Professional Documents
Culture Documents
Jostein Gaarder - Sofie'nin Dünyası
Jostein Gaarder - Sofie'nin Dünyası
Jostein Gaarder - Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin dünyası
Felsefe tarihi üzerine bir roman
ISBN 978-975-8434-57-2
Pan Yayıncılık
Barbaros Bulvan 18/4 Beşiktaş 34353 - İstanbul
• Tel: (0212) 261 80 72 - (0212) 227 56 75
• www.pankitap.com
Jostein Gaarder'in Pan Yayıncılık tarafından yayımlanmış
diğer kitaplan:
CENNET BAHÇESi 9
. . . eninde sonunda herhangi bir zaman
herhangi bir şey, boşluktan ve hiçlikten çıkmış olmalı . . .
SiLiNDiR ŞAPKA 18
. . . iyi bir filozof olmak için gereksindiğimiz
tek şey hayret etme yeteneğimizdir. . .
MiTLER 30
. . . iyi ve kötü güçler arasında hassas bir denge . . .
DOGA FiLOZOFLAR! 37
... hiçbir şey yoktan var olmaz . . .
DEMOKRİTOS 52
. . . dünyanın en dakice oyuncağı . . .
KADER 58
.. . falcı aslında yorumlanması
olanaksız bir şeyi yorumlamaya çalışır. . .
SOKRATES 68
. . . en akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir. . .
ATiNA 85
. . . ve yıkıntıların arasından kocaman binalar yükseldi . . .
PLATON 92
. . . ruhun gerçek evine duyulan bir özlem . . .
ARiSTOTELES 120
. . . insanların kavramlarını derleyip
topartamak isteyen, son derece düzenli bir adam . . .
HELENİZM 139
. . . bir ateş kıvılcımı . . .
i
KARTPOSTALLAH 160
. . . kendi kendime sıkı bir sansür uyguluyorum . . .
ORTAÇAG 186
. . .yolun bir kısmını geçmek,
yolunu kaybetmekle aynı şey değildir. . .
RÖNESANS 213
. . . ey insan kıZığındaki tanrısal soy. . .
BAROK 246
. . . rüyaların yapıldığı maddeden . . .
DESCARTES 265
. . . bütün eskimiş malzemeleri
inşaat alanından atmak istiyordu. . .
SPİNOZA 280
. . . Tanrı bir kukla aynatıcısı değildir. . .
LOCKE 291
. . . öğretmen sınıfa gelmeden önceki
karatahta gibi bomboş . . .
HUME 303
. . . öyleyse ateşe atın onu . . .
BERKELEY 320
. . . yanan güneşin çevresinde dönmekten
sersemlemiş bir gezegen gibi . . .
BJERKELY 326
. . . büyük büyükannesinin bir çingene
kadından satın aldığı sihirli bir ayna . . .
AYDlNLANMA ÇAGI 345
. . . iğne üretiminden top dökümüne kadar . . .
KANT 366
. . . üstümdeki yıldız lı gökyüzü ve içimdeki
ahlak yasası . . .
HEGEL 408
. . . us sal olan ayakta kalabile ndir . . .
KİERKEGAARD 421
. . .Avrupa iflas ın eşiğinde . . .
MARX 435
. . . Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor. . .
DARWiN 455
. . .yaşam denizine yelken açmış,
genlerle yüklü gemi . . .
FREUD 482
. . . kadının içinde çirkin, bencil bir istek doğmuştu . . .
ÇAGIMIZ 502
. . . insan özgürlüğe mahkumdur. . .
KONTRPUAN 544
. . . aynı anda tınZayan iki veya daha çok melodi . . .
9
SOFİE'NİN DÜNYASI
lO
CENNET BAHÇESi
ll
SOFİE'NİN DÜNYASI
l2
CENNET BAHÇESi
l3
SOFİE'NİN DÜNYASI
14
CENNET BAHÇESi
15
SOFİE'NİN DÜNYASI
16
CENNET BAHÇESi
17
SİLİNDİR ŞAPKA
i
19
SOFİE'NİN DÜNYASI
ceğinden emindi.
Zarfın içinden ataşla tutturulmuş, daktiloyla yazılmış
üç büyük kağıt çılitı. Hemen okumaya başladı Sofie.
Felsefe nedir?
20
SİLİNDİR ŞAPKA
21
SOFİE'NİN DÜNYASI
iki bin yıl önce yaşamış eski Yunan filozoflarından biri felsefenin
insanların hayretiyle ortaya çıktığına inanmıştı. insana yaşamak
öylesine tuhaf gel ir ki felsefi sorular da kend iliğinden oluşur, di
ye düşünüyordu.
Bir sihirbazın oyunlarını seyretmek de aynı şeydir. Gördüğü
. müzün nasıl mümkün olduğunu kavrayamayız. Sihirbaz iki beyaz
ipek mendili yaşayan bir tavşana nasıl dönüştürebilir, diye sorarız.
Sihirbazın boş bir silindir şapkadan tavşan çıkarması nasıl
aniaşılamaz bir şeyse, birçok i nsan için de dünya böyled ir.
Sihirbazın tavşan oyu nunda yaptığ ının bir aldatmaca oldu
ğu açıktır. Ama bunu nasıl yaptığını meydana çıkarmak isteriz.
Ancak dü nya üzerine konuştuğum uzda durum biraz farklıdır.
Dünyanın bir aldatmaca olmadığını biliriz. Çünkü dü nyada yaşa
maktayız ve onun bir parçasıyız. Aslında şapkadan çıkan beyaz
tavşan biziz. Bu beyaz tavşanla aramızdaki fark tavşanın sihir
bazlık oyununun bir parçası olduğunu bilmemesidir. Bizim duru
mumuz farklı. Biz sır dolu bir şeylere katıldığım ıza inanırız ve her
şeyin nasıl bir araya geldiğini açıklamak isteriz.
Not : Beyaz tavşam belki de bütün evrenle karşılaştırmak
daha iyi olur. Biz tavşanın tüyleri nin en diplerinde oturan kı mıl kı-
22
SİLİNDİR ŞAPKA
23
SOFİE'NİN DÜNYASI
24
SİLİNDİR ŞAPKA
25
SOFİE'NİN DÜNYASI
26
SİLİNDİR ŞAPKA
Kısaca özetleyeli m : Beyaz bir tavşan boş bir silindir şapkadan çı
karılır. Bu tavşan çok büyük olduğundan bu numara m ilyarlarca
yıl sürer. ince tüylerin en tepesinde çocuklar d ünyaya geli r. işte
bu yüzden çocuklar bu inanı l maz sihirbazl ık n umarasına hayret
ederler. Ama yaşlandı kça tavşanın tüylerinin d iplerine doğru yer
leşir, orada kal ırlar. Bu tüylerin dibi çok rahattır, işte o yüzden
kürkün ince tüylerinden yukarı doğru tırmanmayı hiçbir zaman
göze alamazlar. Sadece filozoflar dilin ve varoluşun en dış sınır
larına doğru teh likeli bir yolculuk yapmayı göze alabil irler. Bun
lardan bazıları yolda kaybolurlar ama diğerleri tavşanın tüylerine
27
SOFİE'NİN DÜNYASI
28
SİLİNDİR ŞAPKA
29
MiTLER
Merhaba Sofie ! Önümüzde bir sürü şey var, en iyisi hemen baş
lamak.
Felsefe deyince bütünüyle yeni bir düşünme tarzı anl ıyo
ruz. Bu tarz i.ö. 6. yüzyılda Yunanistan'da ortaya çıktı. Daha ön
celeri insanların bütün sorularına değişik dinler cevap verirdi. Bu
dini açıklamalar nesilden nesile mit ler olarak aktarıldı. Bir mit ha
yatın neden böyle olduğunu, nasıl böyle olduğunu anlatan tanrı-
30
MiTLER
31
SOFİE'NİN DÜNYASI
32
MiTLER
cin kralı Trym'le karşılaşır. Trym ona çekici yerin 80 mil altına
gömdüğünü ve Froya onunla evlenmezse tann lara çekici geri
vermeyeceğini söyler.
Hala orada mısın Sofie? iyi tanrılar birdenbire duyulmamış bir
rehin alma olayı ile yüzyüze kalmışlardır. Cinler tanrıların en önemli
silahını ellerine geçirmişler ve onları çaresiz bir duruma düşürmüş
lerdir. Cinler, Tor'un çekicini ellerinde tuttukları sürece hem tanrıla
rın hem de insanların dünyalarının üzerinde güç sahibi olurlar. Çe
kice karşılık Froya. Ama böyle bir değiş tokuş imkansızdır. Eğer tan
rılar bütün hayatı koruyan bereket tanrıçasını vermek zorunda kalır
larsa, tarlalarda otlar sararacak, tanrılar ve insanlar ölecektir. Bu du
rumdan bir çıkış yolu yoktur. Hayatı tehdit eden istekleri karşılan
mazsa Londra ve Paris'in ortasında bir atom bombası patıatacakla
rını söyleyen bir terorist grubu düşünürsen ne dediğimi anlarsın.
Mitin devamı şöyle: Loke Asgard'a geri döner ve Froya'ya
gelinlik giymesini çünkü bir cinle evlenmesi gerektiğini söyler. (Ne
yazık! Ne yazık!) Froya çılgına döner. Eğer bir cinle evlenecek olur
sa insanların onun bir erkek delisi olduğu düşüneceklerini, söyler.
Birdenbire tanrı Heimdafın aklına güzel bir fikir gelir. Tor'un
gelin gibi giyinmesini önerir. Tor'un kadına benzemesi için saçlarını
bağlayıp göğüslerine taş koyacaklardır. Tabii ki Tor bu öneriden çok
hoşlanmaz ama çekici geri almak için tanrıların başka şansı yoktur.
Sonunda Tor gel in gibi giyinir. Loke ona nedime olarak eş
lik eder. "Haydi şimdi biz i ki kad ın cinlere gidel i m " der Loke.
Günümüzün kavramları ile ifade edersek Tor ve Lake'un
tanrıların "antiterör tim i " olduğunu söyleyebiliriz. Kadın kılığında
cinlerin kalesine girecek ve Tor' un çekicini kurtaracaklardır.
Jotunheimen'e varınca ci nler hemen düğün törenini hazır
larlar. Fakat tören sırası nda gel in, yani Tor bütün bir öküzü ve se
kiz adet som balığını yer ve üç fıçı bira içer. Trym hayretler için
de kalır. Kılık değiştirmiş antiterör timi nerdeyse yakayı ele vere
cektir. Loke onları bu teh l i keden kurtarmak için, Froya'nın boğa
zından Jotunheimen'e gelecek olmanın sevinci ile sekiz gecedi r
33
SOFİE'NİN DÜNYASI
34
MiTLER
35
SOFİE'NİN DÜNYASI
yalı düşünmeye doğru bir gelişme oldu, d iyebiliriz. ilk Yunanlı fi
lozofların hedefi doğa olayiarına doğal açtklamalar bulmaktı.
'
Sofie büyük bahçeyi geçti boydan boya. Okulda öğrendiği her
şeyi unutınaya çalışıyordu. En önemlisi de, doğabilimle ilgili
derslerde duyduklarını unutmaktı.
Eğer şu bahçede yetişmiş olsa ve bunun dışında doğa
hakkında hiçbir şey bilmese, ilkbahar nasıl bir yaşantı olur
du acaba?
Neden günün birinde aniden yağmur yağmaya başladı
ğını açıklamaya kalkışır mıydı? Karların neden yok olduğu
nu, güneşin neden gökte daha yükseklere tırınandığını anla
mak için bir şeyler uydurur muydu?
Elbette! Emindi bundan ve zaten öyküyü kurmaya baş
lamıştı bile:
Kış, ülkeyi buz gibi pençesiyle yakalamış bırakmıyordu,
çünkü kötü kalpli Muriat güzel Prenses Sikita'yı soğuk bir
zindanda tutsak etmişti. Ama bir sabah kahraman Prens
Bravato gelip genç kızı kurtardı. Sikita sevinç içinde çayır
larda dans etmeye başladı, bir yandan da zindandayken yaz
dığı bir şarkıyı söylüyordu. Toprak ve ağaçlar bundan öyle et
kilendi ki, karlar gözyaşına dönüştü. Ama güneş de gökte
yükselip gözyaşlarını kuruttu. Sikita'nın şarkısını kuşlar da
söylemeye başladı ve güzel prenses altın saçlarını çözünce
yere dökülen birkaç bukleden zambaklar yetişti tarlalarda . . .
Sofie güzel bir öykü yazdığım düşünüyordu. Mevsimle
rin değişmesi hakkında başka bir açıklama olmasa, kesinlik
le inanırdı kendi bulduğu öyküye.
İnsanların daima doğa olaylarını açıklama ihtiyacı duy
muş olduğunu kavrıyordu şimdi. Belki de böyle açıklamalar
olmadan yaşamalan imkansızdı. Bu yüzden de, henüz bili
min ortada bulunmadığı çağlarda düşünüp taşınıp mitleri
yaratmışlardı.
36
DOGA FiLOZOFLAR!
37
SOFİE'NİN DÜNYASI
38
DOÖA FiLOZOFLAR!
Filozofların projesi
işte yine karşı laştık ! En iyisi, lafı öyle beyaz tavşanlardan filan
dolandırmadan bugünkü derse başlayalım.
Antik Çağ'dan bugüne kadar insanların felsefi sorular hak
kında neler düşündüğünü kısaca aniatacağım sana. Her şeyi sı
rasına göre ...
Filozofların birçoğu başka bir devirde -ve belki bizimkin
den çok farkl ı bir kültürel ortamda- yaşamış olduğu için, her filo
zofun projesi neydi d iye sormak genellikle yararl ıdır. Yani o filo
zofu asıl ilgilendiren şey neydi, bunu kavramaya çalışmal ıyız.
Mesela bitkilerin ve hayvanların nasıl oluştuğu nu araştırabilir bir
filozof. Bir diğeri de Tanrı var mı, insanlar ölümsüz birer ruha sa
hip mi diye sorabi l i r.
Bel li bir filozofun projesinin ne olduğunu saptadıysak, dü
şüncelerin i de daha kolay izleyebiliriz. Çünkü bütün felsefi mese
leleri birden ele alan filozof hemen hemen yoktur.
Filozoflardan ve düşüncelerinden söz ederken hep erkekle
ri kastetti m aslında. Çünkü felsefe tarihi de erkeklerin damgasını
taşıyor. Bunun nedeni de, kadının hem kadı n hem de düşü nen bir
varlı k olarak insanl ı k tarihi boyunca hep ezi l m iş, baskı altında tu
tulmuş olması. Kötü bir şey bu, çünkü birçok önem l i deneyimin
yitip g itmesine neden oluyor. Ancak bizim yüzyılımızda kadınlar
felsefe tarihine tam anlamıyla adım atabildi.
Sana ev ödevi verecek değilim -en azından, öyle karmaşık
matematik problemleri çözmen gerekmeyecek. ingilizce fiil çeki
miyle de pek ilgilenmem. Ama arada sırada üzerinde düşünmen
için birkaç soru soracağım.
Bu koşu l lara razıysan , başlayabiliriz.
39
SOFİE'NİN DÜNYASI
Doğa filozofları
40
DOGA FiLOZOFLARI
Miletoslu üç filozof
41
SOFİE'NİN DÜNYASI
42
DOG:A FiLOZOFLAR!
43
SOFİE'NİN DÜNYASI
44
DOGA FiLOZOFLARI
45
SOFİE'NİN DÜNYASI
46
DOG:A FiLOZOFLAR!
hava, ateş ve sudan meydana gelm iştir, ama karışım oran ları
farkl ıdır. Bir çiçek ya da hayvan öldüğünde, dört ana madde bi r
biri nden ayrı lmış demektir. Böyle bir değişikliği gözlerimizle
görüp izleyebi l i riz. Ama b i r yandan da toprak ve hava, ateş ve
su hiç değişmeden kalır, yer aldıkları karışım lardan hiç etkilen
mezler. Yani "her şey" değişiyor demek, doğru değ i ldir. Aslın
da bir şeyin değ iştiği yoktur. Dört değişik maddeyi karıştırıp
ayırıyor, sonra yeniden karıştırıyoruz -bütün o l up biten bundan
ibaret işte.
Bunu bir ressamın yaptıklarıyla karşılaştı rabiliriz. Eğer res
samın elinde tek bir renk, diyeli m ki kırmızı varsa, yeşil ağaçların
resmini yapamayacaktır. Ama eğer sarı, kırmızı, mavi ve siyah
boyalara sahipse, bunları farklı oranlarda karıştırarak yüzlerce
değişik renk elde edebilir.
Mutfak işleri de bir başka örnek. Dolabımda sadece un var
sa, kek yapabilmek için sihirbaz olmam gerekir. Ama hem yumur
ta ve un, hem de süt ve şeker bulunuyorsa, bu dört hammaddey
le çeşit çeşit kekler pişirebilirim.
Empedokles'in toprak, hava, ateş ve suyu doğanın kökleri
olarak görmesi bir rastlantı değildi. Daha önce başka filozoflar ilk
maddeni n su, hava ya da ateş olması gerektiğini kanıtlamaya ça
lışmışlardı. Su ve havanın doğadaki önemli u nsurlar olduğunu
Thales ve Anaksimenes vurgulamıştı. Yunanl ı lar ateşi de çok
öneml i sayıyordu . Örneğ i n güneşin yaşam için ne kadar önem l i
olduğunun v e insan y a da hayvan lardaki beden ısısını n farkın
dayd ılar.
Belki de yanan bir tahta parçası dikkatini çekmişti Empe
dokles'in. Yanma sırasında bir şey çözü lüp dağı lmaktadı r. Tahta
dan gelen çatırtı ve fokurtuları d uyarız. Bu sudur. Bi r de duman
çıkar. Bu da havadır. Ateşi zaten görüyoruz. Alevler söndüğünde
geriye kül ler kalır -yan i toprak.
Empedokles doğadaki değişimlere dört kök maddeni n bir
birine karışması ve ayrılması nın yol açtığını gösterdi kten sonra,
47
SOFİE'NİN DÜNYASI
48
DOGA FiLOZOFLARI
49
SOFİE'NİN DÜNYASI
olduğuydu.
En çok ilgilendiği konulardan biri de astronomiydi. Gökteki
bütün cisim leri n Yer'le aynı maddeden yapıldığını düşünüyordu.
Bir göktaşını inceleyerek varmıştı bu sonuca. Dolayısıyla, başka
gezegenlerde de insanların yaşıyor olabileceği görüşündeydi.
Ay' ın kendiliğinden parlamadığını, ışığını Yer'den aldığını da i le
ri sürmüştü. Ve bir de, Güneş tutulmaların ı n nasıl olduğuna dair
bir açıklama getirmişti.
so
DOÖA FiLOZOFLAR!
51
DEMOKRİTOS
52
DEMOKRİTOS
53
SOFİE'NİN DÜNYASI
Atom kuramı
54
DEMOKRİTOS
linde birleşebi lirler. Ama ne kadar çok ve çeşitli olsalar da, bütün
atomlar ebedidir, değişmez ve bölünmezler.
Bir cisim -örneği n bir ağaç ya da hayvan- ölüp dağı lmaya
başladığında atomları etrafa saçıl ı r ve yeni bir cism in oluşumun
da yer alabilir. Çünkü atomlar uzarnda hareket etmekle birlikte,
çeşit çeşit kancaları ve kopçaları bulunduğundan, hep birbirleri
ne takı larak etrafta gördüğümüz cisimleri meydana getirirler.
Herhalde lego derken neyi kastettiğimi artık anlamışsındır.
Demokritos'un atarnlara atfettiği özelliklerin neredeyse hepsi le
goda da bulunur ve çeşitli şeki ller yapmaya elverişli olmaları da
bu yüzdendir. Her şeyden önce, tıpkı atomlar gibi legolar da bö
lünemez. Biçim ve büyüklükleri birbirinden farkl ıdır, katı birer
kütle hali nde bulunurlar. Bir bakıma kanca ve kopçaları da vardır
ve olabilecek her türlü şekilde birleştirilebilirler. Sonra tekrar ay
rıştırılmaları ve yen i cisimler yapmak için kullanılmaları müm
kündür.
Zaten legoların bu kadar çok sevilmesi de, hep yeniden kul
lan ı labi lir olmalarından kaynaklanır. Ayn ı legoyu bugün bir oto
mobile, yarın bir şatoya yerleşti rebilirsin. Hem legoların "ebedi"
olduğunu da söyleyebiliriz. Bugünün çocukları anne babaların ı n
çocukluğundan kalma legolarla oynuyordur belki de.
Balçığa da istediğimiz şekli verebiliriz. Ama tekrar tekrar
kullanamayız, çünkü daima daha küçük parçalara ayrışır ve çok
küçük balçık topakların ı alıp yen i cisimlere "takamayız".
Bugün neredeyse Demokritos'un atom öğretisinin doğru
olduğunu söyleyebilecek durumdayız. Doğa birbiriyle birleşip
ayrışan çeşitli atom lardan oluşuyor gerçekten de. Surnurnun
ucundaki hücrede yer alan bir hidrojen atomu eskiden bir filin
hortum u nda bulunmuş olabilir. Kalbirndeki karbon atomu ise bir
dinozorun kuyruğunda ...
Günümüz bilimi, atomların daha küçük "temel parçacıkla
ra" bölünebi ldiğini göstermiştir. Bunlara proton, nötron ve elekt
ron diyoruz. Üstelik belki bunların da daha küçük parçalar halin-
55
SOFİE'NİN DÜNYASI
56
DEMOKRİTOS
57
KADER
58
KADER
59
SOFİE'NİN DÜNYASI
60
KADER
61
SOFİE'NİN DÜNYASI
Kader
63
SOFİE'NİN DÜNYASI
Delphoi kahini
64
KADER
65
SOFİE'NİN DÜNYASI
*influenza: etki
66
KADER
67
SOKRATES
68
SOKRATES
69
SOFİE'NİN DÜNYASI
70
SOKRATES
71
SOFİE'NİN DÜNYASI
72
SOKRATES
ğın terbiye edilmiş bir köpek olması pek de akla gelecek bir
şey değildi. Böylece, Alberto Knox'a giden yolu zor kullana
rak öğrenme fikrini de rafa kaldırmak gerekecekti artık.
Büyük zarfı açtı Sofie ve okumaya koyuldu.
Atina'da felsefe
73
SOFİE'NİN DÜNYASI
74
SOKRATES
75
SOFİE'NİN DÜNYASI
Sokrates k imdi?
76
SOKRATES
Konuşma sanatı
B i raz daha açayım : Çocuk doğurma yetisi doğal bir özel lik
tir. Ayn ı şeki lde, bütün i nsanlar sadece akıllarını kullanarak fel
sefi doğruları kavrayabil i r. "Aklı n ı başına alan" kişi, kendi için
den bir şeyi çekip almış demektir.
Sokrates bir şey bilmiyormuş gibi yapmakla i nsanları akıl
ların ı kullanmaya zorluyord u. Cahi l rol ü oynayabiliyord u Sokra- ·
tes -ya da aptal gibi görünebil iyordu. Buna sokratik ironi diyo
ruz. Böylece Atinallların düşünüşündeki zayıfl ıkları açığa çıkara
biliyordu hep. Bu, örneğin pazar yerinde, herkesin ortası nda ola
bilird i . Sokrates'le karşı laşmak pahal ıya patıayabil i r, insan koca
bir kalabalığın önünde küçük düşebilird i .
Bu yüzden Sokrates' i n sonunda -özell ikle iktidar sahibi
olanlar açısından- rahatsız edici ve sinir bozucu bulunması çok
şaşırtıcı sayılmaz. Atina'yı tembel bir kısrağa benzetmişti Sokra
tes ; kendin i de atın bilincini uyanık tutabi irnek için onu böğrün
den sokan bir at sineği sayıyordu. (At sineklerine ne yapıl ı r So
fie, söyler misin bana?)
78
SOKRATES
79
SOFİE'NİN DÜNYASI
80
SOKRATES
san ı n hayatına malolabi lecek kadar teh l ikelidir. Soru soran in
sanlar en teh l ikel i olanlardır hep. Cevap vermek o kadar tehlikeli
sayılmaz. Bazen bir tek soruda bin cevaptan daha fazla patlayıcı
madde bulunur.
"Kralın Yeni Giysileri" adl ı öyküyü bilir misin? Aslında çırıl
çıplakmış kral, ama kimse çıkıp bunu söylemeye cesaret edemi
yormuş. Sonunda çocuğun biri "Kral çıplak" diye bağırıvermiş.
Cesur bir çocukmuş bu, Sofie. Sokrates de aynı şekilde insanla
rın ne kadar az şey bildiğini ortaya seriyordu . Çocuklarla fi lozof
ların birbirine benzediği nden söz etmiştik zaten.
Daha açık söyleyeyim. insanlık tam olarak yanıtlayamadığı
mız çok önem l i sorularla karşı karşıyadır. Bu durumda iki i htimal
var önümüzde. Hem kendimizi hem de bütü n dü nyayı kand ırıp
sanki bilinmeye değer ne varsa hepsini bil iyormuş gibi yapabili
riz. Va da bu büyük sorular karşısında gözü müzü yumup cevap
aramaktan tümüyle vazgeçeriz. insanlık i kiye ayrıl ıyor böylece.
insanların çoğu ya bildiğinden kesinkes emin ya da hiç aldırış et
miyor. (Her iki tür de tavşan tüylerinin diplerinde erneklemek ve
sürünmakle meşguldür!) Tıpkı bir iskarnbil oyununda kartların
dağıtılması gibi bir şey bu, sevgi l i Sofie. Siyah kartlar bir tarafa
ayrı lır, kırmızılar bir tarafa. Ama arada sırada bir joker çıkar orta
ya. Ne kupadır ne sinek, ne karo ne de maça. Sokrates de Ati
na'da böyle bir jokerd i işte. Bildiklerinden kesinkes emin değildi,
ama aldırış ettiği de yoktu. Sadece hiçbir şey bilmediğini biliyor
du -ve acı çekiyordu bu yüzden. Bu durumda filozof oldu o da
-yan i hiç yılmayan, yoru lmak bilmeden bilg iye ulaşmaya çal ışan
biri.
Rivayete göre günün biri nde bir Atinalı Delphoi kahinine
"Atina'daki en akı l l ı insan kimdir?" d iye sormuş. Kah in yanıtla
mış: "Sokrates". Bunu duyan Sokrates -yum uşak bir ifadeyle
söyleyelim- çok şaşırmış. (Bana sorarsan, kahkahayla gülmüş
tür Sofie!) Hemen kente gidip hem kendisinin, hem de başkaları
nın akı l l ı saydığı birini bulmuş. Ama bu kişi soru ları n ı yeterince
sı
SOFİE'NİN DÜNYASI
82
SOKRATES
83
SOFİE'NİN DÜNYASI
84
ATİNA
ve yıkıntıların arasından
..•
85
SOFİE'NİN DÜNYASI
86
ATiNA
87
SOFİE'NİN DÜNYASI
88
ATiNA
89
SOFİE'NİN DÜNYASI
video filan yoktu tabii ki. Acaba bir film miydi bu? Ama mer
mer yapılar çok gerçek bir görünüşe sahipti. Atina'nın pazar
yerini ve Akropolis'i bir film çekmek için yeniden inşa edecek
değillerdi ya! Yo hayır, bu çok masraflı olurdu. Hele bir tek
Sofie'ye Atina'yı tanıtmak için yapılmışsa.
Bereli adam yine kameraya döndü.
"Arkadaki sütunlu yolda duran iki adamı görüyor mu
sun?"
Sofie biraz eski püskü giysili yaşlı bir adam fark etti gö
rüntüde. Uzun, bakımsız bir sakalı, düz bir burnu, delici ba
kışlı mavi gözleri vardı adamın. Elma yanaklıydı. Yanında
da genç, güzel bir adam duruyordu.
"Bunlar Sokrates'le genç öğrencisi Platon, anlıyor mu
sun Sofie? Ama en iyisi onlarla tanışman."
Sofie'nin felsefe öğretmeni yüksek bir damın altında du
ran iki adama doğru gitti. Yanianna varınca beresini çıkanp
Sofie'nin anlamadığı bir şeyler söyledi. Yunanca konuşuyor
du anlaşılan. Az sonra tekrar kameraya döndü:
"Onlara Norveçli genç bir hamının kendileriyle tanış
mak istediğini söyledim. Platon düşünmen için birkaç soru
soracak. Ama çabuk olmalıyız, yoksa bekçilere yakalanırız."
Sofie'nin şakaklan zonkluyordu. Genç adam öne çıkmış,
kameraya yönelmişti:
"Atina'ya hoşgeldin Sofie," dedi yumuşak bir sesle. Bo
zuk bir aksanla konuşuyordu. "Ben Platon. Sana dört ödev
vereceğim. Önce bir fırınemın nasıl olup da birbirinin aynı el
li kuralıiye pişirebildiğini düşünmelisin. Sonra da bütün at
ların neden aynı olduğunu sorarsın kendine. Bir de, insanın
ölümsüz bir ruha sahip olup olmadığı üzerinde düşünebilir
sin. Ve son olarak da, kadınlarla erkeklerin aynı ölçüde akıl
lı olup olmadığı sorusuna bir yanıt vermelisin. Başarılar."
