Professional Documents
Culture Documents
ESMÂ Ul Husna
ESMÂ Ul Husna
ESMÂ Ul Husna
Diğer bir âyette de; en güzel isimlerin Allah'a ait olduğu belirtildikten sonra, bu isimlerle dua
edilmesi tavsiye olunmaktadır (el-A'râf, 180).
Allah'ın isimleri tevkifîdir. Yâni, Allah hakkında ancak âyet ve hadîslerde zikri geçen ve
söylenmesine izin verilmiĢ olan isimler kullanılabilir. Rastgele isim izafe edilemez.
"Allah'ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (îman eder ve ezbere sayarsa) Cennete girer"
buyurulmuĢtur.
"Kim bunları (Esmâ-i Husnâ'yı) mânâlarını anlayarak sayar, bunlarla Allah'ı zikrederse
Cennete girer."
"Bu hadîs-i Ģerîfteki Ahsâ kelimesinin bir mânası, saymaktır. Diğer bir mânası ise, bu ism-i
Ģerîfleri öğrenip bilmektir. Bir mânası da, bu esmâ-i Ģerîfin mûcibince amel etmektir. Meselâ:
Rezzâk ismini söylediği zaman, rızkı için asla endiĢe etmemeli. Mütekebbir ismini
söyleyince, Allahü Teâlâ'nın azametini ve kibriyâsını düĢünmelidir."
ALLAH
Bu ism-i Ģerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel
vasıfları ve Ġlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler.
Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.
er-RAHMÂN
er-RAHÎM
Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle
mükâfatlandırıcı...
Rahmân ism-i Ģerîfinden Allah Teâlâ'nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade
buyurduğu anlaĢılır. Rahîm ism-i Ģerîfi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan
mü'minler için rahmet-i Ġlâhiyyenin tecellisini ifade eder.
el-MELĠK
Allah'ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herĢey zâtında,
sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi,
mutlak hükümdârıdır.
el-KUDDÛS
Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...
Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her
vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok
uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.
Ġnsan su'-i ihtiyârı karıĢmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik
hakikatı da, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellîsidir.
es-SELÂM
Bu ism-i Ģerif, Kuddûs ismi ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade
istikbale aittir. Yani, Cenâb-ı Hakk'ın gerek zâtı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir
değiĢikliğe, bir za'fa uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa ebedde de öyledir.
el-MÜ'MĠN
el-MÜHEYMĠN
Gözetici ve koruyucu...
Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün
varlığı görüp gözeten, yetiĢtirip varacağı noktaya ulaĢtıran ancak O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir
lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boĢ değildir.
el-AZÎZ
Bu ism-i Ģerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen ĠZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak
sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir.
Ġzzet sıfatı, Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiĢtir. Fakat bu ism-i Ģerîfin
yine birçok defa Hakîm ism-i Ģerîfi ile birleĢtiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ'nın
kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te'hir eder, kötülük edip durmakta olan
insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.
el-CEBBÂR
Bu ism-i Ģerif cebir maddesindendir. Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiĢtirmek, eksiği
bütünlemek" mânasına geldiği gibi, "icbar etmek", yani, "zorla iĢ gördürmek" mânasına da
gelir.
Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü
periĢanlıkları düzeltir, yoluna kor.
Cebbâr'ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her Ģey üzerinde
dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karĢı gelinmek ihtimali yoktur.
el-MÜTEKEBBĠR
Büyüklük ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah'ın bir tek emrine ve
iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz.
el-HÂLIK
hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden...
el-BÂRĠ'
EĢyayı ve her Ģey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...
Her Ģey'in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve
kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî
âhenge uygun yaratılmıĢtır.
el-MUSAVVĠR
Allah Teâlâ herĢey'e bir sûret, bir özellik vermiĢtir. HerĢey'in kendisine göre Ģekli, dıĢtan
görünüĢü vardır ki, baĢkalarına benzemez.
Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar
değiĢik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. ġu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası,
bastığı parmak izidir.
el-ĞAFFÂR
Mağfireti pek bol olan...
Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü'minlerin günahlarını örter.
Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden
biridir.
el-KAHHÂR
Kahr, bir Ģey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib
olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle
her Ģey'i içinden ve dıĢından kuĢatmıĢtır. Hiçbir Ģey O'nun bu ihâtasından dıĢarı çıkamaz. Ona
karĢı herĢey'in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmıĢ
ümmetleri ve milletleri mahv ve periĢan etmiĢtir.
el-VEHHÂB
Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karĢılık ve menfaat
gözetmeden birine bir malı bağıĢlamak" mânasınadır. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve
her Ģey'i çok çok ve bol bol veren ve karĢılık beklemeyen" demektir.
er-REZZÂK
Rızık, Allah Teâlâ'nın bilhassa yaĢayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her Ģeydir.
Rızık yalnız yenilip içilecek Ģeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herĢey'e rızık
denir.
Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eĢya, para, mücevher,
çoluk-çocuk, vücudun çalıĢma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi Ģeylerdir.
Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan Ģeylerdir. BaĢta îman olmak üzere insanın
mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan Ģeyler, hep mânevî rızıktır.
el-FETTÂH
Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan Ģey'i açmak" mânasınadır.
el-ALÎM
Allah, her Ģey'i tam mânasıyla bilir. Her Ģey'in, içini, dıĢını, inceliğini, açıklığını, önünü,
sonunu, baĢlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. OlmuĢları bildiği gibi, olacakları da aynı
Ģekilde bilir. Onun için, olmuĢ - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar
hakkında geçerli olan mefhumlardır. Ġnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, -
bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler
bulunmaz.
el-KÂBID
Sıkan, daraltan...
el-BÂSIT
Açan, geniĢleten...
Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın kudret kabzasındadır. Ġstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve
sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir
olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düĢer.
Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neĢ'e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt
isminin tecelliyatıdır.
el-HÂFID
Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aĢağı atıverir. ġan ve Ģeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây
eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, baĢkalarını
beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder.
er-RÂFĠ'
Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. ġan ve Ģeref verir.
Bâzı gönülleri îman ve irfan ıĢığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan haberdâr eder.
Allah'ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını
örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden
nâzik, kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden
almaz.
el-MU'IZZ
el-MÜZĠLL
Ġzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır. Ġzzet kelimesinde "Ģeref ve haysiyet", Zillet
kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır.
es-SEMĠ'
Ġyi iĢiten...
Allah Teâlâ iĢitir. Kalblerimizdeki sözleri ve iĢitilmek Ģânından olan her Ģey'i iĢitir.
Mesafeler, onun iĢitmesine perde olamaz. Birini iĢitmesi, ötekilerini iĢitmesine mâni olmaz.
Her hâdiseyi aynı derece açık olarak iĢitir.
el-BASÎR
Ġyi gören...
Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O'nun
görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların
görmelerine engel olan Ģeyler de O'nun görmesine mâni olmaz.
el-HAKEM
Allah Teâlâ Hâkim'dir, her Ģey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder.
Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O'dur. O'nun
hükmü olmadan hiçbir Ģey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O'nun hükmünü bozacak,
geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da
yoktur.
el-ADL
Tam adâletli...
Adalet, zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır.
Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her Ģey'i akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata
uygun olarak yapmak da adalet demektir.
Allah Teâlâ Âdil'dir. Zâlimleri sevmez. Zâlimlerle düĢüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan
onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.
el-LÂTÎF
En ince iĢlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince Ģeyleri
yapan;
Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince Ģeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O'dur. Nasıl yapıldığı
bilinmiyen, gizli olan en ince Ģeyleri yapar.
el-HABÎR
el-HALÎM
Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında
yumuĢak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı
olmayana halîm denmez. Halîm, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana
denir.
