Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 64

1

T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ

BİTKİSEL KÖKENLİ BİYOTEKNOLOJİK ÜRÜNLER

Hazırlayan
Nisa KARTAL

Danışman
Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI

Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı


Bitirme Tezi

Mayıs 2013
KAYSERİ
i

BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK

Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.

Nisa KARTAL
ii

YÖNERGEYE UYGUNLUK

“Bitkisel Kökenli Biyoteknolojik Ürünler” adlı bitirme ödevi Erciyes Üniversitesi


Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ ne uygun olarak hazırlanmıştır.

Hazırlayan Danışman

Nisa KARTAL Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI

Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı

Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI


iii

““Bitkisel Kökenli Biyoteknolojik Ürünler” adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi


Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve
Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.

Tezi Hazırlayan Danışman


Nisa KARTAL Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI

Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı

Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI

ONAY:

Bu bitirme ödevinin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’ nın ................... tarih ve


…………..……………sayılı kararı ile onaylanmıştır.

…/…/……

Prof. Dr. Müberra KOŞAR

Dekan
iv

TEŞEKKÜR

Tez çalışmalarım boyunca yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren, ilgi ve anlayışını


eksik etmeyen, tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI ve Arş. Gör.
Berrak Altınsoy’ a sonsuz saygı ve teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca tez çalışmalarım
boyunca yardımını esirgemeyen arkadaşım Murat Sade' ye ve başta abim Yusuf Kartal,
yengem Tuğba Kartal, kız kardeşim Seda Kartal olmak üzere hayatıma yön veren
aileme sonsuz teşekkürler.
v

BİTKİSEL KÖKENLİ BİYOTEKNOLOJİK ÜRÜNLER

Nisa KARTAL

Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi


Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı
Bitirme Ödevi, Mayıs 2013
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI

ÖZET

Biyoteknolojik ürünler, monoklonal antikor veya hücrelerin genetik değişimlerinin,


rekombinant DNA teknolojisi ile yapıldığı ürünlerdir. Bitkisel kökenli biyoteknolojik
ürünler günümüzde bitkilerin moleküler seviyede iyileştirilmesi için kullanılmaktadır.
Ayrıca kaybolmakta olan bitki türlerinin korunması ve çoğaltılması zor olan bitkilerin
üretimi de amaçlanmaktadır. Bugüne kadar uygulanan ıslah programlarında daha çok
ürün kalitesi ve miktarının artırılmasına çalışılmıştır. Kültür bitkilerine hastalık ve
zararlılar ile olumsuz şartlara karşı dayanıklılık kazandırılması her zaman ikinci planda
bırakılmıştır. Bu nedenle kültür bitkilerine başta hastalık ve zararlılara karşı olmak
üzere, uygun olmayan şartlara dayanıklılık kazandıracak yeni ıslah yöntemlerinin
geliştirilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Dünya’da giderek artan gıda ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için
karşımıza GDO kavramı çıkmaktadır. Genetiği değiştirilmiş bitkiler her yıl genişlemeye
devam etmektedir. Ekimi yapılan transgenik bitkilerin önemli bir çoğunluğunu bitki
sağlığına yönelik olarak geliştirilenler oluşturmaktadır. Soya, mısır, patates, kabak ve
papaya günümüzde dünyada ekimi yapılan transgenik bitki türleridir.

Bu çalışmada bitkisel kökenli biyoteknolojik ürünlerin nasıl üretildiği, üretilen bitkilerin


ve bitkilerden elde edilen ürünlerin ne amaçla üretildiği, genetiği değiştirilmiş
organizmaların insan sağlığı üzerine etkisi, zararları ve yararları anlatılmıştır.

Anahtar Kelime : Biyoteknoloji, bitkisel biyoteknoloji, bitkisel ürün, GDO


vi

HERBAL BASED BIOTECHNOLOGICAL PRODUCTS

Nisa KARTAL

Erciyes University, Faculty of Pharmacy


Department of Pharmaceutical Biotechnology
Graduation Project, May 2013
Advisor: Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI

ABSTRACT

Biotechnological products are made by monoclonal antibody or cells’ genetical changes


with recombinant DNA technology. Nowadays, herbal based biotecnological products
used for improving plants at the molecular level. In addition, the protection of plants
species which are disappearing and the production of plants that are difficult to replicate
intented. Breeding programs implemented so far mostly been studied to increase the
product quality and quantity. It was always taken second place to gain resistance to
adverse conditions, pests and diseases. So that a new breeding methods has become
mandatory requirements to gain resistance to adverse conditions, pests and diseases.

To concept of GMO is seen for to resolve the food needs and to remedy the problem of
hunger in the world. Genetically modified crops contiunes to expend each year. A
significant majority of the cultivation of transgenic plants is from plant health
developments. Nowadays, soybean, corn, patato, squash and papaya are transgenic
herbals species in the world.

In this study, how herbal based biotechnological crops are produced, what produced
plants and these product from plant are purposed, the effects of GMOs’ on human
health harms and benefits are described.

Key words: Biotechnology, plants biotecnology, herbal products, GMO.


vii

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK ..................................................................................i

YÖNERGEYE UYGUNLUK.........................................................................................ii

KABUL ONAY...............................................................................................................iii

TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iv

ÖZET................................................................................................................................v

ABSTRACT ....................................................................................................................vi

İÇİNDEKİLER .............................................................................................................vii

TABLOLAR LİSTESİ...................................................................................................ix

ŞEKİLLER LİSTESİ......................................................................................................x

KISALTMALAR ...........................................................................................................xi

1. GİRİŞ ve AMAÇ .........................................................................................................1

2. GENEL BİLGİLER....................................................................................................3

2.1. Bitki Biyoteknolojisi ..............................................................................................4

2.2. Bitki Rejenerasyonu ...............................................................................................5

2.2.1. Organogenesis..................................................................................................5

2.2.2.Somatik Embriyogenesis ..................................................................................7

2.2.3. Protoplast Kültürü ve Somatik Melezleme......................................................8

2.2.4. Haploid Bitki Üretimi ....................................................................................10

2.2.4.1.Erkek Gametten Haploid Uyartımı ..........................................................10

2.2.4.1.1. Arter Kültürü ....................................................................................10

2.2.4.2.Dişi Gametten Haploidi Uyartımı ............................................................13

2.2.4.2.1.Ovül ve Ovaryum Kültürleri .............................................................13

2.2.5. Sekonder Metabolit Üretimi ..........................................................................16

2.2.5.1. İlaç Olarak Kullanılan Sekonder Metabolitler ........................................17

2.2.5.2. Besin Katkı Maddeleri Olarak Kullanılan Sekonder Metabolitler..........18

2.2.5.3. Parfümeri ve Zirai Mücadelede Kullanılan Sekonder Metabolitler........18


viii

2.2.5.4.Sekonder Metabolitlerin Üretimi .............................................................19

2.2.5.5. Bitki Doku ve Hücre Kültürü ile Sekonder Ürünlerin Üretimi...............20

2.2.5.5.1. Kök kültürleri ...................................................................................20

2.2.5.5.2. Sürgün Kültürleri..............................................................................21

2.2.5.5.3. Embriyo Kültürleri ...........................................................................21

2.2.5.5.4. Kallus Kültürleri...............................................................................22

2.2.5.5.5. Hücre Süspansiyon Kültürleri ..........................................................23

2.2.5.6. Biyodönüşüm (Biyotransformasyon) ......................................................23

2.2.6. Somaklonal Varyasyon ..................................................................................24

2.2.7. Agrobacterium Aracılığıyla Gen Aktarımı ....................................................25

2.2.7.1. Bitkilere Gen Aktarımı............................................................................27

2.2.8. Herbisitlere Dayanıklı Transgenik Bitki Geliştirilmesi .................................29

2.2.9. Böceklere Dayanıklı Transgenik Bitkilerin Geliştirilmesi ............................31

2.2.10. Hastalıklara Dayanıklılığın Arttırılması ......................................................32

2.2.10.1. Patojenik Bakterilere ve Funguslara Dayanıklı Bitki Üretilmesi..........32

2.2.11. Erkek Kısır Bitkilerin Elde Edilmesi ...........................................................33

2.2.12. Bitkilerden Rekombinant Protein Üretimi ..................................................35

2.2.13. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ..............................................35

2.2.13.1. GDO’ların Potansiyel Faydaları............................................................37

2.2.13.2. GDO’ların Potansiyel Riskleri ..............................................................40

2.2.13.3. GDO’ların İnsan Sağlığına Etkisi .........................................................41

2.2.13.4. GDO’lu Ürünlere Örnekler ...................................................................42

3.TARTIŞMA VE SONUÇ...........................................................................................43

4. KAYNAKLAR ..........................................................................................................48

ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................52
ix

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 2.1. Bitki doku kültüründe önemli çalışmalar........................................................ 5

Tablo 2.2. Ovül ve ovaryum kültürleri ile haploid embriyo uyartımı yapılan bitkilerden
bazı örnekler.................................................................................................................... 14

Tablo 2.3. Eksik polenler ile tozlama ile haploid embriyo uyartımlarına bazı örnekler 15

Tablo 2.4. İlaç sanayisinde kullanılan bazı önemli bitkisel kökenli maddeler............... 17

Tablo 2.5. Endüstride kullanılan bitkisel kökenli diğer doğal ürünler ........................... 18

Tablo 2.6. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen bazı doğal bileşikler ..................... 19

Tablo 2.7. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen ve ekonomik değeri yüksek bazı
sekonder metabolitler ...................................................................................................... 20

Tablo 2.8. Kök ve sürgün oluşturmak üzere farklılaşan kallus kültürlerinde biriken bazı
sekonder metabolitler ...................................................................................................... 22

Tablo 2.9. Bazı sekonder metabolitlerin bitki hücre süspansiyon kültürlerinde ve


kaynak bitkideki verim oranları ...................................................................................... 23

Tablo 2.10. Bitki hücre kültürlerinde biyodönüşüme dair bazı örnekler ....................... 24

Tablo 2.11. Herbisitlerde etken madde ve etki sistemleri .............................................. 30

Tablo 2.12. Bazı Kültür Bitkilerindeki Tüylülüğün Zararlı Böcekler Üzerine Etkileri . 31

Tablo 2.13. Varyantların bitki düzeyinde seçimi ile elde edilen hastalığa dayanıklı
bitkiler ............................................................................................................................. 33
x

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 2.1. P.trifoliata genotipinden elde edilen kallus görünüşü...................................... 6

Şekil 2.2. C. airantium genotipinden elde edilen kallus görünüşü ................................... 6

Şekil 2.3. Yoncada yaprak eksplantından somatik embriyogenesis ile bitki


rejenerasyonu .................................................................................................................... 8

Şekil 2.4. Tütün bitkisine ait tek çekirdekli mikrospor (kültüre başlandığı aşamada), (b)
Bir haftalık inkübasyon süresi sonunda mitoz bölünme geçirmiş ve birbirine benzer
yapıdaki iki çekirdeğe sahip mikrospor, (c) İki haftalık kültürlerde oluşan çok çekirdekli
mikrospor, (d) Embriyo gelişme yönünde bölünen bir mikrospor, (e) Mikrokallus
görünümüne dönüşen çok hücreli bir mikrospor, (f) Çok hücreli bir mikrospor
(embriyoid), (g) Küçük ölçekli bir haploid kallus, (h-j) Tütün anterlerinde polen
embriyogenesisinin değişik aşamaları............................................................................. 12

Şekil 2.5. Haploid kavun bitkiciklerinin görünümü ....................................................... 15

Şekil 2.6. KYRT1 suşu kullanılarak LK1 kültüvarının Agro-vakum infiltrasyonu sonucu
elde edilen geçici GUS ekspresyonu............................................................................... 28

Şekil 2.7. C58C1 suşu kullanılarak LK1 kültüvarının Agro-vakum infiltrasyonu sonucu
elde edilen geçici GUS ekspresyonu............................................................................... 28

Şekil 2.8. EHA 101 suşu ile transforme edilmiş, 5 mg/L PPT içeren ortamda seleksiyona
tabi tutulmuş Er kültüvarının explantları ........................................................................ 28

Şekil 2.9. Herbisitlere dayanıklı kültür bitkilerinin geniş spektrumlu herbisit


kullanımındaki etkinliğinin şematik olarak gösterimi .................................................... 30

Şekil 2.10. Frenk soğanında (Allium schoenoprasum L.) sitoplazmik erkek kısır bir
bitkinin (solda) ve fertil bir bitkinin çiçekleri ................................................................ 34
xi

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

DNA : Deoksiribonükleik Asit

GD : Genetiği Değiştirilmiş

GDO : Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

GMO : Geneticaly Modified Organization

HEPA : High Efficiency Particulate Arresting

mRNA : Mesajcı Ribonükleik Asit

NAA : Naftalen asetik asit

RNA : Ribonükleik Asit

rRNA : Ribozomal Ribonükleik Asit

TDZ : Thidiazuron

tRNA : Taşıyıcı Ribonükleik Asit


1

1. GİRİŞ ve AMAÇ

Biyoteknoloji, insan ve çevre sağlığını olumsuz etkilemeyecek yöntemler ile, biyolojik


sistemlerin bilim ve mühendislik ilkelerine dayalı olarak ürün ve hizmet üretiminde
kullanılmasıdır. Monoklonal antikor veya hücrelerin genetik değişimlerinin,
rekombinant DNA teknolojisi ie yapıldığı ürünlere biyoteknolojik ürün denir (5).