Televizyon ekranındaki resim bir anda yok oluverdi. So-
90
ATiNA
91
PLATON
92
PLATON
93
SOFİE'NİN DÜNYASI
94
PLATON
Platon'un Akademisi
95
SOFİE'NİN DÜNYASI
96
PLATON
İdealar dünyası
97
SOFİE'NİN DÜNYASI
98
PLATON
99
SOFİE'NİN DÜNYASI
Kesin bilgi
U marım buraya kadar her şeyi anlam ışsındır sevgi l i Sofie. Ama
belki de soruyorsun kendine: Platon bunları söylerken ciddi miy
di gerçekten? Böyle şeylerin bambaşka bir dünyada var olduğu
nu mu kastetmişti?
Şüphesiz bütün ömrü boyunca aynen bu şekilde düşünmüş
değildi. Ama bazı diyalogları n ı başka türlü anlamak da olanaksız.
Şimdi Platon'un nasıl akıl yürüttüğünü izlemeye çalışalım.
Bir filozofun kalıcı ve değ işmez olanı kavramaya çal ıştığını
söylemiştik. Örneğin bir sabun köpüğünün varoluşu hakkında
felsefi bir araştırma yazısı kaleme almak pek anlam l ı bir iş olmaz
dı. Bir kere zaten böyle bir köpük bir anda ortadan kayboluvere
ceğ i için, doğru dürüst araştırılması mümkün deği ldir. ikincisi,
sadece birkaç saniye var olmuş, hiç kimseni n görmediği bir şey
le ilgili felsefi bir yazı için okur bulmak da herhalde çok zor olur.
Platon'c; göre etrafımızdaki doğada gördüğümüz, dokunup
tutabildiğimiz her şey, bir sabun köpüğüyle karşılaştırılabilir. Çün
kü duyular dünyası nda var olan hiçbir şey kal ıcı değildir. Bütün in
sanların ve hayvanların eninde sonunda zayıf düşüp öleceğini bi
liyoruz. Ama sağlam bir mermer parçası da ufalanır ve yavaş ya
vaş çözülüp yok olur. (Akropolis'te sadece harabeler var Sofie!
Bence rezalet bu, ama böyle işte.) Platon için önemli olan nokta,
değişen bir şey hakkında hiçbir zaman kesin ve emin bir bilgiye
sahip olamayacağımızdı. Duyular dünyasına ait -tutup dokunabil
diğimiz- şeyler hakkında ancak birtakım görüşlerimiz olabilirdi.
Kesin bilgi ise sadece aklımızia bildiğimiz şeylere ilişkindi.
Merak etme Sofie, bunu daha iyi açıklayacağım. insan şek
lindeki bir kurabiye hamuru yoğuru rken, dinlendiri rken ya da pi
şiri rken kötü bir kaza geçirebi l i r, ne olduğunu tam bi lemeyeceği
miz kadar şekli bozu labi l i r. Ama eğer yirmi tane, otuz tane -iyi
kötü tamamlanmış- insan biçimli kurabiye görmüşsem, büyük ·
1 00
PLATON
101
SOFİE'NİN DÜNYASI
Platon'a göre insan da i kiye ayrı lmış bir varl ıktır. "Akıp giden" bir
bedenimiz var. Duyular dünyasına ayrılınazeasma bağlanmıştır
bu beden ve bu dünyadaki d iğer her şeyle aynı kaderi paylaşır
(örneğin bir sabun köpüğüyle). Bütün duyularımız da bedenimi
ze bağlıdır ve dolayısıyla güvenilmezdi r. Ama bunun dışında
ölümsüz bir ruha da sah ibiz. Akl ı m ızın barınağıdır ruh ve maddi
bir şey olmadığı için idealar d ünyasını görebilir.
işte hemen hemen her şeyi söyledim. Ama dahası da var
Sofie, bak söylüyorum : DAHASI DA VAR !
Platon ayrıca şunu d a savunur: R u h bizim vücudumuza ge
lip yerleşmeden önce de, var olmuştur. Bir zamanlar idealar dün
yasındaydı ru h. (Pasta kal ıplarıyla birlikte üst raflardan birinde
duruyordu.) Ama bir i nsan bedeninde yeniden kend ine geldiğin
de, mükemmel ideaları unutmuştur artık. Ve sonra bir şey olur,
harika bir süreç başlar. insan doğadaki biçimleri algıladıkça, ruh
ta yavaş yavaş zayıf bir hatırlayış gerçekleşir. insan bir at görür
1 02
PLATON
1 03
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 04
PLATON
Filozoflar devleti
lOS
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 06
PLATON
107
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 08
BİNBAŞININ KULÜBESİ
...aynadaki kız
iki gözünü birden kırpmıştı...
1 09
SOFİE'NİN DÜNYASI
ı ıo
BİNBAŞININ KULÜBESİ
lll
SOFİE'NİN DÜNYASI
gördü Sofie. Korku içinde geri sıçradı. Eğer kendisi iki gözü
nü birden kırptıysa, oradakinin de bunu yaptığını nasıl gör
müş olabilirdi ? İşte yine: Aynadaki kız Sofie'ye göz kırptı
sanki. "Seni görüyorum Sofie," der gibiydi, "Buradayım, ay
nanın öbür tarafında."
Sofie'nin kalbi yerinden fırlayacaktı neredeyse. Aynı
anda uzaktan bir köpek havlaması geldi. Hermes! Hemen
gitmeliydi buradan.
Aynanın altındaki konsolda yeşil bir cüzdan olduğunu
fark etti birden. Dikkatle alıp açtı. Bir yüz Kron, bir elli Kron
çıktı içinden ve . . . bir de öğrenci kimliği. Sarı şın bir kızın res
mi vardı kimlikte. Resmin altında da şunlar yazılıydı: "Hilde
M0ller Knag. Lillesand Okulu."
Sofie yüzünün buz kestiğini hissetti. Sonra yine köpeğin
havladığını duydu. Artık hemen gitmekten başka bir şey dü
şünemez olmuştu.
Yazı masasının yanından geçerken, kitap ve kağıt yığını
nın arasında beyaz bir zarf gördü. "SOFİE" yazılmıştı zarfa.
Fazla düşünmeden zarfı aldı, mektubu Platon yazısının
bulunduğu büyük sarı zarfa tıkıştırdı hemen. Sonra hızla ku
lübeden çıkıp kapıyı kapadı.
Dışarda köpeğin sesi daha iyi duyuluyordu. Birden ka
yığın yerinde olmadığını fark etti. Bir iki saniye bakındıktan
sonra da gölün ortasında yüzmekte olduğunu gördü. Hemen
yanında da küreklerden biri yüzüyordu.
Kayığı karaya çekmeyi başaramamış olmasının sonu
cuydu bu. Tekrar köpeğin sesini işitti, aynı zamanda da gö
lün öbür tarafında, ağaçların arasında başka bir şeyin daha
hareket ettiğini fark etti.
Sofie başka hiçbir şey düşünmedi. Elindeki büyük zarf
la birlikte kulübenin arkasındaki çalılıkların arasına daldı.
Az sonra çamurlu bir arazi kesti yolunu. Defalarca bacakla-
1 12
BİNBAŞININ KULÜBESİ
1 13
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 14
BİNBAŞININ KULÜBESİ
115
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 16
BİNBAŞININ KULÜBESİ
Sofie mektubu zarfa koymadan önce iki kez daha okudu. Ön
ceki mektup kadar resmi olmadığı kesindi. Bir parça şeker
aşırmak için mutfağa giderken, soruların yazılı olduğu kağı
dı da aldı yanına.
"Hangisi önce gelir -tavuk mu, yoksa 'tavuk ideası' mı?"
Tavuk ve yumurta hakkındaki o eski bulmaca kadar zor bir
soru işte. Yumurta olmazsa tavuk olmaz, ama tavuk olma
dan da yumurta olmaz . Tavuğun mu, yoksa tavuk ideasının
mı önce geldiğini bulmak da aynı derecede zor mu acaba?
Platon'un bu soruyu nasıl cevaplayacağını çok iyi biliyordu
Sofie: idealar dünyasında herhangi bir tavuk ortaya çıkma
dan çok önce, idealar dünyasında tavuk ideasının var olduğu
nu söylerdi. Platon'a göre, tavuk ideası bir bedene yerleşme
den önce ruh onu görmüştü. Ama işte tam bu noktada, Sofie
Platon'un yanılmış olabileceğini düşünmemiş miydi? Hiç
canlı bir tavuk ya da tavuk resmi görmemiş bir kişide tavuk
ideası oluşmazdı ki. Böylece ikinci soruya gelmiş oluyordu.
"İnsanın doğuştan gelme fikirleri var mıdır?" Doğrusu
çok şüpheli, diye düşündü Sofie. Yeni doğmuş bir bebeğin bü
yük bir fikir hazinesine sahip olacağını aklı kesmiyordu. Ta
bii emin olmak mümkün değildi. Çocuk henüz konuşamıyor
olsa da, kafasının içinde hiçbir fikir bulunmadığını göster
mezdi bu. Ama dünyadaki şeyler hakkında bilgi sahibi olma
dan önce, bunları görmüş olmamız gerekmez mi?
"Bir bitki, bir hayvan ve bir insan arasında ne fark var
dır?" Sofie bunlar arasında çok belirgin farklar bulunduğunu
hemen kavradı. Örneğin, bir bitkinin öyle zengin bir ruhsal
yaşamı olduğunu hiç sanmıyordu. Bir çançiçeğinin aşk acısı
çektiğini hiç duymamıştı. Bir bitki büyür, beslenir ve çoğal
masını sağlayan tohumlar üretir. Başka söylenecek pek
önemli bir şey de yoktur bitki hakkında. Sofie bütün bunla
rın hayvanlar ve insanlar için de geçerli olduğunu düşündü.
117
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 18
BİNBAŞININ KULÜBESİ
1 19
ARİSTOTELES
Filozof ve bilimci
121
SOFİE'NİN DÜNYASI
Hatta iki filozofun yazma tarzları arasında bile bel i rgin fark
lar görüyoruz. Platon bir şaird i ve destanlar yazıp an latıyordu.
Aristoteles' i n yazıları ise bir ansiklopedi gibi kuru ve ayrıntı l ıdır.
Ama yazdığı şeylerin temel inde yeni doğa araştırmaları yatar.
Antik Çağ'dan beri aktarılagelen bilgilere göre, Aristoteles
en az 1 70 değişik konuda eser vermiş olmalıdır. Bu yazı lardan
günümüze sadece 47 tanesi kaldı. Bunların çoğu tamamlanmış
kitaplar değildir. Aristoteles' i n çoğu yazısı, anlattığı dersler için
hazırlanmış notlardan ibarettir. O zamanlar felsefe hala ağırlıkla
sözlü bir faaliyet olarak sürdürülüyordu.
Aristoteles'in Avrupa kültürüne en öneml i katkılarından bi
ri de, birçok bilim dalında bugün de kullanılmakta olan uzmanca
bir d i l i yaratmış olmasıdır. Büyük bir sistem kurucuydu Aristote
les, çeşitl i bilimlerin temelini attı ve bunları bir düzene koydu.
Bütün bilim dal ları üzerine yazıları olduğundan, sadece bir
kaç konuya değinmekle yeti neceği m .
Platon 'dan u zu n u zu n bahsetmiş olduğum için, öncelikle
Aristoteles' i n idealar öğretisine karşı neler söylediğini aniataca
ğım sana. Sonra da kendi doğa felsefesi n i nasıl biçimlendirdiği
ne bakacağız. Ne de olsa Aristoteles kendi nden önceki doğa filo
zofların ı n söylediklerin i toparlam ıştır. Kavramlarımızı nasıl düze
ne soktuğunu, mantığ ı bir bilim olarak nasıl kurmuş olduğunu
göreceğ iz. En sonunda da Aristoteles'in insan ve toplum hakkın
daki görüşleri n i aktaracağım bi raz.
Eğer bu koşullara razıysan, kolları sıvayıp işe girişelim.
1 23
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 25
SOFİE'NİN DÜNYASI
Amaçsal neden
127
SOFİE'NİN DÜNYASI
Mantık
1 28
ARİSTOTELES
1 29
SOFİE'NİN DÜNYASI
"ölümlü"d ü rler.) Evet Sofie, bunu bil iyorduk zaten. Ama gruplar
ya da şeyler arası ndaki i lişki her zaman bu kadar açık seçik gö
rünmez. Bazen kavramlarımızı toparlamak gerekli olabilir.
Bir örnekle açıklamaya çalışacağım bunu: Küçücük fare
yavruları tıpkı kuzular ya da domuzlar gibi annelerinden süt emi
yor olabilir mi? Oldukça tu haf geliyor bu kulağa, ama bir düşüne
lim hele. En azı ndan, farelerin yumurtlamadığını biliyoruz. (En
son ne zaman gördüm fare yumurtası?) Demek ki yavrularını do- ·
ğuruyarlar -tıpkı domuzlar ve koyunlar gibi. Yaşayan yavru lar
doğuran hayvan iara ise memeli hayvanlar diyoruz. Ve işte me
meli hayvanlar da annelerinden süt emer. Böylece hedefe u laş
tık. Cevabı bir şekilde önceden bi lsek de, biraz düşünmemiz ge
rekti. iş güç arasında fareleri n gerçekten de anne sütü emdiğini
unutmuştuk. Belki de hiç süt emen fare yavrusu görmediğimiz
için ... Tabi i fareler de yavruları n ı emzirirken insanlara pek görün
mek istemiyorlar.
Doğa merdiveni
131
SOFİE'NİN DÜNYASI
Etik
Biz yine insan lara döneli m Sofie. Aristoteles'e göre i nsanın "bi
çimi" hem bir "bitki ruhu"na, hem bir "hayvan ruhu "na, hem de
bir "akıl ru hu"na sahip olmasıdır. Bu durumda soruyor Aristote
les : insan nasıl yaşamalıdır? iyi bir yaşam sürmek için neye i hti
yacı vardır? Yanıt kısaca şöyle: insan ancak bütün yeti ve ola
nakları nı ortaya koyabi l i r ve kul lanabi l i rse mutlu olur.
Aristoteles mutluluğun üç şekli olduğunu düşünmüştür.
Bunların i lki bir haz ve keyif hayatıdır. ikinci biçim özgür ve so
rumluluk sahibi bir yurttaş ol maktır. Mutluluğun üçüncü biçimi
ise bir araştırmacı ve filozof olarak yaşamaktır.
insanın mutlu bir yaşam sürebilmesi için bu üç mutluluk bi
çiminin bir arada bulunması gerektiğini vurgular Aristoteles. Her
türlü tek taraflılığı reddetmiştir. Bugün yaşayacak olsa herhalde
derdi ki, sadece bedenine bakım yapan biri de sadece kafasını
kul lanan kadar tek yan lıdır -ve dolayısıyla yetersizdir. Bu iki uç
hatalı bir yaşam tarzının sonuçlarıdır.
insan i l işkilerinde de Aristoteles bir "altın orta"yı savunur.
Korkak da olmamal ıyız, budalaca atılgan da; ama cesaret sahibi
olmalıyız. (Çok az cesaret korkakl ık demektir, çok fazla cesaret
ise budalaca atı lganlık.) Cimri de olmamal ıyız, savurgan da ; ama
eli açık olmal ıyız. (Çok az eli açık olursak, bu cimril iğe girer; çok
fazla eli açık davrandığımızda da savurganlık etmiş oluruz.)
Yemek konusu da böyle. Çok az yemek tehlikelidir, ama
çok fazla yemek de tehl i kelidir. Platon ve Aristoteles'in ahlak an
layışları Yunan tıbbı nı hatırlatıyor: Ancak dengeli ve ölçülü ol
makla mutlu ya da "uyumlu" bir insan olabi lirim.
132
ARİSTOTELES
Politika
Kadınlar hakkında
1 33
SOFİE'NİN DÜNYASI
sürecinde kadı n pasif bir alıcı rolüne sahipti ; erkek ise aktifti ve
veren taraftı. Aristoteles bu yüzden çocuğun sadece babasının
özelliklerin i aldığına inanmıştı. Çocuğun bütün özell ikleri önce
den babanın tohumunda hazırdı. Aristatefes'e göre kadın tohu
mu alıp başağı çıkaran toprağa benziyordu , erkek ise "tohumu
atan" kişiyd i. Va da tam Aristotelesçe söyleye l i m : Erkek "biçimi"
veri r, kadın "maddeyi" sağlar.
Aristoteles gibi akı l l ı bir i nsanı n cinsler konusunda bu de
rece yanı l m ış olması tabii hem şaşırtıcı hem de üzücüdür. Ama
iki şey gösteriyor bu bize: Biri ncisi, Aristoteles' i n kadınların ve
çocukları n yaşamına i lişkin fazla deneyime sahip olmadığı ; ikin
ci olarak da, felsefe ve bilimin sadece erkeklerin eline kaldığında
her şeyin nasıl yanlış yönlenebi leceği .
i ş in kötüsü, Ortaçağ'da Platon'un değ i l Aristoteles'in ka
dınlar hakkındaki görüşü ağırl ı k kazanmıştır. Bu yüzden kil ise de
kadın konusunda Kutsal Kitap'a dayanmayan bir anlayışı devral
dı, yoksa isa kadın düşmanı filan değildi!
Şimd ilik bu kadar. Ama yakında yine görüşeceğiz.
1 34
ARİSTOTELES
İki saattir annesinden hiç ses çıktığı yoktu. Sofie aşağıya in
di. Annesini uyandırmadan önce hayvanlarını beslemeliydi.
Mutfağa gidip akvaryuma doğru eğildi. Balıklardan biri
siyah, diğeri turuncu, üçüncüsü de kırmızı beyazdı. Bu yüzden
Karaoğlan, Altın Kız ve Kırmızı Başlıklı Kız adını takınıştı on
lara. Akvaryuma balık yemi atarken, konuştu balıklarıyla:
1 35
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 36
ARİSTOTELES
137
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 38
HELENİZM
1 39
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 40
HELENİZM
141
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 42
HELENİZM
1 43
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 44
HELENİZM
Helenizm
146
HELENİZM
147
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 48
HELENİZM
Kinikler
Sokrates'le ilgili bir olay anlatı lır: Pazar yerinde, mallarla dolu bir
tezgahın önünde öylece durmuş ve sonunda bağ ırmış: "ihtiya
cım olmayan ne kadar çok şey var burada ! "
Sokrates'in bu tavrı k i n i k felsefe i ç i n çıkış noktası oluştu
rur. i.ö. 400 civarında Atina'da Sokrates' i n öğrenci lerinden An
tisthenes tarafı ndan başlatıl mıştır kinik felsefe. Antisthenes Sak
rates'in en çok kanaatkarlığına önem vermiştir.
Kinikler gerçek mutluluğun maddi lüks, politik iktidar ve
sağlık gibi dış şeylere bağl ı olmadığını vurgular. Gerçek mutluluk
bu gibi rastlantısal ve geçici şeylere bağımlı olmamaktı r. Tam dış
şeylere bağl ı olmadığı için, gerçek mutluluğa herkes ulaşabilir.
Ve bir kez elde edildiği nde, bir daha yitirilmesi mümkün değildir.
En ünlü kinik Diogenes'ti. Antisthenes'in öğrencisi olan Di
ogenes'in bir fıçıda yaşad ığı ve bir aba, bir değnek ve bir ekmek
torbasından başka bir şeye sahip olmadığı anlatıl ı r. (Bu durumda
mutlu luğu eli nden çekip almak da pek kolay değildi tabi i !) Bir
gün Diogenes fıçısının önü nde güneşlenirken, Büyük iskender
onu ziyarete gelmiş. Bu bilge insanın karşısına geçip bir isteği
var m ı , d iye sormuş iskender, isteğini hemen yerine getireceğini
söylemiş. Diogenes d e , bir a d ı m yana çekil d e , güneşi m i kesme
demiş iskender'e. Böylece bu büyük komutandan bile daha zen
g i n ve mutlu olduğunu göstermiş. istediği her şeye sah ipmiş ne
de olsa.
Kinikiere göre i nsan sağlık konusunu sorun etmemel idir.
Hatta ağrı lara ve ölüme de aldırış etmemel idir. Ayrıca başkaları-
1 49
SOFİE'NİN DÜNYASI
Stoacılar
1 50
HELENİZM
dan birkaç yıl sonra i nsan için insanın kutsal olduğunu yazacak
tl. Bu deyiş o günden beri Hümanizmi n slogan ı olmuştur.
Stoacılar ayrıca, bütün doğal süreçlerin -örneğin hastalık
ve ölüm- doğanın değişmez yasalarına göre gerçekleştiğini vur
gulamıştı. Böyle olunca, insanın kendi kaderiyle barışması gere
kir. Stoacılara göre h içbir şey rastlantı eseri değildir. Her şey zo
run l u olarak gerçekleşir ve kader gelip kapıyı çaldığında yakın
mak pek bir işe yaramaz. insan yaşamdaki mutlu durumları da
saki n bir biçimde karşılamal ıdır. işte bu noktada, dışsal şeylere
aldırış etmeyen kiniklerle olan yakınlığı görüyoruz. Bugün hala
bir i nsan duygularına kapılmadığında "stoacı sükunet"ten söz
ed i l i r.
Epikurosçular
Söylemiş olduğum gibi, Sokrates insanın nasıl iyi bir yaşam sü
rebi leceğin i bulmak istiyordu . Kinikler ve stoacıların Sokrates
yorum u na göre insan kend i n i maddi lükslerin etkisinden kurtar
malıydı. Ama Sokrates' i n Aristippas ad l ı bir öğrencisi daha var
dı. Yaşanan d uyusal hazları olabildiğince artırmayı hayatın asıl
amacı sayıyordu Aristippos. En büyük iyil i k haz, en kötü şey ise
acıd ı r, d iyordu. Bu yüzden, her türlü acıdan kaçmarak yaşamanın
yol un u bulmak istiyordu . (Kinikler ve stoacı lar için amaç her tür
l ü acıya dayanmaktl. Ancak bu, acıdan kaçınmak için ne gereki
yorsa yapmaktan farkl ı bir tutumdur.)
ısı
SOFİE'NİN DÜNYASI
152
HELENİZM
1 53
SOFİE'NİN DÜNYASI
Yeni Platonculuk
1 54
HELENİZM
1 55
SOFİE'NİN DÜNYASI
Gizemcilik
1 56
HELENİZM
157
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 58
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 59
KARTPOSTALLAH
...kendi kendime
sıkı bir sansür uyguluyorum ...
1 60
KARTPOSTALLAR
161
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 62
KARTPOSTALLAH
1 63
SOFİE'NİN DÜNYASI
"Demek ki gelmişim."
Sofie kulübeye gelmiş olduğunu itiraf ederse, her şeyin
daha kolay olacağını fark etmişti. Son günlerdeki esrarengiz
olaylardan arkadaşına birazcık söz etmenin ne zararı olabi
lirdi ki?
"Buraya geldikten sonra söylemek istemiştim."
Jorunn kartları okumaya başlamıştı.
"Hepsi de Hilde M0ller Knag diye birine yollanmış."
Sofie henüz bir tek karta bile dokunmuş değildi.
"Bütün adres bu kadar mı?"
Jorunn adresi okudu:
"Hilde M0ller Knag, Alberto Knox eliyle, Lillevann,
Norveç."
Sofie rahat bir nefes aldı. Kartlarda "Sofie Arnundsen
eliyle" diye yazmasından korkmuştu. Ancak şimdi alıp baka
cak cesareti bulabildi.
"28 Nisan . . . 4 Mayıs . . . 6 Mayıs . . . 9 Mayıs . . . hepsi de son
birkaç günde damgalanmış ."
"Dahası da var. Bütün damgalar Norveççe. Bak işte,
hem de BM Taburu! Pullar da Norveç pulları."
"Sanırım bu hep böyle. Tarafsız olmaları gerek, onun
için orda bir de Norveç postahanesi var."
"Peki ama buraya nasıl geliyor mektuplar?"
"Askeri uçaklarla herhalde."
Sofie mumu yere bıraktı. Şimdi ikisi birlikte, kartlarda
ki yazıları okumaya başlamışlardı. Jorunn hepsini sıraya
koydu ve ilk kartı okudu:
1 64
KARTPOSTALLAH
1 65
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 66
KARTPOSTALLAR
167
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 68
İKİ KÜLTÜR
Hint-Avrupalılar
1 69
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 70
İKİ KÜLTÜR
du. Bereket tanrıçasının Latince adı olan Venus ile akraba bir
sözcüktür bu. Sanskrit d i li nde de akraba bir sözcük bulunur,
"haz" ya da "arzu" anlamındaki vani.
Bütün Hint-Avrupa dünyasına yayılmış m itlerde de açık
benzerlikler görüyoruz. Snorre'nin anlattığı eski kuzey mitleri iki
ya da üç bin yıl öncesinin bazı Hint m itleri n i hatırlatmaktadı r. El
bette Snorre'nin m itlerinde Kuzey'e özgü doğa koşulları, Hint
m itlerinde ise Hindistan'ın doğal koşu l ları öne çıkar. Ama birçok
mit, ortak bir kaynağa işaret eden temel özelliklere sahiptir. Bu
ortak çekirdek en çok ölümsüzlük iksiri ve tanrıların bir kaos ca
navarına karşı savaşı i le i l g i l i mitlerde bell i eder kendini.
H int-Avrupa kültürleri arasında düşünüş tarzı bakım ından
da açık bir bağlantı buluyoruz. Tipik bir ortak özellik, dünyanın
bir dram, iyi v e kötü güçler arası ndaki uzlaşmaz bir savaş olarak
kavranmasıdır. Bu yüzden , dünyanın nereye varacağını önceden
söyleyebilmek için uğraşıp durmuştur H i nt-Avrupalılar.
Yunan felsefesinin H int-Avrupa dünyasında ortaya çıkma
sının bir rastlantı olmadığını söyleyebi l i riz. H i nt, Yunan ve iskan
dinavya mitleri felsefi ya da "spekülatif" yaklaşım tarzının belir
gin işaretlerin i barındırmaktadır.
Dünyanın gidişatını "kavramak" istiyordu Hint-Avrupalılar.
Nitekim bütün Hint-Avrupa kültürlerinde "kavrayış" ya da "bilgi"
anlamında bir sözcüğün çeşitiemelerini izleyebiliyoruz. Sanskrit
dilinde bu sözcük vidya'dır ve aslında, bildiğin gibi Platon'un fel
sefesinde önemli bir rol oynamış olan Yunancadaki idea kelime
sinden farklı değildir. Latincedeki karşılığı ise bugün çok iyi bildi
ğimiz ve Romalılar için basitçe "görmek" anlamına gelen bir söz
cük: video. ("Görmek" kavramının gözleri televizyon ekranına dik
mekle neredeyse aynı anlama gelmesi ise sadece günümüze özgü
bir durum.) ingilizeade de wise ve wisdom (bilgelik) gibi tanıdık
sözcüklerle karşılaşıyoruz. Atmaneada ise wissen sözcüğü var.
Norveççedeki viten'i zaten biliyorsun. Yani " viten" sözcüğü Hintçe
"vidya", Yunanca "idea" ve Latince " video" i le aynı kökten geliyor.
171
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 72
İKİ KÜLTÜR
Samiler
Şimdi geleli m Samiler'e, Sofie. Artık çok farklı bir dili olan çok
farklı bir kültür dünyasına geçiyoruz. Asl ı nda Samiler Arap Yarı
madası ' ndan çıkmıştır, ama Sami kültürü de dünyanın çeşitli böl
gelerine yayıl m ış durumdadır. Örneği n Yahudiler iki bin yıldan
uzun bir süredir asıl anayurtlarından uzakta yaşıyor. Sami tarihi
ve dininin coğrafi köklerinden çok uzak ülkelere taşınmasında en
önem l i rolü Hıristiyanlık oynamıştır. Ayrıca, islamiyetin yayıl ma
sı da Sam i kültürünü dünyanın uzak köşelerine aktarmıştır.
Batı 'da görülen üç din de -Yahud i l i k, H ıristiyanlık ve islami
yet- Sami kültüründen kaynaklanır. islam d i n i n i n kutsal metni
olan Kuran ile Eski Ahil birbirine yakın Sam i d i l lerinde yazılm ış
tır. N itekim Eski Ah it'te "Tanrı" anlamına gelen sözcüklerden bi
rinin d i lsel kökü ile islamiyetteki Allah sözcüğ ünün kökü aynıdır.
("Al lah" sözcüğü zaten "Tanrı" anlamına gelmektedir.)
H ıristiyanlıkta bu konu biraz daha karışık. Tabii H ıristiyan
lık da Sami kültüründen kaynaklanıyor. Ama Yeni Ahil Yunanca
olarak yazılmıştı ve Hı ristiyan tanrıbilimi ya da inanç sistem i bi
çimlendiği sırada Yunan ve Latin dil lerinden, dolayısıyla Helen is
tik felsefeden çok etkilendi .
H int-Avrupalıların çeşitli tann lara inandığını söylem iştik.
Sarni lerin oldukça erken bir dönemde tek tanrıya inanmaya baş
lamış olması şaşırtıcıdır. Bu inanç biçi mine Monoleizm (Tektan
rıcıl ı k) diyoruz. Yahudi l ik, H ıristiyanlık ve islamiyette tek bir Tan
rı olduğu düşüncesi temel bir rol oynar.
