Professional Documents
Culture Documents
Şeyh Hayatı Harranî حياة بن قيس الحراني
Şeyh Hayatı Harranî حياة بن قيس الحراني
MEDENİYETİNDE HARRAN
1
ISBN: 978-975-7113-62-1
Şanlıurfa/Aralık 2017
Bu kitap 5-7 Mayıs 2017 tarihinde Şanlıurfa’da düzenlenen “I. Uluslararası İslâm Tarihi ve Medeniyetinde
Harran Sempozyumu” bildirilerden oluşmaktadır.
Sempozyum Tertip Heyeti
Prof. Dr. Kasım ŞULUL (Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Murat AKGÜNDÜZ (Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)
Prof. Dr. Mehmet ŞEKER (İslâm Tarihçileri Derneği Başkanı)
Prof. Dr. Ali BAKKAL (Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)
Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER (Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi)
Yrd. Doç. Dr. Ömer SABUNCU (Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)
Koordinasyon Sekreteryası:
Yahya DOĞAN
3
Şeyh Hayat el-Harranî
Abdulhakim ÖNEL*
Özet
Bu araştırma, XII. yüzyılda Harran’da yaşamış büyük veli Hayat-ı Harrânî’yi
konu edinmektedir. Kaynaklarda Hayat-ı Harrânî hakkındaki bilgilerin yetersiz
olduğu ve bu bilgilerin dağınık şekilde mevcut bulunduğu bilinmektedir. Bu
çalışmanın amacı çeşitli kaynaklarda Hayat-ı Harrânî ile ilgili verilen bilgileri derli
toplu bir şekilde ortaya koymaktır. Bu araştırmada Hayat-ı Harrânî türbesinin 592
tarihli inşa kitabesi daha önce gerçekleştirilen farklı okumalar ışığında en doğru
şekliyle sunulmuş ve tercüme edilmiştir. Ayrıca türbenin 1168 tarihli tamir
kitabesi ilk defa doğru bir şekilde okunarak tercüme edilmiştir. Hayat-ı
Harranî’nin hikmetli sözlerinden tasavvufî düşüncesine ulaşılmaya çalışılmıştır.
1- Adı ve Nesebi
*
Okt. Abdulhakim Önel, Harran Ü. İlahiyat Fak. Arap Dili ve Belağati, ahonel@harran.edu.tr
267
Bazı kaynaklarda Rahhâl ()رﺣﺎﱠل
َ şeklindedir. Bkz. Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b.
Ahmed b. Osmân ez-Zehebî et-Türkmânî el-Fârikī ed-Dımaşkî (673-748/1274-1348),
Târîhu’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Tabakātü’l-Meşâhîr ve’l-A’lâm, thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf, nşr.
Dârü’l-Ğarb el-İslâmî, I. Baskı 2003, XII, s. 725. Buradaki karışıklık muhtemelen harfin
noktalı veya noktasız okunmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Zira ikinci harf noktalı kabul
edildiğinde cim olacağından Reccâl ()رﺟﺎﱠل
َ şeklinde okunurken, noktasız kabul edildiğinde ise
ﱠ
hâ olacağından Rahhâl ()رﺣﺎلَ şeklinde okunmaktadır.
268
Şemsuddîn ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ, Muessesetu er-Risâle, Beyrut, 1984, XXI, s. 181-182.; İbnü’l-
Mülakkın Ebû Hafs Sirâcüddîn Ömer b. Alî b. Ahmed el-Ensârî el-Mısrî (723-804/1323-1401), Tabakâtü’l-Evliyâ,
thk. Nûreddin Şerîbe, nşr. Mektebetü’l-Hanci, Kahire 1415/1994, II. Baskı, s. 430; ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XII,
s. 725; Salahuddin Halil b. Aybek es-Safedî (v. 764/1362), Kitâbu’l-Vâfî bi’l-Vefayât, Nşr.: el-Huseyn b. Ali el-
Kum ve ed-Decuyn b. Sâbit el-Yarbû‘î, 2. Baskı, Stuttgart 1991, XIII, s. 226.
269
Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî et-Türkmânî el-
Fârikī ed-Dımaşkî (673-748/1274-1348), el-İber fî Ahbârî men Ğaber, thk. Ebû Hâcir
Muhammed es-Saîd b. Besyûnî Zeğlûl, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, III, s. 81; es-Safedî,
Kitâbu’l-Vâfî bi’l-Vefayât, XIII, s. 226; İbn Mulakkin, Tabakâtu’l-evliyâ, s. 431; Cemaluddin
Ebi’l-Muhasin Yusuf b. Tağriberdî el-Atabekî (813-874), en-Nucûm ez-Zâhire fi Mulûki Mısr
ve’l-Kâhira, Daru’l-Kutub, tsz., VI, s. 100
598
Harran’da doğup yaşamasından dolayı da “Harrânî” nisbesini almıştır.270 “Şeyhu’l-Kıdve”
olarak ta bilinir.271 Kendisiyle bizzat görüşen İbn Cübeyr kendisinden Ebu’l-Berekât Hayyân b.
‘Abdulaziz şeklinde bahseder.272 Müsteşrik D. S. Rice, aslında İbn Cubeyr’in Rihletu İbn Cubeyr
adlı eserinde şeyhin adının geçmediğini, bu ismin ise eseri yayımlayan William Wright (1830-
1889) tarafından eklendiğini zikretmektedir.273 Aslında İbn Cübeyr’in er-Rihle’sinin
yazmasında eksik olan ismi tespit etmek amacıyla; Wright, İbn Cübeyr’in biyografisini de
içeren Lisânü’d-Dîn İbnü’l-Hatib’in (ö. 776/1374) el-İhâta fî Ahbâri Gırnata adlı eserine
başvurmuştur. İbnü’l-Hatib, İbn Cübeyr’in Harran’daki tanışıp feyiz aldığı şeyhler arasında,
Ebü’l-Berakât Hayyan b. ‘Abdilaziz ve onun izinden giden oğlundan bahsetmektedir.274
Evliya Çelebi “Hayat” isminin bir nispet ismi olduğunu söylemekte ve bu ismin
tahiyyâtta ve hayatta oturur gibi oturduğundan dolayı verildiğini kaydetmektedir.
Kanaatimizce bu bilgi doğru değildir. Muhtemelen Evliya Çelebi, bu bilgiyi ziyareti esnasında
270
Yusuf b. İsmail en-Nebhanî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, Mısır 1974, I, s. 410
271
İbn Mulakkin, Tabakâtu’l-Evliyâ, s. 430.
272
Ebü’l-Hüseyn Muhammed b. Ahmed b. Cübeyr b. Muhammed b. Cübeyr el-Kinânî el-
Belensî (540-614/1145-1217), Rihletu İbn Cubeyr, Dâr Sâdır, Beyrut, 1984, s. 220.
273
Şeşen, Ramazan, Harran Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1996, s. 43.
274
Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah b. Saîd es-Selmânî el-Lûşî el-Gırnatî el-Endelüsî Lisânü’d-Dîn İbnü’l-
Hatib (ö. 776/1374), el-İhâta fî Ahbâri Gırnata, nşr. Dâr el-Kütüb el-İlmiyye, I. Baskı, 1424, II, s. 148
275
İzzeddin Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhyiddin İbrahim b. Ömer Ebi’l-Ferec b. Ahmed b.
Sâbûr b. Ali el-Fârûsî el-Vâsıtî (614-694), İrşâdü’l-Müslimîn li Tarikati Şeyhi’l-Müttakîn,
Kahire: Darü’t-Tibâti’l-Âmire Safer 1307, s. 34; Ebû Muhammed Afîfüddîn Abdullâh b.
Es‘ad b. Alî b. Süleymân el-Yâfiî el-Yemenî (ö. 768/1367), Mir’âtü’l-Cenân ve ‘İbretü’l-
,Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min Havâdisi’z-Zamân, haşiyeleri ekleyen: Halil el-
Mansur, Beyrut 1417/1997, nşr. Dâr el-Kütüb el-İlmiyye, III, s. 318; IV, s. 39
276
İbn Cübeyr, Rihletu İbn Cübeyr, s. 220
277
Evliya Çelebi, Seyahatname, yayına hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman – Yücel Dağlı,
İstanbul 2006, YKY, III/1, s. 214
278
Evliya Çelebi, Seyahatname, III/1, s. 214
599
orada görüşebildiği zevattan almıştır. Eğer böyle bir nispet verilecekse bunun da, tahiyyâtta
oturur gibi oturmasından değil de bu yüce zatın mezarında sanki hayattaymış gibi tasarrufta
bulunabilme kabiliyetinden ötürü olması daha makuldür. Ancak “Hayat” ismi kaynaklarda
Hayâtî ( )ﺣﯿﺎﺗﻲdeğil Hayât ( )ﺣﯿﺎةşeklinde zikredilmektedir. Bu şekilde kayda geçmesi “Hayat”ın
şeyhin ismi olduğu kanaatini doğrulamaktadır.
Babasının ismi ise kaynaklarda Abdulaziz ve Kays olarak iki farklı şekilde
zikredilmektedir. Kays, Hayat-ı Harrânî’nin babasının ismi değil de Mudar kabilesinin önemli
kolu olan Kays kabilesine mensup olmasından dolayı bir nispet ismi olduğunu ifade eden bir
görüş mevcuttur.279 Bu görüşe göre Arap geleneğine göre meşhur insanlar bazen doğrudan
babalarının adıyla değil mensup olduğu kabilenin adıyla zikredilebilirler.280 Kanaatimizce bu
görüş pek sağlıklı değildir. Zira elimizde bir örneği mevcut değildir. Şunu da belirtmek gerekir
ki “el-Ensârî” nisbesiyle anılan Hayat-i Harranî’nin Kays kabilesine mensup olması çelişkili bir
durumdur.
Hayat-ı Harrânî’nin bir cilt kadar bir biyografisi vardı ve bu biyografi torunlarının
elindeydi. Ancak eser, Dımaşk, İlhanlılar tarafından işgal edildiğinde Salihiye’de281
yağmalanmıştır.282
2- Eğitimi
Dönemin ilim merkezlerinden biri olan Harran’da doğup büyüyen Hayât-ı Harrânî’nin
ilim tahsil hayatı hakkındaki bilgilerimiz son derece yetersizdir. Buna rağmen Hayât-ı
Harrânî’nin çocukluk yıllarında Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı ve onunla ilgili temel bilgileri
öğrendiğini, bütün Müslüman çocuklara uygulanan müfredatı oluşturan ilimleri tahsil ettiğini
söylemek mümkündür.
İbn Abdilmelik el-Merrâküşî’nin (v. 703) Hayât-ı Harrânî’yi el-ârif, el-mütekellim, es-
sûfî (ﻋﻠﻲ ٍ ﻋُﻤﺮ
ّ اﻟﺒﺮﻛﺎت ﺣﯿﺎن ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﯾﺰ واﺑﻨُﮫ اﻟﺤﺎذي َﺣ ْﺬ َو أﺑﯿﮫ أﺑﻮ اﻟﻌﺎرف اﻟﻤﺘﻜ ِﻠّ ُﻢ اﻟﺼ ﱡ
َ ﱡﻮﻓﻲ أﺑﻮ ُ َ)وﺑِﺤ َّﺮان283
İslâmi fetihten sonra özellikle Hz. Osman’ın hilafeti döneminde Mudar’lı kabileler el-Cezîre bölgesine
279
yerleşmeye başladı. Bu tarihten sonra bölgeye “Diyar-ı Mudar” adı verilmeye başlandı. (Bkz. el-Belazurî,
Fütuhu’l-Buldan, s. 264) Hz. Ali ve Muaviye arasında geçen hilafet mücadelesinde Hz. Ali’yi desteklemek
amacıyla Mudar kabilesine mensup Kaysî aşiretler bölgeye yoğun bir şekilde gelmiş ve yerleşmişlerdi. Çünkü bu
bölgenin yerli ahalisi olan Tağlibliler Muaviye’nin safında yer almışlardı. Bu tarihlerden sonra Harran bölgesi
Kaysî aşiretler gurubunun ana merkezlerinden biri olmuştu. (Kaysi aşiretlerin bölgeye hâkim olmak için Tağlib
kabilesi ile uzun süren savaşları için Bkz. Ahmet Aslan, İslamî Fetihten Emevî Döneminin Sonuna Kadar Diyar-ı
Mudar (Harran Bölgesi)’da Arap Edebiyatı Çevresi, İ.Ü. Şarkiyat Mecmuası, sayı: 22, İstanbul 2013, s. 1-22;
Abdulhakim Önel, Harran Araplarında Dil ve Edebiyat Bağlamında Arapça Meseller ve Tahlilleri, Harran
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Şanlıurfa 2016; Ahmet Aslan, Urfa-Harran
(Diyar-ı Mudar) Bölgesinin Tarihi, Berikan Yayınevi, Ankara 2015)
280
Ahmet Aslan, “Şeyh Hayat b. Kays el-Harranî’nin Hayatı, Kerametleri ve Bazı Hikmetli
Sözleri”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık
2013, s. 70
281
Salihiye, 12. ve 13. yüzyıllarda birçok âlimin ikamet ettiği Dımaşk’ın batında buluna bir mahalledir.
282
ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XII, s. 726.
600
olarak nitelemesi onun aynı zamanda bir ârif, mütekellim; yani kelamcı ve sûfi olduğuna
işaret eder ki onun araç ve temel ilimleri tahsil ettikten sonra değişik dinî ilimlere yönelip
derinleştiğine de işaret eder. Yine ez-Zehebî el-Mu’în fî Tabakâti’l-Huffâz ve Tezkiretü’l-
Huffâz’da Hayyât-ı Harrânî’yi hadîs hafızları arasında zikretmesi284 de bunu teyit etmektedir.
İslâm ilim ıstılahında hadîs nakil ve rivayetini meslek edinip çok miktarda hadîsi ezbere bilen
kimselere de hâfız denir. Hayât-ı Harrânî’nin hadisle daha fazla meşgul olması Harran’da o
dönem Hanbelî mezhebinin yaygın olması ve ona mahsus medreselerin bulunmasıyla da
uyum arz etmektedir. Üstelik İbn Abdilmelik el-Merrâküşî’ye (v. 703) göre İbn Cübeyr’in
Gırnata’dan 8 Şevvâl 578’de Perşembe günün ilk saatinde yola çıktığı birinci doğu seyahatine
katılanlar arasında hadîs âlimi Ahmed b. el-Hasan b. Ahmed b. Hassân el-Kudâî el-Mürsî de
bulunduğunu ve onların birlikte Hayât-ı Harrânî’yi ziyaret ettiklerini kaydetmesi, ez-
Zehebî’nin Hayyât-ı Harrânî’yi hadîs hafızları arasında zikretmesini teyit etmektedir.
Evet, Harran İslâm hâkimiyetine girmeden önce de sonra da önemli bir ilim merkezi
olmayı sürdürmüştür. İbn Şeddâd ve başka kaynaklar Hayât-ı Harrânî döneminde Harran’da
Ulucami dışında birçok medresenin bulunduğunu kaydederler. Şöyle ki: Harran’da, hepsi
Hanbelî Mezhebi’ne göre tedris yapan dört medrese bulunmaktadır:
1- Nûreddîn Mahmûd Medresesi (el-Medresetü’n-Nuriyye).285 [Nûreddîn
Mahmûd, teveccüh ettiği ve itimat edip hüsn-i zanda bulunduğu Harran’ın büyük âlimi,
hatibi, müderrisi ve müftüsü, fakîh ve zahit Takiyüddîn Ebu’l-Fazl İbn Ebî Hacer el-Harrânî el-
Hanbelî (513-570/1119-1175) için bu medreseyi yaptırmış, ona teslim etmiş ve baş müderris
olarak onu görevlendirmiştir. Nûreddîn Mahmûd, Harran Ulucamii’nin yeniden imar işinin
mesuliyetini de İbn Ebî Hacer’e vermiştir.286]
2- Şemseddîn Şakîr (veya Şukayr )ﺷﻘﯿﺮMedresesi: Medreseyi, Şemseddîn
yaptırmıştır.
3- el-Hâcce Sitti en-Ni’am ( )اﻟﺤﺎﺟﺔ ﺳﺖ اﻟﻨﻌﻢMedresesi: el-Hâcce Sitti en-Ni’am
hanımefendi, Şerefüddîn İbn el-Attâr’ın baldızıdır ve medreseyi o yaptırmıştır.
283
Bkz. Ebû Abdillah Muhammed b. Muhammed İbn Abdilmelik el-Ensârî el-Merrâküşî (v.
703), ez-Zeyl ve’t-Tekmile li Kitâbeyi’l-Mûsıl ve’s-Sıle, thk. İhsan Abbas ve diğerleri, nşr.
Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî, Tunus 2012, I,275-280; Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah b. Saîd
es-Selmânî el-Lûşî el-Gırnatî el-Endelüsî Lisânü’d-Dîn İbnü’l-Hatib (v. 776/1374), el-İhâta fî
Ahbâri Gırnata, nşr. Dâr el-Kütüb el-İlmiyye, I. Baskı, 1424, II,148; Ebû Bekir b. Abdillah b.
Aybeg ed-Devadarî, Kenzü’d-Dürer ve Câmi’ü’l-Ğurer, thk. Ulrich Haarmann, Kahire
1391/1971, VIII, s. 166.
284
ez-Zehebî (v. 748), el-Mu’în fî Tabakâti’l-Huffâz, thk. Hemmâm Abdürrahim Saîd,
Ammân 1404, s. 179; Tezkiretü’l-Huffâz, Beyrut 1419/1998, IV, s. 88.
285
Zengilerin Dımaşk ve Halep atabeyi (1146-1174) Ebü’l-Kāsım (Ebü’l-Muzaffer) el-
Melikü’l-Âdil eş-Şehîd Nûreddîn Mahmûd Zengî b. İmâdiddîn Zengî b. Kasîmiddevle
Aksungur (511-569/118-1174).
286
Zeynüddin Abdurrahman b. Ahmet b. Recep b. Hasan es-Selâmî el-Bağdâdî ed-Dımaşkî
(v. 795/1392), Zeyl Tabakât el-Henâbile, thk. Abdurrahman b. Süleyman el-Useymin, Riyad
1425/2005, II,285-290; Ebü’l-Felâh Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed es-Sâlihî el-Hanbelî
(v. 1089/1679), Şezerâtü’z-Zeheb fî Ahbâri men Zeheb, thk. Mahmut el-Arnavut, Beyrut
1406/1986, VI, s. 392.
601
4- Şemseddîn Ebû Muhammed b. Selâme el-Attâr Medresesi.287
5- Ebû Abdillâh Fahruddîn Muhammed b. el-Hadar b. Muhammed el-
Harrânî’nin (Şaban 542-11 Sefer 622) yaptırdığı medrese.288
Yine Harran’da el-Harrânî nisbesiyle yetişmiş ve ilim tarihine geçmiş yüzlerce âlimin
yansıra bir çok mutasavvıf da yetişmiştir. Harran’da Hayât-ı Harrânî ile çağdaş olan birçok ilim
adamı da bulunmaktadır. Harran’da yetişen mutasavvıflar arasında Ebû Katâde Abdullah b.
Vâkıd (ö. 217/832), Şeyh Ahmed el-Harrânî (ö. 400/1009), Hibetullah b. Nasr el-Harrânî (ö.
580/1184), Yusuf b. Fadlullah (ö. 621/1224), Muhammed b. Ebu’l-Mecd el-Harrânî (ö.
680/1260) ve Hayât el-Harrânî’nin evlatları ile torunları zikredilebilir.
Hayât-ı Harrânî, Harran’da Şeyh Mücellî b. Yasin’in ( ) ُﻣﺠﻠّﻲ ﺑْﻦ ﯾﺎﺳﯿﻦöğrencisi olan Ebû
Abdullah Hüseyin el-Bevvârî’nin ( اﻟ ُﺤﺴﯿﻦ اﻟﺒﻮاري+ َ )أَﺑُﻮzaviyesinde eğitim aldığını
ﻋﺒْﺪ ﱠ
289
biliyoruz. Kaynakların verdikleri bilgilere göre Hayât-ı Harrânî’nin onun elli yıl boyunca şer’î
bir mazereti olmadıkça bütün vakit namazlarını bahsedilen zaviyede cemaatle kıldığını, zikir
ve ilim meclislerine katıldığını aktarmaktadır.290
İlim tahsili ile yetinmeyen Hayât-ı Harrânî, zaviyesinde birçok talebe, etba’ ve meşâyih
de yetiştirmiştir. Hayatının son demlerine kadar davet ve ıslah ile uğraşan Hayat-ı Harrânî’yi
birçok zahid kimseler ziyaret etmeye devam etmiştir. Bunlardan biri de 624 yılı 5 Şevval
Cumartesi günü vefat eden Ebu’s-Senâ Hammâd b. eş-Şumayh Ahmed b. Muhammed b.
Bereke b. Sudayk en-Neccâr el-Harrânî’dir. Bu zat 12 yıl ağır hastalık çekmiş, bu süreyi Allah’a
itaat üzere ibadet ve sabır ile geçirmiştir. Hayat-ı Harrânî’yi ziyaret eden bu şahıs, Hayat-ı
Harrânî’nin oğlu Ömer’e ahit vermiştir.291
İlim tahsili ile yetinmeyen Hayât-ı Harrânî’nin kendi zaviyesinde birçok talebe, etba’
ve meşâyih te yetiştirdiğini, İbn Cübeyr’in tanıklığı ve bunu yansıtan şu mealdeki sözleri de
işaret etmektedir: “Zahitlerden birisi olan Şeyh Ebu’l-Berekât Hayyân b. Abdilaziz’le,
kendisine nispet edilen mescidin önünde görüştük. Bu şeyh, mescidin kıble tarafında yer alan
ve onun tarafından yaptırılan bir zaviyede ikamet etmektedir. Zaviyenin öbür tarafında,
şeyhin oğlu Ömer’e ait başka bir zaviye daha bulunmaktadır. Ömer, babasına bağlanmış;
onun yolunu tutmuş ve ondan ayrılmamıştır. Ömer’in babasıyla aynı karaktere sahip
olduğunu gördüm. Şeyhin yanına gittik. Yaşı seksenden fazlaydı. Bizimle tokalaştı, dua etti ve
oğlu Ömer’le görüşmemizi istedi. Ömer’in yanına gitmek üzere yola çıktık ve onunla görüştük.
287
Ebû Abdillâh İzzüddîn Muhammed b. Alî b. İbrâhîm İbn Şeddâd el-Ensârî el-Halebî’nin
(613-684/1217-1285), el-A’lâkü’l-hatîre fî Zikri Ümerâ’i’ş-Şâm ve’l-Cezîre, thk. Yahya
Zekeriya Abbâre, Dımaşk 1991, III/1,42.
288
( وﺑﻨﻰ، واﻟﺘﺪرﯾﺲ ﺑﺎﻟﻤﺪرﺳﺔ اﻟﻨﻮرﯾﺔ ﺑﮭﺎ، ووﻟﻲ اﻟﺨﻄﺎﺑﺔ واﻹﻣﺎﻣﺔ ﺑﺠﺎﻣﻊ ﺣﺮان، ﯾﺬﻛﺮ ﻟَﮫُ ﻛﺮاﻣﺎت وﺧﻮارق،َو َﻛﺎنَ اﻟﺸﯿﺦ ﻓﺨﺮ اﻟﺪﯾﻦ رﺟﻼ ﺻﺎﻟﺤﺎ
)ھ َُﻮ ﻣﺪرﺳﺔ ﺑﺤﺮان أَ ْﯾﻀًﺎİbn Recep, Zeyl Tabakât el-Henâbile, III,321-338; Ebü’l-Felâh Abdülhay es-Sâlihî el-Hanbelî,
Şezerâtü’z-Zeheb, VII,179-180,583; Ferhat Koca, “İbn Teymiyye, Fahreddin”, DİA, XX, s. 389.
289
İbn Mulakkin, Tabakâtü’l-evliyâ, s. 430; ez-Zehebî, Târîhü’l-İslâm, XII, s. 726; es-Safedî, Kitâbü’l-Vâfî bi’l-
Vefayât, XIII, s. 226.
290
İbn Mulakkin, Tabakâtü’l-evliyâ, s. 430-431; ez-Zehebî, Târîhü’l-İslâm, XII, s. 726.
291
Kemaluddîn İbn ‘Adîm Ömer b. Ahmed b. Hibbetillah b. Ebi Cerâde el-Ukaylî (v. 660),
Buğyetu’t-Taleb fî Târîhi Haleb, thk. Süheyl Zekkâr, Dâru’l-fikr, IV, s. 2907.
602
Bize dua etti. Sonra her ikisine de veda ettik ve ahiret ehli iki insanla görüşmenin verdiği
sevinçle oradan ayrıldık.”292
Kaynaklarda Hayât-ı Harrânî’ye nispet edilen hikmetli sözler de onun derin bir ilim
tahsil hayatı geçirdiğine işaret eder. Şunu da belirtmek gerekir ki Hayât-ı Harrânî bir ilim
insanı olmakla birlikte o daha çok bir hâl insanıdır.
3- Türbesi
Hayat-ı Harrânî türbesinin bir suret-i vakfiyesi297 ve zaviyesiyle ilgili bir zabıt
mevcuttur.298
Binanın doğu duvarındaki kitabenin bir kopyası, 1899 yılında, Max Freiherr Von Oppenheim’in (1860-
1946) Harran bölgesine yaptığı seyahate katılanlardan biri tarafından hazırlanmış ve 1909 yılında Max
292
İbn Cübeyr, er-Rihle, s. 220.
293
İbn Cübeyr, Rihletu İbn Cübeyr, s. 220.
294
Baldaken, sayeban/gölgelik olarak da bilinir, mimarlıkta bir altar ya da mezarın üzerini
örten, kolonlarla taşınan, mekânı sınırlayan duvarlardan bağımsız, sundurma biçimli örtü.
295
David Storm Rice, A Muslim Shrine at Ḥarrān, Bulletin of the School of Oriental and
African Studies, University of London, Vol.17, No. 3 (1955), pp. 436-448.
296
Evliya Çelebi, Seyahatname, III/1, s. 214
297
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Defter no: 2150/2, sıra: 121, s. 205-206. Vakfiye,
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 15-10-1968 tarihinde Orhan Kelebek’e tercüme
ettirilmiştir.
298
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Defter no: 549, s. 52.
299
Bkz. Fotoğraf-2 ve Fotoğraf-3
603
Van Berchem tarafından yayımlanmıştır.300 Répertoire chronologique d’épigraphie arabe’de bulunan
veriler bu okumaya dayanmaktadır (vol. ıx, no. 3488)301. İlgili okuma şu şekildedir:
300
Max Van Berchem tarafından yayınlanmış, Inschriften aus Syrien, Mesopotamien und
Kleinasien, gesammelt von Frh. M. von Oppenheim (Beitrage z. Assyriologie, vii), 1909, s.
58, kitabe no: 74.
301
Répertoire chronologique d'épigraphie arabe, vols. Vııı-ıx, Le Caire, Impr. De l’Institut
françis d’arché ologie orientale, vıı + 296; vııı + 272 pp.
302
Bkz. Fotoğraf-1
303
David Storm Rice, A Muslim Shrine at Ḥarrān, Bulletin of the School of Oriental and
African Studies, University of London, Vol.17, No. 3 (1955), pp. 436-448.
304
Bkz. Fotoğraf-2 ve Fotoğraf-3
604
şeklinde kaydetmiş bundan emin olmadığı için de bir soru işareti koymuştur. Rice ise bu
kısmın ( )اﺑﻦ اﺧﺘﮫşeklinde olduğunu ifade ederek “Bu ibare “Ömer ve Ebû Bekir’in kız
kardeşinin oğlu” manasını ifade etmez. Bu mana için ( )اﺑﻦ اﺧﺘﮭﻤﺎdenilmesi gerekir. Ayrıca
adamın babasının adı Ali’dir, Hayat değil.” demiştir.305
Kitabenin en karışık yeri ise üçüncü satırın son kelimesidir. Zira kitabenin bu yeri silik
olduğu için net okunamamaktadır. Hem Berchem hem de Rice bu bölümü okuyamamış ve
“tüm çabalarıma rağmen denetçinin adını hala çözemedim. Sonu bî veya bâ, tî veya sâ
harfleri306 ile bitmektedir” demiştir.307 Bunun yanı sıra devamında ( )اﺑﻦolabileceği yönünde
fikir yürütmüştür. Müfid Yüksel ise bu kitabeyi okurken bu okunması güç olan yerin ( اﺑﻦ أﺧﺘﮫ
)راﺷﺪşeklinde olduğunu kaydetmiştir.308 Devamında Berchem’in ( )ﻋﻤﺎرﺗﮫdiye okuduğu yeri
Rice ( )اﻟﻌﻤﺎرةolarak okumuştur. Kitabenin geri kalan kısmını Berchem ve Rice aynı şekilde
kaydederken Yüksel, son satırda ( )ﻓﻲ ﺷﮭﺮ ﺟﻤﺎدي اﻵﺧﺮbölümünü onların aksine )ﻓﻲ ﻣﺴﺘﻤﺎر ﺟﻤﺎدي
)اﻵﺧﺮ309 olarak kaydetmiştir. Yüksel kitabenin bu kısmını doğru tespit ederken kitabenin
üçüncü satırında ( )ﻗﺪس ﷲ أرواﺣﮭﻢşeklindeki ifadeyi yanlış okuyarak ( )ﻗﺪس ﷲ أﺳﺮارھﻢolarak
kaydetmiştir. Bütün bu veriler ışığında kitabenin en doğru şekli ve tercümesi aşağıdaki
şekildedir:
( ﺑﺴﻢ ﷲ اﻟﺮﺣﻤﻦ اﻟﺮﺣﯿﻢ أﻧﺸﺄ ھﺬا اﻟﻤﺸﮭﺪ اﻟﻤﺒﺎرك اﻟﻔﻘﯿﺮ إﻟﻰ رﺣﻤﺔ1)
( ﷲ ﺗﻌﺎﻟﻰ اﻟﺸﯿﺦ اﻟﺼﺎﻟﺢ اﻟﺰاھﺪ اﻟﻌﺎﺑﺪ ﻋﻤﺮ اﺑﻦ اﻟﺸﯿﺦ ﺣﯿﺎة ﺑﻦ ﻗﯿﺲ2)
( وأﺧﻮه اﻟﺸﯿﺦ أﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﻗﺪس ﷲ أرواﺣﮭﻢ ﻋﻠﻰ ﯾﺪ اﻟﻔﻘﯿﺮ اﺑﻦ أﺧﺘﮫ راﺷﺪ3)
Kitabenin Tercümesi:
305
David Storm Rice, A Muslim Shrine at Ḥarrān, Bulletin of the School of Oriental and
African Studies, University of London, Vol.17, No. 3 (1955), pp. 436-448. Tercüme eden:
Kasım Şulul, Hayât-ı Harrânî (501-581) Mescidi, Zâviyesi ve Türbesi
306
Kitabenin bu kısmında geçen ismin ne olduğu net değildir. Kaynaklarda Hayat-ı
Harrânî’nin Râşid adında bir yeğeni olduğuna rastlayamadık. Fakat و•بVassâb adında kız
kardeşinin bir oğlu olduğu bazı kaynaklarda yer almaktadır. Bu zat Şeyh Hayat’ın aynı
zamanda talebesi olup keramet sahibi bir kimsedir. Şeyh Hayat, Rahbe’den kendisini ziyarete
gelen Zağîb adında birinin gözünü çıkardığında Zağîb, bu zatın zikir halkasına katılmış ve
iyileşmiştir. (Bkz. en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 55) Bu olay Şeyh Hayat’ın
kerametleri bölümünde ayrıntılı olarak anlatılacaktır.
307
Rice, A Muslim Shrine at Ḥarrān, Tercüme eden: Kasım Şulul, Hayât-ı Harrânî (501-581)
Mescidi, Zâviyesi ve Türbesi.
308
http://mufidyuksel.com/urfa-harranda-buyuk-mutasavvifveli-hayat-bin-kays-el-harrani-hazretlerinin-turbe-
ve-camiinin-arapca-insa-ve-tamir-kitabeleri.html# (Erişim tarihi: 29.06.2016)
309
Bkz. Fotoğraf-2 ve Fotoğraf-3
605
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla. Bu mübarek meşhedi, Şeyh Hayat b. Kays’ın oğlu,
Allah Teâlâ’nın rahmetine muhtaç, sâlih, zâhid ve âbid Şeyh Ömer ve kardeşi Şeyh Ebû Bekr -
Allah onların ruhlarını bağışlasın- (Şeyh Hayat)’ın kız kardeşinin oğlu el-Fakîr (Allah’ın
rahmetine muhtaç) Râşid ‘Alî –Allah ona ve tüm Müslümanlara mağfiret etsin- eliyle
(vasıtasıyla) inşa etti. Bu mübarek imaretin tamamlanması beş yüz doksan iki senesinin
Cemâziyelâhiri içinde tamamlanmıştır.
“Bunu (mabedi) tesis/binâ eden ümmet içinde takva’nın haremidir. Âriflerin Sultanı
Şeyh Hayat bin Kays (k.s)’ın hâdimi Harran’daki mabedin tarihini tarihledi. Sene 1168.”
