35

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 32

E Ş Cİ N S E L L E R İ N K U R T U L U Ş U a y n ı z a m a n d a H E T E R O S E KS Ü E L L E R İ D E Ö Z G Ü R L E Ş T İ R E C E K T İ R

HAZİRAN 1997 YIL 3 SAYI 35


İÇİNDEKİLER KAOS GL
SATIŞ NOKTALARI:

derilerin kalınlaşması................................................... 3 ANTAKYA


Ferah Kitabevi (Saray Cad.)
BALIKESİR
varolmanın güçlüğü..................................................... 8 Çağdaş Kırtasiye
ANTALYA
james baldwin’le söyleşi............................................... 10 Akdeniz Kitabevi
BURSA
gl kitaplığı..................................................................... 13 Can Kitabevi (Heykel)
ADANA
sağlık / mantar.............................................................. 14 Püren Kitabevi
(Arı Sineması Sk.),
lugat............................................................................. 16 Ada Kitabevi
(SİEM Dersanesi Karşısı),
Kardelen Kitabevi
şu bizim turk-gay’ler n’apıyor alla’şkına........................ 18 İZMİR
Kabile Kitabevi (Konak),
paris’ten izlenimler........................................................ 19 Ayrıntı Kitabevi (Alsancak),
Ayrıntı Kitabevi (Karşıyaka)
sonuna kadar tozpembe............................................... 21 DENİZLİ
İleri Kitabevi,
söyleşiler - değerlendirmeler........................................ 23 İSTANBUL
Taksim Mefisto,
gay lezbiyen özgürleşme hareketinin tarihi................... 26 Pandora Kitabevi,
Zihni (Kadıköy),
Pentimento
mektup-lar-dan............................................................. 29 (Beyoğlu Sineması Pasajı. Bu
kitabevinde eski sayılarımızı
tekzip üzerine.............................................................. 31 da bulabilirsiniz)
ANKARA
Dost, ABC, Bilim&Sanat,
İlhan İlhan, İmge
ve Doruk (Konur1)
Kitabevleri
Tüm sayılarımız istanbul
ve Ankara İskenderiye
Yaşadığı mekanlara okuduğu
kütüphanelerinde, Ankara KAOS GL’leri götüremeyip,
Kelepir, İstanbul okuduktan sonra imha etmek
Pentimento’da zorunda kalan arkadaşlar, dergiyi
Bulabilirsiniz imha etmek yerine bir bankın
üzerine bırakırlarsa, dergimiz
başkaları tarafından da
okunabilir.

e-mail: kaosgl@ilga.org

internet sayfamız: http://www.geocities.com/WestHollywood/2884/kaos.htm


K A O S G L i l g a ü y e s i d i r .

KAOS GL
AYLIK POLİTİK GAY VE LEZBİYEN DERGİSİ
HAZİRAN 1997 YIL 3 SAYI 34

HER AYIN 20’SİNDE ÇIKAR.


YAZIŞMA ADRESİMİZ ¨

B u d e r g i K A O S G r u b u t a r a f ı n d a n y a y ı n l a n m a k t a d ı r .
derilerin kalınlaşması
mustafa konur
kara geceyi uğuldatan sahteci pırpır yıldızlara bildiğim bir şey var ki, modern insanın zihni, bilimsel
kandık ; kurşunlamalıydık onları. teke tek yalnız kalmalıydık metodun yüceltilmesinden yana, ‘ne yapmalı’yı, nereden
kara geceyle. gece, teni karaya boyasın… keşke gezmeye başlamalı’yı bir bir anlatan hazır reçetelere, eylem
çıkarsaydık ölü bir köpeği geceleyin. bir rock parçasıyla haritalarına eğilimli. beynimizin metodolojik düşünmeye
doğrulabilecekken, düşmeyi bilemedik bir kalbin tam şartlandırılmış kısmı, pek öyle sınırlara kurallara gelmeyen
ortasına… istanbul’un dolmuşlarında kimse birbiriyle düşlerle düşünen kısmını perdeler her zaman. düş görmeden
konuşamazdı. düşlerimizdeki şeytanı da hiç öpmedik biz. uyanamayacağımızı hep gözardı ederiz.
çok doğum ve ölüm akmıştı teğetimizden ama beceremedik bir de şu somutlama işini hep başkalarından
cinselliğimizi fırlatmayı toplumun suratına. aşkı ve devrimi bekleriz. ‘arkadaşıma katılıyorum’ sendromu bu durumun bir
yanyana okuyamadık. belleği tene devretmeliydik oysa ve görünümüdür. kendi bireysel gerçekliğimizi analiz etmek bir
sadece dudak hatırlamaya beynimizin bir yarısını… küçük tek bize ait bir eylem olması gerekirken, coğunluğumuz, hep
hesapları ne de güzel yudumladık bizim sandığımız barlarda. arkadaşlarımıza katılıp başkalarının bizim varoluşumuz için
sadece bir daktilo makinası kadar bu dünyalı kalmalıydık. çözümler ve tarifler oluştırmasına boyun eğer ve yaşam
ve hiç sevmedik öfkeyi. öfkeye aşık olmadık. öfkeyle karşısındaki kişisel konumumuzun biricikliğiyle değil de,
şevişmedik. öfkeyle silahlanmadık…kör olmalıydı o müstehzi başkalarına katılarak kendimizi dünyayla ilişkilendiririz. ve
bakışlar ! tedbil gezmeliydik. ölebilmeliydik yalnızca tek bir böylece hayatın ‘nesnesi’ olarak kalırız. halbuki her kişi kendi
şeyin uğruna. fakat bir peygamberin dinginliği vardı varoluşu üzerine bir başına oturup düşünmeli, soyut ya da
hepimizde…bam bam bam vurmalıydık gözümüzün somut bir tasavvuru kendisi oluşturmalıdır. ondan sonradır ki,
kesmediğini. bir ortaoyununa benzememeliydi o savaş, ya da aynı ortak paydaya sahip bireylerin tasavvurları birbirleriyle
bir meddaha, fakat epikçe soyunmalıydık bir kentin tam birleşerek bir kollektivite yatarılabilir. dünyayı değiştirebilme
ortasında…ankara’nın otobüs duraklarında tek sıraya şansını da belki bu yolla yakalayabiliriz.
girenleri dürtmeyi unuttuk. nasıl da kurtardık gardroplara “nasıl bir eşcinsel hareket?” tartışmasında ‘somut
asılmış ben’leri güvelerden. biz bir tragedya düzmeliydik bu öneri ve çözümlere’ bel bağlayarak yürümeye çalışmak,
düzene. mis kokmalıydı yalnızlıklarımız. anamıza babamıza bugünkü kurgusuyla totaliter olan ‘toplumsal düzenin
hiç kıyamadık…bize biçilmiş hiçbir kehanete sır değişkenlerini kullanarak’ ona nazire yapmaktan öteye
vermemeliydi ellerimiz. rüzgarı avuçlayıp ekose bir balık geçemeyecektir. oysa bizim, o toplumsal düzeni hepten
yakalamak hiç aklımıza gelmedi. kazımalıydık bütün parmak olumsuzlayıp tam bir antitezini kurgulamamız gerekiyor ilk
izlerimizi, selam olsaydı kanıt bıramazlığımıza… dünyanın önce. soru şu olmalı : eşcinseller varoluşlarını nasıl bir
öbek öbek dertlisi olmalıymışız. şu izmir’in şen şakraklığına dünyada özgürce gerçekleştirebilirler? eşcinseller ‘hangi
bir dur diyemedik. mektuplardan bir devrim bile çıkaramadık. yolları takip ederek’ bu toplumsal düzende özgür ve mutlu
her adımımızla bir denizi kurtarabilirdik isteseydik toprağın yaşayabilirler ?sorusu tamamen yanılsamadır. çünkü içinde
altından. ve ibneler yüzünü birbirine dönmedi hiç…kimbilir yaşadığımız bu toplumsal düzende eşcinseller hiçbir zaman
kaç sesi es geçtik sokaklarda. götten önce göze gerçek anlamda özgür olmayacaklar.
bakabilmeliydik hem de göz bebeği karanlığının en dibine. “nasıl bir eşcinsel hareket?” tartışması için ilk ağızda
örtülü faşizm yataktaki gibi öpmedi bizi, gün geldi bir baktık, söyleyebileceklerimi parantez işaretinden önce okudunuz. ve
yattığımız yatak olmuş faşizm…su olmamalıydı tenimizi sanırım hayali, ütopik ve romantik buldunuz. somut hiçbir şey
yıkadığımız, gözyaşlarımız dururken. bir sıfatmış insan isim yok içinde. hiç bağdaşamadığım bir durum üzerine
değil. bir şiir okumaya başladık, bitmedi o şiir, aah hala kalbimden ve aklımdan geçenler…ayaklarımın yere
bitmedi… düğün salonlarını basıp günlüklerimizi basmadığı da düşünülebilir, fakat ne yazık ki ayaklarım hiç
okumalıydık. her sevişmemiz sonradan denizde bir balık istemediğim kadar yere basıyor. tek fark, ola ki bastığım
olmalıydı. istesek özgürleştirebilir miydik ben’imizi tanrı yerin mevzisidir. biraz dikkat ederseniz, siz de aynı
karşısında ? metal kentin kedisi olmalıydık… artık aynaya pozisyonda olduğunuzu görebilirsiniz.
baktığımızda susmuş sözlerimizin ölü kentlerini görüyoruz kimbilir ta ne zamandan beri yapageldiğim, canımı
dillerimizde. sentetik tanrılar gibi. bütün şifreler düzenini yakan bir dünyayı masamın bir ucuna koyup öbür ucuna da
kaybedeli çok oldu ; ama çözemiyoruz gözlerimizin lalinde kendimi oturtarak o dünya ile hesaplaşmaya çalışmak; somut
aynada ağlayan çocuğu… kendimizi sisler içinde son kez hiçbir şey düşünmeden bana verileni ve biçileni sorgulamak,
uğurladık bir tren istasyonundan. sormalıydık kendimize, her şeyden önce bir insan olarak daha özgür bir varoluşun
varlığımız kaç kalibrelik ? herkes göze alabildiklerinin toplamı ‘nasıl’ını düşünmek, bunun nasıl engellendiğini anlamaya
kadarmış. ve her ibne göze alabildiklerinin toplamı kadar çalışmak. bu sürecin değişkenleri de düşler, ütopyalar,
özgürleşebilirdi… romantizm ve aklım olacaktı elbette ki. beklentilerdeki
( “nasıl bir eşcinsel hareket ?” tartışmasında anlamıyla ‘somut’ çözümler bulmaya kalkıştığımda ise, her
herkesin somut laflar ve öneriler beklentisi içerisinde defasında, benim gerçekliğim hiç dikkate alınmadan
olduğunu biliyorum. “herkes bir şeyler söylüyor ama ortada kurgulanmış yollara girmek zorunda kaldığımı gördüm ve
somut hiçbir şey yok” diye gidip bir duvara tebeşirle yazsanız oralarda özgürlüğün esamesi yoktu. gide gele ayrımına
somut bir forizma yaratmış olursunuz. büyük olasılıkla bu vardım ki, özgürlüğe kavuşabilmek yeni bir dünyayı tasavvur
satırlar da aynı eleştiriyi alacak. etmekten geçiyor. çünkü bize bırakılan biricik pusatlarımız;

KAOS GL 35/3
düşlerimiz, ütopyalarımız zamanla uygulayıcısı durumuna getirdiği faşizan ve totaliter
ve aklımız… bu süreç ilişkiler sistemi ile ortaya koyan, yabancılaşmaya dayalı
halbuki her kişi kendi ayaklarımın çok fazla yere “kurulu düzen”in ta kendisi ve bütünüdür o özne. devleti bir
varoluşu üzerine bir basmasını sağladı. eğer baskı aygıtı olarak kullanan “kurulu düzen” kendisine
başına oturup bir şeyler yapılacaksa, bu efendi/köle ilişkisini esas almıştır. insanın insanı sömürdüğü,
yeni dünya düşüne yöneten/yönetilen ayrımına dayalı, baskıcı, cinsiyetçi,
düşünmeli, soyut ya basmalı ve tek kroki de o totaliter, tek tipleştirici, yabancılaştırıcı bu düzen, ataerkil
da somut bir olmalıydı. düşlerin ve toplumun ortaya çıkışıyla siyasal pratiğin toplumun
tasavvuru kendisi ütopyaların karalanması bütününden ayrılıp devlet kurumu içine aktarılmasından bu
oluşturmalıdır. ondan tuzağına düşmenin yana, devlet aygıtının bulunduğu her toplumsal sistemde tek
intahar etmekten bir farkı başına egemen ilişkiler sistemidir.
sonradır ki, aynı ortak var mı ki? kısacası, bilindiği gibi her sistem, sürekli kendini yeniden
paydaya sahip dünyanın beynimizdeki üreterek, otonom bir seyirde varlığını sürdürme eğilimi taşır.
bireylerin tasavvurları izdüşümünün karşısına, bunu gerçekleştirebilmek için, bütün mantığını bünyesinde
birbirleriyle birleşerek biz bir yenisini kurgulayıp
koymadıkça, her
taşıyacak araçlar (alt sistemler) geliştirir. bizim söz konusu
sistemimiz de kendisini yeniden üretebilecek ve bunun
bir kollektivite eylemimizin, denize yanında sadık, güvenilir, yıkılmaz bir fedai, bir bekçi görevini
yatarılabilir. dünyayı düşenin yılana de üstlenecek aracını en başından oluşturmuştur : “çekirdek
değiştirebilme şansını sarılmasından başka bir aile”.
şey olmayacağına düzenin ayaklarını oluşturan her çekirdek aile, son
da belki bu yolla inanıyorum. bunların tahlilde bir ‘devletçik’ tir. beden ile hücre arasındaki ilişki
yakalayabiliriz. dışında, bügünkü düzen ile çekirdek aile arasında da vardır. kurulu düzen,
durumdan yola çıkarak çekirdek ailenin yapısına ve benliklerini söküp çıkardığı
söylemek istediğim bireylerine kendini öyle bir kopyalamıştır ki, hem kendinden
‘somut’ sözler de var tabii başka bir düzenin olabileceği hayalini silmiş hem de varlığına
ki. kastedebilecek her türlü tehdidi henüz doğuş aşamasında
öncelikle özgürlükçü eşcinsel hareketi öbür bertaraf edebileceği bir önlem almıştır. çekirdek ailenin
özgürlükçü hareketlerden çok farklı bir dille okumak işleyişini biliyoruz. temel işlevi, kurulu düzene hayat vermek,
gerekiyor. birçok özgürlükçü hareket, kendine kurulu düzen kan pompalamak, koruculuğunu yapmaktır. ikiyüzlüdür.
içinde nefes alabileceği daha geniş alanlar yaratma ve eşit faşizandır. özgürlükçü değildir. şiddet üretir. çekirdek ailenin
kılınmadığı çoğunlukla eşitlenebilme eğilimi taşırken, bu yazıyı en çok ilgilendiren özelliği ise tözünü
özgürlükçü eşcinsel hareket dünyanın çok farklı bir ülkesinde heteroseksizmin oluşturmasıdır. ataerkildir. cinsiyeti tırnak
durmaktadır (daha doğrusu durmalıdır. ama durmamaktadır. içinde “erkek”tir. kadınlık ve erkeklik tanımlamaları, düzenin
dünya geneline bakıldığında eşcinsel hareketin bir şekilde ihtiyaçlarına göre kesin sınırlarla belirlenmiştir. insan doğası
sisteme entegre olma eğilimi taşıdığını biliyoruz. sistemin bir tarafa itilip cinsiyetler birer toplumsal role
kurduğu ‘farklı olanı kendi içine çekerek asimile etme tuzağı’ indirgenmemiştir. bunlar, seksin yaşama biçimleriyle birlikte,
nın kenarında dansa durmak diyebileceğimiz bu durumun düzeni ayakta tutacak toplumsal ritüeller bütünü olarak
belki bazı dönüştürücü etkileri de olabilir. fakat kendinden, ortaya konur. çekirdek ailenin her bireyi üzerine düşürülen
varoluşundan taviz vermek kaçınılmazdır). rolerin aktörü olarak görevlendirilmiştir. sistem, tanımladığı
eşcinsellik de birçok açıdan, düzenini reddettiği öbür cinsiyet rollerinin dışına çıkabilecek olanlar için ise son
oluşumların yanında durmaktadır, ama aynı zamanda derece acı yaptırımlar kurgulamıştır. ve bu yaptırımları
onlardan çok çok farklı bir çoğrafyadadır. şöyle bir soru uygulama görevi de yine bireylere verilmiştir. sistem bu
sorabiliriz : neden eşcinsel özgürlükçü hareket diye bir olgu süreci kullanarak sürekli kendi sağlamasını alır. öte yandan
var ortalıkta ? bunu kendini eşcinsel olarak tanımlamış çekirdek aile, sistemin devamlılığını sağlayacak neferlerin
insanların varoluşlarını özgürce gerçekleştirememeleri, yetiştirildiği bir merkez görevi de görür.
baskılanmaları, boğazlarının sıkılması, nefes alamaz hale sistem için oldukça hassas ve hayati bu kurgu
getirilmeleri, gettolara tıkılmaları biçiminde kabaca karşısında eşcinsellerin konumu ne peki ? o toplumsal
yanıtlayabiliriz. (özgürleşebilmek için salt eşcinsellerin cinsiyet rollerinden uzakta, farklı bir oluşuma meyleden
özgürleşmelerinini yetmeyeceği, insanlığın topyekün eşcinseller, kurulu düzen için amansız bir virüs, bir kanser
zincirlerinden arındrılması gerektiğini geç de olsa anlamaya hücresi ve en ciddi tentidlerden biridir. doğal hayatın
başladık…mı acaba?) cinsel yönelimlerinden dolayı kendiliğindenliğine asla tahammülü olmayan ve kendi
eşcinsellerin boğazı sıkılıyor, yaşamın bütününün dışına yaşamsal gereklerine göre doğanın üzerinde hükümranlık
itiliyorlar. bu durumun tek nedeni sadece kendi cinsini tercih kurmaya çalışan sistem için, eşcinsellerin doğalarından
ediş olmasa gerek. bu tercihin yaratacağı sonuçlar baskının gelen farklı yönelimler de başedilmesi gereken kendiliğinden
asıl nedeni olmalı. bitmiş otlar gibidir. (insanlığın tarihsel olarak birlikte yarattığı
eşcinsellerin boğazını sıkan özneyi iyi tespit etmek bir sistem bu. fakat zamanla kendi otonom işleyişini
gerekli : tek tek bireyler, türkiye devleti yada herhangi bir kazanarak insanoğlunu boyunduruk altına alan bir düzen
devlet veya toplum, tek başına din kurumu ve ideolojileri çıkmıştır ortaya ; özellikle iktidarın az sayıda odaklara
değil, fakat tüm bunları çemberinin içine alıp yapılarını, devredilmesiyle).
karakterlerini, mentalitelerini belirleyen ; özünü ve işleyişin eşcinsel varoluşun “egemen sistemin özüyle” bir alıp
mantığını bireylerin benliğine, devletlere, toplumların egemen veremediği var. yoksa baskının ; devletin, kişilerin, dinlerin,
ideolojilerine, din kurumuna kopyalayan ; bu yolla kendisini iktidar sahiplerinin, toplumların “kusur”larından geldiğini
sürekli yeniden üreten ; hepimizin bir parçası olduğumuz ; sanmak, sistemin hedef saptırmak için kurduğu tuzağa
varlığını ise devlet denen kurumla ve içinde barındırdığı her düşmekten başka bir şey değildir. özgürlükçü eşcinsel
unsura ilk günden beri uyguladığı sosyalizasyon hareketin bakışlarını yönelteceği yer sistemin kendisidir. ve
mekanizması ile benimsettiği, öğrettiği, haklılaştırdığı ve

