Professional Documents
Culture Documents
Erdal Demirkıran Ben Dünyanın en Akıllı İnsanıyım
Erdal Demirkıran Ben Dünyanın en Akıllı İnsanıyım
Erdal Demirkıran Ben Dünyanın en Akıllı İnsanıyım
info
O Adam
Gelmiş Geçmiş En Büyük Şair
Mucize Bir Adam
Çılgın Grafiker
Gözatan
Ic^Örglı
Imlalayan Adam
Usta Adamlar
işini iyi Tapanlar
Erdal DEMlRKIRAN
Aşık Akif Timurhan ZEVRAKl
Dr. Abdullah Servet TERZİLER
Berivan VARGÜN
Takup ŞiMŞEK
Deniz Hayriye KAYNAK
Arif KURUMAHMUT
Erkam Matbaası
Pusula Reklam Tanıtım Ltd.
içindekiler
l. Bil Kendini!
l. Yetenek mi Dedin? O da Ne?
3. Şeyindeki Korkunç Tarla...
*İ . Başarı
5. Çaresizlik Mucizesi
6. Karar Verme
7. Ben Dünyanın £n /^kı//ı /nsan/yım
#. /^s/a Vazgeçme
9. Beyin Kemiren Böcekler
10. Uyku Çılgınlığı
l]. Türkiye için
12 . Telkin ve Şartlanmalar
13 . Tüm Keramet Senin Bakısında &izli
W - 55 57 - 67 6? - 1W 105 - l IH 115 - 11? 131 - IH? 151 - 166 161 - 1?1 l?? - 235 237 - 25?
161 - 277 27? - 2?2
BflyOfc /çat
"3en "Dünyanın En Akıllı insanıyım" dediğimde
dostlarım bana: "A\adem bu kadar akıllısın, neden
sen de Edison gibi, Einstein gibi, Newton g/ti... bir
şeyler icat etmiyorsun?' dedil&r. 3en de onları
haklı buldum... r\ma galiba biraz yanlış anlamış
olacağım ki, ben ampul icat etmek yerine Edison
icat etmeye karar verdim.
Bugünlerde "Kaslına" adını verdiğim kendi
öğretimle "dahi" yetiştiriyorum, Edison yetiştiriyorum, Einstein yetiştiriyorum, Nevston
yetiştiriyorum.. 3u kitabımla "Kastora
öğretilen"nin hiç olmazsa bir kısmını seninle de
paylaşmak istedim.
"Çözebilmen umuduyla." Erdal DEMİ'RKJ'RAN ,
Dünyanın E-n fikıllı insanı
1. Bölüm
Bil Kendini!
"Yüzyıllardır tüm düşünürler, tüm dinler, herkes... 'kendini bil' dîye
bağırıyor ama duyan çok az. Bu sefer duyabilmen umuduyla..."
«F-
Bil Kendini
Bir kartal hikayesi
Bir rivayete göre; dört tavuk, bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çaldılar. Yumurtayı
kümese getirdiklerinde, kümeste bulunan diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük
bir tavuğa ait olduğunu düşündüler. Zaman geçti, yumurtayı getirenler de unuttu, onlar da bu
yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğuna inandılar.
...Bir anne bulundu yetim yumurtaya, kuluçka başladı. Kısa bir zaman sonra yumurta
kırıldı. İçinden simsiyah kanatlı, ilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıktı...Herkes çok mutluydu,
böylesini ilk defa görmüşlerdi. Anne tavuk, dersler vermeye başladı yavrusuna: "Bak yavrum,
yerden bulduğun böceği şöyle ye! Arpayı, buğdayı böyle yel". Anne tavuk her gün yeni şeyler
öğretiyordu yavrusuna. Büyük tavuk annesinin her söylediğini yapıyordu. Tehlikelere karşı
nasıl davranacağını jiajığretti annesi: "Bak yavrum, eğer kedi buradan gelirse aksi istikamete
doğru kaç, şuradan gelirse buraya kaç..."
Büyük tavuk büyüdükçe güzelleşiyordu. Oldukça
uzun kanatları vardı. Ara sıra diğerleri onun kanatlarına
bakmak için geliyorlardı... ; > v j; ;*u
Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendisini nasıl savunacağını
anlatırken büyük tavuğun gözü, gökyüzünden süzülerek korkunç bir ihtişamla geçiş yapan bir
başka canlıya ilişti.
Anne bu ne? dedi büyük tavuk.
Ha o mu? O kartal yavrum, kuşların padişahı...
- Ne de güzel uçuyor!
- Evet yavrum! Ama sen sakın ona özenme. Asla
onun gibi olamazsın! Sen bir tavuksun. Senden
önce baban, deden, amcan, hepsi ona özendi;
ama hiçbiri onun gibi uçamadı... Sen bir
tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın.
O günden sonra büyük tavuk, ömrü boyuncia arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini
izleyip iç çekti... Ve her seferinde "Keşke ben de bir kartal olup uçabilseydim!"
dedi. Yine bir gün siyah kanatlı büyük tavuk ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gitti... Onu bir
tavuk gibi defnettiler ki hakikatte ölen bir kartaldı.
"Bir kartal gibi doğup, bir tavuk gibi yaşayan ve kartallara özenip sonunda bir tavuk gibi
ölen binlerce kartal var."
Yıl 2002, yer dünya... Şu anda kendi gücünün farkına varmadan, hep başkalarına özenen
binlerce, yüz binlerce, milyonlarca, hatta milyarlarca insan var, yeryüzünde. Ne büyük acı!
Hiçbir şey göründüğü gibi değil, sevgili dostum. Hiçbir şey anlatıldığı gibi değil... Her
duyduğuna inanma! Buna bile...
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Tek çıkışlı çelik kapısı olan bir oda düşün! Kapı kilitli ve anahtarı da kapının aksi
istikametindeki dolabın içinde!
Bil Kendini
Bir deprem olduğunda kapıya mı koşarsın, yoksa anahtarın bulunduğu dolaba mı? Elbette ki
dolaba, yani aslında anahtara... Çünkü anahtar olmadan söz konusu kapı sadece bir duvar
mesabesindedir... Şimdi de bu odada bir kameranın olduğunu ve olup biteni kaydettiğini
varsay ve düşün. Daha sonra bu görüntüleri izleyenler senin kapıya değil de ters istikamete
koştuğunu gördüklerinde "Bu adam ne yapıyor, kapı nerede, o nereye koşuyor?"
diyeceklerdir. Halbuki sen doğrusunu yaptın. Belki kapıya koşmadın ama o kapıyı açmak için
doğru istikamete, anahtara koştun. İşte bazen terse gidiyor gibi gözüksen de düze gidiyor
olabilirsin. Tıpkı bazen düze gidiyor gibi gözüksen de terse gidiyor olabileceğin gibi...
Olasılık hesapları
Yıllarca okullarda olasılık hesapları anlatıldı bizlere. Hani şu bir torbada on top var
mevzuu...
Önce soruyu hatırla: Bir torbada on top var: dördü yeşil, üçü kırmızı, ikisi mavi, biri beyaz.
Çektiğim topun mavi olma olasılığı kaçtır? Yaşayan yaşamayan, matematikle ilgisi olan
olmayan herkes bu soruya yüzde yirmidir diye cevap verecektir. Sen de...
Şimdi her şeyi, her söylenileni unut ve dinle! Yukarıdaki torbadan bir top çektiğinde gelen
topun mavi olma olasılığı gerçekten yüzde yirmi mi? Düşün! Torbada dört değişik renkte top
var gibi gözükse de aslında sadece iki renk yok mu? Biri mavi top, diğeri de mavi olmayan
top. Sonuç olarak çektiğin top ya mavidir ya da değil. Demek ki yeşil, beyaz ya da kırmızı
gelirse, mavi değildir, mavi gelirse de mavidir. O halde cevap yüzde yirmi değil, yüzde ellidir.
14
15
Bil Kendini
Bu arada işin görünen kısmıyla, belki de yapılmak istenen alakasızdı. Düşünsene olaydan
sonra tüm ABD TV'leri hiç ara vermeden beş gün dehşet görüntülerini yayınladılar ve başta
çocuklar olmak üzere, herkesin psikolojisi alt üst oldu. Tüm aileler çocuklarını psikologlara
taşıdı. Psikologlar bütün bu olanların bir film olduğunu anlattı çocuklara. Tam bu sıralarda bir
kısım psikolog bunun doğru olmadığını, çocukların psikolojilerinin daha da bozulacağını ve
onların bir daha da toparlanamayacağını söyledi. Hakikaten de doğru. Bugünkü olayın film
olduğuna inanan Amerikalı bir çocuğu düşünsene, yıllar sonra tüm bu yaşananların bir film
olduğunu söylediğinde ne kadar komik olur. Kim bilir belki de teröristlerin amacı çocukların
psikolojilerini bozup, 20 sene sonra salak bir Amerika üretmekti. Kim bilir belki de bu hiç
akıllarına bile gelmedi. Belki de bu facia diye bahsettiğimiz olay sadece bir kazaydı. Hiçbir
şey göründüğü gibi değil işte ve tüm ihtimaller halen %50.
Dikkat! Elmanın içinde çok bilmiş bir kurt var...
Uzayın sonsuz bir boşluk olduğu hemen hemen tüm uzay bilimcilerin hemfikir olduğu bir
konudur. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük fizikçisi Albert Einstein bile sonsuz demişti
uzaya. Acaba uzay gerçekten sonsuz mu? Yoksa bu da mı aslında göründüğü gibi değil.
Çok büyük çok...
Bir zamanlar bir elmanın içinde büyük bir kurt yaşarmış. Akşama kadar gezer dolaşır,
gününü gün edermiş. Akşam oldu mu çocuklarıyla birlikte oturup en keyifli tarafından bir
parça elma yermiş. Çok mutluymuş. Bir akşam kanepesinin üstüne
16
17
Bil Kendini
Bütün bu anlattıklarımı görmen hiç de öyle zor değil, yeter ki haddini bil ve düşün!
Aklının da bir sınırı olduğunu kabul et! Bu bir karıncanın, senin yaptığın basit bir masayı
anlayamaması gibi. Daha masayı çözemeyen bir akıl masanın ustasını nasıl çözebilir ki? Daha
atomun sırrına varmayan aklınla atomu yaratanın aklını ve yaptıklarını sorgulamaya kalkmak,
kusura bakma ama büyük küstahlık. Kendine gel, bu muazzam akıl karşısında kendi aklını
düşün ve haddini bil! Uzaya sonsuz deyip de komik olma. Pes etmen gerektiğinde pes etmeyi
bileceksin...
Belki de bu sınırsız dediğimiz uzay, aslında sadece başka bir dünyadaki bir çiçeğin tozudur
(Polen). Kim bilir?...
Son gün... , „.
( l
Yeni doğan bir bebeği kapısı ve penceresi olmayan 100 nf'lik bir odaya hapsettiler. Odada
bir yatak, bir banyo, bir tuvalet, büyükçe bir masa, bir koltuk ve yerde de duvardan duvara
döşenmiş halı vardı. Oda gizli kameralarla izleniyordu. Odanın ısı ve ışık düzeni dışarıdan
kontrol edilip, duruma göre değiştiriliyordu. Bebeğin yiyecek ve içecek gibi temel ihtiyaçları,
bebek uyuduğunda özel bir sistemle karşılanıyordu.
Bebek büyüdü. Yirmi yaşına geldi odadaki adam. Onu ilk günden beri izleyen bilim
adamları, artık onu odadan çıkarmaya karar verdiler. Kendi aralarında konuşuyorlardı. "Çok
şaşıracak çok!" dedi biri. Öbürü "Bence şaşırmayacak! Sadece anlama-
19
ya çalışacak." dedi. Bir başkası "En çok güneşi görünce ne yapacağını ve buna kalbinin
dayanıp dayanamayacağını merak ediyorum." dedi. Diğeri "Bence bizi görünce çıldıracak!"
diye yorum yaptı... Herkes bir şeyler söyledi.
...Odanın çok gizli ve hiç kimsenin bulamayaca-
^ ğı bir yerinde bulunan kapısı, yirmi yıl sonra nihayet
açıldı. Herkes genç adamın tepkisinin ne olacağını
bekliyordu... Genç adam, kapının açıldığını görünce
şaşıramadı bile. Öldü!
Yıllarca zavallı bir gölü okyanus diye yutturdular bize!
Amerika aslında süper güç filan değil, sadece mevcutların en iyisi. Şöyle ki; ortada su
birikintileri ve sadece birkaç tane göl varsa denize giremezsin. Çünkü ortada deniz yok...
Sonra sana "Büyük su hangisidir?" dediklerinde, sen hiç çekinmeden göle büyük su dersin.
Her ne kadar da ABD, bir okyanus gibi gözükse de aslında o sadece bildiğimiz en büyük
sudur. Hepsi bu!
Eğer bir gün insanoğlu kendi gücünü keşfederse işte o zaman Somali bugünkü ABD olur
ve o gün bizler, bugünün okyanuslarına küçük su birikintileri diye bakarız.
Artık ABD'yi bir göl, diğerlerini de irili ufaklı su biri-
! kintileri gibi düşünmeli ve gerçek okyanusa ulaşmayı hayal
etmelisin. Sadece bu felsefeyi hayata geçirmekle bile dev-,
rim yaparsın... |
20
21
Bil Kendini
yoksa karanlıksa; o ortamdaki ışık miktarı bizim görme sınırlarımız dışındadır. Yani ışık
miktarı 4000 A° nın altında ya da 7000 A° nin üstündedir. O halde bizim görmüyor olmamız
ışığın olmadığı anlamına gelmez. Sadece bizim görebilme kapasitemize göre vardır veya
yoktur. Bazen senin göremediğin yerde sıradan bir kedi görebilir. O halde tüm canlıların
görebilme kapasiteleri farklı olduğuna göre, ışık her zaman vardır ve ışık her zaman yoktur...
Her şeyin bir sınırı, bir sonu olduğu gibi, insan aklının 'da bir sınırı var tabii...
Yüzyıllar önce yapılan piramitlerin insanüstü olduğunu düşünüyor olmamız akıl
sınırlarımızın daralmış olmasının bir sonucudur. İnsan aklı beş bin sene önceki insana göre,
kullanılan kapasite anlamında oldukça ciddi bir tahribata uğramış ve değer kaybetmiştir. Ne
yazık ki bu yavaş yavaş olduğu için fark edememişiz. Belki birden olsaydı "N'oldu bize?"
diye sorma şansımız olabilirdi.
Şimdi ise gerilere dönüp baktığımızda piramitlere ve
mumyalara hayret ediyoruz... Piri Reis'in haritasını bile
uzaylıların çizdiğini düşünüp, Mimar Sinan'ı insan ustu go-
' rüyoruz. Sokrates, Eflatun, Aristo... gibi düşünürlere gıp»
ile bakıyoruz. Kümesteki kartal gibi...
Yanlış hesap benden döner...
iribclll ueyıııııııı ııcnu*. ju«.u~ s.
Bilim adamları insan beyninin yüzde altmışının halen
"İnsan beyninin henüz yüzde kırkı çözülmüş-
-ı-—~.~ halen
tür.1
23
Bil Kendini
İnsan insandır, hayvan da hayvan. Birisi bana Mehmet'ten bahsederken, benim aklıma
hjçblr zaman bir böceğin düşünen versiyonu gelmiyor...
Bir gün bir kedi görmüş Aristo. Düşünmüş ve "Allah Allah! Kediye bak, o da tıpkı benim
gibi yiyor, içiyor, çoğalıyor, yaşlanıyor, ölüyor... Tek farkımız, ben dü-şünebiliyorum. O halde
İnsan düşünen bir hayvandır." demiş. Sen de yüzyıllarca alkışlamışsın. Hepsi bu ha! Yahu
çıldıracağım, ne var bunda? Şimdi, ben de geçen gün evde çiçeğimi sularken fark ettim. Çiçek
de tıpkı bir hayvan gibi nefes alıyor, besleniyor, büyüyor, çoğalıyor, yaşlanıyor, ölüyor... Tek
fark var, hayvan gibi yer değiştiremiyor. O halde: "Hayvan hareket edebilen bir bitkidir."
dersem ben de tarihe geçer miyim acaba? Kendine haksızlık etme. Sen bir insansın. Başka
söze gerek yok.
Bu arada hemen belirteyim. Aristo'yu yermek için anlatmadım bunu. Büyük bir düşünür
olduğu su götürmez bir gerçektir. Ama büyük bir düşünür olması gaf yapmayacağı anlamına
gelmez. Ben Aristo'ya tavır almıyorum. Bu sözüne tavır alıyorum. Yanlışı alkışlayamam.
Değil Aristo, babam bile olsa...
İnanmadığını alkışlamayacaksın.
İnandığını da avuçların patlayıncaya
kadar alkışlayacaksın.
Reenkarne oldum! H?
Birisi reenkarnasyon dedi, bir anda binlerce insan daha önce yaşadığını iddia etmeye
başladı. Halk arasında ruh transferi olarak bilinen reenkarnasyon, bir anda bilim adamlarının
ilgi odağı oldu. Böylece insanlar önceki yaşamlarını daha net hatırlamaya başladılar. Bilim
adamları daha derinlemesine araştırdı konuyu. Bir kısmı hemen kabul etti reenkarnasyonu.
Kimsenin, belki de hiçbir bilim adamının aklına şu soru gelmedi: İnsanın merkezi beyindir.
Her türlü faaliyet beyinle idrak edilir. Hatırlamak da beynin bir marifetidir. O halde nasıl
oluyor da, bir ruh bir başka bedene girince söz konusu şahıs daha önceki yaşadıklarını
hatırlıyor? Eğer bu doğru ise, ruh transferi neticesinde kişi geçmişini filan hatırlıyorsa, o
zaman insanın merkezi beyni değil ruhudur. Bu durumda da beyinle ilgili söylenen her şey
boşa çıkar. Kısacası reenkarnasyona evet demekle beyni reddetmek aynı şeydir.
Çok basit bir örnek olacak belki ama bitkisel hayatta olan bir insanın ruhu bedeninde
olmasına rağmen ne bir acı duyuyor, ne de herhangi bir şey hatırlıyor. Çünkü, beyin işlevini
yitirmiştir. Belden aşağısı felç olan bir insanın söz konusu bölümünün beyniyle olan irtibatı
kesildiği için hiçbir şey hissetmez. Ama felç olan kısmı canlıdır ve kan bir şekilde sirküle
olmaktadır.
Sonuçta herhangi bir şeyi hatırlayabilmek için mutlaka beyne ihtiyaç var. Ruh sadece diri
durmamızı sağlayan bir mefhumdur. Hatta daha ileri giderek, "İnsan ruhuyla bir "ayvanın
ruhu arasında hiçbir fark yoktur. Tüm farklılıkları beyin oluşturur." diyorum.
24
25
Bil Kendini
yo|^
kırmızı kalemle çiz. Sonra kırmızıları say. denecek kadar az. Gerçekten çok acı.
Darvvin, kendi teorilerinden vazgeçti ^ bilim adamları Darvvin'den vazgeçerdi,
ya.
başı
Evrim tartışılırken, kimse 150 küsur ,, şayan Darvvin'in ötesine geçemiyor. Darwir\
Darvvin filan dedi veya Darvvine göre cümleler. Peki sen ne diyorsun be adam?
l*s
., - - -^ y*
rin Darvvin'in teorileri. Sen ne diyorsun? BenParwi bi düşünüyorum veya ben Darvvin'e
katılmıy0rlj(n der Darvvin'den başka kime veya neye ne katar /\||ah aŞkih.a?'
Fizik tartışılırken, bu sefer Einstein'ın tartışılırken. İmam Gazali'nin ötesine geçernjy0r
kim§e
Tıp tartışılırken de durum aynı. Hipol<rat'..
na giriyor bilim adamları. Ne acıdır ki bugün(intıP hala 2.500 sene önce bir yemin andı yazan
Hip0krat'ı ^' madı. Hiç mi bir şey değişmedi 2500 senedir ^ şey*:' m mı? Kaldı ki Hipokrat
yemininde geçen "T^ hast^ar ma eşit muamelede bulunacağım." ifadesi o dör1emdeb !' ki
söylenebilecek türden bir ifadeydi ama 2o0ö'li yıllar(j ooyle bir beyan utanç vericidir. Altı
sene ünive,«ite oküvj* D'r insana bu ahlakı veremeyen bir sistem, iki d*kikal|L h Yemin
metniyle neyi halletmeye çalışıyor? Be^e 21. yü'r rin H°kt°rlar çözüm üreteceklerine, büyük
qü$ünec6J; e' devnm yapacaklarına, tedavisiz hastalı^ pirak^ J"
26
27
Bil Kendini
Derler ki; "Aristo, düşüncelerini çekinmeden söyle/0 çok rahat bir insandı. Eski Yunan'da
köle sayısı özgür ms* sayısının yaklaşık iki katıydı. İnsanlar söylemekten kor lan sözleri
"Aristo böyle demiş, Aristo şöyle demiş" , rek Aristo'ya mal ediyor ve böylece fikirleri
yüzünden uçlarına dert almıyorlardı. Eğer ifade insanlara çok sert g&1 se "Bunu ben
söylemedim, Aristo söylemiş!" diyorlar0 ' Çünkü Aristo cesurdu ve her şeyi söyleyebilirdi."
Şimdi kafanı iki elinin arasına al ve düşün. Şu ana K^ dar gelen ve Aristo dedi, Sokrates
dedi, Eflatun dedi, fl£ men Diyojen dedi diye başlayan tüm sözler acaba gerç0K ten onlara mı
ait, yoksa hararetli hararetli savunduğum1-' ( bu sözlerin bir çoğu aslında sıradan insanların
uydurm^ mı?
Efsane üretmek, fikir üretmekten daha zor. Çün^ efsane üretmek için bir de kahraman
lazım. Seni kolay o& m yapmaya davet ediyorum- Düşünmeye, fikir üretmeye-''
Eğer gerçek bir bilim adamıysan, sadece bilim „„„. 'arıyla ilgilenmek yerine, biraz da
bilimin kendisiyle ilgile»1' men gerekmez mi?
Haksızlıkta son nokta...
EPey bir zaman da dahilerin doğuştan gelen ustu Suçleri olduğuna inandırıldık...
* Bu bir yetenek işi ' Onunki Allah vergisi ' Doğduğunda belliydi ' Herkes yapamaz
30
31
mekiğin uğraşmazdı.
Ben
Daha ac,mas,z olanlar dava,ö,
. Şanslı adam
ekstra bir güç meşinde ampulü
Bil Kendini
Tüm dünya yukarıda ad. geçen ve geçmeyen mor-, ,P uvusturulmuştur ve insanoğlu kendi
eliyle kendi de-finle vo etmeyi başarmıştır. Eğer tersine bir çaba sarf haS'nHik s anda hiç
kimse piramitlere hayret etmezdi, etSehinmîz halen Edison'u konuşuyor olmazd.k. Çünkü
ampul çoktan demode olmuş olurdu.
Tüm mucitler önce aynı şeyi keşfettiler: "Kendilerini..."
Normal bir insan olman kafi!
Sen bir dahi olarak doğdun. Bunu çok rahat söyleye-bilmelisin. "Ben insanım" der gibi...
Düşünsene acaba tekerleği bulan adam ben dahiyim demiş mıydı? Hayır. O sadece insan
olduğunu söylüyordu. Sonra, "Dahilik kavramı çıkınca dahiler ve dahi olmayanlar diye
ayırdılar bizi. ilk sınırlama da buydu. Halbuki önceleri sadece çalışan ve çalışmayan insan
vardı. Çalışan, bugün dâhiyane sayılabilecek şeyler üretiyordu. O halde dahi olmaya çalışmak
aslında yersiz bir çabadır. Yapılması gereken sadece normal bir insan olmaya çalışmaktır.
Benim derdim de bu işte. Anorma-lize olmuş insanlığı, yeniden normalize etmek...
Önce farkında olduğunu göster: "Ben bir insanım. Beyninin her iki lobunu kullanan insan
dahidir, diyor-'ar. Ben doğduğumda zaten iki lobumu da kullanıyordum. Elimde olmayan
nedenlerle bu yönüm köreltildi. Ben tekrar
33
Bil Kendini
ben olmak, normal bir insan olmak ve beynimi yaratılışıma uygun kullanmak istiyorum" de!
Beyinle ilgili birkaç cümle...
sadece hSd'ı i'61*80 hayal etmen 9erekmeZ' ^ sadece hayal edileni düşünürsün! (Sol beyin)
Halbuki bir kitap okurken durum çok farkM,, wL °?.y^L ! ,1» mu-
-j..~jv<. <-/n mı ourad daha enteresan olanı, sonuçlar laymış diyor.) Rakami~- --
Matematik
Muhakeme
Analiz
Okuma-yazma
Rakamlar
Nasırsı Madde
lob) Sonra senin ya-eğini hayal edersin, oynarken her iki lob birlikte ça-
lışmış olur...
• Muhakemeye gerek yoktur 'oto oynuyoT On M h-TT ^ °İddİ Dönerek, sa-
emerek l°n Üü bu?dan- on da obadan yirmi .k.-
, bayağı da ko-
Üst beynin iki lobdan oluşmuştur. Sağ lob; resim, ritm, renk, müzik, hayal gücü gibi
sosyal sayılabilecek konularda, sol lob ise; matematik, muhakeme, analiz, okuma yazma ve
rakamlarla ilgili konularda seni destekler.
Doğduğunda beyninin her iki lobunu da aktif olarak kullanabiliyordun. Yani dahiydin,
ancak daha sonra yukarıda anlattığım uyuşturucular iki beyin arasındaki geçişgen-liği
sağlayan nasırsı maddeyi etkilemiş ve iki beyin arasın-^ daki iletişim iyice azalmıştır. ,,,,,:ı,,,..,
•->,,•,-
34
35
Her bölümün sonunda verilen egzersizleri büyük bir samimiyet ve içtenlikle uygulamaya
başlarsan, birkaç gün sonra düşünme hızında çok ciddi artışlar olacağını göreceksin. Bu işin
şakası yok!