Yeni çeşit geliştirmek ve mevcut çeşitlerde genetik varyabilite oluşturmak doku


kültürünün temel amaçları arasında sayılabilir. Bu nedenle bitki doku kültürleri
genetiksel iyileştirme çalışmalarında önemli rol oynamaktadır. Ayrıca kaybolmakta olan
türlerin korunmasında ve çoğaltılması zor olan türlerin üretiminde, çeşitli doku kültürü
yöntemleri rutin olarak uygulanmaktadır (42).

Biyoteknoloji çok disiplinli ve geniş kapsamlı bir bilim dalıdır. Bu nedenle disiplinler
arası ortak çalışmalar önem taşımaktadır. Biyoteknoloji birçok alanda, gerek sanayi
boyutunda, gerekse bilimsel boyutta çok geniş uygulama alanları bulunmaktadır. Eski
çağlardan beri bilinen klasik alkollü içkiler vb. üretimlerinden, günümüzde teknolojik
gelişmelerin ışığında yeni ve spesifik ürünlerin üretimine kadar birçok alanda
kullanıldığı gıda sanayi, biyoteknolojinin en önemli uygulama alanlarından birisini
oluşturmaktadır (44).

Yüksek miktar ve kalitede ürün üretmek amacıyla geleneksel kültür çeşitlerinin veya
bunların yabani akrabalarının genetik yapıları değiştirilmektedir. Üretimi 1996 yılında
başlayan GDO’ların ekim alanı günümüze kadar 73 kat artarak 1,7 milyon hektardan
125 milyon hektara ulaşmıştır. 2009 yılında GDO’lu tarım ürünlerinin piyasa değerinin
7,5 milyar $ olduğu tahmin edilmektedir. 12,3 milyonu gelişmekte olan ülkelerde olmak
üzere toplam 13,3 milyon çiftçi transgenik ürün yetiştirmektedir (45).

Genetik modifikasyonların hedefleri;

− Tarımsal ilaç kullanımında azalma


2

− Herbisit ve böceklere karşı dayanıklılık sağlanması

− Azot fiksasyonu ve ürün miktarının geliştirilmesi

− Geç olgunlaşma, raf ömrünün uzatılması

− Besinsel özelliklerin geliştirilmesi

− Kısır bitki üretimi

− Verimde artış

− Çevresel koşullara tolerans (kuraklık, tuzluluk)

− Uygun olmayan iklim ve toprak koşullarında bile ürün alınabilmedir (45).

Bu çalışmada çeşitli bitki biyoteknolojisi kitapları ve uluslar arası yayınlanmış


makalelerden elde edilen bilgilerden faydalanılarak bitkisel kökenli biyoteknolojik
ürünlerin önemi, kullanım faydaları, üretim aşamaları ve üretim yöntemlerini içeren bir
kaynak oluşturulması amaçlanmaktadır. Genetiği değiştirilmiş organizmaların ne
amaçla üretildiği, insan sağlığına fayda ve zararlarının incelenmesi hedeflenmiştir.
3

2. GENEL BİLGİLER

Tarih öncesi çağlardan, birkaç yüzyıl öncesine kadar bitkiler sadece yiyecek kaynağı
olarak, mikroorganizmalar fermente besinlerin üretiminde, hayvanlar ise hem iş gücü
hem de besin kaynağı olarak kullanılıyordu. Ancak bilimin hızlı gelişimi ve buna bağlı
olarak biyoteknoloji kavramının hayatımıza girmesi ile bu yararlanımın ne kadar sınırlı
olduğu anlaşılmıştır (1).

İlk olarak 1917 yılında bir Macar mühendis Karl Ereky tarafından ortaya atılan
biyoteknoloji terimi o dönemde, “canlıların yardımı ile yapılan tüm üretim işleri” olarak
tanımlanmıştı. Günümüzde ise “özel bir kullanıma yönelik olarak ürün veya işlemleri
dönüştürmek veya meydana getirmek için biyolojik sistem ve canlı organizmaları veya
türevlerini kullanan teknolojik uygulamalar” olarak tanımlanmaktadır. Biyoteknoloji,
çok küçük dozda etkili moleküller olan biyoterapötiklerin endüstriyel boyutta üretimini
sağlar (2).

Biyoteknolojik ürün, monoklonal antikor veya hücrelerin genetik değişimlerinin,


rekombinant DNA teknolojisi ile yapıldığı üründür. Biyoteknolojik ürünler, insan ya da
hayvan dokusu veya mikrobiyolojik kökenli materyalleri içerir (3). Bu materyaller;
bakteri, mantar, böcek, bitki, memeli hücre hatları, böcek, bitki ve memeli virusları,
fare, balık gibi çok hücreli organizmalardır (4).

Biyoteknoloji uygulama alanları; biyosüreç teknolojisi ile alkollü içeceklerin üretimi,


antibiyotik üretimi, memeli hücre kültürleri, ilaç üretimi, enzim teknolojisi ile enzim
immobilizasyonu, yarı sentetik penisilin üretimi, nişasta ve selüloz hidrolizi atık
teknolojisi ile atıkların yeniden kullanılabilmesi, atıklardan yeni ürünlerin üretilmesi,
çevre teknolojisi ile kirliliğin kontrolü, atık toksinlerin uzaklaştırılması, yenilenebilen
kaynak teknolojisi ile bitki ve hayvan materyallerinin tamamının kullanılması ziraat ve
hayvancılıkta besin değeri yüksek, hastalığa dirençli, yüksek kalite ve verimde genetik
mühendisliği ile geliştirilmiş bitkilerin oluşturulması, hayvancılıkta ürün artırımını
4

sağlamak, sağlık alanında yeni ilaçların oluşturulması, hastalık tanılarının geliştirilmesi,


aşıların geliştirilmesi, gen tedavisi, antibiyotik üretimi, aşı üretimi, gıda teknolojisi ile
çeşitli gıda ürünleri, koruyucu üretimi olarak sayılabilir (4).

2.1. Bitki Biyoteknolojisi

Bitki biyoteknolojisi, çeşitli doku kültürü ve genetik mühendisliği tekniklerini


kullanarak bitkilerin moleküler seviyede iyileştirilmesini amaçlamaktadır. Örneğin;
bugün kültürü yapılan birçok bitki türünün ürettiği etken maddeler laboratuvarda
üretilmektedir. Yine, tarımsal önemi olan genler değişik organizmalardan izole edilerek
kültür bitkilerine kolaylıkla aktarılabilmektedir (5).

Dünya nüfusunun beslenmesinde en çok kullanılan yaklaşık 30 bitki grubu içinde en


önemlileri tahıllar, baklagiller, endüstri bitkileri, sebzeler ve meyve ağaçlarıdır. Ancak
buğday, çeltik, mısır ve patatesin üretim miktarlarının toplamı diğer ürünlerin
toplamından daha fazladır. Bununla beraber dünya florasında yaklaşık 250 bin bitki
türünün bulunduğu fakat bunlardan sadece 3000 adedinin besin değerine sahip olduğu
bildirilmektedir (5).

Bitkilerin önemi; yeryüzündeki birincil üreticilerdir, birincil besin kaynağıdır. Havadaki


oksijen dengesini sağlarlar, çevre dengelerini düzenlerler, erozyonu önlerler, sessiz
fabrikalardır; tıp, kâğıt, boya, kozmetik vb. sanayi uygulamalarında ve enerji alanında
kullanılırlar (7).

Bitki doku kültürü; aseptik şartlarda, yapay bir besin ortamında, bütün bir bitki, hücre
(meristematik hücreler, süspansiyon veya kallus hücreleri), doku (çeşitli bitki
kısımları=eksplant) veya organ (apikal meristem, kök vb.) gibi bitki kısımlarından yeni
doku, bitki veya bitkisel ürünlerin (metabolitler gibi) üretilmesidir. Yeni çeşit
geliştirmek ve mevcut çeşitlerde genetik varyabilite oluşturmak doku kültürünün temel
amaçları arasında sayılabilir. Bu nedenle bitki doku kültürleri genetiksel iyileştirme
çalışmalarında önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca kaybolmakta olan türlerin
korunmasında ve çoğaltılması zor olan türlerin üretiminde, çeşitli doku kültürü
yöntemleri rutin olarak uygulanmaktadır (5).
5

Tablo 2.1. Bitki doku kültüründe önemli çalışmalar (9)

Tarih Çalışmalar Araştırıcılar


1902 İlk izole edilmiş hücrelerin kültürü Haberlandt
1904 Olgun embriyoların kültürü Hanning
1917 Biyoteknoloji teriminin ilk defa kullanımı Karl Ereky
1920 Oksinin tanımlanması Went ve ark.
1922 Kök ve sürgün uçlarının laboratuvarda çoğaltımı Kotte ve Robbins
1924 İlk embriyo kurtarma tekniği (mısır) Dieterich
1934 İlk sürekli kök kültürleri (domates) White
1934 İlk kallus kültürleri Gautheret
1942 İlk kallus kültürlerinden sekonder metabolit eldesi Gautheret
1946 Sürgün uçlarından (apikem meristem) ilk bitki eldesi Ball
1953 DNA’nın yapısının belirlenmesi Watson ve Crick
1954 Hücre süspansiyonlarından ilk bitki eldesi Muir ve ark.
1957 İlk sitokinin tanımlanması ve organ oluşumunda sitokin/oksin oranının öneminin
ortaya konulması Skoog ve Miller
1958 İlk somatik embriyogenesis (havuç) Steward ve ark.
1960 Enzimler kullanılarak ilk canlı protoplast izolasyonu Cocking
1962 MS besin ortamının geliştirilmesi Murashige Skoog
1965 Tek hücreden bitki rejenerasyonu Vasil Hlderbrandt
1967 İlk haploid bitkinin üretimi (anter polen kültürü) Bourgin ve Nitsc
1968 B5 ortamının geliştirilmesi Gamborg ve ark.
1970 HEPA filtrelerin kullanılmaya başlanması -
1971 Protoplastlardan ilk bitki rejenerasyonu Nagata ve Tabake
1978 Cinsler arası ilk somatik melezleme Melchers ve ark.
1983 Transgenik ilk bitkinin elde edilmesi (tütün) Murai ve ark.
1986 Transgenik ilk bitkinin tarla testleri (tütün) -
1990 Sentetik tohum geliştirme ve hızlı dondurma yoluyla gemplazm muhafazası -
çalışmalarının başlaması
1995 İlk rekombinant insan gıdası (Falvr Savr,
domates)

2.2. Bitki Rejenerasyonu

2.2.1. Organogenesis

Farklılaşmış hücrelerden adventif organ gelişiminin tek kutuplu olarak seyretmesine


organogenesis denir. Bahsi geçen organ yapıları kök ya da sürgün primordiyumudur.
Oluşması beklenen yapı tek kutuplu (unipolar) olduğundan bağımsız bir iletim sistemi
yoktur, dolayısıyla eksplanta bağımlıdır. Rejenerasyon ortamından oluşmakta olan
organlar (kallus, kök ya da sürgün) ihtiyacı olduğu su, mineral vs. anaç doku vasıtasıyla
6

temin ederler. Eksplant yüzeyinde (genellikle kesi yerlerinden) meydana gelen doku
farklılaşması (kallus oluşumu) da organ üretimini tetikler, tüm bu süreçler
organogenesis olarak adlandırılmaktadır (10).