KAOS GL 35/4
konsept de, özgürlüğün bütün insanlığın elinden alındığı sonra ise, iki taraftaki
gerçeği üzerine oturmalıdır. insan kendi
dünya geneline
kurulu düzen, en sağlam bekçisi çekirdek ailenin bile topluluklarındaki etik bakıldığında eşcinsel
başa çıkamadığı, hatta bu bekçinin temeline dahi tehtid anlayışın (mitolojik hayat hareketin bir şekilde
yöneltmiş eşcinsel varoluş ile nasıl mücadele edecek ? açıklamalarının) devreye sisteme entegre olma
sistem, tehlikeyi yok saymayacak kadar zekidir. onu yok girmesiyle bu ilişkiyi
etmeye yeltenmeyecek kadar da cin fikirlidir. yok etmeyi haklılaştırırlar. (daha eğilimi taşıdığını
düşünmes bile. kendi işletyişine ve varlığına da çok büyük ilkokul sıralarında bize biliyoruz. sistemin
yararlar sağlayacak başka bir yolu seçer : eşcinsel varoluşa anlatılan, vehbi koç’un kurduğu ‘farklı olanı
yaşam hakkı tanır. fakat gettolarda. limon satarak zengin kendi içine çekerek
sistem eşcinsellerin kendi gettolarını oluşturmalarına olduğu mitolojisi,
izin verecektir. hatta yardımcı olacaktır. bu sayede, baskı efendilerimizi asimile etme tuzağı’
altına alınmışların bir nebze rahatlaması sağlanacak, bu meşrulaştırmak için nın kenarında dansa
arada el altında tutulmaları, göz önünde olmaları ve yaratılan mitolojilerin durmak
denetlenebilmeleri de mümkün olacaktır. gettolar, aşırı bize özgü belirgin diyebileceğimiz bu
basınçtan oluşabilecek tehlikeli istimin dışarı atılabileceği örneğidir.) bu
birer sübap görevini de yerine getirecektir. oralarda meşrulaştırma, kölenin durumun belki bazı
rahatlanacaktır. ihtiyaç duyulan ilişkiler (minimum düzeyde) kölelikten kurtulma şansı dönüştürücü etkileri de
oralarda kurulacaktır. azaldıkça yoğunlaşır. olabilir. fakat
gettolar yaratmanın ardından, sistem gülümseyen sonunda köle
maskesini kuşanarak ikinci planını uygulamaya koyar : rüşvet konumunda olan,
kendinden,
vermek. boğulan gırtlaklarını gettolarda biraz efendinin görkemi ve varoluşundan taviz
soluklandıranlara şunu söyler : “şimdi bırak bu özgürlük azameti karşısında ona vermek kaçınılmazdır
mözgürlük triplerine girmeyi. istemediğin kadar çok hayranlık bile duymaya
özgürlüğü ben sana verebilirim, eğer benim çizdiğim yoldan başlar. baskı sürdükçe,
gidersen. basamaklarımda tırmanmaya başla. piramidimde ilişkiyi bozma çansı
en güzel yerler seni bekliyor. bütün mutluluklara ulaşabilirsin. azaldıkça, köle “celladına aşık olur”…
kendine bir statü edinmeye bak. desteğimi eksik etmem. insan beyninin bu şekilde dumur uğratılabilmesi ve o
mutsuz olanlar, kusurlu, beceriksiz ve aklını rüşvet mekanizması birleşince düzen fedailerini yaramış olur
kullanamayanlar. benden olursan kimse dokunamaz da : iki dilş bilen, iyi eğitimli, muhtemelen bir reklam ajansında
sana. sana sağlayacağım statüler seni korur. bir bana çalışan, spielberg'in son filminin hasılatından haberdar, sol
uyanlara bak, bir de uymayanların haline…” entarili gazeterin takipçisi, festival tüketicisi, tarot falından da
oldukça cazip bir teklif öyle değil mi ? tehlikeyi, iyi amlayan, dale garneige'yi okuyan postmodern, cemiyet
kendine baş kaldırmayacağı, kaldırmaya kalkarsa zarar kulüplerine üye, milliyetçi duygulara da sahip, ekonomik
göreceği bir pozisyona çekmeye çalışıyor sistem. derdi olmayan, kendini son derece kontrollü deşifre eden,
karşılığında ise kendi düzeni içinde her bakımdan rahat bir eşcinsel barlarda müstehzi bakışlarını takınan, kapıcısını
yaşam vadediyor. bunun hediyesi de pek pahalı sayılmaz, azarlayaralk kendini meşrulaştırmaya çalışan, hafta sonu
benliğinizi kapının dışında bırakmanız yeterlidir. kapının gazetesinin kim nerede nasıl sayfalarına abone, eşcinsel
ardında ise herkesi rahatlıkla baştan çıkarabilecek luşumlara acıyarak bakan, konformist, kaypak, steril bir hayat
kurgulanmış yapay mutluluklar sunulmuştur. ama bilesiniz ki, süren, 'tedbirli hayat uşakları'…aslında pek sevimlidirler.
size sunulacak nefes sadece bir tutamdır. hoşsohbetdirler bile denilebilir. dünya ile pek bir dertleri
düzen bu yöntemle kitleleri değil, tek tek bireyleri yoktur: erbakana fena halde kıl olurlar, beyoğlu'ndaki
hedef alır. çünkü tek bir bireyin bilincini denetim altına almak, selpakçı çocukların üzerlerine üzerlerine gelmeerinden fena
düzenini karşısında aynı ortak paydaya sahip olanların halde işkillernirler, köyden kente geçenlerin kentin nasıl da
biraraya gelip örgütlendiklerinde oluşacak kollektif bilinci içine ettiğine hayıflanırlar, belediye taksime cami yapmasın
denetim altına almaktan daha kolay ve köktencidir. insanları diye toplantılara gittikleri bile olur, "kahretsin, şu bodrum da
birbirine kışkırtır, kıskandırır, yarıştırır, haset kültürü yaratır, tatil yapılacak yer olmaktan çıktı artık, mykonos'a gitmek de
birbirlerinden korkmasını sağlar, ulaşılması gereken çok pahalı…", "ya bu gay barlara niye bu kadar çok straigt
mutlulukları tanımlar ve benimsetir, en baştan çıkarıcı silahı geliyor, işleri yok mu ?", "heteronun en iyisi ipte kurusun
olan parayı kullanır. kişiyi bir nesne haline getirir. yaşamın derisi"…
öznesi olmaktan çıkarır. kişilerin bir diğerine kışkırtılmasıyla yaşamla ilişkileri yukardaki profile uygun bir eksende
örgütlenebilme olanaklarının da önüne geçilmiş olur. atomize seyredenler, sistem için hint kumaşından daha değerlidir.
olmuş bireylerin tüm bilişsel pusatları ellerinden alınır. sistem burada bir parantez açıp, bu ülkede yaşayan eşcinsellerin
bu rafine yöntemlerle üstesinden gelemedikleri için ise çogunluğunu yukardaki tipolojiye uyanların ve tam uymasa
oluşturduğu baskı kurumlarını kullanır. bile o yöne yol almış, dünya ile ilişkileri genelde anüsleri
bu seyirdeki efendi/köle ilişkisinde, efendi olan dolayımıyla biçimlenenlerin oluşturduğunu söylersem fazla
egemen, fırsat bulduğunda kendini yeniden özgür kılmak mı ileri gitmiş olurum ? pek sanmıyorum…
isteyecek olan köleyi sürekli boyunduruğu altında tutabilmek tabiki hiç kimse dünyaya aynı gözlükle bakmak
için gitgide yöntemlerini geliştirmesi gerekecektir. köleyi zorunda değil. fakat, "herkes dilediği gibi yaşamak
zincire ya da prangaya vurmak en kaba ve verimsiz olanıdır. özgürlüğüne sahiptir" yaklaşımı, düzenin işleyişini
daha gelişkin yöntemler ise efendi/köle ilişkisinin kölenin bulandırmak, kurgulanmış yapay mutluluklara tamah etmenin
gözünde meşrulaştırılmasını sağlayacak olanlardır. köle özgür irade ile yapılmış bir seçim olduğunu düşündürmek,
zaten kendi iradesinden (kültürel varlığından/kimliğinden) özgür iradesinin bireyin elinden alındığını gizlemek ve yeni
efendisinin iradesi karşısında feragat etmiş, onun tarafından bir "bilinçaltı kurgulamak" için kullanılan bir araçtır. yaşamla
canı bağışlanmış ve böylece fiziksel varlığını sürdürme ilişkisini, kendi toplumsal konumunun biricikliği dolayımıyla
olanağı elde etmiştir. efendi/köle ilişkisi fiilen kurulduktan kuramayan insan "yanlış bilince" hapsolmuş insandır. kendi

KAOS GL 35/5
toplumsal gerçekliğine kendi elleri ile müdahele edemeyen uzaklaştırsada ve 'özgürlükçü insan özü' yokedilmiş gibi
insanın özgür iradesinden yada seçme özgürlüğünden söz gözükse de , insan bugünkğünden farklı bir dünya tasavvur
edemeyiz. kendisine sunulan sınırlı ve gerçekte birbirinin etme potansiyelini hala taşımaktaıdr. çünkü birçok araştırma
aynı alternatiflerden birini var oluş biçimi olarak giymeye gösterir ki en baskıcı dönem ve yönetimlerde bile insan hçbir
çalışır ancak. zaman tam olarak yalnızca " sosyal boyutu"na
özgürlükçü eşcinsel hareketin diğer özgürlükçü indirgenememiş insanal yanını daima korumuştur. bu
hareketlerden farklı bir dille okunması gereğine dönersek ; bağlamda, kutsal kitaplardaki cennet vaadini de insanın
öbür özgürlükçü oluşumlada, kendi doğalarından gelen bir özgürleşimden hiçbir zaman tam olarak vazgeçmediği
farklılığın, sistemin temeli ile çatışması ve tehdit oluşturması biçiminde okuyabiliriz. insan, ne kadar örselenirse örselensin
gibi bir durumun pek söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. özgürleşme tutkusunu hep taşıyor. yeterki içinde
oysa eşcinsel varoluşun doğası, doğayı boyunduruğu altına yaşadığımız durumun "tarihsel" ve "geçici" olduğunu
alan sistemin tam da özüyle bağdaşmamaktadır. bilelim…
somut çözüm beklentisine çekince ile yaklaşmamın
nedeni de tam da bu noktada. bugünkü düzenin içinde de
birşeyleri değiştirerek özgür olunabileceği düşüncesi,
sistemin kurduğu tuzaktan başka bir şey midir ? bu
doğrultudaki adımlar insanı esaret altına alan düzenin
hastalıklı değişkenlerini kullanarak atılmayacak mıdır ?
halbuki yapılması gereken tüm bunları, düzenin tamamını bir
kenara itip yalnızca insan doğasının değişkenleri ile yola
çıkarak yeni bir dünya düşlemektir. kullanabileceğimiz en
etkin yöntem de sistemi deşifre etmek, bir perdenin ardında
tuttuğu gizil bilgisine ulaşmaktır. böylece "bilinir" ve "görünür"
hale gelecek olan düzenin kafalarımızı dumura uğratan
izdüşümlerinden sıyrılmamız da mümkün olacaktır. sistemi
değiştirecek pusatları yine onun bilgisini kullanarak
yaratabiliriz. ve bu süreci de "kişinin kendi ben'ini
oluşturması" olarak okumak doğru olacaktır. aksi halde,
ben'imizi oluşturup ortaya koymadıkça, 'çemberin dışında mı
yoksa içinde mi olmak' kısır döngüsünde takılıp kalacağız.
oysa bizzat çemberin kendisi ve neden varolduğudur
sorgulannması gereken.
sizi bilmem ama, ben, bir yanda sistemin nasır
tutmuşluğunu diğer yanda da eşcinsel varoluşun dünya
genelindeki ve özellikle türkiye'deki hazin durumunu ciddi
biçimde sinirlenerek farkettikçe, zihnimi bu sistemin
tamamen dışına çıkarıp, yeni birşeyler düşlemekten başka
bir yol bulamıyorum. kimbilir, belkide yanlış yapıyorumdur…
türkiye'deki eşcinsel varoluşun durumuna da
değinmeliyiz. bizim ülkemizde, "ben eşcinselim" diyenlerin
çoğunluğunun cinsel ilişki sırasında kendi cinsiyetlerinden bir
partneri tercih etmelerinin ötesinde birşeyleri ifade etmek gibi
aynı cinsten iki kişinin cinsel edimlerinden öteye bir dertleri olmadığını biliyoruz. onlara göre eşcinsel edim ile
geçmiş ve bir kimlik halini almaya başlamış olan eşcinsel eşcinsel kimlik birbirine eşit. bu çoğunluk ; uzlaşmacı,
varoluş, sistem tarafınfan üretilmiş konfeksiyon kimliklerin özgürleşmeyi ekonomik rahatlıkla açıklayan, daracık
dışında, genelden farklı bir varoluş biçiminden türemiş, sınırlarına itieraz etmeyen, hatta bunların farkına bile
dönüştürücü ve devrimci öze sahip bir kimlik biçimidir. ve bu varmayan, acı çeken ama bu acının kaynağını yanlış
kimliğe sahip kişi, varoluşuna kasdetmeye kalkan özne ile yerlerde arayan, dğnya ile tek derdi eşcinselliğini rahatça
birebir karşı karşıya kalacak, eşcinselliği bir edim olmaktan yaşamak olan, sistenin rüşvetiti seve seve almış, ben'ı
çıkıp politik bir duruş halini alacaktır.(daha dorusu yitmiş, kalın derili, sorgulamayan, hayatı anüslerinden ibaret
almalıdır…) sdayan ; ama itilmiş, sıkıştırılmış, bir tutam nefesi yaşamak
kurulu düzen, karşısına bir düşman olarak çıkmaya sananlardan oluşuyor. bu hepimizin malumu. eşcinsellern
başlayan eşcinsel varoluş ile mücadele ederken benliklerinin yutulması, daracık sınırlarını farketmeyip
dokunulmazlığını ve biricikliği aldatmacasını kullanacaktır. bununla savaşmalarının da beyinlerin dumura uğratılarak
bilinçlerimize yerleştirdiği alternatifsiz olduğu yanılsaması engellenmsi, ele geçirilmeleri, gettolara hapsedilmeleri,
düzenle mücadelede karşılaşılacak ilk engeldir. organik bir kendilerine sunulan bir tutam nefese razı olup yapay
muhalefeti engelleyen hayya gerçekleşemeyeceğini mutluluklara ram olmaları, sistem tarafından eşcinsel
düşündüren bugüm içinde yaşadığımız kültürel ortamda, varoluşa atılmış en büyük kazıktır, hem de eşcinsellerin
bizim yapabileceğimiz en devrimci eylem, bambaşka bir gönül rızasıyla. ve düzenin zaferidir.
dünyayı ve ilişkiler sistemini düşlemek, yeni bir toplumsal bugünkü ortamda, çoğu eşcinsel farkında
varoluş biçiminin ütopyasını geliştirmek ve alternatifi değil ama, sistem ile eşcinsel varoluş arasında olup bitenler
olmadığını iddia eden düzenin karşısına bunu çıkarmaktır. bu şekilde seyrediyor. ayrıca türk toplumunun şizofrenisi
sistemi en sarsacak edim, onun antitezinin mümkün eşc,insellerin paydasında da bulunuyor. sistem, eşcinsel
olduğunu kanıtlamaktır. nbiricikliğini kendine kalkan yaparak oluşumu dumura uğratmakta öyle başarılı olmuştur ki, o
korunan sistem bu yolla insanı özgürleşim düşüncesinden çoğunluğu oluşturanlar, örgütlenmeye çalışanlara acıyarak
bakmaktadır. kişiyi kişiye kırdırmaktan başka bir işe
KAOS GL 35/6
yaramayan dedikodunun, kıskançlığın, hasetin ve bunların örgütlenme sorunu yaşanırdı ne de bu sayfalardaki
türevlerinin, eşcinseller arasında daha fazla görüldüğünü tartışmaya gerek kalırdı.
söylersem yine mi ileri gitmiş olurum ? olması gerekenleri bir türkiye'deki eşcinsel varoluş, kendini
yana bırakırsak, eşcinseller de bu dünyalı oldukları için, tanımlayıp "muhalif bir alt kültür" durumuna da gelebilmeli ve
insaoğlunun bütün düşkünlükleri, zaafları onlar için de kendi kurumlarını oluşturmalıdır. fakat sistemin tanımladığı
geçerli. fakat bu dünyanın dışına itilmeye çalışılan anlamda bir alt kültür durumuna düşmemlidir. yani,
eşcinsellerin daha uyanık olmaları gerektiğini düşünmek yabancılaşmanın fark edilmesinin engellendiği,
doğru değil mi ? kendi çıkarları açısından… örselenmişliğin/öfkenin ve sisteme duyulan husumetin dışa
birilerini illaki belli bir pozisyona çekmek işe vurulup rahatlandığı, başat kültürün içinde sadece "kişi"
yarar değil tabiki. o halde "kalan sağlar"a çok iş düşüyor. kimliği ile yaşanmasını sağlayan, birey olmaktan alıkoyan,
olabildiğince çok k,işinin kendi ben'lerini yaratabilmekeri ve sistemin gözetimi altında tuttuğu, içinde uslu uslu yaşanacak,
yaşama tam da durdukları noktadan bakabilmeleri için çok hayatın bütünlüğünün dışında duran, sadece yaşamın
yol katedilmeli. kendisi ile barışmamış, hala saklanan ve tortuları ile yetinilen bir alt kültür adacığı olmamalıdır bu.
farklı duygularından sadece kendisi haberdar eşcinseller için eşcinsel varoluş tarafından bugünkü toplumsal sistemin bir
de birşeyler yapılmalı, bu belki de ilk yapılması gereken… alternatifinin kurgulanabieceği, politik, kendini yeniden
ülkemizdeki eşcinsel oluşumun bugünkü üreten, üreteceği sözü sistemin içinde dolaşıma sokabilecek,
durumu göz önüne alındığında tartışma sorusundaki" toplumun ikiyüzlülüğünü suratlara vurabilecek, iktidara karşı
hareket" sözcüğünü biraz erken kullanılmış buluyorum. bir hakların kazanımı içim savaşacak, ayaklara basan, eşcinsel
hareketten söz etmeden önce, türkiye'deki eşcinsel varoluşa yönelik kurumlarını oluşturacak, heteroseksüellere
oluşumun kendisine yönelik katetmesi gerekn epey yol var ve biseksüellere düşmanca bakmayacak, insanlığın ancak
gibi : her eşcinsel öncelikle kendisine şu soruyu sormalı : topyekün özgürleşebileceği bilincine sahip, bütünün içinde
"ben neden sadece ve sadece kendi cinsimden hoşlandığım ama ona muhalif, uyanık, türkiye'deki eşcinsel varoluşta
için reddediliyorum ?" bunun yanıtı herşeyin yanıtıdır zaten. bilinç dönüşümünü sağlayacak, kendini eşcinsel olarak
dünyaya baktığımız gözlüklerimizi de değiştirmemiz gerekir. tanımlayan herkesi biraraya getirebilecek, organik bir aly
yanıtı en önemli olan soru ise şu : "eğer eşcinsel kültürden bahsediyorum. böyle bir örgütlenme
olmasaydım yine de bu dünya ile bir derdim olur muydu ?" gerçekleşmedikçe, herkez yüzünü bu yöne çevirmedikçe
bu soruya yanıtı evet olmayanlar, eşcinsellerin tek başlarına (beni totaliter davranmakla suçlayabilirsiniz…) gerçek
özgürleşemeyeceklerini hiçbir zaman anlayamayacaklardır. anlamda "özgürlük" bir zaman sonra, kullanılmayan sözcük
yine herkes, kendisine biçilmiş kaderle yetinip olacak belki de…
yetinmeyeceğine karar vermelidir. yetinmeyecekse dünyayı bu kadar lafı burada keserken son olarak şu
oluşturan bütün değişkenleri sorgulamalı, düzenin bilgisini : niyetimde hiç yer almamasına rağmen düşündüklerimi
ele geçirmeye çalışmalıdır. düzene tutunmaya çalışmak yeni didaktik, bazen saldırgan, biraz asık suratlı, yer yer sıkıcı,
gettolara hapsolmaktan başka bir işe yaramayacaktır. hafif tepeden bakan, arasıra ukala, beki de biraz indirgemeci
böylece ortaya çıkacak resimden ; bilimin eşcinselliğin kökleri bir söylemle ifade etmiş olsam da, siz yine de bütün sözlerimi
üzerine yaptğı hummalı araştırmaların, sistemin kendi alt tek solukta çıkmış bir bağırma olarak alın lütfen.
sistemi olan bilimöi kullanarak " ben nerede yanlış yaptım da ve kendini eşcinsel olarak tanımlayan
bunlar karşıma çıktı ?" sorusuna yanıt aramak için yapılıp herkese içimde bir türlü duramayan bir soruyu sormak
yapılmadığını ; psikiyatrinin hastalıklı bir topluma istiyrum : "siz gerçekten birbirinizi seviyor ve saygı
entegrasyon sürecindeki işlevini ; hepimizin gittiği eşcinsel duyuyormusunuz ?"
barların/mekanlarıon gerçekten eşcinseller ait yerler mi bu soruyu da nasıl almak istiyorsanız da
yoksa yaşdığımız yoğum yabancılaşmayı farketmeizi öyle alın lütfen…)
engelleyen ve içimizde biriken öfkeyi/örselenmişliği dışa
vurabileceğimiz, sistemin gözetimi ardındaki soluklanma mustafa konur
adacıkları mı olduğunu daha iyi anlayabiliriz. "nasıl bir
eşcinsel hareket ?" sorusu aynı zamanda biraz yanlış
sorulmuş gibi. öncelik örgütlenmede olduğu ve türkiye'de de
gereken örgütlenme henüz sağlanamadığı için " hareket "
yerine " örgütlenme " demek daha doğru olmazmıydı : biz,
osmanlı ile sanal gerçeklik arasında sallanıp duran kendi iç
dinamikleriyle hiçbir değişim geçirememiş, hep büyükleri
tarafından bir yerlere sürüklenen, organik bir muhalefet
geliştiremeyen, aptallaştırılmış, kişiliksizleştirilmiş bir
toplumda yaşıyoruz. ve böyle bir toplumsal kültürel ortamdaki
en büyük imkansızlıkların başında örgütlenememe sorunu
geliyor. eşcinseller de bu kültürel ortamdan payını almış
durumda. bireyleri, ortak çıkarları etrafında biraraya getirecek
organik örgütlenmeler ancak kimliklerin ve ben'lerin
oluşumuyla mümkün. örgütlenebilmenin önündeki en büyük
engel de yasalar değil, beyinlerimize örülmüş duvarlardır.
türkiye'deki eşcinsel oluşumun en büyük handikapı
örgütlenip bir organizma özelliği kazanamamasıdır. "hadi
toplanalım" heyecanaı ile bir araya gelen ama sonra ne
yapavaklarını bileediklerinde dağılıp giden eşcinsel
oluşumlar türkiye'de revaçta. bu gidişatı yıkmak ise belli bir
bilinç seviyesine ulaşabilmekten geçiyor. bu olsaydı, ne