Oysa kitabedeki ilgili yer ( ) ﺣﺮم اﻟﺘﻘﻮى ﻣﻦ أَ ﱠﻣﮫُ ﻓﮭﻮ اﻣﻦ ﻗﺪ أﺳﺴﺎşeklindedir.314 Dördüncü
kelime ( ا ّﻣﺔ- ümmet) değil ()أ َ ﱠم315 fiilinin sonuna ( )ھﻮzamirinin bitişmesiyle ortaya çıkan
310
Cami 29.11.2012 ve 03.02.2013 tarihlerinde bombalara hedef olmuş ve büyük bir kısmı
yok olmuştur.
311
Bkz. Fotoğraf-4, Fotoğraf-5 ve Fotoğraf-6
312
http://mufidyuksel.com/urfa-harranda-buyuk-mutasavvifveli-hayat-bin-kays-el-harrani-
hazretlerinin-turbe-ve-camiinin-arapca-insa-ve-tamir-kitabeleri.html# (Erişim tarihi:
30.06.2016)
313
Mahmut Karakaş, Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve
Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 2001, s.370
314
Bkz. Fotoğraf-6
606
(ُ’)أَ ﱠﻣﮫdur. Bunun yanı sıra altıncı kelime َﻣ ْﻦdeğildir. Zira öncesinde bir elif ( )اharfi
mevcuttur.316 Dolayısıyla bu kelime ( آﻣﻦşeklindedir. Bu bilgiler ışığında kitabenin ilgili
kısmından itibaren tercümesi şu şekilde olmalıdır:
“(O makam), takva haremidir. Kim ona yönelirse güven içinde olur. Ariflerin sultanı
Şeyh Hayat İbn Kays (Kuddise sirruh)’ın hadimi Harran’da bir mabed inşa etti ve tarihini
tarihledi. Sene 1168.”
Karakaş ise dördüncü satırda ﻋﻠﻰ ﯾﺪ اﻷﺿﻌﻒ اﻟﻌﺒﺎدşeklinde bir okuma kaydetmiştir.317
Oysa isim tamlaması olan bu kısım أﺿﻌﻒ اﻟﻌﺒﺎدşeklinde olmalıdır. Bu okumada da beşinci,
altıncı ve yedinci satırlar tamamen hatalıdır. Karakaş bu satırları şu şekilde kaydetmiştir:
Bu okumada öncelikle altıncı ile yedinci satır yer değiştirmelidir. Bunun yanı sıra
ِ 319, ()أ ُ ِ ّﻣ ِﮫ320 ve ()أﺳﺴﺘﺎ321 kelimeleri hatalı okunmuştur. Altıncı satır
beşinci satırda ()ﺣ ﱠَﺮ َم318, ()ﻣ ْﻦ
olması gereken yedinci satır ise ( )ﻣﻌﺒﺪ ﺣﺮان ﺗﺎرﯾﺨﮫ أرﺧﺎşeklinde okunmuştur. Bu kısım ( ﻣﻌﺒﺪ ﻓﻲ
)ﺣﺮان ﻗﺪ أرﺧﺎ ﺗﺎرﯾﺨﮫşeklinde olmalıdır.
Yazar kitabede yazanları şu ifadelerle dile getirmiştir: “Bu mübarek cami‘i şerif ve
makamın ihya kılınması yani tamir edilmesi Seyyid Harrânî’nin oğlu ve kulların en zayıfı
Seyyid Muhammed Mukim eliyle yaptırılmıştır. Harran’da olan ariflerin sultanının mabedinin
hadimi ve annesi tarafından tesis kılındı. Tarihi Erha’dır. Kays’ın oğlu Şeyh Hayat. Sene 1168
hicri.”322 Kitabede (ُأ َ ﱠﻣﮫ: ona yöneldi) kelimesinin (أ ُ ِ ّﻣ ِﮫ: annesi) şeklinde okunması bu makamın
Seyyid Muhammed Mukim ve annesi tarafından tesis edildiğini anlama yanlışına yol açmıştır.
315
Bu fiil “yöneldi, geldi, kastetti” anlamına gelmektedir. Maide suresi 2. ayette de bu
manada geçmektedir.
ِ ِ أَﻳـﱡﻬﺎ اﻟﱠ ِﺬﻳﻦ آﻣﻨُﻮاْ ﻻَ ُِﲢﻠﱡﻮاْ َﺷﻌﺂﺋِﺮ/
ْ ِِ ْﻢ َوِر.ّﻀﻼً ِّﻣﻦ ﱠر
…ً*ﺿ َﻮا ْ َاﳊََﺮ َام ﻳـَْﺒـﺘَـﻐُﻮ َن ﻓ
ْ ﺖَ ﲔ اﻟْﺒَـْﻴ
َ آﻣ
ِ
ّ ي َوﻻَ اﻟْ َﻘﻶﺋ َﺪ َوﻻ
َ اﳊََﺮ َام َوﻻَ ا ْﳍَْﺪ
ْ ﱠﻬَﺮ
ْ ا• َوﻻَ اﻟﺸ
ّ َ َ َ َ َ َ
“Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya, (Allah'a hediye edilmiş)
kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a
yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin…” (Diyanet Vakfı Meali)
316
Bkz. Fotoğraf-6
317
Mahmut Karakaş, Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler, s.370
318
َﺣ َﺮمşeklinde olmalıdır.
319
َﻣ ْﻦşeklinde olmalıdır.
320 أَﻣﻪşeklinde olmalıdır.
ُﱠ
321
أﺳﺴﺎşeklinde olmalıdır.
322
Mahmut Karakaş, Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler, s.370
607
Yazar Erha’nın ne olduğunu da şu satırlarla ifade etmiştir: “Erha kelimesinin karşılığı
802 hicri eder. Miladi olarak 1400 tarihini verir. Yazılar ayrı tamir tarihini verir. Erha tarih
değilse bu sadece hicri 1168’deki tamirin kitabesidir”.323 Fakat burada ( )أرﺧﺎkelimesi bir
tarihe delalet etmez. Buradaki kelime “tarihledi, tarih verdi” anlamındaki ( )أ َ ﱠر َخfiilidir.
اﻟﺮﺣﯿﻢ
ِ اﻟﺮﺣﻤﻦ
ِ ْ ِ( ھ َُﻮ اْﻟ ُﻤﻌﯿِﻦُ ﺑ1)
ِﺴ ِﻢ ﷲ
ِ اﻟﺤَﺮاﻧﻲ
ﱠ ﺴﯿْﻦ ﻒ اْﻟ ِﻌﺒﺎ َ ِد اﻟ ﱠ
ﺴﯿِّﺪ ُﻣ َﺤ ﱠﻤﺪ ُﻣﻘﯿِﻢ اﺑﻦ اﻟ ﱠ
َ ﺴﯿِّﺪ ُﺣ ْ َ ﻋﻠَﻰ ﯾَ ِﺪ أ
ِ َﺿﻌ َ (4)
آﻣﻦٌ ﻗَ ْﺪ أَ ﱠ
ﺳﺴﺎ ِ ( ﺣ ََﺮم اﻟﺘ ﱠ ْﻘ َﻮى َﻣ ْﻦ أَ ﱠﻣﮫُ ﻓَ ُﮭ َﻮ5)
Kitabenin tercümesi:
“Mu‘în (yardım eden, yardımcı olan) O’dur. Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla. Bu
camii şerîf’in ve yüce makamın ihyasını (tamirini) kulların en zayıfı es-Seyyid Muhammed
Mukîm İbn es-Seyyid Huseyn el-Harrânî’nin eliyle kılan Allah’a hamd olsun. (O makam), takva
haremidir. Kim ona yönelirse güven içinde olur. Ariflerin sultanı Şeyh Hayat İbn Kays (Kuddise
sirruh)’ın hâdimi Harran’da bir mabed inşa etti ve tarihini tarihledi. Sene 1168.”
Ayrıca kitabede iki yerde fazla yazılmış elif harfi bulunmaktadır. İki yerde ise elif
harfi yazılması gerektiği halde yazılmamıştır. Fazla yazılan elif harfleri beşinci satırdaki أﺳﺴﺎ
323
Mahmut Karakaş, Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler, s.370
324
Yüksel, bu kısmı وﻣﻘﺎم اﳌﻨﻴﻒşeklinde okumuştur. (Bkz. http://mufidyuksel.com/urfa-harranda-buyuk-
mutasavvifveli-hayat-bin-kays-el-harrani-hazretlerinin-turbe-ve-camiinin-arapca-insa-ve-tamir-kitabeleri.html#
Erişim tarihi: 30.06.2016). Oysaki sıfat tamlaması olan bu kısım واﳌﻘﺎم اﳌﻨﻴﻒşeklindedir. Çünkü sıfat mevsufa
marifelik-nekrelik açısından uyar.
325
Kitabede Şeyh’in isminde yazım hatası vardır. Şeyh’in ismi ﺣﻴﺎتdeğil ﺣﻴﺎةşeklindedir.
608
ve altıncı satırdaki أرﺧﺎkelimelerindeki harflerdir. Buradaki elifler zaittir. Tesniye (ikil) elifi
değildir. Zira bu iki fiilin faili tek kişidir. Öte yandan beşinci satırda bulunan اﻣﻦkelimesinde
iki elif olmalıdır. Arapçada iki elif yan yana gelince üzerine bir uzatma eklenerek آﻣﻦşeklinde
yazılır.326 Kitabede altıncı satırdaki ﻣﻌﺒﺪkelimesi mefulün bihtir. Arapçada meful olan kelime
mansub olur. Mansub olan kelime de nekre ise sonuna bir elif harfi eklenir. Yani kelime ﻣﻌﺒﺪا
şeklinde olmalıdır.
4- Nesli
Hayat-ı Harrânî’nin Şeyh Ömer327 ve Şeyh Ebû Bekir328 adında iki oğlu vardır.
Fakat bunlarla ilgili bilgiler sınırlıdır. Öncelikle bu iki isme Şeyh Hayat-ı Harrânî türbesinin
doğu duvarında yer alan tek giriş kapısının üzerinde bulunan ve türbenin inşa tarihini
(592/1196) gösteren kitabede rastlamaktayız. Kitabenin üzerinde şunlar yazmaktadır:
Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla. Bu mübarek meşhedi, Şeyh Hayat b. Kays’ın oğlu, Allah
Teâlâ’nın rahmetine muhtaç, sâlih, zâhid ve âbid Şeyh Ömer ve kardeşi Şeyh Ebû Bekr -
Allah onların ruhlarını bağışlasın- (Şeyh Hayat)’ın kız kardeşinin oğlu el-Fakîr (Allah’ın
rahmetine muhtaç) Râşid ‘Alî –Allah ona ve tüm Müslümanlara mağfiret etsin- eliyle inşa etti.
Bu mübarek imaretin tamamlanması beş yüz doksan iki senesinin Cemâziyelâhiri içinde
tamamlanmıştır.
Hayat-ı Harrânî’nin oğullarının yanı sıra -kitabede zikredildiği gibi- Raşid Ali
adında kız kardeşinin bir oğlu vardır. Bu kişi hakkında bir malumata sahip değiliz. Ayrıca
Hayat-ı Harrânî’nin وﺛﺎبVassâb adında kız kardeşinin bir oğlu olduğu bazı kaynaklarda yer
almaktadır. Bu zat Hayat-ı Harrânî’nin aynı zamanda talebesi olup keramet sahibi bir
kimsedir. Hayat-ı Harrânî, Rahbe’den kendisini ziyarete gelen Zağîb adında birinin gözünü
çıkardığında Zağîb, bu zatın zikir halkasına katılmış ve iyileşmiştir.329
Zehebî de, eserinde 605/1208 yılı olaylarını anlatırken “Ömer İbnu’l-Kidve eş-Şeyh
Hayat b. Kays el-Harrânî” başlığı altında Ömer’in 605 Safer ayında (Ağustos-Eylül 1208)
Harran’da vefat ettiğini nakleder.330 İbn Cübeyr ise Harran’ı ziyareti sırasında şunları
zikrederek Ömer b. Hayat’tan bahsetmektedir; “Zahitlerden birisi olan Şeyh Ebü’l-Berekât
Hayyân b. Abdilaziz’le, kendisine nispet edilen mescidin önünde görüştük. Bu şeyh, mescidin
326
Başında uzatma bulunmayan bu kelimenin ( )أ َِﻣ َﻦşeklinde olduğu ihtimalide mevcuttur.
327
İbn Cübeyr, Rihletu İbn Cübeyr, Dâr es-Sadr nşr. Beyrut, s. 220; ez-Zehebî, Târîhu’l-
İslâm, XIII, s. 118
328
ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XV, s. 602
329
Bkz. en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 55
330
ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XIII, s. 118.
609
kıble tarafında yer alan ve onun tarafından yaptırılan bir zaviyede ikamet etmektedir.
Zaviyenin öbür tarafında, şeyhin oğlu Ömer’e ait başka bir zaviye daha bulunmaktadır. Ömer,
babasına bağlanmış; onun yolunu tutmuş ve ondan ayrılmamıştır. Ömer’i babasıyla aynı
karaktere sahip olduğunu gördüm. Şeyhin yanına gittik. Yaşı seksenden fazlaydı. Bizimle
tokalaştı, dua etti ve oğlu Ömer’le görüşmemizi istedi. Ömer’in yanına gitmek üzere yola
çıktık ve onunla görüştük. Bize dua etti. Sonra her ikisine de veda ettik ve ahiret ehli iki
insanla görüşmenin verdiği sevinçle oradan ayrıldık.”331
Bunun yanı sıra es-Safedî (v. 764/1362), el-Vâfî bi’l-Vefeyât adlı eserinde “(el-Harrânî)
Ömer b. Hayât b. Kays b. Hayât el-Harrânî, eş-Şeyh Ebû’l-Feth” başlığı altında Şeyh Ömer’in
605 yılında 77 yaşında vefat ettiğini zikreder ve şöyle devam eder: “Melik Mansur
Muhammed b. el-Melik el-‘Aziz Osman b. el-Melik en-Nâsır332Harran’da hastalandı. (Melik’in)
şifasının Şeyh Hayat’ın oğlu Şeyh Ömer’in ayakkabısından333 su içmekten geçmektedir
denildiği yönünde Şeyh Ömer’e bir haber gönderildi. Şeyh Ömer dedi ki: bu çirkin bir şeydir.
(Elçi) dedi ki: başka çare yok. (Ayakkabıyı) yıkayıp temizledir. Ve su Melik’e götürüldü. Ondan
içti ve Allah’ın izniyle iyileşti.”334 Bu durum Şeyh Ömer’in de dönemin büyük şeyhlerinden
olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra Hayat-ı Harrânî’nin İbn Cübeyr’e oğlu Ömer ile
görüşüp duasını almasını tavsiye etmesi Şeyh Ömer’in önemini göstermektedir.
Şeyh Ömer b. Hayat’ın Abdullah adında bir oğlu mevcuttur. Veli bir zat olan Abdulaziz
b. Muhammed el-Harrânî Abdullah’ın neslinden gelmektedir. Bu veli zat, Abdulaziz b.
Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Abdullah b. Ömer b. Hayat b. Kays el-Harrânî
(839/1435)’dir. Harran’da doğmuştur. Doğum tarihi hakkında bir bilgi mevcut değildir. İlk
tahsilini Harran’da yapan Abdulaziz b. Muhammed, ilim tahsilini tamamlamak maksadıyla
Şam’a gitmiştir. Şam’da ünlü hocalardan farklı ilim dallarında dersler almıştır. İyi bir din
adamı, âlim, edebiyatçı ve şairdir. Kaynaklarda onun veli bir zat olduğu yazmaktadır. Şam’a
gittikten sonra orada ikamet etmiş ve çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Bunun yanında birçok
eser de telif etmiştir. Ömrünün sonlarına doğru Harran’a geri dönmüş ve 839/1435 yılında
memleketi Harran’da vefat etmiştir. Harran’ın batı tarafında bulunan mezarlığa
defnedilmiştir.335
331
İbn Cübeyr, Rihletu İbn Cübeyr, s. 220.
332
Eyyûbîler’in Halep ve Dımaşk kolu hükümdarı (1236-1260) Ebü’l-Muzaffer el-Melikü’n-
Nâsır Salâhuddîn Yûsuf b. el-Meliki’l-Azîz Muhammed b. el-Meliki’z-Zâhir Gāzi (ö.
658/1260)
333
ﻗﻴﻞ إن ﻋﺎﻓﻴﺘﻚ أن ﺗﺸﺮب ﺷﺮا' ﰲ ﻣﺪاس اﻟﺸﻴﺦ ﻋﻤﺮ اﺑﻦ اﻟﺸﻴﺦ ﺣﻴﺎة
334
es-Safedî, el-Vâfî bi’l-Vefeyât , XXII, s. 282.
