Professional Documents
Culture Documents
Untitled
Untitled
PRODÜKSİYON NOTLARI
Paramount Pictures ve Marvel Entertainment merakla beklenen, nesiller boyu
okuculara ilham veren, Marvel’in efsanevi süper kahramanlarının son film uyarlaması
“Thor”la karşımızda.
“Thor” bir adamın destansı yolculuğunun, tahtın veliahtı hırçın bir prensken, lider
olmak hakkını kazanan bir süper kahramanın hikayesi...
1962 yılında şimdinin efsanevi ikilisi Stan Lee ve Jack Kirby, Marvel Comics
okuyucularına The Mighty Thor’u tanıttı ve yarattıkları eli çekiçli Norse tanrısıyla
yepyeni bir aksiyon-macera dönemini başlattı. Kulağa tuhaf gelen isimlere rağmen
1
hikayenin temeli, zamanın başlangıcından bu yana insanlığın dramlarına yol açan
bilindik, evrensel ihtilaflara dayandırılmıştır: Babasına değerini kanıtlamak için
sabırsızlanan bir çocuk; ölümcül derecede içerlemiş bir erkek kardeş, ve bir adamın
dünyayı yeniden görmesine yardımcı olan bir kadın. Kraliyet soyu, ölümcül bir kin,
gururun ardından gelen yıkım – her dünyada bunlar anlatmaya değer hikayelerdir.
“The Avengers” adlı süper kahraman takımının kurucu üyesi olan Thor, yine Demir
Adam, Fantastik Dörtlü, X-Men ve Örümcek Adam’a da hayat veren Marvel
Comics’ten çıktı.
“Thor” sinema filminin yapımcısı ve Marvel Studios Başkanı Kevin Feige anlatıyor:
“Stan Lee ve Jack Kirby diğer karakterleri yarattıktan sonra ‘Hadi bir Tanrı yaratıp
onu aşağı indirelim” diye düşünmüşler. Akıllıca bir hamleyle İskandinav mitolojisine
göz atmışlar. Birçok insan Yunan ve Roma mitolojisini bilir ama İskandinav
mitolojisini bilmez. Bu hikayeleri okuyunca, Marvel Comics’in en iyilerini okuyor
gibi oluyorsunuz çünkü onlar, sahip oldukları fırtına çıkarmak, yıldırım düşürmek ve
şimşek çaktırmak gibi güçlere rağmen çok insani olan kişiler. Ailevi sorunları var. İki
erkek kardeş kavga ediyor misal: Thor ve Loki. Bu bir aile dramı ve hepimiz ya da
diğer tüm Marvel kahramanları gibi onların da kusurları var. İnsanlar bu yüzden
Marvel karakterlerine yakınlık duyuyor.
“Filmde, sabit Marvel kahramanlarının çoğunu irdeledik” diye devam ediyor Feige.
“Ama buna boş yere Marvel evreni denmiyor. Burası büyük bir yer ve biz de Thor’la
kozmik bir seviyeye çıkıyoruz.”
Destansı Thor, 1960’lı yıllarda Belfast’a genç bir çocuk olan yönetmen Kenneth
Branagh’yı da çok etkilemiş. “Kuzey İrlanda’da çok yağmur yağardı, ortalık bazen
grileşirdi. Marvel Comics’in kapaklarının rengi kitap raflarında kendini belli ederdi ve
The Mighty Thor en çok ilgimi çeken çizgi romandı”diyor Branagh.
“Başlıca özelliklerini– antik çağlardan kalma bir şeyle bağlantısı olması, silahları,
yazı harflerindeki Stonehenge dokusunu ve karakterin fiziksel ağırlığını çok
sevmiştim. Kendinin yapmayacağı hiçbir şeyi başkasından yapmasını istemiyor. Hatta
zamanın yarısında aklınızdan geçmeyecek bir şeyi yapmasına engel olmaya çalışmak
zorunda kalıyorsunuz.”
Zaten Thor ve babasından sonraki Asgard Kralı olması arasında duran da bu kararlı ve
dik kafalı yapısı. Sağlam bir fizik ve bir mücadelede elde edilen başarı, prensi halkına
liderlik etmeye hazırlamak için yeterli değil – öfke patlamaları, öngörüsüz kararlar,
fevri hareketler, tüm bunların hepsi bir kralın düşüşünün yolunu hazırlar. Bunlar,
ortada bir taç taşımanın ağırlığı olmadan da insanın kendi kendini yok etmesine sebep
olan şeylerdir.
2
bağlantısının başarısı, destansı hikayelerin merkezindeki insan boyutunun, her şeyi bir
arada tutan bir tutkal görevi gördüğünü anlamaktan geçiyor. Bu karakterlerin, bizimle
aynı şeyleri yaşaması insana bir heyecan, içsel bir keyif veriyor.”
Yapımcı Feige ekliyor: “Karakterler bir duruma herkesin yapacağı gibi bir tepki
verince, zor duruma düşüp bunun üstesinden kolay kolay gelemeyince, hepimizde
olduğu gibi bunun üstesinden gelmesi için uğraşıp çabalaması gerekince insana bu
gerçek geliyor ve onda kendini bulabiliyor. Yani böyle sorunlarınız, çözmeniz
gereken problemleriniz varsa ister milyarder bir silah üreticisisi ister Odin’in oğlu
olun, hiç fark etmez. İçinizdeki karakter kusurları bile, sizi bizden biri yapar. Stan ve
Jack’in ilk Thor çizgi romanlarında yaptığı çok komik şeyler var. Bunları daha sonra
Walt Simonson hayata geçirmişti.
J. Michael Straczynski de bunları yeni çizgi romanlarda başarıyla ele aldı. Efsaneleri
alıp eve getirdi. Thor, Loki ve Odin isimlerini duymuşsunuzdur… Ama onların
gerçek olduğunu bilmiyordunuz. Galaksiler arası ulaşım olsa, birkaç boyut atlasanız
ve birkaç boyutsal anlaşmazlığı da çözerseniz onlarla karşı karşıya gelirsiniz.
Geliştirilen konsept buydu ve bu uyarlamaya da yansıtıldı.”
Feige, Marvel’ın neden Branagh’yı seçtiğini açıklıyor: “Benden çok daha akıllı
insanların da dediği gibi çizgi romanlar günümüzün mitolojisidir. Ken Branagh da
edebiyatı kimsenin yapamayacağı şekilde uyarlayabilecek biri. O, çok yetenekli bir
hikaye anlatıcı. Bizimde istediğimiz buydu: Hikaye anlatabilen biri. Yüz yıllar önce
bu hikayeler ateş etrafında anlatılırdı. Günümüzde de aynı sayılır. Sadece ateş yerine
projektörün ışığı var.”
3
Senarist Ashley Edward Miller anlatıyor: “Thor’a, neredeyse bir şey işlemiyor. Doğa
üstü bir şekilde güçlü, uçabiliyor, elinde fırtınaları kontrol etmesini sağlayan kocaman
bir çekiç var. Prens ve altın çocuk olarak, hayır lafını hiç duymamış ve hemen hemen
istediği her şeyi yapmasına izin verilmiş. Diğer hikayelerde kahramanın bir örümcek
tarafından ısırıldığı ya da bir gama patlamasında vurulduğu noktada Thor, olduğuna
inandığı her özellikten ve varlıktan mahrum kalıyor. Bunun da ötesinde, yabancı bir
yere sürgün ediliyor. Böylece artık yersiz yurtsuz olan dilenci bir prens oluyor, yani
bizden biri.”
Yani şayet New Mexico’da bir çölde dolaşan ve bir Tanrı yapısında ve tipinde olsak,
bizden birine benzeyecek. Bu çölde araştırmacı bilim kadını Jane Foster, geceleri
gökyüzünde meydana gelen açıklanamaz bir olay üzerine saha çalışması yapıyor.
Anlaşılma zor bilim kadını canlandıran Natalie Portman anlatıyor: “Jane araştırmasına
kendini adamış durumda. Astrofiziğin sınırında çünkü çoğu meslektaşının çılgınca
bulacağı şeylere inanıyor. Thor’un gelişi, onun doğru olduğunu düşündüğü şeylerin
gerçekliğini kanıtlar nitelikte.
İlk başta Jane, Thor’u çalışma konusu gibi görüyor. Kendi araştırma ekibinin dışında
New Mexico çölünde gece meydana gelen bu olağan dışı olayın tek tanığı Thor. Bu
yüzden Jane’in çalışması için Thor önem taşıyor. Yavaş yavaş Jane, onda kendini
bulmaya başlıyor ve duygularına yeniliyor – ardından araştırma yapan her bilimcinin
ya da akademisyenin karşılaştığı zorlukla karşı karşıya kalıyor – objektif olmak.”
Yabancı diyarlarda bir yabancı olarak geçirdiği vakitten zamanla keyif alan karakteri
gibi Hemsworth de düşmüş bir prensin geçişine yardımcı olan küçük ve kahramanvari
olmayan değişikliklerin tadını çıkarıyor: “’Thor’da çok önemli anlar, inanılmaz
aksiyonlar ve piroteknik gösteriler var ama en çok sevdiğim sahneler Thor ve Jane
arasında geçen normal, günlük konuşmalar. O sahneleri New Mexico’da, arka planda
çok güzel dağların olduğu bir ortamda çektik. Karların erimesini beklemek zorunda
kaldık ama çok güzel bir ortam oluştu. İşte bu sahnelerde, yapılan karakter
araştırmaları, varlığı incelemesi yapan kitaplar ve kişinin kendini bulma çabaları
sonuç verdi. Bu sahneleri Natalie’yle oynamak da benim için rüya gibi geçen
zamanlardı.”
Gerçi Thor’un Dünya’ya büyük bir patlamayla ilk iniş yaptığı sırada davranışları
böyle değildi. Ama gezegeni Asgard’daki azametli dünyasıyla uzaktan yakından
alakası olmayan insanlar arasında yaşamak, Thor’un aydınlanması oluyor. Elbette
aslında onun kim olduğunu kimse bilmiyor. Jane ve ekibi onun biraz tuhaf (belki de
evsiz) bir çöl göçebesi olduğuna inanıyor. Senarist Zack Stentz anlatıyor: “Thor, Jane
Foster sayesinde insanların ne kadar çok şey yapabileceğini görüyor. İnsan doğasının
en iyi özelliklerinden biri bu: Duvara tosladığımızda ve tüm ümidimizi yitirdiğimizde
ancak kim olduğumuzun ölçüsünü buluyoruz. Bunlar en büyük anlarımız olabilir.
Thor, buraya geçiş yapıyor, onun yolculuğu bu. Aslında bırakmasına ramak kalıyor
çünkü eskiden böyle değildi ama sonra, nasıl biri olabileceğini keşfediyor.”
4
Hemsworth de buna katılıyor ve ekliyor: “Mesele Thor’un küçük düşmeyi
öğrenmesinde. Parmaklarının ucunda tonlarca güç bulunduran aceleci bir genç adam
olarak karşımıza çıkıyor. Babasına karşı gelince, dersini alması için dünyevi
varlıklarla eşit statüde, bir ölümlü olarak Dünya’ya gönderilme cezası alıyor.
Ken, çok başlarda babalar ve oğulların olayının bu olduğunu söyledi. Dıştan bakınca
film Tanrılarla ilgili gibi gözükse de özünde insanlarla ilgili.”
* * *
Sorumlu yapımcı ve Marvel’in fikir babası Stan Lee şöyle diyor: “Chris Hemsworth
süper kahramana benziyor. Makyaj ve kostümü olmadan da çok güçlü, hisli ve
duygusal biri. Thor görünümüne büründüğünde, dünyanın yükünü omuzlarında
taşıyacak olgunluğa ve bilgeliğe sahip biri gibi duruyor.” Deneyimli dublör
koordinatörü Andy Armstrong anlatıyor: “Chris süper biri. Tüm kadınların kendisini
çekici bulduğu nadir rastlanan bir kategoride. Her erkek onda kendini biliyor. Onu
çalışırken gördüğümde aksiyonları daha ağır ve daha çok temas içeren bir hale
getirdim. Herhangi bir dublör gibi sağlam ve çevik. 1950’lerin film yıldızı Robert
Mitchum’un modern versiyonu gibi.”