37
ırn
Ben Dünyanın En Akıllı insanıy
Egzersiz zamanı Saçmalama Metodu
Amaç: Nesneler arası absürd ilişkiler oluşturarak beyin entegrasyonunu sağlamak.
*
'* Meselâ; bir bıçak ve birkarpuzla ne yaparsın deseler, hemen hemen herkes "karpuzu
keser ve yerim" diye cevap verir. Bu doğrudur. Çünkü kafamızda bu iki nesneyle ilgili ilişki
böyle kurulmuştur. Burada bıçak karpuzu kesmek için vardır. Dolayısıyla bunu tekrar
düşünmek sana hiçbir şey katmaz. Bilgini tekrarlamış olursun! Halbuki karpuzu bıçağın
ucunda bir top gibi çevirerek bir fotoğraf çektirip, "en iyi fotoğraf yarışmasına" katılmak
aklına hiç gelmez. Veya çok büyük bir karpuzun içinde bir bıçak fabrikası hayal etmek aklına
gelmez. Halbuki bu hem absürd, hem de normalde olamayacak bir şeydir ve beyinde yeni bir
açılıma sebep olur. Toplamda da analitik düşünmeni olumlu yönde etkiler...
Kitap - Kalem
"Kalemle bir kitap yazardım" dememen gerekiyor Çünkü kitap ve kalemle ilgili bilgi bağı
böyledir. Daha analitik düşünebilmek için yeni bağlar oluşturabilmelisin. Kitaptaki her harfin
kalemlerden oluştuğunu (l harfinin bir kalem olması gibi) hayal et mesela!
Bu çok kolay değil elbette. Dahi olmak istiyorsa11 eski alışkanlıklarını kırmalısın. Tüm
anlatılanları unut, ^ şeyi yeniden yorumla! Göreceksin ki bu hem çok keyi"1
Bil Kendini
hem de çok anlamlı olacak ve ekstradan da iki beynin arasındaki entegrasyonun yeniden
kurulmasını sağlayacak.
işin Mantığı
Bir bardak çay ve bir çay kaşığı düşün; ilk akla gelen "çay kaşığı ile çayı karıştırmak"tır.
Beyin bu ilişkiyi çok çabuk kurar ve resmeder. Oysa büyük bir çay kaşığıyla çay servisi
yapmak fikri hemen gelmez... Dolayısıyla beyin zorlanır. Sağ ve sol beyin sohbet ederek
birbirine yaklaşmak zorunda kalır.
İşte loblar Sollob -
Sağ lob -Sollob -
Sağ lob -Sol lob -
Sağ lob -Sol lob -
Sağ lob -
Sol
Sağ
Sol
arasında geçen minik bir diyalog:
Nesneleri veriyorum. Bir bardak m
çay ve bir çay kaşığı...
Tamam işte çayı karıştır.
Hayır öyle değil! Alışılmadık bir şev
istendi.,
Nasıl yani?
Valla bilmiyorum. Daha önce hiç ,
yapmadığımız bir şey...
Daha önce hiç yapmadığımız bir
şey mi?
Evet aynen öyle. Hemen başlasan iyi olur!
Bulamıyorum abi be!
Zorla kendini mutlaka bulursun
Buldum galiba! Çay kaşığı ile çay
servisi yapmak...
Harikasın valla! Kırk yıl düşünsem
aklıma gelmezdi...
38
39
Bil Kendini
Halbuki var olan bağlantıya ulaşmak için geçen diyalog sadece ilk iki cümleden ibarettir.
Dolayısıyla düşünülmeyene yoğunlaşmak, beynin iki lobu arasıdaki diyalog miktarını ve
artırarak, zihinsel gelişimine pozitif etkiler yapacaktır.
Bundan sonra etrafına bak ve her ne görüyorsan aralarında saçma - sapan, olamayacak
absürdlükte bağlantılar kur! Eğer kurduğun bağlantı olabilecek türdense yeniden dene.
İpucu: Küçük nesneleri büyüt, büyük nesneleri küçült. Az olanları çoğalt, çok olanları
azalt. Bolca renk kullan. Kurduğun bağlantıları sahki yaşıyormuşçasma canlandırmaya çalış.
Bütün bunlar aslında alışılmış düşünce kalıplarını yıkmak için. İlk başlarda çok kolay
olacağını zannettiğin saçma ilişkileri yakalayamayabilirsin. Bu çok normal. Ancak denedikçe
bu sürecin hızlandığını göreceksin. Hızlanman loblararası geçişlerin hızlandığına işaret eder.
Böylece iki beyin birbirine yaklaşmış olur. İki beyin birbirine yaklaştıkça da daha analitik
düşünür, daha çabuk kavrar ve sınırlarını o derece zorlamış olursun.
Gerçek kapasiten bir sürahiyken neden sadece bir bardaklık kısmını kullanasın?!
40
41
2. Bölüm
Yetenek mi Dedin? O da Ne?
Yetenek dedikleri; tembeller •Çin iyi bir kamuflajdan başka bir şey değildir...
ırn
konusı
Belki de sen şu anda dünyanın en büyük yazarısın! Eline hiç kalem almadınsa biz veya sen
bunu nasıl anlayabiliriz ki!...
Belki de sen dünyanın gelmiş geçmiş en büyük te-nisçisisin. Ama eline hiç raket
almadınsa bunu ne biz anlayabiliriz, ne de sen...
Düşünebiliyor musun? 21.yy'da birçok insan herhangi bir konu hakkında bir çok kere,
hem de hiç denemeden benim o konuda yeteneğim yok deyip kendini kenara çekebiliyor.
Böylece kullanmadığı o yönünü kendi eliyle toprağa gömüyor. Çok acı ama şu anda bir
yerlerde ömrü boyunca kendini fark edemeyen ve ölmek üzere olan bir fizik dahisi, dünyayı
değiştirecek bir lider, marsa gidecek bir astronot var. Kim bilir, belki de o sensin...
Genlerinden medet umanlar da var...
ad arı bir takım özel yeteneklerin babadan oğula,
resi a ^°Z fen^' ^'k' Seçiği™ öne sürmektedir. Halbuki iyi sının yapan k'1" Babanın oğlunun
da iyi resim yapıyor olma-mame9enetİI< yaplyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu ta-resirn
n yetl?me tarzı ve ilgiyle ilgilidir. Bir çocuk babasının yaptığını görerek büyürse resme karşı
bir ilgisi olu-
47
yım
Ben Dünyanın En Akıllı insanı
sur ve beynindeki resim merkezi aktif hale gelir. Sonuç-çocuk da iyi resim yapar.
İyi resim yapan bir baba herhangi bir kreşten bir çocuk alsa, onun da bir zaman sonra iyi
resim yapacağı muhakkaktır. Ayrıca yetenek, genlerdeki bir şifreyse, niye Edi-son'un
akrabaları da mucit değildi? Niye Mimar Sinan'ın mimar bir akrabası yok? Niye Einstein'nın
fizikçi akrabaları yok? Niye Leonardo da Vinci'nin sülalesinden kimse Mona Lisa benzeri bir
eser verememiş? Niye Piccasso'dan başka Piccasso yok? Niye Alexander Graham Bell'in
akrabaları bir şey icat etmemiş? NEDEN?
Üç yaşında piyano çalan Mozart için ne diyecek-
sin?
Bazen çok erken yaşlarda inanılmaz beceriler sergileyen insanlar görürüz. Mesela Mozart.
Adam üç yaşında piyano çalmaya başlamış. Yetenek diye bir şey yoksa bu nasıl açıklanabilir?
Bilinçaltı denilen o muamma, esasında bilinci de etkileyen "büyük bilinç" düzeyindedir.
Ancak bilinçaltı kayıtlarının hayatımıza yansıması bazen uzun süreler alabileceği gibi, bazen
de anında yansır hayatımıza. Bazen çok basit bir olay bile, durduk yerde içimizdeki dahiyi
açığa çıka-rıverir. Sanki bir patlama olur beynin bir yerlerinde. Şimşek çakması gibi bir şey
bu. Patlamanın nerede olacağını kimse kestiremez. Ancak patlama olduğu esnada beynimizin
hangi noktası aktifse, o bölüm harekete geçer. Kim bilir belki de Mozart'taki bu müzik
merkezinin patlaması, Mozart uyurken annesinin çığlık atmasıyla gerçekleşmiştir. Ya da daha
ölümün ne olduğunu bile bilmeyen bu çocuğun ya-
48
49
Dedin? O da Ne?
Normal kaşık
Babamın yaptığı kaşık.
Babamm yapt.ğ, kaş.kla sol elle yemek^ysmek imkansız olduğu için ben de mecburen sağ
elimi kullanmayı og
renmişim...
Ters el metoduna göre kullandığın elini değil, ters elini kullanman gerekiyor. Sağ elini
kullanan bir tenisçi duşun Sağ elini kullandığına göre beyninin sol yarım küresinde ner gelen
yeni top için alternatif bir vuruş bağı olusm^;; (havadan gelen top için ayrı, yerden gelen top
ıçm ayrı
51
Yetenek
mı
Dedin? O da Ne?
vuruşlar... gibi) söz konusu tenisçi, raketi sol eline alınca
aynı kalitede vuruş yapamaz. Çünkü beyninin sağ yarım
küresinde alternatif vuruş bağlan henüz oluşmamıştır, fyv
cak üstüne gittikçe vuruş kalitesi artacaktır. \
Alışkanlıklarını kırmaya kalktığında tenisçinin beyin lobları arasında yukarıdaki karikatürde
olduğu gibi bir diyalog geçecek ve bu da naşırsı maddeyi harekete geçirecektir. Böylece her
ters el denemesinde entegrasyon devam edecek ve bizim tenisçi hem iki elini kullanabilen bir
oyuncu olacak, hem de her seferinde dahiliğe biraz daha yaklaşmış olacaktır.
Ters elle yazı yazmak:
Tıpkı tenisçi örneğinde olduğu gibi yazı yazdığın elin sağ elin ise; "A" harfi için sol
beyinde bir çok alternatif oluşmuştur (küçük a, büyük A, el yazısı ile a... gibi). Halbuki kalemi
sol eline aldığında, sağ beyin bu konuda tecrübesiz olduğu için sol beyinden yardım isteyecek
ve bu da beyinler arası dostluk sürecini hızlandıracaktır.
Beynindeki iki lobu, aynı binada yaşayan ama birbiriyle konuşmayan iki komşu, kendini
de binanın sahibiymiş gibi düşün! Onları barıştırmak sana düştü. Hadi bir şeyler yap!
Ters elle her gün 15 dakika yazı yazmayı dene!
1.Yararı: Entegrasyon.
Bu egzersizi yaparken ilk günler yazının çok çirkin ol
duğunu göreceksin. Ama aradan 10-15 gün geçince yavaş
aş yazının düzeldiğini görüp mutlu olacaksın. Hatta ilk
gün yazdığın yazıyı sakla. 15. gün yazdığın yazıyla muka
yese et ve ters elle yazı yazmanın hiç de zor olmadığını
gör. . -
2. Yararı: Ola ki bir gün...
İki elini kullanabilen bir insan olarak ellerinden birine
bir şey olsa bile ötekini rahatça kullanabilen bir insan ola
caksın. . , ...
3. Yararı: Sorunlarından kurtulacaksın
Birçok insan sorunlarını hayal ederek çözme yolunu seçer. Halbuki yazarak çözüm
aramak; sorun çözme yollarından en pratiği ve bizi sonuca en çabuk götüren metottur.
bir de
Babasıyla olan sorunu sadece düşünerek çözmeye kalkan bir genç, sürekli "Babamla aram
iyi değil. Allah kahretsin! Babamla aram iyi değil!" tarzında cümleler kurar. Üstelik bunu her
söylediğinde öfkesi ve sorunu artarak da-ada büyür. Binlerce defa aynı sözü söylemesine
rağmen, e rar ettiğini bir türlü fark etmez ve bu sorun o istese de ha^ese.de bilinçaltına
yerleşerek, onun duruşuna, ruh aihi Kil ;İUZÜne vansır- Sonuçta sorununu gideremeyeceği
yeni sıkıntıları başlar.
kaâıd,°ıySa sorunu yazarak çözecek olursa, sıradan bir A4 9ia|y'a işi anında bitirebilir.
52
53
54
55
3. Bölüm
Beyindeki Korkunç Tarla.
Tarla...
En Verimli Tarlası: "Bilinçaltı."
Hiç kimse bilinçaltı denilen o yerle ilgili net bir şey -yleyemiyor. Nerededir, ağzı gözü var
mıdır, yenilen - içi-f n bir Şey midir? Kimse bilmiy°r' Şimdi ben açıklıyorum: Beyinde E-93
diye bir bölge var, işte orası bilinçaltı. Ben \|| | uydurdum.
Beynimiz muhteşem bir alet olmasına rağmen çok ilginçtir ki bilinçaltımız, başarı veya
başarısızlığın şekline, türüne veya büyüklüğüne bakmaksızın, sadece sonuçlar karşısında
senin tutumuna bağlı olarak kayıt yapar. Başarısız olduğunda, başarısızlığı kabul edersen
bilinçaltında başarısızlık kaydı yapılır. Aynı şekilde yine başarısız olduğun halde, sonucu
başarı diye nitelendirilen, aynı bilinçaltı, aynı sonuç için başarı kaydı yapar. Bu kayıtlar çok
ciddi tutulur. Ve günü geldiğinde ilgili kayıtlar yapıcı veya yıkıcı etkisiyle beraber ortaya
çıkar.
Eğer sürekli başarısızlık kaydedilmişse; yeni bir işe başlarken bu bilgi geri döner ve Sana:
"Sen zaten hep ba-Şansız oluyorsun, yine başarısız olacaksın! Boşuna uğraşıyorsun." der.
daha h
başarıyla ilgili kayıtlar, başarısızlık kayıtlarından /sa, bu sefer bir işe başlarken "Sen hep
başarı-n. yme başaracaksın." der.
o.
59
61
62
63
indeki
Korkunç Tarla...
Egzerşjz_Zamam
Hayal dünyasından zirveye...
insan hayalleriyle vardır ya da yoktur. Anlamlı bir ha-vat sürebilmek, başarılı olmak, mutlu
olmak, zirveye çıkmak... ancak muazzam bir hayal gücüyle mümkündür. Bir yerlerde çok
uyuyan, sürekli tembellik yapan mutsuz birini gördüğünde ona; güçlü hayalleri olup
olmadığını sor, olumsuz cevap alacağına ya da o anda bir şeyler uyduracağına eminim.
Gerçek bu!
Eğer bir hayalin yoksa, yolunu bilmeyen bir yolcudan farkın yok demektir.
Uzun lafın kısası; sıradan hayallerin varsa sıradan bir ömür yaşayacağına inanabilirsin.
Sıra dışı, korkusuz ve özgür hayaller kurabiliyorsan bil ki sıra dışı yaşayacaksın. Sonuç sıra
dışı olmasa dahi, mutlu bir insan olacağın muhakkaktır.
Sen her şeyinle olağanüstü olmalısın, hayal gücünle <te. işte hayal dünyandan zirveye
ulaşabilmen, uykularının kaçması, daha mutlu, daha umutlu yaşabilmen ve sıra dışı-lga
ulaŞabilmen için harika bir egzersiz sunuyorum sana...
aynı ^U ^ yapt'9ın ner ne ise hemen bir kağıda yaz ve Şeyi yerçekimsiz bir ortamda
yaptığını hayal et!
ğım
64
65
,dek
En A» İnsanim
0ey'ın'
i Korkunç Tarla...
,
Canın hiç su iç^nl O susam.ş varsay, buna 'nü
rusun. Bir tasa su koV ^ al eline ve iç. Kendin- *U "ok keyif alacaksın.
e
Can.n kola ç kola olduğuna inan.
basan».
BU şekilde r... Eğer
bir seviyeye ulaŞ* 4n. metotlarla çözece^ veye çıkacaksın.- •
•*i bir zamanda kendini ' inan W, dudakların ku-i en son şuymuş gibi çahs, eminim
b,az su koy ve onun gelmel, Bu tadı al-
dün
ünyanın en büyük basm
ün açümas
da yansl
V
Zevraki...
Dalgalar ayyuka değse de taki, Ufukla birleşse hatti revnaki, Hatta olsa dahi arştan da yüce,
Yine bahrin üstündedir Zevraki...
Aşkın dalgasından bulmadım halas, Anınçün etmişem Zevraki mahlas. Rıhtımımız Rab'tır,
rotamız ihlas, Böyle yazmış bize ezel evraki...
Kader gemim aldı kalbinden yara, Görünmez ki çıkam kuş kadar kara, Gine de of demem
okyanuslara, Olsa da Nuh'un o tufanı vaki...
Gönül gemisinde kalmışız kaptan, Geçmişiz nice bin korkunç girdaptan, Nuh'un gemisi ki
çürüdü çoktan, Ruhun bahrinde bakiyiz biz baki...
Zevraki bu fırtınanın fevki yok, Sürükler settar'a yanlış şevki yok, Lakin yalnız yolculuğun
zevki yok, Dolsa da derune dehrin ezvaki...
66
67
4. Bölüm
Başarı...
reddediyorum
6aşan.-
Basaıuö*-— *t ve başar. Başarılı ol-
ı/i? nru başarıp, başarısız En basit formül: Sırayıta^oru
mak bu kadar basitken insanları" K Şiarın, anlayamıyorum.
Şaşan-
f
^^ A Mctiren sihirli kavram:
Hayatla,, ^'° <*^
™,ı«isü Bendeordaydım. Gerçek bir yaşam öyküsü...
- - ^,r,k soku bir türlü üze-Genç kad,n ^l»^ olmuştu ve genr
... ..«~-.-^oiı\ıriı.
artık.
Zaman geçti, genç kadın 51 yaşma geldi. Tam 21 sene aynı ilacı, hem de hiç sektirmeden
kullandı. Her seferinde ilacı bitince kendini kötü ve ölecekmiş nibi hissediyordu. Bu arada
çocukları da büyümüş, mutlu bir aile ortamı çoktan oluşmuştu.
Büyük oğlu insan davranışlarına merak salmış ve insanları izlemekle zamanını geçiriyordu.
Annesinin ilaca bağımlı yaşaması onu kahrediyordu. Kendi kendine "Bir ilaç bu kadar etkili
olamaz. Olsa bile 21 senede insan bu ilaca karşı bir bağışıklık kazanır ve artık onun bir
etkisini göremez" diye söylendi. Bu işte başka bir iş vardı ve bunun adı da inançtı. Annesinin
bu ilaca inanmasıydı kendini iyi hissetmesini sağlayan. Basit bir şartlanmaydı bu.
Bilinçaltının sıradan bir oyunuydu.
Rirkaç defa annesine anlattı ama sonuç alamadı. Çünkü anne öylüHS İnanmıyordu. 21 yıl
önceki kaostan onu kurtaran ilaç daha güçlüydü. Babasından yardım istedi genç adam. İkisi
birlikte kapsüllerdeki tozumsu maddeyi boşaltıp yerine un doldurdular ve dolaba koydular.
Sonuç dehşet vericiydi. Anne her günkü gibi içi un dolu ilacı içip rahatlamaya devam
ediyordu. Bu iş 15-20 gün devam etti...
Yine bir gün anne kendini kötü hissedip içi un k0|u olan ilacı yarım bardak suyla devirmek
üzerey-du"ri sanjye anr>e, dur." dedi genç adam. Anne
u ve oğlunun yüzüne baktı... Genç adam, "An-
° 'laCI Ve beni izle" dedi- Henüz ac-llmam|Ş ''acı da açıp içinden yeni kapsülü çıkardı. Her
72
73
Basan
Yapacağın bu tercih aslında bir ön karar hükmündedir ve sen jkj yoldan birine inanmak
zorundasın. Başka bir
yol
Artlk bir karar versen diyorum...
vermek bir işi gerçekleştirmenin olmazsa olmaz kuralı^ ge||j ^r kararm yoksa değil
dünyayı, çorabı-
nı bile Hştiremezsin.
SaQlı malısın: "K
vap bulma.
Bef
bir ^arar vereD"men için sadece bir şey yap-ne y9?1113^ istiyorum?" sorusuna bir ce-
ne yapmak istiyorum?
lar.
Yapamam Yapabilirim
Programların, eyleme geçirdiler, eylemlerine inan*
...yüzyUlardır sonuç hiç değişmedi. Hep başardılar Basit bir tercih yap! Ya iz b.rak ya da is.
Yaptım-
-Yapamıyorum -Yapıyorum
B
olmak istiyorum olmak istiyorum olmak istiyorum ^rokrat olmak istiyorum.
İst.
ve
şansı^'9'n her şeyi yapabilirsin. Her şey mümkündür İstedi9irw daima %50'dir. Peki o zaman
seni tutan ne? Ne karar ver ve başarın için ilk adımı at!
74
75
Ben
Dünyanın En Akı"' insaniye
Her şeyi yapa»sin giren her şeyi J™^ örsün Veya herhan9l
S *™*
sun.
HEDEEİ
Yapılan bir araştırmaya göre (araştırmayı ben yaptım).
^rkinsan,n,n%97'sinin hedef, yok!"
Basan-..
•fin ne kadar büyük?
_^_ melen henüz bir hedefin yok veya var ama ne.
f -n 'büvTvCJk'üğ0 hakkında bir bil9'n y°k! AŞağıda kafanı 0 T rıstırr—rr^ıadan, oldukça
net ifadelerle birkaç tane hedef h'Ç -i verd fcd im. Hedef konusunu bilmiyorsan anlamani| bi|i.
° n da F=3 pekiştirmeni sağlayacak bu örnekleri dikkatle incele!
.—î lc hedef örnekleri...
Küçü
"BanM»1^301 olmak istiy°rum-" Bu bir nedef olamaz. Bu ancak bir k ^K^rardır.
"Türkiye'de bir banka yönetmek istiyo-
^— ^^^ /H o f 11 r
rum."
^it ör olmak istiyorum" bir karardır, "kardiyolog olmak 7sti'y-W«orum"birhedeftir-
" Futt> C& °'cu olmak istiyorum" bir karardır, "ı \\Q^Q top oynamak js;,i£3t'yorum" bir
hedeftir.
a*
km
k nethal*
Bu \ı&*^ bur|a benzer hedefler küçük hedeflerdir. Yani beyin cerr^e^1-*11 olmayı istemek
küçük bir hedeftir.
hedef örnekleri... ^«^. ,1
"Beyi n" ^ naklini gerçekleştirecek; ilk doktor 4navı k
'emek" bü^^Vük hedeftir. -->»--• --/---•- n y
76
Herh .r-ı^ngi bir bankayı yönetmek, küçük bir pptr bar»rrr. Basına başkan olmay, istemek
büyük bir hedef-
77
Ben Dünyanın En Akıllı İnsaniyi-
• \ 0Hin «satışını yapmak, küçük bir hedeftir ^s^V^^rv^s^bayOkb^e,,
tir.
T-,rkive 1 futbol liginde top oynamayı istemek kQ. çük, ^nîn en pahah futbolcusu olmayı
istemek-,,
hedeftir.
Hedef Belirleme ?"
Hedef - Sektör Piramidi
Başa"
79
Basan.
dem ki istediğim her şeyi (İnsani sınırlarım dahilinde) yapa bilecek donanıma sahibim, o
halde neden daha azıyla yet neyim ki? Neden grosmarket sahibi olmak varken, sı radar bir
bakkal olmayı tercih edeyim ki? Mantıklı ol ve düştr seni bakkal olmaya iten nedir?
A) 1. Gerekçe: Grosmarket kurabilmem için önce bir bakkal açıp, işletmem ve para
kazanmam gerekiyor. Sonra kazandığım parayla işimi biraz daha büyütüp, bir market
açabilirim! Böylece bu marketle ileride açacağım grosmarkete birikim yapar, işimi daha da
büyütürüm... 2025 yılında da tüm Türkiye'de grosmarketleri olan bir işletmeci olurum.
B) 2. Gerekçe: Grosmarfcet bizim neyimize, küçük bir bakkal bize yeter. Çorba paramız çıkar
işte.
Eğer cevabın A şıkkı veya benzeri bir şeyse sorur yoktur. Ancak cevabın B şıkkına
benziyorsa, sana bir iyi b* de kötü haberim olacak.
Kötü haber: Çok üzgünüm! Kısa bir zaman sone ., batacaksın.
İyi haber: Eğer batmazsan ömür boyu çorba içece'
sin.
Hedef belirlerken, söz konusu piramitten bir n° seçip, ona ulaşmak için bir de program
yapacaksın program %100 uygulanamaz; işte bu sebepten Pir^ seçeceğin noktanın altında
kalacaksın. O halde öyle
80
Basan.
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyıtT1
düğü pek görülmüş bir şey değildi. ,
Ahmet ise, saat sekize doğru açıyordu bakkalını. Biraz bulmaca çözüp veresiye defterine
karalamalar yaparak, kapının önünde, küçük bir sehpanın üzerinde sırtını güneşe dönerek
tavla atıyordu manav arkadaşıyla. En büyük hayali manavı tavlada mars etmekti. Hava
kararınca Ahmet'in yüzünde ince bir tebessüm oluşurdu. "Evine gidip sıcak bir çorba
içmekten daha güzel ne olabilir ki?" derdi. Saat sekiz olunca kepenkleri indirir, evinin yolunu
tutardı. Çorbasını içer içmez uyur, sabah da inanılmaz güçlükte uyanırdı. Karısı ona "Kalk, işe
geç kalıyorsun!' dediğinde, duymazdan gelip bir yarım saat daha uyurdu. En büyük
keyiflerinden biriydi uyandıktan sonra biraz daha uyumak.
