An Kara Fanzin Sayı 1

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 25

sayı 1, mayıs 2001

Din ve Tahakküm

Kapitalizm kanunları ve kurallarıyla günümüz dünyasında tanrısallaĢmıĢ bir


sistemdir. Ġlkel çağlarda baĢlayan tanrı korkusunun verdiği "suçtan" uzak
durma, bugün sistemden dıĢarı çıkmama korkusuna dönüĢmüĢtür. Yeni
din (kapitalizm) kendisi için ölecek milyonlarca insan yaratmayı
baĢarmıĢtır. Çünkü sistem dıĢına çıkmamak sisteme hizmet etmektir. Bu
yeni dinin rahipleri (kapitalistler) kanunlarıyla net bir biçimde insanlığı
kendi hizmetlerine sokuyorlar. BenzeĢ bir örnek islamda cihat,
hıristiyanlıkta haçlı seferleri. Onların da hizmet ettikleri tanrıları değil,
tanrının dünyadaki temsilcileri papa, halife vb. otoritelerdir; temelinde
mülkiyet için giriĢilen yağma seferleri vardır. Fakat din için giriĢilen bütün
bu hizmetler kökenlerini çok daha geriden alır.
Neolitik devrimle birlikte (insanların üretime geçip ilk köy topluluklarını
kurması) mülk anlayıĢı ortaya çıkmıĢtır ve bu mülkü korumak için maddi
manevi savunma duvarları oluĢturulmuĢtur. Mülkü koruma amaçlı, maddi
anlamda surlar ve bitiĢik düzende inĢa edilmiĢ evler kurmuĢlardır.
Anadolu'da Çatalhöyük bu anlamda çok iyi bir örnektir. Çünkü dünyada ilk
özel mülkiyet anlayıĢı burada kullanılan kiĢiye ait mühürlerle ortaya
çıkmıĢtır. Manevi alanda ise ilkel çağ insanları, yarattıkları tanrıların
gücüne sığınmıĢlardır. Ġlk evrelerde doğa ve canlılar kutsalken, daha
sonraki evrelerde görünmez her Ģeyin yaratıcıları ortaya çıkmıĢtır ve
insanlık tanrı yolunun hizmetinde sömürülmüĢtür.
Antik Yunan tasvirlerinde, tanrılar insanlara benzetilmiĢ ve insansı
duygular katılmıĢtır. Sözgelimi tanrılar arasında da bir hiyerarĢi söz
konusudur; Zeus -tanrıların tanrısı- (evrenin hakimi), Ġris ise Zeus'un ulağı
ve hizmetçisidir (içki sunmakla görevli). Yunanlılar yarattıkları bunca
tanrıları için hiçbir masraftan kaçınmamıĢlar, onlara tapınaklar
yapmıĢlardır ve tapınağın Adyton adlı kutsal bölümlerine ise en değerli
(altın, zümrüt vs) hediyeleri sunmuĢlardır. Tabii ki o dönemde de
tapınakta din kadınları ve adamları yer alırdı ki onlar bir asalak olarak,
üretmeden salt halkın dini duygularını sömürerek yaĢamıĢlardır. Doğu
toplumlarında ise insanlar tanrılarına ulaĢmak için bir ölümlünün aracılığını
kabullenmiĢlerdir. Bu ölümlü, insanların manevi yanlarını kullanarak
onların kendisi için çalıĢmasını sağlamıĢtır. Örneğin Ģamanlar histeri krizi
geçirmelerini tanrıyla görüĢme olarak insanlara söyleyip, üretmeden,
insanların duygusal güçsüzlüğünü sömürerek tenya bir yaĢam
sürmüĢlerdir. Din olgusu bu dönemden baĢlayarak insanların üzerinde
kurulan hegemonyanın temellerini atmıĢtır.
Neolitik devrimle tarıma elveriĢli toprakların üzerinde bir egemenlik savaĢı
baĢlar. Bu dönem anaerkil toplumdan ataerkile geçiĢ sürecini baĢlatır ve
bu süreçte erkek nüfusun artıĢı sağlanmaya çalıĢılır. Kadın, doğurganlığı
yüzünden geri planda kalır. Ġliada'da net bir biçimde görüldüğü üzere
toprak ve yağma için giriĢilen savaĢlarda tanrıların ruhsal olarak insanlara
verdiği güveni sağlamak için onlara çeĢitli kurbanlar sunarlar. Bu, militer
güçle dinin kesiĢtiği noktadır. Aradan geçen zamanla birlikte rahip sınıfı ve
düzenli hiyerarĢik bir ordu oluĢur. Ve bu birliktelik aristokrat sınıfın
hizmetinde çalıĢır. Soylular halkı köleleri gibi kullandılar ve rahiplerin de
desteğiyle dinin yaptırımlarının korkusu sayesinde her türlü isyana zemin
hazırlanmasını engellediler. (Birinci bölümün sonu)
MOiRA

ideal, düĢ, yanılsama

"anarĢi her an her yerde yaĢanabilir! " çünkü anarĢi, devrimi, sonrasında
her Ģeyin gül bahçesine döneceği bir kopuĢ anı olarak tanımlamaz, devrim
yaĢamın var olduğu her anda ve her yerdedir. toplu ya da bireysel her
türden eylemliliğin yanı sıra gündelik pratiğe de sinmiĢ bir durumdur.
anarĢizm konusunda genel geçer kabul gören ender varsayımlardan biri.
niyetim bu varsayımı alternatif bir duruĢla, anarĢist ve aynı zamanda
feminist bir kadının gözünden tersten okumak. öncelikle söylemek gerekir
ki bu sözler, anarĢist pratikte Ģu anda burada var olan durumlardan çok
bir idealin yansıması. gönlümüzün hep birlikte ve içtenlikle gerçeğe
dönüĢmesini arzuladığı ve bunun için gücümüz oranında çabaladığımız bir
ideal. çoğumuzun güç aldığı ve düĢlerini beslediği kaynak. ama ideallerin
gerçek olduğunu düĢlemek, ideal durumda yaĢadığımız yanılsamasını
çoğaltma ve bunu bir inanca dönüĢtürme tehlikesini de barındırıyor. bu
yüzden, zaman zaman Ģöyle varsayımlar anarĢist pratiğin, özellikle
anarĢistler arası iliĢkilerin geri planını oluĢturuyor. "anarĢistler ataerkil
değildir", "anarĢistler arasında kadın ve erkek eĢitsizliği yoktur", "anarĢist
kadınlar, kadın olmaktan önce bireydirler, bireyselliklerini özgürce
yaĢarlar." bu varsayımların tamamı doğru ama teorik. doğru kabul
edildikleri için de sorgulanmıyorlar pek. bu, benim çok da uzun olmayan
kiĢisel örgütlülük sürecinde fark ettiğim ilk birkaç Ģeyden biri. fakat
durumların bu tarzda idealize edilmesi, var olanları yok kılmıyor sadece
yokmuĢ gibi davranılmasına yol açan bir çeĢit körleĢme yaratıyor.
körleĢmenin yok olmasına giden yolun ilk basamağının bu varsayımların
tartıĢılması olduğuna inanıyorum. çünkü devrim ya da anarĢi birbirlerini
ezmediğini, aĢağılamadığını söyleyerek birbirleriyle çeĢitli tarz ve
biçimlerde kurdukları dıĢlama, yargılama, yok sayma iliĢkilerini idealize
ederek, bunlar yokmuĢ gibi yaĢayan bireyler arasında yeĢermez. birey
olmak ve özellikle özgür bireyler olduğumuzu düĢünmek hepimiz için çok
önemli olan ve hem kimliklerimizin hem de ürettiğimiz her pratiğin
merkezinde duran kavramlar. tarihsel olarak anarĢist bakıĢ açısının da
merkezinde. çünkü niyet tek tek hiçbir bireyin tutsak olmaması, ezilip
sömürülmemesi. ama bu noktada, özellikle kadınlar için çeĢitli sancıları da
beraberinde getiren kavramlar ve tek tek her bireyin önce kendi içinde
sonra da anarĢist pratiğin var olduğu her anda ve ortamda bu kavramları,
onların gruplar içinde farklı konumlardaki bireyler için ne ifade
edebileceğini ve kavram olmaktan çıkıp etten kemikten bir yaĢama ne
kadar dönüĢtürülebildiklerini sorgulaması gerek. çünkü bireysellik, her
birimizin tek tek kiĢiler olmasından kaynaklanan doğal ya da kendiliğinden
var olan bir özellik değil. aksine tarihsel ve toplumsal bir örüntü ve ne
yazık ki kapitalist bir sistemde doğup büyüdüğümüz ve hala yaĢamakta
olduğumuz için içselleĢtirdiğimiz bir sürü iktidar formunu da doğal ve
görünmez kılıyor. bu durum aynı zamanda anarĢizm tanımlamasının
iktidarın tüm biçimlerine karĢı olmayı içerdiğinin söylenerek anarka
feminizm tanımlamasının ve anarĢistler arasında anarĢist kadınlar
tarafından verilecek bağımsız kadın mücadelesinin gereksizliğinin
söylenmesinin de temeli aslında. zaten tarih boyunca anarka feminist
mücadelenin oldukça fazla enerjisini de bu ikna ve varlığını Ģöyle ya da
böyle meĢru kılma çabaları çalmıĢ durumda. bir takım kadınlarca
hissedilen ezilmiĢ olmanın gerçekliğinde meĢrulaĢan ve ayrıca hiç kimsenin
iknasına ihtiyaç duymayan bir mücadelenin böyle bir meĢruluk
mücadelesine, ikna ya da icazet çerçevesinde ya da gerekliliğini anlatmak,
hissettirmek düzeyinde anlatılıp tartıĢılmasına da aynı anda fazladan enerji
harcamak zorunda olması bile aslında ezme ezilme iliĢkisinin varlığını
gösteriyor ve bu mücadelenin gücünün kırılmasında önemli bir rol
oynuyor. erkeklere anlatmak, kadın mücadelesinin Ģu ya da bu noktasını
kadınlardan çok erkeklerle tartıĢmak hemen her feministin baĢına gelen
çok yıpratıcı bir durum ve bu durum anarĢist çevre içinde de tekrarlanan
bir Ģey. bunda kadın erkek tüm anarĢistlerin payı olduğunu düĢünüyorum.
kadınların da bir biçimde içselleĢtirip kendilerini ona göre kurdukları erkek
bakıĢ açısının merkezinde oluĢturulan anarĢist mücadelenin varlığını bu
Ģekilde sürmesini yeterli görenler varsa bile ben onlardan değilim. ne yazık
ki biz kendimizi iktidar karĢıtı tanımladığımız ve bu çerçevede yaĢamaya
çalıĢtığımız için iktidar mekanizmaları ortadan kaybolmuyor ve yeni
formlar içerisinde ortaya çıkıyorlar. bence önemli olan, bu gerçeğin
farkında olmak ve var olan anarĢist pratiğe yeni bir boyut eklemek.
buradan bakıldığında, kadınların kadınlarla, erkeklerin erkeklerle ayrı ayrı
ve kadınlarla erkeklerin bir arada, var olan anarĢist pratikte kurulan
kadınlık ve erkeklik durumlarını tartıĢıp sorgulamaları belki ilk bakıĢta
alıĢtığımız eylem pratiğinin çok dıĢında ve kimilerince faydasız olabilir.
ama uzun zamanda yaĢam algısını değiĢtirecek ve körleĢmeyi giderecek
çok önemli çabalar. belki ancak böyle var olan ama görünmeyen iktidar
mekanizmalarının varlığı ortaya çıkacak ve onlardan kurtulmanın yolu
açılacak. mor yağmur

ĠġÇĠCĠLĠĞĠN ÖTESĠNDE, SENDĠKACILIĞIN ÖTESĠNDE*

Sendikacılığın sonu iĢçiciliğin de sonuna denk düĢüyor. Bizim için, bu aynı


zamanda, niceliksel parti yanılsamasının ve sentezci özel örgüt teorisinin
de sonu. Geleceğin devrimi yeni yollar aramak zorunda.
Sendikacılık düĢüĢ evresinde. Bu olumsuzluğun iyi yanı Ģu ki, bir dönemin
yapısal biçimi kaybolurken, eskinin yeniden üretimini doğrulayan ve
geliĢen anlamda yeni bir model ve yeni bir gelecek doğuyor.

