Professional Documents
Culture Documents
Dogru Bilinen Yanlislar
Dogru Bilinen Yanlislar
DOĞRU BİLDİĞİMİZ
YANLIŞLAR
Kapak:
Çizgi Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti. Tlf: 02122111521
Baskı ve Cilt:
Yaylacık Matbaacılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
12/197-203 Topkapı-İstanbul
Litros Yolu Fatih San. Sit. No
Tlf: 02126125860
İKİNCİ BASKI
Adres
Hoca Gıyaseddin Mah. Şifahane Sk. No: 20 34470
Eminönü-İstanbul
Tel: 0(212) 513 00 93–Fax: 0 (212) 511 21 69
Web: www.suleymaniyevakfi.org
www.kurandersi.com
e-mail: suleymaniyevakfi@suleymaniyevakfi.org
İstanbul-2007
GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ
İKİNCİ BASKI
1993
SÜLEYMANİYE VAKFI
YAYINLARI
İSTANBUL 2007
بســم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim
(İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla)
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ك ل ّي َدّب ُّروا
ٌ مَباَر
ُ ك َ ْ ب َأنَزل َْناهُ إ ِل َي
ٌ كتا
ِ
ه
ِ ِ آَيات
َ ُ
بِ ول ِي َت َذَك َّر أوُلوا اْلل َْبا َ
“(Kur’ân) bereketli bir kitaptır. Onu
sana indirdik ki, âyetlerini
bağlantılarıyla düşünsünler ve içi
temiz olanlar onu kafalarına
yerleştirsinler.”
(Sâd 38/29)
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER.........................................................7
ÖNSÖZ................................................................12
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ........................................15
GİRİŞ..................................................................17
I- BUGÜNKÜ HIRİSTİYANLIK..................................21
II- BUGÜNKÜ MÜSLÜMANLAR...............................25
A- PEYGAMBERİ TANRILAŞTIRMA....................................31
B- BESMELE...................................................................33
C- HAMD VE ŞÜKÜR.......................................................34
D- HER İNSAN ALLAH’I BİLİR...........................................35
E- KUR’ÂN’DA DİNDARLIK...............................................37
1. Fıtrata Uyanlar........................................................42
a. Kendine Tebliğ Ulaşmamış Olanlar ..............................47
b. Kendine Tebliğ Ulaşmış Olanlar....................................49
2. Kararsızlar..............................................................50
3. Fıtrata Uymayanlar.................................................50
a- Kendine Kul Olanlar......................................................52
b- Büyüklere Kul Olanlar...................................................60
F- İNSAN ALLAH’IN HALİFESİ Mİ?....................................65
G- TESBİH VE TAKDİS......................................................69
H- CENNETE KİMLER GİRER............................................70
BİRİNCİ BÖLÜM...................................................74
ŞİRK, MÜNAFIK
KAFİR VE DİNLER......................................................74
I. DİNLER............................................................75
II. ŞİRKLE İMAN ARASINDA KARARSIZLIK..............77
A- GELENEKSEL YÖNTEM................................................81
B- KUR’ÂN’IN YÖNTEMİ...................................................85
III. MÜNAFIK=İKİ YÜZLÜ.......................................96
IV. KÂFİR=GÖRMEZLİKTEN GELEN........................97
A- İYİ VE DOĞRU ŞEYLERİ GÖRMEME.............................98
B- KÖTÜ VE YANLIŞ ŞEYLERİ GÖRMEME.......................100
C- KALBİN MÜHÜRLENMESİ..........................................101
8 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
3. Şefaatçiler............................................................186
II. SORU CÜMLELERİ...........................................187
III. CUMA NAMAZI..............................................188
1. CUMA KİMLERE FARZDIR....................................................189
2. CUMA EZANI.................................................................191
3. NAMAZA GELME ÂDÂBI.....................................................192
4. NAMAZ BİTİNCE YAPILACAK İŞLER..........................................192
5. CUMA GÜNÜ ................................................................193
6. CUMANIN FAZİLETİ...........................................................194
7. CUMA İÇİN ÖZEL ELBİSE ...................................................195
8. CUMA İÇİN YIKANMA.........................................................195
9. CUMA İÇİN GÜZEL KOKU SÜRÜNME.......................................196
10. CUMA VAKTİ................................................................196
11. CUMA EZANLARI...........................................................196
12. HUTBE......................................................................197
13. HUTBE ESNASINDA NAMAZ KILINMASI...................................198
a- Hutbe Esnasında Susmak.....................................199
b- Hutbe Duası..........................................................200
c- Hutbe Okunurken İmama Yakın Oturma...............200
14. CUMA GÜNÜ DUALARIN KABUL EDİLDİĞİ SAAT ........................201
15. HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE CUMA NAMAZI..............................201
a- el-Mebsût..............................................................204
b- el-Bedai’...............................................................205
c- el-Hidâye..............................................................208
d- Fethü’l-Kadîr.........................................................209
e- İbn Abidîn.............................................................209
16. İMAMIN DURUMU...........................................................210
BEŞİNCİ BÖLÜM.................................................212
KADIN, NİKAH
VE
TALAK....................................................................212
I. ÂDETLİ KADININ ORUCU VE NAMAZI................213
A- ORUÇ FİDYESİ..........................................................216
1. Olumlu Anlam.......................................................217
a- Zamirin Orucu ( )الصيامGöstermesi................................217
b- Zamirin Kaza Orucunu Göstermesi.............................220
2. Anlamı Olumsuza Çevirenler.................................221
I. TALAK (ERKEĞİN BOŞAMA HAKKI)...................224
A- İDDET İÇİNDE BOŞAMA............................................227
B- ŞAHİT BULUNDURMA ..............................................228
C- İDDETİ SAYMA GÖREVİ............................................231
D- KADININ EVDEN ÇIKMAMASI VE ÇIKARILAMAMASI. . .231
10 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
َ َ قْرآ
ن ُ ْ ذا ال
َ َذوا ه
ُ خ ِ ْن قَو
َ ّ مي ات ّ ِب إ ُ سو
ّ ل َيا َر َ وََقا
ُ ل الّر
.جوًراُ ْمه
َ
“O gün Elçi diyecek ki, “Ya Rabbi, benim kavmim
bu Kur’ân’ı kendilerinden uzak tuttular.” (Furkan
25/30)
İbn Abbâs’ın bildirdiğine göre bir gün
Peygamberimiz şöyle bir konuşma yaptı: “Sizler
yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak toplanacaksınız.
Tıpkı âyette,
دا عَل َي َْنللا إ ِّنللا ك ُّنللا
ً علل
ْ َق ن ُِعيللد ُهُ و
ٍ خللل َ ّمللا َبللد َأ َْنا أ َو
ْ َ ل َ َك
.نَ عِليِ َفا
“İlkin yaratmaya nasıl başladıysak öylece
yeniden yaratacağız. Bu bizim verdiğimiz
sözdür; onu yerine getireceğiz.” (Enbiya 21/104)
dendiği gibi. Kıyâmet günü ilk giyindirilecek olan
İbrahim’dir. Ashabımdan bir grup sol tarafa alınacak,
ben; “Ashabım! Ashabım!” diyeceğim. Allah Teâlâ
diyecek ki; “Bunlar, senin ayrılmandan sonra sürekli
geriye gittiler.” Ben de salih kul İsa’nın dediği gibi
diyeceğim:
ّ َ م فَل
مللا ت َلوَفّي ْت َِني ْ ت ِفيهِل ُ ملْ ُ ما د َ دا ً شِهي َ م ْ ِت عَل َي ْه ُ ْ وَك ُن
ّ ت عَلللى ك ُلَ َ َ َ
ٍيءْ شل َ ل َ م وَأن ْل ْ ب عَلي ْهِل َ ت الّرِقي ل َ ْ ت أن َ ْ ك ُن
ْ ن ت َغْفِ لْر ل َهُ ل
م ْ ِ ك وَإ َ ُ عب َللاد ِ مْ ُم فَ لإ ِن ّه ْ ُن ت ُعَ لذ ّب ْه
ْ ِ إ.د ٌ ش لِهي َ
َ
.م ُ كيِ ح َ ْ زيُز ال ِ َت ال ْع َ ْ ك أن َ ّ فَإ ِن
“... İçlerinde bulunduğum sürece onları
görüyordum. Beni vefat ettirince gören yalnız sen
oldun. Sen her şeyi görüp gözetirsin. Eğer azab
edersen, onlar senin kullarındır. Bağışlarsan
şüphesiz sen güçlüsün, doğruyu yaparsın.” (Mâide
5/117-118) (Buhari, Enbiya, 8)
Dini menfaatlerine alet edenler, hiçbir zaman eksik
olmaz. Bunlar ilim sahibi ve etkili kimselerse büyük
14 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
َ ُطاًنا فَه
و َ ْ شي
َ هُ َض ل ْ ّ قي
َ ُن ن ْ عن ذِك ْرِ الّر
ِ م
َ ح َ ش ُ ْمن ي َع َ َو
.رين ِ َه ق ُ َل
ن أ َن ُّهللم
َ سللُبو
َ ح ْ َ ل وَي
ِ سللِبي
ّ ن ال ِ علل
َ م ْ ُدون َه ُ َ م ل َي
ّ صلل ْ وَإ ِن ُّهلل
.ن َ دو ُ َ مهْت ّ
“Kim Rahman’ın Zikri’ni (Kur’ân’ı) bulanık görürse
başına bir şeytan sararız. O onun arkadaşı olur.
Onlar bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru
yolda olduklarını hesap ederler.” (Zuhruf 43/36-
37)
Ayetteki ( = يعلللشya’şu), ( = ذكرالرحملللنzikru’r-
Rahman) ve ( = نقيضnukayyid) kelimeleri önemlidir. (
)يعلللشaşâ, kökünden, gözün dumanlı olması, iyi
görememesi veya kör olması anlamınadır. 1 ( ذكرالرحم
)ن, Rahmân’ın Zikri demektir. Zikir, kafaya yerleştirilip
kullanıma hazır tutulan bilgidir. Onu akla ve dile
getirmeye de zikir denir. 2 Kafalara yerleşip kullanıma
hazır tutulacak asıl bilgi Allah’ın Kitabında olandır. Bu
3 Bkz. Al-i İmran, 3/58, A’raf 7/63, Hicr, 15/6,9; Nahl, 16/44,
Enbiya, 21/2,50,105; Furkân, 25/18, Yasin, 36/11, Sad,38/8,
Kamer, 54/25.
4 Ragıb el-İsfahânî, Müfredât, قيضmad.
GİRİŞ
19
I- BUGÜNKÜ HIRİSTİYANLIK
Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
demiştir: “Sizden öncekilerin izlerini, kuşkusuz karış
karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir
kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz de gireceksiniz.
Dedik ki; Yahûdi ve Hıristiyanlar mı?
-Ya kim olabilir? dedi.” (Buhari, İ’tisam bi’s-
Sünne, 14)
Hıristiyanlıkta şirk en büyük günahtır. “Birinci
buyruk şirki yasaklar. Allah’tan başka tanrılara
inanılmamasını, Tek olandan başka ilahlara saygı
22 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
A- PEYGAMBERİ TANRILAŞTIRMA
Hıristiyanlar İsa aleyhisselamı tanrı yaptılar. Onlara
göre İsa olmasaydı kainat yaratılmazdı. Göklerde ve
yer yüzünde görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar,
egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar…Her şey
onun aracılığıyla ve onun için yaratılmıştır. 3 5
Yanlış inanç, bulaşıcı hastalık gibidir, çabuk yayılır.
Yukarıdaki inançlar Müslümanlara da bulaşmıştır. Bir
uydurma hadiste Allah Teâlâ’nın Peygamberimiz için
şöyle dediği iddia edilmiştir:
“Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım.”36
Kimi tarikatlara göre Muhammed aleyhisselam, var
oluşun başlangıcıdır. Allah’tan başka hiçbir şey yokken
ilk defa hakîkat-i Muhammediye var olmuş, bütün
yaratıklar ondan ve onun için yaratılmıştır. Hakîkat-i
Muhammediye nur olması bakımından âlemi yaratma
ilkesi ve onun aslıdır. Bu nur ölümsüz ve ebedi
olduğundan Peygamber için “ öldü ” denmez. …
Hakîkat-i Muhammediye bütün peygamberlerin ve
velilerin ledünnî ve bâtınî bilgileri aldıkları kaynaktır.
Bu hakikat Hak’tan gelen fey
B- BESMELE
Besmele diye bilinen
“ Bismillahirrahmanirrahim ”, Türkçeye farklı
şekillerde tercüme edilmiştir. Fark, Rahman ve Rahim
kelimelerinden kaynaklanmaktadır. Bunlar rahmet
kökünden türetilmiştir. Rahmet, iyilik ve ikramı
gerektiren incelik anlamınadır. Ama bazen yalnız
incelik, bazen de yalnız iyilik ve ikram anlamında
kullanılır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece
iyilik ve ikram anlamı kast edilir. 4 1
C- HAMD VE ŞÜKÜR
Hamd; birini, yaptığı iyi bir işten dolayı övmektir.
Buna medih de denir. O iyi işi, sizin için yaptı diye
övmek şükür olur. Türkçede buna teşekkür denir.
Kişinin, kendi katkısı olmadan sahip olduğu şeyle
övülmesi, sadece medih yani övgü olur. Hamd
şükürden, medih de her ikisinden kapsamlıdır.
Birinin size iyi davrandığını söylemeniz hem hamd,
hem şükür hem medih olur. Size yaptığı iyilikten
bahsetmeden “O iyidir” demeniz, hamd ve medihtir
ama şükür değildir. “Uzun boylu ve zekidir” demek ise
sadece medih olur. Çünkü zekayı ve uzun boyu, kendi
çalışmasıyla elde etmemiştir. Bunlar aşağıda olduğu
gibi iç içe övgü halkalarıdır.
GİRİŞ
35
E- KUR’ÂN’DA DİNDARLIK
38 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ُ سَل
.م ْ ِ عن ْد َ الل ّهِ اْل
ِ ن
َ دي
ّ ن ال
ّ ِإ
“Allah katında din, İslam dinidir.” (Al-i İmran 3/19)
ه وَهُوَ ِفللي
ُ ْ من َ َ قب
ِ ل ْ َ سَلم ِ ِديًنا فَل
ْ ُن ي ْ ِ ن ي َب ْت َِغ غَي َْر اْل
ْ م َ َو
.نَ ري
ِ سِ خا َ ْ ن ال
َ مِ ِخَرة ِ َ اْل
“Kim İslam’dan başka din ararsa, bu ondan kabul
edilmez. O, ahirette, kaybetmiş olanlardan olur.”
(Al-i İmran 3/85)
İnsan, dünyaya gözünü açtığı andan itibaren
Allah’ın âyetlerini görmeye başlar. Âyet; açık işaret,
gösterge ve belge demektir. Kur’ân surelerinin
birbirinden ayrılmış bölümlerine de âyet denir.
Allah’ın âyetleri Kur’ân’da olanlarla sınırlı değildir.
Tüm varlıklarda; göklerde, yerde, hayvanlarda,
bitkilerde, kişinin iç dünyasında hâsılı her yerde onun
âyetleri vardır. 4 8 Bunlar fıtrat âyetleridir. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
ن
َ حّتى ي َت َب َّيلل
َ م
ْ ِسه ُ ْ ق وَِفي أ َن
ِ ف َ َ سن ُريه
ِ م آَيات َِنا ِفي اْلَفا ْ ِ ِ َ
.ق ْ َ ل َه
ّ ح َ ه ال ُ ّ م أن
ْ ُ
.ن ُ ِحاف
َ ظو َ َه ل
ُ َ ن ن َّزل َْنا الذ ّك َْر وَإ ِّنا ل
ُ ح
ْ َ إ ِّنا ن
“O Zikri biz indirdik. Ne olursa olsun onu
koruyacak olan da biziz.” (Hicr 15/9)
Allah’ın elçileri, insanlarda var olan doğru bilgileri
harekete geçirdikleri yani evrensel doğruları
söyledikleri için etkili olmuşlardır. Herkese Allah’ın bir
elçisinin tebliği ulaşmayabilir. Bu açıdan insanlar iki
kısımdır. Bir kısmı bir elçinin tebliğini almış, ikinci
kısmı ise böyle bir tebliğ ile muhatap olmamış olur.
ُ ل عَل َي ِْهلل
م ُ موا ت َت َن َّز ُ قا َ َ ست ْ ما ّ ُه ث ُ ّ ن َقاُلوا َرب َّنا الل َ ذي ِ ّ ن ال ّ ِإ
جن ّةِ ال ِّتي َ َ
َ ْ شُروا ِبال ِ ْ حَزُنوا وَأب ْ َ خاُفوا وََل ت َ َ ة أّل ت ُ َ مَلئ ِك َ ْ ال
َ
حَياةِ الد ّن َْيا وَِفي َ ْ م ِفي ال ْ ُ ن أوْل َِياؤُك ُ ح ْ َ ن.نَ دو ُ َم ُتوع ْ ُ ك ُن ْت
َ ِ َ اْل
ماَ م ِفيَها ْ ُ م وَل َك ْ ُ سك ُ ف ُ ْ شت َِهي أن ْ َ ما ت َ م ِفيَها ْ ُ خَرةِ وَل َك
ن قَلوًْل َ
ُ سل َ ح ْ نأ ْ مل َ َ و.م ٍ حي ل ِ فللورٍ َر ُ َن غ ْ م ِ ن ُُزًل.ن َ عو ُ ّ ت َد
نَ ملِ ل إ ِن ّن ِللي َ
َ حا وَقللا ً ِ صللال َ ل َ م ّ
ِ َعا إ ِلى اللهِ وَع َ َ َن د ْ م ّ م ِ
.نَ مي ِ ِ سل ْ م ُ الْ
50 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
2. Kararsızlar
Kendi arzularına uygun olarak yaşamak isteyenler,
Allah’ın her şeyi vermesini ama emir vermemesini
isterler. Bunlardan bazıları da Allah’a kulluğu,
isteklerinin kabulüne vasıta sayarlar. İşler iyi giderse
sevinir, dine sarılırlar. Kötü giderse umutsuzluğa
kapılır, yoldan çıkarlar. Bunlar dine, doğru olduğu için
değil, menfaatlerine uygun düştüğü için uyarlar.
Menfaatleri bozuldu mu kararları değişir, çareyi başka
kapılarda aramaya başlarlar. Onun için bunlara
kararsızlar demek uygun olur. Bununla ilgili olarak
“ Şirkle İman Arasında Kararsızlık ” bölümünü
okumak gerekir.
3. Fıtrata Uymayanlar
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ن
ْ ملل ِ ل ْ َم ه ْ ُ حِييك ْ ُم ي ّ ُم ث ْ ُ ميت ُك ِ ُم ي ّ ُم ث ْ ُ م َرَزقَك ّ ُم ث ْ ُ قك َ َ خل َ ذي ِ ّ ه ال ُ ّ الل
َ
ه وَت َعَللالى ُ َ حان َ ْ س لب ُ يٍء ْ شل َ ن ْ مل ِ م ُ
ْ ن ذ َل ِك ْ م ِ ل ُ َ فع ْ َن ي ْ م َ م ُ
ْ شَركائ ِك َ ُ
ت ْ َ َب ل س َ ك لا ل م ب ر
َ ِ ِ ْ َ َ ّ َ ل ح ب ْ ل وا ر ل بْ ل ا لي ل ف
ِ ُ َ د سا َ فْ ل ا ر
َ َ ه َ ظ .ن َ ُ
كو ِ ُ ّ َ َع
ر شْ ي ما
لْ ُ ق.ن َ جُعو ِ م ي َْر ّ
ْ ُملوا لعَله َ ُ ِ َ ذي ع ّ
ِ ض ال َ ْم ب َع ْ ُقه َ ذي ِ ُ س ل ِي
َ ِ دي الّنا ِ ْ أي
ل ُ ْ ن قَب ْ ِ َ ِم ن ذي ّ ل ا ة
ُ َِ ب ق عا
َ نَ كا َ فَ ْ يَ ك روا ُ ظ ْ ن فا َ ض ر ل ْ ا في ِ روا ُ ِ سي
ْ َ فَ ُأ.شرِكين ْ
ْ َ كان أ
ل ِ لْ بَ ق ن
ْ ل م
ِ ِ م ل ّ ي َ ق ل ا ن
ِ دي
ّ لل ِ ك َ َ ه ج
ْ َ و م ْ ِ ق َ ِ ِ ْ م ُ م ْ ُ ه ر
ُ َ ث ك َ َ
GİRİŞ
51
ْ َ
َ َن ك
ف لَر ْ مل
َ .نَ عوُ ّ ص لد
ّ َ مئ ِذ ٍ يَ ْن الل ّهِ ي َو َ م
ِ هُ َ مَرد ّ لَ م َلٌ ْي ي َو َ ِ ن ي َأتْ أ
.ن
َ دوُ َمه َ
ُ ْ حا فَِلن َ م ْ ُ فَعَل َي ْهِ ك
ْ َم يْ ِسهِ ف ً ِ صال
َ ل ِ َن ع ْ مَ َفُره ُ و
“Sizi yaratmış olan, sonra size rızık veren,
sonra canınızı alacak olan, sonra yeniden
diriltecek olan Allah’tır. Ortaklarınız içinde
bunlardan birini yapan var mıdır? Allah, onların
ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.
İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden
karada ve denizde bozulmalar ortaya çıktı. Bu,
yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın diyedir.
Belki vazgeçerler.
De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın ki,
bundan evvel-kilerin sonu nasıl olmuştur?”
Onların çoğu müşrik kimselerdi.
Sen yüzünü o doğru dine yönelt. Bunu Allah
tarafından gelecek olan ve savma imkanı
olmayan bir günden önce yap. İnsanlar o gün
bölük bölük bölüneceklerdir.
Kim kâfir olursa kâfirliği kendi aleyhinedir. Kim
de iyi iş yaparsa kendileri için hazırlık yapmış
olurlar.” (Rum 30/40-44)
İnsanların çoğunun müşrik olması, çoğunun fıtrata
uymaması demektir. Müşrik, ortak koşana denir.
Ortaklık en az iki şey arasında olur. Bunlardan biri
daima Allah’tır; ikincisi değişir. Bazen değer verilen bir
varlık, bazen de bir ruhani olur. Allah’a ortak sayılan
bu varlıklara, Allah’a ait özellikler yakıştırılır. Allah ile
bitecek işin, ancak onların araya girmesi ile olacağına
inanılır. 5 7 Böylece kişi, Allah’tan önce bu aracıya kul
olur. Çünkü aracılar yarı insan, yarı tanrı sayılırlar.
Hıristiyanların 451 ’de Kadıköy’de toplanan dördüncü
ökümenik konsil’de İsa aleyhis-selamın “.. mükemmel
Tanrılığa ve mükemmel insanlığa sahip, gerçek Tanrı
ve gerçek insan olduğuna 5 8 karar vermeleri bundandır.
Bu, aklın ve fıtratın kabul edemeyeceği bir iddiadır. Bu
sebeple bu tür inançlara sahip olanlar akıllarını
-… ?!
ن
َ ري
ِ صلا ِغ
ّ ن ال
َ م َ ج إ ِّنل
ِ ك ْ “ َفا..İn oradan, orada büyüklenmek
ْ خ ُر
sana düşmez; çık, sen alçağın tekisin” demişti. (A’raf
7/13)
İblis, Allah’ın ne varlığını, ne de birliğini inkar
etmiştir. Sapık sayıldıktan sonra bile şöyle demiştir:
“..Doğrusu ben Allah’tan korkarım, Allah’ın cezası
pek ağırdır.” (Enfâl 8/48)
İblis ahirete de inanır. Çünkü kovulunca şöyle
َ
demişti: نَ بل فَ أ ن ْظ ِْر ِني إ َِلى ي َوْ م ِ ي ُب ْعَ ُثو َ “ َقاRabbim! Hiç
ّ ل َر
olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.”
(Hicr 15/36)
İblis’in kâfirliği, Allah’a şart ileri sürmesi ile başladı
ve artarak devam etti. Çünkü Allah’a şart ileri sürmek,
kendini o konuda onunla eşit görmektir. Bu da kendini
tanrılaştırmaktan başka bir şey değildir.
Büyüklenmenin en kötüsü işte budur.
ك ط ُغَْياًنللا
َ ّ ن َرب
ْ مِ ك َ ِما أ ُن ْز
َ ْ ل إ ِل َي َ م ِ ن ك َِثيًرا
ْ ُمن ْه ِ َ وَل َي
ّ َ زيد
َ ْ قوْم ِ ال َ ْ س عََلى ال ْ
.ن
َ ري
ِ ِكاف َ فًرا فََل ت َأ ْ ُ وَك
“De ki: Ey ehl-i kitap! Siz Tevrat’ı ve İncil’i ve size
rabbinizden indirileni uygulamadıkça hiç bir
temeliniz olmaz. (Ya Muhammed!) Sana
rabbinden indirilen -bu Kur’ân- onlardan bir
çoğunun sadece aşırılığını ve kâfirliğini
artıracaktır. O kâfirler topluluğuna üzülme.”
(Mâide 5/68)
Allah Teâlâ Müslümanlar için de benzer bir uyarıda
bulunmuş ve şöyle demiştir:
و َ ْ شي
َ ُطاًنا فَه َ ه ُ َض ل
ْ ّ قي
َ ُن ن ْ ن ذِك ْرِ الّر
ِ م
َ ح ْ َش ع ُ ْن ي َع ْ م َ َو
نَ سلُبو
َ ح ْ َ ل وَيِ سلِبي ّ ن ال َ ِ َه ق ُ َل
ِ َم عْ ُدون َه
ّ ص
ُ َ م لي
ْ ُ وَإ ِن ّه.ن ٌ ري
َ
.نَ دو ُ َ مهْت
ُ م ْ ُأن ّه
“Kim Rahman’ın Zikri’ne (Kur’ân’a) bulanık
bakarsa başına bir şeytan sararız. O onun
arkadaşı olur. Onlar bunları yoldan çevirirler ama
bunlar doğru yolda olduklarını hesap ederler.”