Aradan yıllar geçti. Bakkal Vehbi, hedeflerine ulaştı, dünyanın en zengin elli işadamı
listesine girmeyi başardı. Vehbi Koç oldu.
Aradan aynı yıllar geçti. Bakkat^Ahmet de hedeflerine ulaştı, manav Rıza'yı tavlada mars
etmeyi başardı. Ahmet Efendi oldu.
Uzun lafın kısası...
Faaliyet gösterdiğin sektörü iyi bileceksin. Ahn efendi (D) olmak istiyorsan "C" noktasını,
Vehbi Koç olmak istiyorsan, "Z" noktasını hedef almalısın ki her Şf rağmen istediğin yere
gelebilesin. Bunun başka da W lu yok. Var mı?
Zirve (Z)
Sektör Devi (A) Profesyoneller (B)
Normal düzeydekiler (C) Amatörler (D)
Hedefini yükselt. Yaptığın işte en iyi olmayı iste. Dünyayı değiştir...
Unutma ki şansın hep %50. Söylenip duracağına bir Şeyler yap. Türk ekonomisini
beğenmiyorsan küfredip söy-enmekten vazgeç! Çalış. Kendini yetiştir. Sonra gel, mali-»
oaKanı ol, ekonomiyi düzelt... Şansın %50.
Müdfm"EToyet teŞkilatım beğenmiyorsan, Emniyet Genel uıu on Şansın yine %50.
82
83
Basan -
Bir koltuk takımı yaptırmak için ustaya sipariş verir-Anlaştıktan sonra bir miktar para
aldıktan sonra çalış-S'n başlar. Usta, işi yaparken hep iş bitiminde alacağı
ın hayalini kurar. Koltukları teslim edince de, parası-geri kalan kısmını alır. O an, bir emekçi
için işin en güzel yanıdır. Halbuki aynı kişiye işin parasını peşin verirsen, s bir türlü bitmez.
Bu her meslek dalında, profesyonel olmayan birçok kurum için geçerlidir. Peki neden böyle?
Çünkü usta işin parasını peşin olarak almış ve hayal edecek her şey bitmiştir. Ta ki üst kattaki
komşunuz: "Senin koltuklar bitince bir takım da ben yaptıracağım" deyinceye kadar.
Komşunuz böyle bir şey demişse, usta yeni bir hayal moduna girecektir.
Bir iş adamı otuz sene önceki bodrum kata aşık olmuş.
Ne güzel günlerdi onlar. Ayağımızda pabuç yoktu. Aç yatardık çoğu gece. Sinemaya
gittiğimizde kral biz olurduk. Yevmiyemiz on liraydı. On lira büyük para o zaman. Yetmiş beş
liraya bir palto almıştım hani. Gıcır gıcır yanıyordu. Bütün kızlar peşime düşmüştü. Daha
heybetli gösteriyordu beni. Değişe değişe giyerdik. Kar yağınca, çok soğuk olunca paltoyla
yatardım. Çabuk eskidi palto. Bir gün kurusun d|ye sobanın üstüne attım, eteği yandı.
Mustafa'nın elinden gelirdi. Yaman adamdı. Nur içinde yatsın! Ya-a yaptı. Gel zaman git
zaman gözümden bile esir-9edığım paltom, elli yerinden yama yedi.
nın k akardl- Dört kl§ geÇirdik Fatih sineması-
tosikiarşısındaki bodrum katta- En buyük haya|im m°-
e almaktı. Şimdi her şeyim var ama o zaman-
84
85
Başarı-
-ıtlu değilim. O günlere geri dönmek içjn ki kadar rTIT\Tli vermeye hazırım. Açtık
sefildik ama tüm servet
çok muti uy
Neyar311"*3''
. v<an adam o oldu: Neil ARMSTRONG. Do-AyailK^ <?* ; irdi Benim için her şey
bitti artık, gü-nünce bunalırca . üneşe ç,kayirn dedi. (Bu arada güneşe neşe çıkılma^ •*"
de çıkılır...)
^ayaller gerçek olunca işin tadı kaçıyor. Ne n? Hayalimiz gerçekleşmesin diye duamı
haVır!
Mâderr» k» yapalım o za-f edelim? Tabî »
^defler belirle. Öyle haya! kur ki, gerçekle*
Esnek ^ Ninai hedefini kastediyorum, ışın sonu-
mesi kolay o %m ^^ b, Türkiye istiyorsan, nihai e e n nü yani. »*f?>*\apishaneleri
kaldırmak olmalı. Boyec: S dünyadaki tu^n dırdlğmda, Neii Armstrong g.b. buna J nop
cezaev.n. . bu sepin jçjn basit bir şeydir Söz ton ^ girmezsin. ^jn kapatl|mas«n. sağlamak,
asla na^ı su hapisha^nanlamma gelmez. Bu sadece bir ba aerceklesm ^S1J^1^Q bir adım daha
yaklaşman demew
Var; kaldırdın!
ki işin sonuna geldin. Tüm ne olacak? Eğer bunu başa
86
87
Bir günün_özetj:
Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıy^,
. ip Haili bir çok program yap-belki ış»rte'?" _Q hımu b-,r--
program yapabilirsin ne
r 3 , ...u..-,,Cm n MRmall
program Küftüm
prog-
p-o^^-'^S^^r-trC
ki
n rogramın
dım.
zamanda bir de vicdan ^.^^ kaydı yapar... namayan her madde için bir başarısızım
, uaili ne biliyorsun,
Şimdi şu ana kadar program a .^^ Rendine .,şte
hepsini unut. Her şeye yeniden »aş^ ^ program ha-
bu! Aradığım program bu." d>yeblleceçfnan. Başkalarından
zırla! Sadece sen hazırla, sadece sen yazma_ programı-
yardım alsan da inanmadığın hiçbir şe y ^ ^ kağ,da yaz.
na. Bu arada hayali program olmaz. Wiu ^
Birini evinde duvara as, birini de cebin
89
Basan
Diyelim ki yukarıdaki programı sen hazırladın. Art bir programın var. Ama program
kültürün olmadığı jçjn u gulayamıyorsun. Son aşamada uygulama kısmında takıldı
Uygulamaların aşağıda olduğu gibi programınla çelişiy0, Her yeri değil tabii. Ekstra şeyler
yapmanı gerektirmeyen kısımlarına uyuyorsun. Mesela dinlenme zamanı dinleniyor-sun.
Peki neden?
Gördüğün gibi bir programın var ama uygulayamıyor-sun. Böyle bir program anlamsız
olduğu gibi, seni rahatsız ederek vicdan azabı duymana da sebep olacaktır.
Şimdi programı yeniden gözden geçirelim ve onu uygulanabilir hale getirelim. Nasıl mı?
işte bu!
insan her zaman mutlaka bir şeyler yapar. Ama iyi, ama kotu. Program, olmadığı için de ne
yaptığın, pek bilmez. O halde, önce, yapt.klarm, programa dönüştür ve ne-
iamalaî?m o'ron ^mm ^ulayan-yorsan, uygu-lamalarını programa dönüştür.
90
91
Basan •
°ku" d'ye
: .
devan, e,. çünkü pragram,
«Q,, '
Saatini 06'00'ya kur, saat tam 06:00'da uyan ve Sa. u , «Q,,' anda saat 06:00 ve ben
programıma
e,. ünkü rar
öyle yazıyor.
Saat tam 19:00'da eşine: "Sevgilim, şu anda senin le ilgilenemem çünkü programda TV
izlemem gerektiği ya. zıyor. Üzgünüm!" de ve TV izle.
Saat 20:55'de bir arkadaşını ara ve "Hakan ben < anda dinlenmek zorundayım ve hemen
dinlenmeye geçiy rum. Çünkü saat 21:00 ve yaptığım programda dinle mem gerektiği
yazıyor" de ve hemen yan yat, dinlenmeye geç. Dinlen!
Saat 21:55'te bir başka arkadaşını ara ve "Merha dostum, nasılsın? Ben süperim acayip
dinleniyorum. Şir saat tam 22:00 olunca TV izleyeceğim. Çünkü pTograır öyle yazıyor. Neyse
hadi kapatmam lazım. Lafı uzatı Program kaçıyor." de ve devam et.
iddia ediyorum yukarıdaki programa en fazla iki dayanabilirsin. Belki de farkında olmadan
senelerce programı uyguladın. Ama ilk defa şuurlu bir şekilde ne1 tığını fark ediyorsun.
Ne yaptığını ve ne yapmadığını fark edince, çc arayacaksın. Eğer gerçekten samimiysen,
sorunu mu çözer ve programlı yaşamaya başlarsın.
- '•; •-'.•.-, -; • '
...ve
Madem ki bir zaman aralığında bir şeyler yapman istendiği zaman doğal bir tepki veriyor,
kendini kavanoza sıkıştırılmış bir balina gibi hissediyorsun, o halde bu sıkıcı çizelgeyi
özgürleştirdiğinde sorun çözülmüş demektir.
Mesela programında 22:00 için bir karar ver ve 22:00 - 24:00 arasında işinle ilgili
çalışmana sadece 15 dakika ayırmaya çalış. Program çizelgeni "22:00 - 24:00 TV izle + 15
dakika konunla ilgili çalış" şeklinde değiştir. Böylece iki saatlik bir süreyi tamamen değil de,
bu'sürenin toplam 15 dakikasını programlı bir şekilde işine ayırmış olursun. TV yi iki saat
kapatmak zor gelmesine rağmen, 15 dakika kapatmak zor gelmez insana. Ama sakın bu süreyi
abartma! Yani programa uyarak sadece 15 dakikanı dergi - gazete veya kitap okumaya ayır.
16. dakikada bırak. Çünkü programda öyle yazıyor. Bugün çok keyif aldın-sabu uygulamadan,
yarın için programını yeniden gözden peçır. "22:00 - 24:00 TV izle + 25 dakika konunla ilgili
ca-"? 9'bi yap.
•19.00Allenle N9ili kısmı da aynı şekilde ilavelerle süsle. - <J1 :00 TV izle + 15 dakika
ailenle ilgilen." de.
kitap
Vaktiyle "9'1' olarak da "°6:°° ' 07:0° uyu + 15
Seni bile hayrete düŞÜrecek so-
°yle bir hal alacak ki> bir 9ün ilk başta , uygu|adlğ|n| göreceksin.
92
93
9,4
95
Bu arada aklından "Bana deli derler!" tarzında K cümle geçiyorsa hemen söyleyeyim:
"Bırak desin|e Eğer sana deli diyorlarsa bil ki doğru yoldasın..."
Bak ben ne yaptım?
* Bu yıl 1 . Ligdeki futbol kulüplerimizden biriıv de bir motivasyon çalışması yapmak
istedim. Hemen hemen hepsine gittim, hepsine e-mail gön-; derdim. Evet şu anda aklına gelen
o en büyük kulüplere de gittim. Henüz hiçbiri teklifimi kabule! medi.
Onlara "Beni takımınıza psikolojik direkte olarak alın, sizi şampiyon yapayım." dedim, ret
ransım olmadığı gerekçesiyle kabul etmediler.
"Peki o zaman bana yedek takımınızı verir onlarla bir saat konuşayım ve sizin A takımına
la maç yapalım ve sizi gol yağmuruna tutalım d; beni görün!" dedim yine kabul etmediler.
Ben de "Bu adamlar şu anda şampiyon olmak istemiyorlar herhalde" dedim ve geri döndüm.
Önümüzdeki sezon tekrar gideceğim.
Bu arada İngilizce'mi geliştirmeye çalışıyorum. Çünkü seneye Barcelona'ya da aynı teklifi
yapacağım, çünkü seneye Milan'a da, İnter'e de... aynı teklifi yapacağım. Kim bilir belki
onların referansı olunca, bizim ligden de bir kulüp beni kabul eder...
"O halde beni bir defa gençlerinizde de* yin, neler yapabileceğimi size göstereyim' cr
dim, yine kabul etmediler.
"Hiç para pul istemiyorum, kulübün^ sadece bir saat seminer vermeme izin verin
dim onu da kabul etmediler...
• ,4 , ••
96
97
Başarı...
Gözden kaçınlan bir dost.
Garip şu insanoğlu. Çok garip! Herkese verdiği sözü tuttuğu için övünür, ben acayip
merdim, dürüstüm falan der de, asıl tutması gereken sözleri tutmaz. Kendine verdiği sözleri
hiçe sayar. Çünkü kendine verdiği sözü tutmazsa kimseye karşı rezil veya mahcup
olmayacaktır. Gel gör ki asıl yanılgı bu işte!
Kendini önemseyeceksin! Sen kendini sevmezsen, sen kendini önemsemezsen, sen
kendine saygı duymazsan, sen kendine verdiğin sözü tutmazsan diğer insanlar senin için bunu
niye yapsın ki?
Aynaya bak burnunu sev. Karma, kocana, oğluna, kızına bak, onları sev. Arabana, evine,
ceketine, anana, babana, kardeşine bak, onları sev. Sana ait ne varsa sev, sev, sev... Ve güneşe
bak, güneşi sev. O da senin çünkü. Bak, hiç aksatmadan görevini nasılda yapıyor güneş. Senin
için her gün yeniden doğuyor. Dünya 24 saat ritimden hiç bir şey kaybetmeden senin için
dönüyor. Gezegenler, güneş sistemi, kuşlar ağaçlar ne varsa hepsi senin için var. Emin ol ki
böyle, dostum. Bir düşünsene, sen ölünce bütün bunların ne anlamı var? Güneş doğmuş,
güneş batmış, dünya dönmüş, ağaç yeşilmiş, siyahmış, deniz kırmızıym/ş, ma-viymiş sana ne?
Şimdi hayattasın ve hepsi senin. Kullan onları, sahiplen!
Zor olanı yapıp başka/arma güveniyorsun!!!
99
Zengin iş adamı işsizliğin had safhada olduğu öır ülkede tesadüfen karşılaştığı herhangi bir
gençle
"mı
sohbet etmeyee başladı. Genç adam, işadamına •
olduğunu söyUeyince, işadamı, onunla özel bira'f
ma imzalayabi ileceğini ancak birkaç tane şart, ,
ğunu söyledi. oldl
Genç adsamın eğitimi yetersizdi ama önemli
ğildi. Bu aşılat» »ilecek bir engeldi. Genç adam olduk6
zeki fakat bir CD kadar da tembeldi. *
f •* İŞte o güı nden kalan bir diyalog:
•- ' t
İşadamı: Bak dostum, sen zeki bir adamsın Dediklerimi yap »arsan seninle beş sene sonra
çalışa bilirim.
: Elbette ki yaparım. Siz şartlarını-
GençAde
zı söyleyin.
İşadamı: Günde en fazla beş saat uyuyacaksın. Her gün üç saat kitap okuyup okuduğun ki'
ilgili en az bir saaat yorum yapacaksın. Akşam o na gidip bir fakOlte bitireceksin. İşini
mükemmı şekilde takip edecek, asla pes etmeyeceksin. Ye kirler icat ederek*, işinde kendini
geliştireceksin.
Genç adarm çok heyecanlandı. GençAdaMn: Evet sonra?
İşadamı: Eğer beş sene boyunca bunları elsiz yaparsan sanaa ^öz veriyorum seni kendime
gf müdür yapıp 10OO.OOO $ da maaş vereceğim
şaşan-
Genç adam hiç tereddüt etmeden atladı... Genç Adam: Tamam hemen başlayalım.
işadamı: Sosyal bir insan olabilmen için hafta
sonlar, d,l kurslarına, gece de resim ve gita kursla
na katılacaksın. a Kursıarı-
1 00-000 $ ma-
fedan,,:
ruz.
ı: Emin misin? Ge"S Adam: Elbette ki.
100
101
Şu ana kadar hiç ahşap ev yapmamış bir insan olduğunu varsayıyorum. "Ahşap bir ev
yapabilir misin?" desem, cevabın muhtemelen hayır olur. Çünkü hiç denemedin ve ayrıca
ahşap bir ev yapılması gerekiyorsa çevrendeki marangozdan destek almayı düşünürsün.
Halbuki bir adada yalnız kalsan ve çevrende hiç kimse olmasa, yani ahşap evi kendin yapmak
zorunda kalsan, bunu çok rahat başarabilirsin. Çünkü mecbursun, yalnızsın ve yaşamak için
bunu başarmalısın.
Üniversite
sfizısvinü
Başarmak
Bu metoda göre yazı yazma faaliyetlerimizi denetleyen sol beyin yazının düz haliyle
ilgilenirken, sağ beyin yazının aynada nasıl yansıdığını hayal edecek ve böylece bu çalışma
yapılırken her iki lob da aynı anda harekete geç-roiş olacak ve böylece sekiz yaşında toprağa
gömdüğün dahiliğine bir adım daha yaklaşmış olacaksın...
Bu egzersizler için öyle her gün saatlerce zaman Ayırman gerekmiyor, aklına geldikçe
yap! Üç - beş dakika. Ne bileyim işte, canın sıkıldığında karalama olsun diye im-2a Bacağına,
bunu yap gibi...
102
103
Çaresizlik Mucizesi
104
Çaresizlik Mucizesi
Zirve Zamanı...
Hiç trafik kazası atlattın mı veya hiç ölümle burun buruna geldin mi sen? Hiç ölümün o
korkunç nefesini ensende hissettin mi? Hani soğuk sular boşalır, birden boğazın düğümlenir,
hani için kalkar birden, tuhaf olursun. Hiç böyle bir şey yaşadın mı?
Ölüm korkusu insana, hayatını birkaç saniye içinde bir film şeridi şeklinde izleme fırsatı
verir. Ölüm korkusuyla tıpkı o film sahnelerinde olduğu gibi, tüm hayatın bir şerit halinde
gözlerinin önünden geçer.
Toplam kaza anı beş saniye olmasına rağmen, otuz dakikada zor anlatacağın kadar çok şey
düşünmüş olmanı neye bağlıyorsun? ÇARESİZLİK PSİKOLOJİSİ...
Ölüm korkusu yaşayan insanlar inanılmaz yorulurlar. Fakat yorgunluktan çok, yaşadıkları
duyguya korku derler. O iş öyle değil! Bir anda halsiz düşmene korkun değil, beynini
zorlaman sebep olmuştur. Günde sekiz saat çalışan bir insanın, on altı saat çalıştığında
yorulması gibi.
Çaresiz insan, beynini alışıldık oranların dışında bir yüzdeyle kullanır. Mesela çaresiz
zamanlarda öyle yalanlar söyleriz ki, şeytan bile maşallah der.
O halde; kendini normal zamanlarda da çaresiz his-sedebilirsen, beynini sürekli yüksek
oranda kullanırsın. Kısa bir zaman sonra söz konusu yüzdeye alışan beyin, sen özel bir çaba
sarf etsen de etmesen de hızlı çalışır.
107
Çaresizlik Mucizesi
Kendini çaresiz hissedip, zirveye çıkmak istiyorsan her zaman tek çare olarak kendini gör.
Birilerine güvenmek yerine, önce kendine güven. Bir karar vereceğin zaman elli insana
danışıp kendine hiç danışmıyorsan sorun var demektir. Unutma! Çare sensin. O işi senden
başkası çöze. mez. Haydi şimdi çözme de görelim.
Çaresizlik adama ampul icat ettirir
Atatürk'ün başarılı olmasının altındaki sır da esasında başarılı olma mecburiyetinde
gizlidir. Yani brr çaresizlik söz konusudur. Tek çarenin kendisi olduğuna inanan Atatürk,
Kurtuluş Savaşı'nda inanılmaz bir deha sergilemiştir. Ulusal mücadelenin önderliğini yaparak
mükemmel bir organizasyonu ortaya koymuştur.
Yine İstanbul'un fethi sırasında havan topunun ve yürüyen kulelerin icadı da bir
çaresizliğin akıl almaz ürünüdür.
II. Dünya savaşında susuz çalışan motorun icadında da çaresizliğin gücü tüm çıplaklığıyla
gözler önüne serilmiştir.
Edison'un karanlıktan korkan bir adam olduğunu biliyor muydun? Edison karanlığı
aydınlığa çevirebilecek tek insanın kendisi olduğuna inandı. Çaresizdi ve başarmak
zorundaydı.
Satılmaz ki alasın! Stok mtok yapasın...
Telafisi asla mümkün olmayan bir mefhum: Zarnan Gitti mi gitmiştir. Geri getirmek
imkansızdır artık. Ne
. kj bu kadar özel bir öneme haiz olan bu mefhumu, ina-' ı^az derecede hunharca
harcayabiliyoruz. Timsah gibi n t çenemizi açarak saatlerce TV izleyebiliyoruz. Hem de hjc
düşünmeden, ne verip ne aldığımızı hiç hesap etmeden.
Hesabını bileceksin. Muhasebeni iyi yapacaksın! Sadece TV izlerken değil, her zaman. Şu
anda bile. "Ne veriyorum, ne alıyorum" Hiç düşündün mü, her yaptığın iş için bir zaman
harcadığını? Hiç düşündün mü hiçbir yerde satılmayan zamanını neye karşılık harcadığını?
Sor kendine; şimdi sor: Ben şu anda ne veriyorum, ne alıyorum! Eğer bu ticaretten memnun
değilsen kapat kitabı git. Daha kârlı bir yatırım yap!
ABD'de bir okulda yapılan araştırmaya göre haftada 24 saat TV izleyen bir öğrenci
grubunun 14 saat TV izlenmesi sağlanıyor. Sonuç: Okuldaki şiddet %25 nispetinde azalıyor.
Demek ki zaman verip yerine şiddet alıyorsun. Var mı böyle bir ticaret? Katrilyonlar verip
alamayacağın saatlerini ver, şiddeti al!
Zaman, kıymeti ancak bitince anlaşılan korkunç bir hazine. Tüm insanlar bu konudan
saatlerce konuşmalarına rağmen, zamanın ne kadar kıymetli olduğundan dem vurmalarına
rağmen, maalesef uygulamada yetersiz kalmaktadırlar.
Okey, pişti, 51 masalarında her nedense oyun bi-^ceye kadar saatle ilgilenen hiç kimse
yoktur. Oyun biter,
veden çıkarken tüm oyuncular ağız birliği etmişçesine ceyvah saat 12 olmuş" diye söylenir.
Halbuki 5 dakika ön-qih î Saate bakmıs fakat kafasını kuma gömen deve kuşu
1 Açmıştı o korkunç gerçekten...
108
109
'im
Ben Dünyanın En Akıllı insaniyi
çaresizlik Mucizesi
ZAMAN İŞTE...
Zaman geçiyor. Şimdi gözlerini kapat ve gidebildiğin kadar gerilere git, üç yaşına, beş
yaşına... Su birikintilerinde üstünün çamur olmasından, ütünün bozulmasından endişe
etmeden sek sek oynadığın günleri düşün. Misket oynarken aldığın keyfi, ilk aldığın
oyuncağını hatırla. Sana "bir şarkı söyle" dediklerinde, hiçbir kaygı taşımadan avazın çıktığı
kadar yüksek sesle söylediğin şarkını hatırla...
Aç gözlerini. Şimdi kaç yaşındasın on beş mi, otuz mu, kırk beş mi, yoksa altmış mı,
hangisi? Şimdi söyle gözünü kapatıp açmandan daha hızlı geçmedi mi zaman? Peki o
günlerden geriye ne kaldı? Bir kırık misket.
Unutma! Gözünü bir daha kapayıp açacaksın ve ömrün bitmiş olacak. Belki o zaman
elinde kırık misketin de olmayacak! Olsa da ne çıkar ki zaten?
Bir akşam üstü geldin ve gün batmadan gideceksin...
Zaman Makinesi
Zaman böyle işte. Peki hedefin ne ve ne kadar zam3' nın var? Diyelim ki 2015 yılında
Başbakan olmak istiy°r' sun? Şu anda 2002 yılındayız ve on üç senen var.
Artık başarabileceğini biliyorsun, şansın %50. İdealine ulaşabilmen için ihtiyacın olan tek şey
zamanı sıkıştırmak ve çaresizlik psikolojisine girmektir.
Reel olarak on üç senen olmasına rağmen bir senen varmış gibi düşünebilirsen iş biter.
2015'te başbakan olursun.
Peki ama nasıl? Soru bu!
Cevap: Takvimini on iki sene ileriye al, yıl 2002 değil 2014 artık. Son bir seneye girdin,
seneye başbakansın, haydi buna inan ve sonra uyu da göreyim seni.
"Peki buna nasıl inanacağım?" İşte ikinci soru ve asıl önemli olan soru da bu zaten: "Buna
nasıl inanacağım?" Günlük hayatında küçük değişiklikler yaparak, bunun için bir alt yapı
hazırlamalısın. Meselâ saatini on dakika ileri alarak başlayabilirsin. Hemen yap. Yarın akşam
sekiz haberlerini izlerken saatine bak, tebessüm ederek şunu söyle "Türkiye'nin saati yine on
dakika geri kalmış." Artık kendine ait, başkalarının kurmadığı ve kullanmadığı, sadece sana
ait olan bir saatin var. Başkaları ne derse desin, sen kendi saatine inan!
Saatini on dakika ileri alman, artık hiçbir randevuna
Qeç kalmayacağın anlamına geliyor. Tabi eğer inanmayı
°aşarabilirsen. Herhangi bir randevuna karşı tarafın verdi-
9' saate uyarak gideceğine, kendi saatine göre gidersen,
s°z konusu randevuna on dakika önce varır, randevuna ve
Aşacaklarına konsantre olursun. Ben öyle yapıyorum
esela. Konferanslarıma her seferinde on dakika önce gi-
lp arat>amın içinde, hitap edeceğim kitleye ve konuşacak-
110
111
Çaresizlik Mucizesi
larıma konsantre oluyorum. Bu bana mükemmellik kazandırıyor. İşimi daha çok sevmemi
sağlıyor.