Sarn i lerin diğer bir ortak özelliği, çizgisel tarih an layışıdır.
Yani tarih doğrusal bir akış halinde ele alınır. Bir zamanlar Tanrı
dünyayı yarattı ve böylece tarih başlamış oldu. Ve günün birinde,
Tanrı 'n ın bütün yaşayanları ve ölü leri sı nayacağı "Kıyamet Gü
nü"nde sona erecek.
Tarihe düşen rol, Batı'nın üç büyük dininde de önemli bir ye
re sahiptir; çünkü Tanrı'nın tarihe müdahale ettiği kabul edilir -da-
1 73
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 74
İKİ KÜLTÜR
İsrail
1 75
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 76
İKİ KÜLTÜR
İsa
1 77
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 78
İKİ KÜLTÜR
1 79
SOFİE'NİN DÜNYASI
Pavlus
isa' nın çarmıha geri lip gömül mesinden birkaç gün sonra meza
rından çıkıp dirildiğine dair söylenti ler yayıldı. Böylece herhangi
bir insandan daha fazla bir şey olduğunu göstermişti isa. Ger
çekten "Tanrı'nın oğ lu" olduğunu göstermişti.
Diyebiliriz ki Hıristiyan kilisesi de o paska/ya sabahi bu
söylenti lerle birlikte ortaya çıktı . Nitekim Pavlus da bunu açıkça
beli rtm iştir: " Eğer isa mezarından çıkıp dirilmediyse, bizim bütün
vaazımız da, sizin bütü n inancınız da boşunadır."
Artık bütün i nsanlar "beden i n yeniden diri leceğ i n i " umabi
lirdi. isa bizim kurtuluşumuz uğruna çarmıha geri lm işti. Ve şimdi
şuna dikkat etmelisin, sevg i l i Sofie; burası Yahudi dünyasıyd ı ve
"ruhun ölümsüzlüğü" ya da herhangi bir "ruhgöçü" söz konusu
değildi. Bu tür tasavvurlar Yunan -dolayısıyla Hi nt-Avrupa- dün
yasına aitti. Ama zaten Hıristiyan l ı k da i nsanı n içinde kendi l iğin
den ölümsüz olan herhangi bir şey -örneğin bir ruh- bulu nmadı
ğını öğretir. Kilise bedeni n dirildiğine ve sonsuz yaşama inan
maktad ır ama ölümden ve cehennem azabından bizi kurtaran an-
ıso
İKİ KÜLTÜR
cak Tanrı 'n ın bir mucizesidir. Bizim hak ettiğimiz bir şey değildir
bu, herhangi bir doğal -ya da doğuştan- özelliğim izden de kay
naklanmaz.
ilk Hı ristiyanlar bu "mutlu haber''i, yan i isa Mesih'e inana
rak kazanı lacak kurtuluş fikrin i yaymaya başladı . isa'nın kurtarı
cı faaliyeti sayesinde Tanrı ' n ı n krallığı gelmek üzereydi artık. Bü
tün d ünya mesih adına kazanılabi lird i . ("Hıristiyan" sözcüğü
isa'ya atfedi len "Christus" sıfatı ndan kaynaklanır ve bu da "yağ
lanmış" anlamı ndaki ibranice "maşiah" sözcüğünün Yunanca
çevirisinden başka bir şey değildir.)
isa'nın ölümünden birkaç yıl sonr.a asl ı nda bir Ferisi olan
Pavlus Hıristiyanlığı kabul etti. Bir misyoner olarak, yeni inancı
tanıtmak üzere Yunan-Roma dünyasında yaptığı gezilerle Hıristi
yanlığı bir dü nya dini haline geti rdi . Bunları incil 'deki " Resu l lerin
işleri" adl ı bölümde okuyabi liriz. Ayrıca Pavlus'un anlattığı ve
öğrettiği şeyler, ilk Hıristiyan cemaatlerine yazdığı mektuplar
aracı lığ ıyla da yayılmıştır.
Ve sonra Atina'ya gel ir Pavlus. Felsefe başkentinin pazar
yerinde öylece dolaşmaya başlar. "Kentteki putları görüp" öfke
ye kapıldığı anlatılır. Ati na'daki Yahudi sinagogunu ziyaret eder,
Epikurosçu ve stoacı filozoflarla konuşur. Pavlus'u alıp Areopa
gos'a götürürler ve derler ki : "Bu anlattığın yen i öğreti nasıl bir
şey, söyler misin bize? Çünkü hiç duymadığımız yeni bir şey ta
şıyorsun kulaklarımıza ; ne olduğunu bilmek isteriz."
Düşünebiliyor musun Sofie? Atina' nın pazar yerinde bir Ya
hudi çıkmış, çarmıhta öldürülen ve sonra yeniden diri len bir kur
tarıcıdan bahsediyor. Daha Pavlus'un bu gezisiyle birlikte Yunan
felsefesiyle Hıristiyan kurtu luş öğretisi arasında nasıl bir çatışma
başladığını düşünebiliriz. Ama anlaşılan Atinall lara kendini dinle
tebildi Pavlus. Areopagos'ta -yani Akropolis'in mağrur tapınak
ları arasında- şu konuşmayı yaptı :
ısı
SOFİE'NİN DÜNYASI
182
İKİ KÜLTÜR
İnanç bildirgesi
1 83
SOFİE'NİN DÜNYASI
Ek bölüm
1 84
İKİ KÜLTÜR
185
ORTAÇAG
1 86
ORTAÇAG
kartpostal?
Yine aynı tarih vardı kartta: "Cuma, 15 Haziran"
Sofie tencereyi ocaktan indirdi, mutfak masasına otu
rup kartı okudu:
187
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 88
ORTAÇAG
1 89
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 90
ORTAÇAÖ
191
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 92
ORTAÇAG
193
SOFİE'NİN DÜNYASI
şitli uluslar çıktı ortaya -kentleri, kaleleri, halk müziği, halk şi
iri olan kültürler oluştu. Ortaçağ olmasa masallann, halk şar
kılannın hali nice olurdu? Hatta Avrupa'nın hali ne olurdu So
fie? Bir Roma eyaleti belki? Norveç, İngiltere ya da Almanya gi
bi adların kökleri hep Ortaçağ dediğimiz o dipsiz derinlikte ya
tıyor. Bu derin sularda pek çok iri balık yüzer, biz onları görme
sek bile. Oysa Snorre Ortaçağ'da yaşamıştır. Aziz Olav da öyle,
Şarlman da. Romeo ve Juliet, Benediktus ve Arolilja, Olav k
teson, Reddal ormanının cinleri de. Üstüne üstlük mağrur
prenslerle, haşmetli krallarla, yiğit şövalyelerle, güzel genç kız
lada, adı bilinmez vitray ustalanyla ve koskoca orglar inşa
eden dahilerle doluydu Ortaçağ. Hem daha manastır biraderle
rinden, Haçlı şövalyelerinden ve falcılardan söz etmedim."
"Papazlardan da söz etmedin. "
"Haklısın. Norveç'e Hıristiyanlık ancak ilk bin yı l ta
mamlamrken gelebildi. Ama Norveç'in Stiklestad Sava
şı'ndan sonra Hıristiyanlaştığılll söylemek abartılı olur. Yü
zeyi Hıristiyanlık kaplasa da, puta tapıcı düşünceler alttan
alta yaşayıp gidiyordu. Bu eski adetler Hıristiyanlıkla karış
mış durumdaydı. Örneğin bugün Norveç'te Noel'in kutlanış
tarzı Hıristiyanlığa özgü unsurlada kuzeyin geleneklerini
uyum içinde barındırır. Eski bir kural geçerlidir burada: Yaş
lı çiftler birbirine benzer. Norveç'in Noel pastası, Noel domu
zu ile Noel birası Doğu'nun bilge adamları ile Beytüllahim'de
İsa'nın doğduğu alııra benzerneye başlamıştır. Her şeye rağ
men özellikle belirtmeliyim ki, Hıristiyanlık sonunda tek ba
şına egemen olan bir dünya görüşü haline geldi. Bu anlamda
onun 'kültür birliği' oluşturduğunu söylüyoruz."
''Yani her şey sadece karanlık ve acıklı değildi?"
"400 yılını izleyen ilk yüzyıl boyunca gerçekten de bir kül
türel çöküş yaşandı. Roma dönemi kanalizasyon sistemleriyle,
kamusal hamamlar ve kütüphanelere sahip kentleriyle bir
1 94
ORTAÇAG
195
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 96
ORTAÇAG
197
SOFİE'NİN DÜNYASI
1 98
ORTAÇAÖ
1 99
SOFİE'NİN DÜNYASI
200
ORTAÇAÖ
201
SOFİE'NİN DÜNYASI
202
ORTAÇAG
Dışarda hala ince bir sis tabakası yatıyordu yerde. Güneş do
ğalı saatler oluyordu ama sabah sisini kıramamıştı henüz.
Meryem Ana Kilisesi eski kentin ucunda yer almaktaydı.
Alberto kilisenin önündeki banklardan birine oturdu .
Sofie ise oradan biri geçecek olsa neler olabileceğini düşün
mekle meşguldü. Sabahın sekizinde bir bankta oturmak za
ten biraz tuhaftı; yanında bir de Ortaçağ'dan kalma bir keşi
şin bulunması ise durumu hiç de düzeltmiyordu.
"Saat sekiz" diye başladı Alberto. "Augustinus'tan bu
yana dört yüzyıl geçti. Şimdi artık uzun okul günleri başlı
yor. Saat ona kadar ders verme tekeli manastır okullarının
elinde. Onla on bir arasında ilk katedral okulları açılıyor, on
ikiye doğru da ilk üniversiteler kuruluyor. Artık büyük Gotik
katedrallerin yapımı da başlamakta. Bu kilise de 1 200 yılla
rına doğru yapılanlardan biri. Yani Geç Ortaçağ'dan kalma.
Bu kent daha büyük bir katedral yaptıracak güçte değilmiş."
"Zaten gerekmez de," diye lafa karıştı Sofie. "Boş kilise-
203
SOFİE'NİN DÜNYASI
204
ORTAÇAG
205
SOFİE'NİN DÜNYASI
206
ORTAÇAG
207
SOFİE'NİN DÜNYASI
en azından. "
"Daha fazla bir şeyler öğrenebilir misin yazar hakkında?"
"Aşk konusunda oldukça romantik bir anlayışa sahip."
"Demek ki bu romanı, yani Hamsun'un yarattığı eseri
okuduğunda, Hamsun'un kendisi hakkında da bilgi ediniyor
sun. Ama kişisel birtakım bilgilere ulaşmayı umamazsın. Ör
neğin 'Victoria'yı okuyup Hamsun'un bu kitabı yazarken kaç
yaşında olduğunu aniayabilir misin? Veya nerede oturduğu
nu, kaç çocuğu olduğunu?"
"Anlayamam."
"Oysa Knut Hamsun üzerine yazılmış bir biyografi bu
tür bilgiler de içerir. Ancak böyle bir biyografi ya da otobiyog
rafi aracılığıyla yazarın kişiliğini biraz daha tanıyabilirsin. "
"Bak b u doğru işte."
"Tanrı'nın yarattıkları ile Kutsal Kitap arasındaki iliş
ki de biraz buna benziyor. Doğaya çıkıp dolaştığımızda bir
Tanrı olduğu sonucuna varabiliriz . Belki onun çiçek ve hay
vanları sevdiğini de anlayabiliriz; yoksa bunları yaratmazdı
herhalde. Ama Tanrı'nın kendisi hakkındaki bilgileri Kutsal
Kitap'ta, yani onun otobiyografisinde buluyoruz."
"Bu çok zekice bir örnek. "
"Hmmm . . . "
Alberto ilk kez düşüncelere dalmış, hiç cevap vermemişti.
"Bu Hilde'yle mi ilgili bir şey?" diye çıkıverdi Sofie'nin
ağzından.
"Hilde diye biri gerçekten var mı, bundan bile emin de
ğiliz . "
"Ama sağda solda izlerine rastlarlık hep. Kartpostallar,
ipek bir şal, yeşil bir çanta, çorap . . . "
Alberto başını salladı.
''Ve göründüğü kadarıyla, ne kadar iz bulunacağı Hil
de'nin babasının belirlediği, onun elinde olan bir şey. Ama
208
ORTAÇAÖ
209
SOFİE'NİN DÜNYASI
için zaman bizim için olduğu gibi var olmaz. Bizim 'şimdi'miz
ile Tanrı'nınki aynı değildir. Bizim için birkaç hafta geçmesi
Tanrı açısından da birkaç hafta geçtiği anlamına gelmek zo
runda değildir."
"Ama bu çok korkunç bir şey!" diye bağırdı Sofıe bir an
da. Eliyle ağzını kapatmıştı. Alberto merakla ona bakıyordu.
Açıkladı Sofıe: ·
210
ORTAÇAG
211
SOFİE'NİN DÜNYASI
omuzuna koymuştu.
"Bunu göreceğiz. Ama saat neredeyse bir. Eve yemeğe
gitmen gerek. Bizim de önümüzde yeni bir dönem var artık.
Rönesans hakkında konuşacağız yakında. Hermes gelip bah
çeden alır seni."
Bunları söyledikten sonra tuhaf keşiş yerinden kalktı,
kiliseye doğru yürüdü. Sofie yerinden kıpırdamamıştı. Hilde
gard'ı ve Sophia'yı, Hilde ve Sofie'yi düşünüyordu. Birden
içinde bir şey kıpırdadı sanki. Ayağa fırladı, keşiş kılığında
ki felsefe öğretmeninin arkasından seslendi:
"Ortaçağ'da bir Alberto da var mıydı?"
Alberto adımlarını yavaşlattı biraz, sonra başını çevirip
yanıtladı:
"Aquino'lu Thomas'ın çok tanınmış bir felsefe öğretme
ni vardı: Albertus Magnus !"
Başını eğerek Meryem Ana Kilisesi'nin kapısından gir
di ve gözden kayboldu.
Ama Sofie'ye yetmemişti bu kadarı. O da girdi kiliseye.
Ama içerisi bomboştu. Yer yarılıp da içine mi girdi Alberto?
Kiliseden çıkmak üzereyken gözü bir Meryem tasvirine
ilişti. İyice yaklaştı resme, uzun uzun baktı. Birden Mer
yem'in gözünün altında bir su damlası olduğunu fark etti.
Gözyaşı mı acaba?
Sofie hızla kiliseden çıktı, var gücüyle Jorunn'ün evine
doğru koşmaya koyuldu.
212
RÖNESANS
Sofie saat bir buçuğa doğru nefes nefese bahçe kapısından gi
rerken, Jorunn sarı evin önünde bekliyordu.
"On bir saati geçti ortadan kaybolalı." diye bağırdı So-
fie'ye.
"Binlerce yıldan beri yokum asıl. "
"Peki ama nerelerdeydin?"
"Ortaçağ'dan kalma bir keşişle randevuru vardı. Komik
bir tip. "
"Delisin sen. Yarım saat önce annen aradı. "
"Ne söyledin ona?"
"Gazeteciye gittiğini söyledim."
"Ya annem ne dedi?"
"Dönünce ararnam istedi. Ama asıl benimkilerle sorun
çıktı. Annemle babam saat ona doğru kakao ve süt getirdiler,
ama tabii yataklardan biri boştu."
"Eee, ne dedin peki?"
"Çok cansıkıcı bir durumdu. Kavga ettiğimizi, senin de
kalkıp eve gittiğini anlattım."
"Öyleyse hemen yeniden barışmamız gerekecek. Bir de,
annenle babanın birkaç gün annemle görüşmemesi lazım. N e
dersin, becerebilir miyiz bunu?"
Jorunn omuz silkti. O sırada bir el arabasını itmekte o
lan babası göründü bahçede. Tulumunu giymişti. Belli ki ge
çen yıl dökülen yapraklada işi bitmemişti hala.
"Yine can ciğer dost oldunuz galiba" diye sordu. "Bod-
213
SOFİE'NİN DÜNYASI
214
RÖNESANS
215
SOFİE'NİN DÜNYASI
216
RÖNESANS
217
SOFİE'NİN DÜNYASI
218
RÖNESANS
219
SOFİE'NİN DÜNYASI
220
RÖNESANS
22 1
SOFİE'NİN DÜNYASI
222
RÖNESANS
223
SOFİE'NİN DÜNYASI
224
RÖNESANS
''Ya bu?"
"Eski bir tüfek."
"Tamam. Peki ya şuradaki?"
Alberto koca bir kitabı çekip almıştı raftan.
"Bu da eski bir kitap."
"Daha doğrusu bir 'incunabulum'."
"O da ne demek?"
"Aslında bu sözcük 'beşik' anlamına geliyor. Kitap bas
ma sanatının çocukluk döneminde üretilen kitaplara bu ad
verilir. Yani 1500'den önce basılanlara."
"Bu kitap gerçekten o kadar eski mi?"
"Evet, o kadar eski. Ve Rönesans dediğimiz yeni döne
min başlayabilmesi için gerekli en önemli önkoşullar da işte
bu gördüğümüz üç buluş: pusula, barut ve matbaa."
"Bunu biraz daha açıklamalısın."
"Pusula deniz yolculuğunu kolaylaştırmıştı. Yani büyük
keşif gezilerinin çok önemli bir önkoşuluydu. Bu barut için de
geçerli. Yeni silahlar Avrupalıları Amerika ve Asya kültürle
ri karşısında üstün kılmıştı. Ama Avrupa tarihinde de önem
li bir rol oynadı barut. Kitap basımı da Rönesans Hümaniz
mine özgü fikirlerin yayılabilmesi için gerekliydi. Kilisenin
elinde tuttuğu bilgileri aktarma tekelinin kırılmasına yaradı
ayrıca. Daha sonra çeşitli yeni araçlar ve yardımcı malzeme
ler birbirini kovaladı. Bunun en önemli örneklerinden biri de
teleskoptur. Astronomide yepyeni olanaklar doğurmuştur."
''Ve sonunda füzelere, aya inen araçlara kadar vardı iş."
"Biraz fazla hızlı gittin bak şimdi. Ama gerçekten de, so
nunda insanı aya taşıyacak bir süreç başlamıştı Rönesans'ta.
Ya da Hiroşima ve Çernobil'e varan bir süreç. Ama önce kül
türel ve ekonomik alanda bir dizi değişiklik gerçekleşti. Bu
değişikliklerin önemli bir önkoşulu, doğal iktisattan mali ik
tisada geçilmesidir. Ortaçağ'ın sonlarında zanaatın hızla ge-
225
SOFİE'NİN DÜNYASI
226
RÖNESANS
nın Değeri Üzerine' adlı bir övgü yazısı kaleme almıştı. Orta
çağ'da düşünülemezdi bile böyle bir şey. Bütün Ortaçağ bo
yunca her konuda Tanrı'dan yola çıkılmıştı. Rönesans hüma
nistleri ise insanın kendisinden hareket ediyordu."
"Ama Yunan filozofları da böyle yapmıştı zaten."
"İşte zaten bu nedenle Antik Hümanizmin 'yeniden doğ
duğunu' söylüyoruz. Ama Rönesans Hümanizmi antik görüş
lere kıyasla daha bireyci bir yaklaşıma sahipti. Sadece insan
değiliz bizler, benzersiz bireyleriz aynı zamanda. Bu düşün
ce neredeyse sınır tanımaz bir deha yüceltmesine yol açtı.
Rönesans insanı dediğimiz bir ideal çıktı ortaya. Yaşamın,
sanatın ve bilimin her alanıyla uğraşan insan kastediliyor
bununla. Yeni insan resmi bir yandan da insan anatomisine
duyulan bir ilgiyi barındırmaktaydı. Antik Çağ'da yapıldığı
gibi, ölüler kesilip biçilerek vücudun yapısı araştırılınaya
başlandı. Bu da hem tıp hem de sanat için önemli bir işti. Sa
natta insanları çıplak olarak betimleme yeniden olağan hale
geldi. Bin yıl süren utanç duygusu aşıldı diyebiliriz. İnsan ye
niden kendisi olma cesaretini gösterdi. Hiçbir şeyden utanç
duyması gerekmiyordu."
"Bir tür sarhoşluğa benziyor bu dediğin." dedi Sofie, fel
sefe öğretmeniyle arasında bulunan küçük masanın üstüne
eğilerek.
"Kuşkusuz. Yeni insan resmi çok farklı bir yaşam anla
yışı da getirmişti. İnsan artık sadece Tanrı için var olan bir
varlık sayılmıyordu. Tanrı insanı biraz da kendi kendinin
amacı olarak yaratmıştı. Onun için, insanın bu dünyada ve
hemen şimdi yaşam sevinci duymaya hakkı vardı. Ve eğer in
san kendini özgürce geliştirebilecekse, bunu yapmak için sı
nırsız olanaklara sahipti. Amacı her türlü sınırı aşmaktı.
Ama Antik Çağ Hümanizminden farklı bir şeydi bu. Antik
Çağ hümanistleri insanın ruh dinginliği ve ölçülülük içinde
227
SOFİE'NİN DÜNYASI
228
RÖNESANS
229
SOFİE'NİN DÜNYASI
230
RÖNESANS
231
SOFİE'NİN DÜNYASI
232
RÖNESANS
233
SOFİE'NİN DÜNYASI
234
RÖNESANS
235
SOFİE'NİN DÜNYASI
236
RÖNESANS
237
SOFİE'NİN DÜNYASI
238
RÖNESANS
nir ki, Newton böyle bir düşünceyi bir elma ağacının altında
otururken akıl etmiş. Ağaçtan düşen bir elmayı görünce sor
muş kendine, acaba Ay da aynı kuvvet tarafından mı çekili
yor, dolayısıyla Yer'in çevresinden hiç ayrılmıyor diye."
"Zekice bir düşünce bu. Ama çok da değil."
"Neden değil Sofie?"
"Eğer Ay da elmayı Yer'e düşürten kuvvet tarafından
çekiliyorsa, o zaman Ay da kedinin yemeği etrafında dönüp
durması gibi dönmez, sonunda o da Yer'e düşer."
"Artık Newton'ın gezegen hareketleriyle ilgili yasasına
yaklaşıyoruz. Yerçekiminin Ay'a olan etkisi hakkında söyle
diğin yüzde elli doğru, ama yüzde elli oranında da yanlış. Ay
neden Yer'e düşmüyor Sofie? Yer'in çekim kuvveti çok büyük
oysa? Gelgit sırasında denizi bir veya iki metre yukan çeke
bilmek için ne muazzam bir kuvvet gerektiğini düşünsene! "
"Bak bunu anlamadım doğrusu."
"Galilei'nin eğik düzlemini düşün. Misketi yana doğru
yuvarlayınca ne olmuştu?"
"Ay'a da iki ayrı kuvvet mi etki ediyor?"
"Aynen. Güneş Sistemi oluşurken Ay dehşetli bir kuv
vet tarafından Yer'den uzağa fırlatıldı. Bu kuvvet sonsuza
dek sürecek, çünkü Ay boş uzayda hiçbir dirençle karşılaş
madan hareket etmekte . . . "
"Ama bir yandan da yerçekimi tarafından Yer'e doğru
çekiliyor değil mi?"
"Aynen öyle. İki kuvvet de sabit ve ikisi de aynı anda et
kide bulunuyor. Bu yüzden Ay hep Yer'in etrafında dönecek."
"Gerçekten bu kadar basit mi?"
"Bu kadar basit. Zaten Newton için en önemli şey de bu
'basitlik'ti. Tüm evrende geçerli olan birkaç fizik yasası var
dı. Gezegenlerin hareketlerini açıklamak için de Galilei'nin
ortaya koyduğu iki doğa yasasını uygulaması yeterli oldu. Bi-
239
SOFİE'NİN DÜNYASI
240
RÖNESANS
241
SOFİE'NİN DÜNYASI
242
RÖNESANS
243
SOFİE'NİN DÜNYASI
244
RÖNESANS
245
BAR OK
246
BAROK
247
SOFİE'NİN DÜNYASI
248
BAROK
249
SOFİE'NİN DÜNYASI
250
BAROK
251
SOFİE'NİN DÜNYASI
252
BAROK
253
SOFİE'NİN DÜNYASI
254
BAROK
255
SOFİE'NİN DÜNYASI
256
BAROK
257
SOFİE'NİN DÜNYASI
şamda ise her şey çok gösterişliydi. Ama aynı dönemde kendi
ni dünyadan çeken manastır hareketleri ortaya çıktı."
"Muhteşem şatolar ve saklı manastıdar yani."
"Evet, öyle de diyebilirsin. Barok dönemin tipik bir slo
ganı vardı: 'carpe diem'. Yani 'günunü gün et! ' Yine çok söy
lenen bir başka Latince söz de şuydu: 'memento mori'. Bunun
anlamı da, 'öleceğini unutma!' Hayatın keyfini çıkartınayı
tasvir eden bir resmin köşesinde bir de iskelet görebiliyor
dun. Barok döneme birçok bakımdan gösteriş ve budalalık
hakimdi; ama madalyonun öbür yüzüyle, her şeyin geçici olu
şuyla, yani etrafımızdaki güzelliklerin bir gün ölüp çürüyece
ğiyle ilgilenenler de çok fazlaydı."
"Bu doğru. Hiçbir şeyin kalıcı olmaması üzücü bir şey
bence."
"Demek ki sen de 1 7. yüzyılda yaşamış pek çok insan gi
bi düşünüyorsun. Barok, politik bakımdan da büyük karşıt
lıkların çağıydı. Avrupa savaşlar yüzünden birçok kez büyük
yıkıma uğradı. En kötüsü de 1618'den 1648'e kadar süren ve
hemen hemen tüm Avrupa'yı kasıp kavuran Otuz Yıl Sava
şı'ydı. Aslında pek çok küçük savaştan meydana gelmiş bir
olaydı bu ve özellikle Almanya'da büyük acılara neden oldu.
Biraz da Otuz Yıl Savaşı'nın etkisiyle, Fransa o dönemde gi
derek Avrupa'nın en güçlü devleti olmaya başlamıştı."
"Ne için savaştılar?"
"Her şeyden önce Protestanlada Katolikler arasında bir
savaştı bu. Ama aynı zamanda bir iktidar mücadelesi."
"Lübnan'daki gibi bir şey yani."
" 1 7. yüzyılda sınıf farkları da çok büyümüştü. Fransız
soyluları ve Versailles Sarayı'ndan bahsedildiğini duymuş
sundur. Ama halkın ne kadar yoksul olduğıınu da biliyor
muydun? Aslında her türlü debdebenin altında iktidar göste
risi vardır. Barok dönemdeki politik durumun bugünkü sa-
258
BAROK
259
SOFİE'NİN DÜNYASI
Şu da 'Macbeth'ten:
260
BAROK
261
SOFİE'NİN DÜNYASI
262
BAROK
263
SOFİE'NİN DÜNYASI
264
DESCARTES
265
SOFİE'NİN DÜNYASI
266
DESCARTES
267
SOFİE'NİN DÜNYASI
268
DESCARTES
269
SOFİE'NİN DÜNYASI
270
DESCARTES
271
SOFİE'NİN DÜNYASI
272
DESCARTES
273
SOFİE'NİN DÜNYASI
2 74
DESCARTES
275
SOFİE'NİN DÜNYASI
276
DESCARTES
277
SOFİE'NİN DÜNYASI
278
DESCARTES
279
SPİNOZA
280
SPİNOZA
göre. Böyle 'eleştirel' bir okuma Eski ve Yeni Abit'in çeşitli bö
lümleri arasında çelişkiler olduğunu görmemizi sağlayacaktı.
Yeni Abit'in metinlerini okurken yüzeyin altına indiğimizde,
Tann'nın sesi sayabileceğimiz İsa çıkar hep karşımıza. Çün
kü İsa'nın duyurduklan taşiaşmış Yahudilikten kurtuluş an
lamına gelmektedir. Sevgiyi her şeyin üstünde tutan bir 'akıl
dini' getirmişti İsa. Spinoza'nın bununla kastettiği hem Tan
n'ya hem de diğer insanlara yönelik sevgi. Ama Hıristiyanlık
da hızla taşiaşmış dogmalara ve boş töreniere dönüştü."
"Bu tür düşüncelerin kilise ve sinagoglara ne kadar ağır
geldiğini düşünmek zor değil."
"İşi sıkı tutan Spinoza'yı sonunda kendi ailesi bile yalnız
bıraktı. Sapkın öğretilerinden dolayı mirastan mahrum et
mek istediler onu. İşin paradoksal yanı, düşünce özgürlüğünü
ve dinsel hoşgörüyü Spinoza kadar kuvvetle savunan çok az
insan çıkmıştır. Karşılaştığı direnç o kadar fazlaydı ki, sonun
da sakin bir yaşam sürüp kendini tümüyle felsefeye adamayı
seçti. Ekmeğini optik camlar yontarak kazanıyordu. Bu mer
ceklerden bazılarının ·bana ait olduğunu söylemiştim."
"Çok etkileyici."
"Mercek yontarak geçiniyor olması bir bakıma simgesel
bir anlam taşıyor. Filozofların yapması gereken, varoluşu
başka bir açıdan görmeleri için insanlara yardımcı olmak.