(Zuhruf 43/36-37)
Kur’ân, fıtratın kelama dönüşmüş hali olduğu için
evrenseldir. Onu açıklayan ve tebliğ eden Muhammed
aleyhisselamın dili de evrenseldi. Kur’ân’da
anlatılanlar, her insanın kendinde ve çevresinde
gözlemlediği fıtrat âyetlerinin gereği olduğundan onu
anlamak ve kavramak kolay olur. Yorumlar ise
yereldir. Hangi mezhep ve hangi yorum olursa olsun,
yerel unsurlar taşır. İnsanlara, onları hayata
bağlayacak olan Kur’ân’ı anlatmak, doğru dini tebliğ
etmek gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ
شللُر ّ َ م وَي ُبُ َي أْقللو َ هلل ِ دي ل ِل ِّتللي ِ ن ي َْهلل َ َ قللْرآ ُ ْ ذا الَ هللَ ن ّ ِإ
َ َ َ ُ ّ
جلًرا ْ مأ ْ ن لهُل ّ تأ ِ حا َ ِ صللال
ّ ن ال َ ملللو َ ْن ي َعَ ذي ِ ن ال َ مِنيِ ْمؤُ ْ ال
َ ِ َ ن ب ِللاْل َ
مْ خَرةِ أعْت َلد َْنا ل َهُ ل َ من ُللوِ ْن َل ي ُؤ َ ذي ِ ن ال ّل ّ وَأ.ك َِبيًرا
.ما َ َ َع
ً ذاًبا أِلي
“Bu Kur’ân, insanlara en doğru yolu gösterir. İyi iş
yapan müminlere, kendilerini büyük bir karşılığın
GİRİŞ
65
ّ ُ ه عََلى ك َ
ٌ كي
.ل ِ َيءٍ و َ ل
ْ ش ُ ّ ذيٌر َوالل
ِ َت ن
َ ْ ما أن
َ ّ إ ِن
“Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan
Allah’tır.” (Hûd 11/12)
G- TESBİH ve TAKDİS
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ
مللا ُ َ ل إ ِّني أعْل
َ م َ َس ل
َ ك َقا ُ ّ قد َ ِمد
َ ُ ك وَن ْ ح
َ ِح ب
ُ ّ سبَ ُن نُ حْ َ وَن
.ن َ مو ُ َل ت َعْل
َ
“… Melekler: Neylersen, güzel eylersin; biz bu
sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini
yaparsın.” dediler. Dedi ki: “Ben sizin
bilmediklerinizi bilirim.” (Bakara 2/30)
70 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
مْ ُصللَرهْ ِم إ ْ ضللعُ عَن ُْهلل َ َ ث وَي َ ِ خَبللائ َ ْ م ال ُ م عَل َي ِْهلل ُ حللّر َ ُ وَي
َ ِ م َفاّللل َ
ه
ِ مُنللوا ِبلل َ نآ َ ذي ْ ت عَل َي ِْهللْ َ كللان َ ل ال ِّتللي َ َواْلغَْل
ُ
هُ معَلَ لَ ِذي أن ْلز ِ صلُروهُ َوات ّب َعُللوا الن ّللوَر ال ّل َ َ وَعَّزُروهُ وَن
.نَ حو ُ ِ فل ُ ْ م ال
ْ م ُ ُك ه َ ِ ُأول َئ
“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı
bulacakları ümmi Peygambere uyanlara; işte
onlara o Peygamber iyiliği emreder, kötülüğü
yasaklar. İyi şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.
Sırtlarından ağır yükleri, boyunlarından demir
halkaları kaldırır atar. Kim ki ona inanır, onu
saygıyla destekler, ona yardım eder, onunla
birlikte gönderilen o Nur’a uyarsa; işte onlar
umduklarına kavuşurlar.” (A’raf 7/157)
Bu üç dinde; Yahûdi, Sabiî ve Hıristiyanlarda
Allah’ın varlığı ve birliği inancı ile âhiret inancı vardır.
âyette geçen “iyi işler” kavramı, kişilerin bilgisine göre
değişir. Yukarıdaki âyetlerin açıkça gösterdiği gibi
onlardan kim, son peygamberin tebliği ile karşılaşırsa
ona inanmak ve orada belirtilen iyi işleri yapmak
zorundadır. Allah, bu konuda peygamberlerden kesin
söz almıştır:
ب ٍ ن ك ِت َللا ْ مل ِ م َ
َ َن ل
ْ مللا آت َي ْت ُك ُل َ ميَثاقَ الن ّب ِّييل ِ ه ُ ّ خذ َ اللَ َ وَإ ِذ ْ أ
م ُ َمع
ْ كلل َ مللا َ ِ صللد ّقٌ ل َ مُ ل ٌ سللو ُ م َر ْ ُ جللاَءك َ م ّ مللةٍ ُثلل َ ْ حك ِ َو
م عَل َللى َ َ َ
ْ ُ خ لذ ْت َ م وَأ ْ ل أأقَْرْرت ُل َ ه قَللا ُ ْ ن ب ِهِ وَل َت َن
ُ ّ ص لُرن ّ ُ منِ ْل َت ُؤ
ُ َمع َ َ
َ ري َقاُلوا أقَْرْرَنا َقا
م
ْ كلل َ دوا وَأَنا ُ َ شه ْ ل َفا ِ ص
ْ ِم إ ْ ُ ذ َل ِك
.ن َ دي ِ ِشاه ّ ن ال َ م ِ
“Size kitap ve hikmet veririm de, sonra sizdekini
doğru sayan bir elçi gelirse, ona muhakkak
inanacaksınız ve yardım edeceksiniz! Bunu kabul
ettiniz mi? Bu hususta ağır ahdimi üzerinize
aldınız mı?” demişti. Onlar: “Kabul ettik”
demişlerdi. “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle
beraber şahit olanlardanım” demişti.” (Al-i İmran
3/81)
Sonuç olarak yukarıdaki âyeti şöyle anlamak
gerekir.
GİRİŞ
73
I. DİNLER
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ َ
.ن ُ َ م ت َعْل
َ مو ْ ُ دا وَأن ْت َ ْ جعَُلوا ل ِل ّهِ أن
ً دا ْ َ فََل ت
“… Allah’a benzerler uydurmayın. Siz bunu
bilirsiniz.” (Bakara 2/22)
Herkes Allah’ın benzerinin olamayacağını bilir. Bu
yüzden kimse onun heykelini yapamamıştır. En büyük
hastalık, Allah ile ilişkiyi, aracılarla kurmaya
çalışmaktır. Allah’a dair sayısız delil olduğu halde
aracılarla ilgili delil yoktur. Buna inananların tek
dayanağı, atalarına dayandırdıkları haberlerdir.
Allah tek olduğu halde aracı olacağına inanılanlar
sayısızdır. Her topluluk, kendi hayaline göre, farklı
aracılar uydurur. Bu onları şirke sokar. Çünkü bu
aracıların, Allah’a ait bazı özelliklere sahip olduğu var
sayılır. Allah’a yakın bilinir ve Allah’tan önce onlara
köle olunur. Allah kral, onlar da onun yakınları gibi
görülürler.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ
ه
ِ دون ِل
ُ ن
ْ مل
ِ ذوا ُ خل َ ّ ن ات ِ ص َوال ّل
َ ذي ُ ِ خللال َ ْ ن الُ دي ّ أَل ل ِل ّلهِ الل
.فىَ ْ قّرُبوَنا إ َِلى الل ّهِ ُزل َ ُ م إ ِّل ل ِي َ
ْ ُما ن َعْب ُد ُه
َ أوْل َِياَء
“İyi bil ki, saf din Allah’ın dinidir. Allah ile kendi
aralarına koydukları velilere tutulanlar derler ki:
“Biz onlara, başka değil sadece bizi Allah’a daha
çok yaklaştırsınlar diye kul oluruz.” (Zümer 39/3)
Aracıların değişmesi ile dinlerin adı değişir.
Hıristiyanlar İsa aleyhisselamı, Kutsal Ruh’u, Meryem’i,
havarileri ve kilise babalarını, Taoistler Te, Yin-Yang
vb. yi, Mekkeli müşrikler ise Allah’ın kızları diyerek
bazı melekleri aracı sayar, onların putlarını yaparlardı.
el-Lât , el-Uzza ve el-Menat , Mekke’nin meşhur
putları idi. Allah’ın kızları saydıkları için isimlerini
Allah’ın isimlerine benzetmişlerdi. el-Lât , ellah ’ın, el-
uzza , el-aziz ’in, el-menat da el-mennan ’ın
benzeridir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
76 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
م ُ َ أ َل.خَرى
ُ كلل ْ ُ ة اْل َ َ و.ت َوال ْعُّزى
َ َ مَناةَ الّثال ِث َ م الّل
َ َ
ُ ُ أفََرأي ْت
.ضيَزى ِ ة ٌ م
َ سْ ِذا ق َ ْ ت ِل.ه اْل ُن َْثى
ً ِك إ ُ َ الذ ّك َُر وَل
“Gördünüz değil mi el-Lât’ı ve el-Uzzayı; diğer
üçüncüsü el-Menât’ı? Erkek size dişi ona öyle mi?
O halde bu haksız bir paylaşımdır.” (Necm 53/19-
22).
İslam, aracılığı kesin olarak reddeder. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
ه
ُ سل
ُ ف
ْ َ س ب ِلهِ ن
ُ ِسلو
ْ َمللا ت ُو
َ مُ َ ن وَن َعْلَ ساَ ْ قَنا اْل ِن
ْ َ خل َ ْ قدَ َ وَل
َ
ِ ل ال ْوَِري
.د ِ ْ حب
َ ن ْ مِ ِب إ ِل َي ْه
ُ ن أقَْر ُ حْ َ وَن
“İnsanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını
biliriz. Biz ona şah damarından da yakınız.” (Kaf
50/16)
Allah şah damarından yakın olduğuna göre araya
aracı giremez. Öyle olsa, insanlar önce ona kul olurlar.
Çünkü aracı memnun olmazsa işlerini görmez. Mesela
biri, belediye başkanı ile olan işlerini bir kişi aracılığı
ile yürütse onun için belediye başkanı artık odur.
Onunla ilişkilerini iyi yürütür ki, o da belediye ile olan
işlerini iyi yürütsün.
Bütün Peygamberler insanları, Allah’tan başkasına
kul olmamaya çağırmışlardır. 7 3 Allah’tan başkasına kul
olmamak için Allah ile araya kimseyi sokmamak
gerekir. Müslümanlar yalnız Allah’a kul olur ve
hürriyetin doruğuna ulaşırlar.
Allah, yarattığı ve her şeyini temin ettiği insanın
başkasına da kul olmasını affetmez. O, şöyle buyurur:
َ
َ ن ذ َل ِل
ك َ دو
ُ مللا
َ ف لُر َ شَر
ِ ْك ب ِهِ وَي َغ ْ ُن ي ِ ْه َل ي َغ
ْ فُر أ َ ّ ن الل
ّ ِإ
.شاُءَ َن ي ْ مَ ِل
“Allah şirki bağışlamaz, onun dışında kalanı
bağışlanmayı hak eden için bağışlar.” (Nisa 4/48)
َ َ كان ل ِب
َم َوالن ّب ُوّة َ ْ حك ُ ْ ب َوال َ ه ال ْك َِتا ُ ّ ه الل ُ َ ن ي ُؤْت ِيْ شرٍ أ َ َ َ ما َ
ه
ِ ل ّ لال ن دو
ِ ُ ْ ِ ن ل م لي ل ل دا
ِ ً َ ِ لال ب ع لوا لُ نكو ُ س لا ل نلل
ّ ِ َ
ل لو ل ُ ق َ ّ ُث
ي م
ِ
مللا َ ِ ب وَب َ ن ال ْك ِت َللا َ موُ ّ م ت ُعَل
ْ ُ ما ك ُن ْت
َ ِن ب َ كوُنوا َرّبان ِّيي ُ ن ْ ِ وَل َك
.نَ سو ُ م ت َد ُْر ْ ُ ك ُن ْت
“Hiçbir insanın hakkı yoktur ki, Allah ona Kitap,
doğru bilgi ve peygamberlik versin, o da tutsun
halka, “Allah’tan önce bana kul olun” desin. Onun
diyeceği şudur: “Kitabı öğrettiğinize ve
okuduğunuza göre katıksız olarak Rabbe kul
olun”. (Al-i İmran 3/79)
Allah ile insan arasına aracı koymayı kabul etmeyen
tek din İslam’dır. İslam çizgisi dışında olanlar
kendilerini aracılara göre isimlendirirler.
B- KUR’ÂN’IN YÖNTEMİ
Kur’ân’ın diğer âyetleri gibi Hac Suresinin 11 ’den
16 ’ya kadar olan âyetleri hem birbiriyle hem de diğer
âyetlerle ilişkilidir. Şimdi bu âyetleri ve ilişkiler ağını
görelim.
11 . Âyet:
“İnsanlardan kimi Allah’a sınırda kulluk eder. Eline
bir imkân geçse rahatlar; başına bir sıkıntı gelse
yüz çevirir. Böylesi dünyayı da kaybeder, âhireti
de. Apaçık kayıp budur.”
86 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ن
ْ م ع َل
ْ م لةِ وَهُل ِ ْ ه إ ِل َللى ي َلوْم ِ ال
َ قَيا ُ ب ل َل
ُ جيِ َ س لتْ َ ن َل يْ ملَ
.ن
َ ُ
لو ِ ف َ
غا م
ْ ِ ِ َ ُد
ه ئ عا
“De ki, baksanıza, Allah’ın yakınından neyi
çağırıyorsunuz? Gösterin bana, onların
yeryüzünde yaratmış oldukları ne vardır? Yoksa
onların göklerde bir payı mı bulunuyor? Bu
konuda bana, bundan önce gelmiş bir kitap veya
bir bilgi kalıntısı getirin bakalım. Eğer doğru sözlü
kimseler iseniz.
Allah’ın yakınından kıyâmet gününe kadar
kendisine cevap veremeyecek kimseleri yardıma
çağırandan daha sapık kimdir? Oysaki bunlar
onların çağrısının farkında değillerdir.” (Ahkaf
46/4-5)
Bu şahıs, daha sonra Allah’a yakın bildiği bir din
büyüğünü araya koymaya çalışır. Ona bağlanıp manevi
yardımını almak ve sıkıntıdan kurtulmak ister. 13 . âyet
onu gösteriyor.
13 . Âyet
“Zararı yararından yakın olan kişiyi de yardıma
çağırır. O ne kötü bir yardımcı ve bu ne kötü bir
cemaat üyesidir.”
Halbuki yardım istediği kişi de yardıma muhtaçtır.
Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurur:
م وََل
ْ ُ صللَرك
ْ َن ن
َ طيُعو ْ َ دون ِهِ َل ي
ِ َ ست ُ ن
ْ مِ ن
َ عوُ ْ ن ت َدَ ذيِ ّ َوال
.ن
َ صُرو
ُ ْ م ي َنْ ُ سه
َ ف ُ ْ أ َن
“Onun yakınından çağırdıklarınız kendilerine
yardım edemezler ki size yardım etsinler.” (Araf
7/197)
نَ مل ِك ُللو ْ َ دون ِلهِ فََل ي ُ ن ْ مل ِ م ْ مت ُلْ َن َزع َ ذيِ ل اد ْعُللوا ال ّل ِ قُ ل
ّ َ ُ ً َ
ن
َ ذي ِ ك ال ل َ ِ ( أولئ56) ويل ِ حل ْ َ م وَل ت ْ ضلّر عَن ْك ُل ّ ف ال َ شل ْ َك
َ َ َ َ سلليل
ب ُ م أقْلَر ْ ة أي ّهُل ِ َم ال ْو ُ ن إ ِل َللى َرب ّهِ ل َ ن ي َب ْت َغُللو َ عو ُ ْ ي َلد
ك َ ب َرب ّل َ ذا َ ن ع َل ّ ِه إ َ ن ع َل
ُ َ ذاب َ خللاُفو َ َ ه وَي
ُ مت َلَ حْ ن َر َ جو ُ وَي َْر
.ذوًرا ُ حْ مَ ن َ كاَ
88 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
َ َ سلليل َ
ة ِ َه َواب ْت َغُللوا ْ إ َِليلهِ ال ْو َ ّ قوا ْ الل ُ ّ مُنوا ْ اتَ نآ ِ ّ َيا أي َّها ال
َ ذي
.ن
َ حو ُ ِ فل
ْ ُم ت ْ ُ سِبيل ِهِ ل َعَل ّكَ دوا ْ ِفي ُ ِجاه َ َو
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, ona bir vesile
arayın. Onun yolunda gayret gösterin. Belki
umduğunuza kavuşursunuz.” (Mâide 5/35)
Âyetteki vesile, elif lamlıdır, yani bilinen, Kur’ân’ın
bir çok yerinde açıklanmış olan vesiledir. Mesela bir
âyet şöyledir:
َ ذي َ
ّ ِ ص لَلةِ إ
ن ّ ص لب ْرِ َوال
ّ س لت َِعيُنوا ِبال
ْ من ُللوا ا
َ نآ َ ِ َيا أي َّها ال ّل
.نَ ري ِ ِ صاب
ّ معَ ال َ ه َ ّ الل
“Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namaz
kılarak yardım isteyin. Çünkü Allah, sabredenlerle
beraberdir.” (Bakara 2/153)
Bir başka âyette de şöyledir:
َص لَلة َ َ ذي
ُ ت وَأقَللا
ّ موا ال ِ حا ّ مُلوا ال
َ ِ صال ِ َمُنوا وَعَ نآ َ ِ ّ ن ال ّ ِإ
م َ َ َ َ َ َ
ْ ِف عَلي ْهٌ ْخوَ م وَل ْ ِعن ْد َ َرب ّه
ِ م
ْ ُجُرهْ مأْ ُوا الّزكاةَ له ُ َ وَآت
.ن
َ حَزُنو ْ ُوََل ه
ْ َم ي
“Kimler inanmış, iyi işler yapmış, namazı sürekli
kılmış, zekatı vermiş olurlarsa onların Rableri
katında ücretleri vardır. Üstlerinde ne bir korku
olur, ne de üzülürler.” (Bakara 2/277)
س َوالط ّي ْل ِ
ر ن َوال ِن ْل ِ
ْ ج ّ ن ال ْ ِ م َ جُنود ُهُ ِ
َ
ن ُ ما َ سل َي ْ َ شَر ل ِ ُ ح ِ وَ ُ
ت ل قَللال َ ْ مل ِ وا عَل َللى َوادِ الن ّ ْ ذا أت َ ْ حّتى إ ِ َ نَ . عو َ م ُيوَز ُ فَهُ ْ
َ
م كل ْ من ّ ُ حط ِ َ م َل ي َ ْ سلاك ِن َك ُ ْ م َ خُللوا َ ل اد ْ ُ مل ُ ة َيا أي َّها الن ّ ْ مل َ ٌ نَ ْ
حكاً ضللا ِ م َ سل َ ن .فت َب َ ّ َ شعُُرو َ م ل يَ ْ َ جُنود ُهُ وَهُ ْ ن وَ ُ ما ُ سلي ْ َ َ ُ
مت َك الِتي ّ َ ُ نأ ْ َ َ َ ن قوْل َِها وَقا َ َ َ
شكَر ن ِعْ َ ب أوْزِعِْني أ ْ ل َر ّ م ْ ِ
م َ َ َ َ َ َ
ضاهُ حا ت َْر َ صال ِ ً ل َ ن أع ْ َ ي وَعَلى َوال ِد َيّ وَأ ْ ت عَل ّ م َ أن ْعَ ْ
قلد َ ف ّ ن .وَت َ َ حي َ صللال ِ ِ ك ال ّ عب َللادِ َ ك فِللي ِ مت ِل َ ح َ خل ِْني ب َِر ْ وَأ َد ْ ِ
َ َ
ن مل َ ن ِ م ك َللا َ ي َل أَرى ال ْهُد ْهُلد َ أ ْ مللا ل ِل َ ل َ قللا َ الط ّي ْلَر فَ َ
ْ َ َ
ه أوْ ل َي َأت ِي َّني حن ّ ُ دا أوْ َل َذ ْب َ َ دي ً ش ِ ذاًبا َ ه عَ َ نَ .لعَذ ّب َن ّ ُ
ُ
ال َْغائ ِِبي َ
قا َ َ ث غَي َْر ب َِعيدٍ فَ َ مك َ َ سل ْ َ
مللا ت بِ َ حطل ُ لأ َ ن .فَ َ مِبي ٍ ن ُ طا ٍ بِ ُ
ت ج لد ْ ُ ن إ ِن ّللي وَ َ جئ ْت ُ َ ْ لَ ْ
قي ل ٍ سب َإ ٍ ب ِن َب َإ ٍ ي َ ِ ن َ م ْ ك ِ
ُ
حط ب ِهِ وَ ِ م تُ ِ
ا َ
ش يٍء وَل َهَللا عَلْر ٌ شل ْ ل َ ن ك ُل ّ م ْ ت ِ م وَأوت ِي َ ْ مل ِك ُهُ ْ مَرأةً ت َ ْ ْ
ن ْ ِ ِ ْ ل م س م ل ش ّ لل
ِ نعَ ِ ٌ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ َ ْ ُ ُ َ
دو ج ل س ي لا ل ه م و َ ق و ها ت د ل ج و م. ل ظي
طا َ
م صلد ّهُ ْ م فَ َ مللال َهُ ْ ن أعْ َ شلي ْ َ ُ م ال ّ ن ل َهُل ُ ن الل ّهِ وََزي ّل َ دو ِ ُ
ذي للل ّ ا ه للل ّ ل دوا ج س ي ل ّ َ أ ن. دو ت ه ي ل َ م ه َ ف ل بي س ال ن َ ع
ِ َ ْ ُ ُ ِ ِ َْ َ ُ َ ّ ِ ِ ُ ْ ِ
مللا م ل َ ل ع ي و ض ر َ ل ْ وا ت وا ما ل س ال لي ل ف َ ء ل ب َ ْ خ ْ ل ا ج خ ِ ُ ر يُ ْ
ّ َ َ ِ َ ْ ِ ََْ ُ َ ِ
ش ه إ ِّل هُ لوَ َر ّ ْ ه َل إ ِل َ َ ن .الل ّ ُ
ب العَ لْر ِ َ َ
ما ت ُعْل ُِنو َ ن وَ َ فو َ خ ُ تُ ْ
ن ملل َ ت ِ م كْنلل َ ُ تأ ْ صللد َق َ ْ سللن َن ْظُر أ َ ُ م .قللال َ َ َ ال ْعَ ِ
َ ظيلل ِ
ل م ت َلوَ ّ م ث ُل ّ قهِ إ ِل َي ْهِ ل ْ ذا فَ لأل ْ ِ ب ب ِك َِتاِبي هَ َ ن .اذ ْهَ ْ كاذِِبي َ ال ْ َ
مَل إ ِن ّللي ُ َ
ت َيا أي ّهَللا ال ْ َ نَ .قال َ ْ جُعو َ ذا ي َْر ِ ما َ م َفان ْظ ُْر َ عَن ْهُ ْ
َ َ ُ
سلم ِ ه بِ ْ ن وَإ ِن ّل ُ ما َ سلي ْ َ ن ُ م ْ ه ِ م .إ ِن ّ ُ ري ٌ ِ َ بك ي ك َِتا ٌ ي إ ِل ّ ق َ أل ْ ِ
ي وَأ ُْتللوِني م .أّل ت َعُْلللوا عََللل ّ
َ
ِ حيلل ن الّر ِ ِ ملل ح َ الّلللهِ الّر ْ
َ َ مينَ .قال َت َيا أي ّها ال ْ ُ َ
ملا ري َ مل ِ مَل أفُْتوِني ِفلي أ ْ َ َ ْ سل ِ ِ َ م ْ ُ
ن. دو ه ش ْ ت تى ح را م َ أ ة ع ط قاَ ت ُ
ِ ُ َ َ ّ َ ْ ً ً َ ِ ك ُ ْ ن
“Süleyman için cinlerden, insanlardan ve
kuşlardan ordular toplandı. Düzenli bir halde
idiler.
106 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Süleyman tarafından.
“Bismillahirrahmanirrahim” diye başlıyor,
“Bana karşı çıkmayın. Gelin teslim olun.” diyor.
Dedi ki: Ey ileri gelenler! Bu işte bana doğru bir
çözüm getirin. Sizlerle görüşmeden bir işi kesip
atamam.” (Neml 27/17-32)
Bu âyetlerde, kuşun ve karıncanın akıllıca yaptıkları
konuşmalar ve değerlendirmeler vardır. Bütün âyetler
incelenince insanı hayvandan ayıran temel farkın akıl
olmadığı anlaşılır. İlgili âyetlerden biri şudur:
ْ
مْ س ل َهُل ْ
ِ ن َوال ِن ْل ّ جلِ ْ ن الَ مل ِ م ك َِثيلًرا َ جهَن ّلَ ِ قد ْ ذ ََرأن َللا ل َ َ وَل
َ
ن ب ِهَللا
َ ص لُرو ِ ْ ن َل ي ُب ٌ م أعْي ُل ْ ن ب ِهَللا وَل َهُ لَ قُهو َ فْ َ ب َل ي ٌ قُُلو
َ
ْ كاْلن ْعَللام ِ ب َل ُ
َ ِ ن ب َِها أول َئ َ
م
ْ ل هُ ل َ ك َ مُعو َ سْ َ ن َل ي ٌ ذا َ مآ ْ ُوَل َه
ُ َ
.نَ م ال َْغافُِلو ُ ُك ه َ ِ ل أول َئ ّ ضَ أ
“Cinlerden ve insanlardan bir çoğunu gerçekten
Cehennem için yaratmış olduk. Onların da kalpleri
vardır, onunla kavramazlar. Onların da gözleri
vardır, onlarla görmezler. Onların da kulakları
vardır, onlarla işitmezler. Onlar; en’âm (koyun,
sığır ve deve) gibidirler; hayır, daha da
düşüktürler. Gafiller işte onlardır.” (A’raf 7/179)
Karşılaştırmanın bütün hayvan çeşitleriyle değil de
en’âm denen koyun, sığır ve deveyle yapılması ve
görmezlik edip kâfir olanların daha düşük durumda
olduklarının bildirilmesi önemlidir. Bu gibi insanlar
kargaya benzetildikleri için En’âm’dan düşüğü karga
olduğu anlaşılmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ع
ُ م ْ َ ملا َل ي
َ سل َ ِ ذي ي َن ِْعلقُ بِ ّ ل ال َ َ فُروا ك
ِ َ مث َ َن كَ ذي ِ ّ ل ال
ُ َ مث
َ َو
.ن ُ
َ قلو َ
ِ ْم ل ي َع ْ ُي فَه ٌ م ْ ُم ع ٌ ْ م ب ُك
ّ ص
ُ ًداء َ ِ عاًء وَن َ ُ إ ِّل د
“Kâfirlik edip gerçekleri görmezlikten gelenler,
kavramadığı sese karşı öten karga gibidirler;
kavradığı sadece bağırtı ve çağırtıdır.99 Sağırdırlar,
99 âyette geçen ( )نعق ينِعقsözlükte; hem karganın ötmesi; hem de
çobanın davara bağırması ve onu engellemesi anlamına gelir
(Lisan’ul-Arab نعلللقmad.). Tefsirlerin tamamı kelimeye ikinci
anlamı vermişler ve kâfirlerin çobana benzetilmesi durumu
108 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
َ
قا
ً ح ُ َم ف
ْ سللل ْ ِ َفلللاعْت ََرُفوا ِبلللذ َن ْب ِه.ر
ِ سلللِعيّ ب الِ حاَ صللل
ْ أ
.ر َ
ِ سِعيّ ب الِ حاَ ص
ْ ِل
“Rablerini görmezlikten gelip kâfir olanlara
Cehennem azabı vardır. Ne kötü hale düşmedir o!
İçine atılınca homurtusunu işitirler. O, kaynıyor
olacaktır.