Tanınsın, tanınmasın role en uygun oyuncuyu seçmeye karar verdik çünkü karakterin
kendisi de çok popüler. Birçok insanla okuma yaptık ve içlerinden dört beliyle de
ekran testi gerçekleştirdik. Sonuç olarak o kişinin Chris olması gerektiği hiç şüphe
götürmüyordu. Kendini belli ediyor, espri anlayışı var, onu önemsiyorsunuz. Birini
izlenebilir kılan da budur.
Branagh, oyuncu seçmelerinin ilk günlerini anlatıyor: “Uzun süre bekledik, izledik ve
araştırma yaptık. Ta ki iliklerimize kadar karşımızdakinin doğru kişi olduğunu
hissedene kadar. Chris, çok etkileyiciydi. Sanki ona yaşatacağımız yoğun fiziksel
gereklilikleri kaldırabilecek bir yapıya sahipti. Oyunculuk anlayışına sahip ki bu çok
özel bir şeydir, ayrıca ilkel yanına hitap edebiliyor. Deneme çekimlerinde Thor’un
5
kahramanlığını öyle eğlenceli, güçlü ve tehlikeli bir anlayışıyla anlattı ki, onun Thor
olduğunu biliyorduk.”
Branagh, Thor’un kardeşi Loki rolüne Tom Hiddleston’ı seçtiklerinden ötürü de çok
memnun. Tiyatroda, bir radyo oynunda ve ödüllü TV dizisi “Wallender”la
Hiddleston’la aynı sahneyi paylaştığı için Hiddleston’ın neler yapabileceğini
biliyordu. Kendisi şöyle diyor: “Çok yönlü ve Loki’nin büründüğü bambaşka
karakterlere bürünmekten korkmayacak birine ihtiyacımız vardı. Tom’la Chris de çok
iyi anlaştı. İkisi de kocaman adamlar, karşıt ve tamamlayıcı özellikleriyle kendilerini
kardeş gibi hissettiler.”
Meğer Oscar’a® layık görülen Portman’ı projeye çeken birçok şey varmış. Hem türün
hem de Marvel evrenine hayran olan Portman, yönetmen Kenneth Branagh ile de
çalışmayı çok istiyormuş. Oyuncu ve yönetmen arasında yapılan birçok görüşmede
Jane’in klasik yardıma muhtaç kadını değil de Thor’un dönüşümünde kilit rol
oynayan bir kadını canlandıracağı konuşulmuş. Portman, birçok bilim kitabı ve
biyografilerle oradan ayrılmış (Feige, onları muhtemelen o gece okuduğunu söylüyor)
ve karşılarına Jane Foster karakteriyle çekimlere hazır ve hevesli bir halde çıkıyor.
Jane’in akıl hocası Dr. Erik Selvig rolündeyse Portman’a “Goya’nın Hayaletleri”
filmindeki rol arkadaşı, filmde Goya’yı canlandırmış olan Stellan Skarsgård eşlik
6
ediyor. Skarsgård anlatıyor: “Çok büyük bir rol değil ama bana göre projenin birçok
çekici yanı vardı. Öncelikle Ken’le çalışacak olmak beni projeye çeken en önemli
unsurdu. Sonra sahnelerimin büyük oranda, “Goya’nın Hayaletleri”nde kendisine bir
oyuncu ve insan olarak âşık olduğum Natalie’yle olduğunu öğrendim. Karakterimin
büyük psikolojik ağırlığı ve ekranda fazlasıyla yer almak bir yana, projeye dahil
olmak için muhteşem sebeplerdi bunlar.”
Jane ve Doktor Selvig’in yanında çalışan alaycı ve dikkatli stajyer rolüyle karşımıza
çıkan oyuncuysa Kat Dennings, Dennings, Thor’la olan geçmiş deneyimlerini lehine
çevirdi. Oyuncu şöyle anlatıyor: “Ağabeyim büyük bir çizgi roman
koleksiyoncusudur. Küçükken koleksiyonuna ve aksiyon figürlerine bakardım ve
açıkçası Thor daima çok ilgimi çekmişti. Mitolojiyle he ilgilenirdim. Thor da yıldırım
tanrısı, İskandinav mitolojisinden geliyor. Öyle gerçek bir karakter ki, eminim
çocukların zihninde yer etmiştir. Benimkinde kesinlikle etti. Dolayısıyla tahmin
ettiğiniz gibi “Thor”da bir rol canlandırmak, rüyalarımın gerçekleşmesi demek benim
için. Natalie gibi arkadaşlarla çalışmak da daima harikadır.”
“Sonra sahneyi baştan aldık” diye devam ediyor Hemsworth, “içeri girdim. Geldim ve
yapmam gerekenleri yaptım. Anthony’den çıt çıkmıyordu. Gözleri dolmaya başladı.
Oğlu ona saygısızlık ettiği ve ailesine, krallığına ve savunduğu her şeye leke sürdüğü
için oğluna kırılmış bir baba. Canının çok yandığı belli oluyordu.
Tom Hiddleston da (Thor’un kardeşi Loki), sürgün sahnesinin bir parçası. Hiddleston
anlatıyor: “O çekimde bir şey oldu. Sanki odanın havası değişti. Çekimin tam
ortasında bir anda çok duygusallaştım ki çok şükür kameralar o sırada beni
çekmiyordu. Ama odadaki herkes bunu hissetti. Ardından ona gidip dedim ki “Tony,
yemin ederim bu, bir oyuncu olarak gördüğüm en muhteşem şeylerden biriydi.” O da
şöyle dedi: “Şu Branagh çok iyi, değil mi?”
Büyük bir kralın küçük düşmesi – Her harika oyuncunun hakim olabileceği bir şeydir.
7
Hopkins Thor çizgi romanlarının büyük bir hayranı olmadığını kabul ediyor
(“Captain Marvel’i, savai sonrası çizgi romanları okudum), ama yönetmenin
hayranıymış: “Menajerim telefon edip Odin’i oynamak isteyip istemeyeceğimi sordu.
Daha önce birkaç kez tanıştığım Ken’le görüştüm. Çok merak uyandıran, çok akıllı
bir adam o. Harika bir oyuncu ve harika bir yönetmen. Aklına bir şey koyarsan her
yapabileceğine inanan ve asla durduramayacağını bir adam. Kendini ve karakterini
ortaya koyuyor. Bu filmde çalışmak sanırım hayatımın en güzel anlarından biriydi.
Keşke daha fazla şey yapabilseydim!”
Odin’in karısı Frigga’yı da sakin ve serin kanlı Rene Russo canlandırıyor ve diğer
“Thor” oyuncuları gibi Russo’nun da bu projede yer almak için birçok sebebi varmış.
Russo anlatıyor: “Üç yıldır pek bir şey yapmamıştım ve önüme bu proje geldi. Bana
‘modern’ bir oyuncu olduğum söylendi. Bu her ne demekse artık. Kraliçeyi aksanla
oynamak, hele ki çoğu sahnemin birlikte geçtiği Anthony ile... Açıkçası biraz
zorlanacağımı ama çok da mükemmel olacağını düşündüm. Sonunda “Tamam, bir
kraliçeyi canlandıracağım, üstelik Kenneth Branagh ile çalışacağım—Daha ne
olsun?” dedim. Zordu ama eğlenceliydi. Harika bir iş günüydü benim için!”
Usta oyuncu Hopkins de oğullarını oynayan oyuncular kadar enerjikti. Hopkins şöyle
diyor: “Ken Branagh was as invigorated as the actors playing his sons. “Ken Branagh
beni canlandırdı. Ken ve bu genç oyuncularla çalışmak hayatıma enerji kattı.”
Cesaretin tanınması, saygının sessiz bir işaretidir. Özünde “Thor”un hikayesi Baba
Odin’le oğlu ve veliahtı Thor arasındaki ilişki ve saygı kazanıp saygı göstermekle
8
ilgili bir hikayedir.
Hikaye Asgard’da, tacını oğlu Thor’a devretmeye hazırlanan yaşlı Kral Odin’in
yönettiği gök krallığı evreninde başlar. Odin, Jotunheim donmuş gök krallığının lideri
Laufey’in tarafının kanlı ihtilaflarına karşın evrende barışı sağlamıştır. Thor’un taç
giyeceği gün Laufey’nin küçük bir birliği saray güvenliğini geçer, süregelen barışı da
böylece ihlal eder. Bu kabalık karşısında afallayan Thor, intikam peşine düşüp aklına
esen her şeyi yapar ve tavırları neredeyse yıkıma varan sonuçlar doğrur. Odin, Thor’u
Dünya’ya—daha aşağıda bulunan Midgard denen bir diyara sürgün yollar—ve Thor,
savaşlarda kullandığı büyük çekici Mjolnir dahil onu tanımlayan her şeyden mahrum
bırakılır.
Thor, göl yüzünden New Mexico çölüne düşer. Burada da astrofizikçi Jane Foster,
akıl hocası Dr. Erik Selvig ve stajyer Darcy, gök yüzündeki parazitleri
araştırmaktadır. Mjolnir da Dünya’ya düşer ve Puente Antiguo kasabasının dışında
büyük bir krater oluşturur. Gizli kapaklı hükûmet teşkilatı SHIELD hemen olay
yerine gider. Bu esnada da yerli halk, hareket ettirelemeyen çekici yerinden
oynatmaya çalışır.
Asgard’da, Thor’un aristokrat ve arasında sevgi/nefret ilişkisi olan kardeşi Loki, Odin
hasta olunca tahta geçmiştir. Loki’nin Asgard’ın kontrolünü ele geçirdiğinde her ne
yapmaya çalışacaksa onu durdurmaya kararlı, aralarında tecrübeli Volstagg’ın da
(Ray Stevenson) olduğu bir savaşçı grubu Asgard kapısının bekçisi Heimdall’ın (Idris
Elba) yardımıya yoldaşlarının peşinden bu yabancı dünyaya giderler. Ama New
Mexico’ya gittikten ve kayıp liderlerini bulduktan kısa süre sonra grup, New
Mexico’daki tek ziyaretçilerin kendileri olmadığını fark ederler. Thor, karşı karşıya
kaldığı en ölümcül düşmanlarından biriyle yüzleşmek zorundadır ve ne yazık ki onu
zafere taşıyacak güçlerinin hiçbirine sahip değildir.
Bir hikaye, üç dünya. Yapımcıların aklında her dünya diğeri kadar gerçek olmalıdır.
O üç dünyadan biri – Midgard yani Dünya(Yeryüzü) gerçek bir dünya olduğu için bu
görev iyice zor oldu. Asgard ve Jotunheim’a gelince—Marvel bu dünyaların taban
tabana zıt olmasını istedi. Asgard altından, kendi gücünde parlayan ve adeta yüz
yıllardır süren bir barışla güçlü bir liderlik örtüsüne bütünmüş bir görünüm
sergilemektedir. Ama Asgard, zaferin gün ışığının tadını çıkarırken, Jotunheim da
yenilenlerin gölgesiyle kaplıdır (Laufey ve halkı buna inanıyor.) Bu soğuk bölgede,
Asgard sakinlerinden intikam almaktan başka bir şey düşünmeyen devasa mavi derili
Donmuş Devler yaşar. Laufey’nin Odin’i devirip Asgard’ı eline geçirmek için
harekete geçmesi an meselesi.
9
bulmalıydık ama karakterler bir yerden bir yere geçebilecek, sizi heyecanlandıracaktı.
Sudan çıkmış balık ve eğlence hissi ki bu “Thor”da çok önemli.”
Senarist Don Payne başka bir yorum yapıyor: “Asgard’dan Jotunheim’a, Dünya’dan
Asgard’a gitmek çılgınca bir yolculuk. Seyircilere arkalarına yaslanıp her şeyi içlerine
sindirerek hissetmelerini istiyorsunuz. Aynı gerçeklik içinde birbirinden çok farklı
ortamlar olmalıydılar.”
Branagh, bunları hayata geçirmesi için Oscar’a® dört kez aday gösterilmiş yapım
tasarımcısı Bo Welch’i işin başına getirdi. “Bo’dan istediğim ve onun yaptığı şeyler
muhtelif hayal ürünü şeylerdi. Günümüz Dünya’sını, kozmik Asgard’ı ve son derece
korkunç karlı gezegen Jotunheim’ı sunmanın zorluğundan korkmadı. Bu boyutlarda
gezip hepsini birleştirmek için gereken yaratıcı tasarımların zorluğundan da
korkmadı. Çok yönlü bir geçmişi var ve her şeye hazır.”
