bırakır...
Korku verir, zevk cariyesinden uzaklaştırır.

Teyakkuz halindedir uyumaz,


Rabbiyle arasına kimseyi almaz.
Yaratılandan geçer, Yaradan'la varolur,
Nefis kalesinin önünde bekçi olur...

Açlığa dayanamaz nefs,


Bakar ki kurtuluş yok, sallar beyaz bayrağı, pes!
Efendilik iddiasından vazgeçip
"Ben köleyim, sen efendisin"

"Sen Rabbi'ne iman edip,


Öyle güçlü bir DOST buldun ki,
Beni kışkırtan Şeytan,
O'ndan ölesiye korkar."

"Ve şimdi ne dersen yapacağım,


Sadık hizmetkârınım...
Bundan böyle korku yok bana,
Eski düşmanın, yeni dostunum."der.

Böylece nefis levvame olur,


Ruh yüklerinden kurtulur...
Yürek artık huzurludur,
Düşmanını alt edip sulhu bulur...

Sulha eren imar eder,


Sanatla işler eşyasını...
Sevgi duyar kopyaladıklarını,
Yoktan var eden asıl Sanatkar'a...

Sevgi duyan sevdiğini anar,


Her an onun ismini sayıklar,
Yokluğu için gözyaşı döker hasretle,
Kavuşacağı vakit için günleri sayar...

İşte budur Mevlana'nın Şeb-i Aruz'u,


İşte budur sevenin umudu...
O gün ölüm değil düğündür,
Mahpusun tahliye günüdür...

Üzülme ölenin ardından,


Sevinme doğan için...
Gariplikler yurdudur dünya,
Ölen özgür, doğan mahpus...

Pusu kurmasın Şeytan sana,


Hep dua et Allah'a...
Bilir misin sadece,
Nazı geçer dostun dosta...

Mahinur, o ılık geceyi sonlandırıp uykusuna dalmadan önce son sayfaları yazmaktaydı…

Şu sonlu dünyada sonsuz ruh taşıyan bir garibim,


Garibim Senden uzakta Ey Yâr,
Ruh diyarından imtihan için gönderilmiş bir yolcuyum,
Cemalini özleyen yanık yürekli ve merhametinle alnından tuttuğun,
Canım elinde olan Mülk sahibi, yalnızım seni anmayınca...
Hani sevdiğinden ayrı düşer ya bir garip,
Alıştığı, bildiği, sevildiği diyardan uzakta,
İşte öyleyim dert sığınağım , dert sağanağından sana koşarım ruh özünden koptuğum...
Beni öz yurdumda yalnız koyma ne olur, savurma günah rüzgarıyla,
ben aciz, ben fakir, ben yalnız...
Sen yardım etmesen kimim var ki benim, sen bakmayınca kime naz edeyim?...
Ey Yâr, senden can bi yâr var mı bana?...
Olmaz, olmaz, olamaz, olmayacak...
Sana götüren aşka vesile olandan başka!

Aşk yok olmayandı….


Aşk diriydi….Aşk ebedîydi…
Aşk hâlden hâle geçişti…..

Adem gibi ayrı düştüm öz yurdumdan,


İbrahim gibi ateşe atıldım
Musa gibi salındım Nil Nehri’ne hasırdan sepette...
Yunus gibi bekledim bir balığın karnında...
Yusuf gibi atıldım özlerim tarafından kuyuya...
İsa gibi gerildim çarmıha,
Muhammed gibi hicret ettim, bekledim mağarada...
İşte bu aşk götürdü beni mezara...
Ve kavuşturdu Sana...

Leylâ Mecnun’un içindeydi…


Aradığı sevgili….Ayrıldığı sevgili….
Hep andığı sevgili….
Bir aynaydı ölümlü olan sevdiği…
Güneşi….Bir yansımaydı aslında…

Bak!...Önünde sana verilmiş koca bir gün var...


Geçmiş bitti, anıları kaldı hafızanda...
Gelecek meçhul, belli değil göreceğin...
Sen, ey bedbaht!...
Dövünüp durursun, bitmez şikayetin...
Sen, ey nankör ve kör!...
Bakmazsın, bakar da görmezsin,
Etrafındaki güzellikleri...
Senin için yaratılmış her şey,
Acı ve tatlı sürprizler...
Seçenekler sunulmuş sana,
Sen, kararsız...
Sen , inatçı...
Sen huysuz ve kaba...
Zarafetini hissetmiyorsun havanın,
Dokunuşunu hassas ciğerlerine...
Yakmıyor seni yakıcı gaz,
Hayat veriyor ince formülüyle...
Anlamıyorsun!...
Anlamadığın için anlatamıyorsun!...
Bari anlayanları ve anlatanları dinle!
Ama, hayır...Kulağın sağır...
Duyar da işitmez, perdeli yüreğin...
Dua et!...Belki merhamete gelir,
Sana da öğretir Yaratıcı...
Kalbine yumuşaklık verir ve hidayet!...
O zaman saygıyla eğilirim önünde,
Ama şimdi git, lütfen O’ndan af dile...

Ve sonunda….

Aşkı buldun sanmıştın,


Halbuki yanılmıştın!
İçinde dururken,
Uzakta aramıştın!

Geceler, günler boyu,


Hep ona ağlamıştın…
Dualarında bile,
Onun adını anmıştın…
Sevdiğini sanmıştın,
Tek ona bağlanmıştın..
Bir hayal olduğunu,
Geç olsa da anladın...

Hadi durma, çık yola,


Hoşçakal de eski aşkına,
Geri dönmek yok artık!
Anlar kaldı mutluluğa...

Mahinur, huzurla gitti odasına...Defterinde şiirleri hikâyeleşmişti adeta…Ve bütün gece


yazmıştı yaşadığı sevdayı, ölü şiirler halinde saklanmak üzere…Huşu içinde, derin bir uykuya
daldı…

Aşkın gözleri uyumaz,


Aşkın gözleri yok olmaz…
Aşkın gözleri susmaz…

You might also like