Sistem yaygın olarak kallus aracılığıyla doku oluşumu olarak seyretmektedir. Bu süreç
indirekt organogenesis (indirect organogenesis) olarak adlandırılmaktadır. Bazı
durumlarda kallus dokusu oluşmadan direkt organ üretimine de tanık olunabilir (direkt
organogenesis). Her iki rejenerasyon tipi genel olarak önce sürgün üretimi daha sonra
da köklendirme aşamasını takip eder (10).

Şekil 2.1. P.trifoliata genotipinden elde edilen kallus görünüşü (17)

Şekil 2.2. C. airantium genotipinden elde edilen kallus görünüşü (17)

Solanacea türleri in vitro çalışmalarda model olarak kullanılmaktadır. Totipotensi ilk


olarak Nicotiana tabacum türünde tek hücrelerden olgun bitkilerin elde edilmesi ile
gösterilmiştir (12). Kesilen arterlerin in vitro kültürü ile haploid bitkilerin ilk başarılı
üretimi Datura innoxia (13)’da gerçekleştirilmiştir..İzole edilen protoplastlardan ilk
bitki rejenerasyonu N. tabacum ile gerçekleşmiş (14) ve ilk somatik melezleme iki
Nicotiana türü (N. glauca ve N. langsdorfii ) arasında yapılmıştır (15).
7

Organogenesis hücre veya dokulardan yeni bitki bireyleri meydana getirmeye imkan
tanıdığı için, generatif yoldan çoğaltılması zor olan bitki türlerinin üretiminde büyük
kolaylıklar sağlamaktadır. Bu grup bitkiler arasında, süs bitkilerini en başta sayabiliriz
(5).

2.2.2.Somatik Embriyogenesis

Doku kültürüyle bitki rejenerasyonu iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi; hücre veya
dokulardan değişimlere neden olacak uygulamalarla sürgün taslakları oluşturmak,
ikincisi ise somatik embriyogenesistir. Bu embriyolar somatik embriyo olarak
adlandırılır ve zigotik embriyolar gibi gelişim gösterirler. Aralarındaki asıl farklılık elde
ediliş yöntemlerinden kaynaklanmaktadır. Zigotik embriyolar döllenmiş zigottan
geliştikleri için elde edilen bitkiler açılım gösterirken somatik embriyolardan elde edilen
bitkiler genetik olarak klon oluşturmaktadır (18).

Somatik embriyogenesis birçok bitki türünün, özellikle de orman ağaçlarının hızlı


klonal çoğaltılmasında önemli bir potansiyele sahiptir. Teorik olarak tek bir eksplant
sınırsız sayıda embriyo üretebilir. Bu sınırsız üretim, anaç bitkiden alınan kısıtlı
miktardaki materyale bağlı olan çelikle çoğaltım karşısında çok büyük bir avantaja
sahip olmaktadır (19).

Somatik embriyogenesis yağ palmiyesini de içine alan bazı bitki türlerinde ticari olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Yağ palmiyesi tohumla çoğaltılmakta olup, bitkiler yüksek
oranda heterozigot olduğundan dolayı elde edilen döllerde büyük varyasyon
gözlenmektedir. Ayrıca, bu bitkinin tek bir meristemi bulunmakta ve çelikle klonal
çoğaltımı da mümkün olmaktadır (20).

Somatik embriyogenesisin belki de en önemli kullanım alanı bitkilere gen aktarımıdır.


Bitkilere gen aktarımında değişik yöntemler geliştirilmiş olmakla birlikte, en yaygın
olarak kullanılanı bitkilerin doğal genetik mühendisi olarak adlandırılan Agrobacterium
tumefaciens bakterisidir. Bu bakteri aracılığıyla tarımsal öneme sahip birçok gen, iki
çenekli bitkilere kolaylıkla aktarılabilmiştir. Son yıllarda süper binary vektörlerin
kullanılmasıyla A. Tumefaciens’ın tek çenekli bitkilere de gen aktarım yeteneğine sahip
olduğu anlaşılmış olup, bu bakteri aracılığıyla transgenik arpa, mısır ve çeltik bitkileri
elde edilmiştir (5).
8

Şekil 2.3. Yoncada yaprak eksplantından somatik embriyogenesis ile bitki


rejenerasyonu.
a) I. Protokolde yaprak eksplantından elde edilen kalluslar üzerinde gelişen somatik embriyolar
(bar=1mm),
b) II. Protokolde yaprak eksplantından elde edilen kalluslar (bar=11mm)
c,d) II. Protokolde kalluslar üzerinde gelişen somatik embriyo ve bitkicik gelişimi (bar=8mm)
e,f) somatik embriyolardan elde edilen bitkiler ve bitkilerin dış koşullara alıştırılması (bar=9mm, 20mm)
(18)
2.2.3. Protoplast Kültürü ve Somatik Melezleme

Çok hücreli dokularda bitki hücreleri birbirlerine hücreler arası bağlarla bağlanırlar. Bir
hücrenin duvarı uzaklaştırıldığında geriye kalan kısmına protoplast denir. Protoplastlar
izotonik ortamlarda canlılığını sürdürüp, yeni duvar oluşturup, mitozla bölünebilir, yeni
hücre grupları (mikrokallus) ve daha sonra da yeni bitkiler oluşturabilirler. İzole edilen
protoplastlar yüksek bitkilerde elde edilebilen yegane tekli hücre kaynağını oluştururlar
(5).
9

Protoplast çalışmalarının temel amacı bir adet hücreden bitki elde edebilmektir. Teorik
olarak her bitki türünden ve bir türün her dokusundan protoplast elde etmek
mümkündür. Fakat izole edilen her protoplasttan bitki elde etmek mümkün olmamakla
birlikte bu konudaki bildirimler gün geçtikçe artmaktadır (6).

En çok kullanılan protoplast kaynağı yaprak mezofil hücreleridir. Monokotiledonlara


göre (örnek: buğdaygiller) dikotiledonlar (örnek: baklagiller) mezofil hücrelerini içeren
yapraklar genellikle daha uygun bir izolasyon materyali verirler (5).

Protoplast izolasyonundan sonra ortaya çıkabilecek davranışlar 5 kategoride


değerlendirilebilir. Bunlar sırasıyla:

a. Strese tepki: Enzim etkisi sonucu bitki hücresinin kendi savunma mekanizmasını
geliştirmesi,

b. Tamir mekanizması: Hücre zarında ve zar proteinlerinde oluşan zararın giderilmesi,


yeni zarın oluşturulması,

c. Adaptasyon: Organellerin ve sitoplazmanın morfolojik ve fonksiyonel olarak


adaptasyonu,

d. Hücre bölünmesi: Hücre hayat döngüsünün yeniden başlaması, hücre bölünmesi ve


kallus oluşumu,

e. Morfogenesis: Organize hücre gelişmesi, bölünmenin uyarılması ve değişimin


başlayarak organize doku ve daha sonra bitkilerin oluşturulmasıdır (8).

Bir çok bitki türünde protoplasttan bitki rejenerasyonu öncelikle çok yüksek oranda
genotipe daha sonra donör doku ve hücrelerin tip ve özelliklerine bağlıdır. Solanacea
familyası protoplastlardan bitki rejenerasyonunda en başarılı olanıdır. Son yıllarda
tahıllar ve odunsu bitkilerde başarılı sonuçlar alınmıştır. Fakat özellikle dane
baklagillerde protoplastlardan bitki rejenerasyonunda hala zorluklar vardır (8).

Bütün türler için uygun bir sistem yoktur ve her tür, hatta her çeşit veya genotip için
optimum sistem ayrı ayrı deneylerle tespit edilmelidir. Eğer üzerinde daha önce
çalışılmamış bir türde protoplast izole etmek ve uygun kültür ve rejenerasyon şartları
tespit edilmek isteniyorsa öncelikle en çok kullanılan metotlar ve besin ortamları
denenmelidir (5). Örnek olarak, şeker pancarında sadece stoma gard hücrelerinin
protoplast kaynağı olarak kullanılması halinde başarı elde edilebilmektedir (11). Yine
10

havuç yaprak sapı protoplastları veya Vicia faba sürgün ucu protoplastları ancak aljinat
içinde gömülerek kültürü yapıldığında sonuç başarılı olmaktadır. Benzer şekilde tütün
mezofil protoplastları yeni bir teknik olarak ince aljinat tabakalarında kültüre
alındıklarında sürgünlerin elde edilmesine kadar geçen süre 5-6 haftadan 2 haftaya
düşürülebilmektedir (5).

Protoplast kültürü ve somatik melezleme bitki ıslahında daralan genetik varyabiliteyi


genişletmede en ümitli metotlardan birisi olarak görülmektedir. Özellikle yabani
türlerde rastlanan hastalık ve zararlılara dayanıklılık genlerinin füzyon yoluyla kültür
bitkilerine aktarılması çok büyük avantajlar ortaya koyabilir (5).

Hızlı ve olumlu gelişmelere rağmen tahıllar, baklagiller ve ağaçlar ile iğne yapraklıların
da içinde bulunduğu önemli bitki grupları protoplast izolasyonu, kültürü ve somatik
melezlemeler bakımından geri kalmış olup bu bitki grupları üzerinde daha fazla
araştırma yapılması gerekmektedir. Özellikle uzak akraba türlerinin melezlenmesinde
pratikte bazı problemler ortaya çıkmaktadır (5).

2.2.4. Haploid Bitki Üretimi

Somatik hücrelerindeki kromozom sayısı, ait oldukları bitki türünün gamet hücrelerinde
bulunan kromozom sayısı kadar olan bitkilere haploid bitkiler adı verilmektedir (5).

İlk kez 1922 yılında Blakeslee ve araştırma grubu tarafından Datura stramonium
bitkisinde yapılan bir çalışmada doğal olarak ortaya çıkan ve ‘haploid’ olarak
isimlendirilen bir bitkide kromozom sayısının, gamet hücrelerinde bulunması gereken
sayıda olduğu belirlenmiştir. Bunun ardından 1929 yılında Kostoff, iki farklı tütün
türünün melezlenmesi sonucunda (Nicotiana tabacum ve N. langsdorfii) doğal olarak
haploidlerin oluştuğunu rapor etmiştir. Bu ilk bilgilerin verilmesinden sonra pek çok
sayıdaki bitki türünde doğal partenogenesis yoluyla veya değişik tekniklerin deneysel
olarak uygulanmasıyla haploid bitkilerin oluşumu üzerinde çalışmalar yoğunlaşmıştır
(5).