Welch, bu diğer dünyaları yaratma fikrini çok sevdi ama tasarımcı bu sürecin
karmaşık olacağının hemen farkına vardı. Yıllar içerisinde birçok yazar ve sanatçı
Thor çizgi romanına katkıda bulundu ve Asgard’a ve orada yaşanlara her biri
benzersiz bir bakış açısı kattı.
Welch anlatıyor: “Yapım tasarımında normalde çok belirgin görsel ipuçlarınız olur
ama Thor çizgi romanları her sayıda değişiyordu. Dolayısıyla her yer görsel
ipouçlarıyla doluydu.”
Welch’in Asgard ve Jotunheim için yaptığı büyük setler, aylarca süren çalışmalar
sonucu Manhattan Beach, California’daki Raleigh Studios’un sesli stüdyolarında inşa
edildi. (Görsel efektlerin yardımıyla daha da büyük bir hal aldı). Welch şöyle diyor:
“İşin en zor kısmı Asgard’ın estetiğini bulmaktı. Bu arayış sırasında ilk, ikinci ya da
üçüncü gelen şeyi yapmadık. Aylarca dolaştık, mekân gezdik, soyut düşündük ve
ilüstratörlerimle birlikte evrenin uzak noktalarına doğru ilerledik... ne komiktir ki son
derece basit bir şeyle çıkageldik.
Ken’le buna karar verdik çünkü buranın sakinleri 9 gök katının en tepesinde yaşayan
savaşçı tanrılar. Onların evrene ayrıcalıklı bakış açısı çok gelişmiş, barışçıl ve şık
olmalıydı. İnsanlarla bağdaştırdığımız ayrıntılarla karman çorman olmayacaklar.
Bunu, İskandinav mitolojisine oturtmak için detaylarında antik İskandinav dokuları
barındıran minimalist bir mimari ortama dönüştürdük.”
10
Ama Welch’in tasarımlarında görülen tek etki bu İskandinav tasarımları değildi:
“[Thor’un fikir babası] Jack Kirby’nin Asgard için tasarladığı sözde mobilyalardan
faydalandık – Odin’in yatağı ve tahtı örneğin... Çok dingin ortamlarda çok belirgin
parçalar çektik. Sanırım Kirby ve modernizm arasında doğru bir denge bu. Araya da
biraz antik İskandinav unsurları katılmış.”
Ortaya çıkan dünya, yaratıcısını memnun etti. Welch sözlerine devam ediyor:
“Başlangıçta betimleme açısından düşündüğümüzde, resim ne? Diyorsunuz. Sonra
neyin gerçek neyin dijital olacağına karar vermeye çalışıyorsunuz. Bu, herkesin
yaratıcılığı açısından lehine işleyen bir durum. Oyunculara, yönetmene ve diğerlerine
tutunacakları bir şey veriyor.”
Herkesin hayal içinde inanırlık aramaya karşı çıktığı için, oyuncular çalışmalarını
gerçek yerlere oturtmaktan son derece memnundu. Anthony Hopkins, Asgard’ın fiziki
sunumundan büyük ilham almış, setlerin gerçekliği de performansını çok etkilemiş.
Hopkins anlatıyor, “Bo’nun setleri büyüleyici. Yapım aşamasında şöyle bir bakmaya
gelmiştim. Baktım bir şey yapmama gerek yapmayacak. Sakal bırakıp, replikleri
öğrenip, sete gelip, zırhımı giyip olayı akışına bırakacağım diye düşünmüştüm.
Bu, Branagh ve tasarım ekibinin ulaşmak istediği sınırları gösterir nitelikte çünkü
Heimdall’ın Gözlemevi hiçbir çizgi romanda yer almıyor. Yapım tasarımcısı şöyle
diyor: “Heimdall, Gökkuşağı Köprüsü’nde tek başına duruyor, daima arkasında,
köprünün ucunda duran Asgard’ı koruyor. Filmlerde görsel temsil gerekir. Bu
olmazsa, radyo programından farkı kalmaz yaptığınız işin. Biz de bu yüzden çizgi
romanlarda yer almayan bir şey tasarladık – Gözlemevi’nin nasıl işleyeceğine dair bir
şey kurgulamak için aylarca uğraştık.”
Jotunheim, Asgard’ın tam aksi, çok soğuk bir yer. Viking’lerin cehennemden
anladıkları böyle bir şey olsa gerek: Açık bir ormanda kar ve soğukla karşı karşıya
11
kalıp herhangi bir şekilde sığınacak sıcak bir yer bulamamak.
Alacakaranlıkta açık ama karanlık ve kaygı verici bir gezegen olacaktı. Özel efekt
koordinatörü Dan Sudick’le ilk baştan itibaren birlikte çalıştık ve hem soğuk hem de
tüyler ürpertici olan sarmal pus motiflerini kullanmanın bir yolunu bulduk. Parıltı var
ama pek de iç rahatlatıcı değil.”
Zambarloukos, gök katları görselleri için ilhamı tam zıt yönde buldu. “Beni en çok
etkileyen şeylerden biri de su altı fotoğrafçısı David Doubilet’nin çalışmaları oldu.
Aradığımız bir şeyi yakalamıştı o. Bizim, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir
dünyanın yüzeysellik olmaksızın çok güzel bir şekilde tasvir etmişti. Örneğin onun
fotoğrafladığı bir su yosunu yatağına baktığınızda, bu size kendinizi uzaydan
kilometrelerce uzaktaymışsınız gibi hissettirebilir.”
İki yıl boyunca çizgi roman The Mighty Thor’un yazarlığını yapan
J. Michael Straczynski, süper kahramanı Büyüleyici Diyar’a (New Mexico’nun
Takma Adı) indiren ilk isim oldu. Straczynski anlatıyor: “Yunan ve roma
mitolojisinde, tanrıların ve insanların yan yana yürüdüğü zamanlar vardı. Birbirlerinin
günlük yaşamlarının bir parçasıydılar. Dolayısıyla Thor’u New Mexico’ya yollamak,
karakteri tanımlayacak doğal bir şey gibi geldi. Bu gelişimin büyüdüğünü ve filmin
bu fikre hayat verdiğini görmek memnuniyet vericiydi.”
12
Çözüm, Asgard ve Jotunheim ses stüdyolarıyla (ve bilgisayarların içinde) ayağımıza
geldi ama yapımcılar 2010 ilkbaharının başında, Dünya’daki sahneler için yaklaşık
altı hafta boyunca New Mexico’da çekim yaptı. Eyaletin iklimine aşina olan herkes
“Mart” ve “Nisan”a “bahar” diyoruz diye dış çekimlerde de bahar havası yaşanacağı
anlamına gelmediğini bilir. Oyuncu ve yapım kadrosu sürekli olarak kar, dolu ve
şiddetli rüzgarlarla karşı karşıya kaldı ama bu deneyim bile setteki müşterek “büyü”ye
katkıda bulundu.
Branagh’ya göre, eyaletin tabiatı ve halkı, filme ilgi çekici bir katman ekledi.
Branagh anlatıyor: “Başka bir dünyadansanız ve Yeryüzü’ne geldiğinizde sıcak bir
karşılama ihtimali hoşunuza gidiyorsa tam da doğru yere inmişsiniz.”
Bu düşünce Welch’in de hoşuna gitti. “Buna önceden karar vermiştik çünkü gök
katındaki krallıklar aşağıda rahatsızlığa yol açıyor. Dolayısıyla Midgard çekimlerini
öyle bir yerde yapalım istedik ki gök yüzü bolca gözüksün. Aklımıza bir çöl, çölde
küçük bir kasaba ve kocaman bir gökyüzü konseptimiz oldu.”
“Thor”un senaryosu Welch’in aklına birden fazla ortam getirdi. Welch şöyle
anlatıyor: “Thor ve Destroyer arasındaki son karşılaşma Eski Batı’daki hesaplaşmaları
aklıma getirdi. Ardından da ‘Silverado,’ ‘Wyatt Earp’ ve ‘3:10 to Yuma’ gibi
filmlerin çekildiği Tom Ford çiftliğini düşündüm. Bizim hesaplaşmamız, Vahşi
Batı’daki küçük bir kasabada, sokak ortasında meydana gelen klasik çatışmanın
günümüze uyarlanış hali.”
Kurgusal Puente Antiguo kasabası, Ford’un Galisteo, New Mexico’da, Santa Fe’nin
40 kilometrel güneyindeki 97,124 kilometrekarelik çiftliğinde kuruldu. (Burası,
Welch ve ekibinin kapsamlı değişiklikler yaptığı, hâlihazırda Ford’un arazisinde
bulunan eski moda bir Western film kasabası.)
Welch, Puente Antiguo’da biraz Asgard tadı da olsun istedi. Şöyle anlatıyor:
“Heimdall’ın Gözlemevi, Asgard’da, Gökkuşağı Köprüsü’nde yer alan, binalarla
çevrilmiş ve saraya açılan bir yer. Puente Antiguo’da da[gerçek anlamıyla
İspanyolca’da “eski köprü” demek], çölden açılan, binalarla çevrili ve ucu eski bir
araba galerisine açılan bir cadde var. Smith Motors, tuhaf bir biçimde, Asgard
sarayının şeklini anımsatıyor ama tabii çok daha gösterişsiz, insanı üzen cinsten bir
13
versiyon.”
Uçakların ve diğer dünyadan varlıkların sözde iniş alanları olan yerlerle aşina olanlar,
her uçağın (ve pilotun) hangi evrenden ya da gezegenden olursa olsunlar, inmek için
bir yere ihtiyaç duyduklarını bilirler. Bu yüzden Welch ve ekibi tarafından Bifröst iniş
alanı tasarlandı —bir şablon yaratıldı. (Antik Germen alfabesi ve Kelt tasarımlarından
ilham alındı.). Bu, yaklaşık altı metre uzunluğunda bu alan (şablondan yola çıkarak
hatlara volkanik kayalar serpiştirildi), çöl zemini de bir Asgard’lının inişine uygun
şekilde dairesel bir toprak parçası haline getirildi.
Tanrıların yaşadığı krallıklar yaraktak başka şey, o kralları giydirmek başka şey. Bu
görev, 2008’de Shektar Kapur’un “Elizabeth: Altın Çağ” filmiyle Oscar® kazanan
kostüm tasarımcı Alexandra Byrne’e düştü.
Branagh, “Thor”un, yapım tasarımcısı için olduğ gibi herhangi bir kostüm tasarımcı
için de çok zor olacağını biliyordu. Kendisi şöyle anlatıyor: “Thor çizgi romanlarının
yaklaşık 50 yıllık geçmişinde harika sanatçıların bize vermiş olduğu sayısız seçenek
vardı. Karakterlerin ilham verici ikonik versiyonlarına şapka çıkartmamızın bir
yolunu bulacak ama filmin 2011’de yaşamasına da izin verecek çok zevkli birine
ihtiyacımız vardı.”
Byrne, görevi kabul etti. Çocuklarına masal okurken edindiği İskandinav mitolojisi
bilgis ve oğlunun Thor çizgi romanlarına erişimi vardı. Ama görsel anahtar ve bilgiler
ararken; hikayenin ve köklerinin bulunduğu yerin ardına da bakmaya çalıştı. Byrne
şöyle diyor: “Bakarak çalışırım ben. Beklenmediği bulmak için her tür kitabı
karıştırırım. Sonra da hikayedeki karaktere ya da belli bir ana uygun gidecek
fikirlerden bir kolaj yaparım.”
14
Büyük bir sinema projesinde yer alan kapsamlı bir tasarımcı grubu gibi Alexandra da
Branagh, yapımcılar ve Welch’le, Asgard’ın görüntüsünü yaratmak için yakinen
çalıştı. “Bilinmeyen bir dünya yaratıyordık ve insanlar da o ortama aitmiş gibi
görünmeliydi. Bo ve ben en sonunda “antik modernizm” terimini geliştirdik”
Byrne’ün yaşadığı en büyük zorluklardan biri Thor’un peleriniydi. Çizimi alıp hemen
bunu tastamam bir pelerin haline getiremeyeceğini bilen Byrne’ün yine de ekibiyle
birlikte bunu yaratabileceğinden şüphesi yoktu.
