Professional Documents
Culture Documents
Eği̇ti̇m Ve Kültür Alaninda İnkilâplar
Eği̇ti̇m Ve Kültür Alaninda İnkilâplar
Yeni Türkiye kurulurken ve kurulduğundan 35 yıl sonra Cumhuriyet ilan edilirken çok elverişsiz ve
olumsuz koşullar altıda 11 yıl süren çok ağır savaşlar geçirmiş ve geçirmekte; topraklarının 2/3’ü
savaş alanları olmuş ve olmakta yanmış ve yıkılmakta idi. Nüfusunun 1/5’ini 3 milyonu aşkın
insanın bu alanlarda yitirmiş ve yitirmekte idi. Savaşların yıkımı öylesine korkunç idi ve oluyordu
ki ülkede öğretmen hekim eczacı mühendis hukukçu mimar sanatçı vb. yüksek okul çıkışlısı
hemen hemen kalmamıştı; dahası duvarcı demirci nalbant ayakkabıcı terzi... vb. esnaf bile. Ne
hastane ne okul ne liman ne yol ne yapınak (fabrika) vardı. Ulus yorgun ve yoksu düşmüştü.
Nüfusun %80’inden çoğu köylerde ancak %20’sine yakını kentlerde idi.
Dönemin Mili Eğitim (Maarif) Vekillerinden İsmail Safa Bey (Özler) ilkokuldan yükseköğretime dek
kurumlarının durumlarını saptamak için girişimlerde bulundu. Bunun için tanınmış kişilerle
tanınmış okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin görüşlerini almak için bir anket yaptırdı; toplanan
bilgilere dayanarak şu girişimlerde bulundu:
Türk Eğitim Sistemi yapı bakımından Tanzimat’ta ve Cumhuriyet’te olmak üzere iki önemli
değişiklik geçirmiştir. Tanzimat’a kadar devlet kuruluşları dışında vakıflara bağlı olarak yürütülen
eğitim ve öğretim büyük ölçüde “Sübyan Mektepleri” ve “Medreseler”de yapılmıştır. Tanzimat’la
birlikte eğitim ve öğretim devletin görevleri arasına alınarak yeni bir okul sistemi kurulmuştur.
Ancak kurulan bu yeni okul sistemi ile birlikte eski okul kuruluş sistemi de durumunu korumuştur.
Böylece “Paralel Hatlar Sistemi” de denilen bir okul kuruluş sistemi birbirine zıt nesiller
yetiştirerek eğitim ve öğretime 1924 yılına kadar devam etmiştir.
Ve 3 Mart 1924’de eğitim alanında ilk yasal devrim gerçekleşti. Türkiye Büyük Millet Meclisi o gün
çok önemli üç yasa kabul etti. Bu tarihten itibaren Darülhilafe adını almış olan medreseler de
kapatılmaya başlandı.
İsmail Safa Bey’in ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na Vasıf bey getirildi. Bu dönemde:
Yabancı uzmanlar –özellikle o yıllarda dünyanın en büyük eğitimcisi olan John Dewey- çağrılıp
eğitimin planlaştırılması ele alında. Ulusal eğitimin ereği belirlendi: “Yurttaşların ekonomik ve
kültürel gelişmesine katılacak bir niteliğe ulaştırılması” olarak özetleniyordu.
Öğretmen okullarının sayılarının artırılmasına başlandı.
Nüfusun 12.000.000 ve zorunlu öğrenim çağındaki çocuk sayısının 1.200.000 –yaklaşık olarak-
olduğu belirtildi okullardaki öğrenci sayısının da 300.000’e yaklaşık olduğu saptandı.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Cumhuriyet Devleti’ni ve yıkılan ülkeyi yeni baştan kurmak için öbür
toplumsal kurumlarda olduğu gibi eğitim kurumunda da Türkiye Devrimi’nin birer parçası olarak
kimi yenileşmenin gerçekleştirilmesi gerekti. Bunlar kısaca beş başlık altında toplanabilir:
1. Öğretimi Birleştirme:
Cumhuriyet kurulduğunda eğitim yönetimi açısından ayrılık gösteren yedi tür okul vardı. Bunlar;
Tanzimat’tan sonra kurulan okullardan orta ve yüksek öğretim düzeyinde olanlar Bakanlığa
bağlıydı.