Geç kalmak saygısızlıktır...
Bir adam: Efendim, özür dilerim geç kaldım, malum İstanbul'da yaşıyoruz. Trafik çok
yoğun hem de kem küm, gak guk...
Bir başka adam: Bana ne kardeşim, yola erken çık, zamanında burada ol! Söz vermiştin...
Kendini her iki adamın da yerine koyarak düşün. Geç kalan da mağdur, bekleyen de. Geç
kalan, uyuyakalmışım diyemeyeceğine göre, uygun bir mazeret bulmak için, yalan arayıp
tarayacak. Bekleyense, kaybettiği zamanına yanacak. Bu nedenle geç kalmak saygısızlıktır.
Hem bekleyene, hem de bekletene.
Kimseyi bekletmeye hakkın yok! Zamandan daha kıymetli hiçbir şey olmadığına göre,
zaman çalanlardan da daha büyük hırsız olabilir mi? Ben hastalık dışında (ki onu da saatler
önceden bildiririm) asla geç kalmam. Oyunu hep kuralına göre oynarım. Ya da yeni oyun
kuralları geliştirir, insanları o kurallarla oynamaya ikna ederim.
113
6. Bölüm
Karar Verme.
Karar vermeden su bile içemezsin!
114
Karar Verme...
Yeni bir karar.
Bir şeyler değişsin artık. Yeni kararlar al, yeni kararlar ver, bir şeyler yap!
Kararlarını artık kendin ver! Takviminin hangi yılı gös-Iterdiğini de kendin belirle.
(Düşünsene, doğuyorsun, ailen [seni sevgiyle adeta boğuyor.) Zaman geçiyor... Öyle aşırı [bir
sevgiyle yükleniyorsun ki artık onlar olmadan hiçbir şey yapamıyorsun. Büyüdükçe bu
sevgiyi ödeyebilmek için sen sevgiyle boğuyorsun onları. Kendi başına karar veremiyorsun,
her şeyi onlara danışıyorsun. Zaman geçiyor, daha da büyüyorsun, büyüdükçe hep bir
danışmana ihtiyacın oluyor. Ailen yoksa mutlaka bir arkadaşına soruyorsun. Sonra da bir gün
yalnız kalıyorsun. Kimsesiz ve çaresiz... Danışacağın kimse olmuyor, ağlıyorsun. Hayır, böyle
değil... Senin özgür bir iraden var artık.
Yapacağın iş ne olursa olsun, insanların fikrini al, sonra kendi kararını kendin ver. Unutma
ki seninle ilgili en iyi karı senden başkası veremez ve senin en iyi dostun şüphesiz sensin, küs
olduğun sen. Hiç takmadığın, adam yerine bile koymadığın sen. Kendi iç sesini dinle, kendine
kulak ver. Ne diyorsa içindeki adam, onu yap! Vur elini masaya ve yanlış bile olsa kendin
karar ver, sana ait bir karar...
117
Karar
Verme.••
Yazık oldu... J
Bir gün bir mağazaya gitmiştim. Üç genç ge|, di. İçlerinden birisine bir pantolon
alacaklardı. Sö^ konusu genç içeride pantolonu denerken dışarıdaki-ler kendi aralarında şöyle
bir karar verdiler: Pantolon nasıl olursa olsun çok iyi olmuş diyelim. Çünkü işimiz çok acil.
Bu esnada, sanki iki tane uzun boy soba borusunu bacağına geçirmiş bir korkuluk gibi
karşımıza dikildi pantolonu alacak olan genç. Arkadaşlarına manken duruşuyla
gülümsüyordu. Pantolon tek kelimeyle iğrençti.
- Nasıl oldu?
- Oooo süper! Yani bir adama pantolon bu ka
dar yakışır. Sanki sana özel dikmişler, hemen al!
Diğeri hemen atladı:
- Valla bence de... Şu estetiğe bak!
Söz konusu genç bu sözler karşısında çok mutlu oldu ve hemen pantolonu sardırdı.
Fiyatını bile sormadı. Arkadaşları sevdiği için aldı!
Kendi için değil sadece arkadaşları için aldı o iğrenç pantolonu. Oysa tam karşısında duran
kocaman aynaya tek bir defa bile bakmayı akıl etmedi.
Bana bak dostum, başarılı olmak istiyor musun? Kendi kararını kendin vereceksin. Takvimini,
saatini,
karını, kocanı, işini, gücünü, okulunu... kendin
belirleyeceksin. Bırak, başkaları ne derse desin! Sen
bildiğini oku ve -tekrar ediyorum- asla unutma! ki:
"Seni, senden çok hiç kimse sevemez."
Arkadaşım için ölüme giderim
"Arkadaşım için ölürüm!" diyorsun, "Onun için üç gün üç gece uyumam. Onun için her
şey yaparım!" diyorsun da neden kendin için kılın bile kıpırdamıyor. Sen kendini hiç sevmez
misin be adam?
Kabul etsen de etmesen de, senin en iyi dostun ken-dinsin. Bir arkadaş grubunda olduğunu
düşün ve karşında duran aynaya bak. Yanındaki insanların hepsini aynada gör! Biraz sonra
yanındaki arkadaşlarından birisinin gittiğini düşün! Herkesi tek tek gönder ve aynaya tekrar
tekrar bak. Her seferinde birileri aynadan çıkıp gidecek ama sen asla çıkamayacaksın
aynadan. Her baktığında aynada sen kayıtsız şartsız var olacaksın. Kendinden kaçamazsın,
kendini asla bırakamazsın. Bu en sadık dostuna hak ettiği değeri ver! Söylesene seninle
birlikte mezara başka kim girer? Yalnızsın öyleyse, kendinle barış ve kararlarını kendin ver;
sen varsan her şey güzel ve anlamlı, sen yoksan her şey boş. Güneş bile...
Tekrar başa dönelim. Hedef 2015 yılında TC. Başbakanı olmak. "Ben başbakan olmak
istemiyorum" diye mırıldanıyorsan, hala düz bakıyorsun demektir. Ben "başba-
118
119
Karar Verme.
Minik bir anı
Yıllar önce bir sevgilim vardı. Bakkaldı. Her sabah saat 06:15'te bakkalı o açardı. Ben de
sabahın o saatinde kalkar, ona eşlik ederdim. Gece saat ikide de yatsam, üçte de yatsam, saat
filan kurmadan sabah 05:30'da kendiliğimden uyanırdım. Sadece Cumartesi günleri bakkalı,
kız arkadaşımın babası açardı ve ben o gün saat on ikiden önce uyanamazdım.
Sevgilimi görmek benim tek hedefimdi ve beni uyandıran, ona olan aşırı tutkumdan başka
bir şey değildi.
Uykuların kaçmalı...
Eğer hedefin uykularını kaçınmıyorsa sorun var demektir. Ya hedefin yanlış, ya da
hedefine inanmıyorsun. Hangisi? Yeniden düşün! Hedefin en az sevgilin kadar çekmeli seni,
onun için nasıl uykusuz kalıyorsan, hedefin için de öyle uykun kaçmalı.
Hızlı Karar Verme
İnanılmaz yavaş karar veriyorsun. Ayakkabı almaya gidiyorsun, on saatte karar veriyorsun.
Bazen toplam iki şey arasında seçim yaparken bile dakikalar, saatler kaybe-. diyorsun. Neden
böyle? Çünkü hata yapmamak için konuyla ilgili tüm bildiklerini gözden geçirmek zorunda
kalıyorsun. Bu sürenin uzun olması bilgilerinin değerlendirilme aşamasının
karmaşıklığındandır. Karmaşık çünkü sen kendi kriterlerine göre değerlendirme yapmıyorsun.
Tüm tanıdıklarının doğru-yanlış kriterlerini gözden geçirmek zorunda
120
121
Karar Verme...
ben mükemmelim diyen birinin, beynini boş işlerle meşgul etmesini bekleyemezsin. Kendine
güvenen insan, ilk başlarda birkaç yanlış karar verse de, kararlarının kendine ait olması
nedeniyle mutlu olacaktır.
Her şeye ve herkese saygılı ol! Hiç olmazsa başkalarının söylediklerine olan saygın kadar,
kendi söylediklerine de saygın olsun. Kendini de dinle!
İnsan, bir sorunu olduğunda, söz konusu sorunu hep başkası çözsün diye bekler ve
çoğunlukla kendisi konuyla ilgili bir fikir üretmeden, başkalarının fikirlerini alır ve uygular.
Durum böyle olunca da kendisine danışılan kişi, pek fazla bir düşünme çabasına girmez.
Çünkü bilir ki, ona inisiyatif veren insan, zaten düşünmemekte ve söyledikleri her zaman
kabul görmektedir. Genelde saatlerce ahkam kesilir, danışılan kişi tatmin olur ama sorun bir
türlü çözülmez.
Git herhangi birine, herhangi bir konuda danış. Nasıl anında bir otorite kesileceğini
hayretle göreceksin. İnsanlar konuşmayı severler. Hele de birileri dinleyecekse. Dinlemediğin
halde saatlerce konuşan bir dolu insan varken, dinleyeceğini söyleyip haydi konuş dediğinde
neler olacağını düşünebiliyor musun?
Kendinle ilgili bir karar vereceğin zaman, bu konuyla ilgili senden başka bir karar mercii
olmadığına ve son sözü senin söylemek zorunda olduğuna şartlan. Sadece karar verirken
değil, sana ait bir işi yaparken de, öncelikle o işi yapacak insanın kendin olduğunu düşün.
123
Karar
Verme...
On beş yıllık emeğinin dörtte üçü halen cebindeydi. Onu da bir arsaya yatıracaktı. Herkes
öyle söylüyordu. İstanbul'da toprak al. Arkadaşları ona tam dört tane alternatif sundular.
İkisini hemen eledi. Geriye karar vermesi gereken sadece iki arsa kaldı.
O bölgenin bu konudaki en bilge adamına, Rıfat amcaya gittiler. Rıfat amca ezelden beri
emlak işiyle uğraşıyordu. Kahvede okey oynarken buldular Rıfat amcayı. Genç adam Rıfat
amcanın yanma oturdu ve durumunu anlattı. Ara sıra yanındaki arkadaşı da devreye girip genç
adamın konuşmasına yardımcı oluyordu. Çayını höpürdeterek konuşmaya başladı Rıfat amca:
"Bahsettiğin arsa şu Atatürk Bulvarının altındaki arsa mı?" dedi. Evet dediler. Genç adamın
arkadaşı, nasıl bildi gördün mü anlamında bir yüz hareketi yaptı. Rıfat amca devam etti.
Yeğenim o arsayı sakın alma! Belediye istimlak edecek bütün paran boşa gider. Ama sana da
yardımcı olmam lazım." Çayından bir yudum daha aldı ve: "Ben sana şu tepenin arkasındaki
arsayı öneririm. O arsa benim. Yabancıya gitmesin diye yedi yıldır saklıyorum. Fiyatı da senin
alacağın arsayla hemen hemen aynı." dedi.
Gidip arsaya bakmadı bile genç adam. Çok mutluydu. En azından yanlış bir karar
vermediğini biliyordu. Çünkü bölgenin en deneyimli adamına danışmıştı. Ertesi gün tapu
dairesine gidip satış işlemlerini yaptılar. "Yok pahasına verdim sana arsayı. Ama içim rahat,
hiç olmazsa yabancıya gitmedi. Hadi hayırlı olsun!" dedi Rıfat amca. Herkes mutluydu,
helalleşip ayrıldılar...
124
125
Karar Verme...
Egzersiz Zamanı Karar verme egzersizi...
Hızlı ve doğru karar vermek istiyorsan, önce basit kararları hızlıca vermeyi denemelisin.
Bu akşam sinemaya mı gitsem tiyatroya mı? Böyle bir ikilemde bile saatlerce düşünen
insanlar var. Madem karar veremiyorsun, o halde ikisi de senin için keyifli olacak işler.
Herhangi birini seçmekle asla hata yapmış olmayacaksın. Bu konuda çok hızlı karar
vereceğini söyle. Sadece şunları değerlendir. En son sinemaya mı gittim, tiyatroya mı? Cevap
neyse anında tersini yap. En son sinemaya gitmişsen, bu akşam bir değişiklik yap, tiyatroya
git. Bugün söz konusu film veya gösteri hakkında başkalarının fikirlerini değerlendirmeden
karar ver. Konumuzla çok fazla bir ilgisi yok ama bazen başkalarının beğenmediği bir filmi
sen çok beğenebilirsin. Ancak herhangi bir filme veya gösteriye giderken, referans tuzağına
düşüp peşin hükümle, bu film kötüymüş, Mahmut öyle söyledi, diyerek gidersen, hem o
akşamı berbat edersin, hem de o filmden hiçbir zevk almazsın. Ve kim bilir belki de o gece bir
başyapıta hakaret edersin.
Ayakkabı alacaksın. Hızlı karar vereceğine inanarak (bu inanç desteği konsantrasyonunu
artırmak içindir), mağazadaki ayakkabıları çok seri bir şekilde gözlerinle süz. Onlarca
alternatifi anında yok et ve sadece iki veya üç çift ayakkabıya yoğunlaş. Onları yeniden
gözden geçir. Hatice'nin veya Leyla'nın ne diyeceğini düşünmeden karar ver. Şu anda burada
beğendiğim iki ayakkabı var ve ben bunu seçiyorum çünkü bu ayağımda daha iyi durdu ve
diğerine göre derisi daha yumuşak. Bunu alıyorum.
126
127
Karar
Verme...
Önce basit kararda hızlı olmayı öğrenmek zorundasın. Eğer bunu başarırsan, bilinçaltındaki
adam anında olumlular hanene çentikler atar. Zaman geçer ve önemli kararlar vermen
gerektiğinde, kendi kendine "Ben zaten tüm kararlarımı hızlı bir şekilde kendim veririm." der
ve anında karar verirsin. Böylece bilinçaltm kendi kararlarını kendin verebilmen için sana
destettTolacaktır.
Risk almadan yaşamak kadar keyifsiz bir şey tanımıyorum...
Yanlış karar vermekten korkma. Korktukça daha fazla yanlış yapacaksın. Hiç kasılma, sen
kolay kolay yanlış yapmazsın. Ayrıca her zaman yeni bir çıkış yolu mutlaka vardır. O halde
vereceğin karar yanlış olsa bile durumu tekrar toparlayabilirsin. Yeter ki yaptığın yanlışları,
bir dahaki sefer daha doğru düşünmeliyim şeklinde değerlendir. Hiçbir zaman, (sen hayatta
olduğun sürece), her şey bitmiş olamaz. Sen varsan mutlaka çözersin. Unutma; sen öncelikle
kendini yönetmek için geldin dünyaya.
Fazladan bir danışmanın daha olmuş olacak fena mı?
İnsanları sonuna kadar dinle ama son sözü mutlaka
kendin söyle. Unutma seni senden çok hiç kimse
sevemez. Senden başka hiç kimsenin senin geleceğini
doğrudan yönlendirmeye hakkı yoktur. Buna inan.
Bu ilk başta egoist bir yaklaşım gibi gözükse de,
aslında hiç öyle değil. Bu yaklaşım sadece objektiflik
kazandırır sana. Eskiden on kişiye danışırken,
şimdi on bir kişiye danışmış olursun. Fena mı?
128
7. Bölüm
Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım
Güneş, "Ben sıcağım" derse / asla ukala olmaz...
Ben
Dünyanın
En Akıllı insanıyım
sunda ikna edebilmek için iki ay uğraşmışlar. Demek ki dedim, bir adama 40 gün deli dersen
gerçekten deli olur. Q halde bunun tam tersi de doğrudur: "Bir adama 40 gQn akıllı dersen o
da akıllı olur."
Düğüm çözülmüştü, birileri bana "Sen akıllısın!" diyecekti. Ama kim? Öyle bir enayi
yoktur herhalde. Delisin derler de, akıllısın demeye dilleri varmaz.
Kim gelir de her gün durduk yerde bir adama sen akıllısın der ki? Tam umutlarım
kırılmak üzereyken, bir an durdum. İçimdeki adam konuşmaya başladı: "Yahu kardeşim niye
birini bekliyorsun, ^îu zaten psikolojik bir şartlanma değil mi? Kendi kendine yapabilirsin.
Sen söyle sen inan, sen söyle sen inan, kendine inan, kendine inan!"
Hemen elimdeki kağıda yazmaya başladım: "Ben akıllı bir insanım. Ben en az sınıftakiler
kadar akıllı bir insanım." Bunu yazarken dayanamayıp bazen gülüyordum, ama içimdeki
adam izin vermiyordu gülmeme. "Devam et, sen gülersen, sen inanmazsan hiç kimse
inanmaz, iyice komik olursun. Devam et!" diye mırıldanıyordu.
O günlerde anladım. Gülünç olmak da bir ter-cihmiş meğer...
Devam ettim. Bir ay geçti, artık gülmüyor, sadece gülümsüyordum. İnanmaya başladım.
İçimdeki adam tekrar mırıldandı. Biraz daha abartmalısın "Ben çok akıllıyım-" filan demelisin
dedi. O dedi ben yazdım. "Ben çok akıllıyım." Yazdıkça yürüyüşüm, insanlara bakışım ve
hareket-
134
135
136
137
138
139
140
141
143
144
1 45
Nihayet bir barın önüne geldiler. Tito sordu: "Şimdi biz buraya girebilecek miyiz?" Avazı
çıktığı kadar 'biz artık özgürüz' diye bağırdı Lucianno. İçeriye girdiler. İçeride sızmış kalmış
üç - beş adamla kasanın başında uyuyakalan barmenden başka kimse yoktu. Bir masaya
oturdular.
Bir ara Lucianno'nun gözü masanın yanındaki aynaya ilişti. Hapisten çıkarken yaptığı
gibi.yeniden mırıldandı, "Vay bee." Saçları bembeyaz olmuştu, yüzü buruş buruştu.
Yaşlanmıştı Lucianno. Tebessümüne aradan sızan birkaç damla gözyaşı karıştı. "Barmen bize
iki bira getir." diyebildi titrek bir sesle. Barmen yerinden fırlayıp biraları getirdi. Bir adamın
iki bira istemesinin sebebini bilmiyordu. Bilmesi de gerekmiyordu, bilmek de istemiyordu
zaten. Biraları bıraktı ve kuş tüyü kasasına geri döndü.
Lucianno omzundaki dostunu bardağın içine attı. İçtiler. Tito'da içti. İçtikçe keyiflendiler.
Bir ara Tito, bardaktan fırlayıp masanın üzerinde dans etmeye başladı. Elini yüzüne koyup
masanın üzerine abanmış olan Lucianno büyük bir gururla kendi yetiştirdiği dostunun dansını
izledi. Bir an durdu ve 'ne günlerdi be Tito' dedi. Dertleştiler, biraz sonra yine dans etmeye
başladı.
Tito dans ediyor, Lucianno korkunç bir keyifle bu muazzam manzarayı izliyordu. Bunu
mutlaka birilerine anlatmalıydı. İyi bir şey yapmanın belki de en keyifli yanıydı onu biriyle
paylaşmak. Ama Lucianno bu keyfi 17 sene hiç yaşamadı.
Özgürlüğünün bu birinci gününde, yıllarca gizli tuttuğu bu büyük ve onur verici sırrı
birileriyle paylaşmalıydı. Etrafına baktı, barmenden başka kimse yoktu. 'Barmen, barmen!'
diye seslendi. Barmen yarı uykulu, Lucianno'nun masasına geldi. Lucianno dans eden Tito'yu
işaret ederek, büyük bir heyecanla "Barmen şuna bir baksana, şuna bir bak..." dedi. Barmen
sessizce parmağını Tito'nun üzerine götürdü. "Çok affedersiniz beyefendi!" diyerek karıncayı
ezdi...
Lucciano için Tito, en büyük dosttu, 17 yıllık emekti. Barmen içinse öylesine bir böcekti.
Herkesin karıncasına saygı duy ve asla unutma! Herkesin karıncası en önemlidir...
146
147
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
148
149
8. Bölüm
Asla Vazgeçme!
Suya 10 metre kala susuzluktan
ölmek kim bilir ne acıdır, ama ölen
hiçbir zaman bunu bilemez.
:;',a Vazgeçme!
Ne olursa olsun asla vazgeçme!
Gözlerini açtığında çölün tam ortasındaydı. Fidye için yanlış adamı kaçıran mafya, sanki
intikam almak istercesine genç ve suçsuz adamı, çölün ortasında ölüme terk edip
kaybolmuştu. İnanılır gibi değildi. Epeyce bir şaşkınlıktan sonra düşünmeye başladı genç
adam. Aklına henüz dördüncü sınıfa giden on bir yaşındaki oğlu geldi. Oğlu uzaktaydı ve
yaşadıkları kasabada yapayalnızdı.
Geçen yıl bir trafik kazasında karısını kaybetmişti. Oğlu için, onun geleceği için yaşamak
zorunda olduğunu biliyordu. Bunları düşününce yüzünde bir intikam ifadesi oluştu. Bekle
beni yavrum geliyorum, senin için yaşayacağım, seni asla yalnız bırakmayacağım dedi...
Güneşin battığı yöne doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü... Aç ve susuz tam
üç gün yürüdü. Umutlan bitmek üzereydi. Üç gündür bir vahaya ulaşamamıştı. Kararlıydı,
yavrusuna kavuşacaktı, vazgeçmemeye yemin etti. Yürüdü. Büyük bir inançla yürüdü.
Susuzluktan çatlayan dudaklarından akan kanı eme eme yürüyordu...
Birden muhteşem bir şey oldu ve bir vaha gördü, yaklaştı. Kurtuldum, geliyorum yavrum
diye diye koşmaya başladı. Vahanın yanına geldi, su diye elini daldırdığı şeyin kavurucu
sıcağı adeta bir serap
153
Vazgeçme!
Sadece iyi niyetle söylenen bazı sözler:
• Bu işten vazgeç. Böyle bir şey olsaydı Japonlar
yapardı.
• Kim yapmış ki sen de yapabilesin!
• Sen ona uyma! O deli.
154
155
Asla Vazgeçme!
iş böyle gaz lambasıyla falan §ey yapacağım ki düğmeye
u| jcat edj|dj
Adamın biri çıktı: olamayacak, ben öyle basacaksın, ışık olaca*
Sonuç; dünya değiş*1-
,p Kendini hafife alma. Yaz, çiz, yap,
Şimdi sıra sena<jnsan|ara en faydalı olmak için çalış,
üret; bir eserin ols"n; Dediğin, insanlara zarar veren ne
Buna gücün var. «eğ Dünyayı değiştir...
varsa değiştirmeye, gel"?
Fn Akıllı İnsanı olarak, insanların kendi-Ben Dünyanın ti a||Ş||mış duşünce
kalıplarını yık-
ni keşfetmesi noktp insanların başkalarına özenmesini
maya çalışıyorum. B > senjn jçjndekj enerjiye ulaşmanı
anlamsız buldugurrı iv 'başaracağım. Durma, sen de tut
arzu ediyorum ve DU ü , 0|sun dünya denen bu al-
bir köşesinden, yaşama^ y tın yumurtanın.
Bilen bilir-
• ^A^Q ulaşmak başka şeye benzemez. Büyük bir heae ^^ ka|,rsın... Cam kırıklarıyla, Acı
çekersin, aç Kan ş yo|lardan koşarak geçmek zo-çakıl taşlarıyla dona rça|anmış ayak|arınla tuz
tarlaların-runda kalırsın. Sonra/j,ir. Bataklıklar çıkar karşına bazen, dan geçmen 9ereKecoğU
vazgeçer çekilir bu zorlu, bu vi-dayanmak güç olur. v Ka,an|ar her geçen gün biraz daha
rajlı, bu tirajlı y°'Jar'n ya da kalanlar mutlaka kazanırlar,
azalır. Sonunda kaıa ^ adam|ar, dani diye anarlar...
Sonra da yoldan çekıie'
156
157
Asla Vazgeçme!
Dershane ve kolejlere gitmeye karar verdim. Bulabildiğim kadar dershane telefonu ve
adresi buldum. O dershane senin, bu dershane benim, koşturmaya başladım. Onlarca
dershanenin kapısını çaldım. Yüzlerce insanla görüştüm. Her seferinde insanlar değişmesine
rağmen, cevap asla değişmiyordu. Tek kelime: HAYIR.
Dershane görüşmelerine gidecek yol param dahi kalmamıştı. Görüşmelere otostop yaparak
gidiyordum. Minibüse veya metroya binebilmek için ne acılar çekmiştim. En büyük
hayalimdi, parasını vererek minibüsün arka koltuğuna oturmak. Her defasında şoföre
yalvarmaktan bıkmıştım artık. Bir gün "Abi benim param yok ama Me-cidiyeköy'e gitmem
gerekiyor; minibüse binebilir miyim?" dediğimde, şoför: "Hayır kardeşim binemezsin. Su
yakmıyoruz, mazot yakıyoruz" demişti. Ne gülmüştüm o gün. Kendi kendime hem gülüyor
hem de: "Adama bak ya! Dünyanın En Akıllı insanına hayır diyor." diyordum...
Yine ekmek paramızın olmadığı bir gün, yani sıradan bir gün, cebimdeki boş Akbil'i satıp,
eve ekmek götürmeye karar verdim. Ne de olsa boş olduğu için bir işe yaramıyordu. En
azından depozitosu biraz iş görürdü. Sanki çok büyük bir iş başaracakmışım gibi keyifle
metro istasyonuna geldim. Metrodaki adam akbili eline aldı ve Beyefendi bunu alamam,
çünkü bu hasarlı dedi. O an karşımda ayna olmadığı için ne kadar da şanslıydım. Adamı
bembeyaz olmuş yüzümle dinliyordum. Tam bu esnada beynimde bir Şimşek çaktı, adama
Satmaktan vazgeçtim dedim ve Ak-bilimi geri aldım. Bana göre bu bir işaretti ve ben bir gün
öğrencilerime bu akbil hikayesini anlatacaktım. O gün eve geldim ve karıma durumu anlattım.