Byrne anlatıyor: “Ne zaman ‘pelerin’ desek ‘onu post prodüksiyonda halledeceği,
yapamazsınız’ diyorlardı ama biz, pelerini daha çizmeden yaptık.
Fizik ve hareket, bu kostumlerin çok önemli bir parçası. Aslını yapamayacağımız bir
çizim yapmak istemediğimiz için bir çalışma odası kurup tasarım süreci ilerledikçe
çizimlerin örneklerini de yaptık.”
Bu pelerin, gösteriş için takılan bir şey değil. O, kanatlı kaskı ve çekiciyle Thor’u
tanımlayan şeylerden biri.
Mevzu bahis kumaş yün. Byrne ve ekibi bu kamış İngiltere’de buldu. Arka arkaya
yapılan boua deneylerinin ardından herkesi memnun eden bir kırmızı tonu
yakaladılar. “İşe yaramayan pelerinlerden bir mezarlığımız oldu” diye espri yapıyor
Bryne. “Ama devam ettik, yeni kumaşlar denedik, farklı şekillerde kesim yaptık veya
birleştirdik. En sonunda da ‘Pelerin oldu. Ellemeyin. Kurcalaayın’ dediğimiz bir
aşamaya geldik.
Hemsworth kadroya dahil olduğunda Byrne ve ekibi bir yıldır kostüm konseptleri ve
tasarımları üstünde çalışıyordu. Hemmsworth şöyle diyor: “Sana uymasını
sağlamalıyız dedikleri bir aşamaydı. Son derece detaylı ve güzel olan bu kostümü ilk
giydiğimde kendimi o karakter gibi hissettim.”
Birçok parçanın, kumaşın, deri ve zırhın bir araya getirilerek ortaya çıkarılan Thor’un
kahraman kostümü (sahnelerin büyük çoğunluğundaki ana tasarım) çok ağır ve
sıcaktı. Oyuncuyu giydirmek bir saat sürüyordu. (Kumral Avustralyalıyı sarışın
15
yıldırım tanrısına dönüştürmek için saç ve makyajının yapılması da 90 dakika).
Yeryüzü’nde Thor, ekoseli bir tişört ve marka olmayan bir kot giyiyor ama
arkadaşları onu kurtarmaya geldiğinde onların hepsi Argard kıyafetleri içinde.
Vostagg, Fandral ve Hogun’la güzel kadın savaşçı Sif gelişi biraz duygusal ve komik
oluyor. Yerliler onlar gibi kimse görmemiş daha önce ama savaşçılar etraflarındaki
şaşkın ve meraklı kalabalığa ilgi göstermiyor. Byrne anlatıyor: “Hem gerçek hem de
gerçek dışı görünmeleri gerekiyordu. Yaşadığım en büyük heyecanlardan biri
savaşçıları ve Thor’u Yeryüzü’nde görmekti çünkü bu adamlar Amerika’nın küçük
bir kasabasında ortalıkta dolanmaya başladığında nasıl görüneceklerini merak
ediyorduk. Adeta hoparlörlerden kendi tema müziklerini duymamız gerekiyordu.”
16
yapıldı.
Mjolnir yeryüzüne düştüğünde Puente Antiguo dışında devasa bir krater oluşturuyor.
SHIELD ajanları tünellerle bölgeyi kapatıyor. Burada Thor, yine bir kavga ediyor
ama bu sefer çıplak elleriyle. Hemsworth anlatıyor, “Andy ve dublörlerden biri
‘Tamam, şimdi gelip bir yumruk savuracak bir de onu tekmeleyeceksin’ dedi. ‘Prova
yapacak mıyız’ dedim, ‘Hayır, hadi çekelim’ dediler. Amaç olayı kurgulanmış bir
kung fu dövüşü gibi değil de sert ve darmadağın bir kavga gibi göstermekti. Acayip
eğlenceliydi.”
Kahraman, yalnızca hayatı için değil onu savunmak için bir araya gelen
arkadaşlarının hayatı için dövüşmeye başlayınca eğlencenin dozu düştü tabii biraz.
Thor ve Destroye, artık harabe halindeki Puente Antiguo sokaklarında dövüşüyor.
İkinci ekip yönetmeni Vic Armstrong ve ekibi birkaç gün önceden kasabanın büyük
bir kısmını hayava uçurdu ve bir zamanların derli toplu sokakları kırık camlarla ve
alev korlarıyla dolmuştu. 2,7 metrelik Destroyer yolun ortasında çökmüştü.
Hareketleri post prodüksiyonda Wesley Sewell’ın görsel efekt ekibince halledilecekti.
Sette, Branagh ve birinci yönetmen yardımcısı Luc Etienne, Hemsworth ve Asgard’lı
askerlerin kargaşasını anlatıyordu.
Branagh şöyle diyor: “İsim zaten yeterince şey söylüyor. Ruhu olmayan, vahşi, yok
edici, enkaz yaratan, kontrolünü o an elinde bulunduran kişinin şekillendirdiği boş bir
zırh. Filmde son derece güçlü . Olanları mutlaka izlemelisiniz.”
* * *
Aslında “Thor”un birçok şaşırtıcı unsuru var. Usta oyuncuların arasında Oscar
17
ödüllüler ve gelecek vadedenler. Yapım ekibindekiler de sinema sektörünün
arananlarından.
Böyle kaliteli, yüksek oktanlı bir filmin, William Shakespeare yorumlarıyla ünlü
birinin yönetmenliğini yapması, süper kahraman türü severleri biraz şaşırtabilir. Bu
projeve dahil olmasına muhtemelen bir tek Branagh şaşırmamış: Kenneth Branagh
şöyle diyor, “İçinde sevdiğim her şey var. Delidolu bir kahraman, geçmişiyle yüzleşip
babasıyla olan karmaşık ilişkiyle başa çıkması gerekiyor. Belli noktalarda birbirini
öldüren barbar Avrupalı var. “Henry V”e çok benzettim ben. ‘Ben, bu yollardan
geçtim. …’ Süper kahraman filmlerine başladığımı söyleyebiliriz – önceki
filmlerimden tek farkı insanların komik konuşması!”
18
derinliği ve karmaşıklığı,” diyor Feige. “Karakterlerimizi ilginç kılan ve zamana karşı
bu kadar dayanmasını sağlayan sebep bu. Bu dinamik bize aynı zamanda Marvel
karakterlerini film ortamına da başarıyla aktarmamıza ve asla çizgi roman okumamış
büyük bir seyirci kitlesine onları tanıtmamıza yardımcı oldu. Benzersiz yeteneğe
sahip oyuncuların ve yönetmenlerin yanı sıra en iyi film teknisyenlerinin de ilgisini
çekebildiğimiz için çok şanslıyız. Sayelerinde çok büyük ses getiren filmler yaptık.”
Kenneth Branagh’ın merakla beklenen Marvel çizgi roman uyarlamasında baş rolü
almasının yanı sıra, 1984’te Patrick Swayze’nin rol aldığı “Red Dawn” (Kızıl Şafak)
filminin Dan Bradley uyarlamasında ve senaryosunu Joss Whedon ve Drew
Goddard’ın kaleme aldığı “Cabin in the Woods”ta (Richard Jenkins ve Bradley
Whitford ile birlikte) yer alacak. İki film de MGM’den çıkacak. Hemsworth, “Marvel
Studios’un çekimlerine bu yıl başlanacak olan “The Avengers” (Tatlı Sert) filminde
de bir kez daha Thor rolünü canlandıracak.
NATALIE PORTMAN (Jane Foster) kısa süre önce ikinci kez Oscar® ödülüne aday
gösterildi ve Darren Aronofsky’nin beğenilen “Black Swan” (Siyah Kuğu” filmindeki
performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü. Portman, bu
performansıyla aynı zamanda Altın Küre®, BAFTA, Screen Actors Guild ve Critics
Choice Ödülleri’ne de layık görüldü.
19
Portman 25’ten fazla filmde rol aldı. Oynadığı ilk film, Luc Besson’un 1994 yapımı
“The Professional” (Leon: Sevginin Gücü” idi. Ardından “Heat,” (Büyük
Hesaplaşma) “Beautiful Girls,” “Everyone Says I Love You,” (Herkes Seni
Seviyorum Der) “Mars Attacks!,” (Çılgın Marslılar) “Anywhere But Here” (Buradan
Çok Uzakta) (Altın Küre® adaylığı), “Where the Heart Is,” “Cold Mountain,” (Soğuk
Dağ) “Garden State,” (Eve Dönüş) “Closer” (Daha Yaklaş) (Oscar® adaylığı ve Altın
Küre® Ödülü), “Free Zone,” “V for Vendetta,” “Paris je t’aime,” (Paris, Seni
Seviyorum) “Goya’s Ghosts,” (Goya’nın Hayaletleri) “My Blueberry Nights,” “Mr.
Magorium’s Wonder Emporium,” (Sihirli Oyuncakçı) “The Other Boleyn Girl,”
(Boleyn Kızı) “New York, I Love You,” (Seni Seviyorum, New York) “Brothers”
(Kardeşler) ve “No Strings Attached” (Bağlanmak Yok). Ayrıca George Lucas’ın
“Star Wars: Episode I The Phantom Menace,” (Yıldız Savaşlar: Bölüm I Gizli
Tehlike), “Star Wars: Episode II Attack of the Clones,” (Yıldız Savaşları Bölüm II –
Klonların Saldırısı) ve “Star Wars: Episode III Revenge of the Sith” (Yıldız Savaşları
Bölüm III – Sith’in İntikamı) filmlerinde de oynadı. 70 ve 80’lerin son derece popüler
olan daha önce çekilmiş “Star Wars” (Yıldız Savaşları) üçlemesi, dünya çapında en
çok hasılat getiren filmler arasındadır.
20
yönettiği “No Strings Attached,” (Bağlanmak Yok) ile Joseph Gordon Levitt ve Rainn
Wilson’la birlikte rol aldığı, yönetmenliğini de Spencer Susser’ın yaptığı “Hesher”
yer alıyor.
Portman, FINCA’nın ilk Umut Elçisi oldu. FINCA, uluslararası bir mikrofinans
program. Dünyanın en fakir ailelerin küçük krediler ve tasarruv programları
sağlıyorlar. Böylece aileler kendi işlerini kurma, gelir elde etme, yaşam standardını
geliştirme fırsatı bulabiliyor ve bu sayede dünyadaki fakirlik oranı düşüyor. Umut
Elçisi olan Portman, FINCA’nın çalışmalarını destekleyen, küresel farkındalığı olan,
kendini bu işe adamış bir birey. Kendisi Guatemala, Ekvator ve Uganda gibi
ülkelerdeki uluslararası FINCA programlarını ziyaret ediyor. Uluslararası mikrofinans
bütçesine destek sağlamak için ABD Kongre vekilleriyle de görüşüyor.
TOM HIDDLESTON (Loki) Londra’da doğup Oxford’da büyüdü ve orada önce The
Dragon School’a sonra da ilhanm verici öğretmenleri sayesinde tiyatro ve sinema
merakının başladığı Eton College’da okudu. 1996 yılında 14 yaşındayken National
Theatre’da yönetmenliğini Richard Eyre’ın yaptığı ve Paul Scofield, Vanessa
Redgrave ve Eileen Atkins rol aldığı Ibsen’in “John Gabriel Borkman” oyununu
izledi ve hem senaryo hem de performanslar ona ilham verdi. Bu, onun için bir
dönüm noktasıydı. Yedi yıl sonra HBO/BBC’nin Churcill ile ilgili biyografik yapımı
“The Gathering Storm”da (Kayıp Rıhtım) Vanessa Redgrave’in oğlunu canlandırdı.