Öfkeden sanki çatlayacak gibi olur. Her bir
bölük içine atıldı mı cehennem bekçileri sorarlar:
“Size bir uyarıcı gelmedi mi?”
“Evet” derler, bize uyarıcı geldi; ama biz yalana
sarıldık. Allah hiç bir şey indirmiş değildir, siz
büyük bir sapkınlık içindesiniz” dedik.
Şöyle devam ederler: “Keşke onu dinlemiş
olsaydık, ya da aklımızı çalıştırsaydık, şimdi bu
kızgın ateşe arkadaş olanlar arasında olmazdık.”
Suçlarını itiraf ettiler. Def olsunlar, o kızgın
ateşe arkadaş olanlar!” (Mülk 67/6-11)
En’âm’da göz vardır, ama basiret yoktur. Âyetler
basirete vurgu yapar. Basiret, baktığı şeyi kavramadır.
Eğer en’âm yani koyun sığır ve deve, elinde bıçakla
gelen kişinin kendini keseceğini kavrasaydı neler
olurdu? Yanındaki ineğin kesildiğini gören bir boğa,
hiçbir şey olmamış gibi otlamaya devam eder miydi?
Ama insanlar, bir katilin elini kolunu sallayarak
dolaşmasına razı olmazlar.
İşitme, duyduğu sesleri sınıflandırıp anlamını
kavramadır. En’âm’da bu da yoktur.
Yukarıda ana karıncanın uyarısı ve hüdhüd kuşunun
değerlendirmesi, onların insan gibi işitme ve basiret
sahibi olduklarını gösterir. Ama onlarda hayatlarına
yön çizecek karar merkezi durumundaki kalp yoktur.
Bu açıdan en’âm ile aynı konumdadırlar.
İnsan farklıdır; o, duyularıyla elde ettiği bilgilere
göre hayatına yön verir. Önünde iki yol vardır; ya
doğrulara uyacak, ya da doğruları kendine
110 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
109 Daha düşük diye tercüme edilen (’)الضلin kökü olan dalâlet,
Arapça’da, yoldan çıkma ve düşük seviyede olma anlamınadır.
(Lisanu’l-arab ضللmad.)
110 Müfredât, نعمmad.
ŞİRK, MÜNAFIK, KAFİR ve DİNLER 115
ْ ُسا إ ِّل و
سعََها ً ف ُ ّ ف الل
ْ َه ن ُ ّ َل ي ُك َل
“Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını
yüklemez.” (Bakara 2/286)
قل ْن َللا
ُ َت فِ ْ س لب
ّ م ِفي ال ْ ُ من ْك
ِ ن اعْت َد َْوا ِ ّ م ال
َ ذي ُ ُ مت
ْ ِ قد ْ عَلَ َ وَل
ن
َ مللا ب َي ْلَ ِ ها ن َك َللاًل ل
َ جعَل َْنا َ َ ف.ن َ سِئيِ خاَ ًكوُنوا قَِرد َة ُ م ْ ُل َه
.نَ قي ُ ْ ة ل ِل
ِ ّ مت ً َ عظِ ْمو
َ َفَها و َ ْ خلَ ما َ َي َد َي َْها و
“İçinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette
bilirsiniz. Bu sebeple onlara “aşağılık maymunlar
olun!” demiştik. Bunu yaptık ki, hem orada
olanlar ve olmayanlar için caydırıcı bir ceza, hem
de sakınanlar için bir öğüt olsun.” (Bakara 2/65–
66)
Yahûdilerde cumartesi günü av yasağı vardı. Davûd
(a.s.) zamanında sahil kenti olan Eyle’de 1 1 3 Yahûdiler
yaşardı. Yılın bir ayında her taraftan oraya balıklar
akın eder, neredeyse su görünmez olurdu. O ayın
dışında ise sadece cumartesi günleri balık gelirdi.
Derken deniz kenarında havuzlar kazıp arklar açtılar.
cumartesi havuzlar balıkla dolar, pazar günü avlar
güya yasağı çiğnememiş olurlar ama yine de
cezalandırılacaklarından korku içinde balıklardan
yararlanırlardı. Zamanla evlatlar babaların yolundan
gitti, zengin oldular. Bunu hoş karşılamayanlar
vazgeçirmeye çalıştılarsa da vazgeçmediler.
“Çoktandır bunu yapıyoruz, Allah’tan bir ceza
gelmedi.” dediler. “Aldanmayın, belki bir azap gelir,
yok olursunuz.” dendi. Bir sabah alçak maymunlar
haline geldiler. Üç gün böyle yaşadılar, sonra yok olup
gittiler. 1 1 4
Bir bölük mücadeleyi sürdürdü. “Aralarından bir
(başka) bölük şöyle diyordu: “Allah’ın yok edeceği veya
şiddetli azaba uğratacağı bir topluma niçin öğüt
veriyorsunuz?” Öğüt verenlerin buna cevabı şöyle
olmuştu: “Bu, Rabbinize, hiç değilse bir özür beyan
edebilmemiz içindir, belki Allah’a karşı gelmekten
sakınırlar.” Âyetler şöyle devam ediyor:
َ
نِ ن عَل َ ْن ي َن ْهَلو ِ جي ْن َللا ال ّل
َ ذي َ ْ ما ذ ُك ّلُروا ب ِلهِ أن َ سوا ُ َ ما نّ َ فَل
َ
ما ك َللاُنوا َ ِس بٍ ب ب َِئي ٍ ذا َ َموا ب ِع ُ َ ن ظ َل َ ذيِ ّ خذ َْنا ال
َ سوِء وَأ ّ ال
ْ ه قُل ْن َللا ل َهُل
م ُ مللا ن ُهُللوا عَن ْل َ ن ْ وا عَل ْ ما عَت َل ّ َ فَل.ن َ قو ُ س
ُ ف ْ َي
.نَ سِئي ِ خا َ ًكوُنوا قَِرد َة ُ
“Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, biz
fenalıktan men edenleri kurtardık ve zalimleri,
Allah’a karşı gelmelerinden ötürü şiddetli azaba
uğrattık. Konan yasakları aşınca, onlara: “Aşağılık
maymunlar olun” dedik.” (A’raf 7/165-166)
115 Eski Mısır kenti Memfis’te Apis adı verilen bir boğaya tapılırdı.
Yukarıdaki ayetlerde Apis özelliğine sahip bir boğanın kesilmesi
emredilmiş ve o batıl inanç ortadan kaldırılmıştır. Açıklamalar böl.
“Kurbanlık Boğa Olayı” başlıklı yazıya bkz.
116 Müfredât, بقرmad.
117 Büyük Larousse Sözlük Ve Ansiklopedisi, c. II, s. 712.
118 Nof, Memfis’in diğer adıdır. Bu husus, Tevrat’ın dipnotlarında ve
ekindeki haritada yer almaktadır. (Kutsal Kitap, Yeni Çeviri,
İstanbul, 2001)
ŞİRK, MÜNAFIK, KAFİR ve DİNLER 121
َ ْ ه ال
ملوَْتى ُ حي ِللي الل ّل َ ِ ضلَها ك َلذ َل
ْ ُك ي ِ ْضلرُِبوهُ ب ِب َع ْ قل َْنا اُ َف
َ قُلو َ
.ن ْ ُ م آَيات ِهِ ل َعَل ّك
ِ ْم ت َع ْ ُ ريكِ ُ وَي
“Sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. İşte
Allah ölüleri böyle diriltir. Size belgelerini gösterir.
Belki aklınızı kullanırsınız.” (Bakara 2/73)
“… İşte Allah ölüleri böyle diriltir.” hükmü önemlidir.
Ahirette ölüler, bir sığır parçasının vurulması ile
diriltilmeyeceklerdir. Onunla olsa olsa, uyuyan bir kişi
uyandırılabilir. Öyleyse ölülerin diriltilmesi, uyuyanın
uyanması gibi olabilir. Çünkü âyetlere göre ölüm bir
uyku, kabir, uyuma yeri, öldükten sonra dirilme de
uykudan kalkma gibidir. Bir âyet şöyledir:
م ِبالن ّهَللاِر
ْ حت ُل
ْ جَر
َ ما
َ م ُ َ ل وَي َعْلِ ْ م ِبالل ّي
ْ ُ ذي ي َت َوَّفاك ِ ّ وَهُوَ ال
َ
.مىّ س
َ م ُ ل ٌ جَ ضى أ َ ق ْ ُ م ِفيهِ ل ِيْ ُ م ي َب ْعَث ُك
ّ ُث
“Geceleyin sizi öldüren ve gündüzün ne
yaptığınızı bilen odur. Sonra belirli süre doluncaya
kadar gündüzün sizi kaldırır.” (En’am 6/60)
Kıyâmetin anlamı kalkıştır. Öldükten sonra dirilme
yataktan kalkış, sura üfleme de kalk borusunun
çalması gibidir.
Yukarıdaki âyet, yeni öldürülmüş ve vücudu henüz
bozulmamış kişinin diriltilmesinden bahsediyor. Allah
Teâlâ kudretiyle onun tahrip olmuş organını düzeltmiş
ve ruhu vücuda göndermiştir. İşte ölülerin yeniden
dirilmesi böyle olacaktır. Önce kişinin vücudu canlı
hale getirilecek, sonra ruhu, uykudan uyanır gibi
bedene döndürülecektir.
İnsan, sulanmış topraktan (tîn) yaratılmıştır. Allah
Teâlâ şöyle buyurur:
ن َ ْ خل ْلقَ اْل ِن
ِ سللا َ َ ه وَب َلد َأ
ُ قلَ َ خل
َ يٍء ْ شَ ل ّ ُن كَ س َ ح
َ
ْ ذي أ ِ ّ أل
َ
.ن
ٍ مِهي
َ ماٍء َ ن
ْ م ِ ٍسَلل َة ُ ن ْ مِ ه ُ َ سل
ْ َل نَ َجع ّ ُ ث.ن
َ م ٍ طي ِ ن
ْ م ِ
ŞİRK, MÜNAFIK, KAFİR ve DİNLER 123
ْ جك ُل
ًم ت َللاَرة ُ ِخر
ْ ُ من ْهَللا ن ْ ُ م وَِفيَها ن ُِعي لد ُك
ِ َم و ْ َ خل
ْ ُ قَناك َ من َْهاِ
.خَرى ْ ُأ
“Sizi topraktan yarattık, ona iade edeceğiz ve sizi
bir kere daha ondan çıkaracağız.” (Taha 20/55)
A- İNSAN RUHU
Vücut, ana rahminde belli bir kıvama geldikten
sonra Allah ona ruh üfler. Yukarıdaki âyetlerin devamı
şöyledir:
ع
َ م
ْ سل ُ ل ل َك ُل
ّ م ال َ جع َ ل
َ َ حه ِ وِ ن ُروْ مِ ِخ ِفيه َ ف َ َ واهُ وَن
ّ سَ م ّ ُث
َ شك ُُرو ً َ ْ َ ْ
.ن َ صاَر َوالفْئ ِد َةَ قَِليل
ْ َ ما ت َ ْ َوالب
“Sonra onu düzenli bir şekle sokmuş ve içine
ruhundan üflemiştir. Sizin için kulaklar, gözler ve
gönüller var etmiştir. Ne kadar az
şükrediyorsunuz!” (Secde 32/9)
B- ÖLÜM VE UYKU
Ruh, vücudu ev gibi kullanır. Uykuya dalınca çıkar
gider. Uyanma sırasında tekrar gelir. Ölen vücut,
yıkılan ev gibidir. Yeniden yaratılıncaya kadar ruh
oraya dönmez. Şu âyet bunu anlatmaktadır:
ْ جعَل َك ُل
م َ م َ ْ ن ن ُط
ّ ف لةٍ ث ُل ْ مل ّ ُب ث
ِ م ٍ ن ت َُرا
ْ م
ِ م َ َ خل
ْ ُ قك َ ه ُ ّ َوالل
.جا َ
ً أْزَوا
“Allah sizi topraktan, sonra döllenmiş yumurtadan
yarattı. Sonra eşleşmiş hale getirdi.” (Fâtır 35/11)
Ahirette beden tekrar yaratılınca eşleşme de
tekrarlanacaktır. Bu, ( تْ جلل
َ س ُز ّول
ُ فللو َ ِ “ )وَ إNefisler
ُ ذا ال ّنل
eşleştiği an…” (Tekvir 81/7) diye bildirilen andır.
Uyku, dinlenmek için zorunludur. Ölüm de
bozulmayan, ihtiyarlamayan ve hasta olmayan,
ölümsüz yani Ahiret hayatına uygun bir vücuda sahip
olmak için zorunludur. Kişiye göre ölüp yeniden
dirilme, gözleri kapayıp tekrar açmak gibidir. Allah
Teâlâ şöyle buyurur:
سللاعَةِ إ ِّل َ َْ
ّ م لُر ال
ْ ما أَ َض و ِ ت َوالْر ِ ماَواَ س
ّ ب ال ُ ْ وَل ِل ّهِ غَي
ّ ه عَل َللى ك ُل َ َ
ٍيء ْ شل َ ل َ ّ ن الل
ّ ِب إ َ َ مِح ال ْب
ُ صرِ أوْ هُوَ أقَْر ْ َ ك َل
.ديٌرِ َق
“O saatin oluşu ancak kısa bir bakış gibidir veya
daha yakındır. Çünkü Allah’ın gücü her şeye
yeter.” (Nahl 16/77)
رل َ َ ملللح ا ل ْب
ِ صللل ْ َ لbakış demektir. 121 Bakışta göz açılıp
kapanır sonra tekrar açılır. İşte Allah, dünya ile
Ahiretin arasını buna benzetmiştir. Ölen insan hayata
gözünü yumar ve dirilince yeniden açar.
Yeniden dirilme bu dünyada olur, ruh o zaman
bedenle eşleşir ve insan gözünü açar ve kendini
uykudan uyanmış gibi hisseder. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
121 ْ ّ الن:ة
ظرة ْ ّ ره والل
ُ مح ِ ص
َ َ ه بب
ُ ح َ َ ول،صُر
َ م َ َ ح الب َ َ ول،ع
َ م َ َ ح الب َْرقُ ول
َ م َ َ لel-Halil b.
َ م
Ahmed (100-175 h.) el-Ayn, (thk: Mehdî el-Mahzûmî, İbrahim es-
Sâmrâî), İran 1409/1988.
126 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
I. KİTABI TAHRİF
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ أ َفَتط ْمعو
مْ من ْهُ لِ ٌري لقِ َن ف َ م وَقَ لد ْ ك َللاْ ُ مُنوا ل َك ِ ْن ي ُؤ
ْ نأ َ ُ َ َ
ُقلللوه ُ َ َما ع
َ ِن ب َعْد
ْ م ِ ه ُ َ حّرُفونَ ُم ي ّ
ّ ُ م اللهِ ث َ
َ ن كلَ َ مُعو َ سْ َي
.نَ مو َ
ُ م ي َعْلْ ُوَه
“Bunların size inanmalarını mı bekliyorsunuz?
Halbuki, içlerinden bir takımı, Allah’ın sözünü
dinlerler. Ona akılları yatar, yine de başka tarafa
çekerler. Bunu bile bile yaparlar.” (Bakara 2/75)
Tahrîf , harf kökündendir. Harf sözlükte uç, kıyı,
sivri ve keskin taraf anlamlarına gelir. 1 2 2 Sözü Tahrîf ise
iki tarafa yüklenebilecek anlamlar taşıyan bir sözü
yalnız bir tarafa çekmektir. 1 2 3
Kur’ân’ın yasakladığı Tahrîf dine saldırma
maksadıyla, kelimeyi yerleşik anlamından çıkarıp diğer
anlamına kaydırmaktır. Bu konu şu âyette, örneklerle
açıklanmıştır.
ِض لعِه ِ وا َ مّ م عَللن َ ن ال ْك َل ِل َ حّرفُللو َ ُ دوا ْ ي ُ ن هَللا َ ذي ِ ن ال ّل َ مل
عَناِ مٍع وََرا َ س ْ م ُ معْ غَي َْر َ س ْ صي َْنا َوا َ َمعَْنا وَع ِ س
َ ن َ قولو ُ ُ َ وَي
ْ م َقلاُلوا َ َ َ َ
ْ ن وَللوْ أن ّهُل ِ دي ّ م وَطعْن ًللا فِللي الل ْ ِسلن َت ِه ِ ل َي ّللا ب ِأل
ْ
َ
مْ خي ْلًرا ل ّهُ لَ ن َ معْ َوانظ ُْرن َللا ل َك َللا َ سل ْ معَْنا وَأط َعْن َللا َوا ِ س َ
ّ ن إ ِل لو ل نم ْ ؤ ي َ لَ ف م ل ه ر ْ فُ ك ب ه لّ ل ال م ل ه نعّ ل كن َ ل و م و ْ قَ وأ
َ ُ ِ ُ ْ ِ ِ ِ ُ ُ َُ َ ِ َ َ َ َ
ً قَِليل
“Kimi Yahûdiler kelimeleri yerlerinden Tahrîf ederler
(yerleşik anlamlarından kaydırırlar) صي َْنا َ َ معَْنا وَع
ِ سَ ”=
semi’na ve aseyna” “ ع م
ٍَ س ُ معْ غ َي َْر
ْ م َ س
ْ = َواisma’ gayre
musmain” bir de “ َ = ”َراعـللناrâinâ” derler. Bunu
dillerini bükerek ve dine saldırarak yaparlar. Eğer
َ
bunlar, “معَْنا وَأط َعَْنا
ِ س َ ”= “semi’nâ ve ata’nâ” ع ْ مَ س
ْ َوا
“isma’” bir de “رَنا ْ ُ =انظunzurnâ” deselerdi elbette
daha iyi ve daha doğru olurdu. Ama kâfirlik
etmelerinden dolayı Allah onları lanetledi. Artık pek
az inanırlar.” (Nisa 4/46)
A- İRÂDE
İrâde, bir şeyin olmasını istemektir. Allah Teâlâ
irâdesini şöyle beyan eder:
مللن
ِ ن ِ ن ال ّل
َ ذي َ َ سلن
ُ م ْ ن ل َك ُل
ْ ُ م وَي َهْلدِي َك ُ ريلد ُ الل ّل
َ ه ل ِي ُب َي ّل ِ ُي
.مٌ كي
ِ ح
َ مٌ ه عَِلي ّ
ُ م َوالل ُ َ
ْ ب عَلي ْك َ م وَي َُتو ُ
ْ قَب ْل ِك
“Allah ister ki, size açık açık anlatsın; size, sizden
öncekilerin yollarını göstersin ve tövbenizi kabul
etsin. Allah bilir, doğru karar verir.” (Nisa 4/26)
Allah’ın iradesine rağmen iyilerin yoluna giren ve
tövbe eden azdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ
.ن ِ ْ مؤ
َ مِني ُ ِت ب
َ ص َ ْس وَل َو
ْ حَر ِ ما أك ْث َُر الّنا
َ َو
“Ne kadar istersen iste; insanların çoğu inanacak
değillerdir.” (Yusuf 12/103)
Allah’ın iradesine aldırmayanlar, müminlerin de
kendileri gibi olmasını isterler. Yani Allah’ın iradesi ile
onların iradesi arasında zıtlık olur. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
َ
ت
ِ وا ّ ن ال
َ َش له َ ن ي َت ّب ِعُللو ِ ريد ُ ال ّل
َ ذي ْ ُ ب ع َل َي ْك
ِ ُ م وَي َ ريد ُ أن ي َُتو ِ ُه يُ ّ َوالل
َ
.ظيًما
ِ َ مي ْل ً ع َ ْ ميُلوا
ِ َ أن ت
“Allah ister ki, (tövbe edesiniz de) tövbenizi
kabul etsin. Şehvetlerine uyanların isteği ise sizin
büyük bir yamuklukla yamulmanız yönündedir.”
(Nisa 4/27)
Bir âyet de şöyledir:
َ
ِم ُنورِه
ّ ِ مت ُ ّ م َوالل
ُ ه َ ْفُئوا ُنوَر الل ّهِ ب ِأف
ْ ِواهِه ِ ْ ن ل ِي ُط
َ دوُ ري ِ ُي
.ن َ ْ َ
َ وَلوْ كرِهَ الكافُِرو َ
KİTAP ve TAHRİF 135
. قللاً ف َ َ مْرت ُ ت ْ سللاء َ َب و ُ شلَرا ّ س ال َ ْ جللوهَ ب ِئ ُ ُوي ال ْو ِ شْ َِ ي
َ
ج لَر
ْ ضلليعُ أ ِ ُ ت إ ِّنا َل ن ِ حا َ ِ صال ّ مُلوا ال ِ َمُنوا وَع َ نآ َ ذي ِ ّ ن ال ّ ِإ
ُ َ
مللن ِ ري ِ ج ْ َن ت ٍ ْ ت عَد ُ جّنا َ م ْ ُك ل َه َ ِ مًل أوْل َئ َ َن ع َ س َ ح ْ نأ ْ م َ
َ ّ َ ْ
ب ٍ مللن ذ َهَل ِ سللاوَِر َ نأ ْ مل ِ ن ِفيهَللا َ ْحللو َ ُ م الن َْهاُر ي ُ ِحت ِه ْ َت
نَ مت ّك ِِئي ّ ق ٍ ست َب َْرْ ِ س وَإ ْ
ٍ ُ سند ُ من ّ ضًرا ْ خ ُ ن ث َِياًبا
َ
َ سو ُ َ وَي َلب
قا ً فَ َ مْرت ُ ت ْ َ سن ُ ح َ َب و ُ وا َ ّ م الث َ ْك ن ِع ْ
ِ ِ ِفيَها عَلى الَرائ َ
“De ki: Gerçek Rabbinizden gelendir; artık
inanan inansın, görmek istemeyen de kâfir olsun.
Ama biz, yanlış yapanlara öyle bir ateş hazırladık
ki, dumanı onları içine alacak, yardım isterlerse,
erimiş maden gibi yüzleri kavuran su ile
yardımlarına koşulacaktır. Ne kötü içecek ve ne
fena birliktelik!
İnanan ve iyi iş yapanlara gelince, biz güzel iş
yapanın ücretini zayi etmeyiz. Onların payına
düşen, içinden ırmaklar akan Adn cennetleridir.
Orada altın bileziklerle süslenecekler, tahtlara
kurulacaklar, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler
giyeceklerdir. Ne iyi karşılık ve ne güzel
birliktelik!” (Kehf 18/29-31)
B- KADER = ÖLÇÜ
Allah, her şeyin ölçüsünü ve standardını
belirlemiştir. İman, küfür, helâl, haram, hayır ve şer
Allah tarafından bir standarda bağlanmıştır. İlgili
ayetlerden bir kısmı şöyledir:
ديًرا
ِ ق َ َيءٍ ف
ْ َ قد َّرهُ ت ْ ش ّ ُ خل َقَ ك
َ ل َ َو
O her şeyi yaratmış sonra her şey için tam bir
ölçü belirlemiştir. (el-Furkan 25/2)
َ كا
دوًرا
ُ ق ّ مُر الل ّهِ قَد ًَرا
ْ م ْ نأَ َ َو
Allah’ın işi, ölçeği tam olarak belirlenmiş
şekildedir. (el-Ahzâb 33/38)
ن
َ قي
ِ سلللل َ ْ م ال
ِ فا َ ْ دي ا ل
َ ْقللللو َ ه
ِ لل ي َْهلللل ُ “ َوال ّلللللAllah fâsıklar
topluluğunu yola getirmez.” 138
ن
َ مي ّ م ال
ِ ِ ظلللا ل َ ْ دي ا ل
َ ْقلللو َ ه
ِ لل ي َْهللل ُ َوال ّلللل, “Allah zâlimler
topluluğunu yola getirmez.” 139
ّ َ كللا ِذب ك
فللار َ َهللو
ُ ن
ْ ملل ِ ه َلل ي َْهلل
َ دي َ نل ال ّللل
ّ ِ “ إAllah nankör
yalancıyı yola getirmez.”1 4 0
ب َ ف
ّ كلل
ٌ ذلا ٌ ِسللر
ْ م
ُ َهللو
ُ ن
ْ م ِ ْه َلل ي َه
َ دي َ نل ال ّلل
ّ ِ “ إAllah yalancı
müsrifi yola getirmez.”1 4 1
ُ دي ِهم ال ل ّلللل
ه َ ِت ال ل ّلللله
ِ لل ي َهْلللل ِ ن ِبآ ي َللللا
َ م ن ُللللو َ ن
ِ ْ لل ي ُؤ ِ نل ا ل ّلللل
َ ذي ّ ِإ
“Âyetlerine inanmayanları Allah yola getirmez.” 142
ٍ قيم
ِ َ ست
ْ م
ّ ط ِ قد ْ هُدِيَ إ َِلى
ٍ صَرا َ َصم ِبالل ّهِ ف
ِ َ من ي َعْت
َ َو
“Kim Allah’a bağlanırsa kesinkes doğru yola
iletilir”144
ِ س لل َم
ّ ل ال َ ُ س لب ُ ه ُ َ وان
َ ضل
ْ ِن ات ّب َلعَ رِ مل َ ه ُ دي ب ِلهِ الل ّل ِ ي َهْ ل
مْ ِديه َ
ِ ت إ ِلى الن ّللورِ ب ِلإ ِذ ْن ِهِ وَي َهْ ل ِ ما ُ ّ
َ ن الظل ِ مّ جُهم ُ ِخر ْ ُ وَي
ٍ قيم ِ َ ستْ م ّ طٍ صَرا ِ إ َِلى
“Allah, rızasına uygun davrananı Kur’ân
vasıtasıyla selâmet yollarına yöneltir; kendi izni
ile onu, karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve doğru
bir yola sokar.”145
Hayatta karşılaştığımız şeyler; öğretmenin sınav
yapmasına benzer. Kuralları öğrenci koymaz, onun
görevi çalışmaktır. İyi bir öğretmen, çalışan öğrenciye
iyi not verir ve sınıfını geçirir. Allah da imtihan
etmektedir. Kuralları o koymuştur. Kişi gayretini ne
yönde gösterirse Allah o yönde sonuçlar halk eder.
َ
ميعًللا
ِ ج ْ ض ك ُل ّهُل
َ م ِ مللن فِللي الْر َ نَ ملَ كلَ ّ شاء َرب َ ْوَل َو
َ َ
.ن ُ ْ كوُنوا
ِ ْمؤ
َ مِني ُ َ حّتى ي
َ س َ ت ت ُك ْرِهُ الّناَ أفَأن
“Rabbin mümin yapsaydı yeryüzündekilerin hepsi
elbette tamamen mümin olurlardı. Öyle iken,
mümin oluncaya kadar insanları sen mi
zorlayacaksın?” (Yunus 10/99)
Şâe ( )شاءfiiline erâde ( )ارادmanası verilince bu
anlamlar kaybolur ve Allah’ın bazı kimselerin mümin
olmasını istemediği gibi yanlış bir anlam ortaya çıkar.