Dünden kalma hayallerimizi tekrar ısıtıp yedik. O gece yarı aç yan tok uyuduk...
158
159
Asla Vazgeçme!
Tüm dünya birleşse, kırk gün değil, kırk yıl "Sen delisin" dese ne çıkar!
Bu arada kartvizitimde Dünyanın En Akıllı İnsanı yazıyor olması işimi her seferinde biraz
daha zorlaştırıyordu. Herkes bana: Sil kardeşim şunu, kişisel gelişim uzmanı yaz diyordu. Ben
bunu asla kabul etmedim. Aç kalmak pahasına da olsa kartlarımı değiştirmedim. Bu oyun bu
kartlarla oynanacaktı. Bu benim verdiğim en asil karardı. Sırf bu ibareden dolayı çok yerden
kovuldum. Bazı arkadaşlarım beni dışladı. Deli olduğumu düşünenler bile oldu. Ama ben
oraları çoktaaaan geçmiştim.
Bu inanılmaz...
İnsanlar bir türlü mükemmel olduklarını kabul
etmek istemiyorlardı. Karıncanın, filin,
örümceğin mükemmelliğinden bahsediyorlardı
ama insanın mükemmel olduğunu her nedense
kabul edemiyorlardı.
Herkes bir şeyler söyledi, başıma gelmeyen kalmadı ama ben hiçbir zaman başarılı
olacağıma dair inancımı yitir-medim. Evimizin elektriğini kestiklerinde bile. Hiç ara
vermeden okuyor, yazıyor ve yeni kanunlar icat ediyordum.
Düğüm çözülüyor...
Bir çok zorlu mücadeleyi daha da abartarak hızlandırdım. Birileri ikna olmalıydı. İkna
olmak zorundaydı. Öyle yoğunlaşmıştım ki, otostopla gittiğim dershaneler benim
161
Asla Vazgeçme!
bitti ama misafirlerimizi ağırlamaya hazır hale geldik. Akşam oldu geldiler. Ben her seferinde
konuyu "Bizim eğitim ne oldu?" boyutuna getirmeye çalışıyordum. Müdür her seferinde
ustaca kaçıyordu. O gün öylece geçti ve bizim mantı uygulaması bir işe yaramadı.
Bir ay sonra karar çıktı. Genel müdür onay vermişti. Ancak saat ücreti benim istediğimin
üçte biri olacaktı. Eğitimi sınıflara tek tek değil, iki sınıfı birleştirerek verecektim. Eğitim on
saat yerine beş saat olacaktı. Ayrıca dershanenin sadece hafta içi grubu bu uygulamaya
katılacaktı. Ben itiraz ettim. Sınıfları tek tek alacağım. Eğitim beş değil, on saat olacak. Fiyat
da sizin istediğiniz gibi olacak, dedim. Yani ceplerinden çıkan para aynı olmasına karşın, ben
dört katı iş yapacaktım. Anlaştık. Başladım.
Aldığım tüm parayı eğitim gereçlerine ve öğrencilerime harcadım. Sonuç tahmin ettiğim
gibi oldu. Mükemmel! Eğitim devam ederken, öğrencilerim aldıkları eğitimden o kadar çok
etkilendiler ki, anlattıklarımı eğitime katılmayanlara da anlatmaya başladılar. Bunun üzerine
dershanenin diğer öğrencileri de bu eğitime katılmak istediler. Bu benim beklediğim bir şeydi
zaten. Sonuçta söz konusu dershanenin tüm öğrencileri benim eğitimimden geçmiş oldu.
Sonra diğer şubeye yollandım. Sonra da iş çığırından çıktı, bana kapılarını kapatanlar tek tek
beni arayarak benden eğitim istediler. Adım "Mucize adam"a çıktı. Para almadan eğitim
vermeyi teklif ettiğim dershane, bana para vererek eğitim aldı. Fakat o hala bunun farkında
değil.
162
163
/\sla Vazgeçme!
Düğüm çözüldü
Büyük bir mücadele ve binlerce zorluktan sonra ben bir efsane yarattım. Efsanenin adı:
Erdal Demirkıran. Bana ilk fırsatı vererek yolumu açan, farklı yaşayan ve referanslarla
ilgilenmeyen sayın Adem Doğan'ı tanıdığım için onur duyuyorum. Yaptıkların için sağol
dostum. Her zaman mantı yemeye bekleriz.
O günden bugüne kadar binlerce insan benim derslerime katıldı. Katılımcı memnuniyeti
neredeyse %100. Herkesi memnun etmek mümkün değildir diyenlerin aksine ben
bağırıyorum: Herkesi memnun edebilirsin. Yeter ki iste ve sabırlı ol. Şimdi binlerle ifade
ettiğim katılımcı sayısını 2030 yılında milyarlarla ifade edecek ve tüm dünyayı
değiştireceğim. Göreceksin!
Bugün özel şirketlerden dershanelere, belediyelerden emniyet teşkilatına kadar
çalışmalarım büyük bir hızla devam ediyor.
Bu arada o gün satamadığım Akbil'i, bugün ders konusu olarak işliyor ve o günleri her
yerde gururla anlatıyorum.
Egzersiz Zamanı
Televizyon izleme süreni yeniden gözden geçir...
Televizyon izleme süreni yeniden gözden geçir. Bu süreyi mümkün olduğu kadar
azaltmaya bak. TV hakikaten beyninin etkin olmasını engelleyen bir makine. Hele de
kimseye, hiçbir faydası olmayan magazin programları. Sana ne Sibel Çan'ın silikonlarından.
Sana ne faydası var? Dinliyorsan yaptığı müziği dinle ve geç. Kendi hayatınla ilgilen.
Çevrendekilerin hayatıyla ilgilen. Büyük insanların hayatını incele. Yani sana mutlaka faydası
olan işlerle uğraş...
164
165
9. Bölüm
Beyin Kemiren Böcekler..
Üç beş zavallı böceğe meze olamazsın!
166
170
171
II
172
173
nüm çalınca ürkmüyorum, kapım vurulunca tedirgin olmuyorum... ve dostum biliyor musun
alabildiğine özgürüm; hayatı ve kendimi çoook seviyorum.
Aslında Sinirlilik Yok; Gücü, Gücü Yetene Var
Düşünsene yukarıdaki kamyoncu karakola gidinceye kadar nasıl da sinirliydi. Ama adamın
savcı olduğunu anlayınca tüm sinirliliği bir anda yok olup gitti. Çünkü savcı ondan daha
güçlüydü.
Adam evde karısına, çocuğuna, anasına, babasına bağırır da, dışarıda kuzu kesilir. Çünkü
ancak onlara gücü yetiyor da onun için. Cinnet durumları dışında kimse karşısındakini
tartmadan sinirlenmez. Cinnet geçiren bir insanı da, o an için normal kabul edemeyeceğimize
göre, normal insanlar için tekrar ediyorum: Sinirlilik diye bir şey yok; gücü gücü yetene var.
Sanıyorum 1986 yılıydı, anneme inanılmaz bir gürültüyle bağırmaya başladım. Canım
anam bir an durdu ve: "Yapma oğlum, ben senin ananım. Bana böyle bağırma!" dedi. Sonra
dışarı çıktım, arkadaşlarla buluştuk. Nasıl oldu bilinmez veya bilinir de söylenmez, bir anda
bir başka grupla kavga etmeye başladık. Adamlar bizden güçlüydü. Dayak yiyeceğimizi
anlayınca şirinlik yapmaya başladık. Adamlar espriden anlamadıkları ve çok ciddi oldukları
için bizi yamulttular. Eve geldiğimde mor gözümü gören anam ağlamaya başladı. O gün
düşündüm. Gerçekti bu. Anama gücüm yettiği için bağırıyor, dışarıda dayak yiyordum. Bu
utanç verici bir şeydi. O günden sonra bir daha da asla gücüm yeten insanları ezmeye
kalkmadım.
174
175
Kemiren Böcekler...
Beyin
Ağiarnan sızlaman çözüm olacaksa, akrabalarını birden a*lavın. Yok böyle bir sev.
Ben mücadelemi verirken, bana hayır diyenlere hiç . m Hep hatayı kendimde aradım. Bir
yerlerde bir kızmadı . a Banıyordum. Tamam adamların kapasitesi hata yap g yetmiyordu ama
bu bir mazeret sayılmaz-beriMatlaka bir yerlerde kapasitesi uygun birileri olacaktı. dl-
taa
h fazla sayıda görüşme yapmam gerekiyordu. Yap-
unda oldu işte. Anlayan birileri çıktı. Benim otu-
tim T derime yanma gibi bir alternatifim de vardı şüphe-
rup Kaa ^^ Her gittiğim yerde sanki daha önce binler-
siz. Yap gjbj diyordum. Az önce neredeyse beni
ce iş yaP § aşağılayan adamı ve tüm söylediklerini ken-Ü°T fnHPonunla baş başa bırakarak
ç.k.yor, yeni bir he-y'eclnla yandaki kap.y. vuruyordum.
ve hiç kimsey' inmal etme- Verdi-
- • özlerden asla dönme. Hayatta hiçbir yere geç kal-gın S
Y hiçbir zlerden
oonuna kadar git, başarmadan da geri dönme. İşi-ma "kemmel ve zamanında yap... alnın ak
ve yüreğin
rahat olsun.
Ya da herkesi ve her şeyi ihmal et. Verdiğin söz-• qla tutma- Her yere geç git. Canın yandı
mı başa-düşünme, hemen geri dön. İşini baştan sav-
' 9ir ve her defasında
176
177
178
179
180
181
ırn
Beyin
Kemiren Böcekler..
mediği yönlerimi anlattı. Müthiş bir şeydi bu eğer uygula-yabilirsek, hatalarımızı
görebilecektik artık. Elbette ki bu metot benim Zeki abiye yaptığım gibi ulu orta, herkesin
içinde uygulanmayacaktı. O, pilot bir uygulamaydı sadece ve bunu herkes anladı. Sorun
kimleri ilgilendiriyorsa, onlar kendi aralarında, hiçbir kaygı taşımadan çözeceklerdi
sorunlarını.
O gün herkes birbirine gülerek de olsa bir takım itiraflarda bulundu. Meğer birbirinden
nefret eden ne çok insan varmış. Bu metot kısa sürede özümsendi ve fabrikada inanılmaz bir
dostluk ortamı oluştu. Artık birbirimizi arılıyorduk. İşlerimiz hızlandı. Mükemmelleşme
yolunda yeni adımlar atılmaya başlandı. Mesela ben farkında ol-madan kulağımı
karıştırdığımı, bunun iğrenç gözüktüğünü üretim müdüründen öğrendim ve bu huyumdan
vazgeçtim.
O günlerden son bir anı:
Ağzı kokan ve kanayan diş etlerinden dudaklarına sürekli kan bulaşan bir müdürümüz
vardı. Adamı görsen bire beş bahse girersin; bu adam on dakika önce bir kedi yemiştir diye.
Ağzının kokusunu beş metreden çok net duyabilirdin. Transparan Düşünme Metodunu
geliştirene kadar bu kokuyu ve vahşet tablosunu çektik. Aman adam kırılmasın diyorduk
sürekli. Hep arkasından konuşuyor, yanımıza yaklaşmasını da istemiyorduk. Bir an önce
gitmesi için bildiğimiz tüm duaları okuyorduk. Bazen "Bu adam nasıl bunun farkında değil?
Kimse söylemez mi?" filan diyorduk.
Bir gün odasında tek yakaladım onu ve "Arif abi seninle bir şey konuşmak istiyorum."
diyerek söze girdim. Ağzının koktuğunu ve insanların ondan kaçtığını ama bunun basit bir
sorun olduğunu, isterse bu durumdan kurtulabileceğini söyledim. Dikkatle dinliyordu.
Cebimden onun için aldığım ağız spreyini ve küçük aynayı çıkardım. Ara sıra bu küçük
aynaya bakıp, dudaklarına biriken kanı temizlemesini önerdim. Adam inanılmaz mutlu oldu.
Elini omzuma koyarak, "Sen bir dostsun." dedi.
Altı ay önce karşılaştım Arif abiyle. Bana, çaktırmadan cebindeki spreyi göstererek
tebessüm etti. Çok mutlu oldum. Ha Unutmadan dudaklarmdaki kandan eser kalmamıştı. Kedi
yemeyi bırakmış anlaşılan.©
Kim bilir belki senin de, bilmediğin ve insanların sen kırılmayasın diye söylemediği ne
garip huyların vardır. Arif abi de bilmiyordu ama yıllarca dudağındaki kanla ve ağzının
kokusuyla dolaştı. Ben de bilmeden yıllarca olur olmaz yerlerde kulağımı karıştırdım.
Dürüst olmak ayıp mı?
Biriyle iş konuşuyordum. Adam yalan söylüyordu. Konuşmanın bir yerinde kesip "Özür
dilerim ama hiç inandırıcı değilsin. Yalan söylediğini düşünüyorum." dedim. "Bu ne demek
oluyor?" deyip tepki verdi. Ben de "Sinirlenmene gerek yok. Ben sadece senin doğru
söylediğine inanmıyorum. Eğer bunu sana söylemesem, dışarıdaki insanlara anlatacağım ve
sen cevap veremeyecek-
182
183
Beyin
Kemiren Böcekler...
sin. Bunu senin yüzüne söyleyerek sana, beni ikna etmen için bir şans vermiş oluyorum.
Şimdi beni ikna et!" dedim. Sonuç harikaydı. Adam dökülmeye başladı. Benimle ilgili
endişelerini de anlattı. Birbirimizi sonuna kadar dinledik. İkimiz de ikna olduk. Odadan
çıktığımda kimseyle dedikodu yapmama gerek kalmadı. Ben her şeyi biliyordum artık.
Aman Haa!
Bildiklerimizle değil, alışkanlıklarımızla yaşıyoruz. Çimenler mavi, denizler kırmızı
olsaydı ne tuhaf olurdu değil mi? İlk başta bu soruya evet dersin. Ama öyle değil işte,
doğduğumuzda çimen mavi, deniz kırmızı olsaydı; biz, şimdi, "Çimenler yeşil olsaydı ne
kadar tuhaf olurdu." diye düşünecektik.
Birileri biz doğduğumuzda bize sivrisineğin sevimli bir hayvan olduğunu söyleseydi, şimdi
bir çoğumuz evde sivrisinek besliyor olurduk...
Bize neyin yanlış, neyin doğru olduğunu başkaları anlatmış, biz de öylece kabul etmişiz.
Sevgili okurum, dostum, gel kıralım bütün zincirleri. Bizim de kendimize ait doğrularımız
olsun. Sadece birilerinin dediği gibi değil, biraz da kendi bildiğimiz gibi yaşayalım.
Göreceksin, kısa bir zaman sonra her şey nasıl da değişecek.
Kendi bildiğin gibi yaşamak! Elbette ki bu %100 mümkün olamaz. Olmamalı da.
Tamamen kendi bildiğin gi-
bj yaşamaya kalkarsan; bu, tüm toplumu ve sosyal çevreni yok sayman demektir ki, bu
yapılabilecek en büyük hata olurdu. Ama birileri kırılmasın diye bu kadar kasılmanın da bir
esprisini göremiyorum. Konuşmalıyız. Birbirimizle konuşmalıyız.
Adamın gözünde çapak var ve sen sırf o adam üzülmesin diye bunu ona söyleyemiyorsun.
O da, akşama kadar iğrenç iğrenç dolaşıyor...
Bunu yarın denesene: Paçanın birini kıvır ve otobüse bin! Herkes senin paçana bakacak
ama kimse "Beyefendi / Hanımefendi paçanızı düzeltin." demeyecek! Trans-paran düşünmek
zorundayız. "Seni sevmiyorum Erdal." diyebilmelisin, ben de sana, "Sen beni sevmiyorsan
ben seni hiç sevmiyorum." demek yerine, beni neden sevmediğini sorabilmeliyim. Sen de
bana gerekçeni anlatmalısın... Eğer bunu başarabilirsek, herkes iyi olmayan yönünü kısa bir
zamanda düzeltebilir.
Sürekli farkında olmadan burnunu karıştıran bir insanı uyarmazsan, o zaten farkında değil,
bu huyundan nasıl vazgeçer ki? Çok sıkıcı konuşan ve konuşmaktan da zevk alan bir insanı
eğer uyarmazsan susmayı nasıl tercih eder? İnanılmaz bir inatla zor olanı tercih ederek, o
insanla daha az görüşmeye çalışıyorsun, ondan kaçıyorsun. İlle de dinlemek zorundaysan
tiyatro yapıyorsun. Halbuki yapman gereken şu: Söz konusu gevezeyi bir kenara çekerek,
"Bak dostum, sen konuşmayı çok seven bir insansın. Ama insanlar senin konuşmalarından
bazen sıkılıyorlar. Bence daha az konuşmalı daha çok dinlemelisin." demen gerekiyor. Sana
küsse de, darılsa da emin ol ki, bu cümleyi dikkate alarak daha az konuşacaktır.
184
185
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
İnsanlara içinden geldiği gibi davranmaya başladığında ilk başlarda yadırganabilirsin! Ama
kısa bir zaman sonra insanlar buna alışır ve senin için: Ha Ayşe mi? O öyledir. İçinden geldiği
gibi davranır, çok açık sözlüdür
derler. Ne garip değil mi? insanlar açık sözlü olmanın bir erdem olduğuna inanırlar ama bunu
uygulamaya çekinirler. Yanlış anlaşılmaktan, dışlanmaktan korkarlar. Halbuki dikkat et,
toplumda böyle insanlar, sanılanın aksine hep sevilirler. Riyakar değildirler ve herkes onların
sözüne güvenir. Bunlar Özü sözü bir olan insan diye geçer lugatımızda.
Çevrendeki insanlara da anlatsan, onlar da "Trans-paran düşünme"ye başlasalar, çoğalsak,
yıllar sonra açık sözlü olmak, dürüst olmak, erdem olmaktan çıkmış olmaz mı? Bizden
öncekilerin başaramadığını biz başarabiliriz.
Muhalefet Mucizesi
İnsanlar kendilerini eleştiren insanları pek sevmezler. Halbuki eleştirilmek muazzam bir
güçtür. İnsanı mükemmele sürükler. Eğer hiç eleştirilmiyorsan, emin ol ki yanlış yoldasın. Ya
birileri sana şirin görünmeye çalışıyor, ya da yok sayılıyorsun.
Eleştirilen insan ister istemez söz konusu eleştirileri dikkate alır ve kendini geliştirir.
Etkilenmediğini söylesen de etkilenirsin...
Yıllar önce bir iş görüşmesine gidiyordum, bir arkadaşım "O kravat o gömleğe hiç
olmamış." demişti. Ben de sert bir üslupla 'sana ne?' demiştim.
186
187
İşte bu adamı bu hale getiren, "eleştirilmemekten" başka bir şey değildi. O artık bir başkandı
ve ne yapıyorsa doğruydu. Artık çırılçıplak da olsa, altın kakmalı bir kostümü vardı onun.
İşin daha da kötü yanı, başkanın bu durumu asla bilemeyecek olmasıydı. Zavallı adam!
Birileri beni ömrümün sonuna kadar eleştirseler ben
kesinlikle dünyadaki en güçlü adam olurdum. Ama
ne yazık ki, yanlış anlaşılma korkusu insanları hep
engelleyecek ve ben asla gerçek DEMİRKIRAN'ı
tamyamayacağım, tabi ki sen de...
Muhalefet Departmanı
Herkes övülmekten ve iltifattan hoşlanır. Herkes eleştirilmekten nefret eder. (Herkes
dedikse anla işte, istisnalar falan filan...) Fakat bu eleştirilmekten kurtarmaz insanı.
Düşün ki senin dışındaki herkes seninle ilgili eleştirileri bilir de bir sen bilmezsin. Bizim
köyde bunun adına dedikodu derdi yaşlı amcalar. Bu her devirde ve her yerde tehlikelidir.
Hatta günümüzde birçok firma bu yüzden batmaktadır.
Firmalarda bir dolu departman olmasına rağmen (Muhasebe, pazarlama, üretim, AR-GE,
bilgi işlem, planlama, insan kaynakları...) hiçbir firmada muhalefet departmanı diye bir
departman yok. En azından ben öyle biliyo-
188
189
Her kurum bir muhalefet departmanı oluşturursa kısa bir zaman sonra tüm dünya
eleştirilmeyi özümser. Bu da dedikodu denilen o illeti tarihe gömer ve başkan, bakan,
başbakan, yöneticiler... çıplak dolaşmaktan kurtulurlar.
Bazen bana 'Bu iş bu kadar basit mi?' şeklinde sorular yöneltiyorlar. Hayır, elbette bu kadar
basit değil, çok daha basit diyorum onlara...
190
191
192
193
Kemiren Böcekler...
Beynin küçülüyor! Çünkü çok uyuyorsun...
Çok uyumak, beş saatten fazla uyumak yani. Yanlış zamanda uyumak. Yanlış uyumak...
Kısacası tercih edilen uykunun hatalı olması da beynini küçülten bir unsurdur. Fazla uyumak
Ferrari bir otomobile mazot koymak gibi bir şeydir. Bu konuyu aşağıda detaylı bir şekilde
anlatacağım.
İşin ilginç olan yanı; asabi olmanın, stresli yaşamanın, dedikodu yapmanın, gereksiz
ayrıntılara takılmanın ve çok uyumanın beynimizi nasıl körelttiğini anlayamıyor olmamızdır.
Evet düşünsel anlamda beynimizi kemirir bütün bunlar ama biz bunu asla fark etmeyiz veya
fark etmeyi istemeyiz. Aynı anı iki defa yaşayamayacağımıza göre, maalesef bizim bunu
ölçme şansımız da yoktur. Yani bir seneyi günde on saat uyuyarak yaşayıp, sonra aynı seneyi
yeniden ama bu sefer beş saat uyuyarak geçirebilme şansımız yok. Eğer böyle bir şansımız
olsaydı, aradaki farkın ciddiyetini daha iyi kavrayabilirdik. Ancak bugünden itibaren
sinirlenmeyi, stresi, dedikoduyu, fazla uykuyu terk edersen, kısa zamanda hayatında birçok
şeyin değişeceğini görürsün. Belki bu sefer on saat uyusaydım ne olurdu? sorusunun
cevabını asla öğrenemeyeceksin ama kaliteli bir hayat süreceğin muhakkaktır. Bence
denemeye değer...
Not: Beyin kemiren en büyük böceklerden biri olarak adından bahsedeceğim uykuyu o
kadar ciddiye aldım ki; onun için ayrıca bir bölüm açtım...
1&4
195
Egzersiz Zamanı
Gereksiz Ayrıntılardan Kurtul!
Bugün bir şey yap! Kendine iki dakika ayır ve hayatındaki gereksizleri incele.
Çıkarabildiklerini çıkar hayatından! Bir tek tane gereksiz ayrıntıyı bile yok edebilir-sen,
kendini şanslı say! Çünkü beynini kemiren bir böcekten kurtulmuş oldun.
Dünyanın En Güzel Şiirleri Bağlıdır...
Asla gitmem amma gönül peşinden, Ne çare ki gövde ona bağlıdır... Aşkın atasından sitem
daşından, Sinem netsin sevda ona bağlıdır...
Bak ki kainatta şu keşmekeşe! Kar kalmış kerize, keleğe, keşe... Bülbül güle konar kuzgun da
leşe, Karga netsin, kavga ona bağlıdır...
Sahra ıssız, toprak susuz, çöl sağır. Sopa sivri, semer sıkı, bel yağır. Yollar yıprak, menzil ırak,
yük ağır; Kervan netsin, kira ona bağlıdır...
Vallahi kralı kargadan beter. Toprak beylerindir bizimdir kan ter. Kimisi güdülür kimisi güder.
Geda netsin, moda ona bağlıdır...
Ne haşmetin kalır, ne de heybetin, Küle döner gider gül benzin betin... Sıladan çekince yolu
gurbetin; Veda netsin, gıda ona bağlıdır...
Feragat gel Zevraki eyleme firak! Zaman zındık, zeval yakın, zan ırak, Çeneler çeynerse
yutmaz mı gırtlak? Mide netsin o da ona bağlıdır...
196
197
10. Bölüm
Uyku Çılgınlığı
Büyük Miras: UYKU
Uyku Çılgınlığı
Uy m ....
Eğitimlerimde uyku hakkında ne biliyorsun diye her soruşumda cevap verebilen insan
sayısı hiçbir zaman %1'i geçmedi. Cevap verenler de Uyku dinlenme zamanıdır ve çok güzel
bir şeydir cümlesinin dışında hiçbir şey söylemediler. Çok garip, her gün 8 saat yapmış oldu-
ğun bir işle ilgili söyleyebileceğin iki cümle yok. iki binli yıl-larda insanoğlu böyle yaşıyor
hayatını işte. Bilinçsizce...
t. *
Birçok bilim adamı yıllarca, "Erişkin bir insan, günde en az sekiz saat uyumalıdır. Sekiz
saat uyumadığı taktirde metabolizma çabuk yaşlanır. Az uyumak kesinlikle erken yaşlanmaya
sebep olur." demiştir. Bizler de uzmanların bu uyarısını çok ciddiye alıp, sekiz saatten az
uyumamaya özen gösterdik.
Hiç düşündün mü? Bir gün tıp otoriteleri bunların yanlış olduğunu söylerse, ne yapacağını.
