Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 37

1

Medeni Usul (II. Dönem)

1. Zamanaşımının kesilmesi kısmi dava açısından önem arz eder. Kısmi davada belli bir kısım için dava
açılır, kalan kısım ıslahla artırılabilir. Zamanaşımı sadece baştaki kısım için kesilir. Sonradan artırılan
kısım için zamanaşımı en baştan başlar. Belirsiz Alacak davasında ise zamanaşımı hem en başta
istenen kısım için hem de sonradan istenen kısım için davanın açıldığı tarihte kesilir.

2. Tarafı, konusu, sebebi aynı olan bir dava, başka bir mahkemede de görülüyorsa, Derdestlik
itirazında bulunulabilir. Bu, bir dava şartıdır ve süreye tabi değilidir.

3. Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, davalının açık rızası ile davasını geri alabilir.

3. Feragat, davacının, var olan hakkından vazgeçmesidir. Hakkın özünden vazgeçmesidir. Bir daha o
hakka ilişkin dava açamaz. Çünkü feragat etmekle, devletin özel hukuka dayanarak sağladığı korumayı
davacının artık istememesi demektir feragat. Bu durum tasarruf ilkesi ile ilgilidir. Bu konuda vekilin
özel yetkisi olması lazım. feragat kesin hüküm sonuçlarını doğurur. tek taraflı irade beyanı ile
gerçekleşir. Feragat eden bundan geri dönemez. Hata, hile, ikrah gibi irade fesadı hallerinde aynı
davada veya feragatin feshi için açılacak davada feragatın geçersizliği ileri sürülebilir. Özellikle işçilik
alacakları ve iş kazası nedeni ile açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında önceden alınmış
ibranamelerin bu çerçerçevede(irade fesadı halleri) değerlendirilmesi gerekir. feragat kayıtsız ve
şartsız olmalıdır, sulhten bu yönü ile farklıdır. Feragat hüküm kesinleşinceye kadar har zaman
yapılabilir. İirade bozukluğu hallerinde, feragatin iptali istenebilir.

Davaya son veren taraf işlemlerinden biri oaln feragat, davacının talep neticesinden vazgeçmesidir.
Feragat ile yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçilir.

Feragat eden kişi, feragatin, hata hile veya ikrah nedeni ile geçersiz olduğunu aynı davada ileri
sürebileceği gibi, feragatin feshi için açılacak davada da bunu ileri sürebilir. m.311. kişi feragatin
geçersizliğini ileri sürerek feragat ettiği davayı yeniden açabilir bu durumda, bu davada feragatin hata
hile, ikrah ile geçersiiz olup olmzdığı önsorun olarak incelenir. Çünkü feragatin ikinci davada hata hile
ikrah ile yapıldığını öne sürmeyi engelleyen bir yasa hükmü yoktur.

4. Feragatte, kabulde ve sulhte, dilekçeyi vermek yeterlidir. Karşı tarafın rızası ve mahkemenin
kabulü gerekmez.

5. feragatla, davanın geri alınması arasındaki farklar: davanın geri alınmasında feragattan farklı
olarak davalının açık rızası aranır. Çünkü bu durum (geri alma) hakkın kötüye kullanılmasına yol
açabilir. Davayı geri almada, taraf, maddi hukuktaki zamanaşımı bitmeden yeniden dava açabilir ve
hakkını korumaya devam eder. geri almada esasa ilişkin bir karar çıkmaz, mahkeme davayı usule
ilşikin bitirir. Zamanaşımı bitmeden yeniden dava açan davacı, yeni dava açılıncaya kadarki faizden de
mahrum kalır. Davacı, feragat ettiğinde ise bir daha o davayı aşamaz.

*6. Davaya cevabın temelinde savunma hakkı vardır. bir hukuki dinlenilme hakkı olarak davaya cevap
verilir. Tebligat, usulünce davalıya gönderilmezse, yani usul hilesi yapılırsa ve onun(davalının)
yokluğunda dava sürdürülürse, hüküm kesinleşse dahi yargılama yenilenebilir. Süresi içinde cevap
dilekçesi vermeyen davalı, davalının ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılır. böylece
davacının ileri sürdüğü bütün iddialara karşı koymuş sayılır. davacının ortaya koyduğu delilleri de
reddetmiş sayılır. bunu cevap dilekçesinde de belirtse, yani o iddialar yalan, deliller de asılsızdır dese
2

yine aynı durum şey olacaktı. Ama cevap dilekçesi yazmadığı için 2 önemli fark ortya çıkara:1. Davalı
cevap dilekçesi vermediği için, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinin verilmesi gerçekleşemez.
2.davalı cevap vermediği için inkar çerçevesinde savunmada bulunabilir, inkarla sınırlı olarak delil
getirebilir. Örneğin, davacı, aramızda şu tarihli sözleşme var, makbuz var derse; davalı, sözleşmenin
olmadığını makbuzun sahte olduğunu söyleyebilir ama o sözleşmeden ayrı ek bir sözleşme var
diyemez. Çünkü bu vakıayı dilekçede belirtmediği için yeni bir vakıa getiremez. Başka vakıa ileri
süremediği için o vakıanın delillerini de sunamaz. Yani kendisini dava dilekçesi ile sınırlamış olur.

7. davayı kabul tasarruf ilkesinin bir sonucudur. Davayı kabul ile davalıya yükletilecek yargılama
giderleri azalır ya da hiç olmayabilir. En geç ilk duruşmda davalı davayı kabul ederse yargılama
giderleri davacıda kalır. m.312-2

*8. Davaya cevap vermeyen davalı, daha sonra yeni bir savunma yeni bir vakıa ileri süremez. Bunu
yapması iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağını ihlal olur. Cevap vermeyen davalı, davacının
iddialarını inkar etmiştir ama savunmasını da davalının sunduğu iddialar ile sınıralandırmak
zorundadır. m.128 Yeni vakıayı ancak ıslah yolu ile ileri sürebilir. m.141-2

Cevap dilekçesi vermeyen davalı Yargıtaya göre ıslahla cevap dilekçesi veremez. Çünkü ortada bir
usuli işlemin yokluğu söz konusu, çünkü ıslah usuli işlemlerle alakalıdır. Ama, cevap vermeyen davalı
karşı tarafın iddialarını inkar etmiş sayıldığı için, cevapla inkar eden ile aynı durumda kabul edilmeli
ve ıslahla cevap dilekçesi vermesine müsaade edilmelidir(hocaya göre). fakat buna rağmen ıslah ile
cevap dilekçesi verilebilse bile geçmiş olan ilk itirazları bu dilekçede ileri süremez. Ama yine de ilk
itirazlar, eski hale getirme müessesesi ile yaniden sunulabilir.

9. İlk İtirazlar: a. Kesin yetkinin bulunmadığı hallerdeki yetki b. İş bölümü c. Uyuşmazlığın tahkimle
çözülmesi gereği, olarak 3 tanedir. m.116 İlk itirazlar düplic te ileri sürülemez. Bu ilk itirazlar, en geç
cevap dilekçesinin tebliğinden itibaran 2 haftalık hak düşürücü süre içinde verilmelidir. m.117 İlk
itiraza ıslah da yapılamaz.

İlk itirazlar hak düşürücüdür. Sadece cevap süresinde ileri sürülebilir. Yani sadece ilk dilekçede ileri
sürülebilir. Sürülmemişse daha sonra ıslaha gidilemez.

Dikkat: Dar ve teknik anlamda işbölümü, aynı yerde asliye hukuk mahkemesi yanında asliye ticaret
mahkemesinin kurulması durumunda ortaya çıkmakta idi. İşbölümü denildiğinde asliye ticaretle asliye
hukuk mahkemesi arasındaki ilişki anlaşılmakta idi. Ve bu durum kanuna dayanmaktaydı.(eski
TTKm.5). ancak, 6335 sayılı kanunla asliye ticaret ve asliye hukuk mahkemeleri arasındaki işbölümü
ilişkisi sona erdirilmiş ve görev ilişkisine döndürülmüştür. Dolayısı ile, işbölümü itirazı ilk itiraz
olmaktan çıkmıştır.

*İlk itirazlar cevap süresi içinde yapılmamamışsa, süresinde verilen cevap dilekçesinin içeriğinde yer
almamışsa, süre dolmamış olsa bile, artık ilk itiraz hakkı bitmiştir. M.131.

10. ilk itiraz, dava şartlarına itirazla birlikte yapılmışsa önce dava şartları incelenir.

11.Karşı Dava: davalı davacının açtığı davaya cevap verirken, sadece savunma sebeplerini belirtebilir.
Fakat davalı cevap vermekle yetinmeyip kendi taleplerinin de hüküm altına alınmasını isteyebilr.
Bunun için davalının karşı dava açması gerekir. Karşı davanın açılabilmesi için görülmekte olan bir
dava olması gerekir. İlk dava ile ikinci dava arasında bir bağlantı olması gerekir. Yahut, her iki davada
3

ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin olması gerekir. m.132 karşı dava, cevap
dilekçesi ile ya da esasa cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe verilerek açılabilir. Asıl davanın sona
ermesi karşı davanın görüşülmesini engellemez. m.133-134. Örneğin, davacının alacağı 100 bin tl
davalının alacağı 50 bin tl ise, davalı takas itirazında bulunursa, davacının 50 bin tl alacağına
hükmedilir. Ama, davacının alacağı 100 bin tl, davalının alacağı 150 bin tl ise, davalı karşı dava
açmalıdır. Çünkü davalının buradaki menfaati (50 bin tl lik fark) karara bağlanırsa gerçekleşir. Bu
durumda asıl dava reddedilecek, karşı davada 100 bin tl için takas mahsup olacak kalan 50 bin tl için
karşı davanın kabulüne karar verilecektir. Burada iki dava vardır, bu iki ayrı dava birlikte görülür.
çünkü aralarında bir irtibat vardır. tahkikat safhası ortaktır. Dava sonuçlanırken, iki dava birlikte
görüldüğü halde, iki farklı karar çıkar.

Karşı dava açıldığında takas mahsup varsa başka bir şeye, irtibatın varlığının ispatına gerek kalmaz
ama takas mahsup yok da bağlantı varsa, bu bağlantının bulunduğunu davalı ispatlamak zorundadır.
tipik örneği; davacı, kira bedelinin artması için dava açtığında davalının da rayiç bedel düştü diyerek
kira bedelinin indirilmesi davasını karşı dava olarak açmasıdır.

12. def’i ve itiraz : ikisi de maddi hukuktan kaynaklanır. Defiler; zamanaşımı, ödemezlik ve tartışma
defileri şeklindedir. Defilerde aslında dava konusu yapılacak bir hak doğmuştur. Dayanağı vardır ama
taraf yükümlülüğünü yerine getirmekten kaçınır. İtirazda ise hak ya hiç doğmamıştır ya da doğmuş
ama sona ermiştir. Mesela fiil ehliyeti olmayanın yaptığı işlem geçersizdir. Borç, dava açılmadan önce
ödenmişse bu da itirazın konusudur. Örneğin gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi noterde resmi
düzenleme şeklinde yapılmalıdır. Bu geçerlilik şartıdır. adi yazılı şekilde yapılmışsa bu geçersizlik
nedenidir, bu durum itiraza konu olabilir. İtirazın dayanağını maddi hukuktan kaynaklanan borcun hiç
doğmadığı oluşturabilir. Bu borç doğmuş olmakla birlikte bu borcun, daha sonra ibra, alacaklı borçlu
birleşmesi sebebpleri vb ile sona ermiş olması da söz konusu olabilir. Bu duruma gelmişse yani artık
istenemez hale gelmişse de itiraz gündeme gelebilir. Her iki durumda da borcun varlığına bir karşı
koyma vardır. Yani geçersiz işleme, olmayan veya geçerliliğini yitirmiş borca itiraz edilir; defi
sunulmaz. İtirazı hakim, yargılama sonuna kadar resen dikkate alır, defiyi almaz. Ama taraf kural
olarak itirazı en geç düplice kadar ileri sürmelidir. Defi ise en geç düplicte ileri sürülmelidir. İleri
sürmezse davalı, ön inceleme aşamasında karşı taraf gelmezse ileri sürebilir. Bir de karşı tarafın
kabulü veya ıslahla defi sonradan ileri sürülebilir.

İtirazlar da savunma sebeplerinin ileri sürülmesi gereken süre içinde yani, dilekçelerin değişimi
aşamasına kadar ileri sürülmelidir. Aksi durum, savunmanın genişletilmesi durumunu oluşturur ki bu
yasaktır. Bu bağlamda itirazların diğer savunmalardan bir farkı yoktur. Ancak, itiraz sebebi dava
dosyasından anlaşılabiliyorsa, hakim tarafında resen dikkate alınır. Bu açıdan davalı bakımından,
avantajlı bir savunma sebebidir. Örneğin, davada ödeme vakıası söz konusu ve dava dosyasında da bir
makbuz var, hakim, kural olarak dava dosyası ile bağlı da olduğundan, buna istinaden karar verebilir.
İtirazın tarafça ileri sürülmemesi veya hakim tarafından fark edilmediği durumlarda, karşı tarafın
açık rızası veya ıslah kurumu ile itiraz sonradan ileri sürülebilir.

Definin cevap süresi içinde yapılması lazım. cevap verilmediğinde, davacının öne sürdüğü vakıaların
tamamını inkar etmiş sayılır, davalı. Fakat, defi, bu inkarın kapsamına girmez. O nedenle ayrıca ve
açıkça belirtilmelidir, ki, bu da cevap dilekçesinde belitimelidir. Ama, ıslah ile yeniden gündeme
getirilebilir. Gerek zamanaşımı gerekse ödemezlik definin ortak noktası, borcun varlığının kabul
edilmesi ama bunun ifasında kaçınılmasıdır. Adi kefalette de tartışma defi vardır. kefil, önce asıl
4

borçluya gidilmesi ister. Uygulamada zamanaşımı defi, savunma sebebi olarak anlaşılmayıp, Yargıtay
ve mahkemelerde ilk itiraz olarak da görülebilmektedir, bazı drumlarda. Anacak kanun gerekçesinde,
“zamanaşımı”, defi olarak kabul edilmiştir. bu nedenle, du definin de diğer savunma sebepleri gibi,
dilekçelerin değişimi aşamasının sonuna kadar bildirilmeis mümkündür.

Takas da ise bir bocun sona erdirilmesi durumu vardır. takas talebi, tarafa yöneltilen bir alacak
talebine karşı, tarafın, ben de senden alacaklıyım, borcumu senden alacağım ile takas etmek
istiyorum, demesidir. Bu, dava açılmadan önce söylenebilir. Şöyleki; dava açılmadan önce gelen bir
ihtarnameye, davalı takas beyanı ile karşı koyabilir. Bu durum esasa ilişkin bir savunma sebebi teşkil
ettiği için mahkeme, yargılama sırasında bunu resen dikkate alır. Takas, yargılama sırasında ilk kez
gündeme gelirse, yani dilekçelerin değişimi sırasında gündeme gelirse, bu itiraz sebebi değil,
savunmadır. Yargılama sırasında takas beyanında bulunulduğunda mahkemenin incelemesi: a.
davalının alacağını inceler, bir alacak yoksa davacının alacağını inceleyip hüküm verir. B. Önce
davacının alacağını inceler, davacının alacağı yoksa zaten davanın reddedilmesi gerektiği için davalının
lacağını incelemez. C. İki alacağı da birlikte inceler, sadece davalının alacağı varsa davayı kabul eder.
ikisinin de alacağı varsa takas yapılır ve dava bu şekilde sonuçlandırılır.

*13. Davaya Cevap süresi 2 haftadır ve bu, hak düşürücü süredir. Ama bir defaya mahsus olmak
üzere ve 1 ayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.m.127(cevap süresi içinde müracaat edilirse)

Cevap dilekçesinde davalı, davacıya karşı savunma sebeplerini ileri sürecektir. Bu savunma sebepleri
madddi hukuka da ilişkin olabilir, usul hukukuna da ilişkin olabilir. Görev yetki dava şartları olabilir;
borç sona ermişse veya hiç doğmamışsa bununla ilgili itirazlar olabilir veya defiler olabilir.

Davalı sayısı birden fazla ise hepsi için ayrı ayrı cevap süresi işlemeye başlar, bittikten sonra mahkeme
davacıya bunu tebliğ eder. bunun üzerine davacı, cevaba cevap verir. Bütün davacılara tebligat
yapılmadan mahkeme herhangi bir işlem yapmaz, yapmışsa bile bunun hukuki bir sonucu yoktur.
Çünkü daha taraf teşkil edilmemiştir.

Cevap dilekçesinde önce usule ilişkin sebepler sonra esasa ilişkin sebepler bildirilmelidir, bu
sıralamaya uyulmaması bozma sebebi olarak görülmektedir.

Cevap dilekçesine belgelerin, delillerin eklenmesi zorunludur. M.129/2

*14. iddia ve savunmaların genişletilmesi yasağı ikinci dilekçelerin verilmesinden itibaren başlar.
ama istisnaları vardır.m.141.

*15. dilekçelerin tamamlanma aşamasından sonra, yani dördüncü dilekçe de verildikten sonra ön
inceleme aşaması başlar. önincelemede usule ve esasa ilişkin temel hukuki sorunkar ve uyuşmazlık
noktaları tespit edilir. ama sadece usule ilişkin konularda karar verilebilir.(gerekiyor ise). Esasa (maddi
hukuka) ilişkin olarak ise, tarafların iddia ve savunmaları ile uyuşmazlık notları tespit edilir ve bu
konudaki deliller için gerekli işlemler yapılır. Ancak bu konuda bir inceleme yapılmaz ve karar
verilmez. esasa ilişkin konuların incelenmesi tahkikat aşamasında yapılır. Yine maddi hukuka ilişkin
hak düşürücü ve zamanaşımı süreleri, önincelemede değil, önincelemeden sonraki ilk tahkikat
duruşmasında ve tahkikatın başında incelenip karara bağlanır. m.142
5

*16. Davacı, en geç replic dilekçesinde; davalı da en geç düplic dilekçesinde iddia ve savunmalarını
mahkemeye bildirmek zorundadır. Bu durum teksif ilkesinin gereğidir. Ayrıca bu duruma davanın
değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı da denir. Vakıalar(iddia ve savunmalar) ve konu(talep sonucu,
mahkemeden istenen hüküm, yani sonuç) bu yasağın kapsamındadır. Deliller bu yasak kapsamında
değilidir.m.141

m.141: iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştiirilmesi: “Taralar, cevaba cevap ve ikinci
cevap dilekçeleri ile serbestçe; öninceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakatı ile
iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Öninceleme duruşmasına taraflardan
biri mazeretsiz olarak gelmezse gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia ve savunmasını
genişletebilir yağut değiştirebilir. Öninceleme aşamasının tamamlanmasındna sonra iddia ve
savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi
konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakatı hükümleri saklıdır.”