2.2.4.1.Erkek Gametten Haploid Uyartımı

2.2.4.1.1. Arter Kültürü

İlk kez 1953 yılında Tulecke, Ginkgo biloba bitkisine ait olgun polenlerin kültür
koşullarında haploid kallus oluşturmak üzere uyarılabileceğini gözlemlemiştir. 1964
yılında ilk önemli gelişmeyi Guha ve Maheshwari gerçekleştirmiş, Datura innoxia
11

bitkisinin kültüre alınan anterlerinde mikrosporlardan haploid embriyo oluşumu


sağlanmıştır (16). Sonraki yıllarda Bourgin ve Nitsch (1967), Nicotiana tabacum
türünde anter kültürü yoluyla tam bir haploid bitkiyi elde etmeyi başarmışlardır. Bu
aşamadan sonra birçok bitki türünde erkek gametten haploid bitki elde etme amacıyla
çalışmalar yapılmış, günümüze değin yaklaşık 250 farklı bitki türünde in vitro
androgenesis tekniğinden başarılı sonuçlar elde edilmiştir (5).

Anter kültürü, özellikle Solanaceae familyası üyelerinin çoğunda başarılı sonuçlar


vermektedir. Cruciferae, Gramineae ve Ranunculaceae familyalarına ait değişik
türlerden haploid bitkiler elde edilebilmektedir (21, 22). Bunlardan başka çeltik ve mısır
türlerinde de başarılı sonuçlar rapor edilmektedir (23).
12

Şekil 2.4. Tütün bitkisine ait tek çekirdekli mikrospor (kültüre başlandığı aşamada), (b)
Bir haftalık inkübasyon süresi sonunda mitoz bölünme geçirmiş ve birbirine benzer
yapıdaki iki çekirdeğe sahip mikrospor, (c) İki haftalık kültürlerde oluşan çok çekirdekli
mikrospor, (d) Embriyo gelişme yönünde bölünen bir mikrospor, (e) Mikrokallus
görünümüne dönüşen çok hücreli bir mikrospor, (f) Çok hücreli bir mikrospor
(embriyoid), (g) Küçük ölçekli bir haploid kallus, (h-j) Tütün anterlerinde polen
embriyogenesisinin değişik aşamaları (5).
13

2.2.4.2.Dişi Gametten Haploidi Uyartımı

2.2.4.2.1.Ovül ve Ovaryum Kültürleri

Döllenmemiş yumurtalığın ya da yumurta hücrelerinin kültüre alınmasıyla haploid


embriyo ve bitki oluşumuna ‘ovaryum’ veya ‘ovül kültürleri’ adı verilmektedir. Dişi
gametten hareketle haploid bitki elde etme çalışmaları 1950’li yılların sonunda hıyarda
spontan partenogenetik haploid bitki elde edilmesine yönelik çalışmalarla başlamıştır
(24). Bu ilk uygulamalarda tam olgun olmayan hıyar meyveleri hasat edilmiş, su
üzerinde yüzdürme yoluyla hafif oldukları belirlenen tohumlardan embriyo kültürleri
yapılmış ve 13 adet ilk hıyar haploid bitkileri elde edilmiştir (5).

1980’li yıllarda ovul ve ovaryum kültürlerine olan ilgi yoğunlaşmış ve değişik


familyalardan birçok bitki türünde haploid embriyo uyartımına yönelik çalışmalar
yapılmıştır. Arpada yapılan bir çalışmada; antesisten önceki dönemde, polenlerin tek
çekirdekli, iki çekirdekli ve üç çekirdekli olduğu aşamalarda aynı çiçekte bulunan
yumurtalıklar kültüre alınmıştır. Haploid embriyo uyartımı için en elverişli dönemin, iki
veya üç çekirdekli polenlere sahip çiçeklerden izole edilen yumurtalıkların içinde
bulunduğu dönem olduğu belirlenmiştir. Buna karşılık, buğday ve tütünde aynı çiçeğin
polenlerinin tek çekirdekli olduğu dönemde alınan yumurtalıkların haploid bitkiler
oluşturduğu belirlenmiştir (5).
14

Tablo 2.2. Ovül ve ovaryum kültürleri ile haploid embriyo uyartımı yapılan bitkilerden
bazı örnekler (5)
Kültüre Alınan
Bitki Türü Kaynaklar
Kısım
Allium cepa Ovül Keller, 1990

Allium porrum Ovaryum Özzambak, 1992

Hossemans ve Bossoutrot, 1983; Bornman, 1985;


Beta vulgaris Ovül
Doctrinal ve ark., 1989

Cucumis melo Ovül Dryanovska ve Ilieva, 1983

Cucurbita pepo Ovül Metwally ve ark, 1998

Gerbera jamesonii Ovül Sitbon, 1981; Meynet ve Sibi, 1984

Cagnet ve Sitbon, 1981; Cai ve Zhou, 1984

Helianthus annuus Ovaryum Mix, 1985; Ahmim ve Vieth, 1986; Gelebarth ve San,
1987; Cappadocia ve ark., 1988

San Noeum, 1976; Wang ve Kuang, 1981; Huang ve


Hordeum vulgare Ovaryum
ark., 1982; Gu ve Cheng, 1984

Lilium davidii Ovaryum Gu ve Cheng, 1983

Nicotiana rustica Ovaryum Zhu ve Wu, 1979

Nicotiana tabacum Ovaryum Wu ve Cheng, 1982

Asselin de Beauville, 1980; Zhou ve Yang, 1980; Kuo,


Oryza sativa Ovaryum
1982; He ve Yang, 1987 ve 1988

Petunia axillaris Ovül De Verna ve Collins, 1984

Triticum aestivum Ovaryum Zhu ve Wu, 1979; Gussakovskaya ve Najar, 1990

Zea mays Ovaryum Ao ve ark., 1982; Truong-André ve Demarly, 1983


15

Tablo 2.3. Eksik polenler ile tozlama ile haploid embriyo uyartımlarına bazı örnekler(5)
Bitki Türü Uygulama Kaynaklar
Actinidia deliciosa Işınlanmış polen Pandey ve ark., 1990
Brassica oleracea Işınlanmış polen Doré, 1989
Cichorium intybus Türlerarası tozlama Doré ve ark., 1996
Citrullus lanatus Işınlanmış polen Gürsöz ve ark., 1991
Sarı ve ark., 1994
Cucumis ficifolius Türlerarası tozlama Zagorcheva ve ark., 1987
Cucumis sativus Işınlanmış polen Sauton, 1989
Niemirowicz-Szczytt ve
Dumas de Vaulx, 1989
Çağlar ve Abak, 1995
Cucumis melo Türlerarası tozlama Dumas de Vaulx, 1979
Işınlanmış polen Sauton, 1987
Işınlanmış polen Sarı ve ark., 1992a
Daucus carota Işınlanmış polen Rode ve Dumas de Vaulx, 1987
Fragaria ananassa Işınlanmış polen Caranta, 1992
Malus domestica Işınlanmış polen Zhang ve Lespinasse, 1991
Petunia hybrida Polen ışınlama Raquine, 1985
Solanum tuberosum Kolhisin Montelongo-Escobedo ve Rowe, 1969

Şekil 2.5. Haploid kavun bitkiciklerinin görünümü (25)


16

Haploid bitkilerin elde edilmesindeki temel yaklaşım kuşkusuz bu bitkilerin kromozom


setlerinin iki katına çıkartılması (katlanması) ve %100 homozigot safhaların hızla
geliştirilmesidir. Günümüzde kromozom katlaması için bitki ıslahçıları tarafından en
yaygın kullanılan kimyasal madde, kolhisindir. Bu madde Liliaceae familyasına ait
Colchicum automnale L. (güz çiğdemi) bitkisinin köklerinden elde edilen, alkaloid
yapısında kuvvetli bir zehir olup; alkol, kloroform ve soğuk suda eriyen, buna karşılık
sıcak suda ve eterde erimeyen bir maddedir (5).

Dihaploidizasyon için değişik bitki türlerinde farklı yöntemler uygulanmıştır. Bunlar


aşağıda özetlenmiştir:

− Mısır ve güzelavrat otunda olduğu gibi kallus dokusu veya hücre süspansiyonuna
kimyasal madde uygulamaları,

− Kuşkonmaz, gerbera ve buğday’da olduğu gibi kolhisinin kültür ortamına katılması,

− Buğday, arpa ve çim türlerinde olduğu gibi haploid bitkilerin köklerine kolhisin
uygulaması,

− Şeker pancarı, pamuk, patlıcan ve biber’de olduğu gibi haploid bitkilerin aksiller
tomurcuklarına kolhisin uygulaması,

− Kavun, karpuz ve hıyar’ da olduğu gibi in vitro bitkiciklerin veya bunların


çeliklerinin belli bir süre kolhisin çözeltisi içinde bekletilmesi,

− Kavunda olduğu gibi tepe tomurcuklarının kolhisin çözeltisi içerisine in vivo


koşullarda bandırılması (25).

2.2.5. Sekonder Metabolit Üretimi

Besin ve enerji sağlama gibi yaşamsal değer taşımamakla beraber, başta ilaç sanayi
olmak üzere; kimya, besin, kozmetik ve zirai mücadele sektörlerinde ekonomik açıdan
çok önemli ve yeri doldurulamaz bazı kimyasallar bitkilerden elde edilmektedir (5).

Sekonder metabolitlerin bitkilerdeki önemli işlevleri şu şekilde özetlenebilir:

− Kuraklık, tuzluluk, UV ışınları vs. gibi değişik çevresel etkenlerin oluşturduğu stres
ortamına karşı koyma,
− Herbivorlara (böcekler, sürüngenler vb.) karşı savunma,
− Mikroorganizmalara (bakteriler, viruslar, mantarlar vb) karşı savunma,
17

− Bazı metabolik ve daha gelişmiş ekonomik işlevler (5).

2.2.5.1. İlaç Olarak Kullanılan Sekonder Metabolitler

Tarihle ilgili erişilebilen yazılı kaynaklarda, ilk insanların çeşitli hastalıkların tedavisi
içi bitkilerden yararlandıkları belirtilmektedir. Elbette bu kullanım biçimi etken madde
olan sekonder üründen çok, bitkinin kendisine veya değişik yollarla elde edilen
özütlerine dayanmaktadır. Bugün bile Dünya nüfusunun çoğunluğu için bitkiler ilaçların
hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde nüfusun
%80’ı sağlık gereksinimlerini ilk etapta tıbbi bitkilerden sağlamaktadır. Dünya
nüfusunun %80’inin gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı düşünülürse toplam Dünya
nüfusunun %64’ü bitkileri tedavi amaçlı kullanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise reçeteli
ilaçla satılan ilaçların yaklaşık %25’i bitkisel kökenli kimyasallardır. Şüphesiz, bu
ilaçların keşfedilmesinde halk arasında değişik hastalıkların tedavisinde kullanılan
bitkilerin, yani kocakarı ilaçlarının, araştırılması ve değerlendirilmesi büyük katkı
sağlamıştır. Vinkristin, vinblastin, rezerpin, kinin ve hatta aspirin bugünkü ekonomik ve
sağlık açısından önemlerini bu araştırmalara borçludurlar (5).