Buna üç örnek verelim:
a- İbrahim 4 . âyet:
َ
مْ ُن ل َه ِ ْن قَو
َ ّ مهِ ل ِي ُب َي ِ ساَ ِ ل إ ِل ّ ب ِلٍ سو ُ من ّر ِ سل َْناَ ما أْر َ َو
زيللُز ْ
ِ َشاء وَهُوَ الع َ َ من يَ دي ِ ْشاء وَي َه َ َ من يَ ه ّ
ُ ل الل ّ ضِ ُ فَي
م
ُ كي ِ ح َ ْ ال
“Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile
gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Bundan sonra
Allah direneni sapıklıkta bırakır, kabul edeni de
yola getirir. Güçlü olan O, doğru karar veren
O’dur.” (İbrahim 14/4)
Tefsir ve meallerin çoğunda âyete şu anlam
verilmiştir:
“Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile
gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Bundan sonra
Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de yola getirir.
Güçlü olan o, doğru karar veren odur.”
Bu meâlde şâe ( )شاءfiilinin muzarisi olan “ = يشاء
yeşâ ” kullanılmıştır. Ona irâde manası verilerek başka
yanlışlara da yol açılmıştır. Allah dilediğini yola
getirecek ve dilediğini saptı-racaksa neden elçi
gönderir? Bu durumda elçinin, o toplumun dili ile
açıklama yapmasının ne anlamı olur? Böyle anlamsız
bir iş doğru karar veren Allah’a yakıştırılır mı? Allah’ın
sözüne, çelişki oluşturacak şekilde anlam verilir mi?
“ =يشللاءyeşâ ” fiiline irâde anlamı verenler, hiç
olmazsa “ yeşâ ”nın faili olan “ o ” zamirini Allah lafzını
142 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ل عَل َللى
ْ م فَهَل
ْ مللن قَب ْل ِهِل
ِ ن ِ ل ال ّل
َ ذي َ ك فَعَلَ ِ يٍء ك َلذ َل
ْ شل َ
.نُ مِبيُ ْ ل إ ِل ّ ال َْبلغُ ال
ِ سُ الّر
“Müşrikler dediler ki: “Allah içimizde hidayeti
yaratsaydı ne biz, ne atalarımız onun dışında bir
şeye kul olmaz, onun haram kılmadığı şeyi haram
kılmazdık. Onlardan öncekiler de öyle yaptılar.
Elçilere düşen açık tebliğden başka nedir ki?”
(Nahl 16/35)
Şu âyetler her şeyi izah etmektedir:
َ
ش لْرَنا َ حَ َم لوَْتى و َ ْ م ال ُ مهُ ل َ ّ ة وَك َل َ ملئ ِك َل َ ْ م ال ُ وَل َلوْ أن ّن َللا ن َّزل ْن َللا إ ِل َي ْهِ ل
ُ شللاء الل ّل
ه َ َ من ُللوا ْ إ ِل ّ َأن ي ِ ْ مللا ك َللاُنوا ْ ل ِي ُؤ ّ ً يٍء قُب ُل ْ شل َ ل ّ م ك ُل ْ ِع َل َي ْه
ّ جعَل ْن َللا ل ِك ُل َ
ي ع َلد ُّوا ّ ل ن ِب ِل َ ك َ ِ وَك َلذ َل.ن َ جهَل ُللو ْ َم ي ْ ن أك ْث ََرهُ ل ّ ِ وََلل لك
فَ خ لُر ْ ض ُز ٍ م إ ِل َللى ب َعْ ل ْ ُض له ُ ْحي ب َع ِ ن ي ُللو ّ جِ ْ س َوال ِ لن ِ نا َ طي ِ شَيا َ
ن
َ فت َُروْ َ ما ي و
َ َ ْ ْم ُ هر َ ذ َ ف ُ ه لو ُ َ ع َ ف ماَ َ
ك ّ برَ شاء َ ْ َ ً ُ ِ ْ ْ ال
و َ ل و را رو ُ غ ل و َ ق
“Onlara melekleri indirsek, ölüler kendileriyle
konuşsa ve her şeyi önlerine yığsak yine inanacak
değillerdir; Allah içlerinde hidayeti yaratırsa
başka; ama onların çoğu cahillik ediyorlar. İşte
böyle; biz her Peygambere insan ve cin
şeytanlarını düşman kıldık. Biri diğerine süslü
sözler fısıldar ki onu aldatsın. Rabb’in
engelleseydi bunu yapamazlardı; öyleyse onları
iftiralarıyla baş başa bırak.” (En’âm 6/111–112)
َ َ من ُللوا ْ َأن ل ّلوْ ي َ َ
َ ه ل َهَ ل
دى ُ شللاء الل ّل َ نآ ِ س ال ّل
َ ذي ْ َ أفَل
ِ م ي َي ْأ
ميًعا
ِ ج
َ س َ الّنا
“İmân edenler; “Keşke Allah, insanların içinde
hidayeti yaratsa da bütün insanları yola getirse”
diye hâlâ ümit mi besliyorlar?” (Ra’d 13/31)
c- Tekvîr 25 - 29 . Ayetler
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ َ ْ شي
و
َ ُن ه َ ن ت َذ ْهَُبو
ْ ِ إ.ن َ ْ فَأي. ٍ جيمِ ن َر ٍ طا َ ل ِ ْقو َ ِ ما هُوَ ب َ َو
َ
مللا
َ َ و.م َ قي
ِ َ ست
ْ َ م أن ي ْ ُ منك
ِ شاء َ من َ ِ ل.ن ِ َ إ ِّل ذِك ٌْر ل ّل َْعال
َ مي
.ن
َ مي ِ َ ب ال َْعال ّ ه َرُ ّ شاء الل َ َ ن إ ِّل َأن ي َ ؤو ُ شا
َ َت
Bu âyetlere şu şekilde anlam verilmiştir:
148 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
D- İNSAN FİİLLERİ
İnsanın bir şeyi elde etmesi, Allah’ın gerekli şartları
yaratmasına bağlıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
َ
ْ دا إ ِّل أ
َ َن ي
شللاَء ً غلل َ ِ ل ذ َل
َ ك ِ يءٍ إ ِّني َفا
ٌ ع ّ َ قول
َ ِن ل
ْ ش ُ َ وََل ت
ُ ّ الل
ه
Bir “şey” için, “bunu yarın yaparım” deme; “Allah
yaparsa yaparım” de. (Kehf 18/23-24)
Dünya işlerinde insan, her gayretin sonucunu
almayabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
150 Bu meal Ali ÖZEK, Hayrettin KARAMAN, İbrahim Kâfi DÖNMEZ,
Mustafa ÇAĞIRICI, Sadrettin GÜMÜŞ ve Ali TURGUT tarafından
hazırlanmıştır, Ankara 2005.
KİTAP ve TAHRİF 149
َ َسللِبيًل و
مللا َ ِخذ َ إ َِلى َرب ّه
َ ّ شاء ات َ من َ َن هَذِهِ ت َذ ْك َِرةٌ فّ ِإ
ما َ ّ ّ َ ّ
َ َ ن إ ِل أن ي ُ شا
َ َت
ً كيِ ح
َ ما ً ن عَِلي
َ ه كاَ ن الل ّ ِه إُ شاء الل َ ؤو
.
“Bu bir hatırlatmadır; gayret gösteren, Rabbine
giden yola girer. Gayret gösterdiğiniz şeyi, sadece
Allah’ın var etmesiyle elde edersiniz. Allah bilir,
doğru karar verir.” (İnsan 76/29–30)
Kuralları Allah koyar, gücü ve kuvveti o verir. O,
kuralları koymuş ve ölçüleri belirlemiştir. Kim bir şey
I. ECELİN KISALMASI
Ecel, bir şey için belirlenmiş süredir. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
ل وَل ِت َب ْل ُُغوا
ُ ْ ن قَب ِ ن ي ُت َوَّفى
ْ م ْ مَ م ْ ُ من ْك
ِ َخا و ً شُيو ُ َ ل ِت
ُ كوُنوا
َ
.ن َ قُلو ْ ُ مى وَل َعَل ّك
ِ ْم ت َع ّ س ُ جًل
َ م َ أ
“Sizi önce topraktan sonra meni parçasından,
sonra rahime yapışık kan pıhtısından157 yaratan
odur. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarır, sonra
kuvvetli çağınıza eresiniz, sonra da ihtiyarlar
olasınız diye yaşatır. Bundan önce vefat edeniniz
de olur. Bunlar ecel-i müsemmâya ulaşmanız
içindir. Belki aklınızı kullanırsınız.” (Mümin 40/67)
Sonsuz hayat için yaratılan ve ölümsüz bir ruh
taşıyan insanın dünyada geçireceği süre onun ecel-i
müsemmâsıdır. Bu süre içinde ruh, vücudu bir ev gibi
kullanır. Vücut uykuya dalınca çıkar gider; uyanınca
geri döner. Ölen vücut, yıkılan ev gibi olduğundan
yeniden yaratılıncaya kadar ruh ona dönmez.
Kıyâmet günü yaratılacak yeni vücut,
ihtiyarlamayan, yaşlanmayan, hastalanmayan ve
ölmeyen bir vücut olacaktır. Bunu âyetlerdeki (
=)خالللدينhâlidîn kelimesinden anlıyoruz. Kelimenin
kökü olan ( =)الخلودel-hulûd ; bir şeyin bozulmayacak
özellikte olması ve bulunduğu hal üzere kalması
anlamınadır. 1 5 8 Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ب َ َ ِ وال ّلذين آ َمنللوا وعَمل ُللوا الصللال ِحات ُأول َئ
ُ حا
َ صل
ْ كأ ِ َ ّ ِ َ ُ َ َ ِ َ
.ن
َ دو ُ ِ خال
َ م ِفيَها َ ْ ال
ْ ُجن ّةِ ه
“İman etmiş ve iyi iş yapmış olanlar cennetin
arkadaşlarıdır. Onlar orada hâlid (ebedi)’dirler.”
(Bakara 2/82)
Cehennemlikler de aynıdır. Onlarla ilgili olarak da
şöyle buyrulur:
َ َ ِ فروا وك َذ ّبوا بآ َيات ِنا ُأول َئ
م
ْ ُب الّنارِ ه
ُ حا
َ ص
ْ كأ َ َ ِ ُ َ ُ َ َن ك َ ذيِ ّ َوال
ن
َ دو ُ ِ خالَ ِفيَها
A- YANLIŞ DAVRANIŞLAR
Kişi, yanlış davranışlarla kendi ecelini kısalttığı gibi
suçsuz birinin ecelinin kısalmasına da yol açabilir.
2. Toplumların Eceli
Toplumların da eceli vardır. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
ْ َ َ ُ ّ ول ِك ُل
ن
َ خُرو ْ َ م َل ي
ِ س لت َأ ْ جل ُهُ ل
َ جللاَء أ َ ِ ل ف َ لإ
َ ذا ٌ جل َ م لة ٍ أ ّ لأ َ
.نَ ُ مو ِ دْ ق َ ت س ي
ْ َ َلَ و ة
ً َ ع سا
َ
“Her topluluk için bir ecel vardır. Ecelleri gelince,
ne bir an geri bırakılmalarını isteyebilirler, ne
önüne geçebilirler.” (A’raf 7/34)
َ
هُ شللاَء الل ّل َ فًعا إ ِّل
َ مللا ْ َن ضّرا وََل َ سي ِ ف ْ َ ك ل ِن ُ ِ ملْ ل َل أ ْ ُق
ْ َ ُ َ َ ُ ّ ُ ل ِك
ة
ً َسللاع َ ن َ خُرو ْ َ فَل ي
ِ ست َأ م
ْ ُجلهَ جاَء أ َ ِل إ
َ ذا ٌ ج َ مة ٍ أ ّ لأ
.ن َ مو ُ ِقد ْ َ ست ْ َ وََل ي
“De ki : Allah vermedikçe benim kendime ne bir
zararım ne de bir yararım olabilir. Her topluluk
için bir ecel vardır. Ecelleri gelince, ne bir an geri
bırakılmalarını isteyebilirler, ne önüne
geçebilirler.” (Yunus 10/49)
Yunus kavmi gibi, ecel gelmeden hatasını anlayıp
dönüş yapan toplumlar, kalan süreyi tamamlarlar.
Mesela 200 yıllık ömrü 150 yıla düşürülse, süre
dolmadan hatasını anlayıp dönüş yapsa 200 yılı
tamamlamayı hak etmiş olur.
َ َ ً ك مغَيرا ن ِعم َ َ ذ َل
ٍ مَها عَلللى قَلوْم َ َة أن ْع َ ْ ً ّ ُ ُ َم ي ْ َه ل
َ ّ ن الل
ّ ك ب ِأِ
م ّ َ َ
ٌ ميعٌ عَِلي
ِ س َ ه َ ن اللّ م وَأ
ْ ِسه
ِ ف
ُ ْ ما ب ِأنَ حّتى ي ُغَي ُّرواَ
“ Bu şundandır: Bir toplum kendinde olanı
değiştirmedikçe Allah ona verdiği nimeti değiştirmez.
Allah işitir, bilir.” Enfâl 8/53)
Buraya kadar kişinin ve toplumun kendi ecelini
kısaltması ile ilgili âyetleri gördük. Şimdi de kişinin
başkasının ecelini nasıl kısaltabileceği ile ilgili âyetleri
göreceğiz.
HATALARDAN DOĞAN
TEHLİKELER
YÜKSELİŞİN ÖNÜNDEKİ
TEHLİKELER
HATALARDAN DOĞAN
TEHLİKELER
KİŞİNİN
ECEL İ N S A N EMELİ
YÜKSELİŞİN ÖNÜNDEKİ
164 TEHLİKELER
Buharî, Rikâk, 4.
176 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
I. ŞEFAAT
Şefaat sözlükte, yardımcı olmak ve bir şey istemek
için birine eşlik etmektir. 1 6 5 İnsanlar arasında bu tür
ilişkiler olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
نْ ملل
َ َمن َْها وِ ب
ٌ صيِ َه نُ َن لْ ُ ة ي َك
ً َ سن َ حَ ة ً َفاع َ ش َ ْ فع
َ ش ْ َن يْ م َ
ه ّ
ُ ن الل ل َ
َ من ْهَللا وَكللا ٌ ف
ِ ل ْ ِه ك َ
ُ نل ُ
ْ ة ي َك ً َ سي ّئَ ة ً َفاعَ ش َ ْ فع َ ش ْ َي
.قيًتا ِ م ُ يٍء ْ ش َ ل ُ
ّ عَلى ك َ
“Her kim iyilik için şefaat ederse (arka çıkarsa)
bundan kendine pay vardır. Her kim de kötülük
için şefaat ederse (arka çıkarsa) onun da bundan
sorumluluğu vardır. Allah her şeyi korur ve
kollar.” (Nisa 4/85)
Şefaat daha çok, saygın birinin Allah’ın yanında
başkasına arka çıkması ve yardımcı olması anlamında
kullanılır. 1 6 6 Allah Teâlâ böyle bir şefaati kabul etmez.
O, şöyle buyurur:
ل ْ ُ شي ًْئا وََل ي
ُ َ قب َ سٍ ف ْ َن ن
ْ َس عٌ ف ْ َ زي ن ِ ج ْ َ ما َل تً ْقوا ي َو
ُ ّ َوات
. ن َ صُرو َ ْ م ي ُن َ
ْ ُل وَل ه ٌ ْ من َْها عَد
ِ ُ خذ َ
َ ْة وَل ي ُؤ ٌ َفاعَ ش َ من َْهاِ
“Öyle bir günden çekinin ki, o gün kimse kimsenin
cezasını çekmez. Kimseden şefaat kabul edilmez.
Kimseden fidye alınmaz. Onlar yardım görmez
halde olurlar.” (Bakara 2/48)
َ خاُفو َ
َ ْ م ل َي
س ْ ِشُروا إ َِلى َرب ّه َ ح ْ ُن ي
ْ نأ َ َ َن يَ ذيِ ّ وَأن ْذِْر ب ِهِ ال
.ن َ قو ْ ُفيعٌ ل َعَل ّه
ُ ّ م ي َت ِ شَ ي وََل
ّ ِ دون ِهِ وَل ُ نْ م ِ م ْ ُل َه
“Rablerinin huzurunda toplanacakları günden
korkanları Kur’ân ile uyar; onların Allah’tan başka
ne bir dostları ne de şefaatçileri olur. Belki
kendilerini korurlar.” (En’am 6/51)
ميًعا
ِ ج
َ ة
ُ َفاع ّ ل ل ِل ّهِ ال
َ ش ْ ُق
“De ki: O şefaat, bütünüyle Allah’ındır.” (Zümer
39/44)
165 ( )النضمام إلى آخر ناصرا له وسائل عنهMüfredât, شفعmad.
166 ()وأكثر ما يستعمل في انضمام من هو أعلى حرمة ومرتبة إلى من هو أدنى
Müfredât, شفعmad.
ŞEFAAT, SORU CÜMLELERİ ve CUMA 179
َ
ُ ّ شاَء الل
ه َ ضّرا إ ِّل
َ ما َ فًعا وََل
ْ َ سي ن
ِ ف
ْ َ ك ل ِن ْ ل َل أ
ُ ِ مل ْ ُق
“(Ya Muhammed) De ki: Ben kendime bile ne bir
fayda ne de zarar verecek güçteyim; Allah vermiş
başka.” (A’raf 7/188)
Ensar’dan Ümmü’l-Alâ dedi ki: “Muhacirlere kura
çekilince bize Osman b. Maz’ûn düştü; evimize
yerleştirdik. Sonra ölümüne yol açan hastalığa tutuldu.
Vefat edince yıkandı ve kendi elbiseleri içine
kefenlendi. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
geldi. O sırada dedim ki, “Ebû’s-Sâib! 1 6 7 Allah rahmet
eylesin; Allah’ın sana ikramda bulunduğuna şahidim.”
Peygamberimiz dedi ki: “Allah’ın ona ikram ettiğini ne
biliyorsun?”
“Babam sana feda ey Allah’ın Elçisi, Allah ya kime
ikram eder?” deyince Muhammed sallallahu aleyhi ve
sellem dedi ki, “Evet ona kaçınılmaz gerçek geldi.
Vallahi onun için hep hayırlar bekliyorum. Ama ben
Allah’ın Elçisi olduğum halde nasıl karşılanacağımı
vallahi bilmiyorum.”
Ümmü’l-Alâ dedi ki, “Vallahi artık kimseyi tezkiye
etmem.” 1 6 8
A- ŞEFAAT İHTİYACI
Bütün gücün Allah’ın elinde olduğunu herkes bilir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ ُ جيُر وََل ي
جللاُر ِ ُ يءٍ وَهُوَ ي
ْ ش َ ل ّ ُت ك ُ كوُ َ مل
َ ِمن ب ِي َدِهَ ل ْ ُق
ن
َ مو َ
ُ م ت َعْلْ ُ عَل َي ْهِ ِإن كنت
ُ
َ ْ ُقوُلون لل ّه ق
.حُرون َ سْ ُ ل فَأّنى ت ِ ِ َ ُ َ سيَ
De ki, biliyorsanız söyleyin; her şeyin hakimiyetini
elinde tutan kimdir? O korur ama ona karşı kimse
korunamaz. “Allah’tır” diyeceklerdir. De ki,
öyleyse nereden büyüleniyorsunuz? (Müminun
23/88-89)
م
ْ ت َرب ّهِ ل ِ ف لُروا ِبآي َللا َ َن ك َ ذيِ ك ال ّلَ ِ ُأول َئ.ص لن ًْعا
ُ ن َ سُنوِ ح ْ ُي
َ
ة
ِ ملَ قَيا ِ ْ م الَ ْم ي َو ْ ُم ل َهُ قي ِ ُ م فََل ن ْ ُمال ُه َ ْت أعْ َ حب ِطَ َقائ ِهِ فَ ِ وَل
ذوا آَيلاِتي ُ خَ ّ فُروا َوات َ َ ما ك َ ِم ب
ُ ّ جهَن
َ م ْ ُجَزاؤُه َ كَ ِ ذ َل.وَْزًنا
.سِلي هُُزًوا ُ وَُر
De ki, işleri en zararlı şekilde bitecek olanları size
bildireyim mi? Onlar bu hayatta güzel iş
yaptıklarını hesap ettikleri halde çalışmaları yanlış
olanlardır. Onlar Rablerinin ayetlerini ve ona
kavuşmayı göz ardı edip kâfir olmuşlar, yaptıkları
işler boşa çıkmıştır. Artık Kıyamet günü onlar için
tartı kurmayız. İşte onların cezaları Cehennemdir.
Bu, kafir olmalarına, âyetlerimi ve elçilerimi alaya
almalarına karşılıktır. (Kehf 18/103-106)
Büyük günah işelememiş olanlar için de tartı
kurulmaz. Çünkü onların günahları bağışlanmış olur.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “ Size konan yasakların
büyüklerinden kaçınırsanız, diğer günahlarınızı örter
ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz. ” 173
C- AMELLERİN TARTILMASI
Amelleri tartılacak olanlar, büyük günah işlemiş ve
tevbe etmeden ölmüş müminlerdir. Eğer günahları
fazla ise cehenneme, sevapları fazla ise doğrudan
cennete girerler. Onların bütün günahları tartıya girer.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
184 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
كَ ِ ه فَأ ُوَْلل لئُ ُ واِزين َ مل َ ت ْ قل َلُ َ من ث َ َ حق ّ ف َ ْ مئ ِذٍ ال
َ ْن ي َو ُ َوال ْوَْز
ُ
ن
َ ذي ِ ك اّللل َ ِ ه فَأوَْللئ ُ ُ واِزينَ مَ ت ْ فّ خ َ ن ْ م َ َ و.ن َ حو ُ ِ فلْ مُ ْ م ال
ُ ُه
َ
.نَ مو ُ ِ كاُنوا ْ ِبآَيات َِنا ي ِظ ْل َ ما َ ِ سُهم ب َ ف ُ سُروا ْ أن ِ خَ
O gün tartı yapılacağı gerçektir. Kimin sevabı ağır
basarsa onlar umduklarına kavuşacaklardır. Kimin
sevabı (günahından) hafif kalırsa onlar da
ayetlerimiz karşısında yanlış davranmaları
sebebiyle kendilerini harcamış olacaklardır. (Araf
7/8-9)
Ayette tartıdan bahsedilmesi önemlidir. Çünkü
yapılan kötülükler bire bir, iyilikler de bire on
hesabıyla tartılır. Böylece 10 iyilik 100 günah
ağırlığında olur. Dolayısıyla iyice günaha batmış
kişilerin günah tarafı ağır gelir. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
َ
جللاء َ َمَثال ِهَللا و
َ مللن ْ َه ع
ْ ش لُر أ ُ س لن َةِ فَل َل
َ حَ ْ جللاء ِبال
َ مللنَ
نَ مو َ ْ
ُ م ل ي ُظلَ َ
ْ ُمث ْلَها وَه ّ
ِ جَزى إ ِل َ َ َ
ْ ُ سي ّئةِ فل ي ّ ِبال
"Kim bir iyilikle gelirse ona onun on katı verilir.
Kim de bir kötülükle gelirse sadece bir katı ile
cezalandırılır. Onlara zulmedilmez." (En'âm 6/160)
ْ ح ل َُهلل
م َ ُ ست َك ْب َُروا عَن َْها ل َ ت
ُ ّ فت ْ ن ك َذ ُّبوا ِبآَيات َِنا َوا َ ذيِ ّ ن الّ ِإ
َ
لُ ملل
َ جَ ْ ج ال َ حّتى ي َِللل َ ة َ ْ ن ال
َ ّ جن َ خُلو
ُ ْ ماء وَل َ ي َد َ س ّ ب ال ُ وا َ ْ أب
نَ مي ِ ِجرْ مُ ْ زي ال ِ ج
ْ َك نَ ِ ط وَك َذ َلِ خَيا ِ ْ م الّ سَ ِفي
ŞEFAAT, SORU CÜMLELERİ ve CUMA 185
3. Şefaatçiler
Beklenen anlamda bir şefaatçi yoktur. Burada sözü
edilen kişiler, Allah’ın, mahşer yerinde konuşma izni
verdiği kişilerdir.
Ayetlerden anlaşıldığına göre o gün Allah, günahları
ile sevapları denk olanları affetmiş olacak ama onlar
bunu bilmedikleri için hem cennete gitme umudu
taşıyacaklar hem de cehennem korkusu çekeceklerdir.
Şefaatçiler, Araf denen tepeler üzerinden onlara
seslenerek cennete gideceklerini bildireceklerdir.
Günahları çok olan müminleri ise azarlayacaklardır.
Allah Teâ-lâ şöyle buyurur:
م وَن َللاد َْوا ْ ُماه َ سي ِ ِ ن ك ُل ّ ب َ ل ي َعْرُِفو ٌ جا َ ِف ر ِ وَعََلى ال َعَْرا
َ خُلو َ َ
مْ ها وَهُل ُ ْ م ي َلد ْ م ل َل ْ م عَل َي ْك ُل ٌ َ سل َ جن ّةِ أن َ ْ ب ال َ حا َ ص ْ أ
َ َ ْ م ت ِل َ
ب ِ حا َ صل ْ قللاء أ ْ ُصللاُره َ ْ ت أب ْ َص لرِف ُ ذا َ ِ وَإ.ن َ معُللو َ ْ ي َط
.ن َ ميِ ِ ق لوْم ِ الظ ّللال َ ْ م ل ع َ الَ جعَل ْن َللا ْ َ الن ّللارِ قَللاُلوا َرب ّن َللا ل َ ت
َ
م
ْ ُماه َ سللي ِ ِم ب ْ ُجال ً ي َعْرُِفون َه َ ِف ر ِ ب ال َعَْرا ُ حا َ ص ْ دى أ َ وََنا
َ
.ن َ سللت َك ْب ُِرو ْ َم ت ْ ُ كنت ُ ما َ َم و ْ ُ معُك ْ ج َ م ْ ُ عنك َ ما أغَْنى َ َقاُلوا
خُلوا َ َ َأ
ُ ْ مةٍ اد َ حْ ه ب َِر ُ ّ م الل ُ ُم ل َ ي ََنال ُه ْ ُ متْ س َ ْ ن أق َ ذي ِ ّ ؤلء ال ُ هل
َ
.نَ حَزُنو ْ َم ت ْ ُ م وَل َ أنت ْ ُ ف عَل َي ْك ٌ ْخو َ َة ل َ ّ جن َ ْ ال
“… Araf’ta, yüksek yerler üzerinde de değerli
şahsiyetler olur, herkesi yüzlerinden tanır,
cennetliklere şöyle seslenirler: “Esenlik ve
ŞEFAAT, SORU CÜMLELERİ ve CUMA 187
2. Cuma Ezanı
“Müminler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında
hemen Allah’ı anmaya yönelin ve alım satımı bırakın…”
(Cuma 62/9) buyrulduğuna göre çağrı, çarşısı ve pazarı
olan bir yerde yapılmalı ki, alım satımı bırakıp namaza
gitme imkânı olsun.
