Professional Documents
Culture Documents
Sakın Yatağın Altına Bakma Millas
Sakın Yatağın Altına Bakma Millas
j jose millas
sayfa: 147
2002
kitap arkasi
genç savcı elena rincon'un iş ölülerin zabıt kayıtlarını
tutmaktır; babasının teşikiyle seçtiğ savcılık mesleğnde
aradığnı bulamamış gece nöbetlerinde, ç karartıcı madrid
metrosunda cesetlerin izini sürmekten bıkıp usanmıştır.
bir gün aynı metronun basık tünellerinden birinde, teresa
isimli bir genç kızla tanışr ve hayatı değşr.
***
yazar hakkinda
***
savcı elena rincon ile görevli adli tabip, lopez de hoyos'da bir
cesetle ilgilenmişer, resmi arabayla nöbetçi mahkemeye
dönüyorlardı. Şför şşın suratlı, gencecik bir delikanlıydı;
yanındaki koltukta uyuklayan zabıt kâtibinin baş ikide birde
önüne düşyor, kucağndaki bond çantaya çarpıyordu. saat
sabahın üçüydü, açıklanması mümkün olmayan bir ilgiyle
ıssız kaldırımları incelermişgibi görünen savcının zihninde,
yüzü onun yüzü, elleri onun elleri, boynu onun boynu,
bacakları onun bacakları olan bir ceset morga kaldırılıyordu.
darp izi yoktu. adli tıbba gönderilse, sonuç temiz çıkardı
mutlaka. bu ölümün nedeni bir hayal kırıklığ, bir yürek
yarasıydı kuşusuz.
"elbette."
adli tabip, "burası otopsiye pek uygun bir yer değl elbette,"
diye devam etti, "gerekli araç gereç olmasa da becerimizi
kullanarak üstesinden gelebiliriz. ceketini çıkar lütfen."
o gün elena rincon için bir gün değl, ertesi güne doğu
cesaret kırıcı bir yavaşıkla içinde yolculuk ettiğ bir kapsül
oldu. akşm bitkin halde evine döndü. burayı hukukçuluğ,
varoluşn gerçek sığnağ, hatta motoru sandığ günlerde
dekore etmişi. fuencarral'de, tribunal'in üzerinde oturuyordu.
o akşmsa ona artık bir alay gibi gelmeye başamışı bu. tüm
odaları ağr, koyu renkli mobilyalarla doldurmuş pencereleri,
pilileri asalet çağışıran uzun, ağr perdelerle donatmışı. yapay
bir şminesi bile vardı. bu ahşptan yapılma, kapaklı şminenin
içinde, gözlerden gizlemek istediğ televizyon duruyordu. bir
gün, oturma odasında, çalışn televizyonunun karşsında bir
yıldır oturmakta olan bir kadının cesedini kaldırdıktan sonra
kendi televizyonunun rengini ve sesini kısmış şminenin
kapaklarını örtmüş televizyonu orada yayınma kesintisiz
devam etmek üzere açık bırakmışı, şminede ebediyen duran
küller gibi. otopsisinin sonucunda karnından
hazmedilmemişhalde, karmakarışk haber kırıntıları, yarışalar,
diziler fışıran zavallı kadıncağzın içinde bulunduğ durumu
kendi salonunda canlandırmak istemişi savcı, ama biraz
değşirerek. o zamandan beri ne zaman salonundan geçse,
şminenin kapısının altından kaygı verici bir aydınlık sızar,
elena kendi kendine orada siyah beyaz gerçeğn ya da
gerçeğn korlarının yandığnı söylerdi. belki de adli tabip
haklıydı, gerçeğn soyu tükeniyordu.
İİ
vicente holgado'nun sağayakkabısı bir çorabı tek lokmada
yuttuktan sonra diliyle dudaklarını yaladı. sol tek,
kendininkini yavaşyavaşyiyor, çorabın, elinden kurtulmak için
yaptığ umutsuz hareketlerinin tadını çıkarıyordu sanki. ayın
belli belirsiz ışğ yatak odasının tabanına çarparak dolabın
üzerindeki aynaya giriyor, sırın üstünde göz alıcı yalımlar
oluşuruyordu. vicente holgado'nun ayakkabıları siyah, sivri
burunlu ve bağıklıydı. yatağn altından aynada oluşn harika
şkilleri izliyor, tembel tembel duruyorlardı. karınları hâlâ açtı
aslında, ama görünürde başa çorap yoktu.
belli ki çok yapılı bir bedenin sol ayağna aitti ve o kadar hor
kullanılmışı ki, dikişyerlerinden patlamak üzereydi. vicente
holgado'nun ayakkabıları her sabah asansörde karşlaşıkları,
dengesiz varlığnı anlayışa inceledikleri bu ayakkabıyı hemen
tanıdılar. nasıl ki kaza geçirip sakatlanan bir dostu, bu zor
zamanlarında destek olmak için, bağına basar insan; işe öyle
aldılar onu aralarına. durum gerçekten de buydu: ayakkabı
binada yaşyan tek bacaklı birine aitti. eski terlikler
mokasenin bu toplantılardan nasıl haberdar olduğnu
öğenmek istediler.