Tablo 2.4. İlaç sanayisinde kullanılan bazı önemli bitkisel kökenli maddeler (5).
İlaç Etken Maddesi Elde Edildiği Bitki Tedavi işlevi
Atropin Atropa belladona Antikolinerjik
Digoksin Digitalis lanata Kardiatonik
Digitoksin Digitalis purpurea Kardiovasküler
Emetin Cephalis spp. Amipli dizanteri tedavisi
Efedrin Efedra sinica Bronş açıcı
Filokarpin Pilocarpus jaborandi Kolinerjik
Hiyosiyamin Hyoscyamus niger Antikolinerjik
Kinin, Kinidin Cinchona ledgeriana Sıtma tedavisi
Kodein Papaver somniferum Öksürük kesici, analjezik
Reserpin Rouwolfia serpentina Antihipertansif
Vinkristin,Vinblastin,Aymalisin Catharanthus roseus Kanser tedavisi
18

2.2.5.2. Besin Katkı Maddeleri Olarak Kullanılan Sekonder Metabolitler

İnsanoğlu için yaşamsal değeri tartışılmaz olan bitki primer metabolitlerinin yanı sıra,
tat ve koku verici maddeler de besin endüstrisinde önemli yer tutmaktadır. Sentetik
katkı maddelerinin mutajenik, karsinojenik ve teratojenik etkilerinin ortaya çıkışı ile
birlikte; et, süt, meyve, sebze, deniz ürünleri ve meşrubat sektörlerinde doğal ürünlere
duyulan talep giderek artmaktadır. Tat ve koku vericiler tek bir kimyasal olabildiği gibi
birçok kimyasalın karışımı da olabilirler. Örneğin, Thaumatococcus danielli’ den elde
edilen tatlandırıcı thaumatin, bir tek kimyasaldan ibarettir. Zingiber officinale’ den elde
edilen zencefilde ise gingeroller adı verilen aromatik bileşikler ve geranial ve neral gibi
uçucu bileşikler işin içine girmektedir (5).

2.2.5.3. Parfümeri ve Zirai Mücadelede Kullanılan Sekonder Metabolitler

Bitkisel kökenli ürünlerden özellikle parfüm olarak yararlanılması da çok eski tarihlere
kadar dayanmaktadır. Örneğin, Rosa (gül) bitkisi türlerinden gül yağı, Lavandula
bitkisinden lavanta ve Jasminum türlerinden yasemin ilk çağlardan beri bilinen ve
bugün bile parfüm ve kozmetik sanayinde önemli yeri olan bitkisel ürünlerdir (5).

Tablo 2.5. Endüstride kullanılan bitkisel kökenli diğer doğal ürünler (5).

Ürün İşlevi Elde Edildiği Bitki


Besin
Kinin Acılaştırıcı Cinchona ledgeriana
Monellin Tatlandırıcı Dioscorephyllum cumminsii
Mirakulin Tatlandırıcı Synsepalum dulcifilum
Glisirrizin (Meyan) Tatlandırıcı Glycyrrhiza glabra
Krosetin Renklendirici Crocus sativa
Betalain Renklendirici Beta vulgaris
Likopein Renklendirici Lycopersicum esculentum
Humulon, lupuon Acı ve koku verici Humulus lupulus
Vanilin Koku verici Vanilla plenifolia
Parfüm ve Kozmetik
Yasemin yağı Parfüm Jasminum spp.
Gül yağı Parfüm Rosa damascena
Lavanta yağı Parfüm ve kozmetik Lavandula officinalis
Zirai Mücadele
Piretrin, sinetrin, yasmolin İnsektisit Chrysanthemum cinerariaefolium
Nikotin İnsektisit Nikotiana tabacum
Anakardik asit molluskusit Anacardicum occidentale
19

2.2.5.4.Sekonder Metabolitlerin Üretimi

Tablo 2.6. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen bazı doğal bileşikler (5).

Alkaloidler Flavonoidler Lignin Steroidler ve türevleri


Antrakinonlar Kalkonlar Naftokinonlar Taninler
Benzokinonlar Kinonlar Nükleik asitler Terpenler
Diantronlar Ksantonlar Organik asitler Terpenoidler
Fenoller Lateks Peptidler Vitaminler

Bu ürünler arasında, özellikle ilaç yapımında kullanılan kimyasalların bulunması, bazı


drogların ana bitkiden ziyade bu bitkinin hücre kültürleri tarafından üretimini ekonomik
açıdan cazip kılmaktadır. Doğal bileşiklerin bu alternatif yöntem ile üretimi bazı büyük
avantajlar sağlamaktadır. Bunlar şu şekilde özetlenebilir:

− Ana bitkinin kültürü veya toplanması esnasında karşılaşılan çevresel etkenlerin


(iklim, coğrafi zorluklar, ulaşım güçlükleri, mevsimsel kısıtlamalar vs.) ortadan
kaldırılması,
− Arz-talep dengeleri göz önüne alınarak gerektiği zaman yeterli üretimin
sağlanabilmesi ve böylece piyasanın düzenli bir şekilde kontrolü,
− Daha basit kalitede ve verimlilikte üretim,
− Kültürü yapılan bitkiler için daha az arazi kullanımı,
− Politik baskılardan uzak, daha serbest bir üretim (5)
20

Tablo 2.7. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen ve ekonomik değeri yüksek bazı
sekonder metabolitler (26).

Kimyasal Sınıfı Metabolitin Adı Elde Edildiği Bitki


Tropan alkaloidleri Atropin Atropa belladona
Hiyosiyamin, skopolamin Datura spp.,Hyoscyamus spp.
Nikotin Nicotiana tabacum
İndol alkaloidleri Aymalisin, vinblastin Catharanthus roseus
Kinolin alkaloidleri Kinin, kinidin, kinkonidin Cinchona ledgeriana
İzokinolin alkaloidleri Tebain Papaver bractetaum
Kodein, morfin Papaver somniferum
Emetin Cephaelis ipecacuanha
Fenilpropanoidler Antosiyaninler Daucus carota
Antrokinonlar Gallium mullago
Kapsaisin Capsicum anuum
İzoprenoidler Piretrin, yasmolin Chrysanthemum cinerariaefolium
Steroidler Digoksin,digitoksin Digitalis lanata ve D. purpurea
Kolesterol, diosgenin Dioscorea deltoidea
Terpenoidler Saponinler Ginseng panax

2.2.5.5. Bitki Doku ve Hücre Kültürü ile Sekonder Ürünlerin Üretimi

2.2.5.5.1. Kök kültürleri

Bitki tarafından üretilen metabolitin sentez yerinin köklerde bulunduğu durumlarda, bu


organdan alınan parçaların, teorik olarak, ana bitkideki kök hücreleri kadar veya daha
yüksek düzeyde olması beklenir. Ancak çok az bitki hücre kültüründe sınırsız büyüme
ile birlikte metabolit üretiminin sağlandığı bildirilmiştir. Son yıllarda, bir bitki patojeni
olan Agrobacterium rhizogenes ile yapılan çalışmalar bu kültürlerinde köklü değişiklik
sağlamıştır. Toprak grubu bakterisi olan bu patojen Ri-DNA adı verilen küçük DNA
parçasına bitki genomuna aktararak “tüylü” kök fenotipinin ortaya çıkmasına neden
olmaktadır. Solanaceae familyası üyelerinde ve özellikle Datura ve Nicotiana
türlerinde tüylü kök kültürleri ile piridin (nikotin, anatabin) ve tropan (atropin,
skopolamin, hiyosiyamin) alkaloidlerinin yüksek oranda üretimi sağlanmıştır. Tropan
alkaloidlerinin asıl sentez yerlerinin kökler olduğu ve sadece Solanaceae türlerinde
(Atropa, Datura, Hyoscyamus) bulunduğu da hatırda tutulmalıdır. Transformasyonla
elde edilen “tüylü” kök kültürleri ile metabolitlerin, özellikle de alkaloidlerin üretimi
21

sadece Solanaceae türleri ile sınırlı kalmamaktadır. Peganum harmala (üzerlik otu)
bitkisinin doku, transforme olmamış kök ve hücre süspansiyon kültürlerinde beta-
karbolin alkaloidlerinin (harmin, harmol, harmaline ve harmalol) üretimi çok düşük
düzeyde kalırken transforme olmuş kök hücrelerinde bu metabolitlerin miktarı yüksek
bulunmuştur. Şeker pancarından (Beta vulgaris) betalainler, Senecio türlerinden
pirolizidin alkaloidleri, Cinchona ledgeriana’dan kinin ve kinidin, trasnforme olmuş
kök hücresi kültürleri ile üretilen sekonder metabolitleri örnek olarak verilebilir (5).

2.2.5.5.2. Sürgün Kültürleri

Bitkilerde sekonder metabolit birikimi ile sürgün primordiumlarının oluşumu arasındaki


ilişkiden yola çıkarak, sürgün kültürleri ile madde üretimi ayrıntılı olarak irdelenmiştir
(5). Örneğin, Catharanthus roseus bitkisiden elde edilen çoklu sürgün kültürleri indol
alkaloidleri (katharantin ve vindolin) ana bitkidekinden daha yüksek oranda
üretmektedir (27).

Atropa belladona’nın koltuk altı tomurcuklarından, sürgün ucundan veya yaprak


disklerinden başlatılan multiple (çoklu) sürgün kültürlerinde tropan alkaloidlerinin
sentezlendiği gözlenmiştir (28).

2.2.5.5.3. Embriyo Kültürleri

Şayet bir metabolit embriyoda üretiliyor veya birikiyorsa bu metabolitin üretimi embrio
kültürleri ile gerçekleşebilir. Ancak burada kastedilen kaynak bitkiden çıkarılıp kültürü
yapılan embriyodan ziyade, somatik embriyo kültürleridir (5).

Somatik embriyo kültürleri lipidler gibi depo maddelerinin üretimi veya


araştırılmasında faydalı kaynaklardır. Papaver somniferum (haşhaş) bitkisinin embriyo
kültürlerinde 45 gün sonra depo lipidi, triaçilgliserol birikimi olduğu gözlenmiştir (29).
Doymamış yağ asidi gama-linoleik asidin bazı tedavi edici işlevlerinden dolayı (migren,
yüksek tansiyon gibi) özellikle Boragi naceae familyası üyelerinin somatik embriyo
kültürleri ile bu maddenin üretimi hedeflenmektedir (5).
22

2.2.5.5.4. Kallus Kültürleri

Kallus kültürleri, ana bitkiden kesilip çıkartılan ve bölünme özelliğini yitirmemiş organ
veya doku parçalarının karbon kaynağı (genellikle sakkaroz) ve bitki büyüme
düzenleyicileri (genellikle bir oksin ve sitokinin) içeren yarı katı besi ortamında
büyütülmesi sonucu oluşan morfolozik düzensizliğe sahip kütleler olarak tarif edilebilir.
Dolayısı ile kallus kültürünün başlatıldığı doku parçasının orjini sekonder metabolitlerin
üretiminde önem kazanmaktadır. Örneğin, tropan alkaloidlerinin üretimi hedefleniyorsa,
Solanaceae familyası üyelerinin kök dokularında bu maddelerin biriktiği bölgeler
seçilmelidir (5).

Tablo 2.8. Kök ve sürgün oluşturmak üzere farklılaşan kallus kültürlerinde biriken bazı
sekonder metabolitler (5).

Bitki Türü Sekonder Metabolit Kaynaklar


Kök oluşturan kallus kültürleri
Atropa belladona Tropan alkaloidler Hartmann ve ark.,1986
Calystegia sepium Tropan alkaloidleri Jung ve Tebfer, 1987
Dubosia spp. Tropan alkaloidleri Deno ve ark., 1987
Hyosyamus spp. Tropan alkaloidleri Hashimoto ve ark.,1982
Cephaelis ipecacuanba İzokinoline alkaloidleri Teshima ve ark., 1988
Papaver bracteatum İzokinoline alkaloidleri Zito ve Staba, 1987
Valeriana officinalis Terpenoidler Violon ve ark., 1984
Solanum spp. Streoidal alkaloidler Kokata ve Radwan, 1979
Linum flavum Fenolik bileşikler Berlin ve ark.,1986
Sürgün oluşturan kallus kültürleri
Atropa belladona
Papaver somniferum Traopan alkaloidleri Hiraoka ve Tabata, 1974
Cinchona ledgeriana İzokinolin alkaloidleri Yoshikawa ve Furuya, 1985
Digitalis purpurea Kinolin alkaloidleri Anderson ve ark., 1982
Citrus paradisi Steroidler Hagimori ve ark., 1984
Fenilpropanoidler Barthe ve ark., 1987
23

2.2.5.5.5. Hücre Süspansiyon Kültürleri

Hücre süspansiyon kültürleri tek hücrelerin veya küçük çapta hücre gruplarının sıvı
büyüme ortamında dağılım gösterdiği bitki hücre kültürü teknikleridir (5).

