Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 44

THOR

PRODÜKSİYON NOTLARI
Paramount Pictures ve Marvel Entertainment merakla beklenen, nesiller boyu
okuculara ilham veren, Marvel’in efsanevi süper kahramanlarının son film uyarlaması
“Thor”la karşımızda.

Destansı THOR macerası, günümüz dünyasındaki Marvel Evreni’nden, Asgard’ın


mistik gerçekliğine kadar uzanıyor. Hikayenin merkezinde, düşüncesiz tavırları antic
bir savaşı tekrar başlatan güçlü ama kibirli savaşçı Yüce Thor var. Sonuç olarak Thor,
Dünya’ya sürgün ediliyor ve insanlar arasında yaşamaya mecbur bırakılıyor. Kendi
dünyasının en tehlikeli kötü adamı en karanlık güçlerini Dünya’yı istila etmek için
yollayınca Thor, gerçek bir kahraman olmak için nelerin gerektiğini öğreniyor.

“Thor” bir adamın destansı yolculuğunun, tahtın veliahtı hırçın bir prensken, lider
olmak hakkını kazanan bir süper kahramanın hikayesi...

Paramount Pictures ve Marvel Entertainment’tan Kenneth Branagh yönetmenliğinde


bir Marvel Studios Production filmi olan “Thor”un baş rollerinde Chris Hemsworth,
Natalie Portman, Tom Hiddleston, Stellan Skarsgård, Kat Dennings, Clark Gregg,
Colm Feore, Ray Stevenson, Idris Elba, Jaimie Alexander, Tadanobu Asano, Joshua
Dallas, Rene Russo ve Odin rolüyle Anthony Hopkins var. Filmin yönetmeni Kenneth
Branagh. Senaristler Ashley Edward Miller ve Zack Stentz ile Don Payne, hikaye J.
Michael Straczynski ve Mark Protosevich’e ait. Filmin yapımcısı Kevin Feige.
Sorumlu yapımcılar Alan Fine, Stan Lee, David Maisel, Patricia Whitcher, Louis
D’Esposito. Görüntü yönetmeni Haris Zambarloukos, BSC. Yapım tasarımcı Bo
Welch. Kurgucu Paul Rubell, A.C.E. Kostüm tasarımcı Alexandra Byrne. Ortak
yapımcılar Craig Kyle ve Victoria Alonso. Müzik süpervizörü Dave Jordan; müzikler
Patrick Doyle. Film, henüz sınıflandırılmamıştır.
www.Thor.Marvel.com. www.thorfilmi.com.tr

DEHŞETLİ BİR GÖK GÜRÜLTÜSÜ

1962 yılında şimdinin efsanevi ikilisi Stan Lee ve Jack Kirby, Marvel Comics
okuyucularına The Mighty Thor’u tanıttı ve yarattıkları eli çekiçli Norse tanrısıyla
yepyeni bir aksiyon-macera dönemini başlattı. Kulağa tuhaf gelen isimlere rağmen

1
hikayenin temeli, zamanın başlangıcından bu yana insanlığın dramlarına yol açan
bilindik, evrensel ihtilaflara dayandırılmıştır: Babasına değerini kanıtlamak için
sabırsızlanan bir çocuk; ölümcül derecede içerlemiş bir erkek kardeş, ve bir adamın
dünyayı yeniden görmesine yardımcı olan bir kadın. Kraliyet soyu, ölümcül bir kin,
gururun ardından gelen yıkım – her dünyada bunlar anlatmaya değer hikayelerdir.

“The Avengers” adlı süper kahraman takımının kurucu üyesi olan Thor, yine Demir
Adam, Fantastik Dörtlü, X-Men ve Örümcek Adam’a da hayat veren Marvel
Comics’ten çıktı.

“Thor” sinema filminin yapımcısı ve Marvel Studios Başkanı Kevin Feige anlatıyor:
“Stan Lee ve Jack Kirby diğer karakterleri yarattıktan sonra ‘Hadi bir Tanrı yaratıp
onu aşağı indirelim” diye düşünmüşler. Akıllıca bir hamleyle İskandinav mitolojisine
göz atmışlar. Birçok insan Yunan ve Roma mitolojisini bilir ama İskandinav
mitolojisini bilmez. Bu hikayeleri okuyunca, Marvel Comics’in en iyilerini okuyor
gibi oluyorsunuz çünkü onlar, sahip oldukları fırtına çıkarmak, yıldırım düşürmek ve
şimşek çaktırmak gibi güçlere rağmen çok insani olan kişiler. Ailevi sorunları var. İki
erkek kardeş kavga ediyor misal: Thor ve Loki. Bu bir aile dramı ve hepimiz ya da
diğer tüm Marvel kahramanları gibi onların da kusurları var. İnsanlar bu yüzden
Marvel karakterlerine yakınlık duyuyor.

“Filmde, sabit Marvel kahramanlarının çoğunu irdeledik” diye devam ediyor Feige.
“Ama buna boş yere Marvel evreni denmiyor. Burası büyük bir yer ve biz de Thor’la
kozmik bir seviyeye çıkıyoruz.”

Destansı Thor, 1960’lı yıllarda Belfast’a genç bir çocuk olan yönetmen Kenneth
Branagh’yı da çok etkilemiş. “Kuzey İrlanda’da çok yağmur yağardı, ortalık bazen
grileşirdi. Marvel Comics’in kapaklarının rengi kitap raflarında kendini belli ederdi ve
The Mighty Thor en çok ilgimi çeken çizgi romandı”diyor Branagh.

“Başlıca özelliklerini– antik çağlardan kalma bir şeyle bağlantısı olması, silahları,
yazı harflerindeki Stonehenge dokusunu ve karakterin fiziksel ağırlığını çok
sevmiştim. Kendinin yapmayacağı hiçbir şeyi başkasından yapmasını istemiyor. Hatta
zamanın yarısında aklınızdan geçmeyecek bir şeyi yapmasına engel olmaya çalışmak
zorunda kalıyorsunuz.”

Zaten Thor ve babasından sonraki Asgard Kralı olması arasında duran da bu kararlı ve
dik kafalı yapısı. Sağlam bir fizik ve bir mücadelede elde edilen başarı, prensi halkına
liderlik etmeye hazırlamak için yeterli değil – öfke patlamaları, öngörüsüz kararlar,
fevri hareketler, tüm bunların hepsi bir kralın düşüşünün yolunu hazırlar. Bunlar,
ortada bir taç taşımanın ağırlığı olmadan da insanın kendi kendini yok etmesine sebep
olan şeylerdir.

Şöhretini, kraliyet ailesi içindeki entrikaların bolca olduğu Shakespeare hikayelerini


yorumlamasıyla (oyuncu, tiyatro yönetmeni ve sinemacı olarak) kazanan ve bu
konuda birkaç şey bilen Branagh şöyle diyor: “Marvel’in İskandinav mitolojisiyle

2
bağlantısının başarısı, destansı hikayelerin merkezindeki insan boyutunun, her şeyi bir
arada tutan bir tutkal görevi gördüğünü anlamaktan geçiyor. Bu karakterlerin, bizimle
aynı şeyleri yaşaması insana bir heyecan, içsel bir keyif veriyor.”

Yapımcı Feige ekliyor: “Karakterler bir duruma herkesin yapacağı gibi bir tepki
verince, zor duruma düşüp bunun üstesinden kolay kolay gelemeyince, hepimizde
olduğu gibi bunun üstesinden gelmesi için uğraşıp çabalaması gerekince insana bu
gerçek geliyor ve onda kendini bulabiliyor. Yani böyle sorunlarınız, çözmeniz
gereken problemleriniz varsa ister milyarder bir silah üreticisisi ister Odin’in oğlu
olun, hiç fark etmez. İçinizdeki karakter kusurları bile, sizi bizden biri yapar. Stan ve
Jack’in ilk Thor çizgi romanlarında yaptığı çok komik şeyler var. Bunları daha sonra
Walt Simonson hayata geçirmişti.

J. Michael Straczynski de bunları yeni çizgi romanlarda başarıyla ele aldı. Efsaneleri
alıp eve getirdi. Thor, Loki ve Odin isimlerini duymuşsunuzdur… Ama onların
gerçek olduğunu bilmiyordunuz. Galaksiler arası ulaşım olsa, birkaç boyut atlasanız
ve birkaç boyutsal anlaşmazlığı da çözerseniz onlarla karşı karşıya gelirsiniz.
Geliştirilen konsept buydu ve bu uyarlamaya da yansıtıldı.”

Ödüllü senarist J. Michael Straczynski, (2008’in çoklu Oscar® adayı “Sahtekar”) ve


Temmuz 2007 – Kasım 2009 arası Marvel’in Thor çizgi romanı yazarı, kahramanın
ilk sinema filmini Branagh’ın yöneteceğini duyunca çok sevinmiş: “Aldığı klasik
eğitim ve dile olan hakimiyetiyle Ken, bu filmi hem yükseklere taşır hem de
erişilebilecek bir seviyede tutabilirdi. Tanrıları, insanların anlayabileceği bir yere
indirebilirdi.”

Feige, Marvel’ın neden Branagh’yı seçtiğini açıklıyor: “Benden çok daha akıllı
insanların da dediği gibi çizgi romanlar günümüzün mitolojisidir. Ken Branagh da
edebiyatı kimsenin yapamayacağı şekilde uyarlayabilecek biri. O, çok yetenekli bir
hikaye anlatıcı. Bizimde istediğimiz buydu: Hikaye anlatabilen biri. Yüz yıllar önce
bu hikayeler ateş etrafında anlatılırdı. Günümüzde de aynı sayılır. Sadece ateş yerine
projektörün ışığı var.”

Prodüksiyondaki herkes için çizgi romanların yerinin bambaşka olduğunu söylememe


gerek yok ama yapım, dört renkli sayfadan sinema perdesine geçiş yapmaya
başladığında; sinemacılar, Thor Takımı ve oyuncular için diğer edebiyat eserleri de
mihenk taşı haline geldi. Yapım öncesi ve sonrasında görev alanlarla Marvel
karakterlerine hayat verme görevini üstlenen oyunculara, bir kucak dolusu çizgi
romanla birlikte Viking ve İskandinav mitolojisiyle ilgili referans materyaller verildi.
Bunlardan biri de Hermann Hesse’nin Siddhartha’sıydı. Thor rolündeki Avustralyalı
Chris Hemsworth şöyle anlatıyor: “Üniversite dersi gibiydi – Okuduğum bazı
kitaplarda insanlar kendilerini buluyor ve daha sonra varlıklarının gerçeğiyle
uzlaşıyorlar. Ken bunların, anlatacağımız hikayelerle bağlantılı olduğunu biliyordu.”

3
Senarist Ashley Edward Miller anlatıyor: “Thor’a, neredeyse bir şey işlemiyor. Doğa
üstü bir şekilde güçlü, uçabiliyor, elinde fırtınaları kontrol etmesini sağlayan kocaman
bir çekiç var. Prens ve altın çocuk olarak, hayır lafını hiç duymamış ve hemen hemen
istediği her şeyi yapmasına izin verilmiş. Diğer hikayelerde kahramanın bir örümcek
tarafından ısırıldığı ya da bir gama patlamasında vurulduğu noktada Thor, olduğuna
inandığı her özellikten ve varlıktan mahrum kalıyor. Bunun da ötesinde, yabancı bir
yere sürgün ediliyor. Böylece artık yersiz yurtsuz olan dilenci bir prens oluyor, yani
bizden biri.”

Yani şayet New Mexico’da bir çölde dolaşan ve bir Tanrı yapısında ve tipinde olsak,
bizden birine benzeyecek. Bu çölde araştırmacı bilim kadını Jane Foster, geceleri
gökyüzünde meydana gelen açıklanamaz bir olay üzerine saha çalışması yapıyor.
Anlaşılma zor bilim kadını canlandıran Natalie Portman anlatıyor: “Jane araştırmasına
kendini adamış durumda. Astrofiziğin sınırında çünkü çoğu meslektaşının çılgınca
bulacağı şeylere inanıyor. Thor’un gelişi, onun doğru olduğunu düşündüğü şeylerin
gerçekliğini kanıtlar nitelikte.

İlk başta Jane, Thor’u çalışma konusu gibi görüyor. Kendi araştırma ekibinin dışında
New Mexico çölünde gece meydana gelen bu olağan dışı olayın tek tanığı Thor. Bu
yüzden Jane’in çalışması için Thor önem taşıyor. Yavaş yavaş Jane, onda kendini
bulmaya başlıyor ve duygularına yeniliyor – ardından araştırma yapan her bilimcinin
ya da akademisyenin karşılaştığı zorlukla karşı karşıya kalıyor – objektif olmak.”

Yabancı diyarlarda bir yabancı olarak geçirdiği vakitten zamanla keyif alan karakteri
gibi Hemsworth de düşmüş bir prensin geçişine yardımcı olan küçük ve kahramanvari
olmayan değişikliklerin tadını çıkarıyor: “’Thor’da çok önemli anlar, inanılmaz
aksiyonlar ve piroteknik gösteriler var ama en çok sevdiğim sahneler Thor ve Jane
arasında geçen normal, günlük konuşmalar. O sahneleri New Mexico’da, arka planda
çok güzel dağların olduğu bir ortamda çektik. Karların erimesini beklemek zorunda
kaldık ama çok güzel bir ortam oluştu. İşte bu sahnelerde, yapılan karakter
araştırmaları, varlığı incelemesi yapan kitaplar ve kişinin kendini bulma çabaları
sonuç verdi. Bu sahneleri Natalie’yle oynamak da benim için rüya gibi geçen
zamanlardı.”

Gerçi Thor’un Dünya’ya büyük bir patlamayla ilk iniş yaptığı sırada davranışları
böyle değildi. Ama gezegeni Asgard’daki azametli dünyasıyla uzaktan yakından
alakası olmayan insanlar arasında yaşamak, Thor’un aydınlanması oluyor. Elbette
aslında onun kim olduğunu kimse bilmiyor. Jane ve ekibi onun biraz tuhaf (belki de
evsiz) bir çöl göçebesi olduğuna inanıyor. Senarist Zack Stentz anlatıyor: “Thor, Jane
Foster sayesinde insanların ne kadar çok şey yapabileceğini görüyor. İnsan doğasının
en iyi özelliklerinden biri bu: Duvara tosladığımızda ve tüm ümidimizi yitirdiğimizde
ancak kim olduğumuzun ölçüsünü buluyoruz. Bunlar en büyük anlarımız olabilir.
Thor, buraya geçiş yapıyor, onun yolculuğu bu. Aslında bırakmasına ramak kalıyor
çünkü eskiden böyle değildi ama sonra, nasıl biri olabileceğini keşfediyor.”

4
Hemsworth de buna katılıyor ve ekliyor: “Mesele Thor’un küçük düşmeyi
öğrenmesinde. Parmaklarının ucunda tonlarca güç bulunduran aceleci bir genç adam
olarak karşımıza çıkıyor. Babasına karşı gelince, dersini alması için dünyevi
varlıklarla eşit statüde, bir ölümlü olarak Dünya’ya gönderilme cezası alıyor.

Ken, çok başlarda babalar ve oğulların olayının bu olduğunu söyledi. Dıştan bakınca
film Tanrılarla ilgili gibi gözükse de özünde insanlarla ilgili.”

* * *

Her ne kadar efsanevi karakterler de olsa “Thor” kadrosu insanlardan oluşmalıydı


ama Marvel’in yıldırım tanrısı ve ailesi, savaşçıları ve ölümlü düşmanlarının
oluşturduğu üç dünyadan meydana gelen bu hikayesinde yaşayan insanlara hayat
verecek kişilerin çok yetenekli sanatçılar olmaları gerekiyordu. (Duruştan fizikselliğe
kadar birçok kritere sahip olmalılardı.)

Sorumlu yapımcı ve Marvel’in fikir babası Stan Lee şöyle diyor: “Chris Hemsworth
süper kahramana benziyor. Makyaj ve kostümü olmadan da çok güçlü, hisli ve
duygusal biri. Thor görünümüne büründüğünde, dünyanın yükünü omuzlarında
taşıyacak olgunluğa ve bilgeliğe sahip biri gibi duruyor.” Deneyimli dublör
koordinatörü Andy Armstrong anlatıyor: “Chris süper biri. Tüm kadınların kendisini
çekici bulduğu nadir rastlanan bir kategoride. Her erkek onda kendini biliyor. Onu
çalışırken gördüğümde aksiyonları daha ağır ve daha çok temas içeren bir hale
getirdim. Herhangi bir dublör gibi sağlam ve çevik. 1950’lerin film yıldızı Robert
Mitchum’un modern versiyonu gibi.”

Set ve kostümlerden de anlaşılacağı üzere, 50 yıllık çizgi roman geçmişi, ikonik


karakterle ilgili farklı yorumları gün yüzüne çıkardı. Yapımcı Kevin Feige anlatıyor:
“Hiçbir insanın sahip olamayacağı kadar kaslı biri olarak resmedilmişti ama başından
beri bu karakteri bir vücut geliştirmecinin ya da güreşçinin canldırmasını
istemediğimizi biliyorduk.

Tanınsın, tanınmasın role en uygun oyuncuyu seçmeye karar verdik çünkü karakterin
kendisi de çok popüler. Birçok insanla okuma yaptık ve içlerinden dört beliyle de
ekran testi gerçekleştirdik. Sonuç olarak o kişinin Chris olması gerektiği hiç şüphe
götürmüyordu. Kendini belli ediyor, espri anlayışı var, onu önemsiyorsunuz. Birini
izlenebilir kılan da budur.

Boyut da önemliydi. Volstagg ve Donmuş Devler gibi Thor’dan büyük olan


karakterler var ama Thor, kendi haliyle zaten heybetli bir karakter, bu da bir artıydı.”

Branagh, oyuncu seçmelerinin ilk günlerini anlatıyor: “Uzun süre bekledik, izledik ve
araştırma yaptık. Ta ki iliklerimize kadar karşımızdakinin doğru kişi olduğunu
hissedene kadar. Chris, çok etkileyiciydi. Sanki ona yaşatacağımız yoğun fiziksel
gereklilikleri kaldırabilecek bir yapıya sahipti. Oyunculuk anlayışına sahip ki bu çok
özel bir şeydir, ayrıca ilkel yanına hitap edebiliyor. Deneme çekimlerinde Thor’un

5
kahramanlığını öyle eğlenceli, güçlü ve tehlikeli bir anlayışıyla anlattı ki, onun Thor
olduğunu biliyorduk.”

Branagh, Thor’un kardeşi Loki rolüne Tom Hiddleston’ı seçtiklerinden ötürü de çok
memnun. Tiyatroda, bir radyo oynunda ve ödüllü TV dizisi “Wallender”la
Hiddleston’la aynı sahneyi paylaştığı için Hiddleston’ın neler yapabileceğini
biliyordu. Kendisi şöyle diyor: “Çok yönlü ve Loki’nin büründüğü bambaşka
karakterlere bürünmekten korkmayacak birine ihtiyacımız vardı. Tom’la Chris de çok
iyi anlaştı. İkisi de kocaman adamlar, karşıt ve tamamlayıcı özellikleriyle kendilerini
kardeş gibi hissettiler.”

Thor, Dünya’ya düştüğünde Jane Foster’la karşılaşıyor—onun da organları, görünüşü,


tiği aynı. Feige anlatıyor: “Thor’un hoşlandığı Jane’in özgün hikayenin bir parçası
olmasını istedik. Özgün çizgi romanda Jane bir hemşire – biz onu günümüze
uyarlayıp doktor yapmak istedik. Okuldayken, anatomiden ziyade astrofiziğe daha
çok ilgi duyduğunu fark etmiş. Ama bir süper kahramanın hoşlanacağı güzellikte
olmanın yanı sıra akıllı ve güçlü olduğu belli olan bir kadına ihtiyacımız vardı. Seçme
listelerini hazırlarken sürekli “Natali Portman gibi olmalı” diyorduk. Sonra bir
noktada akıllının biri kalkıp “Ona sorsak ya” dedi.”

Meğer Oscar’a® layık görülen Portman’ı projeye çeken birçok şey varmış. Hem türün
hem de Marvel evrenine hayran olan Portman, yönetmen Kenneth Branagh ile de
çalışmayı çok istiyormuş. Oyuncu ve yönetmen arasında yapılan birçok görüşmede
Jane’in klasik yardıma muhtaç kadını değil de Thor’un dönüşümünde kilit rol
oynayan bir kadını canlandıracağı konuşulmuş. Portman, birçok bilim kitabı ve
biyografilerle oradan ayrılmış (Feige, onları muhtemelen o gece okuduğunu söylüyor)
ve karşılarına Jane Foster karakteriyle çekimlere hazır ve hevesli bir halde çıkıyor.