Cambridge’deki son iki yılında HBO ve BBC tarafından prodüksüyonu üstlenilen iki
TV dramasında yer aldı. İlki, 1942 yılında Avrupa’daki Yahudilerin yok edilme
kararının verildiği Wannsee Konferansı’nın anlatıldığı “Conspiracy” idi (2001). Tom,
bu filmde ilk kez Kenneth Branagh ile karşılaştı. Branagh, filmdeki Heydrich
karakterini canlandırıyordu. İkinci projesi ise 2002 yılında geldi: Winston
21
Churchill’in biyografisi niteliğindeki, çok beğenilen ve Emmy® Ödülü’ne layık
görülen, Albert Finney ve Vanessa Redgrave’li “The Gathering Storm,”du. Tom,
önemli bir karakter olan Randolph Churchill’i, Winston’ın oğlunu canlandırdı. Finney
ve Redgrave’in yanı sıra Ronnie Barker, Tom Wilkinson, ve Jim Broadbent’le
çalışmak onun için olağanüstü bir deneyim olmuştu ve bir oyuncunun sanatı, ustalığı
ve hayatına bakış açısını değiştirmişti. İlk kez o zaman tiyatro okuluna başvurmayı
aklından geçirdi.
İtalya dönüşünde Tom, Ceek By Jowl adlı ödüllü tiyatro grubunun sanat yönetmeni
Declan Donnellan’la tanıştı ve Thomas Middleyon’ın “The Changeling” eserinde
Olivia Williams ve Will Keen’le birlikte oynadı ve Alsemero karakterini canlandırdı.
Yapım 2006 yılında Avrupa’da altı aylık bir turneye çıktı ve Barbican’da altı hafta
boyunca gösterimde kaldı. “The Changeling”deki rolüyle Tom, 2006 yılında Ian
Charleson Ödülü’ne aday gösterildi. Bu ödül, 30 yaş altındaki oyuncuların klasik
tiyatro performanslarına göre dağıtılan bir ödül.
2007’de Cheek By Jowl bir kez daha Tom’u kadrolarına dahil etmek isteyerek Declan
Donnellan’ın Shakespeare uyarlaması “Cymbeline” oyununda kahraman Posthumus
Leonatus, ve anti kahraman Cloten’i canlandırması için teklif götürdü. Yapım, 2007
yılında 7 aylık bir dünya turnesine çıktı; New York, Milano, Paris, Moskova, Madrid
ve Londra Barbican sahnelerinde oynadı. Guardian gazetesi Tom’un performansını
övdü: “Donnellan’ın yapımının ustalığı; Imogen’in sadakatinden şüphe etmeye
başlayan Posthumus’la Cloten karakterlerini Tom Hiddleston’a oynatmasındaydı. Bu
ismi hatırlayın çünkü günün birinde bu çocuk bileğinin hakkıyla bir yıldız olacak.”
Sunday Times da Tom’un bütün ilgiyi üzerine çektiği konusunda hemfikirdi: “Tom
Hiddleston, Cloten’i üst sınıf mensubu kibirli bir aptal olarak canlandırdı ve gecenin
en müthiş performansını sergiledi.”
O yaz Tom, BBC dönem draması, Jane Austen’ın ömrünün son beş yılının konu
edildiği “Miss Austen Regrets”i çekti. Olivia Williams, Impgen Poots, Hugh
Bonneville ve Greta Scacchi’nin de bulunduğu kadroda Tom, John Plumptre’yi
canlandırdı. “Miss Austen Regrets”, BAFTA ödülü ve Büyük Britaya Writers Guild
ödülünü kazandı.
22
“Cymbeline”deki güçlü performansı sayesinde Tom; Michael Grandage’ın Donmar
Warehouse’ta sergileyeceği, Ewan McGregor, Chiwetel Ejiofor ve Kelly Reilly’li
“Othello” uyarlamasının seçmelerinde Cassio’yu canlandırması için davet edildi.
Oyun, muhteşem eleştiriler aldı. Independent on Sunday şöyle dedi: “Az tanınan ve
izlemesi çok zevkli yeni oyuncu Tom Hiddlesto, McGregor’u gölgede bırakıyor. Diri
Cassio performansı çok karizmatik ve kendi çapında tehlikeli olmakla beraber
profesyonel göreviyle çapkınlığı naifçe harmanlıyor.” Tom, 2007 Laurence
Olivier Ödülleri’nde “Cymbeline” ve “Othello”yla iki kez En İyi Çıkış Yapan Oyuncu
dalında aday gösterildi ve “Cymbeline” performansıyla ödülü kazandı.
2009 da “Wallander”ın ikinci serisini çekmesinin yanı sıra Yom, çok beğenilen
BAFTA ve Emmy® ödüllü “Return to Cranford”ın ikinci serisinde de Judi Dench ve
Jonathan Pryce’la birlikte rol aldı.
İsveç’te rol aldığı 30’dan fazla film ek olarak, Skarsgård’ın diğer filmleri de şöyle:
“The Unbearable Lightness of Being,” (Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği), “The
Hunt for Red October,” (Kızıl Ekim), “The Ox” (En İyi Yabancı Film Oscar® adayı),
“Breaking the Waves” (Dalgaları Aşmak) (1996 Cannes Film Festivali’nde Grand
Prix’yi kazandı) ve Norveç filmi “Insomnia.”
Şu an David Fincher’ın “The Girl with the Dragon Tattoo,” (Ejderha Dövmeli Kız),
23
“Marvel Studios’un “The Avengers”ı (Tatlı Sert) (Joss Whedon yönetiminde)
filmlerini çekmekte ve Lars von Trier’in “Melancholia”sını da yeni tamamladı.
COLM FEORE (Laufey) farklı çalışmalar sergilemiş usta bir yetenektir. Feore’nin
yeteneği sınırları aşmıştır: Uluslararası bir başarı hikayesi olan oyuncu, İngilizce ve
Fransızca konuştuğu rollerle birçok sinema, televizyon ve tiyatro projelerinde yer
almıştır.
Feore’yi yakında Showtime’ın yeni tarihi drama dizisi “The Borgias”ta izleyeceğiz.
1492’nin güçlü İtalyan ailelerinin anlatıldığı dizide Jeremy Irons’la birlikte rol alacak.
Feore, Rodrigo Borgia’nın (Irons) can düşmanı Kardinal Cardinal Giuliano Della
Rovere’yi canlandırıyor. Feore’yi kısa süre önce “Law & Order SVU”nun yeni
bölümü “Flight”ta konuk oyuncu olarak izledik. Feore, yine kısa süre önce gösterime
giren “The Trotsky”de Müdür Berkhoff’u canlandırdığı filmde Jay Baruchel’le
birlikte izledik.
İyi bir tiyatro oyuncusu olan Feore, Kanada’nın saygın Stratford Shakespeare
Festivali’nde başrolünü canlandırdığı iki oyunla yer aldı: Yönetmenliğini Donna
Feore’nin yaptığı “Cyrano de Bergerac,” ve Stratford Sanat Yönetmeni Des
McAnuff’un yönettiği “MacBeth”.
Feore’in sinema filmleri arasında şunlar yer alıyor: Universal’ın Oscar® adayı Clint
Eastwood filmi “Changeling” (Sahtekar), En İyi Film Oscar® ödüllü “Chicago” (2003
SAG Ödülleri’nde En İyi Müzikal Film Kadrosu ödülü de aldı) “The Chronicles of
Riddick,” (Riddick Günlükleri), “The Exorcism of Emily Rose,” (Şeytan Çıkarması)
“Paycheck,” ”The Sum of All Fears,” (En Büyük Korku) “Thirty-Two Short Films
About Glenn Gould” (Genie Ödülleri’nde En İyi Film ödülü kazandı ve Feore’ye
performansıyla adaylık getirdi) “The Insider” (Köstebek) ve “Titus.”
Televizyonda rol aldığı birçok tarihi ve klasik dramada yer aldı: “Nuremburg,” “The
Day Reagan was Shot”, “And Starring Pancho Villa as Himself,” “Empire” ve
24
“Trudeau” (Buradaki rolüyle 2002 Monte Carlo Television Festivali En İyi Oyuncu
Ödülünü ve 2002 yılında En İyi Erkek Oyuncu Gemini Ödülünü kazandı), “Romeo
and Juliet” (Romeo ve Jülyet) ve “The Taming of the Shrew”. Feore birçok başarılı
modern dizide de yer aldı: “24,” “Flashpoint,” “The West Wing,” “Boston Public” ve
Kanada mini dizisi “Slings and Arrows II”.
Feore birçok projenin de anlatıcısı. Bunlar arasında “Voodoo” ve yeni dizi “Museum
Secrets” yer alıyor.
13 sezon boyunca yer aldığı prestijli Stratford Festivali’nde yer alarak Kanada’nın en
saygın tiyatro oyuncularından biri olarak kabul gördü. Hemen hemen tüm
Shakespeare oyunlarında III. Richard’dan Iago’ya, Romeo’dan Hamlet’e baş rolü
canlandırdı. Feore’yi, New York Halk Tiyatrosu’nda Liev Schreiber’ın “Hamlet”inde
de Claudius’u canlandırdı. 50. yıldönümü için Stratford’a döndü ve “My Fair Lady”de
(Benim Güzel Meleğim) Profesör Higgins’i canlandırdı.
Feore, 2007 yılında Banff Dünya Televizyon Festivali’nde NBC Universal Kanada
Farklılık Ödülü kazandı. Eşi yönetmen / koreofraf Donna Feore’yle ve üç çocuğuyla
birlikte Ontario’da yaşıyor.
Kendisini kısa süre önce Denzel Washington ve Gary Oldman’lı Albert ve Allen
Hughes’un yönettiği, kıyamet sonrası dünyanın anlatıldığı Warner Bros filmi “The
25
Book of Eli”da (Tanrı’nın Kitabı) izlediğimiz Stevenson, fantastik gerilim “Cirque de
Freak: The Vampire’s Assistant” (Ucubeler Sirki: Vampirin Çırağı) filminde de rol
aldı. 2008 yılında Marvel anti-kahramanı ve karısıyla kızının ölümünden sonra
dünyadaki kötülerden kurtulmayı kendine görev edinen Frank Castle’ı canlandırdığı
“Punisher: War Zone,” (Cezalandırıcı: Savaş Hattı) filminde yer aldı.
Tiyatrodaysa 2000 yılında York Minster’da sergilenen York Mystery Plays’te İsa’yı
canlandırdı. 2001 yılında Londra’daki Albery Tiyatrosu’nda Lindsay Duncan ve
Michael Maloney ile birlikte Kevin Ely’nin “Mouth to Mouth”unda yer aldı ve
Roger’ı canlandırdı. 2003’teyse Royal Ulusal Tiyatro’da sergilenen, John Webster’ın
yönettiği ve Janet McTeer’ın da rol aldığı “The Duchess of Malfi,”de Kardinal
rolündeydi.
Kuzey İrlanda’da doğan Stevenson, İngiltere’de büyüdü. Bristol Old Vic Tiyatro
Okulu’nda oyunculuk eğitimi aldı.
Idris, kariyerine yerlisi olduğu Londra’da başladı. 20’li yaşlarının ortasına kadar
İngiliz televizyonlarında birçok projede yer aldı. İngiltere’nin “Dangerfield”,
“Bramwell” ve “Ultraviolet” gibi çok izlenen sayısız dizisinde oynadı. 2000 yılında
“Ultraviolet”, Amerika’da Fox tarafından satın alıntı ve böylece Idris Amerikan
pazarında aradığı fırsatı yakalamış oldu. New York’a taşındıktan sonra Idris, Sör
Peter Hall’un Broadway dışı yapımı, Shakespeare’in en karmaşık oyunlarından biri
olarak Kabul edilen “Troilus ve Cressida”da canlandırdığı Aşil karakteri
performansıyla olağanüstü tepkiler aldı. Kısa süre sonra beğenilen TV dizisi “Law &
Order”da bir rol kaptı.
HBO’nun ödüllü dizisi “Oz”un kast sorumlusu olan Alexa Fogel’da bu esnada yine
Baltimore’da çekilecek bir HBO dizisi için oyuncu arayışındaydı. Bu yeni dizi için
Elba’nın mükemmel olacağını hisseden Fogel, dizinin yaratıcısı David Simon’la bir
görüşme ayarladı. Idris başarılı oldu ve “The Wire” dizisinde, Baltimore uyuşturucu
imparatorluğunun lideri olan Stringer Bell rolünü kaptı. Hapisteki bir uyuşturucu
lordunun sağ kolu ve operasyonlarının ardındaki beyni olan Idris’in karmaşık ama
ölümcül Bell canlandırması, Amerikan televizyonlarının en ilginç karakterlerinden
biri oldu. Dizinin popülerliği dünya çapında arttıkça, Idris’in performansı da dünya
26
çapındaki seyirci ve eleştirmenlerin beğenisini kazandı.
