Download as rtf, pdf, or txt
Download as rtf, pdf, or txt
You are on page 1of 8

1--------C.

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA İNKILÂPLAR


Osmanlı Devleti'ndeki en önemli eğitim kurumu olan medreseler iyice yozlaşmıştı. Ülkede
medreselerin yanında batı tarzı okullar, azınlık okulları ve yabancı okullar vardı. Bu durum tam bir
eğitim karmaşasına yol açmaktaydı. Bütün bunlar eğitim - öğretim alanındaki inkılapları zorunlu
hale getirmekteydi.

Bu amaçla yapılan inkılaplar;


3 Mart 1924'de Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla bütün eğitim - öğretim kurumları
birleştirilerek Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. 1925'de medreseler kendiliğinden kapandı.
Medreselerin yerine bugünkü ilk, orta, lise ve yüksek okullarla meslek liseleri açıldı.
Atatürk'e göre eğitim - öğretim milli ve çağdaş olmalıdır. O “dünyanın her türlü ilminden,
buluşlarından, ilerlemelerinden yararlanılmalı” demiştir.

Milli eğitim sisteminde gözetilmesi gereken başlıca ilkeler;


• Öğretim birliğinin sağlanması, yaygınlaştırılması ve kolaylaştırılması
• Eğitim programlarının toplumun ve çağın gereklerine göre düzenlenmesi
• Eğitim - öğretimin disiplinli ve bilimsel olması, kız erkek eşitliğinin sağlanması
• Görevlerini bilen yetenekli öğretmenlerin yetiştirilmesi
a. 1 Kasım 1928'de Harf İnkılabı yapıldı. Böylece okuma yazması kolay ve Türkçeye daha uygun
olan Latin alfabesine geçildi. Türkçenin Arapça ve Farsçanın etkisinden kurtulması sağlandı.
b. 1931'de Türk Tarih Kurumu kuruldu. Böylece Türk tarihinin temelleri, eski Türk devlet ve
uygarlıklarının araştırılması sağlandı. Türk tarihinin köklü ve ileri bir uygarlığa sahip olduğu
ortaya kondu.
c. 1932'de Türk Dil Kurumu kuruldu. Böylece Türkçenin dünya dilleri arasında yerini alması, bilim
dili haline gelmesi, yabancı kelimelerden temizlenmesi, Arapça ve Farsçanın tesirinden
kurtarılması hedeflendi.
d. Güzel sanatlar alanında çalışmalar yapıldı. Devlet konservatuarı ve güzel sanatlar akademisi
kuruldu.
e. Eğitim öğretimi geliştirmek için yeni okullar açıldı. İstanbul Üniversitesi kuruldu, ziraat
mektepleri açıldı. Milli kültür ve milli ahlakı geliştirmek için çalışmalar yapıldı.

2--------Cumhuriyetin ilanından sonra eğitim ve ögretim alanında yapılan yenilikler

Yeni Türkiye kurulurken ve kurulduğundan 35 yıl sonra Cumhuriyet ilan edilirken çok elverişsiz ve
olumsuz koşullar altıda 11 yıl süren çok ağır savaşlar geçirmiş ve geçirmekte; topraklarının 2/3’ü
savaş alanları olmuş ve olmakta yanmış ve yıkılmakta idi. Nüfusunun 1/5’ini 3 milyonu aşkın
insanın bu alanlarda yitirmiş ve yitirmekte idi. Savaşların yıkımı öylesine korkunç idi ve oluyordu
ki ülkede öğretmen hekim eczacı mühendis hukukçu mimar sanatçı vb. yüksek okul çıkışlısı
hemen hemen kalmamıştı; dahası duvarcı demirci nalbant ayakkabıcı terzi... vb. esnaf bile. Ne
hastane ne okul ne liman ne yol ne yapınak (fabrika) vardı. Ulus yorgun ve yoksu düşmüştü.
Nüfusun %80’inden çoğu köylerde ancak %20’sine yakını kentlerde idi.