17. davanın konusu ve talep sonucu, ıslahla değiştirilebilir.

18. Davacı davasını açtı ve 2 vakıaya dayandı; A ve B vakıalarına. Sonra dava devam ederken bir de C
vakıasını getirmeye kalkarsa davayı genişletmiş olur ve bu yasaktır. M.141

19. Davacı A vakısını veya A ve B vakıasını ileri sürmüşken B vakıasını C şekline dönüştürebilir; örneğin
haksız fiile dayalı tazminat davasında, iteklenip yere düşen ve tedavi masraflarına maruz kalan kişi,
aslında iteklenmeden dolayı değil de karşı tarafın bisikletle çarpmasından dolayı bunu yaşadığını ileri
sürerse iddiayı değiştirmiş olur ki bu da yasaktır.

20. aynı şey, davalı için de geçerlidir, savunmasını genişletemez ve değiştiremez.

21.tarafların, talep sonucunu, yani tarafların hüküm verilmesini istedikleri dava konusunu da
değiştirmeleri yasaktır. Örneğin, 3 nolu parselin kendisi üzerine tescil edilmesini isteyen A, üçüncü
duruşmada 4 nolu parselin de tescilini isterse talep sonucunu birden ikiye çıkarmış yani genişletmiş
olur. Bu da yasaktır. M.141

Asıl alacak istenmiş, feri alacak (faiz) unutulmuş, duruşmada faiz de istiyorum denemez. talep sonucu
genişletilmiş olur. ancak, asıl alacak tahsil edilene kadar feri alacak için dava açılabilir. ama asıl alacak
tahsil edildikten sonra faiz alacağı ayrı bir dava konusu yapılamaz.

22. malın teslimi için dava açan A, daha sonra maldan vazgeçip malın bedelini isterse, talep
sonucunu değiştirmiş olur. Bu da talep sonucunu değiştirme yasağının ihlalidir.

Bütün bu yasaklar kapsamında iki önemli istisna vardır; a.ıslah b. Karşı tarafın açık rızası. Örneğin,
şiddetli geçimsizlik vakıasına dayalı boşanma davası açılmışken bir de akıl hastalığı da boşanma sebebi
olarak gösterilir ise dava genişletilmiş olur. ama karşı tarafın açık rızası olursa, karşı taraf bizim buna
itirazımız yok derse durum değişir. Hakim bunu karşı tarafa sorar ve tutanağa geçirir.

Yasağa tabi olmayan durumlar vardır, hukuki sebep gibi. hukuki sebep istenildiği zaman
değiştirilebilir.

Sonradan meydana gelen olaylar da bu yasak kapsamında değildir.


6

23. davalı, davaya cevap verirken davayı reddetmişse onun açısından genişletecek ve değiştirecek bir
şey yoktur.

24. davalı, cevap dilekçesinde davanın kısmen reddini istemişse, daha sonra dava devam ederken
tamamının reddini istediğinde davalı da talep sonucunu genişletmiş olur.

*25. davanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının kapsamına girmeyen durumlar da vardır:


deliller, hukuki sebepler(çünkü hakim resen araştırır), talep sonucunun daraltılması(100 tl isterken
50 tl isterse yani talep sonucunun bir kısmından feragat ederse, bu durum davayı değiştirme
kapsamına girmez, (çünkü bu durumdan davalı zarar görmeyecektir.) feragat, tasarruf ilkesi ile alakalı
bir husustur. M.310

*26. Dava devam ederken öngörülemeyen bazı olayların meydana gelmesi de genişletme ve
değiştirme yasağının istisnasını oluşturur. Örneğin, davacı malın teslimini istiyor ama dava devam
ederken mal yanıyor. Bu durumda malın bedelini istemesi mümkündür.

27. Tahkikat; soruşturma aşamasıdır, bu safhada gerçekler araştırılır. Tarafların dilekçelerinde öne
sürdükleri hususlarla deliller örtüşüyor mu, bu araştırılır. Bu da tanıkla, keşifle, bilirkişi ile olur.m.143

28.Ön İnceleme ise, dilekçelerin değişiminden sonra, tahkikattan önceki aşamadır. Yani hakim, replic-
düplicten sonra ön incelemeye geçer. Ön incelemeden sonra tahkikata, sonra sözlü yargılamaya geçer
ve en sonunda da hükmü verip davayı bitirir.m.137

29. yargılamada iki tür duruşma vardır, birincisi ön incelemede yapılan duruşma diğeri tahkikatta
yapılan duruşma. Ama ön incelemede sorun kural olarak dosya üzerinden çözülür.

30.ön incelemede yapılan işlemlerin en önemlisi tarafların uyuşup uyuşmadıkları noktaların belirlenip
tutanağa geçirilmesidir. Bu tutanak yargılamanın yol haritasıdır; tarafların bu tutanağı imzalayıp
imzalamaması önem arz etmez. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hakim, tarafları sulha davet
eder, sonuç alamazsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder.m.140-2

31. HMKm.141: “ taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme
aşamasında ise ancak karşı tarafın muvafakatı ile iddia ve savunmasını genişletebilir yahut
değiştirebilir. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf
onun(gelmeyenin) muvafakatı aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut
değiştirebilir.(bu durum iddia ve sanunmanın genişletilme yasağının istisnasıdır.) Ön inceleme
aşamasının tamamlanmasından sonra iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” (2):
“İddia ve savunmanın genişletilip değiştrilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvakati
hükümleri saklıdır.”

*32. DELİLLER, dilekçeler aşamasında tamamlanır. Bunun haricinde ön incelemede, hakimin istemesi
ile, bir de m.145 te verilen iznle delil getirilebilir.

33. HMKm.145: “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin
sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülmemesi
ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.”
Burada bahsedilen durum, kanuni süre içinde söz konusu delilin varlığından haberdar olmama
durumudur. Yani dilekçeler aşamasında delilin, mazeretten dolayı gösterilmesinin(getirilmesi,
7

sunulması değil) mümkün olmaması durumudur. Örneğin, bir alacak davasında bir makbuz çıkıyor
ortaya ve taraf bu makbuzun varlığından haberdar değil. İşte bu durumda hakim o delilin
gösterilmesine izin verebilir.

34. HMKm.140(5): “Ön İnceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz
sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirilecek belgelerin getirilebilmesi
amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin
süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi halinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına
karar verilir.”

Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden(layihalar teatisi) sonra ön inceleme yapılır. Ön inceleme


tamamlanmadan , gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez. Ön incelemenin mutlaka
duruşmalı yapılması gerekir. Ancak dava şartları ve ilk itirazlar sebebi ile hakimin, dosyadan el
çekmesini gerektiren bir karar vermesi gerekiyorsa; örneğin görevsizlik ve yetkisizlik kararı, hakim bu
kararı ön inceleme duruşması yapmadan dosya üzerinden de verebilir. Hakim ilgili kararı vermeden
tarafları sözlü olarak dinlemek isterse bu, ön inceleme duruşmasında da yapılabilir. M.138 mahkeme,
Ön incelemede dava şartlarını ve ilk itirazları inceler. Tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri
davalarda taraflar, sulhe ve arabuluculuğa teşvik edilir. m.137. Özetle önincelemede şunlar yapılıyor:
a.dava şartları ve ilk itirazalar inceleniyor b. Tarafların hangi hususlarda anlaştıkları, hangilerinde
anlaşamadıkları tespit ediliyor yani ihtilafın kapsamı tespit ediliyor c. Eksik kalan deliller toplanıyor,
bunun için gerekli araştırmalar yapılıyor d.sulhe teşvik ediliyor.

35.HMKm.31:”Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki


açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru
sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” Bu durum, hakimin davayı aydınlatma ilkesi gereğidir.

*36. deliller; dilekçelerle, ön incelemede hakimin istemesi ile bir de m.145 te verilen izinle
getirilebilir.

37.Ön İncelemede duruşma azami 2 defa yapılabilir. Öninceleme duruşması ayrı ve bağımsız bir
duruşmadır. Sadece basit yargılamada birleşik duruşma yapılabilir. m.320. traflar öninceleme
duruşmasına davet edilirken, onlara meşruhatlı(açıklamalı) davatiye gönderilir. m.139.
Önincelemede tahkikat yapılmaz, tahkikata hazırlık işlemleri yapılır.

*38. Hakim, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin belli olduğu durumlarda, ön incelenmede bunlara
bakarak davayı reddedebilir. Ama bazen bu mümkün olmayabilir ve tahkikat aşamasına sarkabilir.
Mesela verilen belgelerin birinin sahte olduğu ileri sürülüyorsa.

*39. duruşmaya gelmeyen taraf yapılan işlemlere sonradan itiraz edemez.m.147-2, 150-3

40. duruşmaya davet tarfların yüzüne karşı da söylenebilir.

41. hakim, duruşmanın düzenini bozan kişileri (avukatlar hariç) dışarı çıkartabilir. M.151

42. tanığa doğrudan soruyu taraf değil; avukatı sorabilir.


8

43. gazeteci davayı haber yapabilir, çünkü halkın haber alma hakkı ve özgürlüğü anayasal bir
durumdur. Ancak, ses ve görüntü kaydı yasaktır. M.153

*44. duruşmada tutulan tutanak, hakim ve zabıt katibince(m.155) ve de gerekli hallerde bilirkişi ile
tanık tarafından da imzalanır. Bu tutanak, resmi senettir. Yani söylenen bir söz tutanağa geçmişse
onun aksi artık ancak belge ile ispatlanır. Yani, tutanağın aksi ancak resmi senetle ispatlanabilir. Bazı
durumlarda örneğin davadan feragat durumunda taraf da imzalar.

45. HMKm.161: “Zabıt katibinin gözetimi altında taraflar veya feri müdahil dava dosyasını
inceleyebilir. Dava ile ilgili olanlar da bunu ispatlamak kaydı ve hakimin izniyle dosyayı inceleyebilir.
Gizli olarak saklanılmasına karar verilen belge ve tutanakların incelenebilmesi hakimin açık iznine
bağlıdır.” Örneğin ticari sırlar.

46. Ön Sorunda hakim, sorunu, bilirkişi, rapor vb yollarla kendisi çözerken m.164-2 (hakimin ön
sorunla ilgili verdiği karar ara karardır), bekletici sorunda m.165 mahkeme devreye girer ve hakim
diğer mahkemenin kararını bekler.(çekteki imzanın sahte olduğu iddiası üzerine aynı hususun ceza
mahkemesindeki neticesini beklemesi) Bir belgenin sahte olduğunu öne süren kimse bunu
mahkemeye ön sorun olarak ileri sürebilir. ya da bu konuda ayrı bir dava da açabilir.m.208-3

Taraflarca ileri sürülen gizlilik talebi önsorundur. Ama uygulanacak bir kanun hükmünün
Anayasaya aykırı olduğu iddiası bekletici sorundur. Hakim taraflardan birinin ileri sürdüğü önsorunu
incelemeye değer bulursa belirleyeceği süre içinde varsa delilleri ile birlikte cevabını bildirmesi için
tefhim veya tebliğ eder. önsorun hakkında iki taraf arasında uyuşmalık varsa hakim gerekirse tarafları
davet edip dinledikten sonra kararını verir. Hakim önsorun hakkındaki kararını taraflara tefhim ya da
tebliğ eder. gereksiz bir durumu hakimin önsorun ya da bekletici sorun yapması, usul ekonomisi
ilkesinin ihlalidir.

*47. bekletici sorun için verilen karar da ara karardır ama hakim bundan rücü edebilir. Çek örneğine
dönersek, ceza mahkemesi uzamışsa, hakim o mahkemeyi beklemekten vazgeçebilir.

*49. bazı durumlarda bekletici sorunun beklenmesi zorunludur. Örneğin Anayasa’ya aykırılık varsa
Anayasa Mahkemesini 5 ay beklemek zorundadır.

50. Dava devam ederken taraflardan birisi çözüm için, başka bir mahkemeye ya da idari makama
başvurulması gerektiğini iddia ederse, hakim süre verir, ilgili taraf süresi içinde işaret ettiği makama
müracaat etmezse, bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılır ve hakim kendisi sorunu çözer ve sona
erdirir. M.165/2

*51. İsticvap,m.169 sorgulamadır; davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan
hususlar hakkında olur. bir tarafın kendisi aleyhine olan bir vakıa hakkında mahkemece özel bir usulle
sorguya çekilmesidir. isticvabın konusunu; davanın temelini teşkil eden yani uyuşmazlıklarına
tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları vakıalar ile bunlarla ilişkisi olan hususlar oluşturur.
Hakim isticvaba resen ya da tarafların birinin talebi üzerine karar verir. İsticvap edilecek kişi ise
tarafın bizatihi kendisidir. İsticvap ispat konusu ile doğrudan ilgilidir, zira delil olarak kabul edilmese
de düzenleniş gayesi bir vakıa hakkında bunun aleyhine olduğu kişiden bir ikrar ekde etmeye
çalışmaktır. İkrar edilen vakıa sonuç olarak artık ispat failiyetine konu kılınmayacak mevcut ve doğru
kabul edilecektir. Taraf isticvapa gelmezse, ya da gelip de soruları cevapsız bırakırsa, kendisine
sorulan vakıaları ikrar etmiş sayılır. m.171-2. İsticvap, m.144 teki tarafların tahkikat aşamasında
9

dinlenilmesi durumundan farklıdır. Burada, taraf gelmezse hakim anlayabildiği şekilde karar verir.
İsticvaptaki gibi taraf ikrar etmiş sayılmaz.

52. İki tarafın da duruşmaya gelmemesi halinde mazeret de yoksa dosya işlemden kalkar.m.150
Davaya tekrar devam edebilinmesi için yenileme talebi gerekir.150-4

53. Taraflar duruşmaya gelmekle birlikte davaya devam etmek istemezlerse dosya işlemden kalkar.

*54. Taraflardan biri var biri yoksa, gelen taraf isterse davayı devam ettirir, isterse sona erdirir. Ancak
burada gelmeyen davalının mazereti aranmazken, gelmeyen davacının mazereti aranır, davanın
işlemden kalkması için.

55. Davayı Atiye Bırakmak, dosyayı işlemden kaldırmadır. Geri almadan farklı olarak(m.123) karşı
tarafın rızasına gerek olmadan tek taraflı olarak dosyanın işlemden kaldırılmasını istemektir. Davayı
atiya bırakmak ya da davanın atiya terki uygulamanın getirdiği bir müessesedir. Davayı atiye bırkmak,
çoğunlıkla davanın geri alınması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ancak duruma göre dosyanın işlemden
kaldırılması şeklinde de daca atiye terk edilebilmektedir.

56. İşlemden kaldırılan dosya 3 ay içinde yenilenir ama yenileme dilekçesi 1 ay geçtikten sonra
verilmişse harç alınır. 3 aylık süre geçmişse dava açılmamış sayılır. Dava açılması ile doğan bütün
sonuçlar ortadan kalkar. (iki tarafın da mazereti olmadan işlemden kaldırılan dosyalar için geçerli bu
durum)

*57. HMK m150(6): “İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk
yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde dava açılmamış sayılır”
görüldüğü gibi dava en fazla 2 defa yenilenebilir. Üçüncü olurasa işlemden kaldırılır, hiç açılmamış
sayılır. Bu, nihai bir karardır. Kanun yoluna gidilebilir.

58. Birden fazla davanın tek dosya içerisinde tahkikat aşamaları ortak olarak yürütülmesine Davaların
Birleştirilmesi denir. Bu durum ihtiyari dava arkadaşlığında mümkün olabilir. Çünkü birden fazla dava
olsa da dava konusu hak ve borç ortaktır. M.166. birleştirme davanın her aşamasında talep üzerine
ve kendiliğinden, ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. İki dava arasında bağlantı
bulunduğunun kabul edilebilmesi için; davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ve
davalardan biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte olması gerekir.

59. Birleştirme kararı ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar diğer mahkemeyi bağlar.
Birleştirme itirazı da ikinci davanın görüldüğü mahkemeya yapılır. M166

60. Ayırma kararına hakim kendisi de karar verebilir, tarafların talebi ile de olur. M167

Mahkeme birlikte açılmış veya sonradan birlleştirilmiş davaların ayrılmasına davanın her aşamasında
talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda mahkeme ayrılmasına karar verilen
davalara bakmaya devam eder.

61. HMKm183: “Tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve
hesap hataları karar verilinceye kadar düzeltilebilir.” Buna maddi hataların düzeltilmesi denir.

62: ISLAH, taraf usul işlemlerinin kısmen veya tamamen düzeltilmesi amacı ile kullanılır. Kanun
koyucu bir defaya mahsus olmak üzere yanlış yapılması halinde ıslah yapma imkanı tanır.
10

*63. Islahı talep sonucu ve vakıalar oluşturur. Dolayısı ile deliller ve hukuki sebepler bu kapsamda
yer almaz.

