Professional Documents
Culture Documents
Stoacı Zihin Felsefesi 20171110
Stoacı Zihin Felsefesi 20171110
Stoacılık, Eski Yunan ve Roma dünyasında ortaya çıkan en önemli ve en uzun ömürlü felsefe
okullarından biriydi. Stoacıların ahlak felsefesine yaptıkları katkılar çok iyi bilinir ancak son zamanlarda
mantık, gramer, dil felsefesi ve epistemoloji alanlarındaki çalışmaları da daha iyi anlaşılır olmuştur. Bu
yazıda Stoacıların zihin felsefesine yaptıkları katkı incelenecektir. Stoacılar, klasik dünyanın en ileri ve
felsefe olarak en ilginç teorilerini geliştirmişlerdi. Çağdaş bilişsel bilimlerde olduğu gibi Stoacılar da
zihnin maddi olmayan bir varlık olduğu düşüncesini reddediyorlardı. Bunun yerine zihnin (veya ruhun)
maddi olması ve fizik kanunlarına uyması gerektiğini düşünüyorlardı. Dahası tüm zihinsel durumların
ve eylemlerin de maddi ruhun halleri olduğunu savunuyorlardı. Ruhun (modern zihin kavramından
daha geniş bir kavram olarak) bedene yayılmış sıcak, ateşli bir nefes [pneuma] olduğuna inanılıyordu.
Son derece duyarlı bir madde olarak pneuma, duyusal bilgileri algılayan ve bu bilgileri göğüste yer alan
ruhun merkezi yönetim bölümüne iletilmesini sağlayan bir mekanizma oluşturuyordu. Bilgiler burada
işleniyor ve yaşantılanıyordu. Stoacılar zihnin etkinliklerini sadece fiziksel düzeyde değil aynı zamanda
mantıksal düzeyde de analiz ediyorlardı. Akıllı varlıklarda düşünce ve dil birbiri ile yakından bağlı
olduğu için bilişsel deneyim, önermesel yapısı açısından da değerlendiriliyordu. Algısal ve bilişsel
görünüm (presentation-phantasia) hakkındaki Stoacı kuram, zihinsel içerik ve tasarlanmış amaçların
tutarlı bir şekilde analizini sağlayan bir yol oluşturuyordu. Stoacılar zihin felsefesindeki çalışmalarının
bir sonucu olarak zengin bir bilgi kuramı ve güçlü bir eyleme felsefesi geliştirmişlerdi. Son olarak,
Stoacılar Platon ve Aristoteles’in ruh hem akılcı hem de akla uygun olmayan yetilere sahiptir görüşünü
reddediyorlardı. Bunun yerine, ruhun birleşmiş bir yapıda olduğunu, tüm yetilerinin akılcı olduğunu
öne sürüyorlar ve tutkuların ayrı bir akla uymayan yetinin sonucu değil de hatalı yargıların sonucu
olduğunu söylüyorlardı.
1. Giriş
Eski Yunanlı ve Romalı filozoflar zihin felsefesini ayrı bir çalışma alanı olarak görmemişlerdi. Bununla
birlikte, günümüzde zihin felsefesinin merkezi olduğu düşünülen algılama, imgelem, düşünce, zekâ,
duygu, hafıza, kimlik ve eyleme gibi konular genellikle Peri psyches ya da Ruh Üzerine başlığı altında
irdeleniyordu. Bu yazıda, antik Stoacıların ruh ve ruha ilişkin konularda savundukları, çağdaş felsefede
kabaca zihin felsefesi ve felsefi psikolojide ele alınan konulara karşılık gelen fikirlerinden bazıları
irdelenmektedir.
a. Ruhun Tözü
Stoacılığın kurucusu Citium’lu Zeno (M.Ö. 335-263) ruhun doğası ile yakından ilgileniyordu. O ve
öğrencisi Cleanthes (M.Ö. 331-232) içteki bir ateş veya hayati sıcaklık olarak tanımlayarak zihnin etkin
niteliğini vurgulamışlardı. Stoacı psikoloji, Chrysippus’a (M.Ö. 280-207) kadar olgunluğa erişmemişti.
Chrysippus’a göre insan ruhu, pneuma olarak adlandırılan nefes-gibi bir tözdü. Bilişsel yetiler, bu
pneuma’nın özgül etkinliği olarak tanımlanıyordu. Yaşayan organizmaların bireysel ruhlarının tözünü
oluşturmasına ek olarak pneuma, aynı zamanda evrenin de düzenleyici temel ilkesi, yani Dünya-Ruhu
olarak da kabul ediliyordu. Stoacılar, bu Dünya-Ruhu’nu Tanrı veya Zeus ile özdeşleştirdiler. Bir
kaynakta Tanrı, sistematik olarak genleşerek evreni yaratan akıllı, sanatsal bir ateş olarak
betimleniyordu; aynı pasajda Tanrı, insan ruhunun ölümlü bedene yayıldığı gibi tüm evrene yayılmış
bir pneuma olarak adlandırılıyordu. Bugünkü fizik ve evrenbilim anlayışının aksine Stoacılar dünyayı
yaşayan bir organizma olarak görüyorlardı.
Stoacı psikoloji, Stoacı fizik ve evrenbilimden ayrılamaz. İnsan ruhunun pneuma’sı (pneuma psychikon)
hava ve ateşin bir karışımı olarak düşünülüyordu. Bazı Stoacılar bu ruhu, kelime anlamıyla ateş ve
havanın bir karışımı olarak görüyordu, bazıları ise daha arıtılmış (aeter’e benzer) bir ateş veya yaşamsal
sıcaklıkla bağdaştırıyordu. Bedenin içine işlemiş olan bu pneuma’nın, tüm evrene yayılmış olan ve onu
yöneten tanrısal pneuma’nın bir parçası olduğu kabul ediliyordu. İnsan ruhu Tanrının, bize hem can
katan hem de mantık ve akıl bağışlayan, içimizdeki bir parçasıydı.