Dönemin Mili Eğitim (Maarif) Vekillerinden İsmail Safa Bey (Özler) ilkokuldan yükseköğretime dek
kurumlarının durumlarını saptamak için girişimlerde bulundu. Bunun için tanınmış kişilerle
tanınmış okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin görüşlerini almak için bir anket yaptırdı; toplanan
bilgilere dayanarak şu girişimlerde bulundu:

Yurdu birer öğretmen okulu bölgelerine ayırdı.


Eğitim sorunlarını 24 madde altında topladı. Sonradan gerçekleştirilen devrim ve atılımlar okul
izlencelerinin düzeltilmesi ilköğretimin izlenceleştirilmesi (programlaştırılması) bu sorunlardandı.

Türk Eğitim Sistemi yapı bakımından Tanzimat’ta ve Cumhuriyet’te olmak üzere iki önemli
değişiklik geçirmiştir. Tanzimat’a kadar devlet kuruluşları dışında vakıflara bağlı olarak yürütülen
eğitim ve öğretim büyük ölçüde “Sübyan Mektepleri” ve “Medreseler”de yapılmıştır. Tanzimat’la
birlikte eğitim ve öğretim devletin görevleri arasına alınarak yeni bir okul sistemi kurulmuştur.
Ancak kurulan bu yeni okul sistemi ile birlikte eski okul kuruluş sistemi de durumunu korumuştur.
Böylece “Paralel Hatlar Sistemi” de denilen bir okul kuruluş sistemi birbirine zıt nesiller
yetiştirerek eğitim ve öğretime 1924 yılına kadar devam etmiştir.

Ve 3 Mart 1924’de eğitim alanında ilk yasal devrim gerçekleşti. Türkiye Büyük Millet Meclisi o gün
çok önemli üç yasa kabul etti. Bu tarihten itibaren Darülhilafe adını almış olan medreseler de
kapatılmaya başlandı.
İsmail Safa Bey’in ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na Vasıf bey getirildi. Bu dönemde:

Medreselerin kapatılmasına başlandı.


Okullar laikleştirildi.

Yabancı uzmanlar –özellikle o yıllarda dünyanın en büyük eğitimcisi olan John Dewey- çağrılıp
eğitimin planlaştırılması ele alında. Ulusal eğitimin ereği belirlendi: “Yurttaşların ekonomik ve
kültürel gelişmesine katılacak bir niteliğe ulaştırılması” olarak özetleniyordu.
Öğretmen okullarının sayılarının artırılmasına başlandı.
Nüfusun 12.000.000 ve zorunlu öğrenim çağındaki çocuk sayısının 1.200.000 –yaklaşık olarak-
olduğu belirtildi okullardaki öğrenci sayısının da 300.000’e yaklaşık olduğu saptandı.

3-------- TÜRKİYE EĞİTİM SİSTEMİNİN GELİŞİMİ

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Cumhuriyet Devleti’ni ve yıkılan ülkeyi yeni baştan kurmak için öbür
toplumsal kurumlarda olduğu gibi eğitim kurumunda da Türkiye Devrimi’nin birer parçası olarak
kimi yenileşmenin gerçekleştirilmesi gerekti. Bunlar kısaca beş başlık altında toplanabilir:

1. Öğretimi Birleştirme:
Cumhuriyet kurulduğunda eğitim yönetimi açısından ayrılık gösteren yedi tür okul vardı. Bunlar;

Medreseler ve sübyan okulları Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nce ve özel vakıflarca yönetilmekteydi.

Tanzimat’tan sonra kurulan okullardan orta ve yüksek öğretim düzeyinde olanlar Bakanlığa
bağlıydı.

İlköğretim düzeyinde olanlar ve kimi sanat okulları İl Özel İdarelerin yönetimi altındaydı.

Kimi sübyan okulları halkın yardımı ile yaşamını sürdürüyordu.


İstanbul ve büyük kentlerde çok sayıda özel okul vardı.
Müslüman olmayan milletler bağımsız ya da kiliseye bağlı özel okullar açmıştı.