12. Hutbe
Ammar b. Yasir dedi ki, “Allah’ın Elçisi bize
hutbeleri kısa okumayı emretmişti.” 2 2 1
229 Buhârî, Cuma 33; Müslim, Cuma 55. Buhari’de, “iki rekât kıl.”
ifadesi geçiyor, “Kalk” ifadesi Müslimin rivayetinde vardır.
230 Müslim, Cuma 57.
231 Müslim, Cuma 60.
232 Lağv, değersiz faydasız ve uygunsuz söz, davranış vs. anlamına
gelir.
233 Buhârî, Cuma 36; Müslim, Cuma 11.
234 Ebû Davûd, Cuma 1050.
200 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
b- Hutbe Duası
İbn Mes’ud, Allah’ın Elçisi’nin hutbe okurken söze
şöyle başladığını rivayet etmektedir:
شلُروِر ُ ن ْ مل ِ ِ ون َُعوذ ُ ِبالله،ه ُ فُر ِ ْست َغ ْ َ ه وَن ُ ُ ست َِعين
ْ َ مد ُ للهِ ن ْ حَ ْ ا َل
َ ل فَل ْ ِ ض لل ْ ُن ي ْ مل َ َ و،ه ُ ل ل َل ّ ضل ِ م ُ َ ه فَل ُ ن ي َهْد ِهِ الل ْ م َ ،سَنا ِ ف ُ ْ أ َن
َ ْ َ وَأ،ه َ ْ َ ه وَأ
داً ملّ ح َ مُ ن ّ شلهَد ُ أ ُ ه إ ِل ّ اللل َ ن ل ّ إ ِل َل ْ شهَد ُ أ ُ َ هاد ِيَ ل َ
ي د ل ي ن ل ي ب را ذي ل ن و را ليل ش ب ق ح ْ ل لا ل ب هَ ل س رَ أ ه ُ ل سو ر و ه د ب َ ع
ِ َ َ َ َْ ً ِ َ َ ً ِ َ ّ َ ِ ُ َ ْ ُ ُ ََ ُ ُ ْ
ن
ْ َ ل م و ،دَ ل ش َ رَ ْ د ل َ ق َ ف ه
ُ َ ل لو ل س
ُ ه وََر َ ن ي ُط ِلِع الل ل ْ مل َ ،ة ِ َ سللاع ّ ال
.شي ًْئا َ ه َ ضّر الل َ
ُ َ وَل ي،ه ُ س َ ف ّ
ْ َ ضّر إ ِل ن ُ َه ل ي َ ُ ّ ما فَإ ِن َ ِ صهِ ْي َع
“Allah’a hamdolsun, ondan yardım ister,
bağışlanma talep eder, nefislerimizin şerrinden
ona sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu
saptıracak yoktur. Kimi de sapık sayarsa onu
doğru yolda sayacak yoktur. Allah’tan başka ilah
olmadığına şahitlik ederim. Muhammed’in Allah’ın
kulu ve resulü olduğuna da şahitlik ederim. Onu,
müjdeleyici ve uyarıcı olarak Kıyâmetin önü sıra
göndermiştir. Kim Allah’a ve Resulüne boyun
eğerse olgunlaşmıştır. İsyan eden de sadece
kendine zarar verir. Onun Allah’a bir zararı
dokunmaz.”236
İbn Şihâb yukarıdaki duaya şunu eklemektedir:
“Rabbimiz olan Allah’tan bizi kendisine ve
Peygamberine boyun eğen, rızasının peşinde olan ve
onu üzecek şeylerden sakınanlardan eylemesini niyaz
ederiz. Varlık sebebimiz Allah’tır ve biz onunuz.” 2 3 7
b- el-Bedai’
Alaüddin el-Kâsânî’nin (ö. 587 h.) el-Bedaiu’s-
sanai’ fî tertîbi’ş-şerai’ adlı eseri Hanefî mezhebinin
247 İmam Muhammed’in altı kitabı şunlardır : 1- el-Asl (diğer adı el-
Mebsût) 2- ez-Ziyâdât, 3- el-Camiu’s-sağîr, 4- el-Camiu’l-kebîr,
5- es-Siyerü’s-sağîr, 6- es-Siyerü’l-kebîr.
248 Şemsüddin es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır l324/1906, c. II, s. 24.
206 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
c- el-Hidâye
Bürhanüddin Ali b. Ebîbekr el-Merğinânî’nin (ö. 593
h.) el-Hidaye adlı kitabının konuyla ilgili ifadeleri
249 Alaüddin el-Kâsânî, el-Bedâi’üs-sanâi fi tertibi’ş-şerâi’, Beyrut
l394/l974, c. I, s. 261-262.
ŞEFAAT, SORU CÜMLELERİ ve CUMA 209
d- Fethü’l-Kadîr
Kemalüddin b. Hümâm (ö. 681 h.) şöyle der:
“Bir şehrin valisi öldüğü zaman ikinci vali göreve
başlayıncaya kadar birincinin görevlendirdiği kişi
veya emniyet müdürü yahut kadı namazı kıldırır. Bir
kimse şehrin idaresine zorla el koyup hakimiyeti ele
geçirerek tam bir vali gibi davranırsa onun
bulunmasıyla Cuma kılınabilir. Çünkü böylece
sultanlığı gerçekleşmiş ve şart yerine gelmiş olur.”251
e- İbn Abidîn
İbn-i Abidin diye şöhret bulmuş olan Muhammed
Emîn b. Ömer ( 1198 - 1252 h.) l 9 . asırda yaşamış
Osmanlı alimlerindendir. Asıl adı “ Reddü’l-muhtar
ale’d-dürri’l-muhtar ” olan eserinde şöyle der:
“et-Tatarhâniye adlı fetva kitabında, “Cuma namazını
kıldıracak imamı görevlendiren sultanın Müslüman
olması şart değildir. “ şeklinde bir fetva yer
250 Burhaneddin Ali b. Ebîbekr el-Merğinânî, (ö. 593 h.) el-Hidâye,
c.I,s. 412, Fethü’l-kadîr ile birlikte.
251 Kemalüddin b. Hümâm, Fethü’l-kadîr, c. I, s. 412.
210 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
-Kötü adam.
-Kafir sayılır.
A- ORUÇ FİDYESİ
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ضللا أ َوْ عَل َللىً ريِ مَ مْ من ْك ُل
ِ ن َ ن
َ كلا َ َت ف
ْ مل ٍ دا
َ دو
ُ م ع ْل
َ ما
َ
ً أّيا
ه
ُ َ قللون
ُ طي
ِ ُن ي َ ذي َ ُ ن أ َي ّللام ٍ أ
ِ خلَر وَعَل َللى ال ّل ِ ٌفرٍ فَعِد ّة
ْ مل َ س
َ
KADIN, NİKAH ve TALAK 217
268 Müfredât فديmad. (وما يقي به النسان نفسه من مال يبذله في عبادة
ككفارة اليمين، فدية:)قصر فيها يقال له
269 Ebû Davûd, Zekat 18.
270 Sa’ 3920 gr. Ağırlığında bir ölçü birimidir.
271 Buharî, Zekat 77.
220 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ْ ُسا إ ِّل و
.سعََها ً ف ُ ّ ف الل
ْ َه ن ُ ّ َل ي ُك َل
“Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını
yüklemez.” (Bakara 2/286)
Fakat Ragıb el-İsfahânî ( )الطاقةkelimesine, kendi
söyledikle-ri ile de çelişen şöyle bir anlam vermiştir:
اسم لمقدار ما يمكن للنسللان أن يفعللله:الطاقة
بمشقة
Yani “takat kişinin zorlanarak yapabileceği kadarına
isim olmuştur.” 2 7 6 Bu, takat yetirememe halini gösterir.
Bunlara göre oruca takati olanlar, oruç tutmakta
zorlanan kimselerdir. Oruca takati olmayanlar ise
orucu kolayca tutan kimseler olur. Çünkü iki
olumsuzdan bir olumlu anlam çıkar. “Yok yok” demek
“her şey var” demektir. “Rabbimiz! Takat
getiremediğimiz yükü bize yükleme…” demek de;
“Rabbimiz! Bize zorlanacağımız yükler yükle” demek
olur. Bu, anlamı tersine çevirmedir. Bu sebeple takat
kelimesine yukarıdaki anlamı vermek yanlıştır. Çünkü
oruca takati olan, zorlanmadan oruç tutabilen kimse
demek olur.
Bize göre bu yanlış, ya el-İsfahânî’nin ya da onun
kitabını yazarak bize ulaştıran kişilerin bir hatasından
kaynaklanmıştır. Yukarıdaki cümlenin aslı şöyle
olmalıdır:
اسم لمقدار ما يمكن للنسللان أن يفعللله:الطاقة
بدون مشقة
Yani “tâkat kişinin zorlanmadan yapabileceği
kadarına isim olmuştur.” Cümleden “ = دونdûn”
kelimesi düştüğü için anlam bu hale gelmiştir. Bunun
böyle olduğu, bütünlüğün bozulmasından da
B- ŞAHİT BULUNDURMA
Boşamanın şahitler huzurunda olması şarttır. Allah
Teâlâ Talak Suresi 2. âyette şöyle buyurur:
َ ْ َ وَأ
ِشَهاد َةَ ل ِل ّه
ّ موا ال ْ ُ من ْك
ُ م وَأِقي ٍ ْ دوا ذ َوَيْ عَد
ِ ل ُ ِ شه
İçinizden güvenilir iki kişiyi şahit tutun; şahitliği
Allah için yerine getirin.
285 Bakara 231 ve 232 ilele Talak 2. ayet erkeğin karısına dönme
zamanı olarak iddet bitimini göstermektedir. Bu ayet ise erkeğin,
iddet bitmeden dönmeye daha çok hak sahibi olduğunu
bildirmektedir.
230 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
G- TALAKIN SAYISI
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
O talak iki defa olur. Her birinden sonra kadını ya
iyilikle tutmak, ya da güzellikle ayırmak gerekir.
Onlara verdiklerinizden bir şey almanız size helâl
olmaz.2 9 3 Eşler, Allah'ın koyduğu sınırlarda
duramayacaklarından korkarlarsa başka. Allah’ın
koyduğu sınırlarda duramayacaklarından siz de
korkarsanız kadının fidye verip kendini
kurtarmasında her ikisi için de bir günah yoktur.2 9 4
Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır; onları
aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa,
işte yanlış yapanlar onlardır.
292 Talak 65/3
293 Ne evlilik devam ederken ne de boşanma sırasında koca,
karısına verdiği mehir ve hediyeleri geri alma hakkına sahiptir.
Allah Teâlâ bir başka ayette şöyle buyurur: “Ey inananlar!
Karılarınızın mirasına zorla konmanız size helal değildir.
Verdiğinizin bir kısmını geri almak için de onlara baskı yapmayın.
Ama açık bir fahişelik yapmış olurlarsa o başka. Onlarla iyi
geçinin. Onlardan hoşlanmadıysanız bilin ki siz, bir şeyden
hoşlanmayabilirsiniz ama Allah onda sizin için birçok iyilik
yaratacak olabilir.” (Nisa 4/19)
294 Bu ayet kadına evliliği sona erdirme yetkisi vermiştir. “İFTİDA
(KADININ BOŞANMA HAKKI)" başlıklı yazıya bkz.
KADIN, NİKAH ve TALAK 235
H- ÜÇ TALAK KONUSU
Mevcut mezhepler, doğru talakın yukarıdaki gibi
olduğunu kabul ederler ama o ölçülere uymayan talakı
geçerli sayarlar. Bunun sebebi, Talak sistemini
kurarken Talak Suresinin ayetlerini temel almamaları,
“Evet” dediler.
“Evet”, dedi.
2. Sahabe dönemi
İbn Abbâs’ın bildirdiğine göre Allah’ın Elçisi
sallallahu aleyhi ve sellem ve Ebû Bekr devri ile
Ömer’in halifeliğinin ilk iki yılında üç talak, bir talak
sayılırdı. Hattâb oğlu Ömer: “İnsanlar ihtiyatlı olmaları
gereken bir konuda aceleci davranmaktalar. Acaba
onu, onların aleyhine geçerli saysak mı?” dedi ve
geçerli saydı. 3 0 0
Kaynaklar, bu tarihten sonra fetvaların şaşırtıcı bir
şekilde değiştiğini göstermektedir. Yukarıdaki hadisleri
rivâyet eden Abdullah b. Abbâs da görüş değiştirmiştir.
Mücâhid diyor ki; İbn Abbâs’ın yanındaydım, bir adam
geldi, karısını üç talakla boşadığını söyledi. İbn Abbâs
bir süre sessiz kaldı. Karısını ona döndüreceğini
3. Fukaha dönemi
Hanefî, Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri de bir
lafızda verilen üç talakı, üç talak saymışlardır. Yani bir
erkek eşine, “seni üç talakla boşadım” dedi mi, ister
adetli, ister temiz olsun, ister o temizlik dönemi içinde
eşiyle ilişkiye girmiş bulunsun, isterse hiç gerdeğe
girmemiş olsun onu üç talakla boşamış olacağını
söylemişlerdir.
Bunlardan bir kısmı “ الطلق مرتانO talak iki defa
olur .” (Bakara 2/229) âyetindeki ’الın cins için
olduğunu iddia etmiştir. Bu; “Erkek karısını en fazla iki
kere boşayabilir” demektir. Fakat boşamanın üç defa
olduğu konusunda ihtilaf yoktur. Bu sebeple ’الın cins
için olduğunu savunanlar cümlenin yapısını kökten
değiştirmek zorunda kalmışlardır. Serahsî şöyle der:
“Mubah talakların tamamı iki defadır ve üçüncü
defadır.” 3 0 3 “ Üçüncü defadır ” ilavesi Bakara 230’daki
“Erkek eşini tekrar boşarsa..” hükmünden alınmıştır.
Bu hükmü katma mecburiyeti varsa “ ”الin cins için
olma ihtimali kalmaz. Çünkü الطلق مرتللللانisim
cümlesidir. Devam ve sübut ifade eder. Arapça bilen
herkes burada yapılanın yanlış olduğunu kolayca anlar.
301 Ebû Dâvûd, Sünen, Talâk, 10.
302 Muvatta Talâk, 1.
303 Şemsuddin es-Serahsî, el-Mebsût, c. VI, s. 5.
240 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
304
305 Kemal b. el-Hümam, Muhammed b. Abdilvahid es-Sivasi (ö.
681 h.) Şerhu fethi’l-kadir, Daru’l-Firk Beyrut, c. IV, s. 70.
306 Kasânî’nin ibaresi şöyledir: ()وقد يخرج اللفظ مخرج الخبرعلى إرادة الجمع
doğrusu şöyle olmalıdır: ( )وقد يخرج الخبر مخرج المرTercüme buna
göre yapılmıştır.
307 Bakara 2/228
308 Bakara 2/233.
309 el-Kasani, el-Bedaiu’s-sanai’, c. III, s. 94.
KADIN, NİKAH ve TALAK 241
ه
ِ ت ب ِلْ َ مللا افْت َلد
َ ِفي َ ِح عَل َي ْه
مللا َ جَناُ دود َ الل ّهِ فََل ُ حُ ما َ قيِ ُي
ِ دود َ الّلل
ه ُ حل ُ ّ ي َت ََعلد ن
ْ مل َ َها و َ دوُ دود ُ الل ّهِ فََل ت َعَْتلُ حُ ك َ ْ ت ِل
.ن َ مو ّ م ال
ُ ِ ظال ُ ُك ه َ ِ فَُأول َئ
“… Onlara verdiklerinizden bir şey almanız size
helal olmaz. Eşler, Allah’ın koyduğu sınırlarda
duramayacaklarından korkarlarsa, o başka.
Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından
siz de korkarsanız, kadının fidye verip kendini
kurtarmasında her ikisi için de bir günah yoktur.
Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Onları
aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa,
işte onlar zalimlerdir.” (Bakara 2/229)
Evliliğin yürümeyeceği endişesine kapılan kadın,
durumu yetkililere bildirir. Onlar da aynı endişeyi
duyarlarsa kadına iftidâ yetkisi verirler. Kadın,
ayrılmaya karar verirse, kocasından aldığını geri verir.
Âyette geçen, “Onlara verdiklerinizden...” ifadesi,
kadının kocasından aldığı mehrin tamamı olarak
anlaşılabileceği gibi, bir kısmı olarak da anlaşılabilir.
Bunlardan ne kadarının geri verileceğine yetkililer
karar verirler. Kocanın suçu yoksa tamamını geri
vermek gerekir.
Yetkili makam mahkemedir. Mahkemenin olmadığı
yerde hakeme başvurulur. Mahkeme de işi hakeme
havâle edebilir. Aşağıdaki örneklerde kadın,
peygamberimize ve halife Ömer’e başvurmuştur.
Ensar’dan Sehl’in kızı Habîbe, Sâbit b. Kays ile
evliydi. Bir gün Peygamberimiz sabah namazına
çıkmıştı. Habîbe’yi, alaca karanlıkta kapısının önünde
buldu. “Sen kimsin?” dedi. “Sehl’in kızı Habîbe’yim”
diye cevap verdi. “Neyin var?” dedi. “Sâbit ile birlikte
olamayacağım” dedi. Kocası Sâbit gelince Peygamber
ona: “İşte Habîbe! Allah ne vermişse söyledi.” dedi.
Habîbe dedi ki: “Ey Allah’ın Elçisi, onun bana
verdiklerinin hepsi duruyor.” Allah’ın Elçisi Sâbit’e dedi
KADIN, NİKAH ve TALAK 243
325 Buhârî Şürut 15. Buhârî, Ömer’in karısını boşadığını yazar. Biz,
o kelimeyi “serbest bıraktı” diye tercüme ettik. Çünkü hadis
rivayet edenler, duydukları kelimeleri değil, o kelimelerin
zihinlerinde bıraktığı anlamı naklederler. Buhârî hadis öğrenimine
hicrî 205 yılında başlamıştır. Ölümü 256’dır. Yani olay ile kendi
arasında en az 220 yıl vardır. Daha önce görüldüğü gibi sahabe
döneminden sonra iftidâ unutulmuş, yerini muhâlaa almıştır.
Böyle bir ortamda hadis nakleden kişilerin karı-koca arasındaki
her ayrılığı boşama diye algılamaları normaldir. Ayrıca Bakara
228, eşinden talak yoluyla ayrılan erkeğin, ona verdiklerini
almasını yasaklamaktadır. Mumtahine 10. âyet ise geri almayı
emretmektedir. Bunun talak olmadığı bu açıdan da açıktır.
326 Muvatta Nikah, 20.
248 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ّ ُ م إ َِلى ال ْك َ
ْ ُ فارِ فََعاقَب ْت
م ْ ُ جكِ ن أْزَوا ْ م ِ يٌء
ْ ش َ م ْ ُ ن َفات َك
ْ ِ وَإ
َ َ
.قوا ُ فَ ْ ما أن
َ لَ ْ مثِ مْ ُجهُ ت أْزَوا ْ َ ن ذ َهَب
َ ذي ِ ّ فَآ َُتوا ال
“Eşlerinizden biri kâfirlere kaçar, sonra onlardan
öcünüzü alırsanız ganimetten, eşleri kaçıp gitmiş
olanlara, harcadıkları kadar ödeme yapın...”
(Mümtahine 60/11)
Sonuç olarak âyetler, kadına evliliği sona erdirme
hakkı tanımış, Peygamberimiz, uygulamasıyla konuya
açıklık getirmiştir.
332 Ebû Dâvûd Nikâh 26; İbn Mâce Nikâh 12; Nesâî Nikâh 35;
(Metin İbn Mace’nindir. Hansâ ismi Ebû Davûd ve Nesâî’de
geçmektedir.)
333 Nesâî Nikâh 36; İbn Mâce Nikâh 12; Ebû Dâvûd Nikâh 26;
Ahmed b. Hanbel, Müsned c. VI, s. 136. (Metin Nesâî’den
alınmıştır.)
334 Müslim Nikâh 66, 67, 68; Ebû Dâvûd Nikâh 26; İbn Mâce Nikâh
11; Nesâî Nikâh 33, 34.
335 İbn Mâce Nikâh 1872.
336 Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 13. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı
İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İst. 1967, c. II, s. 49.
KADIN, NİKAH ve TALAK 251
355 Nesâî Nikâh 36; İbn Mâce Nikâh12; Ebû Dâvûd Nikâh 26;
Ahmed b. Hanbel Müsned c. VI, s. 136. (Metin Nesâî’den
alınmıştır.)
356 Ebû Dâvûd Nikâh 20; Tirmîzî Nikâh 14; İbn Mâce Nikâh 15;
Ahmed b. Hanbel Müsned c. VI, s. 66.
357 Seydi Ahmed ed-Derdîr, eş-Şerhu’l-kebîr, Thk: Muhammed Ali,
Beyrut, c. II, s. 221–223.
KADIN, NİKAH ve TALAK 257
D- DEĞERLENDİRME
Yukarıdaki âyetler ve hadislere göre nikahı, mârufa
uygunluk açısından denetlemek gerekir. Denetimi kızın
velisi yapar. Bir anlaşmazlık olursa yetkili makam
devreye girer. Çiftlerin evlenmesinde sakınca
görülmediği taktirde onlar, şahitler huzurunda
evlenme kararlarını açıklar ve nikahlanarak yeni bir
aile kurarlar.
Mezheplerin konuya farklı yaklaşması, çok sayıda
sıkıntının doğmasına sebep olmuştur.
Hanefi mezhebi, iki şahitle kıyılan denetimsiz nikahı
geçerli saydığı için bu görüş; okullarda, iş yerlerinde
364 Müslim Nikâh, 66, 67, 68; Ebû Dâvûd Nikâh 26; İbn Mâce
Nikâh 11; Nesâî Nikâh 33, 34.
365 İbn Hazm, el-Muhallâ, c. IX, s. 25-38.
366 İbn Hazm, el-Muhallâ, c. IX, s. 25-38.
KADIN, NİKAH ve TALAK 259
V. KADINLARIN ŞAHİTLİĞİ
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
كون َللاُ َم ي ْ ن ل َل ْ ِ م ف َ لإ ْ ُ جللال ِكَ ِن ر ْ مل ِ نِ َ ْ شِهيد َي َ دوا ُ ِ شهْ َ ست ْ َوا
ِداء َ َشله ّ ن ال َ م ِ ن َ ْضو َ ن ت َْر ْ م ّ م ِ ن ِ مَرأَتا ْ ل َوا ٌ جُ ن فََر ِ ْ جل َيُ َر
ْ َ ُ ْ ّ َ
ب َ خللَرى وَل ي َلأ ْ ما ال َ ُداه َ حْ ِ ما فَت ُذ َكَر إ َ ُداه َ حْ ِل إ ّ ض ِ َن ت ْ أ
َ َ عوا وَل ت
صلِغيًرا َ ُن ت َك ْت ُب ُللوه ْ موا أ ُ سأ ْ َ َ ُ ُ ما د َ ذا َ ِ داُء إ َ َ شه ّ ال
َ ّ ُ َ َ َ َ
ُ َعن ْلد َ الل لهِ وَأقْلو
م ِ س لط َ ْ م أق ْ جل ِهِ ذ َل ِك ُل َ أوْ ك َِبيًرا إ ِلى أ
.ة
ِ َ شَهاد ّ ِلل
“ …Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. İki erkek
yoksa, kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ile
iki kadın da olabilir. Biri yanılırsa, diğeri hatırlatır.
Şahitler çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler.
Borç, ister büyük, ister küçük olsun, vâdesi ile
birlikte yazmaktan üşenmeyin. Böylesi Allah
katında daha doğru, şahitlik için daha sağlam,
şüpheye düşmemeniz için daha uygun olur…”
(Bakara 2/282)
Bağlantılarına bakmayınca bu âyetin şahitlik
konusunda kadın erkek ayırımı yaptığı kanaatine
varılabilir. Nitekim eski fakihler bu kanaatle hareket
etmişlerdir. Âyetin devamı şöyledir:
260 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
A- ZİNAYA ŞAHİTLİK
Dört mezhep, kadınların zina davalarında şahitliğini
kabul etmez. Ama Kur’ân, bu konuda kadın erkek
ayrımı yapmamıştır. Allah Teâla şöyle buyurur:
دوا
ُ ِ ش له ْ م َفا
ْ َ ست ْ ُ سللائ ِك َ ِن ن ْ ملِ ة َ شل َ ح ِ فا َ ْ ن ال
َ َوالّلِتي ي َأ ِْتي
َ
ن فِللي ّ ُكوه ُ سلِ م ْ دوا فَأ َ ن
ُ ِ ش له ْ ِ م ف َ لإْ ُ من ْكِ ة ً َن أ َْرب َعّ ِعَل َي ْه
َ
ّ ه ل َهُل
ن ُ ل الل ّل
َ جع َ لْ َ ت أو ْ ي ُ ْملو َ ْ ن ال ّ ُحّتى ي َت َوَفّللاه َ ت ِ ال ْب ُُيو
.سِبيًل َ
“Kadınlarınızdan zina edenlere karşı içinizden dört
şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse onları
ölünceye veya Allah onlar için bir yol açıncaya
kadar evlerde hapsedin.” (Nisa 4/15)
Liân ile ilgili âyetler kadınların zina şahitliği
konusuna açıklık getirir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
داُء إ ِّل َ وال ّذين يرمو
َ َ ش له ُ م ْ ن ل َهُل
ْ م ي َك ُل ْ م وَل َل ْ ُجه َ ن أْزَوا َ ُ َْ َ ِ َ
ه ّ َ ُم أْرَبلع َ َ َ َم ف ُ ْ أ َن
ُ ت ِبلاللهِ إ ِّنل ٍ دا َ شلَها ْ ِحلدِه َ شَهاد َةُ أ ْ ُسه ُ ف
َ ُ خامس
ن ْ ِ ة الل ّلهِ عَل َي ْلهِ إ َ ن ل َعْن َلّ ةأ َ ِ َ ْ َوال.ن َ صادِِقي ّ ن ال َ م ِ َل
َ ُ
َ وَي َلد َْرأ عَن ْهَللا ال ْعَل.ن
َ شلهَد ْ َن ت ْ بأ َ ذا َ ن ال ْك َللاذِِبيَ م ِ ن َ كا َ
ةَ سل َ مِ خا َ ْ َوال.ن َ ن ال ْك َللاذِِبي َ مل ِ َه ل ُ ّ ت ِبالل ّهِ إ ِنٍ دا َ شَها َ َأ َْرب َع
َ
.نَ صادِِقي ّ ن ال َ م ِ ن َ كا َ ن ْ ِ ب الل ّهِ عَل َي َْها إ َ ض َ َن غ ّ أ
“Karılarına zina suçu atan ve kendileri dışında
şahitleri olmayanlardan birinin şahitliği, “Allah
şahit kesinkes doğru söylüyorum” diye dört defa
şahitlik etmesidir.
Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın
lanetine uğramayı diler.