KAOS GL 35/7
VAROLMANIN GÜÇLÜĞÜ
emre

1800 'lerin sonlarına doğru


grubu, yirminci yüzyılın ilk yarısında ingiliz yazın ve
düşünce dünyasını oldukça etkiledi.
Avrupa'nın büyük şehirlerindeki
eşcinsel topluluklarda

j
Paris'te ise hiçbir akıma bağlanmayan Jean
heteroseksüel dayatmalara karşı
Cocteau ve çevresindeki genç bohemler dışa kapalı
kollektif bir bilinç oluşmaya başladı.
bir yaşam sürüyorlardı. Paris'in en renkli simalarından
Aşağılanmalara ve ayrımcılığa

e
olan Jean Cocteau avukat bir baba ve ölümüne dek
maruz kalan eşcinsel bireyler, artık
onunla yaşamış "sanatsever" bir annenin -kısaca,
bunları sineye çekmek yerine
zengin bir ailenin- oğlu olarak 1889'da kentin
bunlara karşı çeşitli yayın

a
yakınlarında Maisons-Lafitte'de doğmuş.
organlarında tepkilerini dile
getiriyorlardı.
1913'te Paris müzikhollerinde caz müziği

n
çaldığı sıralarda dostu, Rus balesinin kurucusu
Yirminci yüzyılın başına
Emprezaryo Serge de Diaghilev'e kendisine
gelindiğinde ise bu toplulukların ve
gerektiğince değer vermediğine dair sitem ettiğinde
bazı eşcinsel bireylerin söylemek

c
aldığı "Jean beni şaşırt" cevabına karşılık verircesine,
istediklerinin birçoğunu estetik
kendi deyimiyle "kaleideskopik bir kişilik" olmuş; şair,
düzeyde ifade eden etik ve estetik
roman yazarı, oyun yazarı, denemeci, ressam,
kaygılar sonucu bir araya gelmiş

o
senarist ve film yönetmeni olarak ilk romanı "uçarı
sanatçı ve düşünür grupları
Prens"ten (1910), son filmi "Orfeus'un Vasiyeti"ne
oluşmuştu. Bu grupların en
(1960) kadar durmaksızın üretmiştir. "Ben her zaman
bilinenleri Londra'daki Bloomsbury

c
gerçeği söyleyen bir yalanım" diyen Cocteau, sık sık
grubu ve Paris'te Jean Cocteau'nun
herkesi taklit etmekle suçlanmış, buna cevabıysa -her
çevresiydi.
zamanki oyunculuğuyla- "kimsenin bir 'kendisi'

t
olmamalı" olmuş.
Adını birçok üyesinin
yaşadığı, Londar'nın bir semtinden
Oyuncu Cocteau belki de en fazla edebiyat
alan Bloomsbury grubu, Oscar

e
eleştirmenlerini, tarihçileri ve psikanaliz amatörlerini
VVİlde'ın davasından yaklaşık on yıl
şaşırtmıştır, ilk basımı 1928'de Cocteau'nun yakın
sonra toplandı. Grubun üyeleri
dostu Maurice Sachs tarafından -21 adet ve anonim
cinsel tercih olarak eşcinselliği veya

a
olarak- yapılan 1925'lerde bir yeniyetmenin
biseksüelliği benimsemişlerdi.
eşcinselliğini keşfinin anılarını anlatan "Beyaz Kitap",
Bloomsbury Grubu, üst sınıf kökenli
kütüphanelere onun adıyla kaydedilmiş, Bütün
sanatçıların oluşturduğu "Britanya

u
Eserleri'nin basımına dahil edilmiş olsa da hiçbir
ruhu"na şüpheyle bakıyor,
zaman Cocteau tarafından resmen sahiplenilmemiştir.
Viktoryen ahlak ve monarşinin asık
Okuyanları büyüleyen kitap, bir "suç ortaklığı"
çehresiyle alay ediyordu. İçinde E.
zincirinin oluşmasına da neden oldu. Eline geçirenler
M. Forster, Lytton Strachey ve
kitabı kopyalıyor, elyazması sayfaları okuması için bir
Virginia VVoolf gibi yazarların, Dora
başkasına gönderiyordu. Böylece ender olanı bir suç
Carrington, Vanessa Bell gibi
olarak mahkum eden ve insanların eğilimlerini
ressamların olduğu Bloomsbury

KAOS GL 35/8
topladığı sanatçılarla birlikte,
sağlam duvarlar arasında
bohem bir hayat yaşadı.
Ancak bu "zaafının"
bilincindeydi ve dile
getirmekten çekinmedi.
Yazdıklarıyla, çizdikleriyle
kendini ve toplumu
sorguladı.
Eşcinselliğinin en
açık ifşası ise hiçbir zaman
resmen sahiplenmediği ama
diğer basımlarını
desenleriyle süslediği yarı
özyaşamöyküsel,
homoerotik öykü Beyaz
Kitap oldu. Bu kitabı
sahiplenmemesi ise
kimilerince içinde bulunduğu
çevredeki saygınlığını göz
etmeyi amaçlayan bir ikiyüzlülüğe, kimilerince o
yeniden biçimlendirmek zorunda bırakan bir topluma sırada hala hayatta olan annesini üzmeme isteğine,
karşı belli bir tarzda direnişte bulunuyorlardı. kimilerince de (ki bence de) hem kendisi hem de
okuyucularıyla oynadığı bir oyuna bağlanmıştır.
izmir, 16 Temmuz 1997
Bu yarı-kurgusal homoerotik yeniyetmelik
anıları bir çocuğun eşcinselliğinin, bununla birlikte
toplumun baskılarının, kuşatmalarının farkına varışını
ve toplumun birey olarak ona yüklediği suçluluk
duygusunun onu sürüklediği çıkışsızlıkları anlatır.
Kitaba Fransa'da yarı-gizli parlemento belgeleri için
kullanılan adı -Beyaz Kitap- vermesine gelince, bu,
kimilerince toplumsal ikiyüzlülüğe ve baskılara
rağmen varolan bir durumu belgeleme isteğidir,
kimilerine göre ise bir tür savunma ve meşrulaştırma
belgesidir.

Beyaz Kitap, Fransa'da cinsellikle ilgili


kitapların oluşturduğu gelenek düşünülürse oldukça
"masum"dur, fakat yine de eşcinsellikten söz ettiği için
bir hayli gürültü koparmıştır. Kitabın yayınlanmasından
bir süre sonra, Napoleon döneminin, eşcinselliği suç
olarak sınıflandırmayan yasası kaldırılıp yerine
eşcinselliği suç kapsamına alan katı bir yasa getirildi.
Bunu izleyen süreçte, suçluluk duygusu, gizlenme itkisi
ve Hıristiyan ahlakıyla çevrelenmiş eşcinsellik, burjuva
düzeyinde kınanırken, yine kimi burjuva kesimlere
hitap eden sahte sanat çevrelerinde alkışlarla
karşılandı. Jean Cocteau da böyle bir çevrede yaşadı
ve alkışlandı. Sanatıyla yer edindiği bu çevrede,
çevresinde

KAOS GL 35/9
“Hiçbir grubun üyesi olmadım”
‘Giovanni’nin Odası’, aşk, homofobi...
James Baldwin
Goldstein: Gay Amerika’da kendinizi bir yabancı gibi Baldwin: Bu arada ben öyle bir insan
hissediyor musunuz? da değilim.
Baldwin: Aslında, bir siyah olarak Amerika’da kendimi Goldstein: Size çok mu itici geliyor?
her açıdan yabancı hissediyorum. Gay sözcüğü hep Baldwin: Kendimi ondan uzak
damarıma basmıştır. Hiçbir zaman bu sözcüğün ne hissediyorum. Hiçbir şeyin üyesi
anlama geldiğini tam olarak anlamadım. Uzak durmak ya değilim zaten, olamam da. Çok kısa bir
da tepeden bakıyor gibi bir hava yaratmak istemem süre Sosyalist Parti’ye ve çok çok genç
çünkü gerçekten böyle hissetmiyorum. Sadece, benimle bir yaşta Kilise’ye katılmam dışında,
pek alakası olmayan bir dünya olduğunu düşünüyorum. şimdiye dek hiçbir grubun üyesi
Kendimi böyle bir dünyaya ait hissetmedim hiç. olmadım.
Village’daki* ilk yıllarımda bile bu dünyada gördüklerim Goldstein: Fakat siz eşcinsellik
beni korkutmuş, beni hayrete düşürmüştü. Oynanan tüm hakkında yazdıklarınız ve eşcinselliği
rollerin gerekliliğini bir türlü anlayamamıştım. Bir bakıma edebiyata taşımanız dolayımıyla
hala da anlayamadım. eşcinsel kültürün mimarlarından biri
Goldstein: Kendinizi bir gay olarak hiç düşünmediniz mi oldunuz.
yani? Baldwin: Ben bizim meselemizin özel
Baldwin: Hayır. Bunun için bir sözcüğüm yoktu. ve kişisel bir tercih olduğunu kamuya
Gençliğimde var olan tek sözcük eşcinseldi ve o da, açıklamaya çalıştım. “Giovanni’nin
hissettiğimi karşılayan bir sözcük olmadı asla. Odası”nda dünyada nerede
Goldstein: Topluluk ruhu taşıyan bir gay yaşamı durduğumu ve beni ben yapan şeyleri
hakkında konuştuğumuzda… anlattım. Aslında bu roman eşcinsellik
hakkında değil. Eşcinsellik kitabın
hareketini sağlayan bir araçtı. Kitabım
birini sevmekten korktuğunuzda
başınıza gelebilecek şeylerle ilgili. Ve
bu da, eşbinsellik sorunundan çok
daha ilgi çekici. Düz (straight)
dediğimiz insanlar bizden daha güvenli
bir konumda değiller. Birini sevmek ve
biri tarafından sevilmek korkunç bir
tehlikedir, müthiş bir sorumluluktur.
Eğer kişinin cinsel tercihini keşfetmesi
korkunç bir deneyim halini alıyorsa, bu
biraz da içinde yaşadığımız toplumun
korkunçluğundan kaynaklanıyor.
Goldstein: Homofobinin özellikle
Amerika’da daha yaygın olduğunu mu
düşünüyorsunuz?
Baldwin: Bence Amerikalılar
herhangibir şeyi hissetmekten
korkuyorlar. Homofobi, yetişmeye ilgili
Amerikan terörünün en uç
örneklerinden biri sadece. Hayatım
boyunca daha bön ve azgelişmiş bir
halkla karşılaşmadım.
Goldstein: Homofobi sizce neden
*
New York’ta bulunan Greenwich Village, gay ve lezbiyenlerin daha çok politik yelpazenin sağıyla ilgili
yoğun olarak yaşadığı, çok farklı grup ve kökenden insanın bir olgu?
bulunduğu bir “getto” havası taşıyor. (Ç.N.)

KAOS GL 35/10
Baldwin: Bu insanları denetlemenin bir yolu. Yaptığınız
şeyden korku duymanızı istiyorlar. Suçluluk duyduğunuz
sürece sizi denetleyebileceklerini düşünüyorlar.
hABERLEr
Goldstein: Eşcinselliğin evrenselliğine mi inanıyor
"TRAVESTİYE YARGI DESTEĞİ"
sunuz?
Baldwin: Elbette. Bende, başka kimsede olmayan bir şey Travestileri şikayet eden
yok; başka birinde olup da bende olmayan bir şey de yok. komşularının tahliye istemi,
Dilin tuzaklarına düşüyoruz. Eşcinsel bir isim değil. En Yargıtay'dan döndü. Travestilerin,
azından benim sözlüğümde. Ben yalnızca kendi hayatım oturdukları daireyi iyi
hakkında konuşabilirim, başkalarınınki hakkında değil. kullanmadıkları, gelen-gidenlerinin
Birkaç insanı sevdim, onlar da beni sevdiler. Ve bunun da çokluğu ve çıkardıkları gürültü
tüm bu etiketlerle hiçbir ilgisi yok. Tabi ki dünyanın bize nedeniyle komşularının açtığı
dayattığı birçok sözcük var. Ama bu dünyanın sorunu. davada, yerel mahkemenin verdiği
Goldstein: Gay dünyasının yanlış bir sığınak mı olduğunu tahliye kararı, Yargıtay 18. Hukuk
düşünüyorsunuz? Dairesi'nce bozuldu. (28 Haziran
Baldwin: Düşünüyorum da belki gereksiz bir sınırlama
1997, Radikal)
getiriyor. Bana öyle geliyor ki bir erkek bir erkektir, bir
kadın da bir kadın; insanların kimle sevişmeyi tercih ettiği
kendilerinden başka kimseyi ilgilendirmez. Söylemeye "EŞCİNSELLERE BLAIR
çalıştığım kişinin cinsel tercihinin kişisel bir sorun olduğu. DESTEĞİ"
Devletin, Kilisenin ya da başka bir kurumun müdahalesini İngiltere Başbakanı Tony Blair,
anlamsız buluyorum. Fakat bu ülkenin kurumları Londra'daki eşcinsel yürüyüşe
tarafından cinsel tercih sorunu kamusal bir sorun haline destek mesajı gönderdi. Blair adına,
getiriliyor. Gay dünyasının buna bir tepki olarak onbinlerce kişiye hitap eden
oluştuğunu görebiliyorum. Umarım benim kuşağımdaki kabinenin eşcinsel üyelerinden
insanlar için olduğundan daha kolaydır artık kişinin Kültür Bakanı Chris Smith "Tony,
kendini keşfetmesi. Hor görülmek çok kötü bir şey bunu
ayrımcılığa karşı sizden yana" dedi.
biliyorum. Ve eğer gay hareketi erkek ve kadınların
kendilerini daha az acıyla ve daha hızla tanımalarına
Büyük alkış alan Smith,
yarayabiliyorsa bu büyük bir başarı olacaktır. eşcinsellerden cinsel tercihlerinden
Goldstein: Eşcinsel olduğunuzu her zaman çeşitli dolayı utanmamalarını da istedi. (7
vesilelerle dile getiriyorsunuz. Bunu hiçbir zaman Temmuz 1997, Radikal)
saklamadınız ya da inkar etmediniz, ama tüm hayatınızı
buna dayandırmayı da her zaman reddettiniz. "EŞCİNSELLER JOSPINCİ"
Baldwin: Kesinlikle. Fransa'da yapılan bir kamuoyu
Goldstein: Bazılarımız böyle bir dengenin nasıl bir araştırmasına göre ülkedeki
iklimde oluşabileceğini bilmek isteyebilir. homoseksüeller, genel seçimlerde
Baldwin: Herkes kendi için uygun olan iklimi kendi zafer kazanarak hükümeti kuran
yaratmak durumundadır. Ben kimsenin kendini gay olarak Sosyalist Başbakan Lionel Jospin'e
nitelendirmek zorunda bırakılmamasından yanayım.
güveniyor. CSA tarafından Paris'te
Çünkü bu yanlış bir argümana ve haksız bir suçlamaya
verilmiş bir yanıt gibi geliyor bana. Hiçbir şeyi kanıtlamak homoseksüeller arasında yapılan
durumunda değilim. Dünya aynı zamanda bana da ait. anket, bu tür bir cinsel eğilime sahip
Goldstein: Kabuğunu kırmak isteyen gaylere ne gibi olanların yüzde 68'inin, Jospin'in
önerileriniz olabilir? eşcinsellerin sosyal ve hukuki
Baldwin: Siz ne önerebilirsiniz ki? Eski bir arkadaşım haklarını daha iyi koruyacağı
kanını kaynatan yönde ilerle demişti. Bu şimdiye dek düşüncesinde olduğunu ortaya
aldığım en iyi öneri oldu. Başka bir hayatı koydu. Araştırmaya katılanların
yaşayamayacağınıza göre sahip olduğunuz tek hayatı yüzde 65'i, Jospin'in AIDS ile
yaşamalısınız. Bu, bir insana verilebilecek tek öneri mücadele konusunda da daha etkili
bence. politikalar izleyeceği inancını
çeviren: devrim
(Quincy Troupe(der), James Baldwin The Legacy, New York:
taşıyor. (1 Temmuz 1997, Radikal)
University Press of Mississippi, 1989).

KAOS GL 35/11
FRANSA-1 "EŞCİNSEL ALEMİ SABAHA KADAR SÜRDÜ"
Geçtiğimiz hafta sonunda Fransız başkenti Paris Eşcinseller Zirvesi'ne sahne oldu. Dünyanın
dört bir yanından Paris'e akın eden kadınlı erkekli 200 bin eşcinsel, çok renkli, hareketli bir
yürüyüş yaptı. Dans eden, şarkılar söyleyen eşcinseller, Los Angeles'taki kanlı eylemin (Kaos
GL'nin notu: Gazetenin gözünden kaçmış olmalı, çünkü sözkonusu şehir Los Angeles değil,
New York olacak) yıldönümünde kendilerine cephe alanlara lanetler yağdırdılar. Daha sonra
çılgın bir eğlence düzenleyen eşcinseller, parti sona erdiğinde ve temizlik başladığında hâlâ
aleme devam ediyorlardı. (1 Temmuz 1997, Hürriyet)

FRANSA-2 "HOMOSEKSÜEL YÜRÜYÜŞÜ"


Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 200 bin homoseksüel, eşitlik ve haklarının tanınması
amacıyla her yıl Paris'te düzenlenen "Gay Pride" yürüyüşüne katıldı. Bu yıl 20'ncisi yapılan
yürüyüş, katılanların renkli ve değişik kıyafetleriyle tam bir karnavala dönüştü. Gay Pride, 1969
yılında New York'taki homoseksüellerin ilk başkaldırısının anısına düzenleniyor. (29 Haziran
1997, Radikal)

RADİKAL GAZETESİ'NE AÇIK MEKTUP:


Radikal Gazetesini, çıktığı günden bu yana KAOS GL Grubu olarak takip ediyoruz. Ayrıca
biliyoruz ki pek çok eşcinsel arkadaş düzenli ya da özellikle bazı yazarlarından dolayı Radikal İki
için hafta sonu Radikal Gazetesi'ni satın almaktalar.

Radikal Gazetesi ilk günden bu yana eşcinsellik konusunda sorumlu ve dürüst bir yaklaşım
sergiliyor. Öyle sanıyoruz ki bu durum, özel bir politikadan öte, gazetenin genel yayın
politikasının bir sonucu olmalı. Elbette ki bu koşullarda diğer pek çok yayına baktığımızda bizim
için bu kadarı da sevindirici.

Size kavramlarla ilgili bir hatırlatma ve bir ricada bulunmak istedik. Biz eşcinseller, zorunlu
olmadıkça homoseksüel kelimesini kullanmıyoruz. Eşcinsel, artık Türkiye'de bilinen bir kelime ve
birebir "homoseksüel"in Türkçesi. Eğer erkek ve kadın eşcinselleri ayrı ayrı belirtmek gerekirse
bu "homoseksüeller ve lezbiyenler" şeklinde olmayıp, gayler ve lezbiyenler şeklindedir. Artık gay
kelimesi de özellikle son yıllarda neredeyse eşcinsel kelimesi kadar bilinen bir isim oldu.
Özellikle ajans kaynaklı haberlerde bu yanlış neredeyse sürekli yapılıyor. Bu, ajansın çeviri
hatası mı (yurtdışında homoseksüel ve lezbiyen diye bir niteleme yoktur) yoksa ajansın ya da
sizin dizgicinizin gay kelimesi bilinmiyordur diye, onun yerine homoseksüel ve lezbiyen başlığını
atmasının bir sonucu mu? Ayrıca sizler yazmazsanız nasıl bilinir! Eğer bu yanlışı ajans
yapıyorsa siz (ilgili) düzeltemez misiniz? Öyle sanıyoruz ki böyle bir düzeltme haber üzerinde
oynama anlamına gelmeyecektir. Ayrıca küçük bir haber içinde eşcinsel ve homoseksüel
kelimeleri bir birini takip eden cümleler içinde bile kullanılmaktadır. Aynı şekilde başlıkta biri,
metinde bir diğeri kullanılmaktadır.

"Homoseksüel" kelimesi hem erkek hem kadın eşcinselleri karşıladığı halde toplumdaki kadın ve
erkek eşitsizliğinin bir sonucu olarak baştan bu yana neredeyse sadece erkek eşcinselleri
adlandırmak için kullanılagelmiştir. Oysa lezbiyenler de "homoseksüel"dir. Bu yanlış kullanım
belki de sizin gözünüzden kaçabiliyor ama biz kadın ve erkek eşcinseller için önemli bir yanlış.
"Homoseksüel" kelimesi tıp tarafından kategorik bir belirleme olarak kullanılmaya başlandı.
Eşcinsellerin özgürlük hareketinin yükselmesi ile birlikte, tıbbi bir belirleme olan ve sadece
cinsellikle sınırlı kalan bu adlandırma eşcinseller tarafından reddedildi. Homoseksüel kelimesinin
tıbbi karşılığı bir yana Türkiye'deki "homo" nitelemesinin nahoşluğunu bütün Türkiyeli eşcinseller
yaşamış, görmüş ve yaşamaya devam etmektedir.

Biz KAOS eşcinselleri, herhangi bir anlatım dolayısıyla gerekmedikçe "homoseksüel" kelimesini
kullanmıyoruz. Eşcinsel (lezbiyen ya da gay) adlandırmasını kullanıyoruz. Radikal
Gazetesi'nden istediğimiz de sorumlu ve dürüst yaklaşımına yakışır bir şekilde bu konulara biraz
daha dikkat etmesidir.

