Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 68

‫بسم اهلل الرحمن الرحيم‬

Eserin Adı Vatandaşların Şer’i Siyaset Hususunda


Bilinçlendirilmesi
Eserin Orijinal Adı ‫توعية الرعية بالسياسة الشرعية‬
Müellif Araştırmalar ve İncelemeler Ofisi
Yayına Hazırlayan Al Hayat Medya | Türkçe Masası
Kapak Tasarım Al Hayat Medya | Türkçe Masası Grafik Departmanı
Mizanpaj ve Tashih Al Hayat Medya | Türkçe Masası
Basım Yılı H. 1437 | M. 2016
Basım Yeri İslam Devleti Himmet Ofisi Matbaaları
ÖNSÖZ
Hamd, bir zaman sonra da olsa dinine zafer kazandıran Allah’a mahsustur.
Salat ve selam El-Kaviyyu’l Emin’e, ehline, ashabına ve tabiine olsun. Ve
sonra:
Huzeyfe bin El-Yeman’dan h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g
şöyle buyurmuştur: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder;
sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde
bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından
Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat
olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde
onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın
dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan
kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”1
Bu çağda insanlar, şerlilerin zor kullanarak kendilerine musallat oldukları
zorba krallıkların hükmü altında yaşamıştır. Küfür kanunlarını hakim kıldılar,
insanlara dayattılar. Ancak Allah Resulü’nün g, emrine itaat eden, verdiği
habere kesin olarak inanan etbaı, hazırlıklarını yaptı ve zorba krallıkların
tağutlarına karşı sertçe savaştı. Dinlerinden taviz verip alçaklığı kabul
etmediler, ta ki sonunda açık fethi gördüler. Kanları ve vücut parçalarıyla
hilafeti döndürdüler.
“Kim büyük fethi talep ederse
Onun anahtarları parlak, hafif keskin kılıçlardır”
Hilafetin, nübüvvet menheci üzerine olması için Kitabın ayetleri ve nebevi
sünnetin hadisleriyle yönetilmesi, her küçük ve büyük şeyde şer’i siyaset ile
idare edilmesi gerekir. Bu nedenle, hem idarecilere hem de vatandaşlara
yardımcı olması için bu özeti telif ettik ve adını da “Vatandaşların şer’i siyaset
hususunda bilinçlendirilmesi” koyduk.
Allah’tan, kabulünü, yayılmasını ve yüzyıllar boyunca seçilmiş kullar için
1 Ahmed bin Hanbel tahric etmiştir, Hadis No:18406.
5
kandil kılmasını niyaz ediyoruz. Âmin Allah’ım. Son duamız, âlemlerin
Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

Araştırmalar ve İncelemeler Ofisi


1436 H.

6
Şer’i Siyasetin Manası Hakkında Giriş
Siyaset (lugaten): Siyasetin manası bir şeyi yapmak, tertiplemek ve bir
şeyi düzeltecek şekilde o şeyde tasarrufta bulunmak anlamları arasında
değişmektedir. (El-Mu’cem el-Vasit’te: İnsanları bir politikayla yönetti: Yani
onların başkanlığını ve liderliklerini üstlendi. Hayvanlar için kullanıldığında
ise: Onları evcilleştirdi, eğitti. Bir iş için kullanıldığında: Onu tertipledi,
düzeltti. Bunları yapana yönetici ve idareci denir.)1
Siyaset (Istılahen): Fakihler siyaseti iki kısma ayırdılar:
Zalim Siyaset: Şeriat bunu haram kılar.
Adil Siyaset: Zalimden hakkı alır, birçok haksızlığı giderir, fesad ehlini
engeller. Bu siyasetle şer’i maksatlara erişilir.2
Şer’i Siyaset: Bu, Allah’ın kelimesi yüce olsun, insanlar arasında adalet
kurulsun, hayatın tüm alanlarında İslam şeriatı uygulansın diye yeryüzünde
Allah’ın dinini ikame etmeye, insanların dini işlerindeki hallerini ıslah
etmeye çalışan adil siyasettir. İnsanların dünya işlerindeki hallerini ıslah
etmeye ve hayati işlerini düzenlemeye de çalışır. Allahu Tebareke ve Teala
şöyle buyurmuştur: “Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir
halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara
(hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın
yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir
azab vardır.” [Sad, 26].
İmam İbn-i Kesir r şöyle demiştir: “Allah Teâlâ burada insanların işlerini
üstlenenlere katından indirilmiş hak ile insanlar arasında hükmetmelerini,
ondan ayrılıp sapmamalarını öğütlüyor. Şayet böyle yapmazlarsa şüphesiz
Allah›ın yolundan sapmış olacaklardır. Allah Teâlâ kendi yolundan sapan ve
hesap gününü unutmuş görünen kimseleri şiddetli azabı ile tehdit etmiştir.”3

1 El-Kamus ve Lisanu’l Arab’a bakınız.


2 Tebsiratu’l Hükkam, C.2, S.115; Et-Turuku’l Hakime, S.29.
3 İbn-i Kesir Tefsiri, C.7, S.62-63.
7
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline


(sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt
veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” [Nisa, 58].
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bu ayet işleri üstlenenler
hakkında inmiştir. Emanetleri sahiplerine teslim etmeleri, insanlar arasında
hükmettikleri zaman adaletle hükmetmeleri gerekir.”1
Ve şöyle demiştir: “Kasıt şudur: emir sahipliğinde vacip olan: halkın dinini ve
dinin ancak kendisiyle tamamlandığı dünya işlerini ıslah etmektir. Aksi halde,
kaybettiklerinde açıkça hüsrana uğrayacaklardır ve dünyada kazandıkları
kendilerine fayda vermeyecektir.2
Bu siyaset ve bu büyük maksat ancak kuvvet ve emirlikle, bir devlet ve
egemenlikle tamamlanıp hakkıyla ancak bu şekilde yerine geleceğinden
ötürü, dinin korunması ve dünyanın yönetilmesi için bir imam tayin edilmesi
ve bir İslam devleti kurulması gerekirdi. Bunun önemine ve vücubiyetine
işaret eden deliller kimseye saklı olmayıp çeşitlidir. Bir sonraki bölümde
inşallah bunlardan bazılarını sayacağız.

1 Mecmuu’l Fetava, C.28, S.245.


2 Mecmuu’l Fetava, C.28, S.262.
8
İLK BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ
GİRİŞ
İSLAM DEVLETİ
Vatandaşların idare edilmesi ve belli bölgelerde egemenliğin sağlanması için
kurulan yönetim topluluğuna denilir. Yönetici, halife ya da mü’minlerin emiri
bu idarelerin başı olur. Şer’i siyaset ya da yönetim ahkâmları fakihlerinin
“devlet” terimini kullanmadaki maksadı budur. Bunun sonucu olarak şöyle
denebilir: Devlet üç temel üzerine kurulur: Yurt, vatandaşlar ve mukavemet
gücü.
Devlet, sistemlerden ve eyaletlerden oluşur. Her eyalet devletin özel bir
görevini yerine getirir. Genel maksadı yerine getirebilmek için toplu olarak
çalışırlar. Bu genel maksat da Müslümanların dünyevi ve dini maslahatlarının
gözetilmesidir.

11
BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ’NİN ÖNEMİ
VE KURULMASINI VUCUBİYETİ
İslam Devleti’nin Kurulmasının Önemi:
Allah’ın, resullerini uğrunda gönderdiği en yüce hedef, insanların, Rablerine
ibadet etmelerini sağlamaktır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ben, cinleri
ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” [Zariyat, 56].
İbadet, hakikatinde, kulun boyun eğmeyi Rabbine has kılması, Allahu Teala
dışında her şeyin kontrolüne boyun eğip teslim olmaktan kurtulmasıdır. “La
ilahe illallah”ın hakikati budur. Bu, –la ilahe illallah’a iman etmesi- insanı
zillet ve kölelik sebeplerinden kurtarır. İman ve küfür arasındaki çatışma,
hakikatinde Allah’ın yeryüzünde emredici ve nehyedici olma hakkı üzerine
bir çatışmadır. “Göklerde ilah ve yerde ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet
sahibidir, bilendir.” [Zuhruf, 84].
Şüphesiz ki, ubudiyetin Allahu Teala’ya has kılınması ve peygamberlerin
davetinin tahkiki ancak egemenliklerini insanlara zorla dayatıp buna
uydurtan insanların, zorla baştan indirilmeleri ve egemenlik ve otoritenin
sadece Allah’a döndürülmesi gerekir.
Bu nedenle şeriat, bu büyük gayenin yerine getirilmesi için bir devlet
kurulmasını emretmiştir. Çünkü bu gibi bir gaye hayatta, bireysel davranışlarla
tahkik edilemez. Aksine tevhidi koruyup yayacak, hadleri güç ve otoriteyle
uygulayacak bir otoriteye ihtiyaç vardır.1
Mü’minlerin emiri Ali bin Ebi Talib’in şöyle dediği gibi: “İster iyi ister facir
olsun insanların bir emirliği olması gerekir.” “Ey mü’minlerin emiri! İyiyi
anladık. Bu facir nasıl oluyor?” diye sorduklarında ise şöyle cevap verdi:
“Onunla (bu facir emirlikle) hadler uygulanır, yolların güvenliği sağlanır,
düşmana karşı savaşılır, fey taksim edilir.”2
1 İ’lamu’l Enam Bimiladi Devleti’l İslam.
2 Es-Siyasetu’ş Şer’iyye, İbn-i Teymiye, S.51.
13
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Halkın bir yöneticisinin olması
meselesinin dinin en önemli vaciplerinden olduğunun bilinmesi gerekir.
Dahası din onsuz ikame olmaz. İnsanoğlunun maslahatı ancak birbirlerinin
ihtiyaçları için bir araya gelmeleriyle gerçekleşir.”
Buna açıklama olarak şöyle devam ediyor: “Çünkü Allah, iyiliği emredip
kötülükten alıkoymayı vacip kılmıştır. Bu da ancak kuvvet ve emirlikle
gerçekleşir. Aynı şekilde; cihad, adalet, haccın ikame edilmesi, bayramlar,
mazluma yardım, hadlerin ikame edilmesi gibi vacip kıldığı diğer şeyler de
ancak kuvvet ve emirlikle gerçekleşir.”1
İslam Devletinin Kurulmasının Vacipliği:
İslam Devleti’nin kurulmasının vucubiyeti hakkında kelam, şer’i
temellerdendir. Ancak bu konunun gündemden oldukça uzak kalması
nedeniyle naslardan ve icmadan bir kısım deliller sunmamız yerinde olacaktır.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Hani Rabbin, Meleklere: “Muhakkak ben,
yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz seni şükrünle
yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve
kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin
bilmediğinizi ben bilirim” dedi.” [Bakara, 30].
İmam Kurtubi r şöyle demiştir: “Bu ayet, işitilip itaat edilmesi, kendisiyle
söz birliğinin sağlanması, halife ahkâmlarının kendisiyle uygulanması için
bir imam tayin edilmesinde temeldir. Bunun vacip olduğu hususunda ümmet
arasında da imamlar arasında da A’sam’dan rivayet edilenin dışında bir ihtilaf
yoktur. A’sam ve onun sözünü söyleyenler, onun görüşüne ve mezhebine tabi
olan herkes aslında şeraite sağırdır.”2
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resule
itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa
düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret
gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”
[Nisa, 59].
İbn-i Kesir r tefsirinde şöyle demiştir: “Ayetin zahiri -Allah doğrusunu
bilir- emir sahibi tüm emirler ve âlimler hakkındadır.”3