335
Ali Bakkal, Harran Okulu, Şanlıurfa Valiliği İl Kültür Turizm Müdürlüğü Yayınları, s.
342-343
610
es-Safedî, eserinde Şeyh Hayat b. Kays’ın oğlu Şeyh Ebu Bekir ile ilgili şunları
söylemektedir; “(Ömer) vefat ettikten sonra kardeşi Ebu Bekir Abdullah onun zaviyesinde 15
yıl ikamet etti. Ebu Bekir de 17 Rebîulâhir 620 yılında 88 yaşında vefat etti.”336 Ebu Bekir’in
(ö. 620) -ulaşabildiğimiz kadarıyla- Hayat ve Kays adında iki oğlu vardır. Bunun yanı sıra
“Ebu’l-Kasım” künyesine sahip bir isim de zikredilmektedir. Bu künye bu iki isimden birine mi
ait yoksa bu künyenin sahibi üçüncü bir şahıs mıdır bunu tespit edemedik. Kaynaklarda Hayat
b. Ebu Bekir’in Ebu Bekir adında bir oğlu (ö. 685), Kays b. Ebi Bekir’in de Yusuf (ö. 719) adında
bir oğlu olduğunu nakledilir.
İbnü’s-Sukâî (ö. 726/1326), Tâlî Kitâbi Vefeyâti’l-A’yân adlı eserinde Ebu Bekir’i şöyle
tanıtır; “Bedevi asıllı ve Harran’lı eş-Şeyh Ebu Bekir b. Hayat b. Kays. Salihlerin büyüklerinden
ve keramet ehlinden idi. Yaşadığı çevre ve diğer yerlerde bu konuda etkili, güzel haberleri
vardır. 681 yılında Hicaz’a yöneldi. 683 yılına kadar orada ikamet etti. Daha sonra Re’sü’l-
‘Ayn’a dönüp 685 yılı Zilkâde ayında vefat edinceye kadar burada ikamet etti.337
İbnü’s-Sukâî’nin ifade ettiği bu zat ise Hayat-ı Harrânî’nin oğlu Ebu Bekir’in torunudur
ve babasının adı Hayat’tır. ez-Zehebî 685 yılı olaylarını anlatırken bu kişiyi şöyle tanıtmıştır;
“Ebû Bekir b. Hayat b. Ebi Bekir İbni’ş-Şeyh el-Kebir Hayat b. Kays el-Harrânî; Re’sü’l-Ayn’da
ikamet etmiş, salih, arif, zahid ve meşhur bir zattır. 82. yılda hac ibadetini ifa eden bu zat
Dımaşk’ta İsa el-Hayyât ve el-Mercî b. Şükayra’dan hadis rivayet etmiştir. Yaşı epey bir
ilerlemiş olan bu zat Re’sü’l-Ayn’da vefat etmiştir.”339 Dolayısıyla 685 yılında vefat eden Ebu
Bekir b. Hayat b. Kays değil; Ebu Bekir b. Hayat b. Ebi Bekir b. Hayat b. Kays’tır.
Şeyh Ebu Bekir’in iki oğlu Hayat ve Kays hakkında bir bilgiye rastlayamadık. Fakat
bunların oğullarına dair bazı kayıtlar mevcuttur.
Hayat-ı Harrânî’nin neslinden gelen zatların tümü âlim, sâlih, zâhid ve muteber kişiler
olmuşlardır. Harran şehri Moğollar tarafından işgal edildiğinde kalede bulunanlar, kalenin
336
es-Safedî, el-Vâfî bi’l-Vefeyât , XXII, s. 282
337
İbnü’s-Sukāî Fazlullâh b. Ebi’l-Fahr el-Muvaffak el-Kâtib en-Nasrânî (ö. 726/1326), Tâlî
Kitâbi Vefeyâti’l-A’yân, thk. Jacqueline Sublet, Dımaşk 1974, s. 65.
338
es-Safedî, el-Vâfî bi’l-Vefeyât , XXII, s. 282.
339
ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Tabakātü’l-Meşâhîr ve’l-A’lâm, XV, s. 565.
611
savaşla alınması halinde öldürüleceklerinden korktular. Bunun üzerine Şeyh Hayat-ı
Harrânî’nin torunlarından Şeyh Ebu’l-Kâsım b. Şeyh Ebu Bekir b. Şeyh Hayat el-Harrânî ve
bölgenin valisi el-Niklîs Mehasin ibn el-Bakkal’ı Hülâgû’ya gönderdiler ve kaledeki insanlar
için eman talep ettiler. Hülâgû kendilerine, kadınlarına ve mallarına zarar gelmeyeceğine dair
güvence verdi ve ardından kaleyi teslim aldı.340 Bu durum Şeyh Ebu’l-Kâsım’ın önemli bir
şahsiyet olduğunu göstermektedir.
Zehebî ise 685 yılı olaylarını anlatırken Şeyh Ebu Bekir’in (ö. 620) torunu Ebu Bekir b.
Hayat’tan (ö. 685) şöyle bahseder; “Ebû Bekir b. Hayat b. Ebi Bekir İbni’ş-Şeyh el-Kebir Hayat
b. Kays el-Harrânî (ö. 685); Re’sü’l-Ayn’da ikamet etmiş, salih, arif, zahid ve meşhur bir zattır.
82. yılda hac ibadetini ifa eden bu zat Dımaşk’ta İsa el-Hayyât ve el-Mercî b. Şükayra’dan
hadis rivayet etmiştir. Yaşı epey bir ilerlemiş olan bu zat Re’sü’l-Ayn’da vefat etmiştir.”343
Yine kaynaklarda Hayat-ı Harrânî’nin oğlu Ebu Bekir’in Yahya adında bir oğlu da
zikredilir. Şeyh Hayat’a Yahya ismi de verildiğinden bu zat Ebu Bekir’in oğlu Hayat da olabilir.
Bu ismin hayatıyla ilgili malumata sahip değiliz. Fakat onun neslinden gelen salih bir şeyh
kaynaklarda rivayet anlatılmaktadır. Bu şeyh, Ebu’l-Hasan Ali b. Şeyh Ahmed b. Ali b. Yahya b.
Ebi Bekir b. eş-Şeyh Hayat el-Harrânî’dir. Zilkade ayının başlarında 666 yılında Harran’da
doğmuştur. Şeyh Kemaleddin Ahmed b. Muhammed İbnu’n-Nasîbî’den Halep’te ders
340
Ebû Abdillâh İzzüddîn Muhammed b. Alî b. İbrâhîm b. Şeddâd el-Ensârî el-Halebî (613-
684/1217-1285), el-A’lâku’l-hatîre fî Zikri Ümerâ’i’ş-Şâm ve’l-Cezîre, thk. Yahya Zekeriya
Abbâre, Dımaşk 1991, III, s. 61
341
İbnü’l-Mukri’ ( )اﺑﻦ اﳌﻘﺮئel-Asbahânî diye tanınan Ebû Bekr Muhammed b. İbrahim b. Ali b.
Zâzân (285-381)’dır. el-Erbeûn adlı eseri ilk erbainlerdendir. 20 varaktır. Eser, Akka’da
Cezzâr Ahmet Paşa Camiinde Ahmediyye Medresesinde bulunmaktadır. (Bkz. Abdulkadir
el-Arnaût, Cemheratu’l-Eczâi’l-Hadîsiyye, tahric: Muhammed Ziyad Ömer, Mektebetu’l-
Ubeykân, 1. Baskı, Riyad 2001, s. 11-12
342
Ebu’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Ali İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1449), ed-Durar el-
Kâmine fî A’yânî el-Mieti’s-Sâmine, Dâr İhyai’t-Turâsi’l-‘Arabî, 4. Baskı, Beyrut, tsz., s. 467-
468
343
ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Tabakātü’l-Meşâhîr ve’l-A’lâm, XV, s. 565.
612
almıştır. Bu hocasının yanında 683 yılı Cemaziyelâhira ayında Tirmîzî’nin “eş-Şemâil” adlı
eserini okumuştur. Daha sonra Şam’da bu dersi kendisi vermiştir. İmam Şemsüddin
Muhammed b. Yahya b. Muhammed b. Sa’d el-Makdisî ondan ders almıştır. Ebu’l-Hasan Ali,
Muharrem 17 Pazar gecesi vefat etmiştir. Öğle namazı akabinde el-Muzafferî camiinde
cenaze namazı kılınmıştır. Kasiyun dağı eteğindeki kabristana defnedilmiştir.344
Kaynakların aktardığı bilgilere göre Sultan Nureddin Zengî (ö. 570/1174) onu ziyaret
etmiş ve Haçlılara karşı seferlerinde başarı için dua talep etmiştir. Hayat-ı Harrânî de onu
Haçlılara karşı cihad etmesi hususunda teşvik etmiş ve zafer elde etmesi için ona uzun uzun
duada bulunmuştur. Selahaddin-i Eyyübî de onu ziyaret ederek kendisine duacı olması talep
etmiştir. Hayat-ı Harrânî ona dua ederek Musul üzerine yürümemesi konusunda kendisine
tavsiyede bulunmuştur. Selahaddin-i Eyyübî Hayat-ı Harrânî’nin bu tavsiyesine uymayarak
Musul’a yönelmiş, uzun çarpışmalara rağmen şehri ele geçiremeden zayiatla geri dönmüş ve
sefer sonuçsuz kalmıştır.345
6- Faziletleri
344
Ebü’l-Meâlî Takıyyüddîn Muhammed İbn Râfi‘ b. Hicris es-Sellâmî (704-774/1305-1372),
el-Vefayât, thk. Salih Mehdi Abbas – Beşşâr Avvâd Ma’rûf, nşr. Müesse er-Risâle, I. Baskı,
Beyrut 1402, I, s. 293-294
345
ez-Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nubelâ, s. 182; İbnü'l-İmad, Şezerâtü’z-Zeheb, IV, s. 269; ez-
Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XII, s. 725
613
âmil olan bu kâmil mürşid, halkın gönlünde yer edinmiştir. Halk ona büyük sevgi göstermiş ve
ona karşı derin bir saygı beslemiştir. İbnu’l-İmad onu “ulu şeyh” ve ünlü veli” diye tanıtır.346
Ebû Muhammed Afîfüddîn Abdullâh b. Es’ad b. Ali b. Süleymân el-Yâfiî el-Yemenî (ö.
768/1367), Ebü’l-Hasan Ali el-Fureysi’ye ()أﺑﻮ اﻟﺤﺴﻦ ﻋﻠﻲ اﻟﻤﻌﺮوف ﺑﺎﻟﻔﺮﯾﺜﻲ348 (ö. 622/1225)
dayanarak, vefatından sonra da tasarruf sahibi olan dört velîden biri olduğunu
bildirmektedir. Bunlar: Ma’rûf el-Kerhî (ö. 200/815-16), Abdülkadir el-Geylânî (ö. 561/1165-
66), Ukayl b. Ahmed el-Menbicî el-Batâihî (ö. 550/1155) ve Hayat b. Kays el-Harrani’dir.349
Evliya Çelebî ziyareti esnasında Şeyh Hayat-ı Harrânî’nin bölge halkı üzerindeki
etkisini gözlemlemiş ve bunu gözlemini şu ifadelerle zikretmiştir: “Sultan halifelerinden
kutupluğa ayak basmış ulu sultandır ki Harran Kalesi’nin yakınında çöl tarafında büyük bir
türbe içinde gömülüdür. Çöl Arapları bu sultana gayet inanırlar. Hatta Araplar arasında
mühim bir mesele için yemin ettirmek icap ederse ta Basra, el-Ahsâ, Umman, Cezayir ve
Kurna’dan gelip bu sultan üzerine ‘Yahya-yı Hayatî sırrına’ diye türbesi duvarına el ursa
kasem-billâh yerine kabul ederler.” Ebü’l-Meâlî de Harrran ehlinin Hayat-ı Harrânî üzerine
yemin ettiğini ifade etmektedir.352
346
İbnü'l-İmad, Şezerâtü’z-Zeheb, IV, s. 269
347
ez-Zehebî, el-İber fî Ahbârî men Ğaber, III, s. 81
348
Bazı kaynaklar bu ismi ( )اﻟﻘﺮﻳﺸﻲşeklinde kaydetmişlerdir. Bu hata kaf ( )قile fe ( )فharfleri
ile şin ( )شve peltek se ( )ثharflerinin hatalı okunmasından doğmuştur. Bkz. Mir’âtü’l-Cenân
ve ‘İbretü’l-Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min Havâdisi’z-Zamân haşiyeleri ekleyen: Halil
el-Mansur, Beyrut 1417/1997, nşr. Dâr el-Kütüb el-İlmiyye, III s. 318; IV, s. 39
349
Ayrıca Bkz. İbnü'l-İmad, Şezerâtü’z-Zeheb, IV, s. 269; eş-Şa‘rânî, et-Tabakâtü’l-Kübrâ (Levâkıhu’l-Envâri’l-
Kudsiyye fî Tabakâti’l-‘Ulemâ’ ve’s-Sûfiyye/Levâkıhu’l-Envâr fî Tabakâti’l-Ahyâr), I, s. 272. ; Ayrıca Bkz.
Muhammed b. Yahya et-Tâdifî el-Halebî, Kalâidu’l-Cevâhir fî Menâkibi ‘Abdilkâdir, 3. Baskı, Mısır, 1956, s. 115.;
el-Yâfiî, Mir’âtü’l-Cenân ve ‘İbretü’l-Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min Havâdisi’z-Zamân, III, s.318.
350
en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 56; Musibet ve yağmur için Şeyh Hayat’a başvurulduğuyla ilgili
ayrıca bkz.: et-Tâdifî, Kalâidu’l-Cevâhir fî Menâkibi ‘Abdilkâdir, s. 115.
351
eş-Şa‘rânî (898-973/1493-1565), et-Tabakâtü’l-Kübrâ, thk. Ahmed Abdurrahim es-Sayih – Tevfik Ali Vehbe,
nşr. Meketebe es-Sekâfe ed-Diniyye, Kahire 1426/2005, I, s. 272.
352
Ebü’l-Meâlî el-Vefayât, I, s. 293-294
614
Şeyh Hayat-ı Harrânî’nin bu etkisi yaşadığı dönemden başlayarak günümüze kadar
devam etmiştir. Kendi döneminde Araplar önemli bir mesele için nasıl Hayat-ı Harrânî sırrına
deyip türbesine el vuruyorsa günümüzde de bu durum aynen devam etmektedir.353
Şattanûfî Şeyh Hayat-ı Harrânî için şöyle der; “eş-Şeyh Hayât b. Kays şeyhlerin en
yücelerinden, âriflerin en büyüklerinden ve gerçek seçkinlerdendir. Harikulade kerametlerin,
güzel hallerin, âli makamların, büyük değerlerin, güzel himmetlerin ve büyük özelliklerin
sahibidir. Aziz fethin, apaçık keşfin ve yüce mertebenin sahibidir. (Allah’a) yakınlık konusunda
yüce makam, hakikatlere erme hususunda yüksek kademe, yüksek derecelere çıkmada yüce
miraç, temkin derecelerinde terakki ve ilerleme menzillerinde zafer onundur. (O), bu işin
(tasavvuf, zühd) ehlinden biri, imamların göğsü, (bu işin) hükümlerini bilenlerin en güzidesi ve
onu yönetenlerin reisidir. O, Allah’ın insanlara çıkardığı, vücud âleminde tasarrufta
bulundurduğu, alışmışları değiştirdiği, onun elinde acayiplikleri ortaya çıkardığı, bilinmeyenler
hakkında konuşturduğu ve zirveye ulaşanların hallerine ulaşma imkânı verdiği bir
kimsedir.”354
ez-Zehebî ise Hayat-ı Harrânî için şunları der; “ Zâhid Hayât b. Kays b. Rahhâl b. Sultân
el-Ensâri el-Harrânî, Harran’ın şeyhi ve sâlihidir. Oradaki zahidlerin önderidir. O, Allah’ın salih
bir kulu, münzevi, Allah’a itaatkâr bir kimseydi. O, hal ve kerametlerin, sıdk ve ihlâsın,
ciddiyet ve çabanın, iffet ve vakarın sahibiydi. (…) O, güler yüzlü, yumuşak huylu, merhamet
taşıyan bir kalp sahibi, eli açık, cömert, Allah’ı çok seven, Allah’ın mağfiret ve ihsanını dileyen,
gece ibadetine düşkün ve tecehhüt ehli biriydi.”355
Bediüzzaman Said Nursî ise Şeyh Hayat’tan ölümden sonra hayattaymış gibi tasarrufta
bulunduğunu ifadeyle ona “kutbu azîm” diyerek şu şekilde bahsetmektedir: “Gavs-ı
Âzam gibi, memattan sonra hayat-ı Hızırîye yakın bir nevi hayata mazhar olan evliyalar
353
Bölgedeki Araplar burada yaşayan hürmet gösterdikleri veli ve büyükler sırrına yemin
ederler. Örneğin Hz. Ömer döneminde Harran fethine katıldığına inanılan ve şehit düşen
parmağının Harran’ın 3 km. kuzey doğusundaki İmam Bakır Köyüne gömülerek üzerine türbe
inşa edilen on iki imamın beşincisi Ebu Cafer İmam Muhammed (ö. 103/721) sırrına da
yemin edilmektedir. Kurtuluş savaşı yıllarında Urfa Müdafaayı Hukuk reisi Ali Rıza Bey, 22
Kasım 1919 tarih ve 3 numara ile Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Temsil
Kurulu Başkanlığı’na yazdığı raporun 3. Maddesinde şu ifadeleri yazmıştır: “Urfa’nın Harran
kazasında Geysî Aşireti’nin teşkilata katılması arzu edildiğinden bizzat aralarına girilerek
Siyala Aşireti reisi Salih el-Abdullah (el-Abdalla) dışındakiler Binî Muhammed (İmhimmed)
ve tabileri Ebu Assaf ve Ubade, Cümeyle ve tabileri Ebu Cindî, Meşhur, Cerada ve Siyala
tabilerinden Muacle ve Nevacih, Binî Zeyd ve Binî Esed (İsid) Binî Yusuf ve Tammah Aşireti
dahi birlik olarak teşkilatı tamamlamaya ve Müdafaayı Hukuk’la birlik olmaya, inanç ve
saygıları bulunan İmam Bakır Hazretlerinin kabri üzerinde Kur’an-ı Azimüşşan üzerine ant
içmişlerdir.” (Bkz. Ali Rıza, Ahfada Yadigâr Urfa Mücahedesi, Yayına Haz. Müslüm Akalın,
Şurkav Yayınları, Şanlıurfa, 2010, s. 37-38-39.