Bunlara ek olarak Osmanlı Devleti’nce hiçbir zaman denetim alınamayan başta Amerika olmak
üzere Fransa İngiltere Almanya İtalya Rusya Avusturya gibi yabancı ülkelerin çok sayıda okulları
vardı.
Öğretimdeki bu dağınıklığı ortadan kaldırmak ve öğretimi devletin denetimi altına sokmak için 3
mart 1924’de 430 sayılı Öğretim birliği yasası çıkarıldı.

2. Eğitim Örgütleme:

Yasaya uygun olara öğretimin birliğini gerçekleştirmek yeni eğitim programlarına uygun okullar
açmak ve bunları yaymak için Bakanlık ve taşra eğitim örgütünü güçlü bir yapıya kavuşturmak
gerekmişti.

3. Eğitimin Niteliğini Değiştirme:

Cumhuriyetle yönetilecek bir ülkenin eğitim programlarının da cumhuriyet ilkeline uygun olması
gerekti. Bu gereklilik daha Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkmıştı. 1921 1923 her düzeydeki
okulun eğitim programlarının Cumhuriyet’in gereklerine göre düzenlenmesine çalışıldı.

4. Eğitimi Yayma:

yurttaşlar arasında çok düşük olan okur yazarlığın oranını yükseltmek öğretimi kolaylaştırmak
Türkçe’yi her yurttaş için ortak bir dil yapmak için büyük çaba gösterdi.

5. Eğitimi kalkınmaya Katma:

Cumhuriyetin ilk on yılındaki hazırlıklardan sonra 1930’lu yıllarda artık eğitiminin kalkınmaya
katılmasının zamanı gelmişti. Bir yandan Kurtuluş Savaşı’nın yıkıntılarını ortadan kaldırıp ülkeyi
yeni baştan kurmak öbür yandan dünyayı saran ekonomik bunalımın etkisinden kurtulmak için
eğitim gereken insan gücünü yetiştirmede işe koşulmuştu. Bu amaçla üç tür enstitü açıldı. Bu
enstitüler endüstrinin köyün ve ailenin eğitim gereksinmesini karşılamak için kurulmuştu. Bunlar
enstitüleri kız sanat enstitüleri ve erkek sanat enstitüleri idi.

4--------Eğitim ve Kültür Alanındaki Yenilikler:

Eski Eğitim Sistemi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Medreselerin Kaldırılması


Cumhuriyetten önceki dönemde ülkemizde farklı zamanlarda kurulmuş öğretim kurumları vardı.
Medreseler, modern okullar, azınlık ve yabancı okulları gibi. Bu okulların kurulma amaçları ve
programları birbirinden
çok farklıydı. Medreselerde verilen bilgiler toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktı. Azınlık ve
yabancı okullanndaki öğretim ise kendi kültür, dil ve inançlarına uygun olarak yürütülüyordu. Bu
okullar devlet
denenimi dışındaydı ve Milli Mücadele sırasında olumsuz bir tutum takınmışlardı. Ayrıca 18. ve
19. yüzyıllarda Osmanlı Devleti tarafından, modern anlayışla öğretim yapan sivil ve askerî okullar
açıldı. Bu okullarda, öteki okullardan farklı dersler okutuluyordu. Programları, amaçları ve
okutulan dersleri birbiriyle uyuşmayan bu okullar, farklı bilgi, duygu ve kültüre sahip kuşaklar
yetiştirdi. Bu yüzden de milli birlik ve beraberlik sağlanamadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi
açıldıktan hemen sonra bir Maarif Bakanlığı kurularak Millî Eğitim işlerine önem verilmeye
başlandı.

Kurtuluş Savaşı'nın en bunalımlı günlerinde Ankara'da bir "Maarif Kongresi" toplandı.


Cumhuriyetin ilânından sonra ise eğitim alanındaki çalışmalara hız verildi. Ancak her şeyden önce
öğretimde birlik sağlamak gerekiyordu. Bunun için 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat (Öğretim
Birliği) Kanunu kabul edildi. Bu kanunla; Öğretimde "okul ve medrese" ikiliğine son verildi.
Öğretim sistemi laikleştirildi. Bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığına bağlandı. Tevhid-i Tedrisat
Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra medreseler kapatıldı. Çünkü, zamanının en ileri öğretim
kurumları olan medreseler, hem canlılığını kaybetmiş, hem de toplum ihtiyaçlarına cevap
veremez bir duruma gelmişti. Ayrıca Cumhuriyet yönetiminin benimsediği millî ve çağdaş eğitim
ilkeleriyle de bağdaşmıyordu.