Tablo 2.9. Bazı sekonder metabolitlerin bitki hücre süspansiyon kültürlerinde ve


kaynak bitkideki verim oranları (29).

Metabolit Bitki Türü Metabolit Verimi (% Kuru Ağırlık)


Süspansiyon Kültürü Kaynak bitki

Aymalisin Catharanthus roseus 1,0 0,3


Serpentin Catharanthus roseus 0,8 0,5
Glutatyon Nicotiana tabacum 1,0 0,1
Nikotin Nikotiana tabacum 3,4 2-5
Diosgenin Dioscorea deltoidea 2,0 2,0
Rosmarinik asit Coleus blumei 15,0 3,0

2.2.5.6. Biyodönüşüm (Biyotransformasyon)

Bitki teknolojisinin en ilgi çekici konularından birisi de biyodönüşümdür. Biyodönüşüm


aynı zamanda bitki doku ve hücre kültürleri ile sekonder metabolitlerin üretiminin
önemli bir ögesidir (5).

Sözcük anlamı olarak biyodönüşüm organik bileşiklerin işlevsel gruplarının canlı


hücreler veya bu hücrelerden izole edilen enzimler tarafından değiştirilerek farkı
kimyasal yapıya sahip ürüne dönüştürülmesi olayıdır. Biyodönüşümü gerçekleştirecek
hücrelerde yer alan enzimler ortama ilave edilen öncül (veya substrat) üzerinde bir
takım kimyasal tepkimelerin gerçekleşmesinde rol oynarlar. Daha önce öncüller
kısmında belirtildiği gibi hücre kültürlerinin büyüdüğü ortama bir öncül madde
(substrat) ilave edildiğinde, hücreler öncelikle bu maddeleri bünyesine alacak ve daha
sonraki basamakta son ürünü oluşturmak için substratta bir takım dönüşüm
mekanizmaları meydana gelecektir. Birçok bitki doku ve hücre kültür sistemlerinde
(organ, kallus, süspansiyon, protoplast ve tutuklanmış hücre kültürleri gibi)
biyodönüşümün, çoğu kez, bir tek enzimin rol oynadığı tek basamaklı mekanizmadan
24

ibaret olduğu bilinmektedir. Yine de birçok enzimin rol oynadığı çok basamaklı
biyodönüşüm olayları da rapor edilmiştir (30).

Tablo 2.10. Bitki hücre kültürlerinde biyodönüşüme dair bazı örnekler (5)

Bitki Türü Substrat Ürün


Cannabis sativa Kannabidiol Kannabielsionlar
Catharanthus roseus Anhidrovinblastin Vinblastin
Datura innoxia Hidrokinon Arbutin
Digitalis lanata Digitoksin Digoksin
Lavandula angustifolia Monoterpenoid aldehitler Alkoller
Mentha spp. Menton Neomenton
Mentha spp. Menton İzomenton
Mucuna pruriens Tirozin L-DOPA
Papaver somniferum Kodeion Kodein
Papaver somniferum Tebain Neopin
Peganum harmala Triptamin Seratonin
Salix alba Salisilik alkol Salisin

2.2.6. Somaklonal Varyasyon

Somaklonal varyasyon bitki doku kültüründe genetik kararsızlık sonucunda ortaya çıkan
kalıtımsal değişikliklerdir. Bu durum, özellikle doğal varyasyonun çok az ya da
varyasyon meydana getirmenin zor olduğu durumlarda (ör. aseksüel olarak üreyen
bitkilerde) melezleme yapmaksızın kromozom komplementlerinin değiştirilerek verim
ve kalite karakterlerinin iyileştirilmesinde büyük önem taşımaktadır. Ancak, şu anda bu
yolla geliştirilen bitki sayısı oldukça sınırlıdır (24).

In vitro’da rejenere edilen patates bitkilerinde sap, yaprak ve yumru karekterleri ile
fotoperyot ihtiyacı ve meyve verimi gibi özellikler yönünden ebeveynlerini geçen (%
8,2) klonlar tespit edilmiştir. Şeker kamışında in vitro kültürde ortaya çıkan
mutasyonlardan yararlanılarak kaim ve sert yapraklara, yaprak yüzeyinde yüksek
silisyum depolama kapasitesine, daha kuvvetli kardeşlenme, daha yavaş gelişme ve
daha dik büyüme özellikleri ile yüksek şeker verimine sahip bitkiler elde edilmiştir.
Çeltik bitkisi doku kültüründe rejenere edildiğinde değişik özellikler yönünden
mutasyonlar meydana gelmektedir. In vitroda ortaya çıkan somaklonal varyasyondan
25

yararlanılarak, çeltik yanıklığı (Pyricularia oryzae )'na, yatmaya ve tane dökmeye


dayanaklı, harmanlaması kolay ve pişme kalitesi çok iyi olan "Dama" isimli bir çeltik
çeşidi geliştirilmiştir. Buğdayda bitki boyu, kardeş sayısı, başak ve tane karakterleri,
tohum verimi, hasat indeksi ve gliadin depo proteinleri gibi özellikler yönünden
rejenere edilmiş bitkiler arasında geniş varyasyon görülmüş ancak, varyasyonların çoğu
negatif yönde olmuştur. Ayrıca, Norstar buğday çeşidinde soğuğa tolerans yönünden
ebeveynlerini geçen somaklonlar tespit edilmiştir (24).

2.2.7. Agrobacterium Aracılığıyla Gen Aktarımı

Yıllardır ıslahçılar ve yetiştiriciler, arzu edilen karakterlere göre bitki tiplerini seçerek
çoğaltmışlardır. Ancak, son yıllarda doğanın en etkili genetik mühendisi olan
Agrobacterium bakterisi araştırıcılar tarafından arzu edilen genetik özelliklerin hızlı ve
etkili bir şekilde bitkilere aktarımı için genetik olarak değiştirilmiştir (32). İlk
transgenik bitki, 1980’lı yıllarda Agrobacterium aracılığıyla tütün protoplastlarından
elde edilmiştir. Bu başarı 3 önemli buluş sonucunda gerçekleşmiştir:

− Gen aktarımında kullanılan Agrobacterium vektörlerinin elde edilmesi,


− Yeni bir bitki oluşturma yeteneğindeki bitki hücrelerine gen aktarım yöntemlerinin
geliştirilmesi
− Seçici işaret (markör) genlerinin geliştirilmesidir (5).

Günümüzde, bitkilere gen aktarımında en yaygın olarak kullanılan araç Agrobacterium


tumafaciens bakterisidir. Bu bakteri sayesinde hemen hemen tüm kültür bitki türlerinde
transgenik bitkiler elde edile bilmiştir. Başlangıçta, buğdaygilleri de içeren tek çenekli
bitkilere Agrobacterium aracılığıyla yapılan gen aktarım çalışmalarında istenilen
başarıya ulaşılamamış, bu engelleri aşabilmek için elektroporasyon, mikroenjeksiyon ve
partikül bombardımanı gibi doğrudan gen aktarım teknikleri geliştirilerek, oldukça
başarılı sonuçlar alınmıştır. Ancak, son yıllarda geliştirilen süper “binari”
Agrobacterium vektörleri sayesinde mısır, çeltik, arpa ve buğday gibi tek çenekli
buğdaygillere de başarılı gen aktarımı yapılabilmiştir (5).

Agrobacterium, Rhizobiaceae familyasından toprakta yaşıyan gram-negatif bir


bakteridir. İki çenekli (dikotiledon) bitkilerde A.tumafaciens kök boğazı uruna,
A.rhizogenes ise saçak kök oluşumuna neden olmaktadır. Ur (tümör) oluşumuna bazı
26

tek çenekli bitkilerde de rastlanmaktadır. Bu bakteriler rizosfer ve toprakta yaşamlarını


sürdürürler. Bakteri, bulaştığı toprakta saprofit olarak yaşamakta ve birkaç yıl canlılığını
sürdürebilmektedir. Çoğu çift çenekli bitkiyi kök boğazında oluşan yaralardan enfekte
ederek kök boğazı uruna neden olmaktadır. Enfeksiyon bölgesindeki aşırı ve düzensiz
hücre bölünmeleri, tarımı yapılan birçok bitkide büyük ekonomik kayıplara yol
açmaktadır. Hastalık önce, gövde ve köklerin bilhassa toprak yüzeyine yakın
bölgelerinde küçük ve aşırı büyümeler şeklinde görülür. Gelişmenin erken döneminde
tümörler az çok küremsi, beyaz ya da ten rengi ve oldukça yumuşaktır. Daha sonra, bu
hücrelerin ölümü ve çürümesi sonucu dış dokular kahverengi veya siyaha döner.
A.rhizogenes ile enfeksiyon sonucunda da enfeksiyon bölgesinden saçak kökler
oluşmaktadır. Agrobacterium’un fitopatojenik özellikleri uzun yıllar önce belirlemesine
rağmen, enfeksiyonun gerçek doğası ancak son yıllarda ortaya konabilmiştir (33).

Agrobacterium’ un bitki hücrelerinde tutunması ve koloni oluşturması tümör oluşumu


için gerekli olan ilk aşamadır. Agrobacterium hücrelerinin yüzeylerindeki
polisakkaritlerin bitki hücrelerine tutunmada önemli rol oynadığı bilinmektedir. Bakteri
hücre duvarına tutunduktan sonra bakteri tarafından selüloz lifleri sentezlenmekte ve
böylece bitki hücre duvarında çok sayıda bakteri yığılması gözlenmektedir. Laboratuvar
şartlarında yapılan inokulasyonlarda tümör oluşumu için selüloz üretimine gerek
duyulmasına rağmen, doğal şartlarda bakterinin hücre duvarına tutunması için gerekli
olabilmektedir. Çünkü selüloz üretmeyen bakteri hatları yabani hatlara göre bitki
yüzeyinden daha kolay yıkanmaktadır (5).

Bakteri bitki hücre duvarına tutunduktan sonra, yaralanmış bitki hücrelerinden


salgılanan fenolik bileşiklere, Agrobacterium’ un algılanmasıyla T-DNA aktarım işlemi
başlatılır. Normalde bitkilerde fitoaleksin ve lignin biyosentezinde rol aldığı tahmin
edilen asetosringon (AS) gibi fenolik bileşikler bakteri hücresine girerek vir genlerini
uyarmaktadır. Vir genlerinin uyarılmasının sonucunda T-DNA’nın alt sarmalına
homolog, tek sarmal bir DNA molekülü (T-iplikçiği) üretilir. T-DNA sınırları içerisine
yerleştirilen herhangi bir DNA parçası tek sarmal olarak bitki hücrelerine aktarılır ve
bitki genomuna entegre olur. T-iplikçiğinin sentezi, T-DNA’nın alt sarmalının her iki 24
bp sınırının 3 ve 4. nükleotit dizileri arasındaki belirli bir noktada çentik oluşmasıyla
başlar. Bu işlem, VirD1 ve VirD2 proteinlerinin T-DNA sınır bölgelerindeki nükleotid
27

dizilerini belirli noktalardan tanıyan endonükleaz etkisi tarafından gerçekleşmektedir


(5).