Hem de sen altmış yaşına geldiğinde. Hiç düşündün mü o zaman elini dizine vurmanın hiçbir
anlamı olmayacağını? Diyelim ki sekiz saat yerine beş saat uyumak yetermiş meğer, dediler
ve sen altmış yaşındasın. Ne yapardın? Kaybettiğin sekiz yılı kimden tahsil ederdin?
Bu bahsettiğim hiç uzak bir ihtimal değil. Daha geçen gün anladı tıp alemi, ülserle ilgili
temel yargılarının yanlış olduğunu...
201
Uyku Çılgınlığı
Haa bu arada söylemeden geçemeyeceğim: Califor-nia Üniversitesi'nin araştırmasına göre
ideal uyku süresi, 6 saat 30 dakikaymış. Ben ideal uyku süresinin beş saat olduğunu iddia
ediyorum. (Bu da 10 sene sonraki gazetelerden bir haberdi!!!)
Ben aslında bir nevi erken uyarı sistemiyim...
Uyarıyorum: Erişkin ve sağlıklı (düzenli beslenen, sigara veya alkolü abartmayan ve
herhangi bir rahatsızlığı olmayan) bir insana, günlük beş saatlik uyku yeter.
Fazla uyumak aslında alışkanlıktan başka bir şey değildir. Doğmuşuz, annelerimiz
sıhhatimiz bozulmasın diye: Eee yavrum ee eee e... efektiyle biyolojik saatimizin ayarıyla
oynamışlar. Beş saatlik bir uykuyla yetinebilecekken biz, ekstradan bir de üç saatlik bir
alışkanlık uykusu kazanmışız. Çevrende çocuğunu uyutmaya çalışan biri varsa dikkat et!
Uyurken mutlu olan tek bir çocuk göremezsin. Hepsi uyurken mutlaka ağlıyordun Çünkü
uyku çaresizce kabul ettiğimiz bir nevi dayatmadır. Farkında olmadan ömrümüzün 1/8'ini,
yani altmış senelik bir ömrün yaklaşık sekiz senesini boş yere uykuyla geçiriyoruz.
Annelerimiz, tamamen iyi niyetle, bizler henüz birer bebekken, erkenden uyutmuşlar bizi.
Bu arada az da olsa magazin programlarını ve Müjgan hanımla yapacağı dedikoduyu
çocuğundan daha çok seven anneler de var şüphesiz. Onlar da kendi keyifleri için uyuttular
çocuklarını.
202
203
Uyku Çılgınlığı
birçok trafik kazasının temelinde nostalji yatmaktadır diyebiliriz.
Bu konuyu biraz daha netleştirmek için, kitap okurken neden uyuduğumuz konusuna biraz
değinmek istiyorum.
Uykun kaçar, eline bir kitap alır ve uyumaya çalışırsın. Çok doğaldır ki vücut yatay
pozisyona geçince uykun gelir. Normal bir biçimde yatağa girince uyuman gerekmesine
rağmen uyuyamazsın çünkü aklına bin türlü sorun takılır. Halbuki eline bir kitap alınca kafanı
yeniden toplar, uyku hormonlarınla mücadele etmekten vazgeçer ve uyursun.
Beyin, yatay pozisyonunla kitap arasında bir bağlantı kurar. Bu bağlantıyı da uykunla
ilişkilendirir. Sonuçta yatay pozisyona geçince zaten uykun geliyor idiyken, şimdi yatmana
gerek kalmadan, eline bir kitap alınca uyuyorsun. Yatarak TV izleyen ve uyuyan bir insan,
belli bir zaman sonra TV yi dikilerek bile izlese uykusu gelir.
.:• . ''.- /î
Sanki uyumaya geldik koca dünyaya...
Günde beş saatlik uykunun insana yetebileceği gerçeğinin son derece ütopik gözükmesi,
sekiz saatlik uykuya alışmamızdandır. Düşün şimdi, günlük uyuma saati on altı saat olsaydı ve
biri çıkıp, "Sana sekiz saat uyku yeter!" deseydi ne düşünürdün? Sekiz saat uyuyan bir insana
da "Sana beş saatlik uyku yeter!" demek böyle bir şey işte.
Birçok güzel şeyle birlikte uykuyu da biz icat ettik.
204
205
ırn
uyku Çılgınlığı
Biz insanız, kullanabildiğimiz bir beynimiz var. Bu da doğal olarak bize üretebilme
imkânı sağlıyor. Tembelliği de, uykuyu da beynimizle kendimiz üretiyoruz. Meselâ karıncalar
hiçbir zaman uyumazlar. Buna karşın, bu özellikleriyle asla hava atamazlar. Bu onların
yaratılışında vardır ve buna müdahale edemezler. Uyumaya çalışan bir karınca göremezsin.
Halbuki biz müdahale edebiliyoruz. Tembelliği, uyuşukluğu ve fazla uyumayı da yine biz
insanlar icat etmişiz. Acaba ormanda her şeyden ve herkesten uzak yaşayan varlıklar olsaydık,
günlük uykumuz kaç saat olurdu? Acaba güneş doğduktan sonra mı uyanırdık, yoksa kuşlarla
birlikte güneş doğarken mi?
Düşünebiliyor musun? Kainattaki her canlı güneşle birlikte uyanır. Kuş, kurt, çiçek, böcek,
sinek... ne varsa yaşama dair, hepsi güneşle birlikte uyanır da sadece insan takmaz güneşin
uyarılarını.
Uyku yaşam tarzıyla da doğrudan ilgilidir. Hedefi olmayan bir insan ne diye erken
uyansın? Ayrıca uyansın da ne yapsın? Öte yandan; hedefi olan, büyük düşünen, iz bırakmak
isteyen, kendine saygısı olan insan uykuyu ne yapsın?!
Başarılı insanlar az uyumazlar, az uyuyan insanlar başarılı olurlar.
Herkes bilir ki, başarılı insanlar az uyurlar. Ama bu yanlıştır. Başarılı insanlar az
uyumazlar, az uyuyan insanlar başarılı olurlar. Hiç kimse dur ben bir başarılı olayım, sonra az
uyurum dememiştir. Az uyuduğu için başa-
206
207
yım
Uyku Çılgınlığı
hep daha zinde olmuş, daha analitik düşünebilmişler ve sonuçta daha başarılı olmuşlar.
Uyku...
Genel bir ifadeyle uyku, bir şarj ve deşarj zamanıdır. Uyku, beynimizde bulunan
hipotalamus tarafından kontrol edilmektedir. Hipotalamus, uykumuz süresince bize, iki
aşamalı .bir uyku öngörür. Bu aşamalar Rem ve NRem uykusu olarak adlandırılmıştır. Rem
uykusu hafif, NRem uykusu ise derin uykudur.
Rem uykusu, rüya gördüğümüz uykumuzdur. Rüya hakkında birçok efsane üretilmiş
olmasına rağmen bazı bilim adamları rüyayı, "Gün boyu öğrendiklerimiz Rem uykusu
sırasında tasnif edilir ve bu tasnif sırasında açığa çıkan görüntülere rüya deriz." şeklinde tarif
etmektedirler ki ben de buna inananlardanım. Ancak Rem uykusu daha çok gece boyunca,
üzerimizdeki psikolojik baskılarla mücadele eder. Gün içinde yaşadığımız tüm psikolojik
etkiler, Rem uykusu sırasında zayıflatılır ve gerginliğimiz hafifletilir.
NRem uykusu sırasında ise, fizyolojik yorgunluklarımız giderilir. Kasılan kaslarımız,
yorulan tüm organlarımız bu aşamada (NRem uykusu) gözden geçirilerek ertesi güne hazır
hale getirilir.
Toplam uykumuzun (100 birim kabul edelim) dağılımına baktığımızda, uzmanlara göre
yeni doğan bebeklerde NRem ve Rem 50+50 şeklindedir. Büyüdükçe Rem uykusu azalır ve
onun yerini de NRem uykusu alır(25+75 veya 30+70 gibi). Bu oran yapılan işlere göre
kişiden kişiye de-
ğişir. Gençlik ve orta yaş geçilince, yaşlılık döneminde Rem uykusu tekrar geri döner ve yeni
oran tıpkı eskisi gibi 50+50 olur.
Bedenimizdeki muhteşem klinik...
Aslında bedenimizde kocaman bir klinik var diyebiliriz. Bu kliniğin şefi Dr. Hipotalamus,
Psikologu Dr. Rem, Dahiliye uzmanı da Dr. NRem'dir.
Önce Dr. Hipotalamus bizi uyutur. Uykuya daldığımız an, Dr. NRem gelip tedaviyi
başlatır. İlk çalışmayı tamamlar. Ardından Dr. Rem gelir. O da çalışmasını tamamladıktan
sonra tedavimizi uyanıncaya kadar dönüşümlü olarak sürdürürler.
Asıl çalışma ilk 3,5 - 4 saatte tamamlanmış olur. Geriye kalan 1-1,5 saatlik zaman dilimi de
son kontrollerin yapılması için harcanır. Böylece beş saatlik uyku tamamlanmış olur.
Bahsettiğim uyku süresi, çalışma temposuna göre, 30 dakikalık bir sapma gösterebilir. Bu
beş saatlik süreyi, ortalama bir uyku süresi olarak kabul etmek lazım. Çünkü herkes aynı
oranda yorulmaz. Bazıları daha ağır işlerde çalışır. Yani bir inşaat işçisiyle, müteahhidinin
uykuya olan ihtiyacı aynı değildir. Fizyolojik yorgunluk açısından işçi daha çok yorulur. Ama
öyle işler vardır ki; psikolojik yorgunluğu, fizyolojik yorgunluktan daha fazla yük olur bizim
kliniğe. Bir bilgisayar programcısıyla, bilgisayar taşıyan insanı mukayese ettiğimizde beş
buçuk saat uyuması gereken programcıdır. Çünkü onun zihinsel yorgunluğu daha ağır basar.
208
209
yyku Çılgınlığı
gidelim." dedi. Brian saati kurdu ve uyumak için yataklarına girdiler.
Balık tutmayı saymazsak, uyumak en büyük hobisiydi John'un. Anında uyudu. Brian'ı bir
türlü uyku tutmuyordu, O da uykusuna düşkün biriydi ama kutba geldiklerinden beri uyku
düzeni alt üst olmuştu. Brian yatağında epeyce debelendikten sonra yerinden kalktı. Yapacak
bir şeyler aradı ama bulamadı. Okuyacak kitap da yoktu çünkü getirdiği tüm kitapları
bitirmişti. Masanın üzerinde duran eski tarihli bir gazeteye baktı. Sıkıldı...
Brian'in aklına John'a bir oyun yapmak geldi ve o esnada 23:55 olan saati ileri aldı, 09:15
konumuna getirdi. Sonra tekrar yatağa girdi. 09:30'a kurdukları saatin çalmasını bekledi. On
beş dakika sonra saatin zili büyük bir gürültüyle çalmaya başladı. John yerinden fırladı, saati
susturdu ve Brian'a kalkmasını söyledi. Brian önce şaka yaptığını söylemeyi düşündü ama
sonra vazgeçti. Ne de olsa uykusu yoktu. Hiç çaktırmadan, sözde uyumuş ama uykusunu
almamış bir tavırla uyandı ve "Yarın gitsek olmaz mı?" dedi. John, "Hayır yarın olmaz bugün
gideceğiz, öyle planlamıştık." dedi. Yola çıktılar. Balık tuttular, ızgara yaptılar. Sonra dünden
yarım kalan işlerini tamamladılar. Bütün bunlar olurken, bir saatlik uykusuna rağmen, hiç
uykusu gelmedi John'un.
Tekrar saate göre akşam oldu, üsse döndüler. John'un ekstra bir yorgunluğu falan da yoktu
ama Brian bitmişti. Çünkü John'un aksine, o uyumadığını biliyordu.
210
211
Uyku Çılgınlığı
Her şeye rağmen Brian, yaptığı oyunu John'a anlatmadı. Saat yine 23:00 oldu. John
günlüğüne, geçirdikleri bu müthiş günü yazdı. Sonra yarının planını yaptılar ve saati yine
09:30'a kurup yataklarına girdiler. Brian tüm bu olup bitenler karşısında şaşkındı. Basit bir
oyun onda inanılmaz çağrışımlar yapmıştı.
Brian'o gece başka bir oyun denemeye karar verdi. John uyuduktan sonra, Brian tekrar
yerinden kalktı. Bu sefer saati geriye aldı. 19:00 konumuna getirdi ve tekrar yatağına döndü.
Deliksiz uyuyan John, sekiz saat sonra kendiliğinden uyandı ve saate baktı. Saatin henüz
03:00 olduğunu gördü ve tekrar uyudu. Saat 09:30'da saatin zili çaldı ve uyandılar. John o gün
neredeyse on dört saat uyumuştu ama değişen hiçbir şey yoktu. Yine eğlendiler, yine çalıştılar,
yine yoruldular ve saat yine 23:00'ü gösterdi, üsse geri döndüler.
Değişen hiçbir şey yoktu, Brian'ın kafasında yıkılan tabular dışında.
Brian, John'a olanların hepsini anlattı. John inanmadı önce ama Brian çok ciddiydi.
Uykunun bir alışkanlık olduğunu anladılar. İnancın inanılmaz etkisini gördüler...
Brian ve John araştırma yapmak için gittikleri kuzey kutbundan, yarı yarıya azalttıkları
uykularıyla geri döndü. İki kafadar geçen sene tatillerini Mi-amı'de geçirdi ve her gece,
herkesten dört saat daha fazla eğlendiler.
Aslında kuralları pek sevmem ama uyumanın ciddi ciddi kuralları var...
Bilinçaltında, sekiz saat uyumayla ilgili kayıt o kadar güçlüdür ki, bu kaydı tek cümleyle
silmek gerçekten zordur. Sadece "Ben artık beş saat uyuyacağım" demekle olmaz. Uyumanın
belli kuralları var. Öncelikle ona uygun uyuman gerekiyor. Ta ki bilinçaltmdaki yeni kaydı,
eski kayıttan daha güçlü hale getirinceye kadar.
Uyumanın Kuralları
Geleneksel uyuma pozisyonu: Yan yatılır, bacaklar göğse doğru çekilir. Sonra omuzlar
büzüştürülür ve boyun, göğse doğru eğilir. Son olarak iki el, avuçlar birbirine bakacak şekilde
kavuşturulur, yanağın altına koyulup son bir mutluluk hareketi yapılarak uyunur...
Ve klinik faaliyete geçer. Dr. NRem gelir ve gün boyu kasılan tüm kasları gevşetmek için
çalışmaya başlar. Dr. NRem çalışmasına en son kasılan kastan başlar ve başa doğru gider.
Uyurken kaslarını gererek uyuduğun için de sadece uyuma anında gerilen kaslarını uykuya
hazır hale getirebilmek için çok ciddi bir zaman harcar. Yani geleneksel uyuma pozisyonunda
uyumuşsan, Dr. NRem, başhekimlik tarafından kendine ayrılan sürenin oldukça önemli bir
kısmını, uyurkenki kasılmalarını gidermeye ayırır. Böylece Dr. NRem asıl yapması gereken
işlerden daha çok, sabaha kadar, ona uyurken verdiğin ilâve ve gereksiz işlerle uğraşır ve işini
hakkıyla tamamlayamaz. Sonra da sabahları kalkmakta güçlük çekersin. Beş dakika daha
uyuyayım diye çırpmırsın.
212
213
Uyku Çılgınlığı
tuzaklarını yerle bir edeceği muhakkaktır. O halde en kısa zamanda çok büyük bir hedef
belirlemeye bak.
Kural - 2: Dolu bir mideyle asla uyuma...
Uyumadan iki buçuk saat önce yemek yeme işini bitirmiş olman gerek. Bu süre sağlıklı bir
insanın hazım süresidir. 23:00'te uyuyorsan, 20.30 itibarıyla yemek işi bitmiş olacak. Aksi
halde Dr. NRem bir de midenle uğraşmak zorunda kalacaktır ki bu da Dr. Nrem için ilave bir
iş demektir. Bu arada yatmadan önce iki buçuk saat oruç tut demiyorum. Neticede aç yatmak
da bir nevi kasılmadır. Düşünsene karnın çok aç yatağa girmişsin, uyku mu tutar adamı.
Gerçekten açsan, mümkün olduğu kadar hafif şeyler yemeyi tercih et. Gidip de soslu makarna
veya mantı yeme mesela.
Kural - 3: Algılayıcılarını etkilemeden uyu.
Gece boyunca, daha doğrusu uyurken tüm algılayıcılarımız açıktır. Uyurken herhangi biri
lambayı yaktığında gözünü kırpman, gözünün gördüğü anlamına gelir. Birisi ismini
söylediğinde duyman, sıcak olduğunda terlemen, ağır bir kokuyu alabilmen tüm
algılayıcılarının uyku boyunca açık olduğu anlamına gelir. Eğer algılayıcılarını meşgul
edersen, değil Dr. NRem, değil Dr. Rem, değil Dr. Hi-potalamus direkt olarak beynini meşgul
edersin ki, bu en tehlikelisidir. Yani gece uyurken müzik dinliyorsan, beynin dinlediğin
müzikle meşgul olacak ve klinik yavaş çalışacaktır.
En büyük hipnoz gece uyurken gerçekleşir. Birisi kulağının dibinde sabaha kadar sen
salaksın, sen salaksın...
214
215
Dyku Çılgınlığı
laya ağlaya evin yolunu tutuyorlardı. Ağlamaları her zaman çok ilgimi çekerdi. İçeride nelerin
olup bittiğini hep merak ederdim. Bir gün amcamın oğullarıyla birlikte sinemaya gittik.
Benim için çok özel bir andı o. İçeride olanları öğrenecektim.
Mendillerimizi cebimize koyduk ve sinemanın yolunu tuttuk. O dönem gişe rekorları kıran
bir Ferdi Tayfur filmi oynuyordu, içerisi tıklım tıklımdı. Yerlerimize oturduk. Koltuğa adeta
yapıştım. Çok heyecanlıydım. Hayatımda ilk defa bir Türk filmi izleyecektim. Biraz sonra
lambalar söndü, film başladı.
Her şey çok güzeldi. Ferdi mutluydu. Her şey yolunda gidiyordu. Ben bir ara sinemadan
çıkan insanlar neye ağlıyor diye düşünmeye bile başladım. Fazla sürmedi, biraz sonra kıyamet
koptu. Ferdi'nin karısı tecavüze uğradı. Ferdi tecavüzcüleri öldürdü. Karısını tıp fakültesinde
okuyan kardeşine emanet etti ve hapse girdi. Ferdi hapisteyken, kardeşi de Ferdi'nin karısına
tecavüz etti. Karısı kötü yola düştü. Ferdi'nin kız kardeşi eroin bağımlısı oldu. Yani bir adamın
başına gelebilecek kötü ne varsa, Ferdi hepsini yaşadı... Yıllar geçti, Ferdi hapisten çıktı.
Saçları bembeyaz olmuştu. Olayları öğrendi. Kısa bir süre sonra karısı, bu utançla senin
yüzüne bakamam artık, dedi ve intihar etti. Kız kardeşi bir otel odasında ölü olarak bulundu.
Ferdi önce kız kardeşini eroine bulaştıranları, sonra da kardeşini öldürdü ve hapse geri döndü.
Ben sanki babam ölmüş gibiydim. Mendil elimde hüngür hüngür ağlıyordum. Amcamın
oğlu da ağ-
21 6
217
Uyku Çılgınlığı
yukarıdaki şarkı akıyor. Beyin, "Ben herhalde bir şeyler kaçırdım. Baksana bizim adam terk
edilmiş." diyecek ve söz konusu olayı sanki sen yaşamışsın gibi algılayacak, bilinçaltm da
sabaha kadar olumsuzlar hanene binlerce çentik atacaktır.
Bence uyurken sadece uyu. müzik dinlerken sadece müzik dinle, çalışırken sadece çalış...
Yani yaptığın her şeyi bilincinle yap, uyumayı bile. Uyurken ille de müzik dinlemek
istiyorsan, içinde çaresizlik ve terk edilmişlik olan şarkılar yerine, enstrümantal müzikler
dinle. Ama benim fikrimi soruyorsan, uyurken sadece uyu.
Masum uyuma hatalarından vazgeç...
Uyurken; yorganı, kafanı da örtecek şekilde üstüne çekme. Vücut ısını ayarlayan bölgenin
adı da hipotalamus, yani bizim kliniğin şefi. Yorganı kafanın üstüne çekersen, direkt şefi
meşgul edersin ve şef meşgul olursa, senin klinikte herkes başıboş çalışacağı için verim
mutlaka düşer.
Ayrıca doğada hiçbir canlı karbondioksit alıp karbondioksit veremez. Bitkiler gece oksijen
alıp karbondioksit verir, gündüz de karbondioksit alıp oksijen verirler. İnsanlar ve hayvanlar
oksijen alıp karbondioksit verirler. Sadece ve sadece yorganın altındaki adam karbondioksit
verip karbondioksit alır. Beynimizin, oksijene en fazla ihtiyaç duyan organımız olduğunu
düşünürsek, sağlıklı düşünebilmemiz ve beynimizin daha iyi çalışabilmesi için, bolca oksijen
içeren ortamlarda uyumamızın gerekliliği daha net anlaşılır.
218
219
Uyku Çılgınlığı
zelge kış mevsimine göre uyarlanmıştır. Şimdi bu zamanları tek tek inceleyelim.
1.Dalga: 01:30 - 06:30 Uyku dalgası.
Bu zaman uyku dalgasının en iyi zamanıdır. Uyku zamanını, en az 3 saat bu periyotta
olabilecek şekilde düzenlemek, yapılabilecek en akıllı iştir. Çünkü bedenin uykuya en uygun
olduğu iki zamandan birisi budur.
2.Dalga: 06:30 - 08:30 Nötr zaman
Bu zamanda uyumak veya uyumamak arasında bedenin uygunluğu açısından hiçbir fark
yoktur. Ancak saat 06:30'dan sonra uyanıp tekrar uyumayı saymazsak. Hiç uyanmadan
uyuduğunda bir sorun olmamasına rağmen, bu saatte uyanıp sonra tekrar uyumak sabaha
kadar gerçekleşen tüm tedaviyi mahveder. Birçok insan bu saatlerde uyandıktan sonra, tekrar
uyumak ister, bilirsin şu "10 dakika daha uyuyayım, sonra kalkarım." muhabbetlerini. Zaten
son zamanlarda cep telefonları bile bu ihtiyaca uygun olarak dizayn edildi. Telefonun alarmını
kuruyorsun. Zili çalıyor, uyanıyorsun ve herhangi bir tuşa bastığında telefonun alarmı 10
dakika daha ertelenmiş oluyor.
3.Dalga: 08:30 -11:30 Uyanma dalgası
Artık uyanma dalgası gelmiştir. Bu saatlerde uyumak Ferrari marka bir otomobile normal
benzin koymak gibi bir şeydir.
220
221
yırn
Ben Dünyanın En Akıllı insanı
4.Dalga: 11:30 - 12:30 Uyku dalgası
Uyanma dalgası, yerini, gün içindeki en iyi uyuma dalgasına bırakmıştır. Mümkün
olabiliyorsa bu zaman diliminde 30 dakika uyu (Tabii ki yemekten önce). Bazı bilirn
adamları, buradaki 1 saatlik uykunun, normal bir zamanda (1. Dalga zamanı dışında)ki dört
saatlik uykuya bedel olduğunu söylerler.
•f
Yeri gelmişken söylemek istiyorum. Tarih yazar ki: Birçok bilim adamı, birçok filozof,
birçok alim bu zamanlarda uyumuştur. Ayrıca başta Japonya olmak üzere, birçok gelişmiş
ülkede büyük işletmeler, verimliliği ciddi oranda artırdığı gerekçesiyle personelini bu zaman
diliminde uyuması için teşvik etmektedir. Personelini bu periyotta uyutmak için ücret ödeyen
kurumlar bile var.
S.Dalga: 12:30 -15:30 Uyanma dalgası
Uyku dalgası azalarak uyanma dalgasına geçer ve
sasti 15:30 itibarıyla uyanma dalgası zirve yapar. ;
G.Dalga: 15:30-17:30 Uyanma dalgası
Uyanma dalgasının en iyi zamanıdır bu zaman. Bir mecburiyet yoksa (hastalık, vardiyalı
çalışma...) bu saatlerde uyumak, intihar etmek gibi bir şeydir. Bu saatlerde uyuyan insanların
tüm dengesi alt üst olur. Günü, saati karıştırırlar. Sabah mıydı, akşam mı? Salı mıydı, Cuma
mı?... bu saatlerde uyumak Ferrari'ye mazot koymaktan daha kötüdür. Uyumamanı şiddetle
tavsiye ediyorum.
Uyku Çılgınlığı
7.Dalga: 17:30 - 23:00 Uyanma dalgası
Uyanma dalgası 6. Dalgadaki kadar tehlikeli olmamakla beraber, bu saatler arasında da
azalarak devam etmektedir.
S.Dalga: 23:00 - 01:30 Uyku dalgası
Uyanma dalgası yerini tekrardan uyku dalgasına bırakmıştır. Çok hafif bir uyku dalgası
olarak geçer. Saat 01:30'da uyku dalgası zirve yapar ve yeniden uykunun en iyi zamanına
ulaşırsın...
Asıl Formül
Yukarıda da belirttiğim gibi, bu çizelge kış mev-si-mine göre ayarlanmıştır. Diğer
mevsimlerde de dalga zamanlarını, güneşi takip ederek tespit edebilirsin. Şöyle ki:
222
223
Dalgalar
1. Dalga
Güneş doğmadan önceki 5 saat
Nötr zaman Uyanma D.