5-------- Eğitim-Öğretim Alanındaki Gelişmeler:

a) Türk Millî Eğitiminin Önemi:


Hepimiz biliyoruz ki, eğitim, milletlerin varlıklarını südürmeleri, bağımsız yaşamaları ve kalkınıp
güçlenmeleri konularında hayatî bir önem taşır. Atatürk, bunu şu sözlerle belirtmiştir: "Eğitim bir
milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır; ya da milleti esarete ve sefalete
terkeder." iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmenin tek yolu, eğitimdir. Eğitim, toplumun ve çağın
gereklerine uygun olarak planlanıp yürütülmelidir. Eğitimin en önemli rollerinden biri de
vatandaşlara millî varlığımızın ancak birliğimizi güçlendirmekle sağlanabileceği bilincini
yerleştirmektir. Eğitim, millî birlik ve bütünlük duygumuzu pekiştirmelidir.

Atatürk, bunun önemini şu sözleriyle belirtmiştir: "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize,


görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun ilk önce ve her şeyden önce Türkiye'nin
bağımsızlığına, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etme
gereği öğretilmelidir. Dünyada milletlerarası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği
manevî unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşmayan toplumlara hayat ve
bağımsızlık hakkı yoktur." Türk Millî Eğitiminin bir başka önemi de, Türkiye Cumhuriyetine karşı
görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş
vatandaşlar yetiştirmeyi amaç edinmesidir.

b) Eğitim Politikası ve Eğitimde Uygulanacak ilkeler:


Atatürk'e göre eğitim ve Öğretim politikası, her anlamıyla, millî bir nitelikte olmalıdır. Bunu şu
sözleriyle çok güzel açıklamaktadır: Türk milletine gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü
ilminden, buluşlarından,
ilerlemelerinden yararlanılacaktır; ancak temel kendi içimizden çıkarılmalıdır." Eğitim sisteminin
millîliği, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı temellere uygun nitelikte olması demektir. Türk
gençliğinin birinci görevi, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve
savunmaktır. Öyleyse, Türk gençliğine verilecek eğitim demokratik olmalıdır. Eğitimin milliyetçi
niteliği, her zaman ve her yerde vatanın ve milletin, çıkarlarını her şeyden üstün tutmayı öngörür.
Halkçılık ilkesi, demokrasiyi benimseme, uygulama ve halk için çalışma anlayışıdır. Türkiye'de
millî eğitim faaliyetlerinin planlanması, uygulanması ve denetlenmesi devlet tarafından yapılır.
Bu, devletçilik ilkesinin bir gereğidir. Türk Millî Eğitim sistemi fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür
nesiller yetiştirmekle görevlidir. Bunu başarmak için eğitimde lâiklik ilkesine uyulmalıdır. Millî
Eğitim sistemi, çağdaş gereklere, bilimsel ve toplumsal ihtiyaçlara göre durmadan
yenilenebilmesi için de
inkılâpçı olmak zorundadır.

c) Milli Eğitim Sisteminin Gözeteceği Esaslar:


Milli eğitim; Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini ve Atatürk ilkelerini bütünüyle gözönünde
tutmalı, bunları kökleştirmelidir. Bunun sağlanması için gözetilecek başlıca esaslar şunlardır;
* Öğretim birliği ilkesine uyulmalıdır.
* Erkek ve kız çocukların eşit şekilde eğitilmesine önem verilmelidir.
* Eğitim yaygınlaştırılmalı, kolaylaştırılmalı ve bilgisizlik yok edilmelidir
* Eğitimde fikir ve hareket birlikte yürütülmeli, uygulamaya önem verilmelidir.
* Eğitim programları sosyal hayatın ve çağımızın ihtiyaçlarını karşılayacak özellikte olmalıdır.
* Eğitim programları bilimsel olmalıdır.
* Eğitim ve öğretimde sevgi ve sorumluluk duygusuyla sağlanan disiplin ilkesine uyulmalıdır.
* Öğretmenlik mesleği çekici hale getirilmeli, yetenekli ve birikimli öğretmenler yetiştirilmelidir.