Allah Teâlâ Halîm'dir. Her günah iĢleyeni hemen cezalandırmaz. HıĢım ve gazabda acele
etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına piĢman olup tevbe edenleri afveder. Israr
edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıĢtır.
el-AZÎM
Azamet, büyüklük mânasınadır. Hakikî büyüklük Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün
varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O'nundur ve herĢey O'nun büyüklüğüne
Ģâhiddir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi bir denk bulunması muhaldir.
el-ĞAFÛR
Mağfireti çok...
Allah Teâlâ'nın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları
örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez.
Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler.
Ġnsanların görmediği bâzı Ģeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i Ģerîfi,
kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.
eĢ-ġEKÛR
ġekûr ise, az tâat karĢılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel
karĢılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allah'dan baĢka
hakikî sâhip yoktur.
el-ALĠYY
4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür. ġu halde
Aliyy, her Ģey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir.
el-KEBÎR
Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ, zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının
kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O'na mahsustur.
el-HAFÎZ
Yapılan iĢleri bütün tafsilâtıyla tutan, her Ģey'i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan
saklıyan...
Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan Ģeyleri bilecek bir his ilham buyurmuĢtur. Bu Hafîz
ism-i Ģerîfinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine
zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması
da Hafîz isminin iktizasıdır. Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba
çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır.
el-MUKÎT
Her yaratılmıĢın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen...
Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır. Yalnız Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir.
Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır.
el-HASÎB
Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;
Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin
neticelerini hiçbir ameliyeye (iĢleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.
Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifâyet, O'nun varlığının devam ve kemâlini
gösterir.
el-CELÎL
Celâdet ve ululuk, Allah'a mahsustur. Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu
büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaĢlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez,
mekânlara sığmaz.
el-KERÎM
Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir,
muktedirken afveder.
er-RAKÎB
Bir Ģey'i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve
muhafaza ile olur.
Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir Ģâhid, bir nâzırdır. Hiçbir Ģey'i
kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karĢılığını verir.
el-MÜCÎB
Kendine dua edip yalvaranların isteklerini iĢitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan...
Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Âyet-i
kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği va'dedilmiĢtir. Fakat kabûl edileceği
va'dedilmemiĢtir. Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti
iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir.
Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun
menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez.
el-VÂSĠ'
GeniĢ ve müsaadekâr...
Allah'ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniĢtir ve her Ģey'i kaplamıĢtır. Allah'ın
ilminden hiçbir Ģey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.
el-HAKÎM
Allah Hakîm'dir. Faydasız, boĢ ve tesadüfî bir iĢi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle
sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iĢ bütün kâinat nizamı
ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teĢkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iĢ
yoktur.
el-VEDÛD
Ġyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya
biricik lâyık olan...
Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye lâyık ve
müstehak olan da ancak O'dur.
el-MECÎD
Zâtı Ģerefli, ef'âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan...
el-BÂĠS
Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden
kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve
cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.
eĢ-ġEHÎD
Her zamanda hâdiselerin dıĢ yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan...
Allah, mutlak surette herĢey'i bilmesi bakımından Alîm'dir. Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü
bilmesi yönünden Habîr'dir. DıĢ yüzünü bilmesi yönünden de ġehîd'dir.
el-HAKK
Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir. Allah Teâlâ'nın zâtı,
yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değiĢikliği de kabûl etmez. Hakikaten vâr olan
yalnız Allah'tır.
el-VEKÎL
Usûlüne uygun Ģekilde, kendisine tevdi edilen iĢleri en güzel Ģekilde neticelendiren...
Kendisine iĢ ısmarlanan zâta vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir.
ĠĢlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden O'dur. Fakat kendisi hiçbir iĢinde vekîle muhtaç
değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin iĢlerini en iyi neticeye ulaĢtırır.
el-KAVĠYY
Çok kuvvetli...
el-METÎN
Çok sağlam...
Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metânet ise, kuvvetin Ģiddetini ifade eder.
Allah'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevĢemez, hudut
içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah'ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir.
Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir.
Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok Ģiddetli olması
bakımından Metîn'dir.
el-VELĠYY
Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır,
ferahlık verir. Ġyi iĢlere muvaffak kılar. Her çeĢit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık
onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.
el-HAMÎD
Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen...
Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun, Allah Teâlâ'yı tesbih ve takdîs etmektedir.
Bütün hamd ü senâlar O'na mahsustur. Hamd ve Ģükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak
veliyy-i nimet ancak O'dur.
el-MUHSÎ
Ġlmi herĢey'i ihâta eden ve herĢey'in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah'dır.
Allah Teâlâ, herĢey'i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde
birbirinden seçilmez karıĢık bir Ģekilde değil; cinslerini, nev'ilerini, sınıflarını, ferdlerini,
zerrelerini birer birer saymıĢ gibi gayet açık görür ve bilir.
el-MÜBDĠ'
Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i Ģerîfi de îcad mânasına gelir. Ġcadın bir benzeri
daha evvel yaratılmıĢ, meydana getirilmiĢ ise, iâde; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan
yeni bir Ģey ise ibdâ denir.
el-MUÎD
HerĢey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah'tan baĢka kimse kalmaz,
fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır,
yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları iĢlerden hesaba çeker.
el-MUHYÎ
Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir.
Bütün bunlar, Allah'ın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah
yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme
denir. Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece
kolaydır.
el-MÜMÎT
Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiĢtir. Canlı varlıklar için ölüm
mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur.
Ancak bu ölüm, yok oluĢ, hiçliğe gidiĢ değil, bil'akis fâni hayattan bâkî hayat geçiĢtir.
el-HAYY
Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü mânasına gelir.
Allah Teâlâ ölmez, daima hâzır ve nâzırdır. YaĢayan mahlûkatın hayatını veren de O'dur. O
olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir. Her an
Alîm, her an Habîr, her an Kadîr'dir.
el-KAYYÛM
Kayyûm, kâim'in mübalâğasıdır. "Her Ģey üzerinde kâim" demektir. Bunun mânası "Bir Ģey'in
kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren" demektir.
Allah Teâlâ, her Ģey'in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiĢtir.
Onun için herĢey Hak ile kâimdir.
el-VÂCĠD
Hiçbir Ģey'e ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan
Ģeylerin hiç birinden mahrum olmayan...
Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir Ģey, Ģânı yüce
olan Allah'ın zâtında mevcuddur.
el-MÂCĠD
Allah Teâlâ'nın kendisiyle âĢinalığı olan kullarına kerem ve semâhati ifadeye sığmaz, ölçüye
gelmez. Meselâ: Onları temiz ahlâk sâhibi olmaya, iyi iĢler yapmaya muvaffak kılar da, sonra
yaptıkları o güzel iĢleri, hâiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayiĢlerde
bulunur. Kusurlarını afveder, kötülüklerini mahveder.
el-VÂHĠD
Tek...
es-SAMED
Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci', ihtiyaç ve dileklerde kendisine
müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan...
Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O'na
döndürmekte, gönüllerini O'na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O'na arzetmektedirler.
Buna lâyık olan da yalnız O'dur.
el-KÂDĠR
Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıĢtır. Gök boĢluğunun ölçülmesi
mümkün olmayan geniĢliği içinde, akıllara hayret ve dehĢet verecek derecede birbirlerine
uzak mesafelerde milyarlarca güneĢleri yandırmak... Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri
birbirine çarpmadan koĢturmak... Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız
hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatındandır.
el-MUKTEDĠR
Allah Teâlâ her Ģey'e karĢı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her Ģey'e kâdir olduğu içindir ki,
dilediği Ģey'i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.
el-MUKADDĠM
Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıĢtır. Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıĢtır. Ġnsanların
bâzısını dince, dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiĢtir. Fakat bu yükseltme ve
seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuĢtur.
el-MUAHHĠR
Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bâzan da kullarının teĢebbüslerini,
onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksadlarını arkaya bırakır. Bunda birçok
hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araĢtırmalı, sezmeğe çalıĢmalıdır.
el-EVVEL”Ġ- 75
Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi
için asla baĢlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek
değildir. "Sâbık'ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok" demektir.
el-ÂHĠR
Sonu olmayan...
