Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

AN’DA KALKMAK

Kişisel gelişime ve spiritüel konulara ilginiz varsa, mutlaka ‘anda kalmak’ veya ‘şimdide olmak’ laflarını
sıkça duymuşsunuzdur. Herkes anda olmanın öneminden bahsediyor. İyi de, niye herkes bundan dem vurup
duruyor? Şöyle ifade edebilirim, eğer zihninizdeki dırdıra son vermek ve iç huzura kavuşmak istiyorsanız
yapabileceğiniz en iyi şey anda/şimdide olmak.
Böyle söyleyince ‘aaa, ne güzel hadi hep anda kalalım’ diyor insan ama bunu bir alışkanlık haline
getirmek o kadar hızlı gerçekleşmiyor. Çünkü yıllarca tam tersine alışmışız ve yeni bir alışkanlık oturtmanın
biraz zaman alması normal. Fakat kendi üzerinde çalışan ve kendi dönüşüm yolculuğuna çıkan herkesin
varmak istediği yer şimdide/anda olma durumu. Bu süreleri ne kadar arttırabilirseniz hayatınız da o kadar
rahat akıyor. O yüzden bu biraz da ustalık seviyesi bence. Şimdide olmanın üstadı Eckhart Tolle’dür diyebiliriz.
Peki anda olmak ne demek? O an her ne yapıyorsanız tüm enerjiniz ve dikkatinizle o eylemin içinde
olmak demek; fiziken neredeyseniz, zihnen yani düşüncelerinizle de orada olmak. Bir yandan bir şey yapıp bir
yandan da alakasız şeyler düşünmek değil. Şimdide olmak, içinde olduğunuz deneyimle düşüncelerinizin
birbiriyle hizalı ve uyumlu olması demek. Bu aynı zamanda yaptığınız şeyi sevmeyi ve kabul etmeyi de
gerektiriyor tabi ki.
hayatı kabul etmek, hayattan memnun olmak ve hayata güvenmek aşamalarını da içeriyor. Hiç kabul
edemediğiniz bir durumun içindeyken veya gelecek endişesi taşırken anda kalmak oldukça zor. O yüzden
önce olanı olduğu gibi kabul etmek ve hayata güvenmek konusunda pratik yapmak şimdide olmayı çok
kolaylaştırıyor.
Diyelim ki,sahilde yürüyüş yapıyorsunuz. Bir yandan da sevgilinizle yaşadığınız problemleri veya
yetiştirmeniz gereken işleri düşünüyorsanız, bilin ki o anı yaşamıyorsunuz aslında. Çünkü her ikisi de içinde
olduğunuz ana ait düşünceler değil. Eğer tüm hücrelerinizle o anda olsanız, aklınıza gelebilecek düşünceler
ancak denizin rengi, havanın durumu, yürüyüş yapan diğer insanlar veya öten kuşların sesi ile alakalı
olabilirdi.
Tatsız bir durumla ilgili de bir örnek verelim isterseniz. Diyelim ki, 10 yıllık işinizden çıkarıldınız.
Muhtemelen karalar bağladınız, çünkü zihniniz önce geçmişte başarısızlık olarak kodladığınız anılarınıza gitti
ve şu an ki durumu onunla eşleştirdi. Sonra da hoop geleceğe doğru gitti ve nasıl yeni bir iş bulacağınıza dair
endişeler üretmeye başladı. Peki siz şu an, şu saniye hangi eylemi yapıyorsunuz? Sadece işten çıkmış eve
doğru gidiyorsunuz. Müdürünüzle yaptığınız görüşme yaklaşık 2 saat önceydi, yeni iş görüşmeleri de en erken
yarın başlayacak. Dolayısıyla aklınızdan geçirdiğiniz o düşünceler şimdiye ait değiller.
Üzülmemeniz gerektiğini söylemiyorum tabi ki. İstemediği bir durumda olan herkes üzülür ve
endişelenir, bu son derece doğal. Benim anlatmak istediğim, o sırada anda olmadığınız sadece. Ve böyle bir
durumda da anda kalmak çok zor gerçekten. Çünkü geçmişteki deneyimlerinizle benzeştirdiğiniz için olanı
olduğu gibi kabul edip sevemiyorsunuz ve hayata güvenmediğiniz için de gelecekte başıma neler gelecek
endişesine kapılıyorsunuz. İşte tam da bu yüzden hayatı olduğu gibi kabul edip sevmek ve hayata güvenmek
konusunda pratik yapılmasının önemine inanıyorum.
Eğer olanları olduğu gibi kabul edip sevebiliyor ve hayatın kendisine güveniyor olsaydınız; kendinizi
daha rahat hisseder, bu sayede de anda kalabilir ve düşünceleriniz yaptığınız eylemle uyumlu olduğu için
dikkatinizi yola verebilirdiniz. Böylece odağınız değişmiş ve 2 saat önce düşen enerjiniz bir miktar da olsa
yükselmiş olur ve önünüzde ne seçenekler olduğunu daha sakin bir kafayla değerlendirebilirdiniz.