* Türk Dilinin Gelişmesi:


Dil; düşünme, konuşma, yazışma ve anlaşma aracıdır' Her türlü eğitimin, bütün bilimlerin
temelidir. Millî kültürün nesilden nesile aktarılmasında başlıca unsurdur. Millî birlik ve
beraberliğin, ayrıca milletin sürekliliğinin güvencesidir. Atatürk, milletin bağımsızlığı ve yükselişi
ile dil arasında çok sıkı bir bağ olduğuna inanıyordu. Bu sebeple, tarih konusuna olduğu gibi, dil
konusuna da büyük önem ve emek vermiştir. Atatürk'ün Türk dili ile ilgili görüşlerinden bazıları
şunlardır: "Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada, en güzel en zengin ve önem kolay
olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır... Türk dili,
Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde
ahlâkının, geleneklerinin, hatıralarının kısaca bugün kendi milliyetini yapan herşeyin dili
sayesinde kurulduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir." Türk dilinin
sadeleştirilmesi ve geliştirilmesi, Atatürk'ün önemle üzerinde durduğu konulardan biri olmuştur.
Atatürk, bunu şu sözlerle açıklamıştır. "Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil
bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı
diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." Bu anlayışın bir sonucu olarak, "Türk Dil Kurumu"
kurulmuştur (1932). Bu kurum, Türk yazı dilindeki yabancı kelimelerin atılması, konuşma dili ile
yazı dilinin aydın dili ile halk dilinin birleştirilmesi gibi konularda önemli çalışmalar yapmıştır.

* Millî Kültür
Kültür bir toplumun maddî ve manevî olarak ürettiği değerler bütünüdür. Kültürün doğmasındaki
en büyük etken dil olduğu için, aynı dili konuşanlar genellikle aynı ve birbirine çok benzer kültür
değerleri üretirler. Dil birliği; ortak amaçlar, bir bütünlük gösteren coğrafî alanlar içinde kendini
belli ederse "millî kültür"ler doğar.
Millî kültürün temelleri millî tarihtir. Ayrıca millî kültürde bir dinamizm vardır. Bu sebeple, millî
kültürün geçmişte sağladığı büyük başarıları öğrenmek ve öğretmek yetmez.Gelişmeye devam
etmek için millî kültür gereklidir ve onu güç kaynağı olarak kullanmak şarttır. Canlılığını
kaybeden, devamlı olarak ileriye gidemeyen bir kültür yok olur. Bunun için Atatürk, "Millî
kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız" diyerek bu konudaki hedefimizi
açıkça ortaya koymuştur. Bu hedefe varmak için çok çalışmalı bilgi ve teknoloji üretecek bir güce
ulaşmalıyız.

* Güzel Sanatlar:
Atatürkçü düşüncede güzel sanatlar, uygar olmanın belirtisidir.Aynı zamanda, fikir hayatının can
damarı ve kültürlü insan yetiştirmede en önemli eğitim araçlarından biridir. Atatürk'ün sanat ve
sanatçı konusundaki
görüşlerinden bazıları şunlardır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile
olursa
müzik, resim ile olursa ressamlık, yontma, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa
mimarlık...olur."
"Sanatkâr toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır."
Atatürkçülükte güzel sanatların amacı, insanların birbirlerini sevmelerini, gelecek kuşaklar için
çalışmalarını ve kalıcı eserler vermelerini sağlamaktır. Sanatçı bu görevi başardığı için hem kendi
milletine, hem de
insanlığa hizmet eder. Bu yüzden sanatçı, insanlığın ortak değeridir. Cumhuriyet döneminde
güzel sanatlara verilen önem her dalda birçok sanatçının yetişmesine zemin hazırladı. Bu
sanatçılar, ortaya koydukları eserlerle hem yurt içinde, hem de yurt dışında göğsümüzü kabartan
başarılar elde ettiler.