Güneş doğduktan sonraki 2 saat
Güneşin zirveye
Çıktığı zamandan
önceki 3 saat
3. Dalgadan sonraki 1 saat
4. Dalgadan sonraki 3 saat
Güneş batmadan önceki 2 saat
Güneş battıktan sonraki 5,5 saat
7- Dalgadan sonraki 2,5 saat
224
Egzerşİz_Zamam
Uykuyu Yenme Egzersizi
Klinik Şefinin (Hipotalamusun) Eğitimi
Önce hipotalamusu özelleştirmen ve bir simge olarak eline alman gerekiyor. Ben
eğitimlerimde öğrencilerime, küçük birer tane kauçuk top dağıtıp bunun hipotala-mus
olduğuna inanmalarını istiyorum. İyice şartlanıyorlar. Onunla oynuyorlar. Tıpkı bir top gibi.
Sonra oynadıkları şeyin bir top değil de hipotalamuslan olduğunu düşündüklerinde, onu alt
etmek inanılmaz kolay oluyor. Bu süreçte, yani bir topu hipotalamus olarak kabul etme
sürecinde, ben çok fazla bir şey yapmıyorum. Her şey katılımcının kendini adamasına bağlı.
Eğer sen de fazla uyumaktan kurtulup normal uyuyan bir insan olmak istiyorsan, şimdi
kitabı kapatıp kırtasiyeden minik kauçuk bir top edinir gelirsin. Bunu yap!.. (Halen okumaya
devam ediyorsun. Lütfen samimi ol ve git o topu al. Bunu şimdi yap. Çok ciddiyim.)
Şimdi elindeki o minik topun, senin hipotalamusun olduğuna inan. Onunla bir top gibi
oyna. Duvara at geri gelsin. Hipotalamusunla bir top gibi oynadığını görüyor musun? Bu sana
ilk başlarda saçma gelebilir ama söylemek zorundayım ki, binlerce insan bu yöntemle
hipotalamusu-na pes dedirtti ve normal uyur hale geldi. Sen de başarmak istiyorsan, inanmak
zorundasın. Eğer inanmazsan kesinlikle az başarılı olursun.
225
226
227
Uyku Çılgınlığı
Bu tablodaki veriler standart değildir. Kişiden kişiye değişir. Yukarıdaki veriler pilot bir
uygulama için, her gün ortalama bir hesapla 00:00'da yatıp, 08:00'de kalkan ve uykusunu
sekiz saatten beş saate indirmek isteyen bir insana göre kurgulanmıştır. Sen kendine göre bir
plan yapmalısın. Mesela uykunu beş saate değil de, altı saate indirmek istiyorsan, bu tabloyu
biraz değiştirip son istasyon olarak 14. İstasyonu belirlemelisin...gibi.
Uygulamaya geçmeden önce uyarılar... Temel uyarılar
; • Aşırı sigara içiyor veya alkol alıyorsan azaltmaya
l çalış. En azından abartma...
; • Düzenli beslenmiyorsan, bugünden itibaren ye-
meklerini belli bir düzende yemeye başla ve kah-
t valtıyı asla ihmal etme.
) Diğer uyarılar
• Yukarıdaki tabloyu mutlaka bir A4 kağıdı üzerin
de, yazarak uygula.
• Söz konusu A4 kağıdını, hipotalamusunla birlikte
gün boyu yanında taşı.
• Gün içinde kendi kendine, o gün hangi istasyonda
olduğunu ve kaç saat uyuyacağını düşün. Bu şartlanmanı sağlayacak ve işini daha da
kolaylaştıracaktır.
• Gün içinde fırsat buldukça, hipotalamusunla oyna
ve her seferinde ona hükmettiğini ve onunla bir top gibi oynadığını hayal et.
228
229
Uyku Çılgınlığı
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Hani ne oldu? Artık beni uyutamıyorsun, de.
Yakmındakiler senin bir topla konuştuğunu söyleseler de, sen konuştuğun şeyin bir top değil,
hi-potalamusunun ta kendisi olduğuna inan.
• 4, 5, 6, 7, 8 ve 9. istasyon: Her yeni istasyonda uyuma süreni, diğer istasyonlarda olduğu
gibi en fazla 15'er dakika azalt ve her istasyonda 3'er gün kalarak devam et.
9. İstasyonu da geride bıraktın. Bu istasyonda herkes yorulmuştur artık. Kafanda daha iyi
canlandırabilmen için, senin klinikte yaşananları biraz filimize etmek istiyorum.
Klinik manzaraları -1: Dr. Rem ve Dr. NRem seni şikâyet etmek için şefe, Dr.
Hipotalamusa giderler. "Efendim bu adam çıldırmış olmalı. Yaklaşık 3 haftadır, her üç günde
bir 15 dakika azaltıyor uykusunu, ona yetişemiyoruz. İşimiz yarım kalıyor. Ne yapmamızı
önerirsiniz?" Hipotalamus nâzikçe: Ben bu tipleri çok iyi bilirim. 2 haftadan fazla dayanamaz,
bekleyin birkaç gün sonra vazgeçer. Size önerim bu periyodik inişlere göre davranmanızdır.
Gidin aynı şekilde bu gece 15 dakika önce uyanacağını planlayarak işinizi çabuk bitirin,
diyecektir. Üzgünüm ama genelde Hipotalamus haklı çıkar.
Uykunu azaltman gerçekten de seni ilk başlarda rahatsız edecek ve uykusuz kalacaksın.
Kendini yorgun hissedeceksin. Çünkü her gün 8 saat uyurken artık sadece 6 saat uyuyorsun ve
doktorlar henüz bu yeni uygulamaya
230
231
Uyku Çılgınlığı
Uyku Çılgınlığı
Klinik manzaraları - III: Şef Dr. Hipotalamus, acil bir toplantı yaparak, hemen bir durum
değerlendirmesi yapar. Dr. Rem ve Dr. NRem'e: Beyler gemi kontrolden çıktı, adamın ne
yaptığı belli değil. Başında bekleyin ve uyanmcaya kadar görev yerini terk etmeyin. Erken
kalkıyorsa bunu bana şikayet etmeyin. İşinizi daha hızlı yapın. Siz zaten hızlı çalışmaya
programlanmıştınız. Yıllardır uyuşuk uyuşuk oturuyordunuz. Şimdi çalışma zamanı, der.
•12,13,14 ve 15. İstasyon: Uykunu her istasyonda 15'er dakika azaltarak çalışmanı sürdür. Bu
istasyonlarda yine yorulacaksın ama eskisi gibi değil. Doktorların yavaş yavaş ikna olacak...
Final sahnesi...
Son İstasyon: Bu İstasyon, bu yöndeki son istasyondur. İşin sonudur. Zor bir istasyondur.
Eğer burada 10 gün kalabilirsen, işi bitirdin demektir. Bu 10 günlük sürenin ilk periyodu, 4
gündür. Bu süre Dr. Hipotalamusun yenilgiyi kabul ederek, senin 5 saat uyuyabileceğine ikna
olması içindir. İkinci periyot 3 gündür. Bu süre şefin, Dr. Hipotalamusun, Dr. Rem ve Dr.
NRem'e son durumu ve yeni mesailerini açıklaması içindir. Son periyot da üç gündür ve bu
süre; Dr. Hipotalamus, Dr. Rem, Dr. NRem ve senin yeni uyku düzenini idrak etmeniz içindir.
NOT: Uygulamayı bir film gibi anlatmaya çalıştım. Amacım daha net anlamanı
sağlamaktı. Elbette ki hakikatte böyle bir senaryo yok ancak sistem kesinlikle böyle işliyor.
Binlerce insan kafasında bu senaryoyu canlandırdı ve
hipotalamusu bir muhatap kabul ederek, onun hakimiyetine son verdi. Umuyorum ki sen de
aynı inançla hipotala-musunun üzerine gider ve milyarlarca insanın yapmadığı bir şeyi
yaparak, bu uyku çılgınlığına bir son verirsin...
Bundan sonra...
Yeni uyku düzeninden sonra, hafta sonları fazla uyumamanı tavsiye ediyorum ancak yine
de tatil moduna girip birkaç saat fazla uyumayı isteyebilirsin. Bunun kesinlikle bir mahzuru
yok. Gel gör ki bu süre, 3 günü geçerse, yeniden bir organizasyona ihtiyaç duyar ve yeniden
ayar yapmak zorunda kalırsın.
Mümkün olduğu kadarıyla öğlen uykusunu 15 dakika da olsa uyumaya çalış. Öğlen vakti
uyumaya uygun bir işin yoksa asla dert etme, boş geç.
Uyanma zamanını güneşin doğuşuna göre ayarla, kuşların sesini her sabah dinle ve hayatın
asıl yüzünü gör, o keyfi mutlaka yaşa.
Başarılı insanların az uyuma gibi bir ortak özelliği var. İnsanlar az ve doğru zamanda
uyuyunca beyinleri daha etkin ve güçlü çalışır. Bu doğru ama asıl önemli olan herkes 8 saat
uyurken sen 5 saat uyuyorsan, bu seni diğerlerinin önünde olduğun konusunda ikna eder ve
psikolojik olarak kendinle barışıp başarıya doğru koşarsın.
Saat 5'te uyanıp 8'e kadar yapacağın 3 saatlik çalışmanın nasıl bir şey olduğunu anlamak
için, bunu sadece bir gün denemen yeterli. O kesinlikle olağan üstü bir zamandır ve seni alır,
direkt zirvelere taşır.
232
233
Uyku Çılgınlığı
Uyku Çılgınlığı
Sorma yardan çektiğimi Yaradan bilir bir de ben Çözemezsin çöktüğümü Yaradan bilir bir de
ben... Ne anlarsın yaradan sen?
Gönlümdeki gökdeleni, Yıkıp dedi çek çileni. Garip başıma geleni, Yaradan bilir bir de ben...
Ne anlarsın yaradan sen?
Felek der ki az yine de, Sızı oldu yüz sinede. Ne sancıdır, kanser ne de, Yaradan bilir bir de
ben... Ne anlarsın yaradan sen?
Ne meyyü cama ne meşka, Benzemiyor aşka maska. Ağrı başka acı başka. Yaradan bilir bir de
ben... Ne anlarsın yaradan sen?
Artık az uyuyan bir insansın ve her gün için 3-4 saat fazla zamanın var. Bu zamanı
seçtiğin bir konuda kitap okuyarak değerlendirirsen, bir sene sonra ilgili konuda alim olursun.
Sadece okumakla kalmayıp, okuduklarını bir de yorumlayıp yazarsan; bu, kısa bir zaman
sonra senin de bir kitabın olacağı anlamına gelir. Bu zamanı işinde gelişmek için harcarsan,
birkaç sene sonra mesleğinde bir numara olursun. Bu zamanı spor yaparak geçirirsen, sağlıklı
bir insan olursun. Bu zamanı ailene harcarsan mutlu olursun. Bu zamanı ibadetle geçirirsen
cennete gidersin. Bu zamanı uyuyarak harcarsan, sıradan bir insan olursun. Seçim senin.
Bahtın açık olsun.
234
235
11. Bölüm
Türkiye İçin
Kriz - mriz yok! " Sadece psikoloji var..
Türkiye için
Prens çırılçıplak...
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler
berber iken bir ülke varmış. Her yıl olduğu gibi şubat ayının son haftası, kral bilir kişi heyetini
ülke meselelerini tartışmak için sarayında toplamış. Her sene düzenli olarak yapılan bu
toplantılar çok önemliymiş. Çünkü bu toplantılarda, ülke için çok ciddi kararlar alınırmış.
Halk kraliyet binasının önünde çıkacak olan kararları beklemeye koyulmuş. Herkes büyük
bir heyecanla acaba ne olacak diye bekliyormuş. Tam bu sırada sarayın ön kapısı açılmış ve
prens büyük bir hışımla dışarıya çıkmış. Suratı asık olan prens, ağlamaklı bir ifadeyle halka
bakmış. Şaşkın ve tedirgin bir ifadeyle halktan biri prense sormuş:
• Ne oldu ekselansları?
Prens bu soru karşısında kendini tutamamış ve ağlamaya başlamış. Ağlamış, ağlamış,
ağlamış:
• Ne olacak ya! Kral yüzüme kitap fırlattı.
Bana bağırdı, misketlerimi çaldı, demiş.
Prensin bu cevabıyla bir anda her şey alt üst tfîmuş. Ülkenin parası pula, pulu da çula
dönmüş. Halk perişan ve bitap düşmüş. Bir anda herkes fakirleşmiş. Millet birbirini yemeye
başlamış. Herkes acı çekiyormuş. 'Vah benim ülkem vah!' diye diye dolaşır olmuş insanlar...
Kısacası prensin suratına kitap
239
Türkiye için
fırlatılıp, misketlerinin alınması çok zoruna gitmiş halkın ve ülke büyük bir bunalıma girmiş...
Kral, üstüne bir şeyler almış ama prens hala çı-rılçıplakmış. Gökten düştü üç elma ve
halkın kafası yarıldı.
Masaldan da öte...
Bu anlattığım masallarda bile olmaz belki ama Türkiye'de en son şubat krizi böyle başladı
işte. "Bana kitap fırlattı." dedi küçük patron, dolar fırladı.
Ben 4 yıl ekonomi okudum ama hiçbir hocam bana kitap fırlamasıyla, dolar fırlaması
arasındaki bağlantıyı anlatmadı. İnanıyorum ki başbakan da bu ikisi arasındaki ilişkiyi
bilmiyordur. Ama eminim ki "Ne büyük adamım ben; bir lafımla Türkiye'nin kaderini
değiştirebiliyo-rum." diye düşünmüştür.
Zaman geçti ve Derviş Baba geldi ekonominin başına. Akıllı adamdı. Kitap - Dolar
ilişkisini çözmüştü herhalde ki ilk cümlesi şöyle oldu: Merak etmeyin çocuklar, ben size para
bulacağım. Cümle bitmeden dolar indi. Piyasa hareketlendi. Biraz sonra para bulunamadı
denildi, hay-daa dolar yine fırladı. Başbakan hastalandı dolar fırladı, iyileşti dolar düştü...
Bütün bu olanlar sadece ekonomi bilimiyle açıklanmaya çalışıldı. Tüm tartışmalar havada ve
anlamsız kaldı. Çünkü asıl bozulan ekonomi değil, psikolojiydi.
240
241
Türkiye için
Kriz var diye şartlanıp perişan olmak yerine, Kriz
yok deyip, uygulamaya geçmelisin. Ha, unutmadan söyle
yeyim: Tabii ki sen kurtaracaksın bu memleketi. Ayrıca
memleketin her tarafı bozuk olsa ne yazar. Başarmak elin
de... ,. „,.
2 - Birbirimize güvenmiyoruz.
Ne vatandaş devlete, ne de devlet vatandaşa güveniyor. Ne işçi patronuna, ne de patron
işçisine güveniyor. Ne halk medyaya, ne medya halka güveniyor. Bu listeyi uzat gitsin.
Listenin sonuna da en acı olan son sözü koy: Ben kendime güvenmiyorum. Şimdi söyler
misin, böylesine bir güvensizlik, bir karamsarlık ortamında olan bir ülkeden ne beklenebilir
ki?!
3 - Memlekette lider yok.
Üzgünüm ama Türk halkı lider yetiştiremiyor. Üzgünüm ama Türk halkı hatip de
yetiştiremiyor. Dikkat et, göz kulak kesil ve izle. Ben liderim diye ülke yönetimine talip
olanların hangisi için o bir lider diyebilirsin?
• Bir defa, 100 liderden 90'ı konuşmasını kağıttan
okuyor. Hatip değil.
: • 10'u doğaçlama konuşuyor ama bu 10'un 8'i boş konuşuyor.
• Geriye kalan 2'nin 1'i iyi konuşuyor, karizma ye
rinde filan ama o da işi bilmiyor.
• Geriye 1 'i kaldı ve o da iyi konuşuyor, karizma ta
mam, işi de biliyor ama fırsat verilmiyor. Tabii ki
- bu bir mazeret olamaz. Eğer gerçek bir lider olsa
242
243
im
Ben Dünyanın En Akıllı insaniyi
Türkiye için
244
245
Türkiye için
süper güç yapmak için doğduğumuza inanmalıyız. Gerekiyorsa kendimizi feda etmeliyiz.
"150 milyon maaş alıyorum, kiramı bile veremiyorum. Bana ne Türkiye'den, batarsa
batsın! Be-nim bir dikilitaşım bile yok. Yanarsa yansın, bana ne?" dediğin sürece maaşının bir
lira dahi artmayacağına dair sana garanti veriyorum. Bu çok boşa bir hayıflanmadır.
Maaşımızın artmasını istiyorsak, üretimin artması gerektiğine inanmalıyız. Üretimin
artmasını istiyorsak, işimizi aksatmadan, verimliliği belki de %200 artırarak çalışmaya devam
etmeliyiz. Sabahleyin işe geldiği dakikadan itibaren saatine bakıp, akşam olsa da gitsek diyen,
işe başladığı ilk gün, daha 25 sene var emekli olmama diyen, her gün emeklilik yaşını hesap
eden bir insan ne verebilir Türkiye'ye?
Akşam olduğunda üzülmelisin. Emekli olma yaşını hesap etmek yerine, işinde nasıl
mükemmel olabileceğini hesap etmelisin. Çalışırken sadece işini düşünmelisin. Her zaman
dakik olmalı, her zaman tebessüm etmelisin... Böyle yap! Belki sen ömrünün sonuna kadar
hep 150 milyon alırsın ama senden sonra senin evladın, evlatlarımız; süper bir dünyada bizim
hayal edemediğimiz rakamları alırlar...
Dedelerimizin kanı aktı, ülke kurtuldu. Şimdi dedelerimizin kanı ile aldığı bu ülkenin alın
terine ihtiyacı var. Sen kan değil sadece ter dök yeter. Ben bütün bu anlattıklarımı Türk
halkının yapacağına sonsuz ve sınırsız inanıyorum. Eksik olan tek şey bir lider. Peki ne
yapmalı öyleyse? Lider yok, güveneceğimiz yöneticimiz yok deyip kenara çekilmek, her
akşam 4 saat Çarkıfelek izlemek, diskolarda sa-
246
247
Türkiye için
anlatınca adam atladı: "Bak dostum, şu köşede bir kova çiş var adam daha yeni yaptı. Şimdi
sen git çaktırmadan al onu kendi kovana boşalt, götür hemşireye ver. Sakın kimseye de
söyleme ha...
Bizim adam büyük bir heyecanla ve inanılmaz bir gizlilikle adamın dediğini yaptı. Hiç kimse
görmedi ama tahlil sonuçlarına göre bizim adam altı aylık hamile çıktı...©
Kendini dolandıran adam...
Türkiye'de çekilmiş bir kamera şakas.ydı yukarıda anlattığım. Şimdi var gerisini sen
düşün! Öyle adam var k, sağlığıyla ilgili bir konuda kendi kendine hıle yapıyor ve sonra da
kahvede hemşireyi nasıl kand.rd.g.n. büyük b,r ke-yifle anlatıyor.
Sorgulamıyoruz. Hiçbir şeyi sorgulam.yoruz. O kadar kanıksamışız ki acayiplikleri, her
şeye olabilir .°nyargıs,yla vaklasıvoruz "Burası Türkiye abı. Burada her şey olur." diye diye
tüm normallerimizi değiştirmiş bulunuyo-ruz.
Ambulansta oksijen bitebilir, itfaiyede su bitebilir adam su koymay, unutmuş olabilir, şoför
da m.ş olabd r yanlış iğne adam öldürebilir, yolda giderken aıtecek çukura düşüp
kaybolunabilir, on katrilyon para bir anda yok olab, lir... Eee normaaal!
248
249
Türkiye için
Ne iş olsa yaparım diye bir vasıf bizim milletimizden başka kimde var? Biz gerçekten de
olağanüstüyüz ve her işi biliriz. El alemin milleti gibi iş değiştirmeyiz çünkü. Direkt sektör
değiştiririz biz. Adam tencere satıyorsa mesela, o iş yerinden çıkıp tencere satan başka bir
yere girip çalışmaz. Ayakkabı tamircisinin yanına girer.
Geçen, şöyle bir hesap ettim de yaklaşık on küsur tane sektör değiştirmişim ben.
Süngercilik, mobilya, yedek parça, cam, inşaat, yapı malzemeleri, radyo, senaryo, reklam,
gıda, elektrikli battaniye, stand-up, bilgisayar... bunlar eğitimci oluncaya kadar uğraştığım
işlerden sadece bir kaçı. Ana başlıklar halinde verdim ki, zamanını almayayım. Böyle adam
Türkiye'den başka hiçbir yerde yok!
Askeriyede bize komutanlarımız ot yoldurmuştu. O zamanlar çok kızmıştım ama sonra
haklı olduklarını anladım. Asker adam eğer boş kalırsa sevgilisini, karısını, anasını, babasını
düşünüp bunalıma girer ve firar eder. Halbuki sürekli oyalanırsa kimseyi düşünemez ve mutlu
bir asker olur. (Bu anlamı ben yükledim, ot yoldurma çalışmasıyla belki de hiç alakası yok,
belki de sırf insan gücünden optimum düzeyde faydalanmak için yaptırıyorlardı bunu.)
Türkiye'de bizi oyalayan; düşünmemizi, üretmemizi engelleyen o kadar çok konu var ki
asıl işimizi yapmak yerine daima oyalanıyoruz. Daima ayakta durabilmek için yeni çareler
üretiyoruz. Sürekli çaresizlik psikolojisi içinde yaşadığımız için de inanılmaz akıllı olmuşuz.
Şaka değil, biz hakikaten çok akıllı bir milletiz. Çocukluğum Almanya'da geçti benim. Hiç
unutmam Türkiye'ye geldiğimiz zamanlarda düştüğüm komik durumları. Her şeye şaşırarak
bakıyordum.
250
251
Türkiye İçin
ğız." İnanmadı bana. Onların yaşadığı ülkede haber verilmeden böyle bir şey olduğunda,
şahısların zararını devlet karşılıyormuş. Daha neler! ©
Ben bu kitabı yazarken tam 47 defa elektrik kesildi. Ama asla yazdıklarım kaybolmadı. Çünkü
bir elimle yazarken diğeriyle sürekli kayıt tuşuna basıyordum. Bazen saatlerce elektrik
gelmedi. E tabii ki bu kitap 3 ay yerine 7 ayda tamamlandı. Ama tamamlandı. İsveçli arkadaş
böyle bir kitap yazsaydı ne olurdu peki? Düşünsene, bir defa elektrik kesildi, adam üç gün şok
yaşadı. Demek ki devamlı burada olsa kitap yazayım derken felç olurdu. Ayrıca o benim senin
gibi bir eliyle yazıp, öbürüyle kayıt yapamazdı.
Türkiye'de yaşamak gerçekten ciddi bir ayrıcalık. Adam yarım ekmek arası dönerle bir
bardak ayran içiyor. Dönerin son lokmasıyla ayranın son fırtı aynı zamanda bitiyor. Bunu bir
Türk'ten başkası beceremez. @
Her gece acaba bu gece olur mu diyerek yatağa girip depremi bekliyoruz ve bu bizi
sarsmıyor. Amerikalıları 11 Eylülde gördük işte. Hepsi psikologa gitti. Birçoğu bizim
tabirimizle kafayı yedi. Halbuki ayni şey Türkiye'de olsaydı hiçbirimiz şaşırmazdık,
hiçbirimiz kafayı filan da yemezdik. Niye? Çünkü bunlar normal şeyler. Her şey olabilir.
Düşünsene bahçe duvarına plastik top çarpıyor, duvar yıkılıyor ve top oynayan çocuklar
ölüyor. Top oyriayan ço-
253
Türkiye için
...Ve sonuç:
Sonuçta, daima olumsuzluk ve çaresizlik yaşadığımız için, sürekli yeni formüllerle çareler
üretmek zorunda kaldık. İster istemez beynimizi zorladık ve çaresizlik bizim beyin
gelişimimiz konusunda bir mucize oldu bize ve her birimiz birer dahi olduk...
İşte Türk insanının her gün kendi kendine sormak ve cevaplandırmak zorunda olduğu
sorulardan sadece bir kaçı...
İşe giderken... r
Çalıştığı şirketin mali yapısını çok iyi bilir. Şirketin iflas e.dip etmeyeceğini patrondan
daha iyi bilir. •
Psikolojiyi çok iyi bilir. Patronunun yüzüne bakar bakmaz o gün maaşların ödenip
ödenmeyeceğini anlar.
Hastanede
Hastaneye giderken, ölme ihtimalini mutlaka göz önüne alır ve ailesiyle vedalaşır. Hatta
vasiyetini bile yazar öyle gider.
Ameliyat olduktan sonra karnında şişliğin, doktor tarafından midesinde unutulan bir
şeyden kaynaklandığını bilir.
Çocuğu ambulansa atar ama ambulansta oksijen olup olmadığını düşünür...
255
Türkiye için
Vergisini en son gün yatırır, hatta bazen yatırmaz bile. Çünkü eninde sonunda
affedileceğini bilir.
Parası varken arabasının deposunu fuller, çünkü yarın zam geleceğinden emindir.
Çantasını kapkaççılara kaptırmamak için, çantayı hangi eliyle tutacağına doğru karar
vermek zorundadır.
Sıradan bir Türk bile önce patatesleri sonra köfteleri yer, bunun daha zevkli olduğu
tecrübelerle sabittir.
256
257
Türkiye için
258
259
12. Bölüm
Telkin ve Şartlanmalar.,
Unutma!
Şimdi ne olduğuna inanıyorsan, yarın mutlaka o olacaksın!
Telkin ve Şartlanmalar...
İstanbul'u Fetheden de Psikoloji...
İstanbul'un fethiyle ilgili bir sempozyumda konuşan tarihçi profesör, Fatih'i ve fethi
anlatıyordu... şimdi o konuşmanın bir bölümünü olduğu gibi aktarıyorum.