"bilmiyoruz."
"canım istemedi."
sol tek, "fark ettin mi, tek başna hareket ettin," dedi.
"emin misin?"
"görürsün."
İisi de aslında büyük oranda nesne olduklarını itiraf etmeye
cesaret edemedi. sonra aceleyle dolaptan çıkarak kalıpların
anısını yaşmak üzere banyoya gittiler.
dul mokasen tercihen siyah bir çift ağı sıkı çorabın elçi olarak
görev yapmasını ve hemen mesajı iletmesini önerdi; vakit
henüz erken olduğndan belki de hemen o gece
toplanabilirlerdi. herkes bu öneriyi kabul edince spor
ayakkabıları çamaşr odasındaki kirli sepetine atlayarak bir
çift çorapla döndüler; çoraplar tümüyle naylondu ve
umutsuzca yakalarını kurtarmaya çalışyorlardı.
yönü belli olmayan kısa bir sohbetten sonra söz alan vicente
holgado'nun ayakkabıları, bu ikili dünyada bireysel
davranarak sorun yaratmamak için sanki hâlâ tekmişer gibi
davranarak içlerinde bir ayak olmadığ zaman yaşdıkları
boşuk duygusunu anlattılar; ayakların, ayakkabıların ruhu ya
da tanrısı olup olmadığ konusunda yaptıkları tartışaları
aktardılar. vicente holgado'nun ayakları, durumdan
duydukları memnuniyeti gizleyemediler doğusu. kadın
ayaklarına gelince, ya korkunun ya da o yıl her zamankinden
daha sıcak bir yıl olduğ halde bir üşme duygusunun etkisi
altındaydılar. kadın ayakkabıları ayaklara yaklaşrak saygıyla
içlerini sundular. ayaklar tereddüt etmeden bu topuklu
ayakkabıların içine atlayarak rahatça yerleşiler.
ÜÇ
"rüyan nasıldı?"
"Çıkmadın mı?"
"elbette."
biraz daha ileride, sağa, altından ışk sızan kapalı bir kapı
gördü. küçük kardeşn odasıydı kuşusuz. onu yatağnda
uzanmışkitap okurken ya da dişerindeki teli çıkarırken hayal
etti ve o güne kadar tatmadığ bir tutkunun pençesinde
kıvranmaya başadı. İtiyatı elden bırakarak anahtar deliğnden
odayı gözetlemeye başadı. Öyle bir heyecana kapıldı ki, allak
bullak olmuşbir suratla kendini küçük, buzlu camdan
kapısıyla öbür odalardan ayrılan banyoya attı.
"Çünkü esperanto tek bir ortak dil özlemini temsil eder. biz,
babil kulesi'ni inş etmeye yeltenmeden ve tanrı, dillerimizi
karışırmadan önce konuşuğmuz dil. esperanto ve
çağaşaletlerin becerisiyle bu kuleyi hiç sorun yaşmadan inş
edebilirdik. belki bir gün yaparız."
tam o sırada teresa'nın babası "bana bir iyilik yap, mutfağ git
de karım sana bir şşversin, kaşk bıçak çekmecesinde, o
hangisi olduğnu bilir. alet kutumdakiler kısa, burayı biraz
kazımam gerekecek," dedi.
dÖrt
"nasıl isterseniz."
"nasıl anladın?"
"evet."
"bu konuda batıl bir inancım var. bir kül tablası satın aldığm
gün herkes gelip burada sigara içecek gibi geliyor. aslında
sen de o herkesten birisin ve her koşlda burada sigara
içiyorsun. ceset hakkında ne düşnüyorsun?"
"korkudan mı?"
"peki ayaklar?"
"ayak yok."
"neden?"
"hayır, araşırmadım."
"olmadı işe."
"evet."
"neden?"
hayır.
"tek gözlü olunca," dedi, "derinlik yok oluyor. her şyi tek bir
düzlemde görüyorum, sanki gerçeklik bir resimmişgibi, ama
şmdiye dek hiç kaza yapmadım."