1 Es-Siyasetu’ş Şer’iyye, İbn-i Teymiye, S:129.


2 El-Cami’, C:1, S:264.
3 İbn-i Kesir Tefsiri, C:2, S:345.
14
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ

Ayetin delil olma yönü: Allah, emir sahiplerine itaati emretmiştir. Emir sigası,
vücubiyeti ifade eder. Allah, mevcut olmayan bir kimseye itaati emretmez.
Böylece ümmetin üzerine, bir imam tayin etmek düşer.
Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle
gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte
kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için
(çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, kendisine
ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini
bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün
olandır.” [Hadid, 25].
Ayetin Delil Olma Yönü: Allahu Teala, peygamberlerine (aleyhimusselam)
ve onlara tabi olanlara Allahu Teala’nın kitabında geldiği üzere insanlar
arasında adaleti ayakta tutmalarını emretmiştir. Bu da ancak kuvvet ve otorite
ile olur. Bu nedenle Allahu Teala, demiri indirmiştir.” Bu hususta ayetler
oldukça çoktur.
İşin hakikatinde had ve kısas ayetlerine, kulların maslahatlarıyla ilgili
hükümlere bakarsak ümmetin üzerine bir devlet ve bir imam tayin etmek
düştüğünü görürüz.
Sünnetten delil, Müslim’in, Sahih’inde Abdullah bin Ömer’den h rivayet
ettiği, Allah Resulü’nün g şöyle buyurduğu hadistir: “Kim boynunda biat
olmadan ölürse cahiliyet ölümü ile ölür.”1
Hadisin Delil Olma Yönü: İmama biat etmek, Müslüman’ın üzerine vaciptir.
Vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir. Bu nedenle ümmetin bir
imam tayin etmesi gerekir. İmam tayin edilmesi gerektiği üzerinde icma
vardır. Buna bazı bidat ehli dışında kimse muhalefet etmemiştir.
İmam El-Heytemi şöyle demiştir: “Şunu da bil ki, sahabeler nübüvvet
devrinin bitmesinden sonra bir imam tayin edilmesi üzerinde icma etmiştir.
Dahası bunu en önemli vacip kılmışlardır. Zira, Allah Resulü’nü g gömmek
yerine bununla meşgul olmuşlardır.”2
İmam İbn Hazm r şöyle demiştir: “Tüm Ehli Sünnet ve tüm mürcieler
ve tüm şia ve tüm hariciler imamlığın vücubiyeti üzerinde ittifak etmiştir.
Ümmetin, adil, kendileri üzerinde Allah’ın ahkamlarını uygulayan, onları
Allah Resulü’nün g getirdiği şer’i ahkamlarla yöneten bir imama boyun
1 Müslim, Hadis No:58-1851.
2 Es-Savaiku’l Muhrika: 7.
15
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

eğmesi vaciptir. Necedat haricileri bundan uzaktır.”1


İmam El-Maverdi r şöyle demiştir: “El-Asam şaz bir görüşe sahip olsa bile
icma ile İmamlığın tesis edilmesi için onu ikame edeceklere vaciptir.”2

1 El-Fasl: 4/87
2 El-Ahkamu’s Sultaniyye: 5.
16
BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ’NİN İMAMININ TAYİN
EDİLMESİ VE İCMALEN İMAMDA BULUNMASI
GEREKEN ŞARTLAR BÖLÜMÜ
İslam Devleti için imam tayin etmede ilim ehlinin üzerinde ittifak ettiği iki
yöntem vardır.1
Birincisi: Hal ve akd ehlinin seçmesi. Onlar da toplanmaları ve hazır
bulunmaları mümkün olabilen alimler, başkanlar, insanların önde gelenleri
ve güç sahipleridir. Onların imamı seçmeleri ve kendisine itaat etmeleriyle
imamlığın gayesi yerine getirilmiş olur. O da güç ve otoritedir. Onların da
şartları vardır ancak genişçe açıklamak için burası yeri değildir.2
İkincisi: Önceki imamın ataması.
İmamlığın gerçekleştirilmesi (imam tayin edilmesi) için üçüncü bir yöntem
daha vardır ki o da galebe yöntemiyle imamlıktır. Ancak bu, asli bir yol ya
da başlangıç olarak tutulması emrolunan bir yöntem değildir. Ancak özel
durumlarda söz konusudur. İmam Ahmed bin Hanbel r şöyle demiştir:
“Kim onlara karşı kılıçla galip gelir, halife olur ve ‘mü’minlerin emiri’ diye
isimlendirilirse Allah’a ve kıyamet gününe inanan hiçbir kimsenin onu imam
görmeyerekten bir gece dahi geçirmesi helal olmaz.”3
Hafız İbn-i Hacer r şöyle demiştir: “Fakihler, galebe yoluyla hükmü ele
geçiren sultana itaat edilmesinin, kendisiyle birlikte cihad edilmesinin
vücubiyeti üzerinde icma etmişlerdir. Ona itaat etmek, kendisine karşı
ayaklanmaktan daha hayırlıdır. Çünkü bunda kan akmasının önlenmesi ve

1 El-Maverdi’nin El-Ahkamu’s Sultaniyye ve El-Cuveyni’nin Giyasu’l Umem adlı eserlerine


bakınız.
2 İbn Teymiyye’nin Minhacu’s Sunne ve Şemseddin Muhammed bin Ebi’l Abbas Ahmed bin
Hamza Şihabeddin’in Nihayetu’l Muhtac ile Şerhi’l Minhac: 390/7 eserlerine bakınız.
3 El-Ahkamu’s Sultaniyye, Ebi Ya’la, 33.
17
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

halkın yatıştırılması söz konusudur.1


Müceddid Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab r şöyle demiştir: “Tüm
mezhep imamları, bir ülke ya da ülkelerde hakimiyeti ele geçirenin her
konuda imam hükmünde olduğu üzerinde ittifak etmiştir.”2
İmamda Bulunması Gereken Şartlara Gelince:
İmam Bedrettin bin Cumaa r bu şartları özetle şöyle saymıştır: “İmam
erkek, özgür, buluğa ermiş, aklı selim, Müslüman, adil, cesur, Kureyşli, alim,
ümmetin; üzerine alacağı idaresini ve maslahatlarını yerine getirebilecek
kudrette olması.
1-Erkek
2-Adil
3-Özgür
4-Cesur
5-Buluğa Ermiş
6-Kureyşli
7-Aklıselim
8-Âlim
9-Müslüman
10-Üstleneceği Görevi Yerine Getirebilecek Kudrette Olmak.
Eğer milliyetçilik, ulusçuluk ya da tağut devletlerin çizdiği sınırları –saygı
göstermek bir yana- tanımayan devlet ve imamlık şer’i bir şekilde mevcut
olursa ve onu (hilafeti) geçersiz kılan bir şeyin vücudu da ya da ortaya
çıkıvermesi söz konusu olmazsa onun (hilafetin) dışında bir şeyin icadı caiz
değildir. Bu, fakihlerin ıstılahında “çok imamlılığın caiz olmayışı” diye geçer.

1 Fethu’l Bari, 4/33.


2 Ed-Dureru’s Seniyye 1/333.
18
BÖLÜM
BİRDEN ÇOK İMAMIN CAİZ OLMAYIŞI
İmamlığın en büyük maksatlarından birisi Müslümanların işlerini dağınıklık
söz konusu olmadan toparlamak ve İslam dünyasında nüfuzu ve yetkileri
bölüştürmektir. Kitap, sünnet ve ümmetin selefinin icmaı, bu maksadın
gerçekleştirilmesi gayesiyle çok imamlılığın caiz olmadığına işaret etmiştir.
Allahu Teâla’nın şu kavli bu delillerden biridir: “Allah’ın ipine hepiniz
sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini
hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-
ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine
siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki
hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” [Al-i İmran,
103].
Ve bunun gibi, bu manadaki daha başka ayetler… Bunda, birlik ve dayanışma
emri, genellikle sonunda çekişme ve başarısızlığı doğuran sevimsiz olan
dağılıp ayrılmaktan, ihtilaftan nehyetme vardır. Bu da ancak eğer imamı tek
ise olur. Vacibi tamamlayan şey de vaciptir.
Sünnetten Delil: Ebu Said El-Hudri’nin h Allah Resulü’nden g şöyle
dediği rivayeti: “İki halifeye (birden) biat edilirse onlardan ikinciyi öldürün.”1
İkincinin öldürülmesi emri, aynı anda iki imam tayin etmenin tahrimine
delildir. Çünkü öldürme ancak tehlikesi çok ciddi boyutlara ulaşan bir
kebiradan ötürü olur.
Abdullah bin Amru bin As’ın h Allah Resulü’nün şöyle dediğini işittiği
rivayet edilmiştir: “Bir imama biat edip de ona elinin safkasını ve kalbinin
semeresini veren (samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat
etsin. Eğer bir başkası çıkıp o imamla nizalaşırsa boynunu vurunuz”2
Ebu Hazım şöyle demiştir: Ebu Hureyre’yle 5 sene oturup kalktım. Onun
1 Sahih Müslim, Hadis No:1853.
2 Sünen-i Ebi Davud, Hadis No: 4248.
19
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

Allah Resulü’nden g şöyle dediğini rivayet ettiğini duydum: “İsrailoğulları


zamanında onları peygamberler idare ederdi. Her ne zaman bir peygamber
ölürse, onun yerine bir başka peygamber geçerdi. Şüphesiz ki, benden sonra
peygamber yoktur. Artık halifeler olacaktır. Halifeler çok da olabilirler.”
Sahabeler:
-Halifeler birden fazla olursa, bize ne emredersin, dediler. Peygamber:
-“Birinciye yaptığınız biate bağlı kalınız, birinciye. Onlara haklarını
veriniz (emirlerini dinleyip itaat ediniz). Şüphesiz ki Allah da onlara idare
ettikleri milletlerin haklarından soracaktır.”1
İmam Maverdi r şöyle demiştir: “Aynı çağda ve aynı ülkede iki ya da üç
imam birden getirilmesi icma ile caiz değildir.”2
Ayrıca şöyle demiştir: “Eğer iki ülkede iki imam tayin edilirse imamlıkları
gerçekleşmez. Çünkü ümmetin bir vakitte iki imamının olması, her ne kadar
bir topluluk şaz bir görüş ortaya koyarak bunu caiz saymışsa da bu caiz
değildir.” 3
İmam İbn Hazm r şöyle demiştir: “Sonra imamlığın farz olduğu görüşünde
olanlardan zikrettiklerimiz dünyada bir anda iki imam bulunmasının caiz
olmadığı üzerinde ittifak etmiştir. Sadece bir imam olması caizdir.”4
İmam Nevevi r şöyle demiştir: “Âlimler, İslam yurdu ister genişlesin ister
genişlemesin; tek bir çağda iki halife tayin edilmesinin caiz olmadığı üzerinde
ittifak etmişlerdir.”5