KAOS GL 35/12
G L
KİTAPLIĞI

Oscar Wilde’in Son Vasiyeti, Peter kalıplarına alaylı bir dille yaklaşıyor
Oscar Wilde: “Bana ne Din, ne Ahlak,
Ackroyd, Simavi Yayinlari,1994 ne de Mantık yardım edebilir. Ahlakın
bana yararı yok. Ben doğuştan
ahlakçılığa karşı biriyim. Kurallara
İngiltere’de 1983 yılında yayınlanan “Oscar Wilde’ın Son değil, istisnalara göre yaratılmış
Vasiyeti”nde, yazar Peter Ackroyd Oscar Wilde’ın insanlardanım. Sanata ilişkin hiçbir
ağzından Oscar Wilde’ı anlatıyor: “Lord Alfred Douglas’a çabam yoktu: Sevgililerin başındaki
duyduğum sevgi, erkeklerarası aşka, İngilizlerin tüylerini menekşeli taç, bana şairin defneli
diken diken eden bir güzellik ve soyluluk katıyordu: Beni tacından daha üstün geliyor. Aşk ruh
hapse halini körüklüyor ama açıklama isteğini
yollamalarının susturuyor.”
nedeni bıuydu.
İstesem istediğimi
para karşılığında
tutabilirdim, hepsi Teorema, Pier Paolo
elimin altındaydı,
benden tek Pasolini, Can Yayinlari, 1992
beklenen solgun
bedenlerine Burjuva olmak nasıl bir şey? Burjuvazi
karşılık onları hangi değerlerin temsilcisidir?
bozuk para Yönetmenliğinin yanı sıra, şair, öykü,
yağmuruna tiyatro ve deneme yazarı da olan
tutmamdı. Zaten Pasolini, Teorema’da tam da bu
kapitalist kuramın soruların üzerine gidiyor. Büyük
özü bu. Ama ben tartışmalara yol açan filmi 1968 yılında
gözümü daha “Katoik Sinema Ofisi Ödülü”nü almış.
büyük, eşitliğe Varlıklı bir aileye gelen gizemli ve
dayalı bir aşka meleksi bir yabancının evdeki herkesin
dikmişsem -o (anne, baba, kız, oğul, hizmetçi)
olmazdı işte, beni yaşamını altüst ettikten sonra evi
bağışlamaları terketmesiyle son bulan bu öyküde
sözkonusu “orta sınıf” değerler de, bir anlamda
değildi. Bu tür aşk yerle bir ediliyor. Geçen yıl Ankara’da
Shakespeare, Hafız ve Virgilius’ca kutsanmışsa da adını ve daha önce İstanbul Film
esirger, çünkü adı yoktur. Onu dile getirmek lanetlenmek Festivali’nde filmini izlediğimiz
demektir.” Teorema, 1975 yılında Roma’nın Ostia
Kitap İrlandalı yazarın eşcinselliği nedeniyle kasabasında seviştiği genç ve yoksul
yargılanıp hapsedilmesinden sonra Fransa’ya gidişini, bir adam tarafından öldürülen yazarın,
orada yalnız ve yoksulluk içinde geçen son günlerini
“hıristiyan-marksist-eşcinsel” kimliğinin
anlatıyor. Wilde’ın aşk, sanat ve hayat üzerine görüşlerini izlerini de taşıyor.
olduğu kadar yirminci yüzyıl başının Batı kültür yaşamı
hakkındaki yorumlarını da çarpıcı bir dille yansıtan
romanın İngiltere’de birçok kez yeni basımı da yapılmış.
Din, toplum, ahlak, sanat, bilim ve her türlü klişeleşmiş
düşünce

KAOS GL 35/13
MANTAR!

Her insan yaşamı boyunca en az bir kere mantar 1. Ayak mantarı,


hastalığına yakalanır! 2. El mantarı,
Yukarıda cümle oldukça ilgi çekici değil mi? Belki 3. Cinsel organların mantar hastalığı,
siz de bir çeşit mantar hastalığına yakalanmış 4. Kasık mantarı,
durumdasınız. Onun için bu yazıyı dikkatle 5. Vücut mantarı,
okuyun. Yazı, mantar hastalığıyla ilgili 6. Saçın ve kıllı derinin mantar hastalığı,
öğrenmeniz gereken pek çok bilgiyi içeriyor. 7. Tırnak mantarı
Mantar hastalığı nedir?, belirtileri nelerdir?,
nasıl tedavi edilir? gibi sorulara yanıt veriyor. Ayak Mantarı
En sık rastlanan mantar hastalığı türü ayak
Mantar hastalığı nedir? mantarıdır. Nemli ve hava almayan
Mantarlar, bir tür yaşayan canlılardır. ayakkabılar, değiştirilmeyen çoraplar ya da
Bulunduğumuz mekanlarda ve vücudumuzda havuzlardan, spor salonlarından kapılan
bakteriler gibi pek çok mantar organizması mantarlarla ayaklar çok kolay enfekte olurlar.
bulunur. Bu mantarlar, uygun ve elverişli Hastalık, genellikle ayak parmaklarının
ortamı buldukları zaman vücutta faaliyete arasında pişik benzeri bir görüntü ve sulanma,
geçerler ve hastalığa sebep olurlar. kaşıntı, kızarıklık ve kötü koku ile başlar ve
hızla ayağın üst yüzeyine doğru ilerler.
Mantarlar için en elverişli ortamlar nelerdir? Hastalıklı parmakların tırnakları kalınlaşır ve
Mantarlar en çok nemi severler. Nemli, hava şekilleri bozulur. Bazı durumlarda ayak
almayan ve en önemlisi temiz olmayan vücut tabanının derisi kalınlaşır ve pul pul olur.
bölgelerinde hemen yerleşirler. Üstelik sadece
yerleşmekle kalmayıp, vücuda yayılırlar. Çok El Mantarı
çabuk ürerler, kendilerine vücudumuzda geniş Tıpkı ayak mantarları gibi el mantarı da nemli ve
bir yer edinmek için uğraşırlar. Nemin yanı ıslak ortamı sever. Özellikle eli çamaşırdan ve
sıra mantarların çok sevdiği diğer ortamlar da, bulaşıktan çıkmayanlar el mantarına daha kolay
pişik olan ve tahriş olmuş bölgelerdir. yakalanabilirler. El mantarının ilk belirtileri
özellikle elin ikinci ve üçüncü parmakları
Mantar hastalığı bulaşıcı mıdır? arasında oluşan ve avuç içine doğru yayılan
Hem de nasıl… Mantar hastalığının bulaşması son kaşıntı ve kızarıklardır. Daha sonra bu
derece kolaydır. Özellikle toplu kullanımlara bölgelerde beyaz lekeler görülür.
açık mekanlarda kendilerine çok rahat yeni
vücutlar bulurlar. Spor tesisleri, havuzlar, Cinsel Organların Mantar Hastalıkları
hamamlar, abdest alınan yerler, okullar, Cinsel organların mantar hastalıklarına da sık
güzellik-jimnastik salonları, plajlar vs. yani rastlanır. Temiz olmayan iç çamaşırları, cinsel
mantar hastalığına yakalanmamız son derece ilişkiden sonra gereken temizliğin yapılmaması,
kolaydır. Ancak unutmamalıyız ki bu sentetik iç giyim ürünleri bu tür mantar
hastalıktan kurtulmak da önemsediğimiz hastalıklarına davetiye çıkarır. Özellikle
takdirde yine basit olacaktır. kadınlarda vajina mantarı vakalarına çok sık
rastlanır. En önemli belirtisi, cinsel bölgelerdeki
Kaç çeşit yüzeysel mantar hastalığı vardır? şiddetli kaşıntı, kızarıklık, beyaz parçacıklar
Mantar hastalıkları çok çeşitli olmakla birlikte, biz içeren akıntıdır. Özellikle vajina mantarı
size burada ülkemizde en sık rastlanan hastalığı tedavi edilmezse önemli kadın
türlerinden söz edeceğiz. hastalıklarına neden olabilir. Kalçaya ve
kasıklara hızla yayılabilir.

KAOS GL 35/14
mantarının ilk belirtileri genelde kalınlaşan ve
Kasık Mantarı doğal parlaklığını kaybeden tırnaklardır.
Daha çok erkeklerde görülür. Her iki kasıkta da Genellikle törpü veya tırnak makası ile tırnağın
olabilir. Hastalığın tekrarlama olasılığı kalınlaşan kısımları yok edilmeye çalışılır. Bu
yüksektir. En önemli belirtisi ciddi bir kaşıntı davranış tırnak mantarının daha da ilerlemesine
hissi, kızarıklıktır. Dar giysiler ve şişmanlık, ve yayılmasına neden olur. Öyle ki önceleri
mantarın gelişmesini körükler. mantarın etkisiyle beyazdan sarımtırak bir renge
dönüşen tırnak, daha sonraları sarı, mat, üzeri
Vücut Mantarı çizgili kalın bir yapı kazanır.
Vücut mantarı, kollarda, bacaklarda, özellikle sık
terleyen ve nemli kalan göğüs aralarında, koltuk Tırnak Mantarı Tedavisi
altlarında ve vücudun büklüm yerlerinde Günümüzde ağızdan alınan haplar ve/veya tırnağın
görülür. Hastalığın ilk belirtisi diğer mantar üstüne sürülen bir takım kremler ve solüsyonlar
türlerinde olduğu gibi kaşıntı ve kızarıklıktır. kullanılmaktadır. Krem ve solüsyonlar tırnağın
Hastalıklı bölge önce kızarır, kabarır, ardından içine nüfuz etmediği için istenilen tedaviyi
halka halka yayılır. sağlayamayabilir ve ağızdan alınan hapların da
bir takım yan etkileri olabileceğinden bu ilaçlar
Saçın ve Kıllı Derinin Mantar Hastalığı doktora danışılmadan kullanılmamalıdır. Son
Saçın ve saç derisinin mantar hastalığı genellikle zamanlarda mantarı öldürücü etkisi yüksek
çocuklarda görülür. Halk arasında bu hastalığa tırnak cilasının bulunmasıyla tırnak mantarının
yaygın olarak saçkıran da denir. Saç derisinde tedavisi daha kolaylaşmıştır. Üç ay ile altı ay
tek ya da çok sayıda halka şeklinde gri kabuklu arasında sürebilen bu tedavi gerçekten insanı
belirgin saçsız bölümler oluşur. Hafif kaşıntı ve zaman zaman bıkkınlığa sürükleyebilir. Ancak
kabarıklık göze çarpar. Kıllı deri mantarı ise bilinmelidir ki mantar estetik görüntüyü
özellikle erkeklerin sakallı bölgelerinde görülür. bozmakla kalmayıp salgıladığı bir takım zehirli
Belirtileri ve görünümleri tıpkı saç derisi maddelerle insan vücuduna zarar dahi verebilir.
mantarında olduğu gibidir. Bu nedenle her türlü mantarın tedavisi bir deri
hastalıkları uzmanının kontrolünde olmak üzere
Tırnak Mantarı muhakkak yapılmalıdır.
Tırnak mantarı halk arasında çok yaygın olan bir
mantar türü olmakla birlikte pek fazla Yüzeysel Mantar Hastalığına Yakalanınca Ne
önemsenmez. Oysa tırnak mantarı hem estetik Yapmalı?
olarak oldukça çirkin bir görünüm sergiler, hem Yukarıdaki mantar türlerinin belirtilerinden
de diğer sağlam tırnakları da kolayca enfekte herhangi biri sizde varsa vakit kaybetmeden
ederek, hastalığın ilerleyen safhalarında tırnağın mutlaka bir deri hastalıkları uzmanına danışın.
ciddi olarak iltihaplanmasına hatta yok Problemi göz ardı etmek, sadece her şeyi daha
olmasına bile neden olabildiği gibi, bazı alerjik da kötüleştirecek ve çok uzun sürecek
durumlara da zemin hazırlayabilir. Tırnak tedavilere yol açacaktır. Unutmayın, mantar
mantarı en çok ayak tırnaklarını tutar. Bunun en tedavi edilebilen bir hastalıktır ve önemsenmesi
önemli nedeni ise yaygın olarak görülen ayak gerekir.
mantarıdır. Çünkü ayakta yerleşen mantar kısa
sürede tırnaklara da geçebilir. Tırnak

Kısa filme yaratıcı/üretici düzeyde meraklı gay/lezbiyen dostlar;


Dünyayla olan derdini kısa filmle anlatacak, bunun için
proje/senaryo geliştirip sinema yapacak eşcinsellerden bir grup
oluşturma fikrine ne dersiniz?
Böyle bir fikir içinizde heyecan yaratıyorsa lütfen kendinizi ortaya
çıkarınız…
Tel: 0.532.291 12 05 / İSTANBUL
SİNEMA!!!
KAOS GL 35/15
LuGat
1.söz, sözcük, kelime.

)
2.sözlük.
3.bir dilin bütün ya da belli bir çağda
kullanılmış sözcük ve deyimlerini alfabe
sırasına göre alarak tanımlarını yapan,
açıklayan ya da başka dillerdeki
karşılıklarını veren yapıt.

suçlanmış. Hayatının uzun bir Ünlü İrlanda asıllı yazar Oscar

B)
dönemini 24 yaşında gittiği VVilde'ın Reading Cezaevi'nden
Paris'te geçirmiş, 70'li yılarda da eski sevgilisi Lord Alfred
bir süre İstanbul'da yaşamış olan Douglas'a yazdığı uzun mektup.
yazar "Kara Yabancı" adlı 1895'de Douglas'ın babası
baldwin, james romanını da yine İstanbul'da Queensberry Markisi, VVilde'ı
Siyah. Eşcinsel. Yazar, doğma tamamlamış. eşcinselliğini alenen yaşamakla
büyüme New York"lu. suçladı. Açılan dava sonucunda

C)
Amerika'da siyahlara eşit haklar VVİlde erkek fahişelerle cinsel
tanınması için savaşanlar ilişki kurmaktan iki yıl ağır hapis
arasında sert konuşan fakat cezasına çarptırıldı. Hapisteyken
kendini dinletmesini bilen biri yazdığı iki eserden biri olan De
olarak tanınıyor. Romanları, closet (ing.) Profundis (diğeri Reading
denemeleri ve oyunlarıyla 50'li 1. içinde öteberi saklanan raflı
Zindanı Baladı) bir anlamda
yılların ikinci yarısından itibaren kapaklı göz, dolap.
VVilde'ın hiçbir zaman
ırksal ve cinsel ayrımcılığın 2. yalnız kalmak için bir yere yazamadığı otobiyografisinin
ikiyüzlülüğü üzerine gitmekten kapanmak. yerine geçebilir. Mektuplar ancak
çekinmez. 1961 yılında yazdığı 3. birinin closet (kişisel, özel) kitap olarak yayınlandıktan sonra
"Giovanni'nin Odası" adlı duyguları, inançları, gerçek okuruna ulaşabilmiştir.
romanında Amerikalı beyaz genç alışkanlıkları o kişinin bunlar VVİlde öldükten sonra Lord
bir erkeğin İtalyan bir işçiyle hakkında utanç duymasından Alfred Douglas heteroseksüel
yaşadığı trajik bir aşk öyküsünü dolayı sakladığı özel sırlardır. oldu ve VVİlde'la aralarındaki
anlatır. Gerek siyah hareketin 4. dolaptan dışarı çıkmak ilişkiyi anlatan kitaplar yazdı. 19.
gerekse gay özgürlük (come out of the closet): yüzyılın sonunda, 30 Kasım
hareketinin radikalleri tarafından daha önce utanç verici 1900'de ölen Oscar VVilde'ı en
"yeterince" radikal olmamakla olduğundan saklanan bir iyi tanıtan yine kendi sözleridir:
inanç ya da alışkanlığı açık "Çağımız yalnızca aptalların,
etmek, bundan artık sıkıcı insanların önemsendiği
utanmamak. bir çağ; yanlış anlaşılmama

D)
korkusu içinde yaşıyorum."

de profundis
derinliklerden; acı ıstırap çığlığı.
Eski Ahit'in Mezmurlar
E)
erotizm
Kitabı'nda, Mezmur 130'un "ölüme kadar yaşamın
latincesi bu sözcüklerle
olumlanması"
başladığı için, Katolik cenaze
Georges Bataille
ayininin de bir bölümünü
oluşturan bu ilahi, De Profundis
adıyla anılır.

KAOS GL 35/16
bahanesiyle, Beyoğlu

G) R)
Belediyesiyle birlikte bir
"temizlik" operasyonu başlattı
Ülker Sokak'ta, "fuhuştan
rahatsız oluyoruz" diye
gay başlayıp, bayrak, rant ve
1. eşcinselleri tanımlamak rimbaud, arthur mafya tartışmasına varan
amacıyla eşcinseller ve 1854 yılında Paris çatışmada, Belediye, Emniyet
destekçileri tarafından yakınlarında küçük bir ve kimi mahalle "sakinleriyle
kullanılan sözcük. kasabada doğan ve 37 yıl transseksüeller karşı karşıya
2. canlı ve eğlenceli kimse. sonra Marsilya'da ölen "şair" geldi.
3. kaygı ve tasadan uzak. ve "anarşist". Edebiyatı, "Temizlemek" isteyenler ve
4. (yer için) canlı ve bir sürü sanatı, Avrupa'yı "saçma! "barınmak, yaşamak"
eğlenen insanın bulunduğu gülünç! berbat!" çığlıklarıyla isteyenler... (Express
yer. terkeden bir uyumsuz, Dergisinden)
5. parlak renkli, bakılması sürgün. 1871 yılında Paris'e
hoş. şair Paul Verlain'in daveti

X)
6. (müzik için) canlı ve üzerine geldikten sonra
dinlemesi hoş müzik. aralarında fırtınalı bir aşk
başlar. " 'Eşcinsel' ilişki
şüphesiyle" Brüksel'de

P)
ifadeleri alınan iki şair gittikleri aşk
her yerde polis tarafından "hiçbir aşık 'seviyorum'
fişlenirler. 1874 yılında hem demez; ne de başka biri
şiiri hem de Verlain'i bırakıp, anlayabilir, kusursuz bir aşkla
pembe üçgen "başka türlü bir hayatı" kurma seveni;
Alman Nasyonel Sosyalist hayaliyle Avrupa'yı terkeder. ona göre, kimse sevemez
rejimi (1933-45) döneminde, onun gibi; ne de,

Ü)
toplama kamplarında, seven biri var ondan öte
tutuklular ait oldukları yeryüzünde.
"kategorileri" tanımlayan ve seven, kimseye bakmaz
giysilerine işlenen 5 cm'lik sevdiğinden başka;
renkli bir üçgenle küçücük bir odayı her yer bilir
damgalanıyordu. Sarı: Ülker sokak kendine.
yahudiler, kırmızı: Taksim'de, The Marmara
varsın deniz kaşifleri yeni
komünistler, yeşil: adi Oteli'nin yanından aşağı
dünyalara gitsin,
suçlular, siyah: suçlu doğru inen Kazancı
haritalar başkalarına dünya
psikopatlar, mor: Yehova Yokuşu'nun sonunda,
üstünde dünya göstersin;
Şahitleri, mavi: kaçak solunda. Fındıklı'ya inerken
ama birer dünya olan ikimizin
göçmenler, kahverengi: bu yolu kullanabilirsiniz.
dünyası bir olsun."
çingeneler ve pembe: erkek Osmanlı Camii, sokağın
John Donne
hemen başında. Sokakta
eşcinseller için. 1970'lerin
1979'dan beri travestiler ve
emre & devrim
başlarında ABD'deki gay
aktivistler tarafından transeksüeller yaşıyor. Ülker
dayanışma ve direnişin Sokak'ta çocuklu aile
sembolü olarak kullanılmaya sayısının bir elin parmaklan
başlandı. O zamandan beri kadar olduğu söyleniyor.
Nazi toplama kamplarında 1991'de Süleyman Ulusoy'un
öldürülen eşcinselleri Beyoğlu Ekipler Amiri
anımsatıcı bir işaret olduğu olmasıyla Ülker Sokak'ta
kadar yunan harfi lambdayla transseksüeller üzerinde
(λ) birlikte gay özgürlük baskı başladı. Süleyman
hareketinin dünya çapında Ulusoy'un görevi
bilinen bir işareti olmuştur. bırakmasıyla durum
sakinleşti. Ancak geçen yılın
başlarında tekrar göreve
dönen Ulusoy, Habitat

KAOS GL 35/17
Köln’den Enver Bildiriyor
kökenli olmamız. Toplantılarda anlaşma dilimiz Türkçe.
Kurulalı bir yılı geçti şu Türk-Gay’in. Arkadaşlardan kimi eşcinselliği açık olarak, kimi gizli
Çok güzel. Buluştuk, konuştuk, olarak yaşıyor. Kimi hayatından memnun, kimi değil.
birbirimizi kimi zaman sevdik, kimi Ama daha ilk toplantılarda anlamıştık ki konuşulacak,
zaman üzdük. Meraklısı karşılıklı öğrenilecek, tartışılacak çok şey var. Bu
olduğumuzdan bol bol eğlendik, hiçbir alışveriş ortamını sıcak tutabilmek için hemen iki
partiyi, eğlenceyi çok şükür haftada bir toplanmaya karar verildi ve de öyle oldu.
kaçırmadık. Büyük laflar ettik, küçücük Kimi zaman sayımız çoktu, kimi zaman az. Bu doğaldı,
işlerin bile üstesinden gelmek içinse iki hereksin her hafta toplantıya gelmesi beklenemezdi
kişiyi bir araya getirmekte zorlandık. (ben hariç).
Elimize Allah’a şükür epey olanaklar
verildi. iki haftada bir toplanacağımız Madem laf bana geldi, o zaman biraz ben grup içindeki
yer emrimize amade. SVD’nin telefon, kendi durumumdan söz edeyim. Bu grubun kurulması
faks, posta, kırtasiye, bilgisayar gibi fikri, SVD’ye ilk uğradığım zamanlarda çıktı. SVD bu
günlük kullanıma yarayacak her şey, fikrime çok sıcak baktı ve tüm olanaklarını elime verdi.
keza bizim tarafımızdan kullanılmayı Grup 9 Martta bir araya geldi. Ben dahil hiç kimse
bekliyor. İstense belki gazete bile hiyerarşik ve başında başkanı olan bir sisteme razı
çıkarılabilirdi. değildik. Tamam. ama nedense tüm işleri ben yürütme
durumundaydım. Yani aslında ben başkan değildim (ya
Arkadaşlar, bu gibi olanakların hani), yine de iş bir şeyler yapmaya gelince bana
İstanbul’daki Lambda Istan bul gibi ya kalıyordu. Gerçi -haklarını yemeyeyim- başta Mustafa
da Ankara’daki KAOS GL gibi henüz olmak üzere bir iki arkadaş bana yardımcı oluyorlardı,
herhangi resmi bir konum zamanları elverdiğince. Yine de benim yaptığım işin adı
kazanmamış grupların elinde yoktu, hala da yok (çünkü aslında ben başkan değilim
bulunmadığını ya da çok kısıtlı olarak, ya).
dahası oradaki arkadaşların kendi
kişisel katkılarıyla bir araya getirilmeye Defalarca “iş bölümü yapılsın” dendi, yürümedi. O
çalışıldığını çok iyi biliyorum. Amacım, gelmedi, bu yapmadı, falanca “ben artık mektuplara
burada siz anayurttaki kardeşlerimize yanıt yazamam, bu grupta yokum” dedi. Böylece ortalık
hava atmak ya da sizleri acındırmak durgunlaştı. Gelen gidenin sayısı bir elin parmaklarını
değil. Daha çok uzun ve yoğun geçmez oldu.
etkinliklerle 1996 Martında bir araya
getirilmeye çalışılan ve ilk grup Son toplantımızda durum ciddileşti. Benim
toplantılarında sayıları kırkı bulan önerilerimden biri grubu dağıtmak oldu. Böyle bir şeye
Almanya’daki göçmen TÜRK-GAY’ler taraftar olduğumdan değil, grubun devamlılığının anlamı
arasında dayanışma anlayışının her olup olmadığını tartışıp ortaya çıkarmak için. Grubun
nedense yerleşmediği gerçeğini kesinlikle dağıtılmaması ve varlığını ilgi gösteren tek bir
burada ortaya koymak istiyorum. kişi kalsa bile sürdürmesi kararı alındı (dört kişiyle).
Amsterdam’da kurulan IPOTH derneğine katılmaya,
Bizler, toplumun her kesiminde olduğu yani bir tür füzyona da yanaşmadık böyle bir kriz
gibi farklı konumlardan gelen, farklı döneminde. Sonuçta artık ayda bir toplanmaya ve diğer
kişilikli ve farklı koşullardan gelen arkadaşların katılımının ve ilgilerinin niye azaldığı
insanlarız. Hepimizin tek ortak yönü yolunda kafa yormaya karar verdik. Çünkü birkaç 18
hem gay hem de Türk veya Türkiye yaşının altında kardeşlerimiz dışında hepsi yetişkin