6-------- Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Yenilikler


 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilan edildi. Eğitim öğretim laikleştirildi. Bütün okullar
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Medrese ve okul ikiliğine son verildi
 1Kasım 1928’de Latin alfabesi kabul edildi.
 15 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu.
 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu.
 1924’te Topkapı Sarayı müze haline getirildi. Aynı yıl Etnografya Müzesi ve Güzel Sanatlar
Akademisi açıldı.
 1933’te İstanbul Üniversitesi ve Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı.

Toplumsal Alanda Yapılan Yenilikler


 25 Kasım 1925’de "Şapka Kanunu" çıkarıldı.
 30 Kasım 1925’de tekke , zaviye ve türbeler çıkarılan bir kanunla kapatıldı.
 1934 çıkarılan bir kanunla din görevlilerinin dini elbiselerle ibadet yerleri dışında dolaşmaları
yasaklandı. En yetkili kişi hariç (Diyanet İşleri Başkanı ""gibi)
 1925 Yılında Hicri ve Rumi takvimler kaldırılarak Miladi takvim kabul edildi.1 Ocak 1926’dan
itibaren uygulamaya geçildi.
 1931 Yılında bir kanunla Okka ,arşın vb. yöresel ölçü birimleri yerine Kilo, metre ve litre gibi
ölçü birimleri kabul edildi.
 1935 Yılında hafta sonu tatili Cuma’dan Pazar gününe alındı.
 24 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu kabul edildi.
 Türk Kadınına Siyasi Haklar Verildi:
- a) 30 Nisan 1930’da belediye seçimlerinde seçmen olma hakkı,

- b) 26 Ekim 1933’te muhtar seçme ve köy ihtiyar heyetine seçilme hakkı,

- c) 5 Aralık 1934’te milletvekili seçilme ve seçme hakkı verildi.

Turkcebilgi.com: Cumhuriyet'in Getirdiği Yenilikler Nelerdir?


Genel Başvuru ve Bilgi Sitesi
Under Creative Commons License: Attribution Non-Commercial
7--------C. CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİMDEKİ GELİŞMELER

İlköğretimin zorunluluğu ve Devlet okullarında parasız oluşu 1924 Anayasasında tekrarlanmış


(Md. 87) ve 22 mart 1926 tarihli ve 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’la şu hüküm
getirilmiştir
“İlköğretim çağındaki çocuklar meslek mekteplerine (?) giremezler. İlköğrenim çağını geçirmiş ve
hiç öğrenim görmemiş çocukları kabul eden kurumlar bunlara ilk öğrenimi de vermeğe
mecburdur”.
1926 tarihli sözü geçen kanun ilköğretim kuruluşlarını şehir-kasaba ve köy “gündüz” ve “yatılı”
ilk mektepleri olarak göstermiş ve gündüz ilk mekteplerinin illerin özel idare gelirleriyle
açılacağını belirtmiştir.
Cumhuriyet döneminde köylerin çoğuna uzun yıllar okul yapılamamış öğretmen sağlanamamıştır.
Eğitim bakanı Saffet Arıkan’ın Mayıs 1936’da TBMM’de söylediğine göre o yıllarda 40 bin köyden
35 bininde okul ve öğretmen yoktur. Okulu olan köylerin bazılarında da ilköğretim ancak 3 yıl
sürelidir.

Bunlar bize ilkokulların kırsal çevrelerde yeterli sayı ve niteliğe ulaşmaktan çok uzak kaldığını
göstermektedir.

Temmuz 1939’da I. Eğitim Şurasında tüm köy ilkokulları 5 yıla çıkarılmıştır.


1926 tarihli İlkokul Programı öğretimde “toplu tedris” ilkesini getirmiştir. Bu yöntem özellikle
Hayat Bilgisi dersi etrafında uygulanacaktır.

Cumhuriyet Osmanlı’dan 581’i kapalı 2345 iptidai okul devir almıştı. Bunların öğretmenlerin üçte
ikisi öğretmenlik eğitimi görmemiş değişik kaynaklardan alınan öğretmenlerdi. İptidai okulların
adı ilkokula çevrildi.