1 Muttefekun aleyh.
2 Edebu’d Dunya ve’d Din: 136.
3 El-Ahkamu’s Sultaniyye: 9.
4 El-Fasl: 4/78.
5 El-Fasl: 4/78.
20
BÖLÜM
BİATIN MANASI
Biat: ‘Bayae’ kelimesinin mastarıdır. “Filan kişi halifeye biat etti” denilir.
Anlamı: Anlaşma, sözleşme. Allame İbn Manzur r şöyle demiştir: “Biat...
anlaşma ve sözleşmeden ibarettir. İkisinin de elindekini arkadaşına satması,
kendini ve işini ona teslim edip itaat etmesi gibi.1
Allame İbn Haldun r şöyle demiştir: Bil ki biat: İtaat üzere sözleşmedir.
Sanki biat eden, kendi işlerinde ve Müslümanların işlerinde görüşü emirine
teslim etmekte, bunlardan hiçbirinde onunla çekişmemekte, onu sorumlu
kıldığı şeylerde hoşlansa da hoşlanmasa da ona itaat etmektedir.”2
Öyleyse biat, işitip itaat etmek üzere şer’i imama; Müslümanların halifesine
verilen sözdür. Biat dendiği zaman anlaşılan şey budur.
Buhari ve Müslim’de Ubade bin Samit’ten h gelen hadiste şöyle dediği
rivayet edilir: “Allah Resulü’ne g darlıkta ve bollukta, hoşlandığımız ve
hoşlanmadığımız şeylerde işitip itaat edeceğimize, onu kendimize tercih
edeceğimize, elimizde Allah’tan, aşikar küfür olduğuna dair bir delil olmadığı
sürece işin ehliyle çekişmeyeceğimize dair biat ettik.” Bir rivayette de şöyle
geçer: “Nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize, Allah yolunda hiçbir
kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair”3
Biat Müfredatlarının Şerhi:
‘Darlıkta ve bollukta’ Sözü: Mal olarak ister sıkıntıda olalım isterse bollukta
olalım tüm zengin ve fakirlerimizin emir sahiplerine itaat etmesi ve onu
dinlemesi gerekir.
‘Hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeylerde’ Sözü: Yani ister
emredildiğimiz o şey bizim hevamıza uymasın ve istemiyor olalım ister de

1 Lisanu’l Arab, Madde: Bey’u, 26/8.


2 Mukaddimetu İbn Haldun, 209.
3 Sahih Buhari, Hadis No:7199; Sahih Müslim, Hadis No:1709.
21
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

bize uyuyor ve onayladığımız bir şey olsun. İmam Nevevi Sahih Müslim
şerhinde şöyle demiştir: “Âlimler bunun manasının şöyle olduğunu
söylemiştir: Masiyet olmadığı sürece nefislere zor gelse de nefislerin
hoşlanmadığı vs. şeyler olsa da emir sahiplerine itaat etmek gerekir.”1
‘Kendimize tercih yapma’ Sözü: Tercih; dünya işlerinde yalnız kendini
düşünüp kendisini tercih etmek, demektir. Yani emirler dünya işlerinde yalnız
kendilerini düşünüp, tercih ederek size ellerindeki hakkınızı ulaştırmasa bile
onları işitip itaat edin.
‘Ancak aşikâr küfür görme hali dışında’ Sözü: Kadı İyad şöyle demiştir:
“Âlimler, kâfirin imam olamayacağı hususunda icma etmiştir. Eğer imamda
küfür ortaya çıkarsa azledilir.” Ve şöyle dedi: “Eğer bu olmazsa –yani
azledilmesine güç yetirilemezse- bunu yapabilecek grubun kâfiri devirmek
için ayaklanması gerekir.”2
Bu hadis, her halükarda işitip itaat etmeye teşvik etmektedir. Sebebi de
Müslümanlar arasında sözbirliğinin sağlanmasıdır. Zira anlaşmazlık,
dinlerinin ve dünyalarının bozulmasına sebeptir.

1 Nevevi’nin Sahih Müslim şerhi: 314/6.


2 Nevevi’nin Sahih Müslim şerhi: 224/12.
22
BİATI BOZMANIN HÜKMÜ
İmama biatın ve ahde vefanın vücubiyeti, aşikâr bir küfür görmediğimiz
sürece biatı bozmanın tahrimi hususunda birçok nas varid olmuştur. Bu çok
tehlikeli bir iş ve en büyük günahlardandır. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, akitleri yerine getirin.” [Maide, 1]. Ve şöyle buyuruyor:
“Ahidleştiğiniz zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin, pekiştirdikten sonra
yeminleri bozmayın; çünkü Allah’ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz
Allah, yaptıklarınızı bilir.” [Nahl, 91].
İbn-i Abbas’tan h şöyle dediği rivayet edilir: “Allah Resulü g şöyle buyurdu:
“Bir kimse emirinden hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin! Zira her kim
cemaatten bir karış ayrılır da ölürse, cahiliyet ölümü üzere ölmüştür.”1
İbn-i Ebi Hamza şöyle demiştir: “Ayrılmak sözünden kasıt, o emire verilen
biat akdinin bozulması için çalışmaktır.”
Abdullah bin Amru bin As’ın h Allah Resulü’nün g şöyle dediğini işittiği
rivayet edilmiştir: “Bir imama biat edip de ona elinin safkasını ve kalbinin
semeresini veren (samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat
etsin. Eğer bir başkası çıkıp o imamla nizalaşırsa boynunu vurunuz.”2
Ebi Hazım h şöyle demiştir: “Ebu Hureyre’yle 5 sene oturup kalktım. Onun
Allah Resulü’nden g şöyle dediğini rivayet ettiğini duydum: “İsrailoğulları
zamanında onları peygamberler idare ederdi. Her ne zaman bir peygamber
ölürse, onun yerine bir başka peygamber geçerdi. Şüphesiz ki benden sonra
peygamber yoktur. Artık halifeler olacaktır. Halifeler çok da olabilirler.”
Sahabeler:
-Halifeler birden fazla olursa, bize ne emredersin? dediler. Peygamber g:
-“Birinciye yaptığınız biata bağlı kalınız, birinciye. Onlara haklarını
veriniz (emirlerini dinleyip itaat ediniz). Şüphesiz ki, Allah da onlara

1 Muttefekun Aleyh. Buhari, Hadis No:7054; Müslim, Hadis No:1849.


2 Muttefekun Aleyh. Sahih Müslim, Hadis No:1844.
23
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

idare ettikleri milletlerin haklarından soracaktır.”1


İbn-i Ömer’den h Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kim
boynunda biat olmadan ölürse cahiliyet ölümü ile ölür.”2

1 Muttefekun aleyh.
2 Müslim tahric etmiştir.
24
ŞER’İ ISTILAHA GÖRE DEVLETİN VE
İMAMIN İSİMLERİ HAKKINDA BÖLÜM
Vilayet, önceki bölümlerde zikredildiği suret üzere ve daha önce
vasıflandırılmış olan devlet de, şer’i ıstılahta “İmametu’n Uzma”, “İmametu’n
Kubra”, “Hilafet”, “Emirlik” gibi çeşitli isimlerle isimlendirilir. Onu yöneten
de; “İmam”, “Halife”, “Mü’minlerin Emiri”, “Veliyyu’l Emr” diye adlandırılır.
İbn-i Cumaa r şöyle demiştir: “Emirlik iki kısımdır. Genel ve özel. Genel
emirlik, yöneticisinin “mü’minlerin emiri” diye vasıflandırıldığı hilafettir.
Halifelerden bu vasıfla vasıflandırılan ilk kişi, halifeliğe geldiğinde Ömer bin
Hattab olmuştur. Böylece bu, halifelerin özel geleneği oldu.” Ve şöyle dedi r:
“Kime halife diye biat edilirse, Allah Resulü’nün halifesi diye isimlendirilmesi
caizdir. Çünkü halife, O’nun ümmetinin halifesidir.”1
İmam Nevevi r şöyle demiştir: “İmama; halife, imam, mü’minlerin emiri
denmesi caizdir.”2
İmam Maverdi r şöyle demiştir: “İmamlık, nebevi hilafet için dinin
korunması ve dünyanın kendisiyle idare edilmesi yolunda konmuştur.”3
Allame İbn-i Haldun r şöyle demiştir: “Yönetim yolu eğer “herkesi
uhrevi ve dünyevi maslahatlarında, şer’i görüşün gereklerine (bu gerekleri
yerine getirmeye) sevketmeye dayalı ise bu hilafettir. Ve bu, hakikatinde
dinin korunması ve kendisiyle dünyanın yönetilmesinde şeriat sahibinin
vekilliğidir.” Sonra şöyle dedi: “Hilafet, imamlık diye isimlendirilir. Onun
başındaki de halife, imam diye isimlendirilir.”4

1 Tahriru’l Ahkam.
2 Ravdatu’t Talibin, 10/49.
3 El-Ahkamu’s Sultaniyye.
4 Mukaddime, İbn-i Haldun.
25
İKİNCİ BÖLÜM
İMAMA KARŞI
AYAKLANAN GRUPLAR
Genel olarak mücahidlerin, özellikle de İslam Devleti askerlerinin bilmesi
gereken en önemli şeylerden biri de; Müslüman imama karşı ayaklanan,
güç sahibi gruplardır. Çünkü onlar devletlerine karşı savaşanlarla savaşmak
durumundadırlar. Bu nedenle de onlar hakkında basiretli olup doğruyu
görebilmek, bu gruplara karşı muamelede cehaletten kaynaklanan yanlışlara
düşmemek için mahiyetlerini bilmek zorunludur.

27
GİRİŞ
İŞİTİP İTAAT ETME VE
İMAMIN ÜZERİNE DÜŞEN BAZI VACİPLER
VE HAKLARI HAKKINDA
Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; Resule
itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” [Nisa, 59].
Ebu Hureyre’den Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bana itaat
eden Allah’a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah’a isyan etmiştir. Emire
isyan eden bana isyan etmiştir.”1
Yine Ebu Hureyre’den h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g
şöyle buyurdu: “Darlığında, varlığında, sevinçli ve kederli olduğunda ve
emir kendini sana tercih ettiğinde dinleyip itaat etmelisin.”2
İbn-i Ömer’den h Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Müslü-
man bir kimse üzerine, sevdiği veya hoşlanmadığı her hususta (iş başında-
kileri) dinleyip itaat etmek gerekir. Meğer ki, kendisine masiyet emredile!
Eğer masiyet emredilirse ne dinlemek vardır, ne de itaat!”3

Ebu Zer’den h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Dostum bana dinleyip itaat
etmemi vasiyet etti. Velev ki; (âmir) kolları, bacakları kesilmiş Habeşli bir
köle olsun!”4
Buhari’de şöyle geçer: “Başı kuru üzüm dönesi gibi olan Habeşi bir kimse
için de olsa.”5
Huzeyfe bin El-Yeman’dan şöyle dediği rivayet edilir: “İnsanlar, Resulullah’tan
g (geleceğe dair) hayır(lı işler)dan sorarlardı. Ben de (tersine İslam
1 Muttefekun Aleyh. Buhari, Hadis No:2957; Müslim, Hadis No:1835.
2 Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1836.
3 Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1839.
4 Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1837.
5 Sahih Buhari, Hadis No:693.
29
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

Ümmetine gelecek) şerrden -o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım.