64. Tamamen Islah, davacının dava dilekçesini değiştirmesiyle yapılabilir. Çünkü davalı o dilekçeye
göre cevap vermiştir. Davacının talep sonucunu veya dava sebebini değiştirmesi ile de
gerçekleşebilir. Malın bedelini isterken malın kendisini istemişse bu, tamamen ıslahtır. Çünkü bu
durumda yargılama tamamen değişecektir. Yargılamada başvurulan kanuna kadar, her şey
değişecektir. Davacı, idddiasını değiştiriyorsa müracaat edeceği kurum, tamamen ıslahtır. İddiayı
genişletiyorsa kısmi ıslaha müracaat eder. Tamamen ıslah m74 e tabidir, vekil açısından. Yani vekil
özel yetki ile tamamen ıslah edebilir. Taman ıslah eden 1 hafta içinde yeni dava dilekçesini vermek
zorundadır, değilse ıslah hiç yapılmamış sayılır ve de ıslah hakkı kullanılmış kabul edilerek eski davaya
devam edilir. ıslah başvurusu heba edilmiş olur.m180.

Davalı tamamen ıslaha başvuramaz. Davalının yapacağı en kapsamlı ıslah işlemi, cevap dilekçesidir.

Davadaki, dava dilekçesi dışında herhangi bir aşamayı değiştirmek ise kısmen ıslahtır.

65. Kısmen Islah, her iki tarafça da gerçekleştirilebilir. Bu, talep sonucu ya da dava sebebinin
genişletilmesi veya kısmen değiştirilmesi şeklinde olur. örneğin, 3. tarlanın tescili istenirken bir de 4.
tarlanın tescili istenirse bu durumda kısmi ıslah vardır, dava kaldığı yerden devam eder. Kısmen
ıslahta 1 haftalık sürede ıslah yapılmasa da ıslah hakkı bitmez, dava kaldığı yerden devam eder. m181
başka örnek, davalı cevap dilekçesini verdikten sonra zamanaşımı definde bulunmayı unutmuş
olabilir. (zamanaşımı defi, dilekçelerin değişimi aşamasının sonuna kadar ileri sürülebiliyordu)
tahkikatın üçüncü duruşmasında davayı ıslah ediyorum, dava konusu zamanaşımına uğramıştır
diyebilir.

66. Islahın Etkisi; Islah edilen şey, dava sebebi, konu ne ise o etkilenir. Onunla ilgili işlemleri geçersiz
kılar. Onunla ilgili yeniden yargılama yapılması gerekir. Ama o kadar. Onun dışındaki işlemler
geçerliliğini devam ettirir. M.179

67. Islahla deliller geçersiz kılınamaz. İspat edilmiş husus bertaraf edilemez. sadece tarafın kendi
yaptığı hataları düzeltilir, eksikleri tamamlanabilir. M.179-2

68. Islahın kötü niyetle yapıldığı anlaşılırsa, mahkeme ıslahı dikkate almaz. Ayrıca kötü niyetle ıslaha
başvuran karşı tarafın zararını tazmin eder ve disiplin cezası alır. Örneğin, taraf bir vakıayı ikrar ediyor
sonra ıslahla geçersiz kılmak istiyor ki ikarar, tanık ifadeleri, yemin teklifi, bilirkişi rapor ve beyanları,
keşif ve isticvap tutanakaları, yemin teklifi reddi veya iadesi ıslahla geçrisiz kılınamaz. M.179/2.
Davayı uzatmak için yapılan ıslah, kötü niyetli ıslahtır. Bu durumda mahkeme ıslahı dikkate almadan
karar verir.

69. Islah, karşı tarafın onayı gerekmeden sözlü ya da yazılı dilekçe ile talep edilebilir. Hakimin de ıslah
talebini kabul edip etmeme durumu yoktur. Ancak hakim kötü niyetli ıslaha müsaade etmez. Örneğin
dava sonuna gelinmiş ancak taraf dilekçeyi ıslah etmek istiyor. Amacı davayı başa döndürmek ve o
ana kadar gerçekleşen usul işlemlerini boşa çıkartmak.

Islah dışında ikame yolları da vardır; örneğin, kesin sürenin olduğu durumlarda ki kesin süre hak
düşürücüdür. Bu süreyi kaçıran taraf için eski hale getirme kurumu vardır.kanun koyucu benzer bir
imkanı, dava malzemesinin toplanması toparlanması ve eksikliklerin giderilmesi açısından da
11

tanımıştır.(ön incelemede) Islah kurumunu ise, taraflarca hazırlama ve teksif ilkesi ile birlikte
düşünmek gerekir, bu iki ilkenin getirdiği sınırlamalar ancak ıslahla aşılabilir. İddia ve savunmanın
değiştirilip genişletilmesi yasağı taraflarca getirilme ilkesi ile alakalıdır; ıslah işte bu yasağın bir
istisnasıdır. Islahı, yapılan maddi hataların; örneğin Ahmet yerine Ahmed yazılmasının düzeltilmesi ile
karıştırmayalayım. Bu tür hatalar bir dilekçe ile düzeltilebilir. Islahın konusunu tarafların yaptığı usul
işlemleri oluşturur. M.176. teksif ilkesinin temel olarak sınırladığı konular ise vakıalar ve talep
sonucudur. Bunlar da ıslahın konusudur.

70. HMK m178: “ Islah eden taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hale gelen işlemler için yapılan yargılama
giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararları karşılamak üzere hakimin takdir edeceği
teminatı, bir hafta içinde mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Aksi halde ıslah yapmamış
sayılır.”

*71. Kararın Yargıtayca bozulmasından sonraki ıslah; karar usulden bozulmuşsa mümkündür.
Çünkü bu durumda maddi hukuk bağlamında kazanılmış bir hak yok. Ama Yargıtay esastan
bozduğunda ve dosya yerel mahkemeye tekrar geldiğinde ıslah yapılamaz.

72. Kısmi Alacak davası açıldığında talep edilmeyen kısım ıslahla istenebilir. Burada talep sonucunun
artırılması söz konusudur. Bu artırılan kısım için zamanaşımı da faiz de artırımın yapıldığı tarih(ıslah
tarihi) esas alınarak hesaplanacaktır.

73. Usulü Kazanılmış Hak:(m.215’te): Üzerinde yeniden inceleme yapılamayacak ve tartışma konusu
olmaktan çıkmış haktır.

*74. Dava Konusunun Devri: HMKm.125: (1): “Davanın açılmasından sonra davalı taraf dava
konusunu üçüncü bir kişye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:” a)” İsterse,
devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişye karşı davaya
devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama
giderlerinden müteselsilen sorumludur.”(bu durumda devralan üçüncü kişinin iyiniyeti önem arz eder.
Üçüncü kişi davadan habersizse ve iyi niyetli zilyet olduğunu ispatlarsa, davacı davayı kaybedecektir.
Devralan iyi niyetli değilse dava, davacı ile devralan arasında sürer ve ilk davalı hakkında hüküm
çıkmaz. Ama yargılama giderlerine müteselsilen sorumludurlar. Peki, yeni davalı, yeni farklılıklar;
savunmalar, iddialar getirebilir mi, hayır. Önceden başlayan yasaklara tabidir. Ancak kişisel savunma
sebeplerini; defilerini, iyi niyetli olduğu gibi hususları ileri sürebilir. Bunun dışında ilk davalının bütün
savunmalarına bağlıdır. Keşif tanık vs geçerlidir. Zamanaşımı ilk davanın açıldığı davada kesilir. Fakat,
dacacı davayı kaybedese, ilk davalıya karşı tazminat davası açma hakkı yine vardır. bu hakkını önce de
kullanır sonra da.)

b) “İsterse davasını, devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.” (bu durum, davayı;
dava konusunu değiştirme yasağının bir istisnasıdır. Çünkü talep sonucunun, dilekçelerin değişimi
aşamasına kadar yapılması gerekir)

(2)”Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan
kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder.”

75. Davada ileri sürülen iddianın, tarafın dayandığı kanun hükmünü karşılaması; iddiayı ispatlamaya
elverişli olması lazım. mesekla akıl hastalığı nedeniyle boşanma davasında MK un bu hükmüne
dayanıldığında tarafın şöyle demesi gerekir: eşim akıl hastası delili şu. Bu, sürekli bir hastalık, delili şu.
12

Hayatı benim için çekilmez kıldı, delili şu. Bunun dışında ileri sürülecek iddialar geçersizdir. Bu hükme
göre(akıl hastalığından dolayı boşanmaya) karar verilmesine etki etmez. M.189-3

76. İspatı yapılmaya çalışılan vakıanın çekişmeli olması gerekir.m.187

*77. Menfi ispat, bir vakıanın mevcut olmadığının ispatıdır. Bazen sebepten hareketle, bazen
sonuçtan hareketle bazen de başka vakıaları ispatından faydalanarak menfi ispat gerçekleştirilebilir.

78. Nesebin reddini sağlayabilmek için babanın tıbben baba olamayacağının ortaya konulması,
sebepten harekettir, menfi ispatta.

79. Dna testi ile nesep reddediliyorsa bu sonuçtan harekettir, menfi ispat için.

80. Aleyhine tazminat davası açılan taraf, o gün zararın oluştuğu yerde olmadığını, başka yerde
olduğunu ispat ederse, başka vakıanın ispatı ile menfi vakıayı dolaylı ispatlamış olur.

*81. İKRAR; taraflar arasında ispattan kurtaran bir kurum, durum olarak karşımıza çıkmaktadır. İkrar
bizim hukukumuzda delil olarak kabul edilmemektedir, ikrarın konusu vakıalardır. İkrar sadece ilgili
oduğu vakıayı tartışmalı olmaktan çıkarır ve bu yönü ile de davayı kabulden ayrılır. Çünkü Davanın
Kabulü ki, talep sonucunun kabulüdür ve davanın sona ermesi anlamına gelir. İkrar ise sadece belli
vakıaların kabulüdür. M.188

*82. İkrar, taraflarca hazırlanma ilkesinin uygulandığı davalarda geçerlidir. Yani hakim kamu düzenini
ilgilendiren, örneğin babalık davasında ikrarla bağlı değildir.

*83. ilke olarak mahkeme dışı ikrar geçersizdir. Ama mahkeme dışı ikrar senet halini aldığında
mahkeme içi ikrara dönüşebilir. Örneğin; taraf, mahkeme dışında bir bege düzenleyip onu da resmi,
bir makama verebilir. Alacak davası devam ederken tarafa bir de icra takibi yapılmışsa ve de taraf
borcu taksitle ödemeyi önermiş ya da kabul etmişse borcu kabullenmiş demektir ve burada mahkeme
dışı ikrar vardır.

84. mahkeme içi ikrar, yargılama devam ederken yapılan ikrardır ve karşı tarafın kabulüne bağlı
değildir. Dilekçe ile ve sözlü olarak yapılabilir. Mahkeme dışı ikrarın tanıkla ispatın geçerli olduğu
durumlarda ileri sürülebileceğini savunan görüşler vardır.

85. karşı taraf savunma yaparken farkında olmadan ikrarda bulunabilir, bu da geçerlidir. Bu durum
hakime bildirilmelidir.

86. A, B ye borç vermişse B de kabul etmişse bu Basit(Vasıfsız) ikrardır. Artık o paranın verilip
verilmediği tartışmalı olmaktan çıkmıştır ve ispatı gerekmez.

*87. taraf iddia edilen vakıanın doğru olduğunu bildirir fakat bu arada söz konusu vakıanın hukuki
niteliğini değiştirecek şekilde beyanda bulunursa gerekçeli(vasıflı) ikrar dan söz edilir. örneğin
alacaklı 100 bin lira ödünç verdiğini iddia ederken davalı bu parayı aldım ama bağış olarak aldım
diyebilir. Bu durumda davacı parayı ödünç olarak verdiğini ispatlamak zorundadır. Demekki, vasıflı
ikrarda ikrar eden ikrar ettiği hususun ispat yükünü üzerine almaz. (doktirin ve Yargıtay’a göre.)

88. Bileşik İkrar; Bağlantılı ve Bağlantısız olmak üzere ikiye ayrılır.


13

*89. A, B’den para aldığını ancak ödediğini ileri sürerse, burada bileşik ikrar vardır ve ispat yükü
Yargıtay ın da katıldığı bir görüşe göre davalıya geçmiştir. Çünkü artık paranın alınıp alınmadığı
tartışmalı olmaktan çıkmıştır. İşte bu durum bağlantılı bileşik ikrardır. Bağlantılı denmesinin sebebi,
ilk iddia ile bağlantılı yeni bir iddianın ileri sürülmesinden kaynaklanmaktadır; aldım ama ödedim.

90. Bağlantısız Bileşik İkrarda ise, yeni iddianın ilk iddia ile bağlantısı yoktur. A nın B den olan
alacağından dolayı açtığı davada B, borcu kabul edip bu borcunu takasla ödediğini söylerse
bağlantısız ikrar vardır ve ispat yükü B dedir.(davalıda); aldım ama takas ettim.

*91. Bağlantılı İkrar ile Vasıflı İkrar Arasıdaki Fark: vasıflı ikrarda iddia ileri sürülür, davalı bunu kabul
eder, ama o iddianın hukuki niteliğinin farklı olduğunu ileri sürer. Örneğin, ödünç değil de bağış der.
Bağlantılı da ise ilk iddianın hukuki niteliği de kabul edilir ama borcun ödendiği iddia edilir.

92. Herkesçe bilinen ünlü bir vakıanın da ikrarda olduğu gibi ispatına gerek yoktur. Örneğin depreme
dayalı tazminat davası açılmışsa herkesçe bilinen bu depremin ispatlanmasına gerek yoktur.

*93.Basit İkrarda vakıa kabul edilir sorun ortadan kalkar, Gerekçeli İkrarda davalı vakıanın hukuki
niteliğini değiştirerek ikrarda bulunuyor ve ispat yükünü üzerine almıyor, Bileşik İkrarda, davalı
vakıayı kabul ediyor; örneğin parayı aldığını kabul ediyor ancak borcunu ödediğini ileri sürüyor.
Burada yani bileşik ikrarda ispat yükü davalıya geçer.

94. Karine lehine olan taraf karineye dayanır ve o olayı ispatlamaktan kurtulur. İspat yükü, karinenin
aksini ispat eden taraftadır. Örneğin bir alacak davasında alcaklının dayandığı senet borçlunun elinde
ise bu onun bu borcu ödediğine dair karine oluşturur. Bu fiili bir karinedir. Hayat tecrübesi ile tespit
edilir ve hakim tespit eder.

95. Kanuni karineler ise; Adi ve Kesin olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunen aksi ispatlanamıyor ise bu
kesin karinedir. Mesela tapu siciline kayıtlı bir durumun bilinmediği ileri sürülemez, aleniyet ilkesi
geçerlidir tapu sicili için. Taraf aksini ispat edemez. Aksi ispatlanan kanuni karine ise adi karinedir.
Mesela, MK na göre zilyetlik mülkiyete karinedir ama aksi ispatlanabilir. m.190

*96. Bir hakkın doğumu için iyi niyetin varlığı asıldır. Taraf her zaman iyi niyet karinesinden yararlanır.
Ancak karşı taraf da her zaman bunun aksini ispat edebilir. Bu, örneğin sebepspiz zenginleşmede ve
sebepspiz zenginleşmenin iadesi borcu bağlamında son derece önemlidir.

*97. Bir davada İspat Yükünün kimde olduğu usul kanununa göre değil; maddi hukuk kurallarına göre
belirlenir. Örneğin akıl hastalığına dayalı boşanma davasında ispat yükü davacıdadır. Haksız fiilden
dolayı tazminat isteyen kişi, haksız fiilin varlığını, zararı, kusuru, illiyet bağını, BK m.49-50 ye göre
ispatlamak zorundadır.

*98. Demekki; ispat yükü, davada uygulanacak maddi hukuk kuralına bakılarak tespit edilir. kanunda
açık hüküm yoksa, MK nun 6.maddesi ve HMK nın 190.maddesi uygulanır.

99. HMK m.190: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya
bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf,
sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen
istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispatlayabilir.”
14

100. MK m.6: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı
olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”

101. Bir işçi kendisini işten çıkartan işveren aleyhine tazminat davası açmışsa, işveren de, işe
gelmiyor verilen işi yapmıyor o nedenle işten çıkardım diyorsa, yani işçinin talep sonucuna karşılık
yeni bir vakıa öne sürüyorsa bunu ispatlamak işverenin üzerindedir.m.190

102. Davalı, davanın zamanaşımına uğradığını ileri sürüyorsa, bunu ispatlamak davalıya aittir.

*103. Kısaca şöyle denebilir; İspat yükü, kanunla özel olarak belirlenmişse, yani kanun ispat yükünü
kime vermişse o tarf ispatla yükümlüdür; değilse, iddia ileri sürüp bu iddiadan lehine sonuç çıkaran
kişi ispat yükü altındadır.

*104. Taraflar, bazen ispat yükünün kimde olduğunu sözleşme ile kararlaştırabilirler. Bu durumda
kanunlarda belirtilen ispat yükü bertaraf edilmiş olur. ancak bu durum sadece tarafların üzerinde
serbestçe tasarruf edebilecekleri hallerde mümkündür. Kamu düzenini ilgilendiren durumlar için söz
konusu değildir. Örneğin, babalık davası gibi.

105. İspat yükü baştan beri ilgili tarafın üzerindedir, değişken değildir. Bu durum kanun hükmünde
belirlidir. Taraf ispat yükünü yerine getirmekle iddiasını ispat etmiş olur. karşı tarafın bir savunması
varsa o da o savunma ile kendi lehine bir sonuç çıkartacağı için o da bu savunmasını ispatla
yükümlüdür.

106. Taraf, her iddiasını ispatlamak zorunda değildir. Ne zaman ki sonucu lehine olacak bir vakıa var,
o zaman ispat etmek zorundadır. Ama kanunda kimin neyi ispat edeceği açıkça belirtiliyorsa durum
değişir.

107. İddia Yükü: Bir davanın kazanılabilmesi için taraflarca iddia ve savunmaların yapılması gerekir.
İşte bu iddia yüküdür. Çünkü bizim hukukumuzda taraflarca hazırlama ilkesi vardır. hakim tarafların
getirdikleri ile bağlıdır. Kamu düzenini ilgilendiren davalar hariç hakim tarfların delilleri ile ilgilenmez.