KAOS GL 35/18
PARİS’TEN
insanlardı. Sonunda bu, böyle gönüllü
bir çalışma için bir araya gelip yalnızca
zamanlarında fedakarlık etme
durumundaki bu insanların kendi
bilecekleri şey. İZLENİMLER
En son yenilik ise, uzun uğraşlardan Üç yıldır Paris’te yaşayan ve üniversitede doktora çalışmalarına devam
sonra çıkartabildiğimiz tanıtım eden Erdem, Paris’teki Gay yaşamı hakkındaki izlenimlerini KAOS GL
için yazdı.
broşürümüz oldu. Bu broşürümüzü
Almanya içi ve dışı pek çok ilgili kişi ve “Gerçek güzellik o kadar özgül, o
kuruluşa göndermekteyiz. Ayrıca kadar yeni bir şeydir ki, onu
önümüzdeki yaz ayları için telefonla güzellik olarak tanıyamayız.”
danışma servisini inşallah açacağız. Marcel Proust
Bu danışma servisi için aslında teknik Kendisine dışarıdan atfedilen klişelerle (güzellik sembolü,
olanaklar hazır, bizleri bekliyor. ışıklar şehri, romantik şehir, vb.) tanınan Paris’in bir de
barındırdığı önemli bir eşcinsel nüfusu var ve her şey
Bizi merak edip ya da bize ilgi gösterip Edith Piaf’ın adlandırdığı gibi “pespembe bir hayat”ı
yazan pek çok Türkiyeli arkadaş var. yansıtmıyor.
Onlara buradan seslenip yazımı
burada bitirmek istiyorum: Biliyorum On milyonluk nüfusuyla Paris, Avrupa kıtasının en
pek çoğunuz bize dargınsınız. Sizlere kalabalık şehri ünvanına sahip ve yaklaşık 150,000 kişilik
yanıt vermekte gecikiyoruz, hatta kimi bir eşcinsel nüfusu içeriyor. Fransa’nın taşra
zaman uzun bir süre için unutuyoruz. bölgelerinden ve Avrupa’nın diğer bölgelerinden gelenler
Gerçi burada ben çoğul konuşuyorum burada oldukça kozmopolit bir doku oluşturmuşlar.
ama bu iş de, diğerlerinde olduğu gibi
Paris’li eşcinseller, ilk bakışta şehrin bir semtinde
bana bırakılıyor. Ama insaf, ben de
yoğunlaşıp bir getto oluşturdukları izlenimini verseler de
insanım. Hem çalışıp, hem okuyorum.
aslında bu semti (La Marais), şehrin en şık galerileri, en
Bir üniversite öğrencisinin tipik önemli müze ve kütüphaneleriyle paylaşıyorlar. Eşcinsel
sorunlarıyla boğuşmaktayım. Bir de nüfus, havanın kararmasıyla birlikte artmaya başlıyor,
başıma “tatlı bela” Türk-Gay çıktı. gökkuşağı renkli bayraklar asılıyor ve insanlar caddeleri
İnanın, gelen tüm mektuplar grup ve barları doldurmaya başlıyorlar.
toplantılarında okunuyor. Bir süre Barasının eşcinseller tarafından mesken
önce bir arkadaşımızı mektupları tutulması1970’li yıllara rastlıyor. Gerçekte, 1968
yanıtlamakta görevlendirmiştik. ama olaylarının Fransız eşcinsel hareketinin güçlenmeye
kendi dediğine göre “kişisel başladığı dönem olduğu kabul edilse de, asıl kazanımlar
sorunlarından ötürü” grup 1980’li yıllarda iktidarda olan sosyalist hükümetlerin
çalışmalarına katılmamaya karar zamanında olmuş ve Fransız eşcinseller özgürlüklerinin
vermiş, yani iş yine bana kaldı. Yine tadına en çok bu dönemde varabilmişler, bu dönemde
de sizin mektuplarınızı her zaman görünürlülükleri de hızla artmış.
bekliyoruz. Bu özellikle anayurttaki
durumları öğrenme açısından çok Bu dönem aynı zamanda AIDS’in Paris’te yaşayan
önemli. Bizlere yazmaya devam edin. yüzlerce eşcinseli kurban etmesine tekabül ediyor. Bugün
Çünkü sizleri seviyoruz ve sizlerle hala bunun sorumluluğunun kimde olduğu tartışılmakta.
(özellikle yoktan var ettiğiniz için) Devlet ve AIDS’in patladığı bu dönemde hastalığın
gurur duyuyoruz. yayılmasının önlenmesi için devletle işbirliğine girmesi
beklenen AIDS’le mücadele derneklerinin
umursamazlıklarından dolayı hasta sayısının korkunç
TÜRK-GAY Postfach 10 34 boyutlara ulaştığı söyleniyor.
14 D-50474 KÖLN-
ALMANYA Frédéric Mortel’in “La Rose et le Noir: les
Homosexuels en France depuis 1968” (Pembe ve Siyah:
Not: TURK-GAY’in Tanıtım 1968’den günümüze Fransa’da eşcinseller) adlı geçen yıl
broşürüne önümüzdeki sayılarda yayımlanan kitabı bu gerçekleri ortaya döker dökmez
yer vericeğiz.

KAOS GL 35/19
tarzı bir yaşam biçimine yöneldikleri
açıkça görülüyor. Burada gökkuşağı
renkli bayrakların asıldığı ticari
mekanların çoğalması, yerel
yöneticiler, halk ve eşcinsel girişimci
ve iş sahibi semtlileri karşı karşıya
getirebiliyor.

Diğer taraftan, bir semtte


kendini özgür hissedebilen veya
özgür olduğu yanılsamasını yaşayan
eşcinseller, sonuçta Amerikanvari bir
yaşam biçiminin “cazibesine”
kendilerini kaptırıyorlar. Bu tarz bir
yaşam biçimini seçen ve kafalarını
fena halde fiziksel ölçülerine takmış
eşcinseller, şüphesiz hükümetin
“bunlar da toplumdan farklılar,
öyleyse yeter ki bu semtten dışarı
taşmasınlar” diyerek gettolaşmaya
adeta yeşil ışık yakması ve hatta
olayın ticari yönünden son derece
hoşnut görünmesine (bunun en son
örneği Europride Paris ‘97’de
yaşandı) pek aldırış etmiyorlar.
Köklü Fransız edebiyat ve
felsefe geleneği önemli sayıda
eşcinsel düşünür ve edebiyatçı
yetiştirmiş olmasına ve tarihte insanlar
arası dayanışmanın en güzel
örneklerini vermiş olmasına karşın,
Paris’te 1990’larda bireyciliğin
dayanışma ruhuna üstün gelmiş
olduğu (ve dayanışmanın en çok
eşcinseller arasında azalmış olduğu)
görülüyor. Kartezyen mantık,
romantizmi adeta öldürmüş ve bir
eşcinseller ikiye bölündü ve kitabın gecelik ilşkilerin daha çok yaşandığı, insanların her geçen
yazarı eşcinsel düşmanı olarak ilan gün daha az diyolağa girdiği ve ne istediklerini bilmeyen,
edildi. fiziksel gösteriş ve yarışmanın ön plana çıktığı bir eşcinsel
Fransız siyasi geleneğinin temel yaşam biçiminin yerleşmeye başladığı da gözlemlerim
taşlarından biri olan, farklı olanın arasında.
sisteme eklemlenmesi olarak
tanımlayabileceğimiz entegrasyon Paris’li eşcinseller, yalnızlıklarını, radyo
çabalarının, son yirmi yıldır Fransız istasyonlarında yaptıkları anonslarda, barlarda, gay pride
toplumunda başarısız olduğu ortaya yürüyüşlerinde ve yepyeni dayanışma biçimlerinin
çıktı. Bu başarısızlıklar, özelikle Arap yaratılmaya çalışıldığı, değişik ilgi alanlarına sahip olan
göçmenlerin topluma entegrasyonu çeşit çeşit eşcinsel derneklerinde (sosyalist eşcinseller,
konusunda hissedildi ve genelde eşcinsel öğretmenler, eşcinsel öğrenciler, doğa yürüyüşü
göçmenlerin büyük şehirleri çevreleyen yapmayı sevenler, hristiyan eşcinseller, vb…) aşmaya -
banliyö bölgelerinde getto oluşturdukları belki de unutmaya!- çalışıyorlar.
gözlendi. Aynı siyasi eğilimden, eşcinsel
cemaatinin de etkilenmiş olduğunu Erdem
söyleyebiliriz. Çünkü eşcinsellerin bu
semtte (La Marais) yoğunlaşıp, getto

KAOS GL 35/20
S O N U N A K A D A R T O Z P E M B E !

Hayat özünde tozpembe olabilir belki. Ya da dünya... olmadan olamayacağını, öyle bir şey geçerse oyunu benden
Ama bizler ki; yeryüzünün, hatta ve hatta evrenin(!) en zeki(!) yana kullanacağını belirtti. aynı zamanda kendisinin de bir
varlıklar olarak tanımladığımız kendimiz, insanoğlu, gri grup kurduğundan, bu grupla bir gay-barda AIDS karşıtı .bir
düşüncelerimizle bin yıllardır birbirimizi cinsiyetlere, sınıflara, parti düzenleyip bedava prezervatif dağıttıklarından, partinin
ırklara, dinlere ayırıp, birbirimizi eziyor ve sömürüyor, yanlış anlaşılıp işin sekse dönüştüğünden ve grubun daha
birbirimizle savaşıyoruz. Ta ki bazı gerçekleri, farklılıklarımız sonra dağıldığından bahsetti. KAOS ve Lambda hakkındaysa
ne olursa olsun hepimizin insan ve yaşama hakkına sahip “Ne de olsa onlar bir şeyler yapıyorlar. Eğer belli bir
varlıklar olduğumuzu anlayana dek. örgütlenme varsa, bu örgütlenmeler başarıyla yürüyorsa, bu
konuda benim bir şey yapmama gerek yok. aslını istersen sen
işte bu anlayışın yeryüzünde varolması, binlerce yıldır kendini kabullendikten sonra, toplum seni bağrına basıyor.
oynan bu anlamsız ve saçma oyunların ortadan kalkması için Beni karşıcinsel (heteroseksüel) arkadaşlarım severler. Sen
biz eşcinsellere de çok görev düşüyor. Görevlerimizi uzun uzun bence yeterince arkadaşın olmamasından dolayı bunu
anlatmama gerek var mı, pek sanmıyorum. Tabii ki bu girişi istiyorsun. Şimdi sekse dayalı olmasın diyorsun ama öyle bir
okuduğunuzda pek çoğunuz “bu çocuk iyice uçmuş” oluşum kurulursa, bir gün yeni ve herkese yakışıklı gelen biri
diyebilirsiniz, ama dikkatle bakarsanız eşcinsel olmanın geldiğinde herkes onu arzulayacaktır. Ya da herkes birbirine
yanında ister istemez kurulu düzene karşı bir duruşu getirmek öyle yaklaşacak, ya da partner bulmak için gelenler çok
zorunda olduğumuzu görürsünüz. olacaktır. Bu ibneliğin doğasında vardır.” dedi. arkadaşım
“ibne” sözcüğünü öylesine çok kullanıyordu ki en sonunda
Bu düşüncelerden yola çıkarak”tozpembe” bir bakış rahatsızlığımı belirtmek için “kullanma şu ibne sözcüğünü, hiç
açısıyla İzmir’de oluşum kurma girişimlerimin doğrultusunda sevmiyorum” dedim. o ise “Kullanmalıyım. Çünkü bu söz
%100 GL’nin İzmir’e gelmesine ön ayak oldum ve Toplumsal olumsuz değil, olumlu anlamda kullanılmalı, meşrulaştırılmalı.
Araştırmalar Vakfı’na gidip oluşum konusunu konuştum. Mesela Almanya’daki eşcinsel derneğinin adı
“Schwullenverband : Götverenler Derneği”dir. “İbne” lafını küfür
Vakıfta konuştuğum arkadaşın bana verdiği tepki olarak kullanmazsan insanlar da eşcinselleri “ibne” , diye
oldu. Arkadaşım Ankara’ya geldiğinde KAOS’un toplantılarına aşağılamazlar” dedi. arkadaşların anlattıklarını hayretle
iki kere katıldığını, toplantılara gelenlerin çoğunun çekingen dinlerken “”İbne değil eşcinsel” lafını tercih ederim” dediğimde
olduğunu ama bunu doğal karşıladığını belirtti. Vakıftaki diğer aldığım cevap şu oldu: “o da bana çok bohem geliyor”
çalışmalar hakkında bilgi verdi. Kadın ve işçi gruplarının
olduğunu, bunların yanı sıra yazarlık, sinema ve tiyatro ile ilgili Arkadaşıma haksızlık olsun istemem. olumlu yanları
seminerler verildiğini, böyle şeyler arasında eşcinsel bir grubun da var çünkü. Bir şeyler yapmaya çalışmış, birçok ortama
da yer alabileceğini, hiçbir şekilde önyargıyla girmiş, hayal kırıklığına uğramış, bunun doğrultusunda kendine
yaklaşmayacaklarını söyledi. Az kalsın toplantı için gün ve saat olan inancını yitirmiş ve de en azından düzenli olarak KAOS
teklif ediyorlardı ki, ben grup oluşturamadığım (aman Tanrım!), GL okuyan bir insan. Söylediklerinde az çok doğruluk payı da
sadece İstanbul’da Lambda’nın Ankara’da KAOS’un toplandığı var ama “ibne” lafını bu biçimde kullanmak düpedüz erkek
gibi, İzmir’de de böyle bir şey olursa ortam sağlayıp egemen düzenle uzlaşmaktır. “Eşcinsel”i hepsinin yerine
sağlayamayacaklarını öğrenmek için sorduğumu belirttim. koymanın uçlaşmakla (ya da bohemleşmekle) ilgisi yoktur.
Kişinin kendisine duyduğu saygıyla ilgisi vardır. Madem öyle
Ortam hazır olduğu halde bilinçli insan bulamamak, niçin lezbiyen arkadaşlarımız da kendilerine “ben seviciyim,
traji-komedyanın bir başka kısmı. Eşcinselleri anlamakta ablacıyım, lezistim, lesbiyim, lezzoyum, oraletim” demiyorlar?
güçlük çekiyorum zaman zaman. Bir yandan aşağılanmaktan, Neden ablacı değil de ibne? Niye aldatıyoruz kendimizi?
bastırılmaktan şikayet ediyoruz, öte yandan öylece oturuyoruz. Neden kazıyamıyoruz bilinçaltımızdan ataerkil şeyleri.
Bize tartışma ortamı sağlayabilen vakıflardan, kültür
merkezlerinden haberdar olmuyor, yaptıklarına burun kıvırıyor, Arkadaşım olaylara bireyci bakmış. Tamam, işin
oturup bu tarz platformlarda kendimizi geliştirmek yerine gay bireyci kısmını göz ardı etmiyorum. Çok aşırı
barların, hamamların, sinemaların yapay ortamlarında toplumculaşmanın zaten bir anlamı yok. Olaya bireysel,
birbirimizin götünü götürmeye kalkarak kendimizi tüketiyoruz. toplumsal ve politik boyutlardan bakıyorum. arkadaşım “sen
Bunu yapma aptallığını, böyle şeylere burun kıvırma yalnız olduğun için bunu istiyorsun” derken kısmen doğru bir
şımarıklığını nereden alıyoruz. Daha ne kadar kendini tüketen saptama yapmış. Evet, bunun kendimi yalnız hissetmemle
ibneler olacağız? bağlantısı var. Düzeyli bir ortam yaratarak bu ortam aracılığıyla
beni anlayabilen gerçek dostlar bulmak, kendimi yalnız
insanların korkularını ya da önyargılarını hissetmemek ya da onlardan alacağım destekle kimliksel
aşabiliyorsunuz belki ama iş cehaletlerini aşmaya gelince açılmamı yaparak, bireysel açıdan özgür bir yaşam kurmak,
başaramıyorsunuz. kendimi geliştirmek kişisel amaçlarım arasında. Ama diyelim ki
ekonomik, dolayısıyla bireysel özgürlüğümü elime aldım, belli
Geçenlerde Kemeraltı’nda çalışan bir arkadaşımla bir arkadaş çevrem oluştu; karşıcinsel arkadaşlarım, ailem,
sohbet ediyorduk. arkadaşım oldukça bilinçli, okuyan ama aynı akrabalarım, vs. eşcinselliğimle beni “bağrına bastı”. Peki her
zamanda da oluşum konusunda bazı önyargıları olan biri. Ona şey burada bitti mi? Eğer bununla her şeyin biteceğine
oluşum kurma girişimlerimi, yapmaya çalıştıklarımı, gruptan inanırsak yandık! Bizi yakın çevremizin kabul etmesi ve
beklentilerimi (önder olmaması, her şeyin kolektif olması, bireysel açıdan tam anlamıyla eşcinsel bir yaşam tarzı kurmak
kaliteli ortam) anlattım. arkadaşım anlattıklarıyla, benim bir yere kadar çözüm olabiliyor. Eğer sizin örgütünüz,
gözümde bilinçli ama adamsendeci, önyargılı, aşırı bireyci oluşumunuz, derginiz, kültür merkeziniz, belki de derneğiniz
eşcinsel tipini temsil etti. Beklediğim türde bir grubun olmasının yoksa, fikirlerinizi, bilinçli bilinçsiz kimselere anlatmıyor, onlarla
çok zor olduğunu, aslında güzel şeyler düşündüğümü, önder tartışmıyor, sayılarının en az bar eşcinselleri kadar olduğuna

