Professional Documents
Culture Documents
Vatandaşların Şer'i Siyaset Hususunda Bilinçlendirilmesi
Vatandaşların Şer'i Siyaset Hususunda Bilinçlendirilmesi
6
Şer’i Siyasetin Manası Hakkında Giriş
Siyaset (lugaten): Siyasetin manası bir şeyi yapmak, tertiplemek ve bir
şeyi düzeltecek şekilde o şeyde tasarrufta bulunmak anlamları arasında
değişmektedir. (El-Mu’cem el-Vasit’te: İnsanları bir politikayla yönetti: Yani
onların başkanlığını ve liderliklerini üstlendi. Hayvanlar için kullanıldığında
ise: Onları evcilleştirdi, eğitti. Bir iş için kullanıldığında: Onu tertipledi,
düzeltti. Bunları yapana yönetici ve idareci denir.)1
Siyaset (Istılahen): Fakihler siyaseti iki kısma ayırdılar:
Zalim Siyaset: Şeriat bunu haram kılar.
Adil Siyaset: Zalimden hakkı alır, birçok haksızlığı giderir, fesad ehlini
engeller. Bu siyasetle şer’i maksatlara erişilir.2
Şer’i Siyaset: Bu, Allah’ın kelimesi yüce olsun, insanlar arasında adalet
kurulsun, hayatın tüm alanlarında İslam şeriatı uygulansın diye yeryüzünde
Allah’ın dinini ikame etmeye, insanların dini işlerindeki hallerini ıslah
etmeye çalışan adil siyasettir. İnsanların dünya işlerindeki hallerini ıslah
etmeye ve hayati işlerini düzenlemeye de çalışır. Allahu Tebareke ve Teala
şöyle buyurmuştur: “Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir
halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara
(hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın
yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir
azab vardır.” [Sad, 26].
İmam İbn-i Kesir r şöyle demiştir: “Allah Teâlâ burada insanların işlerini
üstlenenlere katından indirilmiş hak ile insanlar arasında hükmetmelerini,
ondan ayrılıp sapmamalarını öğütlüyor. Şayet böyle yapmazlarsa şüphesiz
Allah›ın yolundan sapmış olacaklardır. Allah Teâlâ kendi yolundan sapan ve
hesap gününü unutmuş görünen kimseleri şiddetli azabı ile tehdit etmiştir.”3
11
BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ’NİN ÖNEMİ
VE KURULMASINI VUCUBİYETİ
İslam Devleti’nin Kurulmasının Önemi:
Allah’ın, resullerini uğrunda gönderdiği en yüce hedef, insanların, Rablerine
ibadet etmelerini sağlamaktır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ben, cinleri
ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” [Zariyat, 56].
İbadet, hakikatinde, kulun boyun eğmeyi Rabbine has kılması, Allahu Teala
dışında her şeyin kontrolüne boyun eğip teslim olmaktan kurtulmasıdır. “La
ilahe illallah”ın hakikati budur. Bu, –la ilahe illallah’a iman etmesi- insanı
zillet ve kölelik sebeplerinden kurtarır. İman ve küfür arasındaki çatışma,
hakikatinde Allah’ın yeryüzünde emredici ve nehyedici olma hakkı üzerine
bir çatışmadır. “Göklerde ilah ve yerde ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet
sahibidir, bilendir.” [Zuhruf, 84].
Şüphesiz ki, ubudiyetin Allahu Teala’ya has kılınması ve peygamberlerin
davetinin tahkiki ancak egemenliklerini insanlara zorla dayatıp buna
uydurtan insanların, zorla baştan indirilmeleri ve egemenlik ve otoritenin
sadece Allah’a döndürülmesi gerekir.
Bu nedenle şeriat, bu büyük gayenin yerine getirilmesi için bir devlet
kurulmasını emretmiştir. Çünkü bu gibi bir gaye hayatta, bireysel davranışlarla
tahkik edilemez. Aksine tevhidi koruyup yayacak, hadleri güç ve otoriteyle
uygulayacak bir otoriteye ihtiyaç vardır.1
Mü’minlerin emiri Ali bin Ebi Talib’in şöyle dediği gibi: “İster iyi ister facir
olsun insanların bir emirliği olması gerekir.” “Ey mü’minlerin emiri! İyiyi
anladık. Bu facir nasıl oluyor?” diye sorduklarında ise şöyle cevap verdi:
“Onunla (bu facir emirlikle) hadler uygulanır, yolların güvenliği sağlanır,
düşmana karşı savaşılır, fey taksim edilir.”2
1 İ’lamu’l Enam Bimiladi Devleti’l İslam.
2 Es-Siyasetu’ş Şer’iyye, İbn-i Teymiye, S.51.
13
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Halkın bir yöneticisinin olması
meselesinin dinin en önemli vaciplerinden olduğunun bilinmesi gerekir.