İlköğretim düzeyinde olanlar ve kimi sanat okulları İl Özel İdarelerin yönetimi altındaydı.
Bunlara ek olarak Osmanlı Devleti’nce hiçbir zaman denetim alınamayan başta Amerika olmak
üzere Fransa İngiltere Almanya İtalya Rusya Avusturya gibi yabancı ülkelerin çok sayıda okulları
vardı.
Öğretimdeki bu dağınıklığı ortadan kaldırmak ve öğretimi devletin denetimi altına sokmak için 3
mart 1924’de 430 sayılı Öğretim birliği yasası çıkarıldı.
2. Eğitim Örgütleme:
Yasaya uygun olara öğretimin birliğini gerçekleştirmek yeni eğitim programlarına uygun okullar
açmak ve bunları yaymak için Bakanlık ve taşra eğitim örgütünü güçlü bir yapıya kavuşturmak
gerekmişti.
Cumhuriyetle yönetilecek bir ülkenin eğitim programlarının da cumhuriyet ilkeline uygun olması
gerekti. Bu gereklilik daha Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkmıştı. 1921 1923 her düzeydeki
okulun eğitim programlarının Cumhuriyet’in gereklerine göre düzenlenmesine çalışıldı.
4. Eğitimi Yayma:
yurttaşlar arasında çok düşük olan okur yazarlığın oranını yükseltmek öğretimi kolaylaştırmak
Türkçe’yi her yurttaş için ortak bir dil yapmak için büyük çaba gösterdi.
Cumhuriyetin ilk on yılındaki hazırlıklardan sonra 1930’lu yıllarda artık eğitiminin kalkınmaya
katılmasının zamanı gelmişti. Bir yandan Kurtuluş Savaşı’nın yıkıntılarını ortadan kaldırıp ülkeyi
yeni baştan kurmak öbür yandan dünyayı saran ekonomik bunalımın etkisinden kurtulmak için
eğitim gereken insan gücünü yetiştirmede işe koşulmuştu. Bu amaçla üç tür enstitü açıldı. Bu
enstitüler endüstrinin köyün ve ailenin eğitim gereksinmesini karşılamak için kurulmuştu. Bunlar
enstitüleri kız sanat enstitüleri ve erkek sanat enstitüleri idi.
* Millî Kültür
Kültür bir toplumun maddî ve manevî olarak ürettiği değerler bütünüdür. Kültürün doğmasındaki
en büyük etken dil olduğu için, aynı dili konuşanlar genellikle aynı ve birbirine çok benzer kültür
değerleri üretirler. Dil birliği; ortak amaçlar, bir bütünlük gösteren coğrafî alanlar içinde kendini
belli ederse "millî kültür"ler doğar.
Millî kültürün temelleri millî tarihtir. Ayrıca millî kültürde bir dinamizm vardır. Bu sebeple, millî
kültürün geçmişte sağladığı büyük başarıları öğrenmek ve öğretmek yetmez.Gelişmeye devam
etmek için millî kültür gereklidir ve onu güç kaynağı olarak kullanmak şarttır. Canlılığını
kaybeden, devamlı olarak ileriye gidemeyen bir kültür yok olur. Bunun için Atatürk, "Millî
kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız" diyerek bu konudaki hedefimizi
açıkça ortaya koymuştur. Bu hedefe varmak için çok çalışmalı bilgi ve teknoloji üretecek bir güce
ulaşmalıyız.
* Güzel Sanatlar:
Atatürkçü düşüncede güzel sanatlar, uygar olmanın belirtisidir.Aynı zamanda, fikir hayatının can
damarı ve kültürlü insan yetiştirmede en önemli eğitim araçlarından biridir. Atatürk'ün sanat ve
sanatçı konusundaki
görüşlerinden bazıları şunlardır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile
olursa
müzik, resim ile olursa ressamlık, yontma, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa
mimarlık...olur."