354
eş-Şettanufî, Behçetu’l-Esrâr ve Ma’denu’l-Envâr, s. 236; Ayrıca bkz.: et-Tâdifî,
Kalâidu’l-Cevâhir fî Menâkibi ‘Abdilkâdir, s. 115.
355
ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XII, s. 725-726
615
vardır. Gavs'ın hususî İsm-i Âzam’ı, ‘Yâ Hayy’ olduğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla
hayata mazhar olduğu gibi, gayet meşhur, Marûf-u Kerhî denilen bir kutb-u âzam ve Şeyh
Hayâtü'l-Harrânî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i Gavs'tan sonra mematları hayatları
gibidir. Beyne'l-evliya meşhur olmuştur.”356
7- Vefatı
Şeyh Hayat el-Harrânî, 581 yılı Cemâziyelevvel ayının son Çarşamba günü 80 yaşında
Harran’da vefat etti. Harran’ın kuzeybatı yönündeki şehir mezarlığında, kendi yaptırdığı
mescidinde, aile kabristanlığına defnedildi. Cenazesine bütün Harran halkı ile çevre
bölgelerden gelen kalabalık iştirak etti.
Şu anda Hayat-ı Harrânî’nin türbesine bitişik olan ve türbenin güneyinde yer alan
mescid, Şeyh Hayat’ın oğulları Ömer ve Ebu Bekir ile Hayat-ı Harrânî’nin kız kardeşinin oğlu
eliyle vefatından on küsür yıl sonra yaptırılmıştır. Hayat-ı Harrânî’nin türbesini ziyaret ve
onunla teberrük etme geleneği günümüze kadar gelmiştir.
356
Bediüzzaman, Barla Lahikası
357
Bu nedenle D. S. Rice’ın: “Şeyh Hayât’a atfedilen özdeyiş örnekleri, kulağa sıradan
gerçekler gibi gelebilir. Şiirlerinden aktarılan bölümler neredeyse pek ilham verici değildir.
Ancak bunlar onun yaşadığı dönemde oldukça önemli manevi bir rehber olduğu gerçeğini
değiştirmez” şeklindeki sözleri kabul edilemez.
616
ﺗﻌﻠﻖ إﻟﻰ اﻟﻤﺤﺒﻮب و إﻟﻰ إﻟﻘﺎء. وھﻲ ﺳﻤﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﺔ وﻋﻨﻮان اﻟﻄﺮﯾﻘﺔ.اﻟﻤ َﺤﺒﱠﺔُ ﺗ ُﻌ ﱡﻠﻖ اﻟﻘﻠﺐ ﺑﯿﻦ اﻟﮭﯿﺒﺔ و اﻷُﻧ ِﺲ
ﻓﮭﻨﺎك ﺑﺮز اﻟﺤﻖ ﺑﺼﻮﻟﺔ اﻟﺤﺎل وﺻﻮﻟﺔ اﻟﻮﺟﺪ.ً ﻓﻼ ﺗﺰاﺣﻢ أﺑﺪا ً وﻻ ﺗﻘﺒﻞ أﻣﺪا. ﺗﻐﺎﻟﺐ اﻟﻌﻘﻞ اﻟﺠﻠﻰ وﺗﻠَﺬِّذ اﻟﻤﻮت.اﻟﻤﻄﻠﻮب
358.وﺻﻮﻟﺔ اﻟﻜﺸﻒ وﺻﻮﻟﺔ اﻟﺠﻤﻊ وﺻﻮﻟﺔ اﻟﻌﻄﯿﺔ وﺷﻮق اﻟﻌﯿﺎن
358
et-Tâdifî, Kalâidü’l-Cevâhir fî Menâkibi ‘Abdilkâdir, s. 115.
359
( أو، أو ﺧﻮف ﺗﺮك اﳋ ْﺪﻣﺔ ﻣﻊ إﻗﺎﻣﺔ اﳊُْﺮﻣﺔ، أو ﻣﻮاﻃﺄةُ اﻟﻘﻠﺐ ﳌﺮاد اﻟﺮب، أو ﻣﺮاﻗﺒﺔ اﳊﺒﻴﺐ ﰲ اﳌﺸﻬﺪ واﳌﻐﻴﺐ،ﻴﻞ داﺋﻢ ﺑﻘﻠﺐ ﻫﺎﺋﻢ
ٌ َﻣ:ُاﶈﺒﺔ
أو ﻣﻌﺎﻧﻘﺔ اﻟﻄﺎﻋﺔ وﻣﺒﺎﻳﻨﺔ اﳌﺨﺎﻟﻔﺔ،اﺳﺘﻜﺜﺎر اﻟﻘﻠﻴﻞ ِﻣ ْﻦ ﺣﺒﻴﺒﻚ
ُ ُ اﺳﺘِ ْﻘ
ﻼل اﻟﻜﺜﲑ ﻣﻦ ﻧﻔﺴﻚ و ْ ) (Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed
es-Sûfî (v. 1224), el-Bahru’l-Medîd fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Mecîd, thk. Ahmed Abdullah el-
Kureşî Reslân, Kahire 1419, I,194). Sözlükte muhabbet kelimesinin hub kökünden isim
olduğu belirtilmektedir. Muhabbet “eğilim, meyil” mânasında iradenin eş anlamlısı olup
“kişinin iyi olduğunu bildiği veya zannettiği şeyi istemesi” anlamına gelir. Bununla birlikte
muhabbetin iradeden daha güçlü bir istek mânası içerdiği belirtilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de
muhabbet bir âyette (Tâhâ 20/39), hub ise dokuz âyette geçmekte, yetmiş iki yerde aynı
kökten isim ve fiiller yer almaktadır. Bu âyetlerde sevginin hem Allah’a hem insana nisbet
edildiği görülür. “Allah onları, onlar da Allah’ı severler” (el-Mâide 5/54) ifadesi Allah’la
kullar arasındaki karşılıklı sevgiyi vurgulamaktadır. Allah’ın isimlerinden olan vedûd (Hûd
11/90; el-Bürûc 85/14) onun kullarını çok sevdiğini ifade eder. Allah’a nisbet edilen yerlerde
O’nun takvâ sahiplerini, iyilikseverleri, maddî ve mânevî temizliğe önem verenleri, tevekkül
ehlini, sabırlı davrananları, adaletli olanları, kahramanları, Hz. Peygamber’e (a.s.) uyanları
sevdiği; inkârcıları, zulüm ve haksızlık yapanları, günahlarda ısrar edenleri, böbürlenip
övünenleri, büyüklük taslayıp gerçeklere karşı çıkanları, nankörleri, hainleri, aşırılığa
sapanları, şımarıkları sevmediği bildirilir. III. (IX.) yüzyılda yaşayan sûfîler muhabbet
kavramını açıklamak için çeşitli tarifler yapmışlar, Hâris el-Muhâsibî, Amr b. Osman el-
Mekkî gibi sûfîler bu konuda risâleler kaleme almışlardır. Semnûn b. Hamza, Muhib Semnûn
diye tanınmıştı. Ma‘rûf-i Kerhî muhabbetin öğretimle elde edilemeyeceği, bunun Hakk’ın bir
lütfu olduğu kanaatindeydi. Muhâsibî aslî muhabbeti “iman sevgisi” diye tanımlamış,
“Müminler Allah’ı coşkuyla sever” ifadesiyle (el-Bakara 2/165) buna işaret edildiğini
belirtmiştir. Ona göre muhabbetin ne olduğu muhabbet ehlinin ahlâkından ve hallerinden
anlaşılır. Tasavvufta mânevî hal olarak kabul edilen muhabbetin üç çeşidinden bahsedilir.
Bunların ilki halkın muhabbetidir. Sevenin sevdiğini gönlünde tutup ona itaat etmesi bu tür
muhabbetin şartıdır. İkincisi hakikat ehli dürüst müminlerin muhabbetidir. Bu türde muhabbet
ehli arzu ve heveslerinden arınarak sevdiğinin iradesine göre hareket etmeyi esas alır.
Üçüncüsü sıddıklar ve âriflerin muhabbetidir. Sırf Allah’ın kadîm olan sevgisine yönelmekten
ve bu konudaki mârifetten kaynaklanan bu muhabbette, Cüneyd-i Bağdâdî’nin dediği gibi
seven kendi vasıflarının yerine sevgilisinin vasıflarına bürünür. Muhyiddin İbnü’l-Arabî
sevgiyi hevâ, hub, aşk ve vüd olmak üzere dörde ayırır; ayrıca tabii, ruhanî ve ilâhî sevgiden
bahseder. Tabii sevgi hem insanlarda hem hayvanlarda görülür; canlıların yavrularını
sevmeleri böyledir. Ruhanî sevgi insana özgüdür. Allah’ın kulunu, kulun Allah’ı sevmesi ise
ilâhî sevgidir. Beşerî sevgi ilâhî sevgiye ulaşmanın bir aracı olarak görüldüğünden önemlidir
(Süleyman Uludağ, “Muhabbet”, DİA, XXX, s. 388).
360
Heybet, Hakk’a yakın olmanın (üns) meydana getirdiği endişe hissi anlamında bir tasavvuf
terimidir.
361
Ünsiyet, kulun Allah ile ülfet etmesi halini ifade eden bir tasavvuf terimidir. Sözlükte
“alışkanlık, yakınlık, samimi olma, nazlanma” gibi anlamlara gelen üns (ünsiyyet) kelimesi,
tasavvuf kaynaklarında çoğunlukla Allah’ın cemal tecellilerine mazhar olan sûfînin kalbinde
617
muratları/peşinde koşulan şeyleri terk etmektir. Muhabbet, zaruri bilgilere galebe çalar,
ölümü lezzetli kılar. Dolayısıyla muhabbetle rekabet edilmez ve sınır kabul etmez. İşte o
muhabbet makamında hal, vecd,362 keşf,363 cem’364 ve ‘atiyyenin galebesi ve müşahedenin
şevkiyle Hak zahir oldu.”
*****
“İşinde (seyr-u sülûkta) kâmil olanın (mütemekkin), marifet nuru vera’ ( ) 367ورع
nurunu söndürmez, Şer-i Şerîf’in zahirine aykırı bâtın ilminden ifşaatlarda bulunmaz ve
kerametler ise onu Allah’ın mahrem kıldığı şeyleri ihlal etmeye sevk etmez.”
*****
ّ
ﺳﻨﺔ أوُ ﻣﻦ أﺣﺐ أن ﯾﺮى َﺧ ْﻮف ﷲ ﺗﻌﺎﻟﻰ ﻓﻲ ﻗﻠﺒﮫ و ﯾﻜﺎﺷﻒ ﺑﺄﺣﻮال اﻟﺼﺪﯾﻘﯿﻦ ﻓﻼ ﯾﺄﻛﻞ إﻻ ﺣﻼﻻً و ﻻ ﯾﻌﻤﻞ إﻻ ﻓﻲ
.ﻓﺮﯾﻀﺔ
bu ilâhî tecellileri müşahede etmesi ve Hak ile huzurda bulunma halini ifade etmek üzere
kullanılır. Ünsiyet kazanmaya, yakınlık kurmaya istînâs denir. Hakk’ın celâl tecellileri
karşısında kulun varlığının silinmesi heybet terimiyle ifade edilir ki üns halinin zıddıdır
(Semih Ceyhan, “Üns”, DİA, XLII, s. 348-349).
362
Vecd, iradesi dışında sâlikin kalbine ansızın gelip beşerî vasıflarından soyutlanmasına yol
açan hal anlamında bir tasavvuf terimidir.
363
Keşf, aklın ve duyuların yetersiz kaldığı ilahiyat konularında doğrudan bilgi edinme yolu
anlamında bir tasavvuf terimidir.
364
Cem’, sâlikin her şeyi Allah’tan bilerek halkı yok, Hâlik’ı var görmesi hali anlamına gelen
tasavvuf terimidir.
365
et-Tâdifî, Kalâidü’l-Cevâhir fî Menâkibi ‘Abdilkâdir, s. 115.
366
et-Tâdifî, Kalâidü’l-Cevâhir fî Menâkibi ‘Abdilkâdir, s. 116.
367
Vera’, takvânın ileri derecesini ifade eden tasavvuf terimidir. Sözlükte “sakınmak,
kaçınmak, çekinmek” anlamındaki vera‘ kelimesi terim olarak “haram ve günah olup
olmadığı şüpheli hususlardan özenle kaçınıp helâl ve mubahların bir kısmından feragat
etmek” anlamında kullanılır. Bu sebeple vera‘ takvanın ileri ve özel bir şekli kabul edilir.
Takva mahzurlu olanı, vera‘ ise helâl olması şüpheli olanı terk etmektir. Bununla birlikte
vera’ın mahzurlu olanın, takvanın ise şüpheli sayılanın terkedilmesi olduğunu söyleyenler de
vardır. Nitekim Gazzâlî takvanın veraın özel bir şekli ve ileri aşaması olduğunu belirtmiştir
(Süleyman Uludağ, “Vera’” md. DİA, XLIII, s. 49-50).
618
“Kim Allah korkusunu kalbinde yaşamak ve sıddıkların hallerine muttali olmak isterse,
helal rızıktan başkasını yemesin ve Sünnet’le ya da farz dışında başka bir şeyle amel etmesin.”
*****
.ﺣﻘﯿﻘﺔ اﻟﻌﺮﻓﺎء إﻗﺎﻣﺔ اﻟﺴﺮ ﻋﻦ رﻗﺪة اﻟﻐﻔﻼت وﻓﺮاغ اﻟﮭﻤﻢ ﻋﻦ ﺟﻤﯿﻊ اﻟﻜﺎﺋﻨﺎت
“Ariflerin hakikati, sırrı (iç âlemi) gaflet uykusunda dalmaya karşı korumaktır ve
meylini mükevvenatın tümünden arındırmaktır.”
*****
وﻣﺎ ﺣﺮم ﻣﻦ ﺣﺮم ﻋﻦ اﻟﻮﺻﻮل و ﻣﺸﺎھﺪة اﻟﻤﻠﻜﻮت إﻻ ﺑﺸﯿﺌﯿﻦ ﺳﻮء اﻟﻄﻌﻤﺔ وأذى اﻟﺨﻠﻖ
“İnsanı vuslattan ve melekût âlemini müşahede etmekten ancak iki şey engeller:
Haram lokma ve Allah’ın yarattığı varlıklara eziyet etmek.”