Dahası din onsuz ikame olmaz. İnsanoğlunun maslahatı ancak birbirlerinin
ihtiyaçları için bir araya gelmeleriyle gerçekleşir.”
Buna açıklama olarak şöyle devam ediyor: “Çünkü Allah, iyiliği emredip
kötülükten alıkoymayı vacip kılmıştır. Bu da ancak kuvvet ve emirlikle
gerçekleşir. Aynı şekilde; cihad, adalet, haccın ikame edilmesi, bayramlar,
mazluma yardım, hadlerin ikame edilmesi gibi vacip kıldığı diğer şeyler de
ancak kuvvet ve emirlikle gerçekleşir.”1
İslam Devletinin Kurulmasının Vacipliği:
İslam Devleti’nin kurulmasının vucubiyeti hakkında kelam, şer’i
temellerdendir. Ancak bu konunun gündemden oldukça uzak kalması
nedeniyle naslardan ve icmadan bir kısım deliller sunmamız yerinde olacaktır.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Hani Rabbin, Meleklere: “Muhakkak ben,
yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz seni şükrünle
yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve
kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin
bilmediğinizi ben bilirim” dedi.” [Bakara, 30].
İmam Kurtubi r şöyle demiştir: “Bu ayet, işitilip itaat edilmesi, kendisiyle
söz birliğinin sağlanması, halife ahkâmlarının kendisiyle uygulanması için
bir imam tayin edilmesinde temeldir. Bunun vacip olduğu hususunda ümmet
arasında da imamlar arasında da A’sam’dan rivayet edilenin dışında bir ihtilaf
yoktur. A’sam ve onun sözünü söyleyenler, onun görüşüne ve mezhebine tabi
olan herkes aslında şeraite sağırdır.”2
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resule
itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa
düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret
gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”
[Nisa, 59].
İbn-i Kesir r tefsirinde şöyle demiştir: “Ayetin zahiri -Allah doğrusunu
bilir- emir sahibi tüm emirler ve âlimler hakkındadır.”3
Ayetin delil olma yönü: Allah, emir sahiplerine itaati emretmiştir. Emir sigası,
vücubiyeti ifade eder. Allah, mevcut olmayan bir kimseye itaati emretmez.
Böylece ümmetin üzerine, bir imam tayin etmek düşer.
Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle
gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte
kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için
(çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, kendisine
ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini
bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün
olandır.” [Hadid, 25].
Ayetin Delil Olma Yönü: Allahu Teala, peygamberlerine (aleyhimusselam)
ve onlara tabi olanlara Allahu Teala’nın kitabında geldiği üzere insanlar
arasında adaleti ayakta tutmalarını emretmiştir. Bu da ancak kuvvet ve otorite
ile olur. Bu nedenle Allahu Teala, demiri indirmiştir.” Bu hususta ayetler
oldukça çoktur.
İşin hakikatinde had ve kısas ayetlerine, kulların maslahatlarıyla ilgili
hükümlere bakarsak ümmetin üzerine bir devlet ve bir imam tayin etmek
düştüğünü görürüz.
Sünnetten delil, Müslim’in, Sahih’inde Abdullah bin Ömer’den h rivayet
ettiği, Allah Resulü’nün g şöyle buyurduğu hadistir: “Kim boynunda biat
olmadan ölürse cahiliyet ölümü ile ölür.”1
Hadisin Delil Olma Yönü: İmama biat etmek, Müslüman’ın üzerine vaciptir.
Vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir. Bu nedenle ümmetin bir
imam tayin etmesi gerekir. İmam tayin edilmesi gerektiği üzerinde icma
vardır. Buna bazı bidat ehli dışında kimse muhalefet etmemiştir.
İmam El-Heytemi şöyle demiştir: “Şunu da bil ki, sahabeler nübüvvet
devrinin bitmesinden sonra bir imam tayin edilmesi üzerinde icma etmiştir.
Dahası bunu en önemli vacip kılmışlardır. Zira, Allah Resulü’nü g gömmek
yerine bununla meşgul olmuşlardır.”2
İmam İbn Hazm r şöyle demiştir: “Tüm Ehli Sünnet ve tüm mürcieler
ve tüm şia ve tüm hariciler imamlığın vücubiyeti üzerinde ittifak etmiştir.
Ümmetin, adil, kendileri üzerinde Allah’ın ahkamlarını uygulayan, onları
Allah Resulü’nün g getirdiği şer’i ahkamlarla yöneten bir imama boyun
1 Müslim, Hadis No:58-1851.
2 Es-Savaiku’l Muhrika: 7.
15
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
1 El-Fasl: 4/87
2 El-Ahkamu’s Sultaniyye: 5.
16
BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ’NİN İMAMININ TAYİN
EDİLMESİ VE İCMALEN İMAMDA BULUNMASI
GEREKEN ŞARTLAR BÖLÜMÜ
İslam Devleti için imam tayin etmede ilim ehlinin üzerinde ittifak ettiği iki
yöntem vardır.1
Birincisi: Hal ve akd ehlinin seçmesi. Onlar da toplanmaları ve hazır
bulunmaları mümkün olabilen alimler, başkanlar, insanların önde gelenleri
ve güç sahipleridir. Onların imamı seçmeleri ve kendisine itaat etmeleriyle
imamlığın gayesi yerine getirilmiş olur. O da güç ve otoritedir. Onların da
şartları vardır ancak genişçe açıklamak için burası yeri değildir.2
İkincisi: Önceki imamın ataması.