Yepyeni ve köklü dönüĢümlere doğru ilerliyoruz; ekonomik yapıda,


toplumsal yapıda.

Aynı zamanda mücadele yöntemleri, perspektifler, hatta kısa-vadeli


projeler bile dönüĢüme uğruyor.

GeniĢleyen sanayi toplumunda sendika, mücadele aracından üretici


yapının kendisini destekleyen bir araca doğru yol alıyor.

Devrimci sendikacılık da üzerine düĢen rolü oynadı: en kavgacı iĢçileri bir


yandan ön saflara iterken, öte yandan onları, geleceğin toplumunu kurmak
ve devrimin yaratıcılık ihtiyacını karĢılamak için gücünü korumak adına
arka saflara çekerek. Her Ģey fabrika boyutuna paketlenmiĢ olarak kaldı.
ĠĢçicilik otoriter komünizme eĢdeğer bir Ģey değil sadece. Sınıf çatıĢmasına
dayalı mücadele alanına öncelik verme anlayıĢı, bugün için bile, derinlere
nüfuz etmiĢ bırakılması zor alıĢkanlıkların baĢında geliyor.

Sendikacılığın sonu böylelikle açığa çıktı. Oysa bizler on beĢ yıldır bundan
bahsediyorduk. Bu görüĢümüz bir zamanlar, özellikle de eleĢtirimizin içine
anarko-sendikalizmi dahil ettiğimizde eleĢtirilmiĢ ve ĢaĢkınlıkla
karĢılanmıĢtı. Bugünse düĢüncelerimiz çok daha kolayca kabul edilebiliyor.
Aslında, bugün sendikaları eleĢtirmeyen kimse kaldı mı ki? Hiç kimse
kalmadı, hemen hemen hiç kimse.

Ancak gözden kaçırılan bir nokta daha var. Bizim sendikacılık eleĢtirimiz
aynı zamanda çekirdek parti teorisine dayanak oluĢturan "niceliksel"
yöntemin de eleĢtirisiydi. Bu aynı zamanda, sentezci özel örgüt teorisinin
de eleĢtirisiydi. Ayrıca burjuvaziden ödünç alınan ve proleter değerler gibi
kliĢelerden geçirilen sınıfın itibarı anlayıĢının da eleĢtirisiydi. Bunların
hiçbiri gözden kaçırılmamalı.

Bugün bizim bu eleĢtirimize katılanların sayısı artmıĢ olsa da, bu sayı


yeterli bir düzeye ulaĢmıĢ bulunmuyor.

Bizler üretim dünyasına yalnızca, onları niceliksel perspektif içinde


değerlendirmeyen araçlar kullanarak müdahale edebiliriz. Böylece,
gerisinde devrimci sentez hipotezleri üzerinde çalıĢılan, özel anarĢist
örgütlenmenin gerekliliği iddiası da geçerliliğini yitirecektir.

Bu yaklaĢım bizi farklı çeĢitte bir müdahale yöntemine götürüyor; özel bir
anarĢist yapıyla iliĢkide bulunma konusunda kendisini sınırlandıran ve
gönüllü iliĢkilere dayalı, fabrika "hücreleri" ya da bölgesel "hücreler"
oluĢturmaya. Temel hücre ve özel anarĢist yapı arasındaki iliĢkiye dayalı,
kapitalist yapılara ve Devlete isyancı yöntemler yardımıyla saldıran yeni
bir devrimci mücadele modeli ortaya çıkıyor.

Bu, üretim yapılarında vuku bulan köklü dönüĢümleri daha yakından


izlememizi kolaylaĢtıracak. Fabrika sönümlenmek üzere, onun yerini
otomasyona dayalı yeni üretim örgütlenmeleri alıyor. Dünün iĢçileri, ya
bunu kısmen destekleyici bir duruma entegre olacaklar ya da basitçe kısa-
dönem için sosyal güvenliklerini sağlayıp, uzun vadede hayatta kalmaya
çalıĢacaklar. Ufukta yeni çalıĢma biçimleri beliriyor. Klasik emekçiler
cephesi Ģu an için artık varlığını sürdürmüyor, tıpkı sendika gibi. En
azından Ģimdiye kadar bildiğimiz anlamda sendika varlığını sürdürmüyor.
O da, diğerleri gibi bir Ģirkete dönüĢtü.

Hızla artan sayıda farklı iliĢkiler ağı, katılımcılık, çoğulculuk, demokrasi vs.
bayrağı altında, neredeyse bütün yıkıcı güçleri dizginleyerek toplum
geneline yayılacak. Devrimci projenin ucundaki bakıĢ açıları sistematik
biçimde kriminalize edilecek.

Ancak mücadele yeni yollar alacak, yeni ve anlaĢılmaz simgelerle dolu yüz
binlerce öfke ve yıkım patlamasına açılan, binlerce yeni tünelden geçecek.

Bizler, anarĢistler olarak, geçmiĢten gelen oldukça ağır bir ipotek


altındayız, son raddede kavramakta zorlanacağımız ve bir gün gümbürtüsü
bizleri bile ürkütecek olan bir fenomenden uzak kalmamak için dikkatli
olmalıyız. Ve öncelikle analizimizi bir bütün olarak geliĢtirirken dikkatli
davranmalıyız.

* Green Anarcy dergisinin Bahar 2001 sayısındaki "Beyond Workerism,


Beyond Syndicalism" baĢlıklı yazının çevirisidir

OFFFFFF!!!

"Hedefinin ne olduğunu olanca açıklığıyla, gerçekliğiyle bilmeyen, böyle bir


bilinçten yoksun olan bir mücadelenin baĢarı Ģansı yoktur."
P. Kropotkin

"Devrim, hemen Ģimdi!" Eyvallah kardeĢ, sen de haklısın.


Büyük laflar hoĢ geliyor aslına bakarsanız. Belki romantik bir nokta, belki
de "üff" dedirten bir ajitasyon. Söyleyenin ağzında ballı oluyor sözler
bazen, bazen de ezilip gidiyor zayıf ten (ve tin) ettiği lafın altında. "Ne
dediğin kadar nerede durduğun da önemlidir"in bir adım ötesine gidip,
nerede, ama nasıl duruyorsun da önemli bir soru oldu artık. Eğri oturup
doğru konuĢmak lafından tiksinme bir yana, doğru oturup doğru
konuĢmak da yetmiyor; doğruyu doğrunun Ģekliyle duyayım istiyorum,
senin doğruna has, senin doğrunun sesiyle yoldaĢ! Evet, devrim! Hemen
Ģimdi. Nasıl bir devrim? Toplumsal devrim diyenler çoktur, doğrudur.
AnarĢist devrim de uygundur; kulağa kadar bizlerin gönlüne de hoĢ gelir.
Peki biz devrim istiyoruz, pek çok kiĢi de devrim istiyor. Biz istediğimizin
farklı olduğunu söylüyor, ayrı olduğumuza inanıyoruz. Ne devrim ne de
devrimci mücadele kimsenin tekelinde değildir. Bütün devrimci muhalefet,
kapitalizm ve burjuvaziye karĢı yürüttükleri mücedelede barikatın aynı
tarafındadır haliyle. Aynı devlete karĢı mücadele ediyor, aynı devlet
tarafından eziliyoruz. Ya farklılıklarımız, farklılıklarımızı seslenmemiz? Buna
mütemadiyen, "Zamanı değil, onlarla zıtlaĢmaya daha çok var, devletin
yarattığı karĢı-devrimci oyunlara kurban gitmemek gerekir"i duyarken,
delikanlılığı elden bırakmayan, "artistlik yapanlara da hadleri bildirilir"
tavrını unutmayan cevaplar alabilirsiniz. AnarĢistler, radikal hareketler
içinde kanı en çok kaynayanlar arasında oldu tarihin her döneminde.
Eylem alanları ve barikatlar koĢarcasına gittikleri ana kucağı oldular.
Hantallık katlanılamayan oldu hep. Bu aĢk, iki ucu boklu değnek durumu
dayaratabiliyor ne yazık ki. Eylem ve barikat, sahip olduğumuz ve anarĢist
sorumlulukla sarılmamız gereken tek ziynetimiz; "ben"i siliyor, özgür
bireyin önünü kesiyorsa yerin dibine batsın. Kendisine karĢı sorumlu
olmak, kendini yoketmenin karĢısındaki tek emniyet sibobudur. AnarĢist
bir ütopyanın olduğu kadar, anarĢist yapılanmaların da tek kontrolü,
anarĢizmi sindirmiĢ özgür bireylerin aklında ve gönlündeki bu
sorumluluktur. AnarĢizmin anlamı, özgürlük çabası olmasındadır. Özgürlük
için anarĢizmden bile vazgeçilebilir, ki özgürlüğün önüne çıkacak bir Ģekle
sokulmuĢsa (bu kesinlikle yapay ve dıĢtan oluĢturulan haldir, handikap
değil kendini bilmezlerin anarĢizmi yozlaĢtırmasıdır) yıkılması gereken
hastalıklı bir duruma düĢtüğünü gösterir.

Anadolu topraklarına özgü durumumuz gözardı edilmemelidir. AnarĢist


anlamda bir tarih yazmaya niyetlendik. Bu topraklarda eğrisiyle
doğrusuyla yapılan kısa geçmiĢli bir anarĢist çaba olmuĢ olsa da,
istenilenden uzaklarda kalınmıĢtır. Biz devrim yapmak için yola çıktık. Bu
devrimin anarĢist bir mücadele ile gerçekleĢebileceğine inandığımız için
anarĢist diyoruz kendimize. YaĢamları için feyz alınan bir heves akımı,
bilimsel incelemeye değer bir konu ya da masturbasyon malzemesi olarak
görmek değil, devrimin olası tek yolu olduğu için anarĢizmi seçtik.

AnarĢizm, reçetesi olan bir düĢünce sistemi falan değil; iyi ki de değil.
Kutsal kitaplarının olmaması, yaratıcı ve çok renkli bir hale sokuyor onu.
Reçetesinin olmaması, olmazsa olmazlarının da olmadığı anlamına
gelmiyor tabii ki. Pek çok kiĢi, pek çok farklı ucundan tutsa da, anarĢizmin
bir mücadele yöntemi olduğunu bilir. O, devrimci, özgürlükçü bir çabadır.
Hernekadar kendine anarĢist dese de devrimci bir yanını göremediğim
insanlarla birliktelik kanımca anlamsız kalıyor. Peki devrim için mücadele
etme çabası içinde bulunan her anarĢistle birlikte olunabilir mi? Burada
bahsedilenlere, haliyle anarĢizmi yozlaĢtıran, bir hegemonya kurmak için
kullanan grup ve insanları dahil etmiyorum.