1
Andan çıktığınızı farkettiğiniz zaman yapılacak tek şey bilinçli bir şekilde her ne yapıyorsanız onunla
ilgili düşüncelere geçmek. Zihninize birden endişeli düşünceler gelmeye başladı ve siz o sırada bulaşık
yıkıyorsunuz diyelim. Keyfiniz kaçtığı için durumu farkettiniz ve kendinizi durdurdunuz. Aklınıza gelen
düşünceleri olduğu gibi kabul ederek başlayın önce işe, yargılamadan ‘şimdi bu endişeler nereden çıktı’ diye
sorgulamadan. Sonra suyun ısısına odaklanın, tabakların desenini inceleyin, musluğun şekline bakın,
mutfaktaki diğer eşyaları inceleyin,….
O an ne her yapıyorsanız ona ait düşünceler geçirin aklınızdan. Hemen ilk seferde çok kolay bir şekilde
yapabileceğinizi de düşünmeyin ve bir türlü beceremiyorsanız da, kendinize kızmayın. Her alışkanlığı
oturtmak biraz zaman alır, merak etmeyin. Yaptıkça ustalaşacaksınız ve zamanla kolaylaşacak.
Benim anda kalma sürelerini arttırmaya başlamam yıllarımı aldı. Yıllarca bir kontrol manyağı olarak
geçmişi sorgulamış ve geleceği planlayıp durmuşum sürekli. İşin doğrusu, nefes çalışmalarına başladıktan
sonra çok daha uzun süreli bir şekilde anda kalmayı deneyimledim denebilir.
Daha önceki Nefes Koçluğu ile ilgili yazılarda nefesin duygusal/zihinsel boyutundan bahsetmiştim. Ben
biriktirmiş olduğum negatif duyguları serbest bıraktıkça yaşadığım deneyimleri yorumlamak için zihnimin
geçmişe gideceği bir referans noktası kalmadı. Bunun sonucunda da içinde olduğum deneyimleri o anın
şartlarıyla değerlendirmek çok kolaylaştı.
Zaten Eckhart Tolle’ün kitaplarında ve videolarında anda kalmak için nefesin ve duyguların bedenden serbest
bırakılmasının önemi ile ilgili çok bilgi vardır. Meditasyon anda kalmak için muhteşem bir yöntemdir ve onu
da nefesinize odaklanarak yaparsınız.
Anda/şimdide olmak ile ilgili daha anlatmaksı gereken bir çok şey var aslında. Anda kalarak karar
almanın rahatlığı, hayatı hep anda kalarak yaşamaya gerek var mı, vs. gibi.

.........................................................

Anda kalmak akışta olmaktır. Bizler hergün, sonraki günler, haftalar ya da aylar için kaygılanmaktan,
sağlığımız ya da işimiz konusunda endişe duymaktan, geçmişte yaşadığımız pişmanlıklarla kavrulup
yanmaktan AN’ da kalmayı başaramıyoruz.

An’ da kalmayı deneyimlemek için yapılacak en doğru şey şu an yaptığınız herneyse bırakıp, arkanıza
yaslanıp, olan biteni olduğunuz yerden izlemektir. Hiçbir müdahalede bulunmadan sadece izleyin. Sakince ve
sessizce. Siz sanki o an, orada değilsiniz. Yok olduğunuzu farzedin. Çekilin kendi kabuğunuza ve izleyin.

Bunu 5 dakika bile yapabiliyorsanız sizin için ümit var demektir. Hiç konuşmadan, kendinizi yok sayıp
hiçbir şeye karışmadan geçirilen bu beş dakikada neler gözlemlediniz? Diğer insanların koşturmalarını,
çaresizce oraya buraya savrulmalarını, sanki onlar olmazsa dünyanın duracağı hissiyle birşeyler yapmaya
çalıştıklarını mı? Evet mi?

Aman siz böyle yapmayın. Çünkü bu boşuna bir çabadır. Hayat denen bu çarkın dişlileri arasında
kaybolmak demektir. Hele de sevmeden ve istemeden bir işi yapmaya çabalıyorsanız, sadece para kazanmak
ve bir yere ait olmak için hergün istemeye istemeye ofise gidiyorsanız tehlike çanları çalıyor demektir. Çünkü
siz hiçbir şey yapmasanız bile sadece varlığınızla o düzene katkıda bulunuyorsunuz zaten. Hiç düşündünüz mü
neler kaçırıyorsunuz bu arada? Ofiste harcadığınız günlük minimum 8 saatte ne kadar faydalı olabileceğinizi,
kimlere yardım edebileceğinizi, sevdiğiniz şeyleri yaparak kendinizi de başkalarını da fevkalade mutlu
edebileceğinizi bir düşünsenize. Bir insan hiçbir şey yapmayıp sadece mutlu olarak bile bu dünyaya katkıda
bulunabilir.

2
Bu herkes işinden istifa etsin gibi bir tavsiye değil, sakın yanlış anlaşılmasın. Süper stresli ve zor bir işte
çalışarak da çok mutlu olan insanlar tanıdım. Onlar da bundan besleniyorlar. Olabilir tabii, neden olmasın?
Zoru başarmak, kariyerinde sürekli yukarılara tırmanmak, strese meydan okumak çok müthiş bir duygu. Eğer
bu sizi mutlu ediyorsa durmayın devam edin. Çok iyi para kazanıp, çok iyi bir kariyer yapıp, çok lüks bir yaşam
sürmenin neresi yanlış?