Kadından o azabı giderecek olan şu şekilde
dört defa şahitlik etmesidir: “Allah şahit, kocam
kesinkes yalan söylüyor.” Beşincisinde, eğer
doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı
diler.” (Nur 24/6-9)
KADIN, NİKAH ve TALAK 263
Beşinci sözleri:
B- TALAKA ŞAHİTLİK
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َ َ َ ذا بل َْغللل
ْف أو ٍ مْعلللُرو َ ِن ب ُ سللل
ّ ُكوه ِ مْ ن فَأّ جل َُهللل َ نأ َ َ َ ِ َفلللإ
ُ ْ من َ
مْ كلل ِ ل َ ْدوا ذ َوَي
ٍ ْ عللد ُ ِشللهْ ف وَأ ٍ مْعللُرو ّ َُفللارُِقوه
َ ِن ب
َ
.هِ ّ شَهاد َةَ ل ِلّ موا الُ وَأِقي
“Kadınlar bekleme sürelerinin sonuna
vardıklarında onları ya mâruf ile tutun veya mâruf
264 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
C- PEYGAMBERİMİZİN UYGULAMASI
Peygamberimiz (s.a.v)’in şu açıklaması da
yukarıdaki yorumların doğru olduğunu göstermektedir.
“Ukbe b. el-Harise, Ebû İhâb kızı Ümmü Yahya ile
evlenmişti. Ukbe dedi ki: Zenci bir cariye geldi, ben
sizin ikinizi de emzirmiştim” dedi. Bunu Peygamber
(s.a.v)’e anlattım, benden yüz çevirdi. Önüne geçtim
ve tekrar anlattım, dedi ki: “Nasıl olacak? Cariye
ikinizi de emzirdiği kanaatinde’’. Sonra kadınla
evlenmesini yasakladı.” (Buharî, Şehâdât, 13)
Peygamberimiz böyle demesine rağmen, fıkıhta süt
akrabalığının sabit olması için kadınların şahitliği
yeterli görülmez. Konu ile ilgili olarak Ömer Nasuhi
BİLMEN’in ifadesi şöyledir:
“Süt akrabalığı konusunda şahitlik nisabı, güvenilir
olmak şartıyla iki erkek veya bir erkek ile iki kadındır.
Fakat bu hususta yalnız bir erkeğin veya yalnız iki
veya daha fazla kadının şahitlikleri kabul olunmaz.368
3 - “ َن
ّ ُشو َز ه َ خا ُفو
ُ ُن ن ّ = َوالNüşûzundan havf
َ َ للِتي ت
ettiğiniz kadınlara gelince; onlara öğüt
verin…”
Nüşûz, diklenmektir. Toprağın tümsek yerine neşz;
kadının baş kaldırmasına ve gözünü başkasına
dikmesine nüşûz denir. 3 6 9 Şu âyetlere göre Kur’ân’daki
nüşûz, gözü başkasına dikme anlamına gelir:
ُ ف
ظللوا َ ح َ ل ل ِل ْمللؤْمِنين يغُضللوا ملل ْ ُقلل
ْ َ م وَيْ ِصللارِه
َ ْ ن أبْ ِ ّ َ َ ِ ُ
.م ْ ُجهَ فُُرو
ْ ف َ
ن
َ ظل َ حْ َ ن وَيّ ِصللارِه
َ ْ ن أبْ مل
ِ ن
َ ضل
ْ ضُ ْت ي َغ ِ ْمؤ
ِ مَنا ُ ْ ل ل ِل ْ ُوَق
.ن
ّ ُجه َ فُُرو
“Mümin erkeklere söyle: Gözlerini çevirsinler,
mahrem yerlerini, korusunlar…”
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini
çevirsinler, iffetlerini korusunlar...” (Nur 24/30-
31)
ضللا فََل َ َ ٌمَرأ َة
ً شللوًزا أوْ إ ِعَْرا ُ ُ ن ب َعْل ِهَللا ن ْ م ِ ت ْ َخاف ْ نا ِ ِ وَإ
خي ْلٌرَ ح ْ ْ َ َ
ُ ص للّ حا َوال ً ص للُ ما َ ُحا ب َي ْن َهَ ِ صل
ْ ُن ي ْ ما أ َ ِح عَلي ْه َ جَنا ُ
َ ْ ُ
نّ ِ قللوا َفلإُ ّ سلُنوا وَت َت ِ حْ ُن ت ْ ِ ح وَإ ّ شّ س ال ُ ف ُ ْ ت ا لن ِ ضَر ِ ح ْ وَأ
.خِبيًر َ ن َ ملو ُ َ ْما ت َع َ ِن ب َ
َ ه كا َ ّ الل
“Eğer kadın, kocasının nüşûzundan veya yüz
çevirmesinden havf ederse, aralarında anlaşma
yapmalarında bir günah yoktur. Anlaşmak iyidir.
Nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi davranır ve
kendinizi korursanız bilin ki, Allah yaptığınız şeyin
iç yüzünü bilir.” (Nisa 4/128)
Havf: Zanna veya bilgiye dayalı bir emareden dolayı
kötü beklenti içinde olmaktır. 3 7 0 “ Nüşuzundan havf
ettiğiniz kadınlara gelince… ” âyetindeki havf da
ya zanna veya bilgiye dayalı korkudur. Kocasının
istemediği bir erkeği eve alan kadın hakkında zanna
dayalı olarak onun gözünü başkasına diktiği korkusu
ortaya çıkar. İşte bu noktada kocası ona öğüt verir,
369 Müfredât نشزmad.
370 Müfredât, خوفmad.
KADIN, NİKAH ve TALAK 269
I. FAİZ
Allah Teâlâ şöyle buyurur;
ْ
ذي ِ م ا ل ّل ُ قللوُ َ مللا ي َ َ ن إ ِّل ك َ مو ُ قو ُ َ ن الّرَبا َل ي َ ن ي َأك ُُلو َ ذي ِ ّ ال
َ
مللاَ ّ م َقاُلوا إ ِن ْ ُك ب ِأن ّه َ ِ س ذ َلّ م َ ْ ن ال َ مِ ن َ ْ شي
ُ طا ّ ه ال ُ ُ خب ّط َ َ ي َت
ْ ّ َ
نْ مل َ َم الّرَبلا ف َ حلّر َ َه الب َْيلعَ و ُ ل الل ّ حَ ل الّرَبا وَأ ُ ْ مث ِ ُال ْب َي ْع
َ َ َ ة من ربه َفانتهى فَل َه ما سل
ُم لُره ْ ف وَأ َ َ ُ َ َ ْ ِ ُ ّ َ ْ ِ ٌ َ عظ ِ ْمو َ ُجاَءه َ
م ِفيَهلا َ َ
َ ِ عاد َ فَأولئ ّ َ
ْ هلُ ِب الّنلار ُ حا َ صلْ كأ َ نْ م َ َإ ِلى اللهِ و
.ن َ دو ُ ِ خال َ
“Faiz yiyenler, şeytanın peşine takılıp aklını
çeldiği kimsenin davranışından farklı bir davranış
göstermezler. Bu onların, “alım satım da tıpkı
faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Allah
alım-satımı helal, faizli işlemi haram kılmıştır. Her
kime Rabbinden bir öğüt ulaşır da faize son
verirse, geçmişte olan kendinindir. Onun işi
Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar o ateşin
arkadaşı olur, sürekli orada kalırlar.” (Bakara
2/275)
Faiz, borçtan elde edilen gelire denir. Mallar ya alım
satım ya da ödünç şeklinde değiştirilir. Değiştirilen iki
malın birbirinden az çok farkı varsa alım satım olur.
Para verip ekmek almak öyledir. Onun peşini de olur,
vadelisi de. Aralarında fark bulunmayan mallar ancak
vadeli olarak değiştirilebilir. Bir ölçek buğday verip
daha sonra aynı özellikleri taşıyan bir ölçek buğday
almak böyledir. Buna ödünç denir. Alım satımdan gelir
sağlanabilir. 75 liraya alınan ekmek, peşin 100 liraya
satılırsa 25 lira kâr edilir. Ödüncün peşini olmaz. Hiç
kimse, karşılığını hemen ödemek üzere ödünç almaz.
Ödünçte ne verilmişse geriye onun dengi alınır. Fazla
bir şey şart koşmak faiz olur. Ödünç dışındaki
borçlarda da durum aynıdır. Allah’ın Elçisi sallallahu
aleyhi ve sellem “Faiz yalnızca borçta olur.” 3 7 7
II. RÜŞVET
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ل وَت ُلد ُْلوا ب ِهَللا إ ِل َللى َ ْ
ِ م ِبال َْباط ِل ْ ُ وال َك
ْ ُ م ب َي ْن َك ْ وََل ت َأك ُُلوا أ
َ م ْ
َ َ قا م
ْ ُ س ِباْل ِث ْم ِ وَأن ْت
م ِ ل الّناِ واَ مْ نأ ْ ِ ً ري ِ َكام ِ ل ِت َأك ُُلوا فّ حُ ْ ال
.نَ مو ُ َ ت َعْل
“İnsanların mallarından bir kısmını, günaha
girerek, bile bile yemek için o mallarla yetkililere
ulaşmayın.” (Bakara 2/188)
Rüşvet rişâ kelimesinden alınmıştır. Rişâ ip
demektir. 4 0 6 Rüşvet, ipi kovaya bağlayıp kuyunun
suyuna ulaşmaya benzer. Rüşvet alan, kova gibidir.
Rüşvet veren, onu kullanarak hakkı olmayan bir mala
ulaşır.
Âyet rüşveti iki şarta bağlamıştır:
1. Başkasının malını bile bile haksız yere yeme
amacı.
2. Bu amaca ulaşmak için yetkililere mal verme
eylemi.
Kişi, kendi hakkını almak için yetkili kişiye mal
verirse bakılır: Yetkili, bir şey beklemeden görevini
yapmışsa verilen mal hediye olur. Görevini, hakkı
olmayan bir malı alma şartıyla yapmışsa o mal, alan
için rüşvettir ama veren için değildir. Çünkü veren, bir
hakkını almak için vermek zorunda kalmıştır.
Mesela ev yapmak için gereken bütün işlemleri
tamamladığı halde ilgili makamdan hakkı olan ruhsatı
alamayan kişi, rüşvet vermek zorunda kalırsa verene
değil, alana haram olur. Ama başkasının hakkını almak
için olursa ikisine de haram olur.
A- TARIM TOPLUMU
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ٍحلد ِ صلب َِر عََللى ط ََعلام ٍ َوا ْ َن ن ْ سلى َلل َ مو ُ م َيلا ْ ُ وَإ ِذ ْ قُل ْت
َ
قل ِهَللا ْ َن ب ْ مل ِ ض ُ ت اْلْر ُ ِ ما ت ُن ْب ّ مِ ج ل ََنا ْ ِخر ْ ُك ي َ ّ َفاد ْعُ ل ََنا َرب
َ
ن َ س لت َب ْدُِلو ْ َ ل أت َ ص لل َِها قَللا َ َ س لَها وَب ِ َ مَها وَعَد ِ وَقِّثائ َِها وَُفو
َ
ن ّ ِ ص لًرا فَ لإ ْ م ِ خي ْلٌر اهْب ِط ُللوا َ َذي هُو ِ ّ ذي هُوَ أد َْنى ِبال ِ ّ ال
َ
ُ َ سلك َن
ة ْ م َ ْ ة َوال ُ م الذ ّل ّل ُ ت عَل َي ْهِل ْ َ ضلرِب ُ َم و ْ ُ سلأل ْت َ مللا َ م ْ ُ ل َك
ن ُ ْ م ك َللاُنوا ي َك َ َ ن الل ّهِ ذ َل ِل
َ ف لُرو ْ ُك ب ِلأن ّه َ م ِ ب ٍ ض َ َوََباُءوا ب ِغ
مللا َ
َ ِ ح لقّ ذ َل ِلك ب ْ
َ ن ب ِغَي ْلرِ ال َ ن الن ّب ِّيي ل ُ
َ قت ُلللو ْ َ ت الل ّهِ وَي ِ ب ِآ ََيا
.ن
َ دو ُ َ كاُنوا ي َعْت َ َوا و ْ ص َ َع
“Bir ara şöyle demiştiniz: “Musa! Biz tek çeşit
yemeğe katlanamayız. Haydi, bizim için Rabbine
yalvar, bize yerde yetişen şeylerden çıkarsın;
sebzesinden, hıyarından, sarımsağından,
mercimeğinden ve soğanından...” O da şöyle
demişti: “Yani üstün olanı daha aşağı olanla
değiştirmek mi istiyorsunuz? İnin bir şehre, orada
istediğiniz her şeyi bulursunuz”. Başlarına sefillik
ve çaresizlik çöktü. Tekrar Allah’ın azabına
çarpıldılar. Evet, öyle! Çünkü Allah’ın âyetlerini
görmezlikten geliyorlar, peygamberlerini haksız
yere öldürüyorlardı. Evet, öyle! Çünkü isyana
dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.” (Bakara 2/61)
“...Üstün olanı daha aşağı olanla değiştirme... “
gıdaların karşılaştırılması şeklinde yorumlanmıştır.
Bize göre burada karşılaştırılan, tarım toplumu ile avcı
ve göçebe toplumdur. Çünkü âyette yer alan istekler,
Yahûdileri tarım toplumu haline getirir. Halbuki kudret
helvası ve bıldırcın avı onları avcı ve göçebe toplumu
yapmıştı. Böyle toplumlar çok gezer ve çok şey
öğrenirler. Canlı ve çevrelerine karşı duyarlı olurlar.
Güvenliklerini de en üst düzeyde sağlarlar. Toprağa
bağlı olanların dünyaları toprakları ile sınırlı olur.
Gelişmeleri takip edemez, kolay sömürülürler. “Yerin
bitirdiği sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan”ı
tercih edenlerin “... başlarına sefillik ve çaresizlik
çökmüş....” olmasının sebebi bu olmalıdır. Çölde kalan
Yahûdiler ise Calut’u yenerek büyük bir başarı elde
etmişlerdi.
288 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ن َ قت ُل ُللوْ َ خ لَر وََل ي َ َ م لعَ الل ّلهِ إ ِل َهًللا آ َ ن َ عو ُ ْ ن َل ي َلد َ ذيِ َوال ّل
نْ مل َ َن و َ حقّ وََل ي َْزن ُللو َ ْ ه إ ِّل ب ِللال
ُ م الل ّل َ حّرَ س ال ِّتي َ ف ْ ّ الن
َ ه ال ْعَل َ
م َ ْب ي َلو ُ ذا ُ ف ل َلْ َضللاع َ ُ ي.ملاً ك ي َل ْلقَ أَثا َ ل ذ َل ِل
ْ ف ع َل ْ َي
َملل ِ َن وَع َ ّ ُ ِ ْ ال
َ مل َ ب وَآ َ ن َتا ْ م َ إ ِل.مَهاًنا ُ ِخلد ْ ِفيه ْ َ مةِ وَي َ قَيا
ت
ٍ سلَنا
َ ح ْ ِسلي َّئات ِه
َ م ُ ل الل ّل
َ ه ُ ّ ك ي ُب َلدَ ِ حا فَلُأول َئً ِ صالَ مًلَ َع
ما ً حي ِ فوًرا َر ُ َه غُ ّ ن الل َ َو
َ كا
“Rahman’ın kulları… Allah ile beraber başka bir
tanrıyı yardıma çağırmazlar. Haklı bir sebep yoksa
Allahın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler; zina
etmezler. Kim bunları yaparsa günaha girer.
Kıyâmet günü onun azâbı katlanır ve orada
itibarsız olarak temelli kalır.
Ancak tövbe eden, inanan ve iyi iş yapan
başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir.
Allah bağışlar, ikram eder.” (Furkan 25/68-70)
a- Zina Suçu
Zina yapan kişi, namuslu biriyle evlenme hakkını
kaybeder. Bu, verilen zararın tazmini gibidir. Allah
Teâlâ şöyle buyurur:
ة َل ً َ شللرِك
ُ ة َوالّزان َِيلل ْ م َ ً الزاِنللي َل ينكللح إّل زان ِيلل
ُ ْ ة أو َ َ ِ ُ ِ َْ ّ
َ َ
م ذ َِللللك عَللللى ٌ ْ م َ ّ
َ حلللّر
ُ َشلللرِك و ُ ْ ن أو
ٍ حَهلللا إ ِل َزاُ ِ ي َن ْك
.ن
َ مِنيِ ْمؤ ُ ْ ال
“Zina eden erkek, ancak zina eden veya müşrik
olan bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da,
ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek
evlenebilir. Bunlar müminlere haram kılınmıştır.”
(Nur 24/3)
Zina suçunun cezası ise 100 değnektir. Konu ile
ilgili geniş bilgi aşağıda gelecektir. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
ٍجل ْلد َة َ ة َ َ مئِ ما َ ُمن ْه
ِ ٍحد ِ ل َوا ّ ُ دوا ك ْ ة َوالّزاِني َفا
ُ ِ جل ُ َ الّزان ِي
م ُ
ْ ن كن ُْتلل ّ
ْ ِ ن اللللهِ إ ِ ة ِفللي ِديلل
ْ
ٌ مللا َرأَفلل ُ
ْ خللذ ْك
َ ِم ب ِه ُ ْ وََل ت َأ
ةٌ فلَ ِ طائ َ ما َ ُذاب َه َ َشهَد ْ ع ْ َ خرِ وَل ْي ِ َ ن ِبالل ّهِ َوال ْي َوْم ِ اْلَ مُنو ِ ْت ُؤ
.نَ مِنيِ ْمؤ ْ
ُ ن ال َ مِ
“Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine
yüz değnek vurun. Eğer Allah’a ve o son güne
inanıyorsanız, Allah’ın verdiği cezayı yerine
getirirken onlara karşı yumuşamayın.
İnananlardan bir takım da onlara yapılan azabı
gözleriyle görsün.” (Nur 24/2)
FAİZ ve RÜŞVET 297
ِ ِ ن ل ِل ّهِ فَلإ
ن ُ دي
ّ ن ال
َ كوُ َ ة وَيٌ َ ن فِت ْن ُ َ حّتى َل ت
َ كو َ مْ ُوََقات ُِلوه
.نَ مي ّ ن إ ِّل عََلى ال
ِ ِ ظال َ وا فََل عُد َْوا
ْ َان ْت َه
“Size savaş açanlarla Allah yolunda savaşın.
Haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı
yapanları sevmez. Onları yakaladığınız yerde
öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları
çıkarın. Fitne, öldürmeden beterdir. Mescid-i
Haram416 yanında onlarla savaşmayın; kendileri
savaş açarlarsa başka. Eğer savaşırlarsa, onları
öldürün. O kâfirlerin cezası işte böyledir. Savaşa
son verirlerse Allah bağışlar, ikram eder. Onlarla
savaşın ki, fitne ortadan kalksın; din Allah’ın dini
olsun. Savaşa son verirlerse, zalimlerden
başkasına düşmanlık edilmez.” (Bakara 2/190-
193)
Müslümanlar, Bedir, Uhûd ve Hendek’te kendilerine
saldıran Mekkelilerle savaşmış ve başarılı olmuşlardı.
Hicretin 6 . yılında, bugünkü Mekke’nin yerleşim
alanında olan Hûdeybiye’de 10 yıl sürecek bir barış
anlaşması imzalamışlar ama Mekkeliler anlaşmayı
bozmuşlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz hicretin 8 .
yılında Mekke’yi fethetmiş, anlaşmayı bozan savaş
suçlularına 15 ay dokunmamıştı. Hicretin 9 . yılında
Hac mevsiminde inen aşağıdaki âyetler, onlara
verilmiş ültimatomdu.
ن َ مل ِ م ْ ُ عاهَلد ْت َ ن َ ذي ِ سللول ِهِ إ ِل َللى ال ّل ُ ن الل ّلهِ وََر َ م ِ ٌب ََراَءة
َ َ َ ْ
ر
ٍ ُشلله ْ ةأ َ ض أْرب ََعلل َِ حوا ِفللي الْر ُ سللي ِ َ ف.ن َ كي ِ ِشللر ْ م ُ ْ ال
َ
زي ِ خل ْ م ُ ه َ ن الل ّل ّ زي الل ّلهِ وَأ ِ جل ِ ْ مع ُ م غَي ْلُر ْ ُ موا أن ّك ُ َ َواعْل
م َ ْس َيللو ِ سول ِهِ إ ِلى الّنا
َ ُ ن الل ّهِ وََر َ م ِ ن ٌ ذا َ َ وَأ.ن َ ري ِ ِكاف َ ْ ال
َ
هُ ُ سللول ُ ن وََر َ كي ِ ِشر ْ م ُ ْ ن ال َ مِ ريٌء ِ َه ب َ ّ ن الل ّ ج اْل َك ْب َرِ أ ّ ح َ ْ ال
َ
م ْ موا أن ّك ُل ُ َ م فَللاعْل ْ ُ ن ت َلوَل ّي ْت ْ ِ م وَإ ْ ُ خي ٌْر ل َك َ َم فَهُو ْ ُ ن ت ُب ْت ْ ِ فَإ
َ
.م ٍ ب أِليلل ٍ ذا َ فُروا ب َِعلل َ َن ك َ ذي ِ ّ شرِ ال ّ َ زي الل ّهِ وَب ِ ج ِ ْ مع ُ غَي ُْر
م ْ ُ صللوك ُ ق ُ ْ م ي َن ْ م ل َل ّ ُن ث َ كي ِ ِشر ْ م ُ ْ ن ال َ م ِ م ْ ُ عاهَد ْت َ ن َ ذي ِ ّ إ ِّل ال
َ َ
م ْ موا إ ِل َي ِْهلل ّ ِ دا َفللأت ً حلل َ مأ ْ كللُ ْ ظللاهُِروا عَل َي َ ُم ي ْ شللي ًْئا وََللل َ
دواُ ِ ش له َ َم و ْ ِمللان ِهَ فُروا ب َعْلد َ ِإي َ َ ما ك ً ْه قَو ُ ّ دي الل ِ ْف ي َه َ ْ ك َي
َ
دي ِ ه َل ي َهْل ُ ت َوالل ّل ُ م ال ْب َي ّن َللا ُ ُجللاَءه َ َ ح لق ّ و َ ل َ سو ُ ن الّر ّ أ
َ م ل َعْن َل َ ك جزاؤُهُ ل ُ
ة ْ ن عَل َي ْهِ ل ّ مأ ْ َ َ َ ِ أول َئ.ن َ مي ِ ِ م الظ ّللال َ ْقوَ ْ ال
ن ِفيَهلا َل َ َ ِ مَلئ
َ دي ِ خاِللَ .ن َ مِعيل َ جْ سأ ِ كلةِ َوالّنلا َ ْ الّللهِ َوال
نَ ذيِ إ ِّل ال ّل.ن َ م ي ُن ْظ َلُرو ْ ب وََل هُل ُ ذا َ م ال ْعَل ُ ف عَن ْهُل ُ ف ّ خ َ ُي
َ ّ َ َ َ
.مٌ حي ِ فوٌر َر ُ هغ َ ن الل ّ ِ حوا فَإ ُ صل ْ ن ب َعْدِ ذ َل ِك وَأ ْ م ِ َتاُبوا
“İnandıktan sonra kâfir olan bir toplumu, Allah
hiç yola getirir mi? Üstelik onlar o Elçi’nin doğru
olduğuna şahit olmuşlar ve kendilerine açık
belgeler de gelmiştir. Allah zalimler topluluğunu
yola getirmez.
Onlar var ya, onların cezası; Allah’ın, meleklerin
ve bütün insanların lanetidir. Sürekli o lanet içinde
kalırlar. Sıkıntıları hafifletilmez; onlara göz de
açtırılmaz. Olup bitenden sonra tevbe edip
durumunu düzeltmiş olanlar başka. Çünkü Allah
çok bağışlar ve ikramı boldur.” (Al-i İmran 3/86-
89)
Demek ki, dinden dönüp kâfir olanın cezası,
Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir.
Tevbe eden olursa lanetten kurtulur. Hüküm bu olduğu
halde mezheplerin, dinden döneni öldürme konusunda
ittifak etmeleri şaşırtıcıdır. Hanefilerin bu konuda
dayandıkları âyet şudur:
ٍ ن إ ِللى َقلوْم
َ َ ْسلت ُد ْعَو َ ب ِ علَرا ْ َ ن اْل َ ملِ ن َ فيل ِ ّ خل َ مُ ْ ل ل ِل ْ ُق
َ ْ ُأوِلللي َبللأ
نْ ِ ن َفللإَ مو ُ ِ سللل ْ ُ م أوْ ي ْ ُقللات ُِلون َهَ ُ ديدٍ ت ِ شللَ س ٍ
َ تطيعللوا ي لؤْت ِك ُم الل ّل
مللا ْ ن ت َت َوَل ّل
َ َ وا ك ْ ِ س لًنا وَإ َ حَ ج لًرا ْ هأ ُ ُ ُ ُ ِ ُ
َ
.ما َ
ً م عَذاًبا أِلي ُ ّ ُ
ْ ن قب ْل ي ُعَذب ْك َ ْ م ِ م ْ ُ ت َوَل ّي ْت
“Çöl araplarından geride bırakılanlara de ki: “Siz
çok güçlü bir topluma karşı çağrılacak, onlarla
savaşacaksınız veya teslim olacaklardır. Eğer
emre boyun eğerseniz Allah size güzel bir karşılık
420 Tefsîru Mukatil b. Süleyman, Tahkik: Ahmed Ferîd, Beyrut
1424/2002, c. 1, s. 180-181.
FAİZ ve RÜŞVET 303
d- Dine Saldırı
Din, ana imtihan sahasıdır. İnsan, herhangi bir dini
kabul veya reddedebilir. Yanlış din seçerse sonucuna
katlanır. Doğruyu tespit için tartışmak gerekir. Bu tür
tartışmalar, ceza hukuku sahasına girmez. Bunun
doğuracağı sıkıntılara katlanmak icap eder. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
ن
َ ذي ِ ّ ن ال َ مِ ن ّ ُ مع
َ سْ َ م وَل َت
ْ ُ سك ِ فُ ْ م وَأ َن ْ ُ وال ِك
َ م
َ
ْ ن ِفي أ ّ ُل َت ُب ْل َو
َ َ ُ
ذى ً كوا أ ُ ش لَرْ نأ َ ذيِ ن ال ّل َ مل ِ َم و ْ ُ ن قَب ْل ِك ْ مِ ب َ أوُتوا ال ْك َِتا
ُ
موِر ُ ن عَْزم ِ اْل ْ مِ ك َ ِ ن ذ َلّ ِ قوا فَإ ُ ّ صب ُِروا وَت َت ْ َن تْ ِ ك َِثيًرا وَإ
“Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir
imtihandan geçirileceksiniz; bir de sizden önce
Kitap verilenlerden ve müşriklerden üzücü çok söz
işiteceksiniz; bunlardan kaçış olmaz. Eğer
sabreder, korunursanız, işte bu kararlılık
gerektiren işlerdendir. (Ali-i İmran 3/186)
Üzücü söz ve hakaret, kırmızı çizgilerden olmadığı
için böylelerine karşı; sabırlı, tedbirli ve kararlı olma
dışında bir yol gösterilmemiştir.