İmamlığın gerçekleştirilmesi (imam tayin edilmesi) için üçüncü bir yöntem
daha vardır ki o da galebe yöntemiyle imamlıktır. Ancak bu, asli bir yol ya
da başlangıç olarak tutulması emrolunan bir yöntem değildir. Ancak özel
durumlarda söz konusudur. İmam Ahmed bin Hanbel r şöyle demiştir:
“Kim onlara karşı kılıçla galip gelir, halife olur ve ‘mü’minlerin emiri’ diye
isimlendirilirse Allah’a ve kıyamet gününe inanan hiçbir kimsenin onu imam
görmeyerekten bir gece dahi geçirmesi helal olmaz.”3
Hafız İbn-i Hacer r şöyle demiştir: “Fakihler, galebe yoluyla hükmü ele
geçiren sultana itaat edilmesinin, kendisiyle birlikte cihad edilmesinin
vücubiyeti üzerinde icma etmişlerdir. Ona itaat etmek, kendisine karşı
ayaklanmaktan daha hayırlıdır. Çünkü bunda kan akmasının önlenmesi ve
1 Muttefekun aleyh.
2 Edebu’d Dunya ve’d Din: 136.
3 El-Ahkamu’s Sultaniyye: 9.
4 El-Fasl: 4/78.
5 El-Fasl: 4/78.
20
BÖLÜM
BİATIN MANASI
Biat: ‘Bayae’ kelimesinin mastarıdır. “Filan kişi halifeye biat etti” denilir.
Anlamı: Anlaşma, sözleşme. Allame İbn Manzur r şöyle demiştir: “Biat...
anlaşma ve sözleşmeden ibarettir. İkisinin de elindekini arkadaşına satması,
kendini ve işini ona teslim edip itaat etmesi gibi.1
Allame İbn Haldun r şöyle demiştir: Bil ki biat: İtaat üzere sözleşmedir.
Sanki biat eden, kendi işlerinde ve Müslümanların işlerinde görüşü emirine
teslim etmekte, bunlardan hiçbirinde onunla çekişmemekte, onu sorumlu
kıldığı şeylerde hoşlansa da hoşlanmasa da ona itaat etmektedir.”2
Öyleyse biat, işitip itaat etmek üzere şer’i imama; Müslümanların halifesine
verilen sözdür. Biat dendiği zaman anlaşılan şey budur.
Buhari ve Müslim’de Ubade bin Samit’ten h gelen hadiste şöyle dediği
rivayet edilir: “Allah Resulü’ne g darlıkta ve bollukta, hoşlandığımız ve
hoşlanmadığımız şeylerde işitip itaat edeceğimize, onu kendimize tercih
edeceğimize, elimizde Allah’tan, aşikar küfür olduğuna dair bir delil olmadığı
sürece işin ehliyle çekişmeyeceğimize dair biat ettik.” Bir rivayette de şöyle
geçer: “Nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize, Allah yolunda hiçbir
kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair”3
Biat Müfredatlarının Şerhi:
‘Darlıkta ve bollukta’ Sözü: Mal olarak ister sıkıntıda olalım isterse bollukta
olalım tüm zengin ve fakirlerimizin emir sahiplerine itaat etmesi ve onu
dinlemesi gerekir.
‘Hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeylerde’ Sözü: Yani ister
emredildiğimiz o şey bizim hevamıza uymasın ve istemiyor olalım ister de
bize uyuyor ve onayladığımız bir şey olsun. İmam Nevevi Sahih Müslim
şerhinde şöyle demiştir: “Âlimler bunun manasının şöyle olduğunu
söylemiştir: Masiyet olmadığı sürece nefislere zor gelse de nefislerin
hoşlanmadığı vs. şeyler olsa da emir sahiplerine itaat etmek gerekir.”1
‘Kendimize tercih yapma’ Sözü: Tercih; dünya işlerinde yalnız kendini
düşünüp kendisini tercih etmek, demektir. Yani emirler dünya işlerinde yalnız
kendilerini düşünüp, tercih ederek size ellerindeki hakkınızı ulaştırmasa bile
onları işitip itaat edin.