Agrobacterium’dan bitki hücrelerine T-DNA transferinin en az anlaşılan kısmı belki de


T-DNA’nın bitki genomuna entegresyonudur. Genellikle, bitki hücresine aktarılan T-
DNA genlerinin geçici (transient) ifade seviyesi, kararlı (stabil) olarak entegre olan T-
DNA’larınkinden daha yüksek olmaktadır. Bu ise, bitki çekirdeğine aktarılan T-
DNA’ların önemli bir kısmının stabil olarak bitki genomuna entegre olmadığını
göstermektedir. T-DNA çekirdeğe girdikten sonra, bir veya birkaç kopya halinde
rastgele bitki kromozomlarıyla birleşmekte ve bu birleşmede kromozomların aktif
kısımları tercih edilmektedir (5).

Bitki hücresi içerisinde tek sarmal T-DNA kompleksinin çekirdek zarını geçerek
kromozomlara yönelmesinde en önemli görevi VirD2 ve VirE2 proteinleri
üstlenmektedir (5).

2.2.7.1. Bitkilere Gen Aktarımı

A.tumafaciens transgenik bitkilerin üretiminde kullanılan en yaygın araç olma özelliğini


halen korumaktadır. Bu bakteri aracılığıyla her çeşit bitki hücresine gen aktarmak
mümkün iken gen aktarılan hücre oranı son derece düşüktür. Bu nedenle, çok sayıda
gen aktarımı yapılmayan hücre içerisinden gen aktarımı yapılan hücrelerin belirlenerek
seçilmesi gerekmektedir. Gen aktarımının başarısını en fazla etkileyen faktör ise gen
aktarımı yapılan hücrelerin rejenerasyon kabiliyetidir. Rejenerasyon kabiliyeti
(totipotensi) olmayan hücrelere yapılan gen aktarımı hiçbir anlam ifade etmemekte ve
mutlaka gen aktarımının yapıldığı hücrelerden yeni bitkilerin elde edilmesi
gerekmektedir. Ancak, bitki dokularındaki hücrelerin son derece az bir bölümü hem gen
aktarımı hem de rejenerasyon yeteneğine sahiptirler. Bundan dolayı, tarımsal öneme
sahip olan genleri bitkilere aktarabilmek için, bitki doku ve hücrelerinden etkili
rejenerasyon yöntemlerinin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır (5).
28

Şekil 2.6. KYRT1 suşu kullanılarak LK1 kültüvarının Agro-vakum


infiltrasyonu sonucu elde edilen geçici GUS ekspresyonu (34)

Şekil 2.7. C58C1 suşu kullanılarak LK1 kültüvarının Agro-vakum


infiltrasyonu sonucu elde edilen geçici GUS ekspresyonu (34)

Şekil 2.8. EHA 101 suşu ile transforme edilmiş, 5 mg/L PPT içeren
ortamda seleksiyona tabi tutulmuş Er kültüvarının explantları (34)
29

2.2.8. Herbisitlere Dayanıklı Transgenik Bitki Geliştirilmesi

Yabancı otlar, tasarım alanlarında bulunan ve yarardan çok zarar veren bütün bitkiler
olarak tanımlanabilir. Kültür bitkilerinde çeşitli etmenlerin (hastalık, hayvansal
zararlılar gibi) meydana getirdiği ürün kayıpları ele alındığında, özellikle kurak geçen
yıllarda yabancı otların etkisinin en yüksek seviyede olduğu gözlenmektedir (35).

Yabancı ot mücadelesinde kulanılan başlıca yöntemler

− Mekanik savaş yöntemleri: Çapalama, elle yolma, toprak işleme ve su altında


bırakma
− Fiziksel savaş yöntemleri: Isı ve ışınlardan yararlanma
− Biyolojik savaş yöntemleri: Bir canlı populasyonunu, bakteriler, böcekler, balıklar
ve mantarlar gibi diğer canlı organizmalar aracılığıyla azaltmak için kullanılan
yöntemler
− Kimyasal savaş yöntemleri: Sentetik veya doğal yabancı ot öldürücüler (herbisitler)
kullanılarak yürütülen mücadele yöntemleri (35)

Herbisit olarak kullanılan bir kimyasalın ticari açıdan herbisit olarak nitelendirilebilmesi
için şu faktörler göz önünde bulundurulmalıdır:

− Geniş bir yabancı ot populasyonuna karşı etkin olması


− Kültür bitkisine, memelilere ve omurgasız canlılara karşı toksik etki göstermemesi
− Toprakta kalıcılığının kısa olması
− Üretim maliyetinin düşük olması (36).

Kültür bitkilerine herbisitlere karşı dayanıklılık kazandırılması yönünde yapılan


çalışmalarda başlıca 3 değişik strateji izlenilmektedir;

– Hedef molekülün modifikasyonu


– Hedef molekülün fazla üretimi
– Etken maddenin detoksifikasyonu (36).

İlk ikisinde herbisitin etkilediği hedef molekülün aktif maddeden korunmasına yönelik
olup, son stratejide ise aktif maddenin farklı bir bileşiğe çevrilerek etkenliğinin ortadan
kaldırılması amaçlanmaktadır (36).
30

Şekil 2.9. Herbisitlere dayanıklı kültür bitkilerinin geniş spektrumlu herbisit


kullanımındaki etkinliğinin şematik olarak gösterimi (35)

Tablo 2.11. Herbisitlerde etken madde ve etki sistemleri (5).

Etkili Madde Etkilediği Sistem Hedef Protein


Sulfonilurea Alifatik aminoasit sentezi Asetolaktat sentaz

Imidazolinon Alifatik aminoasit sentezi Asetolaktat sentaz


Gliosat Aromatik aminoasit sentezi 5-enolpürivil-şikimat-3-
fosfat sentaz (EPSPS)
Phosfinotrisin (PPT) Glutamin sentezi Glutamin sentaz
Triazin Fotosistem II QB proteini
Bromoxinil Fotosistem III QB proteini
Bipiridilumlar Fotosistem I Ferrodoksin
Fenoksiasetik asitler (2,4-D) ? ?
Dinitroanilinler Hücre bölünmesi Tübülin
Bipiridilumlar, paraquat, diquat Fotosistem I Elektron transfer sistemi
31

2.2.9. Böceklere Dayanıklı Transgenik Bitkilerin Geliştirilmesi

Bitkilerin böceklere karşı gösterdiği dayanıklılıkla ilgili ilk gözlemler 1831 yılında
“Lindley” tarafından “Winter Majetin” elma varyetesinin Eriosoma lanigerum Hausm.
(Hom.:Pemphigidae)’a direnç göstermesi üzerinde yapılmıştır (37).

Böcek saldırısına immun veya dayanıklılığı çok yüksek olan bitkiler çoğunlukla
kalitelerinden veya verimlerinden bir şeyler kaybederler. Bu nedenle tamamen dayanıklı
çeşitler seçmek yerine dayanıklılığı daha az fakat verim ve kalitesi daha iyi olan çeşitler
kullanılabilir (37).

Bitkilerin böceklere karşı gösterdiği dayanıklılık 3 temel mekanizma ile açıklanabilir:

− Antixenosis (Tercih edilmeme)


− Antibiyosis
− Tolerans (37)

Tablo 2.12. Bazı Kültür Bitkilerindeki Tüylülüğün Zararlı Böcekler Üzerine Etkileri
(37)

Konukçu Bitki Zararlı Böcek Etkileme Şekli


Mısır Heliothis zea Yumurta koyma
Akdarı Spodoptera frugiperda Beslenme ve yumurta koyma
Soya Empoasca fabae Beslenme
Yulaf Oscinella frit Yumurta koyma
Çeltik Chilo suppressalis Yumurta koyma
Pamuk Anthonomus grandis Yumurta koyma
Aphis gossypii Beslenme
Bemisia tabaci Beslenme
Buğday Mayetiola destructor Yumurta koyma
Fasulye Aphis craccivora Hareket, beslenme
Thrips tabaci Predatörlere karşı sığınak
Pamuk Bemisia tabaci Beslenme
32

Dayanıklı çeşitler, gözlem yoluyla belirlenir veya ıslah çalışmaları sonucu ortaya
çıkarılır. Bu ıslah çalışmaları çok kısa sürede sonuç verebildiği gibi çok uzun da
sürebilir ve maliyeti yüksek olabilir. Elde edilen dayanıklı çeşitler bazen kaliteli ve bol
ürün vermeyebilir. Araştırıcı Kalitesiz-Dayanıklı çeşit ile Kaliteli-Dayanıksız çeşit
arasında bir çeşit seçmek zorunda kalabilir. Çünkü ıslah çalışmaları sonucunda her
zaman zararlılara dayanıklı, kaliteli ve bol ürün veren çeşitler elde edilemeyebilir.
Ancak bu dayanıklılığın sonsuza kadar kalma ihtimali zayıftır. Zararlılarda bu
dayanıklılığı aşmak için zaman içinde kendilerini geliştirirler (37).

2.2.10. Hastalıklara Dayanıklılığın Arttırılması

Yerleşik yaşamın başlayıp ilk insanların tarım hayatına geçişleri bakteriyel ve fungal
patojenler ile kültür bitkileri arasında yakın bir ilişkinin başlangıcını oluşturmuştur. Bu
yakın ilişki bazen hastalık salgınlarını ortaya çıkarak tüm ürünün kullanılmayacak
duruma gelmesine ve bunun sonucunda da birçok insanın yaşamını yitirdiği kıtlıkların
görülmesine neden olmuştur (5).

2.2.10.1. Patojenik Bakterilere ve Funguslara Dayanıklı Bitki Üretilmesi

Genetik mühendisliği yolu ile patojenlere dayanıklı bitki üretmek için şu genel yöntem
kullanılmaktadır:

− Normalde o bitkide bulunmayan ve patojenlere karşı doğrudan toksik etkide


bulunacak genlerin bitkiye aktarılması
− Normalde o bitkide bulunmayan ve patojen saldırısı sırasında uyarılan savunma
genlerinin bitkiye aktarılarak daha yüksek düzeyde ifade edilmesi
− Özellikle fitoaleksin sentezi aşamasında gerekli olan enzimleri kodlayan genlerin
bitkiye aktarılması
− Patojenin salgıladığı ürünleri (toksinler, hücre duvarını yıkıcı enzimler vb.) yok edici
proteinleri sentezleyecek yeni genlerin bitkiye aktarılması (5)
33

Tablo 2.13. Varyantların bitki düzeyinde seçimi ile elde edilen hastalığa dayanıklı
bitkiler (5)

Bitki Patojen Doku Kültürü


Yonca Verticillium albo-atrum Protoplastlar
Yonca Fusarium solani Embriyogenik hücre süspansiyonu
F. oxysporum f. sp. medicaginis Eskplantlar
Elma Phytophthora cactorum Meristem
Muz Fusarium oxysporum f.sp. cubense Kallus
Arpa Rhynchosporium secalis Embriyogenik süspansiyon
Kereviz Fusarium oxysporum f.sp.apii kültürü, kallus
Kereviz Septoria apii, Cercospora apii, Pseudomanas Kallus
cichorii Kallus
Salata Salata Mozaik Virüsü, Bremia lactucae Kallus
Mısır Helminthosporium maydis
Şeftali Xanthomonas campestris pv.pruni Kallus
Pseudomanas syringe pv.syringae Kallus
Kavak Septoria musiva Protoplastlar
Kavak Melampsora medusae Protoplastlar
Patates Alternaria solani Kallus, eskplant
Patates Phytophthora infestans Protoplastlar
Patates Patates X Virüsü,Y Virüsü
Patates Streptomyces scabies, Patates Y Virüsü,
Patates Yaprak Kıvırcıklığı Virüsü Eskplantlar
Streptomyces scabies Kallus
Patates Helminthosporium oryzae Kallus
Çeltik Fijii Virüsü Kallus
Şeker kamışı Sclerospora sacchari Süspansiyon kültürü, eksplant
Şeker kamışı Helminthosporium sacchari Kallus
Şeker kamışı Ustilago scitaminea Kallus
Puccinia melanocephala Protoplastlar
Şeker kamışı Phytophthora parasitica pv.nicotianae,
Şeker kamışı Pseudomanas solanacearum Eksplanlatlar
Tütün Tütün Mozaik Virüsü Kallus
Fusarium oxysporum f.sp.lypercisi Irk2 Protoplastlar
Domates Fusarium oxysporum f.sp.lypercisi Irk2,3 Kallus

2.2.11. Erkek Kısır Bitkilerin Elde Edilmesi

Hibrit tohum kullanımı, heterosis veya melez azmanlığı olarak bilinen ürün artışı
nedeniyle, bitkisel üretimde oldukça önemli bir yer kaplamaktadır. Ancak, hibrit tohum
endüstrisinde önemli birçok kültür bitkisi, melez tohum üretimi için gerekli erkek kısır
34

hatlara sahip olmayıp, bu bitkilerden erkek organların mekanik yollarla uzaklaştırılması


da mümkün olmamaktadır. Erkek kısırlığın kullanımındaki bu önemden dolayı,
araştırmacıları genetik mühendisliği yoluyla “erkek kısırlık sistemi” geliştirmeye
yöneltmiş ve bu yolda çalışmalar yapılmıştır (38).