Bu endişe ile bir kere:
-Ya Resulallah! Biz vaktiyle bir cahiliyet ve şerr (yani şirk) içinde idik. Sonra
Allah bize şu hayrı (Seni göndermek, İslam temellerini kuvvetlendirmek, şirk
ve dalâlet temellerini yıkmak hayrını) getirdi. Bu hayır ve saadetten sonra
gelecek bir şerr ve fitne var mıdır, diye sordum.
Resulullah g:
-“Evet vardır” buyurdu. Ben:
-O şer ve fitneden sonra bir hayır ve iyilik var mıdır, dedim. Resulullah g:
-“Evet, bir hayır ve iyilik vardır. Fakat onun içinde bazı şerr ve fesâd
dumanı, bulanıklığı bulunacak” buyurdu.
Ben:
-O hayrın dumanı (temizliğini bulandıran kiri) nedir, dedim. Resulullah g:
-“O devrin âmirlerinden bir zümre, ümmeti benim hidayetim (sünnetim)
hilâfına idare edecekler. Sen o devrin âmir ve valilerinden bazılarının
hareketlerini ma’ruf bulup tasvip, bazılarının hareketlerini de münker
bulup reddedeceksin” buyurdu.
Ben:
-(Ya Resulallah!) Bu karışık hayır devrinden sonra, yine bir şerr ve fesâd devri
gelecek midir, dedim.
Resulullah g:
-“Evet gelecektir. O devirde birtakım da’vetçiler halkı cehennem
kapılarına çağıracak. Her kim onların da’vetine icabet ederse, onu
cehenneme atacaklar” buyurdu.
Ben:
-Ya Resulallah! Bu davetçileri bize vasfet, dedim. Resulullah g:
-“Onlar bizim milletimizden insanlardır. Bizim dilimizle konuşurlar
(halbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur)” buyurdu. Ben:
-(Ya Resulallah!) O (uğursuz) devir bana yetişirse nasıl hareket etmemi
emredersin, dedim.

30
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ

Resulullah g:
-“İslam cemaatinden ayrılmaz ve onların devlet başkanlarına itaat
eylersin” buyurdu.
Ben:
-Onların cemaatleri ve başlarında bir imamları da yoksa, dedim.
Resulullah g:
-“O fırkaların hepsinden ayrıl. Velev ki bu ayrılma, bir ağaç kütüğünü
ısırman suretiyle olsa bile, artık ölüm erişinceye kadar bu ayrılık üzere
kal.”1
İbn-i Abbas’tan h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g şöyle
buyurdu: “Her kim emirinden meydana gelen bir hareketi fena görürse,
sabretsin (isyankâr bir vaziyet almasın). Çünkü her kim sultandan (yani
ona itaatten) bir karış dışarı çıkarsa, o, cahiliyet ölümüyle ölür.”2
Avf bin Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir:“Allah Resulü’nü ‘Hükümdarlarınızın
en hayırlısı birbirlerinizi sevdikleriniz ve birbirlerinize dua ettiklerinizdir.
Hükümdarlarınızın en kötüleri sizin kendilerinden nefret ettikleriniz,
onların da sizden nefret ettikleri, sizin kendilerine lanet ettikleriniz,
onların da size lanet ettikleridir’ buyururken işittim.
-Biz, ya Resulallah! O anda onlarla kılıçla atışmayalım mı, dedik.
‘Hayır! Aranızda namazı ikame ettikleri müddetçe!
Dikkat! Bir kimseye biri vali olur da onu Allah’a masiyet olan bir şey
yaparken görürse, yaptığı masiyeti kötü görsün! Ama elini itaatten
çıkarmasın’ buyurdular.”3

1 Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:3606; Sahih Müslim, Hadis No:1847.
2 Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:7054; Sahih Müslim, Hadis No:1849.
3 Sahih Müslim, Hadis No:1855.
31
CEMAAT OLMANIN VE ZULMETSELER BİLE
LİDERLERE KARŞI AYAKLANMAMANIN LÜZUMU
Zulmetseler de liderlere itaat etmenin lüzumu, onlara itaatten çıkıldığı
takdirde bu zulümlerinden kat kat daha fazla mefsedetin ortaya çıkacak
olmasından dolayıdır. Aksine onların zulümlerine sabretmek günahlara
kefaret, ecrin artmasıdır. Furu’un yazarı, İmam Ahmed’den zulmetseler dahi
liderlere karşı ayaklanmanın haram olduğunu ve onlara karşı ayaklanmanın
sünnete aykırı bir bidat olduğunu nakletmiştir.”1
İmamın Üzerine Düşen Vacipler:
İmamın üzerine düşen vacipler derinlemesine düşünüldüğünde iki şey
üzerinde döndüğünü görüyoruz: “Dinin korunması” ve “onunla dünyanın
yönetilmesi”. Tafsilli olarak ise gerek eski gerek yeni şer’i siyaset kitaplarında
şöyle geçer:
Birinci Vacip: Dinin tüm hayat işlerinde uygulanması, İslam dinine davet
edilmesi, dinin korunması ve desteklenmesi, iyiliğin emredilmesi, kötülükten
alıkonması, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışan nifak ve bidat ehline
karşı konması.
İkinci Vacip: İnsanlar arasında adaletle hükmetmek, husumetleri gidermek,
hakları ehline vermek, mazluma yardım etmek, yargı hükümlerini uygulamak.
Üçüncü Vacip: Ülkede güvenliği sağlamak, müfsidlerin ve saldırganların
güven içindeki insanları korkutmalarını ve onlara saldırmalarını önlemek için
devletin nüfuzunu ve kontrolünü ülkenin her tarafına yaymak. Ta ki insanlar
evlerinde, işlerinde ve yolculuklarında güveni yaşayabilsinler.
Dördüncü Vacip: Ülkeyi düşmanlardan korumak ve ülkeye saldırmalarını
engellemek için Allah yolunda cihad, mühimmat hazırlama, çeşitli çeşitli
silahlar yapma, cihada gücü yeten buluğa ermiş erkekleri eğitme, onlara
imânî-cihâdî bir terbiye verme.

1 El-Mevardi’nin El-İnsaf isimli kitabına bakınız, 10/272.


33
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

Beşinci Vacip: Ülkenin iktisadını güçlendirmek, ziraat, ticaret, sanayi ve


diğer alanlarda çalışma ve geçim yolları sağlamak, beytul mal için zekatları
toplamak, kamu malını şer’i giderler için harcamak, insanlara beytu’l maldan
haklarını tam bir şekilde vermek, fakirlere ve muhtaçlara yardım etmek,
onların ihtiyaçlarını karşılamak, hallerini kontrol etmek, vatandaşlara
merhamet edip yumuşak davranmak.
Altıncı Vacip: Nasihat ehli olan, işten iyi anlayan, İslam Devleti’nin ve
insanların işlerinin gözetilmesinin, kamu malının korumasının kendilerine
emanet edilebileceği emirler, bakanlar, emniyet görevlileri tayin etmek.
Yedinci Vacip: İmamın, devlet işlerini takip etmesi, Allah’ın şeriatının
ikame edilmesini ve devlet siyasetini kendi yerine başkasına bırakmaması,
işlerini idare etmesi, ülkenin ve vatandaşların halini kontrol etmesi, ülkenin
işlerini kolaylaştırması, insanlar arasında adaleti sağlaması, emirleri ve
bakanları işlerinden ötürü hesaba çekmesi gerekir. Allah’ın kendisine vacip
kıldığı şeyler yerine başka şeylerle meşgul olması ya da bu vacip kıldığı
şeyleri önemsememesiyle beraat-i zimmet olmaz. Ömer bin Hattab h
şöyle demiştir: “Fırat’ın kıyısında bir koyun ölse Allahu Teala’nın kıyamet
günü bana onu soracağını zannediyorum.” Ebu Naim El-Huliyye’de rivayet
etmiştir.
İmamın Hakları:
Müslüman imamın kitap ve sünnetin işaret ettiği, liderlerle ilgili kitaplarda
genişçe bahsedildiği üzere hakları vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Birincisi: Marufta kendisine itaat etmek. Allahu Teala’nın buyurduğu gibi:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir
sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a
ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız.
Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” [Nisa, 59].
İbn-i Cerir ve diğerleri Ali bin Ebi Talib’den h şöyle dediğini rivayet
etmişlerdir: “İmamın üzerine Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek, emaneti
yerine getirmek haktır. O bunu yaptığı zaman da insanların üzerine onu
dinleyip itaat etmek, çağırdığı zaman icabet etmek haktır.”1 Bu konu ile ilgili
hadisler oldukça çoktur. Bazılarının zikri geçti.
İkincisi: İyilik ve takvada kendisine yardımcı olmak. Zira Allahu Teala şöyle

1 Ebu Ömer Es-Seyf ’in Es-Siyasetu’ş Şer’iyye kitabı 86. Sayfaya bakınız.
34
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ

buyurmuştur: “İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi


aşmada yardımlaşmayın ve Allah›tan korkup-sakının. Gerçekten Allah
(ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” [Maide, 2].
Ebu Bekir Sıddık’ın h halifelik hutbesinde şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ve
sonra: Ey insanlar, ben size yönetici olarak atandım ve sizin en hayırlınız değilim.
Eğer doğru yaparsam bana yardım edin, eğer yanlış yaparsam beni düzeltin.”1
Üçüncüsü: Ona nasihat etmek: Sahih Müslim’de Temim bin Evs Ed-
Dari’nin h onun da Nebi’den g şöyle dediğini rivayet ettiği geçer:
-Din nasihattir.
-Kime, diye sorduk
-Allah’a, Kitab’ına, Resulü’ne, Müslümanların yöneticilerine ve tüm
Müslümanlara, diye buyurdu.”
Muhammed bin Cubeyr bin Mut’im’den, o da babası Cubeyr’den, o da Allah
Resulü’nden g şöyle rivayet etmiştir: “Üç şey vardır, bir mü’minin kalbi
onlara karşı ebediyen ihanet etmez; ameli sırf Allah için yapmak, idareyi
elinde tutana karşı itaat etmek, Müslümanların cemaatine katılmak,
çünkü onların duaları cemaate dahil olanların hepsini içine alır.”2
Dördüncüsü: Ona saygı ve hürmet göstermek: Allah Resulü g şöyle
buyurmuştur: “Kim sultanı aşağılarsa Allahu Teâlâ da onu aşağılar.”3
Ebu Musa El-Eş’ari’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g
şöyle buyurmuştur: “Saçı-sakalı ağarmış Müslüman’a, aşırı gitmeyip
ahkâmıyla amel etmekten kaçınmayan Kur’an hâfızına ve âdil hükümdara
saygı göstermek, Allah Teâlâ’ya duyulan saygı ve ta’zimdendir.”4
Muaz’dan h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g bize şu beş şeyi
kim yaparsa ona Allah’tan teminat sözünü verdi: “Kim bir hastayı ziyaret
ederse ya da bir cenazeye katılırsa ya da Allah yolunda savaşçı olarak çıkarsa
ya da ona saygı gösterme niyetiyle bir yöneticinin yanına girerse ya da evinde
oturup da insanlar ondan o da insanlardan selamette olursa.”5
Beşincisi: Ona ihanet etmenin, kandırmanın, vefasızlığın tahrimi. Bu
1 Tarihu’t Taberi, 3/210.
2 Ahmed tahric etmiştir.
3 Tirmizi rivayet etmiş ve ‘hasen hadistir’ demiştir.
4 Ebu Davud, Edeb, 20.
5 Ahmed tahric etmiştir.
35
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

konudaki naslar daha önce zikredildi.