Idris, ardından Ridley Scott’ın yönettiği ödüllü film “American Gangster,” (Amerikan
Gangsteri) filminde rol aldı. Idris’in canlandırdığı Tango karakteri, bir uyuşturucu
patronuydu ve Manhattan’ın Harlem bölgesinde uyuşturucu ithalatının bir numaralı
ismi olmak için Frank Lucas’la (Denzel Washington) mücadele ediyordu. Gerçek bir
hikayeden uyarlanan film, 2007 kasım ayında gösterime girdi.
Haziran 2007’de Idris Londra’ya taşındı ve Guy Ritchie’nin yeni filmi, Gerard Butler,
Thandie Newtorn ve Tom Wilkinson’ın da rol aldığı “RocknRolla,” filminin
çekimlerine başladı. Filmde, kayıp bir tablonun izini süren çete üyesi Mumbles
karakterini canlandırdı. Film, 2009’un ekim ayında gösterime girdi ve İngiltere’de
gösterime girdiği hafta bir numara oldu. Bu başarının ardından film, 2008 yılı ekim
ayında da Amerika’da gösterime girdi. 2008’in Nisan ayında Steve Shill’in
yönetmenliğini yaptığı suç gerilim filmi “Obsessed,” gösterime girdi. Idris, filmde
Beyonce Knowles’la birlikte rol aldı ve film gösterime girdiği hafta 28,5 milyon dolar
hasılat elde ederek gişede bir numara oldu ve ‘takipçi sapık’ film türleri arasında
gösterime girdiği hafta en çok gişe yapan film oldu ve rekor kırdı. Idris bu filmde,
ideal yaşantısı sonradan sapık bir takipçi olduğu ortaya çıkan fesat bir çalışanı
yüzünden tehlikeye giren, güzel bir eşe sahip başarılı bir iş adamını canlandırıyor.
Mart 2009’da Idris, Amerikan televizyonlarının hit dizisi “The Office”te yer aldı.
Idris’in karakteri, Dunder Mifflin ofislerine mantıklı bir ekleme oldu. Bu karakter altı
bölüm boyunca Steve Carell’in canlandırdığı Michael Scott karakteriyle rekabete
girdi.
Idris, 2010 yılında iki başarılı aksiyon filminde baş rolü oynadı. Bunlardan ilki, Zoë
Saldana, Chris Evans ve Jeffrey Dean Morgan’la birlikte rol aldığı çizgi roman
uyarlaması “The Losers”tı. (Kaçaklar). Daha sonra Ağustos ayında Matt Dillon, T.I.
ve Hayden Christensen’la birlikte rol aldığı “Takers” (Son Vurgun) filmiyle de
Amerika’da hasılat sıralamasında bir numaraya oturdu. Mayıs 2009’da Idris,
Thomas Ikimi’nin yönettiği “Legacy”nin çekimleri için Glasgow’a taşındı. Idris
filmed, Doğu Avrupa’da başarısızlığa uğrayan bir görev sonrası New York’a dönen
ve orada intikam ve kurtuluş arasında sıkışıp kalan bir gizli operasyonlar ajanı
Malcom Gray’i canlandırdı. Idris’in aynı zamanda sorumlu yapımcılığını da
üstlendiği film, Şubat 2010’da Glasgow Film Festivali’nin kapanış filmi olarak seçildi
27
ve Nisan 2010’da Tribeca Film Festivali’nde Amerika’da da gösterilerek büyük
beğeni topladı.
Idris daha sonra BBC’nin suç drama dizisi “Luther”da rol aldı. Dizide, kendi
şeytanlarıyla mücadele eden karmaşık dedektif John Luther karakterini canlandırıyor.
Nisan 2010’da BBC 1’de altı bölüm yayınlanmıştı ve hem seyirciler hem de
eleştirmenler Idris’in sorunlu dedektif rolünü çok beğendi. Dizi, BBC America
tarafından da alındı ve Ekim 2010’da yayınlanmaya başladı. Idris bir kez daha övgü
topladı. Idris’in performansı 2011 Altın Küre® ödüllerinde ona adaylık getirdi.
Ekim 2010’da Idris’in, başarılı Sony çizgi romanın ikinci filmi “Ghost Rider: Spirit of
Vengeance,”ta (Hayalet Sürücü 2) Moreau rolünü canlandıracağı açıklandı. Idris’in
rol arkadaşı Johnny Blaze rolünde Nicolas Cage var. Filmi Mark Neveldine ve Brian
Taylor, David S. Goyer’in hikayesinden uyarladı ve yönetmenliğini üstlendi. Film,
Şubat 2012’de gösterime girecek.
“Thor”daki başrolünün yanı sıra Dennings, kısa süre önce Vancouver’da “Daydream
Nation”ın çekimlerini tamamladı. Bir lise son sınıf öğrencisi, kendini dul babasıyla
birlikte küçük bir Kanada köyünde bulur. Sıkıntıdan hem bir öğretmenle ilişkiye girer
hem de uyuşturucu bağımlısı bir ergenle gelecek vadeden bir aşk yaşamaya başlar. Bu
kışkırtıcı ama esprili bu filmin diğer oyuncuları arasında Reece Thompson, Josh
Lucas ve Andie MacDowell da var. Film, 10 Eylül 2010’da Toronto Uluslararası Film
Festivali’nde gösterildi. Dennings son olarak Woody Harrelson ve Sandra Oh ile
birlikte “Defendor” filminde rol aldı. Filmde, yozlaşmış bir polis, bir mafya patron ve
istismar ettikleri kızın hikayesi anlatılıyor. Dennings, uyuşturucu bağımlısı bir
fahişeyi canlandırıyor.
28
Dennings, “The Answer Man” filminde Jeff Daniels ve Lauren Graham’le birlikte rol
aldı. Filmde, ruhani kitaplar yazan bir adamın peşine nasihat almak için düşen bekar
bir anne ve rehabilitasyondan yeni çıkmış bir adamın hikayesi anlatılıyor.
Dennings, hit komedi “House Bunny” (Tavşan Kız) filminde de Anna Faris,
Katharine McPhee, Emma Stone ve Rumer Willis’le birlikte rol aldı. Filmde,
Playboy tavşan kızının, evlerini kaybetmek üzere olan kızlar grubu Zeta Alpha
Zeta’nın başına geçmesi konu ediliyor. “House Bunny” (Tavşan Kız) Amerika’da
listelere bir numaradan girdi ve dünya çapında 70 milyon dolar hasılat elde etti.
Dennings’in diğer filmleri şöyle: Robert Downey Jr’lı “Charlie Bartlett,” The New
York Times tarafından performansının ayrı tutulduğu, Edward Norton’lı New Line
filmi “Raise Your Voice” (Sesini Duyur), Jessica Biel’li “London” (Londra) ve
Martin Lawrence’lı ‘”Big Momma’s House 2” (Vay Anam Vay 2). Robert Pucini ve
Shari Springer Berman’ın yönetmenliğini üstlendiği IFC’nin “Wanderlust” filminde
de rol aldı ve prestijli 2005 Sundance Filmmaker’s Lab’e seçilerek yönetmen Dante
Harper’ın “Dreamland”inde Robert Redford’la birlikte çalıştı.
Russo, Pierce Brosnan’la birlikte United Artists’in 1968 klasiği “The Thomas Crown
Affair,”ın (Kibar Soyguncu) yeni versiyonunda rol aldığında eleştirmenler onun
ihtiraslı ve büyüleyici performansını çok övdü. Russo, komedi kabiliyetini de gösterdi
ve Kevin Costner ve Don Johnson’la birlikte Warner Bros filmi “Tin Cup”ta (Aşkın
Gücü) oynadı. Bunun yanı sıra dramatic oyunculuğunu da Mel Gibson, Gary Sinise
ve Delroy Lindo’yla birlikte rol aldığı, çocuğu kaçırılan bir anneyi canlandırdığı, Ron
Howard’ın yönetmeni olduğu Touchstone’un başarılı gerilim filmi “Ransom”da
(Fidye) rol aldı.
Russo’yu son olarak Robert DeNiro ve Eddie Murphy’li Warner Bros aksiyon
komedisi “Showtime”da, alışılmadık iki polis (DeNiro ve Murphy) için hit bir
program hazırlayan hırslı bir reality show yapımcısı rolünde izledik. Aynı zamanda
Disney komedisi “Big Trouble”da da oynadı. Barry Sonnenfeld yönettiği ve Pulitzer
ödüllü köşe yazarı Dave Barry’nin romanından uyarlanan filmde yıldız oyuncular yer
alıyordu: Tom Sizemore, Tim Allen, Stanley Tucci, Zooey Deschanel ve Janeane
Garofalo.
“Lethal Weapon 3,” (Cehennem Silahı 3) filminde, Russo ilk olarak Mel Gibson ve
Danny Glover’la birlikte rol aldı. Sinemaseverlerin büyük ilgisini çeken filmde
Russo’nun sergilediği, Gibson’ın karakterinin kadın versiyonu olan İç İşleri dedektifi
29
karakteri çok beğenildi. 1998’de Russo, kendisini dünya çapındaki seyirci kitlelerine
sevdiren ilk rolü Lorna karakterini, “Lethal Weapon 4”te (Cehennem Silahı 4) tekrar
canlandırdı ve Mel Gibson, Danny Glover ve Joe Pesci’yle tekrar bir araya geldi.
1989’da çektiği “Major League” (Çılgın Beyzbolcular) filminin ardından çektiği diğer
filmler arasında “Mr. Destiny,” (Bay Talih), Anthony LaPaglia’lı “One Good Cop”
(İyi Bir Polis) ve Emilio Estevez’le birlikte “Freejack”te rol aldı.
O ve kocası senarist Danny Gilroy, Los Angeles’ta kızları Rose’la birlikte yaşıyor.
Yukarıda bahsedilen tüm filmlerle Altın Küre® de dahil olmak üzere birçok adaylık
aldı, yönetmenliğini Richard Attenborough’nun yaptığı “Gölgeli Topraklar”la,
BAFTA’ya, “Nixon”, “Amistad” ve “Bobby” ile Screen Actors Guild’de aday
gösterildi. 2006’da çalışmalarından ötürü Hollywood YAbancı Basın Birliği
tarafından Cecil B. DeMille ödülüne layık görüldü.
Galler’de doğan Hopkins’in ilk uzun metraflı filmi, kendisine BAFTA adaylığı da
30
getiren 1968 yapımı “Kış Aslanı”dır. Filmde, Richard karakterini canlandırmıştır.
Tony Richardson’ın “Hamlet” uyarlamasındaki performansıyla Richard
Attenborough’nun yönettiği “Young Winston,” “Savaş Köprüleri”ve “Magic”; Robert
Wise’ın“Audrey Rose”u; Roger Donaldson’ın “Gemide İsyan”ı; Mike Newell’ın
“The Good Father”ve David Jones’un “Kesişen Hayatlar” filmleriyle büyük beğeni
topladı.
Yoğun film programına ek olarak Anthony Hopkins aynı zamanda başarılı bir
bestekardır. Eserleri Dallas Senfoni Orkestrası tarafından sergilendi. 2009’da Cortona,
İtalya’daki “Festival Del Sole”ye besteci olarak katıldı. 2004’te Hopkins resme
başladı ve kısa süre içerisinde başarılı bir modern ressam oldu. Eserleri sanat
galerilerinde sergileniyor ve dünya çapındaki saygın sanat koleksiyoncuları tarafından
toplanıyor.
31
CLARK GREGG (Ajan Coulson) oyunculuk kariyerine New York’taki Antantic
Tiyatro Grubu’nun kurucu üyesi ve eski sanat yönetmeni olarak başladı. Grupla
birlikte sayısız prodüksiyonda yer aldı. Bunlar arasında “Boys’ Life” “Mojo,” “The
Night Heron,” “Sexual Perversity in Chicago” ve birçok başka oyun yer alıyor. New
York’ta sahnelenen diğer oyunlarıysa şöyle: Broadway’de Aaron Sorkin’in “A Few
Good Men”i, , “Unidentified Human Remains” ve A. R. Gurney’in“The Old Boy”u.