AnarĢizm için yapılan hareketlerde beklediğim artık iyi niyet değil yalnızca,
anarĢist bir tavır da bekliyorum. AnarĢist olmak farklı olmaktır hatasına
düĢmeyip, sırf farklı bir Ģeyler yapmıĢ olmak için yapmak yoluna
girmeden, anarĢizmin diğer devrimci düĢüncelerden farkını farkederek,
anarĢist bir mücadeleyi varederek Ģimdiye kadar oluĢturulamadığından
Ģikayet ettiğimiz anarĢist geleneği oluĢturabiliriz. Solcu gibi davranıp,
solcu gibi varolduktan sonra kendine anarĢist demenin ne anlamı kalıyor?
Teoriyi yüceltmek falan değil ama neden anarĢist olduğumu bilmeliyim ve
birlikte olduğum yoldaĢlarımın da bunu bilmesini beklerim. En tutarlı
olanlar burjuvalardır bu konuda. Onların hayata bir bakıĢı vardır ve
herĢeyimiz burjuva olsun diye uğraĢmamalarına rağmen her yaptıklarına o
boktanlıklarını bulaĢtırırlar. Evlerinde, arabalarında, kılıklarında,
iliĢkilerinde, eğlencelerinde, sanatlarında vıcık vıcık burjuvaziyi koklarsınız;
dokunsanız hemen bulaĢıverir iğrençlikleri. E kardeĢim, benim sözlerim ya
da karalamalarım dıĢında anarĢistçe neyim oluyor hayata geçirebildiğim?
Bunu zorlayarak yapamaz kimse. Bilinç durumudur yalnızca bu. O çok
edilen ama hiç uygulanmayan, "önce bireysel devrim", "kendi içinde
devrim yapma" lafları aslında bunu varedebilecek olan Ģeydir. Araç-amaç
iliĢkisini bu kadar ciddiye alan bizden baĢka kimse yokken (ne yazık ki
yalnızca teorik olarak), her türlü otoriter-sosyalist, burjuva ya da feodal
temeller içinde anarĢizmi varetmeye nasıl çalıĢılabilir? Devrim ve
komünizme uzun vadeli çalıĢmalar ya da partileĢmelerle ulaĢmaya niyetli
olanlardan değiliz ki biz. ĠliĢkilerde, paylaĢımlarda, yapılanmalarda
kollektivist, komünist ya da anarĢist olanı hemen yaratma niyetinde
olanlar değil miydik biz? Devlet otoritesine karĢı muhaliflikteki farkımız
ideallerimizdeki yaĢamın nüvelerini bugünden oluĢturmak fikri unutuldu
mu? Hepimizin üzerinde bu sistemin virüsleri var tabii ki. Tamamen
yoketmek belki de mümkün değil ama çok dert etmiyorum. Ama anarĢizmi
hayata ve hayatımıza nasıl geçireceğiz? Bunu devrimden sonraya
bırakmayı düĢünen yoktur umarım. Oturup okumaksa, o olsun. Kendi
kendine düĢünülüp bulunacaksa, o olsun. Tepelene tepelene
bulunulacaksa, öyle bulunsun. Aracı herkes kendi seçsin, ama baĢkalarının
oyuncaklarıyla oynamak için çocuk parkına beni kimse çağırmasın. O
parkın güvenliğine de inanmasın. KarArt

TOKANGA DAAAA ÇOTAAAA?!

ġu pek çoğu anlamsız olan metayı üreten, kullanma ve kullandırma


hakkını kendinde görenlere karĢı, metayı kullanmama ve kullanılmama
hakkını kullanmamızı illegal olarak görmenizden hiç de rahatsız değiliz.
Kullanma kılavuzlarına karĢı kıllanmanın nedenidir kıllanma kılavuzu
yazılmasının. Kullanmama kılavuzu, kıllanan ve kıllandırandır kullanana
karĢı.

BakıĢlarınızdaki tehdit ve tahakküme karĢı tecavüzvari bir durumla


karĢılaĢan bizlerin üzerinde, tahtıravalli mantığınızın gel-gitleri bir baskı
temin etmeye yetmiyor. Ağaçkakan, tüm kakmaları ile tik tak ederek
tahtıravallinizin tahtasındaki tahtakurularını iĢsiz bıraktığında ve takkeniz
düĢüp keliniz parıldadığında tan yeliyle, tahtıravallinize kahkahalarla
güleriz, siz tüm kokanalığınızla kakım kürklerinize sarılırken. Küt küt atan
kalbiniz kaldıramayınca bunu, sonunuz göründü demektir.

Asimetrik paralelin tüm simetrikliğine karĢı spiral duygularınızı yüreğimize


sokacak bir tornavida yapılmadı henüz. Tehdit ve tahakküm dolu
bakıĢlarınızı üzerine diktikleriniz tek kelimeyle tumturaklı bir tiksinmeyle
tükürüyorlar tahtlarınıza.

Üzerindeki et parçaları çoktan çürümüĢ kurukafanızdan çıkan tıkırtılı


kahkahalarınızın takunyalı gürültüsü tehdit oluĢturmayan bir temsil artık.
Temkinli tarz bile terkedilip, tokalaĢmak mümkün değildir sizlerle.
Terkederken tüzüklerinizi, tinsiz teninizi tükürüklerle tahtalıköye
yollayabileceğimizi bilenleriz.

Topluluk olmanızı tezat tekinsizliğinizle sizi, tek baĢınalığımızla


tokatlayacak taĢkınlığımız takdir görendir. Tacizlerle dolu tarumar
teĢebbüslerinize tek cevap, toynaklı ayaklarınızı saklayamayacağınız tecrit
mekanlarında toslayacaktır tizlerinize. Tekinliği olmayan tahtlarınızda
süren düĢük hayatlarınız tehdit altında artık. Tez elden terketmeye
çağırıyoruz tahtlarınızı, tutkuyla tehdit ederek tinsiz teninizi. KarArt

[ X] [Y] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z] [Z]
[Z] [Z] [Z] [Z] [Z]

Evet, benim de rahatsız olduğum pek çok Ģey var. Ben de dıĢarıda bir
yerde garip bir Ģeyin olduğunu düĢünüyorum. O Ģeyin yavaĢ yavaĢ içeriye
doğru girdiğini ben de hissediyorum. Ben de bunun insanlara bir virüs gibi
yapıĢtığını görüyorum. Ben de onun benimle ailemin, sevgilimin,
dostlarımın, arkadaĢlarımın ve hiç tanımadığım insanların arasına
girmesinden korkuyorum. Ve bu korkunun büyük oranda doğrulandığını
görüp, ben de dehĢete kapılıyorum. Ben de anlamaya, anlamlandırmaya
çalıĢıyorum. Ben de en az senin kadar korkuyorum ve kızgınım. Ben de
beynimin, bedenimin, duygularımın köle yapılmasını istemiyorum. Ben de
yaĢamaya çalıĢtığımız hayatın hızla kirletilmesinden mutsuz oluyorum ve
en az senin kadar seviyorum onu.

Evet, benim de rahatsız olduğum pek çok Ģey var tıpkı senin gibi. Sanırım
artık tanıĢma vakti geldi. KarArt

Kendisini "anarĢist" olarak tanımlayan ve Ankara'da yaĢayan


tanıdık-tanımadık tüm dost ve omuzdaĢlara...

996 Nisan'ından bu yana aktif ve örgütlü-ki bu da ne demekse- anarĢist


mücadele içinde yer alıyorum. Bu beĢ yıl içinde pek fazla Ģey yaptığımı
iddia edemem, pek fazla Ģey yapabildiğimizi de iddia edemem. Nedensellik
saplantısı taĢımıyorum; ancak bu soruna neden(ler) aramak gerekiyorsa -
ki gerekiyor- anarĢistlerin kendisinden (kendimizden) baĢka neden
bulamıyorum.

Bana öyle geliyor ki, bu topraklarda geliĢen anarĢist hareketin sınıfsal


kökenleri, hareketin kendisinin temel handikapı olarak karĢımızda duruyor.
Bu sorun öylesine alt-edilmez bir sorun ki, örgütlenmeye ve(ya) eylemeye
dair her giriĢim(imiz) çoğu kez bu türden burjuva-küçük burjuva bireysel
önyargılar ve kaprislerle, geliĢmekte olan ülke olmanın getirdiği hızlı
kapitalistleĢme sürecinin etkisi altındaki atomize edilmiĢ bireyin psiko-
sosyolojik gelgitleriyle engelleniyor, zedeleniyor. Sınıfsal kökenden
bahsederken, sosyo-politik amaçlar taĢıyan her türden (yeni) felsefi
düĢüncenin, pratikte yeni düĢüncelerle tanıĢma Ģansı olan, yani maddi
olanaklara ve yeterli boĢ zamana sahip olan kesimler arasında yayıldığı
gerçeğini gözardı etmiyorum. Tarihsel olarak bu topraklardaki sosyalist
hareketin de, ilk yeĢerdiği yıllarda entellektüel burjuva-küçük burjuva
kesimler arasında yayıldığını hatırlamak gerekiyor. Ancak yine de bu
durum, (bizim) anarĢistler olarak mücadelemizi kiĢisel kaprisler,
dostlukların sonlanması, sevgililerden ayrılmalar ve aile sorunlarına bağlı
gelgitlere indirgememizi meĢrulaĢtır(a)maz. Bireysel sorunların birey(ler)in
kendi yaĢam(lar)ı üzerindeki belirleyiciliğini ve önemini yadsımıyorum
ancak toplumsal(lık iddiası taĢıyan) mücadelenin kendisi tek tek bireylerin
kiĢisel kaprisleriyle gölgelenmemeli. Toplumsal bir devrim yanlısı
anarĢistler kararlı ve tutarlı bir tavır sergilemek zorundalar; korkuları ve
cesaretsizlikleri nedeniyle (ki bunlar insani duygulardır dolayısıyla mazur
görülebilirler) geri adım attıkları durumlar dıĢında, geçerli gerekçeleri
olmaksızın mücadeleden kaçınmaları anlaĢılır Ģey değil. Bütün bunların
ideolojinin kendisinden kaynaklanmadığını düĢündüğümü bir kez daha
tekrarlamalıyım; bireylerin kendisini anarĢist-komünist, bireyci-anarĢist,
kollektivist-anarĢist vb. sıfatlarla tanımlaması sorunu çözmüyor ya da öte
yandan sorun yaratmıyor. Sorunun kökeni çok daha derinlerde,
yaĢamlarımızın daha doğrusu zamanımızın sosyo-kültürel ve sınıfsal
köklerimizin derinlerinde yatıyor. Ben kendi adıma, bu sorunun üstesinden
gelmenin yine birey(ler)in kendisinden geçtiğine inanıyorum. Sınıfsal
kökeni, bireysel kaygı ve sorunları ne olursa olsun, devrimci niyetlere
sahip olmanın, kararlılığın ve tutarlılığın herhangi bir bireyin anarĢist
mücadele içinde yer alması için gerekli ve yeterli ölçütler olduğunu
düĢünüyorum. Bazılarına oldukça solcu gelebilecek "devrimci niyet",
"kararlılık" ve "tutarlılık" benzeri terimleri özellikle seçerek ve hiç de
gocunmadan kullanıyorum. Bunlardan hareketle, bütün anarĢistleri kendi
alanlarında, tercih ettikleri kiĢi ve gruplarla birlikte önyargısız ve kaprissiz,
dürüst ve açıkça örgütlenmeye ve eylemeye çağırıyorum. Yeryüzünde
geleneksel otoriter solun egemenliği kırılırken, onun küllerinden doğan
anti-otoriter hareketin bu topraklarda "hakkıyla" yeĢerebilmesi için
harekete geçmemiz gerekiyor.

AnarĢist hareketin önünde anarĢistlerden baĢka engel tanımıyorum...


BATUR ÖZDĠNÇ
!ANarġĠstGERçekLĠKGERçekANarġĠ(S)TlikANarġĠstĠKanaRġigerÇE
KanaRġĠĠĠ!