‘Ancak aşikâr küfür görme hali dışında’ Sözü: Kadı İyad şöyle demiştir:
“Âlimler, kâfirin imam olamayacağı hususunda icma etmiştir. Eğer imamda
küfür ortaya çıkarsa azledilir.” Ve şöyle dedi: “Eğer bu olmazsa –yani
azledilmesine güç yetirilemezse- bunu yapabilecek grubun kâfiri devirmek
için ayaklanması gerekir.”2
Bu hadis, her halükarda işitip itaat etmeye teşvik etmektedir. Sebebi de
Müslümanlar arasında sözbirliğinin sağlanmasıdır. Zira anlaşmazlık,
dinlerinin ve dünyalarının bozulmasına sebeptir.
1 Muttefekun aleyh.
2 Müslim tahric etmiştir.
24
ŞER’İ ISTILAHA GÖRE DEVLETİN VE
İMAMIN İSİMLERİ HAKKINDA BÖLÜM
Vilayet, önceki bölümlerde zikredildiği suret üzere ve daha önce
vasıflandırılmış olan devlet de, şer’i ıstılahta “İmametu’n Uzma”, “İmametu’n
Kubra”, “Hilafet”, “Emirlik” gibi çeşitli isimlerle isimlendirilir. Onu yöneten
de; “İmam”, “Halife”, “Mü’minlerin Emiri”, “Veliyyu’l Emr” diye adlandırılır.
İbn-i Cumaa r şöyle demiştir: “Emirlik iki kısımdır. Genel ve özel. Genel
emirlik, yöneticisinin “mü’minlerin emiri” diye vasıflandırıldığı hilafettir.
Halifelerden bu vasıfla vasıflandırılan ilk kişi, halifeliğe geldiğinde Ömer bin
Hattab olmuştur. Böylece bu, halifelerin özel geleneği oldu.” Ve şöyle dedi r:
“Kime halife diye biat edilirse, Allah Resulü’nün halifesi diye isimlendirilmesi
caizdir. Çünkü halife, O’nun ümmetinin halifesidir.”1
İmam Nevevi r şöyle demiştir: “İmama; halife, imam, mü’minlerin emiri
denmesi caizdir.”2
İmam Maverdi r şöyle demiştir: “İmamlık, nebevi hilafet için dinin
korunması ve dünyanın kendisiyle idare edilmesi yolunda konmuştur.”3
Allame İbn-i Haldun r şöyle demiştir: “Yönetim yolu eğer “herkesi
uhrevi ve dünyevi maslahatlarında, şer’i görüşün gereklerine (bu gerekleri
yerine getirmeye) sevketmeye dayalı ise bu hilafettir. Ve bu, hakikatinde
dinin korunması ve kendisiyle dünyanın yönetilmesinde şeriat sahibinin
vekilliğidir.” Sonra şöyle dedi: “Hilafet, imamlık diye isimlendirilir. Onun
başındaki de halife, imam diye isimlendirilir.”4
1 Tahriru’l Ahkam.
2 Ravdatu’t Talibin, 10/49.
3 El-Ahkamu’s Sultaniyye.
4 Mukaddime, İbn-i Haldun.
25
İKİNCİ BÖLÜM
İMAMA KARŞI
AYAKLANAN GRUPLAR
Genel olarak mücahidlerin, özellikle de İslam Devleti askerlerinin bilmesi
gereken en önemli şeylerden biri de; Müslüman imama karşı ayaklanan,
güç sahibi gruplardır. Çünkü onlar devletlerine karşı savaşanlarla savaşmak
durumundadırlar. Bu nedenle de onlar hakkında basiretli olup doğruyu
görebilmek, bu gruplara karşı muamelede cehaletten kaynaklanan yanlışlara
düşmemek için mahiyetlerini bilmek zorunludur.
27
GİRİŞ
İŞİTİP İTAAT ETME VE
İMAMIN ÜZERİNE DÜŞEN BAZI VACİPLER
VE HAKLARI HAKKINDA
Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; Resule
itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” [Nisa, 59].
Ebu Hureyre’den Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bana itaat
eden Allah’a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah’a isyan etmiştir. Emire
isyan eden bana isyan etmiştir.”1
Yine Ebu Hureyre’den h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g
şöyle buyurdu: “Darlığında, varlığında, sevinçli ve kederli olduğunda ve
emir kendini sana tercih ettiğinde dinleyip itaat etmelisin.”2
İbn-i Ömer’den h Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Müslü-
man bir kimse üzerine, sevdiği veya hoşlanmadığı her hususta (iş başında-
kileri) dinleyip itaat etmek gerekir. Meğer ki, kendisine masiyet emredile!
Eğer masiyet emredilirse ne dinlemek vardır, ne de itaat!”3
Ebu Zer’den h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Dostum bana dinleyip itaat
etmemi vasiyet etti. Velev ki; (âmir) kolları, bacakları kesilmiş Habeşli bir
köle olsun!”4
Buhari’de şöyle geçer: “Başı kuru üzüm dönesi gibi olan Habeşi bir kimse
için de olsa.”5
Huzeyfe bin El-Yeman’dan şöyle dediği rivayet edilir: “İnsanlar, Resulullah’tan
g (geleceğe dair) hayır(lı işler)dan sorarlardı. Ben de (tersine İslam
1 Muttefekun Aleyh. Buhari, Hadis No:2957; Müslim, Hadis No:1835.
2 Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1836.