36
BÖLÜM
MUMTENİ GRUP
Tarifi: Bu, İslam’a mensup olup sonra güç ve kuvvetle şeriatın zahiri
hükümlerine -istediği kadar bu hükümleri tasdik ediyor olsun- bağlı
kalmaktan imtina eden gruptur.
Örnek: Bir grup mesela zekât vermekten ya da oruç tutmaktan ya da İslam’ın
kanunlarından bir başkasını yapmaktan, vacip olduğunu ikrar ettiği halde
imtina ederse, ya da riba, içki, zina gibi haram olan şeylerin haram olduğunu
ikrar etse bile bunları terk etmez ve İslam’ın bu hükümleri kendilerine ancak
savaşla dayatılırsa bunlara mumteni denilir. Ya da kuvvet sahibi olurlar da,
fiili olarak savaşa başlamasalar bile zahiri şeriat kurallarına bağlılıktan imtina
ederlerse bunlarda mumteni sayılır.
Mumteni Taifenin Hükmü:
Hükmü, riddet ve İslam’dan çıkmaktır. Bunun delili, sahabenin j delile
dayanan icmasıdır. Zira sahabeler, zekâtı engelleyenleri “mürted” diye
isimlendirmişlerdir.
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bunların küfür ve riddet
kapsamına sokulmaları sahabenin, kitap ve sünnetten naslara dayanan
ittifakıyla sabit olmuştur.”
Ayrıca şöyle demiştir: “Tekfir ve savaş meselesinde hakka tabi olmayı
hedefleyen kişi için sorunu çözen en büyük şey: Sahabenin zekâtı vermeyenleri
öldürmeleri ve riddet ehli kapsamına sokmalarıdır.”
Mumteni Gruba Karşı Savaşmanın Hükmü:
Kitap, sünnet ve icma, mumteni gruba karşı savaşmanın vacip olduğuna işaret
etmektedir. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Fitne kalmayıncaya ve dinin
hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Enfal, 39].
Eğer dinin bir kısmı Allah için, bir kısmı da Allah’tan başkası içinse hepsi
Allah için olana kadar savaşmak gerekir.
37
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

Sahiheyn’de İbn-i Ömer’den h Allah Resulü’nün g şöyle dediği rivayet


edilmiştir: “Ben, Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına, Muhammed’in
Allah’ın Resulü olduğuna şehadet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve
zekatı hakkıyla verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.
Bunları yaptıkları takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş
olurlar, İslam’ın gerektirdiği haklar ise bunların dışındadır. Onların
hesabı Allah’a aittir.”1
Ebu Bekir h şöyle demiştir: “Zekât malın hakkıdır. Vallahi eğer Resulullah’a
g verdikleri yuları benden men ederlerse onlarla bunu menettikleri için
savaşacağım…”
Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye r şöyle demiştir: “Âlimler, dinin tamamının
Allah’ın olması için İslam kurallarından mütevatir olan bir kuraldan imtina
eden her gruba karşı, muharibler gibi hatta onlardan daha evla olarak
savaşılması hususunda icma etmişlerdir.”2
Eğer İslam’ın kurallarından birini yerine getirmekten imtina eden grubun
hükmü bu ise birden fazlasından imtina edenin durumu nasıldır? Dahası,
demokrasi kanunları ya da beşeri prensiplerle değiştirerek Allah’ın şeriatına
bağlı olmayacağını ilan edenin hali nasıldır?!
Mumteni Grubun Yardımcılarının ve Destekçilerinin Hükmü:
Mumteni grubun yardımcılarının hükmü tamamen aynıdır. Yani hükümleri
riddet ve dinden çıkmaktır, kendilerine karşı savaşılması vaciptir. Her kim bir
grubu dost edinirse onun hükmü de o grupla aynıdır.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Mü’minler, mü’minleri bırakıp kafirleri
dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz.” [Al-i
İmran, 28].
Müfessirlerin şeyhi İbn-i Cerir Et-Taberi r şöyle demiştir: “Kim böyle
yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz” kavli ile kasıt şudur: “Yani o, dinden
dönüp küfre girişiyle Allah’tan beri olmuştur, Allah da ondan beri olmuştur.”
Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları
dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden
onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler
topluluğuna hidayet vermez.” [Maide, 51].
1 Sahih Buhari, Hadis No:25, Sahih Müslim, Hadis No:22.
2 El-Fetava’l Kubra (Kitabu’l Hudud).
38
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ

“Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır” ayetinin tefsirinde


İbn-i Abbas’tan h şöyle rivayet edilmiştir: “Yani küfür hükmünde o da
onlardandır.”
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Eğer bir grup birbirlerine
yardım eder de mumteni olurlarsa bunlar sevap ve cezada ortaktırlar. Mumteni
taifenin yardımcıları ve destekçileri ondandır (o taifedendir). Onun lehine
olan onların da lehine, aleyhine olan onların da aleyhinedir… Çünkü tek bir
mumteni grubun içindekilerin hepsi tek bir şahıs gibidir.”1
Mumteni grup hakkında ayrıca şöyle demiştir: “Asker emirlerinden veya
bunlardan başka her kim Tatarların safına geçerse işte o kimse tıpkı onların
hükmünü alır. Onlar İslam şeriatından her ne kadar uzaklaşıp irtidat
etmişlerse o kimse de aynen onlar gibi irtidat etmiştir. Sahabeler zamanında
namaz kılan, oruç tutan ve Müslüman cemaate savaş açmayan bir topluluğa
sırf zekat vermemeleri sebebiyle sahabeler mürted hükmü vermişlerdir.
Öyleyse Allahu Teâlâ  ve Resulünün düşmanlarıyla beraber Müslümanlara
karşı çarpışan ve Müslümanları öldüren kimselere nasıl davranırlardı acaba?”2
Aralarında Mukreh Bulunduğu Halde
Kendilerine Karşı Savaşmanın Hükmü:
Bu meselenin kapsamına iki hal girmektedir:
Birincisi: Aralarında mukreh bulunup bulunmadığını bilmediğimiz durum.
Bu durumda onlara karşı zahire göre muamele eder ve hepsine karşı savaşırız.
İçleri ise Allah’a kalmıştır. Bu hüküm, ilim ehlinin ittifakıyla böyledir.3
İkincisi: Aralarında mukreh olduğunu bildiğimiz ancak aralarını
seçemeyecek halde olduğumuz durum. Bunlara karşı savaş da caizdir. Zira
aralarında ayırım yapabilmek güç yetirilebilecek bir şey değildir. Bizler ancak
güç yetirebildiğimiz şeylerle mükellefizdir.
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Allahu Teâlâ Onun
hürmetini çiğnemek isteyen orduyu, baskı altında olan ve olmayanıyla birlikte,
onları ayırt etme kudretine sahip olduğu halde her birini niyetlerine göre
diriltmek üzere hepsini birden helak etti. Öyleyse Müslüman mücahidlere,
bilmedikleri halde zorlanan ile zorlanmayanın arasını ayırt etmek nasıl vacip
olabilir? Hatta içlerinden birisi baskı altında savaşa çıktığını iddia etse bile
1 El-Fetava, C.28, S.311.
2 El-Fetava, C.28, S.530.
3 El-Fetava (Kitabu’l Cihad)’a bakınız.
39
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

sırf bu iddiası ona bir yarar sağlamaz. Zira Abbas bin Abdu’l-Muttalib, Bedir
Günü Müslümanlar kendisini esir aldıklarında Nebi’ye g, “Ya Resulullah,
ben baskı altında idim” demiş, Nebi g ise ona, “Bizi ilgilendiren senin
gösterdiğin tutumdur; gizli olan yönün ise Allah’a kalmıştır” diye karşılık
vermiştir. Hatta aralarında insanların en hayırlılarından salih kimseler bile
bulunsa ve onlara karşı savaş ancak bu kimselerin öldürülmesiyle mümkünse
onlar da öldürülür. İmamlar, kâfirlerin, Müslümanları kalkan edindikleri ve
kendilerine karşı savaşılmadığı takdirde Müslümanlar için korkulduğunda
kâfirleri hedef alarak onları vurmamız caizdir demişlerdir. Müslümanlar için
korkmasak da bu caizdir. Zira âlimlerin bir kavline göre Allah ve Resulü’nün
g emrettiği cihad yolunda ölen kimse aslında mazlumsa o şehiddir ve
niyetine göre diriltilir.”1
Mumteni Gruba Karşı Savaşın Keyfiyeti:
Mumteni gruplara karşı savaşın şekli, asli kâfirlerden savaş ehline karşı
savaşın sıfatıyla aynıdır. Yani esirleri öldürülür, kaçanları takip edilir,
yaralıları öldürülür, malları ganimet alınır.2 İçlerinden biri tövbe etmeden
önce kendisine güç yetirilir ve yakalanır da sonra tövbe ederse tövbesi
kendisi ve Allah arasındadır. Dünyadaki hükmü, asli kâfire muhalif olarak
öldürülmektir.
Mürted kadının cariye alınması meselesine gelince ilim ehli arasında bu
konuda şiddetli bir ihtilaf vardır. Bundaki hal, asli kâfir kadının cariye
alınmasının hükmü gibi değildir.