Ġnsanın varoluĢ tarihi, boyun eğmek ve isyan tarihidir de, ilkel kollektif
toplumdan günümüze değin geçen toplumsal süreçlere göz attığımızda
bunun çok sayıda örneğini bulmamız mümkündür. Ġlkel kollektif toplumdan
kapitalist topluma dek geçen her dönemde, birçok isyan yaĢanmıĢtır.
Ancak hemen hemen hepsi yenilgiye uğramıĢ, kalanlarsa baĢlangıçtaki
söylemlerinin içini boĢaltarak bu söylemleri iktidarlarının aracı olarak
kullanmıĢ, dolayısıyla devrimci niteliğini kaybederek yozlaĢmıĢlardır.
Tarihe Spartaküs isyanları olarak geçen kölelik karĢıtı isyanlar yenilgiye
uğramıĢ, kölelik kısmen 1783'de Fransa'da burjuva devrimi ile yok
olmuĢtur

Kapitalizmin tıkanıĢ süreci de iktidarı ele geçirdiği an baĢlamıĢtır. Ġktidar


perspektifi ile hareket eden her devrimci düĢünce gibi burjuvazi de kendini
iktidara taĢıyan söylemlerin içini boĢaltmıĢ, muhalefeti ise kanla
bastırmıĢtır. Kapitalizm iktidarı ele geçirdiğinde sözde köleliği kaldırmıĢ,
yerine temsili demokrasiyi getirmiĢtir. Bireyler artık kendi efendisini kendi
seçme özgürlüğünü kullanmaktadır. Belli dönemlerle oy kullanarak
seçtikleri bu yeni efendileri kendileri seçtikleri için özgürdürler. Bu yeni
efendilerin ise kime hizmet ettikleri önemli değildir. Temsili demokrasi
amorf bir yapıdır, kapitalist demokrasi bir hipnozdur. Tüm toplum aslında
sınırlar, ayrıcalıklı olmayanlar için sert bir biçimde çizilmiĢ, temelinde özel
mülkiyeti koruyan, efendilerini kendilerinin seçtiklerine inandırılan, aslında
mülkiyeti ve egemenliği korumak için silahlı hiyerarĢik bir yapılanma
oluĢturmuĢ bir hipnozdur. Bu hipnozun sürmesi içinse her türlü baskı
aygıtı geliĢtirilmiĢtir. Kapitalist demokrasi içerisinde bireylerin kısmi
özgürlükleri söz konusudur. Ġnsanlar yaĢamını devam ettirebilmek için
günlük sekiz ila on saat çalıĢma karĢılığında özgürdür, birey isterse
çalıĢmaz o zaman da aç kalma özgürlüğünü kullanmıĢ olur. Örgütlenme
özgürlüğü, yayıncılık yapma, basın açıklama vs. yapma özgürlüğü vardır
ama mülkün temeli olan adaletin tunç yasalarına çarparsa bu sefer de
cezaevinde yatma özgürlüğünü kullanmıĢ olur. Kapitalist demokrasi sözde
açlık sorununu ortadan kaldıracaktır fakat olan bunun tam tersidir,
kapitalizmin girdiği her ülkede iĢsizlik ve açlık kol kola gezer. ÇalıĢan kısım
tepesinde demokrasinin kılıcı gibi sallanan iĢsizlik ve açlık ikilemi
karĢısında hareket edemez hale getirilmiĢtir. Onlar emeklerinin karĢılığını
istemek Ģöyle dursun, köleci toplumdaki kadar belki daha çok çalıĢırlar.
Diğer yanda ise vergiler ve yüksek tohum fiyatları ile topraklarından
kopardığı eski çiftçi iĢsizler ve diğer tüm iĢsizleri, sorunun kaynağının
nüfus yoğunluğu olduğu teranesi ile sahte bir iĢçi-iĢsiz karĢıtlığına
inandırmaya çalıĢır.

Kapitalizm kurumsaldır, öyle ki bir iĢi yapacak yüzlerce, binlerce bürokratı


bünyesinde barındırır, kapitalizm kurumsallaĢmasını bu bürokratlar
aracılığıyla sağlar. Ġnsanlar kapitalizmin dıĢında bir sistemi tahayyül
edemeyecek kadar güdükleĢtirilmiĢtir. Bunu ise beĢikten mezara kadar
propaganda ile mümkün kılmıĢlardır.

Sıradan bir ailede doğan bir birey, yaĢamın ilk yedi yılında yoğun olarak
ailesinin etkisi altındadır; bu dönemde ateĢin elini yakabileceği, kesici bir
aletin kendini yaralayabileceği gibi yaĢamsal Ģeyleri öğrendiği gibi aynı
zamanda birçok gereksiz bilgi beynine doldurulmaya baĢlanır. Para, suç
gibi suni kavramlar aile tarafından beynine kazınır. Ayıp kavramı ile kendi
cinsel imliğini kavraması engellenir vs. Okula baĢlamak ise bireyin içine
düĢtüğü eğitim tuzağını tırmandırır, sözde yeni bir bireyi topluma
hazırlayan öğretmenler bireyin farklı yönlerini törpüler ve onun iyiliği için
beynini bir yığın din,medya ve ordu gibi gerici unsurların etkisiyle bireyi
kapitalizmin bir parçası haline getirir. Kapitalizm artık en kurumsal halini
almıĢtır, birey artık onun dıĢında bir alternatifi göremez hale gelmiĢtir,
otorite artık bireyin içindedir.

Ancak durum tamamen umutsuz değildir, doğa yasaları hiçbir Ģeyin olduğu
gibi kalmadığının kanıtıdır. Bir kaya parçası bile deforme olmadan aynı
Ģeklini koruyamazken, kapitalizm "son, tek çare" olduğunu iddia ettiğinde
bu ancak mizah duygusuna sahip kiĢilerin tebessüm etmesini sağlar. Fakat
kapitalizmin bu denli rahat oluĢunu daha gerilere baktığımızda görebiliriz.
1800'lü yıllar nasıl burjuvazinin iktidarına tanıklık ettiyse 1900'lü yıllar da
dünyanın pek çok yerinde anti-kapitalist ve özgürlükçü düĢüncenin
yükseliĢine tanık oldu. Kapitalizmin pervasız sömürüsüne bir de
emperyalist paylaĢım için girilen I. Dünya SavaĢı eklenince toplumun
ezilen, yönetilen kesimleri iktidar karĢıtı güçleri desteklediler. Beklenen
haber kısa süre sonra Rusya'dan geldi.

Rus halkı monarĢiyi devirmiĢ, üretim araçlarına el koyarak burjuvaziyi


mülksüzleĢtirmiĢtir. BolĢevik partisi bu dönemde toplumun sözcülüğünü
yaparak, yığınların dönüĢüm isteğine karĢılık vererek kendisini iktidara
taĢımıĢtır. Sonrası ise kendi iktidarını pekiĢtirmek için binlerce insanın
ölümüne karar vermiĢtir.

Dünün devrimcileri ise hızla o günlerin yöneticisi oldular. Proletarya


diktatörlüğü adı altında iktidar oluĢturan Politbüro, sosyalizmin devlet
eliyle egemenlik iliĢkileri içerisinde kurulamayacağını göstermiĢ oldu.
1990'lı yıllarsa devletçi sosyalizm anlayıĢının yıkılıĢına tanık oldu. Dünya
artık kapitalizmin tek ve yenilmez olduğunu görmüĢtü; kapitalizm tüm
kurumlarını kullanarak bunu insanların beynine kazıdı.

Kapitalizmin bugün kendisini böylesine rakipsiz görmesinin ardında


devletçi sosyalizm anlayıĢının payı büyüktür. Ancak kapitalizm rakipsiz
değildir, kökleri otoriter sosyalizm kadar gerilerde duran bir hareket
kendisini hala örmektedir. AnarĢizmin teorik olarak kökeni 1793 yılında
Godwin tarafında yazılan Politik Adalet kitabından alır. Godwin devlet
olmadan insanların yaĢamlarını sürdürebileceğini söyleyen ve yerine
Hıristiyan idealistlerinden ayrı olarak , toplumsal ahlakı koyarak insanlara
farklı bir yaĢam öneren ilk kiĢidir.

Kendisini kelimenin pozitif anlamı ile ilk defa anarĢist olarak tanımlayan
birey P. J. Proudhon'du. Proudhon toplumu karĢılıkçılık temelinde
örgütleyerek devlet olmadan değiĢime dayalı bir toplum öngörüyordu.
Onun temelde hatası ise (bana göre) emek çekleri ve bu çekleri
değerlendirecek bir devlet bankası öngörmesiydi. Proudhon ve ardılları her
türlü otoriteye, özellikle devlet otoritesine karĢı çıkıyorlar, özgürlüğün
yalnızca özgürlük temelinde bir mücadeleyle geleceğine inanıyorlardı.

Bu görüĢ ise sosyalizm anlayıĢı içinde bir bölünmeyi yanında getirdi.


Marx'ın önderlik kliği altında hareket eden "bilimsel" sosyalistler (siz bunu
otoriter okuyun) sosyalizme gide yolun devleti ele geçirmekten
baĢlayacağına inanıyorlardı. Sözcülüğünü Bakunin'in yaptığı kollektivist
anarĢistlerse devletin ve tüm kast aygıtlarının dağıtılarak kollektif üretim-
tüketime geçilerek sosyalizme devrimin ardından hemen ulaĢılacağını
savunuyorlardı. Birinci Enternasyonalde bu ayrıĢma doruk noktasına ulaĢtı.
Marxist klik anarĢistleri çeĢitli yöntemlerle (siz bunu ayak oyunu okuyun)
enternasyonalin dıĢına çıkarttı.

Marxizm ve anarĢizm kendi ideal topluluklarını yaratmak için uzun bir


mücadeleye giriĢtiler, marxizm baĢarıya ulaĢtığı tüm topraklarda iktidara
neden karĢı çıkılması gerektiğini kanıtladı. AnarĢizm ise bütün bu yıllar
boyunca toplumsal patlama anlarında ortaya çıktı ve kapitalizmden önce
otoriter sosyalistlerce kanla bastırıldı. Marxizm dağıldı ancak tüm dünyada
anarĢizm içinde bulunduğumuz kapitalist, egemen illüzyonu yıkmak için
hızla güçlenmektedir. Diğer taraftan yaĢadığımız Anadolu topraklarında
anarĢizm hangi durumdadır?

Anadolu'da anarĢizm taraftarları gelenek olarak çok uzak bir geçmiĢe sahip
değillerdir. Her ne kadar Anadolu halkı değiĢik dönemlerde ayaklanmıĢsa
da bunlar dinsel ve ulusal anlamda kalmıĢlar ve dolayısıyla iktidara karĢı
değil, iktidar için giriĢilen isyanlar olmuĢlardır. (Bir topluluk olarak Aleviler
anarĢizme görece yakındır ama o da dinsel bir birlikteliktir, Alevilik eĢittir
anarĢizm değildir.) AnarĢizm düĢüncesini ilk olarak benimseyen bireylerin
büyük bir çoğunluğunu eski marxistler oluĢturmuĢtu. Tabiri caizse anarĢist
hareketi yaratan eski marxistlerdi. Her ne kadar düĢüncenin teorik kısmı
Osmanlı döneminde Baha Tevfik'e kadar uzansa da asıl oluĢum süreci son
yirmi yıldır. AnarĢistlerin yirmi yıl gibi bir zamanda yapması beklenenleri
karĢılayamadığı bir gerçektir. Fikirlerin yayılması için Anadolu'da yazılıp
basılan birkaç dergi ve broĢür yayınlamanın dıĢında çok da fazla bir Ģey
yapılmamıĢtır. (Kaos Yayınlarının bastığı "klasikler" Anadolu'da basılmadığı
için değerlendirmedim, yoksa bu kitaplar unutulmuĢ değildir.)

Pratik anlamda ise 1993'de 1 Mayıs'a katılarak baĢlayan süreçten bugüne


kadar neredeyse tamamen otoriter sosyalistlerle birlikte hareket etmiĢler
ve bir geleneğin temellerini atmaktan uzak kalmıĢlardır. Ġstanbul'da
faaliyet gösteren bir dergi çevresi ise kendi baĢına eylem yapmayı
kotarmıĢtır ancak onların anarĢizm kavramı oldukça karmaĢıktır ve
tartıĢılır.

"Fiyasko", günümüzde anarĢistlerin altına en sık imza attıkları kelimedir.