KAOS GL 35/21
inandığım ama kendi içine kapalı, gizli ve mutsuz eşcinsellere ile yattım” diye reklam yapmak değildir. Ya da oluşumların
ulaşamıyorsanız, dünyada ve ülkemizde korkutucu bir biçimde birbirini “yok sen televizyona çıktın, yok sen politikadan
yükselen cinsel özgürlük ve de özellikle eşcinsellik karşıtı anlamıyorsun, yok sen çok uçsun, yok bunlar yavşak, yok sen
toplumsal-politik akımlara karşı bir şeyler yapmıyorsanız, blöfçüsün, yok sen sansasyon peşinde koşuyorsun” diye
bireysel anlamda özgürleşmiş olmanız bir yere kadar yeterli karşılıklı yemesi değildir. Cinsel özgürlük hareketi oraya buraya
oluyor. Yarın bir gün Türkiye’de şimdikinden daha totaliter bir protesto telefonu açıp, protesto faksı ve mektubu göndermek
anlayış ve ideoloji gelirse, başımıza gelenlerin Nazi değildir. Cinsel özgürlük hareketi önce içinde yaşadığımız
Almanya:'sından, Stalin Rusyası’ndan, Franko Ispanyası’ndan düzeni sorgulayarak, kendi içimizde birbirimizi güçlendirerek,
ya da Humeyni Iran’ından farklı olacağını mı sanıyor, bu bilinçlendirerek, eğer cesaretlendirebiliyorsak ya da istiyorsak
arkadaş ve arkadaşlarımız? Bu arkadaşlarımız hiç mi cinsel kimliğimizi herkese kabullendirerek, kendimize özgür bir
televizyonda haber seyrederken rahatsız olmuyor? Hiç mi öyle dünya görüşünü oluşturmaya çalışarak başlar. Oluşumlarla,
bir durumda ilk kendisinin kalabileceğini düşünmüyor? Hiç mi panellerle, sempozyumlarla, eşcinsel sinema ve müzik
bilinçli kimselere ulaşıp, onlarla dayanışmayı istemiyor? festivalleriyle, eşcinsellere de ait basın-yayın organları ve
Bireysel özgürleşme olmadan toplumsal özgürleşme olamaz. kültür merkezleriyle devam eder. İşe bir gay-barda prezervatif
ama Hollanda’da evli ve kendini mutlu hisseden bir eşcinsel de partisi vererek başlamak, bence baştan kaybetmektir, ki
Cezayir’de terörün dehşeti altında yaşayan bir eşcinsel arkadaşımın söz ettiği oluşumun kısa ömürlü olması da bunu
özgürleşmeden yeterince özgürleşemez, ki olaya daha geniş teyit eder niteliktedir.
bir boyuttan bakarsak cinsel kimliği ne olursa olsun herkes için
geçerlidir bu. Ben İzmir’de belki Hakkari’de yaşayan, birine Gelelim diğer oluşumlardan arkadaşların fikirleri.
göre daha rahat ve özgür olabilirim. Ama orada savaş varken, Birkaç hafta önce (en sonunda!) Lambda ile iletişim kurabildim.
savaşa sürüyle para ve yaşam giderken, hele hele tepemde de Telefona % 100’ü hazırlayan Alpler arkadaşımız çıktı ve onunla
atılması çok güç (belki de olanaksız) bir askerlik baskısı bunu tartıştık. Alper arkadaşımız da İzmir de niçin olmadığını
varken, bu özgürlük nereye kadar sınırsız olabilir? merak ediyor ve oluşumu destekliyor. “Siyasal olarak
başlamayın. Öyle başlarsanız insanlar korkabilir. Bir terapi
Yine arkadaşımın arkadaşıyla beraber bedava grubu olarak başlatın ve gönüllü bir doktor bulun. Sonra yavaş
prezervatif dağıttıkları partiye saygı duyuyorum ama bu tür yavaş politik şeylere girin. Bunu başlatırsanız İzmir’deki gay-
şeylerin pek bir şey getireceğini sanmıyorum. Bir defa her şey barın (Esmeralda) kapısına ilan asın. Oradan gelenler ile
bedava prezervatif dağıtıp AIDS’ten korunca mı bitiyor? Peki başlayabilirsiniz. Lambda da terapi grubu olarak başlatılmıştı.”
teknoloji gelişmişken neden AIDS’e bir türlü çare bulunamıyor diyordu. Aynı zamanda % 100 GL’yi dağıtmayı teklif ettim (şu
yıllardır? Acaba AIDS eşcinselleri, geri kalmış ülkelerin anda % 100 GL Kabile kitabevinde KAOS GL’nin yanında
insanlarını, uyuşturucu kullananları, kısacası uygar (!) satılmakta).
dünyanın itip kaktığı kimseleri günah keçisi olarak göstermek
için mi kullanılıyor? Acaba AIDS’in tedavisi bulundu da mı KAOS GL’den Ali Erol “Artık yavaş yavaş toplanmaya
saklanıyor? Peki AIDS’in veya diğer cinsel hastalıkların artması başlayın, üç kişi de olsa. ancak öyle başlar. Gelenler de ancak
prezervatif üreticilerinin işine gelmiyor mu? AIDS günlerinde, öyle gelir.” diyor. Sanırım artık başlatmak daha mantıklı, çünkü
özel partilerde, orada burada bedava prezervatif dağıtmak, bekledikçe zaman geçiyor ve hiçbir şey olmuyor. Oluşum
prezervatif reklamı yapmak değil mi? Acaba bizim konusu 7-8 aydır kafamda var. Sanırım bir yerlerden başlamak,
korkularımızdan para mı kazanılıyor? Düşünsenize AIDS’in gerisini de getirecektir. Kendi adıma terapi grubu
ortadan kalktığını bir sektör ve pazar haline gelen prezervatif düşünüyorum. Aynı zamanda Esmeralda’ya takılan kesimin ne
üreticiliğinin burjuvası nereden para kazanacak? Bu sektörde olduğu ortada. onlarla da başlamak istemiyorum., Bu olsa olsa
çalışan bir dolu işçi, dağıtımcı, pazarlamacı nerede çalışacak? bilinçli KAOS GL okuyucularıyla olabilir. Yine söylüyorum
Uzmanlaşmış insanlar ne yapacaklar? Ya da daha değişik bir desteğinize ihtiyacımız var. Yaşınız, cinsiyetiniz, nereli
boyuttan sorgularsak, prezervatif üretim-tüketimine giden olduğunuz kesinlikle önemli değil. Her konuda bize
paralarla, AIDS’in tedavisinin bulunmasına yönelik çalışmalara yazabilirsiniz.
giden paralar eşit mi? Hükümetler buna ne kadar destek
veriyor? Yukarıdaki sorular açısından bakarsak, prezervatif Bu yazı biraz da “Nasıl Bir Eşcinsel Hareket”
firmaları buna ne kadar parasal destek veriyorlar? Neden tartışmasına da yazılmış gibi oldu ama çok iyi oldu. Bir
insanlar olayın üstüne bu sorularla gitmek yerine AIDS’ten oluşumun ısrarla kurulmadığı İzmir’den yazılan bu ısrarcı
“korunmayı” seçiyorlar? “tozpembe” yazılar meyvesini verecektir şüphesiz.
Bizi desteksiz bırakmayın.
Şimdi ben burada prezervatif kullanmayalım,
demiyorum. Sadece bunlar benim kafama takılan sorular.
Kaçımız bilimsel çalışmalara verilen parasal desteğin hesabını
Ezgi
soruyoruz? Prezervatif kullanmak kadar olaya bu boyuttan da
***
bakmalı, bu tarz soruları bununla ilgili kitle örgütleriyle birlikte
bilim insanları, politikacılar ve prezervatif firmalarıyla
Ezgi'nin yukarıdaki yazısı aslında geçen sayı için
tartışmalıyız.
yazılmıştı, ancak maalesef elimize vaktinde ulaşamamıştı.
Şimdi ise Ezgi bize o yazıyı yazdıktan sonra İzmir'deki süreci
Şunu söyleyeyim ki, cinsel özgürlük hareketi orada
anlatan bir mektup gönderdi. Bize ulaşan nota göre İzmir'de
burada prezervatif dağıtmak değildir. Cinsel özgürlük hareketi
toplanmaya çalışan az sayıda insan da bir araya gelememiş ve
alanlara dökülüp pankartlar açıp batıdakiler gibi saçma sapan
bir iki denemeden sonra toplantı diye bir şey kalmamış. Ezgi
giysiler ve peruklarla dolaşmak, bağırmak ya da şu uç
bunu İzmirlilerin şımarıklığı olarak yorumluyor ama çabucak
noktasında “Titre Sapık Sistem, Nefretle Geliyoruz!” diye
hayal kırıklığına uğramayacağını söylüyor. Yazın bitmesiyle
tehditkar ve solcu özentisi bulduğum sloganları atıp, marşları
birlikte İzmir'deki çalışmalarını hızlandıracakmış. Kolay gelsin
söylemek değildir. Eşcinsel hareket demek, magazin
diyoruz…
programlarına çıkıp da “ben bilmem ne partisinden, bilmem kim

KAOS GL 35/22
SÖYLEŞİLER
d e ğ e r l e n d i r m e l e r

KAOS Eşcinselleri, üç yıl boyunca pek çok şekilde iç seminer ve söyleşiler de plan kapsamında.
söyleşiye katıldılar. En son, üniversitelerin geleneksel Öngörüşme için neredeyse çekinerek gittiğimiz bazı
bahar şenlikleri kapsamında iki söyleşi gerçekleştirildi; parti ve dergi çevrelerinden iletişime açık ve olumlu
geçen sayımızda duyuruldu. Bu söyleşilerin bazılarını cevap almamız bizleri umutlandırıyor. Doğrudan
doğrudan KAOS GL organize etti; bazılarına ise iletişimlerle önyargıların daha kolay yok olacağını
konuşmacı olarak çağrıldık. Zaten söyleşilerin düşünüyoruz. Belirtmek gerekir ki her şeyin yolunda
bazılarının konusu doğrudan KAOS GL'nin kendisi ve gittiği sanılmasın. Bütün bunlar biz eşcinsellerin sabrı
eşcinsellik şeklindeydi. ve inadıyla oluyor. Tahmin edilebileceği gibi söz
Söyleşiler asıl olarak heteroseksüellere konusu çevrelerin bitmez tükenmez acil ve çok daha
yönelikti. Bizim için insanlara ulaşmanın önemli önemli işleri vardır. Ayrıca hiçbir söylediğine
yollarından biriydi ve aynı zamanda tebliğ işlevi de inanmadıkları burjuva medyasının, eşcinseller
görüyordu. İnsanlarımızın okuma-ma gibi önemli bir konusunda söylediklerine şıp diye inanırlar. Artık,
sorunu olduğu bilinir. Bu durumda bir iletişim aracı belirttiğimiz gibi, köprünün altından çok sular aktığı
olan dergi'nin yanı sıra doğrudan ve yüz yüze için zor da olsa iletişim ve doğru bilgilenmeye açık
gerçekleştirilen sohbet ve tartışmaların önemi insanların sayısı artıyor. Elbette ki eşcinselliğin gerekli
tartışılmaz sanıyorum. Karşıdaki kişinin söylenene olup olmadığına, gerekliyse nasıl olacağına, değilse
katılsa da katılmasa da, ikna olsa da olmasa da, nasıl halledileceğine devrimden sonra karar vermeyi
söyleyeni ete kemiğe bürünmüş kendisi gibi bir düşünenler yok değil. Bazen yarı şaka yarı ciddi de
canlı/insan olarak karşısında görmesi, konu eşcinsellik olsa, her şeye rağmen eşcinselliğin bir gerçeklik olarak
ve eşcinseller olunca, söz konusu önem daha iyi tartışılmaya başlanması olumlu ve istediğimiz bir
anlaşılacaktır. Aynı zamanda biz eşcinseller için de çok gelişme. Hele ki daha düne kadar eşcinselliği hakaret
önemli, çünkü ortaya çıkmamızın ve görünür ve küfür derecesinde sözlerle anan insanların tartışıyor
olmamızın yollarından biri oluyor bu söyleşiler. Hayali olması değişimin mümkün olduğunu gösteriyor elbette
tiplere, gerçek olmayan adı üstünde önyargılarla ki biz eşcinseller ortaya çıktığımız sürece.
yaklaşmanın önüne geçmenin yollarından da biri İlk söyleşimizi gerçekleştirdiğimizde İnsan
oluyor. Hakları Derneği'nden henüz resmen kovulmamıştık.
Söyleşilerden beşi üniversitelerde İHD Ankara Şubesi'nde Gay ve Lezbiyen Hakları
gerçekleştirildi; üç söyleşi ise parti ve dergi Komisyonu'nun mücadelesini veriyorduk. Hacettepe
bürolarında. Önümüzdeki güz dönemiyle birlikte Üniversitesi Beytepe Kampüsü Psikoloji Bölüm
söyleşilere devam etmeyi planlıyoruz. Üniversite Topluluğu "Eşcinsellik ve Toplum" başlıklı bir söyleşi
dışında söyleşi gerçekleştirdiğimiz ve önümüzdeki ,için çağırmış ve iki arkadaş konuşmacı olarak
dönem gerçekleştirmeyi düşündüğümüz mekanlar ve gitmiştik. Bizim açımızdan iyi bir başlangıç ve güzel
çevreler tahmin edilebileceği gibi toplumsal muhalif bir sohbet olmuştu. Daha sonra bütün söyleşilerimizde
kesimler. İşin acı tarafı bu kesimlerin pek çoğu olduğu gibi önce bir sunum yaptık ve ardından saatler
geçmişte ve hâlâ aynı zamanda eşcinselliğe de muhalif! süren tartışma gelişmişti. Dört yüz civarında bir öğrenci
Ama köprünün altından çok sular aktı ve yaşadığımız kitlesi büyük bir anfiyi doldurmuştu. Belki de
süreçte pek çok şeyin yanı sıra eşcinsellik de bir "uzman"ının değil de yaşayanının katıldığı için
turnusol işlevi görebiliyor. O bildik dogmatik soruların ardı arkası kesilmemişti. Nazizizm, Ekim
zihniyetin sonucu hâlâ eşcinselliği, "yozlaşmış burjuva Devrimi, Osmanlı, Lut Kavmi, travestiler, yatakta ne
toplumunun sonucu" olarak görenler olsa da bütün yaptığımız her şey ama her şey gündeme gelmişti.
önyargılara rağmen bir şeylerin Tekrar tekrar sorulan sorular ise eşcinselliğin doğuştan
değiştiğini/değiştirebildiğimizi söyleşiler boyunca mı, sonradan mı olduğu ile heteroseksizm alanında
gördük. Söyleşiler için toplumsal muhalif kesimlerin yoğunlaşmıştı. Bu söyleşiye dört yüz öğrencinin
seçilmesinde ya da onların bizleri çağırmasında ilginç katılması üç yıl öncesi için ayrı bir öneme sahip olmalı.
veya şaşırtıcı bir durum olmasa gerek. Ayrıca örneğin, Bu dönem son söyleşi yine aynı şekilde Hacettepe
memur sendikalarına, işçi sendikalarından daha kolay Üniversitesi Beytepe Kampüsünde Geleneksel
ve önce ulaşılabileceğini düşündüğümüzden Topluluk Klüpler Şenliği'nde oldu. Organizasyon
önümüzdeki dönemdeki söyleşi planlarımızda memur açısından üç yıl önceki söyleşi kadar olamadı. Şenlik
sendikalarına yönelik seminer ve söyleşiler ilk sıralarda dolayısıyla söyleşi okulun son haftasıydı ve açık
yer alıyor. Parti ve dergi çevrelerine yönelik yine aynı alandaydı. İnsanlar sıcaktan ağaçların altına

KAOS GL 35/23
dağılmışlardı. Farklı kesimler farklı şenlikler düşünüyoruz. Aslında, ÖDP içinde eşcinsel arkadaşlar
tertiplediklerinden öğrenciler kampüse dağılmışlar ve olduğu halde, bu kişilerin kendilerini partilerinde açık
bölünmüşlerdi. Mikrofon kullanıldığı için ayrıca bir edememeleri bir şeylerin göstergesiydi ve olumsuz
toplantı hali alınmadı. Sonuçta konuşmacıya/mikrofona yaklaşımlar bundan dolayı bizi şaşırtmıyor.
yakın üç-beş kişi soru yöneltti. Uzaktan dinleyenlerin Türkiye'de solcular, kendi aralarında
ne düşündüklerini öğrenemedik. Bu tür söyleşiler için eşcinsellerin kendi kimlikleriyle ortaya çıkmalarına
sınıf ya da salonların yani kapalı mekanların dinleyici olanak tanımadıklarından, eşcinselliğe ve eşcinsellere
ve tartışmaya katılmak isteyenler açısından daha yaklaşımları hep sorunlu oluyor. Bu durumda
önemli olduğunu düşünüyorum bu arada eşcinsellik ve eşcinsellerle ilgili her şeyi ya tercüme
arkadaşlarımızdan Hacettepeli olanlar bu dönem kendi yoluyla öğreniyorlar ya da ortaya çıkan eşcinseller
yerelliklerinde bir gay ve lezbiyen oluşumu için önemli aracılığıyla. Daha önce eşcinsellerin "sömüren sınıfın
adımlar attılar ve önümüzdeki süreçte Hacettepe artıkları" olduğu(!) nasıl tercüme ile öğrenildiyse artık
Üniversitesi'nin sürekli şenleneceğini umuyorum. eşcinselliğin hastalık ya da sapıklık olmadığını,
Aralık 1995'te Ankara Üniversitesi Hukuk eşcinsellerin de özgür olmaları gerektiğini yine bazı sol
Fakültesi'nde İnsan Hakları Haftası kapsamında çevreler tercüme yoluyla öğreniyorlar. Tercüme
Öğrenci Derneği'nce düzenlenen etkinlikler yoluyla da olsa öğrenmemekte kararlı olanları
çerçevesinde bir söyleşimiz oldu. Hukuk gördükçe, bu durum elbette ki sevindirici. Fakat o
Fakültesi'ndeki bu söyleşiye yaklaşık üç yüz kişi kadar değil…
katılmıştı. (Hukuk Fakültesi biraz farklı olduğu için 8 Mart 1997'de, Sosyalist İşçi Dergisi (daha
katılanlardan bir ikisi elbette ki sivildi!) Bu söyleşide, sonra parti kurdular) Ankara bürolarında, Dünya
katılımcılar ciddiyetle dinlemekle birlikte, sanki; biz Kadınlar Günü dolayısıyla bir panel düzenlediler.
her şeyi biliyoruz şeklinde bir hava vardı dinleyicilerde Konuşmacı olarak KAOS GL'yi de çağırdılar. Diğer
ve sorular daha çok eşcinsellerin kurtuluşunun nasıl konuşmacılar sosyalist olmayan bir feminist ve ayrıca
gerçekleşeceği yönünde yoğunlaşmıştı. Aslında bu doğal olarak kendilerinden bir kadın. Panelin başında
durum, karşı tarafı da sürece ve birlikte kafa yormaya ve sonunda, yine kendilerinden bir kadın ayrıca
katma olasılığından dolayı iyi de olmuştu. Biz de konuştu! Sanki biz oraya misafir sanatçı olarak
heteroseksizmin yanı sıra biyolojik ve toplumsal çağrılmışız izlenimi edinmiştik. Bununla birlikte bu
cinsiyetten ve bunların insanlar arası ilişkileri nasıl dergi, cinsel tercihlerinden dolayı insanların
etkilediğinden söz ettik. Eşcinsellerin tek başlarına ayrımcılığa uğramalarına karşı ve eşcinsellere de açık.
kurtuluşlarının mümkün olmadığını, heteroseksüellerin Fakat sonuçta ortaya çıkan aynı zihniyetti. Eşcinselliği
de bu süreçte aktif olarak katılmaları gerektiğini, bunu yadsımaları aptallık olurdu; nasıl olsa sosyalizm bu
biz eşcinseller için değil kendilerinin de özgürleşmeleri sorunu da çözecekti, dolayısıyla eşcinsellere açık olmak
için yapmaları gerektiğini anlatmaya çalışmıştık. Buna ne kaybettirecekti. Üstelik İngiltere'de Sosyalist İşçi
pek istekli olmayan bir kaç heteroseksüel, işimizin çok Partisi, eşcinsellerin de olması gerektiğini söylüyordu;
zor olduğunu ama yine de başarı dilediklerini olmalıydı o zaman! Yaşayarak, sorunla doğrudan
söylemişlerdi. Elbette ki karamsarlığa kapılmadık, aynı yüzleşerek, hayatın içinde sorgulanmadığı sürece başka
sorunu feministler de yaşamışlardı! bir sonuç çıkmaz zaten.
AIDS haftası kapsamında , 6 Aralık 1996'da, Sanat Eylemi-Karya Kooperatifi'nde iki söyleşi
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nde "Doğa ve Çevre planlamıştık. Mekan kültürel bir ortamdı ve düzenli
Topluluğu"nca gerçekleştirilen "AIDS ve Toplum" söyleşiler ve etkinlikler yapılıyordu. Konu önerilerimizi
konulu panele KAOS GL ile birlikte bir de doktor götürdük ve bir tarih istedik. Şubat 1997 tarihli
katılmıştı. Söyleşi bir sınıfta gerçekleşti ve 150'den dergimizde de duyurulduğu gibi 15 Mart 1997'de
fazla öğrenci katıldı. Konuşmaların ardından yine aynı "Eşcinsellik… Önyargılar ve Gerçekler", 22 Mart
şekilde yapılan tartışma umut vericiydi. 1997'de ise "Eşcinsel Kurtuluş Hareketi ve Türkiye
Yine aynı hafta kapsamında, "Tıbbi ve Sosyalist Hareketi" konulu söyleşiler yapılacaktı.
İdeolojik Yönleriyle AIDS" konulu bir söyleşi organize Tarihlerde sorun çıkardılar. Anlaşılan mekan
etmiştik. Söyleşi ÖDP Çankaya/Ankara Şubesi'nde sahiplerinin kendi aralarında bir iletişimsizliği söz
gerçekleştirildi. Bu partiyle bir bağlantımız konusuydu. Daha sonra ikinci söyleşi için tatillerin
bulunmuyor. Bununla birlikte ÖDP'li insanlara ulaşmak birleştirildiği bayramı önerdiler! Bilindiği gibi bu
için, bilinmediği halde çok konuşulan AIDS söyleşi olmadı. Birinci söyleşiye ise bizim dışımızda
konusundan hareketle iyi bir iletişim başlangıcı olur sadece 10 kişi gelmişti! "Önyargılar ve Gerçekler"den
diye düşünmüştük. ÖDP'nin eşcinsellere açık olması vazgeçtik, konuşmak bile başlı başına sorun olabiliyor.
tüm partililerin eşcinsellere olumlu baktığı anlamına Gerçekleşmeyen ikinci söyleşiyi, ilk konu zemininde
gelmiyor. Bunu biliyorduk ve bir kez daha görme doğrudan ilgili çevrelere giderek tartışmak daha
olanağı bulmuştuk! Ama her şeye rağmen ve hâlâ anlamlı olur kanaatine vardık. Başta da belirttiğim gibi
önyargıların doğrudan iletişimle kalkacağını önümüzdeki dönem bunu deneyeceğiz.