"Sanatkâr toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır."
Atatürkçülükte güzel sanatların amacı, insanların birbirlerini sevmelerini, gelecek kuşaklar için
çalışmalarını ve kalıcı eserler vermelerini sağlamaktır. Sanatçı bu görevi başardığı için hem kendi
milletine, hem de
insanlığa hizmet eder. Bu yüzden sanatçı, insanlığın ortak değeridir. Cumhuriyet döneminde
güzel sanatlara verilen önem her dalda birçok sanatçının yetişmesine zemin hazırladı. Bu
sanatçılar, ortaya koydukları eserlerle hem yurt içinde, hem de yurt dışında göğsümüzü kabartan
başarılar elde ettiler.
Bunlar bize ilkokulların kırsal çevrelerde yeterli sayı ve niteliğe ulaşmaktan çok uzak kaldığını
göstermektedir.
Cumhuriyet Osmanlı’dan 581’i kapalı 2345 iptidai okul devir almıştı. Bunların öğretmenlerin üçte
ikisi öğretmenlik eğitimi görmemiş değişik kaynaklardan alınan öğretmenlerdi. İptidai okulların
adı ilkokula çevrildi.
1926’da çıkarılan 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’da 4 tür ilkokuldan söz edilmekteydi.
Bunlar şehir ve kasaba gündüz şehir ve kasaba yatılı köy gündüz köy yatılı
ilkokullarıydı.ilkokulların öğretim süresi 5 yıldı. Anayasa’ya göre çağ çocuklarının kız
1924 yılında toplanan “G. Heyet-i İlmiye”de ilkokulların süresi altı yıldan beş yıla indirilmiştir.
1926 yılında 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’la ilköğretim okulları ilk defa dörtlü bir
tasnife tutulmuş köy ve şehir ilkokulları olarak ayrılmıştır. Şehir ilkokullarının süresi beş köy
ilkokullarının süresi ise üç yıl olarak tespit edilmiştir. Bu durum 1939 yılına kadar devam etmiş
1939 yılında köy ilkokullarının da öğretim sürelerinin beş yıla çıkarılmasıyla köy ve şehir
ilkokulları süre farkı kaldırılmıştır.
Cumhuriyet dönemi eğitim politikası başlangıçta bütün yurttaşları okur-yazar hale getirerek
bilgisizliği gidermek amacını taşımaktadır. Bu nedenle Harf İnkılâbı yapılmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan “1924 İlkmektep müfredatı”nda kız ve erkek ilkokulları için
ayrı ayrı program hazırlanmıştır. Kız ilkokullarının programına “ev idaresi” biçki nakış” dersleri
eklenmiştir.
1926 programında “toplu öğretim” “çevreden hareket” “çocuğa göre öğretim” ilkelerine program
içinde yer verilmiştir. 1948 ilkokul programında hayat ile ilgili konular “toplu öğretim metodu”na
göre birleştirilmiş ve üniteleştirilmiştir.
Kuruluş döneminde ilköğretime ulusal bir yapı getirmek üzere formüle edilen yargılar vardı.
Bunlar:
Okul ile yaşam arasındaki fark ortadan kaldırılacaktı.
Ders konuları çevreden alınacaktı.
Kızlarımızın eğitimlerindeki engeller giderilecekti.
Tek okul düzeni kurulacaktı.
Üretici eğitime ağırlık getirilecekti.
Üretici eğitime ağırlık getirilecekti.
Kız-Erkek bir arada eğitim göreceklerdi.
Türkiye’de öğrenim görmek üzere okula gidecek Türk yurttaşı çocuklar bu öğrenimleri için ancak
Türk okullarına gideceklerdi
Aynı zamanda Cumhuriyet kurulunca ortaöğretim için de bir yönetmelik çıkarıldı ve Sultanîlerin
ikinci devresinin adı Lise birinci devresinin adı da Ortaokul oldu. Kızların daha az süreli öğrenim
görmelerine son verilerek kızlar ve erkekler için açılan lise ve ortaokulların öğrenim yılları
eşitlendi (1924). Yatısız ortaöğretim okullarında kız-erkek ayırımı kaldırılarak karma öğretim
getirildi (1926).