Peygamberimiz, önce Müslüman olan, sonra dinden
dönen ve problem kaynağı olan ikiyüzlülerden çok
çekmiş ama onları cezalandırmamıştır. Munafikun
Suresi bu açıdan önemlidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ِل الّلله ُ سلو ُ ك ل ََرَ ّ شهَد ُ إ ِنْ َ ن َقاُلوا ن َ قو ُ ْ ك ال
ُ ِمَناف َ جاَء َ ذاَ ِإ
نَ قي ِ ِمَنللاف ْ
ُ ن الّ ِ شهَد ُ إ ْ َه ي ّ
ُ ه َوالل ُ
ُ سول ُ ك لَرَ َ ّ م إ ِن َ
ُ ه ي َعْل ّ
ُ َوالل
َ َ َل
لِ سلِبيَ ن ْ دوا عَل ّ صل َ َة ف ً جن ّلُ مْ ُمللان َهَ ْ ذوا أي ُ خَ ّ ات.ن َ كاذُِبو
421 el-Kâsânî, el-Bedâiu’s-sanâi’, c. VII, s. 111.
304 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
َ ك ب لأ َن ّه َ مُلو
من ُللوا َ مآ ْ ُ ِ َ ذ َل ِل.ن َ ْكاُنوا ي َع َ ما َ ساَء َ م ْ ُالل ّهِ إ ِن ّه
ذا َ ِ وَإ.ن َ قُهللو َ ف ْ َ م َل ي ْ ُم فَه ْ ِفُروا فَط ُب ِعَ عََلى قُُلوب ِه َ َم ك ّ ُث
َ َ
م ْ ِقوْل ِه َ ِ معْ ل َ س ْ َ قوُلوا ت ُ َن ي ْ ِ م وَإ ْ ُمه ُ سا َ ج ْ كأ َ ُ جب ِ ْم ت ُع ْ َُرأي ْت َه
َ
م ْ حةٍ عَل َي ْهِل َ ْ صلي َ ل ّ ن ك ُل َ سلُبو َ ح ْ َ سن ّد َةٌ ي َ م ُ ب ٌ ش ُ خ ُ م ْ ُك َأن ّه
ذا َ ِ كون َلوَإ ُ َه أ َن ّللى ي ُؤْف ُ م الل ّل ُ ُم قَللات َل َه ْ ُحلذ َْره ْ م ال ْعَد ُوّ َفا ُ ُه
ل الللهِ للوّْوا َ ّ ُ سللو ُ م َر ْ فْر لكلُ َ ِ ْسلت َغ ْ َ وا ي َ
ْ م ت ََعلال ْ ل لُهل َ َ ِقيل
ٌواء ْ َ
َ سل َ .ن َ سلت َكب ُِرو ْ م ُ م ْ ُن وَه َ دو ّ ص ُ َم ي ْ ُم وََرأي ْت َه ْ ُ سه َ ُرُءو
َ َ َ َ َ َ
فللَر ِ ْن ي َغ ْ مل ْ ُفْر له ِ ْست َغ ْ َم ت ْ مل ْ مأ ْ ُت له َ فْر َ ْست َغ ْ مأ ْ ِعَل َي ْه
م ُ هُل.ن َ قي ِ سل ِ فا َ ْ م ال َ ْقلو َ ْ دي ال ِ ه َل ي َهْل َ ن الل ّل ّ ِم إ ْ ه ل َهُل ُ ّ الل
ِ ل الّللل
ه ِ سللو ُ عن ْد َ َر ِ ن ْ م َ قوا عََلى ُ ف ِ ْ ن َل ت ُن َ قوُلو ُ َن ي َ ذي ِ ّ ال
َْ
ن ّ ِ ض وَل َك ِ ت َوالْر ِ ماَوا َ س ّ ن ال ُ ِ خَزائ َ ِضوا وَل ِل ّه ّ ف َ ْ حّتى ي َن َ
َ
جعَْنللا إ ِلللى َ ن َر َ
ْ ِ ن لئ َ قولللو ُ ُ َ ي.ن َ قُهللو َ ف ْ َن ل ي َ َ قي ِ ِمَنللاف ُ ال ْ
ُل وَل ِّلللهِ ال ِْعللّزة َ
ّ َ من َْهللا اْلذ َ
َ ن اْل ْ ُ ديَنللةِ ل َي
ِ عللّز ّ جلل َ ِخر ِ م َ ْ ال
ن َ مو ُ َ ن َل ي َعْل َ قي ِ ِمَناف ُ ْ ن ال ّ ِ ن وَل َك َ مِني ِ ْمؤ ُ ْ سول ِهِ وَل ِل ُ وَل َِر
“O münafıklar sana geldiklerinde: “Biz şahidiz
ki, sen, gerçekten Allah’ın elçisisin” dediler. Allah
biliyor ki, sen elbette onun elçisisin. Ama Allah
şahit, o münafıklar kesinlikle yalancıdırlar.
Yeminlerini kalkan edip Allah’ın yolundan
çekildiler. Ne kötü davranıyorlar!.. Bu, şundandır:
Onlar önce inandılar, sonra kâfir oldular. Sonra
kalplerinde yeni bir yapı oluştu, artık anlamazlar.
Onları gördüğün zaman kalıpları seni imrendirir.
Konuşurlarsa konuşmalarını dinlersin. Sanki dayalı
kütükler gibidirler. Her gürültüyü aleyhlerine
sayarlar. İşte düşman onlardır. Onlara karşı
dikkatli ol. Allah canlarını alsın, nasıl da yalana
sürükleniyorlar!
Onlara: “Gelin; Allah’ın elçisi sizin için
bağışlanma dilesin” dendiği zaman, başlarını
çevirirler. Bakarsın ki; kendilerini büyük görerek
geri çekiliyorlar. İster bağışlanmalarını dile, ister
dileme; sonuç değişmez. Allah onları bağışlayacak
değildir. Çünkü Allah karıştırıcılar takımını yola
getirmez.
FAİZ ve RÜŞVET 305
423 Muhammed Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, Cilt, VI, s.
5005–5008.
YEDİNCİ BÖLÜM
NESH VE RECM
308 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ْ ن ل َك ُل
م ك َِثي لًرا ُ سول َُنا ي ُب َي ّلُ م َر ْ ُ جاَءكَ ْ ب قَد ِ ل ال ْك َِتا َ َْيا أ َه
ْ ن ك َِثيلرٍ َقلدْ عل َ فلو ُ ْب وَي َع ِ ن ال ْك َِتاَ مِ ن َ فو ُ خ
ْ ُم تْ ُ ما ك ُن ْتّ م ِ
.ن
ٌ مِبي ُ ب ّ
ٌ ن اللهِ ُنوٌر وَك َِتا َ م ِ م ُ
ْ جاَءك َ
“Ey Ehl-i Kitap,425 Kitap’tan gizlediğiniz bir çok şeyi
size açıklayan bir çoğunu da affeden Elçimiz
geldi. Size Allah’tan bir nur ve açık bir kitap
geldi.” (Mâide 5/15)
Önceki Kitaplara, insanlar tarafından yapılan
ilaveler de vardır. Bunu da şu âyetten anlıyoruz:
َ
َ قوُلو
َ َن ه
ذا ُ َم يّ ُم ث ْ ِديه
ِ ْ ب ب ِأيَ ن ال ْك َِتا َ ن ي َك ْت ُُبو ِ ّ ل ل ِل
َ ذي ٌ ْ فَوَي
مللا
ّ م
ِ مْ ل ل َُهلل ٌ ْ مًنا قَِليًل فَوَي َ َ شت َُروا ب ِهِ ث ْ َ عن ْدِ الل ّهِ ل ِي ِ ن ْ م ِ
.ن ْ َ ٌ ْ م وَوَي َ َ
َ سُبوِ ما ي َك ّ مِ م ْ ُل له ْ ِديهِ ْ ت أي ْ َ كت َب
“Vay o kimselere ki, kendi elleriyle yazar sonra
biraz karşılık almak için “bu Allah katındandır”
derler. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara!
Vay o kazandıklarından dolayı onlara!..”426 (Bakara
2/79)
Bu tür ilaveler, bütünlüğü bozduğu için onları
anlamak zor olmaz. Ehl-i Kitap, bu ilavelere değil,
ْ ن َلل
م ْ مل
َ َه ِفيلهِ وُ ل الّلل َ ما أ َْنلَزَ ِل ب
ِ جيِ ْ ل اْل ِنُ ْم أ َهْ ُ حكْ َ وَل ْي
َ ْ م ال ُ
َ ِ ه فَأول َئ َ
.نَ قوُ سِ فا ُ ُك ه ُ ّ ل الل َ ما أن َْزَ ِم بْ ُ حك ْ َي
“İncil’i bilenler, Allahın o kitapta indirdiği ile
hüküm versinler. Kim Allah’ın indirdiğine göre
hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir.”
(Mâide 5/47)
İncillerle kiliseler arasında derin kopukluk vardır.
İncillerin hiçbirinde İsa’nın tanrı olduğu yazılı olmadığı
halde kiliseler, aldıkları konsil kararlarıyla bugünkü
Hıristiyanlığı İsa’nın tanrılığı inancı etrafında
oluşturmuşlardır. Konu ile ilgili kısa bilgiler, Giriş
Bölümünde “Bugünkü Hıristiyanlık” başlığı altında
verilmiştir.
Önceki kitaplara yapılan ilaveleri tespit için
Kur’an’a başvurmak gerekir. Çünkü o kitaplardaki
doğruları koruma görevi Kur’an’a aittir. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
FAİZ ve RÜŞVET 311
ه
ِ ْ ن ي َلد َي َ ملا ب َي ْل َ ِ صلد ًّقا ل َ م ُ ّ حق َ ْ ب ِبلال َ ك ال ْك َِتا َ ْ وَأ َن َْزل َْنا إ ِل َي
لَ مللا أ َن ْلَز َ ِم ب ْ م ب َي ْن َهُل ْ ُ حك ْ مًنا عَل َي ْهِ فَللا ِ ْ مهَيُ َب و ِ ن ال ْك َِتا َ م ِ
ّكلل ُ ِ حلقّ ل ْ َ َ َ ّ
َ ن ال َ مل ِ جلاَءك َ ملا ّ َم ع ْ ُواَءه َ ْه وَل ت َت ّب ِعْ أه ُ الل
م ُ
ْ جعَلك ل َ َ
َ هل ّ
ُ شاَء الل ل َ ْجا وَلو َ ً من َْهاِ َة و ً َشْرع ِ م ُ
ْ من ْك ْ
ِ جعَلَنا َ
قوا ُ ِ سلت َب َ ُ َ ُ ُ َ ُ
ْ م فا ْ ملا آَتلاك َ م ِفلي ْ ن ل ِي َب ْلوَك ْ ِ حد َةً وَلك ِ ة َوا ً م ّ أ
مللاَ ِم ب ْ ميعًللا فَي ُن َب ّئ ُك ُل ِ ج َ م ْ جعُك ُل ِ مْر َ ِت إ ِل َللى الل ّله ِ خي َْرا َ ْ ال
.ن َ فو ُ ِ خت َل
ْ َ م ِفيهِ ت ْ ُ ك ُن ْت
Kendinde olan âyetlerle4 2 7 öncekileri tasdik eden
ve koruma altına alan bu kitabı, sana hak olarak
indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile
hükmet. Sana gelen doğruları bırakıp onların
arzularına uyma. Her birinize bir şeriat ve bir yol
belirledik. (Gayretiniz olmadan) Allah (imanınızı)
yaratsaydı hepinizi tek bir ümmet yapardı. Oysa
verdiği hükümlerle sizi denemek için böyle yaptı.
Artık hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü
Allah’adır. O, uyuşmazlığa düştüğünüz şeyleri size
bildirecektir. (Mâide 5/48)
Bu âyetler gösteriyor ki Kur’an, Allah tarafından
indirilmiş kitapların son nüshası olup önceki kitapları
neshetmiştir. Artık uyulması gereken odur. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
ِ ي ال ّل ُ
هُ َ دون ُ جل ِ َ ذي ي ّ مل ّ ي اْل ّ ِ ل الن ّب َ سو ُ ن الّر َ ن ي َت ّب ُِعو َ ذي ِ ّ ال
ْ
م ْ ُمُره ُ ل َيللأ ِ جيلل ِ ْ م ِفللي الّتللوَْراةِ َواْل ِن ْ ُعْنللد َه ِ مك ُْتوًبللا َ
ت ّ
ِ م الطي َّبا ُ ُ حل ل هَ ّ َ
ِ ُ من ْكرِ وَي ْ
ُ ن ال ْ
ِ َم ع ْ ُف وَي َن َْهاه ِ معُْرو َ ِبال
م ْ ُصللَره ْ ِم إ ْ ضللعُ عَن ُْهلل َ َ ث وَي َ ِ خَبللائ ْ
َ م ال َ
ُ م عَلي ِْهلل ُ حللّر َ ُ وَي
ه
ِ مُنللوا ِبلل َ ّ َ َ َ ّ َ َواْلغل
َ ْ َ
َ نآ َ ذي ِ م فاللل ْ ت عَلي ِْهلل ْ َ ل الِتللي كللان
ُ
ه ُ مع َ لَ ل َ ِذي أن ْلز ِ صلُروهُ َوات ّب َعُللوا الن ّللوَر ال ّل َ َ وَعَّزُروهُ وَن
.ن
َ حو ُ ِ فل
ْ مُ ْ م ال ُ ُك ه َ ِ ُأول َئ
ه
ِ ْ ن ي َلد َي َ ِ صلد ًّقا ل
َ ملا ب َي ْل َ م ُ ّ حق َ ْ ب ِبلال َ ك ال ْك َِتا َ ْ وَأ َن َْزل َْنا إ ِل َي
لَ مللا أ َن ْلَز
َ ِم ب ْ ُ حك
ْ م ب َي ْن َهُل ْ مًنا عَل َي ْهِ فَللاِ ْ مهَيُ َب و ِ ن ال ْك َِتا َ م ِ
.م َ َ ّ
ْ ُواَءه َ ْه وَل ت َت ّب ِعْ أه ُ الل
“Sana bu Kitab’ı; önceki kitapları haklı bulur ve
onları güven altına alır biçimde, doğrularla dolu
olarak indirdik. Öyleyse onların arasında Allah’ın
indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu doğruları
bırakıp onların arzularına uyma...” (Mâide 5/48)
Aşağıdaki âyetin, bu zina olayı ile ilgili olduğu
bildirilmiştir: 4 3 4
ّ ُ م الل ّهِ ث
م ُ ْ حكُ م الت ّوَْراةُ ِفيَهاُ ُعن ْد َهِ َك و َ َ مون ُ ّ حك
َ ُف يَ ْ وَك َي
ْ َ ُ
.ن ِ ْمؤ
َ مِني َ ِ ما أولئ
ُ ك ِبال َ َك و َ ِ ن ب َعْدِ ذ َل ْ مِ نَ ْي َت َوَل ّو
“Seni nasıl hakem yapıyorlar? Yanlarında Tevrat
var ve onda Allah’ın hükmü var. Sonra bunun
arkasından sırtlarını çeviriyorlar! Onlar inanan
kimseler değillerdir.” (Mâide 5/43)
Bu âyet, Tevrat’taki zina hükmünün Allah’ın hükmü
olduğunu kesinleştirmiştir. Yahûdilerin
Peygamberimize gelmeleri, bu cezadan kaçmak içindi.
Bu yüzden gönderdikleri kişilere; ( ُذو ه ُ َذا ف
ُ خ َ َم ه ُ
ْ ُ ن أو ِتي ت
ْ ِإ
ْ م ت ُؤ ْ َتللوْ ه ُ َفا
حللذ َُروا َ
ْ ن لللْ ِ “ )وَ إ... Hakkınızda şu karar
verilirse uyun, bu karar verilirse uymayın...”
(Mâide 5 / 41 ) demişlerdi. 4 3 5
Tevrat’taki hüküm, Allah’ın hükmü olduğuna göre
Peygamberimiz başka bir ceza veremezdi. O, bir süre,
zina eden Müslümanlara da Tevrat’ı uygulamıştır. Şu
hadis bunu göstermektedir:
Ebû Hureyre ve Zeyd b. Halid dediler ki, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellemin yanındaydık. Bir adam
kalktı ve şöyle dedi: “Allah için, aramızda sadece
Allah’ın kitabıyla hükmetmeni istiyorum.” Davalısı
daha anlayışlıydı, o da kalktı ve şöyle dedi; “Aramızda
ْ ُ حِييك
.م ْ ُ ميت ُك
ّ ُم ث
ْ ُم ي ْ ُ م َرَزقَك
ّ ُم ث
ِ ُم ي ّ ُم ث َ َ خل
ْ ُ قك ِ ّ ه ال
َ ذي ُ ّ الل
“Sizi yaratan Allah’tır; sonra rızkınızı vermiştir.
Sonra canınızı alacak ve tekrar can verecektir.”
(Rum 30/40)
Rızık, insanın yararlandığı yiyecek, içecek, barınak,
evlat, yağmur ve ilim anlamlarına gelir. İhtiyacımız
olan bazı şeyleri hazır bulabiliriz. Ama rızkın bir
bölümüne ulaşmak gayret ister. Bir parça ekmek
soframıza gelsin diye ne emekler harcanır! Ne ekip
çalışmaları yapılır! Allah; tohumu, suyu, güneşi,
toprağı, kısaca rızık için gerekli her şeyi yaratmıştır.
Ama onları bir araya getirip rızık elde etmek insanın
işidir. O, şöyle buyurur:
َ ه ك َللا
ن ُ ق لدُِر إ ِن ّل َ َن ي
ْ َ شللاُء وَي ْ م ُ س
َ ِ ط الّرْزقَ ل َ ّ ن َرب
ُ ْ ك ي َب ّ ِإ
.صيًرا
ِ َ خِبيًرا ب َ ِب ِعَِبادِه
“Senin Rabbin rızkı, çalışan ve gücü yeten için
yayar.4 4 2 O, kullarının içini bilir ve onları görür.”
(İsrâ 17/30)
Kur’ân’dan yararlanmak, rızka ulaşmak gibidir. Bir
çok âyetin açıklamaya ihtiyacı yoktur. Ama bazı
âyetlerin açıklamasına ulaşmak gayret ister. Allah,
Kur’ân’ı açıklamayı kendi üstlenmiş ve o açıklamalara
441 Yusuf 12/1; Hicr 15/1, Şuarâ 26/2; Kasas 28/2; Duhân 44/2.
442 Bkz: “Kur’ân’da Meşîet ve İrâde “ başlıklı yazı.
KUR’ÂN’I AÇIKLAMADA USUL 327
ُ
ٍ كي لم
ِ ح ْ ُ من ل ّلد
َ ن ْ َ صل
ِ ت ّ ُم ف
ّ ُه ث
ُ ُ ت آَيات
ْ م
َ ِ حك
ْ بأٌ الر ك َِتا
.رٍ خِبي
َ
“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri
muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin
iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.”
(Hûd 11/1)
Muhkem; sağlamlaştırılmış, lafız ve anlam açısından
şüphe doğuracak bir yanı olmayan söze denir. Muhkem
âyetler Allah tarafından açıklandığına göre açıklama
diğer âyetlerle olur. Buna göre Kur’ân, muhkem
âyetler ve onlarla ilgili tafsilat veren âyetler olmak
üzere ikiye ayrılır. Konuyla ilgili ikinci âyet şudur:
َ َ الل ّه نز
َ ِ مَثان
ي َ َ مت
ّ شاب ًِها ّ ث ك َِتاًبا
ِ دي َ ْ ن ال
ِ ح َ س
َ ح
ْ لأ َّ ُ
“Allah sözün en güzelini, müteşâbih mesânî bir
kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23)
Birbirine benzeyen iki şeye müteşâbih denir. Mesânî
( )م َثللا ِنيise ikişer anlamına gelen mesnâ ( ’)م َثنللىnın
çoğuludur. 4 4 4 Demek ki, Kur’ân âyetleri birbirine benzer
ikişerli kümelerden oluşmaktadır. Bu, bir âyetin bir çok
âyetle benzeştiğini ve ikili ilişki içinde olduğunu
gösterir. Benzer âyetleri herkes bulup çıkaramaz. Allah
Teâlâ şöyle buyurur:
.ن ُ َ قوْم ٍ ي َعْل
َ مو َ ّ ه قُْرآًنا عََرب ِّيا ل ْ َ صل
ُ ُ ت آَيات ّ ُب ف
ٌ ك َِتا
“Bu, âyetleri bilen bir kavim için Arapça okuyuş
olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet 41/3)
Benzer âyetleri bulup çıkarmak bilen bir kavmin
işidir. Kavim; erkekler topluluğu demektir ama Kur’ân
genelinde erkek ve kadınlardan oluşan toplum
anlamına kullanılmıştır. 4 4 5 Kur’ân’ın Arapça olması,
içlerinde Arap dilini iyi bilenlerin olmasını gerektirir.
Aşağıdaki âyette belirtildiği gibi bunlar sıradan
uzmanlar değil; “ ِ فللي ا ل ْعِ ْلللم
ِ ن
َ خو
ُ سلل
ِ =ال ّرلاer-râsihûne
fi’l-ilm” yani ilimde derinleşmiş, sağlam bir yer
1. Muhkem
Muhkem; lafız ve anlam açısından şüphe doğuracak
yanı olmayan söze denir. 4 5 2 Muhkem âyet, “ şöyledir ”
veya “ değildir ” diye açık ve kesin hüküm bildirir.
Bunun tanımında bir ihtilaf yoktur.
2. Müteşâbih
Müteşâbihin kökü, benzerlik anlamına gelen şibh
veya şebeh’tir. Birbirine benzeyen iki şeye müteşâbih,
aradaki benzerliğe teşâbüh denir. 4 5 3 Aşağıdaki sekiz
âyette kelime bu anlamdadır.
َ َ ذي
ت ٍ جّنا َ م ْ ُن ل َه
ّ تأ ِ حا ّ مُلوا ال
َ ِ صال ِ َمُنوا وَع َ نآ َ ِ ّ شرِ ال ّ َ وَب
ِ ما ُرزُِقوا ّ ُ َ ْ
ٍملَرة َ َن ث ْ مل ِ من َْها َ حت َِها الن َْهاُر كلْ َن ت ْ مِ ري ِ ج
ْ َت
ُ ُ ن قَب ْل ّ ُ
ه
ِ ل وَأت ُللوا ب ِل ْ ملِ ذي ُرزِقْن َللا ِ ذا ال ل َ رِْزقًللا قَللالوا هَل
َ َ مت
.شاب ًِها ُ
a. “İnanan ve iyi işler yapanlara müjde ver;
içinden ırmaklar akan cennetler onlar içindir.
Onun her ürününden yararlandıkça “bu daha önce
yararlandığımız şeydir” diyeceklerdir. Onlara
َ
ْ ُن ل َه
.م ِ ْن قَو
َ ّ مهِ ل ِي ُب َي َ ِ ل إ ِّل ب ِل
ِ سا ٍ سو
ُ ن َر ِ سل َْنا
ْ م َ ما أْر
َ َو
“Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile
gönderdik ki, onlara iyice açıklasın.” (İbrahim
14/4)
466 Yusuf, 12/1; Hicr, 15/1, Şuarâ, 26/2; Kasas, 28/2; Duhân,
44/2.
KUR’ÂN’I AÇIKLAMADA USUL 339
3. Mesânî
Mesânî ) )م َثلللا ِني, mesnâ ( ’)م َثنلللىnın çoğuludur.
Mesnâ,, ikişer, mesânî de ikişerler anlamına
gelir. 4 6 7 Kelime, aşağıdaki dört âyette geçer:
مللا
َ حوا ُ ِ مى فَللان ْك َ طوا فِللي ال ْي َت َللا ُ سل ِ ق ْ ُ م أ َّل تْ فت ُل ْ خ ِ ن ْ ِ وَإ
ن َ
ْ ِ ث وَُرب َللاعَ فلإ َ
َ مث ْن َللى وَث ُل َ سللاِء َ ّ ن الن َ مل ِ م ُ
ْ ب لك لَ َ ط َللا
َ َ َ
كَ م ذ َِلللْ ُ مان ُكَ ْ ت أي ْ َ مل َك َ ما َ ْحد َةً أو ِ واَ َم أّل ت َعْدُِلوا ف ْ ُ فتْ خِ
.أ َد َْنى أل ت َُعولوا
ُ ّ َ
a. “Yetim kızların haklarını gözetemeyeceğinizden
korkarsanız size helal olan diğer kadınlardan
ikişer (mesnâ), üçer veya dörder nikah edin. Eşit
davranamayacağınızdan korkarsanız bir kadınla
veya sahip olduğunuz cariye ile yetinin. Böylesi,
sıkıntıya düşmemeniz için daha uygundur.” (Nisa
4/3)
َ ِ َ مللا أ
مث ْن َللىَ ِمللوا ل ِل ّله
ُ قو ُ َن ت ْ ح لد َةٍ أ ِ وا ْ عظ ُك ُل
َ ِم ب َ ّ ل إ ِن ْ قُ ل
و
َ ن هُ ل ْ ِ جن ّلةٍ إ
ِ نْ مل ِ م ْ ُ حب ِكِ صاَ ِ ما بَ فك ُّروا َ َ م ت َت ّ ُ دى ث َ وَفَُرا
.دٍ ديِ ش َ ب ٍ ذاَ َن ي َد َيْ عَ ْ م ب َي ْ ُ ذيٌر ل َك ِ َ إ ِّل ن
b. “De ki; size bir tek öğüdüm var: Allah için ikişer
ikişer (mesnâ) ve teker teker kalkın ve iyi
düşünün; arkadaşınızda bir delilik yoktur, o
sadece şiddetli bir azâbın öncesinde sizi uyaran
biridir.” (Sebe 34/46)
َْ
ل
ِ عللل
ِ جاَ ض ِ ت َوالْر ِ ماَوا ّ ملللد ُ ل ِل ّلللهِ فَلللاط ِرِ ال
َ سللل َ ْ ال
ْ ح
َ مث َْنى وَث َُل َ ُ
.ع
َ ث وَُرَبا َ ٍحة ْ سًل أوِلي أ
َ ِ جن ُ مَلئ ِك َةِ ُر َ ْ ال
c. “Gökleri ve yeri yaratan, melekleri, ikişer
(mesnâ) üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah,
neylerse güzel eyler...” (Fâtır 35/1)
َ َ الل ّه نز
َ ِ مَثان
.ي َ َ مت
َ شاب ًِها ُ ث ك َِتاًبا
ِ دي َ ْ ن ال
ِ ح َ س
َ ح
ْ لأ َّ ُ
d. “Allah sözün en güzelini, müteşâbih ve mesânî
bir kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23)
Muhkem ve onu açıklayan müteşâbih âyet, iki âyet
eder. Bunları açıklayan iki âyet daha olur. Bazı
467 el-Beydâvî, Tefsîru’l-Beydâvî, c. II, s. 323.