HerĢey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine
bidayet olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona "Âhir" demek, "Bir sâbık'ı
yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi var" demek değildir. "Bir lâhıkı yok" demektir.
ez-ZÂHĠR
Allah Teâlâ'nın varlığı herĢeyden âĢikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın
iĢittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her Ģey, fikirlerimizin üzerine çalıĢtığı her
mâna, hâsılı, gerek içimizde, gerek dıĢımızda Ģimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her Ģey
O'nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına Ģâhiddir.
el-BÂTIN
ÂĢikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve niĢanları gözsüzler bile görmüĢ ve bu hakikatler
hakikatı yüce varlığa, eĢyanın umumî Ģehadetini sağırlar bile iĢitmiĢtir.
Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını kat'î surette biliriz.
el-VÂLÎ
Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek baĢına tedbîr ve idare eden...
Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir. Diğer vâliler ve
hükümdarların idaresi, O'nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi, son
derece nâkıstır.
Allah'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her Ģey emri ve iradesi altındadır.
HerĢey'i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir
Ģey cereyan etmez. Âdile mükâfatını, zâlime cezasını eksiksiz verir... Sebebler, O'nun icraat
ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haĢmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî
te'sir, O'nun kudretindendir.
el-MÜTEÂLÎ
YaratılmıĢlar hakkında aklın mümkün gördüğü her Ģeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve
pek münezzeh...
Meselâ, bir zengin hakkında, "Bu adam yarın fakir düĢebilir", denebilir ve adam da zenginken
fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düĢünülmesi mümkün değildir.
O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir. Ġsteyenler
çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazîneleri
tükenmez...
el-BERR
Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da
sevmez. Yapılan kötülükleri bağıĢlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden
iyi bir Ģey geçirmiĢse, onu yapmamıĢ olsa bile, yapmıĢ gibi kabûl edip mükâfat verir. Aksine
kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.
et-TEVVÂB
Bu ism-i Ģerîf, tevbe'nin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan
yolundan dönmesi demektir.
el-MÜNTEKIM
Allah Teâlâ'nın intikamı vardır. Âsîlerin belini kıran, cânilerin hakkından gelen, taĢkınlık
yapan azgınlara hadlerini bildiren Ģübhesiz ki O'dur.
el-AFÜVV
Afvı çok...
Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuĢ gibi kabûl edendir.
Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır. Ancak arada Ģu fark vardır: Gufran:
Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden
kazımak, o Ģey'i örtmekten daha iyidir.
er-RAÛF
Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah'ın inâyeti, kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve
ifadeye sığmayacak kadar geniĢ ve büyüktür.
MÂLĠKÜ'L-MÜLK
Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.
Hiçbir kimsenin O'nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur... Dilediğine verir,
dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur.
ZÜ'L-CELÂLĠ ve'l-ĠKRÂM
Celâl; büyüklük, ululuk mânasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi
Allah'a mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve iĢaretidir.
Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de... Mahlûkat üzerine akıp
taĢmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikrâmıdır. O
nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur.
el-MUKSĠT
Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir. Her iĢi birbirine denk ve lâyıktır.
Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir.
YapılmıĢ olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karĢılıksız bırakmaz. Ġnsanların birbirlerine karĢı
iĢledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir.
el-CÂMĠ'
Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan Ģeyleri bir araya getirip tutan...