Stoacılar, ruhun bedensel (maddesel) bir töz olduğunu öne sürüyorlardı. Ruh bir beden olmakla
birlikte, Stoacı psikolojiyi maddeci olarak nitelendirmekten kaçınmak gerekir. Stoacılar ruh ile maddeyi
ayrı tutuyorlardı. Bu nedenle bilim adamları Stoacıları genellikle maddeselciler, fizikselciler veya
dirimselciler olarak adlandırmayı tercih ederler. Madde, bedensel tözü oluşturan iki ilkeden biri
olmaktan başka bir şey değildi. Bu iki ilke etkin [to poioun] ve edilgin [to paschon] ilkelerdir. Madde
c. Ölüm
Toplam karışım ve pneuma öğretisi Stoacıların, Platon’un “ruhun bedenden ayrılması” olarak ifade
ettiği ölüm tanımını benimsemelerine olanak sağlıyordu. Fakat Stoacılar bu tanımı, sadece fiziksel
şeylerin fiziksel şeylerden ayrılabileceğini, bu yüzden de ruhun maddesel olması gerektiğini öne
sürerek Platon’a karşı kullandılar. Ruh, bedene crasis türü bir karışım oluşturarak yayılmış olduğu için
ayrışması da mümkündü. Ayrışma, ruhun gerilmesinin gevşemesi ile mümkün oluyor görünüyordu.
Uyku gerilmenin hafif bir gevşemesidir denirken, ölüm gerilmenin tümden gevşemeye uğraması
sonucu ruhun bedenden ayrılmasıdır deniyordu.
d. Ruhun Bölümleri
Ruhun pneuma’sının, yetilerinin açıklanmasına yardımcı olan belirli bir yapısı vardır. Stoacılar ruhun,
pneuma’nın uzamsal olarak ayrılan parçaları ya da kolları olarak kabul edilen sekiz bölümden
oluştuğunu söylüyorlardı. Ruhun bu sekiz bölümü, beş duyu (görme, duyma, koku alma, tatma,
dokunma) ile üreme yetisi, konuşma yetisi ve merkezi yönetici ilkeydi (hegemonikon). Ruhun bütün
parçaları, pneuma’nın merkezi hegemonikon olan yapısının uzantıları olarak görülebilirdi. Ruhun bu
yapısını açıklamak için birçok benzetimler kullanılmıştı: Ruh bir ahtapot, bir ağaç, fışkıran bir su kaynağı
hatta bir örümceğin ağı gibiydi. Ahtapot, ağaç ve su kaynağı benzetimleri, ruhun bütünlüğünü, tek tek
güçlerin ve yetilerin köklerinin yürekteki hegemonikon’da olduğunu ve buradan filizlendiğini vurgular.
Aristoteles ile İstanköylü (Cos) Praxagoras gibi Stoacılar da bilişsel merkezin baş değil göğüste olduğuna
inanıyorlardı. Bu benzetmeler, Stoacıların embriyo gelişimi hakkındaki görüşleri ile de uyum içindedir;
Stoacılar anne karnındaki bebekte kalbin ilk işlemeye başlayan organ olduğunu farkındaydılar ve ruhun
pneuma’sının bebeğin kalbinden başladığını, bebek anne karnında büyüdükçe gücünü arıtarak tüm
bedenine yayıldığını öne sürüyorlardı. Duyu algıları, konuşma ve üreme yetileri, çocuk büyüyerek
yetişkinliğe ulaştığında olgunluğa erişen hegemonikon’un pneuma’sının uzantılarıydı.
Kimileri, Stoacıların yönetici ilke ile uzak uçtaki yetiler arasında yaptığı ayırımı günümüzde merkezi ve
periferal sinir sistemi arasında yapılan ayırıma benzetirler. Stoacıların üst düzey bilişsel fonksiyonların
ve tüm bilişsel yaşantılanmanın özellikle ve sadece hegemonikon’da gerçekleştiğini öne sürmeleri
düşünülürse bu karşılaştırma doğrulanabilir. Aristoteles, tüm dokunma deneyiminin deride, görmenin
gözde gerçekleştiğini rahatça ileri sürerken Stoacılar bize duyuların verileri sadece yaşantılanıp
işlendiği merkezi ilkeye bildirdiğini söylüyorlardı.
Duyumsamanın duyumsal verilerin iletilmesi [diadosis] olduğu düşüncesi, ruh hakkındaki son iki
benzetimde açıklanır. Birincisi ruhun etkinliğinin elçiler gönderen bir hükümdar gibi olduğunu söyler.
Elçiler bilgileri elde edince dönüp bunu hükümdara haber verirler. Benzer şekilde hegemonikon,
pneuma’sını duyu organlarına uzatır, böylece duyumsal veriler elde edildiğinde pneuma bunları kalbe
geri iletir. İkinci benzetimde ruh bir örümcek ağı gibidir. Bir böcek örümcek ağına dokunduğunda
hareket titreşimlerle merkezde duran örümceğe iletilir. İnsan ruhu benzer şekilde tüm bedene duyarlı
gerilme [tonos] oluşturan bir duyarlı ağ gibi uzanır. Tüm algısal bilgiler bir gerilme hareketi [kinesis
tonike] tarafından iletilir. Duyma ve görme durumlarında duyu organları ile duyumsanan nesneler