Film çalışmalarıysa şöyle: “Thor,” “Boyacının Penguenleri,” “Iron Man 2,” “Aşkın
(500) Günü,” “Tıkanma,” ”Iron Man,” “Aşk Diyarında,” “Babamın Kabusu,”
“Spartan,” “Film Gibi Kasaba,” “Sevimli ve Şaşırtıcı,“ “İnsan Lekesi,”
“11:14,””Baykuş,””Bir Zamanlar Askerdik,” “Baskı” ve “Manolya”. Tod
Williams’ın “The Adventures of Sebastian Cole” filminde Hank/Henrietta rolünü
canlandırdı ve bu rolüyle Independent Spirit Ödülü adaylığı aldı.
Birden çok dalda faaliyet gösteren Gregg’in yazdığı ilk senaryo Harrison Ford ve
Michelle Pfeiffer’ın rol aldığı, yönetmenliğini de Robert Zemeckis’in yaptığı “What
Lies Beneath” (Gizli Gerçek) (DreamWorks) filmiydi. Yönettiği ilk sinema filmi,
Chuck Palahniuk uyarlaması “Tıkanma”, 2008 Sundance Film Festivali’nde gösterildi
ve En İyi Kadro dalında Özel Jüri Ödülü kazandı. Filmde, Sam Rockwell ve Anjelica
Huston oynuyordu ve film 2008’de Fox Searchlight’tan çıktı. Clark, Universal,
Disney, Paramount, Warner Bros. ve Fox 2000 için birçok senaryoyu hem sıfırdan
hem de tekrardan yazdı.
Birçok tiyatro oyunu da yönetti. Bunların içinde Kevin Heelan’ın “Distant Fires,”ı da
yer alıyordu. Bu oyun Drama Desk ve Outer Critics Circle ödüllerine aday
gösterilmişti. Oyunun Samuel L. Jackson’lı Los Angeles yapımı, En İyi Yönetmen,
En İyi Kadro ve En İyi Oyun dallarında üç L.A. Weekly ödülü kazandı ve En İyi
Yönetmen kategorisi de dahil olmak üzere Ovation Ödülleri’nde dört dalda aday oldu.
1998 yılında Atlantic Tiyatro’su uyarlaması David Mamet oyunu “Edmond”ı yönetti
ve Los Angeles oyunu “The Big Empty”yi yarattı, yazdı ve yönetti.
Oyuncu JAIMIE ALEXANDER’ın (Sif) doğal güzelliği dönüp ona bir daha
bakmaya yeter ama büyük film projeleriyle insanlar onun güzelliğinin yanı sıra
yeteneğinin de farkına varacak. Geçtiğimiz Şükran Günü’nde Jake Gyllenhaal’la
birlikte Ed Zwick dramı “Aşk Sarhoşu”nda yer aldı. “Thor,”a ek olarak bağımsız
dram-komedi, Peter Facinelli ve Joe Pantoliano’lu “Loosies,”in de çekimini
tamamladı. Bir sonraki filmi, Jim Caviezel, Chiwetel Ejiofer ve Hal Holbrook’la
birlikte rol alacağı tarihi dram filmi “Savannah”.
32
Alexander, ABC Aile Kanalı dizisi “Kyle XY”dan gıpta edilen sinema rollerine geçiş
yaptı. Esrarengiz karakteri Jessi XX, Kyle’ın geçmişinin ve geleceğinin kritik bir
parçası olarak karşımıza çıkmıştı. Alexander, dizi dünyasına “Nurse Jackie” dizisinde
canlandırdığı, Edie Falco’nun çılgın ve çocuksu eltisi olarak dönüyor.
Dallas’ın İngiltere’de rol aldığı yapımlar tiyatroyla da sınırlı kalmadı. Kendisi İngiliz
televizyon dizileri “Ultimate Force,” “Doctor Who” ve “Money,”nin yanı sıra TV
filmi “The Last Days of Lehman Brothers”tad a yer aldı. Amerikan televizyon
seyircileri Dallas’ı, “Hawaii Five-O” ve “C.S.I.: Crime Scene Investigation” gibi
konuk oyuncu olarak katıldığı dizilerden tanıyor. Dallas’ın yer aldığı sinema
filmleri arasında Alman yönetmen Thomas Jahn’ın çektiği “80 Minutes” ve “The
Boxer” yer alıyor. Oyuncu aynı zamanda Jon Harris’in “The Descent: Part II”
filminde rol aldı ve Chris Hartwill’in “Ghost Machine” filmindeki Bragg karakterine
de ses verdi.
Josh, George Lucas’ın sadece siyahi Amerikalılardan oluşan II. Dünya Savaşı hava
33
filosu Tuskegee Havacıları’nın konu edildiği “Red Tails” filmiyle ABC televizyon
filmi, gerçek ve masalın birbirine karıştığı küçük bir Maine kasabasının hikayesinin
anlatıldığı “Once Upon a Time”da rol alacak.
YAPIMCILAR HAKKINDA
Kısa süre önce Branagh; Michelle Williams, Emma Watson, Dame Judi Dench ve
Julia Ormond’la birlikte rol aldığı “My Week with Marilyn,”in çekimlerini
tamamladı. Film, Sör Laurence Olivier (Branagh) ve Marilyn Monroe’nun
(Williams), “Prens ve Şovkızı”nın yapımı esnasında Sör Laurence Olivier’nin çalışanı
Colin Clark tarafından belgelerle ortaya konan gerilimle ilişkisini konu ediyor.
Branagh’nın yönetmen olarak ilk filmi büyük başarı elde etti. 1989 yapımı, hem
oynadığı hem de yönettiği Shakespeare uyarlaması “Henry V”, sayısız uluslararası
ödül kazandı, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yönetmen dallarında da Oscar’a® aday
gösterildi. Ardından Hollywood’a davet edildi ve uluslararası başarı elde eden
“Yeniden Ölmek” filminde rol aldı. Ardından yıldızlar topluluğu olan “Peter’s
Friends” filminde hem oynadı hem de filmi yönetti. Film, komedi dalında Evening
Standard Peter Sellers Ödülü kazandı.
Rol aldığı diğer filmler şöyle: Pat O’Connor’dan “A Month in the Country”; Oliver
Parker’dan “Othello”; Robert Altman’dan “Kaybetme Zamanı”; Woody Allen’dan
“Celebrity”; Danny Boyle’dan “Alien Love Triangle”; Paul Greengrass’tan
“Mutluluğa Uçuş”; Barry Sonnenfeld’dan “Vahşi Vahşi Batı”; Philip Noyce’tan
“Çit”; “Harry Potter ve Sırlar Odası”; Richard Curtis komedisi comedy “PIRATE
RADIO”; ve Bryan Singer’dan “Operasyon Valkyrie.”
Branagh birçok başarılı televizyon dramasında da rol aldı. Bunlara, BAFTA ödüllü
“Wallander” dizisindeki Dedetif Kurt Wallander rolü de dahil. Dizi, Emmy® ve Altın
34
Küre’ye® aday gösterildi. Channel 4’ün “Shackleton”ında başrolü canlandırdı,
A&E’nin “Conspiracy”si ile En İyi Erkek Oyuncu Emmy® ödülü aldı, aynı kategoride
Altın Küre’ye® aday gösterildi. Franklin Roosevelt’i canlandırdığı “Warm Springs”
dizisiyle Emmy®, Altın Küre® ve SAG Ödülü’ne aday gösterildi.
Branagh’ın tiyatro çalışmaları West End’de rol aldığı “Another Country” ile başladı.
Bu oyundaki performansıyla Gelecek Vadeden Yeni Oyuncu kategorisinde Society of
West End Theater ödülünü kazandı. Renaissance Tiyatrosunu kurdu ve bünyesinde şu
oyunları yönetti ve yer aldı: “Onikinci Gece””, “Much Ado About Nothing,” “As You
Like It,” “Hamlet,” “Look Back in Anger,” “Vanya Dayı,” “Kral Lear,” “Bir Yaz
Gecesi Rüyası” “Coriolanus” ve “The Life of Napoleon.” “Public Enemy” ve “Tell
Me Honestly” oyunlarını da kendisi yazmıştır.
Sayısız tiyatro oyunları arasında RSC’nin “Henry V”si, “Love’s Labour’s Lost” ve
“Hamlet” yer alıyor. Son dönem tiyatro çalışmaları arasında yönetmenliğini üstlendiği
hit tiyatro komedisi “The What I Wrote” da yer alıyor. Oyun, Londra West End’den
Broadway’e uyarlandı ve burada Tony’ye aday gösterildi. Branagh, İngiliz
tiyatrolarında sahnelenen “Richard III,” Mamet’in “Edmond”ı ve “Ivanov”da beş
yıldızlı performans gösterdi. Branagh, Belfast’taki Lyric Tiyatrosu’nda, yeni komedi
“Painkiller”la sahnelere dönüş yapacak.
Kuzey Virginia/DC Metro bölgesi yerlisi olan, Ashley Edward Miller, prestijli
Thomas Jefferson Bilim ve Teknoloji Lisesinden mezun oldu. Ardından College of
William & Mary’de İngilizce eğitimi aldı ve Fairfax County, Virginia’da ilk İngilizce
ve yaratıcı yazarlık ortaokul öğretmeni oldu. Daha sonra Science Applications
International Corporation adına Deniz Harekatı Amirliği için analistlik yaptı. Yazı
ortağı Zack Stentz’le ortak “Uzay Yolu” sevgileri vasıtasıyla internette tanıştı. O
zamandan beri Ashley ve Zack, “Gene Roddenberry’nin ‘Andromeda’sı
“Alacakaranlık Kuşağı” ve “Terminator: The Sarah Connor Chronicles” ile “Fringe”
gibi bir çok TV dizisini yazdı ve/veya yapımcılığını üstlendi. İlk filmleri 2003 yılının
“Ajan Cody Banks”iydi. Son olarak “Thor,” ve “X-Men: First Class”ı yazdılar ve
birçok başka projenin geliştirilmesinde ve yapımında aktif rol aldılar. Ashley şu an
35
Los Angeles, California’da çizgi romanları, aksiyon figürleri, eşi ve genç oğluyla
birlikte yaşıyor.
Mendocino County ormanlarının yerlisi olan Zack Stentz, Santa Cruz California
Üniversitesinde antropoloji ve gazetecilik eğitimi aldı. Gazeteci olarak Stentz, San
Francisco Bay Area’da alternative haftalık dergilerin editörlüğünü yaptı ve The
Economist, Esquire, Entertainment Weekly, Sports Illustrated, Details ve başka
yayımlarda da makaleler yazdı. Sıkı bir bilim kurgu ve fantezi hayranı olan Zack,
gelecekteki yazı ortağı Ashley Edward Miller’la internetteki öfkeli bir “Uzay Yolu”
tartışmasında tanıştı. Ortağıyla birlikte Zack, “Gene Roddenberry’nin
‘Andromeda’”sı, UPN’in “Alacakaranlık Kuşağı,” ve “Terminator: The Sarah Connor
Chronicles” ile “Fringe” gibi yapımların yazarlığını ve yapımcılığını üstlendi.
“Thor,”un yanı sıra o ve ortağı “X-Men: First Class,” “Ajan Cody Banks” ve gelişim
ya da yapım aşamasında olan birçok başka filmi de yazdı. Şu an Los Angeles’ta eşi,
kızı ve iki oğluyla birlikte yaşıyor.
UCLA sinema okulunda mezun olan Payne, sinema ve televizyon eğitiminden sonra
senaristlik branşında mastır yaptı. 2006-2007 yıllarında UCLA onu, Hunter/Zakin
senaryo ödülüne layık gördü.
Karısı Julie ve çocukları Nathaniel (12); Joshua (9); ve Lila (3) ile birlikte Los
Angeles’ta yaşıyor.
New Jersey’de doğan Straczynski’nin ailesi, o 18 yaşına gelene kadar 20 defa taşındı.