Spinoza'nın felsefesindeki temel nokta da, her şeyi 'sonsuz
luk açısından' görüp değerlendirmek istemesi."
"Sonsuzluk açısından mı?"
"Evet Sofie. Ne dersin, kendi yaşamını kozmik bir çer
çevede görmeyi başarabilir misin? Bunun için yapman gere
ken, bir ölçüde kendini ve hayatını burada ve şimdi üst üste
katlanmış bakış açılarından ele almak . . . "
"Hmm . . . pek kolay değil doğrusu."
"Doğadaki yaşamın sadece küçücük bir parçası olduğu-
281
SOFİE'NİN DÜNYASI
282
SPİNOZA
283
SOFİE'NİN DÜNYASI
284
SPİNOZA
285
SOFİE'NİN DÜNYASI
286
SPİNOZA
287
SOFİE'NİN DÜNYASI
288
SPİNOZA
bağlı olduğu, hatta tek bir şey olduğu duygusunu kristal ber
raklığıyla yaşayabiliriz. Amacımız var olan her şeyi toplu bir
bakışla kavrayabilmektir. Spinoza buna her şeyi sub specie
aeternitatis görmek demişti."
''Yani?"
"Yani her şeyi sonsuzluk açısından görmek. Zaten Spi
noza'ya bununla başlamıştık ya!"
"Bununla da bitirelim. Artık eve gitmem şart."
Alberto kalktı, kitaplıktan büyük bir meyve kasesi alıp
masaya koydu.
"Gitmeden önce bir şey yemek ister misin?"
Sofie bir muz aldı. Alberto ise yeşil bir elmayı tercih et-
mişti.
Muzun ucunu kopanp kabuhlanın soymaya koyuldu Sofie.
"Burda bir şey yazılı." dedi aniden.
"Nerede?"
"İşte, muz kabuğunun içinde. Siyah keçeli kaleme ben
ziyor."
Sofie Alberto'ya doğru eğilip muzu gösterdi. Alberto
okudu yazıyı:
"İşte yine ben, Hilde. Ben her yerdeyim çocuğum. Doğum
günün kutlu olsun. "
"Çok komik" dedi Sofie.
"Gittikçe daha ince buluşlar yapıyor doğrusu."
"Ama bu ... imkansız bir şey. Lübnan'da muz yetişiyor
mu, biliyor musun?"
Alberto başını salladı.
"Kesinlikle yemem bunu ben."
"Bırak öyleyse. Soyulmamış bir muz kabuğunun içine
kızı için doğum günü tebriği yazan bir adamın ruh sağlığı ye
rinde olamaz. Ama çok da zeki biri olmalı."
"Evet, hem deli hem akıllı."
289
SOFİE'NİN DÜNYASI
290
LOCKE
291
SOFİE'NİN DÜNYASI
koştu.
"Ne oldu yine böyle birden?" diye seslendi annesi arka
sından.
Az sonra Sofıe oturma odasına dönmüştü bile.
"Neye benzediğini hemen görebilirsin. Ama umarım
sonra rahat bırakırsın beni."
Elindeki kaseti göstererek video cihazının başına geçti.
"Sana video mu hediye etti?"
"Atina'dan . . . "
Ekranda Akropolis'ten görüntüler birbirini izlemeye
başladı. Alberto Sofıe ile konuşmaya başladığında annesi de
şaşkınlıktan donakalmıştı.
O sırada Sofıe filmi ilk izlediğinde de gözüne ilişen ama
sonra unuttuğu bir şeyi fark etti. Akropolis'teki sayısız turist
gruplannın arasında küçük bir pankart yükseliyordu ve üs
tünde "HİLDE" yazılıydı.
Alberto Akropolis'te biraz daha dolaştı. Sonra Areopa
gos tepesinde göründü. Havari Pavlus buradan Atinalılara
hitap etmişti. Eski pazar yerinden de Alberto Sofıe'ye hitap
ediyordu şimdi.
Annesi oturmuş, yanın yamalak cümlelerle bandı yo
rumlamaya çalışıyordu: "Olamaz böyle bir şey . . . Alberto bu
mu? Yine şu tavşan . . . ama . . . ama gerçekten seninle konuşu
yor Sofıe. Pavlus'un Atina'ya gittiğini hiç bilmiyordum . . . "
Kalıntilann arasından eski Atina kenti doğuvermek
üzereydi. Sofıe son anda bandı durdurdu. Annesine Alber
to'yu göstermişti işte, bir de Platon'u tanıştırması gerekmez
di. Oturma odası sessizliğe büründü birden.
"Sence de çok çekici değil mi?" diye işi şakaya vurdu Sofıe.
"Ama çok garip biri olmalı, sırf tanımadığı bir kıza video
bandı vermek için Atina'da kendi filmini çektirdiğine göre . . .
Ne zaman gitmiş oraya?"
292
LOCKE
"Ne bileyim."
"Ama bir şey daha var. . . "
"Ne?"
"Ormandaki kulübede birkaç yıl oturmuş olan o binba-
şıya benziyor."
"Belki de odur anne."
"Ama on beş yıldan fazla oldu, kimse onu görmeyeli."
"Belki de çok fazla yer değiştirmiştir. Atina'ya taşınmış-
tır mesela."
Annesi başını salladı.
''Yetmişli yıllarda görmüştüm ben onu. O zamanlar vide-
odaki Alberto'dan daha yaşlı değildi. Yabancı bir soyadı vardı."
"Knox mu?"
"Olabilir Sofie. Knox'tu belki."
''Ya da belki Knag?"
''Yo hayır, bilemeyeceğim. Kim bu Knox ya da Knag?"
"Biri Alberto, diğeri Hilde'nin babası."
"İyice aklım karıştı."
"Yiyecek bir şeyler var mı?"
"Köfteyi ısıtıp yiyebilirsin."
Bunun ardından tam iki hafta geçti. Alberto'dan ses seda çık
mamıştı. Hilde için bir doğum günü kartı daha aldı Sofie. Ken
di yaşgünü de yaklaştığı halde postadan bir şey çıktığı yoktu.
Bir gün öğleden sonra Sofie eski kente gidip Allıer
to'nun kapısını çaldı. Evde değildi Alberto, ama kapıda kü
çük bir kağıt parçası asılıydı. Okudu Sofie:
293
SOFİE'NİN DÜNYASI
294
LOCKE
295
SOFİE'NİN DÜNYASI
296
LOCKE
297
SOFİE'NİN DÜNYASI
298
LOCKE
299
SOFİE'NİN DÜNYASI
Bir şeyin tatlı veya ekşi, yeşil veya kırmızı, sıcak veya soğuk ol
duğunu söylüyoruz mesela. Locke bunlara ikincil nitelikler de
miştir. Renk, koku, tat ya da ses gibi bu tür duyu izlenimleri
şeylerin kendilerinde bulunan gerçek özellikleri yansıtmaz. Dış
sal özelliklerin duyularımız üzerindeki etkisini yansıtır sadece."
"Zevkler ve renkler tartışılamaz."
"Aynen. Büyüklük ve ağırlık gibi birincil özellikler ko
nusunda hepimiz aynı görüşe varabiliriz. Çünkü bunlar şey
lere hastır. Ama renk ve tat gibi ikincil özellikler, her bireyin
duyu organlarına bağlı olarak hayvandan hayvana, insandan
insana değişiklik gösterir."
"Jorunn ne zaman portakal yese, başkalannın limon yer
ken yaptığı gibi yüzünü ekşitiyor. Zaten bir dilimden fazla yi
yebildiğini hiç görmedim. 'Ekşi' deyip bırakıyor. Halbuki ben
çoğu kez aynı portakalı gayet tatlı ve lezzetli buluyorum."
"İkiniz de ne hakiısınız ne haksız. O portakalın duyulan
nızı nasıl etkilediğini betimliyorsunuz, o kadar. Renklerde de
durum aynı. Kırmızının belli bir tonundan hoşlanmıyor olabi
lirsin. Ama Jorunn kendine o tonda bir elbise almışsa, bu izle
nimini kendine saklaman daha iyi olur. Bu rengi farklı şekil
lerde yaşantılıyorsunuz; yoksa giysi ne güzel ne de çirkin."
"Ama portakalın yuvarlak olduğu konusunda herkes
anlaşıyor."
"Evet. Eğer elinde yuvarlak bir portakal tutuyorsan,
onu küp şeklinde algılayamazsın. Belki tatlı ya da ekşi bula
bilirsin portakalı, ama diyelim iki yüz gram geliyorsa sekiz
kilo 'bulamazsın'. Belki portakalın birkaç kilo çektiğini 'sanı
yor' olabilirsin, ama o zaman fena halde yanılıyorsun demek
tir. Birçok kişi aynı cismin ağırlığını tahmin edecek olsa, ba
zıları ötekilere göre gerçeğe biraz daha yakındır hep. Şeyle
rin sayısını tahmin ederken de aynı durumla karşılaşırız.
Kavanozdaki bezelye tanelerinin sayısı ya 986'dır ya da de-
300
LOCKE
30 1
SOFİE'NİN DÜNYASI
302
HUME
303
SOFİE'NİN DÜNYASI
304
HUME
"Hayır."
"Ama insan gördün, değil mi?"
"Çok aptalca bir soru bu."
"Kanat da gördün mü?"
"Elbette. Ama hiç kanatlı insan görmedim."
"Hume'a göre 'melek' bileşik bir tasavvurdur. İki farklı
deneyimden oluşur ama bunlar gerçeklikte bir arada bulun
mayan şeylerdir. İnsan rantezisi birleştirir onları. Kısacası,
yanlış bir tasavvurdur bu ve çöpe atılmalıdır. Bütün düşünce
ve tasavvurlarımızı da aynı şekilde elden geçirmemiz gerekir.
Şöyle diyor Hume: 'Herhangi bir kitabı, mesela Tanrı ya da
metafizikle ilgili bir yazıyı elimize alınca soralım: Büyüklük
ya da sayılar üzerine herhangi bir soyut düşünüşe yer veriyor
mu? Hayır. Olgular ve varoluş üzerine deneyime dayanan
herhangi bir düşünüşe yer veriyor mu? Hayır. Öyleyse ateşe
atın onu, çünkü aldatma ve yanıltınadan başka işe yaramaz."'
"Çok keskin bir tavrı varmış Hume'un."
"Ama geriye bütün bir dünya kalıyor Sofie. Eskisinden
daha canlı, daha belirgin. Hume bir çocuğun dünyayı yaşan
tılayışına dönmek istiyordu. Düşüncelerin bilinci henüz işgal
etmediği döneme. Tanıştığın birçok filozofun kendi dünyala
rında yaşadığını, oysa seni gerçek dünyanın daha çok ilgilen
dirdiğini söylememiş miydin?"
"Evet, bunun gibi bir şey işte."
"Hume da aynen böyle derdi herhalde. Ama önce düşün
celerini biraz daha yakından tanıyalım."
"Dinliyorum."
"Hume'a göre insan hem izlenimlere hem de tasavvur
lara sahiptir. İzlenim dediği, dış dünyanın doğrudan duyum
sanmasıdır. Tasavvur ise böyle bir izlenirnin hatırlanması."
"Biraz örnek lütfen."
"Eğer sıcak bir sobaya yapışıp yanarsan, doğrudan doğ-
305
SOFİE'NİN DÜNYASI
306
HUME
307
SOFİE'NİN DÜNYASI
308
HUME
309
SOFİE'NİN DÜNYASI
310
HUME
311
SOFİE'NİN DÜNYASI
312
HUME
313
SOFİE'NİN DÜNYASI
314
HUME
315
SOFİE'NİN DÜNYASI
316
HUME
317
SOFİE'NİN DÜNYASI
318
HUME
319
BERKELEY
320
BERKELEY
321
SOFİE'NİN DÜNYASI
322
BERKELEY
323
SOFİE'NİN DÜNYASI
324
BERKELEY
325
BJERKELY
326
BJERKELY
327
SOFİE'NİN DÜNYASI
328
BJERKELY
329
SOFİE'NİN DÜNYASI
330
BJERKELY
Bak şunun yaptığına! Hilde babasını zaten hep afacan bir ço
cuk gibi görmüştü, ama bugün onu bile şaşkına çeviriyordu
331
SOFİE'NİN DÜNYASI
Peki ama bir baba açıkça başka yere g itmesi gereken bir doğum
günü kartın ı neden Sofie'nin adresine göndermişti? Hangi baba
kızın ı n doğum gününü dolambaçlı yollardan kutlayıp şaşı rtmaya
kalkard ı onu? Neden "en kolayı buydu"? Ve en önemlisi, H ilde'yi
nasıl bulacaktı?
Kısaca özetleyel i m : Beyaz bir tavşan boş bir silindir şapkadan çı
karıl ır. Bu tavşan çok büyük olduğundan bu numara m ilyarlarca
yıl sürer. ince tüylerin en tepesinde çocuklar dünyaya gelir. işte
bu yüzden çocuklar bu inanılmaz sihirbazlık numarasına hayret
ederler. Ama yaşlandıkça tavşanın tüylerinin d iplerine doğru yer
leşir, orada kal ı rlar.
333
SOFİE'NİN DÜNYASI
Eğer k1rm1z1 bir ipek şal bulacak olursan, onu dikkatle mu
hafaza etmeni rica ediyorum. Bazen eşyalar kanşabiliyor.
Özellikle okullarda ve benzer yerlerde. Bizimki de bir felse
fe okulu ne de olsa.
334
BJERKELY
335
SOFİE'NİN DÜNYASI
"Kim duruyor?"
"Bak onu ben de bilmiyorum, Sofie de. Zaten mesele de bu."
"Her neyse. Zaten benim de büroya gitmem gerek. Bir
şeyler yemeyi unutma. Elbisen aşağıda asılı."
Sonunda gidebilmişti annesi. Sofie'nin felsefe öğretmeni
de gitmişti. Akropolis'ten aşağıya merdivenleri inip Areopagos
tepesine tırmanmış, az sonra da pazar yerinde tekrar görün
müştü. Hilde yıkıntılann arasından binalann eski şekliyle or
taya çıkıverdiğini okuyunca neye uğradığını şaşırdı. Babasının
sabit fikirlerinden biri de, Birleşmiş Milletler üyesi bütün ülke
lerin işbirliği yapıp Atina'nın eski pazar yerini aslına uygun şe
kilde yeniden inşa etmeleri gerektiğiydi. Felsefi meseleler üze
rinde çalışılabilir, silahsızlanma görüşmeleri yürütülebilirdi
burada. Böyle büyük bir proje insanlığı birleştirirdi. "Denizin
ortasına petrol platformlan kuruyor, aya insan gönderiyoruz,
bunu neden yapamayalım," diyordu Hilde'nin babası.
Sonra Platon'u okudu Hilde. "Ruh sevginin kanatların
da 'yuvasına', idealar dünyasına uçmak ister. 'Bedenin zinda
nından' kurtulur . . . "
Sofie eski çitten geçip Hermes'i izlemiş ama sonra göz
den kaybetmişti. Platon'la ilgili bölümü okuduktan sonra or
manın içlerine dalmış, küçük bir gölün kıyısındaki kırmızı
kulübeye rastlamıştı. Bjerkely'nin bir resmi asılıydı kulübe
de. Besbelli Hilde'nin Bjerkely'siydi bu. Bir de Berkeley adlı
bir adamın resmini görmüştü Sofie aynı yerde. "Berkeley ve
Bjerkely. Biraz tuhaf değil miydi bu?"
Hilde kalın klasörü yatağa bırakıp kitaplığa gitti. On
dördüncü yaşgünü hediyesi olan üç ciltlik ansiklopedide
"Berkeley" maddesini aradı. .. ve işte!
336
BJERKELY
337
SOFİE'NİN DÜNYASI
338
BJERKELY
Hiç de fena değil hani. Böylece Hilde'nin tam 150 Kronu da
ha var demekti. Anlaşılan kendi hazırladığı hediyeyle yetine
memişti babası.
Biraz daha okuyunca Sofie'nin yaşgününün de 15 Haziran
olduğunu öğrendi Hilde. Ama öyküdeki takvimler henüz Mayı
sın ilk yarısını gösteriyordu. Belli ki Hilde'nin babası bu bölü
mü o sıralarda yazıp kartpostala ileriki bir tarihi koymuştu.
Bu arada zavallı Sofie de kendisini bekleyen Jorunn'e
yetişrnek için süpermarkete doğru koşmakla meşguldü.
339
SOFİE'NİN DÜNYASI
340
BJERKELY
341
SOFİE'NİN DÜNYASI
342
BJERKELY
görüyorrlu sanki.
Neredeyse bütün geceyi Meryem Ana Kilisesi'nde geçi
ren Sofie eve geldiğinde, ormandaki kulübeden aldığı pirinç
aynanın karşısına geçmişti.
343
SOFİE'NİN DÜNYASI
344
AYDINLANMA ÇAGI
345
SOFİE'NİN DÜNYASI
346
AYDINLANMA ÇAGI
347
SOFİE'NİN DÜNYASI
348
AYDINLANMA ÇAGI
349
SOFİE'NİN DÜNYASI
350
AYDINLANMA ÇAGI
351
SOFİE'NİN DÜNYASI
352
AYDlNLANMA ÇALH
"Evet. .. "
"Ama işte bunda bir çelişki saklı . Eğer biz düşünce ürünüy
sek, o zaman h içbir şeye ' i nanma' hakkımız olmaz. O zaman bu
telefon görüşmesi de sadece bir kurgu demektir. "
"Öyleyse bir gıdım bile özgür i radeye sah ip değiliz. Yani
söylediğimiz ve yaptığımız her şeyi binbaşı planl ıyor. Telefonu
kapatsak da olur demek ki."
"Yoo, şimdi fazla basite indirgemiş oldun."
" Niye peki?"
"Hayal ettiğimiz her şeyi planlayan bir insan olduğunu mu
söylemek istiyorsun? H i lde' nin babası yaptığ ı m ız her şeyi bil iyor
olabil i r. Onun bu her şeyi bil işinden kurtulmak kendi gölgemiz
den kaçmak kadar zor belki de. Ama bir şey henüz bel li değil -za
ten ben de bir plan geliştirmeye bu noktadan başlad ım. B inbaşı
olacak her şeyi önceden kararlaştırdı mı? Belki de tam şu anda,
yani biz konuşuyorken karar veriyor. işte tam böyle anlarda söy
led iklerimize ve yaptıklarımıza yön veren g i rişim gücü bize geçi
yor olabilir. Tabi i böyle bir inisiyatif binbaşın ı n gücüyle karşılaş
tırı lamayacak kadar zayıf. Konuşan köpekler, yaşgünü pankartı
taşıyan pervaneli uçaklar, m uzdan çıkan kağ ıtlar ve ısmarlama
fırtınalar gibi dışardan dayatılmış şeylere karşı savunmasızız ha
l iyle. Ama zayıf da olsa kendi karşıt i rademiz bulunduğu i htimali
n i yok sayamayız. "
"Nasıl olabilir ki bu?"
" Bi nbaşı elbette bizim küçük dünyam ızdaki her şeyi biliyor.
Ama bu onun her şeye muktedir olduğunu göstermez. En azın
dan biz kendi yaşamımızı sanki o öyle değilmiş gibi yaşamak zo
rundayız."
"Sanırım anladım ne demek istediğini."
"Bütün mesele, gizlice kendi başımıza bir şey yapabilmek.
Bi n başın ı n farkına bile varamayacağı bir şey olmalı bu."
"Ama var olmadığımıza göre, nasıl olabilir ki böyle bir şey?"
"Kim söyledi var olmadığımızı? Asıl soru var olup olmadığı-
353
SOFİE'NİN DÜNYASI
354
AYDINLANMA ÇAGI
karneleri alacağız."
"Boşver kutlamayı filan. Eğer salt bilinçten ibaretsek, gazoz
ve pastaların lezzetli olduğu da bir fanteziden ibaret demektir."
"Ama ya karnem ... "
"Sofie, ya harika bir evrende, yüz milyarlarca galaksiden bi
rinde bulunan ve ancak bir toz taneciği gibi kalan bir gazegende
yaşıyorsun, ya da bir binbaşı nın bilincindeki birkaç elektroman
yetik dalgadan başka bir şey değilsin. Ama böyle bir duru mda
kalkmış karneden söz ediyorsun ! Utanmalısın ! "
"Özür dilerim . "
"Yine de bana gelmeden önce okula uğrayabilirsin. Son
gün okulu kırarsan belki H ilde hoşlanmaz bundan. Onun kendi
doğum gününde okula gideceği kesin. Çünkü bir melek o."
"Öyleyse okuldan sonra gelirim hemen. "
" B inbaşın ı n Kulübesi ' nde buluşuruz."
" B inbaşının Kulübesi ' nde mi?"
"Kiik ... "
355
SOFİE'NİN DÜNYASI
Sofie'ye okulda tebrik yağdı, her zamanki gibi bir doğum günü kut
lamasıydı bu. Belki gazoz ve karneler herkesi heyecanlandırdığın
dan, Sofie'nin doğum günü de daha bir coşkuyla karşılanmıştı.
Öğretmen iyi bir yaz dileyerek öğrenci leri salınca Sofie eve
koştu hemen. Jorunn tutmak istedi onu, ama Sofie bir yandan
koşup bir yandan seslenerek, çok acele halletmesi gereken bir
şey olduğunu anlattı .
Posta kutusunda Lübnan'dan gelme iki kart vardı. ikisinde
de aynı yazı okunuyord u : "HAPPV BIRTH DAV - 1 5 YEARS". Sa
tın alınmış hazır yaşgünü kartlarıydı bunlar.
B i rine her zamanki adres yazılm ıştı : "Hilde Mgller Knag,
Sofie Arnundsen eliyle ... " Buna karşılık d iğer kart bizzat Sofie'ye
gönderil m işti. ikisi nin de damgası aynıyd ı : "B irleşmiş Mil letler
Taburu, 1 5 Haziran".
Sofie önce kendi kartındaki elyazısın ı okud u :
356
AYDlNLANMA ÇAGI
357
SOFİE'NİN DÜNYASI
358
AYDINLANMA ÇAGI
359
SOFİE'NİN DÜNYASI
360
AYDINLANMA ÇAGI
361
SOFİE'NİN DÜNYASI
362
AYDINLANMA ÇAGI
363
SOFİE'NİN DÜNYASI
364
AYDINLANMA ÇAÖI
365
KANT
366
KANT
367
SOFİE'NİN DÜNYASI
368
KANT
rihinde bu kadar önem l i bir yer edi nemezdi . Ama Kant' ın felsefe
tari h in i en iyi bi len lerden biri olması da önem l i . Hem Descartes
ve Spinoza'da gördüğümüz Rasyonalizmi hem de Locke, Berke
ley ve Hume gibi empiristleri çok iyi tan ıyord u . "
" Berkeley'den bahsetme dedim sana."
"Hatırlarsın, rasyonalistlere göre insan bilgisinin temeli in
san bilincinde yatar. Buna karşılık empiristler tüm bilgi leri duyu
izleni mlerinden türetmek istemiştir. Hume ayrıca duyularımızın
yard ı m ıyla yapabileceği m iz çıkarsamaların bazı sınırları olduğu
na d ikkat çekmişti. "
"Kant bunların hangisiyle aynı görüşteydi ? "
"Kant'a göre hepsi de biraz haklıyd ı . A m a aynı zamanda on
ların biraz da yanıldığını düşünüyordu. Hepsinin üzerinde çal ış
tıkları soru, dünya hakkında ne bilebileceği m izd i. Descartes'tan
sonra bütün filozofları n ortak felsefi meselesi bu olmuştu. iki ola
sılık üzerinde tartışıl ıyord u : Dü nya aynen izleni mlerimiz gibi mi
d i r yoksa aklımızın gösterd iği gibi mi?"
" Kant ne d iyordu peki?"
"Kant'a göre dünya hakkındaki bilgi leri mizin oluşmasında
hem izleni m lerin hem de aklın rolü önemliyd i . Rasyonal istleri n
akl ı, empiristleri n de d uyusal deneyimi tek yönlü olarak abarttığı
görüşündeydi."
" Eğer hemen iyi bir örnek vermezsen bunlar boş laf olarak
kalacak benim için."
" Başlangıç olarak Kant bilgilerimizi duyusal deneyime
borçlu olduğumuz hususunda Hume ve empiristlere katıl ıyordu.
Ama rasyonal istleri de haklı bulduğu bir nokta vard ı : Akıl da bizi
çevreleyen dünyayı nasil kavradığımızı beli rleyen bazı önem l i
önkoşullar içeriyord u . "
" B u örnek mi o l d u şimdi?"
"En iyisi küçük bir alıştırma yapalım. Şu masanın üstü nde
ki gözlüğü alabi lir misin? Evet, onu. Şimdi tak gözlüğü lütfen. "
Sofie gözlüğü burnuna yerleştird i . H e r şey kırmızı oluver-
369
SOFİE'NİN DÜNYASI
m işti . Açık renkli şeyler açık, koyu renkli ler koyu kırmızı.
"Ne görüyorsun?"
" Daha önce ne gördüysem yine aynısını görüyorum, ama
şimdi her şey kırmızı."
"Bunun nedeni, gözlük camlarının gerçekliği nasıl algı ladı
ğını bel irl iyor olması. Gördüğün her şey, kendi dışı ndaki bir dün
yanın parçaları ; ama bütün bunları nastl gördüğün biraz da göz
lük cam iarına bağlı. Dünya şu anda sana kırmızı da görünse,
onun gerçekten kırmızı olduğunu söyleyemezsin."
"Tabii ki söyleyemem."
"Şu anda ormsnda yürüyor olsan ya da sizin evin oradaki
Kaptan Viraj ı ' nda bulunsan, her zamanki şeyleri görürsün yine.
Ama ne görürsen gör, hep kırm ızı olacak. "
" Evet, gözlüğü çıkarmadığım sürece."
"Gözlük dünyayı nasıl gördüğünü beli rleyen önkoşul. işte
Kant da aynen bu şekilde aklımızın bazı koşul ları olduğunu ve
bunların tüm deneyim lerimizi etkilediğini söylüyordu."
"Ne gibi koşul larmış bunlar?"
"Ne görüyor olursak olal ım, bun ları hep zaman ve uzam
içinde yer alan olgular olarak kavrayacağız. Kant zaman ve uza
mı insanın iki tür 'görü biçimi' olarak n itelendi rir. Ayrıca bu iki bi
çimin bilincimizde her türlü deneyimden önce geld iğini vurgular.
Yani bir şeyi daha algı lamadan önce, onu zaman ve uzam içi nde
ki bir olgu olarak kavrayacağımızı biliriz. Bir bakıma, gözlüğü çı
karmamız mümkün değ i l anlayacağın."
"Öyleyse şeyleri zaman ve uzam içinde kavramanın i nsanın
doğuştan gelen bir özelliği olduğunu m u söylüyordu Kant?"
"Bir anlamda evet. Bunun d ışında, neyi gördüğümüz biraz
da Hindistan'da mı yoksa Grönland'da mı yetiştiğimize bağlı .
Ama nerede olursak olal ım, dünyayı h e p zaman ve uzam içi nde
görürüz. Bunu önceden söyleyebiliyoruz."
"Ama zaman ve uzam bizim dtştmtzda var olan şeyler deği l
mi?"
370
KANT
371
SOFİE'NİN DÜNYASI
olan şeyi insan aklının bir özelliği olarak ele almıştı Kant. Neden
sellik yasası her zaman ve m utlak olarak geçerlidir, çünkü i nsan
aklı olan biten her şeyi neden ile sonuç (etki) arasındaki i l işki ola
rak kavrar."
"Yine de bana nedensell i k yasası doğada olan bir şey gibi
geliyor, biz insanların içi nde değ i l . "
"Kant is e b iz i m içimizde olduğunu söylüyor. Kant dünyanın
'kendinde' bir şey olarak nasıl olduğunu tam anlam ıyla bilemeye
ceğimiz konusunda Hume'a katı lır. Dünyanın ancak 'benim için'
ve dolayısıyla bütün i nsanlar için nasıl olduğunu bilebil iriz.
Kant'ın 'das Ding an sich ' ile 'das Ding für mich' arasında yaptı
ğı bu ayrım felsefeye en büyük katkısıdır."
"Aimancamın pek iyi olmadığını söylemiş miydim?"
"'Kendinde şeyi', yan i şeylerin kendilerin i hiçbir zaman ke
sin ve tam olarak bilemeyiz; şeylerin kendilerinin 'bizim için' nasıl
'göründüklerini' bilebiliriz ancak. Buna karşılık insan aklının şey
leri nasıl kavradığını hiçbir deneyim olmadan da söyleyebiliriz."
" Doğru mu bu?"
"Sabah evden çıkmadan önce o gün neler görüp yaşayaca
ğını bilmezsin. Ama görüp yaşayacağı n her şeyi zaman ve uzam
içindeki olaylar olarak aniayacağını bilirsin. Ayrıca nedensellik
yasasının geçerl i olduğundan da eminsindir, çünkü onu bilinci
nin parçası olarak kendi içinde taşı rsın."
"Ama bambaşka türlü de yaratı lmış olabilirdik?"
" Evet, duyu aygıtlarımız farklı olabili rd i . Zaman duygumuz
ve mekanı algılayışımız da öyle. Ya da öyle etrafımızda gerçekle
şen olayları n nedenlerini aramıyor olabil i rdik."