KAOS GL 35/24
Yine bir geleneksel bahar şenliği çerçevesinde sorun? Dogmatik bir yöntem anlayışları var ve bundan
İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa Kampüsünde kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyorlar. Kendilerinin
öğrencilerle söyleştik. 20 Mayıs 1997'de tanımlamadığı ya da öngörmediği bir problemi yok
gerçekleştirilen bu söyleşiyi çok önemli buluyorum. sayıyorlar, yadsıyorlar. Sorunu doğrudan yaşayanlara
İTÜ Ayazağa Kampüsü, Maslak'ta çok büyük bir alana ve onlarla dayanışma içinde olanlara kötü gözle ve
yayılmış. Şenlik bir meydanda yapılıyordu ve kurulan paranoyakça bakıyorlar. Geçmişte İHD Ankara
çadırlarda kalan insanlar geceyi de şenlik meydanında Şubesi'nde, gay ve lezbiyen haklarının da insan hakları
geçiriyorlardı. Söyleşi bu meydanda gece oldu ve olduğunu kabul ettirememiştik. Eğer bu kabul edilirse
Hacettepe'dekinin tersine, bir ateşin etrafında 100 Kürt Ulusal Mücadelesinin bile bölünebileceğini ileri
civarında insan tartışmaya katıldı. Yanılmıyorsam 5-10 sürenler çıkmıştı. (Burada ezilenlerin hiyerarşisi
civarında kampüs işçisi de söyleşiye katıldı. Ayrıca karşımıza çıkıyor. Oysa bizim dile getirdiğimiz sorun,
kampüs kenarındaki gecekondu mahallesinden de gelen onların ana çelişki dedikleri şeyi gerçekten bu kadar
olmuş. Küçük bir anarşist grubun dışında katılanlar kolay bölebiliyorsa zaten kimse bunun önüne
tamamen sosyalistlerdi. Söyleşiyi önemli bulmamın geçemez.) Bu paranoyakça yaklaşım önce yarı alaycı
nedeni, anarşistler dışındaki insanların neredeyse ve görmezden gelme şeklinde ortaya çıkıyor. Daha
tamamı eşcinselliğe tamamen kapalı ve hiç de olumlu önce feministlere, çevrecilere de aynı şekilde
bakmayan sol kesimlerdendi. Dogmatizmden hâlâ yaklaşmışlardı. Fakat sorunu yaşayanların dile
kurtulamamış bir kaç arkadaş dışında insanlar tamamen getirdiklerinin gerçek olduğunu gördüklerinde, hiç bir
samimi ve anlamaya yönelik bir yaklaşım sergilediler. şey olmamış gibi yapıp hemen sürece sahip çıkıyorlar.
Dogmatik yaklaşımları tekrar etmek istemiyorum ama Yani bir yüzleşme, bir sorgulama pek olmuyor. Aynı
bir arkadaşın ciddi bir şekilde, "eşcinsellerin her yerde dogmatik yaklaşımla feministlerden vitrin yapılıyor ve
olduğunu söyleyerek, insanları neden paranoyaya çevreciden daha çevreci olunuyor. Bu insanlar
sürüklüyorsunuz" demesi ilginçti. dogmatik yöntemleriyle yüzleşip, bir sorgulama
Bir sosyalist değilim ama öyle sanıyorum ki sürecine girmedikçe, diğer pek çok sorun gibi
iflah olmaz bir iki dogmatik çevre dışında, solcular, eşcinsellerin sorununu da tam olarak
eşcinsellik realitesini eninde sonunda kabul anlayamayacaklardır. Ta ki ahlâki bir yüzleşmeye
edeceklermiş gibi geliyor bana. Fakat bu süreçte daha kadar. Elbette ki biz eşcinseller olarak kendi işimize
önce feminist kadınların yaşadığı bir sorunla biz bakacağız.
eşcinsellerin de karşılaşması pek muhtemel. Nedir bu
GAY'E EFENDİSİZ

Aslında tüm kurumsal yapılara karşı olmama rağmen, toplumda bir noktada uzlaşma gereği duyduğum tek
kurum, aile. Civciv ve kabuğu misali beğenmiyorum.

Birbirleriyle ve görüntüde bir bütün olarak diğerleriyle olan ilişkilerinde, iletişimsizlikleriyle, ikiyüzlülükleriyle,
yalancılıklarıyla, baskıcılıklarıyla, sevgilerinde bile varolan mülkiyetçilikleriyle ve birey yok edici pek çok
mekanizmayla karşımda duran aile, kişiliksiz köle ruhlu insanlar üretmekte. Onlar da yeniden aileyi ve toplumun
kendisini üreten aileyi kutsamakta.

Seviyorluğum noktasında kurmaya çalıştığım iletişim, aile bireyleri varoldukları, barındıkları yapıyla karşıma
çıktığı sürece başarısız olacaktır. Başka deyişle, iletişim kurmak için annemizi, babamızı, kardeşlerimizi aile
oluşumumuz dışına çekerek birebir ilişkilere girmemiz, birbirimiz karşısındaki konumlarımızı ortadan kaldırmamız,
kişiliklerimizle varolmamız gerekmektedir. Bir eşcinselin ailesine açılması konusuna buradan hareketle
baktığımızda aile, aile bireylerinin kim olduğu önem kazanmaktadır. Yaptıkları iş, sosyal çevre ve statüleri bizim bu
çevrelerde varolabilme biçimimiz ve alanımız değerlendirilmelidir. Sağlıklı bir iletişim için, daha da önemlisi
bireylerin birbirlerinden bağımsız sadece kendilerine ait yaşam alanlarının olup olmadığı, yoksa oluşturulabilirliğidir.
Eğer bireysel yaşam alanları oluşturulamıyorsa, iletişim kurmaya çalıştığımızda kişi kurumsal kimliğiyle (annemiz,
babamız, vs. olarak) karşımıza çıkacağından toplumun genel yargısıyla karşılaşmamız kuvvetle muhtemeldir.
Annemiz (babamız, vs.) kabullenmiş gibi görünse de bu vicdan azabından öteye geçmeyecek, gerçekten bizi bize
bırakmadığı için (anlamak zorunda değildir) ilişki devam ettiği sürece zorunlu bir hoşgörü halinde çift taraflı acı
verecektir.

Bu türlü bir kabulleniş hiç de gerçek değildir ve hiç bir eşcinselin hoşgörüye ihtiyacı yoktur.
Burak Karacan

KAOS GL 35/25
GAY VE LEZBİYEN
ÖZGÜRLEŞME HAREKETİNİN
TARİHİ
Margaret Cruikshank
Çeviren: Selçuk

Bugün gay ve lezbiyen hakları olarak bilinen ve Almanların sağlıklı vücutlara toplumca değer
hareket üç ana döneme ayrılır: vermeleri fazla namusluluk taslamayı ve cinselliği
1. 1890’lardan 2. Dünya Savaşı’na kadarki bastırılmasını önlüyordu. Her şeyden öte Almanya
dönem - eşcinsel kurtuluşu; dünya eşcinsel kafe, bar, kulüp ve sosyal grupların
2. Savaş sonunda 1969 Stonewall yeşerdiği tek ülkeydi (Encyclopedia of Homosexuality
başkaldırısına kadar ki dönem - eşcinsel dostları 1990:538). ancak Naziler iktidara gelince Seks
hareketi; Araştırmaları Enstitüsü’nü kapattılar. Enstitünün
3. Gay ve lezbiyen özgürleşmesi. içinde seksle hiçbir ilgisi olmayan sanatsal ve
Eşcinsel kurtuluşu eşcinselliği inceleme, yazınsal çalışmalar da olmak üzere tüm belgeler ve
eşcinselleri bir araya getirme ve onların farklılıklarının kitaplar 3 Mayıs 1933’de gözler önünde yakıldı.
kabul edilmesi gibi bir dizi ilgili ve ilgisiz girişimi Yahudi ve solcu olduğu için Naziler Hirschfeld’den
belirlemektedir. Eşcinsel dergisi Der eigene (Özel özellikle nefret ediyorlardı. Naziler bu erken eşcinsel
İnsanların Birliği) 1896’da yayınlanmaya başladı. hakları hareketini 1933 ile 1945 arasında “sistematik
Ertesi yıl bir Alman doktor, Magnus Hirschfeld, kıyım ve ideolojik kontrol yoluyla” yok ettiler. Toplama
eşcinsellere karşı ayrımcılığa son vermeye adanmış kamplarına gönderilen binlerce erkek eşcinsele
ilk organizasyon olan Bilimsel - Yardımsever buralarda daha sonra gay özgürleşmesi tarafından
Komitesi’ni kurdu. Komite 1903 yılında Alman Ceza bir simge olarak benimsenecek olan pembe üçgenler
Kanununun eşcinselliği yasadışı sayan 175. takıldı. 175. paragraf, Alman Ceza Kanunu’ndan
paragrafının iptalini isteyen bir dilekçe için 6000 imza 1960’ların sonuna kadar çıkarılmadı.
topladı. İmza verenler arasında Albert Einstein, 1895 yılında Oscar Wilde davası daha sonra
Thomas Mann, Karl Jospers, Martin Bubler ve gay hakları bilinecek olan davaya, İngiltere’de
Hermann Hesse vardı. Ancak Hirschfeld’in Berlin’de eşcinselliği ilk kez gündeme getirerek, hizmet etmiş
Seks Araştırmaları Enstitüsü’nü kurması, çok sayıda oldu. İngiltere’de bu konu elbette önceleri de
konferans düzenleyen Bilimsel Bir Zemin Temelinde biliniyordu. 19. yüzyılın başlarında insanlar bu
Cinsel Reform Dünya Birliği’nin kuruluşundan iki yıl yüzden asılıyordu ve 1885 yılında fuhuş karşıtı bir
sonra, 1921’de gerçekleşebildi. “Bilimsel” tasarıya yapılan bir eklemeyle erkek eşcinselliği bir
sözcüğünün burada yeniden ortaya çıkması önemli, suç olarak görülmeye başlandı -ancak dramatik
çünkü bu Alman reformcularının bilimin kendi kamuoyunu çok meşgul etmiş olan Wilde davası
yanlarında olduğuna inandıklarını gösteriyor. konuyu kamusal bir sorun haline getirdi. Mahkemenin
1990’ların daha üst düzeydeki görüş açısından sonucu Wilde için bir yıkım oldu -hapis, itibarını
bakıldığından bu inanç hem doğru hem de hatalı yitirme ve hapisten çıktıktan bir kaç yıl sonra 44
görünüyor. Hatalı çünkü tıp bilimi ve sosyal bilimler yaşında ölüm. Ancak Ingiltere7de ve diğer ülkelerde
1970’lere kadar eşcinsellere çok zarar vermişlerdi, dava hakkında yazılar okuyan birçok erkek bunun
doğru çünkü zaman içinde zoolog Alfred Kinsey’in sayesinde kendi cinsel duygularını anlamaya
yaptığı inceleme eşcinselliğin yaygınlığını başlamış olmalı. Savcı Wilde’a “adını söylemeye
bulguluyordu, ve ardından 1950’lerde ve 1960’larda cesaret edemeyen aşk” hakkında soru sorduğunda,
psikolog Evelyn Hooker tarafından yayınlanan, Wilde soruya aşığı Lord Alfred Douglas’ın bir
temsili örnekler olarak gay erkeklerin ele alan ilk şiirinden bir mısrayla cevap vermişti: “Eşcinsel aşk
çalışmalar, eşcinsellerin daha önce kendi güzeldir, hoştur, o sevginin en soylu biçimidir. Ondan
deneyimleriyle ulaştıkları bir sonuca vardılar: doğal olmayan bir şey yoktur.” (Adem 1987:35) Bu
Eşcinsellik normaldir. Hooker, eşcinsellik hakkında anlatının hiddetle karşı çıkan düşmanları onun temsil
daha önceleri yapılan çalışmaların psikolojik ettiği alt kültürü bastırmaya çalıştılar. Wilde’ın kaderi
danışmanlığa gereksinim duyan insanlarla sınırlı eşcinsel İngiliz erkekleri arasında korku yarattı ve
oldukları için çarpık olduklarını söylemişti (Keen bazıları yakalanma korkusuyla Fransa’ya kaçtılar.
1989, bölüm 1:37). Lezbiyenlik ise İngiltere’de 1928 yılında
Hareket neden Fransa, İngiltere ya da Radclyffe Hall‘un The Well of Loneliness (Yalnızlık
Amerika’da değil de Almanya’da başladı? Fransa’nın Kuyusu) adlı roman hakkında müstehcen olduğu
karşı çıkılacak livaca kanunları yoktu. Bunun yanında gerekçesiyle dava açıldığında erkek
19. yüzyılda Almanya’da yapılan bilimsel çalışmalar eşcinselliğininkine benzer sansasyonel bir çıkış yaptı.
İngiltere ve ABD’dekinden daha ileriydi. Almanlar bu Wilde’dan farklı olarak Hall’un destekleyeni çoktu ve
iki ülkenin sahip oldukları püriten ahlaktan bağışıktılar sonuçta hapse girmedi. The Well of Loneliness’in

KAOS GL 35/26
kadınlar arasındaki seksi betimlemesi ve doğrudan 1890'ların ilerici Alman'larının ve Edward
lezbiyenler için hoşgörü çağrısı yapması romanı çok döneminin Bloomsbury ressam ve yazarlarının
büyük önemi bir kitap yaptı. 1970’lere kadar Hall’un düşüncelerinin bir tekrarlanışı olan bu görüş, en
romanı binlerce kadını diğer kadınlar için duydukları sonunda 1950 yılında az sayıdaki bir grup güney
cinsel hislerin doğru olduğun görmelerine yardım etti. Kaliforniyalı erkek Mattachine Topluluğunu
Roman bugün bile önem taşımaktadır, çünkü Esther kurduklarında kök salmış oldu. Grup, adını orta çağın
Newton’a göre romanın baş kahramanı Stephen maskeli şarkıcılarından alıyordu ki bunun amacı
Gordon “tıpkı kadınsılığın gay erkekler için bir damga eşcinsellerin bilinmez olduklarına işaret emekti.
olması gibi (erkeksi olarak) Gordon da lezbiyenlere (Encyclopedia of Homosexuality 1990:779). Harry
vurulan damgayı simgelemekteydi.” Eğer Hay ve topluluğun diğer kurucuları Marksisttiler ve
müstehcenlik davası olmasaydı roman unutulup eşcinsellere dönük önyargının Amerikan kurumlarının
gidilebilirdi. Radclyffe Hall‘un bir diğer romanı The derinlerine işlemiş olduğuna inanıyorlardı. Aşama
Unit Lamp (Yakılmamış Lamba, 1924), lezbiyenlerin aşama topluluktakiler eşcinselleri baskı altındaki bir
daha iyi bir psikolojik portresini içerir. azınlık olarak görmeye başladılar. Ancak bu azınlık
Magnus Hirschfeld’in Almanya’da eşcinsel çoğunlukla bu yorumu kendi özel yaşamlarında
kurtuluş hareketinin öncülüğünü yaptığı yıllarda hissetmiyorlardı. Bu yüzden topluluğun hedefi
İngiltere’de örgütlü bir çaba olmasa da en etkili İngiliz eşcinsel azınlık fikrini yaymak, bir grup bilincini
sanatçı, yazar ve entelektüellerinden oluşan geliştirmek oldu. Toplulukta yapılan tartışmalar
Bloomsbury Arkadaş Grubu, 1905 yılından 1920’lere katılımcıların ilk defa kendi değerlerini hissetmelerine
doğru özel konuşmaları, mektupları ve daha fırsat verdi (D'Emilio 1983 b:64-8). Hay, senatör
seyrekçe olsa da yayınladıkları çalışmalarıyla McCarthy'nin her iki gruba birden saldırdığı bir
eşcinselliğin etrafını saran sessizliği kırdılar. Bu zamanda, partiyle eşcinseller arasında bir bağ
çevrede yer alanlar kısmen Viktoryen babalarının ve olduğunun düşünülmesini önlemek için Komünist
Viktorya dönemi cinsel ahlakının zorba otoriterliğinin Partiden istifa etti. Bir süre sonra Mattachine'nin ayrı
reddi tarafından güdülenmişlerdi. Onlar seks bir eşcinsel kültürünü savunan kurucularıyla bu
konusunda açık sözlülüğe değer veriyorlardı. stratejinin yalnızca eşcinsellere yönelik düşmanlığı
Kadınlarda “erkeksi”, erkeklerde de “kadınsı” artıracağı ve cinsel yaşamları dışında
özellikler olarak hoş görünüyordu. The Well of heteroseksüellerden farklı olmadıklarını hissettikleri
Loneliness’in müstehcenlik davasında Bloomsbury için egemen toplumla bütünleşmeyi tercih eden
grubundan çok sayıda kişi sansüre karşı çıkan üyeler arasında bir ayrılık oluştu (D'Emilio 1983
ifadeler verdi. Maynard Keynes’in ekonomi, E. M. b:79). Galip gelen ikinci düşünce oldu ve sonuçta
Forster ve Virginia Woolf’un roman, Duncan Grant’ın kolektif, militan eylemliliğin yerini bireyci bir felsefe
resim ve Lytton Strachey’in biyografideki başarıları aldı. Kurucular kendi olumlu deneyleri yoluyla
göz önünde tutulduğunda eşcinsellerin çarpık eşcinselliğin onaylanmasını sağlayabileceklerini
insanlar oldukları fikri gülünç durmaktadır. düşünürlerken, bütünleşmeciler cinsellik uzmanlarını
Eşcinselliğin yazınsal, tarihsel ve estetik yönleri dinlemeyi seçtiler (D'Emilio 1983 b:81).
Bloomsbury grubunu yasal reformlardan daha çok Farklı bakış açılarını anlatmak için bir diğer
ilgilendirse de, onlar daha sonraki politik eylemler için yol da şudur: Solcular için eşcinsellik bir sorun
zemin hazırlamakta gereken eşcinselliği açıkça değildi, asıl sorun kurumlardaydı. Bütünleşmeciler ise
sorgulama ruhunu örnekliyorlardı. toplumsal reddi kendi sorunları olarak görüyor ve
2. Dünya Savaşı Amerikalı eşcinseller için egemen profesyonellerden eşcinselleri ayıplamalarını
önemlidir, çünkü ilk defa büyük sayılarda eşcinsel değil, onları sempatiyle yaklaşmalarını istiyorlardı.
birbirleriyle bağlantı kurma olanağına kavuşmuştur. Amerikan tarihinin en baskıcı zamanlarında olan
Savaştan sonra bir çoğu buralardaki anonimliğin McCarthy döneminde farklı olmak tehlikeliydi. Diğer
eşcinsel bir yaşamı daha kolay kıldığını bilerek büyük eşcinsellerle bağlantı kurmak bile büyük cesaret
kentlerde yaşamayı seçtiler. Savaş sırasında istiyordu. Her eyalette eşcinsel edimler yasadışı
çalışmak 1940’ların sonunda yollarına yanız balarına sayılıyordu ve Amerikan Yurttaş Özgürlükleri Birliği
devam eden birçok lezbiyene güç verdi ve savaş (ACLU) bile bu baskıcı yasaları destekliyordu
barış zamanında otomatik olarak koca ve evin (D'Emilio 1983 b:112). Bu yüzden eşcinsellikleri
ekmeğini kazanan kişi rolünü yüklenen çok sayıda ortaya çıkarsa karşılaşabilecekleri cezaların
erkeğe alternatifleri değerlendirme fırsatını verdi. fazlasıyla farkında olan insanlar için bütünleşmecileri
Alan Berube’nin Coming Out Under Fire (Ateş Altında güvenli duruşu çok daha çekici geliyordu. O
Açığa Çıkmak, 1990) adlı kitabında belgelediği 2. sıralarda, toplumun eşcinsellerden temizlenmesi
Dünya Savaşı’nda eşcinseller orduda yapılan akıldışı gazeteler tarafından destekleniyor ve tıp
ve adaletsiz muamele örgütlü birer direniş hareketine araştırmacıları eşcinselleri "ıslah etmek" için
yol açmadı, ancak çok sayıda lezbiyenin ve gayin lobotomiler, hadım etme ve elektrik şokla tamircilik
kendilerini bir gruba ait olarak görmelerine olanak oynuyorlardı.
sağladı. Bir savaş sonrası romanı olan John Horne Mattachine'nin üyeleri ve öncü lezbiyen grup
Burn’un The Gallery’si eşcinselleri “rahat Bilitis'in Kızları -Bilitis, Sappho'nun çağdaşı olduğu
bırakılmaları gereken bir azınlık” olarak sanılan bir kadındır- kendilerine "Eşcinsel Dostları
anlatmaktadır. (Berube 1990:251) Hareketi" olarak tanımlıyorlardı. Eşcinsel
dostlarının(homophile) tam anlamı "özdeşlerin aşkı"