1926’da çıkarılan 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’da 4 tür ilkokuldan söz edilmekteydi.
Bunlar şehir ve kasaba gündüz şehir ve kasaba yatılı köy gündüz köy yatılı
ilkokullarıydı.ilkokulların öğretim süresi 5 yıldı. Anayasa’ya göre çağ çocuklarının kız

1924 yılında toplanan “G. Heyet-i İlmiye”de ilkokulların süresi altı yıldan beş yıla indirilmiştir.
1926 yılında 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’la ilköğretim okulları ilk defa dörtlü bir
tasnife tutulmuş köy ve şehir ilkokulları olarak ayrılmıştır. Şehir ilkokullarının süresi beş köy
ilkokullarının süresi ise üç yıl olarak tespit edilmiştir. Bu durum 1939 yılına kadar devam etmiş
1939 yılında köy ilkokullarının da öğretim sürelerinin beş yıla çıkarılmasıyla köy ve şehir
ilkokulları süre farkı kaldırılmıştır.

Cumhuriyet dönemi eğitim politikası başlangıçta bütün yurttaşları okur-yazar hale getirerek
bilgisizliği gidermek amacını taşımaktadır. Bu nedenle Harf İnkılâbı yapılmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan “1924 İlkmektep müfredatı”nda kız ve erkek ilkokulları için
ayrı ayrı program hazırlanmıştır. Kız ilkokullarının programına “ev idaresi” biçki nakış” dersleri
eklenmiştir.
1926 programında “toplu öğretim” “çevreden hareket” “çocuğa göre öğretim” ilkelerine program
içinde yer verilmiştir. 1948 ilkokul programında hayat ile ilgili konular “toplu öğretim metodu”na
göre birleştirilmiş ve üniteleştirilmiştir.

Kuruluş döneminde ilköğretime ulusal bir yapı getirmek üzere formüle edilen yargılar vardı.

Bunlar:
Okul ile yaşam arasındaki fark ortadan kaldırılacaktı.
Ders konuları çevreden alınacaktı.
Kızlarımızın eğitimlerindeki engeller giderilecekti.
Tek okul düzeni kurulacaktı.
Üretici eğitime ağırlık getirilecekti.
Üretici eğitime ağırlık getirilecekti.
Kız-Erkek bir arada eğitim göreceklerdi.
Türkiye’de öğrenim görmek üzere okula gidecek Türk yurttaşı çocuklar bu öğrenimleri için ancak
Türk okullarına gideceklerdi

Aynı zamanda Cumhuriyet kurulunca ortaöğretim için de bir yönetmelik çıkarıldı ve Sultanîlerin
ikinci devresinin adı Lise birinci devresinin adı da Ortaokul oldu. Kızların daha az süreli öğrenim
görmelerine son verilerek kızlar ve erkekler için açılan lise ve ortaokulların öğrenim yılları
eşitlendi (1924). Yatısız ortaöğretim okullarında kız-erkek ayırımı kaldırılarak karma öğretim
getirildi (1926).

22 Mart 1926’da çıkarılan 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’a göre ortaöğretim okulları
liseler (3 yıl) ilköğretim okulları (3 yıl) köy öğretmen okulları (2 yıl)dır. Bunlar yine ortaöğretim
okulu sayılan ortaokulu (3 yıl) bitiren öğrencileri alıyorlardı. Bir aralık lisenin öğrenim süresi 4 yıla
çıkarıldı (1952) ama sonra üç yıla indirildi (1955).
1932 yılında hazırlanan ortaokul müfredat programına kadar önemli bir gelişme olmamıştır.
Ancak bu yıldaki program ile yeni bir görüş getirilebilmiştir.

Bu görüş öğrencilerin pratik yeteneklerini geliştirerek onları hayatı yönelik bir müfredat programı
uygulamayı amaç edinmiştir.