Benim tavsiyem önce neden beslendiğinizi bulmanız. Paradan mı yoksa maneviyattan mı, stresten mi
yoksa huzurdan mı? Hangisi gerçek sizi ortaya çıkarıyor? Hangisi sizi doyuruyor? Hangisinin varlığı halinde
tamamlanmış hissediyorsunuz? Hangisi sizi başarıya bir adım daha yaklaştırıyor? Bütün bu soruların cevabı
size doğruyu bulduracaktır.

Anda kalın. Arkanıza bakmayın. Geçmiş geçmişte kaldı artık, zamanı geri alamazsınız nasılsa. Gelecek
ise bugün yaptıklarınızla şekillenecek. O yüzden bugünü yaşayın.

An’dan Çıkamayanlar: Zaman Çizgisinde Kaybolanlar

Son zamanlarda çok fazla duyulur oldu “an’da kalın, an’ın tadına varın” gibi sözler. Evet, güzel bir
şeydir bulunduğun an’ın farkındalığıyla, tat alarak yaşamak; o an’ın güzelliklerini görmek, duygusunu
hissetmek. Ancak an’da kalırken farkındalığınızı yitiriyorsanız, zaman çizgisinin içinde sürekli kayboluyorsunuz
demektir. Dış etkenlere göre nehirde sürüklenen bir yaprak gibi giderken, an’ın hazzına fazla kapılır, önünü
göremez ve seçim yapamaz olur kişi. An’da kalmak iyidir; ama bir andan diğer an’a geçmeyi ve seçmeyi
bilmek gerekir, etrafında, içinde olup bitenin farkında olmak gerekir.

Zaman çizgisinin içinde olmak, tüm hayatınızı o an karşınıza çıkan ne varsa onun içine girerek diğer
dünyayı umursamadan, fark etmeden yaşamanız demektir. Kolay kolay program yapamazsınız, yapsanız da
uyamazsınız, hep bir şeyleri kaçırırsınız, çoğu zaman da olmadık işler için fazla zaman harcarsınız. Ara sıra
zaman çizgisinin dışına çıkıp etrafınızda olup bitenleri ve kendi durumunuzu gözlemleyebilmelisiniz.
Gireceğiniz an’ları seçebilirsiniz. Karşınıza çıkan işlere, olaylara, kişilere dalıp giderseniz kendi kontrolünüzü
kaybedersiniz.

Daha önce yazdığım “siz hiç kendi filminizi seyrettiniz mi” egzersizini tekrar gözden geçirebilirsiniz. Ara
sıra kendinizi bir adım geriye alıp nerede durduğunuza ve nereye gitmek istediğinize bakabilirsiniz. Sonra da
hangi an’a girmek istiyorsunuz buna karar verebilirsiniz. Tabii ki girdiğiniz an’dan çıkıp başka bir an’a girmek
de sizin kontrolünüzde olmalı. Düşünsenize, işe gidiyorsunuz ve o gün birkaç arkadaşınız arka arkaya sizi
ziyarete geliyor. Siz de onları görme sevinciyle gün boyu, onların an’ında kalıp günü bitiriveriyorsunuz. Sonuç,
daha önemli olan işleriniz aksadı. Ya da bu akşam dinlenmek için eve giderken bir telefon geliyor
“arkadaşlarla toplanıyoruz, hemen gel” deniyor. Hoooop o an’ın içine atlayıveriyorsunuz. Sonuç,
dinlenemiyorsunuz. Ne oldu? Ama eğlendim! Ama ihtiyacın olan eğlenmek değil dinlenmekti, peki ona ne
oldu? Asıl ihtiyacın giderilmemiş bir şekilde, hâlâ orada bekliyor. Buna benzer pek çok ihtiyaç, istek, plan
tamamlanmamış bir şekilde hayatınızda yarım kalarak bekliyor.

Bir an’dan diğer an’a geçmeniz için hep başkaları, olaylar veya durumlar sizi yönlendiriyorsa büyük bir
sorununuz var demektir. Hiç bir zaman kendi hayatınızı yaşayamazsınız. Aslında bir şeyleri yakaladığınızı, zevk
aldığınızı sanırken kendi hayatınızı ıskalarsınız. Hayatta ne kadar çok seçeneğinizin olduğunu göremezsiniz.
Kendi vizyonunuz olmaz, olsa da hayata geçiremezsiniz.

Evet, an’da kalmak güzeldir; ama an’larınızı kendiniz seçin, değerli an’ları seçtikçe değeriniz artacaktır.
Bugün kendinize bir iyilik yapın ve değerli bir an’ın tadını çıkarın. Sadece istediğiniz, ihtiyacınız olan bir an’ı
seçin ve yaşayın. Tabii ne zaman o an’dan çıkacağınızı ve hangi an’a girmek istediğinizi de siz seçin.

You might also like