*****
وﻣﻦ ﻧﻈﺮ إﻟﻰ ﺳﻠﻄﺎن ﷲ ﺗﻌﺎﻟﻰ ذھﺐ.ﻣﻦ أراد اﻟﺘﻮاﺿﻊ ﻓﻠﯿﻮﺟﮫ ﻧﻔﺴﮫ إﻟﻰ ﻋﻈﻤﺔ ﷲ ﺗﻌﺎﻟﻰ ﻓﺈﻧﮭﺎ ﺗﺬوب وﺗﺼﻔﻮ
ﺳﻠﻄﺎن ﻧﻔﺴﮫ ﻷن اﻟﻨﻔﻮس ﻛﻠﮭﺎ ﻓﻘﯿﺮة ﻋﻨﺪ ھﯿﺒﺘﮫ
“Kim tevazu isterse, nefsini Yüce Allah’ın azametine yöneltsin. Yüce Allah’ın azametine
yönelmekle nefis erir ve saflaşır. Yüce Allah’ın hükümranlığını idrak eden kimsenin nefsindeki
hükümranlık (vehmi) gider. Zira O’nun heybeti/azameti karşısında bütün nefisler fakirdir.”
*****
ﯾﺎ أﺧﻲ إﺳﺘﺠﻠﺐ ﺣﻼوة اﻟﺰھﺪ ﺑﻘﺼﺮ اﻷﻣﻞ وإﻗﻄﻊ أﺳﺒﺎب اﻟﻄﻤﻊ ﺑﺼﺤﺔ اﻟﯿﺄس
368
Emel, gerçekleştirilmesi uzun zamana bağlı ümit ve arzular için kullanılan bir terimdir.
Arapça’da “istemek, ummak” anlamında bir mastar olup sözlüklerde genellikle recâ ile eş
anlamlı bir isim olarak kullanıldığı belirtilir. Ancak bazı dilciler, emelin gerçekleştirilmesi
uzun zamana bağlı bulunan istekleri, recânın orta vadedeki beklentileri ifade ettiğini, kısa
sürede gerçekleşmesi umulan şeyler içinse tama‘ (tamah) kavramının kullanıldığını
söylemişlerdir. Emel kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de biri “insanı oyalayan, âhiretini unutturan
dünyevî arzu ve tutkular” (el-Hicr 15/3), diğeri de mutlak olarak “arzu edip ümit bağlama”
(el-Kehf 18/46) anlamına gelecek şekilde iki âyette geçmektedir. İkinci âyette, “hem sevap
yönünden hem emel yönünden daha hayırlı” olarak nitelendirilen “bâkî olan sâlih işler” Allah
rızâsına uygun düşen ibadetler, zikirler, dünya ve âhiret için faydalı, özellikle âhirette en
güzel âkıbeti elde etmeye yarayan hayırlı işlerin tamamı şeklinde yorumlanmıştır. Emel
kavramı hadislerde daha sık geçmektedir. Hz. Peygamber’in (a.s.): “Yaşlı kişinin bütün
güçleri zayıflasa da dünya sevgisi ve uzun emeller konusunda gönlü hep genç kalır” (Buhârî,
“Rikâk”, 5) meâlindeki hadisini de dikkate alan Müslüman ahlâkçılar emelin bütünüyle
söndürülmesinin mümkün olmadığını, hatta hırsa dönüşmediği sürece insana yaşama arzusu
ve istikbal ümidi veren olumlu bir emel duygusunun faydalı ve gerekli olduğunu
düşünmüşlerdir (M. Zeki Duman, “Emel”, md. DİA, XI, s. 87).
619
Her durumda doğruluğa sarılarak Allah’a iyi görün. O’na hızlı adımlarla koşarak kendini O’na
sevdir.”370
*****
وإﯾﺎك واﻟﺘﻮاﻧﻲ ﻓﯿﻤﺎ ﻻ ﻋﺬر ﻓﯿﮫ ﻓﺈﻧﮫ ﻣﻠﺠﺄ. وإﯾﺎك واﻟﻌﻔﻠﺔ ﻓﺈﻧﮭﺎ ﺗﺴﻮد اﻟﻘﻠﺐ.وإﯾﺎك واﻟﺘﺴﻮﯾﻒ ﻓﺈﻧﮫ ﯾﻐﺮق اﻟﮭﻠﻜﻰ
. وﺗﻌﺮض ﻟﻌﻔﻮ ﷲ ﺑﺤﺴﻦ اﻟﻤﺮاﺟﻌﺔ. ﻓﺎﻟﺰاھﺪ إﺑﻦ زﻣﺎﻧﮫ.اﻟﻨﺎدﻣﯿﻦ
“Ertelemkten/tevbeni ertelemekten sakın. Zira ertelemek/tevbeyi ertelemek helak
olmuşları batırır.371 Gafletten sakın. Zira gaflet kalbi karartır. Mazeretinin olmadığı
durumlarda ağır hareket etmekten sakın. Zira ağırdan almak pişman olacakların sığınağıdır.
Zahit zamanının kıymetini bilir. Sen Allah’ın affını güzel dönüş (sadık tövbe) ile talep et.”
*****
واﺣﺬر أن ﺗﺠﻌﻠﮫ ﺣﺮﻓﺘﻚ،اﺟﻌﻞ اﻟﺰھﺪ ﻋﺒﺎدﺗﻚ
“Zühdü ibadetin haline getir. Onu meslek (geçim kaynağı) haline getirmekten sakın.”
*****
اﻟﺨﻮف رﻗﯿﺐ اﻟﻌﻤﻞ واﻟﺮﺟﺎ ﺷﻔﯿﻊ اﻟﻤﺤﺐ وﺑﺄول ﻗﺪم ﯾﻄﻠﺒﮫ اﻟﺼﺎدق ﯾﺠﺪه
369
Rikkat, şefkat ve merhamet manasadır ki, kalp inceliğinden meydana gelen sevgidir.
Rikkat ile Dikkat bir manaya olmakla beraber, aralarında şöyle bir fark da vardır: Rikkat,
derinliği itibariyledir ki, yufkalık tabir olunur; Gılzat, yani kabalık mukabili kullanılır. Meselâ
"Falanın kalbi rakîktir" dediğimizde, katı yürekli değildir, yufka yüreklidir demek olur.
Dikkat de etrafı ve eni itibariyledir ki, bundan da incelikle tabir olunur. Meselâ "filan dikkatli
nazar sahibidir" dediğimizde, ince ve etraflı görüşlü, demiş oluruz. Hadîs külliyatlarında
Kitâbu'r-rikâk başlığını taşıyan kısımlar bulunur. Bu bölümler, kalpte bir nevi' yufkalık ve
incelikler meydana getirecek özellikteki hadîsleri toplayan kitap demektir.
370
Burada: “Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevk eden nedir, ey Musa! Musa: İşte, dedi,
onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim” (Tâhâ
20/83-84) meâlindeki manaya işaret vardır.
371
Hayât-ı Harrânî, bu sözüyle: “ﻚ اﻟْ ُﻤ َﺴ ِّﻮﻓُﻮ َن َ َ”ﻫﻠ:
َ “Tevbesini erteleyenler helak oldu” (Ebu’l-Leys
Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrahim es-Semerkandî –v. 373-, Tenbîhu’l-Ğafilîn bi
Ehâdîsi Seyyidi’l-Murselîn, thk. Yusuf Ali Bedevî, Beyrut 1421/2000, s. 114) hadîsine işâret
etmektedir. Kaynaklardan bu hadîsin 1- tevbeyi ertelemek [ ْ ِﺧﲑَُﻫﺎ؛ ِﻷَﻧﱠﻪُ إﱠﳕَﺎ ﻳـُ َﺆ ِّﺧُﺮَﻫﺎ َﻋﻠَﻰ َر َﺟ ِﺎء1َ (ﻳﻒ اﻟﺘـ ْﱠﻮﺑَِﺔ ُ )ﺗَ ْﺴ ِﻮ
ﻚ ِ ِ ِ َﺷ ﱞ9ََ ﻮب َوِﰲ أ ﱠَ@ ِﻣﻨَﺎ َﺳ َﻌﺔٌ َوأ َ َ ْن ﻳـَ ُﻘCِ ِاﺧﻲ ِﰲ ْاﻋﺘِ َﻘ ِﺎدﻩ
ِ ﺖ اﻟْﻤﺘـﺮ
ِ ِ
َ ﺿَﺮُر ذَﻟ َ ْﺳﺎ َو ً َي اﻟﺘـ ْﱠﻮﺑَﺔ َرأ
ْ )وﺗَـ ْﺮُﻛ َﻬﺎ( أ
َ ﻗَﺎدٌر َﻋﻠَْﻴـ َﻬﺎ َﻣ َﱴ أ ََرْدت9ََ ﺎب َوأ ُ ُف أَﺗ
َ ﻮل َﺳ ْﻮ َ َ ُ ْْإد َراك اﻟْ َﻮﻗ
ﻚ اﻟْ ُﻤ َﺴ ِّﻮﻓُﻮ َنَ َي َﻫﻠَ ﻀﺎ َﻛ َﻤﺎ ﺗَـَﺮى َوﻗَ ْﺪ ُرِو ً ْ( ]أَﻳEbû Saîd Muhammed b. Mustafa b. Osman el-Hâdimî –v. 1156-,
Berîketun Muhammediyyetun fî Şerhi Tarîkatin Muhammediyyetin ve Şerî’atin Nebeviyyetin
ve Sîretin Ahmediyyetin, nşr. Matbaatu’l-Halebî 1348, II,116), 2- dilediğini yapan adam
(ٌﺼﻨَ ُﻊ ﻣﺎ ﺷﺎ َء ﻻ َﯾ ُﺮدﱡه أ َﺣﺪ ْ اﻟﺬي َﯾ:ف ﻣﻦ اﻟﺮ َﺟﺎ ِل ُ ﺴ ّ ِﻮ
َ )اﻟ ُﻤ
(Ebû İsmail İsmail b. Abbâd b. Abbas et-Talikânî: es-Sahib bin Abbâd –v. 385-, el-Muhît fi’l-
Luğa, II,279 –eş-Şâmile-), 3- kocasının isteğini erteleyen kadın [( َوِﰲ اﳊَ ِﺪﻳﺚ َﻋﻦ اﻟﻨِﱠﱯ ﺻﻠﻰ ﷲ َﻋﻠَﻴْ ِﻪ َوﺳﻠﻢ
ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِّ )أَﻧﻪ ﻟﻌﻦ ﻣﻦ اﻟﻨِّﺴﺎء اﳌ
.ﻴﺾ _َﺎ َ ﻓﺘﻔﺴﻞ، إِّﱐ َﺣﺎﺋﺾ:ﺎ ﻗَﺎﻟَﺖXزوﺟﻬﺎ ﻏ ْﺸﻴَﺎ
َ اﻟﺰوج َﻋْﻨـ َﻬﺎ وﺗُـ َﻔ ّﱰﻩ َوَﻻ َﺣ ُ اﻟﱠِﱵ إذا أ ََر َاد: اﳌﻔﺴﻠﺔ ﻣﻦ اﻟﻨّ َﺴﺎء. (ﺴﻮﻓَﺔ واﳌَُﻔ ّﺴﻠﺔ ُ َ
ِﻟﻠﻔﺮاش ﻣﺎﻃَﻠَﺖ وَﱂ ُِﲡﺒﻪ إِ َﱃ ﻣﺎ ﻳ ْﺪﻋﻮﻫﺎ إِﻟَﻴﻪ ِ اﻟﱠِﱵ إِذا دﻋﺎﻫﺎ اﻟﺰوج:ُاﳌﺴﻮﻓﺔ ِ
ْ َ َ ْ ْ ْ ّ َ ّ ( )وEbû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. el-
Ezherî el-Herevî (v. 370), Tehzîbü’l-Lüğa, thk. Muhammed Avz Murib, Beyrut 2001,
XII,298)] gibi manalara geldiği söylenebilir. Genel manada meşru ve hayırlı işleri yapmayı
ertelemek, sonra yapacağım demek şeklinde de anlaşılabilir.
620
“Allah korkusu amelin/eylemin gözetleyicisidir. Recâ’/ümit372 ise muhabbet sahibinin
şefaatçisidir. Sadık atacağı ilk adımda matlubunu bulacaktır.”
*****
وﻋﻨﻮان اﻟﻄﺮﯾﻘﺔ ﯾﺘﻮﺻﻠﻮن ﺑﮭﺎ إﻟﻰ ﺑﻘﺎء اﻟﻤﺤﺒﻮب،اﻟﻤﺤﺒﺔ ﺳﻤﺔ اﻟﻤﻌﺮﻓﺔ
“Muhabbet marifetin namı ve tarikatın unvanıdır. (Muhabbet ehli) onunla mahbubun
beka makamına ulaşmaya çalışır.”
*****
ﻓﺎﻟﺴﻨﺔ.ﻋﻼﻣﺔ اﻟﻤﺮﯾﺪ اﻟﺤﻘﯿﻘﻲ أن ﻻ ﯾﻐﺘﺮ ﻋﻦ ذﻛﺮه وﻻ ﯾﻤﻞ ﻣﻦ ﺣﻘﮫ وﻻ ﯾﺴﺘﺄﻧﺲ ﺑﻐﯿﺮه وﯾﻠﺰم اﻟﺴﻨﺔ واﻟﻔﺮﯾﻀﺔ
وﻣﻦ زھﺪ ﻓﻲ اﻟﺪﻧﯿﺎ ﻓﻘﺪ ﻧﺒﮫ ﻗﺪرھﺎ ﻓﻲ. ﻓﻤﻦ ﻋﻤﻞ ﺑﺎﻟﺴﻨﺔ واﻟﻔﺮض ﻓﻘﺪ ﻛﻤﻞ أﻣﺮه.ﺗﺮك اﻟﺪﻧﯿﺎ واﻟﻔﺮﯾﻀﺔ ﺻﺤﺒﺔ اﻟﻤﻮﻟﻰ
. ﻓﯿﻨﺒﻐﻲ ﻟﮫ أن ﯾﺴﺘﺤﻲ ﻣﻦ ﷲ أن ﯾﺘﺨﺬ ﻏﯿﺮه ﺑﺪﻻ ﺑﻤﺎ ﻻ ﻗﺪر ﻟﮫ ﻋﻨﺪه.ﻧﻔﺴﮫ
“Hakiki müridin alameti, zikriyle aldanmaz, O’nun hakkını yerine getirmekten
usanmaz, Allah’tan başkasıyla ünsiyet etmez, sünnete ve farza tutunur. Dünyayı terk etmek
sünnet, Yüce Mevla ile beraberlik/sohbet ise farzdır. Her kim Sünnet ve farzla amel ederse o
kimsenin seyri kemale erer. Her kim dünyaya karşı züht içinde olursa kalbine onun değersizliği
ilham edilir. Mürit, kalbinde Allah yerine Allah katında değeri olmayan şeylere yer vermekten
utanmalıdır.”
*****
ﻋﻨﺪ ﻧﺰول اﻟﺒﻼء ﺗﻈﮭﺮ ﺣﻘﺎﺋﻖ اﻟﺼﺒﺮ وﻋﻨﺪ ﻣﻜﺎﺷﻔﺔ اﻷﻗﺪار ﺗﻈﮭﺮ ﺣﻘﺎﺋﻖ اﻟﺮﺿﻰ
“Bela nazil olduğunda sabrın hakikati zahir olur. Kaderin sırrı inkişaf ettiğinde ise
rızanın hakikati zahir olur.”
*****
Son olarak bazı kaynaklarda Hayât-ı Harrânî’ye nispet edilen şu beyti zikretmek
istiyoruz:
ﮭﻮ ُم اﻷَﻛﺎ ِﺑ ِﺮ ُ َُﺠﺰتْ ﻋﻨﮭﺎ ﻓ َ وإن ﻋ ْ ﻖ ﻛﻠﮭﺎ ﺣﻖ أَوﺟ َﺪ اﻟﺤ ﱡ ٍ ّ َﻣﻮاﺟﯿ ُﺪ
اﻟﺴﺮاﺋﺮ
ِ ﺸِﻲ ﻟَﮭ ِﯿﺒﺎ ً ﺑﯿﻦ ﺗﻠﻚ ّ َﺗُﻨ ٌﻧﻈﺮة
َ ﺧﻄﻮةٌ ﺛﻢ َ اﻟﻮﺟ ُﺪ إﻻﱠَ وﻣﺎ
ﺛﻼﺛﺔُ أَﺣْ ﻮا ٍل ِﻷ َ ْھ ِﻞ اﻟﺒﺼﺎَﺋِ ِﺮ ْﻖ اﻟﺴﺮﯾﺮةَ ﺿﻮ ِﻋﻔَﺖ إذا ﺳﻜﻦَ اﻟﺤ ﱡ
ﻟﻠﻮﺟْ ِﺪ ﻓﻲ ﺣﺎ ٍل ﺣﺎﺋِ ٍﺮ َ ُوﯾُﺤْ ِﻀ ُﺮه ﺻ ِﻔ ِﮫ ْ ﻋﻦ ُﻛ ْﻨ ِﮫ و
ْ ﺴ ﱠِﺮ ّ ﻓﺤﺎ ٌل ﯾُﺒ ِﯿ ُﺪ اﻟ
373ﻈﺮ أ َ ْﻓﻨﺎه ﻋﻦ ﻛﻞ ﻧﺎظﺮ ْاﻟﺴﺮ ﻓﺎ ْﻧﺜَﻨَﺖ وﺣﺎ ٌل ِﺑ ِﮫ ر ﱠﻣﺖْ ذُ َرى
ٍ ِ ِّ ُ ٍ َ إﻟﻰ َﻣ ْﻨ ِّ
372
Recâ’, kulun Allah’ın rahmetine güvenerek ümit içinde olması anlamında tasavvuf
terimidir. Sözlükte “ümit, emel, beklenti, istek” gibi anlamlara gelen recâ kelimesi tasavvufta
“kulun ilâhî rahmetin genişliğine bakması, rabbinin lütfunu kendine yakın hissetmesi,
sonucun iyi olacağını düşünüp sevinmesi, celâli cemal gözüyle görmesi” şeklinde
tanımlanmıştır (Süleyman Uludağ, “Recâ’”, DİA, XXXIV, s. 502).