*108. Somutlaştırma Yükü: İddiaların bir sıralamaya göre ve açıkça bildirlmesi gerekir. Buna
somutlaştırma yükü denir. Yani genel ifadeler kullanılmamalıdır. Olay açıkça anlatılmalıdır. Ne zaman
nerede kim tarafından yapıldı, nasıl oldu, bunlar somutlaştırılarak belirtilmelidir. M.194 (5N 1K)

*109. Delil İkame Yükü İse, tarafların ileri sürdükler iddiaların, delillerini getirlmesini emreder. Yani
taraflar ileri sürdükleri iddia ve delilleri bildirmek zorundadırlar. Bir de Karşı Tarafa Delil İkame yükü
getirirlmesi söz konusu olabilir. İspat yükünü taşımayan tarafın aslında delil göstermesine gerek
yoktur. Ama menfi bir vakıanın ispatı söz konu ise ve delil karşı tarafın hayat alanında ise, ispat yükü
karşı tarafa geçer. Bu durum karşı tatafa delil ilakame yükü yüklenmesi durumudur. Örneğin, olayın
öyle olmadığı karşı tarafın elindeki mektupta tek tek yazıyor, denildiğinde, diğer taraf bu mektubu
vakıanın ispatı için getirmek zorundadır. bu dürüstlük kuralı gereğidir.

110.İspat Ölçüsü: Bir iddia tam olarak ispatlanırsa hakim takdir yetkisini kullanamaz, o şekilde karar
verir. Mesela tarafın elinde senet varsa iddia ispatlanmıştır. Bu, tam ispattır. Tam İspat aslında
kesinlik derecesinde, yani kesine yakın ispattır. Çünkü o senet gerçeğe aykırı da olabilir… Murisin mal
kaçırması iddiası ile tapu iptali ve tescil davası açılmışsa ve bu malın üçüncü kişilere devri endişesi
15

varsa bu mal üzerinde ihtiyadi tedbir kararı alınıyorsa, hakim burada yaklaşık ispata dayanmıştır. Yani
gerçeğe yakın bir şekilde iddia ispat ediliyor ise yaklaşık ispattan söz edilir.

111. Doğrudan İspat; bir iddianın doğrudan doğruya ispatıdır. Dolaylı İspat ise, bir vakıanın
sorumlusu olarak isnat edilen kişinin o gün orda olmadığının ispat ederek sorumsuz hale gelmesidir.
İlk Görünüş İspatı ise, genel hayat tecrübesine göre ilk görünüşte bir fikir oluşturan ispattır. Araba
kazasında kırmızı ışıkta geçenin kazayı gerçekleştirme kanısı gibi. Bu durumun aleyhine işlememesi
için karşı tarafın aksini ispat etmesi gerekir.

*112. HMK m.189(2): “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir
vakıanın ispatında dikkate alınmaz.” Örneğin kişinin özel alanına müdahale edilerek elde edilen
deliller geçersizdir. İzni olmadan sesinin kayda alınması veya görüntüsünün çekilmesi gibi. Bir
boşanma davasında eşin sadakatsizliğini ortaya çıkarmak için kullanılan ses kayıtları delil olarak
kullanılamaz.

113. İşçinin, işverenden nefret ettiğine dair notlar aldığı defteri, işveren tarafından onun
çekmecesinden işçinin izni olmadan alınmışsa, iş kanununa göre, işçinin bu tavrı, işten çıkartma için
gerekçedir ama elde ediliş şekli itibari ile bu defter, delil olarak sunulamaz.

114. karı-kocandan herhangi biri tarafından boşanmaya konu olacak olayla ilgili olarak elde edilen
delil, ortak yaşam alanı olan yatak odasında ele geçirilmişse, delil olarak kabul edilir.

115. herkesin gözü önünde hayat sürenler söz konusu olduğunda, onların izni olmadan kayıt edilen
ses ve görüntüler meşru delil olarak kabul edilebilir.

Hakim, çekişmesiz vakıayı, yani tarafların beyanlarının ortak olduğu vakıayı esas alarak hüküm
vermez. O nedenle bu vakıaların ispatı gerekmez. İkrarın da ispatı gerekmez. Maddi bir hatadan
kaynaklanmadıkça ikrardan dönülmez. Sulh görüşmeleri sırasında yapılan ikrar, tarafları bağlamaz.
Mahkeme dışında yapılan ikrar da aynı durumdadır. Örneğin, kendi aralarında konuşurken, taraf diğer
tarafın iddiasının doğru olduğunu söylüyor. Bu da bir ikrardır ama mahkeme dışı ikrardır, hakim bunu
haricen öğrenmiş olsa bile bu kişisel bilgisini davada kullanamaz.

*116. Delil Sözleşmesi HMKm.193(1): “Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa
geçirelecek imzalı beyanlarıyla, kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya
delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece
belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler. (2): “Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını
imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir.”

*117. HMK 193(1)de sözü edilen delil sözleşmeleri; Münhasır ve Münhasır Olmayan Delil
Sözleşmeleridir. Münhasır Delil Sözleşmesi, Usul Kanununa göre başka delillerin getirilmesi mümkün
olsa bile sadece tarafların öngördüğü delillerin getrilmesini karara bağlayan sözleşmedir. Yani
delillerin sınırlandığı sözleşmedir. Örneğin; “iş bu sözleşmeden doğan ihtilaflarda sadece tarafların
ticari defterleri esas alınacaktır.” Şeklinde bir sözleşme yapılırsa o davada başka hiçbir delil ileri
sürülemez. Münhasır Olmayan Delil Sözleşmesinde ise şöyle bir durum vardır; kanunda aslında bir
iddianın nasıl ispatlanacağı belirtilmiştir, örneğin 2500 tl nin üzerindeki bedeller senetle ispatlanmak
zorundadır. Ama taraflar bunun aksini kararlaştırabilirler; senet haricinde başka belgelerin de ispat
için getirilebileceğini kararlaştırabilirler. Her türlü delille de ispatlanır diyebilirler. Ancak taraflara
16

verilen bu imkanın karşılıklı ve eşit olması gerekir. İşte bu tür sözleşme Münhasır Olmayan Delil
Sözleşmesidir.

118. Bu iki delil sözleşmesinde de taraflara eşit şekilde delil getirme imkanı tanınmalıdır. Aksi halde
bu sözleşmeler geçersiz olur. bu durumda(geçersiz kılınma durumunda) da kanun neyi öngörmüş ise
o şekilde delil getirilir.

119. Türk Hukukunda delil sistemi kanunidir ama bir sınırlama da yoktur. Yani iddia, kanunda
belirtilmeyen; cd, dvd gibi delillerle de ispatlanabilir. M.192

120. Delil Sistemi: bizim hukukumuzda kesin ve takdiri deliller vardır. bu ayrım kanunda net bir
şekilde yapılmamıştır; satır aralarından anlaşılır. Kesin Delil; kesin hüküm- yemin- senet’tir. Takdiri
deliller; tanık-bilir kişi- keşif ve kanunda düzenlenmiş diğer delillerdir.

121. BELGE: :Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin belgedir. Belge yazılı
da olabilir, basılı da (fotoğraf) olabilir. Cep telefonundan atılan amail de belgedir. Belge geniş bir
kavramdır. Bir eş, diğer eşin hakaret içeren mesajlarına dayanarak boşanma davası açabilir. M.199

122. Her senet belgedir ama her belge bir senet değildir.

123. Senet, bir kişinin iradesinin dış alemde belge olarak yansımasıdır. Bir irade yansımasına sebep
olarak değerlendirilebilmesi için onun kendi aleyhine düzenlenmiş olması gerekir. Belirli bir biçimi
yoktur; kalıcı olması kaydı ile, duvara, cama, tahtaya her şekilde yapılabilir.

124. Senetin Unsurları: A. Dış aleme yansıyacak şekilde varlık kazanmalıdır. B. Yazılı olmalıdır C.
Senette yazılı bir irade beyanı olmalıdır. D. Islak imzalı olmalıdır.

*125. Bir kişi, mektubunda borcunu bir türlü ödeyemediğini ama en kısa sürede ödeyeceğini belirtip
altına da adını yazıp imzasını atmışsa bu bir senettir, ama tesadüfi bir senettir. Senet her zaman
bilinçli olmayabilir.

*126. Senetin olmazsa olmazı imzadır. İmza yoksa diğer unsurların tamamı da olsa o belge senet
değildir ama delil başlangıcı olabilir. Delil Başlangıcı; iddianın tamamen ispatına yeterli olmasa da
onu muhtemel gösteren belgedir. Bu belge iddia kendisine karşı ileri sürülen kişi ya da temsilcisi
tarafından verilmiş ve ya gönderilmiş belgedir.m.202

Üçüncü kişi tarafından yazılmış ve fakat aleyhine delil olarak kullanılacak olan kişinin herhangi bir
şekilde yazısının bulunmadığı belgeler delil başlangıcı sayılmaz.

127. İmza; el ile yazılan ad ve soyadtır. İmza sadece soyad yazılarak veya ismin baş harfi ve soyad
yazılarak da atılabilir.

*128. Paraf; isim ve soyismim baş harlerinin yazılmasıyla olur. imzanın kısaltılmışıdır. Paraf atılarak
hazırlanan belge senet değildir ama delil başlangıcıdır.

129. imza, güvenli elektronik imza kullanılarak da atılabilir.

130. senetler; Adi ve Resmi olmak üzere ikiye ayrılır.


17

131. Resmi senet, resmi bir makamın düzenlediği senettir. Ama tarafların aralarında anlaşarak
yaptıkları daha sonra notere imza ve tarihleri tasdik ettirerek onaylattıkları senet de resmi senettir.

*132. Bir para alacağı noter tarafından resen düzenlenirse bu noter senedi, ilam niteliğindedir; yani
mahkeme kararı niteliğindedir. Senede konu olan borç direk icraya konulabilir.

133. Resen Düzenleme Şekli: ilk adımdan imzaya kadar bütün düzenlemeyi noterin yaptığı senettir.
Noter bir de onaylama şeklinde senet düzenler. Burada taraflar metni kendi aralarında yazarlar ve
notere giderek imzanın o kişlerce atıldığını ve tarihi onaylatırlar. Noterlerce yapılan her iki senet de
resmi senettir. Ancak geçerlilik şartı varsa ilgili belge için o takdirde senet resen düzenleme ile
yapılmalıdır.

134. resmi bir makamın katılımı olmadan düzenlenen senet, Adi Senettir.

*135. İspat gücü bakımından resmi senetle adi senet eşittir. Yani bir iddia resmi senetle
ispatlandığında, karşı taraf bu iddianın aksini adi senetle öne sürebilir. Ama imza inkarı söz konusu
olursa bu iki senet farklılık arz eder. (m.208, 209, 217, 211)

136. Adi senetteki imzaya itiraz edilicekse bu, dilekçe ile yapılır. Bu durumda davaya bakan hakim,
önce isticvap yapar. Hala inkar varsa kendisi tarafa imza arttırmak vs ile sonuç almaya çalışır. Yine
sonuç alamazsa bilir kişi incelemesi yaptırır.m.211

*137. Resmi senette imza inkarı varsa, bu inkar, tarafın devlete; konsolosluğa, ya da notere dava
açması ile olur. dava açmadan inkar edemez. Bu dava o senet lehine olan kişiye ve senedi düzenleyen
resmi makama karşı açılır. O dava kazanılırsa ancak o zaman o senedin imza inkarı incelenir. Resmi
senedin sahte olduğunu ispatlamaya yönelik dava menfi tespit davasıdır.m.209-2, m.106

138. Senetlerin mahkemeye ibrazı zorunluluğu; kural olarak taraflar ya da üçüncü kişiler, dürüstlük
kuralı gereği, davanın aydınlatılması için ellerindeki delilleri mahkemeye sunmak zorundadırlar.
Ancak, ticari sır, özel hayatın gizliliği, devlet sırrı söz konusu ise belge mahkemeye verilmeyebilir,
kişiler bundan kaçınabilir.m.219

139. HMKm.200(1): “ Bir hakın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirlmesi, yenilenmesi, ertelenmesi,
ikrarı ve itfası(sonlanması) amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya
değerleri iki bin beşyüz türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki
işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibin beşyüz tl den aşağı
düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2): “ Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci
fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakatı halinde tanık dinlenebilir.”

*140. Senetle ispat kuralı hukuki fiillerle alakalı değildir. Hukuki işlemlerle alakalıdır. Mesela bir
doğum olayı hukuki işlem değildir.

Bir davada ispatı gereken vakıa borçlar hukuku anlamında hukuki işlemse ve yapıldığı andaki miktar
yağut değeri 2500 tl yi geçiyorsa ancak senetle(kesin delille) ispatlanabilir. Buna karşılık, haksız fiiller,
maddi olayalar, hakzız iktisaplar(sebepsiz zenginleşmeler), sentle ispat kuralı kapsamında bulunmayıp
her türli delile ispat edilebilirler. Hukuki işlemin nitelik olarak taahhüt(borçlandırıcı işlem) ya da
tasarruf (kazandırıcı) işlemi olması durumu değiştirmez. İspatı söz konusu olan vakıa hizmet
sözleşmesinin bizatihi kendisi yani var olup olmadığı ise, sözleşme bedelinin 2500 geçmesi ile senetle
18

ispatı gerekir. bu sözleşmeden doğan ücret borcunu işverenin ödediği iddiası da ki; ödeme tasarrufi
bir işlemdir, 2500 tl yi geçmesi kaydı ile senetle ispatı gerekir. buna karşılık aynı hizmet
sözleşmesinden doğan işçinin çalışma borcunu yerine getirip getirmediği ise; çalışma maddi bir fiil
olduğundan, her türlü delille ispatlanabilir. Kira gibi dönemsel örneğin aylık ödemeleri söz konusu
olan hukuki işlemlerin parasal sınırı belirlenirken yıllık toplam miktarın esas alınması gerektiği kabul
edilmektedir.

Ayrıca, senetle ispat kuralının geçerli olabilmesi için hukuki işlemin tarafı ile davanın tarafının aynı
olması gerekir. yani üçüncü kişiler arasında yapılmış bir hukuki işlemin bu işlemin tarafı olmayan
davacı tarafından işlemin taraflarından birine karşı(davalı sıfatı ile) ileri sürülmesi durumunda senetle
ispat kuralı işlemez. İlgili hukuki işlem her türlü delille ispatlanabilir.

İspat yükü kendisinde olan taraf, senetle ispatlaması gereken bir vakıayı, takdiri delile ispatlamaya
kalkışırsa, hakim bunu resen gözetir. M.189/III. Bu durumda hakimin yapması gereken karşı tarafa
muvafakatı olup olmadığını sormaktır. Eğer, karşı taraf açıkça onay verirse kesin delille ispatlanması
gereken vakıa takdiri delille de ispatlanabilir.m. 200/II.

m.201 de düzenlenen senede karşı senetle ispat kuralı, parasal sınır dışında m.200 ile aynıdır. Burada
ileri sürülen karşı vakıa iddiasının bir hukuki işlem olması ve tarafların da davadaki taraflarla
örtüşmesi gerekir. örneğin, senede bağlanmış 1500 tl lik ödüncün geri ödendiği iddiası tanıkla ispat
olunamaz; kesin delile ispatlanmalıdır.

Senetle ispat kuralının katı şekilde uygulanmasının ortaya çıkarabileceği sakıncaların bir ölçüde
giderilebilmesi için kanun bu kurala istisnalar getirmiştir: 1. Delil başlangıcı varsa, takdiri delillere
özellikle de tanık deliline müracaat edilebilir. M.202/I. Bu istisna hem senetle ispat m.200 hem de
senete karşı senetleispat m.201 /I kuralları açısından geçerlidir. 2.manevi İmkansızlık halleri. M.203.
ama, söz konusu hukuki işlemin tarafları manevi imkansızlığı aşarak bu işlemi senede bağlamışlarsa
artık mavevi imkansızlıktan söz edilemez. 3. Başlangıçta mevcut olan senet, mücbir sebeplerle
kaybolmuşsa takdiri delillere müracaat edilebilir. M.203.e ancak bu durumda öncelikle senedin
maddede bahsedilen durumlardan dolayı kaybolduğunun takdiri delil veya emarelerle ispatlanması
gerekir.

141. Kira sözleşmesinde tarafların aralarında yaptıkları sözleşme bir senettir. Çünkü tarfların imzaları
vardır.

*142. A, B den 800 tl değerinde mal almışsa ve aralarında yazılı olarak da bir anlaşma yapılmamışsa, B
alacağını her türlü delil ile ispat edebilir. Çünkü miktar 2500 ün altındadır.

*143. Senetle ispat kuralı, kesin delille ispat kuralı anlamına gelmektedir. Senetle ispat edilmesi
gereken bir vakıanın senet dışında, kesin delil olan yeminle ve kesin hükümle ispatı mümkündür.
Örneğin, A, B den 5 bin tl değerinde zeytin almış ve bu satışla ilgili senet de düzenlenmemiştir. A,
parayı ödemezse aralarında daha önce görülmüş bir dava ve bu dava ile ilgili kesin hüküm olmalıdır.
Yani delil olarak kesin hüküm gösterilebilir. Ya da karşı tarafa; A ya yemin teklif edecektir.