Cem, dağınık Ģeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya,
havaya, toprağa dağılmıĢ zerrelerini tekrar birleĢtirecek, bedenlerimizi yeni baĢtan inĢa
edecektir.
Allah Teâlâ birbirine benzeyen Ģeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı
varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaĢamalarını te'min etmektedir.
Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile
nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine Allah'ın Câmi' isminin
tecellisindendir.
el-GANĠYY
Ganiy, hiçbir Ģey'e ihtiyacı olmayan, herĢey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir Ģekilde
baĢkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir.
el-MUĞNÎ
Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok Ģükretmektir."
el-MÂNĠ'
Ġyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. YaĢadığımız
müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir... Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalıĢır
dururuz. Her arzumuz bir takım sebeblere, sebebler de Mâni' ve Mu'tî olan Allah'ın emrine
bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler
çabucak meydana gelir. Mu'tî ism-i Ģerîfinin mânası budur. Allah Teâlâ bâzı isteklere de
müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıĢtığı sebebler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa
çabalansın netice vermez. Bu da Mâni' ism-i Ģerîfinin tecellîsidir.
Kullarının baĢına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni' ism-i
Ģerîfinin tecelliyatındandır.
ed-DÂRR
en-NÂFĠ'
en-NÛR
Bütün eĢyayı aydınlatan *ûr, Ģübhesiz ki, Allah'ın zâtının *ûrundandır. Çünkü göklerin ve
yerin *ûru O'dur.
Nasıl ki, güneĢin aydınlattığı her zerre, güneĢin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde
görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teĢkil etmektedir.
el-HÂDÎ
Hidayeti yaratan.
Hidâyet; Allah Teâlâ'nın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin
yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu
ve sebeblerini göstermeğe irĢâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir.
Hidâyetin karĢılığı dalâlettir. Dalâlet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak
demektir. Hidâyetin neticesi îman, dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür...
el-BEDÎ'
Bedî', mübdî mânasınadır. Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir Ģey'i îcad eden
demektir.
Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmıĢsa, bu üstünlükle o
kul, kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî' olmuĢtur. Bâzı âlimlere verilen
Bediüzzaman lâkabı gibi. Bu tâbir, zamanının eĢsiz, misilsiz âlimi mânasına gelmektedir.
el-BÂKÎ
Bu ism-i Ģerîf "varlığın devamını" bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı, önü ve sonu
olmamakladır. Önü olmamak mülâhazasıyla Allah Teâlâ'ya Kadîm, sonu olmamak
mülahazasıyla Bâkî denir. Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i Ģerifleri de vardır.
Allah Teâlâ'nın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü, zaman
denilen Ģey, kâinatın yaratılmıĢ olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akıĢının derecelerini
gösteren bir mefhumdur. ġu halde, zaman yaratılmıĢlar baĢlamıĢtır ve onlarla bitecektir.
Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı. Kâinat biter, zaman da biter, fakat
Allah BÂKÎdir.
el-VÂRĠS
Servetlerin geçici sâhipleri elleri boĢ olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî
sâhibi...
Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi, gerçek vârisidir de. Ġnsanların mülk sâhibi
olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattır. Mülkün gerçek vârisi, mülk
sâhibi Allah'tır. Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O'na
kalacaktır.
er-REġÎD
Bütün iĢleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaĢtıran;
2. Hiçbir iĢi boĢ ve faydasız olmayan, hiçbir tedbîrinde yanılmayan, hiçbir takdîrinde
hikmetsizlik bulunmayan zât mânasındadır.
es-SABÛR
Allah, bir iĢi, vakti gelmeden yapmak için acele etmez. Yapacağı iĢlere muayyen bir zaman
koyar ve onları koyduğu kanunlara göre - zamanı gelince - icra eder. Önceden çizdiği
zamandan, - bir tenbelin yaptığı gibi, - geciktirmez. Ve kezâ - bir acelecinin yaptığı gibi -
zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz. Bil'akis her Ģey'i, hangi zamanda yapılmasını takdîr
buyurmuĢ ise, o zaman yapar.