AnarĢizm nedir? Bu soruya verilecek en iyi cevap herhalde anarĢizm ne


olmadığı niteliğinde bir yazı olacaktır ancak bu çok daha geniĢ ve kapsamlı
bir çalıĢma gerektirir. AnarĢizm dogmatik bir düĢünüĢ olmadığı için her
anarĢistin kendinden menkul "anarĢi" kavrayıĢı vardır. Kaldı ki Anadolu
gibi verimli topraklarda "anarĢist" bireyler kendilerini savundukları teoriye
göre değil, teoriyi kendilerine göre belirlerler. Elbette çok farklı
yönelimlerin ortaya çıkması bizler açısından olumlu bir geliĢmedir.
AnarĢizm pozitif bir geliĢme sağladığı sürece. Fakat bu farklılıklar çok ince
de olsa bizleri anarĢi düĢüncesine ne kadar yakınlaĢtırıp, uzaklaĢtırdığını
gözden kaçırmamalıyız. Eski bir atasözünün dillendirdiği gibi, "Ģeytan
ayrıntılarda gizlidir."
AnarĢizm insanların barıĢ içinde yaĢadığı, tüm hiyerarĢik yapılardan
temizlenmiĢ, ademi merkeziyetçi, tüm tahakküm iliĢkilerinin yadsındığı,
insanın doğanın bir parçası olduğu bir yaĢamı tahayyül eder. Bu amaca
ulaĢmak içinse toplumsal bir devrimi öngörür dediğimde genel anlamıyla
bir muhalefet ortaya çıkmayacaktır. Ancak yöntem konusunda bir çok
farklılık söz konusudur.
Bana göre bir anarĢist, kendisini toplum içinde sıradan bir birey olarak
gören, insanları güdülmesi gereken koyunlar olarak görmeyen ve onlardan
bir tek farkla; kapitalizm ve tüm egemen sistemlerin yok edilmesi için
hemen harekete geçme noktasında bir adım önde oluĢuyla ayrılan kiĢidir.
Mücadelenin temelinde ise kelimenin olumlu anlamıyla provokasyon
yaratan, devletle teorik-pratik bir mücadeleye girerek kitleler arasında
hoĢnutsuzluğu tırmandırarak devrim için gerekli toplumsal patlamayı
hızlandırmaktır. Bunun içinse yapması gereken; kitleler arsında, onlarla
birlikte mücadele koĢullarını aramak, yaratmaktır ve devletin insanların
belleğinde yarattığı egemenlik illüzyonunu yok etmektir.
Buraya kadar yazılanlara ise söylem itibarıyla çoğu "anarĢist" karĢı çıkmaz.
Ancak olan bunun tam tersidir, artık meĢhur bir "ama" ayrımı vardır.
"Ama", farklılıkların giderilmesi için kullanılan bir kelimeyken birden bire
iĢten el çekmenin ve mücadeleden geri durmanın mazereti olan, bana göre
devrimci sürecin düĢmanı bir kelime halini almıĢtır. "Ama marxistler varsa
ben yokum", "ama süreç uygun değil", "ama önce güç olmak gerekir" vs.
vs. "Ama"lar uzadıkça uzar ve anarĢizmin önemli yöntemlerinden birisi
olan doğrudan eylem bir köĢede unutulmuĢ durur. Pratik faaliyetlerin
oturularak yapıldığını, baĢlatıldığını henüz görmüĢ değilim. Bu sebepten
kaynaklı ortaya toplumsal devrimci politik bir anarĢizm mücadelesi
çıkacağına, bu tavırlar yüzünden burjuva anlamı ile "politik" bir anarĢizm
çıkar.

Gerçekte bu "anarĢistler"in istediği nedir? Cevaplanması gereken en ivedi


ve temel sorun budur! Devrim gerçekten çok yakıcı ve uzun vadeli
çalıĢmalar gerektiren eylem değil midir? Onun kendi kendine
gerçekleĢmesi olanaklı ise "anarĢistler"e toplum neden ihtiyaç duyar?
Kendisini "anarĢist" olarak niteleyen bireyler, bireycikler "ama"ların ardına
saklanarak iĢ yapmamayı teorize etmiĢ olmuyorlar mı? Ya da sadece dost
meclislerinde konuĢan ancak pratik faaliyetlerde bulunmayanlar acaba
kendi egolarını tatmin peĢinde mi koĢuyorlar? Unutulmaması gereken bir
diğer nokta ise gün mücadele için bu kadar uygunken kafasını kuma
gömenler o kafalarını ne zaman gün ıĢığına çıkaracaklar? Devrimci süreç
durmaz, duranı beklemez. Bu ve benzeri soruların ardı arkası kesilmez.
Gerçekten derdi yukarıda saydığım gibi olanlarla (amaların ardına
saklanan, pratikten kaçan, politik davranan vb.) kuracağım iliĢki düzeyi
bellidir. Onların kendine "anarĢist" demesi ise beni ilgilendirmez. Onlar
kendilerince "anarĢistlik" oynayabilirler. Ancak gerçek toplumsal devrimci
bir hareket ortaya çıktığında ben de dahil her bireyin "anarĢi kavrayıĢını"
gözden geçirmesi gerekecektir.

S. CAN

yaratıcı ve yıkıcı dürtü(ler) üzerine...

AĢağıdaki yazılar yakın geçmiĢte (1999 sonları) Ankara anarĢistlerinin


örgütlenme deneyimlerinden birisi sırasında yazılmıĢtı; "dün" olduğu kadar
"bugün" ve "yarın"a iliĢkin de açılımlar taĢıdığı söylenebilir...

(öncelikle... "gerçek: içkisiz anlarda ortaya çıkan bi' yanılsamadır.")

gerçeklik bizleri verili olanı sorgulamadan yaĢamaya zorluyor... aile


bağlarımız, iĢlerimiz, bireysel kaygılarımız yaĢamımızı kökten değiĢtirmeye
dönük adımlar atmamızı engelliyor çoğu zaman. bireyin kendisini
"gerçeklik içinde" tatmin etme isteği beyninde oluĢturduğu yani teorik
anlamda kendisini "gerçekten inandırdığı" ideal(ler)i yaĢamasını engelliyor.
bu yüzden kendisine yapay kaçıĢ yolları arıyor birey(ler), bildik toplantılar-
bunu konuĢmak için "bi gün belirleyelimler" yaĢamı paramparça ediyor. "bi
zaman belirlemek"; oysa Ģimdiden baĢka gerçeklik yoktur ve her
"ertelenen zaman" gerçeklikten bir kaçıĢ yoludur.

devrimin imkansız olduğuna inanıyorum, daha doğrusu anarĢinin.


"devrim(ler)" yaĢanabilir bir gün-ama anarĢinin HĠÇ
GERÇEKLEġMEYECEĞĠNĠN FARKINDAYIM. yine de bu beni yıldırmıyor-
çünkü ben buna inanıyorum, insanın kendisini "tek" gerçekleĢtirme
yolunun kendisinden geçtiğine inanıyorum. bunun imkansızlığına
inandığımdan daha fazla inanıyorum anarĢiye!

hepimiz gerçekliğe bir yerlerinden tutsağız... iĢte ben bu satırları yazarken


klavyemin yanındaki bira ĢiĢesini inkar etmiyorum çünkü bunun bi' kaçıĢ
olduğunu biliyorum, bi çaresizlik göstergesi olduğunu belki de. peki siz bu
satırları okuyanlar farkında mısınız kendi esaretinizin, mesela kendi sigara
tutkunuzun, kendi TV tutkunuzun, kendi "sanat" tutkunuzun, kendi
"GERÇEKLĠK" tutkunuzun, kendi yaĢamınızı SIRADAN ĠNSANLAR gibi
yaĢarken diğerlerinden farkınız olmayıĢınızın... o zaman deyin ki (diyelim
ki) "biz kimseden farklı değiliz"; biz yalnızca OYUN OYNUYORUZ. biz
yalnızca kendi egomuzu tatmin ediyoruz -ki ben kendi egosunu tatmin
edenlere de inanırım!- o zaman deyin ki (diyelim ki) bizim "varolanı
yıkmak" gibi bi' kaygımız yok, bizim verili olan içinde kendi yaĢamımızı
sürdürmek kendi hobilerimiz yaratmak kendi "sosyal-klübümüzü"
oluĢturmak "kendimize benzer" bi' dost çevresi edinmek "bu sınırlar içinde
ve OLABĠLDĠĞĠ ZAMAN bu sınırları zorlayarak" yaĢamak gibi bir kaygımız
var. deyin ki (diyelim ki) kendimizi kandırmayalım beni evde annem
bekliyor, sevgilim karım kocam bekliyor çocuğum bekliyor-bunlardan
kopamam... deyin ki (diyelim ki) biz bi' "sosyal klüp" olabiliriz ancak ya da
öyle davranıyoruz gerçeklikte ya da geçmiĢimizden gelen önyargılarımız,
hayal-kırıklıklarımız, "korkularımız" bi' adım ötesini atmamızı engelliyor...
çünkü düĢünmekle yapmak arasında deriiiin bir uçurum vardır!

tekrarlar tekrarlar...

(unutmadan... ScarLaTiNa, Hemingway ve Underground'ın senaryo


yazarından alıntılar yaptım.)
gerçeklik bizleri verili olanı sorgulamadan yaĢamaya soruluyor... aile
bağlarımız, iĢlerimiz, bireysel kaygılarımız yaĢamımızı kökten değiĢtirmeye
dönük adımlar atmamızı engelliyor çoğu zaman. bireyin kendisini
"gerçeklik içinde" tatmin etme isteği beyninde oluĢturduğu yani teorik
anlamda kendisini "gerçekten inandırdığı" ideal(ler)i yaĢamasını engelliyor.
bu yüzden kendisine yapay kaçıĢ yolları arıyor birey(ler), bildik toplantılar-
bunu konuĢmak için "bi gün belirleyelimler" yaĢamı paramparça ediyor. "bi
zaman belirlemek"; oysa Ģimdiden baĢka gerçeklik yoktur ve her
"ertelenen zaman" gerçeklikten bir kaçıĢ yoludur.

hepimiz gerçekliğe bir yerlerinden tutsağız... iĢte ben bu satırları yazarken


klavyemin yanındaki bira ĢiĢesini inkar etmiyorum çünkü bunun bi' kaçıĢ
olduğunu biliyorum, bi çaresizlik göstergesi olduğunu belki de. peki siz bu
satırları okuyanlar farkında mısınız kendi esaretinizin, mesela kendi sigara
tutkunuzun, kendi TV tutkunuzun, kendi "sanat" tutkunuzun, kendi
"GERÇEKLĠK" tutkunuzun, kendi yaĢamınızı SIRADAN ĠNSANLAR gibi
yaĢarken diğerlerinden farkınız olmayıĢınızın... o zaman deyin ki (diyelim
ki) "biz kimseden farklı değiliz"; biz yalnızca OYUN OYNUYORUZ. biz
yalnızca kendi egomuzu tatmin ediyoruz -ki ben kendi egosunu tatmin
edenlere de inanırım!- o zaman deyin ki (diyelim ki) bizim "varolanı
yıkmak" gibi bi' kaygımız yok, bizim verili olan içinde kendi yaĢamımızı
sürdürmek kendi hobilerimiz yaratmak kendi "sosyal-klübümüzü"
oluĢturmak "kendimize benzer" bi' dost çevresi edinmek "bu sınırlar içinde
ve OLABĠLDĠĞĠ ZAMAN bu sınırları zorlayarak" yaĢamak gibi bir kaygımız
var. deyin ki (diyelim ki) kendimizi kandırmayalım beni evde annem
bekliyor, sevgilim karım kocam bekliyor çocuğum bekliyor-bunlardan
kopamam... deyin ki (diyelim ki) biz bi' "sosyal klüp" olabiliriz ancak ya da
öyle davranıyoruz gerçeklikte ya da geçmiĢimizden gelen önyargılarımız,
hayal-kırıklıklarımız, "korkularımız" bi' adım ötesini atmamızı engelliyor...
çünkü düĢünmekle yapmak arasında deriiiin bir uçurum vardır!

PEKĠ YA ANARġĠ NERDE KALDI?

(son olarak... "hiçbir yazıda gerçek yok. gerçek yalnızca yaĢamda var.")

ridendo dicere severum*

yaratıcı ve yıkıcı dürtü(ler) üzerine...

"pirimizin" dediği gibi yıkıcı dürtünün aynı zamanda yaratıcı bi' dürtü
olduğunu tekrarlayarak baĢlamak bildik bi' tarz olsa da, biraz konformistlik
yapıp geleneği bozmamayı tercih ediyorum... anarĢizm yıkıcılıkla öylesine
özdeĢleĢmiĢtir ki, o varolduğundan beri bütün düzen karĢıtlarını
anarĢistlikle suçlamak sıradan bi' alıĢkanlık halini aldı. bu birçoğumuzun
hoĢlanmadığı durum, aslında içinde sıkıntı verici bi' doğruluk payı da taĢır;
çünkü varolanı yıkmadan -en azından bi' Ģekilde buna çabalamadan-
yaratılmaya çalıĢılan her "yaĢam alanı" verili olana tutsaklık bağlamında
ayakta kalabilir ancak. oysa "anarĢistlerin yaĢam alanları" yalnızca, kendi
içinde ve bundan daha çok dıĢarıya karĢı yıkıcı eylemler üzerinden
geliĢebildiği ölçüde ayakta kalabilir. varolan içinde gizli kapılar bulup, bu
kapılar ardındaki odalarda yaĢamak bi' bakıma düzenin de iĢine gelir;
yeter ki bu kapılar ardında ne olduğunu diğerleri görmesin! zaten aslında
bütün bu gizli odaların pencereleri değil sadece kapıları vardır düzene
açılan. ve bu kapılar olmasa içerdekiler havasızlıktan göçüp giderler
hayattan.

anarĢistlere "geleceğe dair ne düĢünüyosunuz?" ya da "nasıl bi' toplum


planlıyorsunuz?" türünden sorular sorulduğunda alınan belirsiz yanıtlar
gerçeklik tutsaklarıyla politikacıları hayal kırıklığına uğratır. bu belirsizliğin
nedeni düĢüncenin kendisinin bulanıklığından çok geleceğe ipotek
koymama kaygısıdır, sonraki insanların özgürlüğüne ipotek koymama
kaygısı. onlar belirsiz bi' gelecek tasarısı yerine yaĢamı bugünden
dönüĢtürme yolunda adımlar atma taraftarıdırlar, yaratıcı ve (olması
gereken içgüdüsel bir tercih olarak) bundan daha çok YIKICI adımlar...
Ģurası doğrudur ki YIKICILIK anarĢizme iliĢkin bi' dürtüdür ve "yıkıcı dürtü"
olmaksızın anarĢizm -Ģahsen hiç de hoĢlanmadığım marx'ın deyimini
doğrular Ģekilde- bi' sınıfın insanlarının kendilerini tatmin etme aracı olarak
kalmaya mahkumdur. yıkıcı dürtü olmaksızın anarĢizm maddi refaha ulaĢıp
manevi tatminden yoksun kalmıĢ insanların üretim (yaratım) içgüdülerini
tatmin aracından baĢka bi' Ģey olmayacaktır. yıkıcı dürtü olmaksızın
anarĢizmin hiçbi' ideolojiden farkı kalmayacaktır!