Aslında, Portman için işin anahtarı aksiyon sahenelerinde karakter ayarlamalarına


gösterilen dikkat olmuş. Portman şöyle diyor: “Bence Ken’in liderliği bunu çok eşsiz
bir proje haline getirdi. Birçok geniş çaplı prodüksiyonda çalıştım ama ilk kez bir
yönetmenin bu kadar yoğun ve dikkatli bir performans sergilediğine şahit oldum.
Performans, hikaye ve detayın bu denli altının çizilmesi bence eşsiz bir şey. Bu
durum, büyük ve eğlenceli anları hem daha gerçek hem de daha eğlenceli kılıyor.”

Portman, yetişkin kariyerinin belki de en zor rolünü canlandırdığı filmini yeni


tamamladı. Darren Aronofsky’nin “Siyah Kuğu”sunda harikalık ve delilik arasında
gidip gelen bir balerini canlandırmıştı. Hemen ardından bir başka projede, hele ki
“Thor” gibi büyük çaplı bir projede yer almaya hiç niyeti yoktu. Portman şöyle diyor:
“Bir yılım idmanla ve her gün Darren’la çalışmakla geçmişti. Günde 4-5 saat
uyuyordum. Bitkindim. Rehabilitasyon falan görmeliydim! Ama Ken’le çalışmak
kaçırılmayacak bir fırsattı. Projede yer aldığıma çok memnunum.”

Jane’in akıl hocası Dr. Erik Selvig rolündeyse Portman’a “Goya’nın Hayaletleri”
filmindeki rol arkadaşı, filmde Goya’yı canlandırmış olan Stellan Skarsgård eşlik

6
ediyor. Skarsgård anlatıyor: “Çok büyük bir rol değil ama bana göre projenin birçok
çekici yanı vardı. Öncelikle Ken’le çalışacak olmak beni projeye çeken en önemli
unsurdu. Sonra sahnelerimin büyük oranda, “Goya’nın Hayaletleri”nde kendisine bir
oyuncu ve insan olarak âşık olduğum Natalie’yle olduğunu öğrendim. Karakterimin
büyük psikolojik ağırlığı ve ekranda fazlasıyla yer almak bir yana, projeye dahil
olmak için muhteşem sebeplerdi bunlar.”

Jane ve Doktor Selvig’in yanında çalışan alaycı ve dikkatli stajyer rolüyle karşımıza
çıkan oyuncuysa Kat Dennings, Dennings, Thor’la olan geçmiş deneyimlerini lehine
çevirdi. Oyuncu şöyle anlatıyor: “Ağabeyim büyük bir çizgi roman
koleksiyoncusudur. Küçükken koleksiyonuna ve aksiyon figürlerine bakardım ve
açıkçası Thor daima çok ilgimi çekmişti. Mitolojiyle he ilgilenirdim. Thor da yıldırım
tanrısı, İskandinav mitolojisinden geliyor. Öyle gerçek bir karakter ki, eminim
çocukların zihninde yer etmiştir. Benimkinde kesinlikle etti. Dolayısıyla tahmin
ettiğiniz gibi “Thor”da bir rol canlandırmak, rüyalarımın gerçekleşmesi demek benim
için. Natalie gibi arkadaşlarla çalışmak da daima harikadır.”

Efsanevi oyuncu Sör Anthony Hopkins’in de yaşlanmakta olan ve Thor’un babası


Kral Odin olarak kadroya dahil olmasıyla genç oyuncular için çıta yükseldi. Özellikle
de Hemsworth için. En çok da Thor’un Dünya’ya sürgün edildiği o önemli sahnede.
Chris anlatıyor: “Filmin çekimleri başlayalı bir ay olmuştu ve ben de karakteri
oturttuğumu düşünüp kendimi iyi hissediyordum. Sonunda baba-oğulun yüzleştiği
sahne geldi çattı. Öfke dolu, birbirimize bağırıp çağırdığımız bir sahneydi. Sonra Ken,
Anthony’ye gelip ‘Bırak, seni etkilesin. Üzül” dedi. Anthony bir saniye durdu ve
‘tamam, iyi bir fikir bu’ dedi. ‘Tanrım, acaba ne yapacak ki?’ dedim.

“Sonra sahneyi baştan aldık” diye devam ediyor Hemsworth, “içeri girdim. Geldim ve
yapmam gerekenleri yaptım. Anthony’den çıt çıkmıyordu. Gözleri dolmaya başladı.
Oğlu ona saygısızlık ettiği ve ailesine, krallığına ve savunduğu her şeye leke sürdüğü
için oğluna kırılmış bir baba. Canının çok yandığı belli oluyordu.

‘Kestik!’, dediklerinde insanlar ağlıyordu. Ekip alkışlamaya başladı. Ben de şöyle


düşündüm “Bu inanılmaz... Ben de bir işe yaramıyorum. İyisi mi çekici bırakıp
gideyim.” Ama bunlar sektörde olması için can attığınız anlardır. Akşam olanları
anlatmak ve onları çok şeyin beklediğini söylemek için Avustralya’daki ailemi
aramıştım.”

Tom Hiddleston da (Thor’un kardeşi Loki), sürgün sahnesinin bir parçası. Hiddleston
anlatıyor: “O çekimde bir şey oldu. Sanki odanın havası değişti. Çekimin tam
ortasında bir anda çok duygusallaştım ki çok şükür kameralar o sırada beni
çekmiyordu. Ama odadaki herkes bunu hissetti. Ardından ona gidip dedim ki “Tony,
yemin ederim bu, bir oyuncu olarak gördüğüm en muhteşem şeylerden biriydi.” O da
şöyle dedi: “Şu Branagh çok iyi, değil mi?”

Büyük bir kralın küçük düşmesi – Her harika oyuncunun hakim olabileceği bir şeydir.

7
Hopkins Thor çizgi romanlarının büyük bir hayranı olmadığını kabul ediyor
(“Captain Marvel’i, savai sonrası çizgi romanları okudum), ama yönetmenin
hayranıymış: “Menajerim telefon edip Odin’i oynamak isteyip istemeyeceğimi sordu.
Daha önce birkaç kez tanıştığım Ken’le görüştüm. Çok merak uyandıran, çok akıllı
bir adam o. Harika bir oyuncu ve harika bir yönetmen. Aklına bir şey koyarsan her
yapabileceğine inanan ve asla durduramayacağını bir adam. Kendini ve karakterini
ortaya koyuyor. Bu filmde çalışmak sanırım hayatımın en güzel anlarından biriydi.
Keşke daha fazla şey yapabilseydim!”

Odin’in karısı Frigga’yı da sakin ve serin kanlı Rene Russo canlandırıyor ve diğer
“Thor” oyuncuları gibi Russo’nun da bu projede yer almak için birçok sebebi varmış.
Russo anlatıyor: “Üç yıldır pek bir şey yapmamıştım ve önüme bu proje geldi. Bana
‘modern’ bir oyuncu olduğum söylendi. Bu her ne demekse artık. Kraliçeyi aksanla
oynamak, hele ki çoğu sahnemin birlikte geçtiği Anthony ile... Açıkçası biraz
zorlanacağımı ama çok da mükemmel olacağını düşündüm. Sonunda “Tamam, bir
kraliçeyi canlandıracağım, üstelik Kenneth Branagh ile çalışacağım—Daha ne
olsun?” dedim. Zordu ama eğlenceliydi. Harika bir iş günüydü benim için!”

Hemsworth de yönetmene şapka çıkarıyor: “Karakterin gidebileceği her yöne sizi


itiyor. Altı yedi kez, neler olabileceğinin farklı şekillerde çekimleri yapıldı. “Şimdi
oynarken sürekli gül. Tamam, şimdi de kötü kötü bakarak oyna”. Metale şekil vermek
gibi bir şeydi. En güçlü haline gelene kadar denemeye devam ediyordu.”

Usta oyuncu Hopkins de oğullarını oynayan oyuncular kadar enerjikti. Hopkins şöyle
diyor: “Ken Branagh was as invigorated as the actors playing his sons. “Ken Branagh
beni canlandırdı. Ken ve bu genç oyuncularla çalışmak hayatıma enerji kattı.”

Oyuncu kadrosundaki herkes saygın oyuncu Hopkins’le çalışmaktan heyecan duysa


da “Thor” kadrosundaki bir kişi onun, karakterini yaratmasına engel olduğunu
söylüyor: Donmuş Devler’in lideri Laufey’yi oynayan Kanadalı aktör Colm Feore.
Feore anlatıyor: “Kadroya dahil olduğumda hâlâ karakterimin kim olduğunu çözmeye
çalışıyordum. Kimdi sahi bu adam? Sonra Ken, kadroya Anthony’yi dahil edince her
şeyi mahvettiğini söyledim çünkü Laufey’yi Anthony Hopkins gibi oynamaya karar
vermiştim. Şimdi ne yapacaktım? Ken ‘Önce seni çekeriz’ dedi. Ben de biraz tekrar
yaptım. Ortaya Tony Hopkins, Max von Sydow, biraz da Paul Scofield karışımı bir
şey çıktı!”

Bu kibar şikayetlerden rahatsız olmayan Hopkins de espri yapıyor: “Ken’e arada


‘vali’ diyordum. Sette dolaşırken çok otoriter, ama hava atar gibi değil. Harika bir
mizah anlayışı var. Tutkulu, motivasyonu yüksek ve hayata felsefik bir bakış açısı
var. Böyle büyük bir film çekmek çok cesaret ister, onda da bu cesaret var. Yetenekli
olmakla kalmıyor, cesur ve azimli. Bu da ilham verici.”

Cesaretin tanınması, saygının sessiz bir işaretidir. Özünde “Thor”un hikayesi Baba
Odin’le oğlu ve veliahtı Thor arasındaki ilişki ve saygı kazanıp saygı göstermekle

8
ilgili bir hikayedir.

BİR TANRI DÜŞER

Hikaye Asgard’da, tacını oğlu Thor’a devretmeye hazırlanan yaşlı Kral Odin’in
yönettiği gök krallığı evreninde başlar. Odin, Jotunheim donmuş gök krallığının lideri
Laufey’in tarafının kanlı ihtilaflarına karşın evrende barışı sağlamıştır. Thor’un taç
giyeceği gün Laufey’nin küçük bir birliği saray güvenliğini geçer, süregelen barışı da
böylece ihlal eder. Bu kabalık karşısında afallayan Thor, intikam peşine düşüp aklına
esen her şeyi yapar ve tavırları neredeyse yıkıma varan sonuçlar doğrur. Odin, Thor’u
Dünya’ya—daha aşağıda bulunan Midgard denen bir diyara sürgün yollar—ve Thor,
savaşlarda kullandığı büyük çekici Mjolnir dahil onu tanımlayan her şeyden mahrum
bırakılır.

Thor, göl yüzünden New Mexico çölüne düşer. Burada da astrofizikçi Jane Foster,
akıl hocası Dr. Erik Selvig ve stajyer Darcy, gök yüzündeki parazitleri
araştırmaktadır. Mjolnir da Dünya’ya düşer ve Puente Antiguo kasabasının dışında
büyük bir krater oluşturur. Gizli kapaklı hükûmet teşkilatı SHIELD hemen olay
yerine gider. Bu esnada da yerli halk, hareket ettirelemeyen çekici yerinden
oynatmaya çalışır.

Asgard’da, Thor’un aristokrat ve arasında sevgi/nefret ilişkisi olan kardeşi Loki, Odin
hasta olunca tahta geçmiştir. Loki’nin Asgard’ın kontrolünü ele geçirdiğinde her ne
yapmaya çalışacaksa onu durdurmaya kararlı, aralarında tecrübeli Volstagg’ın da
(Ray Stevenson) olduğu bir savaşçı grubu Asgard kapısının bekçisi Heimdall’ın (Idris
Elba) yardımıya yoldaşlarının peşinden bu yabancı dünyaya giderler. Ama New
Mexico’ya gittikten ve kayıp liderlerini bulduktan kısa süre sonra grup, New
Mexico’daki tek ziyaretçilerin kendileri olmadığını fark ederler. Thor, karşı karşıya
kaldığı en ölümcül düşmanlarından biriyle yüzleşmek zorundadır ve ne yazık ki onu
zafere taşıyacak güçlerinin hiçbirine sahip değildir.

Bir hikaye, üç dünya. Yapımcıların aklında her dünya diğeri kadar gerçek olmalıdır.
O üç dünyadan biri – Midgard yani Dünya(Yeryüzü) gerçek bir dünya olduğu için bu
görev iyice zor oldu. Asgard ve Jotunheim’a gelince—Marvel bu dünyaların taban
tabana zıt olmasını istedi. Asgard altından, kendi gücünde parlayan ve adeta yüz
yıllardır süren bir barışla güçlü bir liderlik örtüsüne bütünmüş bir görünüm
sergilemektedir. Ama Asgard, zaferin gün ışığının tadını çıkarırken, Jotunheim da
yenilenlerin gölgesiyle kaplıdır (Laufey ve halkı buna inanıyor.) Bu soğuk bölgede,
Asgard sakinlerinden intikam almaktan başka bir şey düşünmeyen devasa mavi derili
Donmuş Devler yaşar. Laufey’nin Odin’i devirip Asgard’ı eline geçirmek için
harekete geçmesi an meselesi.

Midgard, Asgard ve Jotunheim arasındaki gerçeklik boşluğunu doldurmak için


Branagh’ın “tanrıların fiziksel dünyasının inanılmaz gereklilikleri ve günümüz
Dünya’sı arasında bir köprü” kurması gerekiyordu. “Onları birleştirecek bir tarz

9
bulmalıydık ama karakterler bir yerden bir yere geçebilecek, sizi heyecanlandıracaktı.
Sudan çıkmış balık ve eğlence hissi ki bu “Thor”da çok önemli.”

Senarist Don Payne başka bir yorum yapıyor: “Asgard’dan Jotunheim’a, Dünya’dan
Asgard’a gitmek çılgınca bir yolculuk. Seyircilere arkalarına yaslanıp her şeyi içlerine
sindirerek hissetmelerini istiyorsunuz. Aynı gerçeklik içinde birbirinden çok farklı
ortamlar olmalıydılar.”

Branagh, bunları hayata geçirmesi için Oscar’a® dört kez aday gösterilmiş yapım
tasarımcısı Bo Welch’i işin başına getirdi. “Bo’dan istediğim ve onun yaptığı şeyler
muhtelif hayal ürünü şeylerdi. Günümüz Dünya’sını, kozmik Asgard’ı ve son derece
korkunç karlı gezegen Jotunheim’ı sunmanın zorluğundan korkmadı. Bu boyutlarda
gezip hepsini birleştirmek için gereken yaratıcı tasarımların zorluğundan da
korkmadı. Çok yönlü bir geçmişi var ve her şeye hazır.”

Marvel’a ait birçok hazır materyal ve araştırma ve referans unsurlarının bolluğuna


rağmen Asgard dünyası, kesinlikle hazır bir dünya değildi – yapımcılar ve tasarımcı
da böyle olmasını istemişti. Branagh anlatıyor: “Bo, Asgard’a birçok farklı bakış açısı
sundu. Fikirleri, Dünya’dan, çizgi romanlardan, Hubble Uzay Teleskobu vasıtasıyla
dışarılarda bir yerde var olduğunu düşündüğümüz şeylere, yani kozmosta gerçek
anlamda gördüğümüz şeylere dayanıyordu. Astrofizik bağlamında nelerin mümkün
olduğunun, yapılan gezilerinde ve oralarda var olan hayat olasılıklarının araştırması
hep Bo ve departmanı tarafından yapıldı... Temelden yaratıp bunları inşa ettik.”

Welch, bu diğer dünyaları yaratma fikrini çok sevdi ama tasarımcı bu sürecin
karmaşık olacağının hemen farkına vardı. Yıllar içerisinde birçok yazar ve sanatçı
Thor çizgi romanına katkıda bulundu ve Asgard’a ve orada yaşanlara her biri
benzersiz bir bakış açısı kattı.

Welch anlatıyor: “Yapım tasarımında normalde çok belirgin görsel ipuçlarınız olur
ama Thor çizgi romanları her sayıda değişiyordu. Dolayısıyla her yer görsel
ipouçlarıyla doluydu.”

Welch’in Asgard ve Jotunheim için yaptığı büyük setler, aylarca süren çalışmalar
sonucu Manhattan Beach, California’daki Raleigh Studios’un sesli stüdyolarında inşa
edildi. (Görsel efektlerin yardımıyla daha da büyük bir hal aldı). Welch şöyle diyor:
“İşin en zor kısmı Asgard’ın estetiğini bulmaktı. Bu arayış sırasında ilk, ikinci ya da
üçüncü gelen şeyi yapmadık. Aylarca dolaştık, mekân gezdik, soyut düşündük ve
ilüstratörlerimle birlikte evrenin uzak noktalarına doğru ilerledik... ne komiktir ki son
derece basit bir şeyle çıkageldik.

Ken’le buna karar verdik çünkü buranın sakinleri 9 gök katının en tepesinde yaşayan
savaşçı tanrılar. Onların evrene ayrıcalıklı bakış açısı çok gelişmiş, barışçıl ve şık
olmalıydı. İnsanlarla bağdaştırdığımız ayrıntılarla karman çorman olmayacaklar.
Bunu, İskandinav mitolojisine oturtmak için detaylarında antik İskandinav dokuları
barındıran minimalist bir mimari ortama dönüştürdük.”

10
Ama Welch’in tasarımlarında görülen tek etki bu İskandinav tasarımları değildi:
“[Thor’un fikir babası] Jack Kirby’nin Asgard için tasarladığı sözde mobilyalardan
faydalandık – Odin’in yatağı ve tahtı örneğin... Çok dingin ortamlarda çok belirgin
parçalar çektik. Sanırım Kirby ve modernizm arasında doğru bir denge bu. Araya da
biraz antik İskandinav unsurları katılmış.”

Ortaya çıkan dünya, yaratıcısını memnun etti. Welch sözlerine devam ediyor:
“Başlangıçta betimleme açısından düşündüğümüzde, resim ne? Diyorsunuz. Sonra
neyin gerçek neyin dijital olacağına karar vermeye çalışıyorsunuz. Bu, herkesin
yaratıcılığı açısından lehine işleyen bir durum. Oyunculara, yönetmene ve diğerlerine
tutunacakları bir şey veriyor.”

Herkesin hayal içinde inanırlık aramaya karşı çıktığı için, oyuncular çalışmalarını
gerçek yerlere oturtmaktan son derece memnundu. Anthony Hopkins, Asgard’ın fiziki
sunumundan büyük ilham almış, setlerin gerçekliği de performansını çok etkilemiş.
Hopkins anlatıyor, “Bo’nun setleri büyüleyici. Yapım aşamasında şöyle bir bakmaya
gelmiştim. Baktım bir şey yapmama gerek yapmayacak. Sakal bırakıp, replikleri
öğrenip, sete gelip, zırhımı giyip olayı akışına bırakacağım diye düşünmüştüm.

Hiddleston da özellikle Heimdall’ın, Asgard’a giren çıkan herkesin geçmek zorunda


olduğu gözlemevinden çok etkilenmiş. Hiddleston’ın en büyük sahnelerinden bazısı
da burada geçiyor. Tom şöyle anlatıyor: “Gözlemevi tanrıların yaşadığı gökyzünde bir
şehrin kenarında. Tanrıların koruyucusu Heimdall’ı canlandıran Idris Elba orada
oturuyor ve evrendeki her şeyi oradan gözetliyor. ‘Thor’ hiçbir şeyi küçük çapta
tutmadık, her şey olabildiğince büyük.”

Bu, Branagh ve tasarım ekibinin ulaşmak istediği sınırları gösterir nitelikte çünkü
Heimdall’ın Gözlemevi hiçbir çizgi romanda yer almıyor. Yapım tasarımcısı şöyle
diyor: “Heimdall, Gökkuşağı Köprüsü’nde tek başına duruyor, daima arkasında,
köprünün ucunda duran Asgard’ı koruyor. Filmlerde görsel temsil gerekir. Bu
olmazsa, radyo programından farkı kalmaz yaptığınız işin. Biz de bu yüzden çizgi
romanlarda yer almayan bir şey tasarladık – Gözlemevi’nin nasıl işleyeceğine dair bir
şey kurgulamak için aylarca uğraştık.”

Görüntü yönetmeni Zambarloukos, dünyaların atmosferinin yaratılmasında kilit bir


rol oynadı ve tasarım sürecinin başında Welch ve Branagh ile yakinen çalıştı.

Zambarloukos anlatıyor: “Asgard sıcak bir yer. Setlerde ve kostümlerde kullanılan


metalik ve parlak boyaların yansıyıcı özelliğinden dolayı böyle bir yerin doğrudan
ışıklandırılması değil de ışığı yansıtması gerektiği belli oldu. Hiç lamba yok. Yalnızca
birkaç ateş, yansıyan gün ışığı, size kendinizi uzayda dolanıyormuş gibi hissettirecek
altın renkleri ve geniş kapsamlı çekimler var.” Ama “Thor”un hikayesi tamamen
aydınlık, gün ışıklı ve barışçıl değil.