373
el-Yâfi‘î, Mir’âtü’l-Cenân ve ‘İbretü’l-,Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min Havâdisi’z-
Zamân, III, s. 318; eş-Şettanufî, Behçetü’l-Esrâr ve Ma’denü’l-Envâr, s. 236.
621
Basiret ehlinin üç halleri doruğa ulaşır
(1) Sırrı onun hem künhünü hem vasfını yok eder
(2) Bir şaşkınlık ve hayret halidir ki onu vecde hazır hale getirir
(3) Sırrın zirvesinden meyledip/dönüp
Nazar edilen yere doğru ki bütün nâzırları orada yok saydı… 374
Bu beyit Hayat-ı Harrâni’ye nispet edildiği gibi Hallâc-ı Mansur’a da nispet edilmiştir.
Hallac-ı Mansur’a ait olduğu kanaati daha ağır basmaktadır. Zira Hallac’ın Divan’ına şerh
olarak yazılan “Şerhu Divâni’l-Hallâc” adlı eserde Hallac’ın şiirleri zikredilirken bu şiire de yer
verilir.375
9- Tasavvufî Düşüncesi
Hayât-ı Harrânî’den nakledilen sözler, şiirler ve münacatlar; tevhid, züht, ihlas, dünya
hayatının hakikati ve tasavvuf gibi konularla ilgilidir. Ondan nakledilenler onun tasavvufî
düşüncesi konusunda bize fikir verir. Zikrettiğimiz sözleri dışında kaynaklarda tasavvuf
anlayışına dair herhangi bir bilgiye rastlayamadık.
Hayât-ı Harrânî’nin tasavvuf dünyasında ilâhî muhabbet ön plana çıkmaktadır. Ona
göre ilâhî muhabbet kişinin kalbini korku ile ünsiyet arasında bir menzile oturtur. Bir yandan
Allah’ın rızasını kaybetmekten ve gazabını celp etmekten korkarken diğer yandan ona sevgi
ve muhabbet beslemektir. Kişi ancak muhabbet ile mahbubuna ulaşabilir. İlâhî muhabbete
erişen kimsenin aklı berraklaşır, dünyayı değersiz görmeye başlar ve ölümden bile lezzet alır.
Zira ölüm mahbuba ulaşmanın önündeki perdelerin kalkmasıdır. İlâhî muhabbetle dolan bir
kalbin önündeki tüm engeller kalkar. O kalbin sahibi olduğu iman artık sarsılmaz bir hal alır. O
kalpte vecd, keşf ve cem’ kuvveti ve Allah’a özlemle hak ortaya çıkar.
Hayât-ı Harrânî’ye göre ilâhî muhabbet, İmanıbillah, Marifetullah ve Muhabbetullah
yolunda yürümeye yardım eden bir pusuladır ve tarikat ehlinin Allah’a giden yoludur.
Muhabbet ehli kimseler bu yolla mahbubun sonsuz sevgisine ulaşmaya çalışırlar.
İlâhî muhabbetin etkilerinden bahseden Hayât-ı Harrânî’ye göre muhabbet ateşi zahir
olduğunda kişi madden yok olur, maddi hiçbir beklenti içinde olmaz. Fakat manen Allah ona
zamanda bereket verir, her türlü kötülüğü ondan uzaklaştırır ve kalbinde ilahi sevgiye dair
derin izler bırakır. İlâhî muhabbete nail olabilmek ve lezzetini alabilmek için fani beklentiler
içinde olmamak ve tamahkârlık etmemek gerekir.
374
Beyitlerin açıklaması için ayrıca bkz.: Kamil Mustafa eş-Şeybî, Şerhu Divâni’l-Hallâc,
Menşûrâtü’l-Cemel, tsz. s. 250-252.
375
Kamil Mustafa eş-Şeybî, Şerhu Divâni’l-Hallâc, s. 159-160-249
622
Hayât-ı Harrânî’ye göre eşyanın zahiri değil özü önemlidir. İnsanların da şekilleri değil
akıl ve kalpleri önemlidir. Kalplerdeki muhabbet sevilen ile değer kazanır. Ayna neyi
yansıtırsa onunla değer kazanır. Muhabbet, mahbup ancak sonsuz kemal ve cemal sahibi Hak
(c.c.) olduğunda değerlidir.
İlâhî muhabbete mazhar olmanın yoluna da işaret eden Hayât-ı Harrânî şöyle
demektedir; İlahî muhabbete erişmek isteyen kimse haram lokmadan uzaklaşmalı, sadece
helal rızıktan yemeye çalışmalıdır. Hz. Peygamber’in (a.s.) Sünnet’ine ve yüce İslâm Dini’nin
farz kıldıklarına aykırı hareket edilmemelidir. Zira insanı Yüce Allah’ın rızasını elde etmekten
iki şey alıkoyar: Birincisi haram lokma, ikincisi mahlûkata zulmedip eziyet vermektir. İlâhî
muhabbete ve hakikatin sırrına erişen arifler ise bu meziyete nefsi gaflet uykusundan
uyandırarak ve dünyevî arzulardan el etek çekerek ulaşmışlardır. Öyleyse ilâhî muhabbetin
yolu, nefsin heva ve heveslerinden, dünyanın geçici ve çekici lezzetlerinden uzaklaşmaktan
geçmektedir.
Sıdk/doğruluk ve iyi niyete değinen Hayât-ı Harrânî, kişiye gözetici ve günahlardan
sakındırıcı olarak kalpteki Allah korkusu yeterlidir der. Ona göre mümin Allah’tan ümidini
kesmemeli, her türlü sıkıntıda sadece Yüce Allah’a yönelmelidir. Ümit, ehl-i muhabbet olan
sûfînin şefaatçisidir. Sadık bir niyet ile Yüce Allah’ın rızasını etmeye çalışan ilâhî muhabbet ve
rızayı elde edecektir. Mümin her durumda doğruluğa sımsıkı sarılmalı ve Allah’a yönelmelidir.
Hayât-ı Harrânî’ye göre Allah’ın azametine yönelmek kişiyi tevazu sahibi yapar. Zira
Allah’ın yücelik ve kudreti karşısında kendi zayıflığını itiraf eder ve kibirden uzaklaşır. Tevazu
benliği yok ederek nefsi temizleyip berraklaştırır.
Allah’ı zikretmenin önemini dile getiren Hayât-ı Harrânî, müminin yumuşak bir kalbe
sahibi olması gerektiğini ve bu kalp yumuşaklığının da ancak zikirle elde edileceğini söyler.
Ayrıca ona göre ehl-i zikir ile hemhal olmak gerekir. Zikir ile yumuşayan ve nurlanan kalbin
nurunu ve yumuşaklığını her daim günahlardan uzak durarak korumaya özen göstermelidir.
Günahlardan sakınmanın yolu devamlı tefekkür etmektir. Zira tefekkür ile meşgul olan kimse
kendini günahtan alıkoymuş olur.
Hakiki müridin vasıflarına işaret eden Hayât-ı Harrânî şöyle der; gerçek mürit daima
Allah’ı zikreder. Allah’ı sevmenin gereği olan zikirden, ibadetten ve tefekkürden usanmaz.
Allah dışında hiçbir şeye bağlanmaz. Gerçek mürit İslâm Dini’nin farzlarına ve Peygamber
Efendimizin (a.s.) Sünnet’ine sarılmış kimsedir. Hayât-ı Harrânî’ye göre dünyadan uzaklaşmak
sünnettir. Allah ile beraber olmak ise farzdır. Sünnet ve farzla amel eden kimse kâmil biri
olur. Allah katında değeri olmayan şeylere değer veren bir mümin Allah’tan utanmalı ve bunu
terk etmelidir. Mürit, zühdü geçim kaynağı edinmemeli, her fiilini Allah rızası tahsil etmek için
işlemelidir.
Ayrıca mümin sabırlıdır ve Allah’ın takdir ettiklerine rıza gösterir. Gerçek sabır bela ve
musibetler yağmaya başladığında belli olur. Rızanın hakikati de Allah’ın yazdığı kader ortaya
çıkmaya başladığında belli olur. Dolayısıyla gerçek iman sıkıntıda kendini belli eder.
Yine Hayât-ı Harrânî’ye göre mümin işini ertelemekten sakınmalıdır. Zira ertelemek
Hz. Peygamber’in (a.s.) de belirttiği gibi helake yol açar. Mümin gafletten uzak durmalıdır.
623
Çünkü gaflet kişinin kalbini katılaştırır ve karartır. Kararan ve mühürlenen kalbe artık hiçbir
nasihat tesir edemez. Mümin ibadet ve hayrı yerine getirirken tez canlı olmalı, tembellik
göstermemelidir. Çünkü tembelliğin sonu pişmanlık olacaktır. Mümin için zaman bir
ganimettir. Onun her anını değerlendirme peşinde olmalı ve ebedi hayat için azık
hazırlamaya çalışmalıdır.
10- Kerametleri
Serrâc ed-Dimeşkî dedi ki: eş-Şeyh Ebî Hafs Ömer b. eş-Şeyh el-Ârif Hayat b. Kays el-
Harrâni’den (Allah’ın rahmeti ikisinin üzerine olsun) rivayet ettik. O dedi ki: “Şeyh Zağîb
Rahbe’den379 babamı ziyaret etmek için Harran’a geldi. Sabah namazından sonra (babam)
evinin kapısının önünde iken ona geldi. (Babamın) önünde keçileri vardı. Selam verip öbür
tarafta karşısında oturdu. (Babam) onunla konuşmadı. (Şeyh Zağîb), Rahbe’den geldim fakat
o benimle ilgilenmeyip keçileriyle meşgul oldu dedi. Babam ona baktı ve dedi ki: Bu
itirazından dolayı sana bir zarar vermekle emrolundum. Seç! Bu zararı zahirine mi istersin
yoksa batınına mı? Ey efendim! Zahirime olsun dedi. Babam parmağını yavaşça uzattı ve
Zağîb’in gözü yanağına aktı. Yeri öptü ve Rahbe’ye döndü. Birkaç sene sonra ben bir yerde
kendisi ile karşılaşmıştım. Gözünün iyileşmiş olduğunu gördüm. Şeyh Zağîb’e bu durumu
sordum. Şeyh Zağîb “Bir zikir halkasına katılmıştım. Orada babanızın bir talebesi ile
görüştüm. Talebe ellerini hasta gözümün üstüne koydu ve gözüm hemen iyileşti” diye cevap
verdi ve şunu ekledi: “O gün baban benim gözüme parmağı ile işaret ettiğinde kalp gözüm
açılmıştı ve onun feyzi ile birçok sırlar, takdirler ve Allah’ın ayetlerinden olağanüstü şeyler
görmeye başlamıştım.” Zağîb’in gözünü geri getiren fakir ise Hayat-ı Harrânî’nin kız
kardeşi’nin oğlu Vassâb380’tır.381
Yine Nebhânî, nakline devamla başka bir kerametten şöyle bahsetmektedir; Tüccar
olan Şeyh Salih Ğânim b. Ya‘la et-Tikrîtî şöyle dedi: (Bir gurup tüccarla beraber) Yemen’den
376
ﺗﺎرﯾﺦ اﻹﺳﻼم َو َوﻓﯿﺎت اﻟﻤﺸﺎھﯿﺮ َواﻷﻋﻼم
377
ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XII, s. 725
378
en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1989, II, s. 55.
379
Rahbe şehri, Harran’ın yaklaşık 200 km. güneyinde şimdi Suriye Cumhuriyeti’nin sınırları
içinde kalmış tarihi bir şehirdir. Bkz. Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldan, III, s. 34-36.
380
ب اﺑﻦ أﺧﺖ اﻟﺸﻴﺦ ﺣﻴﺎة%( وﻫﻮ وen-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 55)
381
en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 55; et-Tâdifî, Kalâidu’l-Cevâhir fî Menâkibi
‘Abdilkâdir, s. 115.
624
Hint okyanusuna bir sefere çıkmıştım. Gemi okyanusun ortasına gelince kaybolduk ve her
taraftan şiddetli esen fırtına ve dalgalara tutulduk ve gemi parçalandı. Ben bir tahta
parçasına tutunarak dalgaların sürüklemesi ile kimsenin yaşamadığı bomboş bir adaya
çıkabildim. Onu gezdim ki nimetleri bol olan bir adaydı. İçinde bir mescit vardı. İçeriye girdim.
Mescitte dört kişi gördüm. Onlara selam verdim. Selamımı aldılar ve hal-hatırımı sordular. O
adamların Allah’a karşı teveccühlerini ve güzel bir şekilde ibadet ettiklerini müşahade ettim.
Yatsı namazı vakti geldiğinde Hayat b. Kays hazretleri içeri girdi. - Dördü birden ayağa
kalkarak Şeyh Hayat’a hürmet ettiler ve selam verdiler. Şeyh Hayat onlara yatsı namazını
kıldırdı. Sonra sabah namazını da kıldılar. Namazdan sonra Şeyh Hayat münacatta
bulunmaya başladı. Dediklerinden bir kısmı şöyleydi:
ﻣﺘﻲ ﺗﻜﺸﻒ ﻟﻲ ﻋﻦ، ﻓﺄﻧﺨﺖ ﺑﺒﺎﺑﻚ ﻧﺎظﺮا إﻟﻰ ﺣﺠﺎﺑﻚ، وﻻ ﻟﻲ إﻟﻰ ﻏﯿﺮك ﻣﻨﺘﺠﻌﺎ،إﻟﮭﻲ ﻻ أﺟﺪ ﻟﻲ ﻓﻲ ﺳﻮاك ﻣﻄﻤﻌﺎ
وﻟﻲ ﻓﯿﮭﺎ ﻛﻮاﻣﻦ أﻓﺮاح، ووﺳﻤﺘﮭﺎ ﺑﺬﻛﺮك، وﻗﺪ أوﺛﻘﺖ ﻧﻔﺴﻲ ﻋﻨﺪ اﻟﺴﺮور ﺑﻚ،ﺗﻔﺮﯾﺞ اﻟﻜﺮﺑﺔ ﻓﺄﺗﺨﻠﻞ إﻟﻰ ﻣﺠﺎﻟﺲ اﻟﻘﺮﺑﺔ
وﯾﺎ ﻗﺮة أﻋﯿﻦ، و ﯾﺎ ﺳﺮور اﻟﻌﺎرﻓﯿﻦ، ﯾﺎ ﺣﺒﯿﺐ اﻟﺘﺎﺋﺒﯿﻦ، وﻟﻲ ﻣﻌﻚ أﺣﻮال ﺳﯿﻜﺸﻔﮭﺎ اﻟﻠﻘﺎء،ﺗﺮﺗﺎح إﻟﯿﮭﺎ ﺻﺒﺎت أﺷﻮاﻗﻲ
وﺑﮫ أﻧﺴﺖ، وﯾﺎ ﻣﻦ ﺣﻨﺖ إﻟﯿﮫ ﻗﻠﻮب اﻟﺼﺪﯾﻘﯿﻦ، وﯾﺎ ظﮭﯿﺮ اﻟﻤﻨﻘﻄﻌﯿﻦ، وﯾﺎ ﺣﺮز اﻟﻼﺟﺌﯿﻦ، و ﯾﺎ أﻧﯿﺲ اﻟﻤﻨﻔﺮدﯾﻦ،اﻟﻌﺎﺑﺪﯾﻦ
382 وﻋﻠﯿﮫ ﻋﻠﻘﺖ ھﻤﻢ اﻟﺨﺎﺋﻔﯿﻦ،أﻓﺌﺪة اﻟﻤﺤﺒﯿﻦ
“Ey Yüce Allahım! Senin dışında hiçbir kimsede çıkar yol bulamıyorum. Senden başka
iltica edeceğim başka bir kimse de yoktur. Kapında durdum hicabına bakıyorum. Ne zaman
sıkıntımı alıp gönlümü rahatlatacaksın. Böylece sana yakın olmanın huzurunu yaşarım. Seni
sevmekle nefsimi güçlendirdim. Onu senin zikrinle meşgul olmaya alıştırdım. Onda sana olan
özlemimi dindirecek gizli tuttuğum sevinçli hallerim vardır. Seninle hallerim var ki sana olan
vuslatım bunu ortaya çıkaracaktır. Ey tövbe edenlerin sevgilisi! Ey ariflerin neşe kaynağı! Ey
âbidlerin gözbebeği! Ey yalnızların dostu! Ey kendisine iltica edenlerin sığınağı! Ey ümit
kesenlerin dayanağı! Ey sıddıkların kalplerinin kendisine meylettiği ve sevgililerin gönüllerinin
kendisiyle dost olduğu ve korkanların himmetinin kendisine bağlandığı Yüce Rabbim!”