" Bir örnek verebilir misin?"
"Odanın ortasında yatan bir kedi düşü n. Bir de yuvarlanan
top olsun. Ne yapar kedi o zaman?"
"Bak ben bunu çok dened i m . Kedi topun peşi nden koşuyer
böyle durumlarda. "
"Evet. Şimdi d e diyel im ki odada kedi değil de sen kendin
372
KANT
373
SOFİE'NİN DÜNYASI
3 74
KANT
375
SOFİE'NİN DÜNYASI
3 76
KANT
Birden kapıya vuru l u r gibi oldu. Sofie ayağa fırlad ı. Alberto aldı
rış etmeden otu rduğu yerde kalmıştı.
"Açmamız gerekmez m i ?" dedi Sofie.
Alberto omuz silkti, ama sonunda kalktı yerinden. Sofie ka
pıyı açtı. Beyaz yazlık giysisi, kırmızı başlığıyla küçük bir kız du
ruyord u karşısında. Gölün karşı kıyısında gördüğü kızdı bu. Elin
de yiyecek dolu bir sepet vardı.
" Merhaba" dedi Sofie, "Kimsin sen?"
"Kırm ızı Başl ıklı Kız'ım, görüyorsun işte.''
Sofie dönüp Alberto'ya baktı. Alberto başını sallad ı :
" Ne dediğini duydun ya.''
" Büyükannem i n evin i arıyorum.'' dedi küçük kız. "Yaşlı ve
hasta o. Ama şimdi yemek götürüyorum ben ona. "
" B u rası deği l , yanlış gelmişsin. Hadi yol u na devam et. ''
Bunu söylerken, sinek kovarmış gibi bir hareket yapmıştı.
"Ama bir de mektup getirdim.'' dedi Kırmızı Başlıklı Kız.
Cebi nden küçük bir zarf çıkarıp Sofie'ye uzattı. Hoplaya zıp-
laya uzaklaştı sonra.
"Kurttan sakın ! " d iye bağırdı Sofie ard ı ndan.
Alberto koltuğuna doğru g itmekteydi o sırada. Sofie de onu
izleyip daha önceki gibi karşısına oturdu.
377
SOFİE'NİN DÜNYASI
"Kırmızı Başlıklı Kız! Şu işe bak hele ! " dedi başını sallaya-
rak.
"Onu uyarmanı n h içbir anlamı yok. Büyükannesinin evine
gidecek, orada kurt yiyecek onu. Bir şey öğrendiği yok; sonsuza
dek böylece tekrarlanıp gidiyor. "
"Ama büyükannesine giderken başka bir kulübenin kapısı
nı çaldığını hiç duymamıştım . "
"Gereksiz bir ayrıntı bu Sofie."
Sofie ancak şimdi zarfa bakmayı akıl edebilmişti . Üstünde
"Hi lde'ye" yazan zarfı açıp yüksek sesle okud u :
378
KANT
379
SOFİE'NİN DÜNYASI
380
KANT
381
SOFİE'NİN DÜNYASI
382
KANT
383
SOFİE'NİN DÜNYASI
384
KANT
385
SOFİE'NİN DÜNYASI
Sevgili Hi/de! Alberto 'nun Sofie 'ye söylemediği bir şey var.
Çok ay1p bunu unutmas1! Kant bir "Halklar Birliği" kurulma
Sini savunmuştu. 1 795'te kaleme ald1ğ1 "Sonsuz Banş Üze
rine " adli yaz1da bütün ülkelerin biraraya gelerek uluslarm
banş içinde yaşamasini sağlayacak böyle bir birlik kurma-
386
KANT
387
ROMANTİK ÇAG
388
ROMANTİK ÇAG
Sevgili........ .
23 Haziran Cumartesi günü (Aziz Yahya Gecesi) saat 19'da,
Kleverveien 3'teki felsefi bahçe partisine davetlisin. O ak-
389
SOFİE'NİN DÜNYASI
Alberto'dan ancak salı sabahı ses çıktı. Tam Sofie'nin annesi işe
390
ROMANTİK ÇAG
391
SOFİE'NİN DÜNYASI
392
ROMANTİK ÇAG
ven, eserlerini Tanrı 'yı yüceltmek amacıyla ve sıkı kural lara uya
rak besteleyen Bach ve Handel gibi Barok müzik ustaları nın ter
sine, 'özgür' bir sanatçı sayılır."
" Ben sadece 'Ay ışığı Sonatı'yla ' Kader Senfonisi'ni biliyo-
rum. "
"Ama 'Ay ışığı Sonatı'nın n e kadar romantik olduğunu, ' Ka
der Senfonisi'nde de Beethoven'ın kendi duygularını ne kadar
dramatik bir şekilde dile getirdiğini duyabiliyorsundur."
"Rönesans hümanistlerinin de bireyci olduğunu söylemiştin."
"Evet, Rönesans ile Romantizm arasında böyle pek çok or
tak nokta var. Bunların öneml i bir örneği de, insanın bilgi edin
mesi bakımı ndan sanata ağırlıklı bir rol tanınmış olması. Bu ba
kımdan da Kant Romantizmi n yolunu hazırlamış sayı lır. Estetikle
i l gi l i çalışmalarında güzel bir şeyin, örneğin bir sanat eseri nin et
kisi altında kaldığımız zaman ne olduğunu sorup araştırmıştı. Bir
sanat eserine, sanatsal deneyim için yani sadece onu olabildi
ğince yoğun bir şekilde 'yaşantılamak' amacıyla yaklaştığımızda,
'das Ding an sich'e yaklaşmış oluruz."
"Öyleyse sanatçı bize filozofun su namayacağı bir bilgi sağ
lıyor."
"Kant böyle düşünüyordu. Romantikler de. Kant'a göre sa
natçı bilme yetisini gönlünce kullanır. Şai r Friedrich Schil/er,
Kant'ın düşüncelerini geliştirip sanatçının yaptığı işin bir oyuna
benzediğini ve insanın da ancak oyun oynadığı zaman özgür ol
duğunu, çünkü o zaman kendi yasaları nı ortaya koyduğunu söy
lemiştir. Romantikler sadece sanatın bizi 'dile getirilemeyen'e
yaklaştırabi leceğine inanıyordu. Hatta bazı ları sanatçıyı Tanrı'ya
benzetmişti."
"Çünkü Tanrı nasıl dünyayı yaratmışsa, sanatçı da kendi
gerçekliğin i yaratır."
"Sanatçının 'dünya kurucu bir düşgücü' olduğu söyleniyor
du. Sanatsal coşkuyu yaşadığı anlarda rüya ile gerçeklik arasın
daki sınır kaybolabi l i rd i . Romantik Çağ' ı n genç dahi lerinden biri
393
SOFİE'NİN DÜNYASI
olan şair Novalis ' Dünya hayal olur, hayal de gerçek' demişti.
1 801 'de öldüğünde tamamlayamadan ardında bıraktığı 'Heinrich
von Ofterdingen' ad lı Ortaçağ romanı Romantizm üzerinde çok
etki l i oldu. Romanın kahramanı genç Heinrich rüyasında gördü
ğü 'mavi çiçeğ i' özlemle arar durur. ingiliz romantiği Col/eridge
de aynı düşünceyi şöyle dile getirmiştir:
"Çok güzel."
" Böyle uzak ve u laşılmaz bir şeye duyulan özlem romantik
ler için tipik bir duygudur. Geçmiş bir dönemi de özleyebilir ro
mantikler, örneğin Ayd ı n lanma' n ı n karanlık dönem saydığı Orta
çağ' ı hararetle yücelttikleri olmuştur. Bazen de uzak kültürlere,
örneğin 'gizeml i Şark'a özlem d uyabi l irler. Gece, alacakaranlık,
eski harabeler, doğaüstü şeyler de çekmiştir romantikleri. Yaşa
mın karanlık yüzüyle ilgilenmişlerdir hep -yan i kavranamaz, kor
kutucu ve g izeml i olanla."
"Çok i lginç bir dönemmiş galiba. iyi ama kimdi bu roman
tikler?"
" Romantizm her şeyden önce kente özgü bir olguydu. Tam
aynı dönemde, yan i 1 9. yüzyı l ı n ilk yarısında Avrupa'nın birçok
bölgesindeki şeh i rler büyük bir gelişme içindeydi. Tabi i Alman
ya'da da. Romantikler de öncelikle genç erkeklerdi . Çoğu öğren
ciydi ama dersleri pek ciddiye almazlardı. Burjuva karşıtı eğ ilim
ler çok güçlüydü bu çevrelerde. Birçok olağan insan ı, örneğin
polisleri ya da ev sah iplerini 'küçük burjuva' diye aşağ ı lıyor y a da
doğruca 'düşman' sayıyorlardı . "
"Madem öyle ben de bir romantiğin e v sahibi olmak iste
mezdim."
" 1 800 yılı dolayında yetişen i l k romantik kuşak o dönem in
394
ROMANTİK ÇAG
395
SOFİE'NİN DÜNYASI
"Çok yazık!"
"Yaşlananlar da çoğunlukla romantik olarak kal madı. Ge
nell ikle 30 yaş civarında bu işi bıraktılar. Hatta bazıları tersine iyi
ce burjuvalaştı ve muhafazakar oldu."
"Yani düşmanın tarafına geçtiler."
" Evet, belki. Ama romantik aşktan bahsetmişken şunu da
ekleyelim : Erişilmez aşk konusuna adanmış eserlerin en ünlüle
rinden biri Goethe'nin mektuplardan oluşan 'Genç Werther' in
Acıları' adl ı romanıdır. Ta 1 774'te yayımlanmıştı bu kitap. Genç
Werther sevdiğine kavuşamad ığı için kendini vurur sonunda ... "
"Yok artık, bu kadarı da biraz fazla değ i l mi?"
" Romanın yayımlandığı her yerde i ntihar oranları da yük
selmişti. Bu yüzden Dan imarka ve Norveç'te kitabın yasaklandı
ğı bile oldu. Romantik olmak pek de teh l i kesiz bir şey değildi an
laşı lan. Çok güçlü duygular karışıyordu işe. "
"Sen ' romantik' dedikçe ben de manzara resimlerini düşü
nüyorum hep. Esrarengiz ormanlar ve vahşi bir doğa geliyor gö
zümün önüne ... böyle sislerle örtül ü filan."
" Doğaya duyulan özlem ve tam bir doğa gizemciliği de Ro
mantizm in başta gelen özel l iklerindendi zaten. Dediğim gibi, ken
te özgüydü bu hareket. Böyle bir şeyin kırsal alanda oluşması
beklenemez hal iyle. Rousseau'nun ' Doğaya dön !' çağrısın ı hatır
l ıyorsundur. Bu çağrı işte asıl şimdi, Romantik Çağ'da duyur
muştu kendin i. Ne de olsa Ayd ı n lanma Çağı'nın mekanikçi dün
ya görüşüne bir tepkiydi Romantizm. Eski kozmik bilinç anlayışı
nın bu dönemde yeniden canlandığı söylenir."
"Bunu açıkla ! "
" B u n u n anlamı her şeyden önce, doğanın yeniden bir bü
tün olarak kavrandığıdır. B u açıdan romantikler hem Spi noza'ya
geri dönmüştü, hem de Plotinos'a ve Jakob Böhme ve Giordano
Bruno gibi Rönesans filozoflarına. Bun ların hepsi de doğada tan
rısal bir 'ben' bulmuştu. "
" Panteistti ler yan i ... "
396
ROMANTİK ÇAG
397
SOFİE'NİN DÜNYASI
398
ROMANTİK ÇAG
399
SOFİE'NİN DÜNYASI
400
ROMANTİK ÇAG
401
SOFİE'NİN DÜNYASI
402
ROMANTİK ÇAÖ
403
SOFİE'NİN DÜNYASI
"Peki ne diyeceğiz?"
"Sanırım binbaşı alelacele yazmayı sürdürse de, bir yandan
da daktilonun başında uyukluyor. "
"Çok garip bir şey bu düşünce . . . "
"Ama tam da şu anda sonradan pişman olacağı şeyler ya
zabi l i r. Üstelik bu konuştuklarımızı silemez de, yan ı nda düzeltme
sıvısı yok. Planımın önem li bir parçası bu, Sofie. Tutup Binbaşı
Albert Knag'a düzeltme sıvısı verecek olanın vay haline!"
" Benden bir düzeltme bandı bile alamaz."
"işte şimdi burada şu zavallı kızcağıza sesleniyorum : Baba
sına başkaldırsın. Onun gölgelerle oynayarak kendisi için doğum
günü eğlencesi yaratmaya kalkışmasına alet olmaktan utanmali.
Binbaşı Hazretleri burada olsaydı, gösterirdik ona gününü."
"Ama burada değ i l . "
"Kendisi Lübnan 'da tabii, a m a a k l ı v e ru hu burada. Etrafı
m ızda gördüğümüz her şey binbaşının 'ben ' i aslında."
"Ama bundan ibaret değ i l o, daha fazla bir şey."
" Evet, çünkü biz onun ruhundaki gölgelerden ibaretiz. Ve
bir gölgen in ustasına saldırması hiç de kolay değildir Sofie. Hem
akıl gerektirir, hem de çok iyi düşünülmüş olması gerekir. Ama
Hilde'yi etkilemamiz mümkün. Bir Tanrı 'ya ancak bir melek baş
kaldı rabi l i r. "
"Hi lde'den babası eve gel ir gelmez o n u kı namasını isteye
biliriz. Kaba saba biri olduğunu söylesin yüzüne! Ayrıca teknesi
ni parçalayabil i r ya da en azı ndan bahçe fenerini kırabi lir."
Alberto başını sal ladı ve ekled i :
"Ve o n u terk edebilir. Bizim i ç i n çok zor b u n u yapmak, ama
Hi lde için daha kolay. Binbaşın ı n evinden ayrıl ı r ve bir daha h iç
dönmez. Kendi dü nya yaratma gücünün keyfini çıkartmak için bi
zi harcıyor! Çoktan haketti bunları . "
"Şimdiden canlan ıyor gözümde. Bi nbaşı bütü n dünyayı do
laşıp Hi lde'yi arıyor, ama H i lde'den tek bir iz bile yok ortada, çün
kü Sofie ve Alberto'yla dalga geçen bir babası olsun istemiyor."
404
ROMANTİK ÇAG
405
SOFİE'NİN DÜNYASI
406
ROMANTİK ÇAG
de ve ben varız. Ama asl ında onun da daha yüksek bir bili nçte
yaşadığı düşünülemez mi?"
Alberto başını salladı.
"Elbette Sofie. Bu da mümkün. Ve eğer böyleyse, bize bu
felsefi konuşmaları yaptırarak böyle bir olasıl ığa işaret eden de
odur. Bu şekilde kendisinin de savunmasız bir gölgeden ibaret
ve içinde H i lde'yle Sofie'nin yaşadığı bu kitabın da aslı nda bir fel
sefe ders kitabı olduğunu vurgulamak istiyor."
" Ders kitabı mı?"
"Çünkü Sofie, bütün yaptığı m ız konuşmalar, bütün o d iya
loglar ... "
"Evet?"
"Aslında bir monologdu."
"Artık bana her şey bil inç ve ruh halinde çözülüp dağı l ıyor
gibi gelmeye başladı. Neyse ki birkaç filozof daha var önümüzde.
Thales'le, Empedokles' le, Demokritos'la öylesine kıvançlı bir
başlangıç yapan felsefe burada takılıp kalmış olamaz herhalde."
" Değil tabii. Sırada Hegel var. Romantizm her şeyi ruha ha
vale ettikten sonra felsefeyi kurtarmayı deneyen ilk filozof He
gel 'di."
"Çok heyecanlı."
"En iyisi içeri girelim de başka cinler ve gölgeler konuşma
mızı bölmesin, olur mu?"
"Zaten hava serin lemeye başladı . "
" Bölüm son u ! "
407
HE GEL
408
HE GEL
"Olur tabii."
"Önce hemen Hegel'i okurnam gerekiyor."
409
SOFİE'NİN DÜNYASI
" Bil iyorsun Kant 'kendi nde şey'den (das Ding an sich) söz
etmişti. insanların en derin doğa sırları hakkında açık bir bilgi
edinemeyeceğin i söylüyordu ama aynı zamanda da bir tür ulaşı
lamaz doğrunun var olduğuna işaret etm işti. Hegel ise doğrunun
esas itibarıyla öznel bir şey olduğunu savundu. insan aklının üs
tünde ve ötesinde bir doğrunun var olduğunu reddetti. Her türlü
bilginin i nsan bilgisi olduğunu söylüyordu."
"Bir bakıma felsefeni n ayaklarını tekrar yere basmasını is
temişti anlaşılan."
" Evet, belki böyle de denebi l i r. Ama Hegel'i n felsefesi o ka
dar çok yönlü ve ayrıntıl ı ki, burada ancak en öneml i noktaları di
le getirmekle yetinmek zorundayız. Hatta Hegel'in kendine ait bir
felsefesi olup olmadığını söylemek bile zor. Hegel felsefesi de
yi nce, tarih in gidişini kavramaya yönelik bir yöntemi kastediyo
ruz her şeyden önce. Bu yüzden, Hegel'den söz ettiğimizde in
sanlık tari h in i de ele almış oluruz. Hegel felsefesi 'varoluşun do
ğasındaki derinliği' öğretmeye kalkmaz bize; ama verim l i bir şe
kilde düşünmenin yolunu gösterir."
"Bu da çok önem l i bir şey herhalde."
"Hegel'den önceki bütün felsefi sistemler insanın dünya hak
kında neler bilebileceğine ilişkin kalıcı ölçütler getirmeye çalıştı. Des
cartes, Spinoza, Hume ve Kant için de geçerlidir bu. Hepsi de insan
bilgisinin temellerini incelemeye çalışmıştı. Ama insanın dünya hak
kındaki bilgisine ilişkin zamandışı önkoşullardan söz ettiler hep."
"Ama filozofu n görevi de bu değ i l mi zaten?"
" Hegel böyle zamandışı önkoşul ları bulmanın imkansız ol
duğunu düşünüyordu . insan bilgisinin temel leri kuşaktan kuşa
ğa değ işmekteydi Hegel'e göre. Dolayısıyla 'kalıcı ve mutlak doğ
ru'lar da olamazd ı . Zamandışı bir akıl da yoktu. Filozofun daya
nak olarak alabi leceği tek değ işmez şey tarih i n kendisiydi."
"Anlam ıyorum bunu. Tarih durmadan değişiyor, sabit bir
dayanak noktası olabilir m i hiç?"
" B i r ı rmak da durmadan değ işir. Ama o ırmak hakkında ko-
410
HEGEL
41 1
SOFİE'NİN DÜNYASI
412
HEGEL
Arada sırada tökezlese de, genel olarak kesi n likle i leri doğru git
mekteydi. Yani Hegel 'e göre tarihin bir ereği vardır."
" Demek ki kendimizi durmadan geliştiriyoruz. iyi öyleyse."
"Hegel'e göre tarih tek ve uzun bir düşünce zinciridir. Ama
bu zincirin halkaları rastgele değil, bell i kurallara göre birbirine ek
lenir. Tarihi dikkatle incelersek, bir düşüncenin daima daha önce
dile getirilmiş başka düşünceler temelinde ortaya çıktığını görü
rüz. Ama bir kez ortaya çıktı mı, kaçınılmaz olarak bunun karşıtı bir
başka düşünce de ortaya çıkar. Böylece iki karşıt düşünüş biçimi
arasında gerilim oluşur. Ve bu gerilim her iki yaklaşımın en iyi yan
larını alan üçüncü bir düşünceni n gelişmesiyle giderilebilir. Hegel
bunu diyalektik gelişme olarak adlandırmıştır."
" B i r örnek verebilir misin?"
"Sokrates öncesi filozofların ilk madde ve değişmeyle ilgili
sorularını hatırlarsın belki."
"Şöyle böyle."
"Eiea' lılar her türlü değişmenin imkansız olduğunu söyle
m işti. Bu yüzden kendi duyularıyla algı lad ıkları değişmeleri bile
reddetmeleri gerekiyordu . Yani bir iddiada bulunmuşlardı. Böyle
bir iddiaya Hegel tez adı n ı veriyor."
"Evet?"
"Ama ne zaman açık bir iddia öne sürü lse, karşıt iddia da
ortaya çıkacaktır. Buna da antitez demişti Hegel. Elea felsefesi
nin antitezi 'Her şey akar' diyen Herakleitos'un felsefesiydi . Böy
lece birbirinin tamamen karşıtı iki görüş arasında bir geril i m
oluşmuştu. A m a Empedokles ç ı k ı p h e r ikisin i n de biraz haklı ve
biraz da hatalı olduğuna işaret edince, bu geri l i m 'aşılmış' oldu."
" Evet, şimdi daha iyi anlamaya başlad ı m . "
" Esas olarak h i ç b i r şeyin değişmediği konusunda Elea'lı lar
haklıyd ı ; ama duyularımıza güvenemeyeceği miz doğru değildi.
Herakleitos duyularımıza güvenirken yanı l mamıştı ; ama her şe
yin aktığı da doğru değildi."
"Çünkü ilk madde tek değ i l birden fazladır. ilk maddelerin
413
SOFİE'NİN DÜNYASI
414
HE GEL
415
SOFİE'NİN DÜNYASI
416
HE GEL
417
SOFİE'NİN DÜNYASI
mi n nasıl kendiliğinden bir eyleme yol açı p ani bir değişiklik ya
rattığına dair bir öykü . . . "
"Anlat hayd i ! "
"Küçük b i r k ı z düşün, d urmadan ' Evet anne' desin. ' Evet
anne', 'Tabii anne', 'Nasıl istersen anne', 'Hemen yaparım anne!"'
"Yeter, içime fenalık geldi . "
"Günün birinde anne kızının bu kadar söz dinliyor olması
na sinirlenip 'Bu kadar da uysal olma!' diye bağı rı r. Ve çocuk ce
vap verir: ' Peki anne."'
" Eee, bir tokadı haketti artık ! "
"Etti , değ i l m i ? A m a y a b u n u n yerine şöyle derse ne yapar
s ı n : ' Hayır. Uysal olacağım işte!"'
"Bu çok tuhaf bir cevap olurdu. Belki o zaman da patlatır
dım bir tane. "
" B i r başka deyişle durum kilitlendi . Diyalektik geri lim o ka-
dar şiddetlendi ki, bir değişiklik olması zorunlu."
"Yani tokat mı?"
" Hegel felsefesinin bir özel liğini daha bel i rtmeliyim."
"Kulağım sende. "
" Romantiklerin bireyci olduğunu söylemiştik hatırlarsan."
"içimize açılan o g izeml i yol . . . "
"işte bu Bireycilik Hegel felsefesinde kendi antitezini, 'yad
sınmasın ı' bulur. Hegel ' nesnel güçler' dediği şeye büyük bir
ağırlık tan ımıştır. Bununla aile ve devleti kastetmektedir. Bireyi
tamamen unutmuş olduğu da söylenemez ; her şeyden önce top
lumun organik bir parçası olarak görür onu. Akıl ya da dünya ti
ni Hegel 'e göre öncelikle insanlar arası i l işkilerde belirir."
"Açıkla bunu ! "
"Akıl önce d i lde gösterir kendini. D i l d e içine doğduğumuz
bir şeydi r. Norveç dilinin Bay Hansen'e i htiyacı yoktur, ama Nor
veç d i l i olmadan Bay Hansen yaşayamaz. Dili yaratan tek bir bi
rey değildir, tersine, dil bireyi yaratır."
"Evet, böyle diyebil i riz. "
418
HE GEL
41 9
SOFİE'NİN DÜNYASI
420
KİERKEGAARD
42 1
SOFİE'NİN DÜNYASI
422
KİERKEGAARD
423
SOFİE'NİN DÜNYASI
424
KİERKEGAARD
425
SOFİE'NİN DÜNYASI
426
KİERKEGAARD
427
SOFİE'NİN DÜNYASI
428
KİERKEGAARD
429
SOFİE'NİN DÜNYASI
430
KİERKEGAARD
"Ya inanç?"
"Yanlış bir şey yaptığında, ilgili kişin i n sen i bağışlayıp ba
ğışlamadığını bilemezsin. Ama işte bu yüzden senin için bunun
varoluşsal bir önemi vardı r. Canl ı bir i lişki içinde olduğun bir so
rudu r bu. Başka birinin senden hoşlan ı p hoşlanmadığını da bile
mezsin. Olsa olsa umabilirsin ya da buna i nanabi l irsin. Yine de,
üçgeni n iç açıları n ı n toplamının 1 80° olduğu gibi tartışılamaz bir
doğrudan çok daha önemlidir bu seni n için. ilk kez öpüşen biri
de ' nedensellik yasasını' ya da Kant'taki 'algının biçimleri ' n i dü
şünüyor olamaz. "
"Olur mu hiç!"
"inanç, özellikle d i ni sorular söz konusu olduğunda önem
lidir. Kierkegaard d iyor ki, Tanrı'yı nesnel olarak kavrayabilsem,
inanmam ona, ama işte tam da bunu yapamadığım için inanmak
zorundayım. Ve eğer i nancımı korumak istiyorsam, şunu unut
mamal ıyı m : Nesnel bilinmezl iğe sıkı sıkı sarılmalıyı m ; denizin
70.000 kulaç dibinde de olsam -yine de inanmalıyım."
" Bu biraz zor bir anlatım oldu."
" Daha önce birçokları Tanrı' n ı n varlığını ispat etmeye ya da
en azından akı l yoluyla kavramaya çalışmıştı. Ama bu tür Tanrı
kanıtlarıyla ya da tezlerle uğraşan ve yetinenler inancı ve dini iç
tenliği yitirir aslında. Çünkü asıl önem l i olan H ıristiyanlığın doğ
ru olup olmadığı değil, benim için doğru olduğudur. Ortaçağ'da
da d ile getirilmişti bu düşünce: 'Credo quia absurdum."'
"Hadi ya, demek böyle! "
"Yani : inanıyorum , çünkü akla aykırı. Eğer H ıristiyanlık
başka yönlerimize değ i l de akla seslenseydi , bir inanç meselesi
olmayacaktı."
"Hah, şimdi anlad ı m işte."
" Böylece Kierkegaard' ı n 'varoluş', 'öznel doğru' ve ' i nanç'
deyince ne anladığını görmüş olduk. Bu üç kavrama onu götüren
yol felsefe geleneğine ve özellikle Hegel'e yönelttiği eleştiriden
geçiyordu. Ama bunda bütün bir uygarlı k eleştirisi de yatıyor ay-
43 1
SOFİE'NİN DÜNYASI
432
KİERKEGAARD
433
SOFİE'NİN DÜNYASI
434
MARX
435
SOFİE'NİN DÜNYASI
436
MARX
437
SOFİE'NİN DÜNYASI
438
MARX
439
gördü. Giysileri eski püsküydü kızın, soluk ve hasta bir görüı
şü vardı. Sofie'nin yaklaştığ ı n ı görünce küçük bir torbadan
kibrit kutusu çıkardı.
"Ki brit almak ister misin?" diye sordu.
Sofie cebini karıştırıp para aradı . işte! Hiç olmazsa bir Kı
vardı yan ında.
"Kaça?"
" Bir Kron."·
Sofie parayı verip kibriti aldı.
"Yüz yıldan uzun zamandır benden bir şey alan ilk kişi sı
sin. Bazen açlıktan ölüyorum, bazen de donarak."
Sofie küçük kızın ormanın ortasında kibrit satarn ıyar oln
sının pek şaşı lacak bir şey olmadığını düşündü. Ama sonra
önceki zengin işadamını hatırladı. Adam o kadar zeng inkan k
ritçi kızın açl ık çekmesi gerekmezdi.
"Gel beni m le." dedi Sofie.
Küçük kızı elinden tutup zengin adamı n yanına götürdü.
" B u çocuğun daha iyi yaşaması için bir şeyler yapmalısıı
dedi.
Adam başını kağıtlardan kaldırıp yan ıtladı :
"Bu masraf çıkarır. Söyledim ya, bir kuruşun bile boşa g
memesi lazım . "
"Ama senin böyle zengi n , bu çocuğun da böyle yoksul 1
ması haksızlık." d iye ısrar etti Sofie.
" Haydi canı m sen de ! Adalet birbirinin eşiti olan i nsani
arasında geçerlidir."
"Ne demek istiyorsun?"
" Ben çok çalışıp yükseldim. Çalışmanın karşılığı olmıı
ilerleme böyle olur."
"Öyle şey m i olurmuş ! "
" Bana yardım etmezsen öleceğim." dedi kızcağız.
işadamı yine kağıtların arasında yukarı doğru baktı. Son
kalemi n i masaya fırlattı .
MARX
44 1
SOFİE'NİN DÜNYASI
442
MARX
443
SOFİE'NİN DÜNYASI
444
MARX
çektiği bir konu. Elbette bir toplumda altyapı ile üstyapı birbirini
karşılıklı etkiler. Marx bunu reddetseyd i, bir ' mekanik materya
l ist' olurdu. Ama altyapı i le üstyapı arasında karşılıklı bir i l işki, bir
gerilim olduğunu fark ettiği için, onun diyalektik materyalist ol
duğunu söylüyoruz. Hem ayrıca şunu da bil ki, Platon ne çöm lek
çilik yaptı ne de şarapçılık."