*144. Demekki senet olmadığı zaman diğer kesin deliller de senet yerine geçebilmekte aynı, işlevi
yerine getirebilmektedir.
19

*145. Borç ilişkisinde her durumda senet alınamayabilir. Manevi imkansızlık olabilir, işin niteliği
gereği teammüller olabilir, hata hile ikrah(tehdit) gabin olabilir. Bu durumlar için kanun senetle ilgili
istisnalar getirmiş ve ispat için senet yerine tanık dinlenilmesine müsaade etmiştir.m.203

*146. HMKm.203-(1):”Aşağıdaki hallerde tanık dinlenebilir: a) “Alt soy ve üst soy, kardeşler, eşler,
kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.”(bu durumlarda mavevi imkansızlık vardır,
kişi kardeşine borç verirken, küser endişesi ile borcu senete bağlayamayabilir.) b) “İşin niteliğine ve
tarafların durumlarına göre senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki
işlemler.”(kuyumcuların altın alışverişleri senetsizdir.) c) “Yangın, deniz kazası deprem gibi senet
alınmasında imkansızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hallerde yapılan işlemler.” ç) “Hukuki
işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.” ( hata, hile ikrah gabin halinde de senet
yoksa tanıkla ispat mümkündür ancak öncelikle bunların ispatlanması gerekir, sonra tanık dinlenir. İki
aşamalıdır.) d) “Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.” (örneğin
murisin mirasçıları zarara uğratmak için 2500 tlden yüksek olan hukuki işlemi senetli veya senetsiz
olsun üçüncü kişi ortaya çıkıp bu işlemim muvazaalı olduğunu ileri sürerse ki, bu durumu senetle
ispatlaması çok da mümkün değildir o takdirde bu üçüncü kişi tanık dinletebilir.) e) “Bir senedin sahibi
elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur
elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin
bulunması hali.” (örneğin işlem yapılması için verilen belgenin noterde kaybolması veya yangında
yanması durumlarını taraf ispat ederse tanık dinletebilir.)

*DELİL BAŞLANGICI: 147. Senetle ispat kuralı bakımından en önemli hususlardan birisi de Delil
Başlangıcı konusudur. Bu durum da senetle ispat zorunluluğunun bir başka istisnasıdır. Elimizde
senet yoksa delil başlangıcı olup olmadığına bakarız, eğer varsa tanık dinletebiliriz. HMKm.202-(1).
“ Senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. (2): “Delil
başlangıcı; iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu
hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilci tarafından
verilmiş veya gösterilmiş belgedir.” Bu gönderilmiş belgelerden kasıt HMKm.199 da belirtilen
belgelerdir ve bunlar delil başlangıcı sayılır. Ancak delil başlangıcı, hakimin takdir yetkisine göre
değerlendirilir.

Delil başlangıcında söz edebilmek için her şeyden önce ortada bir belge bulunması gerekir. ama 3
belge türünü burada ayırt etmemiz gerekir. bunlar nitelikli belge olarak tanımlanabilecek;
senet,(m.204-205) ilam(kesin hüküm)(m.204/I) ve resmi belgelerdir. Senet ve ilam kesin delil teşkil
ettiğinden onların delil başlangıcı olarak incelenmesine gerek yoktur. Bunun gibi, resmi sicil ve
belgelerin içerdiği vakıaların da, TMK m.7 gereğince aksi ispatlanıncaya kadar doğru kabul edilmeleri
gerektiğinden bunların da delil başlangıcı çerçevesinde değerlendirilmelerine gerek yoktur.

BELGE: HMKm.199: “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli, yazılı veya basılı metin, senet,
çizim, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve
bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.”

*148. Tarafa bir mektup yazılmış ve altına da imza atılmışsa ve de mektup söz konusu hukuki işlemle
alakalı ise bu mektup tesadüfi senettir. Ama imza yoksa bu mektubun delil başlangıcı olabilmesi için
söz konusu hukuki işlemin varlığını muhtemel hale getirmesi lazım. ikinci bir husus da delil
başlangıcının o kişiye ait olduğuna dair bir emare içiermesi gerekir. İmzasız mektubu yazı
incelemesine tabi tutup delil başlangı haline getirmek mümkündür.
20

149. Bilgisayar çıktısına imza atarsanız senettir. Paraflarsanız delil başlangıcı olabilir.

150. İmza olmadıkça hiçbir belge senet değildir.

*151. Kesin delile karşı takdiri delil getirilemez. Senete karşı senet sunulur, senet yoksa yemin
teklif edilir.

152. Her konuda yemin teklifi yapılamaz. Yemin teklif edilen hususun davanın çözümüne katkısı
olması gerekir. Yani talep sonucunu haklı kılacak vakıalar hakkında yemin teklif edilebilir.

153. Hukuki sebepler hakkında asla yemin teklif edilemez. ayrıca yemin için bir çekişme olması
gerekir. örneğin parayı almadığına dair, iade almadığına dair yemin etsin denilebilir.

154. HMKm.225: “ Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve
kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun onun kendisinden
kaynaklanan vakıa sayılır.”

*155. HMKm.226: “Aşağıdaki hususlar yemine konu olamaz: a)tarafların üzerinde serbestçe tasarruf
edemeyeceği vakıalar.(babalık davası, boşanma gibi kamu düzenini ilgilendiren davalarda yemin teklif
edilemez) b)Bir işlemin geçerliliği için kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği
haller. (yani bir işlemin mutlaka hakim tarafından karara bağlandığı durumlar. c) Yemin edecek
kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı
karşıya bırakacak vakıalar.(senet üzerinde sahtecilik yapılıp yapılmadığına dair tarafa yemin teklif
edilemez. çünkü senet sahte ise taraf ceza soruşturması da geçirecektir. Zina ettin mi sen bu malı
çaldın mı şeklinde yemin teklif edilemez. Tasarruf ilkesinin geçerli olduğu davalarda; tarafın zarar
görmeyeceği hususlar hakkında ve davayı çözüme bağlayacak ihtilaflı vakıalar için yemin teklif
edilebilir.

156. yemin teklifi hakimden izin alınmadan doğrudan doğruya edilebilir. Ve yemin teklifi ispat yükünü
taşıyan taraf için son çaredir.

157. yemin karşı tarafın bilebileceği bir konu için teklif edilir; eşyalı evin kiracısına, eşyaları çıkarken
götürmediğine dair yemin et denebilir ama binanın otoparkına zarar vermediğine dair yemin et
denemez. adamın arabası bile yok. m.225

*158. HMKm.227(1): “ Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan
etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. (2)” Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır
olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni
bir delil de gösteremez.”

*159. HMKm.228(1): “Yemin teklif edilen kimse durşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde,
kendisine yemin için bir davatiye çıkartılır. (2): “ Yemin davatiyesine, yemine konu hususlar hakkında
sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye
bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde,
yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.”

160. Yemini İade: Karşı taraf size malı teslim almadığına dair yemin et diyor, siz de malı bana teslim
ettiğine dair o yemin etsin, derseniz, bu, yeminin iadesidir. Bu durum ispat yükü en baştan beri
21

kendisinde bulunanın yemin etmesinin istenmesidir. M.229-2 Yeminin konusunu oluşturan vakıa,
yalnızca yemin teklif edilenin şahsından kaynaklanıyor ise yemin iade edilemez. m.230

*161. Tebligatla davetiye farklıdır. Davetiye, tarafın belli bir usul işlemini yapması için mahkemece
çağırılmasıdır. Avukatı olsa bile davet edilen kişi örneğin isticvap veya yemin için, mahkemeye kendisi
gelir.

*162. Yemin eda edildikten sonra o konu ile ilgili artık başka delil sunulamaz, hakim de yemin
doğrultusunda karar verir. Aksi yönde karar veremez.m.227-2

*163. HMKm.229(1): “Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede, geçerli
bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda
etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır.” (2): “Kendisine yemin iade olunan
kimse yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilmemiş sayılır.”

*164. HMKm.230: “Yemin konusunu oluşturan vakıa, her iki tarafın değil, yalnızca kendisine yemin
teklif edilen tarafın şahsından kaynaklanıyorsa yemin iade edilemez.” örneğin, bir kişinin yazdığı bir
mektuptaki açıklamanın teyidi isteniyorsa o kişi, bu yöndeki yemini iade edemez.

165. HMKm.231: “ Yemin edecek taraf gerçek kişi olup yeminden evvel ölür veya fiil efliyetini
kaybederse yemin teklif edilmemiş sayılır.”

166. HMKm.232-(1): “ Yemin tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur.” (2).” Taraflardan
biri tüzel kişi yahut ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse ise onlar adına yapılmış bir işleme ilişkin
vakıanın ispatı için yemin, tüzel kişiyi temsile yetkili kişi veya organ yahut kanuni mümessil tarafından
eda ya da iade olunabilir.” (3): “ Ergin olmayan veya kısıtlı kimselere bizzat dava hakkı tanınan
hallerde ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.”

167. HMKm.237: “ Hakim, eksik olan noktaları tamamlamak veya açık olmayan hususları
aydınlatmak için yeminin konusu ile bağlantılı gördüğü soruları yemin eden kimseye sorabilir.”

*168. HMKm.239: “Yemin eda edildikten sonra, yalan yere yemin nedeniyle açılan ceza davası, esas
dava bakımından bekletici sorun yapılamaz.

*169. TANIK: Tanığın ikamesi olmadığı için tanıklıkta yaş sınırı da yoktur. Temyiz kudretine sahip
olması gerekmez. Örneğin boşanma davasında çocuk da tanık olarak dinlenebilir. Tanıklık kural
olarak zorunludur. Şahıs tanıklık için gelmezse yaptırımları vardır. kollluk kuvvetlerince zorla
götürülür. Bundan başka para cezasına ve yargılama giderlerine hükmedilebilir. m.245 bazı hallerde
tanıklık yapmaktan çekinilebilir. Bunlar m.248-249-250 de belirtilmiştir. Dilekçede “tanıkla savunma
yapılacaktır” denmesi yeterlidir. Tanıkların adı adresi kimlerin hangi konularda dinleneceğini en erken
ön inceleme sırasında hakim ister. Tahkikata geçildiğinde hakim süre verir, taraf, bu sürede
dilekçede gösterilen tanıklarla ilgili bilgileri vermelidir. Demekki tanık listesi tahkilat aşamasında söz
konusu olacaktır. Türk Hukukunda ikinci tanık listesi verme yasağı vardır,m.240-2 ancak ilk tanık
listesi sadece tek bir olayla ilgili ise ikinci olay için başka bir liste verilebilir. Bu tanık listesinin bir
defa verilebilmesi kamu düzeni ile ilgilidir. Çünkü taraflar bunu istismar edebilir ve yargılamanın
uzamasına neden olabilirler. Ama tarafın elinde olmayan bir nedenle örneğin 2 tanık var biri çekinmiş
diğeri ölmüş, doktirine göre yeni liste verilebilir. Davetiye olmadan tanık duruşmaya gelmişse bu
şekildeki tanık dinletme şekli de geçerlidir. Tanık telefon, amail, vs ile de davet edilebilir ama bu
22

şekildeki davetle gelmeyen tanığa yaptırım uygulanamaz. Yaptırmın uygulanabilmesi için tanık,
davetiye çıkartılarak çağırılmalıdır.m.243-3 Avukatlar da tanığa doğrudan soru sorabilirler, tanıkların
yüzleşmesini isteyebilirler. Yeminde de olduğu gibi yalan yere tanıklık suçtur. Tanık yeminle dinlenilir
ancak her tanığa yemin ettirilmez.(m.257)

*170. Yalan yere tanıklık yapılmışsa ve mahkeme, (hakimin gözünden kaçtığı için) bu yalan ifadeye
göre karar vermişse bu durum davanın yeniden görülmesi için yani yargılanmanın yenilenmesi için
sebeptir. M.375-e

171. Hakim, gösterilen her tanığı dinlemek zorunda değilidir. Davalı davayı uzatmak için fazla sayıda
tanık göstermiş olabilir ya da hakim dinlediği tanıklarlarla kanaate ulaşmış olabilir.m.241

172.BİLİRKİŞİ:HMKm.266 vd da düzenlenmiştir: “ Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik


bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve
görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve ve hukuki bilgiyle
çözümlenmesi mümkün olan konularda, bilirkişiye başvurulamaz.”

173. Dava: mahkemnin önüne gelen prosedürü şöyle özetleyebiliriz; iddiaların, savunmaların ve
bunların delillerinin taraflarca getirildiği ve bu kapsamda o olaya uygulanacak hukuku, hukuk kuralını
bularak uyuşmazlığın çözülmesi davadır. En genel anlamı ile dava budur. İşte hukuku bulmak ve
uygulamak hakimin görevidir.

174. Bilirkişi raporuna, taraflar, kendilerine tebliğinden itibaren 2 hafta içinde itiraz yapmalıdır. Bu
hak düşürücü süredir.m.281

175. KEŞİF, hakimin 5 duyu organı ile bir kanaat edinme faaliyetidir.

176. HMKm.291(2): “Keşif yapılmasına taraflardan birinin karşı koyması halinde, o kimse ispat yükü
kendisine düşen taraf ise bu delilden vazgeçmiş; diğer taraf ise iddia edilen vakıayı kabul etmiş sayılır.
Şu kadar ki, hakim duruma ve karşı koyma sebebine göre bu hükmü uygulamayabilir.”

*177. Blirkişi Raporu ile Uzman Görüşü arasındaki fark; bilirkişi Raporu bir takdiri delildir. Uzman
Görüşü delil değildir; tarafın kendi görüşünü kuvvetlendirmek için üçüncü kişiden yardım almasıdır.
Yani uzman görüşü bir taraf beyanıdır ve açıklamasıdır.m.293 Delil olmamasına rağmen hakim
uzman görüşünü dikkate alır. Aksi durum, hukuki dinlenilme hakkının ihlali olur, doalyısi ile uzman
görüşünün yok sayılması usulden bozma sebebidir.

178. HÜKÜM: Hüküm, esasa ilişkin nihai karardır, bu nedenle karar ve hüküm ifadeleri aslında
farklıdır; yani davanın, uyuşmazlığın, esasına ilişkin kararın adı hükümdür.m.294 Usule ilişkin karar
hüküm değildir, çünkü dava çözülmüş değildir. Dava çözülürse taraflar söz konusu davayı bir daha
açmasın diye bir başka kurum: Kesin Hüküm devreye girer. M.303

*179. Hakim, 1 aylık süre içinde gerekçeli kararı yazar. Gerekçe hukuki dinlenilme hakkı ile ilgilidir, o
nedenle yazılır. Gerekçe tarafın dikkate alındığının ispatıdır.m.294-4

*180. Hükmün Tazvihi yerel mahkemeden de Yargıtaydan da istenilebilir. Ama hüküm icra edildikten
sonra tazvih istenemez. HMKm.305(1): “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt
uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri
hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. (2): “ Hüküm fıkrasında
23

taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tazvih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve
değiştirilemez.” Taraflar, tazvih başvurusunu hüküm kendilerine teblih edildikten sonra kanun
yolları başvuru süresi de başladıktan sonra mahkemeye bir dilekçe vererek yapabilirler. Hakim
duruşma yaparak veya dosya üzerinden tazvih kararı verebilir. Hakim hükmü genişletirse, onun
hukuki sorumluluğu gündeme gelir. Tazvih bir kanun yolu değildir, hakime eski hükmü değiştirip yeni
bir karar verme yetkisi vermez. Sadece çelişkileri düzeltmeye yarar. Ancak, hakimin tazvih sonucu
kararına karşı temyiz yolu açıktır. Mesela, hükümde müteselsil sorumluluk yok, hakim tazvih
kararında bunu da belirtti, bu durum temyiz edilebilir.

*181. FERAGAT: HMKm.307:” Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen
vazgeçmesidir.” Feragat tek taraflı bir beyandır, mahkemeye ulaşması ile sonuç doğar. Mahkemenin
kabulüne gerek yoktur. Vekil vasıtası ile davadan feragat edilecekse vekilin özel olarak
yetkilendirilmesi gerekir. Feragat dilekçe ile veya sözlü olarak yapılabilir. Sözlü olarak yapıldığında
tutanağa geçirilmesi ve tutanağın davacıya imzalatılması gerekir. Feragat şarta bağlı olarak
yapılamaz çünkü mahkeme şarta bağlı hüküm veremez. Feragat hem maddi hukuk hem de usul
hukuku bakımından sonuç doğuran çift karakterli bir işlemdir. tamamen ve kısmen yapılabilir. Hile ille
feragat gerçekleşmişse iptalini istemek mümkündür. Yani irade fesadı varsa iptali istenebilir. Maddi
anlamda, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. m.311 de bu durumbelirtilmiştir. HMKm.311: “
Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi sonuç doğurur. irade bozukluğu hallerinde, feragat ve kabulün
iptali istenebilir.”

182. kural olarak her davadan feragat mümkündür ancak kamu düzenine ilişkin davalarda feragat
mümkün değildir. Hakime karşı açılan tazminat davasından davacı feragat etse bile davaya devam
edilir. çünkü, davacı haksız çıkarsa kendisi tazminat ödemek zorunda kalacaktır. Ayrıca savcının yer
aldığı duruşmalarda da davacının feragat etmesi sonuç doğurmaz.

183. Davayı Kabul: Kabul, davalı tarafından yapılan işlemdir. m.308:” Kabul, davacının talep
sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir. Kabul, ancak tarafların üzerinde
serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğur.” Örneğin babalık davasında davalı davayı
kabul etse dahi hakim davayı devam ettirecektir. Çünkü doğacak olan babalık ilişkisi ile aile ve miras
hukuku bakımından çok önemli sonuçlar meydana gelecektir.

*184. Kabul ile İkrar arasındaki Fark: Kabul, talep sonucuna ilişkindir, ikrar ise talep sonucuna
dayanak olan vakıalara ilişkindir. Kabul davayı sonuçlandırabilir ama, ikrar sonuçlandırabilir de
sonuçlandırmayabilir de. ikrarda kabul edilen vakıa artık sorun olmaktan çıkar. O vakıa için delil
göstermeye gerek kalmaz. Örneğin, 5 vakıa ileri sürülmüş ve 4ü ikrar edilmişse dava artık ikrar
edilmeyen tek vakıa üzerinden devam eder. Ama 1 vakıa ileri sürülmüş ve davalı da onu ikrar etmişse
dava sona erer. Kabul ise 5 vakıadan çıkan talep sonucunun kabul edilmesidir.

*185. HMKm.312-(1): “ Feragat veya kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş
gibi yargılama giderini ödemeye mahkum edilir. feragat ve kabul, talep sonucunun sadece bir kısmına
ilişkin ise yargılama giderlerine mahkumiyet, ona göre belirlenir. (2): “ Davalı, davanın açılmasına
kendi hal ve davranışları ile sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep
sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilemez.”