1 Mecmuu’l Fetava: 28/538.


2 El-Ahkamu’s Sultaniyye: 94 ve Eş-Şerhu’l Kebir: 10/103’e bakınız.
40
BÖLÜM
BAĞİY GRUP
Tarifi: İmamlığı sabit olan Müslüman bir imama karşı Müslümanlardan güç
sahibi bir grubun herhangi bir teville ayaklananlarına denir. Bunlar ya meşru
halifeyi devirmeyi isterler yahut onun itaati altına girmeye razı olmazlar.
Bunlar ‘Ehlu’l bağy’ diye isimlendirilirler. İmamın taifesi de ‘ehlu’l adl’ diye
isimlendirilir.
Tevil: İmamın zulüm yaptığını iddia etmeleri gibi… Bu zanları ister
doğru olsun ister yanlış; giriş bölümünde zulmetseler bile imamlara karşı
ayaklanmanın haram olduğunu zikrettik.
Buğatlara Karşı Savaşın Hükmü: Bağiylere karşı savaşın meşruiyetindeki
temel, Hucurat Suresi’ndeki şu ayettir: “Mü’minlerden iki topluluk
çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde
bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye
kadar savaşın; eğer sonunda (Allah’ın emrini kabul edip) dönerse, bu
durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz
Allah, adil olanları sever.” [Hucurat, 9].
Bu, şanı yüce Allahu Teala’nın şu kavlinin gereğidir: “artık tecavüzde
bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın.” Bu, Allahu
Subhanehu ve Teala’dan, bağiy gruba karşı savaş emridir ve vücubu
gerektirmektedir. Burada savaş, farz-ı kifayedir. Bir grup Müslüman bu
savaşı gerçekleştirirse kalan kısımdan düşer. Bu da (yani onlara karşı savaş)
şu sebepledir: Eğer bağy ehli bırakılırsa yeryüzünde bozgunculuk çıkarır.
İnsanların hem dünyevi işlerini hem de dinlerini bozarlar. Onlara karşı savaş
yeryüzünden fesadı defetme ve şerlerini engelleme adına gereklidir.
Ancak şu da bilinmelidir ki Allahu Teala, sulhü savaşın önüne geçirmiş ve
şöyle buyurmuştur: “aralarını bulup-düzeltin.” Barıştan yüz çevirirler de
bağiy olan grup görüşündeki ve dindeki bozuk inancından vazgeçmezse
kendilerine karşı savaşılır.

41
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

Bağy Ehlinden; Kaçanların Ve Yaralıların Hükmü:


Bağiy olan kişi ister yaralanıp da savaşmaktan aciz kaldığı için ister içine
düştüğü yılgınlık halinden ötürü olsun adl ehline karşı savaşı terk ederek
savaş sahasından kaçar ya da hak kendisine zahir olduğu için silahı bırakır
işitip itaat etmeye dönerse bu durumda cumhuru’l fukahaya göre yaralılarının
öldürülmesi ve kaçanlarının takip edilmesi haramdır. Bu, Hanbelilerin,
Şafii’nin, Ebu Hanife’nin sözüdür. Bu da başka bir gruba kaçıp katılmamaları
şartıyladır. Eğer bir gruba katılmak için kaçarlarsa o vakit Hanefilere göre
kaçanları da yaralıları da öldürülür.”1
Bağiylerin Esirlerinin Hükmü:
Cumhuru’l Ulemanın görüşüne göre bağiylerin esirlerinin öldürülmesi bu
bağiy kişinin ister taraf olduğu bir grup olsun ister olmasın haramdır. Bu
da bağy ehliyle savaştan gayenin onları öldürmek değil defetmek olması
hasebiyledir. Esir, esir edilerek şerri defedilmiş oldu ve hedef yerine geldi.
Buna binaen fitne bitene kadar hapsedilir. Hapis esnasında kendisine ikramda
bulunulur. Hakka davet edilir. Zira umulur ki Allah kalbini nurlandırır. Fitne
ortadan kalktığında kendisine ait malla birlikte salınır.
Savaş Sırasında Bağiylerin Telef Olan Mallarının
ya da Dökülen Kanlarının Hükmü:
İlim ehli arasında, savaş sırasında adl ehlinin bağy ehlinin kanından ya da
malından hasar verdirdiği her şeyin heder olduğu, yok ettikleri hiçbir şeyin
güvencesi olmadığı hususunda bir ihtilaf yoktur. Ancak savaştan sonra
mallarının alınması caiz değildir. Çünkü hala Müslümandırlar.
Bağiylerin Malları Ganimet, Zürriyetleri Köle Alınır Mı?
İlim ehli bunun caiz olmadığı hususunda ittifak etmiştir. Çünkü onlar
kanları ve malları koruma altında olan Müslümanlardır. Bağy ehlinin kanı ve
malı ancak kendilerini defetme ve kendileriyle savaş zorunluluğu ölçüsünde
mübah kılınmıştır. Bunun dışındaki hallerde kanı ve malı, haram olan asıl
üzere kalır.”2
Bağiylere Karşı Hasarın Kapsamlı Olacağı Yöntemlerle Savaşmanın
Hükmü: Ateş, mancınık, suda boğma ve modern çağda patlayıcı yüklü
arabalar kullanarak vs. hasarın kapsamlı olacağı yöntemlerle -sadece bu

1 El-Bedai’, C.7, S.208; El-Mebsuut, C.10, S.126 ve E-Mugni, C.8, S.144’e bakınız.
2 El-Muğni, S.12, C.254.
42
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ

yöntemlerle defedilmelerinin mümkün olması hali müstesna- bağiylere karşı


savaşılmaz.1
İki Tarafın Ölülerinin Hükmü:
Adl ehlinin ölüleri, Allah’ın emrettiği bir savaşta canlarını feda eden
şehidlerdir. “Artık tecavüzde bulunanla, …savaşın.” Kendilerine diğer
şehidlere yapılanlar yapılır. Yıkanmazlar, elbiseleri çıkarılmaz, aksine
elbiseleriyle gömülürler, namazları kılınmaz çünkü onlar şehiddirler. Bağy
ehlinin ölülerine gelince onlar fitne ölüleridir ve Müslümanlardır. Şehid
değildirler. Yıkanırlar, kefenlenirler ve namazları kılınır.

1 El-Muğni: 12/247’ye bakınız.


43
BÖLÜM
MUHARİBE TAİFE (YOL KESİCİLER)
Tarifi: İslam yurdunda malları yağmalamak ya da kan dökmek veya da
onurları çiğnemek için muğalebeyle (üstün gelmeye çalışarak) ortaya çıkan
güç sahibi bir gruptur.1
Hirabenin Şartları:

Fakihlerin hirabe ismini alan kimseler hakkında saydıkları şartların toplamı


altıdır. Ancak içlerinden bazıları muttefekun aleyh değildir. Şartlar şunlardır:
1-Teklif: Yani ergen ve akıllı olmalıdır. Bu hususta fakihler arasında bir
ihtilaf yoktur.
2-Şeriat Hükümleriyle Yükümlü Olması Şartı: Yani Müslüman da olsa
zimmi de olsa şeriat hükümleriyle yükümlü kimse olmalıdır. sözleşmeliler
ve kendisine eman verilenler bu kapsama girmezler. Çünkü böyle bir şeyi
yaptığı anda anlaşması bozulur.
3-Silah Taşıması: Hanefiler ve Hanbeliler, bir taş ya da sopa bile olsa
muharibin yanında bir silah bulunması şartı koşmuşlardır. Yoksa muharib
olmaz.2 Malikiler ve Şafiiler silah taşıması şartı koşmamışlardır. Aksine onlara
göre itmek ve yumruk atmak suretiyle mecbur bırakma ve galebe yeterlidir.3
4-Yapılardan Uzak Olma: Yani çölde ve binalardan uzak olmaları gerekir. Bu,
Hanefilerin ve Hanbelilerin mezhebine göredir. Ancak sahih olan cumhurun
mezhebidir ki onlara göre bu şart değildir. Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye
şöyle demiştir: “Doğru olan budur. Aksine binalarda (bunu yaptıkları
takdirde) cezalandırılmaları, çölde (yaparak) cezalandırılmalarından daha
evladır. Çünkü binalar güven, huzur, insanların birbirlerini destekleme ve
yardımlaşma mekânıdır. Onların buna atılması, muharebe ve muğalebenin
1 Bedaiu’s Sanai’, C.7, S.90; Nihayetu’l Muhtac, C.8, S.2; El-Muğni, C.8, S.287; El-Muhalla,
C.11, S.308.
2 İbn Abidin’in Haşiyesi, C.3, S.213; El-Muğni, C.8, S.288.
3 El-Mudevvene, C.6, S.303; Ravdatu’t Talibin, C.10, S.156.
45
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

şiddetini (muharebe ve muğalebede iyice ileri gitmiş olmalarını) gerektirir.


5-Mücahere: Parayı ya da eşyayı saklamadan açıkça almak. Çünkü gizlice
almak hırsızlık sayılır.
6-Erkeklik: Bu şartı Hanefiler dışında kimse koymamıştır. Cumhura göre
ise kadın yol kesicilik yaparsa onun hükmü de diğer yol kesiciler gibidir.1
Yol Kesicilerin Cezası:
Fukaha arasında, yol kesicilerin cezasının Allah’ın hadlerinden biri olduğu,
ele geçirilmeden önce tevbe etmedikleri takdirde bu haddin düşmesinin
ya da affedilmesinin kabul edilmeyeceği görüşü hususunda bir ihtilaf
yoktur. Bunun delili de Allahu Teala’nın şu kavlidir: “Allah’a ve Resulü’ne
karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası,
ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca
kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki
aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır. Ancak, sizin
onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz
Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” [Maide, 33-34].
Bununla birlikte fukaha bu cezalar hususunda ihtilaf etmişlerdir. Yani
aralarından seçim mi yapılmalıdır yoksa işlediği suça göre midir? Yani: İmam
bu dördü arasından seçim mi yapar yoksa her biri (her bir yol kesici işlediği)
suçun nevine göre mi cezalandırılır?2
Cumhur, ayetteki “ya da” ibaresinin ahkâmların tertibi ve suça uygun şekilde
dağılımı için kullanıldığı görüşünü savunmuştur: Yani kim öldürür ve malı
alırsa öldürülür ve asılır, kim sadece mal alırsa sağ eli ve sol ayağı kesilir. Kim
yolda korkutur, öldürmez, mal da almazsa oradan sürülür. Bu şekilde…
Bağiy Grup ile Muharib (Yol Kesici) Grup Arasındaki Farklar:
1-Yol kesici, fısk ve isyanla, tevilsizce çıkmıştır, bağiy ise teville çıkmıştır.
2-Yol kesici dünya uğrunda çıkmıştır, bağiy ise din uğrunda çıkmıştır.
3-Yol kesici vatandaşlara karşı çıkmıştır, bağiy ise imama karşı çıkmıştır.

1 El-Muğni, C.8, S.298.


2 El-Bedai’, C.7, S.93; El-Muğni, C.8, S.289.
46
BÖLÜM
HARİCİLER
Tarifi: Hafız İbn-i Hacer r tarifleri ve neden böyle isimlendirildikleri
hakkında şöyle demiştir: “Havaric”; taife anlamında olup, “Haricetün”
kelimesinin çoğulu olan bir isimdir. Bunlar bidatçı bir topluluktur. Bu şekilde
isimlendirilmelerinin sebebi ise dinden çıkmaları ve Müslümanların en
hayırlılarına karşı ayaklanmalarıdır.”1
Haricilerin Bazı Temel Prensipleri:
1-Büyük günah sahibini tekfir etmek.
2-Büyük günah sahibinin sonsuz ateşte kalacağına inanmak.
3-Büyük günah sahibinin kanını ve malını helal saymak.
4-Bazı sahabeleri tekfir etmek.
5-Geneli tekfir etmek.
6-Kur’an’ın işaret ettiği şeyi alıp sadece sünnetin delil olduğu şeyleri
reddetmek. Örneğin recm, sadece sünnetle sabit olduğu için muhsan
zaniyi recmetmiyorlar.2
Haricilerin Sünnette Gelen Bazı Sıfatları:
1-İslam ehlini öldürüp, put ehlini bırakmaları
2-Başlarını kazımak
3-İmamın Kureyş’li olması gerekmediği sözleri.
4-Dinin usul ve furuu hakkındaki cehaletleri.