"Anladım. Tapınak hakkında bir şeyler daha söyleyecek mi-
sin?"
"Evet, biraz. Temel ine d ikkatle bak. Ne gördüğünü an latır
mısın?"
"Sütunlar üç düzleml i ya da üç basarnakli bir temel üzerin
de duruyor. "
"Bunun gibi, toplumun altyapısında da üç düzey ayırt ede
biliriz. En altta Marx'ın doğal üretim koşulları ded iği şey var. Bu
nunla kastettiği, toplumun bir bakıma hazır bulduğu doğadan
kaynaklanan koşullar veya doğal kaynaklard ır, yani iklim koşul
ları ve hammaddeler. Bir toplumun asıl temel duvarları bun lardır
ve o toplumda nasıl şeyler üretileceğ ini kesin olarak belirlerler.
Böylece hangi bölgede nasıl bir toplumun ve kültürün var olabi
leceğini de belirlemiş olurlar."
"Örneğ in Büyük Sahra'da balıkçı lık yapılamaz, Norveç'in
kuzeyinde de hurmacı lık."
"Tamam meseleyi anladın. Şu da var ki, göçebe halinde ya
şayan insanların düşünme biçimi Kuzey Norveç'teki bir balıkçı
köyünde yaşayanlardan oldukça farkl ıdır. Bir sonraki aşamayı
toplumdaki üretici güçler oluşturur. Marx bu terimle hem insan
ların kendi işgücünü hem de sah ip oldukları araç-gereç, aletler
ve makineleri kastetmektedir, yani üretim araçları nı. "
"Eskiden balık aviarnaya kürek çekerek gidil irdi, şimdi mo
torlu teknelerin çektiği kocaman ağlar kullanıl ıyor. "
"Bunu söylemekle toplumdaki altyapı nın üçüncü basama
ğına da değinmiş oldun. Bu biraz daha karışık bir düzey. Bir top
lumda üretim araçlarına kimin sahip olduğu ve çalışma hayatının
445
SOFİE'NİN DÜNYASI
446
MARX
447
SOFİE'NİN DÜNYASI
448
MARX
449
SOFİE'NİN DÜNYASI
rinden çıkarınca, geriye yine de bir şey kalır. Kalan bu miktara Marx
artt değer ya da kar diyordu. Yani kapitalist aslında işçinin yarattığı
bir değere el koymaktadır. işte Marx'ın sömürü dediği budur."
"Anlıyorum."
"Kapitalist karın bir kısmını yeniden sermaye olarak yatırır,
örneğin ü retim tesislerini yen iler. Bunu yapar, çünkü böylece
malları daha da ucuza üretmeyi ummaktadır. Ve tabi i böylece ka
rını artıracağını da umar."
" Mantıklı."
" Evet mantıklı görünüyor. Ama ne bu konuda ne de başka
bakımlardan uzun vadede gelişmeler kapitalistin sandığı gibi ol
mayacaktır, diyordu Marx."
"Ne demek istemişti bununla?"
" Marx'a göre kapitalist üretim biçimi kend i içinde çelişkiliy
di. Kendi kendini yıkan bir ekonomik sisterndi Kapitalizm. Çünkü
her şeyden önce akla dayanan bir yönlendirmeden yoksundu."
"Yıkılması ezilenler için daha iyi olurdu belki de."
" Evet, kendi kendini yıkan bir sistemdir Kapitalizm. Kapita
lizmi 'ilerici', yan i geleceğe dönük sayıyordu aslında, ama bunun
başlıca nedeni onu Komü n izm yolunda zorunlu bir aşama olarak
görmesiydi . "
"Kapitalizmin neden kendi kendini yıktığına d a i r bir örnek
verebilir misin?"
"Evet. Demi n eli nde çok para bulunan bir kapitalistten bah
settik. Bunun bir kısmıyla işletmesini yeni lemişti. Tabii ayrıca ço
cuğunu n keman dersi için para ayırması lazım. Karısının da bazı
pahalı alışkanlıkları var haliyle. "
" Eee?"
"Ama bunlar o kadar önemli değil. işletmeyi modernleştir
di, yani yeni makineler aldı ve bu yüzden de artık eskisi kadar
çok insan çalıştırması gerekmiyor. Bütün bunları rekabet gücünü
artırmak için yaptı."
"Anladım."
450
MARX
451
SOFİE'NİN DÜNYASI
narak baskı ve denetim altında tuttuğu yeni bir sınıflı toplum olu
şur. Bu geçiş dönemine Marx proletarya diktatörlüğü demiştir. Da
ha sonra da proletarya diktatörlüğünün yerini sınıfsız bir toplum
olan Komünizm alacaktır. Üretim araçlarının ' herkese', yani halka
ait olduğu bir toplumdur bu. Böyle bir toplumda herkes yetenekle
rine göre çalışacak ve 'ihtiyacı kadar' alacaktır. Emek halkın ken
disine aittir, dolayısıyla artık yabancılaşma söz konusu değildir."
"Çok hoş bütün bun lar. Ama gerçekte ne oldu peki? Devrim
yapıldı m ı? "
"Hem evet, hem hayır. Bugünün iktisatçıları Marx'ın birçok
noktada yanılmış olduğunu söylüyor. Bunlardan biri de Kapitaliz
min krizleri konusundaki analizi. Ayrıca Marx tehlikelerini giderek
daha çok fark ettiğimiz bir olguyu, doğanın sömürülmesini yeterin
ce dikkate almamıştır. Ama, evet, büyük bir 'ama' var bu konuda ... "
" Evet?"
"Marksizm her şeye rağmen büyük değişimlere yol açtı. Kuş
kusuz, Sosyalizm daha insanca bir toplum oluşturmayı başarmış
tır. En azından Avrupa'da Marx'ın zamanına kıyasla daha adil ve
daha dayanışmacı bir toplumda yaşıyoruz artık. Bunu da önemli
ölçüde Marx'ın kendisine ve sosyalist harekete borçluyuz."
"Ne oldu peki?"
"Marx'tan sonra bu hareket iki a n a kola ayrılmıştı : Sosyal
Demokrasi ve Leninizm. Daha i nsanca ve daha adi l bir topluma
adım adı m ve barışçı bir yoldan varmak isteyen Sosyal Demokra
si Batı Avrupa'da ağırlık kazandı. Bu yolu bir tür yavaşlatılmış
devrim olarak görebiliriz. Eski sınıflı toplumun ancak devrimle
ortadan kaldırı labileceğini savu nmaya devam eden Leninizm ise
Doğu Avrupa'da, Asya ve Afrika'da öne çıktı. Her ikisi de değişik
şekil lerde yoksulluk ve baskıya karşı mücadele ettiler."
"Ama sonunda baskı nın yeni bir biçimi çıkmadı m ı ortaya?
Örneğin Sovyetler Birliği' nde ve Doğu Avrupa'da?"
"Şüphesiz. Burada da yine insanların el attığı her şeyin
hem iyi hem de kötü yanları bulunan bir karışım olduğunu görü-
452
MARX
453
SOFİE'NİN DÜNYASI
454
DARWiN
455
SOFİE'NİN DÜNYASI
456
DARWiN
457
SOFİE'NİN DÜNYASI
458
DARWiN
459
SOFİE'NİN DÜNYASI
pagos Adaları 'na yapı lan küçük ziyaretler çok önemli sonuçlar
doğurdu. Darwin bol bol örnek toplama imkanı buldu ve bun ları
parça parça ingiltere'ye yolladı. Ama doğa ve can l ı ların tarihi
üzerine düşüncelerini kendine sakladı. Yirmi yed i yaşı nda ülkesi
ne döndüğ ünde artık ünlü bir doğa araştırmacısıyd ı . Bu arada
kendi evrim kuramının bütün önemli düşünceleri de oluşmuş bu
lunuyordu. Yine de Darwin'in başyapıtı yıllarca sonra yayımlana
caktı. Çünkü Darwin çok titiz ve d ikkatli biriydi Sofie. Zaten bir
doğa araştırmacısı da böyle olmalıdır."
" Başyapıtının adı ne?"
"Aslında birçok başyapıttan söz etmek gerek. Ama ingilte
re'de şiddetl i tartışmalara yol açan kitabı 'Türlerin Köken i Üzeri
ne' başlığını taşıyordu ve 1 859'da yayımlanm ıştı. Kitabın tam adı
şöyleydi : 'On the Origin of Species by Means of Natural Selecti
on or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Li
fe. ' Bu uzun başlık Darwi n ' i n teorisini özetliyor aslı nda.''
" Madem öyle, bunu çevirsen iyi olur benim için.''
"Varolma Mücadelesinde Doğal Seçilim ya da Tercihli Irkla
rın Devamı Yoluyla Türleri n Kökeni Üzerine. ''
"Gerçekten çok kapsamlı bir başiıkmış ama.''
"Teker teker ele alalım başlıkta geçen kavramları. Bu kitap
ta Darwin 'Türlerin Kökeni Üzerine' iki teori ya da tez ortaya at
mıştır: Birincisi, şu anda dünyada bulunan tüm bitki ve hayvan
ların daha eski ve ilkel biçimlerden kaynaklandığını kabul eder.
Yan i biyoloj ik bir evrimi varsayar. ikincisi de, bu evrimin 'doğal
seçilim' yoluyla gerçekleştiğini öne sürer. ''
" Daha güçlü olan hayatta kaldığı için, değil mi?"
"Önce doğrudan doğruya evrim düşüncesi üzerinde dura
l ı m istersen . Bu pek yeni bir düşünce değildi aslında. Belli çevre
lerde biyoloj ik bir evrim görüşü daha 1 800 civarı nda oldukça
yaygındı. Özellikle Fransız zoolog Jean de LamareK ın fikirleri et
kili oluyord u . Ondan da önce Darwi n ' i n dedesi Erasmus Darwin
bitki ve hayvanların birkaç i l kel türden çıkıp geliştiği kuramını sa-
460
DARWiN
46 1
SOFİE'NİN DÜNYASI
462
DARWiN
463
SOFİE'NİN DÜNYASI
464
DARWiN
465
SOFİE'NİN DÜNYASI
466
DARWiN
467
SOFİE'NİN DÜNYASI
468
DARWiN
ha mı avantajlı?"
"Elbette. Yoksa zaten bütün insanlar koyu ciltli olurdu.
Ama beyaz cildin güneş ışınlarından vitamin elde etmesi daha
kolaydır ve bu da güneşi n çok fazla görünmediği yerlerde önem
li bir özelliktir. Bugün artık o kadar öneml i olmaktan çıktı, çünkü
güneş vitaminlerin i yiyeceklerden alabiliyoruz. Ama doğada rast
lantı filan olmaz, her şey kuşaklar boyunca etkisini sürdüren çok
küçük değişikliklerden kaynaklanır."
"Olağanüstü bir düşünce bu aslında."
"Öyle değil mi? Yan i Darwin ' i n evrim kuramını şöyle özetle
yebi l i riz ... "
"Anlat hayd i ! "
" Bir v e aynı türe a i t bireyler arası nda sürekli görülen farklı
lıklar ve yüksek doğum oranları yeryüzündeki yaşamın gelişme
sinin hammaddesini ya da malzemesini oluşturur. Varolma mü
cadelesindeki doğal seçilim bu evrimin mekanizması ya da itici
gücüdür. Doğal seçilim her zaman en güçlü ya da 'ortama en iyi
uyum sağlamış' olanların hayatta kalmasına yol açar."
" Bana bir aritmetik hesabı kadar mantıklı geliyor bu. 'Tü rle
rin Kökeni' nasıl karşılandı acaba?"
"Büyük bir yaygara koptu. Kilise şiddetle itiraz etti, ingiliz
bilim çevreleri de i kiye bölündü. Bu da çok normaldi zaten, çün
kü Darwin Tan rı'n ı n dünyayı yarattığı inancı n ı sarsmıştı. Ama bir
şeyi içinde gelişme olanağını barı ndırır şekilde yaratmanın onu
bir defada bütün ayrıntılarıyla birlikte yaratmaktan daha da bü
yük bir iş olduğunu söyleyen aklı başında birkaç kişi de çıktı."
Sofie birden ayağa fırlad ı.
"Şuna bak ! " d iye bağı rdı.
Pencereyi gösteriyordu . Aşağıda, gölün kenarında bir er
kekle bir kadı n el ele gezinmekteydi. ikisi de çırılçıplaktı.
"Adem ile Havva bunlar. Kırmızı Başlıklı Kız' ın ve Harikalar
Ü l kesi 'ndeki Alice' i n kaderini paylaşmak zorunda kaldılar sonun
da. Onun için onlar da buraya geldi işte."
469
SOFİE'NİN DÜNYASI
470
DARWiN
471
SOFİE'NİN DÜNYASI
472
DARWiN
473
SOFİE'NİN DÜNYASI
474
DARWiN
475
SOFİE'NİN DÜNYASI
" Dedi m ya, çok dikkatli bir adamdı Darwin. Ama tam bu
noktada spekülatif bir d üşünce geliştirmekten geri durmadı. Şöy
le yazmışt ı:
476
DARWiN
477
SOFİE'NİN DÜNYASI
478
DARWiN
479
SOFİE'NİN DÜNYASI
"Ne kadar karamsar sözler! ilk alı ntıyı daha çok sevdim. Ha
yatı artık sona erdiği halde Faust ard ı nda bıraktığı izierde bir an
lam buluyor."
"Zaten Darwin ' i n evrim düşüncesi de bir bakıma büyük bir
şeyde bizim de payımız olduğu, en küçük yaşam biçiminin bile
bu büyük bağlamda önem taşıdığı anlamına gelmiyor mu? Yaşa
yan bir gazegeniz biz Sofie! Evrende yanan bir güneşin etrafında
dönen büyük bir yelkenl iyiz. Ama herbirimiz de yaşam denizinde
yelken açmış, genlerle yüklü bir gemi. Eğer bu yükü bir sonraki
limana u laştırabildiysek, boşuna yaşamadık demektir. Bjarntjer
ne Bjarnson 'ilahi l l ' adl ı şiirinde aynı düşü nceyi dile getirir:
480
DARWiN
48 1
FREUD
482
FREUD
483
SOFİE'NİN DÜNYASI
sıl buldunuz?"
Alberto ile Sofie şaşkınlıktan donakalmıştı. Ama çıplak ada-
mın buna aldırdığı yoktu.
"Eğilsenize önümde ! " d iye kükredi.
Alberto cesaretini toplayıp konuştu sonunda:
"Hakl ısınız, ama Majesteleri çırılçıplak. "
Adam hiç istifin i bozmadı. Alberto eğilip Sofie'nin kulağına
fısıldad ı :
"Kendini saygıdeğer biri sanıyor. "
Şimdi adamı n yüzünde kızg ı n bir ifade bel irmişti.
"Bu evde sansür mü uygulan ıyor yoksa?"
"Üzgünüm" dedi Alberto. " B izler uyumuyoruz ve aklımız da
başımızda. Majestelerin i bu utanmaz kılıkta eve alamayız."
Sofie bu çırılçıplak adam ı n böylesine azametli pozlar takın
masını birden öyle komi k buldu ki kahkahayı kopard ı . Bu gülüş
sanki gizli bir işaret olmuş, adam da başındaki taç dışında çıplak
olduğunu fark ediverm işti. iki el iyle örtünmeye çalışarak ormana
doğru koştu ve gözden kayboldu. Belki de Adem ile Havva'ya,
Nuh'a, Kırmızı Başlıklı Kız'a ve Sevimli Ayıcık'a rastlayacaktı or
manda.
Alberto ve Sofie kapıda öylece kalakalmış, gülüyorlardı.
Sonunda Alberto konuştu :
"içeri girelim istersen. Freud'u ve onun bili nçdışıyla ilgili
düşüncelerin i aniatacağım sana. "
484
FREUD
485
SOFİE'NİN DÜNYASI
486
FREUD
487
SOFİE'NİN DÜNYASI
yaptığında eline bir şaplak indirilir, 'Çok ayı p ! ' , 'Sakın ha ! ' , 'Çek
elini orada n ! ' gibi sözlerle çıkışıl ı rdı."
"Çok yanlış bu ! "
"Ama işte insan larda suçluluk duygusu da bu şekilde geli
şiyor. Ve bu suçluluk duygusu üstbene iyice yerleştiği nden pek
çok insanda -Freud'a göre hemen herkeste- yaşam boyu cinsel
l i kle ilgili her şeye yapışıp kalıyor. Diğer yandan Freud cinsel is
tekleri n ve i htiyaçların insanın doğal ve öneml i bir özel liği oldu
ğuna da işaret etm işti r. işte böyle Sofie'ciğim, haz ile suçluluk
duygusu arasında ömür boyu sürecek bir çatışma için ne lazım
sa bir araya gelmiş oldu."
"Peki sence bu çatışma Freud'dan bu yana biraz hafiflerne
di m i? "
"Hafifled i tabii. A m a Freud'un hastalarından birçoğu bu ça
tışmayı öyle şiddetli yaşamıştı ki, Freud'un nevroz dediği bir du
ruma geçiyorlardı. Örneği n kadı n hastalarından biri kayınbirade
rine aşık olmuştu . Kendi kızkardeşi hastalanıp ölmüştü bu arada.
Freud'un hastası kardeşi ölüm döşeği ndeyken yatağın başına
oturmuş, kayınbi raderi hakkında 'Artık serbest, evianebilirim
onunla' d iye düşünmüştü . Ama tabii böyle bir düşünce üstbeniy
le çelişki içi ndeydi. Öyle dayanılmazdı ki bu çel işki, Freud 'un te
rimiyle bastmlmiŞtl sonunda. Yan i kadın bu düşünceleri bilinçdı
şına itmişti. Bu yüzden hastalandı, ciddi isteri bel i rtileri gösterdi.
Freud tedaviye başladıktan sonra, kızkardeşi ölüm döşeğindey
ken geçen bu sah neyi ve içinde uyanan o çirkin, benci lce isteği
tümüyle u n utmuş olduğu ortaya çıktı. Ama tedavi sırasında hatır
ladı bunları. Kendisini hasta eden anı yeniden yaşadı ve iyileşti."
"'Ruh arkeoloiisi' d iye ne kastettiğini daha iyi anl ıyorum
şimdi."
"Öyleyse insan ruhunun genel bir betimlemesini yapmaya
çalışalım şimdi. Uzun süre hastaların tedavisiyle uğraşarak ka
zandığı deneyim Freud'a şunu göstermişti : insan bilinci insan ru
hunun ancak küçük bir bölümünü oluşturur. Bilincinde olduğu-
488
FREUD
489
SOFİE'NİN DÜNYASI
490
FREUD
491
SOFİE'NİN DÜNYASI
492
FREUD
493
SOFİE'NİN DÜNYASI
494
FREUD
495
SOFİE'NİN DÜNYASI
496
FREUD
497
SOFİE'NİN DÜNYASI
498
FREUD
"iyi olur."
"Sürrealist sanatçı da medyum sayıl ı r bir anlamda. Kendi
bilinçdışının medyumudur o. Ama belki zaten her yaratıcı süreç
te bilinçdışına ait bir şeyler var. 'Yaratıcılık' dediğimiz nedir ki za
ten?"
"'Yaratıcı olmak' insanın yen i ve benzersiz bir şey bulması
demek değil mi?"
" Hemen hemen. Akılla düşgücünün i ncelmiş bir işbirl iği sa
yesinde gerçekleşiyor bu. Çoğu zaman akıl düşgücünü boğar. Ve
bu da kötü bir şeydir, çünkü düşgücü olmadan gerçekten yen i bir
şey çıkmaz ortaya. Düşgücü Darwi nci sistemle aynı bence."
"Kusura bakma ama bunu anlamad ı m işte."
"Darwincilik doğada durmadan yeni m utantlar oluştuğunu
göstermişti. Ama bunların çok azı doğanın işine yarayabilir. An
cak birkaç tanesi hayatta kalır."
" Eee?"
" Düşündüğümüz, esinlendiğimiz ve yen i fikirler bulduğu
muıda da böyledir. B i l i ncimizde de 'düşünce m utantları' birbirini
izl iyor. En azından çok sıkı bir sansür uygu lamadığımız zaman
larda. Ama bunların çok azın ı kullanmamız mümkün. Bu noktada
akl ı n önemini vurgulamak gerek. Çünkü aklı n da işlevi çok önem
li. Akşam olup ağa takılanları ortaya serince, sıra ayıklayıp dü
zenlemeye gelir."
"Çok hoş bir benzetme bu."
"'Aklım ıza geliveren' her şeyin, düşüncemizde çakan her
şi mşeğin dudaklarım ızdan döküldüğünü düşün bir! Ya da not
defterim izden, masanın çekmecesinden fırlayıversinler! Dünya,
rastlantı eseri buluşlar yığ ı n ı nda boğulur giderdi o zaman. 'Seçi
l i m ' diye de bir şey olmazdı Sofie."
"Yani akıl bu buluşlardan en iyilerini alıyor öyle mi?"
" Evet, öyle değ i l m i sence? Belki yeni bir şeyi yaratan düş
gücü, ama seçme işini yapan o değil. Kompozisyon, yani 'birleş
tirme' düşgücün ü n işi değildir. Bir kompozisyon -ki her sanat
499
SOFİE'NİN DÜNYASI
soo
FREUD
"Tü h ! "
"Ama unuttuğu b i r şey var yine de."
"Nasıl olabil i r ki?"
" Belki gördüğü rüyanın fena halde farkında kendisi de.
Söyled iğimiz ve yaptığımız her şeyi bil iyor -tıpkı rüyanın açık
içeriğinin hatırlanması gibi. Kalem onun elinde. Ama birbirimize
söylediğimiz her şeyi hatıriasa bile, henüz tam olarak uyanmış
değ i l . "
"Nasıl yan i?"
" Rüyanın gizli düşüncesini bilmiyor, Sofie. Bunun da kılık
değiştirmiş bir rüya olduğunu unutuyor."
"Garip şeyler söylüyorsun ! "
" B inbaşı d a böyle düşün üyor. Çünkü kend i rüya d i l i n i an la
mıyor. Bu da bizim için çok iyi, çünkü bize bir nebze özgürlük ka
zandı ran bir şey. Bu özgürlük sayesinde onun o kaygan bilincin
den çıkabi leceğiz. Tıpkı sıcak bir yaz günü neşe içi nde başını
topraktan çıkaran tarla fareleri gibi."
" Başarır mıyız dersin?"
"Başarmak zorundayız. Birkaç gün sonra yeni bir gökyüzü
su nacağı m sana. O zaman binbaşı tarla farelerin i n nerede oldu
ğunu da, bir daha ne zaman görünecekleri n i de bi lemeyecek."
"ister düş ürünü olalım ister olmayalım, ben yine de anne-
mi n kızıyım. Saat de beş. Eve gidip parti hazırlıklarına başlamalı
yım."
"Hmm ... Yolda ben im için küçük bir şey yapar mısın?"
"Ne?"
" Biraz dikkat çekmeye çalış. Eve g iderken binbaşın ı n se
ninle ilgilanrnek zorunda kalmasını sağla. Eve gidince de onu dü
şünmeye çal ış; o da seni düşünür o zaman. "
"Ne iş e yarayacak peki bu?"
"Öyle olunca ben de rahatça gizli planı m üzerinde çalışabi
lirim. Bi nbaşının bilinçaltının derinliklerine dalacağı m Sofie. Ve
bir dahaki görüşmemize kadar orada kalacağım."
501
ÇAGIMIZ
502
ÇAG:IMIZ
504
ÇAGIMIZ
505
SOFİE'NİN DÜNYASI
506
ÇAGIMIZ
Annesi işten geldiğinde Sofie eve daha yeni g i rm işti. Böylece ev
cil bir kazın kendisini ağaçtan kurtardığını anlatmaktan kurtuldu.
Yemekten sonra parti hazırlıklarına başladılar. Çatı katından
boyu neredeyse dört metreyi bulan bir masa üstünü bahçeye in
dirdiler. Sonra tekrar yukarı çıkıp masanın bacaklarını aldılar.
Sofrayı meyve ağaçları nın altına kuracaklard ı. Koca masa
en son Sofie' nin anne babasının onuncu evli l i k yıldönümünde
kullanılmıştı. O sırada Sofie sekiz yaşı ndaydı henüz, ama bu bü
yük partiyi çok iyi hatı rlıyordu. Ne kadar dost ve tanıdık varsa
gelmiş, bahçe tıklım tıklım dolmuştu.
Hava raporu mükemmeldi doğrusu. Sofie'nin doğum gü
nünden önceki fırtınadan beri tek bir damla bile düşmemişti. Ma
sayı kurma ve süslemeyi cumartesi gününe bırakacaklard ı. So
fie'n i n annesi masanın bahçeye inmiş olmasından yeterince
memnundu zaten.
Akşam iki farklı hamur hazırlayıp ekmek ve çörek pişirdiler.
Yemekte kızarmış tavuk ve salata olacaktı. Ve tabii gazoz. Sofie sı
nıfından bazı delikanlıların bira getirmesinden çekiniyordu. Korktu
ğu bir şey varsa, o da birilerinin kafayı çekip taşkınlık yapmasıydı.
Sofie tam yatmaya giderken, annesi bir kez daha Alber-
to'nun partiye gelip gelmeyeceği n i sordu.
"Geliyor tabii. Hatta felsefi bir gösteri yapmaya söz verdi."
" Felsefi gösteri m i ? O da ne öyle?"
"Eh işte... Eğer bir sihirbaz olsaydı, bir sihirbazlık numarası ya
pardı. Siyah bir silindir şapkadan beyaz bir tavşan çıkarırdJ mesela ... "
507
SOFİE'NİN DÜNYASI
Ertesi sabah erkenden annesi uyandırdı Sofie'yi, "iyi gün ler" di
lemek istemişti kızına. Bir de parti için şehi rden alınması gereken
şeylerin listesini verdi.
Annesi evden çıktıktan hemen sonra telefon çaldı. Alber
to'yd u arayan, Sofie'nin ne zaman evde yalnız olduğunu çok iyi
bil iyordu anlaşılan.
"Gizli plan ın ne alemde? "
"Hşşt ! Sakın söz etme bundan. Bu konuyu düşünmesi için
en ufak bir fırsat bulamamalı."
"Sanırım dün ilgisini bambaşka şeylere çekmeyi başardım."
"Çok iyi."
"Ya felsefe ne olacak?"
"Onun için arıyorum zaten. Artık kendi yüzyılımıza geldik.
Bundan sonrasını kendi n hal letmel isin. Gerekli temele sahipsin
artık. Ama yine de çağ ı m ız hakkında kısaca konuşmak için buluş
malıyız."
"Şehre inmem gerek ... "
"Bu çok iyi işte. Dedim ya, çağımızdan bahsedeceğiz."
" Eee?"
" Ele aldığımız dönemle başbaşa olmak daha iyi."
"Senin oraya gelmeyeyim mi?"
"Sakın gelme! Burası berbat bir halde. Her tarafta gizli mik
rofon arayıp duruyorum. "
" Deme ... "
508
ÇAGIMIZ
509
SOFİE'NİN DÜNYASI
510
ÇAGIMIZ
Sl l
SOFİE'NİN DÜNYASI
512
ÇAG-IMIZ
513
SOFİE'NİN DÜNYASI
514
ÇAGIMIZ
515
SOFİE'NİN DÜNYASI
516
ÇAGIMIZ
"Öyle mi?"
"Kadın bu sorumluluğu yeniden ele geçirmeli, diyordu Si
mone de Beauvoir. Kendi n i geri kazan malı , kimliğini erkeğin kim
liğine bağımlı kılmaktan vazgeçmeli. Çünkü kadını baskı altında
tutan yalnızca erkek değ i ldir, yaşamının soru ml uluğunu ele al
mayan kadın kendi kendine de baskı uygular."
" Kendi karar verdiğimiz kadar mı özgü r ve bağımsızız?"
"Aynen. Varoluşçuluk 1 940'1ardan başlayarak Avrupa ede
biyatını, özell ikle tiyatroyu derinden etkilemiştir. Sartre'ın kendi
si de romanlar ve oyun lar yazdı. Diğer öneml i varoluşçu yazarlar
Fransız Albert Camus, iriandalı Samuel Beckett, Romen Eugene
ionesco ve Polonyalı Witold Gombrowicz'tir. Hem bunların hem
de başka birçok yazarın tipik bir özelliği, saçma'yı dile getirmele
ridir. 'Saçma tiyatro' diye bir şey duydun herhalde."
" Evet."
" Peki 'saçma' ne demek?"
"Bir şeyin anlamsız ya da akıl dışı olması demek değil mi?"
"Aynen. 'Saçma tiyatro' gerçekçi tiyatronun karşıtı olarak
ortaya çıktı. Sahnede varoluşun anlamsızlığını serg ilemek ama
cındaydı. Böylece izleyicilerin yalnız oyunu seyretmekle kalma
yıp tepki göstereceğ i umuluyordu. Yani amaç anlamsızl ığı yü
celtmek filan değildi. Saçmayı -örneğ i n sıradan gündelik olaylar
daki saçmayı- gözler önüne sermek, izleyiciyi daha gerçek ve öz
gün bir varoluş üzerinde düşünmeye zorlayacaktı."