Jotunheim, Asgard’ın tam aksi, çok soğuk bir yer. Viking’lerin cehennemden
anladıkları böyle bir şey olsa gerek: Açık bir ormanda kar ve soğukla karşı karşıya

11
kalıp herhangi bir şekilde sığınacak sıcak bir yer bulamamak.

Alacakaranlıkta açık ama karanlık ve kaygı verici bir gezegen olacaktı. Özel efekt
koordinatörü Dan Sudick’le ilk baştan itibaren birlikte çalıştık ve hem soğuk hem de
tüyler ürpertici olan sarmal pus motiflerini kullanmanın bir yolunu bulduk. Parıltı var
ama pek de iç rahatlatıcı değil.”

Zambarloukos, gök katları görselleri için ilhamı tam zıt yönde buldu. “Beni en çok
etkileyen şeylerden biri de su altı fotoğrafçısı David Doubilet’nin çalışmaları oldu.
Aradığımız bir şeyi yakalamıştı o. Bizim, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir
dünyanın yüzeysellik olmaksızın çok güzel bir şekilde tasvir etmişti. Örneğin onun
fotoğrafladığı bir su yosunu yatağına baktığınızda, bu size kendinizi uzaydan
kilometrelerce uzaktaymışsınız gibi hissettirebilir.”

Kıbrıs adasında doğan ve Yunan eğitim sisteminde okuyan Zambarloukos mitoloji


eğitimi alarak ve çizgi roman okuyarak büyümüş. Kendisi anlatıyor: “’Thor’
favorilerimdendi çünkü anlatımı, küçüklüğümde bana anlatılan hikayele benziyordu.
Herhangi bir kitaptan, oyundan ya da birinin bildiği bir kaynaktan uyarlanan her
projede seyirciyi, aşina olduğu bir konu da olsa o hikayeyle gitmedikleri bir yere
götürmek istiyorsunuz. Thor’u kırmızı pelerin ve çekiçle gördüğünüz an, nerede
olduğunuzu biliyorsunuz.”

Zambarloukos, Thor’un bulunduğu ve ziyaret ettiği yerlerin anlatımı için vinçle


çekimler yaptı. Haris anlatıyor: “Klasik, destansı sinemacılığın etki ve güzelliğine
dönmek istedik. Sinemacılıktaki en zor türlerden biri de budur ama seyirciyi
kesinlikle kendine çeken ve Thor gibi bir karaktere de çok uyar. İskandinav yıldırım
tanrısının hikayesini anlatıyoruz ve bence insan karakterin gösterdiği cesaret kadar
cesaret göstermeli.”

BÜYÜLEYİCİ DİYARA HOŞ GELDİNİZ

“Thor” hayranlarının bildiği (ve sinemaseverlerin de öğreneceği) üzere tanrılar, bir


gök kapısı (veya Jane Foster’ın dediği gibi ‘solucan deliği’) vasıtasıyla bir dünyadan
diğerine geçebiliyor. the gods travel from one realm to another via a celestial portal
(or, as Jane Foster would call it, “a wormhole.”) Asgard’ın kenarında yer alan
Heimdall’ın Gözlemevi’nden Bifrost enerjisiyle yola çıkıyorlar. Thor ve küçük bir
grup savaşçısı bu sayede (intikam için) Jotunheim’a gidiyor ve Thor, yine bu sayede
(yaptıklarının bedelini ödemek için) New Mexico’ya gidiyor.

İki yıl boyunca çizgi roman The Mighty Thor’un yazarlığını yapan
J. Michael Straczynski, süper kahramanı Büyüleyici Diyar’a (New Mexico’nun
Takma Adı) indiren ilk isim oldu. Straczynski anlatıyor: “Yunan ve roma
mitolojisinde, tanrıların ve insanların yan yana yürüdüğü zamanlar vardı. Birbirlerinin
günlük yaşamlarının bir parçasıydılar. Dolayısıyla Thor’u New Mexico’ya yollamak,
karakteri tanımlayacak doğal bir şey gibi geldi. Bu gelişimin büyüdüğünü ve filmin
bu fikre hayat verdiğini görmek memnuniyet vericiydi.”

12
Çözüm, Asgard ve Jotunheim ses stüdyolarıyla (ve bilgisayarların içinde) ayağımıza
geldi ama yapımcılar 2010 ilkbaharının başında, Dünya’daki sahneler için yaklaşık
altı hafta boyunca New Mexico’da çekim yaptı. Eyaletin iklimine aşina olan herkes
“Mart” ve “Nisan”a “bahar” diyoruz diye dış çekimlerde de bahar havası yaşanacağı
anlamına gelmediğini bilir. Oyuncu ve yapım kadrosu sürekli olarak kar, dolu ve
şiddetli rüzgarlarla karşı karşıya kaldı ama bu deneyim bile setteki müşterek “büyü”ye
katkıda bulundu.

Branagh’ya göre, eyaletin tabiatı ve halkı, filme ilgi çekici bir katman ekledi.
Branagh anlatıyor: “Başka bir dünyadansanız ve Yeryüzü’ne geldiğinizde sıcak bir
karşılama ihtimali hoşunuza gidiyorsa tam da doğru yere inmişsiniz.”

Bu düşünce Welch’in de hoşuna gitti. “Buna önceden karar vermiştik çünkü gök
katındaki krallıklar aşağıda rahatsızlığa yol açıyor. Dolayısıyla Midgard çekimlerini
öyle bir yerde yapalım istedik ki gök yüzü bolca gözüksün. Aklımıza bir çöl, çölde
küçük bir kasaba ve kocaman bir gökyüzü konseptimiz oldu.”

“Thor”un senaryosu Welch’in aklına birden fazla ortam getirdi. Welch şöyle
anlatıyor: “Thor ve Destroyer arasındaki son karşılaşma Eski Batı’daki hesaplaşmaları
aklıma getirdi. Ardından da ‘Silverado,’ ‘Wyatt Earp’ ve ‘3:10 to Yuma’ gibi
filmlerin çekildiği Tom Ford çiftliğini düşündüm. Bizim hesaplaşmamız, Vahşi
Batı’daki küçük bir kasabada, sokak ortasında meydana gelen klasik çatışmanın
günümüze uyarlanış hali.”

Kurgusal Puente Antiguo kasabası, Ford’un Galisteo, New Mexico’da, Santa Fe’nin
40 kilometrel güneyindeki 97,124 kilometrekarelik çiftliğinde kuruldu. (Burası,
Welch ve ekibinin kapsamlı değişiklikler yaptığı, hâlihazırda Ford’un arazisinde
bulunan eski moda bir Western film kasabası.)

Senaryonun en başındaki düşünce Thor’un, 1850’lerde Eski Batı’ya düşmesiydi fakat


hikayeye kendini vermenin, yalnızca karakterlere değil kendilerini buldukları çevreye
de bağlı olduğuna karar verildi. 1850’lerin dönem kasabası yerine, bunu gerçek
yapmaya karar verdik. Bunun bir karakter gibi olmasını istedim ki Destroyer ortalığı
patlatmaya başladığında oranın sakinleriyle empati kurabilelim.”

Zambarloukos, Puente Antiguo’nun ortaya çıkan tarzını; Ken, Bo ve benim çok


sevdiğimiz, “Edward Hopper tarzı Americana”ya benzettik. Mavi gök yüzünde
toparlak bir bulut, perspektifimizde katmanlar, ön planda insan yapımı bir şey ve
arkaplanda da kusursuz bir doğa olmasına çalıştık”

Welch, Puente Antiguo’da biraz Asgard tadı da olsun istedi. Şöyle anlatıyor:
“Heimdall’ın Gözlemevi, Asgard’da, Gökkuşağı Köprüsü’nde yer alan, binalarla
çevrilmiş ve saraya açılan bir yer. Puente Antiguo’da da[gerçek anlamıyla
İspanyolca’da “eski köprü” demek], çölden açılan, binalarla çevrili ve ucu eski bir
araba galerisine açılan bir cadde var. Smith Motors, tuhaf bir biçimde, Asgard
sarayının şeklini anımsatıyor ama tabii çok daha gösterişsiz, insanı üzen cinsten bir

13
versiyon.”

Asgard, Jotunheim, Heimdall’ın Gözlemevi ve Gökkuşağı Köprüsü’nün fantezi


ağırlıklı çevresini tasarladıktan sonra Welch, Puente Antiguo’da çalışmanın tatil gibi
olduğunu söylüyor. Ama bununşa birlikte filmin evrenine uymalı, diğer diyarlara da
benzemeliydi.

Uçakların ve diğer dünyadan varlıkların sözde iniş alanları olan yerlerle aşina olanlar,
her uçağın (ve pilotun) hangi evrenden ya da gezegenden olursa olsunlar, inmek için
bir yere ihtiyaç duyduklarını bilirler. Bu yüzden Welch ve ekibi tarafından Bifröst iniş
alanı tasarlandı —bir şablon yaratıldı. (Antik Germen alfabesi ve Kelt tasarımlarından
ilham alındı.). Bu, yaklaşık altı metre uzunluğunda bu alan (şablondan yola çıkarak
hatlara volkanik kayalar serpiştirildi), çöl zemini de bir Asgard’lının inişine uygun
şekilde dairesel bir toprak parçası haline getirildi.

Yardımcı sanat yönetmeni Richard Bloom, şablonun uygulanmasından sorumluydu.


O ve asistan Megg Fleck, gün doğmadan önce sete gelirdi, bu sırada bitkilerden
sorumlu ekip de zemini hazırlardı. Bloom şöyle diyor: “Tasarımı bozmamak için
daireye, iz bırakmayan ayakkabılarla girmeye çalışırdık ama gün içerisinde mutlaka
rüzgar yüzünden bozulurdu ve tekrar düzenlerdik.”

KRALA UYGUN PELERİN VE ZIRH

Tanrıların yaşadığı krallıklar yaraktak başka şey, o kralları giydirmek başka şey. Bu
görev, 2008’de Shektar Kapur’un “Elizabeth: Altın Çağ” filmiyle Oscar® kazanan
kostüm tasarımcı Alexandra Byrne’e düştü.

Branagh, “Thor”un, yapım tasarımcısı için olduğ gibi herhangi bir kostüm tasarımcı
için de çok zor olacağını biliyordu. Kendisi şöyle anlatıyor: “Thor çizgi romanlarının
yaklaşık 50 yıllık geçmişinde harika sanatçıların bize vermiş olduğu sayısız seçenek
vardı. Karakterlerin ilham verici ikonik versiyonlarına şapka çıkartmamızın bir
yolunu bulacak ama filmin 2011’de yaşamasına da izin verecek çok zevkli birine
ihtiyacımız vardı.”

Branagh ve Byrne’ün ilk işbirliği 25 yıl önce tiyatro sahnesinde gerçekleşmişti ve


Branagh onun cesur seçimler yapmaktan kaçınmayacağını biliyordu: “Alexandra, bazı
kostümlerin sözde abartılı olmasından korkmaz. Parlak ve canlı renkler, güçlü
silüetlerle çalışmaktan da korkmaz. Bunu da kabul eder, kas kostümleri ve vücut
şekillendirmede fiziksel açıdan ne olduğuyla da yakından ilgilenir.”

Byrne, görevi kabul etti. Çocuklarına masal okurken edindiği İskandinav mitolojisi
bilgis ve oğlunun Thor çizgi romanlarına erişimi vardı. Ama görsel anahtar ve bilgiler
ararken; hikayenin ve köklerinin bulunduğu yerin ardına da bakmaya çalıştı. Byrne
şöyle diyor: “Bakarak çalışırım ben. Beklenmediği bulmak için her tür kitabı
karıştırırım. Sonra da hikayedeki karaktere ya da belli bir ana uygun gidecek
fikirlerden bir kolaj yaparım.”

14
Büyük bir sinema projesinde yer alan kapsamlı bir tasarımcı grubu gibi Alexandra da
Branagh, yapımcılar ve Welch’le, Asgard’ın görüntüsünü yaratmak için yakinen
çalıştı. “Bilinmeyen bir dünya yaratıyordık ve insanlar da o ortama aitmiş gibi
görünmeliydi. Bo ve ben en sonunda “antik modernizm” terimini geliştirdik”

Byrne’ün yaşadığı en büyük zorluklardan biri Thor’un peleriniydi. Çizimi alıp hemen
bunu tastamam bir pelerin haline getiremeyeceğini bilen Byrne’ün yine de ekibiyle
birlikte bunu yaratabileceğinden şüphesi yoktu.

Byrne anlatıyor: “Ne zaman ‘pelerin’ desek ‘onu post prodüksiyonda halledeceği,
yapamazsınız’ diyorlardı ama biz, pelerini daha çizmeden yaptık.

Fizik ve hareket, bu kostumlerin çok önemli bir parçası. Aslını yapamayacağımız bir
çizim yapmak istemediğimiz için bir çalışma odası kurup tasarım süreci ilerledikçe
çizimlerin örneklerini de yaptık.”

Bu pelerin, gösteriş için takılan bir şey değil. O, kanatlı kaskı ve çekiciyle Thor’u
tanımlayan şeylerden biri.

Bryne anlatıyor: “Pelerin, hem inanılır hem de büyülü görünmeliydi. Çizgi


romanlarda Kirby; bunu hareket, gerilim ve dramayı anlatmak için harika bir grafik
öğe olarak kullanmış. Bizim pelerinimizin de bu ifadeleri kapsaması gerekiyordu.
Hareket etmediği zamanlarda da Chris’in şeklini ve boyuylarını çerçevelemeliydi.
Dövüşürken onunla beraber uçuşmalıydı. Bir pelerine çizimle bu özellikleri vermek
kolay ama kumaşla vermek o kadar kolay değil.”

Mevzu bahis kumaş yün. Byrne ve ekibi bu kamış İngiltere’de buldu. Arka arkaya
yapılan boua deneylerinin ardından herkesi memnun eden bir kırmızı tonu
yakaladılar. “İşe yaramayan pelerinlerden bir mezarlığımız oldu” diye espri yapıyor
Bryne. “Ama devam ettik, yeni kumaşlar denedik, farklı şekillerde kesim yaptık veya
birleştirdik. En sonunda da ‘Pelerin oldu. Ellemeyin. Kurcalaayın’ dediğimiz bir
aşamaya geldik.

Aynı dönemde Hemsworth’ün fizik çalışmaları da devam ediyordu. O, spor salonunda


çalışıyor bizse vücudunun takibini yapıyorduk. Bir noktada onu biraz daha iri
göstermek için kas kostümü gerekeceğini düşündük ama sonunda hepsini kendisi
yaptı. Hepsi onun eseri.”

Hemsworth kadroya dahil olduğunda Byrne ve ekibi bir yıldır kostüm konseptleri ve
tasarımları üstünde çalışıyordu. Hemmsworth şöyle diyor: “Sana uymasını
sağlamalıyız dedikleri bir aşamaydı. Son derece detaylı ve güzel olan bu kostümü ilk
giydiğimde kendimi o karakter gibi hissettim.”

Birçok parçanın, kumaşın, deri ve zırhın bir araya getirilerek ortaya çıkarılan Thor’un
kahraman kostümü (sahnelerin büyük çoğunluğundaki ana tasarım) çok ağır ve
sıcaktı. Oyuncuyu giydirmek bir saat sürüyordu. (Kumral Avustralyalıyı sarışın

15
yıldırım tanrısına dönüştürmek için saç ve makyajının yapılması da 90 dakika).

“Çekimlerin ilk birkaç haftasında terden ölüyordum” diyor Hemsworth. “Çekimlerden


önceki dört ayda kilo aldım ve sonra bir anda üstümden düşmeye başladı. Alexandra
ve ekibi sanıyorum yarış arabası pilotlarının giydiği serinletici yeleklerden yaptı.
İnsanı serinletmek için içinden soğuk suların geçtiği küçük boruların olduğu bir
yelekti bu. Rahatladım.”

Yeryüzü’nde Thor, ekoseli bir tişört ve marka olmayan bir kot giyiyor ama
arkadaşları onu kurtarmaya geldiğinde onların hepsi Argard kıyafetleri içinde.

Vostagg, Fandral ve Hogun’la güzel kadın savaşçı Sif gelişi biraz duygusal ve komik
oluyor. Yerliler onlar gibi kimse görmemiş daha önce ama savaşçılar etraflarındaki
şaşkın ve meraklı kalabalığa ilgi göstermiyor. Byrne anlatıyor: “Hem gerçek hem de
gerçek dışı görünmeleri gerekiyordu. Yaşadığım en büyük heyecanlardan biri
savaşçıları ve Thor’u Yeryüzü’nde görmekti çünkü bu adamlar Amerika’nın küçük
bir kasabasında ortalıkta dolanmaya başladığında nasıl görüneceklerini merak
ediyorduk. Adeta hoparlörlerden kendi tema müziklerini duymamız gerekiyordu.”

YERYÜZÜNE DÜŞEN TANRI/ADAM... SONUNA KADAR SAVAŞIYOR

“Thor”un ana çekimleri 11 Ocak 2010’da Manhattan Beach’te, Asgard’lılar ve


Donmuş Devler arasındaki büyük bir dövüş sahnesiyle başladı. Thor, kendinin ve
çekicinin ne kadar ölümcül olduğunu gösterdi. Bu sayede Hemsworth de dört aylık
çalışmalarla ne noktaya geldiğini gösterme fırsatını buldu.

“Her çekimin başlangıcında zaten adrenaliniz yükseliyor ve bence bunu fiziksel


olarak dışarı vurmak bunun en iyi ilacı” diyor, çalışmalarıyla herkesin beklentilerini
aşan Hemsworth. “O kocaman ağır kostümlerle dolanmak, terlemek, dövüşmek,
kendimizi sakatlamak – adamı şekle sokuyor.”

Hemsworth ve dublör koordinatörü Andy Armstrong, Thor’un elinde Mjolnir


varkenki dövüşme tarzını Mike Tyson’dan esinlenerek oluşturmuş. Seçim, genç aktör
için harika bir görüntüymüş. Yıllar içerisinde çok boks yapmıştım ve bu bana çok
anlamlı gelmişti. Thor’un böyle dövüşmesine karar verdik – bolca omuz, kalça, büyük
hareketler, ayakları yere basan güçlü bir duruş. “

Mjolnir görkemli bir alet. Bunu Odin de şu sözlerle anlatıyor:


“HER KİM Kİ BU ÇEKİCİ ELİNE ALIRSA, BUNA DEĞERSE, THOR’UN
GÜCÜNÜ ELİNE GEÇİRMİŞ OLUR.” Aksesuar sorumlusu Russell Bobbitt’e göre
farklı şekillerde çizilen 200 çizim üzerinde düşünülmüş ve onaylanmış tasarımı final
haline getirmek yaklaşık 14 hafta sürmüş. “Thor”un diğer tasarım öğelerinde olduğu
gibi amaç, bugünün dünyasına uyan ama Stan Lee’yle Jacky Kirby’nin özgün
çalışmasının özelliklerini de taşıyan bir şey yaratmaktı. Bobbitt; Sif, Savaşçı Üçlü ,
Heimdall, Loki ve elbette Odin’in, kendilerine özgü silahlarının da yaratılmasından
sorumluydu. Dublör sahneleri için bu silahların hafif ağırlıklı plastik versiyonları

16
yapıldı.

Odin’in şekil değiştiren mızrağı Gungnir’in kahraman versiyonu, pirinçten yapılmıştı


ve üzerinde 9 gök katını bir araya getiren antik ağaç Yggdrasil’in temsili bir tasarımı
vardı. Son halinde, ağırlığı 13 kilogramdı.

Bobbitt anlatıyor: “Anthony Hopkins 13 kiloluk pirinç Gungnir’i çekimlerin her


gününde yanında taşıdı. Ona birkaç sefer daha hafif bir tanesini verdim, isteyeceğini
düşünmüştüm ama hep bana geri uzatıp ‘Russell, gerçeğini ver bana’ dedi.”

Odin’e karşı gelinmez.

Mjolnir yeryüzüne düştüğünde Puente Antiguo dışında devasa bir krater oluşturuyor.
SHIELD ajanları tünellerle bölgeyi kapatıyor. Burada Thor, yine bir kavga ediyor
ama bu sefer çıplak elleriyle. Hemsworth anlatıyor, “Andy ve dublörlerden biri
‘Tamam, şimdi gelip bir yumruk savuracak bir de onu tekmeleyeceksin’ dedi. ‘Prova
yapacak mıyız’ dedim, ‘Hayır, hadi çekelim’ dediler. Amaç olayı kurgulanmış bir
kung fu dövüşü gibi değil de sert ve darmadağın bir kavga gibi göstermekti. Acayip
eğlenceliydi.”

Kahraman, yalnızca hayatı için değil onu savunmak için bir araya gelen
arkadaşlarının hayatı için dövüşmeye başlayınca eğlencenin dozu düştü tabii biraz.
Thor ve Destroye, artık harabe halindeki Puente Antiguo sokaklarında dövüşüyor.