3 Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1839.
4 Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1837.
5 Sahih Buhari, Hadis No:693.
29
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
30
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
Resulullah g:
-“İslam cemaatinden ayrılmaz ve onların devlet başkanlarına itaat
eylersin” buyurdu.
Ben:
-Onların cemaatleri ve başlarında bir imamları da yoksa, dedim.
Resulullah g:
-“O fırkaların hepsinden ayrıl. Velev ki bu ayrılma, bir ağaç kütüğünü
ısırman suretiyle olsa bile, artık ölüm erişinceye kadar bu ayrılık üzere
kal.”1
İbn-i Abbas’tan h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g şöyle
buyurdu: “Her kim emirinden meydana gelen bir hareketi fena görürse,
sabretsin (isyankâr bir vaziyet almasın). Çünkü her kim sultandan (yani
ona itaatten) bir karış dışarı çıkarsa, o, cahiliyet ölümüyle ölür.”2
Avf bin Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir:“Allah Resulü’nü ‘Hükümdarlarınızın
en hayırlısı birbirlerinizi sevdikleriniz ve birbirlerinize dua ettiklerinizdir.
Hükümdarlarınızın en kötüleri sizin kendilerinden nefret ettikleriniz,
onların da sizden nefret ettikleri, sizin kendilerine lanet ettikleriniz,
onların da size lanet ettikleridir’ buyururken işittim.
-Biz, ya Resulallah! O anda onlarla kılıçla atışmayalım mı, dedik.
‘Hayır! Aranızda namazı ikame ettikleri müddetçe!
Dikkat! Bir kimseye biri vali olur da onu Allah’a masiyet olan bir şey
yaparken görürse, yaptığı masiyeti kötü görsün! Ama elini itaatten
çıkarmasın’ buyurdular.”3
1 Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:3606; Sahih Müslim, Hadis No:1847.
2 Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:7054; Sahih Müslim, Hadis No:1849.
3 Sahih Müslim, Hadis No:1855.
31
CEMAAT OLMANIN VE ZULMETSELER BİLE
LİDERLERE KARŞI AYAKLANMAMANIN LÜZUMU
Zulmetseler de liderlere itaat etmenin lüzumu, onlara itaatten çıkıldığı
takdirde bu zulümlerinden kat kat daha fazla mefsedetin ortaya çıkacak
olmasından dolayıdır. Aksine onların zulümlerine sabretmek günahlara
kefaret, ecrin artmasıdır. Furu’un yazarı, İmam Ahmed’den zulmetseler dahi
liderlere karşı ayaklanmanın haram olduğunu ve onlara karşı ayaklanmanın
sünnete aykırı bir bidat olduğunu nakletmiştir.”1
İmamın Üzerine Düşen Vacipler:
İmamın üzerine düşen vacipler derinlemesine düşünüldüğünde iki şey
üzerinde döndüğünü görüyoruz: “Dinin korunması” ve “onunla dünyanın
yönetilmesi”. Tafsilli olarak ise gerek eski gerek yeni şer’i siyaset kitaplarında
şöyle geçer:
Birinci Vacip: Dinin tüm hayat işlerinde uygulanması, İslam dinine davet
edilmesi, dinin korunması ve desteklenmesi, iyiliğin emredilmesi, kötülükten
alıkonması, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışan nifak ve bidat ehline
karşı konması.
İkinci Vacip: İnsanlar arasında adaletle hükmetmek, husumetleri gidermek,
hakları ehline vermek, mazluma yardım etmek, yargı hükümlerini uygulamak.
Üçüncü Vacip: Ülkede güvenliği sağlamak, müfsidlerin ve saldırganların
güven içindeki insanları korkutmalarını ve onlara saldırmalarını önlemek için
devletin nüfuzunu ve kontrolünü ülkenin her tarafına yaymak. Ta ki insanlar
evlerinde, işlerinde ve yolculuklarında güveni yaşayabilsinler.
Dördüncü Vacip: Ülkeyi düşmanlardan korumak ve ülkeye saldırmalarını
engellemek için Allah yolunda cihad, mühimmat hazırlama, çeşitli çeşitli
silahlar yapma, cihada gücü yeten buluğa ermiş erkekleri eğitme, onlara
imânî-cihâdî bir terbiye verme.
1 Ebu Ömer Es-Seyf ’in Es-Siyasetu’ş Şer’iyye kitabı 86. Sayfaya bakınız.
34
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
36
BÖLÜM
MUMTENİ GRUP
Tarifi: Bu, İslam’a mensup olup sonra güç ve kuvvetle şeriatın zahiri
hükümlerine -istediği kadar bu hükümleri tasdik ediyor olsun- bağlı
kalmaktan imtina eden gruptur.