" Devam et! "
'"Saçma tiyatro'da çoğu zaman çok sıradan durumlar ele
alınır. Buna 'aşırı gerçekçilik' de denir. insan olduğu gibi resme
dilir. Ama çok normal bir sabah vakti çok normal bir evin banyo
sunda olup biten ler olduğu gibi tiyatro sahnesine aktarıl ı nca -iş
te o zaman seyirci başlar gülmeye. Bu gülüşü sahnede bütün
çıplaklığıyla sergilenen şeyde kendisini görmesine karşı bir sa
vunma olarak anlayabi l i riz. "
"Evet anl ıyorum."
517
SOFİE'NİN DÜNYASI
518
ÇAÖIMIZ
519
SOFİE'NİN DÜNYASI
520
ÇAGIMIZ
Sokağa çıktı lar. insanlar telaş içinde büyük bir sürüdeki karı nca
lar gibi koşuşuyordu . Alberto'nun ne göstereceği ni merak etmiş
ti Sofie.
Az sonra elektronik cihazlar satan büyük bir mağazaya gel
d iler. Televizyon, video ve uydu antenierinden cep telefonu, bil
gisayar ve faks cihaziarına kadar her şey vardı burada.
Alberto büyük vitrini gösterip konuştu :
"işte 20. yüzyıl Sofie. Rönesans'tan beri bir tür patlama için
de dünya. Büyük keşiflerle birlikte Avrupalılar artık bütün dünyayı
geziyor. Ve bugün ters patlama diyebileceğimiz bir şey olmakta."
521
SOFİE'NİN DÜNYASI
" Ne kastediyorsun?"
" Bütün dünyanın tek bir i letişim ağıyla sarılmakta olduğu
nu. Oysa yakı n zamana kadar dünyayı tan ımak ya da başka dü
şünürlerle görüşmek isteyen bir filozof ata ya da at arabasına
binrnek zorundaydı . Ama bugün dünyanın neresi nde olursak ola
lım her türlü gelişmeyi bilgisayar ekranında izleyebi liyoruz."
" Harika bir şey bu, ama biraz da korkutucu . "
" Mesele şu : Tarihin sonu m u yaklaşıyor yoksa yepyeni b i r
çağın eşiğinde m iyiz? Artık bir kentin y a d a tek bir devletin yurt
taşı olmaktan çıktık. Gezegensel bir uygarlıkla yaşıyoruz."
" Doğru."
"Son otuz-kırk yıldaki teknik gelişme -hele iletişim alanın
daki- bütün geçmiş gelişmelerin toplamından daha fazla. Yine de
işin başında sayılırız."
" Bana göstermek istediğin bu muydu?"
" Hayır, göstermek istediğim şey kilisenin öbür tarafında."
Tam gidecekkan televizyon ekranlarından birinde Birleşmiş
Milletler askerleri göründü.
"Şuna bak! " dedi Sofie.
Askerlerden birinin görüntüsü bütün ekranı doldurmuştu
şimdi. Alberto' nunkine çok benzeyen siyah bir sakalı vardı ada
mın. Aniden kameraya doğru bir karton parçası kaldırdı. 'Yakın
da geliyorum Hilde! ' diye yazılm ıştı kartona. Göz kırpıp ekrandan
kayboldu.
" Herife bak! " diye söylendi Alberto.
" B i n başı mıydı?"
"Şimdilik cevap vermiyorum bu soruya. Kilisenin önündeki
parkı geçip yeni anacaddeye çıktılar. Alberto biraz geril mişti. Bü
yük bir kitabevini gösterdi Sofie'ye. Adı LiBRiS'ti d ükkanın. Kent
teki, en büyük kitapçıyd ı bu."
" B u rada m ı göstereceğin şey?"
" içeri girel im."
Alberto kitapçıdaki en büyük kitaplığı gösterdi . Bütün duva-
522
ÇAGIMIZ
523
SOFİE'NİN DÜNYASI
524
ÇAGIMIZ
525
SOFİE'NİN DÜNYASI
526
ÇAGIMIZ
527
BAHÇE PARTİSİ
528
BAHÇE PARTİSİ
Sofie şehi rden eve dönerken otobüste annesine rastlad ı . Hay ak
si ! Va annesi elindeki kitabı görürse ne diyecekti?
Sofie kitabı parti için aldığı serpantinler ve balonlarla dolu
torbaya sokmaya çal ıştı ama başaramadı.
" Merhaba Sofie ! Ne güzel bak, aynı otobüse binmişiz."
" Merhaba ... "
" Kendine kitap mı aldın?"
" Hayır, pek aldım sayılmaz."
" 'Sofie'nin Dünyası ' şu işe bak sen ! "
Sofie yalan söyleyerek i ş i n içinden çıkamayacağını anla-
m ıştı.
"Aiberto hediye etti kitabı bana."
"Tahmin etmiştim. Dedim ya, onunla tanışacağıma sevini
yorum . Bir bakabi l i r miyim?"
" Eve kadar bekleyemez misin? Bu beni m kitabı m anne."
529
SOFİE'NİN DÜNYASI
530
BAHÇE PARTİSİ
531
SOFİE'NİN DÜNYASI
532
BAHÇE PARTİSİ
büyücüye götürmüş, büyücü de bebeği kanl ı canlı bir kad ına dö
nüştürmüştü. Ama pek olacak şey değildi bu tabii. Onun için So
fie bu düşünceden vazgeçti.
Karı koca Mercedes' lerinden inip bahçeye, hayret içinde
bakakalmış gençlerin arasına geldiler. Mali m üşavir ince uzun bir
paketi Sofie'ye bizzat kendi eliyle uzattı. Ve hed iye paketinden bir
Barbie bebek çıkıverd i ! Sofie kendi n i tutup bozuntuya vermeme
ye çalıştı, ama Jorunn kendi n i kaybetmişti neredeyse :
"Akl ınız başı nızda değ i l mi sizin ? Sofie artık bebekle filan
oynamıyor! "
Bayan ingebrigsten şıngırdayan payetleriyle gelip lafa karıştı :
"Ama Jorunncüğüm, odasına dekor olarak da koyabilir onu."
Sofie durumu kurtarmaya çalıştı :
"Çok teşekkür ederim. Bebek koleksiyonu yapmaya başia
rım belki de."
Bu arada konuklar masanın çevresi nde birikmeye başlamıştı.
"Şimdi bir tek Alberto kaldı gelecek," dedi Sofie'nin annesi.
Biraz heyecanlı çıkmıştı sesi, hafif bir endişe duyduğu halde bu
n u saklamaya çalışıyor g ibiyd i . Bu özel konukla ilgili laflar bah
çede dolaşmaya başlamıştı çoktan.
"Geleceğine söz verdi, mutlaka gel ir."
"Ama o gelmeden de masaya oturamayız herhalde?"
" Hayır, oturalım."
Helene Arnundsen konukları uzun masanın kenarına yer
leştirmeye koyuldu. Kendisiyle Sofie'nin arasında bir kişilik boş
yer bırakmıştı. Sonra da yemekler, havanın güzel liği ve Sofie'nin
artık neredeyse genç bir kadın olduğu üzerine birkaç laf etti .
Sofraya oturalı yarım saat kadar geçmişti k i , orta yaşlarda,
sivri sakallı ve bereli bir adam Kloverveien' i geçip bahçe kapısın
dan gird i. On beş gülden oluşan koca bir buket vardı elinde.
"Aiberto ! "
Sofie yerinden sıçrayıp Alberto'ya doğru koşmaya başladı .
Boynuna sarıldı, buketi a l d ı sonra. Alberto'nun bu karşılamaya
533
SOFİE'NİN DÜNYASI
534
BAHÇE PARTİSİ
535
SOFİE'NİN DÜNYASI
536
BAHÇE PARTİSİ
537
SOFİE'NİN DÜNYASI
538
BAHÇE PARTİSİ
539
SOFİE'NİN DÜNYASI
540
BAHÇE PARTİSİ
Alberto otu rdu, mali müşavir de aynı şeyi yaptı. Yüzü sinir
den kıpkırmızı olmuştu. Bu arada Jorunn ile Jorgen de gelip ma
saya oturdular. Giysileri kirlenmiş, bumburuşuk olmuş, Jo
runn'ün sarı saçları toz toprak içindeydi .
"Anne, bir çocuğum olacak. " dedi Joru n n.
" Peki, a m a hiç olmazsa eve g idene kadar bekle. "
Kocası hemen destek oldu karısına.
" Evet, biraz kendine sahip olmalı. Ve eğer çocuğun hemen
bu akşam vaftiz edi lmesi gerekecekse, o zaman kendi ayarlasın
bu işleri. "
Alberto c id d i bir yüzle Sofie'ye baktı.
"Vakit geldi . "
" Bari gitmeden önce bize biraz kahve getiremez misin?" di
ye sordu Sofie'nin annesi.
"Tabii anne, hemen getireyim."
Sofie termosu alıp mutfağa g itti. Önce kahve makinesini ça
l ıştırması gerekiyordu. Kahvenin olmasını beklerken kuşlara ve
balıkiara yem verdi . Banyoya gitti ve Govinda'ya bir salata yap
rağ ı verd i. Ked i ortalıkta yoktu. Ama Sofie yine de büyük bir ku
tu kedi mamasını açıp çukur bir tabağa boşalttı ve tabağı kapının
önüne koydu. Gözleri nin yaşardığını hissediyordu.
Elinde kahveyle geri döndüğünde bahçe partisi artık on beş
yaşında bir genç kızın değ i l , küçük çocukların yaşgünü eğlence
sine benzem işti. Kola ve gazoz şişeleri devri lm iş, çikolatalı pas
ta masaya bulaşmış, üzümlü çörek tabağı yerlere düşmüştü. So
fie kahveyi masaya koyarken bir del ikanlı elindeki havai fişeği
kremalı pastaya saplad ı. Fişek patlayınca krema öbekleri de ma
saya ve konukların üstüne sıçradı. En çok da Bayan ingebrigs
ten ' i n kırmızı elbisesine.
işin tu hafı , hem Sofie hem de diğerleri durumu tam bir so
ğukkanlılıkla karşı lamıştı. Jorunn bir parça pasta alıp Jorgen' i n
yüzüne sürdü, sonra d a yalayarak temizlerneye koyuldu.
Sofie'nin annesiyle Alberto biraz uzaklaşmış, bahçe salın-
541
SOFİE'NİN DÜNYASI
542
BAHÇE PARTİSİ
543
KONTRPUAN
544
KONTRPUAN
545
SOFİE'NİN DÜNYASI
genç bir kadı n la genç bir adam çıktı. Adamı n elinde kahverengi
bir evrak çantası vardı , kad ı n ı n omuzunda da kırmızı bir çanta
asılıyd ı . Arkalarda bir yerdeki caddeden bir otomobi l geçti.
"Ne oldu?" diye sordu Sofie.
" Başardık."
"iyi ama nereye geldik böyle?"
"Bu semtin adı Binbaşın ı n Kulübesi. "
" B i nbaşının Kulübesi mi? A m a... "
"Oslo'nun bir semti."
"Emin misin?"
"Kesinlikle. Şu gördüğün evin adı da 'Chateau Neuf'tür, ya
ni 'Yeni Şato'. Müzik eğitimi yap ı l ı r bu binada. Diğeri ise ilah iyat
fakü ltesi. Tepeye doğru çıkarsan doğa bilimleri okuyabil irsin, en
yukarıda da edebiyat ve felsefe."
" H ilde'n i n kitabından ve binbaşının denetiminden kurtul-
duk mu yani? "
" H er ikisinin de cevabı 'evet'. B u rada b i zi asla bulamaz."
" Peki ama ormanda koşarken neredeydi k aslı nda?"
"Binbaşı mali m üşavirin arabasını elma ağacına toslatmak-
la meşgulkan mağaraya saklanmayı başardık. O sırada embriyo
halindeydik. Hem eski hem de yen i dünyaya aittik. Ama binbaşı
orada saklandığımızı aklına getirmiş olamaz. "
"Neden peki?"
"Yoksa kaçmamıza o kadar kolay i zi n vermezdi . H e r şey rü
ya gibi geçti. Yani tabii belki o da oyunun içindeydi..."
"Ne demek istiyorsun?"
" Beyaz Mercedes' i harekete geçiren kendisiydi. B izi göz
den kaybetmeyi istiyord u belki de. Bütün bu olan lardan sonra
bitkin düşmüş olmalı ... "
Genç çift sadece birkaç metre uzaktaydı artık. Kendinden
çok daha yaşlı bir erkekle çimende oturmak Sofie'yi biraz ulan
dırmaya başlamıştı. Ayrıca Alberto'nun söyledi klerini başka biri
nin de doğrulamasını istiyordu.
546
KONTRPUAN
547
SOFİE'NİN DÜNYASI
548
KONTRPUAN
rada, özell ikle Drammen'den sonra ilk Aziz Yahya ateşlerine rast
l ıyorlardı.
" Vaz ortası bu Sofie! Harika değil mi?"
"Açık bir otomobilde olunca rüzgar da püfür püfür çok gü
zel esiyor. Gerçekten kimse göremiyor mu bizi? "
"Sadece bizden olanlar. Belki birkaç tanesine rastlarız. Sa
at kaç oldu?"
"Sekiz buçuk."
"Öyleyse kestirme yollardan g itmemiz gerek. En azından
şu kamyonun arkasından kurtu lal ım."
Geniş bir buğday tarlasına saptı. Sofie arkasına dönüp ba
şakları ezerek açtıkları geniş ize baktı.
"Yarın rüzgarın tarlayı bu hale getirdiğini anlatacaklar. " de
di Alberto.
549
SOFİE'NİN DÜNYASI
550
KONTRPUAN
551
SOFİE'NİN DÜNYASI
552
KONTRPUAN
de adı yazılı bir zarf buldu. Bütün havaalanı bir tür bilgisa
yar oyununa dönüşmüştü adeta ve kendisi de İmleç olarak
kullanılıyordu. Kağıdı okudu:
553
SOFİE'NİN DÜNYASI
554
KONTRPUAN
555
SOFİE'NİN DÜNYASI
556
KONTRPUAN
557
SOFİE'NİN DÜNYASI
558
KONTRPUAN
ya başlamıştı.
Aslında kendi silahıyla vurulmuştu. Ama önemli bir
fark yok muydu arada? Onun kurbanları Sofie ile Allıer
to'ydu -ve onlar da düşgücü ürünlerinden ibaretti.
Şimdi artık Hilde'nin tavsiyesine uyabilirdi. Koltuğunu
yatırıp uyuklamaya başladı. Ancak pasaport kontrolünden
geçip Kjevik Havaalanı'nın gelen yolculara ayrılmış salonu
na vardığında tam anlamıyla uyanabilmişti. Bir gösteriyle
karşılaştı burada.
Çoğunlukla Hilde'nin yaşlarındaki gençlerden oluşan
sekiz on kişilik bir gruptu bu. Ellerindeki pankartlarda şun
lar yazılıydı: "EVE HOŞGELDiN BABA!", "HİLDE BAHÇE
DE BEKL iYOR" ve "İRONİYE DEVAM!"
İşin kötüsü öyle hemen boş taksiye atlayıp kaçamazdı,
bagajını beklemek zorundaydı çünkü. Bu arada Hilde'nin o
kul arkadaşları etrafında dönüp duruyor, binbaşı pankartla
rı defalarca okumak zorunda kalıyordu. Bir genç kız kendisi
ne bir buket gül sunduğunda hafifçe gülümseyebildi. Elinde
ki torbalardan birini karıştırıp her göstericiye bir parça ba
dem ezmesi verdi. Hilde için iki parça kalmıştı geriye. Bagaj
ları gelince genç bir adam karşısına geçip Ayna Kraliçesi'nin
emrinde bulunduğunu ve kendisini Bjerkely'ye götürme gö
revinin verildiğini söyledi. Göstericiler kalabalığın arasına
karışınıştı bu arada.
E 18 numaralı yolda gidiyorlardı. Bütün köprülere ve
tünel girişlerine levhalar ve pankartlar asılmıştı: "Evine hoş
geldin!", "Hindi seni bekliyor", "Seni görüyorum baba!"
Bjerkely'nin bahçe kapısında otomobilden inerken ra
hat bir nefes aldı Albert Knag. Kendisini getiren gence 100
Kron ve üç kutu Carlsberg Elephant birası vererek teşekkür
etti.
559
SOFİE'NİN DÜNYASI
560
KONTRPUAN
561
SOFİE'NİN DÜNYASI
562
KONTRPUAN
563
SOFİE'NİN DÜNYASI
564
SOFİE'NİN DÜNYASI
565
B ÜYÜK PATLAMA
566
BÜYÜK PATLAMA
567
SOFİE'NİN DÜNYASI
568
BÜYÜK PATLAMA
569
SOFİE'NİN DÜNYASI
5 70
BÜYÜK PATLAMA
571
SOFİE'NİN DÜNYASI
572
BÜYÜK PATLAMA
573
SOFİE'NİN DÜNYASI
5 74
BÜYÜK PATLAMA
575
SOFİE'NİN DÜNYASI
576
DİZİN
Aasen, Ivar (18ı3-ı896), 400 Apollon, 35, 64, 65
Aasgard, 3 ı ,33 Aquino'lu Thomas ( 1225-ı274),
Adem ile Havva, ı 75, 463, 484 204, 205, 209, 2ıo, 2ı2, 223,
Aeskhylos (İÖ 525-456), 87 266, 274, 376
Agnostizm, bkz. Bilinemezcilik Areopagos, 87, ı 8 ı , ı83, 282,
ahlak, 96, 97, ı32, ı58, ı 79, 292, 336
207, 3ı6, 358, 359, 36ı, 376- Aristippas (İÖ ykl. 439-366),
379, 38 ı , 434, 444, 446, 453, ı5ı, ı52
487, 5 1 1 Aristofanes (İÖ ykl. 450-385), 87
ahlak yasası, 379-382, 434 aristokrasi, ı33
Akademi, 95, 96, 107, ı2ı, ı93, Aristoteles (İÖ 384-322), 4ı, 73,
ı95 ıo7, 113, ı2ı-ı35, ı38, ı45,
akademik filozof, 368 ı46, ı48, ı95, ı96, 204-207,
akılcılaştırma, 49ı , 496 209, 2ıo, 230, 237, 254, 266,
Akılcılık, bkz. Rasyonalizm 267, 269, 283, 296, 297, 338,
akla ait doğru, 430 36ı, 376, 398, 4ı2, 46ı , 475,
Akropolis, 85-90, 100, ı42, ı8ı, 5ı8
ı83, 206, 292, 334-336, 444 Arkhimedes (İÖ 287-2 ı2), 354
alışkanlık, 24, 26, 3ı3, 3ı4 Armstrong, Neil ( ı 930), 5ı9
Allah, ı 73 Arnulf 0verland, 503
alternatif hareketler, 520 artıdeğer, 450, 45ı
altın orta, ı32 Asbjııırnsen (18ı2-ı885), 400
altyapı, 444-446, 457 Asklepios, 35
amaç, 56, ı ı8, 380, 398 astrolog, astroloji, 58, 59, 64,
Anaksagoras (İÖ 500-428), 48, 523, 528
49, 57, 74 astronom, 232, 233, 24ı
Anaksimandros (İÖ ykl. 6ı0- astronomi, 20, 50, ı48, ı96, 225
547), 42 aşama, 4ı4, 4ı9, 432-434, 445,
Anaksimenes (İÖ ykl. 570-526), 450, 510
42, 43, 47 Ateizm, 49, ı58, 3 1 1 , 360, 5ı2
anatomi, 227 Athena, 35, 86, 88
Andersen, H.C. ( 1805- ı875), 2 ı , Atina, 49, 73-76, 78, 79, 8 ı , 83,
400, 426, 44ı 85-9ı , 95, 96, ıo7, ı46, ı48-
Andromeda takımyıldızı, 568 ı5o, ı52, ı8o-ı83, ı88, ı93,
antitez, 4ı3, 4ı4, 4ı6, 4ı8 202, 206, 265, 292-294, 334,
antibiyotik, 473, 474 336, 444, 506
Antisthenes (İÖ ykl. 455-360), atmosfer, 477-479
ı49 atom, atom öğretisi, atom teori-
578
si, 54-57, 59, 97, 98, 152, 153, beyaz karga, 315, 527, 530
254, 333, 417, 443, 575 beyin 56, 262, 263, 274
Augustinus (354-430), 198-204, bigbang, 569
265, 274 bilgelik, 105, 106, 1 7 1 , 2 1 1 , 342
Aydınlanma Çağı, 261, 30 1 , 303, bilgi, 70, 7 1 , 77, 80, 82, 84, 100-
357, 359, 360, 366, 39 1 , 392, 102, 1 7 1 , 198, 206, 265, 267,
395, 396, 398, 4 1 1 269, 277, 289, 299, 373, 374,
Aydınlanma düşüncesi, 357, 359 414, 444
Aydınlanma filozofu, felsefesi, bilim, 22, 36, 48, 5 1 , 55, 65, 66,
302, 357-364 74, 106, 106, 122, 127, 129,
ayin, 32, 34, 174, 189 134, 147, 148, 196, 223, 227,
228, 230, 241 , 246, 266, 3 1 1 ,
Bach, J.S. ( 1685-1 750), 393 3 1 5 , 3 1 � 3 2 1 , 346, 349, 35�
Bacon, Francis ( 1 5 6 1 - 1626), 392, 443, 444, 458, 461 , 469,
231, 251 470, 476, 478, 519-52 1 , 524
bağışıklık, 4 73 bilimsel yöntem, 223, 229, 23 1 ,
bakteri, 473, 474, 477 251
Balder, 34 bilinç, 56, 296-298, 309, 310, 314,
banş prensi, 177 322, 323, 371, 397, 489-501
Barok, Barok Dönemi, 243, 246, bilinçaltı, 56, 124, 158, 228, 268,
257-260, 391, 393, 400 297, 298, 306, 307, 309, 323,
bastırmak, 487-490, 492, 493, 338, 347, 35� 3 7 1, 396, 40 1 ,
496, 502 405-407, 424, 489, 492, 494,
Beauvoir, Simone de ( 1 908- 501, 504, 525, 526
1985) 5 1 1 , 516, 5 1 7 bilinç dışı, 457, 484, 485, 488-
Beckett, Samuel ( 1 906-1989), 490, 492, 493, 495-497' 499,
517 525, 526
Beethoven, L. van (1 770-1827), Bilinemezcilik, 75, 3 1 1
392, 393, 400 birey, 35, 65, 143, 202, 226, 227,
Benediktin tarikatı, 193 243, 300, 358, 361, 362, 392,
bereket tanrısı-tannçası, 3 1-33, 418, 419, 424, 425, 427, 429,
1 70, 171 430, 465-469, 47 1 , 474, 514
Berkeley, George ( 1685- 1 753), Bireycilik, 227, 241 , 393, 418,
lll, 167, 188, 266, 293, 295, 426
296, 303, 320-324, 336, 337' Birleşmiş Milletler (BM), 68, 139,
346, 347, 350, 363, 368, 369, 141, 168, ı 74, 246, 250, 252,
401, 405, 406 277, 329, 333, 336, 338, 356,
Berlin, 409, 428, 442, 506 364, 387, 403, 503, 522, 538
579
Bizans, ı96, ı97, 226 çevre felaketi, 4 7 4
Bjl!lrnson, Bjl!lrstjerne ( ı 832- çevre sorunlan, 2 3 ı, 520
ı9ıO), 480 Çilecilik, ı 72
Bohr, Niels ( ı 885-ı962), 4ı 7 çizgisel tarih anlayışı, ı 73, 202,
Böhme, Jacob (ı575-ı624), 396 571
Brahman, 571 çocukluk, 26, 55, 203, 2ı9, 225,
Breton, Andre (ı896-ı600), 496 2 3ı , 278, 328, 329, 360, 486
Bruno, Giordano ( ı 548-ı600), çocuk cinselliği, 485-487
229, 249, 396 Çoktanrıcılık, ı 70
Buddha, Gautama (İÖ ykl. 565-
485), 3ıo, 429 Dağ Vaazı, ı 79
Budizm, ı57, ı 72 Damaris, ı 83
Büyük İskender (İÖ 356-323), Darwin, Charles ( ı809- ı882),
ı46, ı49 240, 354, 456-480, 499, 5ı9
büyük patlama, 566, 569, 570, Darwin, Erasmus (173ı-ı802),
572, 574 460
das Ding an sich, 372, 382, 392,
Calderon, Pedro ( ı 600- ı68ı), 393, 4ıo
26ı Dass, Peter ( 1647- ı 707), 26ı
Camus, Albert ( 19ı3-ı960), 5 ı 7 Davut (İÖ ykl. 1000), ı 76, ı 77
carpe diem, 258 değer, ı44, 449
Chaplin, Charles ( 1 889-ı977), değerlerin önceliği, ı4ı, ı44
5ı8 değişme meselesi, 43
Chuang-Tzu (İÖ 365-290), 26ı deha, dahi, 52, 53, ı79, ı94, 227,
Cicero, (İÖ ı06-43), 80, ı5ı 333, 392, 393, 395, 399
cinsel, cinsellik, 468, 485-488, Deizm, 36ı
49 ı , 492 dejenerasyon, 4 7 4
cinsiyet, 2ı0, 5ı6 Delphoi, 64, 65, 8 ı , ı42
cogito, ergo sum, 270 Demokrasi, 74, 88, ı33, 452
Colleridge (1772-ı834), 394 Demokritos (İÖ ykl. 460-370),
Condorcet ( ı 743-ı 794), 362 50, 54-59, 73, 97, 98, ı29, ı52-
Copernicus ( ı473- ı 543), 232, ı54, ı86, 254, 262, 310, 333,
233, 371 375, 407, 442
credo quia absurdum, 43ı deney, 25, 35, ı26, 230, 235,
cunta, ı33 236, 453, 454
Deneycilik, bkz. Empirizm
çatışma, 48, ı 8 ı , ı88, 202, 262, Descartes, Rene ( ı 596-ı650),
383, 446, 485, 486, 488 257, 264-275, 280, 283, 284,
580
287, 295, 296, 299, 30ı , 306- 24ı , 2 8 3 , 286, 287, 3 1 1-3ı5,
308, 32ı, 352, 358, 360, 369, 349, 36ı, 373, 376, 379, 473,
375-377, 382, 397, 4ıo, 4ı4, 526, 570
430 doğal haklar, ı50, 30ı, 36ı-363
Determinizm, 263, 286 doğal hukuk, 3 ı6, 362, 446
deus, ı 70 doğal seçilim, 460-467, 469, 472,
devlet, 35, 63, 65, 75, 79, ıo5- 474, 479
107, ı47, ı5o, ı 5 ı , ı58, ı8o, doğal süreç, 40, 4ı, 48, 65, ı 2 ı ,
ı95, 202, 229, 258, 302, 387, ı 5 ı , 206, 371
4ı5, 4ı8, 4ı9, 522 doğal tannbilimi, 205, 207
devrim, 23 ı, 232, 254, 358, 362, doğaya dönüş, 357
365, 447, 449, 45 ı , 452 doğurma yetisi, 78
Dickens, Charles ( ı 8 ı 2 - ı 8 70) Dostoyevski, Fiodor ( ı 8 2 ı-
44ı ı 8 8 ı ), 433
din, dinsel, 30, 32, 34, ı38, ı4ı, döngüsel tarih anlayışı, ı 72, 571
ı42, ı47, ı48, ı56-ı58, ı69, duygular, 278, 283, 286, 309,
ı 73, ı 75, ı 78, ı 79, ı82, ı84, 3 ı 7-3 ı9, 379, 392, 393, 396,
ı89, ı9ı, ı98, ı99, 204, 223, 433
229, 24ı , 263, 28ı, 360, 368, duyıılar, 43-46, 99, ıoo-ıo3, ı2ı