KAOS GL 35/27
idi. Bu anlatım, "homoseksüel" sözcüğünden daha
olumlu, daha geniş çaplı bir terimdi ve bir eşcinsel
pratiği olduğu kadar bir felsefe ve tutumu da öne
sürüyordu. Seksin üzerinde durulmaması stratejiktir,
çünkü eşcinsellere hakaret edilmesinin arkasında
HACETTEPE
yatan, onları cinsel edimleridir.
1960'larda hareket yavaşça gelişmeye
başladı. O zamana gelindiğinde gay alt kültürü Hacettepe Gay & Lezbiyen Topluluğu 28-30 Mayıs tarihleri
ABD'de serpilmekteydi ve heteroseksüeller bunların arasında üniversitemizin bahar şenlikleri içerisinde Beytepe
varlığından haberdar olmaya başlamışlardı. Kampüsü’nde bir stand açtı. 2,5 aydır faaliyette bulunan
Eşcinsellik üzerine çoğu olumsuz birkaç kitap topluluğumuzun bu standı açmaktaki amacı, hem kendi
yayınlandı. Avukatlar livata yasalarının kaldırılmasını topluluğumuzu ve işleyişini, hem de diğer eşcinsel
tartışmaya başladılar. Eşcinsellik konusu şok oluşumları tanıtmaktı. Bu amaçla standımızda KAOS GL,
ediciliğini kısmen yitirmeye başlayınca eşcinsel ODTÜ LEGATO, Lambda İstanbul ve GACI dergilerinin
satışı ve tanıtımı yapıldı. Psikoloji topluluğunun yanında
dostları kendilerine daha fazla güven duymaya
açılan stadımızın diğer bir amacı da üniversite öğrencilerini
başladılar; ancak bu değişimin olumsuz bir sonucu
ve öğretim görevlilerini eşcinsellik hakkında bilgilendirmek
da vardı. Çünkü eşcinselliğin zihinsel bir rahatsızlık ve toplumun ataerkil yapısının altına sıkışıp kalan her
olduğu tıbbi görüşü daha fazla yaygınlık kazandı alandaki eşcinselliği gözler önüne sermekti. Bu amaç
(D'Emilio 1983 b:147, 162). 1965 yılında ilk defa az doğrultusunda hazırlamış olduğumuz panoda edebiyatta,
sayıdaki militan eşcinsel dostu, eşcinsel hakları için sinemada eşcinsellik gibi başlıklar altında yazılara,
bir araya gelip yürüyüş yaptılar. D'Emilio, yirmi bin resimlere, gazete ve dergilerden alınmış makalelere yer
savaş karşıtı göstericinin Washington anıtı önünde verdik. En çok ilgi çeken, standımızda ve panoda asılı
toplandıkları Mayısın aynı günüde yedi erkek ve üç duran pembe üçgendi. Standımıza kadınların ilgisi daha
kadının Beyaz Saray'ın önünde eşcinsel hakları için fazlaydı. Akıllıca hazırlanmış ve meraklı sorularla kenara
yürüdüğünü söylüyor. Diğer gösterilen hedefleri sıkıştırmaya çalışanların yanı sıra, heteroseksizme karşı
Pentagon, Eyalet İşleri ve 4 Haziran Philadelphia olan heteroseksüel destekçilerimiz de standa uğrayanlar
Bağımsızlık Binasıydı. Bilitis'in kızlarının ki kurucusu arasındaydı. Daha önceden gelebilecek sorulara karşı ne
Den Martin ve Phyllis Lyon 1965'in yılbaşı gününde gibi cevaplar verilebileceği topluluğumuz tarafından
yeni kurulan Din ve Eşcinsel Konseyi'ne yardım tartışıldığından, onların duymak istediklerini değil,
toplamak için bir maskeli balonun düzenlendiğini gerçekleri söylediğimiz için şaşkınlıklarını gizleyemediler
ama sorularına tatminkar cevaplar aldıklarını söylediler ve
hatırlıyorlar. Polis salonun girişini tıkayıp aydınlatıp
her zaman yanımızda olduklarını belirttiler.
salona giren herkesin fotoğrafını çekmiş. Çok sayıda
rahip ve onların eşlerinin eşlik ettiği 500 lezbiyen ve Standımıza uğrayan insanlara ayrıca KAOS GL dergisinde
gay salona girerek polisin çabasını boşa çıkarmışlar. daha önce yayınlanan GL Sözlüğü ve gerçekten öyle mi
İçinde avukatların da olduğu çok sayıda insan başlıklı yazılar 250-300 tane çoğaltılarak dağıtıldı. Bunlar
tutuklanmış. Ertesi gün yedi rahip polisi kınamak için büyük bir ilgile okundu. Sadece standda dağıtılmakla
bir basın toplantısı düzenlemiş ve ACLU yargıcı kalmayıp kantinlerde, şenlik alanlarında da dağıtıldı. Üç gün
suçlamaları reddetmesi için ikna etmiş. Bu olayın boyunca standımız, kurduğumuz yerin çok merkezi ve
önemi eşcinsellerin artık tek başlarına olmadıklarını insanların uğradığı bir yerde olması nedeniyle eşcinsel olup
görmeleri ve baskılara boyun eğmemeleridir. da kimliklerini saklayan arkadaşlarımız çekingen bir şekilde
Eşcinsellerin ve ilerici heteroseksüellerin koalisyonu yaklaştılar ve bilgi aldılar. Çoğu kişinin toplantı adresimizi
daha önceleri yalnızca kurbanları tarafından yazmaya çalışması üzerine dağıttığımız el ilanlarının
bilinebilen büyük haksızlıkları şiddetle protesto arkalarına toplantı yeri, günü ve saatini yazma gereği
etmişti. duyduk. Kampüs içerisinde de astığımız afişlerle herkesin
Ağustos 1996'da hareket grupları, yasal bir topluluğumuz hakkında haberdar olmasını sağladık.
fon oluşturan Federal Hükümetin yaptığı ayrımcılığa Bunların yararlı olduğunu ve gerçekten ilgi çektiğini standda
karşı protestoların sponsorluğunu yapan Kuzey duran arkadaşlarımızı yolda, otobüslerde insanların
durdurup tartışmaları ve stand hakkında konuşmalarından
Amerika Eşcinsel Dostları Organizasyonları
anladık. Hatta üniversitemizin Meslek Yüksek Okulu
Konferansını oluşturdular. Konferans ayrıca yeni
öğretim görevlilerinin bile standdan haberdar olması büyük
grupların oluşturulmasını da destekliyordu. New York bir kitleye ulaştığımızı gösterdi bize.
Mattachine, Green Village'de bildiri dağıttı ve
yüzlerce gay olmayan grupla konuşmaları için birçok Hacettepe Gay & Lezbiyen Topluluğu olarak
üyesini radyo ve televizyon şovlarına gönderdi üniversitemizde açtığımız bu standa gösterilen ilginin
(D'Emilio 1983 b:197-209). 1967 yılında ACLU umduğumuzdan daha çok ve ılımlı olması ileride
yetişkinler arasında rızaya dayalı seks edimlerinin yapacağımız daha kapsamlı çalışmalar için güç ve ümit
anayasanın mahremiyet hakları tarafından verdi, Eşcinsellerin kurtuluşu için “biz de varız” diye sesimizi
korunduğunu söyleyerek eski duruşunu ters yüz etti. üniversitemizde duyurduğumuz için çok mutluyuz.
Diğer bir çok ilerleme işaretine karşın yıldırıcı bir
sorun varlığını koruyordu: Eşcinsellerin çoğu eşcinsel Bizimle iletişim kurmak isteyen eşcinsel ve heteroseksüel
dostları hareketine katılmak için girişimde destekçi arkadaşlarımız KAOS GL aracılığıyla bize
bulunmamışlardı. 1950'den 1969'a kadar tüm ulaşabilirler. Yaz tatili nedeniyle toplantılarımıza ara verdik.
grupların üye sayısı yalnızca 5000 civarındaydı. 97-98 öğretim yılı başında toplantılarımız başlayacaktır.

KAOS GL 35/28
MEKTUP-LAR-DAN
Engin, Ankara, 30 Haziran 1997.
Merhaba!Ben bir devrimciyim. Benim için devrimci olmak kendi doğrusunu yaşama geçirmeye çalışan insan
demek. Ben de bir iki yıl önce düşündüğüm, gerçek olmasını istediğim şeyleri yaşamımda görebilme isteğiyle
devrimciliğe adım attım. Ve eşcinselim. Her halde devrimci olmamdaki bir neden de buydu. (Kimseye
söyleyememiş olmama rağmen!) Eşcinsel olmak insanları harekete geçiren dinamiklerden biri. Aynı kadın
olmak, işçi olmak, ezilen halklardan birine mensup olmak gibi. Yalnız bazıları bunları özgürleşme yerine
boyunlarında ağır bir zincir yaparak taşıyorlar. Ama az sayıda tanıdığım eşcinsel insanda da bende gördüğüm
devrimci rengi buldum. (Bu insanlar eşcinsel hareket içinde olan insanlardı.)

Devrimciyim ve eşcinselim. Ama eşcinselliğim bugüne kadar hemen hemen bir sır olarak kaldı. Sadece lisede
birinin yaptığı ilk hamle sonucu bir ilişki kurmuştum. Acemi bir şekilde lisede bir yıl içinde yaşadığımız cinsel
deneyimlerimizde sevgi, aşk denen şeyler yoktu. Sadece gençliğin getirdiği, artık kabına sığmayan cinselliği
tatmak isteği vardı. Zaten o kişi ("kişi" diyorum çünkü hiç bir zaman birbirimize yakın olmadık) bana bir gün bir
kızla nasıl seviştiğini anlatmaya çalışarak uzaklaştı ve bir daha da görüşmedik. O zamandan beri hiç kimseyle
ilişki kurmadım.

5 yıldır bastırılmış bir duygu dünyası içinde yaşıyorum. Güzel vücutlu, yakışıklı erkekleri, gördüğüm bazı
gençleri düşünerek tatmin olmaya çalışıyorum. Beynim bu yaşadığım bastırılmış dünyanın bende biçimi,
estetik kaygıları öne çıkardığını söylüyor bana. Bunun öne çıkmasını yanlış buluyorum, bastırılmış sevginin-
asıl olanın yanlış, sahte bir kanala akması olarak görüyorum. Ama yine de bunu yapmaya devam ediyorum.
Çünkü doğruyu bilmekle yapmak arasında bir fark var. işte bu yüzden de kendimi tam bir devrimci gibi
hissedemiyorum. Bir devrimci, başta da söylediğim gibi, düşünceleri, duyguları uğruna karşısına çıkacak her
şeyle mücadele edebilen insandır. Bense eşcinselliğimi bir sır olarak sakladığım sürece her zaman yaralı bir
devrimci olarak kalacağım. Coşkuyu, azmi, heyecanı, üzüntüyü, acıyı, dostluğu hep böyle yarım yaşadım ve
yaşıyorum. Bu aynı zamanda onur kırıcı, kendini küçük görmeye, kendini aşağılamaya (sanırım bir çok KAOS
GL okuru bunu tanır) yol açan insanlıktan çıkarıcı bir durum. Ve yaşamımda ders çalışamamamdan, devrimci
görevlerimi yerine getirememeye bir çok sorunun asıl kaynağı da bu. Bu durumun değişmesi gerektiğini
biliyorum. Bu mutlaka olacak. Ya o beni değiştirecek ya ben onu. Ama bu gerçeği bilmek zorunlu geleceği
görmek her zaman müdahale edebilmek anlamına gelmiyor.

Şimdi size son yaşadığım olayı anlatmak istiyorum: Yukarıda anlattığım şeyler, son zamanlarda kafamın,
yaşamımın büyük bir bölümünü işgal eden şeylerdi. Okul tatile girdiği için de daha fazla yoğunlaşmıştım. Bir
çıkış yolu arıyordum (hâlâ arıyorum). Evdeki bilgisayar aracılığıyla bir ilişki kurmuştum (ama bu yolun sağlıklı
olmadığını düşünüyorum). Bu arada çevremdeki bir gence de ilgi duyuyordum. Onun bazı tavırları, bana
yakınlık göstermesi buna yol açmıştı. Onun da eşcinsel olduğunu düşünmeye başlamıştım. Sonunda bir gün
ev boşken onu eve çağırdım. Gece evde kalmasını istedim ve kabul etti. Ona nasıl açılacağımı
düşünüyordum. Ve onun da karşılık vereceğine çok fazla güveniyordum. Bir yandan da "verse de vermese de
ne önemi var. kimseye söylemez nasıl olsa" diye cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Uzun bir süre sonra tüm
cesaretimi toplayıp, ona yakınlaşarak öpmeye kalktım. O zamana kadar bana tüm hareketleri bunu
bekliyormuş gibi gelen arkadaşım "ne yapıyorsun" diyerek irkildi ve bir bahaneyle evden kendisini dışarı attı.
Herhalde büyü bir şoka uğramış olmalı, çıkarken yüzüme bakamadı. Onu durdurup konuşmayı düşündüm
ama şimdi zamanı değildi.

İşte şimdi o gittikten yarım saat sonra bunları yazıyorum. Mutluyum. Yaşadığım çelişkiyi aşmak için küçük de
olsa bir adım attım. Hatta onun ters tepki vermesi daha iyi oldu. Karşılaşabileceğim en kötü durumda moralim
bozulmamıştı. Şimdi, yarın onunla mutlaka konuşmayı düşünüyorum. Önce "beni ne kadar zamandır
tanıyorsun" diyeceğim. Ardından onu yatıştırmak için artık onu bir sevgili olarak hiç düşünmediğimi, arkadaş
olarak kalmak istediğimi söyleyeceğim. Sonra eşcinsellikten, sevgiden bahsedip onun buna alışmasına
çalışacağım. Bu belki zor, belki kolay olacak. Ama beni kimseye söylemediği sürece sorun yok. Artık bunu
"zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmamanın" verdiği zorunluluk ve rahatlıkla yapabilirim.

Ben KAOS GL'ye bir mektup yazmayı aslında hiç düşünmüyordum. Bu olaydan sonra birden aklıma geldi. Bir
şeyler yapmak, düşündüklerimi yazmak, bunları belki bana yakın, belki uzak olan bazı insanlarla paylaşmak
istedim. Bunları şimdi çok sevdiğim bir çok devrimci arkadaşımla da paylaşmak isterdim. Ama şu anda
kendimi bunu yapacak kadar güçlü görmüyorum. Sorun onlarda değil, eminim buna hiç bir olumsuz tepki
göstermeyecekler ama şimdi bunu yapamam.
KAOS GL 35/29
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Bir şey yapmak, harekete geçmek her zaman düşüncelerimle,
duygularımla boğuşmaktan iyidir. Sonuç ne kadar kötü olursa olsun, insan yeni bir aşamaya giriyor,
yenileniyor. Şimdi kendimi daha onurlu hissediyorum. Eskisi kadar kendimi aşağılık görmüyorum. Diğer türlü
içten içe çürüyorsun ve çıkış yolu bulamamış biri olarak yaşam seni batağa sürükleyebiliyor. Sevgiler…

DUYARLI DÜŞÜNEN EŞCİNSELLERE


Bunca olumsuzluklara rağmen, hala ümitsiz değil mi. Bilinçsiz
eşcinsellerin varlığı olduğu gibi, bilinçli ve duyarlı eşcinsellerin
Murat
olduğuna ve tepkide bulunacağına inanıyorum. İyiliklerin,
KAOS GL ile yeni tanıştım sayılır. Mektup
güzelliklerin ve sevginin tüm olumsuz düşünceleri yıkacağına
yazmayı çok seviyorum. Eşcinselliğimi
inanıyorum. İnsanlar bizleri topluma sunduğumuz sevgilere göre
mektup arkadaşlarım sayesinde aştım.
değerlendirsin. Yapabileceğimiz çok şey var, eşcinseller adına. Bu
Bilinçli bir insanım şu ana kadar hiç gay
da zaman ve çok emek ister. Sevgi ve çaba olmadan asla olmaz.
arkadaşım ve gayce ilişkim olmadı.
Mektup arkadaşlarımla her şeyimi
Her nedense birbirimize güvenemiyoruz. Yalana, ikiyüzlülüğe
paylaşabiliyorum. Duygu, düşünce, istek
başvuruyoruz. Dahası çok korkuyoruz. hayır asla korkmamalıyız.
ve ihtiyaçlarım hep yazıda kalıyor. Ama
Aksine cesaret, dürüstlük, sevgi ve dayanışma biz eşcinsellerin
artık sessiz çığlık atmaktan çok
temel prensibi olmalı. Bulunduğumuz durum asla başkasına
konuşmak istiyorum....
güvensiz duymamamız gibi haksız sebebimiz göstermez.
KAOS GL’ye daha önce ilan yazdım.
Aydın bir toplum birbiriyle etkileşerek çözümler üretebilir. Asla
“Öncelikle Antakya ve çevresi tercihimdir”
çaresiz değiliz, çözüm beynimizde. Sizleri gerçekten seviyorum.
ibaresi vardı. Maalesef İzmirli arkadaşım
dışında hiçbir mektup alamadım. amacım
Tüm güzellik ve sevgileri yaşayabilmeniz dileğiyle, öneri ve
sırf partner bulmak değildi. Asıl amacım
cevaplarınızı bekliyorum.
bu çevrede bulunan eşcinsellerin
karşılaştıkları bireysel ve toplumsal
KAOS GL’ye yaşam boyu harika bir yaşam diliyorum.
sorunlara yardımcı olarak beraberce
çözüm üretmekti. asla ben merkezci
Sayenizde en büyük meydan kumayı severek yaşıyorum.
düşünmüyorum. Birbirimize gerçek
anlamda ihtiyacımız var. Örgütlenip tek
Murat P.K. 174 31100 Antakya
yürek olabiliriz. Tabularımızı yıkabiliriz,
zincirleri kırabiliriz. Yeter ki biz isteyelim.

ABONELİK İÇİN
YURT İÇİ 1 YILLIK ABONE BEDELİ 2.700.000.- TL, 6 AYLIK 1.350.000.-TL

YURT DIŞI 1 YILLIK ABONE BEDELİ 75 DM YA DA 50 $ (POSTA DAHİL)

T. İŞ BANKASI MEŞRUTİYET ŞUBESİ (ANKARA) ALİ ÖZBAŞ 4213 0544328 NO’LU HESABA
YATIRILMALIDIR.

PLEASE, TRANSFER 75 DM OR 50 $ AS 1 YEAR SUBSCRIPTION PERIOD TO THE FOLLOWING


BANK ACCOUNT:

T. İŞ BANKASI MEŞRUTİYET ŞUBESİ (ANKARA) ALİ ÖZBAŞ NO: 4213 0544328

DEKONT YA DA FOTOKOPİSİNİ MUTLAKA ALİ ÖZBAŞ P.K. 53 CEBECİ/ANKARA


ADRESİNE POSTALAYINIZ.

TEK SAYILIK İSTEKLERDE 200.000.-TL’LİK POSTA PULU GÖNDERİNİZ.

KAOS GL 35/30
TEKZİP ÜZERİNE
Derginizin Haziran 1997 sayısında Radikal İki'de yayınlanan Kısık Sesler Yeniden adlı yazımla ilgili bir
tekzip yayınladınız. Bu konu üzerine benim söyleyeceklerim de var. Sekiz yıllık gazetecilik yaşamımda
her zaman görüşlerine katılmasam bile, konuda geçen kişi ya da gruplara eşit yer ve görsel malzemede de
eşit kullanıma çok dikkat ettim. Bahsi geçen yazıda alternatif yayınlarda KAOS GL, LAMBDA, GACI
dergilerini eşit yayınlanacağı kesinliği ile teslim ettim. Yayın yönetmenimiz Tuğrul Eryılmaz'dan yıllar
önce ilk gazetecilik dersinde bunu öğrenmiştim. Fakat sanırım Tuğrul Eryılmaz bir hata yaptı. Belki de
KAOS GL sempazitanı idi. Sonuçtan ben rahatsız oldum açıkçası. Kendimde hata aramam gerekirse
yazının çıkışlarını görmek için dergiye gitmem gerekirdi. Onun dışındaki şeyler bana ait değil.

Aynı dergi yani Radikal İki'nin yayınından sonra LAMBDA'dan her kimi gördümse bana sitem ettiler.
"KAOS GL reklamı olmuş" dediler. Hatta radyo programında yazıyı okurken bana kızgınlıklarını hiç hak
etmediğim şekilde belirttiler. Beni tanıtırken (yazının sahibi olarak) "eşcinsel haberler yapan biri" dediler.
Oysa gerçek böyle değil. Bu tarihe kadar yaptığım haber ve araştırma yazılarımın içinde en fazla on,
eşcinsellerle ilgili yazı vardır. Homofobik gazetecilerle bazen zorunlu olarak aynı masada çalıştım. Bana
hep o imajı yüklemeye çalıştılar. Bir eşcinsel olarak onların egemen olduğu bir alanda ben herkesten daha
çok çalışmak zorundaydım. Zaman içinde bir yere geldim. Fakat tam tabiriyle 'dişimle, tırnağımla'.
Desteklemek için çok çaba sarf ettiğim bir gay grup tarafından üstelik de bir kanal aracılığıyla
küçümseneceğimi düşünemezdim bile. Onlar da çoğunluğun yaptığı gibi bir küçük ayrıntıya bakarak
geneli reddediyorlardı. Dergilerinizin satması, radyo programlarının dinlenilmesi, isteyen tüm gaylerin
adresleri bulabilmesi için yazdım o yazıyı. Yoksa bana bu noktadan sonra gaylerin ve gay hareketin
almaktan başka verebileceği bir şey yoktur. Bunu elbette ki mesleki açıdan yani gazetecilik anlamında
söylüyorum.
Ali Kemal YILMAZ.

∇∇∇∇∇∇
BİLSAK VE LAMBDA
Lambda'nın Pazar toplantılarından birindeyim. Tarih 1 Haziran 1997. Bilsak'ın sonradan gay bar olan
"Bar Bahçe"den eşcinseller yaka paça atıldıklarını anlatıyorlar. Arkasından bir başla eşcinsel arkadaş da
yine Bilsak "5. Kat"tan kovulduklarını anlatıyor. Sonra diğer yerlerden kovulmalarla konu genişliyor.
Lambda'da toplantıyı yönetenlerin (!) söyledikleri karşısında kulaklarıma inanamıyorum. "Bizim yapacak
hiç bir şeyimiz yok. Lambda ne ki ne yapabiliriz". O ana kadar zorladığım sabrım taşıyor. Önce onlara
Bilsak'ın geçmişini anlatıyorum. 80 sonrasında çok sayıda aydının finansesi ile 'demokratik platform'
amacıyla kurulduğunu ve sonradan gay barlara dönüştüğünü, tabii ki gay bar olmasına değil astronomik
rakamlarla eşcinsel sömürüsü yapıldığını, şimdi ise heteroseksüel müşteri tuttuktan sonra 'katlandıkları'
ibnelere artık gerek kalmadığı için önce 'kalitesiz' olanları ekarte ettiklerini anlatmaya çalıştım. Tabii tüm
bu saptamalarım kovulanlardan aldığım bilgiler sonucu saptamalar. Vitrin olacak, yazar çizer, ismi olan
eşcinseller el üstünde tutuluyorlar. Bana göre, radyo programında ve bizzat giderek, protesto edilmeli,
gerekirse o mekan dağıtılmalıydı. Hiç bir şey bu kadar ucuz olmamalıydı. Lambda'dan insanlar bana deli
muamelesi yaptılar. Bu kadar tepki duyacak ne vardı? Kovulan onlar değillerdi ya. Bana da ne oluyordu?
Üstelik onlar nereye gideceklerdi. Sonra Bilsak'ta onların ayrı bir havaları vardı. Ben tepki gösterilmesi
gerektiğinde yalnız kalmıştım. Aynı konuyu Lambda'nın çekirdek toplantılarından birinde açtım. Sonuç:
Bilsak'a kafa tutarsak sonra biz nereye gideriz. İşte 'gay gurur' etkinlikleri düzenleyen Lambda'lı
eşcinseller. Hepinizin gurursuz günleriniz kutlu olsun.
Ali Kemal YILMAZ

KAOS GL 35/31
150.000 TL

You might also like