Sonra (Şeyh Hayat), şiddetli bir şekilde ağladı. O sırada etrafı aydınlatan nurlar
gördüm. Mekân bedir gecesindeki dolunay gibi aydınlandı. Daha sonra (Şeyh Hayat) şöyle
diyerek oradan çıktı:
382
Bu nakil benzer ifadelerle başka kaynaklarda da zikredilmektedir. Bkz. ez-Zehebî, ez-
Zehebî, Târîhu’l-İslâm, IV, s. 269
)• إﳍﻲ ﻻ أﺟﺪ ﱄ ﰲ ﻏﲑك ﻣﻄﻤﻌﺎ و ﻻ إﱄ ﻏﲑك ﻣﻨﺘﺠﻌﺎ ﻓﻮﻗﻔﺖ ﺑﺒﺎﺑﻚ إﻃﺮأ إﱃ ﺣﺠﺎﺑﻚ ﺣﱵ ﻳﻜﺸﻒ ﱄ ﻋﻦ ﺗﻔﺮﻳﺞ اﻟﻜﺮﺑﺔ ﻓﺎﲢﻠﻞ إﱄ ﳏﺎﺳﻦ اﻟﻘﺮﺑﺔ و ﻗﺪ أوﺛﻘﺖ ﻧﻔﺴﻲ ﻋﻦ
ح إﻟﻴﻬﺎ ﺻﺒﺎت أﺷﻮاﻗﻲ و ﱄ ﻣﻌﻚ أﺣﻮال ﺳﻴﻜﺸﻔﻬﺎ اﻟﻠﻘﺎء • ﺣﺒﻴﺐ اﻟﺘﺎﺋﺒﲔ و • ﺳﺮور اﻟﻌﺎرﻓﲔ و • ﻗﺮة ﻋﲔ اﻟﻌﺎﺑﺪﻳﻦVاﻟﺴﺮور ﺑﻚ ووﲰﺘﻬﺎ ﺑﺬﻛﺮك وﱄ ﻓﻴﻬﺎ ﻛﻮاﻣﻦ أﻓﺮاح ﻳﺮ
(و • أﻧﺲ اﳌﻨﻔﺮدﻳﻦ و• ﺣﺮز اﻟﻼﺟﺌﲔ و • ﻇﻬﲑ اﳌﻨﻘﻄﻌﲔ و• ﻣﻦ ﺣﻨﺖ إﻟﻴﻪ ﻗﻠﻮب اﻟﺼﺪﻳﻘﲔ و ﺑﻪ أﻧﺴﺖ أﻓﺌﺪة اﶈﺒﲔ وﻋﻠﻴﻪ ﻋﻠﻔﺖ ﳘﺔ اﳋﺎﺋﻔﲔ
Ayrıca bkz. el-Yâfi‘î, Mir’âtü’l-Cenân ve ‘İbretü’l-,Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min
Havâdisi’z-Zamân, III, s. 319.
383
Ayrıca bkz. el-Yâfi‘î, Mir’âtü’l-Cenân ve ‘İbretü’l-,Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min Havâdisi’z-Zamân, III,
s. 319.
625
“Sevenlerin sevgilisine gitmesinde acele vardır
Zira kalpte hallerden doğan derin bir üzüntü vardır
Çorak çölü yürüyerek katediyorum
Düzlük ve dağlar beni sana sevkediyor.”
O dört kişi bana: “Bu şeyhe tabi ol” dediler. Ben de tabi oldum. Yer, deniz ve ve
dağlar, ayaklarımızın altında dürülüyordu.384 (Şeyh) adımını her attığında “Ya Rab! Hayat’a
hayat ol” diyordu. Kısa bir zaman sonra Harran’a vardık. Harranlılar henüz sabah namazını
kılıyorlardı.385
Hayat-ı Harrânî’nin başka bir kerameti ise şöyledir; İbnü’l-Ğeytî olarak bilinen Şeyh
Ebu Talib Abdüllatif b. Ebi Ali el-Harrânî Harran’da bir cami inşa etti. Hayat-ı Harrânî mihrap
taşını yerleştirmek için geldi. Mühendis, “kıble şu taraftadır” diyerek Hayat-ı Harrânî’ye
muhalefet etti. Şeyh Hayat mühendise “Önüne bak kıbleyi göreceksin” dedi. Tam bu sırada
mimar önüne baktı. Bir de ne görsün. Kabe karşısında perdesiz olarak gözünün önünde
duruyordu. Bunun üzerine mühendis heyecanından yere düştü ve bayıldı.386
384
Tayy-ı Mekan: Mekânı, mesafeyi katetme, geçme, mesafelerin dürülmesi. Allah’ın izniyle
az zamanda çok uzak yerlere gitme. Allah’ın velî kulları tayy-ı mekân ile uzak mesafeleri bir
anda geçip yer değiştirebilirler.
385
en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 55-56.; İbnü’l-İmâd, Şezerâtü’z-Zeheb fî
Ahbâri men Zeheb, thk. Mahmud el-Arnavut, hadis tahrici: Abdülkadir el-Arnavut, nşr. Dâr
İbn Kesîr, Dımaşk-Beyrut 1406/1986, I. Baskı, VI, s. 442; .; el-Yâfi‘î, Mir’âtü’l-Cenân ve
‘İbretü’l-,Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min Havâdisi’z-Zamân, III, s.318-319.
386
en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 56; Ayrıca Bkz. Ali b. Yusuf eş-Şettanufî,
Behçetu’l-Esrâr ve Ma’denu’l-Envâr, Kahire 1330, s. 236; et-Tâdifî, Kalâidu’l-Cevâhir fî
Menâkibi ‘Abdilkâdir, s. 116.
387
en-Nebhânî, Câmi‘u Kerâmâti’l-Evliyâ, II, s. 56; Ayrıca Bkz. Ali b. Yusuf eş-Şettanufî,
Behçetu’l-Esrâr ve Ma’denu’l-Envâr, Kahire 1330, s. 236; et-Tâdifî, Kalâidu’l-Cevâhir fî
Menâkibi ‘Abdilkâdir, s. 116.
388
Bkz. Ali b. Yusuf eş-Şettanufî, Behçetu’l-Esrâr ve Ma’denu’l-Envâr, Kahire 1330, s. 236
389
Seyyid Ahmed b. Alî el-Mekkî b. Yahyâ er-Rifâî (512-578/1118-1182)
626
yakınları ve müritleriyle birlikte hacca gitti. Dönüşte Medine’yi ziyaret etti. Medine uzaktan
görününce devesinden inip yürüyerek Ravza-i Mutahhara’ya girdi. Seyyid Ahmed er-Rifâî’nin
bu ziyareti sırasında zuhur eden bir kerametiyle ilgili oldukça meşhur bir rivayet vardır. Bu
rivayete göre Seyyid Ahmed er-Rifâî, Hz. Peygamber’in (a.s.) kabri önüne gelince “es-Selâmü
aleyke yâ ceddî!” diyerek selâm verdi. Orada bulunanlar Hz. Peygamber’in (a.s.) “Ve aleyke’s-
selâm yâ veledî!” sözüyle selâma karşılık verdiğini duydular. Cezbeye gelen Seyyid Ahmed er-
Rifâî diz çöküp şu şiiri terennüm etti:
ﺗﻘﺒـﻞ اﻷرض ﻋﻨـﻲ وھـﻲ ﻧﺎﺋﺒﺘـﻲ ﻓﻲ ﺣﺎﻟﺔ اﻟﺒﻌﺪ روﺣﻲ ﻛﻨـﺖ ارﺳﻠﮭـﺎ
ﻓﺄﻣﺪد ﯾﻤﯿﻨﻚ ﻛﻲ ﺗﺤﻈـﻰ ﺑﮭـﺎ ﺷﻔﺘـﻲ وھﺬه دوﻟـﺔ اﻷﺷﺒـﺎح ﻗـﺪ ﺣﻀـﺮت
“Uzakta iken benim yerime varıp toprağını öpsün diye sana ruhumu
gönderiyordum; Şimdi bu devlet bedenime de nasip oldu; uzat elini de dudaklarımla
öpeyim”
Bunun üzerine Hz. Peygamber’in (a.s.) kabrinden dışarıya nûrânî bir el uzattı ve Seyyid
Ahmed er-Rifâî bu eli öptü. Bu olaya aralarında Hayât b. Kays el-Harrânî ve Adi b. Müsâfir gibi
zatların da bulunduğu büyük bir topluluk şahit olmuştur. Seyyid Ahmed er-Rifâî’nin 555/1160
yılında eda ettiği bu hacda, Şeyh Hayât b. Kays, Şeyh Adî b. Müsâfir (ö. 557/1162)390 ve Şeyh
Ukayl b. Ahmed el-Menbicî el-Batâihî (ö. 550/1155) kendisinden tarikat hırkası giymiştir.391
Sonuç
Şeyh Hayat b. Kays b. Reccâl b. Sultân el-Ensâri el-Harrânî, H.501/M.1105 yılında
Harran’da doğmuştur. Buradaki medreselere devam ederek ilim tahsil etmiştir. Harran’da
Şeyh Mücellî b. Yasin’in bir öğrencisi olan Ebû Abdullah Hüseyin el-Bavari’nin zaviyesinde
eğitim alan Şeyh Hayat, elde ettiği ilimle amel eden bir zahit olmayı başarmıştır.
390
Süleyman Uludağ , “Adî b. Müsâfir”, DİA, I, s. 381.
391
İzzeddin Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhyiddin İbrahim b. Ömer Ebi’l-Ferec b. Ahmed b.
Sâbûr b. Ali el-Fârûsî el-Vâsıtî (614-694), İrşâdü’l-Müslimîn li Tarikati Şeyhi’l-Müttakîn,
Kahire: Darü’t-Tibâti’l-Âmire Safer 1307, s. 34; ayrıca bkz. Celaleddin es-Süyûtî, eş-
Şerefü’l-Muhattem/El Öpme Şerefi, hazırlayan: Mustafa Utku, Bursa Uludağ Yayınları 2006,
s. 20; Mustafa Tahralı, “Ahmed er-Rifâî”, DİA, II,127-130; Mustafa Tahralı, Ahmad al-Rıfâî,
sa vie, son oeuvre et fa tariqa (doktora tezi 1973), Sorbonne Nouvelle, s. 75; Adalet Çakır,
Abdülkadir Geylânî ve Kâdirîlik, İSAM, İstanbul 2012, I, s. 119
627
570/1174) ve Selahaddin-i Eyyübî (ö. 589/1193) tarafından ziyaret edilmiş olması çağındaki
şöhretini ve nüfuzunu göstermektedir.
Şeyh Hayat’ın Allah dostu, zâhid, âbid, sâlih, erdemli, mütebessim, merhametli, eli
açık, nazik, mütevazı, vakur, Allah’ı çokça seven, vefatından sonra da tasarrufta bulunabilen
bir mürşit ve büyük bir veli olduğu zikredilmiştir. İlmiyle âmil kâmil bir mürşid olan Şeyh
Hayat halkın gönlünde yer edinmiş, halk ona büyük sevgi göstermiş ve derin bir saygı
beslemiştir. Harran'da adını taşıyan mescidin kıble tarafında bulunan zaviyesinde irşad
faaliyetinde bulunan Hayat b. Kays bölgenin en çok hürmet gösterilen şeyhi haline gelmiş ve
çevresinde birçok mürid toplanmıştır.
581 yılı Cemâziyelevvel ayının son Çarşamba günü 80 yaşında Harran’da vefat eden
Şeyh Hayat, Harran’ın kuzeybatı yönündeki şehir mezarlığında aile kabristanlığına
defnedilmiştir.
Kaynakça
Ali Rıza, Ahfada Yadigâr Urfa Mücahedesi, Yayına Haz. Müslüm Akalın, Şurkav
Yayınları, Şanlıurfa, 2010
Aslan, Ahmet, “Şeyh Hayat b. Kays el-Harranî’nin Hayatı, Kerametleri ve Bazı Hikmetli
Sözleri”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
Aslan, Ahmet, Urfa-Harran (Diyar-ı Mudar) Bölgesinin Tarihi, Berikan Yayınevi, Ankara
2015
628
el-Atabekî,Cemaluddin Ebi’l-Muhasin Yusuf b. Tağriberdî, (813-874), en-Nucûm ez-
Zâhire fi Mulûki Mısr ve’l-Kâhira, Daru’l-Kutub, tsz., VI
Bakkal, Ali, Harran Okulu, Şanlıurfa Valiliği İl Kültür Turizm Müdürlüğü Yayınları, tsz.
Çelebi, Evliya, Seyahatname, yayına hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman – Yücel Dağlı,
İstanbul 2006, YKY, III/1
İbn Hacer el-Askalânî, Ebu’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Ali, (ö. 852/1449), ed-Durar el-
Kâmine fî A’yânî el-Mieti’s-Sâmine, Dâr İhyai’t-Turâsi’l-‘Arabî, 4. Baskı, Beyrut
629
Kemaluddîn İbn ‘Adîm Ömer b. Ahmed b. Hibbetillah b. Ebi Cerâde el-Ukaylî (v. 660),
Buğyetu’t-Taleb fî Târîhi Haleb, thk. Süheyl Zekkâr, Dâru’l-fikr
İbnü’l-Mülakkin, Ebû Hafs Sirâcüddîn Ömer b. Alî b. Ahmed el-Ensârî el-Mısrî (723-
804/1323-1401), Tabakâtü’l-Evliyâ, thk. Nûreddin Şerîbe, nşr. Mektebetü’l-Hanci, Kahire
1415/1994, II. Baskı
Rice, David Storm, A Muslim Shrine at Ḥarrān, Bulletin of the School of Oriental and
African Studies, University of London, Vol.17, No. 3 (1955), pp. 436-448.
es-Safedî, Salahuddin Halil b. Aybek (v. 764/1362), Kitâbu’l-Vâfî bi’l-Vefayât, Nşr.: el-
Huseyn b. Ali el-Kum ve ed-Decuyn b. Sâbit el-Yarbû‘î, 2. Baskı, Stuttgart 1991, XIII
Şeşen, Ramazan, Harran Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1996
Tahralı,Mustafa, Ahmad al-Rıfâî, sa vie, son oeuvre et fa tariqa (doktora tezi 1973),
Sorbonne Nouvelle.
630
et-Tebrizî, Yahya b. Ali b. Muhammed eş-Şeybânî, Şerhu Divâni’l-Hamâse, Dâru’l-
Kalem, Beyrut, tsz.
el-Yâfi, Ebû Muhammed Afîfüddîn Abdullâh b. Es‘ad b. Alî b. Süleymân, (ö. 768/1367),
Mir’âtü’l-Cenân ve ‘İbretü’l-,Yakzân fî Ma’rifeti mâ Yu‘teberu min Havâdisi’z-Zamân,
haşiyeleri ekleyen: Halil el-Mansur, Beyrut 1417/1997, nşr. Dâr el-Kütüb el-İlmiyye, III- IV
http://mufidyuksel.com/urfa-harranda-buyuk-mutasavvifveli-hayat-bin-kays-el-
harrani-hazretlerinin-turbe-ve-camiinin-arapca-insa-ve-tamir-kitabeleri.html# (Erişim tarihi:
29.06.2016)
Ek:
631
Fotoğraf-1: Türbenin Girişi
632
Fotoğraf-2: Türbenin Giriş Kapısında Bulunan ve Türbenin İnşa Tarihini
Gösteren Kitabe-I
633
Fotoğraf-4: Türbe ile Cami Arasındaki Duvarda Bulunan 1168 Tarihli Tamir Kitabesi-I
634
Fotoğraf-5: Türbe ile Cami Arasındaki Duvarda Bulunan 1168 Tarihli Tamir
Kitabesi-II
Fotoğraf-6: Türbe ile Cami Arasındaki Duvarda Bulunan 1168 Tarihli Tamir Kitabesi-
III
635