_________________________
* "gülerek acı olanı söylemek"
"anarĢistlerin iĢleri"
1. BAP

bi' anarĢistin "iĢi" nedir? bi' anarĢistin iĢi teorik anlamda olabildiğince yıkıcı
bağlamlardan konuĢmak, yaĢamsal anlamda "sözümona" olabildiğince
kopuk bağlamlarda yaĢamaktır... teorik olarak GERÇEKLĠKLE HĠÇBĠ'
BAĞLAMDA KESĠġMEYECEK DÜġÜNCELER ÜRETĠP gerçeklik üzerinden
mücadele etme iddialarını baltalamaktır; ya da yaĢamsal bağlamda
gerçekliğin çöplüklerinde baĢkalarının lanetleri içersinde (ve aslında çoğu
yerde lanetlenmeyi de hak ederek) yaĢamaktır.

2. BAP

bi' anarĢistin "iĢi" nedir? bi' anarĢistin iĢi DÜZENĠN SINIRLARI içinde kendi
"üretim" (yaratım) alanlarını oluĢturmak, kendi dost çevresi içinde kendi
(el) sanatsal ürünlerini üretmek -zaman zaman pazarlamak-, "güvenli
kapılar" ardında yaĢamdan kopuk teorik tartıĢmalar yapmak, bütün bunlar
üzerinden bilinmez bi' geleceğe ya da alt-edilmez bi' Ģimdiye iliĢkin
TEORĠK tartıĢmalar yürütmektir... kendi dost çevresinin rahatça hareket
edebileceği -mümkünse- legal bi' kurumsal yapı içinde kendi kendisini
tatmin etmektir -ki (önceden de dediğim gibi gerçekten de) ben kendi
egosunu tatmin edenlere de inanırım!- ama itiraf etmeliyim ki bence bu,
varolanı değiĢtirme üzerine hiçbi' iddia taĢımayan bi' pratiktir. "yaĢam
alanı"nın -bile- dıĢında sapasağlam ayakta duran "varolanı" yıkma
iddiasından uzak bu ve benzeri pratikler gerçeklik içinde sönümlenmeye
mahkumdur.

Ikra!*

3. BAP

bi' anarĢistin "iĢi" nedir? bi' anarĢistin iĢi YIKIMDIR! "iĢ" Ģeklinde
tanımlanan Ģey verili iktidar iliĢkilerinin yıkımından baĢka bi' Ģey değildir.
üretim bağlamında bi' iĢ her ne koĢulda olursa olsun varolanı
sürdürmekten öte bi' anlam taĢımaz. üretim süreci varolan içinde,
herhangi bi' Ģekilde doğrulanan-doğrulanması gereken bi' zorunluluk alanı
içinde kendisini var eder. üretim kaçınılmaz biçimde tüketim, dağıtım ve
"pazarlama" mekanizmalarının içinde yer almalıdır. kapitalizmin hedefi
daha fazla "tüketim"den çok daha fazla üretimdir; çünkü tüketim üretimin
bir sonucudur ve üretim sürecinin kendisi ona dahil olanlar, ona hizmet
edenler ve hizmet etmeye zorlananlarla birlikte VAROLANIN -yeniden ve
yeniden- üretimini ve (dolaysızca) DÜZENĠN SÜREKLĠLĠĞĠNĠ garanti eder.
her ÜRETĠM iddiası, taĢıdığı içsel niyetleri ne ölçüde "saf" olursa olsun
bütün bağlamlarda kapitalizmin devamlılığına hizmet eder... oysa
anarĢizm verili toplumsal iliĢkilerin devrimci amaçlar bağlamında yok-
edilmesini savunur; toplumsal, politik ve ekonomik iktidar iliĢkilerinin
yıkımı üzerinden bi' sorgulamayla hayat bulur. bi' anarĢistin "iĢi"
insanların, kadınların ve erkeklerin binlerce yılın kendilerine aĢılamıĢ
olduğu sürü-güdülerinden ve alıĢkanlıklarından kurtulmaları, özgürce
düĢünmeyi ve hareket etmeyi öğrenmelerine yardımcı olmaktır. bi'
anarĢistin "iĢi" devlet iktidarının, kapitalizmin, erkek-egemen iktidar
biçimlerinin, insanın doğa üzerindeki egemenliğinin karĢısında mücadele
etmektir; bunun için hiyerarĢiden uzak örgütlenmeler oluĢturmaya
çalıĢmak -varolan her gerçeklik alanı içersinde yıkım için mücadele
etmektir. bi' anarĢistin "iĢi" YIKIMDIR!

aslında suyu dalgalandırmak isterdim ama yazdığım her sözcüğün onu


bulandırmaktan baĢka bi' iĢe yaramadığını da biliyorum...

(nietszshe, bakunin, luka (incil'e gönderme), muhammed mustafa ve


malatesta'dan alıntılar - ama yine bunlardan birinin de dediği gibi "biz
insanları değil, düĢünceleri takip ederiz")

* "Oku!" (Alak Suresi, 3. ayet)

BATUR ÖZDĠNÇ

> E "? o ( n o ) m i k" r i Z <

Son dönemde büyük küçük herkes bu krizden bahsediyor... "ulan amma


klasik bir cümle oldu; haydin rasgele"
Bu dönem aslında devlet ekonomisinin bir süre sonra çökeceğini bize
deneysel olarak kanıtladı...
Esnaflar, iĢçiler, memurlar bu süreçte sokağa çıkıp eylem koymayı düĢüne
dursunlar; bu sırada "Mezar soyguncuları"(Sistem yavĢakları) yeni yepyeni
bir ekonomik paket hazırlamayı planlıyorlar. Bu arada bu iĢi o kadar
ciddiye almıĢlar ki, taaa uzaklardan üst düzey mezar soyguncusu "Kemal
Bey'i" getirdiler.
Eee getirdiler de ne oldu?
Aslında bunu mezar soyguncusu olmadan kestirmek zor ama yüksek
müsaadenizle tahmin hakkımı kullanmak istiyorum...
Ne mi? Olacak? Bir ekonomik paket hazırlanacak ve yine kemerler
sıkılacak. (bu arada kemerleri sıka sıka bir deri bir kemik kaldık) Ġnsanlar
sokaklarda açlıkla yüz yüze gelecek...
Bunlar daha iyi Ģeyler veee... Dünya tarihinde bir ilk olarak Türkiye icraya
verilecek (bu konuyu açmaya kalkarsak fasikül yazmıĢ oluruz. Ben de
fasikül yazmak istemiyorum) daha da kötüsü açık pazar haline gelecek...
(aslında çok kapsamlı bir konu, sadece kısaca deyinmek zorundayım)
Esnaf, memurlar ve iĢçiler ne yaptı?
Bunca yıl bana dokunmayan yılan bin yaĢasın mantığıyla yaĢayan
arkadaĢlar yılan dokununca ayaklandılar, hani o iç düzenin koruyucuları
arkadaĢlarla çatıĢtılar. Bundan 3 ay önce sözde iç düzen koruyucusu
polislerle çatıĢtığımız zaman bizi aforoz edenler Ģimdi sokaklarda saflarını
tuttular. "Çok geç oldu ama"
Bu arada halkın ve benim anlamakta güçlük çektiğimiz bir ton sözcük
dönüyo... Bırakın sözcükleri, bırakın iktidarı (Ģaka yaptım), Bırakın Bize
Yıkıp Yeniden Kuralım...
Bunca yıl sesinizi çıkartmadığınız sistem "cici sistem" Ģimdi sizden
kıçınızdaki donu istiyor...
Eğer saf tutacaksan tut, zaman kalmadı...
Sen de anarĢiye güç ver...
Ekonomi: Düzeltseler ne olur ki? Yine bozulur, hortumlanır.
Para: Nedir ki? Kanlı kağıt parçası.
Devlet: Ne eksende olursa olsun yıkılması gereken topluluk. punkAkankA

RATYO TĠYATROSU
OLMUYO AMA ABĠLER!!!
1. BÖLÜM - Ortamda Bariyer mi Var?

1986'dan beri bu memlekette anarĢizm diye biĢey var değil mi? Var. Taa o
zamandan beridir hep bi kaç kıl adam yaĢ ya da deneyim geyiği ile
birilerini kafalıyor, eziyor, kendine garip çıkarlar sağlıyor, ama anarĢistlik
yapmıyor!!!

Son dönem yetiĢen gençlik ise, herĢeyden olduğu gibi fason anarĢizmden
de sıtkını sıyırdığı için, uyuĢturucu-alkol ya da depresyon yöntemlerini
kullanarak kendine kaçıĢ noktaları yaratıyor. Dahası bu insanların arasında
anarĢizme ilgi duyanların sayısı hiç de az değil. Ama bizim çok bilmiĢ
arkadaĢlarımız herkesi bir bakıĢta analiz edebildikleri için, kısa bir eleme
ile bu kiĢilere anarĢizmin çıkıĢ kapısını gösteriveriyorlar. Tabii ki herĢeyin
en iyisini onlar biliyor ama naçizane bir önerim olacaktı: Tonlarca sorunun
karĢısında tek baĢına çözüm arayan insanlara "anarĢist" bir yöntemle
yardımlaĢma örgütlenmesi -yani ekonomik ve yaĢamsal bir örgütlenme-
kurulamaz mı?

Aileleriyle sorun yaĢayan, askere gitmek istemeyen, parası olmadığı için


sefalet içinde yalnız kalmıĢ öyle çok anarĢist tanıyorum ki, neredeyse
hepimizin böyle yaĢadığına inanacağım. Tabii ki böyle değil ama nerede
dayanıĢma ruhu, nerede anarĢist örgütlenme çalıĢmaları? Tısss.

ArkadaĢlar, çoğalmak tek baĢına bir Ģey ifade etmiyor. Bir kenarda
toplantılar, tartıĢmalar sürerken, diğer tarafta alternatif yaĢamımızın
basamaklarını döĢüyor olmalıyız. Biliyorum, ha deyince olmaz böyle iĢler,
fakat bu kaçınılmaz bir Ģeydir ve insanların alternatifleri olmadığı sürece
askere de gidilecek, sokakta da yatılacak. Sanırım birkaç kiĢi "Ulan herĢey
bitti milletin midesini de biz mi doyuracağız?" diyecektir. Bunu söyleyen
arkadaĢları canı gönülden kutlamak isterim, zira egosantrizmin ve "Her
koyun kendi bacağından asılır" Ģiarının yılmaz savunucusu olmaya
adaydırlar. Benim yanıtım da Ģudur; evet, anarĢistlerin açlığı da, çaresizliği
de beni ilgilendirir. Senelerdir AnarĢi propagandası yaptığımız, özgürlük
yoluna davet ettiğimiz insanlar, sorunları olması halinde kiminle
dayanıĢacaklar peki? Ya da ben bir soru sorayım; "Bırakın anarĢistleri;
tinerciler, evsizler, iĢsizler, bizim ilgi alanımıza girmez mi?" Yoksa bizler de
çelik iradeli, kendi baĢına iĢ bitirebilen ari insanlarla mı yol alacağız,
aramızda handikaplı insanlara yer yok mu?