Örnek: Bir grup mesela zekât vermekten ya da oruç tutmaktan ya da İslam’ın
kanunlarından bir başkasını yapmaktan, vacip olduğunu ikrar ettiği halde
imtina ederse, ya da riba, içki, zina gibi haram olan şeylerin haram olduğunu
ikrar etse bile bunları terk etmez ve İslam’ın bu hükümleri kendilerine ancak
savaşla dayatılırsa bunlara mumteni denilir. Ya da kuvvet sahibi olurlar da,
fiili olarak savaşa başlamasalar bile zahiri şeriat kurallarına bağlılıktan imtina
ederlerse bunlarda mumteni sayılır.
Mumteni Taifenin Hükmü:
Hükmü, riddet ve İslam’dan çıkmaktır. Bunun delili, sahabenin j delile
dayanan icmasıdır. Zira sahabeler, zekâtı engelleyenleri “mürted” diye
isimlendirmişlerdir.
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bunların küfür ve riddet
kapsamına sokulmaları sahabenin, kitap ve sünnetten naslara dayanan
ittifakıyla sabit olmuştur.”
Ayrıca şöyle demiştir: “Tekfir ve savaş meselesinde hakka tabi olmayı
hedefleyen kişi için sorunu çözen en büyük şey: Sahabenin zekâtı vermeyenleri
öldürmeleri ve riddet ehli kapsamına sokmalarıdır.”
Mumteni Gruba Karşı Savaşmanın Hükmü:
Kitap, sünnet ve icma, mumteni gruba karşı savaşmanın vacip olduğuna işaret
etmektedir. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Fitne kalmayıncaya ve dinin
hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Enfal, 39].
Eğer dinin bir kısmı Allah için, bir kısmı da Allah’tan başkası içinse hepsi
Allah için olana kadar savaşmak gerekir.
37
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
sırf bu iddiası ona bir yarar sağlamaz. Zira Abbas bin Abdu’l-Muttalib, Bedir
Günü Müslümanlar kendisini esir aldıklarında Nebi’ye g, “Ya Resulullah,
ben baskı altında idim” demiş, Nebi g ise ona, “Bizi ilgilendiren senin
gösterdiğin tutumdur; gizli olan yönün ise Allah’a kalmıştır” diye karşılık
vermiştir. Hatta aralarında insanların en hayırlılarından salih kimseler bile
bulunsa ve onlara karşı savaş ancak bu kimselerin öldürülmesiyle mümkünse
onlar da öldürülür. İmamlar, kâfirlerin, Müslümanları kalkan edindikleri ve
kendilerine karşı savaşılmadığı takdirde Müslümanlar için korkulduğunda
kâfirleri hedef alarak onları vurmamız caizdir demişlerdir. Müslümanlar için
korkmasak da bu caizdir. Zira âlimlerin bir kavline göre Allah ve Resulü’nün
g emrettiği cihad yolunda ölen kimse aslında mazlumsa o şehiddir ve
niyetine göre diriltilir.”1
Mumteni Gruba Karşı Savaşın Keyfiyeti:
Mumteni gruplara karşı savaşın şekli, asli kâfirlerden savaş ehline karşı
savaşın sıfatıyla aynıdır. Yani esirleri öldürülür, kaçanları takip edilir,
yaralıları öldürülür, malları ganimet alınır.2 İçlerinden biri tövbe etmeden
önce kendisine güç yetirilir ve yakalanır da sonra tövbe ederse tövbesi
kendisi ve Allah arasındadır. Dünyadaki hükmü, asli kâfire muhalif olarak
öldürülmektir.
Mürted kadının cariye alınması meselesine gelince ilim ehli arasında bu
konuda şiddetli bir ihtilaf vardır. Bundaki hal, asli kâfir kadının cariye
alınmasının hükmü gibi değildir.
41
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
1 El-Bedai’, C.7, S.208; El-Mebsuut, C.10, S.126 ve E-Mugni, C.8, S.144’e bakınız.
2 El-Muğni, S.12, C.254.
42
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
51
BÖLÜM
DAR VE DÜNYANIN
İKİ DİYARA BÖLÜNMESİ NE DEMEKTİR
Dar kelimesinin lugaten manası: Dar kelimesi lugatte yere verilen isimdir.
Arsa ve binayı birarada bulundurur. Aynı zamanda şehre de dar denir.
Mu’cemu’l lugat’in yazarı şöyle demiştir: “Dar: Mesken demektir, binaları
ve çevresindekileri kapsar. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Onlar, evlerin
aralarına girip araştırdılar.” [İsra, 5]. Ve şöyle buyuruyor: “Yurtlarından
çıktıklarını görmedin mi?” [Bakara, 243].
Bu nedenle dar (diyar) kelimesinden maksat: Şehir ya da ülke ya da devlet
veya da köydür.
Yani yeryüzünün herhangi bir yerinde oturan, tüm işlerinde başvurduk-
ları; ister şer’i ister beşeri olsun bir sistemleri olan insan topluluğudur.
göre verilir?