Allah'ın isimleri 99 taneden ibaret değildir. Âyet ve hadîslerde bu 99 isimlerden ayrı olarak
Allah'a baĢka isimler de izâfe edilmiĢtir.
el-Vâhid'in yerine el-Ehad, el-Kahhâr'ın yerine el-Kâhir, eĢ-ġekûr'un yerine eĢ-ġâkir; el-Kâfi,
ed-Dâim, el-Münevver, es-Sıddık, el-Muhît, el-Karîb, el-Vitr, el-Fâtır, el-Allâm, el-Ekrem, el-
Müdebbir, er-Refî', Zittavl, Zülmeâric, Zülfadl, el-Hallâk, el-Mevlâ, en-Nasîr, el-Gâlib, el-
Hannân, el-Mennân...
Kur'ân-ı Kerîm'de Allah ism-i Ģerîfi 2800 defa zikredilmiĢtir. Allah isminden sonra Kur'an'da
en çok zikri geçen isim, Rab ismidir. 960 yerde zikredilmektedir.
Rab isminden sonra, Kur'an'da en çok yer alan isimler ise; Rahmân, Rahîm ve Mâlik
isimleridir. Fâtiha sûresinde "Allah" isminden sonra sıra ile zikredilen bu dört ism-i Ģerîfe,
Cenâb-ı Hakk'ın Rubûbiyet Sıfatları adı da verilmektedir.
Terbiye etmek, büyütmek, yetiĢtirmek mânalarını ihtiva eden Rab kelimesinin asıl mânası:
"Bir Ģey'i derece derece yükselterek, gayesi olan en mükemmele eriĢinceye kadar kollayan"
demektir.
meti, kullarının bütün Esmâ-i Husnâ'ya rağbetini sağlamak, kendisine bütün isimleriyle dua
edilmesini te'min etmektir. Ġsm-i A'zam belli olsaydı, insanlar yalnızca o isimle dua ederler,
diğer isimleri terkederlerdi. Çünkü Ġsm-i A'zam'ın Allah katında büyük bir değeri vardır. Bu
isimle yapılan duaların mutlaka kabûl edildiği rivayet olunmuĢtur.
Ġsm-i A'zam'ın Esmâ-i Husnâ'dan hangi isim olduğu hakkında, Ġslâm âlimleri ayrı ayrı
kanâatler ileri sürmüĢlerdir. Büyük ekseriyetin kanâatı, Ġsm-i A'zam'ın, lâfza-i Celâl yani
Allah ismi olduğudur. Hz. Ali Efendimize göre Ġsm-i A'zam tek isim değildir. Ferd, Hayy,
Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs'tan ibaret 6 isimdir.
Ġmam-ı A'zam'a göre, Ġsm-i A'zam, Hakem ve Adl olmak üzere iki isimdir. Gavs-ı A'zam'ın
Ġsm-i A'zam'ı, Hayy ismidir. Ġmam-ı Rabbânî'ye göre de Ġsm-i A'zam, Kayyûm'dur.
Görüldüğü gibi Ġslâm büyükleri, Ġsm-i A'zam'ı farklı isimlerde bulmuĢtur. Belki de herbirinin
hususi âlemine tecellî eden Ġsm-i a'zam değiĢik olmuĢtur.
Esmâ-i Husnâ içinde bir Ġsm-i A'zam olduğu gibi, her isim için de a'zamî bir mertebe vardır.
Bâzan bir ismin a'zamî mertebesi, Ġsm-i A'zam ile karıĢtırılır; o isim a'zamî mertebedeki
tecellîsi sebebiyle Ġsm-i A'zam sanılır. Ġsm-i A'zam'ın her âlime göre değiĢik olmasının bir
sebebi de budur.