Hemsworth anlatıyor: “Bu dövüşü tartışırken, çocuklar gibi heyecanlandık. Tüm


dövüş sekanslarının üstüne güzelce çıkıyordu ve en sağlam adamla en kötü adam
arasında geçiyordu.”

İkinci ekip yönetmeni Vic Armstrong ve ekibi birkaç gün önceden kasabanın büyük
bir kısmını hayava uçurdu ve bir zamanların derli toplu sokakları kırık camlarla ve
alev korlarıyla dolmuştu. 2,7 metrelik Destroyer yolun ortasında çökmüştü.
Hareketleri post prodüksiyonda Wesley Sewell’ın görsel efekt ekibince halledilecekti.
Sette, Branagh ve birinci yönetmen yardımcısı Luc Etienne, Hemsworth ve Asgard’lı
askerlerin kargaşasını anlatıyordu.

Destroyer, yıllardır Odin’in hizmetindeydi ve aradaki hassas barışın tehdit altında


kalmasına engel olurdu ama hikayenin bu noktasında belli ki onu ve yenilmez
silahlarını bir başkası kontrol ediyor.

Branagh şöyle diyor: “İsim zaten yeterince şey söylüyor. Ruhu olmayan, vahşi, yok
edici, enkaz yaratan, kontrolünü o an elinde bulunduran kişinin şekillendirdiği boş bir
zırh. Filmde son derece güçlü . Olanları mutlaka izlemelisiniz.”

* * *

Aslında “Thor”un birçok şaşırtıcı unsuru var. Usta oyuncuların arasında Oscar

17
ödüllüler ve gelecek vadedenler. Yapım ekibindekiler de sinema sektörünün
arananlarından.

Böyle kaliteli, yüksek oktanlı bir filmin, William Shakespeare yorumlarıyla ünlü
birinin yönetmenliğini yapması, süper kahraman türü severleri biraz şaşırtabilir. Bu
projeve dahil olmasına muhtemelen bir tek Branagh şaşırmamış: Kenneth Branagh
şöyle diyor, “İçinde sevdiğim her şey var. Delidolu bir kahraman, geçmişiyle yüzleşip
babasıyla olan karmaşık ilişkiyle başa çıkması gerekiyor. Belli noktalarda birbirini
öldüren barbar Avrupalı var. “Henry V”e çok benzettim ben. ‘Ben, bu yollardan
geçtim. …’ Süper kahraman filmlerine başladığımı söyleyebiliriz – önceki
filmlerimden tek farkı insanların komik konuşması!”

ABOUT MARVEL ENTERTAINMENT

8000’den fazla karaktere sahip Marvel Entertainment, LLC dünyanın rakipsiz


karakter tabanlı eğlence şirketlerindendir. Marvel, karakterlerinden lisans vererek,
oyuncaklarını yaparak, eğlence ve yayımcılık alanlarında kullanarak faydalanıyor.
Marvel Entertainment’ın çalışma alanları arasında uzun metrajlı ve büyük bütçeli
filmler, DVD/ev videoları, tüketici ürünleri, video oyunlar, aksiyon figürleri ve rol
oyuncakları, televizyonlar ve tanıtımlar yer alıyor. 60 yıllık çizgi roman
yayımcılığımım yaratıcı başarısı sonucu, Marvel yine başarılı bir şekilde kilometre
taşı çizgi roman karakterlerini gişe hasılatları kıran film karakterlerine dönüştürdü.

Aralık 2009’da, Walt Disney Co., Marvel Entertainment’ı ve karakterlerinin haklarını


satın aldı. “Walt Disney Co., Marvel’ın inanılmaz kütüphanesi için kusursuz bir
mekân. İçerik yaratımı geliştirilebilir ve lisans verme alanında büyük gelişmeler
kaydedilebilir” diyor Marvel üst düzey yetkilisi Ike Perlmutter. “Bu, Disney’in
küresel organizasyonuna erişimi ve dünya çapındaki altyapısı sayesinde erişimi
sayesinde Marvel içinn enerjik markasını ve karakter haklarını geliştirmek için
benzeri olmayan bir fırsat.”

Marvel Studio’larının Hollywood’a etkisi inanılmazdı. “Iron Man”, “Örümcek


Adam”, “X-Men”, “Fantastik Dörtlü” ve “Hayalet Sürücü” gibi art arda gişelerde
sekiz kez bir numara olan ve rekorlar kıran yapımlara imza attı. 1998’den bu yana,
Marvel filmleri dünya çapında gişede 6,1 milyar dolardan fazla gelir elde etti ve
Marvel’ı dünyanın en başarılı eğlence şirketlerinden biri hâline getirdi.

Marvel Entertainment şu an Joe Johnson’ın yönettiği se senaryosunu Christopher


Markus & Stephel McFeely’nin yazdığı “The First Avenger: Captain America,”
filminin yapım aşamasında. Yapımına başlanacak diğer filmler arasında “The
Avengers,” “Iron Man 3,” “Örümcek Adam 4,” “Deadpool,” “Ant-Man” ve “X-Men
Origins: Magneto” bulunuyor

Marvel Entertainment’ın başkanı ve “Thor”un yapımcısı Kevin Feige, Marvel’ın çizgi


roman karakterlerini sinemaya aktarmakta nasıl bu kadar başarılı olduğunu anlatıyor.
“Marvel çizgi romanlarının sırrı; hepsi bir anlamda kusurlu olan karakterlerin

18
derinliği ve karmaşıklığı,” diyor Feige. “Karakterlerimizi ilginç kılan ve zamana karşı
bu kadar dayanmasını sağlayan sebep bu. Bu dinamik bize aynı zamanda Marvel
karakterlerini film ortamına da başarıyla aktarmamıza ve asla çizgi roman okumamış
büyük bir seyirci kitlesine onları tanıtmamıza yardımcı oldu. Benzersiz yeteneğe
sahip oyuncuların ve yönetmenlerin yanı sıra en iyi film teknisyenlerinin de ilgisini
çekebildiğimiz için çok şanslıyız. Sayelerinde çok büyük ses getiren filmler yaptık.”

OYUNCU KADROSU HAKKINDA

Avustralyalı oyuncu CHRIS HEMSWORTH (Thor) Hollywood’un en çok aranan


oyuncularından biri olma yolunda hızla ilerliyor. Rol aldığı ilk Amerikan filmi J.J.
Abrams’in “Uzay Yolu”ydu. George Kirk rolünü canlandırdığı filmde Chris Pine,
Eric Bana, Zachary Quinto, Zoë Saldana ve Karl Urban da vardı.

Kenneth Branagh’ın merakla beklenen Marvel çizgi roman uyarlamasında baş rolü
almasının yanı sıra, 1984’te Patrick Swayze’nin rol aldığı “Red Dawn” (Kızıl Şafak)
filminin Dan Bradley uyarlamasında ve senaryosunu Joss Whedon ve Drew
Goddard’ın kaleme aldığı “Cabin in the Woods”ta (Richard Jenkins ve Bradley
Whitford ile birlikte) yer alacak. İki film de MGM’den çıkacak. Hemsworth, “Marvel
Studios’un çekimlerine bu yıl başlanacak olan “The Avengers” (Tatlı Sert) filminde
de bir kez daha Thor rolünü canlandıracak.

Hemsworth, popüler televizyon dizisi “Home and Away”le kendine Avustralya da


isim yaptı. Performansıyla, 2005 yılında Avustralya TV Week Logie Ödülleri’nde En
Popüler Yeni Erkek Yetenek Ödülü’nü aldı. 2004 yılında da iki kez aday
gösterilmişti. Yer aldığı diğer Avustralya TV dizi ve filmleri şöyle: “Fergus
McPhail,” “The Saddle Club,” “Marshall Law,” “Guinevere Jones” ve “Neighbours.”
Diğer filmleri arasında Stephen Milburn Anderson’ın “Ca$h”i ve bağımsız kısa film
“Tom and Nancy Go Boating” yer alıyor.

Hemsworth, Avustralya’da doğdu ve büyüdü.

NATALIE PORTMAN (Jane Foster) kısa süre önce ikinci kez Oscar® ödülüne aday
gösterildi ve Darren Aronofsky’nin beğenilen “Black Swan” (Siyah Kuğu” filmindeki
performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü. Portman, bu
performansıyla aynı zamanda Altın Küre®, BAFTA, Screen Actors Guild ve Critics
Choice Ödülleri’ne de layık görüldü.

Portman’ı yakında David Gordon Green’in, kadrosunda Danny McBride, James


Franco ve Zooey Deschanel’in de bulunduğu “Your Highness,” filminde izleyeceğiz.
Hikaye, Portman’a âşık olan ve babasının krallığını kurtarmak için başarması gereken
bir görev bulunan kibirli ve tembel bir prense odaklanıyor. Universal Pictures’dan
çıkacak olan film 8 Nisan 2011’de gösterime girecek. “Thor,”un ardından Portman’ı,
Spencer Susser’ın, Joseph Gordon-Levitt ve Rainn Wilson’lı “Hesher,” filminde de
izleyebileceğiz. Portman’ın aynı zamanda yapımcılığını da üstlendiği film 13 Mayıs
2011’de Wrekin Hill/Newmarket Films’den çıkacak.

19
Portman 25’ten fazla filmde rol aldı. Oynadığı ilk film, Luc Besson’un 1994 yapımı
“The Professional” (Leon: Sevginin Gücü” idi. Ardından “Heat,” (Büyük
Hesaplaşma) “Beautiful Girls,” “Everyone Says I Love You,” (Herkes Seni
Seviyorum Der) “Mars Attacks!,” (Çılgın Marslılar) “Anywhere But Here” (Buradan
Çok Uzakta) (Altın Küre® adaylığı), “Where the Heart Is,” “Cold Mountain,” (Soğuk
Dağ) “Garden State,” (Eve Dönüş) “Closer” (Daha Yaklaş) (Oscar® adaylığı ve Altın
Küre® Ödülü), “Free Zone,” “V for Vendetta,” “Paris je t’aime,” (Paris, Seni
Seviyorum) “Goya’s Ghosts,” (Goya’nın Hayaletleri) “My Blueberry Nights,” “Mr.
Magorium’s Wonder Emporium,” (Sihirli Oyuncakçı) “The Other Boleyn Girl,”
(Boleyn Kızı) “New York, I Love You,” (Seni Seviyorum, New York) “Brothers”
(Kardeşler) ve “No Strings Attached” (Bağlanmak Yok). Ayrıca George Lucas’ın
“Star Wars: Episode I The Phantom Menace,” (Yıldız Savaşlar: Bölüm I Gizli
Tehlike), “Star Wars: Episode II Attack of the Clones,” (Yıldız Savaşları Bölüm II –
Klonların Saldırısı) ve “Star Wars: Episode III Revenge of the Sith” (Yıldız Savaşları
Bölüm III – Sith’in İntikamı) filmlerinde de oynadı. 70 ve 80’lerin son derece popüler
olan daha önce çekilmiş “Star Wars” (Yıldız Savaşları) üçlemesi, dünya çapında en
çok hasılat getiren filmler arasındadır.

Tiyatrodaysa Portman, Meryl Streep, Kevin Kline ve Philip Seymour Hoffman’la


birlikte Mike Nichol’ın Shakespeare tiyatro etkinlikleri kapsamında “The Seagull”
(Martı) ve James Lapine’in Broadway prodüksüyonu “The Diary of Anne Frank”
(Anne Frank’in Günlüğü)nde yer aldı.

Portman, kamera arkasına da geçerek yazarlık, yönetmenlik ve yapımcılık dallarında


da faaliyet gösterdi. Bu çalışmalarından biri de, yanlışlıkla büyükannesinin
randevusuna giden genç bir kadının hikayesinin anlatıldığı, kendisinin yazıp yönettiği
“Eve,”di. Film 2008 Venedik Film Festivali’nde gösterildi. Film de Lauren Bacall,
Ben Gazzara ve Olivia Thirlby de rol aldı. Portman, “New York, I Love You,” (Seni
Seviyorum, New York) için de kısa bir film yazıp yönetti. Filmde bir baba ve kızın
Central Park’ta geçirdiği bir gün konu ediliyor. Filmde, 12 sinemacının, New York’un
beş farklı bölgesinde geçen ve evrensel sevgi temasının konu edildiği kısa hikayeleri
yer alıyor. Portman ayrıca Don Roos’un, Ayelet Waldman’ın romanı “The Other
Woman” uyarlamasının da hem sorumlu yapımcılığını üstlendi, hem de filmde Scott
Cohen ve Charlie Tahan’la birlikte rol aldı. Film, üvey oğluyla olan ilişkisi üzerinden
evliliğini kurtarmaya çalışan bir kadının hikayesi anlatılıyor. Portman, kendi
prodüksiyon şirketi HandsomeCharlie Films üzerinden film projeleri geliştiriyor.
Yapımcı Annette Savitch’le birlikte şirket, farklı türllerde akıllıca işlenmiş ve de
kadın odaklı komedi filmleri bulmanın peşinde. Portman’ın gelecek projeleri arasında
The New York Times en çok satan roman listesinde “Pride and Prejudice and
Zombies” yer alıyor. Lionsgate çıkışlı olacak filmin senaryosunu David O. Russell
yazdı. Ayrıca Paramount’un Plan B’siyle, Leanne Shapton’ın kitabından uyarlanacak
“Important Artifacts” için ortaklık anlaşması imzalandı. Filmde Brad Pitt ve Natalie
Portman oynayacak, yazarlığınıu da Greg Mottola üstlenecek. Kısa süre önce
tamamladığı filmler arasında Ashton Kutcher’la birlikte rol aldığı ve Ivan Reitman’ın

20
yönettiği “No Strings Attached,” (Bağlanmak Yok) ile Joseph Gordon Levitt ve Rainn
Wilson’la birlikte rol aldığı, yönetmenliğini de Spencer Susser’ın yaptığı “Hesher”
yer alıyor.

Portman, FINCA’nın ilk Umut Elçisi oldu. FINCA, uluslararası bir mikrofinans
program. Dünyanın en fakir ailelerin küçük krediler ve tasarruv programları
sağlıyorlar. Böylece aileler kendi işlerini kurma, gelir elde etme, yaşam standardını
geliştirme fırsatı bulabiliyor ve bu sayede dünyadaki fakirlik oranı düşüyor. Umut
Elçisi olan Portman, FINCA’nın çalışmalarını destekleyen, küresel farkındalığı olan,
kendini bu işe adamış bir birey. Kendisi Guatemala, Ekvator ve Uganda gibi
ülkelerdeki uluslararası FINCA programlarını ziyaret ediyor. Uluslararası mikrofinans
bütçesine destek sağlamak için ABD Kongre vekilleriyle de görüşüyor.

Harvard Üniversitesi psikoloji mezunu Portman, Kudüs İbrani Üniversitesi’nde de


öğrenim gördü ve Arapça ve İbranice eğitiminin yanı sıra, İsrail tarihi ile şiddet
antropolojisi eğitimi de aldı.

TOM HIDDLESTON (Loki) Londra’da doğup Oxford’da büyüdü ve orada önce The
Dragon School’a sonra da ilhanm verici öğretmenleri sayesinde tiyatro ve sinema
merakının başladığı Eton College’da okudu. 1996 yılında 14 yaşındayken National
Theatre’da yönetmenliğini Richard Eyre’ın yaptığı ve Paul Scofield, Vanessa
Redgrave ve Eileen Atkins rol aldığı Ibsen’in “John Gabriel Borkman” oyununu
izledi ve hem senaryo hem de performanslar ona ilham verdi. Bu, onun için bir
dönüm noktasıydı. Yedi yıl sonra HBO/BBC’nin Churcill ile ilgili biyografik yapımı
“The Gathering Storm”da (Kayıp Rıhtım) Vanessa Redgrave’in oğlunu canlandırdı.

Okulunun bitmesine yakın Hiddleston, Cambridge Üniversitesi’nde klasikleri okumak


için baş vurdu. Aynı zamanda Peter Cook, Ted Hughes ve Eric Idle’ın mezun olduğu
Pembroke College’dan da teklif aldı. 1999 yılında, R.C Sheriff’in “Journey’s End”
yapımında, okul arkadaşlarının da yer aldığı bir kadroda, Kaptan Stanhope’u
canlandırdı. Kadronun amacı, Edinburgh Film Festivali’nde filmi gösterime sokmaktı.
Ama umduklarından daha başarılı oldular. The Scotsman onlara beş yıldız verdi ve
eleştirilerinin son cümlesi şöyleydi: “Artık böyle iş çıkran yok.”

Cambridge’de ikinci dönemini okurken, Tennessee Williams’ın “A Streetcar Named


Desire” (İhtiras Tramvayı) oyununda yer aldı ve hemen ardından Stephen
Whittaker’ın “Nicholas Nickelby” uyarlamasıyla televizyondaki ilk rolünü
canlandırdı (2001). Filmin kadrosunda Charles Dance, James D’Arcy ve Sophia
Myles da vardı.

Cambridge’deki son iki yılında HBO ve BBC tarafından prodüksüyonu üstlenilen iki
TV dramasında yer aldı. İlki, 1942 yılında Avrupa’daki Yahudilerin yok edilme
kararının verildiği Wannsee Konferansı’nın anlatıldığı “Conspiracy” idi (2001). Tom,
bu filmde ilk kez Kenneth Branagh ile karşılaştı. Branagh, filmdeki Heydrich
karakterini canlandırıyordu. İkinci projesi ise 2002 yılında geldi: Winston

21
Churchill’in biyografisi niteliğindeki, çok beğenilen ve Emmy® Ödülü’ne layık
görülen, Albert Finney ve Vanessa Redgrave’li “The Gathering Storm,”du. Tom,
önemli bir karakter olan Randolph Churchill’i, Winston’ın oğlunu canlandırdı. Finney
ve Redgrave’in yanı sıra Ronnie Barker, Tom Wilkinson, ve Jim Broadbent’le
çalışmak onun için olağanüstü bir deneyim olmuştu ve bir oyuncunun sanatı, ustalığı
ve hayatına bakış açısını değiştirmişti. İlk kez o zaman tiyatro okuluna başvurmayı
aklından geçirdi.

Tom, 2002 yılında Cambridge’den iftiharla mezun oldu ve o sonbahar RADA’ya


kaydoldu. 2005 yılı haziran ayında RADA’dan mezun oldu ve birkaç hafta içinde
Joanna Hogg’un ilk yönetmenlik denemesi olan İngiliz bağımsız filmi “Unrelated”da
Oakley karakterini canlandırdı. “Unrelated”, tek başına geniş bir burjuvazi ailesinin
İtalyan yazlık evine tek başına giden 40’lı yaşlarının ortasındaki bir kadının
hikayesini anlatıyor. “Unrelated” 2007 yılında Londra Film Festivali’nde gösterildi ve
FIPRESCI Uluslararası Eleştirmenler Ödülü’ne layık görüldü. Ardından Guardian
First Film Ödülü’nü aldı. Joanna Hogg, Evening Standard Gelecek Vaat Eden Yeni
Yönetmen ödülüne layık görüldü ve film de Evening Standard En İyi Film Ödülü’ne,
Hogg da Critics’ Circle Çıkış Yapan Sinemacı Ödülü’ne aday gösterildi. Aynı
zamanda Guardian gazetesi tarafından 10 yılın en iyi 21. filmi olarak gösterildi.

İtalya dönüşünde Tom, Ceek By Jowl adlı ödüllü tiyatro grubunun sanat yönetmeni
Declan Donnellan’la tanıştı ve Thomas Middleyon’ın “The Changeling” eserinde
Olivia Williams ve Will Keen’le birlikte oynadı ve Alsemero karakterini canlandırdı.
Yapım 2006 yılında Avrupa’da altı aylık bir turneye çıktı ve Barbican’da altı hafta
boyunca gösterimde kaldı. “The Changeling”deki rolüyle Tom, 2006 yılında Ian
Charleson Ödülü’ne aday gösterildi. Bu ödül, 30 yaş altındaki oyuncuların klasik
tiyatro performanslarına göre dağıtılan bir ödül.

2007’de Cheek By Jowl bir kez daha Tom’u kadrolarına dahil etmek isteyerek Declan
Donnellan’ın Shakespeare uyarlaması “Cymbeline” oyununda kahraman Posthumus
Leonatus, ve anti kahraman Cloten’i canlandırması için teklif götürdü. Yapım, 2007
yılında 7 aylık bir dünya turnesine çıktı; New York, Milano, Paris, Moskova, Madrid
ve Londra Barbican sahnelerinde oynadı. Guardian gazetesi Tom’un performansını
övdü: “Donnellan’ın yapımının ustalığı; Imogen’in sadakatinden şüphe etmeye
başlayan Posthumus’la Cloten karakterlerini Tom Hiddleston’a oynatmasındaydı. Bu
ismi hatırlayın çünkü günün birinde bu çocuk bileğinin hakkıyla bir yıldız olacak.”
Sunday Times da Tom’un bütün ilgiyi üzerine çektiği konusunda hemfikirdi: “Tom
Hiddleston, Cloten’i üst sınıf mensubu kibirli bir aptal olarak canlandırdı ve gecenin
en müthiş performansını sergiledi.”