36
Straczynski bu sayede kelimelere ve yazmaya karşı ilgi duymaya başladı. Yaşadıkları
yerler hep değişiyor ama kütüphanedeki kitaplar hep aynı kalıyordu. San Diego
Devlet Üniversitesi klinik psikoloji ve sosyoloji diplomasını aldıktan sonra, yıllarca
muhabirlik yaptı. Los Angeles Times, Los Angeles Herald Examiner, Writer’s Digest,
ve TIME, Inc gibi dergilerde 500’ten fazla haberi yayımlandı. Birçok basılmış roman
ve kısa hikaye de yazmıştır.
Doğum günü, Yıl başları ve Noel hariç günde 10 saat yazıyor. Bekar ve müsait.
37
ve Marvel ekibiyle çalışmaktan büyük zevk aldı.
Cape Cod’da karısı ressam Robena Malicoat’la birlikte yaşıyor ve hâlâ tüm Thor çizgi
romanları duruyor.
“Thor”dan önce Feige, 7 Mayıs 2010’da gösterime giren “Iron Man 2”nin
yapımcılığını üstlenmişti. “Iron Man”in devam filmi olan, yönetmenliğini Jon
Favreau’nun yaptığı ve Robert Downey Jr., Gwyneth Paltrow ile kadroya yeni dahil
olan Mickey Rourke, Scarlett Johansson ve Don Cheadle’lı film, gösterime girdiği ilk
haftada Amerika’da 128,1 milyon dolar hasılatla bir numaraya yerleşti. Günümüze
kadarsa film dünya çapında 620 milyon dolar hasılat yaptı.
2008 yazında Feige, yaz dönemi gişe filmleri “Iron Man” ve “The Incredible Hulk,”
gibi yeni Marvel Studios’un tam finansman sağladığı ilk filmlerin yapımcılığını
üstlendi. Robert Downey Jr.’ın süper kahraman zırhına bütündüğü, John Favreau’nun
yönetmenliğini yaptığı, Gwyneth Paltrow ve Jeff Bridges’li film 2 Mayıs 2008’de
gösterime girdi ve anında gişede başaı elde etti. İki hafta üst üste bir numarada kalan
film, gösterime girdiği hafta 100 milyon, toplamda da dünya çapında 571 milyon
dolar gişe yaptı.
38
Feige aynı zamanda popüler “X-Men” serisinin ikinci filmi “X2”nin ortak yapımcısı,
serinin üçüncü filmi “X-Men 3: Direniş”in de sorumlu yapımcısıydı. Hugh Jackman,
Halle Berry ve Ian McKellen’lı “X-Men” serisinin bu iki filmi toplamda dünya
çapında 866 milyon dolar hasılat elde etti. in ticket sales worldwide. Feige, “X-Men
Başlangıç: Wolverine”in Marvel Studios çizgi romanı uyarlamasının da sorumlu
yapımcısıydı.
2000 yılında Marvel’a katıldığından beri Feige, şirketin tüm film prodüksiyonlarında
önemli bir görev almıştır. Sorumlu yapımcılığını üstlendiği filmler “Fantastik Dörtlü”
ve devam filmi “Gümüş Sörfçünün Yükselişi,” dünya çapında 600 milyon dolar gişe
yaptı. Eric Bana ve Jennifer Connelly’li Ang Lee filmi “Hulk”ın, Jennifer Garner’lı
“Elektra”nın ve Thomas Jane’li “The Punisher”ın da sorumlu yapımcısı Feige’di.
Fage 2003 yılının hit filmi Ben Affleck’li “Daredevil”ın da ortak yapımcısıydı.
2003 yılında Feige, Hollywood Reporter’ın geleneksel Next Gen ilk 35 listesinde,
eğlence sektörünün genç idarecileri arasında kendine yer buldu.
Marvel Oyuncak ve Yayıncılık bölümler başkanı ve genel müdürü; Kay Bee Oyuncak
Mağazaları genel müdürüdür.
Şu an Marvel Media’nın fahri yönetim kurulu başkanı olan Lee, 1972’de Marvel
Comics yayımcısı oldu. Yayımcılık sektöründe Marvel’i zirveye taşıyan yaratıcı
güçtü. 1977’de, Örümcek Adam karakterini gazetelerde günlük yayınlanacak hâlde
hayata geçirmiştir. Haftanın yedi günü yayımlanan, baştan beri Lee’nin yazıp
editörlüğünü yaptığı, dünya çağında 500’den fazla gazetede kendine yer bulan, gelmiş
39
geçmiş en başarılı çizgi macera dizisidir.
Haziran 2001’den POW!un kasım 2001’deki resmi kuruluşuna kadar Stan Lee,
POW!!u kurmak, ona entelektüel malzeme bulmak ve çeşitli POW! Projelerini
başlatmak için çalıştı.
Ayrıca Endeavor, Creative Artists Agency ve The Walt Disney Company’de üst
düzey yöneticilik görevi yapmıştır. Duke Üniversitesi ve Harvard Business School
mezunudur.
Marvel evrenine girmeden önce Whitcher , gerçek hayattam esinlenerek 2008 yılında
Los Angeles’ın varoşlarında ve Walt Disney Concert Hall sahnesinde çekilen
“Virtüöz” filminin sorumlu yapıımcılığını üstlenmişti. Los Angeles Times köşe yazarı
Steve Lopez’in yazılarından yola çıkılarak yazılan filmde Downey ve Jamie Foxx
oynuyordu.
40
LOUIS D’ESPOSITO (Sorumlu Yapımcı) Marvel Entertainment’ın ortak
başkanıdır. Gişe Rekorları kıran “Iron Man” ve “Iron Man 2,” ve “Thor” “Captain
America: The First Avenger” ile “Marvel Studios’un “Tatlı Sert”inin de sorumlu
yapımcısıdır.
PAUL RUBELL, A.C.E. (Kurgu) yönetmenliğini Michael Mann’ın yaptığı iki filmle
Oscar’a® aday gösterildi. 2000’de “Köstebek” filmiyle William Goldenberg ve David
Rosenbloom’la beraber ödüle aday gösterilmişti. 2005’te “Tetikçinin Gecesi”
adaylığını da Jim Miller’la paylaştı. Rubell, Mann’ın dönem gangster dramı “Halk
Düşmanları”nın ve 80’lerin meşhur TV dizisi “Miami Vice”ın film versiyonunun
kurgusunu yaptı.
41
Cairo,” “The Stone Boy” ve “The Final Terror.”
70’lerin sonunda Byrne önce Bristol Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi aldı, daha
sonra da İngiliz Milli Operaso’nda efsanevi Margaret Harris öncülüğünde tiyatro
tasarımı okudu. Televizyon ve tiyatroda hem set hem de kostüm tasarımcı olarak
sayısız çalışma yaptı. Televizyondaki çalışmaları arasında En İyi Kostüm Tasarım
dalında kendisine BAFTA ödülü getiren Roger Michell’ın “Persuasion”ıyla yine
BAFTA ve RTS adaylıkları getiren “The Buddha of Suburbia” var.
Byrne 1990 yılında “Some Americans Abroad” ile En İyi Sahne Tasarımı dalında
Tony’ye aday gösterildi. Oyun, Royal Shakespeare Company’den New York’taki
Lincoln Center’a taşındı.
Byrne, aktör Simon Shepherd’la evli. Dört çocuklarıyla bilrikte İngiltere’de taşıyorlar.
Marvel için sayısız animasyon bölümü ve çizgi roman yazan Craig, deneyimli bir
hikaye anlatıcısıdır. Normal yapım sorumlulukları haricinde Craig, Marvel çizgi
dizilerini de yazıyor. Bu dizilerde genellikle kendi yarattığı bir karakter olan popüler
X-23 karakteri sık sık yer alıyor.
42
yapımcısı.
Başarılı bir yapımcı olan VICTORIA ALONSO (Ortak yapımcı) hem “Iron Man”
hem “Iron Man 2” filmlerinde yönetmen Jon Favreau ile birlikte çalışmış, şimdi de
yönetmenliğini Joe Johnston’ın yaptığı “Captain America”nın ve Joss Whedon’un
yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı “Marvel Studios’ The Avengers”ın ortak
yapımcılığını üstlendi. Alonso görsel efekt dünyasından gelmektedir. “Cennetin
Krallığı”, “50 İlk Öpücük”, “Büyük Balık”, “Kor”, “Darkness Falls,” Kediler ve
Köpekler” “Shrek” ve “6. Gün”ün görsel efekt sorumlusu olarak görev almıştır.
DAVE JORDAN (Müzik Süpervizörü) “Iron Man” ve “Iron Man 2” “Vay Anam
Vay: Babasının Oğlu”, “Gulliver’in Gezileri”, “Piyango Bileti” “Biri Beni Isırdı”,
“Marmarduke”, “Aşk Çeşmesi”, “İki Babalık”, “The Incredible Hulk,” “Charlie İş
Başında,” “Transformers,” “Hayatı Yakala,” “Meet the Spartans,” “Hayalet Sürücü”,
“Buluşma Olayı,” “Şehrin Adamı,” “Dantastik Dörtlü,” “Şut ve Gool,” “Öfkeli
Âşıklar,” “Elektra” ve “Harold & Kumar Go to White Castle” filmlerinde müzik
süpervizörlüğü yapmıştır.
PATRICK DOYLE (Müzikler) uzun zamandır Kenneth Branagh ile birlikte iş birliği
yapmaktadır. 1974 yılında Royal Scottish Academy of Music and Drama mezunudur.
2001 yılında Royal Scottish Academy of Music’e üye olmuştur.
Doyle, tiyatro için ilk müziğini 1978 yılında yazdı ve o zamandan bu yana tiyatro,
radio, televizyon ve film prodüksiyonlarına sayısız müzik yapmıştır. 1987’de besteci
ve müzik direktörü olarak Renaissance Tiyatro Grubu’na katıldı. Bu zaman zargı
içerisinde Sör Derek Jacobi, Geraldine McEwan ve Dame Judi Dench gibi başarılı
yönetmenlerin prodüksiyonlarında sayısız kez İngiltere turnelerine çıkmıştır.
1989’da Branagh ondan “Henry V”in film müziklerini yapmasını istedi. 1989 yılında
filmdeki ‘Non Nobis Domine’ parçası Ivor Novello Ödülleri’nde En İyi Film Müziği
ödülünü aldı.
1990’da HRH Galler Prensi, Ana Kraliçe’nin 90’ıncı yaş günü onuruna Doyle’dan
“The Thistle and The Rose, a song cycle for Soprano and Choir,”ı yazmasını istedi.
Aynı yıl Doyle, “Shipwrecked” filminin de müziklerini besteledi.
1991’de Doyle’ın, Branagh’ın “Dead Again” filmi için bestelediği müzik Altın
Küre’ye® aday gösterildi. Ardından “Frankenstein”; “Much Ado About Nothing”; the
musical “Love’s Labour’s Lost”; “As You Like It”; ve Doyle’a En İyi Film Müziği
dalında Oscar® adaylığı getiren dört saatlik destansı “Hamlet” uyarlaması geldi.
43
Branagh’ın, Jude Law ve Michael Cane’li “Ölümcül Oyun” filminin de müziklerini
Doyle yaptı.
Diğer çalışmaları şöyle: Yönetmen Brian De Palma ile “Carlito’nun Yolu”; Alphonso
Cuaron’la “A Little Princess” ve “Büyük Umutlar”; ve Ang Lee ile Oscar®-ödüllü
“Aşk ve Yaşam”, ki Doyla bu filmile En İyi Film Müziği dalında Oscar®, Altın Küre®
ve BAFTA ödüllerine aday gösterilmişti.
O ve Branagh, Ekim 2007’de bir işe daha imza attı. Branagh, Royal Albert hall’da
“Patrick Doyle’s Music from the Movies”inin yönetmenliğini yaptı. Lösemi
Araştırma Derneği adına düzenlenen konserin biletleri yok sattı. Konserde Emma
Thompson, Sör Derek Jacobi, Dame Judi Dench, Alan Rickman, Imelda Staunton ve
Robbie Coltrane gibi yıldızlarda vardı
2008 yılında Doyle, Mark Levin ve Jennifer Flackett’ın yönettiği “Macera Adası”nın,
Tony Leondis’in yönettiği animasyon film “Igor”un müziklerini yaptı. Şu an ikisi solo
piyano, biri yaylı sazlar dörtlüsü olmak üzere bir dizi album çalışması yapıyor.
# # #
44