1 Fethu’l Bari: 12/296.


2 Eş-Şehristani’nin El-Milel ve’n Nihel kitabı: 1/105, 107’ye, El-Fetava: 3/279, 7/481, 19/72’ye
bakınız.
47
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YURTLARIN AHKÂMI
GİRİŞ
Birinci bölümde İslam’de devlet, imam tayin etme ve bu konuyla ilgili bazı
meselelerden bahsedildi.
Sonra ikinci bölümde devletin iç işlerinden bahsedildi. Vatandaşların imamla
ilişkisi, itaatin vücubiyeti, bundaki ölçü, karşılıklı haklar gibi. Aynı şekilde
imama karşı ayaklananların mahiyeti ve kendilerine karşı nasıl davranılması
gerektiğinden bahsedildi.
Bu husustaki araştırmamız, uzun şer’i siyaset kitaplarında genellikle uzun
uzadıya yapılan açıklamalardan uzak; mücahidin iç şer’i siyasetten öğrenmesi
gereken en önemli şeylerle sınırlı tutulmuştur.
Bu bölümde de inşallah, diğerlerine kıyasla Müslümanların hükmettiği
yurdun vasıflandırılması ve bu vasıflandırmaya dayalı bazı meselelerden
bahsedeceğiz.

51
BÖLÜM
DAR VE DÜNYANIN
İKİ DİYARA BÖLÜNMESİ NE DEMEKTİR
Dar kelimesinin lugaten manası: Dar kelimesi lugatte yere verilen isimdir.
Arsa ve binayı birarada bulundurur. Aynı zamanda şehre de dar denir.
Mu’cemu’l lugat’in yazarı şöyle demiştir: “Dar: Mesken demektir, binaları
ve çevresindekileri kapsar. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Onlar, evlerin
aralarına girip araştırdılar.” [İsra, 5]. Ve şöyle buyuruyor: “Yurtlarından
çıktıklarını görmedin mi?” [Bakara, 243].
Bu nedenle dar (diyar) kelimesinden maksat: Şehir ya da ülke ya da devlet
veya da köydür.
Yani yeryüzünün herhangi bir yerinde oturan, tüm işlerinde başvurduk-
ları; ister şer’i ister beşeri olsun bir sistemleri olan insan topluluğudur.

Şöyle de diyebiliriz; Dar, hükmü altında bulunan bölgeleri kapsayan vatandır.


Dar’ın Istılah Manası: Selef ve haleften âlimler, dünyayı üçüncüsü olmayan
iki yurda bölme hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Daru’l İslam ve daru’l küfür.
Bu, Allah’ın kitabına ve Allah Resulü’nün g sünnetine dayanan doğru bir
taksimdir.
Allahu Teala’nın kitabından delili: “Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi)
hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler.”
[Haşr, 9].
İmam İbn-i Kesir r şöyle demiştir: “Yani muhacirlerden önce hicret
yurdunda oturup da birçoğundan önce iman ettiler.”
Ve Allahu Teala’nın şu kavli: “Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin
hayatına son verecekleri zaman derler ki: “Nerde idiniz?” Onlar: “Biz,
yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik” derler. (Melekler de:)
“Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi” derler. İşte onların
53
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?” [Nisa, 97].


Hicret kelimesi kitap ve sünnette mutlak şekilde geldiğinde küfür yurdundan
İslam yurduna intikal etme manası taşır.
Sünnetten delillere gelince; birden çok hadiste yurtların taksiminden
bahsedilmiştir. Bunlardan biri de Müslim’in Bureyde bin El-Husayb’dan
h merfu olarak rivayet ettiği şu hadistir: “Sonra onları İslam’a davet et,
eğer sana icabet ederlerse, onlardan kabul et ve artık onlara dokunma!
Sonra onları, kendi beldelerinden, daru’l muhacirine (daru’l İslam’a)
ayrılmaya (hicrete) davet et ve onlara haber ver ki; bunu yapmaları halinde,
muhacirlerin lehine olan onların da lehine olur, muhacirlerin aleyhine
olan onların da aleyhine olur…”1
Nesai r sahih bir isnadla Cabir bin Zeyd’den şöyle dediğini tahric
etmiştir: İbn-i Abbas h şöyle dedi: “Allah Resulü g, Ebu Bekir ve Ömer
muhacirlerdendir. Çünkü onlar müşrikleri terk etmişlerdi. Ensardan da
muhacir olanlar vardı. Çünkü Medine de şirk yurduydu ve onlar, Akabe
gecesi Allah Resulü’ne g geldiler.”2
İslam Yurdu Ve Küfür Yurdunun Tarifi:
Daru’l İslam (İslam yurdu): İslam hükümlerinin hâkim olduğu, galebenin,
güç ve söz hakkının Müslümanlarda olduğu her ülke ya da toprak parçasıdır.
İsterse bu yurdun sakinlerinin çoğunluğunu kâfirler oluştursun.
Daru’l küfr (Küfür yurdu): Küfür hükümlerinin hâkim olduğu, galebe, güç
ve söz hakkının kâfirlerde olduğu her ülke ya da toprak parçasıdır. İsterse bu
yurdun sakinlerinin çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor olsun.
İmam İbn-i Kayyım r şöyle demiştir: “İslam diyarı, Müslümanların içinde
yaşadıkları ve üzerinde İslam hükümlerinin cari olduğu diyardır. İslam
hükümlerinin uygulanmadığı yerler kendisine bitişik dahi olsa daru’l İslam
olmaz. Örneğin Taif, Mekke’ye çok yakındır. Ancak Mekke’nin fethiyle orası
daru’l İslam olmamıştır. Sahil de aynı şekildedir…”
İmam İbn-i Muflih r şöyle demiştir: “Müslümanların ahkâmının galip
olduğu her belde daru’l İslam’dır. Yine ahkamu’l küffarın galip olduğu her
belde de daru’l küfürdür. Bu ikisinin dışında başka bir dar yoktur...”
Bir yurdun İslam ya da küfür yurdu olarak isimlendirilmesine hüküm neye
1 Müslim, Cihad, 3/1731.
2 Nesai, Beyat, 13.
54
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ

göre verilir?
Âlimlerin sözleri incelendiğinde bir yurdun hükmünün belirlenmesinde iki
sebep zikrettikleri görülmektedir:
Birincisi: Kuvvet ve galebe.
İkincisi: Orada uygulanan hükümlerin türü.
İmam İbn-i Hazm r şöyle demiştir: “Allah Resulü’nün g: ‘Ben
müşrikler arasında oturan her Müslümandan beriyim’ sözüyle daru’l harb
kastedilmiştir. Yoksa Allah Resulü g Hayber’in tümü Yahudi olduğu halde
valilerini onların başlarına getirmiştir. Zimmet ehlinin yaşadığı şehirlerde
zimmet ehlinden başka kimse yoksa onları yönetmek için ya da ticaret için
aralarında bulunanlar kâfir ya da kabahatli diye isimlendirilemez. Aksine o,
güzel bir Müslüman’dır. Yurtları da şirk değil İslam yurdudur. Çünkü yurt
(diyar) galebe çalan, yöneten ve ona sahip olana nisbet edilir.”
Ebu Yusuf ve Muhammed’den s şöyle dedikleri nakledilmiştir: “Bir ülkede
şirk kanunları üstün durumda olursa, orası dârul harb olur. Çünkü bir
bölgenin bize veya onlara nisbet edilmesi, kuvvet ve üstünlük itibarıyladır.
Şirk kanunlarının geçerli olduğu her yerde kuvvet de müşriklere aittir ve orası
dârul harb olmuştur. İslam kanunlarının geçerli olduğu her yerde ise kuvvet
Müslümanlara aittir.”1
İmam Şevkani r şöyle demiştir: “Bir yerin darul İslam veya darul harp
olmasının ölçüsü söz üstünlüğüdür. Şayet o darda emir ve nehiy yetkisi
Müslümanların elinde ise ve oradaki kafirler İslam ehlinin izni olmadan
küfürlerini izhar edemiyorlarsa o yer darul İslam’dır. Orada küfri özelliklerin
zuhur etmesi zarar vermez. Çünkü kâfirlerin izhar ettikleri bu küfürleri
sahip oldukları güçleri ve nüfuzlarıyla ortaya çıkmamaktadır. Nitekim İslam
şehirlerinde ikamet eden Yahudi ve Hıristiyan zimmilerin ve sözleşmeli
olanların durumu böyledir. Eğer o darda durum bunun aksine ise o dar darul
küfürdür.”
Daru’l Küfrün Kısımları:

Daru’l küfr, küfrün bu diyarda eski olması ya da sonradan ortaya çıkması


açısından ikiye ayrılır:
1-Asli Daru’l Küfr: Hiçbir zaman İslam yurdu olmamış olan dardır.

1 El-Mebsut, C.10, S.114.


55
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

2-Sonradan Daru’l Küfr Olan Yerler: Bir zamanlar Daru’l İslam olup da
kâfirlerin ele geçirdiği ya da yöneticilerinin dinden döndüğü dardır.
Dar’ın sıfatı, ona sonsuza dek bağlı bir sıfat değildir. Aksine asli olmayan
değişken sıfatlardandır. Yani bir dar, bir sıfattan başka bir sıfata geçebilir. Dar,
bir dönem küfür darı olup sonradan daru’l İslam olabilir. Öncesinde daru’l
İslam olup da sonradan daru’l küfr de olabilir.
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bir toprağın küfür ya da İslam
veya iman veya barış ya da savaş ya da itaat ya da masiyet ya da mü’minlerin
yurdu veya fasıkların yurdu olması bağlayıcı değil geçici vasıflardır. Zira bir
vasıftan başka bir vasfa geçebilir. Aynen bir insanın kendisinin küfürden
iman ve ilme intikal etmesi gibi. Aksi de öyledir.”1