O yaz Tom, BBC dönem draması, Jane Austen’ın ömrünün son beş yılının konu
edildiği “Miss Austen Regrets”i çekti. Olivia Williams, Impgen Poots, Hugh
Bonneville ve Greta Scacchi’nin de bulunduğu kadroda Tom, John Plumptre’yi
canlandırdı. “Miss Austen Regrets”, BAFTA ödülü ve Büyük Britaya Writers Guild
ödülünü kazandı.

22
“Cymbeline”deki güçlü performansı sayesinde Tom; Michael Grandage’ın Donmar
Warehouse’ta sergileyeceği, Ewan McGregor, Chiwetel Ejiofor ve Kelly Reilly’li
“Othello” uyarlamasının seçmelerinde Cassio’yu canlandırması için davet edildi.
Oyun, muhteşem eleştiriler aldı. Independent on Sunday şöyle dedi: “Az tanınan ve
izlemesi çok zevkli yeni oyuncu Tom Hiddlesto, McGregor’u gölgede bırakıyor. Diri
Cassio performansı çok karizmatik ve kendi çapında tehlikeli olmakla beraber
profesyonel göreviyle çapkınlığı naifçe harmanlıyor.” Tom, 2007 Laurence
Olivier Ödülleri’nde “Cymbeline” ve “Othello”yla iki kez En İyi Çıkış Yapan Oyuncu
dalında aday gösterildi ve “Cymbeline” performansıyla ödülü kazandı.

2008’de Tom, Kenneth Branagh ile tekrar güçlerini birleştirdi ve “Wallander”ı


çekmeye başladı. İsveçli yazar Henning Mankell’in dedektif romanlarından uyarlanan
bu televizyon dizisi BAFTA ve Broadcasting Press Guild Ödüllerini kazandı, Emmy®,
Altın Küre® ve Satellite Ödülleri’ne de aday gösterildi. Aynı yıl Tom Donmar
Warehouse/West End prodüksüyonu, Anton Çehov eseri “Ivanov”da Branagh’ın yanı
sıra Gina McKee ve Andrea Riseborough ile birlikte rol aldı.

2009 da “Wallander”ın ikinci serisini çekmesinin yanı sıra Yom, çok beğenilen
BAFTA ve Emmy® ödüllü “Return to Cranford”ın ikinci serisinde de Judi Dench ve
Jonathan Pryce’la birlikte rol aldı.

2009’da Tom, Joanna Hogg’un ikinci filmi “Archipelago,”da da Kenneth Branagh’ın


Marvel için çektiği “Thor”da da başrolü canlandırdı. “Thor”da Loki karakterini
oynadı. 2010’da Tom, birçok projede yer aldı: Woody Allen filmi “Midnight in
Paris,” Steven Spielberg’s “War Horse” (Savaş Atı) ve Rachel Weisz’lı “The Deep
Blue Sea”.

İsveç’li STELLAN SKARSGÅRD (Dr. Erik Selvig) ülkenin en başarılı tiyatro ve


sinema oyuncularından biridir. Kariyerine Stokholm’deki Royal Dramatic Theatre’da
başlayan oyuncu, orada 16 yıl boyunca Alf Sjoberg ve Ingmar Bergman gibi
yönetmenlerle çalıştı. Çıkışını 1982 yapımı İsveç filmi “The Simpleminded
Murderer” ile yaptı. Bu filmdeki rolüyle Berlin Film Festivali’nde En İyi Erkek
Oyuncu ödülüne layık görüldü.

İsveç’te rol aldığı 30’dan fazla film ek olarak, Skarsgård’ın diğer filmleri de şöyle:
“The Unbearable Lightness of Being,” (Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği), “The
Hunt for Red October,” (Kızıl Ekim), “The Ox” (En İyi Yabancı Film Oscar® adayı),
“Breaking the Waves” (Dalgaları Aşmak) (1996 Cannes Film Festivali’nde Grand
Prix’yi kazandı) ve Norveç filmi “Insomnia.”

Skarsgård; Berlin Film Mestivali’nde, İsveç sinema endüstrisinde, Rouen Film


Festivali’nde, Chicago Film Festivali’nde, St. Sebastian Film Festival’inde ve
Telluride Film Festivali’nde ödüller kazandı. 1998 yılında Dünya Sinemasında En
Başarılı Avrupalı ödülüne de layık görüldü.

Şu an David Fincher’ın “The Girl with the Dragon Tattoo,” (Ejderha Dövmeli Kız),

23
“Marvel Studios’un “The Avengers”ı (Tatlı Sert) (Joss Whedon yönetiminde)
filmlerini çekmekte ve Lars von Trier’in “Melancholia”sını da yeni tamamladı.

Kendisini ayrıca “Angels and Demons,” (Melekler ve Şeytanlar), “Mamma Mia!”


“Pirates of the Caribbean” (Karayip Korsanları) serisinin ikinci ve üçüncü filmlerinde
ve “Good Will Hunting”te de (Can Dostum) izledik.

COLM FEORE (Laufey) farklı çalışmalar sergilemiş usta bir yetenektir. Feore’nin
yeteneği sınırları aşmıştır: Uluslararası bir başarı hikayesi olan oyuncu, İngilizce ve
Fransızca konuştuğu rollerle birçok sinema, televizyon ve tiyatro projelerinde yer
almıştır.

Feore’yi yakında Showtime’ın yeni tarihi drama dizisi “The Borgias”ta izleyeceğiz.
1492’nin güçlü İtalyan ailelerinin anlatıldığı dizide Jeremy Irons’la birlikte rol alacak.
Feore, Rodrigo Borgia’nın (Irons) can düşmanı Kardinal Cardinal Giuliano Della
Rovere’yi canlandırıyor. Feore’yi kısa süre önce “Law & Order SVU”nun yeni
bölümü “Flight”ta konuk oyuncu olarak izledik. Feore, yine kısa süre önce gösterime
giren “The Trotsky”de Müdür Berkhoff’u canlandırdığı filmde Jay Baruchel’le
birlikte izledik.

İyi bir tiyatro oyuncusu olan Feore, Kanada’nın saygın Stratford Shakespeare
Festivali’nde başrolünü canlandırdığı iki oyunla yer aldı: Yönetmenliğini Donna
Feore’nin yaptığı “Cyrano de Bergerac,” ve Stratford Sanat Yönetmeni Des
McAnuff’un yönettiği “MacBeth”.

Feore, Kanada sinemasına yapımcılığını ve yönetmenliğini Kevin Tierney’nin


üstlendiği “French Immersion”la dönecek. Feore ve Tierney birçok filmde de birlikte
çalıştı: “The Trotsky” ve tüm zamanların en çok gişe yapan Kanada hit film, “Bon
Cop, Bad Cop,” bu filmler arasında.

2005’te Feore, Denzel Washington’la birlikte rol aldığı Shakespeare’in “Julius


Caesar” oyununda Cassius’u canlandırdı ve bu performansıyla büyük beğeni topladı.
Performansının gücü ona St. Clair Bayfield Ödülünü getirdi. Bu performansı New
York metropolitan bölgesinde sergilenen Shakespeare oyunlarındaki en iyi
performans olarak kabul edilir.

Feore’in sinema filmleri arasında şunlar yer alıyor: Universal’ın Oscar® adayı Clint
Eastwood filmi “Changeling” (Sahtekar), En İyi Film Oscar® ödüllü “Chicago” (2003
SAG Ödülleri’nde En İyi Müzikal Film Kadrosu ödülü de aldı) “The Chronicles of
Riddick,” (Riddick Günlükleri), “The Exorcism of Emily Rose,” (Şeytan Çıkarması)
“Paycheck,” ”The Sum of All Fears,” (En Büyük Korku) “Thirty-Two Short Films
About Glenn Gould” (Genie Ödülleri’nde En İyi Film ödülü kazandı ve Feore’ye
performansıyla adaylık getirdi) “The Insider” (Köstebek) ve “Titus.”

Televizyonda rol aldığı birçok tarihi ve klasik dramada yer aldı: “Nuremburg,” “The
Day Reagan was Shot”, “And Starring Pancho Villa as Himself,” “Empire” ve

24
“Trudeau” (Buradaki rolüyle 2002 Monte Carlo Television Festivali En İyi Oyuncu
Ödülünü ve 2002 yılında En İyi Erkek Oyuncu Gemini Ödülünü kazandı), “Romeo
and Juliet” (Romeo ve Jülyet) ve “The Taming of the Shrew”. Feore birçok başarılı
modern dizide de yer aldı: “24,” “Flashpoint,” “The West Wing,” “Boston Public” ve
Kanada mini dizisi “Slings and Arrows II”.

Feore birçok projenin de anlatıcısı. Bunlar arasında “Voodoo” ve yeni dizi “Museum
Secrets” yer alıyor.

Feore, 2006 Stratford Festivali’nde Moliere’in “Don Juan”ında oynadı ve oyunun


hem İngilizce hem Fransızca gösterimlerinde başrolü oynadı. Feore, “Coriolanus”ta
da başrolü canlandırdı, “Oliver!”dad a Fagin karakterine hayat verdi.

13 sezon boyunca yer aldığı prestijli Stratford Festivali’nde yer alarak Kanada’nın en
saygın tiyatro oyuncularından biri olarak kabul gördü. Hemen hemen tüm
Shakespeare oyunlarında III. Richard’dan Iago’ya, Romeo’dan Hamlet’e baş rolü
canlandırdı. Feore’yi, New York Halk Tiyatrosu’nda Liev Schreiber’ın “Hamlet”inde
de Claudius’u canlandırdı. 50. yıldönümü için Stratford’a döndü ve “My Fair Lady”de
(Benim Güzel Meleğim) Profesör Higgins’i canlandırdı.

Feore, 2007 yılında Banff Dünya Televizyon Festivali’nde NBC Universal Kanada
Farklılık Ödülü kazandı. Eşi yönetmen / koreofraf Donna Feore’yle ve üç çocuğuyla
birlikte Ontario’da yaşıyor.

Muhtemelen en çok HBO/BBC televizyon dizisi “Rome”la tanınan RAY


STEVENSON (Volstagg) eleştirmenler ve halk tarafından oldukça beğenilen bir
performans sergileyerek Titus Pullo’yu canlandırdı. Dizi sona erdikten sonra
Stevenson, birçok sinema filminde rol almaya başladı.

Stevenson’ı Jonathon Hensleigh’in ünlü mafia Danny Greene’in gerçek suç


hikayesinin anlatıldığı “Kill the Irishman,”de başrolde izleyeceğiz. Filmde aynı
zamanda Christopher Walken, Vincent D’Onofrio ve Val Kilmer da yer
alıyor. Hensleigh ve Jeremy Walters; Rick Porello’nun To Kill the Irishman: The War
That Crippled the Mafia kitabını senaryoya dönüştürdü.

Stevenson “Thor”da, Shakespeare karakteri Falstaff’tan esinlenen Volstagg


karakterini canlandırıyor. “Thor” filmi Stevenson’ı, Paul Greengrass’ın
yönetmenliğini yaptığı “Theory of Flight” (Mutluluğa Uçuş) filminden sonra tekrar
Kenneth Branagh ile bir araya getirdi. Bu filmin ardından kendisini, Paul W.S.
Anderson’ın “The Three Musketeers,” (Üç Silahşorlar) filminde Logan Lerman,
Orlando Bloom, Christoph Waltz, ve Milla Jovovich’le birlikte izleyeceğiz. Bu film
Alexandre Dumas’nın meşhur romanından uyarlamadır ve 14 Ekim 2011’de
gösterime girmesi planlanmaktadır.

Kendisini kısa süre önce Denzel Washington ve Gary Oldman’lı Albert ve Allen
Hughes’un yönettiği, kıyamet sonrası dünyanın anlatıldığı Warner Bros filmi “The

25
Book of Eli”da (Tanrı’nın Kitabı) izlediğimiz Stevenson, fantastik gerilim “Cirque de
Freak: The Vampire’s Assistant” (Ucubeler Sirki: Vampirin Çırağı) filminde de rol
aldı. 2008 yılında Marvel anti-kahramanı ve karısıyla kızının ölümünden sonra
dünyadaki kötülerden kurtulmayı kendine görev edinen Frank Castle’ı canlandırdığı
“Punisher: War Zone,” (Cezalandırıcı: Savaş Hattı) filminde yer aldı.

Stevenson’ın önceki filmleri arasında şunlar yer alıyor: Dragonet karakterini


canlandırdığı, yapımcılığını Jerry Bruckheimer’ın üstlendiği Antoine Fuqua filmi
“King Arthur,” (Kral Arthur), kült favorilerden Steven Barker’ın yönettiği “Outpost”
(Sığınak); Catherine Zeta Jones’la birlikte rol aldığı “The Return of the Native” ve
Jane Horrocks’la oynadığı “Some Kind of Life”.

Tiyatrodaysa 2000 yılında York Minster’da sergilenen York Mystery Plays’te İsa’yı
canlandırdı. 2001 yılında Londra’daki Albery Tiyatrosu’nda Lindsay Duncan ve
Michael Maloney ile birlikte Kevin Ely’nin “Mouth to Mouth”unda yer aldı ve
Roger’ı canlandırdı. 2003’teyse Royal Ulusal Tiyatro’da sergilenen, John Webster’ın
yönettiği ve Janet McTeer’ın da rol aldığı “The Duchess of Malfi,”de Kardinal
rolündeydi.

Kuzey İrlanda’da doğan Stevenson, İngiltere’de büyüdü. Bristol Old Vic Tiyatro
Okulu’nda oyunculuk eğitimi aldı.

HBO’nun çok beğenilen özgün dizisi “The Wire”da canlandırdığı Baltimore


uyuşturucu imparatorluğunun lideri Stringer Bell’le dikkatleri üstüne çeken IDRIS
ELBA (Heimdall) yer aldığı üst düzey filmlerde sergilediği üstün performansıyla
Hollywood’un izlenilesi oyuncuları arasına girdi.

Idris, kariyerine yerlisi olduğu Londra’da başladı. 20’li yaşlarının ortasına kadar
İngiliz televizyonlarında birçok projede yer aldı. İngiltere’nin “Dangerfield”,
“Bramwell” ve “Ultraviolet” gibi çok izlenen sayısız dizisinde oynadı. 2000 yılında
“Ultraviolet”, Amerika’da Fox tarafından satın alıntı ve böylece Idris Amerikan
pazarında aradığı fırsatı yakalamış oldu. New York’a taşındıktan sonra Idris, Sör
Peter Hall’un Broadway dışı yapımı, Shakespeare’in en karmaşık oyunlarından biri
olarak Kabul edilen “Troilus ve Cressida”da canlandırdığı Aşil karakteri
performansıyla olağanüstü tepkiler aldı. Kısa süre sonra beğenilen TV dizisi “Law &
Order”da bir rol kaptı.

HBO’nun ödüllü dizisi “Oz”un kast sorumlusu olan Alexa Fogel’da bu esnada yine
Baltimore’da çekilecek bir HBO dizisi için oyuncu arayışındaydı. Bu yeni dizi için
Elba’nın mükemmel olacağını hisseden Fogel, dizinin yaratıcısı David Simon’la bir
görüşme ayarladı. Idris başarılı oldu ve “The Wire” dizisinde, Baltimore uyuşturucu
imparatorluğunun lideri olan Stringer Bell rolünü kaptı. Hapisteki bir uyuşturucu
lordunun sağ kolu ve operasyonlarının ardındaki beyni olan Idris’in karmaşık ama
ölümcül Bell canlandırması, Amerikan televizyonlarının en ilginç karakterlerinden
biri oldu. Dizinin popülerliği dünya çapında arttıkça, Idris’in performansı da dünya

26
çapındaki seyirci ve eleştirmenlerin beğenisini kazandı.

Idris’in başrolünü oynadığı ilk film, beğenilen yönetmen Raoul Peck’in


yönetmenliğini üstlendiği HBO Original Film’den çıkan “Sometimes in April,”dı.
1994’deki Ruanda soykırımı sırasında geçen filmde Idris, Tutsi karısını ve ailesini
toplu ölümlerin yaşandığı esnada kurtarmaya çalışan Hutu askeri Augustan’ı
canlandırdığı performansıyla olağanüstü eleştiriler aldı. Ardından birçok başrol daha
geldi: Tyler Perry’nin dramatik filmi, “Daddy’s Little Girls,” Hilary Swank’le birlikte
rol aldığı gerilim “The Reaping” (Hasat Zamanı) ve korku gerilim “28 Weeks Later”
(28 Hafta Sonra).

Idris, ardından Ridley Scott’ın yönettiği ödüllü film “American Gangster,” (Amerikan
Gangsteri) filminde rol aldı. Idris’in canlandırdığı Tango karakteri, bir uyuşturucu
patronuydu ve Manhattan’ın Harlem bölgesinde uyuşturucu ithalatının bir numaralı
ismi olmak için Frank Lucas’la (Denzel Washington) mücadele ediyordu. Gerçek bir
hikayeden uyarlanan film, 2007 kasım ayında gösterime girdi.

Haziran 2007’de Idris Londra’ya taşındı ve Guy Ritchie’nin yeni filmi, Gerard Butler,
Thandie Newtorn ve Tom Wilkinson’ın da rol aldığı “RocknRolla,” filminin
çekimlerine başladı. Filmde, kayıp bir tablonun izini süren çete üyesi Mumbles
karakterini canlandırdı. Film, 2009’un ekim ayında gösterime girdi ve İngiltere’de
gösterime girdiği hafta bir numara oldu. Bu başarının ardından film, 2008 yılı ekim
ayında da Amerika’da gösterime girdi. 2008’in Nisan ayında Steve Shill’in
yönetmenliğini yaptığı suç gerilim filmi “Obsessed,” gösterime girdi. Idris, filmde
Beyonce Knowles’la birlikte rol aldı ve film gösterime girdiği hafta 28,5 milyon dolar
hasılat elde ederek gişede bir numara oldu ve ‘takipçi sapık’ film türleri arasında
gösterime girdiği hafta en çok gişe yapan film oldu ve rekor kırdı. Idris bu filmde,
ideal yaşantısı sonradan sapık bir takipçi olduğu ortaya çıkan fesat bir çalışanı
yüzünden tehlikeye giren, güzel bir eşe sahip başarılı bir iş adamını canlandırıyor.

Mart 2009’da Idris, Amerikan televizyonlarının hit dizisi “The Office”te yer aldı.
Idris’in karakteri, Dunder Mifflin ofislerine mantıklı bir ekleme oldu. Bu karakter altı
bölüm boyunca Steve Carell’in canlandırdığı Michael Scott karakteriyle rekabete
girdi.

Idris, 2010 yılında iki başarılı aksiyon filminde baş rolü oynadı. Bunlardan ilki, Zoë
Saldana, Chris Evans ve Jeffrey Dean Morgan’la birlikte rol aldığı çizgi roman
uyarlaması “The Losers”tı. (Kaçaklar). Daha sonra Ağustos ayında Matt Dillon, T.I.
ve Hayden Christensen’la birlikte rol aldığı “Takers” (Son Vurgun) filmiyle de
Amerika’da hasılat sıralamasında bir numaraya oturdu. Mayıs 2009’da Idris,
Thomas Ikimi’nin yönettiği “Legacy”nin çekimleri için Glasgow’a taşındı. Idris
filmed, Doğu Avrupa’da başarısızlığa uğrayan bir görev sonrası New York’a dönen
ve orada intikam ve kurtuluş arasında sıkışıp kalan bir gizli operasyonlar ajanı
Malcom Gray’i canlandırdı. Idris’in aynı zamanda sorumlu yapımcılığını da
üstlendiği film, Şubat 2010’da Glasgow Film Festivali’nin kapanış filmi olarak seçildi

27
ve Nisan 2010’da Tribeca Film Festivali’nde Amerika’da da gösterilerek büyük
beğeni topladı.

Idris daha sonra BBC’nin suç drama dizisi “Luther”da rol aldı. Dizide, kendi
şeytanlarıyla mücadele eden karmaşık dedektif John Luther karakterini canlandırıyor.
Nisan 2010’da BBC 1’de altı bölüm yayınlanmıştı ve hem seyirciler hem de
eleştirmenler Idris’in sorunlu dedektif rolünü çok beğendi. Dizi, BBC America
tarafından da alındı ve Ekim 2010’da yayınlanmaya başladı. Idris bir kez daha övgü
topladı. Idris’in performansı 2011 Altın Küre® ödüllerinde ona adaylık getirdi.

Ekim 2010’da Idris’in, başarılı Sony çizgi romanın ikinci filmi “Ghost Rider: Spirit of
Vengeance,”ta (Hayalet Sürücü 2) Moreau rolünü canlandıracağı açıklandı. Idris’in
rol arkadaşı Johnny Blaze rolünde Nicolas Cage var. Filmi Mark Neveldine ve Brian
Taylor, David S. Goyer’in hikayesinden uyarladı ve yönetmenliğini üstlendi. Film,
Şubat 2012’de gösterime girecek.