Bahsettiğim Ģey, sıkça Ģahit olduğumuz anarĢi etiketli asalak yaratıklara


kucak açmak değil; anarĢistlerin organik iliĢkileri ve karĢılıklı güveni
yaratabilecekleri bir "kurgu" ihtiyacının karĢılanması. Bu sayede birçok
anarĢist gündelik sorunlarla (iĢ, aile, patron...) daha pratik biçimde baĢ
edebilir ve yaratıcı özgürlüğünü ortaya çıkartabileceği bir alana sahip olur.
Adına komün, otonom ya da ne derseniz deyin, bizim ihtiyacımız olan Ģey
böyle bir mekanizmanın yaratılmasıdır. Üstelik bu mekanizma kullanılarak
eski-yeni (?), deneyimli-çaylak, genç-yaĢlı... anarĢistler arası ayrımın da
önüne rahatlıkla geçme fırsatı doğacaktır (elimden geldiğince bireysel
hırsları, kamplaĢmaları... vs. sorunları göz ardı ederek, iyi niyetli bir
biçimde düĢünmeye çalıĢıyorum!) ve dahası demir tavında dövülecektir.

Bugüne kadarki genel hava, anarĢistlerin para kullanılmayan, paylaĢımcı


bir dünyada yaĢıyor olduğu?! Ama hayat hiç de böyle yürümüyor
maalesef. Lisede okumak istemeyen anarĢistlerin barınma ve diğer
ihtiyaçlarını karĢılamak için, o iĢkencehanelere, sırf aileleri kendilerini
evden atmasın diye gittiklerine de Ģahit oluyoruz! O zaman Ģöyle
seslenelim bu arkadaĢlara: " Okula gidip kendinizi zehirletmeyin!". Eee,
hepsi bu kadar mı? Hiç bir öneri, yardımlaĢma teklifi, yaĢama olanağı
sunabilecek miyiz? HAYIR! Diyebileceğimiz tek Ģey Ģu olacak demek ki :
"BaĢınızın çaresine bakın, biz lafı söyler rahatımıza bakarız..."

Peki bakalım rahatımıza... Yalnız, benim aklımın ermediği bir Ģey var; bu
kadar çağrıya maruz kalıp, anarĢist düĢüncenin dinamiğine dahil olan hiç
kimse bir gün olsun gelip kafamızı kırmadı. Durum gerçekten de tuhaf.
N'oolur birisi gelip kızsın, bağırsın bize.

Neyse boĢ verin dostlar, nasıl olsa bizde laf çok, bir 20 sene daha anarĢist
çağrılarla vakit geçirebiliriz. Üstelik yaĢ ve deneyim avantajımız
olduğundan kimsecikler de bize hesap soramaz, el elde, baĢ baĢta yaĢar
gideriz değil mi? Yok yaw, ben sıkıldım artık konuĢmaktan, bana atölye
falan lazım. Aranızda atölyesi olan varsa, bana da ufak bir yer versin de,
ben orada yaĢlanayım.

Çok bilmiĢ insanlar bunları okuduktan sonra hemen Ģu geyiğe de baĢlarsa


hiç ĢaĢmam; anarĢistler iĢ bulma kurumu oluĢturacaklarmıĢ. Ulan sizin gibi
laf ebelerine inat, o iĢi de yaparım. Danalar, mandalar sizi gidi... Bu güne
kadar ne bok yediniz de caka satıyorsunuz? ĠĢ delikanlılıkla, retorikle falan
çözülmüyor. Bize yeni bir hayat lazım, yeni laflardan önce. Eğer
söylediklerimizi yaratamazsak, her gün yeni birileri Ģeriatçı, faĢist,
kapitalist ya da totaliter ordulara dahil olacak.

Soru Ģu: AnarĢistlerin devrim anlayıĢı, örgütlenmesi ve özgürleĢme


çağrıları neye hizmet eder? 1000 kiĢilik silahlı bir grupla darbe yapıp
özgürlüğümüzü mü ilan edeceğiz? Böyle bir Ģeyin saçma sapan bir komedi
olduğunu herkes biliyor. ġu durumda yine baĢa dönüyoruz, anarĢist
örgütlenme; bağlarından kopma ve anarĢist iliĢkiler ağını örme niyetindeki
insanların düĢünsel birlikteliği ve yaĢamsal (ev bark, iĢ, Ģu bu...)
bağlarıyla oluĢur, kelimelerin tınısı ile değil.

Samuel Eleventiger

ANARġĠZM 21. YÜZYILA MEYDAN OKUYOR!

Uzunca yıllar sonra anarĢizm kara gölgesi tüm yeryüzünde belirdi yeniden.
Kapitalizmin merkezi ve gözde kentleri baĢta olmak üzere anarĢistler tüm
dünyada eylemleriyle ortalığı kasıp kavuruyor. Bu geliĢim, 19. yy.
sonlarında serpilip geçtiğimiz yüzyıl baĢlarında özellikle Ġspanya'da
gerçekten toplumsal bir harekete dönüĢen tarihsel geçmiĢimize yakın bir
baĢka toplumsallığı yeniden yakalayabilecek mi-zaman gösterecek. Bu
yazıda fazlasıyla genel hatlarıyla, ortalığı kasıp kavuran bu hareketin
bölgesel ve yerel kökenleri ve yönelimlerinden söz etmeye çalıĢıcam.

HerĢey J18'le baĢladı... Londra merkezli J18 (June 18-Haziran 18/1999)


temelde anti-otoriter grupların aynı günde farklı yerlerde, farklı biçimlerde
anti-kapitalist eylemler gerçekleĢtirmelerine dayalı bir hareketti. Hareketin
otonomist, yerel, kendiliğinden, anti-hiyerarĢik ve hepsinin belirleyicisi
anti-otoriter tarzı, J18 sonrası ses getiren benzeri bütün eylem günlerinin
de önceli oldu. Eylem, farklılık ve çoğulculuğun getirdiği zenginliğin
(çeĢitliliğin), egemenlerce geliĢtirilen hızlı iletiĢim araçlarının (bildiğiniz gibi
internet ilk Ģekliyle Pentagon tarafından geliĢtirildi) katkısıyla örgütlenmesi
sayesinde gerçekleĢtirildi. Böylece alttan alta yayılan ve "örgütlenen"
anarĢizm, ete kemiğe bürünmüĢ Ģekilde egemenler karĢısında boy
göstermiĢ oldu. Bir gün içinde Londra'da, McDonalds'ın iĢgalinden yüzlerce
bisikletlinin kent trafiğini altüst etmesine, köprü iĢgalinden mitinglere
değin yüze yakın eylem yapıldı. Kendilerini "anti-kapitalist" olarak
vurgulayan ve tanıtan anarĢistler, sonradan Seattle, Washington, Davos,
Melbourne, Prag ve Nice'de kendi deyimleriyle "kapitalizme karĢı gündelik
mücadelelerini" sürdürdüler.

Uluslararası anarĢist hareketin iki farklı eğilim (veya baĢka bir açıdan iki
farklı "uç") arasında Ģekillendiği söylenebilir. Bunlardan birincisi, yeĢil
anarĢizm (green anarchism) veya eko-anarĢizm adıyla tanımlanan, en aĢırı
ucunda teknoloji ve uygarlık karĢıtı ilkelciliğin (primitivism) bulunduğu
anlayıĢ; diğeriyse ideolojik olarak tarihsel kökenleri çok daha eskilere
dayanan anarĢist-komünist veya liberter komünist ("özgürlükçü"-liberter
sosyalist) Ģeklinde tanımlanan, en aĢırı ucunda emekçilerin öz-yönetimine
dayalı yaĢam pratiğini savunan anarko-sendikalizmin olduğu yaklaĢım.
AnarĢistler farklı gruplar olarak, bütün bu ideolojik ve yaĢamsal renklilik
içinde, iktidar kavgalarının -olabildiğince- uzağında biraraya gelmeyi
becerdiklerini gösterdiler, gösteriyorlar. Eylemler üzerinden gerçekleĢen
geçici birlikteliklere dayalı anti-kapitalist ve anti-otoriter (kısaca anarĢist)
"Kara Blok"lar, bunun somut örneği olarak J18 sonrası hemen bütün
olaylarda varlık buldu ve ortalığı sarstı. Dünya ölçeğindeki genel
tanımlamalardan daha bölgesel ve yerel ölçeğe inecek olursak sanırım
öncelikle Britanya'dan bahsederek baĢlamam gerekir. Britanya'daki
anarĢist hareketin ağırlıklı olarak yeĢil anarĢistlerden oluĢan, doğrudan
eylem yeteneği geliĢkin bir yaklaĢım sergilediğini söylemek mümkün.
Özellikle Reclaim the Streets! (Sokakları Geri Alalım!) adı altında
örgütlenen, J18 ve ardından 2000 1 Mayıs'ında Guerilla Gardening (Gerilla
Bahçeciliği) eylemleriyle ses getiren anarĢistler, ayrıca Anarchist
Federation (AnarĢist Federasyon-eski adıyla Anarchist Communist
Federation) vb. adlar altında da örgütlüler. Britanya, özellikle Londra,
Avrupa'daki anarĢist hareketin kalelerinden birisi. Batıda, Ġrlanda'da da
anarĢist hareketin etkisi hissediliyor; sesini duyurmayı baĢaran örgütler
arasında, platformist geleneği savunan Workers Solidarity Movement'dan
(ĠĢçi DayanıĢma Hareketi) bahsedilebilir.

ManĢ tünelinin Kıta Avrupa'sına geçtiğimizde Fransa'ya geliyoruz. Fransa


anarĢizmi Britanya'ya kıyasla daha sendikalist öğeler taĢıyor. CNT'nin iki
farklı grubu, CNT_AIT ve CNT_IWA dıĢında, esnek ancak etkili bir
örgütlenme oluĢturan Fransızca-konuĢan AnarĢistler Federasyonu'ndan da
(Federation Anarchiste Francophone) söz etmek gerekiyor. Federasyonun
Paris'te yayın yapan bir radyosu Radio Libertaire dıĢında, yayın organı Le
Monde Libertaire de ses getiriyor. Fransız hareketinin dikkate değer
örgütlerinden birisi de "özgürlükçü sosyalist" grup Alternative Libertaire
(Özgürlükçü Alternatif). Federasyon yapısı içinde bütün bu gruplardan
anarĢistler bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda geliĢen iĢsizler hareketi
anarĢistler için iyi bir mücadele pratiği olmuĢtu.

Sırada "efsanevi" Ġspanya var; Ġberik Yarımadası'nda artık CNT'den çok


reformist takılan CGT (Confederacion General del Trabajo-Genel Emek
Konfederasyonu) bulunuyor. Ayrıca anarĢist gençlik örgütlenmesi
Juventudes Libertarias (Özgürlükçü Gençlik) da etkili. Akdeniz
anarĢizminin bir özelliği olarak heyecan ve doğrudan eylemden
bahsedilebilir. Geçtiğimiz aylarda Ġspanya'da iki anarĢist faĢist gazete
bürolarına bombalı mektup gönderdikleri iddiasıyla gözaltına alınmıĢtı;
iddiaları kanıtlayamayan iktidar bir süre sonra serbest bırakmak zorunda
kaldı. Benzer Ģeyler Ġtalya için de geçerli; 90lı yılların ortalarında bir grup
Ġtalyan anarĢisti soygun için çete oluĢturdukları suçlamasıyla tutuklandı.
Ġtalya'daki AnarĢist-Komünist Federasyon'un (Federazione dei Coministi
Anarchici) pek ilgilenmediği bu olay, zaman zaman anarĢistlerin bombalı
eylemler gerçekleĢtirmelerine kadar tırmandı (Devrim Ġçin AnarĢistlerin
Birliği adıyla). ġiddete dayalı doğrudan eylemliliği savunan (kendi
tanımlamalarıyla) "isyancı" (insurrectionist) anarĢizm karĢı kıyımız
Yunanistan'da da yaygın. Mora Yarımadası'nda "anarĢist" sözcüğü
birilerinin dudağını uçuklatmaya yetiyor. Molotoflamalar, bombalamalar
buradaki hareket için sıradan Ģeyler. Atina ve Selanik'te oldukça etkisi
hissedilen anarĢistler son zamanlarda yine bir bombalama eyleminden
dolayı tutsak olan Nikos Maziotis'i "sokaklardan" destekliyor. Askerlik ve
ordu karĢıtı total-redci hareket ise yakın zamanlarda çıkan "sivil hizmet"
yasasıyla biraz duruldu. Önceden periyodik olarak çıkan, Atina merkezli
Alpha adlı anarĢist haber gazetesi kapandı. Devrimci Hücreler, Ġktidara
KarĢı SavaĢ, Ġtaatsiz gibi birçok anarĢist ve doğrudan eylemci grubun
bulunduğu Yunanistan'da anarĢistler gerekli durumlarda ortak birliktelikler
oluĢturma refleksine de sahipler. Bütün bu hareketliliğine karĢın Yunan
anarĢizmi dıĢarıya oldukça kapalı bir kutu izlenimi veriyor.