376, 4ı9, 444, 52ı ı24, ı54, 205, 206, 230, 233,
dinamik, 398, 411, 4ı 7 235, 262, 265, 269--271, 296-
Diogenes (İÖ ykl. 400-325), ı49 300, 338, 369, 373, 374, 378,
Diotima, ıo7 4ı3, 432, 457
Diyalektik, Diyalektizm, 4 ı 3 , duyu dünyası, 97, 99
4ı4, 4ı7, 4ı8, 445, 447 Düalizm, ı50, 273, 284
diyalog (konuşma), 76, 96, ıoo, dünya aklı, 45, ı50, 409, 424,
407 443
Diyonysos, 35, 87 dünya dini, ı8ı
DNA molekülü, 476-478 dünya düzeni, 3 ı
dogma, ı84, 230, 280, 28ı, 36ı dünya görüşü, 3 0 , 3 ı , 3 4 , 73,
doğa bilimleri, 4 ı , 358, 5ı9, 546 ı24, ı5ı, ı94, 226, 232, 240,
doğa filozofu, doğa felsefesi, 40, 262, 263, 396, 4ı7, 5ı9, 52ı
4ı, 54, 73, 74, 80, ı22, ı45, dünya ruhu, ı56, ı57, 397, 40ı
208, 209 dünya tini, 397, 399, 409, 4ı2,
doğa kavrayışı, 228 4ı4, 4ı8-4ı9, 430, 442, 443
doğa merdiveni, ı30, ı 3 ı dürtü, 457, 485, 490, 492
doğaüstü, 6 5 , 6 6 , 1 19, 3 1 1 , 3 ı 2 , düşünüş ahlakı, 38ı
36ı , 394, 526, 527, 562 Dyaus, ı 70
doğa yasası, 40, 45, 56, 9 ı , 239,
581
Egzistansiyalizm, bkz. Varoluş- Faust, 4 79, 480
çuluk felsefi sistem, 266, 269, 410,
Eko-felsefe, 520 442, 444
ekolojik, 468, 4 73 felsefi soru, 2 ı , 22, 26, 30, 35,
ekonomi, ekonomik, 88, ı95, 39, 53, 74, 88, 1 18, 266, 269,
225, 443, 444, 450 368, 374, 430, 5 ı 9
Elea'lılar, 43, 54, 4ı3 felsefi tann, ı 8 3 , 361
emek, 448 Feodalizm, feodal toplum, ı95,
Empedokles (İÖ ykl. 494-434), 226, 446, 447
46-49, 5 ı , 57, 97, 407, 4ı3, Ferisi, ı 79, ı81
4ı4 Fichte, J.G. ( 1 762-ı8ı4), 40ı
empirik (deneyci) yöntem, 230 Ficino, Marsilio ( 1433- ı494),
Empirizm 230, 296, 304, 3 ı6, 226, 243
321, 346, 369, 371, 382, 4ı4, fılozoflann projesi, 39, 96
5ı8 fosil, 458, 46ı-463, 470, 574
Engels, Friedrich (1820-ı895), Franklin, Benjamin (ı 706c
443, 449, 457 ı 790), 466
Epikuros (İÖ 34ı-270), ı5ı-ı53, Freud, Sigmund ( ı 856-1939),
442 354, 457, 482, 484-490, 492-
Epikurosçu, ı5ı- ı53, ı8ı, 182 496, 525, 526
Erasmus (ykl. ı466- ı536), 242, Fr!1ly, 34, ı 70
243 Fr!llya, 32, 33, 34, ı70
eros, 103
Eski Ahit, ı 73-ı 75, ı84, ı99, galaksi, 233, 355, 567-570, 574,
202, 28ı 575
estetik, 432-434, 509 Galilei, Galileo ( ı 564- ı642),
etik, 88, ı48, 283, 30ı, 359, 378, 230, 233-240, 269
432-434 Geç Antik Çağ, ı46, ı47, ı54,
Euripides (İÖ ykl. 480-406), 87 ı98
evren, 22, 25, ı50, ı56-ı58, 233, Geç Ortaçağ, 192, 203, 204
239-24ı , 262, 282, 355, 374, gençlik başkaldınsı, 394
426, 563, 566-572, 575 genler, 455, 468, 480, 482
evrensel, ı o ı , 238, 250, 358, geosentrik, 232
379, 383, 398, 399, 424, 464, Gerçeküstücülük, bkz . Sürre-
467 alizm
Evrensel Romantizm, 399 Gerekircilik, bkz. Determinizm
eylemsizlik yasası, 234, 240 gezegen, yörünge, ı5, 2 ı , 25, 49,
1 3 ı , 137, ı42, ı58, ı85, 232-
582
234, 237-24 ı , 250, 320, 324, halkın aydınlanması, 7 4
332, 355, 425, 480, 482, 520, halklar birliği, 386, 387
522, 549, 566, 567, 569, 570, Hamlet, 260
574, 575 Hamsun, Knut ( 1854- ı952),
Gizemcilik, ı54, ı56-ı57, 396 207, 208
gizli rüya düşünceleri, 494 Handel, G.F. ( ı685- ı 759), 393
Goethe, J.W. cı 749-ı832), ı85, hayal gücü, 22, 40 ı , 408
34ı , 396, 479 haz, ıo5, ı32, ı 5 ı-ı53, ı 7 ı ,
Gombrowicz, Witold ( ı904- 432-434, 486-489
ı 969), 5ı 7 Hegel, G.W.F. ( 1 770- ı83ı), 354,
Gotik, 203 384, 407-4ı9, 423, 424, 426-
Gouges, Olympe de (ı 748-ı 793), 429, 43 ı , 442, 443, 447, 448,
362-366 5 1 1 , 5ı3, 539
gök cisimleri, ı3ı, 232, 233, 238, Heidegger, Martin (ı889- ı976),
24ı 511
gölge, 4ı, 62, ıo3, ıo4, 107, ı23, Heidelberg, 399, 409, 506
ı55, ı56, 260, 26ı, 288, 329, Heimdal, 33
353, 390, 404, 406-408, hekimlik ahlakı, 66
görü biçimi, 370 Helenizm, ı45-ı48, ı69, ı83,
Grirom kardeşler, 400, 556 ı84, 338
Grundtvig, N.F.S. c ı 783-ı872), helyosentrik, 232, 240
330 Hephaistos, 35, 88
Gustav, III. ( 1 746-ı 792), 259 Hera, 35
güçlerin ayniması ilkesi, 30ı Herakleitos, 44-46, 57, ı50, 4ı3
günah, ı75, ı78, 200, 243 Herakles, 35
günah bağışı, ı 78 Herder, J.G. ( ı 744- ı803), 398,
günah bağışlama parası, 242 399
güneş sistemi, 237, 239, 240, Hermes, 73
246, 477, 567, 568 Herodotos (İÖ 484-424), 65
Hesiodos, 35
halk, halka ait, 63, 65, ıo7, ı47, Hıristiyanlık, 3 ı , 59, 88, ı46,
ı 76- ı 79, ı85, ı93, ı94, 224, ı54, ı57, ı69, ı73-ı75, ı80-
242, 243, 258, 302, 359, 360, ı84, ı92-ı94, ı97-ı99, 204,
398-400, 427, 452, 520, 557, 205, 223, 24ı , 242, 280, 28ı,
564 311, 34ı, 357, 360, 36 ı , 368,
halk masalı, 399, 400 376, 427, 428, 430, 43 ı , 434,
halk müziği, ı94, 399, 400 46 ı , 5 1 1 , 52 ı , 571
halk ruhu, 398 Hildegard ( ı 098- 1 1 79), 2 1 1 ,
583
2ı2, 342 ideal devlet, ıo5, ı o6
Hinduizm, ı57, ı 72 idealar dünyası, 99, 102, 103,
Hint-Avrupa, ı69-ı 74, ı80, 267 ıo5, ıo8, 1 16, ll 7 ' ı23, ı24,
Hippokrates (İÖ ykl. 460-377), ı54, 262, 297, 336, 338
66 idealizm, 262, 442
Hobbes, Thomas ( ı 588- ı679), İkicilik, ikici, ı50, 273, 284
262, 263 ilerici, 4 1 1 , 4ı2, 450
Hod, 34 ilk günah, 200, 243, 349
Hoffmann, E.T.A. (ı 776-ı822), ilk hücre, 475, 478
400 ilk neden, ı 3 ı , 206, 207, 36ı,
Holberg, Ludwig ( ı684- ı 754) 376
26ı inanç bildigesi, ı 74, ı84
hologram, 49 inanç gerçekleri, 205
Homeros (İÖ 700 yılları), 35, 42 inanç, 59, ı 72, ı 73, ı98, ı99,
hoşgörü, ı4ı, ı43, 28ı, 30ı 205, 226, 242, 30ı, 3 1 1 , 360,
Hume, David ( ı 7 1 ı - ı 776), 266, 376, 377, 4ı7, 430, 43ı, 434,
296, 303-3 ı8, 357, 358, 369, 52 ı , 528
371-373, 378-380, 397, 4ıo, incunabulum, 225
4ı2, 4ı4, 5ı8, 523 insan hakları, 36ı
hücre, hücre bölünmesi, 49, 55, İnsanın Çıkışı, 4 70
210, 47 1 , 475-478 İonesco, Eugene ( ı 9 ı 2- ı 994),
Hümanizm, ı49, 224-229, 242, 5ı7
243, 359, 393, 5ı2, 5ı3 ironi, ironik, 7 8 , 40 ı , 420, 428,
433, 453, 48 ı , 500, 506, 558
ışık, 50, 62, ıo4, ıo7, ı54, ı55, İsa, 38, 77, 79, 86, 87, 89, ı34,
ı63, ı77, ı9o, ı9� ı98, 22ı, ı42, ı46, ı48, ı69, ı 71-ı8ı,
224, 246, 324, 327, 476, 566- ı83, ı84, ı90-ı92, ı94, ı95,
568, 574 202, 204-206, 28 ı , 34ı, 36ı ,
luppiter, ı 70 428, 443
İbrahim, ı 74-ı 76, ı87 İskenderiye, ı48, ı54, ı83, ı96,
İbsen, Henrik ( 1828-ı906), 40ı , 506
427, 433 İsrail, ı 74-ı 78, ı84, ı85
içkin, 5ı6 İşaya, ı77
içsel neden, 286
idealar öğretisi, 99, 107, ı2ı Jena, 399, 409, 506
ı24, ı54, ı99, 338, 46ı Jeppe, dağdaki, 26ı , 270
ideal, 95, 96, ıo3, 105, ı52, ı 72, joker, 79, 8 ı , 84, 220
227, 364, 395, 400, 5ı6
584
kader, 58, 59, 63-65, 67, 68, ı02, Komünizm, komünist, 44ı , 447,
ı40, ı5ı, 2oı, 229, 402, 469 449, 450, 452, 453, 540
kadın, 33, 39, 52, 60, 6 ı , 67, 90, Konstantinopolis (Istanbul),
93, 94, ı06, ı07, ı33, ı34, ı37, ı92, ı93, ı96, 342
ı83, 2ıo, 211, 222, 260, 287, Konstantinus, Roma imparato
30ı, 328, 338, 342, 343, 362- ru (285-337), ı92
365, 390, 4ı5, 4ı6, 438, 448, kontrpuan, 544, 547
454, 469, 482, 488, 505, 509, konuşma, konuşma sanatı, bkz.
5 1 1 , 5ı5-5ı 7 ' 526, 532, 533, retorik
539, 540, 546, 556, 557, 563, kozmik, ı 72, 237, 28ı, 571, 574
564 kozmik bilinç, ı58, 396
kadın haklan, 30ı, 362, 363, kozmik ışın, 4 79
365 kozmopolit, ı50
kahin (Delphoi'deki kahin), 64, köle ahlakı, 5 1 1
65, 8 ı , 82 köleci toplum, 446, 4 47
kahtım sağlığı, 4 7 4 kötü meselesi, ı98
kalıtımla geçen madde, 4 72, 4 76 kromozom, 4 76
kalıtsal özellik, 472, 477 Ksenofanes (İÖ ykl. 570-480),
kanaatkarlık, ı49 35
Kant, Immanuel (ı 724- ı804), Kserkses (İÖ 5ı9-465), 86
369-383, 386, 387 ' 392, 393, Kudüs, ı 74, ı 76, ı78, ı96, 307,
397, 4ı0, 4ı2, 4ı4, 43 ı , 434 506
kaos güçleri, 32 Kuran, ı73
kapitalist, Kapitalizm, 44ı , 447- kurtuluş, ı47, ı48, ı54, ı 72,
453, 456 ı 77- ı8ı, ı84, ı98, 202, 28ı
kar, 450, 45ı kurtuluş kehaneti, ı 77
Kast sistemi, ıo6 Kutsal Kitap, ı98, 200, 202,
kaygı, ı52, 352, 433, 5ı2, 5 ı 3 204-208, 2ı0, 242, 5 ı 3
Kepler, Johannes, 2 3 3 , 2 3 7 , 238 kültürel iyimserlik, 3 5 7 , 359
kesin buyruk, 379
Kierkegaard, Sören ( ı 8 ı 3 - La Mettrie (ı 709-ı 75ı), 263
ı855), 354, 384, 426-434, 442, Lamarck, Jean de (ı 744-ı829),
509, 5 1 1-5ı3, 5ı8 460, 464, 465, 472
Kinikler, ı49-ı5ı, ı54 Landstad, M. B. ( ı 802-ı880),
kip, 285, 288 400
kitle insanı, 5ı4 Laplace, Pierre S. ( ı 749- ı827),
komedi, 88 263
Komünist Manifesto, 449 Leibniz, G. W. ( ı 646-ı 716), 264,
585
266, 296, 426 88, 96, ıoı, ı48, ı96, 230, 25ı,
Lenin, Leninizm, 443, 452 263, 269, 272, 273, 283
Leonardo da Vinci ( ı452-ı 5 ı9), Materyalizm, 56-59, 262, 263,
243 275, 277, 32 ı , 442, 443, 445,
Locke, John ( ı632-ı 704), 266, 5ı9
29ı, 296-302, 306, 3ı 7, 32 ı , meditasyon, ı57, ı 72, ı 75
358, 369 medyum, 498, 499, 525
logos, 45, ı50 Mephistopheles, 4 79
Loke, 32-34 Mekanik Dünya Görüşü, 262
Londra, 33, 456, 457, 506 mekanik, 56, 57, 262, 263, 267,
Louis, XIV. , 256, 259, 302 268, 273-275, 288, 396, 398,
Luther, Martin ( ı 483-ı546), 443, 445, 504
242, 243 melekler, 209, 263, 274, 304-
Lyell, Charles ( 1 797-ı875), 462- 307, 324, 347, 355, 404, 528,
464 555, 557
memento mori, 258
Maddecilik, bkz. Materyalizm Mesih, ı 76-ı 78, ı8ı
mağara benzetmesi, 104, 105, mevsim mitleri, 34
ı55 Midgard, 3 ı , 32
makrokosmos (büyük evren), mikrokosmos (küçük evren),
ı5o ı5o
Malthus, Thomas, ( 1 766-ı834), Miletos, 4ı-43, 506
466 Mill, John Stuart (1806- ı873),
manastır, ı 72, ı83, ı94, 203, 30ı
258 Mirandola, Pico Della ( ı463-
Manicilik, ı98 ı494), 226
mantık, 88, ı28, ı29, 209, 3ı 7 mistik deneyim, ı57
Marcus Aurelius, ( ı 2 ı -ı80), ı5ı Mistisizm, bkz. Gizemcilik
Marksizm, Marksist, 442, 443, mit, mitoloji, mitsel dünya görü
452, 453, 5 1 1 şü, 30-36, 40, 44, 63, 73, 74,
Marksizm-Leninizm, 443 ı24, ı 7 1 , ı 72, 226, 306, 400,
Marx, Karl ( 1 8 ı8-ı883), 354, 458
435, 44ı-457, 5 ı ı , 5ı3 Moe, Jorgen (18ı3-ı882), 400
masal, ı2, ı94, 260, 26ı, 384, molekül, 4 76-4 78
385, 399, 400-402, 423, 425, Monarşi, ı33
426, 44ı , 497, 503, 509, 5ı8, Monizm, ı50, 284
520, 524, 53 ı , 554, 556 Monoteizm, ı 73
matematik, matematiksel, 39, Montesquieu ( ı689-ı 755), 302,
586
357, 358 Odin, 32, 34
Muhammed (570-632), ı 95, ı96 Oidipus, 65, 87
Musa (İÖ ykl. ı400), ı 76 oksijen, 477, 478
mutasyon, mutant, 4 7 1 -4 73, okyanus hissi, ı58
475, 478, 499, 50ı olumsuzlama, 4ı4, 4ı6
mutlak doğru, 410 organizma, ı26, 267, 398, 399,
mutlakiyet, 259, 302 478, 574
mutlu, mutluluk, 34, 82, 1 18, Ortaçağ, ı34, ı46, ı72, ı84,
ı32, ı49, ı5ı, ı 77, ı8ı, 279, ı88, ı89, ı9ı- ı99, 202-204,
283, 288, 35 ı , 356, 360, 453, 209, 2 1 1-2ı3, 2 ı8, 2ı9, 224-
542 232, 240, 242, 265, 266, 296,
mükemmel varlık, 27-273, 296, 304, 34 ı , 342, 345, 358, 359,
376 376, 394, 4 ı ı , 43 ı , 447, 455
Müslümanlık, ı43, ı 74, ı87, otomat, 273-275
ı96, ı97 otuz yıl savaşlan, 258
ozon tabakası, 4 78
Natüralizm, 457, 485
nedensellik yasası, 3 ı4, 3 7 1 - ödev ahlakı, 38ı
3 7 3 , 380-382 , 43ı ölümsüzlük iksiri, ı 71
nesnel doğru, 429 örnek resim, 99
nevroz, 488, 492 öz, 5ı2
New Age, 520, 523 Özdekçilik, bkz. Materyalizm
Newton, Isaac ( ı642-ı 727), 237- özgür irade, 59 , 287, 288, 353,
24ı, 249, 262, 263, 358, 360 376, 382
Nietzsche, Friedrich ( ı 844- özgürlük, ıo4, ıo7, 274, 275,
ı900), 5 1 1 , 5ı2 28ı, 286, 288, 30ı , 355, 36ı,
Nihilizm, 5ı4 362, 375, 382, 4ı2, 50 ı , 502,
Nils Holgersson, 505, 506, 528 5ı3, 5ı4
Njord, ı70 öznel doğru, 43 ı
Noel, 70, 93, ı94, 44ı
norm, 75, 76, 97, 3ı 7 , 358, 5ı4 Panteizm, ı 72, 229, 424
Novalis ( 1 772- ı80ı), 394, 395, papa, ı95
397, 402 parapsikoloji, 523
nöroloji, 485 Parmenides (İÖ ykl. 540-480),
Nuh, Nuh'un Gemisi, ı 75, 456, 43-46, 5 ı , 54, 383
462, 475, 484 Parthenon, 87, 444
Pavlus (ö. İS ykl. 67), 87, ı80-
ı83, ı92, 20 ı , 282, 292
587
Peer Gynt, 40 1 , 433 Roma dönemi, Roma İmparator
penisilin, 473, 474 luğu, 146, 192-196, 202
Platon (İÖ 427-347), 73, 76, 77, Romantik ironi, 401 , 420, 428,
88, 90- 109, 1 12, 1 16, 1 1 7 , 121- 433
124, 129, 132- 134, 142-145, Romantik Çağ, 354, 383, 384,
148, 150, 154-157, 169, 1 7 1 , 392-402, 405-407, 409, 418,
1 72, 180, 1 8 2 , 1 8 � 1 9 3 , 19� 424, 426, 427, 432, 433
196, 199, 200, 204, 206, 233, Rousseau, Jean J. ( 1 7 1 2-1 778),
262, 265, 266, 268, 269, 2 7 1 , 303, 357, 358, 360, 392, 396
2 7 2 , 292, 296, 2 9 7 , 336, 339, Rönesans, 188, 193, 197, 212,
412, 444, 445, 46 1, 563 2 1 3, 219, 220, 223-229, 23 1 ,
Plotinos (ykl. 205-270), 154-156, 232, 241-243, 25 1 , 257, 260,
158, 169, 172, 200, 339, 396 266, 345, 346, 39 1 , 393, 396,
postülatlar, 377 4 1 1 , 512, 513, 521
pratik akıl, 379, 382, 387 ruh, 39, 49, 56, 57, 66, 90, 92,
primat, 475 94, 102, 103, 105, 106, 108,
proleterya diktatörlüğü, 452 1 16- 1 18, 123, 124, 130, 132,
Protagoras (İÖ ykl. 487-420), 75 147, 153-159, 172, 1 75, 180,
psikanaliz, 457, 485, 489, 492, 198-200, 210, 254, 255, 262,
495, 496 264, 267, 268, 273-275, 288,
Pythia, 64 289, 310, 3 1 1 , 322, 336, 340,
341, 360, 374, 376, 377, 383,
Radhakrishnan ( 1 888- 1975), 397-399, 40 1 , 403-405, 407,
158 409, 424, 428, 432, 438, 486-
Raskolnikov, 433 488, 495, 526, 554, 555, 560
Rasyonalist, Rasyonalizm, 44, ruh çözümlemesi, 485
82, 104, 265, 272, 283, 296, ruh dinginliği, 227
301, 304, 3 1 0-312, 316, 346, ruh ve beden, 123, 154, 267, 274
357-359, 369, 3 71 , 376, 379, ruhsal rahatsızlık, 485, 486
382, 414, 428, 457, 485 Ruskin, John (1819-1900), 470
Rawls, Jon, 453, 454 Russel, Bertrand ( 1 872-1970),
Reform, 202, 223, 242, 376 316
resim yasağı, 17 4 rüya, 260, 261 , 263, 270, 272,
retorik, 74, 77 290, 307, 308, 322, 325, 343,
Roma, 146, 148, 150, 1 5 1 , 154, 344, 348, 351, 394, 40 1 , 485,
169, 1 7 1 - 1 73, 177, 182-184, 493-496, 500-503 , 516, 546,
192- 196, 198, 204, 228, 229, 547
242, 506, 549 rüya ve gerçeklik, 393, 496
588
rüya işçiliği, 494 ı 7o, ı71, ı94
rüya yorumu, 493-496 Sofist, 74, 75, 80, 82, 96, ı43,
ı50, 267
Saçmacılık, 5ı 7, 5ı8 Sofokles (İÖ 496-406), 87
Samanyolu, 567, 568 Sokrates (İÖ 470-399), 68, 73,
Sami, Samiler, ı69, ı 73, ı 74 74, 76-83, 86-92, 94-98, 105,
San Pietro Kilisesi, 228 ıo7, ı42-ı45, ı48- ı 5 ı , ı54,
sanat müziği, 400 ı 79, ı86, 20ı, 206, 265-267 '
sansür, ı65, 329, 342, 36ı, 484, 272, 277, 283, 296, 3 ı 7, 333,
493, 496, 497, 499, 502 359, 4ı3, 428, 433, 442, 458,
Sartre, Jean Paul (ı905-ı980), 494, 5ı8, 5ı9, 57ı, 573
354, 5 1 1 -5ı9, 528 Sokrates öncesi filozoflar, 73,
satış değeri, 449 96, 98, ı54, 4ı3, 458, 5ı9
Saul, ı 76 Sokratik ironi, 78, 428
Schelling, F. W. J. ( 1 775-ı854), Sophia, 2 1 1 , 342
397-399, 405, 409, 4 1 1 , 428, Sosyal Demokrasi, 452
442 sosyalist, Sosyalizm, 4ı4, 452,
Schiller, Fr. (ı 759-ı805), 393 453
Scrooge, 439, 44ı , 442, 453 sömürü, 449, 450, 452
seçim, 27, ı44, 380, 428, 434, Spinoza, Baruch ( 1 632-ı677),
446, 466, 499 257, 264, 266, 280-286, 288,
Seneca (İÖ 4- İS 65), ı5ı 289, 296, 32 ı , 369, 375, 396,
sentez, 205, 4ı4 397, 4ı0, 426
Septisizm, bkz. Şüphecilik statik, 398
sevgi, 48, 49, ı03, ı ı8, ı78, ı80, Steffens, Henrik (ı 773-ı845),
28ı, 304, 336, 523 398
sezgi (bilgi), 72, ı42, 344, 433 Stoacılık, ı50, ı5ı, ı53, ı54,
sezgisel, 271, 30ı ı8ı, ı82, ı98, 286, 359, 375
Shakespeare, W. ( ı564- ı6ı6), suç, suçluluk duygusu, ı 75, ı 79,
259, 260 ı8o, 3ı9, 433, 488, 500, 5 ı4
Silensius, Angelus ( 1624-ı677), Suç ve Ceza, 433
ı56 Sürrealist, Sürrealizm, 496,
sınıf farklan, 258, 44ı 499, 525
sınıf savaşlan, 446 Süleyman (ölüm İ.Ö. ykl. 936),
sınıflı toplum, 452 ı76
sınıfsız toplum, 452
Sinkretizm, ı47 şehir devleti, 35, 75, ıo6
Snorre Sturlason ( l l 78- ı24ı), Şüphecilik, 75, 267, 529
589
tabula rasa, 298 teoloji, bkz. tanrıbilim
Tann, ı6, 2 ı , 3 ı -35, 39, 4ı, 42, tez, 297, 4ı3, 4ı4, 4ı6, 428, 43 ı ,
44, 45, 49, 58, 59, 64-66, 75, 442, 460, 465, 538
78, 1 18, ı27, ı3ı, ı42, ı47, Thales (İÖ ykl. 625-545), 4ı-43,
ı48, ı53-ı58, ı6ı, ı 70-ı84, 47, 407
ı87, ı99, 200-202, 204-2 1 1 , Thukydides (İÖ ykl. 460-400),
223, 227, 229, 232, 24ı-243 , 65
26ı, 263, 266, 271-273, 275, tıp bilimi, 65, ıo6
28 ı , 282, 284-288, 296, 297, tiyatro, 34, 87, 244, 259, 260,
30 ı , 305, 308, 3 1 1 , 320-324, 306, 309, 365, 40 ı , 5ı3, 5ı 7,
337, 340, 342, 346, 347, 358, 5ı8
360, 36ı, 374, 376, 377, 382, toplumsal eleştiri, 75
393, 397, 400, 40 ı , 404, 406, Tor, 3 ı-34
428, 430, 43 ı , 434, 46ı-464, totaliter, ıo6
469, 470, 5ı2, 571 töz, 273, 283-285, 297, 32ı , 322
Tanrı bilim, 88, ı54, ı 73, 202, trajedi, 65, 87
204, 205, 207, 209, 223, 24ı, travma, 486, 492, 493
266, 409, 428, 458 Trym, Trymskvida, 32-34
Tanrı görüşü, 24ı Tümtanncılık, bkz. Panteizm
Tann'nın krallığı, ı 76-ı 79, ı 8 ı , tür, türlerin kökeni, ı23, ı25,
202 ı26, 458, 460, 46ı , 463, 463-
Tanrı' nın oğlu, ı42, ı 76-ı 78, 479
ı8o, ı84, 205 Tyr, ı70
Tann'nın varlığı, 207, 271, 30 ı ,
3 1 1 , 376, 43 ı ulus, ulusal, ı47, ı60, ı68, ı77,
Tanrılar öğretisi, ı 70 ı94, ı95, 362, 386, 399
tanrıtanımaz, bkz Ateizm ı57, ulusal din, ı47
311 Ulusal Romantizm, 399, 409
tarihsel, Tarihselcilik 65, ı 74, Usçuluk, bkz. Rasyonalizm
ı85, 269, 4 1 1 , 4ı2, 4ı9, 427, Utgard, 3 ı
442, 443, 457, 5 ı ı , 52ı uyum, 2 7 , 66, ı06, ı 3 2 , ı94,
tarihsel-eleştirel, 280 257, 359, 360, 46 ı , 464, 467,
teklik felsefesi, 424, 426, 427 469, 473, 487
Tektanrıcılık, bkz. Monoteizm uzay, ı5, ı6, 2 ı , 25, 98, 99, 229,
Tekçilik, Monizm 238, 239, 24ı , 262, 263, 478,
telepati, 523 567, 568
teleskop, 225, 233,567, 568 uzaydan gelen ışınlar, 478
temel madde, 45, 46, 48, 97, 574 Uzlaşımcılık, bkz. Sinkretizm
590
üretim biçimi, 446-448, 450 yabancılaşma, yabancılaşmış,
üstben, 487-489 448, 452, 5ı3
üstyapı, 444-446 Yahudi, Yahudilik, ı57, ı69,
ütopik, 105 ı 73- ı 8 ı , ı83, ı87, 200, 2 1 1 ,
280, 28ı, 284, 3ı8, 34ı , 526
varolma mücadelesi, 460, 466, yanlış tepki, 490, 496
467, 469, 47 ı , 473, 474 yansıtma, 49ı
varoluş, ı3, 22, 27, 57, ıoo, ı30, yapay seçilim, 466
ı99, 200, 209, 262, 269, 271, yaradılış anı, 571
272, 28ı, 290, 304, 305, 323, yaşamın gelişimi 469, 475
352, 354, 392, 409, 4ıO, 429- Yeni Ahit, ı 79, ı84, 242, 28ı
433, 496, 5 ı0-5 ı7, 5ı9, 537- Yeni Darwincilik, 471, 472, 5ı9
539 Yeni Dindarlık, 52ı
Varoluşçuluk, 354, 428, 434, Yeni Platonculuk, ı54, ı82, ı96,
442, 5ı0-5ı2, 5ı6-5ı8, 528 ı98-200, 398
Veda metinleri, ı 70 yeniden dirilmek, ı80, ı8ı, 48ı
Venus, ı 7 1 yerçekimi, 26, ı26, 234-237,
vicdan, 7 8 , 8 2 , ı 4 ı , ı 4 3 , ı44, 239, 3 ı 2
207, 380, 487 yıldız tozu, 574
Vinje, Aasmund O. (18 ı8-ı870), yöntem, 66, 67, 79, 9 ı , 223, 229-
4ı7 23ı, 25ı, 256, 267-269, 282,
virüs, 278, 477 283, 307, 309, 4ıO, 462, 485,
Vivekananda, Swami ( ı 862- 486
ı902), ı57 yüklem, 284, 285, 288
vizyon, ı72 yüksek kültür, ı95
Voltaire (ı694-ı 778), 303, 357,
358 zaman ve uzam, 323, 370-373
Zenon (İÖ ykl. 336-264), ı50
Wellhaven, Johan S. ( ı 807- Zeus, 35, ı 70
ı873), 395
Wergeland, Henrik ( 5 ı 9-465),
285, 395, 398
591