KAT DENNINGS (Darcy) Hollywood’un en genç yükselen yıldızlarından biri.


“Nick and Norah’s Infinite Playlist”teki (Nick ve Norah’nın Bitmeyen Şarkıları)
beğenilen performansı ve “The 40 Year Old Virgin” (40 Yıllık Bekar) filminde
Catherine Keener’ın kızını canlandırdığı rolüyle Dennings tanınan bir isim oldu.

“Thor”daki başrolünün yanı sıra Dennings, kısa süre önce Vancouver’da “Daydream
Nation”ın çekimlerini tamamladı. Bir lise son sınıf öğrencisi, kendini dul babasıyla
birlikte küçük bir Kanada köyünde bulur. Sıkıntıdan hem bir öğretmenle ilişkiye girer
hem de uyuşturucu bağımlısı bir ergenle gelecek vadeden bir aşk yaşamaya başlar. Bu
kışkırtıcı ama esprili bu filmin diğer oyuncuları arasında Reece Thompson, Josh
Lucas ve Andie MacDowell da var. Film, 10 Eylül 2010’da Toronto Uluslararası Film
Festivali’nde gösterildi. Dennings son olarak Woody Harrelson ve Sandra Oh ile
birlikte “Defendor” filminde rol aldı. Filmde, yozlaşmış bir polis, bir mafya patron ve
istismar ettikleri kızın hikayesi anlatılıyor. Dennings, uyuşturucu bağımlısı bir
fahişeyi canlandırıyor.

Dennings aynı zamanda William H. Macy ve Leslie Mann’le birlikte Robert


Rodriguez’in “Shorts” filminde yer aldı. Film, genç bir çocuğun renkli, dilekleri
yerine getiren bir taş bulması ve kıskançlıkları yüzünden onu ele geçirmek isteyen
çocuklar ve yetişkinler yüzünden bir kasabada çıkan kaosu anlatıyor.

Dennings’in, Peter Sollett’in yönettiği ve Michael Cera’yla baş rollerini paylaştığı


“Nick and Norah’s Infinite Playlist” (Nick ve Norah’nın Bitmeyen Listesi) filmi, aynı
isimli kitaptan uyarlanmıştır. Filmde Nick ve Norah’nın New York’ta geçirdiği bir
gecelik macera anlatılıyor. Dennings’in Norah rolü için New York Post “…dikkat
çekici, zeki ve tamamen doğal, seyirciler arasındaki kızların kendilerini
bulabilecekleri bir yıldız” dedi. Dennings, Uluslararası Basın Akademisi tarafından
“Bir Sinema Filminde, Komedi ya da Müzikal” dalında Satellite Ödülü’ne aday
gösterildi.

28
Dennings, “The Answer Man” filminde Jeff Daniels ve Lauren Graham’le birlikte rol
aldı. Filmde, ruhani kitaplar yazan bir adamın peşine nasihat almak için düşen bekar
bir anne ve rehabilitasyondan yeni çıkmış bir adamın hikayesi anlatılıyor.

Dennings, hit komedi “House Bunny” (Tavşan Kız) filminde de Anna Faris,
Katharine McPhee, Emma Stone ve Rumer Willis’le birlikte rol aldı. Filmde,
Playboy tavşan kızının, evlerini kaybetmek üzere olan kızlar grubu Zeta Alpha
Zeta’nın başına geçmesi konu ediliyor. “House Bunny” (Tavşan Kız) Amerika’da
listelere bir numaradan girdi ve dünya çapında 70 milyon dolar hasılat elde etti.

Dennings’in diğer filmleri şöyle: Robert Downey Jr’lı “Charlie Bartlett,” The New
York Times tarafından performansının ayrı tutulduğu, Edward Norton’lı New Line
filmi “Raise Your Voice” (Sesini Duyur), Jessica Biel’li “London” (Londra) ve
Martin Lawrence’lı ‘”Big Momma’s House 2” (Vay Anam Vay 2). Robert Pucini ve
Shari Springer Berman’ın yönetmenliğini üstlendiği IFC’nin “Wanderlust” filminde
de rol aldı ve prestijli 2005 Sundance Filmmaker’s Lab’e seçilerek yönetmen Dante
Harper’ın “Dreamland”inde Robert Redford’la birlikte çalıştı.

Dennings, Los Angeles’ta çalışıyor.

Tutku, şefkat ve duygusal gerçeklik dolu performanslarıyla tanınan RENE RUSSO


(Frigga) her rolün oyuncusu olduğunu göstermeye devam ediyor. “Thor”da, Anthony
Hopkins’in karşısına Kraliçe Frigga olarak çıkmadan önce Rene, Dennis Quaid’le
birlikte hit komedi “Yours, Mine & Ours”ta (Seninkiler, Benimkiler ve Bizimkiler)
rol aldı.

Russo, Pierce Brosnan’la birlikte United Artists’in 1968 klasiği “The Thomas Crown
Affair,”ın (Kibar Soyguncu) yeni versiyonunda rol aldığında eleştirmenler onun
ihtiraslı ve büyüleyici performansını çok övdü. Russo, komedi kabiliyetini de gösterdi
ve Kevin Costner ve Don Johnson’la birlikte Warner Bros filmi “Tin Cup”ta (Aşkın
Gücü) oynadı. Bunun yanı sıra dramatic oyunculuğunu da Mel Gibson, Gary Sinise
ve Delroy Lindo’yla birlikte rol aldığı, çocuğu kaçırılan bir anneyi canlandırdığı, Ron
Howard’ın yönetmeni olduğu Touchstone’un başarılı gerilim filmi “Ransom”da
(Fidye) rol aldı.

Russo’yu son olarak Robert DeNiro ve Eddie Murphy’li Warner Bros aksiyon
komedisi “Showtime”da, alışılmadık iki polis (DeNiro ve Murphy) için hit bir
program hazırlayan hırslı bir reality show yapımcısı rolünde izledik. Aynı zamanda
Disney komedisi “Big Trouble”da da oynadı. Barry Sonnenfeld yönettiği ve Pulitzer
ödüllü köşe yazarı Dave Barry’nin romanından uyarlanan filmde yıldız oyuncular yer
alıyordu: Tom Sizemore, Tim Allen, Stanley Tucci, Zooey Deschanel ve Janeane
Garofalo.

“Lethal Weapon 3,” (Cehennem Silahı 3) filminde, Russo ilk olarak Mel Gibson ve
Danny Glover’la birlikte rol aldı. Sinemaseverlerin büyük ilgisini çeken filmde
Russo’nun sergilediği, Gibson’ın karakterinin kadın versiyonu olan İç İşleri dedektifi

29
karakteri çok beğenildi. 1998’de Russo, kendisini dünya çapındaki seyirci kitlelerine
sevdiren ilk rolü Lorna karakterini, “Lethal Weapon 4”te (Cehennem Silahı 4) tekrar
canlandırdı ve Mel Gibson, Danny Glover ve Joe Pesci’yle tekrar bir araya geldi.

Arkasından çektiği filmler de seyirci ve eleştirmenlerin beğenisini topladı. 1994’te


Russo, Clint Eastwood ve John Malkovich’le birlikte gişide oldukça başarılı olan “In
the Line of Fire,” (Ateş Hattında) filminde Eastwood’la bir yakınlaşması olan
gözüpek gizli servis ajanını canlandırdı. Ardımdam Dustin Hoffman ve Morgan
Freeman’la birlikte Warner Bros gerilimi “Outbreak,”te (Tehdit) tüm dünyayı ortadan
kaldırabilecek ölümcül bir virüsün izini süren bir doktoru canlandırdı. MGM’in gişe
başarısı elde eden “Get Shorty”de (Tut Şu Bücürü), John Travolta, Gene Hackman ve
Danny DeVito’yla birlikte oynadı ve ikinci sınıf film oyuncusu karakterini
canlandırdı. 1920’li 30’lu yıllarda evinde egzotik hayvanlar besleyen varlıklı bir kadın
olan Gertrude Lintz’in hikayesinin anlatıldığı “Buddy” filminde rol aldı. Ayrıca
Robert DeNiro ve Jason Alexander’la birlikte Universal Pictures’ın canlı aksiyo / özel
efekt filmi, Jay Ward’un klasik çizgi filmden uyarlanan “Rocky and Bullwinkle,”
(Rocky ve Bullwinkle) filminde oynadı.

1989’da çektiği “Major League” (Çılgın Beyzbolcular) filminin ardından çektiği diğer
filmler arasında “Mr. Destiny,” (Bay Talih), Anthony LaPaglia’lı “One Good Cop”
(İyi Bir Polis) ve Emilio Estevez’le birlikte “Freejack”te rol aldı.

Kaliforniyalı olan Russo, Burbank’te büyüdü. 18 yaşındayken, Rolling Stones


konserinde keşfedilen Russo, mankenlik yapması için keşfedildi. Hemen ardından
Russo, New York’a taşındı ve Ford Modellik Ajansında top model oldu. 70’li yılların
sonunu ve 80’lerin başını kapsayan başarılı mankenlik kariyerinde her moda dergisine
kapak oldu.

O ve kocası senarist Danny Gilroy, Los Angeles’ta kızları Rose’la birlikte yaşıyor.

ANTHONY HOPKINS (Odin), sektörün en çok saygı duyulan oyuncularındandır.


Canlandırdığı birçok farklı rollerde sayısız ödül kazanmıştır. Jonathan Demme’nin En
İyi Film Oscar®- ödüllü “Kuzuların Sessizliği” filmindeki Hannibal Lecter
performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Oscar® ödülünün yanı sıra yine aynı
kategorideki BAFTA ve birçok ödülü de aldı. Daha sonra üç kez daha Oscar ® ödülüne
aday oldu: James Ivory’nin “Günden Kalanlar” ve Oliver Stone’un biyografik filmi
“Nixon” ile iki kez, ve Steven Spielberg’ün “Amistad”ıyla da bir kez En İyi Yardımcı
Erkek Oyuncu kategorisinde aday oldu.

Yukarıda bahsedilen tüm filmlerle Altın Küre® de dahil olmak üzere birçok adaylık
aldı, yönetmenliğini Richard Attenborough’nun yaptığı “Gölgeli Topraklar”la,
BAFTA’ya, “Nixon”, “Amistad” ve “Bobby” ile Screen Actors Guild’de aday
gösterildi. 2006’da çalışmalarından ötürü Hollywood YAbancı Basın Birliği
tarafından Cecil B. DeMille ödülüne layık görüldü.

Galler’de doğan Hopkins’in ilk uzun metraflı filmi, kendisine BAFTA adaylığı da

30
getiren 1968 yapımı “Kış Aslanı”dır. Filmde, Richard karakterini canlandırmıştır.
Tony Richardson’ın “Hamlet” uyarlamasındaki performansıyla Richard
Attenborough’nun yönettiği “Young Winston,” “Savaş Köprüleri”ve “Magic”; Robert
Wise’ın“Audrey Rose”u; Roger Donaldson’ın “Gemide İsyan”ı; Mike Newell’ın
“The Good Father”ve David Jones’un “Kesişen Hayatlar” filmleriyle büyük beğeni
topladı.

1991’deki “Kuzuların Sessizliği” filmindeki Oscar® ödüllü performansının ardından


çektiği filmlerin arasında James Ivory ile ilk iş birliğini yaptığı “Howard’s End,”;
Francis Ford Coppola’nın “Bram Stoker’dan Dracula”; Attenborough ile onu tekrar
bir araya getiren “Chaplin,” “İhtiras Rüzgarları”; “Picasso İle Yaşamak”; David
Mamet’in yazdığı “İhanet”; “Maskeli Kahraman Zorro”; “Joe Black”; “İçgüdü”; ve
Julie Taymor’ın ilk sinema filmi “Titus” yer alıyor. Bunun yanı sıra bağımsız film
“August”u yönetti, filmde oynadı ve filmin müziklerini yaptı.

Hopkins, “Hannibal” ve “Kızıl Ejder” filmlerinde akıllara kazınan Hannibal Lecter


rolünü tekrar canlandırdı. Çektiği son filmler arasında şunlar yer alıyor: Scott
Hicks’ten “Gizemli Yabancı”; Joel Schumacher’den “Gizli Ortak”; Robert Benton’tan
“İnsan Lekesi”; Oliver Stone’dan “Alexander,” John Madden’dan “Kanıt”; Steven
Zaillian’dan “Kralın Adamları”; yazıp yönettiği ve müziklerini yaptığı “Slipstream,”
Robert Zemeckis’ten “Beowulf”; ve Joe Johnston’tan “Kurt Adam”.

Hopkins, televizyon için yaptığı çalışmalarla da övgü topladı. “The Lindbergh


Kidnapping Case” ve “The Bunker” telefilmleriyle iki Emmy® ödülü, “The
Hunchback of Notre Dame” ve mini dizi “Great Expectations”la da iki Emmy ® ödülü
adaylığı aldı. BBC mini dizisi “Savaş ve Barış”la da BAFTA TV ödülü aldı.

Galler’de doğan Hopkins, prestijli Royal Academy of Dramatic Art’ta okudu ve


tiyatro kariyerine başladı. En önemli çalışmalarını National Theatre’la gerçekleştirdi;
Olivier Ödülü’nü kazandığını “Pravda” gibi oyunlarda rol aldı. “Kral Lear”da ve
“Antony ve Cleopatra”da baş rolü canlandırdı. Broadway’deki ilk oyunu 1976 yapımı
Peter Shaffer prodüksüyonu “Equus”tu. Bu oyundaki performansıyla Drama Desk
Ödülü kazandı.

Yoğun film programına ek olarak Anthony Hopkins aynı zamanda başarılı bir
bestekardır. Eserleri Dallas Senfoni Orkestrası tarafından sergilendi. 2009’da Cortona,
İtalya’daki “Festival Del Sole”ye besteci olarak katıldı. 2004’te Hopkins resme
başladı ve kısa süre içerisinde başarılı bir modern ressam oldu. Eserleri sanat
galerilerinde sergileniyor ve dünya çapındaki saygın sanat koleksiyoncuları tarafından
toplanıyor.

1993’te, Kraliçe Elizabeth tarafından Hopkins’e şövalyelik nişanı verdi. 2000’de


Amerikan vatandaşı oldu.

Anthony Hopkins’i son olarak Mikael Håfström’ün yönetmenliğini yaptığı “Ayin”de


izledik.

31
CLARK GREGG (Ajan Coulson) oyunculuk kariyerine New York’taki Antantic
Tiyatro Grubu’nun kurucu üyesi ve eski sanat yönetmeni olarak başladı. Grupla
birlikte sayısız prodüksiyonda yer aldı. Bunlar arasında “Boys’ Life” “Mojo,” “The
Night Heron,” “Sexual Perversity in Chicago” ve birçok başka oyun yer alıyor. New
York’ta sahnelenen diğer oyunlarıysa şöyle: Broadway’de Aaron Sorkin’in “A Few
Good Men”i, , “Unidentified Human Remains” ve A. R. Gurney’in“The Old Boy”u.

Gregg, 90 ‘ların ortasında sinema ve televizyonda iş bulabilmek için Los Angeles’a


taşındı. “The West Wing,” “Sports Night, “Will and Grace,” “Sex and the City” ve
“The Shield” gibi dizilerde roller aldı. “My Sister’s Keeper”, “Tyson” ve “Live From
Baghdad” gibi televizyon dizilerinde de oynadı. CBS komedisi “The New
Adventures of Old Christine”de de Julia Louis Dreyfus’la birlikte rol aldı.

Film çalışmalarıysa şöyle: “Thor,” “Boyacının Penguenleri,” “Iron Man 2,” “Aşkın
(500) Günü,” “Tıkanma,” ”Iron Man,” “Aşk Diyarında,” “Babamın Kabusu,”
“Spartan,” “Film Gibi Kasaba,” “Sevimli ve Şaşırtıcı,“ “İnsan Lekesi,”
“11:14,””Baykuş,””Bir Zamanlar Askerdik,” “Baskı” ve “Manolya”. Tod
Williams’ın “The Adventures of Sebastian Cole” filminde Hank/Henrietta rolünü
canlandırdı ve bu rolüyle Independent Spirit Ödülü adaylığı aldı.

Birden çok dalda faaliyet gösteren Gregg’in yazdığı ilk senaryo Harrison Ford ve
Michelle Pfeiffer’ın rol aldığı, yönetmenliğini de Robert Zemeckis’in yaptığı “What
Lies Beneath” (Gizli Gerçek) (DreamWorks) filmiydi. Yönettiği ilk sinema filmi,
Chuck Palahniuk uyarlaması “Tıkanma”, 2008 Sundance Film Festivali’nde gösterildi
ve En İyi Kadro dalında Özel Jüri Ödülü kazandı. Filmde, Sam Rockwell ve Anjelica
Huston oynuyordu ve film 2008’de Fox Searchlight’tan çıktı. Clark, Universal,
Disney, Paramount, Warner Bros. ve Fox 2000 için birçok senaryoyu hem sıfırdan
hem de tekrardan yazdı.

Birçok tiyatro oyunu da yönetti. Bunların içinde Kevin Heelan’ın “Distant Fires,”ı da
yer alıyordu. Bu oyun Drama Desk ve Outer Critics Circle ödüllerine aday
gösterilmişti. Oyunun Samuel L. Jackson’lı Los Angeles yapımı, En İyi Yönetmen,
En İyi Kadro ve En İyi Oyun dallarında üç L.A. Weekly ödülü kazandı ve En İyi
Yönetmen kategorisi de dahil olmak üzere Ovation Ödülleri’nde dört dalda aday oldu.
1998 yılında Atlantic Tiyatro’su uyarlaması David Mamet oyunu “Edmond”ı yönetti
ve Los Angeles oyunu “The Big Empty”yi yarattı, yazdı ve yönetti.

Oyuncu JAIMIE ALEXANDER’ın (Sif) doğal güzelliği dönüp ona bir daha
bakmaya yeter ama büyük film projeleriyle insanlar onun güzelliğinin yanı sıra
yeteneğinin de farkına varacak. Geçtiğimiz Şükran Günü’nde Jake Gyllenhaal’la
birlikte Ed Zwick dramı “Aşk Sarhoşu”nda yer aldı. “Thor,”a ek olarak bağımsız
dram-komedi, Peter Facinelli ve Joe Pantoliano’lu “Loosies,”in de çekimini
tamamladı. Bir sonraki filmi, Jim Caviezel, Chiwetel Ejiofer ve Hal Holbrook’la
birlikte rol alacağı tarihi dram filmi “Savannah”.

32
Alexander, ABC Aile Kanalı dizisi “Kyle XY”dan gıpta edilen sinema rollerine geçiş
yaptı. Esrarengiz karakteri Jessi XX, Kyle’ın geçmişinin ve geleceğinin kritik bir
parçası olarak karşımıza çıkmıştı. Alexander, dizi dünyasına “Nurse Jackie” dizisinde
canlandırdığı, Edie Falco’nun çılgın ve çocuksu eltisi olarak dönüyor.

Greenville, Güney Carolina’da doğan ve Grapevine, Texas’ta büyüyen Alexander,


liseyi bitirdikten sonra Los Angeles’a taşındı ve bir daha ardına bakmadı.

Johnny Depp ve Toshirô Mifune’ye benzetilen TADANOBU ASANO (Hogun)


günümüzün en önemli ve en modern Japon oyuncularından. Oyuncu menajeri olan
babası, onu 14 yaşındayken TV dizisi “Kinpachi-sensei,”de rol almasını teklif etti. İlk
sinema filmi 1990 yılındaki “Swimming Upstream” (“Bataashi Kingyo”) idi. Fakat ilk
büyük başarısı Shunji Iwai’nin 1993 yılındaki televizyon projesi “Fried Dragon
Fish”le geldi. Batı’daki ilk büyük başarısıysa Hirokazu Koreeda’nın 1995 yapımı
“Illusion”(“Maboroshi no Hikari”) ile oldu. Bu yapımda Asano, kendini bilinmeyen
bir sebepten ötürü bir trenin önüne atan, eşini dul, yaşını doldurmamış oğlunu da
öksüz bırakan bir adamı canlandırmıştı. Uluslararası anlamda en çok bilinen
çalışmalarıysa şöyle: 2003 Venedik Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu dalında
Upstream ödülü kazandığı “Last Life in the Universe” (2003), ve En İyi Yabancı
Film dalında Oscar’a® aday gösterilen “Mongol” yer alıyor. En çok bilinen
karakterleri psikolojik açıdan ya çok tuhaf ya da doğrudan psikotik olsa da (örneğin.
2001’deki “Ichi the Killer”/”Koroshiya Ichi” filmindeki Kakihara karakteri gibi),
Asano onu tanıyan kişilerce mütevazı bir aile babası olarak tasvir ediliyor. Kendisi
aynı zamanda ressam, müzisyen ve tasarımcıdır.