186. SULH: Sulh ile taraflar, aralarındaki ihtilafı anlaşarak sona erdirirler. Sulh, davacının kısmen
feragatı; davalının da kısmen kabulü şeklinde gerçekleşir. M.313: “ Sulh görülmekte olan bir davada
24

tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacı ile mahkeme
huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Ancak, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf
edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir. Dava konusunun dışında kalan hususlar
da sulhun kapsamına dahil edilebilir. Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.” M.314: “ Sulh, hüküm
kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir.” M.315: “Sulh ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin
hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh
sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar
verir. İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hallerinde sulhun iptali istenebilir.” Yargılama dışında
da sulh yapılabilir. Buna Mahkeme Dışı Sulh denir. Tarafalr haricen yaparlar, mahkemeye sunulursa
mahkeme içi sulha dönüşür. Ve dava bu şekilde sonuçlanır. Bozucu şarta bağlanarak sulh yapılmışsa
doğrudan, yani önceden icraya konabilir. İlerde de olumsuz şart gerçekleşince tarafın aldıklarını geri
verme borcu doğar. Sulh değiştirici şarta bağlı ise icra için o şartın gerçekleşmesi gerekir.

*187. avukatlık kanunu m.35/a gereğince duruşma yapılmaya başlamadan önce avukatların yaptığı
uzlaşı da bir başka yöntemdir. Bu uzlaşı tutanakları ilamdır, yani mahkeme kararı gibi icra olunabilir.

188. Yok Hüküm: şeklen bir karar vardır, bu sadece görünüşte bir karardır. Örneğin, mahkeme olarak
kabul edilemeyecek bir organ tarafından; noter, icra memuru, idari bir makam gibi, yargılama yapılıp
karar verilmesi yok hükmündedir.

189. Yok Hükmün ikinci görünümü de hükmün tefhim edilmemiş olmasıdır. Yani aslında hüküm var
ama bu dış aleme hiç yansımamış, taraflar bu hükümden haberdar değiller. Bu şekildeki kararlar
tarfları bağlamaz ve tarafların yeniden bir dava açması mümkündür.

*190. Etkisiz Hüküm de ise, yok hükmünden farklı bir karar vardır. kararın temel unsurları da tamdır
ancak bu hüküm farklı nedenlerdan dolayı gerçek bir hüküm gibi etki doğurmaz. Mesela, derdest
olmayan bir davada verilen hüküm etkisiz hükümdür; sulh olunan bir davada hakim sonradan kendisi
yargılamaya devam edip karar vermişse bu etkisiz hükümdür. Taraflar bakımından hiçbir etki ve sonuç
doğurmaz.

191. KESİN HÜKÜM: Mahkemenin verdiği kararın kesinleşmesi ile ortaya çıkar. İki türlüdür: maddi ve
şekli olmak üzere. Şekli anlamda kesin hüküm, yerel mahkemenin verdiği karardan sonra kanun
yollarına da gidildikten sonra yani kanun yollarının tüketilmesi ile kararın kesinleşmesi şeklindedir. Bu
anlamda aynı dava bir daha açılıp görüşülemez. Maddiden kasıt davanın esasıdır, içeriğidir.
Derdestlikte olmaması gerekenler, kesin hüküm için de geçerlidir. Yani, taraflar aynı olmamalı,
talep sonucu aynı olmamalı, dava sebebi aynı olmamalıdır. Bu 3 unsur aynı ise yeni bir dava
açılamaz bu bir dava şartıdır. Derdestlik itirazı için iki davanın aynı anda görülmesi gerekir, Kesin
hüküm için ise daha önce karar çıkmış olmalı ve yine aynı unsurlardan oluşan(sebep-konu-taraf) dava
tekrardan açılmış olmalı. dolayısi ile kesin hükmün varlığından dolayı bu ikinci dava açılamaz.

Derdestlik,(görülmekte olma), dava açılmasının usul hukuku açısından doğurduğu bir sonuçtur. İkinci
dava bakımından derdestlik öne sürmek için, taraf-konu-sebep- aynı olmalı. Bu durumda derdestlik
nedeni ile, ikinci açılan davanın, açılmamış sayılmasına karar verilir. Bu durum bir dava şartı olarak
öne sürülebilir.

192. Maddi anlamda Kesin Hüküm, şekli anlamda kesinleşen gidilecek kanun yolu kalmayan bir
davanın daha sonra yeniden mahkemeye getirilmemesi, yani ihtilafların bir noktadan sonra artık
25

bitmesi zorunluluğundan kaynaklanır. bu, hukuk barışı için de gereklidir. Maddi anlamda kesin
hüküm, aynı zamanda hukuki birlik sağlayacaktır, birbiri ile çelişik kararlar verilmesini önleyecektir.

*193. HMKm.303-1.”Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi
anlamda kesin hüküm oluştuabilmesi için her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk
davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” Tarafların aynı
olması hususuna çüz’i ve külli halefler dahildir. Mesela A ile B arasındaki davada verilen hüküm
kesinleştikten sonra A ölmüşse A nın mirasçıları aynı davayı yeniden açamazlar. Çünkü mirasçı külli
halftir ve taraftır. Kesin hüküm onları da bağlar. 303-2:” Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri
sürülen taleplerden sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.” Yani bir
başka kişi aynı konuda dava açabilir.(külli ve cüzi halef değilse) Bu taraflar açısından kesin hüküm
teşkil eder, üçüncü kişiler açısından değil. Mesela, A, mirası reddetmiş olsun, daha sonra pişman olup
red kararının iptal için dava açsın ve bu dava da reddedilsin. Bu karar A için kesin karardır. Ama A nın
kardeşi için değildir. A nın kardeşi, A nın mirası reddetmesinin hatalı olduğunu öne sürer ve o şekilde
dava açarsa, önceki davadaki kesin hüküm bu yeni davaya engel değildir. Çünkü davayı üçüncü kişi
açmaktadır. 303-3: “ Kesin hüküm tarafların külli halaflari hakkında da geçerlidir.” 303-4: “ Bir dava
dolayısi ile ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin
mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’i
zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak Türk Medeni Kanununun iyi niyetle mal
edinmeye ait hükümleri saklıdır.” 303-5: “ Müteselsiz borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı
arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm,
diğerleri hakkında da geçerlidir.” Müteselsil borçlulardan biri ortak bir def’i veya itiraz ileri
sürdüğünde diğer müteslsiz borçlular da bundan yararlanabilevekler mi? Bu konu tartışmalıdır. Fakat
kesin hüküm sadece davanın tarafları bakımından geçerli olduğundan diğerlerine karşı etkili
olmayacağı kabul edilmektedir. Ama bazı Yargıtay kararlarına göre ilk davada elde edilen hüküm,
tarafları farklı olan dava için güçlü delil teşkil edebilir. Ki, bu güçlü delille kasdedilen takdiri delildir.
Ama ispat gücü, diğer takdiri delillere göre daha yüksektir. Yoksa bizim hukukumuzda güçlü delil diye
bir delil türü mevcut değilidir. Kesin hükmün ikinci unsuru da dava sebebidir. Bunlar; vakıalardır. İlk
davanın konusunu teşkil eden vakıalarla ikinci davanın vakıaları aynı ise kesin hükümden söz edilir.
davacı, bir sözleşmeye dayanarak dava açmış ama daha sonra aynı davacı, aynı davalıya karşı yine
aynı sözlşemeye dayanarak dava açmışsa dava sebebi aynı demektir. Bu durumu hukuki sebeple
karıştırmayalım. Hukuki sebebi mahkeme resen araştırır. Kesin hükümle ilgili üçüncü husus ise, dava
konusudur. Bu m.301(1) de belirtilen durumdur. İlk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davanın talep
sonucu aynı ise, dava konusu aynı demektir. Bunun da tekrar görülmesine gerek yoktur. Yani
mahkeme bir kere görerek karara bağladığı hususu bir daha tartışma konusu yapmaz.

Kesin hüküm, sadece çekişmeli yargıya ait hallerde söz konusu olur. ve kesinlik kavramı hüküm
sonucu ile sınırlıdır.

Sadece dava şartlarının bulunmaması nedeni ile verilmiş ve kesinleşmiş olan hükmün, daha sonra
açılan davada esas bakımından; maddi bakımdan, kesin hüküm olmadığı açıktır.

194. Gerekçe kesin hükme dahil değildir. Ancak bazı durumlarda yani gerekçe ile hüküm arasındaki
bağlantının çok sıkı olduğu durumlarda gerekçeye bakılması gerekir. Mesela terditli davalarda terditli
savunma da yapılabilir. Örneğin davalı borçlu olmadığını öne sürer ancak borçlu olduğu anlaşıldığında
davacıdan alacağı olduğunu ve bunu takas ettiğini ileri sürerebilir. Böylece davalı terditli savunma
26

yapmış olur. mahkemenin de bu davayı reddettiğini varsayalım, bunu hükümden anlayamayız.


Gerekçeden anlarız ancak. Başka durumlarda da gerekçeye bakmak gerekebilir. Mesala hüküm fıkrası
açık değilse, anlaşılmıyorsa gerekçeye bakmak gerekir. Yine bir davanın usulden mi esastan mı
reddildiği hükümden anlaşılmıyorsa gerekçeye bakılır.

*195. Kesin hükme bağlanan bir davadaki vakıa tespitleri hükmün gerekçesinde yer alsalar bile kesin
hüküm kapsamında değerlendirilmezler. Bununla birlikte örneğin sözleşmeye dayalı bir davada ki o
sözleşme taraflar arasındaki bir vakıadır. Mahkeme bu sözleşme ilişkisinin geçerliliğini kabul edip
kararını verdikten sonra aynı taraflar arasında yeni bir dava açılırsa ve bu yeni davada öncelikli sorun
o sözleşmenin geçerli olup olmadığı ise ilk mahkemede geçerliliği tespit edilen sözleşme ilişkisi kesin
hüküm olmasa da ikinci mahkeme için bağlayıcıdır. Aksi takdirde ikinci mahkeme bu sözleşme
geçersiz derse çelişki ortaya çıkar.

*196. Kesin hüküm talep sonucu ile bağlantılıdır. Mesela taraf, birden fazla talepte bulunmuş
mahkeme 3 talebin ikisini kabul edip biri hakkında hiç açıklama yapmamışsa bu durumda bir karar
yoktur. Karara bağlanmayan talepler için kesin hüküm söz konusu olmayacaktır. Dolayısi ile o tek
vakıa yeniden talep edilebilecektir.

197. Borç muaccel olmadan açılan alacak davası reddedilmiş olabilir, ama davacı, muacceliyet
gerçekleştiğinde ikinci kez dava açarsa bu durumda kesin hükümden dolayı dava reddedilmez.

198. Kesin Hükmün Zaman İtibari İle Sınırı: kesin hüküm, sadece belli bir dönem içindeki hukuki
durumu esas almak için verilmiştir. Yani dava,

davanın açıldığı tarihteki vakıalar esas alınarak dikkate alınır. Dava açıldıktan sonra başka gelişmeler
olursa o vakıalar başka bir davanın konusunu oluşturabilir. Görülmekte olan davada dikkate alınmaz.

*199. Ksmi Davada Kesin Hüküm: Kısmi davada talep edilen miktar kabul edilmişse, örneğin, 100 bin
liralık alacak için önce 90 bin isenmiş ve de bu talep kabul edilmişse, saklı tutulan kısım(10 bin) farklı
bir dava konusu teşkil eder, yani ilk karar ikinci kısım için kesin hüküm değilidir. Birinci kabul edildi
diye ikinci kısım her şartta kabul edilmez. Zaman aşımına uğrar mesela. Tam tersi durum olursa; kısmi
dava red edilirse doktirinde kabul gören görüşe göre bu karar, kalan kısım için kesin hükümdür.

*200. Kesin Hükmün Davaya Etkisi: kesin hüküm hem dava şartıdır hem de kesin delildir. Kesin
hüküm ortaya çıktığında aynı konuda aynı taraflar arasında bir dava açılamaz. Böyle bir durum dava
şartı yokluğundan dolayı usulden red edilir. bu, kesin hükmün olumsuz fonksiyonudur. Bir dava kesin
hükümle sonuçlandıktan sonra aynı dava yeniden açılacak olursa ikinci dava kesin hüküm itirazına
uğrayacaktır. Yargılama boyunca ileri sürüleceği gibi mahkemece de resen dikkate alınır. Kesin
hüküm, dava konusu değiştiğinde, kesin delil de teşkil eder. Örneğin, birinci davada satıcı A, B ye bir
malın teslimi için dava açmış ve lehine karar çıkmış. İkinci davada, aynı sözleşmeye dayanarak diğer
malların da teslimini isterse A; artık ikinci mahkeme sözleşmenin geçerli olup olmayacağını
araştırmayacaktır. Çünkü önceki davadaki kesin hüküm, yeni dava için kesin delil teşkil eder.

201. Basit yargılamada; yazılı yarılamada olan replic, düplic yoktur.

202. Yazılı yargılamada önce dilekçelerin değişim aşaması sonra ön inceleme, sonra da tahkikata
geçiliyordu, basit yargılamada ise ön inceleme duruşmasında tahkikata geçilebilyor, yani aynı
duruşmada tanık da dinlenebiliyor. M. 316 yı oku.
27

203. Kanun Yolları: temyiz hakkı doğmadan, bu haktan(temyiz hakkından) ferafat edilemez. temyiz
incelemesi Yargıtay da yapılır Yargıtay 3 şekilde karar verir: Bozma- Onama- Düzelterek Onama.
Bozma; yerel mahkemenin verdiği kararın, kanuna uygun olmadığının Yargıtayca tespitidir. Aleyhe
bozma yasağı: Yerel mahkemenin kararına karşı sadece bir taraf temyize giderse, Yargıtay yerel
mahkemenin kararını talepte bulunanın aleyhine bozamaz. O tarafın haksız olduğunu görse bile
bozamaz. Mesela, bir alacak davasında 100 bin tl için dava açılmış, 25 bin lira da faiz istenmiş. Yerel
mahkeme asıl alacağı kabul edip, faiz talebini red etmiş. Davacı davayı temyiz etmiş. Yargıtay temyiz
incelemesinde alacağın 100 bin değil de 80 bin olduğunu tespit etmiş, aslında Yargıtayın kararı
bozması lazım ama sadece davacı temyiz ettiği için bu kararı bozmayacaktır. İşte bu aleyhe bozma
yasağıdır. Ancak bu kural,kamu düzenini ilgilendiren hususlarda uygulanmaz. Her iki taraf da temyiz
etmişse de bu yasak uygulanmaz.

204. Yargıtay, tarafların temyiz sebebine bağlı değilidir. Gösterielen sebeplerden başka bir sebeple de
bozma kararı verebilir. Taraf; a, b, c sebeplerini öne sürebilir, Yargıtay, ç, sebebinden de bozabilir.

*205. Temyize başvurulduğunda bazı sebeplerin ileri sürülmesi gerekir. Örneğin, maddi hukuka ilişkin
olabilir bu sebep. Kanun hükmü ya da yan mevzuatlar(tüzük, yönetmelik) yanlış uygulanmış olabilir.
Veya bir vakıanın takdirinde veya hukukun değerlendirilmesinde hata yapılmış olabilir. Bunlar temyiz
sebebidir. Mesela, haksız fiile dayalı tazminat davasında mahkemenin davayı kabul etmesi için haksız
fiilin unsurlarının oluşması gerekir. Fiil, hukuka uygun olduğu halde mahkeme tazminata hükmetmiş
ise mahkemenin hatası maddi hukuk kuralının uygulanması ile ilgilidir. Vakıanın yanlış takdir edilmesi
de hukuki değerlendirme açısından yanlışlıktır. Bütün bunlar, maddi hukuka ilişkin temyiz
sebepleridir. Bazen de temyiz sebebi usul kanununa dayanır. Kamu düzenini ilgilendiren durumlar,
mutlak usule ilişkin bozma sebepleridir. Örneğin, görev bir dava şartıdır ve görevsiz mahkemenin
davayı görüp karara bağlaması mutlak usule ilişkin bozma sebebidir. Hakimin reddi istenmiş hakim
bunu dikkate bile almamış, bu da(yargıya güveni sağlama adına) mutlak bozma sebebidir. Yargı
yoluna aykırılık da(idari yargıda görülmesi gereken dava adli yargıda görülmüşse) mutlak bozma
sebebidir. Bir de usulden bozmalarda nispi temyiz sebepleri vardır, bu gibi durumlarda, yerel
mahkemenin usule aykırı yaptığı işlem ile kararı arasında illiyet bağı olması gerekir. O bağ varsa karar
bozulur, yoksa bazı usul işlemleri yanlış yapıldı diye karar bozulmaz. Örneğin, babalık davasında ve
akıl hastalığına dayalı boşanma davasında bilirkişiye gitmek zorunludur. Böyle bir davada, bu
yapılmamışsa, Yargıtay kararı bozacaktır. Çünkü bu noksanlık kararı doğrudan etkileyecek usuli bir
eksikliktir. Ama diyelimki, bir tanık yeminsiz dinlenmiş, ama aynı hususla ilgili başka tanıklar da
dinlenmiş hatta keşif de yapılmış. Bu durumda karar bozulmaz.