Hacı Bayram Veli'nin Kehaneti...
"...II. Mehmet, Sultan II. Murat'ın oğludur ve 1432'de Edirne'de doğmuştur. Aynı yıl, halk
arasında, Ankara'da ikamet eden Hacı Bayram Veli'nin İmparatorluk adına büyük bir tehdit
unsuru olduğuna dair, bir takım söylentiler yayılmaya başlamıştır... Devrin uleması Padişaha:
"Hünkarım, Ankara'da Hacı Bayram Veli adında bir şahıs var. Oldukça kar izm ati k, oldukça
etkili bir insan, korkarız ki ileride bir ayaklanmaya sebep olacak. Acaba Edirne'ye davet etsek
de, kendisiyle bir görüşsek nasıl olur?" der. Hünkar, ulemayı dikkate alır ve » Hacı
Bayram Veli'yi Edirne'ye çağırtır.
Kısa bir zaman sonra Hacı Bayram Veli Edirne'ye, hünkarın yanına gelir. Bu sırada hünkar,
tahtında; II. Mehmet, hünkarın yanında duran beşiğin içindedir. Akşemsettin Hoca, Hünkarın
sağında dikilmektedir. Hacı Bayram Veli içeriye girer. Hünkar Hacı Bayram'a Ankara'yı sorar.
Ankara'da her şeyin normal olduğunu söyleyen Hacı Bayram, hünkara Ankara'yı merak
etmemesini söyler... Bir ara Hacı Bayram, II. Murat'a İstanbul'u fethetmek isteyip istemediğini
sorar. II. Murat, "İstanbul'u fethetmek en büyük ha-yalimdir!" deyince, Hacı Bayram,
"Padişahım bunun için asla uğraşmayın. İstanbul'u fethetmek size na-
263
iyim
Telkin ve Şartlanmalar...
ta II. Mehmet henüz kundaktayken H.Bayram Veli böyle bir laf etmiştir.
İltifattan hoşlanmayan kimse yoktur...
II. Murat da dahil olmak üzere dünyada iltifattan hoşlanmayan hiçbir insan yoktur. II.
Murat, çocuğuna ilişkin yapılan bu olağanüstü iltifattan alabildiğine etkilenmiştir. Kim bilir
belki de II. Murat, H.Bayram Veli'nin zararlı bir insan olmadığına bu büyük etkiden dolayı
karar vermiştir.
H.Bayram Veli, Akşemsettin hocayla birlikte hünkarın yanından ayrıldı. II. Murat ve oğlu
odada yalnız kaldı. II. Murat kundaktaki yavrusunu alıp bağrına basarak, "Yavrum
Mehmet'im! Sen haa, İstanbul haa... demek ki İstanbul'u sen fethedeceksin!" dedi. Fatih daha
bir bebekken böylesine güçlü pozitif telkinlerle yüklenmeye ve şartlanmaya başladı. II. Murat
bu muhteşem olayı herkese anlatarak oğlu ile gurur duydu. Akşemsettin Hoca da
çevresindekilere Mehmet için söylenenleri anlattı. Haber bir anda tüm ülkeye yayıldı.
Padişahın oğluydu Mehmet. Herkes inandı. Daha bir bebekken insanlar onu İstanbul'u
fethedecek bir komutan olarak algıladılar. Herkes o gözle, İstanbul'u fethedecek komutan
gözüyle bakıyordu Mehmet'e.
Mehmet büyümeye başladı. En iyi hocalar tarafından yetiştirildi, tam yedi dil öğrendi.
Henüz 14 yaşındayken babası tahtını oğluna devretmeye kalktı. II. Murat böyle inanmıştı
Mehmet'in istanbul'u fethedeceğine. Bir an önce görmek istiyordu fethi. Tüm yatırımı oğlu
içindi. Meh-met'inse seçme şansı yoktu, İstanbul'u kesinlikle o alacaktı. Herkes ona
güveniyordu. Tam 21 yıl tüm insanlar Mehmet'in İstanbul'u fethedeceği günü beklediler. II.
Murat gö-
264
265
Insanıy
Ben Dünyanın En Akıllı j
ırn
Telkin
ve Şartlanmalar..
remedi ama Fatih İstanbul'u 29 Mayıs 1453'te, henüz 21 yaşındayken, müthiş bir askeri deha
ile fethetti. Savaş esnasında yürüyen kuleleri, havan toplarını icat etti. Çağ kapadı, çağ açtı.
Gelmiş geçmiş en bilgili, en çok yönlü Osmanlı imparatoru oldu...
Acaba?
Acaba H.Bayram Veli, II. Murat'ın yanına gelmeseydi ve Fatih için "İstanbul'u bu çocuk
fethedecek." demeseydi, fetih gerçekleşir miydi?
Mutlakiyet ile idare edilen ülkelerde padişah, bazen 7 yaşında bile olabiliyor. Fakat asla
normal bir insanın 7 yaşındaki hali ile benzerlik göstermiyor. Çünkü padişahın oğlu doğduğu
andan itibaren geleceğin imparatoru olarak tanınıyor, yetiştiriliyor ve babası ölünce de tahta
geçiyor. Yani şimdiki gibi değil, adam 40 yaşına kadar herhangi bir KiT'te Genel Müdür, 41
yaşında başbakan. Mutlakıyette böyle bir şey yok! Belki de bu rejimin en büyük avantajı bu.
Padişahlık bir meslek gibi yani.
II. Mehmet, 14 yaşına rağmen, o gün babasına söylediği "Eğer hükümdar sizseniz
ordunuzun başına geçin. Eğer bensem, emrediyorum, ordunun başına geç!" ifadesi 14
yaşındaki normal bir insanın edeceği türden bir ifade değil. Bu ancak çocuğa yüklenen
toplumsal anlamla açıklanabilir. Bebek doğar doğmaz ailesi, çevresi ve bütün ülke onu
geleceğin hükümdarı olarak görüyor. Bilinçaltında toplanan pozitif veriler çocuğu kuşatarak,
onlarca defa kuşatılan İstanbul'u bir hamlede alma sonucunu doğurabiliyor.
Tekrar başa dönersek Fatih'in yerinde başka bir çocuk olsaydı kundakta ve H. Bayram Veli
onu işaret ederek söyleseydi, belki de İstanbul'u o çocuk fethedecekti.
Bilinçaltı yağmur çamur dinlemeyen muazzam bir
tarladır. Her türlü hava şartlarına rağmen, ektiğini mutlaka
biçersin. •
Kim bilir?
ABD başkanı George W. Bush öğlen yemeğine sizin evinize gelse, Bush senin çocuğunu
gördüğünde 'Aman tanrım' deyip, dudağını bükse, biraz sonra tekrar elindeki kaşığı bırakıp,
çocuğa bakarak 'vay be!' deyip, tekrar dudağını bükse, biraz sonra da çocuğu kucağına alıp,
orada-kilere "Arkadaşlar size bir şey söylemek istiyorum. Bu çocukla ilk göz göze geldiğimde
bana bakışlarıyla telepatik bir mesaj gönderdi. Ben dünyayı değiştireceğim dedi. Hayatımda
ilk defa böyle bir çocuk görüyorum. Olamaz olamaz. Böyle bir şey olamaz!" deyip çocukla
uzun süre ilgilense ve çıkarken tekrar dönse ve "Bu çocuk dünyayı değiştirecek!" dese, o an
evinizde bulunan herkes bu olayı tanıdıklarına anlatmaz mı? Sen anlatmaz mısın? Olayı
duyan herkes sizin eve akın edip çocuğu görmek, ona dokunmak için yarışmaz mı?
Gazetelerde 'Bush referanslı bebek' şeklinde manşetler atılmaz mı? Herkesin bakışı değişmez
mi ve sonra o çocuk dünyayı değiştirmez mi?
Bütün cevapların evet olduğuna eminim. Aynı şey senin için de geçerli. Karizmasına,
gülüşüne, aklına güvendiğin birisi sana da bu tarz bir yükleme yapsa sen de uçar-
266
267
Te|kin ve Şartlanmalar...
Anne ve babalara küçük bir tavsiye...
Çocuğunuz daha doğmadan, henüz anne karnındayken telkinlere başlamalısın. Bilim
adamları bebeğin anne karnındayken, her şeyi duyduğunu söylüyorlar. O halde bu inanılmaz
bir fırsat. Olumlu telkinlerle daha çocuk doğmadan onun pozitif, idealist, büyük düşünen bir
insan olmasını sağlayabilirsiniz. Konuştuklarınıza dikkat edin öyleyse. Onu önemsediğinizi
hissettirin mesela. Özel olduğunu ve beklendiğini bilmesinin nasıl bir sakıncası olabilir ki?
Diyelim ki bu şansı kaçırmışsın, bebek doğmuş. Yine de geç kalmış değilsin. İster 1
yaşında, ister 5 yaşında, ister 7 yaşında olsun hiç fark etmez. Kaç yaşında olursa olsun
çocuğunu takip et. Tüm çocuklar TV izlerken adeta dış dünyayla tüm irtibatlarını keserek
transa geçerler. Çevresindeki hiçbir uyarıcı onun dikkatini dağıtamaz. Üst bilinci neredeyse
kapalıymış gibi meşgul olmasına rağmen, bilinçaltı her zaman olduğu gibi sonuna kadar
açıktır. Sen konuşurken o seni duymaz ama bilinçaltı kayıtlarını yapmaya aralıksız devam
eder. Tam bu sırada başla: Başaracaksın, Sen büyük adam olacaksın. Dünya senin için
dönüyor. Güneş, sen varsın diye doğuyor. Sen insanlara faydalı olacaksın, seninle tüm dünya
gurur duyacak... ve yavrum sen örnek bir insan olacaksın. Sahip olduklarına değer ver,
olmadıklarına da. Hayal kur ve hayallerini önemse. Sen çok büyük bir insan olacaksın, tüm
dünya seninle gurur duyacak... Bu ve buna benzer telkinler, çocuk TV'ye tamamen teslim
olmuşken, direkt olarak bilinçaltına işleyecek ve göreceksin ki çocuğunun hareketleri,
yürüyüş ve davranışları değişecek. Tam tersi için de aynı durum söz konusudur.
268
269
insanıyım
Telkin
ve Şartlanmalar...
270
271
Telkin ve Şartlanmalar.
madan gideceğiz. Topu topu iki saatlik bir ömür. Birini kullandın, biri de önünde duruyor.
Aslında bu kadar kısa bir zamanda hiçbir şey için hiçbir şeye değmez. Ve bu kadar zamanda
yapabileceğin ne varsa aslında hepsi boş.
Ben kitap yazdım, ben icat yaptım, ben Einstein'ırn, ben Edison'um, ben Dünyanın En
Akıllı İnsanıyım, ben kılım, ben tüyüm... Ne olursan ol her şey bir anda olur ve biter. Sen
hatta gözünü açıp kapayamazsın bile. Peki o zaman niye bütün bunlar? Neden varım ki ben?
Niye çalışayım? Madem her şey boş, her şey anlamsız... Niye bu telaş, nedir bu sıkıntı?
Cehennemde isen en iyi sen yanmalısın!
Öyle küçüksün ki aslında, uzay sonsuz olsaydı sana yoksun bile derdim. Ne var ki uzay
sonlu. Ve sen çok küçük de olsan varsın. Bilim adamları anlatıyor, içinde bulunduğumuz
güneş sistemi başka bir sisteme doğru saniyede beş yüz bin kilometre hızla gitmektedir. Yani
ışık hızı diye bir şey varsa, onun yaklaşık iki katı. Hesaplara göre bu hızla gidersek yetmiş beş
milyon ışık yılı sonra çarpışacak ve yok olacağız. Düşünebiliyor musun yetmiş beş milyon
yıl, deli mesafe, deli zaman. Şimdi bu mesafeyi hayal et. Diğer sistemleri, gezegenleri,
yıldızları, galaksileri düşün...
...Şimdi yavaş yavaş geri dön. Tekrar güneş sistemimize gir ve koca sistemde çok küçük
kalan dünyaya geri dön. Dünyada çok küçük kalan kıtalardan Asya kıtasını düşün. Asya
kıtasında çok küçük olan Türkiye'yi canlandır gözünde. Türkiye'de çok küçük kalan birazcık
Avrupa kıtasına kaymış olan Marmara Bölgesi'ni, orada da çok küçük kalan İstanbul'u düşün.
İstanbul'da isen bulunduğun ma-
haileyi, sokağı, binayı, daireyi, oturduğun odayı, üzerinde durduğun koltuğu ve koltuğun
üzerinde duran kendini düşün. Kainatta ne kadar yer kapladığını anladığını sanıyorum.
Ne kadar küçük olursan ol, sonuçta mutlaka varsın. Ve eğer varsan varlığının hakkını
mutlaka vermelisin. Yarın bir yerlerde hesap verirken "Ben kendimi biliyordum ve bana
verilen görevi hakkıyla yerine getirdim. En faydalı olan bendim." diyebilmelisin.
Ağaca bak! Gün doğar doğmaz başlıyor oksijenini üretmeye. Güneşe bak! Kaç milyar
yıldır her gün dakika şaşmadan doğuyor. Kalbine bak! Hiç sektirmeden her an atıyor.
Yağmura bak! Zamanı gelince aksamadan nasıl da yağıyor. Dünyaya bak! Hiç taviz vermeden
nasıl da dönüyor... Ve kendine bak hepsinden daha üstün bir vasfa sahipsin, bir aklın var. Bu
kadar akılsızın görevini tam yaptığı bir meydanda bir akıllı olan senin varlığını reddetmen,
yan gelip yatman, hatta bir de sisteme zarar vermen komik olmaz mı? Herkes gibi, her şey
gibi sen de görevini yap!...
İnsanların en büyük ve tek amacı: 'Faydalı olmak' olmalıdır.
Geçmişi unut, yani geçen bir saati yok say. Önünde hiç ellenmemiş, hiç bellenmemiş bir
saatin daha var. Çabuk geçtiğini bile düşüneceğin zamanın yok. İşe hemen yüzü-
272
273
'yırn
Ben Dünyanın En Akıllı insan
ne bir tebessüm monte ederek başlayabilirsin. Bazen birine sadece tebessüm edersin, hayatı
değişir.
Köprüye çek!
Genç adam intihar etmek üzereydi, hiç dostu yoktu. Herkes dışlamıştı onu, acı çekiyordu.
İntihar etmek tek çözümdü. Yola çıktı, köprüye yöneldi, bi-
' razdan atlayıp her şeyi bitirecekti. Bir taksiye bindi.
' ' Taksici sanki doğuştan yüzüne yerleştirilmiş bir tebessüm ile 'buyurun' dedi genç adama.
Genç adam kendisine ilk defa tebessüm eden biriyle karşılaşmanın şaşkınlığını yaşıyordu.
Taksici - Nereye gidiyoruz? '•-'.. Genç Adam - Köprüye...
Şoför kahkahayı basarak gülmeye başladı. Genç adam sinirli bir ifadeyle sordu:
Genç Adam - Niye gülüyorsun be adam? Taksici - Hiiiç! Aklıma bir anım geldi de... Genç
Adam - İyi...
Bu kısa cevapla taksicinin konuşmasını kesmek
istiyordu. Fakat o anlatmaya kararlıydı.
ı
Taksici - Bir zamanlar hiç dostum yoktu. Yalnızlıktan bunaldım ve bir karar verdim,
intihap etmeliyim. Yalnızlıksa ha toprağın altı, ha toprağın üstü ne fark eder ki, dedim.
Telkin
ve Şartlanmalar...
Genç adamın gözleri parıldadı. Taksici sanki onu anlatıyordu.
Genç Adam - Eee sonra?
Taksici - Eesi o sinirle, o kararlılıkla evden çıktım ve bir taksiye bindim. Taksici nereye
dedi, ben de köprüye deyince kahkahalarla gülmeye başladı...
Bu arada köprüyü çoktan geçmişlerdi bile. Genç adam biraz sonra taksiden indi ve evine
geri döndü. O şimdi İstanbul'da taksicilik yapıyor, köprüye adam taşıyor yani.
274
275
Telkin
ve Şartlanmalar..
Dünyanın En Güzel Şiirleri Düşün biraz insanoğlu!
Başımızda beyin vardır, Düşün biraz insanoğlu, Beyin yoksa neyin vardır, Düşün biraz
insanoğlu!
Halik sondan gelir bence, Huluk vardır ondan önce, Hesap et de ince ince, Düşün biraz
insanoğlu!
Nardan idi dünya esas, Nerde idi nebatla nas, Nesil nasıl oldu ihdas, Düşün biraz insanoğlu!
Kainata bil umumu, Kim ekmiştir ilk tohumu? Ben mi, sen mi, yoksa o mu. Düşün biraz
insanoğlu!
Dünya desek kuru tabut, Kimya desek dönüp yahut, Mahluktan olur mu mabut, Düşün biraz
insanoğlu!
Su içerken kılar şükrün, Göğe bakar eder zikrin, Ferik kadar yok mu fikrin, Düşün biraz
insanoğlu!
Dehamıza dil uzatma, Kaşın çatıp, daşın atma, Domuz gibi düşüp yatma, Düşün biraz
insanoğlu!
Tuzaklandık sollu sağlı, Azık yavan kazık yağlı, Gitme böyle gözü bağlı, Düşün biraz
insanoğlu!
Tesbitimi sanma tahmin, Toprak değil tanrı rahmin, Fıtratını bulur fehmin, Düşün biraz
insanoğlu!
Çehrene bak sakil kişi, Değil toprak çakıl işi, Türlü çiçek akıl işi, Düşün biraz insanoğlu!
Tiynetini temizle gel, Tenine de bağlama bel, Başını döv düşünü del, Düşün biraz insanoğlu!
Gafur varsa her zerrede, Kafir acep daha nede, Saklı yoktur bu sahnede, Düşün biraz
insanoğlu!
Kervan kalkar geçten erden, Keser seni güçten ferden, Dönen var mı bu seferden, Düşün biraz
insanoğlu!
Ayık ol sen ey Zevraki, Zehri sunar bir gün saki, Saki dahi değil baki, Düşün biraz insanoğlu!
276
277
13. Bölüm
Tüm Keramet Senin Bakışında Gizli...
Her pencereden aynı manzara görünür ama bazıları başka görür...
insanıylrrı
Ben Dünyanın En Akıllı
Yukarıdaki adamın yaşadıklarını ya da benzerlerini sen de yaşamışsındır. Birçok kere ne
kadar şanssız olduğunu düşünmüşsündür. Halbuki olumlu görebilsen, hiçbir zaman şanssız
olduğunu düşünmez, hiçbir zaman küfret-mezdin.
Her insan, her gün bir dolu şanssızlık yaşıyor., Hayatında ilk-defa çatalla meyve yemeye
kalkan ve çatalı tam ağzına götürürken, ensesine vay Mehmet diye tokat yiyen, boğazına çatal
kaçan ve ölen adamı duydun mu sen? Üstelik adı da Mehmet değil Abdullah'tı. Bakışını
değiştirmelisin. Ben çok şanssızım, diye diye ortalarda yürürsen, her olana kötü bakarsan, her
şey daha kötü olur buna emin ol ve yine emin ol ki bir gün su içerken boğulup gidersin.
Bakışını değiştir. Biraz daha, biraz daha dikkatli bak, ne kadar şanslı olduğunu göreceksin.
Çok şanslı adam...
• Biraz önceki şanssız adamı düşün! Belki otobüsü
kaçırdı ama milyonlarca insanın aksine onun geç
de olsa gidebileceği bir işi vardı.
• Raporu hazırlarken elektriğin kesilmesi ona, rapo
runu tekrar gözden geçirme ve hatasız bir rapor
yazma fırsatı verdi.
• Banyoda suyu kesilse de akşam evine döneme
yen milyonlarca insanın aksine o, evine dönmeyi
başardı ve hatta evi olmayan binlerce insan var
ken, o en fazla suyu kesilecek bir evde yaşama
nın keyfini sürdü.
282
283
284
285
286
287
ne tavuk her gün yeni şeyler öğretiyordu yavrusuna. Büyük tavuk annesinin her söylediğini
yapıyordu. Tehlikelere karşı nasıl davranacağını da öğretti annesi: "Bak yavrum eğer kedi
buradan gelirse aksi istikamete doğru kaç, şuradan gelirse buraya kaç..."
Büyük tavuk büyüdükçe güzelleşiyordu. Oldukça uzun kanatları vardı. Ara sıra diğerleri
onun kanatlarına bakmak için geliyorlardı...
Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendisini nasıl
savunacağını anlatırken büyük tavuğun gözü, gökyüzünden süzülerek korkunç bir ihtişamla
geçiş yapan bir başka canlıya ilişti.
- Anne bu ne? dedi büyük tavuk.
- Ha o mu? O kartal yavrum, kuşların padişahı.
Ne de güzel uçuyor!
- Evet yavrum! Ama sen sakın ona özenme.
Asla onun gibi olamazsın! Sen bir tavuksun.
Senden önce baban, deden, amcan hepsi ona
özendi ama hiçbiri onun gibi uçamadı...
Sen bir tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın.
Annesi gittikten sonra siyah kanatlı büyük tavuk, kümesin arka bahçesinde yalnız kaldı.
Kartalın yeniden geçmesini bekliyordu. Biraz sonra korkunç ihtişamıyla süzülerek geçti
kartal. Bir an etrafına baktı siyah kanatlı büyük tavuk ve haddini aşarak, kanadını şöyle bir
açtı. Kendi kanadı ile kartalın kanadı arasında inanılmaz bir benzerlik vardı. Heyecanlandı. O
heyecanla kümese daldı. Kümeste siyah kanatlı birkaç büyük tavuk daha vardı. Hepsi mışıl
mışıl uyuyordu.
"Arkadaşlar, uyanın ve beni dinleyin, ben bir şey fark ettim. Bizim kanatlarımız o uçan şeyin
kanatlarına çok benziyor. Bence uçmayı denemeliyiz." Arkadaşları sanki sözbirliği
yapmışçasma "Hadi canım sen de, dalga mı geçiyorsun? Unuttun mu biz tavuğuz ve asla
uçamayız. Annemiz öyle söylemişti." dediler.
Siyah kanatlı büyük tavuk, diğer siyah kanatlılar tarafından reddedilmişti. O da adeta "Ne
haliniz varsa görün!" diyerek, tekrar kümesin arka bahçesine geçti. Saatlerce kendi kanadını
inceledi. Gökyüzünden süzülen kartalın kanatlarına benzetti kanatlarını. Kendi kendine "Bunu
denemeliyim." dedi. Herkesin tam olarak uyumasını bekledi. Kimse görmemeliydi onun
uçmaya çalıştığını. Delilikle suçlanmaktan korktu. Biraz sonra herkes uyudu. Yalnız o
ayaktaydı.
Kanatlarını çırpmaya başladı. Korkunç bir şey oldu, yükseliyordu. Her kanat çırpışında
biraz daha, biraz daha yükseliyordu. Yükseldi, yükseldi, yükseldi... Havadan aşağıya bakmak
meğer ne muhteşem bir şeymiş, dedi. Bir ses duydu sonra; "Sen tavuk değilsin. Sen bir
kartalsın! Yakala avını, parçala ve ye!" Hemen bir kuş yakaladı ve onu yedi. Hayatındaki en
büyük tecrübeydi bu. Kalp atışı hızlanmıştı. Ölecek gibi olmuştu. Apar topar kümese indi. Her
şeyden habersiz uyuyan arkadaşlarını yeniden uyandırdı. "Arkadaşlar uyanın; ben uçtum, siz
de yapabilirsiniz, ne olur benimle gelin, sizlere de göstereyim." dedi. Kimse inanmadı onun
uçtuğuna. 'Sen uçmuşsun' dediler, alay ettiler. "Siz bilirsiniz, ben gidiyorum." dedi ve oradan
uzaklaştı. Kimin ne dediği umurunda değildi artık, tekrar kanat çırpmaya korkuyordu; ya bu
bir rüyaysa, diye mı-
288
289
yırn
rıldandı. Tüm cesaretini topladı ve yeniden o muhteşem kanatlarını çırpmaya başladı, yine
yükseldi. Yükseldiğini bazı siyah kanatlılar da gördü. Görmelerine rağmen inanmadılar onun
uçtuğuna... O yükseldi; yükseldikçe yeni dostlar, yeni kartallar, şahinler, atmacalar, doğanlar
tanıdı.
...Artık o da bir kartaldı. Yıllar sonra bir gün bir kartal dostuna, "Yıllar önce yaşadığım bir
kümes vardı, oraya gitmek istiyorum, benimle gelir misin?" dedi. Arkadaşı sert çıktı. Kartallar
yalnız uçar, yalnız gitmelisin, dedi. Bırak bu saçma sapan kaideleri, kır artık bu zincirleri,
neden yalnız, diye sordu. Eski kartal cevap veremedi. İkna oldu ve evet gerçekten de çok
anlamsız, hadi gidelim, dedi.
Bizim kartal kendini öyle bir aşmıştı ki, kartalların geleneklerini bile değiştirmeye başladı.
Ona göre tavuklar alemindeki saçmalıklar, her alemde benzer şekillerde vardı... Neyse,
uçtular. Kümesin üstünden tıpkı yıllarca önce geçen ihtişamlı kartal gibi geçtiler. Bizim kartal
bu geçiş esnasında aşağıya doğru baktığında eski arkadaşlarının, siyah kanatlı büyük
tavukların yıllar önce kendisinin de yaptığı gibi gıpta ile kendilerine baktığını gördü.
Gözünden iki damla yaş düştü bizim kartalın. Arkadaşı sordu, "Neden ağlıyorsun dostum?"
Bizim kartal sessizce ve çok derinden ve çok içten sadece şu kadarını söyleyebildi: Hiiiç!
Hiç...
290
291