Louisville, Kentucky’li olan oyuncu JOSHUA DALLAS (Fandral) oyunculuğa


Atlantik’in öbür yanında başlamış, Royal Shakespeare Company’de okumuş ve
performans sergilemiştir. Oyunculuk özgeçmişine de etkileyici oyunları etkilemiştir.
İngiltere’deyken, Young Vic’in “The Enchanted Pig”inde; Royal National’ın “Once
in a Lifetime”ında; ve Royal National Tiyatro Stüdyosu’nda bir dizi yeni çalışmada
yer almıştır. Dallas aynı zamanda İngiliz Ulusal Operası’nın, Amerikan müzikal
tiyatro klasiği “On The Town” uyarlamasında da yer almış, daha sonra ekiple birlikte
Paris Operası’nda da sahne almıştır.

Dallas’ın İngiltere’de rol aldığı yapımlar tiyatroyla da sınırlı kalmadı. Kendisi İngiliz
televizyon dizileri “Ultimate Force,” “Doctor Who” ve “Money,”nin yanı sıra TV
filmi “The Last Days of Lehman Brothers”tad a yer aldı. Amerikan televizyon
seyircileri Dallas’ı, “Hawaii Five-O” ve “C.S.I.: Crime Scene Investigation” gibi
konuk oyuncu olarak katıldığı dizilerden tanıyor. Dallas’ın yer aldığı sinema
filmleri arasında Alman yönetmen Thomas Jahn’ın çektiği “80 Minutes” ve “The
Boxer” yer alıyor. Oyuncu aynı zamanda Jon Harris’in “The Descent: Part II”
filminde rol aldı ve Chris Hartwill’in “Ghost Machine” filmindeki Bragg karakterine
de ses verdi.

Josh, George Lucas’ın sadece siyahi Amerikalılardan oluşan II. Dünya Savaşı hava

33
filosu Tuskegee Havacıları’nın konu edildiği “Red Tails” filmiyle ABC televizyon
filmi, gerçek ve masalın birbirine karıştığı küçük bir Maine kasabasının hikayesinin
anlatıldığı “Once Upon a Time”da rol alacak.

YAPIMCILAR HAKKINDA

KENNETH BRANAGH (Yönetmen) dünyanın en çok beğenilen


sinemacılarındandır. Oyuncu ve yönetmen olarak çalışmalarının alametifarikası;
kalite, gerçeklik ve tutkudur.

Kısa süre önce Branagh; Michelle Williams, Emma Watson, Dame Judi Dench ve
Julia Ormond’la birlikte rol aldığı “My Week with Marilyn,”in çekimlerini
tamamladı. Film, Sör Laurence Olivier (Branagh) ve Marilyn Monroe’nun
(Williams), “Prens ve Şovkızı”nın yapımı esnasında Sör Laurence Olivier’nin çalışanı
Colin Clark tarafından belgelerle ortaya konan gerilimle ilişkisini konu ediyor.

Branagh’nın yönetmen olarak ilk filmi büyük başarı elde etti. 1989 yapımı, hem
oynadığı hem de yönettiği Shakespeare uyarlaması “Henry V”, sayısız uluslararası
ödül kazandı, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yönetmen dallarında da Oscar’a® aday
gösterildi. Ardından Hollywood’a davet edildi ve uluslararası başarı elde eden
“Yeniden Ölmek” filminde rol aldı. Ardından yıldızlar topluluğu olan “Peter’s
Friends” filminde hem oynadı hem de filmi yönetti. Film, komedi dalında Evening
Standard Peter Sellers Ödülü kazandı.

Branagh’ın oyuncu, yönetmen, yazar ve yapımcı olarak ikinci Shakespeare filmi


“Yok Yere Yaygara” oldu. Film Cannes Film Festivali’nde gösterilmek üzere davet
aldı. Aynı yıl kısa filmi Şehov uyarlaması “Swan Song” Oscar’a ® aday gösterildi.
Ardından ticari hit “Mary Shelley’den Frankenstein”da Robert De Niro’ya
yönetmenlik yaptı. Siyah beyaz fikmi “A Midwinter’s Tale” 1996 Sundance Film
Festivali’nde gösterildi ve Venedik Film Festivali’nde prestijli Osello d’Oro ödülüne
layık görüldü. Branagh’ın çok beğenilen 70 mm kamerayla çekilen uzun metrajli
“Hamlet,” versiyonu dört dalda Oscar’a® aday gösterildi. Dördüncü Shakespeare
uyarlaması 1930’ların “Love’s Labour’s Lost”un müzikal versiyonuydu. Kısa süre
önce Branagh HBO Films’in “As You Like It,”i yönetti. Film, Mozart’ın “The Magic
Flue” operasının film versiyonuydu. Ayrıca Harold Pinter’ın yazdığı ve Jude Law’la
Michael Cane’in rol aldığı “Ölümcül Oyun” filminin de yönetmenliğini üstlendi.

Rol aldığı diğer filmler şöyle: Pat O’Connor’dan “A Month in the Country”; Oliver
Parker’dan “Othello”; Robert Altman’dan “Kaybetme Zamanı”; Woody Allen’dan
“Celebrity”; Danny Boyle’dan “Alien Love Triangle”; Paul Greengrass’tan
“Mutluluğa Uçuş”; Barry Sonnenfeld’dan “Vahşi Vahşi Batı”; Philip Noyce’tan
“Çit”; “Harry Potter ve Sırlar Odası”; Richard Curtis komedisi comedy “PIRATE
RADIO”; ve Bryan Singer’dan “Operasyon Valkyrie.”

Branagh birçok başarılı televizyon dramasında da rol aldı. Bunlara, BAFTA ödüllü
“Wallander” dizisindeki Dedetif Kurt Wallander rolü de dahil. Dizi, Emmy® ve Altın

34
Küre’ye® aday gösterildi. Channel 4’ün “Shackleton”ında başrolü canlandırdı,
A&E’nin “Conspiracy”si ile En İyi Erkek Oyuncu Emmy® ödülü aldı, aynı kategoride
Altın Küre’ye® aday gösterildi. Franklin Roosevelt’i canlandırdığı “Warm Springs”
dizisiyle Emmy®, Altın Küre® ve SAG Ödülü’ne aday gösterildi.

Branagh’ın tiyatro çalışmaları West End’de rol aldığı “Another Country” ile başladı.
Bu oyundaki performansıyla Gelecek Vadeden Yeni Oyuncu kategorisinde Society of
West End Theater ödülünü kazandı. Renaissance Tiyatrosunu kurdu ve bünyesinde şu
oyunları yönetti ve yer aldı: “Onikinci Gece””, “Much Ado About Nothing,” “As You
Like It,” “Hamlet,” “Look Back in Anger,” “Vanya Dayı,” “Kral Lear,” “Bir Yaz
Gecesi Rüyası” “Coriolanus” ve “The Life of Napoleon.” “Public Enemy” ve “Tell
Me Honestly” oyunlarını da kendisi yazmıştır.

Sayısız tiyatro oyunları arasında RSC’nin “Henry V”si, “Love’s Labour’s Lost” ve
“Hamlet” yer alıyor. Son dönem tiyatro çalışmaları arasında yönetmenliğini üstlendiği
hit tiyatro komedisi “The What I Wrote” da yer alıyor. Oyun, Londra West End’den
Broadway’e uyarlandı ve burada Tony’ye aday gösterildi. Branagh, İngiliz
tiyatrolarında sahnelenen “Richard III,” Mamet’in “Edmond”ı ve “Ivanov”da beş
yıldızlı performans gösterdi. Branagh, Belfast’taki Lyric Tiyatrosu’nda, yeni komedi
“Painkiller”la sahnelere dönüş yapacak.

Branagh, Bancroft altın madalyasını kazandığı Royal Academy of Dramatic Art


mezunu. Sinemaya yaptığı katkılardan ötürü BAFTA kendisine prestijli Michael
Balcon ödülünü verdi.

Yazı ekibi ASHLEY EDWARD MILLER (Senaryo) ve ZACK STENTZ (Senaryo)


birçok sinema stüdyosunda, farklı aşamalarda projelere sahip. Miller ve Stentz,
yazar/yapımcı olarak dikkat çekmeye J.J. Abrams’in hit dizisi “The Fringe” ve
“Terminator: The Sarah Connor Chronicles” dizileriyle başladı. Birlikte, “Thor”a ek
olarak, “X-Men: First Class”ın taslağını ve Paramount için “Damn Nation”ı yazdı. Şu
an Disney için “The Limited”i (Sean Bailey’nin pilot bölümünden uyarlama) ve
DreamWorks adına henüz ismi belirlenmemiş (yapımcıları Walter Parkes ve Laurie
MacDonald) bir aksiyon filmi yazıyorlar.

Kuzey Virginia/DC Metro bölgesi yerlisi olan, Ashley Edward Miller, prestijli
Thomas Jefferson Bilim ve Teknoloji Lisesinden mezun oldu. Ardından College of
William & Mary’de İngilizce eğitimi aldı ve Fairfax County, Virginia’da ilk İngilizce
ve yaratıcı yazarlık ortaokul öğretmeni oldu. Daha sonra Science Applications
International Corporation adına Deniz Harekatı Amirliği için analistlik yaptı. Yazı
ortağı Zack Stentz’le ortak “Uzay Yolu” sevgileri vasıtasıyla internette tanıştı. O
zamandan beri Ashley ve Zack, “Gene Roddenberry’nin ‘Andromeda’sı
“Alacakaranlık Kuşağı” ve “Terminator: The Sarah Connor Chronicles” ile “Fringe”
gibi bir çok TV dizisini yazdı ve/veya yapımcılığını üstlendi. İlk filmleri 2003 yılının
“Ajan Cody Banks”iydi. Son olarak “Thor,” ve “X-Men: First Class”ı yazdılar ve
birçok başka projenin geliştirilmesinde ve yapımında aktif rol aldılar. Ashley şu an

35
Los Angeles, California’da çizgi romanları, aksiyon figürleri, eşi ve genç oğluyla
birlikte yaşıyor.

Mendocino County ormanlarının yerlisi olan Zack Stentz, Santa Cruz California
Üniversitesinde antropoloji ve gazetecilik eğitimi aldı. Gazeteci olarak Stentz, San
Francisco Bay Area’da alternative haftalık dergilerin editörlüğünü yaptı ve The
Economist, Esquire, Entertainment Weekly, Sports Illustrated, Details ve başka
yayımlarda da makaleler yazdı. Sıkı bir bilim kurgu ve fantezi hayranı olan Zack,
gelecekteki yazı ortağı Ashley Edward Miller’la internetteki öfkeli bir “Uzay Yolu”
tartışmasında tanıştı. Ortağıyla birlikte Zack, “Gene Roddenberry’nin
‘Andromeda’”sı, UPN’in “Alacakaranlık Kuşağı,” ve “Terminator: The Sarah Connor
Chronicles” ile “Fringe” gibi yapımların yazarlığını ve yapımcılığını üstlendi.
“Thor,”un yanı sıra o ve ortağı “X-Men: First Class,” “Ajan Cody Banks” ve gelişim
ya da yapım aşamasında olan birçok başka filmi de yazdı. Şu an Los Angeles’ta eşi,
kızı ve iki oğluyla birlikte yaşıyor.

Çocukluğundan bu yana Marvel çizgi romanlarının hayranı olan DON PAYNE


(senartı) “The Simpsons”da senarist, yazar ve danışman yapımcı olarak çalışıyor.

“The Simpsons”daki çalışmalarıyla dört Emmy® ödülü kazandı ve Writers Guild of


America’dan prestijli Paul Selvin Ödülünü kazandı. (Beğenilen “Fraudcast News”
bölümüyle)

Sinema filmleri arasında “Eski Süper Sevgilim” ve “Fantastik Dörtlü: Gümüş


Sörfçü’nün Yükselişi” yer alıyor.

UCLA sinema okulunda mezun olan Payne, sinema ve televizyon eğitiminden sonra
senaristlik branşında mastır yaptı. 2006-2007 yıllarında UCLA onu, Hunter/Zakin
senaryo ödülüne layık gördü.

Karısı Julie ve çocukları Nathaniel (12); Joshua (9); ve Lila (3) ile birlikte Los
Angeles’ta yaşıyor.

“Thor”un hikayesinin ortak yazarlarından olan J. MICHAEL STRACZYNSKI’s


(Hikaye) yönetmen Clint Eastwood için “Sahtekar”, Wachowki Kardeşler için
“Ninjanın İntikamı” ve şu an Vancouver’da çekimleri yapılan “Karanlıklar Ülkesi 4:
Yeni Şafak”ın senaryosunu yazdı. DreamWorks için (aynı zamanda sorumlu
yapımcısı da olduğu) “Voices of the Dead” filmiyle, Bruckheimer/Disney yapımları
“Shattered Union” ve “Vanishing Point,” filmlerinin de senaryosu kendisine ait.
Televizyondaysa Straczynski, “Babylon 5,” “Crusade” ve “Jeremiah” dizilerini yarattı
ve yapımcılığını üstlendi. Çizgi roman dalındaysa Hem Marvel hem de DV için
çalıştı, The Amazing Spider-Man, Thor, Wonder Woman, Superman için yazılar yazdı.
Superman: Earth One grafik romanı 20 hafta boyunca The New York Times En Çok
Satanlar listesinde kaldı.

New Jersey’de doğan Straczynski’nin ailesi, o 18 yaşına gelene kadar 20 defa taşındı.

36
Straczynski bu sayede kelimelere ve yazmaya karşı ilgi duymaya başladı. Yaşadıkları
yerler hep değişiyor ama kütüphanedeki kitaplar hep aynı kalıyordu. San Diego
Devlet Üniversitesi klinik psikoloji ve sosyoloji diplomasını aldıktan sonra, yıllarca
muhabirlik yaptı. Los Angeles Times, Los Angeles Herald Examiner, Writer’s Digest,
ve TIME, Inc gibi dergilerde 500’ten fazla haberi yayımlandı. Birçok basılmış roman
ve kısa hikaye de yazmıştır.

“Sahtekar”ın senaryosuyla İngiliz Akademi Ödülüne® aday gösterilen Straczynski,


Eisner Ödülü, Inkpot Ömür Boyu Başarı Ödülü, Saturn Ödülü, Hugo Ödülü (iki kez),
Ray Bradbury Ödülü, Christopher Foundation Ödülü, Space Frontier Foundation
Ödülü ve American Cinema Foundation’ın tarafından verilen E Pluribus Unum
Ödülüne ve bunun yanı sıra birçok başka ödüle layık görüldü.

Doğum günü, Yıl başları ve Noel hariç günde 10 saat yazıyor. Bekar ve müsait.

MARK PROTOSEVICH (Hikaye) Chicago, Illinois’da doğup büyüdü. Sinema,


rock’n’roll ve çizgi romanlar arasında yetişti. “Thor” tabii ki favorisiydi. Onun için
“Thor”un sinema versiyonunda çalışmak, çocukluk hayalinin gerçekleşmesi demek.

Protosevich, Columbia College Chicago’da okudu ve mezun olduktan sonra sinema


bölüm başkanı kendisinden bölümde prodüksiyon dersi vermesini istedi. Dört yıl
boyunca ders verdi ve eğitmenlik deneyiminden büyük keyif aldı. Bu esnada serbest
yazarlık da yaptı ve 1987 yılında kısa film “Past Voices”ı yazdı ve yönetti. Bu kısa
film, Chicago Film Festivali’nde Altın Hugo ve Altın Plaket kazandı.

Los Angeles’a yerleşen Protosevich, yapımcı Scott Rudin ve Columbia Pictures’ın


hikaye analisti olarak çalıştı ve daha sonra Orion Pictures, yapımcı Dawn Steel ve
Metro-Goldwyn-Mayer için geliştirme sorumlusu olarak görev yaptı.

1996’ta özgün senaryosu “Hücre”yi sattı ve o zamandan bu yana en çok aranan


senaristlerden biri oldu. New Line Cinema, yönetmenliğini Tarsem Singh’in yaptığı
ve Jennifer Lopez, Vince Vaughan, ve Vincent D’Onofrio’nun oynadığı “Hücre,”yi
2000 yılında gösterime soktu. Roger Ebert filmi, yılın en iyi 10 filminden biri olarak
niteledi ve Korku Yazarları Birliği de Protosevich’in senaryosunu Bram Stoker
Ödülüne layık gördü.

2006’da Protosevich, 1972 yılının “Poseidon Adventure”ının yeni versiyonu olan


“Poseidon”un senaryosunu yazdı. Beğenilen sinemacı Wolfgang Petersen’ın yönettiği
“Poseidon”da, Kurt Russell, Richard Dreyfuss ve Josh Lucas rol aldı.

Protosevich (Akiva Goldsman’la birlikte) 2007 yılındaki “Ben Efsaneyim” filminin


senaryosunu yazdı. Will Smith’li bu filmin yönetmeni Francis Lawrence’dı. Film,
yazarın tutku haline getirdiği bir projeydi çünkü 10 yıldır bunun üstünde çalışıyordu.
“Ben Efsaneyim”in dünya çapında elde ettiği hasılat 585,349,010 dolardır.

Protosevich 2006-2008 yılları arasında “Thor”un senaryosunu yazdı ve Kevin Feige

37
ve Marvel ekibiyle çalışmaktan büyük zevk aldı.

Mandate Pictures’tan çıkacak olan Kore filmi “Oldboy”un Amerikan yapımının


senaryosunu yeni tamamlayan Protosevich, yapımcılığını Aviv e Ari Arad’la
Legendary Pictures’ın üstlendiği BioWare’in beğenilen bilgisayar oyunu “Mass
Effect”in senaryosu üzerinde çalışıyor.

Cape Cod’da karısı ressam Robena Malicoat’la birlikte yaşıyor ve hâlâ tüm Thor çizgi
romanları duruyor.

Geçtiğimiz 10 yılda KEVIN FEIGE (Yapımcı) Marvel çizgi romanlarından


uyarlanan birçok başarılı sinema filminde önemli bir role sahiptir. Bu filmlerden
bazıları “Örümcek Adam” ve “X-Men” üçlemeleridir. Yapımcı ve Marvel Studios
başkanı Feige, şirketin sinema filmlerinin yaratıcı kısmından ve ev sineması
aktivitelerinden sorumlu.

“Thor”dan önce Feige, 7 Mayıs 2010’da gösterime giren “Iron Man 2”nin
yapımcılığını üstlenmişti. “Iron Man”in devam filmi olan, yönetmenliğini Jon
Favreau’nun yaptığı ve Robert Downey Jr., Gwyneth Paltrow ile kadroya yeni dahil
olan Mickey Rourke, Scarlett Johansson ve Don Cheadle’lı film, gösterime girdiği ilk
haftada Amerika’da 128,1 milyon dolar hasılatla bir numaraya yerleşti. Günümüze
kadarsa film dünya çapında 620 milyon dolar hasılat yaptı.

2008 yazında Feige, yaz dönemi gişe filmleri “Iron Man” ve “The Incredible Hulk,”
gibi yeni Marvel Studios’un tam finansman sağladığı ilk filmlerin yapımcılığını
üstlendi. Robert Downey Jr.’ın süper kahraman zırhına bütündüğü, John Favreau’nun
yönetmenliğini yaptığı, Gwyneth Paltrow ve Jeff Bridges’li film 2 Mayıs 2008’de
gösterime girdi ve anında gişede başaı elde etti. İki hafta üst üste bir numarada kalan
film, gösterime girdiği hafta 100 milyon, toplamda da dünya çapında 571 milyon
dolar gişe yaptı.

13 Haziran 2008’de Marvel, “The Incredible Hulk”u piyasaya sürdü ve yaz


döneminin ikinci filmini gösterime soktu. Filmde Edward Norton, William Hurt, Tim
Roth ve Liv Tyler rol aldı. Yönetmen Louis Leterrier, ikonik yeşil deve muhteşem bir
şekilde tekrar hayat verdiği film dünya çapında 250 milyon dolar gişe yaptı.

Feige şu an Marvel Studios’dan çıkacak olan üç filmin yapımcılığını yürütüyor: Chris


Evans, Tommy Lee Jones, Hugo Weaving, Dominic Cooper, Neal McDonough,
Derek Luke ve Stanley Tucci’li, 22 Temmuz 2011’de gösterime girecek “Captain
America: The First Avenger”, 4 Mayıs 2012’de gösterime girecek “Marvel Studios’un
The Avengers,”ı ve 3 Mayıs 2013’te gösterime girmesi planlanan “Iron Man 3”.

Feige, daha önce de ikinci ve üçüncü “Örümcek Adam” filmlerinin sorumlu


yapımcılığını üstlenmişti. İki film toplanda 1,5 milyar dolar gişe yaptı. Tobey
Maguire, Kirsten Dunst ve James Franco’lu “Örümcek Adam” serileri tüm
zamanların en çok gişe elde eden üç super kahraman filmidir.