Âlimlerin sözleri incelendiğinde bir yurdun hükmünün belirlenmesinde iki
sebep zikrettikleri görülmektedir:
Birincisi: Kuvvet ve galebe.
İkincisi: Orada uygulanan hükümlerin türü.
İmam İbn-i Hazm r şöyle demiştir: “Allah Resulü’nün g: ‘Ben
müşrikler arasında oturan her Müslümandan beriyim’ sözüyle daru’l harb
kastedilmiştir. Yoksa Allah Resulü g Hayber’in tümü Yahudi olduğu halde
valilerini onların başlarına getirmiştir. Zimmet ehlinin yaşadığı şehirlerde
zimmet ehlinden başka kimse yoksa onları yönetmek için ya da ticaret için
aralarında bulunanlar kâfir ya da kabahatli diye isimlendirilemez. Aksine o,
güzel bir Müslüman’dır. Yurtları da şirk değil İslam yurdudur. Çünkü yurt
(diyar) galebe çalan, yöneten ve ona sahip olana nisbet edilir.”
Ebu Yusuf ve Muhammed’den s şöyle dedikleri nakledilmiştir: “Bir ülkede
şirk kanunları üstün durumda olursa, orası dârul harb olur. Çünkü bir
bölgenin bize veya onlara nisbet edilmesi, kuvvet ve üstünlük itibarıyladır.
Şirk kanunlarının geçerli olduğu her yerde kuvvet de müşriklere aittir ve orası
dârul harb olmuştur. İslam kanunlarının geçerli olduğu her yerde ise kuvvet
Müslümanlara aittir.”1
İmam Şevkani r şöyle demiştir: “Bir yerin darul İslam veya darul harp
olmasının ölçüsü söz üstünlüğüdür. Şayet o darda emir ve nehiy yetkisi
Müslümanların elinde ise ve oradaki kafirler İslam ehlinin izni olmadan
küfürlerini izhar edemiyorlarsa o yer darul İslam’dır. Orada küfri özelliklerin
zuhur etmesi zarar vermez. Çünkü kâfirlerin izhar ettikleri bu küfürleri
sahip oldukları güçleri ve nüfuzlarıyla ortaya çıkmamaktadır. Nitekim İslam
şehirlerinde ikamet eden Yahudi ve Hıristiyan zimmilerin ve sözleşmeli
olanların durumu böyledir. Eğer o darda durum bunun aksine ise o dar darul
küfürdür.”
Daru’l Küfrün Kısımları:
2-Sonradan Daru’l Küfr Olan Yerler: Bir zamanlar Daru’l İslam olup da
kâfirlerin ele geçirdiği ya da yöneticilerinin dinden döndüğü dardır.
Dar’ın sıfatı, ona sonsuza dek bağlı bir sıfat değildir. Aksine asli olmayan
değişken sıfatlardandır. Yani bir dar, bir sıfattan başka bir sıfata geçebilir. Dar,
bir dönem küfür darı olup sonradan daru’l İslam olabilir. Öncesinde daru’l
İslam olup da sonradan daru’l küfr de olabilir.
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bir toprağın küfür ya da İslam
veya iman veya barış ya da savaş ya da itaat ya da masiyet ya da mü’minlerin
yurdu veya fasıkların yurdu olması bağlayıcı değil geçici vasıflardır. Zira bir
vasıftan başka bir vasfa geçebilir. Aynen bir insanın kendisinin küfürden
iman ve ilme intikal etmesi gibi. Aksi de öyledir.”1
1 El-Fetava: 27/45.
56
BÖLÜM
ÖNEMLİ MESELELER VE TEMBİHLER
Bir diyara ‘küfür diyarı’ hükmü verilmesi, orada yaşayan Müslümanlara
da kâfir hükmü verilmesini gerektirmez. Aksine bu, aşırıların sözü ve
haricilerin yollarından biridir. Zira İmam Ebu Hasan El-Eşari r bu
sözü haricilerin bir fırkasına atfederek şöyle demiştir: “El-Ezarika küfür
diyarında ikamet eden kişinin kâfir olduğunu ve ancak (oradan) çıkması
gerektiğini iddia ettiler.”1
Beyhesi ve El-Ufiyye haricilerinin şöyle dedikleri zikredilmiştir: “Eğer
imam kâfir olursa mevcut olmayanı da hazırda bulunanı da dâhil olmak
üzere vatandaşlar da kâfir olur.”2
Oysa yeryüzündeki tüm Müslümanlarda asıl olan, İslam’ın nakızlarından
birini işlemedikten sonra İslam üzerine kalmalarıdır. Yakin ile sabit olan
bir şey, şüphe ile ortadan kalkmaz. İmam Şevkani r şöyle demiştir: “Bil
ki; daru’l İslam ve daru’l küfürden bahsetme konusuyla ilgilenmenin –
yani orada oturanların hükmü hakkında konuşmanın- faydası oldukça
azdır. Daha önce daru’l harb hakkında bahsettiğimiz üzere harbi kâfirin,
Müslümanlar tarafından eman almadıktan sonra kanı ve malı her
halükarda mubahtır. Müslüman’ın malı ve kanı ise gerek daru’l harpte
gerek başka yerde İslam’ın korumasıyla koruma altındadır.”