En son olarak Cumhuriyet Döneminde yükseköğretimin durumundan kısaca bahsetmek


istiyorum.
Türkiye’de üniversitelerin kurulması ve gelişmesi konuları incelendiğinde üniversite kavramının
Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrasında kesin olarak farklı şeklide algılandığı görülür. Hatta
Cumhuriyet sonrası dönemden günümüze gelince dek üniversitelerin değişik anlayışlar içinde
kurulduğu ve geliştiği dikkati çekmektedir.

Cumhuriyet dönemindeki gelişmeler 1946’ya kadar (tek partili dönemde) ve 1946’dan sonra diye
2 grupta incelenebilir.
Burada sadece Cumhuriyet’in ilk yıllarından bahsedeceğim.

Cumhuriyetle birlikte Darülfünun-u Osmanî İstanbul Darülfünunu adıyla yeniden kuruldu (1924).
Üniversiteye bilimsel özerklikle birlikte yönetsel özerklik de verildi. Öğretim üyelerine üniversite
rektörünü seçme hakkı verildi.

1920’li yıllarda kimi yüksekokullarda açıldı. 1923’te Harp Okulu 1923’te Ankara hukuk Okulu
1927’de Gazi Orta Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü açıldı.

1933’te de İstanbul Darülfünunu İstanbul Üniversitesi adını aldı.[12]


Görüldüğü gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle ilköğretim olmak üzere her kademedeki eğitim
kurumlarının değişmesine bilimsel laik ve çağdaş bir yapı kazanmasına özen gösterilmiştir.

1924’te Eğitim-Öğretim Birleştirilmiş 1928’de Harf İnkılâbı yapılmış her yaştan insanın okuma-
yazmayı öğrenmesi için çalışılmış aynı zamanda yeni rejim öğretilmeye çalışılmış

Dersler eskiden olduğu gibi din ve Arap kültürü etkisinden kurtulmuş ve çağdaş bir yapıya
kavuşmuştur.

2. MİLLET MEKTEPLERİ (1928)

1927 yılında hiç okuyamamışlar için Halk Derslikleri açılmıştı. 1928 yılında da yeni harflerin kabul
edilmesiyle Atatürk’ün önderliğinde Millet Mektepleri açılmıştır.bu konuda çıkarılan yönetmeliğe
göre; köylerde 12-45 kentlerde 16-45 yaşları arasındaki herkesin okum-yazma belgesi alması
zorunlu kılınmıştır. Bu okular gezici ve durağandı. Okulu olmayan yerlere gezici Millet Mektepleri
gönderilmiştir.

Bu okullar 2 tür derslikten oluşmuştur. A dersliklerinde yalnızca yeni harflerle okuma-yazma


öğretimi; B dersliklerinde ise okuma yazma hesap sağlık bilgileri ile yurttaşlık eğitimi verilmiştir.
Bu süre 4 aydan oluşmuştur. 1928 –1965 yılları arasında yaklaşık 2 milyon kişi bu dersliklere
devam etmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim ve öğretimin ağırlık noktasını ilköğretim teşkil etmiştir. Ancak
ülke nüfusunun %80’inin köylerde yaşaması bu köylerin de dağınık yerleşim bölgelerinde olması
ilköğretimin başta gelen sorunlarını oluşturmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında köye eğitim
***ürmek için İşte Okuma Odaları Gezici Bölge Kursları gibi bir de Millet Mektepleri açılmıştır.

Eğitimin toplumsal kalkınmadaki öncü rolünü üstlenmesi için Cumhuriyetin kuruluşundan hemen
sonra Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa 1923 tarihinde 7971/3655 sayılı bir genelge yayınlamıştır.
Genelgede ”Yurdun her köşesinin cehalet ve irfansızlığın acısı altında ezildiği; halk ile okullar ve
öğretmenler arasında yakın ilişkiler kurulması; eğitimin her yaştaki ve sınıftaki halkın
gereksinmesi durumuna getirilmesi; toplumsal ekonomik ve ulusal sorunlar konusunda öğretmen
ve halktan ortak kurullar oluşturularak çalışmaların sürekli izlenmesi ve yerel yayınlara önem
verilmesi” belirtiliyordu. Bu genelde halk eğitimi etkinliklerinin başlatılmasında önemli bir role
sahiptir.

You might also like