38
Feige aynı zamanda popüler “X-Men” serisinin ikinci filmi “X2”nin ortak yapımcısı,
serinin üçüncü filmi “X-Men 3: Direniş”in de sorumlu yapımcısıydı. Hugh Jackman,
Halle Berry ve Ian McKellen’lı “X-Men” serisinin bu iki filmi toplamda dünya
çapında 866 milyon dolar hasılat elde etti. in ticket sales worldwide. Feige, “X-Men
Başlangıç: Wolverine”in Marvel Studios çizgi romanı uyarlamasının da sorumlu
yapımcısıydı.

2000 yılında Marvel’a katıldığından beri Feige, şirketin tüm film prodüksiyonlarında
önemli bir görev almıştır. Sorumlu yapımcılığını üstlendiği filmler “Fantastik Dörtlü”
ve devam filmi “Gümüş Sörfçünün Yükselişi,” dünya çapında 600 milyon dolar gişe
yaptı. Eric Bana ve Jennifer Connelly’li Ang Lee filmi “Hulk”ın, Jennifer Garner’lı
“Elektra”nın ve Thomas Jane’li “The Punisher”ın da sorumlu yapımcısı Feige’di.
Fage 2003 yılının hit filmi Ben Affleck’li “Daredevil”ın da ortak yapımcısıydı.

2003 yılında Feige, Hollywood Reporter’ın geleneksel Next Gen ilk 35 listesinde,
eğlence sektörünün genç idarecileri arasında kendine yer buldu.

Güney Kalifornia Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümünden mezun olduktan


sonra, Warner Bros tabanlı The Donners Company’de Lauren Shuler Donner ve
Richard Donner için çalıştığı sırada Feige, aksiyon-macera “Volkan” ve hit romantik
komedi “Mesajınız Var” gibi yapımlarda görev almıştır. Daha sonraları, çizgi roman
türünü modernize eden “X-Men” filminde yardımcı yapımcılığa kadar uzanan
pozisyonlara gelmiştir.

ALAN FINE (Sorumlu Yapımcı) Marvel Worldwide Inc.’in başkan yardımcısı ve


Marver Characters Inc.’in pazarlama kurulu başkanıdır. Aynı zamanda Marvel’s
Theatrical and Animation Creative Committees’in de başkanlığını yürütmektedir.

Marvel Oyuncak ve Yayıncılık bölümler başkanı ve genel müdürü; Kay Bee Oyuncak
Mağazaları genel müdürüdür.

Fine, Rhode Island’da büyümüştür. Rhode Island Üniversitesi psikoloji bölümünden


mezun olmuştur. Hayatı; West Palm Beach, Florida ve Mattapoisett, Massachusetts
arasında geçmektedir. Evli ve iki çocuk sahibidir.

STAN LEE (Sorumlu yapımcı) POW! Entertainment başkanı ve kreatif


sorumlusudur. Marvel’ı çizgi roman sektöründe zirveye taşıyan adam olarak tanınır.
Örümcek Adam, Hulk, X-Men, Fantastik Dörtlü, Demir Adam, Daredevil, The
Avengers, Gümüş Sörfçü, Thor ve Dr. Strange gibi yüzlerce efsanevi karakter Lee’nin
hayal gücünün eseridir.

Şu an Marvel Media’nın fahri yönetim kurulu başkanı olan Lee, 1972’de Marvel
Comics yayımcısı oldu. Yayımcılık sektöründe Marvel’i zirveye taşıyan yaratıcı
güçtü. 1977’de, Örümcek Adam karakterini gazetelerde günlük yayınlanacak hâlde
hayata geçirmiştir. Haftanın yedi günü yayımlanan, baştan beri Lee’nin yazıp
editörlüğünü yaptığı, dünya çağında 500’den fazla gazetede kendine yer bulan, gelmiş

39
geçmiş en başarılı çizgi macera dizisidir.

Haziran 2001’den POW!un kasım 2001’deki resmi kuruluşuna kadar Stan Lee,
POW!!u kurmak, ona entelektüel malzeme bulmak ve çeşitli POW! Projelerini
başlatmak için çalıştı.

DAVID MAISEL (Sorumlu Yapımcı) 2005-2009 yılları arası Marvel Stüdyolarının


başkan yardımcılığını, yönetim kurulu başkanlığını ve genel müdürlüğünü yapmıştır.

Ayrıca Endeavor, Creative Artists Agency ve The Walt Disney Company’de üst
düzey yöneticilik görevi yapmıştır. Duke Üniversitesi ve Harvard Business School
mezunudur.

PATRICIA WHITCHER (Sorumlu Yapımcı) şu an Albuquerque, New Mexico’da


Marvel için ikinci filmi olan “Marvel Studios’un “The Avengers”ın sorumlu
yapımcılığını sürdürmekte. Joss Whedon’ın yönettiği “Marvel Studios’un The
Avengers”ı Demir Adam, Thor, Kaptan Amerika ve Yeşil Dev’i destansı bir hikayede
bir araya getiriryor. Oyuncu kadrosu şöyle: Robert Downey, Jr., Chris Hemsworth,
Chris Evans, Mark Ruffalo, Scarlett Johansson, Samuel L. Jackson, Jeremy Renner ve
Tom Hiddleston.

Marvel evrenine girmeden önce Whitcher , gerçek hayattam esinlenerek 2008 yılında
Los Angeles’ın varoşlarında ve Walt Disney Concert Hall sahnesinde çekilen
“Virtüöz” filminin sorumlu yapıımcılığını üstlenmişti. Los Angeles Times köşe yazarı
Steve Lopez’in yazılarından yola çıkılarak yazılan filmde Downey ve Jamie Foxx
oynuyordu.

2006’da Whitcher, Broadway müzikali Jamie Foxx, Beyoncé Knowles, Eddie


Murphy ve Jennifer Hudson’lı “Rüya Kızlar”ın film uyarlamasının sorumlu
yapımcılığını üstlendi. Bill Condon’ın yönettiği “Rüya Kızlar” iki Oscar® kazandı
(Hudson ve ses kurgusu) ve sekiz dalda da aday gösterildi. 2005 yılında sorumlu
yapımcılığını üstlendiği, Rob Marshall’ın yönetmenliğini yaptığı “Bir Geyşa’nın
Anıları,” bir başka Oscar® başarısı oldu ve 6 dalda aday gösterildi ve 3 dalda ödülü
kazandı. (sanat yönetmenliği, görüntü yönetmenliği ve kostüm)

Whitcher daha önce Steven Spielberg’ün dramatik komedisi, Tom Hanks ve


Catherine Zeta-Jones’lu “Terminal” filminin sorumlu yapımcılığını üstlendi.
Yapımcılığını üstlendiği filmlerse şöyle: Brad Silberling’den Dustin Hoffman ve
Susan Sarandon’lı “Ay Işığında,; Natalie Portman ve Ashley Judd’lı “Where the
Heart Is,” ve P.J. Hogan’ın Julia Roberts ve Cameron Diaz’lı hiti “En İyi Arkadaşım
Evleniyor”, “Amerikan Yorganı,” “Çılgın Lise” ve “Tehlikeli Bir Kadın.”

Yapımcılığa başlamadan önce Whitcher, “Gerçek Yalanlar,” “Meteor Adam,”


“Bahçıvan,” “Iron Maze” ve “Karanlık Adam” filmlerinde yapım sorumlusuydu.
Doğma büyüme Los Angeles’lı olan Whitcher, iki çocuk annesi ve Loyola
Marymount Üniversitesi mezunu.

40
LOUIS D’ESPOSITO (Sorumlu Yapımcı) Marvel Entertainment’ın ortak
başkanıdır. Gişe Rekorları kıran “Iron Man” ve “Iron Man 2,” ve “Thor” “Captain
America: The First Avenger” ile “Marvel Studios’un “Tatlı Sert”inin de sorumlu
yapımcısıdır.

Stüdyonun ortak başkanı ve tüm Marvel filmlerinin sorumlu yapımcısı olan


D’Espsito, tüm filmlerin gelişiminden dağıtımına kadar olan sürecin takibini yapar.

D’Esposito 2006’da Marvel Studios’da çalışmaya başladı. Marvel’dan önce yapımcı


sorumluluğunu üstlendiği filmler arasında; Will Smith’in başrolünü oynadığı
2006’nın hit filmi “Umudunu Kaybetme”, “Zathura: Bir Uzay Macerası” ve 2003
yılının Samuel L. Jackson ve Colin Farrell’lı hit filmi “Özel Tim” yer alıyor.

HARIS ZAMBARLOUKOS, BSC (Görüntü Yönetmeni) Meryl Streep ve Amanda


Seyfried’lı dünyaca ünlü mega hit “Mamma Mia!”yı çekti. Son filmleri arasında
Richard Eyre’ın yönettiği, Liam Neeson, Laura Linney ve Antonio Banderas’lı “The
Other Man,” var.

Zambarloukos, Michael Caine veJude Law’lu “Ölümcül Oyun”da da yönetmen


Kenneth Branagh ile çalışmıştı. Diğer filmleri şöyle: Gillian Armstrong’dan Guy
Pearce ve Catherine Zeta-Jones’lu “Öldüren Cazibe” ve 2006 yılında kendisini
Variety’nin ilk 10 Görüntü Yönetmeni listesine sokan Peter O’Toole’lu “Venüs”.
BAFTA’da kendisine En İyi Teknik Başarı Ödülü adaylığı da getiren Daniel Craig ve
Samantha Morton’lu “Dayanılmaz Aşk” da var. “Dayanılmaz AŞk” LA Weekly
tarafından 2004’ün En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü de aldı.

Görüntü yönetmenliğini yaptığı diğer filmler şöyle: “Opa!”, “Sağdıç,”


“Dolandırıcılar,” “Oh Marbella!”, “Mr. In-Between” ve “Camera Obscura.”
Christopher Nolan’ın “Batman Başlıyor” filminde de ikinci ekip görüntü yönetmeni
olarak görev yaptı.

Nicosia, Kıbrıs’ta doğan Zambarloukos, Londra’da yaşıyor.

PAUL RUBELL, A.C.E. (Kurgu) yönetmenliğini Michael Mann’ın yaptığı iki filmle
Oscar’a® aday gösterildi. 2000’de “Köstebek” filmiyle William Goldenberg ve David
Rosenbloom’la beraber ödüle aday gösterilmişti. 2005’te “Tetikçinin Gecesi”
adaylığını da Jim Miller’la paylaştı. Rubell, Mann’ın dönem gangster dramı “Halk
Düşmanları”nın ve 80’lerin meşhur TV dizisi “Miami Vice”ın film versiyonunun
kurgusunu yaptı.

Yönetmenliğini Michael Bay’in yaptığı mega hit “Transformers”ın ve 2009’da


çekilen devam filmi “Transformers: Yenilenlerin İntikamı” ile 2005 yılının “Ada”
filminin kurguları da Rubell’a ait.

Diğer filmleriyse şöyle: “Hancock” (başrollerde Will Smith), “Muhteşem


Kahramanlar,” “S1m0ne,” “xXx,” “Hücre,” “Blade,” “Dr. Moreau’nun Adası,” “Ruby

41
Cairo,” “The Stone Boy” ve “The Final Terror.”

Rubell’ın televizyonda da birçok çalışması var. “Andersonville”deki çalışmasıyla


Emmy’ye® aday gösterilen Rubell, “My Name Is Bill W” daki çalışmasıyla bu sefeer
John Wright’la birlikte yine aynı ödüle aday gösterildi.

ALEXANDRA BYRNE (Kostüm Tasarımcı) Oscar® ve BAFTA ödüllerinin yanı sıra


Tony Ödülüne de aday gösterilmiştir. İlk Oscar® adaylığı 1997 yılında kostümlerini
tasarladığı Kenneth Branagh’ın “Hamlet” film uyarlamasıyla aldı. Byrne’ün ikinci
Oscar® adaylığı 1999’da Shekar Kapur’un “Elizabeth”iyle geldi, üçüncüsü de 2005
yılına ait Marc Forester filmi “Düşler Ülkesi”yle geldi. 2008 yılında Kapur’un
“Elizabeth: Altın Çağ” filmiyle Oscar® ödülünü aldı. “Hamlet”, “Elizabeth”, “Düşler
Ülkesi” ve “Elizabeth: Altın Çağ” filmleriyle BAFTA’ya da aday gösterildi.

Byrne’ün kostümlerini tasarladığı filmler arasında “Operadaki Hayalet,” Branagh’ın


“Ölümcül Oyun”u ve “The Garden of Eden” yer alıyor.

70’lerin sonunda Byrne önce Bristol Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi aldı, daha
sonra da İngiliz Milli Operaso’nda efsanevi Margaret Harris öncülüğünde tiyatro
tasarımı okudu. Televizyon ve tiyatroda hem set hem de kostüm tasarımcı olarak
sayısız çalışma yaptı. Televizyondaki çalışmaları arasında En İyi Kostüm Tasarım
dalında kendisine BAFTA ödülü getiren Roger Michell’ın “Persuasion”ıyla yine
BAFTA ve RTS adaylıkları getiren “The Buddha of Suburbia” var.

Byrne 1990 yılında “Some Americans Abroad” ile En İyi Sahne Tasarımı dalında
Tony’ye aday gösterildi. Oyun, Royal Shakespeare Company’den New York’taki
Lincoln Center’a taşındı.

Byrne, aktör Simon Shepherd’la evli. Dört çocuklarıyla bilrikte İngiltere’de taşıyorlar.

CRAIG KYLE (Ortak Yapımcı) Marvel Entertainment’taki kariyerine 2000 yılında


animasyon danışmanı olarak başladı ama çok kısa süre içinde şirketin animasyon
departmanının kreatif yöneticisi oldu. Televizyon için iki canlı aksiyon projesi ve
dokuz animasyon dizi geliştirdi.

Craig, Marvel’ın DVD projelerinden sorumluydu bu projeler arasında şunlar vardı:


“Ultimate Avengers: The Movie,” “Ultimate Avengers II,” “Iron Man,” “Hulk VS,”
“Doctor Strange,” “Planet Hulk” ve “Thor: Tales of Asgard.” Her DVD projesinde
Craig, süpervizör yapımcı ve her hikayenin ortak yazarı olarak görev yaptı.

Marvel için sayısız animasyon bölümü ve çizgi roman yazan Craig, deneyimli bir
hikaye anlatıcısıdır. Normal yapım sorumlulukları haricinde Craig, Marvel çizgi
dizilerini de yazıyor. Bu dizilerde genellikle kendi yarattığı bir karakter olan popüler
X-23 karakteri sık sık yer alıyor.

Üç yıl önce Craig, Marvel Studios’un canlı aksiyon departmanının Yapım ve


Geliştirmeden sorumlu kıdemli başkan yardımcısı oldu ve şu an da “Thor”un ortak

42
yapımcısı.

Başarılı bir yapımcı olan VICTORIA ALONSO (Ortak yapımcı) hem “Iron Man”
hem “Iron Man 2” filmlerinde yönetmen Jon Favreau ile birlikte çalışmış, şimdi de
yönetmenliğini Joe Johnston’ın yaptığı “Captain America”nın ve Joss Whedon’un
yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı “Marvel Studios’ The Avengers”ın ortak
yapımcılığını üstlendi. Alonso görsel efekt dünyasından gelmektedir. “Cennetin
Krallığı”, “50 İlk Öpücük”, “Büyük Balık”, “Kor”, “Darkness Falls,” Kediler ve
Köpekler” “Shrek” ve “6. Gün”ün görsel efekt sorumlusu olarak görev almıştır.

Şu an Marvel Studios2un Görsel Efekt ve Post Prodüksiyon Sorumlu Başkan


yardımcılığı görevini yürütmektedir.

DAVE JORDAN (Müzik Süpervizörü) “Iron Man” ve “Iron Man 2” “Vay Anam
Vay: Babasının Oğlu”, “Gulliver’in Gezileri”, “Piyango Bileti” “Biri Beni Isırdı”,
“Marmarduke”, “Aşk Çeşmesi”, “İki Babalık”, “The Incredible Hulk,” “Charlie İş
Başında,” “Transformers,” “Hayatı Yakala,” “Meet the Spartans,” “Hayalet Sürücü”,
“Buluşma Olayı,” “Şehrin Adamı,” “Dantastik Dörtlü,” “Şut ve Gool,” “Öfkeli
Âşıklar,” “Elektra” ve “Harold & Kumar Go to White Castle” filmlerinde müzik
süpervizörlüğü yapmıştır.

Müzik süpervizörlüğü yaptığı diğer filmler şöyledir: “Çılgınlar ve Sevgililer,” “Hızlı


ve Öfkeli,” “Daredevil,” “Sürüsüne Bereket” ve “The Punisher.”

PATRICK DOYLE (Müzikler) uzun zamandır Kenneth Branagh ile birlikte iş birliği
yapmaktadır. 1974 yılında Royal Scottish Academy of Music and Drama mezunudur.
2001 yılında Royal Scottish Academy of Music’e üye olmuştur.

Doyle, tiyatro için ilk müziğini 1978 yılında yazdı ve o zamandan bu yana tiyatro,
radio, televizyon ve film prodüksiyonlarına sayısız müzik yapmıştır. 1987’de besteci
ve müzik direktörü olarak Renaissance Tiyatro Grubu’na katıldı. Bu zaman zargı
içerisinde Sör Derek Jacobi, Geraldine McEwan ve Dame Judi Dench gibi başarılı
yönetmenlerin prodüksiyonlarında sayısız kez İngiltere turnelerine çıkmıştır.

1989’da Branagh ondan “Henry V”in film müziklerini yapmasını istedi. 1989 yılında
filmdeki ‘Non Nobis Domine’ parçası Ivor Novello Ödülleri’nde En İyi Film Müziği
ödülünü aldı.

1990’da HRH Galler Prensi, Ana Kraliçe’nin 90’ıncı yaş günü onuruna Doyle’dan
“The Thistle and The Rose, a song cycle for Soprano and Choir,”ı yazmasını istedi.
Aynı yıl Doyle, “Shipwrecked” filminin de müziklerini besteledi.

1991’de Doyle’ın, Branagh’ın “Dead Again” filmi için bestelediği müzik Altın
Küre’ye® aday gösterildi. Ardından “Frankenstein”; “Much Ado About Nothing”; the
musical “Love’s Labour’s Lost”; “As You Like It”; ve Doyle’a En İyi Film Müziği
dalında Oscar® adaylığı getiren dört saatlik destansı “Hamlet” uyarlaması geldi.

43
Branagh’ın, Jude Law ve Michael Cane’li “Ölümcül Oyun” filminin de müziklerini
Doyle yaptı.

Doyle, yönetmen Regis Wargnier’la da birçok kez çalıştı ve Oscar® ödüllü


“Indochine” ve yine Oscar® adayı “East West”le Cesar Ödülleri’ne iki kez aday
gösterildi. Wargnier’le birlikte Doyle, 2005 Berlin Film Festivali’nde gösterilen “Man
to Man”in (başrolde Joseph Feinnes) ve 2007 yılında Fransa’da gişe rekoru kıran
“Pars Vite et Reviens Tard,”ın müziklerini yaptı.

Diğer çalışmaları şöyle: Yönetmen Brian De Palma ile “Carlito’nun Yolu”; Alphonso
Cuaron’la “A Little Princess” ve “Büyük Umutlar”; ve Ang Lee ile Oscar®-ödüllü
“Aşk ve Yaşam”, ki Doyla bu filmile En İyi Film Müziği dalında Oscar®, Altın Küre®
ve BAFTA ödüllerine aday gösterilmişti.

2001’de Doyle hit komedi “Bridget Jones’un Günlüğü” filminin müziklerini


tamamladı ve ardından yönetmen Robert Altman’la iş birliği yapıp yönetmenin
Oscar® ödüllü filmi “Gosford Parkı”nın müziklerini yaptı. 2003’te, komedi filmi
“Takvim Kızları”nın müzklerini yaptı, ardından da “Sihirli Dadı” (başrolde Emma
Thompson), “Eragon” (başrolde John Malkovich) ve yönetmenliğini Mike Newell’ın
yaptığı “Harry Potter ve Ateş Kadehi,” filmleri geldi.

O ve Branagh, Ekim 2007’de bir işe daha imza attı. Branagh, Royal Albert hall’da
“Patrick Doyle’s Music from the Movies”inin yönetmenliğini yaptı. Lösemi
Araştırma Derneği adına düzenlenen konserin biletleri yok sattı. Konserde Emma
Thompson, Sör Derek Jacobi, Dame Judi Dench, Alan Rickman, Imelda Staunton ve
Robbie Coltrane gibi yıldızlarda vardı

2008 yılında Doyle, Mark Levin ve Jennifer Flackett’ın yönettiği “Macera Adası”nın,
Tony Leondis’in yönettiği animasyon film “Igor”un müziklerini yaptı. Şu an ikisi solo
piyano, biri yaylı sazlar dörtlüsü olmak üzere bir dizi album çalışması yapıyor.

# # #

44

You might also like