340 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
َ
ر
ِ حلل ْ َ ن ِفي ال ْب َ مُلو َ ْن ي َع َ كي
ِ سا َ م َ ِت ل ْ َ كان َ َة ف ُ َ فين ِ س ّ ما ال ّ أ
ل ّ كل ُ ُ خلذ ْ ٌ فَأ َردت أ َن أ َعيبها وك َللان وراَءهلم ملل
ُ ك ي َأ ِ َ ْ ُ ََ َ َ ََ ِ ْ ُ ْ َ
َ َ َ ْ َ
ن ِ َ ْ من َي ِ ْ م لؤُ ُواه
َ َ ن أب َل َ م فَكللا ُ مللا الغُل ّ وَأ.ص لًبا ْ َفين َةٍ غ ِ س َ
ْ ُ مللا طغَْيان ًللا وَك ُ َ
ن ْ فَأَرد ْن َللا أ.ف لًرا َ ُ قه َ ِن ي ُْره ْ شلليَنا أ ِ خ َ َف
َ َ
مللا ّ وَأ.ما ً ح ْ ب ُر َ كاةً وَأقَْر َ ه َز ُ ْ من ِ خي ًْرا َ ما َ ُما َرب ّه َ ُي ُب ْدِل َه
نَ دين َلةِ وَك َللا ِ م َ ْ ن فِللي ال ِ ْ مي َ ن ي َِتي ِ ْ مي َ ن ل ِغَُل َ كا َ َداُر ف َ ج ِ ْ ال
َ َ َ
ن ْ كأ َ حا فَأَراد َ َرّبلل ً ِ صال َ ما َ ُن أُبوه َ كا َ َما و َ ُه ك َن ٌْز ل َه ُ َ حت ْ َت
ك َ ن َرب ّل َ َ
ُ ي َب ْلَغا أ ُ
ْ مل ِ ة ً م َ ح ْ ما َر َ ُجا كن َْزه
ْ
َ ِ خر ْ َ ست ْ َ ما وَي َ ُشد ّه
َ َ ري ذ َل ِل َ ْ
ع
ْ ِ س لط ْ َم ت ْ مللا ل ل َ ل ُ ك ت َأِوي ل ِ م ْ نأ ْ َه ع ُ ُ ما فَعَلت َ َو
.صب ًْرا َ ِعَل َي ْه
“Gemi, denizde çalışan ve başka işleri olmayan
birkaç kişinindi; istedim ki onu kusurlu hale
getireyim. Çünkü arkalarında sağlam gemilere
zorla el koyan bir hükümdar vardı.”
“Oğlana gelince; ana babası inanmış
kimselerdi. Onun onları azdırmasından ve inkara
sürüklemesinden korktuk. İstedik ki Rableri
onlara, daha temiz ve daha merhametli birini
versin.”
“Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti.
Altında onlara ait bir hazine vardı. Babaları iyi
insandı. Rabbin istedi ki; onlar reşit olsunlar ve
hazinelerini çıkarsınlar. Bu, Rabbinden bir
ikramdır, bunları kendiliğimden yapmış değilim.
Dayanamadığın işlerin tevîli işte budur.” (Kehf
18/79-82)
Her bir olayın tevîli, yani ana bağlantısı gösterilince
Musa aleyhisselamın şaşkınlığı geçmişti.
b- Rüya Tevîli
Rüya yorumuna tevîl denir. Yusuf aleyhisselam
zindanda iken hükümdar şöyle demişti:
ْ َ
ّ ُن ي َلأك ُل ُه
ن ٍ ما َ سل
ِ ت ٍ ق لَرا
َ َ سب ْعَ ب
َ ك إ ِّني أَرى َ ْ ل ال
ُ ِ مل َ وََقا
ُ
ت ي َللاٍ سللا َ ِ خَر َيابَ ضرٍ وَأْ خ ُ ت ٍ سن ْب َُل
ُ َسب ْع
َ َف وٌ جا َ عِ ٌسب ْع
َ
KUR’ÂN’I AÇIKLAMADA USUL 343
َ َ
م ِللّرؤَْيللا ْ ن ك ُن ُْتلل ْ ِ مَل ُ أفُْتللوِني ِفللي ُرؤَْيللايَ إ َ ْ أي َّهللا ال
ْ َ ُ قاُلوا أ َضَغا
ِ لم
َ ح ْ َ ل اْل ِ ن ب ِت َأِويلل ُ ح ْ َ ما ن َ َحَلم ٍ و ْ ثأ ْ َ َ ت َعْب ُُرون
َ ُ
م لةٍ أن َللا ّ ما َواد ّك ََر ب َعْلد َ أ َ ُمن ْه ِ جا َ َ ذي ن ِ ّ ل ال َ وََقا.ن َ مي ِ ِ ب َِعال
َ َ ُ َ ْ ُ
ْ
ديقُ أفت ِن َللا ّ ص
ّ ف أي َّها ال ُ س ُ ُيو.ن ِ سلو َ
ِ م ب ِت َأِويل ِهِ فأْر ْ ُ أن َب ّئ ُك
ْ
سلب ِْع َ َف و ٌ جللا َ ع ِ ٌسب ْع َ ن ّ ُن ي َأك ُل ُه ٍ ما َ س ِ ت ٍ قَرا َ َ سب ِْع ب َ ِفي
َ َ ّ َ ُ
ج لعُ إ ِلللى ِ ت لعَلللي أْر ٍ سللا َ ِ خللَر َياب َ ض لرٍ وَأ ْ خ ُ ت ٍ س لن ْب َُل ُ
نَ سلِني ِ َسلب ْع َ ن َ ل ت َْزَرعُللو َ قَللا.ن َ مللو َ
ُ م ي َعْل ّ
ْ ُس لعَله َ
ِ ال َّنا
مللا ّ م ً
ِ س لن ْب ُل ِهِ إ ِل قَِليل ّ ُ م فَلذ َُروهُ فِللي ْ ُ ص لد ْت َ ح َ ما َ َد َأًبا ف
ْ ْ ْ ْ
مللا َ ن ُ
َ دا ْد ٌ ي َأكل َ ش ِ ٌسب ْع َ
َ ن ب َعْدِ ذ َل ِك ْ م ِ م ي َأِتي ّ ُ ث.ن َ ت َأك ُُلو
ِن ب َعْد ْ م ِ م ي َأِتي ّ ُ ث.ن َ صُنو ِ ح ْ ُ ما ت ّ م ِ ن إ ِّل قَِليًل ّ ُم ل َه ْ ُ مت ْ ّ قَد
.نَ صُرو ِ ْس وَِفيهِ ي َع ُ ث الّنا ُ م ِفيهِ ي َُغا ٌ عا َ ك َ ِ ذ َل
“Ben, yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin
yediğini; yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru
başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Rüya
yorumlamayı biliyorsanız rüyamı doğru
yorumlayın.”
Dediler ki: “Bunlar karışık rüyalar; biz böyle
rüyaların tevîlini bilmeyiz”.
(Yusuf ile zindanda iken) kurtulan iki kişiden
biri, nice zaman sonra Yusuf’u hatırladı ve: “Ben
size onun tevîlini bildireceğim, bana müsaade
edin.” dedi. Sonra, Yusuf, aleyhisselama geldi, o
da rüyayı tevîl etti ve dedi ki:
“Yedi yıl sürekli ekim yapın, bütün hasadı
başağında bırakın; yiyeceğiniz az bir kısım başka.
Sonra arkadan yedi kıtlık yılı gelir, bütün
biriktirdiğinizi yer tüketir; sakladığınız az bir kısım
başka. Sonra arkadan, halkın rahat edeceği bir yıl
gelir, o zaman da sıkıp sağarlar”. (Yusuf 12/43-
49)
Rüya tevîli, günlük hayattaki olaylardan hangisinin,
rüyadaki sembole benzediğine bakılarak yapılır. Bu
ilgiyi kuramayanlar, o tevîli yapamazlar. Hükümdarın
adamları bunu yapamamışlardı.
c- Dünyanın Tevîli
344 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
ْ ُ ضلط ُرِْرت
م ْ مللا ا ْ م عَل َي ْك ُل
َ ّ م إ ِل َ حلّر
َ مللا ُ َل ل
ّ كم ّ َوَقَد ْ ف
َ ص
.ه ِ ْ إ ِل َي
“Allah size neyi yasaklamışsa açık açık
bildirmiştir; zor durumda kaldıysanız başka.”
(En’am 6/119)
Demek ki zor durumda kalan için farklı uygulama
olabilir. Taşınmazdaki bir payın başkasına satılması,
ortağı zora sokar. Şufa hakkı bu zorluğu giderme
yoludur. Bu hakkın varlığını bilerek o taşınmazı satın
alan, sonucuna katlanır. Peygamberimizin şufa ile ilgili
sünneti bu ayetin uygulaması olur.
Sünnet Kur’ân’a tabidir. Kur’ân’dan bağımsız bir
kaynak değildir. Allah Teâlâ Elçisi’ne şöyle buyurur:
ت
ُ ْ صلي
َ َن ع
ْ ِف إ َ َ ي إ ِن ّللي أ
ُ خللا ّ حى إ ِل َل َ مللا ي ُللو
َ إ
َ ن أت ّب ِعُ إ ِّل
ْ ِ
.ٍ ظيمِ َب ي َوْم ٍ ع َ ذا َ ََرّبي ع
“De ki: Ben sadece bana vahyolunana uyarım.
Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün
azabından korkarım.” (Yunus 10/15)
َ ِ ما ُأو
ْ ِه إ ِّل هُلوَ وَأعْلر
ض َ ك َل إ ِل َل
َ ّ ن َرب
ْ م َ ْ ي إ ِل َي
ِ ك َ ح َ ْات ّب ِع
.ن َ كيِ ِشرْ م ْ
ُ ن ال ِ َع
“(Ey Elçi!) Rabbin’den sana ne vahyedildi ise ona
uy. O’ndan başka ilah yoktur, müşriklerden de
yüz çevir.” (En’am 6/106)
Sünnet Kur’ân’a tabi olduğundan onu Kurân’dan
ayrı değerlendirmek olmaz. Kur’ân önde, o arkada
olmak üzere her konu, Kur’ân ve Sünnet bütünlüğü
içinde ele alınmalıdır. O zaman, Peygamberimizin
genel kurala aykırı veya çelişkili gibi gözüken söz ve
uygulamalarının farklı alanlarla ilgili olduğu ortaya
çıkar. Sünnet konusunda aceleci davranmamalı, onun
ilgili olacağı âyet, mutlaka bulunmalıdır. Bu metot,
uydurma hadisler için de kalkan görevi görür. Örnek
KUR’ÂN’I AÇIKLAMADA USUL 351
َ
مْ ن ل َهُ ل ِ ْن قَو
َ مهِ ل ِي ُب َي ّل ِ ساَ ِ ل إ ِّل ب ِل ٍ سوُ َر ن
ْ مِ سل َْنا
َ ما أْر َ َو
زيللُز ِ َشاُء وَهُوَ ال ْع َ َن يْ م
َ دي ِ ْشاُء وَي َهَ َي ن م
ْ َ ُ ّ ل الل
ه ّ ض ِ ُ فَي
.م
ُ كي ِ حَ ْ ال
“Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile
gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra
Allah direneni sapıklıkta bırakır, direneni de yola
getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur.”
(İbrahim 14/4)
.ن
ُ مي ل ِ َ ح اْلُ ل ب ِلهِ ال لّرو َ ن ََز.ن
َ ميِ َ ب ال َْعال
ّ ل َر ُ زيِ ْ ه ل َت َن
ُ ّ وَإ ِن
ي
ّ ن عََرب ِل ٍ سللا
َ ِ ب ِل.ن
َ من ْلذِِري ْ
ُ ن الَ ملِ ن َ ك ل ِت َك ُللوَ عََلى قَلب ِل
ْ
.ن
ٍ مِبي ُ
“Kur’ân, gerçekten varlıkların sahibinin
indirmesiyle inmiştir. Onu güvenilir Ruh, Cebrail
indirdi. Senin kalbine… Uyarıcılardan olasın diye.
Apaçık Arap diliyle.” (Şuarâ 26/192-195)
Kur’ân Arapça olduğu için onu anlamada Arap
dilinin önemi açıktır. Ama bugün bir çok tefsir ve
mealde dil kurallarına aykırı uygulamalar vardır.
Meâlini verdiğimiz İbrahim 4 . âyet buna örnek olabilir.
Ulaşabildiğimiz tefsir ve mealler âyete şöyle anlam
vermişlerdir:
“Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile
gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra
Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de yola
getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur.”
Allah dilediğini yola getirecek ve dilediğini
saptıracaksa neden elçi göndersin? Bu durumda
elçinin, o toplumun dili ile açıklama yapmasının ne
anlamı olur? Böyle anlamsız bir iş “doğru karar veren”
Allah’a yakıştırılabilir mi? İçinde ciddi çelişkiler olan
ifadeler, Allah’ın sözü olabilir mi?
َ َ = يister” fiilinin faili olan “o”
Çelişkiler “ شلللاء
zamirinin, Arap dili kurallarına aykırı olarak, Allah
lafzını gösterir sayılmasından kaynaklanmıştır. Halbuki
zamir, yanı başında bulunan “ من َ = men, kim’i gösterir.
356 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
E- KUR’ÂN-FITRAT İLİŞKİSİ
Varlıkların bir yapısı vardır. İnsanı, hayvanı ve
bitkiyi oluşturan, geliştiren ve değiştiren ilke ve
kanunlar bu yapıyı gösterir. Buna Fıtrat denir. Bilimin,
teknolojinin ve insan ilişkilerinin kanun ve kuralları da
bundan çıkarılır.
Din ise insanla Allah’ın, insanla insanın ve insanla
tabiatın ilişkilerini düzenler. Dinin ilkeleri, kanunları ve
hükümleri de “ Fıtrat ”tır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
فللا فِط ْلَرةَ الل ّلهِ ال ّت ِللي فَط َلَر َ َجه َ
ً حِنيَ ن ِ دي ّ ك ِلل ْ َم و ْ ِفَأق
م َ ْ ن ال
ُ قّيلل ُ دي
ّ ك الللَ ِ ق الل ّهِ ذ َل ْ َ ِل ل
ِ خل َ ديِ ْ س عَل َي َْها َل ت َب َ الّنا
َ َ َ
.ن
َ مو ُ س ل ي َعْل ِ ن أكث ََر الّنا ْ ّ ِ وَل َك
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın
“Fıtrat”ına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır.
Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur.
İşte doğru din bu dindir. Ama insanların çoğu
bunu bilmezler.” (Rum 30/30)
Fıtrat, âyetlerden öğrenilir. Âyetler Allah’ın kitabı
ile sınırlı değildir; Allah’ın yarattığı her şey âyettir. 4 8 6
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Kur’an-ı Kerim.
Aclûnî,İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-hafâ, Beyrut
1988/1408.
Açıklamalı Mecelle (Mecelle-i ahkâm-ı adliye), Kont. Ali
Himmet Berki, İstanbul, 1978.
Aynî, Bedruddin, Umdet'ül-kârî şerhu sahihi’l-Buhari,
Mısır 1972.
Bayındır, Abdulaziz, Duada Evliyayı Aracı Koyma ve
Şirk, İstanbul 2001, www.suleymaniyevakfi.org
Bennâ, Ahmed Abdurrahman, Büluğu’l-emânî min
esrâri’l-fethi’r-rabbânî, Daru’ş-Şihâb, Kahire trs.
Beycûrî, İbrahim b. Muhammed (ö. 1277 h./1860 m.),
Şerhu cevhereti’t-tevhîd, Beyrut 1403/1983.
Beydâvî, Kadı Abdullah b. Ömer, Envâru’t-tenzîl ve
esrâru’t-tevîl, (Tefsîru’l-Beydâvî), İstanbul trs.
Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye
Kamusu, İstanbul, 1967.
Bilmen, Kur’ân-ı Kerim ve Meâl-i Âlisi, Ankara 1997.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, İstanbul
l962.
Buharî, Sahihu’l-Buhari, İstanbul, 1401/1981.
362 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
A Ahzab 33/21...................................348
Abdülkays......................................191 akıl.................................................230
Abdullah......30, 51, 83, 189, 192, 193, Akıl...................43, 102, 108, 225, 261
195, 198, 203, 219, 249, 280, 305, Al-i İmran 3/144..............................32
Ahmet Ağırakça...............................82
KARMA İNDEKS 367
Allah. .4, 12, 13, 14, 17, 18, 19, 20, 21, 329, 330, 331, 334, 335, 337, 339,
22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 31, 340, 341, 344, 345, 346, 347, 348,
32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 349, 350, 351, 352, 353, 354, 355,
41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 356, 357, 358, 359
50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 58, 59, Altın........273, 277, 279, 281, 283, 332
60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, Ammar b. Yasir..............................197
69, 70, 71, 72, 73, 75, 76, 77, 78, Ankebut 29/25............................60, 91
79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, Ankebut 29/53................................167
88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, Ankebut 29/7..................................100
97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, Apis................................120, 121, 353
106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, Aracı................................................28
114, 116, 117, 118, 119, 120, 121, Aracılık..........................................180
122, 123, 124, 125, 128, 130, 131, Atâ b. Ebî Rebah....................190, 191
134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, B
141, 142, 143, 144, 145, 146, 147,
Baba...........................24, 26, 180, 251
148, 149, 150, 151, 152, 153, 154,
Baba Tanrı.......................................24
155, 156, 157, 159, 160, 161, 162,
Bahreyn..........................................191
163, 164, 165, 166, 167, 168, 169,
Bakara 2/106..................219, 313, 352
170, 171, 172, 173, 174, 175, 176,
Bakara 2/118..................................334
178, 179, 180, 181, 184, 187, 188,
Bakara 2/133..................................187
189, 190, 191, 192, 193, 194, 195,
Bakara 2/144....................................94
196, 197, 198, 199, 200, 201, 202,
Bakara 2/153..............................78, 93
205, 211, 213, 214, 215, 216, 218,
Bakara 2/154..................................174
219, 220, 221, 222, 224, 225, 226,
Bakara 2/155-157.............................86
227, 228, 230, 231, 232, 233, 234,
Bakara 2/159-160...........................346
235, 237, 238, 239, 240, 241, 242,
Bakara 2/171..........................108, 112
243, 244, 245, 248, 249, 250, 254,
Bakara 2/178..................172, 291, 292
255, 256, 257, 258, 259, 260, 261,
Bakara 2/184..........................216, 217
262, 263, 264, 265, 266, 267, 268,
Bakara 2/185..................154, 217, 224
269, 270, 272, 274, 275, 276, 277,
Bakara 2/187..........................215, 216
278, 279, 280, 281, 284, 285, 286,
Bakara 2/188..........................286, 293
287, 288, 289, 290, 291, 292, 293,
Bakara 2/190..................................299
294, 295, 296, 297, 298, 299, 300,
Bakara 2/194..................................288
301, 302, 303, 304, 305, 308, 309,
Bakara 2/196..................................221
310, 311, 312, 313, 316, 317, 318,
Bakara 2/204-207...........................112
319, 320, 321, 322, 323, 324, 326,
368 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Habîb.............................................276 Hatm..............................................103
Habîbe....................242, 243, 246, 247 Hattab oğlu Ömer...........................195
Habil..............................................115 Havariler..........................................22
Hac.77, 78, 80, 81, 83, 84, 85, 98, 110, Havf...............................................268
117, 121, 214, 215, 221, 285, 289, Hayızlı............................226, 227, 239
299, 332 Hayrettin Karaman.......29, 31, 82, 223
Hac 22/11-15....................................78 Hazrec............................................305
Hac 22/15.........................................81 helal...............................................234
Hac 22/16.........................................81 Helal.......................................231, 235
Hac 22/31.........................................80 helâl...............................................234
Hac 22/37.......................................121 Hendek...........................................299
Hac 22/38.........................................98 Hicr 15/28-34...................................59
Hac 22/46.......................................110 Hicr 15/33........................................99
Hac 22/52.......................................117 Hicr 15/36........................................60
Hac 22/60.......................................289 Hicr 15/87......................................340
Hadid 57/22....................................168 Hicr 15/9............................12, 47, 357
Hadis..............................................278 Hicret.....................................246, 276
Hafsa..............................................280 Hindistan........................................121
Hak.31, 57, 84, 99, 113, 129, 277, 306, Hizam.............................................249
347 Hıristiyan..................22, 23, 70, 71, 73
Hakîkat-i Muhammediye..................31 Hıristiyanlar. 21, 24, 25, 26, 31, 62, 72,
Hâkka 69/44-47..............................348 75, 80, 249
Halife...............................................66 Hızır........................171, 235, 341, 346
Halifelik.....................................66, 69 Hûd 11/1...........................69, 163, 330
Hamd............................34, 35, 70, 190 Hûd 11/1-3.....................................163
Hamile...........................................228 Hûd 11/12........................................69
Hanbelî...................................251, 259 Hûd 11/42-43.................................165
Hanefî....201, 202, 203, 204, 205, 209, Hûdeybiye......................244, 245, 299
224, 239, 250, 252, 282, 284 Hüküm...........................................302
Hansâ.....................................249, 250 Hum.................................................30
Haram.....................241, 288, 299, 300 Huneyn...........................................247
Haris b. Süveyd..............................301 Hüseyin............................................20
Harun.......................................57, 121 Huzeyfe..........................................194
Hasan................................82, 187, 203 I
Hasan Basri Çantay..........................82
Hasan-ı Basrî..................................203
KARMA İNDEKS 371
ibadet.....25, 27, 28, 29, 30, 38, 42, 44, Kur’ân 1, 2, 3, 4, 12, 13, 14, 17, 19, 20,
63, 79, 80, 215, 327 21, 24, 25, 27, 29, 30, 32, 33, 34,
iddet...............................................229 39, 40, 43, 46, 47, 49, 60, 61, 63,
Ismet..............................................246 64, 71, 80, 81, 83, 84, 85, 93, 96,
N Nisa 4/85........................................178
Nisa 4/93........................................173
Nahl 16/101....................................313
Nof.................................................120
Nahl 16/106..............................45, 103
Nuh...........67, 163, 165, 168, 308, 351
Nahl 16/106-108............................103
Nuh 71/1-4.....................................163
Nahl 16/126............................289, 351
Nur 24/11-13..................................267
Nahl 16/36.......................................61
Nur 24/2.................................296, 321
Nahl 16/44........................47, 257, 357
Nur 24/3.................................268, 296
Nahl 16/61......................................167
Nur 24/30-31..................................268
Nahl 16/77......................................125
Nur 24/4...........................30, 266, 295
Nahl 16/89......................................326
Nur 24/5...........................67, 296, 297
Necm 53/19-22.................................76
Nur 24/6-9......................262, 267, 322
Nekâl..............................................294
Nüşûz.............................................268
Neml 27/13-14.........................54, 108
Neml 27/17-32...............................107 O
Neml 27/38-40...............................328 Ödünç.....................................274, 279
Nesih..............................219, 308, 332 Öğüt.......................................118, 234
Nihle..............................................255 Ökümenik........................................24
Nikâh.....248, 249, 250, 253, 254, 256, Ölüm cezası....................................323
258, 272 Ömer. .20, 82, 113, 145, 188, 191, 193,
Nisa 4/110......................................289 195, 197, 203, 204, 209, 210, 226,
Nisa 4/115........................................49 238, 242, 243, 244, 247, 250, 264,
Nisa 4/128......................................268 295
Nisa 4/15..................52, 262, 266, 321 Ömer b. Abdulaziz.........................239
Nisa 4/15-16...................................321 Ömer Nasuhi BİLMEN. 113, 145, 210,
Nisa 4/17-18...................................164 264
Nisa 4/171........................................62 Oruç................215, 216, 217, 219, 221
Nisa 4/25........................................323 Osman......................20, 195, 197, 207
Nisa 4/27........................................134 Osmanlı............................21, 209, 279
Nisa 4/29........................................349 P
374 DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
R Selmân-i Fârisî...............................194
Semüre b. Cündüb..................195, 201
Ramazan. . .32, 190, 216, 217, 219, 220
Serahsî. . .202, 203, 205, 249, 250, 252,
Rebîa..............................................276
281, 282
Recm..............................................219
Sıffin................................................20
Riba................................................285
Suat YILDIRIM.............................113
Rişâ................................................286
Süleyk............................................199
Rızık...............................................326
Süleyman. 82, 105, 106, 107, 327, 328,
Ruh...................27, 123, 124, 125, 355
329
Rukâne...................................237, 238
Süleyman Ateş.................................82
Rum 30/30..................18, 39, 101, 356
Sultan......202, 203, 204, 205, 207, 210
Rum 30/39......................................275
Sünnet...............14, 257, 312, 332, 350
Rum 30/40................................51, 326
Rum 30/40-44..................................51 T
Rum 30/41..............................111, 359 Taberî........25, 30, 82, 95, 96, 319, 335
Rüşvet............................................286 Taha 20/55.....................................123
S Taha 20/56-59..................................56
Taha 20/66.......................................57
Saba...............................................328
Taha 20/72-73..................................58
Sabiî...............................70, 71, 72, 73
Tahpanhes......................................120
Sâbit b. Kays..................242, 243, 246
Tahrîf..............................128, 129, 131
Sâd 38/26.........................................67
Taif.........................................191, 276
Sâd 38/76.........................................99
Takdis........................................65, 70
Sâd 38/79.......................................100
Takvâ.......................................45, 358
Sadukât..........................................255
talak...............................................234
Sâff 61/5.........................................104
Talak 63, 138, 224, 225, 226, 229, 234,
Sâffât 37/139-148...........................162
235, 239, 241, 243, 254, 264, 332,
Safiyye...........................................180
360
Safvân b. Umeyye..........................247
Talak 65/1......................................239
Sahabe........................................20, 25
Talak 65/1 .....................................238
Sahih..................................28, 44, 256
Talak 65/1-3...................................226
Sebe 34/46......................................339
Talak 65/2..............................239, 264
Secde 32/7-8..................................123
Tanrı..22, 23, 24, 26, 40, 51, 62, 63, 79
Secde 32/7-9..................................104
Tanrı Baba.......................................22
Secde 32/9................................62, 123
KARMA İNDEKS 375
Taoistler...........................................75 V
Tarık b. Şihab.................................189 Vabısa b. Mabed.......................46, 359
Tarsus...............................................22 Veda Haccı.....................................285
Tefsir....27, 30, 84, 118, 141, 146, 148, Vekil..........................................62, 69
223, 224, 284, 305, 319, 336, 337, Veliyyülemr...................................210
340, 341, 356
Y
Teğâbün 64/11...............................168
Temizlik.................................227, 239 Yahûdiler. .62, 118, 128, 249, 287, 316
Tevbe 9/31.................................63, 79 Yunus.....27, 39, 48, 56, 58, 67, 68, 92,
Tevrat...64, 71, 72, 120, 132, 172, 309, 312, 350, 356, 359
310, 312, 313, 316, 317, 318, 319, Yunus 10/100...................48, 149, 359
320, 321, 323, 328, 351, 352, 353, Yunus 10/15...........................312, 350