206. Kimler Temyiz Yoluna Başvurabilir: davalı, davacı, başvurabilir. Yargıtay, taraflar temyiz etmezse
fer’i müdahilin temyize başvuramayacağını söylüyor. Doktirin ise, taraf temyiz hakkından açıkça
feragat etmedikçe, fer’i müdahile bu hakkın verilmesi gereğini savunuyor. Değilse onun fer’i
müdahale amacından da uzaklaştırılacağını savunuyor. İhtiyari dava arkadaşları ise davaları
birbirinden farklı olduğu için herbiri ayrı ayrı bu yola başvurabilirler. Bir de temyiz başvurusunda
bulunanın hukuki yararı olmalıdır. Hukuki yararın olup olmadığına mahkemeye yöneltilen taleple
hakimin verdiği karar karşılaştırılarak karar verilir. Verilen karar tarafın taleplerini tümüyle karşılıyorsa
bu durumda temyizi gerektiren hukuki yarar yoktur. Örneğin, 100 bin liralık alacak davası açılmış ve
mahkeme bunu kabul etmişse bu durumda temyiz için hukuki yarar yoktur. Çünkü talep sonucuna
hükmedilmiştir.
28

*207. Tarafa hak ve yükümlülükler yönelten kısım esas alınarak, yani hüküm sonucuna bakılarak
karar temyiz edilir. nadiren gerekçeye dayanılarak temyiz başvurusu da yapılabilir. Örneğin; alacak
davasında, borçlu böyle bir borcu olmadığını olsa bile davacıdan olan alacağı ile takas edeceğini ileri
sürmüş. Hakim de davalının takas savunmasında bulunmasında dolayı davayı redeetmiştir. Burada
dava reddedildiği için karar davalının lehine görünse de aslında değildir. Çünkü davalı öncelikle böyle
bir borcun olmadığını savunmaktadır. Ama gerekçede takas nedeninden dolayı davanın reddedildiği
belirtilmiştir. İşte bu durumda davalı gerekçeyi esas alarak, gerekçenin uygun olmadığı itirazı ile
temyize gidebilir.

208. Temyiz Süreleri: Asliye Hukuk mahkemeleri bakımından 15 gün, Sulh Hukuk mahkemeleri için
tebligattan itibaren 8 gün için de temyiz edilebilir. Süreler her bir taraf için ayrı ayrı işlemeye başlar.
gerekçeli karar taraflara ayrı ayrı teblih edilir. Kararın hüküm ifade etmesi için gerekçeli kararın
yazılması gerekir. Temyiz dilekçesine vakıaların anlatıldığı bölüm ve deliller kısmı eklenmez. Sadece
yerel mahkemenin kararı neden yanlış bunlar yazılır. Talep kısmında ise tek bir talep vardır; o da yerel
mahkemenin kararının bozulmasıdır. Başka talep ileri sürülemez.

*209: Katılma Yolu İle Temyiz: bu, temyiz başvurusunun yapılması ile ilgili ikinci yoldur. Taraf, süresi
içinde temyize başvurmamış fakat karşı taraf mürcaat etmişse bu diğer tarafa teblih edilir. teblih
tarafa geldiğinde süreyi kaçırmış olsa bile karşı tarafın temyiz dilekçesine 10 gün içinde cevap vererek
temyiz başvurusu yapabilir. buna Katılma Yolu ile Temyiz denir.

210. Temyiz başvurusunda yerel mahkeme aracı durumundadır. Ancak şu 3 durumda yerel mahkeme
dilekçeyi Yargıtaya göndermez: 1. Temyiz süresi geçmişse 2. Temyizi mümkün olmayan bir karar ise.
3. Harç ödenmemişse. (harcın ödenmesi için 7 gün süre verilir.) Ancak, yerel mahkemenin temyiz
reddine ilişkin kararının temyizi mümkündür. Çünkü, örneğin, yerel mahkeme süreyi yanlış
hesaplamış olabilir.

*211. Bir kararın temyiz edilebilmesi için öncelikle o kararın nihai bir karar olması lazım. Ara Kararlar
için temyiz yapılamaz. Ara kararlar ancak esas kararla birlikte temyiz edilebilir. Nihai karar usule ve
esasa ilişkin olabilir. Her ikisi de temyiz edilebilir. Ancak bazı nihai kararlar temyiz edilemez. İş
bölümü itirazı üzerine verilen karar gönderme kararıdır. Mesela dava ticari olmasına rağmen Asliye
Hukukta açılmış ve bu dava ile ilgili gönderme kararı verilmişse bu karar nihai bir karar olmasına
rağmen temyizi mümkün değildir. Bunun dışında hukuki yararın para ile sınırlandırıldığı durumlarda
da temyiz yolu kapalıdır. Şöyleki, aleyhe olan miktar 2012 yılı itibari ile 1690 lirayı geçmezse bu karar
temyiz edilemez. örneğin 10 bin liralık alacak davasında mahkeme 9 bin liranın kabulüne 10 bin
liranın reddine karar vermiştir. Bu kararı ancak davalı temyiz edebilir. Çünkü kendi aleyhine çıkan
miktar 1690 ın üzerindedir; 9 bindir. Ama davacının aleyhine çıkan miktar bin liradır, o temyiz
edemez. Kısmi dava açılmışsa temyiz başvurusu alacağın tamamı hesaplanarak dikkate alınır.

212. Temyiz incelemesi, Yargıtayın ilgili dairesince, o dairedeki 5 hakim tarafından dosya üzerinden
yapılır. Ancak öncesinde tetkik hakimi ön inceleme yapar. Tetkik hakimi, başvurunun süresinde yapılıp
yapılmadığını, temyiz edilebilir bir karar olup olmadığını ve hukuki yararın varlığını inceler öncelikle.
Eğer bu kısımlardan dolayı temyiz edilemiyecek bir karar varsa ortada işin esasına girmeden dosyayı
iade eder. Çünkü usulden eksiklik vardır dosyada.

213. HMKm. 369 da belirtilen hallerde duruşmalı olarak temyiz yapılabilir. Ancak, Yargıtay
aşamasında delil gösterilemez, bilirkişi incelemesi, tanık dinletilmesi mümkün değildir.
29

214. Yargıtay, inceleme yaparken tarafların bildirdiği sebeplere bağlı değildir. Önemli olan hukuka
aykırılığın tespitidir. İnceleme neticesinde; bozma- onma- düzeltme kararlarından biri verilir.

215. Bozma Kararı: Bu karar, yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunun tespitidir. Ama
yargıtay yerel mahkemenin yerine geçerek yeni bir karar veremez. Hüküm mahkemesi değildir.
Denetim mahkemesidir. Bozma, tamamen veya kısmen olabilir. Bozma kararı üzerine dosya tekrar
yerel mahkemeye gönderilir. Karar yerel mahkemeye geldiğinde taraf bu karar üzerine düzeltme
başvurusunda bulunabilir. Bu durumda düzeltmenin sonucu beklenecektir. Düzeltme yolu açık olan
karara düzeltme başvurusu yapılmamışsa süre bittikten sonra yerel mahkeme bozma ile ilgili
inceleme yapar. Karar düzeltme yoluna gidilemeyecek bir durum varsa ki, her konuda karar
düzeltmeye gidilemez, yerel mahkeme tahkikata başlayacaktır. Yerel mahkeme, Yargıtaya karşı kendi
kararını savunabilir. Buna yerel mahkeme hakiminin bozma kararına direnmesi denir. Bu, Yargıtay
Genel Kurulu’nda görüşülür. Yerel mahkeme veya Yargıtayın haklılığına bu kurul karar verir. Yerel
mahkeme hakimi Yargıtayın bozma kararına uyarsa buna, bozma kararına uyma denir. Hakim
Yargıtayın belirttiği şekilde kararı uygulayacaktır. Uyma kararından sonra dönüş olmaz. Bir kararın
bozulması ile birlikte bozma kapsamına dahil olan kısımlarla ilgili bir inceleme yapılır. Temyiz
sebepleri; a, b, c şeklinde sunulmuşken Yargıtay, c sebebine dayanarak bozma kararı vermişse yerel
mahkeme sadece c sebebi ile ilgili inceleme yapacaktır. Diğerleri (a,b) artık tartışma konusu
olmayacaktır. Çünkü temyiz sebebi olarak gösterilen bu iki durumla ilgili mahkeme kararları
Yargıtayca doğru kabul edilmiştir. Örneğin bu sebebin; a:maddi tazminat b:manevi tazminat c:haksız
rekabete dayandığını varsayalım. Bu durumda incelenecek kısım sadece haksız rekabettir. Bu
durumda a ve b diğer taraf açısından USULi KAZANILMIŞ HAK kabul edilir. bu usulü kazanılmış
haklarla ilgili yeniden inceleme yapılamaz, taraflar bunları tekrar ileri süremez. Sadece bozulan kısım
için inceleme yapılır. Bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile
taraflardan biri lehine diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka usuli
müktesep hak denir. Yargıtay tarafından bozulan bir kararın bozma kapsamı dışında kalan kısımları
kesinleşir ve lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. Bozma kapsamı dışında kalma
ise şu şekilde gerçekleşir: a. açıkça tamyiz sebebi olan kısım Yargıtayca reddedilirse b. Temyiz sebebi
olmasına rağmen ileri sürülmemiş ve Yargıtay da bunu bozma sebebi saymamışsa, bozma dışında
kalma durumu gerçekleşmiş olur.

Ancak, bazen öyle eksiklikler yapılabilirki, bu usuli kazanılmış haklar yeniden gündeme gelebilir.
Böylelikle usuli kazanılmış hakların istisnaları oluşur. Bunlardan ilki “görev”dir. Yargıtay kararı
görevden bozmasa bile daha sonra görev itirazında bulunulabilir. Bozmadan sonra İçtihadı Birleştirme
Kararı çıksa bile bu durum yeniden ileri sürülebilir. Ki, İBK ı kanun hükmündedir. Yine, çok ağır bir
maddi hata varsa Yargıtay da buna dikkat etmemişse, örneğin tapulu bir taşınmazla ilgili davada sanki
tapusuz taşınmaz gibi inceleme yapılmışsa bu durumda da usulü müktesep hak uygulanmayacaktır.
Yine sonradan yürürlüğe giren kanun, yeni İBK, uygulanan bir kanunun Anayasa Mahkemesince iptal
edilmesi, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, kamu düzeni durumları da usuli müktesep hakkın
istisnalarını oluşturur.

Yargıtay, mahkemenin bazı ara kararlarında da usuli müktesep hakkın doğacağını kabul etmektedir.
Örneğin davalı husumet(taraf sıfatı) itirazında bulunmuş, mahkemede itirazda bulunan taraf
yönünden husumet yöneltilemeyeceği kararını vermiş. Bu ara kararı da davalıya tebliğ etmiş. Davalı
da davanın yargılamasına katılmamıştır. Böylece davalı lehine müktesep hak doğmuştur. Bu nedenle
mahkeme ara kararından dönemeyeceği gibi, nihai kararla da aleyhe hüküm oluşturamaz.
30

216. Onama: Onama, Yargıtayın, yerel mahkeme kararını kabul etmesi demektir ki, onamaya karşı
tek yol karar düzeltmedir. Bu da reddedilirse başka kanun yolu kalmadığı için, bu durum, şekli
anlamda kesin hüküm teişkil edecektir. Çünkü, kanun yolllarının tüketilmesi ile karar şekli anlamda
kesinleşir.

217. Düzelterek Onama: karar bozulduğunda dosya yerel mahkemede tekrar incelenir; duruşma
yapılır, temyiz süreleri yeniden başlar. ama bozmaya konu olan yerel mahkeme kararı basit bir
husustan dolayı ise ve hemen düzeltilebilecek bir konu ise bu durumda düzelterek onama yapılabilir.
Örneğin, faiz hesapları düzeltilerek onanabilir. Yine hüküm doğru ama gerekçe hatalı ise de
düzeltilerek onama yapılabilir.

218. Karar Düzeltme Yolu: Karar düzeltmeyi inceleyecek daire yine Yargıtayın temyiz kararını veren
aynı dairesidir. Karar düzeltmeye sınırlı konular için gidilebilr. Belli miktarlar ve belli şartlar için
gidilebilir. Mesela kararlarda birbirine aykırı fıkralar olması, esası etkileyen belgelerde sahtelik olması
gibi. Temyize başvurabilenler, karar düzeltmeye de başvurabilirler. Temyiz incelemesinde Yargıtay,
tarfların belirttiği sebeplerle bağlı değildir ama burada(karar düzeltmede) bağlıdır. Süreler de
temyiz ile aynıdır. Başvuru, dilekçe ile yapılır. Karar düzeltme talebi reddedilmişse karar şekli anlamda
kesinleşmiştir. Bozma kararı çıkarsa, temyizde verilen karar kaldırılmış olur.

*219. Yargılanmanın Yenilenme Sebepleri: Temyiz ve Karar Düzeltme de tamamlandıktan sonra


karar şekli anlamda kesinleşmiş olur. bunu takiben maddi anlamda da kesinleşir. Artık aynı davayı
tekrardan açmak mümkün değildir. Ancak ağır yargılama hatalarının olması halinde o davanın
yeniden görülmesi talep edilebilir. Bunlar HMKm.375 te belirtilmiştir: “a.)Mahkemenin kanuna uygun
olarak teşekkül etmemiş olması” hakim olmayan birisinin örneğin noterin karar vermesi ki bu yok
hükmündedir. b) “Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki red talebi merciince kesin olarak
kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.” c) “ Vekil veya temsilci olmayan
kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.” Vekalet dava şartıdır. ç)
“Yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir
belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması” İhmali olarak belge verilmemişse bu bent
uygulanmaz. teknolojik gelişmeler sonucunda daha sonra belge elde edilmişse bu bendten
faydalanılır. Örneğin, iki köy arasında mera davası açılıyor. Mahkeme meranın uzun süredir diğer köy
tarafından kullanılmasından dolayı davayı reddediyor. Davacı köylüler, Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü ne talepte bulunarak Osmanlıya ait bir fermen buluyorlar. Fermanda meranın davacı köye
ait olduğu yazıyor; yeniden dava açılabilir. Adli tıptaki yeni gelişmelerden istifade edilerek babalık
davası için de yeni belge ortaya çıkartılabiliniyorsa dava yeniden görülebilir. Örneğin, Tavlı Kararı. d)
“Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte oduğunun mahkeme veya
resmi makam önünde ikrar edilmiş olması.” Çünkü mahkemenin dayanağı ortadan kalkmıştır. e) “
İfadesi karara esas alınan tanığın karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.” f) “ Bilirkişi
veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun
sabit olması.” g) “ Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar
veya yazılı delille sabit olması.” ğ) “ Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle
ortadan kalkmış olması.” Bir dava açıldığında, iddianın ispatı için başka bir mahkemenin verdiği karar
delil olarak sunulabilir. Ama bu karar daha sonra kesin hükümle ortadan kalkmışsa bu da yeniden
yargılanma için sebep teşkil eder. h)“ Lehine karar veren tarafın, karara tesir eden hileli bir
31

davranışta bulunması.” Burada usuli hile durumlarından söz edilmektedir. Örneğin, karşı tarafa
tebligat yapılmadığı halde yapılmış gibi gösterilmesi gibi. I) “ Bir dava sonunda verilen hükmün
kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm
verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.” Bu durum derdestlikle ilgilidir. Örneğin, A nın B ye
açtığı bir davada hüküm kesinleştikten sonra, tarafları konusu sebebi aynı olan ikinci dava açılıyor. Ve
bu davada birinciye aykırı verilen hüküm de kesinleşiyor. Aslında ikinci dava açıldığında, birinci dava,
dava şartı olarak her zanman ileri sürülebilirdi, ancak bu göz ardı edilmiş. Dosya Yargıtaya gittiğinde
de bu durum aslında mutlak bir bozma sebebidir. Ama Yargıtay aşamasında da ileri sürülmemiş ve
aynı konuda 2 farklı hüküm ortaya çıkmış. İşte bu durumda yargılamanın yenilenmesine
başvurulabilir. Gidilmezse, hüküm lehine olan taraf kesin hükmün etkisinden yararlanır. Dolayısi ile
ikinci hükmün iptali için davanın yenilenmesi söz konusu olacaktır. Açılmazsa ikinci hüküm
geçerliliğini korur. İ) “ Kararın,İnsan Haklarını ve Ana Hürrüyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya
eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile
tespit edilmiş olması.” M.375(2): “Birinci fıkranın e, f, g bentlerindeki hallerde yargılamanın iadesinin
istenebilmesi bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkumiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına
bağlıdır. Delil yokuluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanmamış veya mahkumiyet
kararı verilmemiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi
sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelşkle ispat edilmesi gerekir.”

220. HMKm.376: “ Davanın taraflarından birisinin alacaklıları veya aleyhine hüküm verilen tarafın
yerine geçenler,(külli halefler kastediliyor) borçluları veya yerine geçmiş oldukları kimselerin
aralarında anlaşarak, kendilerine karşı hile yapmaları nedeniyle hükmün iptalini isteyebilirler.” Burada
farklı bir düzenleme var. Burada üçüncü kişilerin hükmün iptalini talep etmeleri söz konusu.
Diyelimki; A, B ye bir alacak davası açıyor. ama aslında ortada alacak falan yok. ya da, davacı bütün
taşınmazların devrini istiyor davalı da hiç duruşmalara gelmiyor, ya da davayı kabul ediyor. Sonuçta
davalının bütün mal varlığı davacıya geçiyor. Davalı, aslında gerçek alacaklılardan ya da mirasçılardan
mal kaçırmaktadır. Gerçek alacaklı ve mirasçı işte bu davanın aslında tarafı değillerdir. Ama bu davada
gerçek bir yargılama yürütülmediği ve üçüncü şahısları zarara uğratma amacı güdüldüğü için üçüncü
kişiler davanın yeniden görülmesini isteyebilirler. Yargılamanın iadesi süreleri m.377 de belirtilmiştir.
Ama temel süre 3 aydır. Bu dava için uygun bir teminat göstermek de gerekir. M.378. (m.379-380-
381’i oku)

221. İhtiyati Tedbir: Bir dava açıldığında, dava konusu şeyin kendisi çekişmeli ise dava sonucunda
davacı, bizzat o malın kendisini elde etmek istiyorsa veya adına tescil istiyorsa başka bir şey verilmesi
onun maksadına kavuşması için yeterli değilse, bu durumda, ihtiyati tedbir talep edebilir. Çünkü
ihdiyati tedbir, çekişmeli olan bir şeyi(mal-hak-şey) yargılama boyunca güvence altına alınmasını
sağlar. Bu şey taşınır malsa karşı tarafın elinden alınır ve yedi emine verilir. Taşınmaz ise tapu siciline
şerh konularak üçüncü kişilere devri önlenir. İhtiyati tedbirin konusu para değildir. Para alacağını
güvence altına almak için ihtiyadi hacze gidilir. İhtiyadi tedbir talebinde bulunulurken hangi sebebe
dayanıldığı mutlaka belirtilmelidir. Zararın doğmuş olması aranmaz. Bilakis zarar doğmadan istenir.
İhtiyati tedbir incelemesi yargılamadan farklı olarak karşı tarafa bildirilmeden de karara bağlanır.
Çünkü karşı taraf bunu öğrenirse söz konusu malı üçüncü kişilere devredebilir. Oysa yargılama, hukuki
dinlenilme ilkesi ve hakkı gereği tarafların her ikisinin de duruşmaya davet edilmesi ve iddia ve
savunmalarının dinlenmesi şeklinde gerçekleşir. İşin aciliyeti gereği tedbir talebinde tam ispat
aranmaz, yaklaşık ispatla yetinilir.
32

222. Demekki, ihtiyadi tedbir incelemesi 2 yönü ile davadan farklı oluyor: 1.karşı taraf dinlenmiyor ,
2.senet gibi kesin delil aranmaksızın yaklaşık ispatla yetiniliyor.