22 Mart 1926’da çıkarılan 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’a göre ortaöğretim okulları
liseler (3 yıl) ilköğretim okulları (3 yıl) köy öğretmen okulları (2 yıl)dır. Bunlar yine ortaöğretim
okulu sayılan ortaokulu (3 yıl) bitiren öğrencileri alıyorlardı. Bir aralık lisenin öğrenim süresi 4 yıla
çıkarıldı (1952) ama sonra üç yıla indirildi (1955).
1932 yılında hazırlanan ortaokul müfredat programına kadar önemli bir gelişme olmamıştır.
Ancak bu yıldaki program ile yeni bir görüş getirilebilmiştir.
Bu görüş öğrencilerin pratik yeteneklerini geliştirerek onları hayatı yönelik bir müfredat programı
uygulamayı amaç edinmiştir.
Cumhuriyet dönemindeki gelişmeler 1946’ya kadar (tek partili dönemde) ve 1946’dan sonra diye
2 grupta incelenebilir.
Burada sadece Cumhuriyet’in ilk yıllarından bahsedeceğim.
Cumhuriyetle birlikte Darülfünun-u Osmanî İstanbul Darülfünunu adıyla yeniden kuruldu (1924).
Üniversiteye bilimsel özerklikle birlikte yönetsel özerklik de verildi. Öğretim üyelerine üniversite
rektörünü seçme hakkı verildi.
1920’li yıllarda kimi yüksekokullarda açıldı. 1923’te Harp Okulu 1923’te Ankara hukuk Okulu
1927’de Gazi Orta Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü açıldı.
1924’te Eğitim-Öğretim Birleştirilmiş 1928’de Harf İnkılâbı yapılmış her yaştan insanın okuma-
yazmayı öğrenmesi için çalışılmış aynı zamanda yeni rejim öğretilmeye çalışılmış
Dersler eskiden olduğu gibi din ve Arap kültürü etkisinden kurtulmuş ve çağdaş bir yapıya
kavuşmuştur.
1927 yılında hiç okuyamamışlar için Halk Derslikleri açılmıştı. 1928 yılında da yeni harflerin kabul
edilmesiyle Atatürk’ün önderliğinde Millet Mektepleri açılmıştır.bu konuda çıkarılan yönetmeliğe
göre; köylerde 12-45 kentlerde 16-45 yaşları arasındaki herkesin okum-yazma belgesi alması
zorunlu kılınmıştır. Bu okular gezici ve durağandı. Okulu olmayan yerlere gezici Millet Mektepleri
gönderilmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim ve öğretimin ağırlık noktasını ilköğretim teşkil etmiştir. Ancak
ülke nüfusunun %80’inin köylerde yaşaması bu köylerin de dağınık yerleşim bölgelerinde olması
ilköğretimin başta gelen sorunlarını oluşturmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında köye eğitim
***ürmek için İşte Okuma Odaları Gezici Bölge Kursları gibi bir de Millet Mektepleri açılmıştır.
Eğitimin toplumsal kalkınmadaki öncü rolünü üstlenmesi için Cumhuriyetin kuruluşundan hemen
sonra Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa 1923 tarihinde 7971/3655 sayılı bir genelge yayınlamıştır.
Genelgede ”Yurdun her köşesinin cehalet ve irfansızlığın acısı altında ezildiği; halk ile okullar ve
öğretmenler arasında yakın ilişkiler kurulması; eğitimin her yaştaki ve sınıftaki halkın
gereksinmesi durumuna getirilmesi; toplumsal ekonomik ve ulusal sorunlar konusunda öğretmen
ve halktan ortak kurullar oluşturularak çalışmaların sürekli izlenmesi ve yerel yayınlara önem
verilmesi” belirtiliyordu. Bu genelde halk eğitimi etkinliklerinin başlatılmasında önemli bir role
sahiptir.