Şeyh Süleyman bin Sehman r şöyle demiştir:
Eğer mutegallib (Zorla, kuvvet kullanarak sahiplenen, zorba) kafir
İslam yurduna hakim olup orada korku yayar, burada küfür hükümlerini
aleni bir şekilde uygulayıp ağırdan almadan açıkça ortaya koyar,
Muhammed’in şeriatının hükümlerini geçersiz kılar, İslam’ı ortaya
koymaz ve benimsemezse bu, dirayet ehlinin Nihal’de söylediği üzere tüm
muhakkıkların nazarında küfür diyarıdır. Ancak buradaki herkesin kâfir
olduğu söylenemez. İçlerinde salih amel üzere olan nice kişiler olabilir.
58
İKİNCİ MESELE
HİCRET
Hicretin Lugat Tarifi: İntikal, bir yerden başka bir yere çıkmak.
İmam İbnu’l Esir r En-Nihaye’de şöyle demiştir: “Hicret asıl olarak: Bağ-
birleşme kelimesinin zıddı olan terk etmedir. Hecerehu hecran ve hücranen.
Sonra bir topraktan başka bir toprağa çıkma (gitme), birinciyi ikinci uğruna
terk etme manasında kullanımı yaygınlaşmıştır.”
Hicretin Şer’an Manası:
Allah yolunda daru’l küfürden daru’l İslam’a çıkmaktır. Hicret kelimesiyle
masiyet yurdundan itaat yurduna gitmek, bidat yurdundan sünnet yurduna
gitmek de kastedilebilir.
Hicretin Hükmü:
Allame İbn-i Kasım r El-Usulu’s Selase’nin açıklamasında şöyle demiştir:
“Bunun -hicretin- sübutu kitap, sünnet ve icma ile malumdur. Terk edene
tehdit vardır. Şirk ülkesinden İslam ülkesine hicretin vacip olduğuna dair
icma olduğunu ilim ehlinden birden çok kişi söylemiştir.”
İlk Tembih:
Hadlerin Ikame Edilmesi Imamın ya da Onun Vekilinin
Görevlerindendir:
Fukaha, daru’l İslam’da hadleri ikame edecek kişinin, -bu hadler ister riddetle
ister diğer hadlerle ister de ta’zirlerle ilgili olsun- imam ya da temsilcisi olduğu
hususunda ittifak etmiştir. Çünkü (konunun) içtihada ihtiyacı vardır. (Eğer
had cezasını herkes uygulayabilecek olsa) Bu hususta zulüm yapılmayacağının
güvencesi yoktur. Bu nedenle bu yetki imama verilmiştir. Çünkü Nebi g
yaşadığı dönemde had cezalarını ikame ediyordu. Aynı şekilde kendisinden
sonra gelen halifeler de. İmamın vekili de onun yerine geçer.1 Kim de imama
1 Müntehe’l İradat, C.3, S.336; El-Muhezzeb, C.2, S.270; Fethu’l Kadir, C.5, S.113, Minhu’l
59
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
62
İÇİNDEKİLER
Önsöz.........................................................................................................05
Şer’i Siyasetin Manası Hakkında Giriş......................................................07
İLK BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ...................................................................................09
İslam Devleti..............................................................................................11
İslam Devleti’nin Önemi ve Kurulmasını Vucubiyeti.................................13
İslam Devleti’nin İmamının TayincEdilmesi
ve İcmalen İmamda Bulunması Gereken Şartlar Bölümü..........................17
Birden Çok İmamın Caiz Olmayışı...........................................................19
Biatın Manası.............................................................................................21
Biatı Bozmanın Hükmü.............................................................................23
Şer’i Istılaha Göre Devletin ve İmamın İsimleri Hakkında Bölüm............25
İKİNCİ BÖLÜM
İMAMA KARŞI AYAKLANAN GRUPLAR.........................................27
İşitip İtaat Etme ve
İmamın Üzerine Düşen Bazı Vacipler ve Hakları Hakkında......................29
Cemaat Olmanın ve Zulmetseler Bile
Liderlere Karşı Ayaklanmamanın Lüzumu................................................33
Mumteni Grup...........................................................................................37
Bağiy Grup.................................................................................................41
Muharibe Taife (Yol Kesiciler)....................................................................45
Hariciler.....................................................................................................47
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YURTLARIN AHKÂMI.........................................................................49
Giriş...........................................................................................................51
Dar ve Dünyanın İki Diyara Bölünmesi Ne Demektir..............................53
Önemli Meseleler ve Tembihler.................................................................57
Hicret.........................................................................................................59
Sonsöz........................................................................................................61