Balkanlarda, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Arnavutluk gibi ülkelerde


daha çok gençlerden oluĢan küçük gruplar bulunuyor ('99'da BükreĢ'te bir
barda bana ismi gülünç gelen anarĢist bir örgütün kurulduğunu
duymuĢtum: Kara Fareler). Sırbistan'da (eski Yugoslavya) halen faaliyetini
sürdüren, özellikle savaĢ dönemlerinde sesini duyurabilen Kara Kadınlar
(Women in Black) grubu önem taĢıyor. BudapeĢte'de 90lı yılların sonunda
etkinliğini arttıran anarĢist bir grup bulunuyordu (Atonomia-Otonom).
Ayrıca iĢgal evleri denemeleri de son yıllarda hız kazandı.

Balkanlar'dan Orta Avrupa'ya doğru uzanalım; Çek anarĢizmi dikkate


değer bir geliĢim içerisinde. Çek AnarĢist Federasyonu geçtiğimiz yıllarda
bir bölünme yaĢamıĢtı; Çek Sosyal AnarĢistler Federasyonu ve Solidarita
(DayanıĢma) adlı grupların federasyondan ayrılmasıyla 3 farklı eğilim
ortaya çıktı. Geçen yılki Prag eylemleri öncesinde iĢgal evleri
mücadelesinde de devletle karĢı karĢıya gelinmiĢti. Ayrıca hem Slovakya
ve hem de Çek Cumhuriyeti'nde aktif olan Çekoslovak AnarĢist
Federasyonu adlı federatif anarĢist bir yapı bulunuyor. Ekonomik açıdan en
güçlü eski Doğu Bloku ülkesi Polonya'da ismini duyurmayı baĢarabilmiĢ bir
anarĢist federasyon bulunuyor. Çek anarĢistlerinin yaĢadığının benzeri bir
bölünmeyi engelleyebilen Polonyalılar (Lehler), Krakow, VarĢova gibi
kentler dıĢında ülkenin farklı birçok bölgesiyle etkileĢim halindeler. Rusya,
Ukrayna ve Beyaz Rusya'da (Belarusya) anarĢist gruplar var; Rusya'da
son yıllarda birazcık duraksama olsa da anarĢizm yayılıyor. Ancak özellikle
Rusya ve Beyaz Rusya'da yoğun polis ve gizli-servis baskısıyla
karĢılaĢılıyor.

Avrupa'nın belirleyici ülkelerinden Almanya'da otonomist-anarĢist bir


geleneğin izleri gözleniyor. ĠĢgal evleri geleneği, punk hareketi, yeĢilci
hareket, anti-faĢist mücadele, hareketin çizgisini belirliyor. Burada
anarĢistler yabancı düĢmanlığına karĢı mücadele sürecinde sokaklarda
faĢistlerle sıkça karĢı karĢıya geliyorlar. Federatif ve sendikalist
örgütlenme çabalarının yeterince etkili olduğu söylenemez. Ġsviçre, Belçika
ve Hollanda gibi ülkelerde de kısmen Fransa ve Almanya'dan etkilenen bir
hareketlilik gözlemleniyor. Hollanda sıkı bir iĢgal evleri geleneğine sahip;
yakın zamanda iĢgalcilerin devletle baĢı yine derde girmiĢti. Danimarka'da
da benzeri otonomist-anti-faĢist grupların ağırlığı var. Bu ülkelerle birlikte
daha kuzeydeki Ġsveç, Finlandiya ve Norveç'te yeĢil hareket de yaygın.
YeĢil anarĢizmden etkilenen Earth First! (Önce Yeryüzü!) ve "cephe
örgütlenmeleri" ALF (Animal Liberation Front-Hayvan KurtuluĢ Cephesi),
ELF (Earth Liberation Front-Yeryüzü KurtuluĢ Cephesi) ABD, Ġngiltere,
Danimarka, Hollanda, Çek Cumhuriyeti vb. ülkelerde doğrudan
eylemlilikler düzenliyor. Kuzey Avrupa'daki anarĢist hareket de Orta
Avrupa benzeri anti-faĢist/ırkçılık-karĢıtı öğeler taĢıyor. Ġsveç'te anti-faĢist
olduğu kadar anti-kapitalist, cinsiyetçilik ve homofobi karĢıtı olan AFA
(Anti-FaĢist Eylem) geniĢ bir örgütlülüğe sahip. Ayrıca "anarĢizm"
sözcüğünü kullanma konusunda ABD, Fransa ve Ġspanya'daki benzerleri
gibi temkinli davranan SAC (Syndikalisterna-Sendikalistler/Ġsveç ĠĢçileri
Merkez Örgütü) adlı anarko-sendikalist grup da tanınıyor. Benzeri anarko-
sendikalist yaklaĢımların egemen olduğu Finlandiya'da, "sivil hizmet"i
reddettikleri için belirli bir süre tutsak edilmeyi göze alan total redci
tutsaklar da bulunuyor. Yine bu kuzey ülkelerinde sıkı bir anarka-feminist
kültürün varlığını da unutmamak gerekir.

Avrupalıların 15. yy'da "keĢfettiği" Kuzey Amerika'ya geçelim. Bundan çok


değil 4-5 yıl önce ABD'li bir anarĢiste ordaki hareketin durumunu
sorduğumda "etrafta çok anarĢist var, ancak kimisi ırkçılık karĢıtı, kimisi
evsizler, bazısı da hapishane karĢıtı hareket içinde dağılmıĢ Ģekilde
mücadele ediyor" yanıtını vermiĢti. Son geliĢmeler ABD anarĢistlerine de
örgütlenme gerekliliğini dayattı; geçen yıl Kara Blok adı altında eylemlilik
üzerinden örgütlenen anarĢistlerin bir kısmı tarafından kurulan NEFAC
(Northeastern Federation of Anarcho-Communists / Kuzey Doğu Anarko-
Komünistler Federasyonu) etkili ve baĢarılı bir biraradalık sağlayabildi. Bu
grubun bir özelliği de "sınırlar-ötesi" gerçek bir birlik oluĢturarak
Kuzeydoğu ABD dıĢında Kanadalı anarĢistleri de kapsaması. NEFAC dıĢında
Food Not Bombs! (Bomba Değil AĢ!), yine Reclaim The Streets! ve anarĢist
IWW sendikası içinde de anarĢistler yer alıyor. Zerzan'ın etkilediği ve
eylemlilikler sürecinde de aktif mücadele içinde yer alan yeĢil-anarĢistler
ise daha esnek ve farklı bir anarĢizmi savunarak Kaczynski'nin izinden
yürüyorlar. Kuzey Amerikalı anarĢistler bu yazının yazıldığı günlerde (21-
22 Nisan) bu kez Kanada-Quebec kentinde yeni bir "düello"ya
giriĢmiĢlerdi. "Düello"dan söz etmiĢken, "içerdeki" anarĢist
omuzdaĢlarımızı da anmak gerekiyor. ABD, Yunanistan, Ġngiltere, Polonya,
Ġtalya, Finlandiya gibi ülkeler baĢta olmak üzere bir dolu ülkede anarĢist,
anti-faĢist, anti-militarist ve ekolojist tutsaklar bulunuyor. Bu yoldaĢlara
yardım ve savunma amaçlı kurulmuĢ olan ABC (Anarchist Black Cross-
AnarĢist Kara Haç) örgütlenmesi ABD, Ġspanya, Polonya, Yunanistan ve
birçok baĢka yerde etkin. (Bu arada bazı ABC örgütlenmelerinin anarĢistler
dıĢındaki politik tutsakları da [otoriter devrimciler] desteklediği için
eleĢtirildiğini hatırlatmam gerekiyor.)

Güney Amerika'daki anarĢist hareket de olgunlaĢma sürecinde. Latin


kültürü Kuzey'den oldukça farklı bir dünya; Brezilya, Arjantin, ġili, Peru,
Bolivya, Meksika gibi ülkelerde daha çok gençlik hareketi olarak ortaya
çıkan bir anarĢizm yükselmekte. Brezilya'da bir federasyon kuruldu bile
(Federaçao Anarquista Gaucha). Bu bölgede "özgürlükçü sosyalist" ve
"sendikalist" gruplar da etkin.
Avustralya ve Yeni Zelanda anarĢizminin geçmiĢi de eskiye dayanıyor.
YeĢil hareketin etkisinin hissedildiği ülkelerden Avustralya-Melbourne'deki
S11 (11 Eylül-2000) eylemlerinde anarĢistler geçici bir birliktelik
oluĢturmuĢlardı. Filipinler, Endonezya gibi ülkelerde anarĢizme yine daha
çok gençler sahip çıkıyor; punk kültürü belirleyici.

Uzakdoğu'da Japonya, anarĢist düĢüncenin uzun zaman önce yayıldığı


ülkelerden birisi. Doğrusunu söylemek gerekirse Japon anarĢizminin Ģu
anki durumu konusunda fazlaca bilgi sahibi değilim. Sesini duyurabilen
anarĢist bir örgütlenme olmasa da Japon anarĢistleri Newroz için Kürt
anarĢist yoldaĢlarına (Kürtçe) kartpostal atacak kadar duyarlılar. Japon
anarĢizmi daha çok mistisizm, yeĢil hareket ve gençlik hareketi biçiminde
ortaya çıkıyor. Son yıllarda sendika mücadelesinin ön plana çıktığı Güney
Kore'de ise anarĢizm henüz örgütlenme aĢamasında. Sokaklarda, metroda
bildiri dağıtıp anarĢist propaganda yapan bir grup var.

Peki Ģu koca dünya üzerinde, "anarĢist" yaĢam deneyiminin uygulandığı


bir "ülke" yok mu? ġaĢıracaksınız belki ama gerçekten de var! Öykü Ģöyle;
Okyanusya'daki birkaç bin kiĢilik bir adanın kralı, oğlunu okuması için
Britanya'ya gönderir. Oxford Üniversitesi'nde anarĢizmle tanıĢan "prens",
babasının ölümünden sonra adaya "kral" sıfatıyla dönmek zorunda kalır ve
"anarĢi" ilan eder! 150 kiĢilik ordu dağıtılır, adanın "gümrük kapısı"nda
pasaportlara vize yerine yaprak basılır vs. BaĢlangıçta "yabancı"
anarĢistlerin akınına uğrayan ada, sonradan anarĢistlerin kendi aralarında
aldığı bir karara göre "kendi haline" bırakılmıĢ. ġu aralar adaya daha çok
araĢtırma amaçlı gidenler oluyor.

Bu yazı burada bitmek zorunda; çünkü hem yerimiz az, hem de ben
yeterince "çalıĢamadım" - kusura bakmayın! Doğrusunu söylemem
gerekirse yeni herhangi bir araĢtırma yapmadan bildiğim-duyduğum
kadarıyla doğaçlama bir anlatım-aktarım tarzını tercih ettim. Konuya ilgi
duyanların kafasında birkaç bilgi kırıntısı bırakabilmiĢimdir umarım.
Aslında bu konuda uzun ve sıkıcı bir kitap da yazılabilirdi - belki gelecekte
bunu da yaparız, kimbilir... BATUR ÖZDĠNÇ

You might also like