1 El-Fetava: 27/45.
56
BÖLÜM
ÖNEMLİ MESELELER VE TEMBİHLER
Bir diyara ‘küfür diyarı’ hükmü verilmesi, orada yaşayan Müslümanlara
da kâfir hükmü verilmesini gerektirmez. Aksine bu, aşırıların sözü ve
haricilerin yollarından biridir. Zira İmam Ebu Hasan El-Eşari r bu
sözü haricilerin bir fırkasına atfederek şöyle demiştir: “El-Ezarika küfür
diyarında ikamet eden kişinin kâfir olduğunu ve ancak (oradan) çıkması
gerektiğini iddia ettiler.”1
Beyhesi ve El-Ufiyye haricilerinin şöyle dedikleri zikredilmiştir: “Eğer
imam kâfir olursa mevcut olmayanı da hazırda bulunanı da dâhil olmak
üzere vatandaşlar da kâfir olur.”2
Oysa yeryüzündeki tüm Müslümanlarda asıl olan, İslam’ın nakızlarından
birini işlemedikten sonra İslam üzerine kalmalarıdır. Yakin ile sabit olan
bir şey, şüphe ile ortadan kalkmaz. İmam Şevkani r şöyle demiştir: “Bil
ki; daru’l İslam ve daru’l küfürden bahsetme konusuyla ilgilenmenin –
yani orada oturanların hükmü hakkında konuşmanın- faydası oldukça
azdır. Daha önce daru’l harb hakkında bahsettiğimiz üzere harbi kâfirin,
Müslümanlar tarafından eman almadıktan sonra kanı ve malı her
halükarda mubahtır. Müslüman’ın malı ve kanı ise gerek daru’l harpte
gerek başka yerde İslam’ın korumasıyla koruma altındadır.”
Şeyh Süleyman bin Sehman r şöyle demiştir:
Eğer mutegallib (Zorla, kuvvet kullanarak sahiplenen, zorba) kafir
İslam yurduna hakim olup orada korku yayar, burada küfür hükümlerini
aleni bir şekilde uygulayıp ağırdan almadan açıkça ortaya koyar,
Muhammed’in şeriatının hükümlerini geçersiz kılar, İslam’ı ortaya
koymaz ve benimsemezse bu, dirayet ehlinin Nihal’de söylediği üzere tüm
muhakkıkların nazarında küfür diyarıdır. Ancak buradaki herkesin kâfir

1 Makalatu’l İslamiyyin, C.1, S.88.


2 Makalatu’l İslamiyyin, C.1, S.192-194.
57
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

olduğu söylenemez. İçlerinde salih amel üzere olan nice kişiler olabilir.

58
İKİNCİ MESELE
HİCRET
Hicretin Lugat Tarifi: İntikal, bir yerden başka bir yere çıkmak.
İmam İbnu’l Esir r En-Nihaye’de şöyle demiştir: “Hicret asıl olarak: Bağ-
birleşme kelimesinin zıddı olan terk etmedir. Hecerehu hecran ve hücranen.
Sonra bir topraktan başka bir toprağa çıkma (gitme), birinciyi ikinci uğruna
terk etme manasında kullanımı yaygınlaşmıştır.”
Hicretin Şer’an Manası:
Allah yolunda daru’l küfürden daru’l İslam’a çıkmaktır. Hicret kelimesiyle
masiyet yurdundan itaat yurduna gitmek, bidat yurdundan sünnet yurduna
gitmek de kastedilebilir.
Hicretin Hükmü:
Allame İbn-i Kasım r El-Usulu’s Selase’nin açıklamasında şöyle demiştir:
“Bunun -hicretin- sübutu kitap, sünnet ve icma ile malumdur. Terk edene
tehdit vardır. Şirk ülkesinden İslam ülkesine hicretin vacip olduğuna dair
icma olduğunu ilim ehlinden birden çok kişi söylemiştir.”
İlk Tembih:
Hadlerin Ikame Edilmesi Imamın ya da Onun Vekilinin
Görevlerindendir:

Fukaha, daru’l İslam’da hadleri ikame edecek kişinin, -bu hadler ister riddetle
ister diğer hadlerle ister de ta’zirlerle ilgili olsun- imam ya da temsilcisi olduğu
hususunda ittifak etmiştir. Çünkü (konunun) içtihada ihtiyacı vardır. (Eğer
had cezasını herkes uygulayabilecek olsa) Bu hususta zulüm yapılmayacağının
güvencesi yoktur. Bu nedenle bu yetki imama verilmiştir. Çünkü Nebi g
yaşadığı dönemde had cezalarını ikame ediyordu. Aynı şekilde kendisinden
sonra gelen halifeler de. İmamın vekili de onun yerine geçer.1 Kim de imama
1 Müntehe’l İradat, C.3, S.336; El-Muhezzeb, C.2, S.270; Fethu’l Kadir, C.5, S.113, Minhu’l
59
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

karşı çıkıp da had cezasını kendi kendine uygularsa ceza ve edeplendirmeyi


hak eder.1
İkinci Tembih:
Dinin Maksatlarından Biri;
İnsanlara Ihsanda Bulunmak Ve Onlara Hizmet Etmek:
İslam şeriatının en büyük maksatlarından biri de insanlara ihsanda bulunmak,
onlara her çeşidiyle iyilik yapmak, kendilerine yardım ve hizmetler sunmak,
sıkıntılarını gidermek, ihtiyaçlarını karşılamak, onlara eziyetten kaçınmaktır.
Kitap ve sünnetten naslar bu temele işaret etmektedir.
İmam İbn-i Abdulber r, iyilik, lütuf ve güzel ahlak konularındaki en kapsamlı
ayetin Allahu Teala’nın şu kavli olduğunu zikretmiştir: “Şüphesiz Allah
adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder, hayasızlıktan, kötülükten
ve zorbalıktan da nehyeder. Olur ki öğüt alırsınız diye size öğüt veriyor.”
[Nahl, 90].
Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah’tan h Nebi’nin g şöyle dediğini
tahric etmiştir: “Her iyilik bir sadakadır.”2 Bu hadis, tüm iyilik ve ihsan
çeşitlerini içine alacak şekilde genel bir hadistir.
Ebu Hureyre’nin h şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah Resulü g şöyle
buyurdu: “Güneşin doğduğu her günde, insan bedenindeki mafsallar
için (yani onların selametine şükretmek) için sadaka vermelidir... Senin
iki kişi arasında adaletli karar vermen sadakadır. Bir adamı bineğine
bindirmek veya eşyasını yüklemekte ona yardım etmen sadakadır. Güzel
söz sadakadır. Namaz için her attığın adım sadakadır. Yoldan eziyet veren
şeyi uzaklaştırman sadakadır.”3
Ebu Zer’in h bir hadiste şöyle dediği geçmektedir: “Ya Resulallah amelin
bazısından zayıflamam hakkında görüşünüz nedir? Buyurdu ki: ‘İnsanlardan
şerrini engellersin ve o senden nefsin için bir sadakadır.’”4 Nebi g, Medine’ye
geldiğinde ilk söylediği şey şu oldu: “Ey insanlar! Selamı yayın, yemek yedirin,
insanlar uykuda iken namaz kılın ki selametle cennete girin.”5

Celil, C.4, S.500.


1 Müntehe’l İradat, C.3, S.337, El-Muğni, C.8, S.128; El-Bedai’, C.7, S.88.
2 Sahih Buhari, Hadis No:6021, Sahih Müslim, Hadis No:1005.
3 Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:2707, Sahih Müslim, Hadis No:1009.
4 Muttefekun Aleyh. Sahih Müslim, 136-84.
5 Tirmizi 2603, İbn Mace 1334. 14).
60
SON SÖZ
Günümüz devletlerinin hepsi vela ve berayı “vatandaşlık” esasına dayandırıp
egemenlik ve liderlikte ülkenin vatandaşlarını öncelikli kılmaktadır. Hatta
yalandan İslam’a bağlı gözüken ülkeler bile! Sadece İslam Devleti bundan
hariçtir. Zira İslam Devleti vela ve berayı İslam esasına dayandırmaktadır.
-İslam dışında hiçbir şeye değil-. İster Arap ister yabancı olsun mü’min
olanı yaklaştırmaktadır. İslam Devleti’nde yaşayanlar, insanların renk renk
olduklarını, dillerinin farklı farklı olduğunu bizzat görmüştür. Geride kalanlar
hala neyi beklemektedir? Neden daha İslam Devleti’ne katılmamaktadır?!
İbn-i Ömer’den h gelen rivayete göre Allah Resulü g Mekke’nin fethi günü
insanlara hitap ederek şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Allah sizden cahiliye
kibrini ve atalarla övünmeyi kaldırmıştır. İnsanlar iki sınıftır: Allah katında
değerli, takva sahibi iyi kişiler ve Allah katında değersiz, günahkâr kötü
kişiler. Bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır. Âdemi de Allah topraktan
yaratmıştır.” Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Sizi bir erkekle
bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara ve kabilelere
ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah
bilendir, (her şeyden) haberdar olandır.” [Hucurat, 13].1
Haydi, dünyanın dört bir yanındaki İslam evlatları! Çok yakında Allah’ın
yardımıyla bayrağımız sizin ülkelerinize de uzanacak. Allahu Teâla şöyle
buyuruyor: “Allah sizden iman edip salih ameller işleyenlere, kendilerinden
öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzüne hükümran kılacağını
vaad etti. Kendileri için seçip beğendiği dinlerini onlar için güçlendirip
yerleştirecek ve korkularından sonra onları güvene kavuşturacaktır. Onlar
bana ibadet eder, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bundan sonra kimler
inkâr ederse işte onlar yoldan çıkmış olanlardır.” [Nur, 55].
Yüce Mevla’dan hilafet devletinin nüfuz sahibi olmasında, muvaffak
olmasında ve rüşdüne ermesinde bize de katkıda bulunmayı nasip etmesini
niyaz ediyoruz. Zira bu, kanaatimize göre Allah’ın bilinen kaderi, muhakkak-
1 Tirmizi, Tefsîru’l-Kur’ân, 50.
61
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ

kaçınılmaz vaadidir. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez.


Son duamız, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun, salat ve selam nebilerin
ve resullerin en şereflisine olsun.

Araştırmalar ve İncelemeler Ofisi


1436 H.

62
İÇİNDEKİLER
Önsöz.........................................................................................................05
Şer’i Siyasetin Manası Hakkında Giriş......................................................07
İLK BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ...................................................................................09
İslam Devleti..............................................................................................11
İslam Devleti’nin Önemi ve Kurulmasını Vucubiyeti.................................13
İslam Devleti’nin İmamının TayincEdilmesi
ve İcmalen İmamda Bulunması Gereken Şartlar Bölümü..........................17
Birden Çok İmamın Caiz Olmayışı...........................................................19
Biatın Manası.............................................................................................21
Biatı Bozmanın Hükmü.............................................................................23
Şer’i Istılaha Göre Devletin ve İmamın İsimleri Hakkında Bölüm............25
İKİNCİ BÖLÜM
İMAMA KARŞI AYAKLANAN GRUPLAR.........................................27
İşitip İtaat Etme ve
İmamın Üzerine Düşen Bazı Vacipler ve Hakları Hakkında......................29
Cemaat Olmanın ve Zulmetseler Bile
Liderlere Karşı Ayaklanmamanın Lüzumu................................................33
Mumteni Grup...........................................................................................37
Bağiy Grup.................................................................................................41
Muharibe Taife (Yol Kesiciler)....................................................................45
Hariciler.....................................................................................................47
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YURTLARIN AHKÂMI.........................................................................49
Giriş...........................................................................................................51
Dar ve Dünyanın İki Diyara Bölünmesi Ne Demektir..............................53
Önemli Meseleler ve Tembihler.................................................................57
Hicret.........................................................................................................59
Sonsöz........................................................................................................61

You might also like