*223. Mahkeme, tedbir talebini aldıktan sonra bir karar verir. Bu kabul ya da red olabilir. Bu karar
maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. O nedenle kararın reddi halinde yeniden ihtiyadi tedbir
talebinde bulunulabilir. Oysa dava reddedildiğinde kesin hükümden dolayı aynı dava bir daha
açılamaz. İhtiyadi tedbir talebi kabul edilirse, o kararla ilgili icra aşaması gündeme gelir. M.392 ye
göre teminat gösterme durumu ortaya çıkar. Diyelimki, ihtiyadi tedbir kararı koyduran dacacı davayı
kaybetti, bu durumda davalının tazminat isteme hakkı doğabilir. (m.392-393-394 ü oku.) alınan
ihtiyadi tedbir kararı 1 hafta içinde uygulanır. Tedbir kararı, dava açılmadan önce verilmişse, tedbir
talep eden 2 hafta içinde esasa ilişkin davayı açmalıdır, açmazsa tedbir ortadan kalkar ve borçlu
malı satabilir ve buna engel olunamaz. Davayı açtığına ilişkin evrakı kararı uygulayan memura da
ibraz etmeli ve dosyaya koydurmalıdır. Tedbirin etkisi aksibelirtilmedikçe nihai kararın keisnleşmesine
kadar devam eder.

İhtiyadi tedbir dava açılmadan önce esas hakkındaki görevli ve ytkili mahkemeden; dava açıldıktan
sonra ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden istenebilir. m.390/I

224.HMKm.395: “ Aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen veya hakında bu tedbir kararı uygulanan kişi
mahkemece kabul edilecek teminatı gösterirse mahkeme duruma göre tedbirin değiştirilmesine veya
kaldırılmasına karar verebilir. (m.399 u oku)

Aleyhine ihtiyadi tedbir kararı verilen taraf, tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata
ilişkin olarak itiraz edebilir. Tedbire itiraz bir hafta içinde yapılmalıdır. İhtiyadi tedbir kararı verilirken
dinlenen tarafın itiraz hakkı yoktur. Bu konudaki tümitirazlarını dinlendiği aşamada; duruşmada
mahkemeye bildirmelidir. Menfaati etkilenen üçüncü kişiler de tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir
hafta içinde itiraz edebilirler. Tedbire itiraz aksine karar verilmedikçe icrayı durdurmaz. Am itiraz
üzerien tedbir kararı değiştirilebilir veya kaldırılabilir.

Delil Tespiti, m. 400 vd düzenlenmiştir.

-------------------------------------------------------------0-------------------------------------------------------------------

225. Islah kural olarak ancak tahkikat bitimine kadar yapılabilir.m.177 Yargıtayın bozma
aşamasından sonra ıslahın yapılıp yapılmaması ile ilgili bir hüküm yok. (istinafta yapılmayacağına dair
hüküm var.) 1948 tarihli YİBK na göre, ıslah usulü müktesep hakları ortadan kaldırabileceği için,
mümkün değildir. Ama, 1959 tarihli YİBK na göre ise bozmadan sonra yeniden tahkikata geçileceği
için yapılabilir. Esas alınması gereken görüş, bozmadan sonra ikili ayrıma gitmek gerektiğini sanunur.
Bozma esasa ilişkinse, ıslah yapılamaz, usule ilişkinse, (çoğu kez usulü müktesep hak
oluşmayacağından dolayı) yapılabilir.

226. senette sahtelik iddiasında bulunan taraf, karşı tarafa yemin teklif edemez. Çünkü, yemin
edecek taraf bakımından kendi aleyhine suç teşkil edecek hususlarda yemin teklif olunmaz. M.226/c

227. fotokopinin delil başlangıcı sayılabilmesi için, hakimde bu belgeye ait şüphe oluşmaması lazım.
yani belgenin kimden sadr olduğu konusunda şüpheye meydan verilmeyecek şekilde belgenin
saptanması gerekir. ayrıca bu fotokopi hukuki işlem hakkında bir bilgi de içermeli.
33

228. Pekcanıtez’e göre, kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlali sonucu elde edilen teyp
bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektupları delil olarak değerlendirilemez. Hukuka
aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda MUH nda da geçerli olan dürüstlük
kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen
menfeat arasında amaca uygunluk hususu da ele alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen
tüm deliller hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmemelidir.

228. ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için
duruşma günü verilemez. m.137/2

229: dosya üzerinden karar verilmesi de mümkün olan ön inceleme işlemleri; dava şartları ile ilk
itirazlardır.

230. Meşruhatlı(açıklamalı) Davetiye: davetiyede yazılanlara uyulmadığı takdirde oluşabilecek


durumlar hakkında kişinin uyarıldığı davetiyedir. Söz konusu müeyyidenin uygulanması için
davetiyenin bu şekilde yapılması mecburidir.

231. Kısa Karar: gerekçesi henüz yazılmayan hüküm sonucunudur. Gerekçenin 1 ay içinde yazılması
lazım. kısa karar ile gerekçeli karar farklı ise ki olamaz, bu durum temyiz edilir. m.298

232. Tahkikat Aşamasında, deliller incelenir. Taraflar arasında uyuşmazlığa konu olan vakılaraın
gerçek olup olmadığı takdir edilir. böylece mevcut ve doğru olduğu kabul edilen vakıalara sübut
bulmuş vakıalar denir. Hakim taraflara tahkikatın tamamı hakkında açıklama yapmaları için söz verir.
Taraflar bu aşamada elinde olmayan sebepler yüzünden vaktinde ileri süremediği delillerin
incelenmesini isteyebilirler. Mahkeme gerek görürse yeniden gerekli delillerin toplanmasına ve
incelenmesine yani tahkikatın genişletilmesine karar verebilir. Buna karşılık tahkikatı gerektiren bir
husus kalmadığını görürse tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. m.146 m.184

233. Sözlü Yargılamada mahkeme taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir. Bu aşamada, karşılık
gelme koşulunun gerçekleip gerçekleşmediği tespit edilir. yani, vakıaların hukuki nitelendirilmesi
yapılır. Talep sahibinin talebi dayandırdığı vakıanın maddi hukuktaki karşılığı belirlenir. Taraflar sözlü
yargılamada bu husustaki değerlendirmelerini mahkemeye bildirirler ve aynı oturumda hakim nihai
kararını verir ve bunu sözlü olarak açıklayarak tutanağa kaydettirir. M.294. hükmün bu şekilde sözlü
olarak açıklanmasına hükmün tefhimi; tefhim edilerek tutanağa geçirilen karara ise kısa karar denir.

234. kural olarak deliler davanın taraflarınca gösterilir. Hakim resen delil araştırması yapmaz. Ancak
bazı istisnai hallerde hakim resen de delil araştırabilir. Özellikle keşif ve bilirkişi delillerine dava
konusunun kamu düzenini ilgilendirip ilgilendirmediğine bakmaksızn resen müracaat edebilir.

235. ispatın gerekmediği haller: 1.herkesçe bilinen vakıa. 2.ikrar; açık ikrardan maddi hata nedeni ile
dönülebilir. Zımni ikrardan dönüş yoktur. Sulh görüşmeleri sırasında yapılan ikrar tarafları bağlamaz.
3.karine; fiili ve kanuni olmak üzere iki çeşittir. Kanuni karine de kesin ve kesin olmayan şeklinde ikiye
ayrılr. Fiili karineye kanunda açıkça bir düzenleme getirilmemiştir. Bu karine yargısal ve bilimsel
içtihatlarla geliştirilmiştir. Örneğin, senedin borçlunun elinde olması onun borcunu ödediğine dair
karine oluşturur. Kesin kanuni karineye örnek; tapu siciline kayıtlı olan hususların bilinmediği ileri
sürülemez. Kesin olmayan kanuni karieye örnek; taşınır bir malın zilydi onun maliki kabul edilir; kesin
olmayan karinenin aksi ispatlanabilir. Buna aksini ispat denir
34

Karineye dayanan taraf için ispat tamamen kalkmaz, karinenin temelini ispatlamalıdır. Örneğe
dönersek, zilyetlikle ilgili vakıayı ispatlamak zorundadır ama bunun sağladığı mülkiyeti ispatlamak
zorunda değildir.

236. m.191: “Diğer taraf ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil
sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf ispat yükünü üzerine almış sayılmaz.” Örneğin,
haksız fiile dayalı olarak kendisine dava açılan kişi, fiilin işlendiği tarihte bir başka yerde olduğunu
ispatlayabilir.

*237. Emare, uyuşmazlığa uygulanacak hukuk normunun koşul olayı hakkında sonuç çıkarabilen diğer
olaylardır. Emare yolu ile yapılan ispat dollaylı bir ispattır. Çünkü emare ile doğrudan ispatı gerektiren
vakıa değil, tecrübe ve hayat deneyimleri ile sonuç çıkarttığımız komşu olay ispatlanmıştır. Bu
nedenle emare ispatı , yaklaşık ispat sayılır. hakimin bir vakıa hakkında emare ispatı ile yetinebilmesi
için bunun kanunda açıkça öngörülmesi gerekir. bunlar: eski hale getirme talebi m.97, hakimin reddi
m.38, senedin sahibinin elinden beklenmeyen bir nedenle kaybolduğunun ispatı m.203, yalan yere
tanıklık nedeni ile sanığın savcılığa sevki m. 264, ve geçici tedbir olan ihtiyati tedbir kararıdır. Bu
durumlarda hakim emareye dayanabilir.

238. Somutlaştırma Yükü: tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları vakıaları, ispata elverişli
hale getirimeleridir. Yani zaman, yer, içerik açısından belirginleştirmeleridir.

238. hakimin aydınlatma ödevini, iki tarafın iddia ve savunmaları sınırı içinde kalarak
gerçekleştirilebilir. Talebe bağlılık ve taraflarca getirilme ilkesi bunu gerektirir.

239. Karşı davanın aynı mahkemede açılabilmesi için, karşı dava ile ilgili kesin yetki durumunun
olmaması lazım.

x.Karşı dava, cevap dilekçesi ile veya esasa cevap süresinde ayrı bir cevap vermek suretiyle açılır.

x.eda davası açanın bu davayı açmadaki hukuki yararını ispat etmesi gerekmez, davacının hukuki
yararı var sayılır. aksini iddia eden ispat etmelidir. Ama eda davası açma imkanı varken tespit davası
açmada hukuki yarar yoktur. Çünkü her eda davası zorunlu olarak hukuki ilişkinin varlığı ya da
yokluğunun belirlenmesine yönelik tespiti içerir. Tespit davasının açılmasında ise davacı bu davayı
açmaktaki hukuki yararını kanunda belirtilen ayrık durumlar hariç ispat edecektir. Örneğin; HMK
m.209, sahtelik, İİK m.72 anlamında takibi durdurmak için menfi tespit davası açanın hukuki yararı
bulunduğu kabul edilmiştir. Bunun dışındaki hallerde tespit davası açan, hukuki yararını ispat etmek
zorundadır, edemezse, bu durum dava şartı olduğu için davanın usulden reddi gerekir. yine, eda
davası açma olanağı varken tespit davası açılırsa, bu durumda da hukuki yarar olmadığı için, dava,
dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddedilir. Müspet tespit davası, esasında eda davasının
öncüsüdür. Şartları henüz oluşmadığı için açılamayan ama ilerde açılabilecek bir eda davasını
hazırlamak için açılır. Önce hukuki ilişkinin varlığı hakkında bir kesin hüküm elde edilir. bu kesin
hüküm, açılacak eda davasında mahkemeyi bağlayacak bir kesin delil olarak ileri sürülebilir.

x. önincelemede, esasa ilişkin karar verilmez, usule ilişkin verilebilir.

x. genel dava şartları yanında bazı özel dava şartları da öngörülmüştür.(m.114/2). Örneğin, İİK m.277
ye göre, iptal davası açabilmek için, alacaklının elinde aciz vesikasının bulunması gerekir.
35

x. yargılama giderleri davanın sonunda gündeme gelir. Usule ilişkin kararlarla dava sona eriyorsa,
örneğin derdestlik itirazının kabulü ile sona eriyorsa, mahkemenin yargılama harç ve giderleri
hakkında da karar vermesi gerekir. fakat, dava hemen sona ermiyorsa, davaya başka bir mahkenme
devam edecese, yani yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilmişse yargılama giderlerine hükmetmeye
gerek yoktur. Ancak, 1945 tarihli YİBK na göre, mahkemelerin görevsizlik veya yetkisizlik kararları ile
birlikte yargılama g,derlerine de hükmetmesi gerekir.

işlemden kaldırılan dosya için de süresi geçmeden yargılama giderlerine hükmedilmez. Çünkü
işlemden kaldırılan dosya 3 ay boyunca derdesttir. Dosya 3 ay içinde yenilenmezse, davanın
açılmamış sayılması kararı ile birlikte, yargılama giderlerine de hükmedilecektir.

x.Yok Hüküm: hakimin taslak olarak yazdığı ama alenileşmeyen karar, yok karardır. Hakimin
yargılama dışında verdiği karar da bu şekildedir. İdari bir merciin, mahkeme kaleminin verdiği karar
da yok karardır; Yok hükmündedir. yok hükmün yokluğunu belirlemek için tespit davası açılması ya
da kanun yoluna başvurulması gerekmez. Etkisiz Hükümde ise, hükmün asli ve zorunlu unsurları
vardır; hüküm bir yargı organı tarafından verilip onaylanmıştır ancak, bir şekilde etkisizdir; mevcut
olmayan bir taraf hakkında hüküm verilmesi gibi. etkisiz hükümler için kanun yollarına başvurulabilir.
Etkisiz hükümler, yargılama giderleri bakımındna normal bir karardaki etkiyi doğurur. hükmüm
kısmen etkisiz olduğu durumlar da olabilir. Özellikle birden fazla hüküm fıkrasının olduğu durumlarda
bu böyledir.

x. yargıtay, yerel mahkemenin kararını, diyelimki, bir hususta yerel mahkemenin tanık dinletmesinin
yanlış olduğunu belirtti ve bu gerekçe ile yerel mahkeme kararını bozdu, mahkeme de kararında
direndi ve Hukuk Genel Kurulu da bu direnmeyi haklı buldu. Bu durumda ne olacak? Hükmün esası
hakkında bir inceleme yapılmadığı için, Hukuk Genel Kurulu direnme kararının onanmasına karar
vermez; direnme kararının doğru olduğunu belirtip esastan inceleme için dosyanın özel daireye
gönderilmesine karar verir.

x. A, davacı, B de davalı olsun. Davanın ikinci duruşmasına yalnız B geşmiş A da gelmeyip mazaret
dilekçesi göndermiş ise, hakim nasıl bir karar verir: Hakim, mazaret dilekçesini inceler, mazareti kabul
ederse duruşmayı başka bir güne erteler. Kabul etmezse, karşı taraf da açıkça davayı takip
etmeyeceğini bildirirse hakim, dosyanın işlemden kaldırılmasına kararverir. m.150. B, davayı takip
etmek istediğini bildirirse, A nın yokluğunda davaya devam edilir.

x. dava açılırken öncelikle peşin olarak maktu olan başvurma harcı ödenir. Para ile
değerlendirilebilinen şey de söz konusu ise, nisbi karar harcı, ilam harcı da ödenir.

x.deliller kural olarak, dava dilekçesinde(davacı) ve cevap dilekçesinde(davalı) gösterilir. Reblik ve


düblik dilekçelerinde yeni maddi vakıalar ilsri sürülmüşse yeni deliller de gösterilebilir. M.140/5
sonradan delil gösterileceği anlamına gelmez. İstisna olarak; m.145 ve m. 31 e göre sonradan da delil
gösterilebilir.

x. m.266, hakimin hukuku uygulama ödevinin bir sonucudur.

x. konusu malvarlığına ilişkin davalarda malvarlığının değeri dava dilekçesinde belirtilmelidir. Bunun
en önemli grekçesi harçlar konusudur. (başvuru harcı, nispi karar harcı ve ilam harcı). Harçlar Kanunu
m.16 ya göre; davacı dava açarken alacağı para alacağı ise tutarını göstermek zorundadır. para ile
ölçülebilir bir(menkul, gayrimenkul) şey ise, dava açıldığı andaki raiç değerini göstermek zorundadır.
36

harç ve giderlere bağlı işlemler, harç ve gider yatırılmadığı sürece yapılmaz. Mahkeme ilgilinin belittiği
tutarla bağlı değildir. Değeri resen takdir eder, bilirkişiden de yararlanabilir. Mahkene düşük değer
gösterildiği kanısına varırsa bispi karar ve ilam harcını davacıya tamamlatır. Harçlar Kanunu m.30 göre
tamamlamazsa bir sonraki işlem yapılamaz.
37

You might also like