Bu metotta, çok yüksek orandaki tütün cDNA’ları farklı bitki dokularından elde edilen
mRNA’lar ile hibridize edilmiş, bunların anterlerin tapetum hücrelerine özgü olanları
belirlenmiş ve daha sonra bu genin promotör bölgesi Barnase olarak adlandırılan bir
bakteriyel RNA genine bağlanarak tütün ve kolza bitkilerine aktarılmıştır. RNase
özellikteki Barnase geninin etkisiyle, özellikle tapetal hücrelerinde bulunan tRNA,
mRNA ve rRNA’lar tahrip olmuş, dolayısıyla fonksiyonel çiçek tozlarının üretimi
tamamen engellenmiştir. Melez bitkileri ıslah etmek, tohum ve meyve elde edebilmek
için, bu transgenik bitkilere tekrar fertilite kazandırmak gerekmektedir. Fertilitenin
restorasyonu için, Barstar olarak adlandırılan ve Barnase geninin etkisini engelleyen bir
restorer gen, tapetala özgü promotörün kodlama bölgesine aktarılmıştır. Barnase ve
Barstar genlerinin aynı bitkide tezahür etmesiyle, RNase enzimi inaktive olmakta, polen
gelişmesi mümkün olmakta ve neticede fertil melezler elde edilebilmektedir (38).

Şekil 2.10. Frenk soğanında (Allium schoenoprasum L.) sitoplazmik erkek kısır bir
bitkinin (solda) ve fertil bir bitkinin çiçekleri (38)
35

2.2.12. Bitkilerden Rekombinant Protein Üretimi

Rekombinant DNA teknolojisi, doğada kendiliğinden oluşması mümkün olmayan,


çoğunlukla farklı biyolojik türlerden elde edilen DNA moleküllerinin, genetik
mühendisliği teknolojisiyle kesilmesi ve elde edilen farklı DNA parçalarının
birleştirilmesi işlemlerini kapsayan bir teknolojidir. Rekombinant DNA teknolojisi
aşamalarında aracı sistem olarak, bakteriler, mayalar, böcekler, memeliler, transgenik
bitki ve hayvanlar ve bitki doku ve hücre kültürleri kullanılır. Diğer aracı sistemlere
göre bitki kültürlerinin kullanımının avantajları vardır. Bitki kültürleri güvenilir, kolay
ve ucuzdur, patojen ve virus kontaminasyonları olmaz ve etik açıdan sorun teşkil etmez
(50).

Bitkilerden üretilen proteinlere örnek olarak enzimler, terapötik proteinler (aşılar), insan
plazma proteinleri, hormonlar, antikorlar, büyüme düzenleyicileri verilebilir. Bitkiden
üretilen ilk protein 1986 yılında transgenik tütünden üretilen büyüme hormonudur (50)

Transgenik tütün, patates veya domates hücre kültürlerinde, Avian influenza virus
(AIV)’ünün HA antijeni (hemagglutinin protein) üretimi ve 1990 yılında transgenik
bitki hücre süspansiyon kültürleri kullanılarak rekombinant insan serum albumin ve
kloramfenikolasetiltransferaz (CAT) üretimi bitkilerden rekombinant protein üretimine
örnek olarak verilebilir (51).

Hücre mühendisliği ve sistem biyolojisi yaklaşımları yoluyla son derece verimli hücre
hatlarının geliştirilmesi, salgılanan rekombinant proteinlerin kararlılığını artırmak ve
proteolitik degradasyonu önlemek, gen sessizleştirme baskılayıcılarının araştırılması ve
insanlaştırılan bitki-yapımlı glikozillenmiş proteinlerin mühendisliği, rekombinant
protein verimi ve kalitesini geliştirmek için gelecekte yapılması gerekenlerdendir (52).

2.2.13. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

Değişen çevre şartları ve hızla artan dünya nüfusu, tarımda birim alandan daha yüksek
verim ve daha kaliteli ürün elde edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Dünyada artan
nüfusa paralel olarak tarım alanları genişlememektedir. Bu nedenle, bitkilerden ve
hayvanlardan daha yüksek verimin alınması amaçlanmaktadır. Biyoteknoloji alanındaki
çalışmalar sayesinde bu amaca yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu çalışmaların iki
36

hedefi vardır; birincisi ürün kalitesinin ve miktarının yükseltilmesi, ikincisi kültür


bitkilerinin hastalık ve zararlılar başta olmak üzere tuzluluk, kuraklık gibi olumsuz
şartlara dayanıklılığının artırılmasıdır. Bu niteliklere sahip bitkilerin elde edilmesi için,
klasik ıslah yöntemlerine ilave olarak modern yöntemler geliştirilmiştir. Modern
yöntemlerin en önemli avantajı, gen aktarımı yapılacak türler arasında akrabalık
zorunluluğunun olmamasıdır. Böylece bitki, hayvan veya bir mikroorganizmadan alınan
genin tamamen farklı bir organizmaya aktarılması ve orada genomun bir parçasıymış
gibi işlev görmesi mümkün hale getirilmiştir. Bu amaçla uygulanan işleme, gen
transformasyonu, elde edilen bitkilere ise genetik olarak değişikliğe uğramış bitkiler
veya transgenik bitkiler denir (39).

Günümüzde üretilmekte olan GDO’ler;

− Gıdalardaki patojen bakterileri öldürmeye yönelik olarak geliştirilmiş transgenik


virüslerin kullanımıyla, zehirlilik potansiyeli azaltılmış GDO’ler
− Herbisid ve insektisidlere dirençli soya fasulyesi, mısır, pamuk cinsleri
− Asya ülkelerinde görülen kronik beslenme yoksunluğuna yönelik demir ve
vitaminlerden zenginleştirilmiş pirinç
− Afrika’da ürünlere zarar veren bir virüse karşı dirençli hale getirilmiş tatlı bir patates
türü
− İklim koşullarındaki aşırı değişimlere dirençli çeşitli bitki türleri
− Bağışıklık sistemi bazı uyaranlarla, sistematik olarak uyarılan kümes hayvanlarından
elde edilen “hiperimmun” yumurtalardır (40).

Geliştirilmekte olan bazı GDO’ler ise;

− Hepatit B gibi bulaşıcı hastalıklara karşı insan aşıları içeren muzlar


− Normal olgunlaşma sürecinden hızlı gelişen balıklar
− Erken ürün veren çeşitli meyve ve sebze türleridir (40).

Bitkilerde genetik mühendisliği teknolojisi uygulamaları ürün kalitesini, zararlı


organizmalara direnç gelişimini ve agronomik özellikleri geliştirmek amacıyla
yapılmaktadır. Genetik değiştirme çalışmaları mısır, pamuk, patates vb. bitkisel
ürünlerde zararlılara dayanıklılık; soya, pamuk, mısır, kolza, çeltik vb. bitkisel
ürünlerde yabani ot ilaçlarına dayanıklılık; patates, çeltik, mısır vb. bitkisel ürünlerde
37

viral bitki hastalıklarına dayanıklılık; ayçiçeği, soya, yerfıstığı vb. bitkisel ürünlerde
bitkisel yağ kalitesinin artırılması; domates, çilek vb. bitkisel ürünlerde olgunlaşmanın
geciktirilmesi ve dolayısıyla raf ömrünün uzatılması; domateste aromanın artırılmasına
yönelik olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bitkilere gen aktarımının diğer hedefleri
arasında insan ve hayvana yönelik ilaç, hormon ve aşı (örneğin; kolera aşılarında
patatesin kullanımı) gibi maddeleri bol miktarda üretmeleri sayılabilir (41).

Son yıllarda ise bilim insanları, belli vitaminlerce zenginleştirilmiş genetiği


değiştirilmiş tarım ürünleri geliştirmişlerdir. Bunun en iyi bilinen örneği, pirince beta
karoten (provitamin A) üreten genlerin aktarılmasıdır. Dünya nüfusunun yarısının temel
besin maddesi olan pirinç, vitamin açısından zengin bir besin değildir. Örneğin pirincin
en çok tüketildiği Güney ve Güneydoğu Asya’ da 5 yaşın altındaki çocukların % 70’ i
A vitamini eksikliği çekmektedir ve bu durum birçoğunun sağlığının bozulmasına ve
kör olmalarına neden olmaktadır. Fotosentez için gerekli bir pigment olan beta karoten,
pirinç bitkisinin yeşil dokusunda bulunmakla beraber tohum gibi fotosentez yapmayan
dokularda genellikle bulunmamaktadır. Tohum hücrelerinin beta karoten üretmesi için
pirinç bitkisinin genomuna, beta karoten sentezinde anahtar enzimlerden sorumlu olan
üç gen aktarılmıştır. Gen aktarımlı bu pirincin daneleri parlak sarı-yeşil renkte olduğu
içinde bu ürüne “altın pirinç” adı verilmiştir (41).

2.2.13.1. GDO’ların Potansiyel Faydaları

Genetiği değiştirilmiş organizmaları destekleyen özel endüstri üyeleri, gıda teknolojisi


uzmanları, gıda işleyicileri, distribitörler, perakendeciler, gıda uzmanları, bilim
insanları, bazı tüketiciler, Amerika’lı çiftçiler, düzenleme ajansları, dünyadaki fakir ve
aç insanları savunanlar ile yeşil devrim taraftarları; genetik mühendisliği teknolojisinin
son yıllarda çok kolaylaştırıldığını ve bu teknolojiyle, dünya populasyonunun giderek
büyümesi sonucu gerekli olan gıda ve ilacın büyük boyutta üretilebileceğini
düşünmektedirler (42).

− Besin Kalitesinin ve Sağlığa Yönelik Faydalarının Artırılması

Protein kalitesi ürünlerin esansiyel (temel) aminoasit içeriklerinde artış


sağlanabilmektedir. Örneğin proteinin metiyonin ve lisin içeriği artırılabilir. Genellikle
38

tahıllarda çok az bulunan lisin miktarının artırılması, tavuklarda üremeyi olumsuz


etkileyen lisin azlığı sorununu giderir (42).

− Meyve ve Sebzelerin Raf Ömrü ve Organoleptik Kalitelerinin Artırılması

Domatesler olgunlaşma, yumuşama ve çürüme işlemleri geciktirilerek uzun bir raf


ömrüne sahip olan bitkilerdir. Olgunlaşma ve yumuşama, büyük ölçüde, meyve
hücreleri tarafından etilen üretimine bağlıdır. Etilen üretiminde rol oynayan genlerin
kontrol edilmesi veya farklı bir strateji olarak hücre duvarını bozan bir enzim olan
poligalakturonaz enziminin baskılanarak pektin yıkımının ertelenmesi ile meyve ve
sebzelerdeki olgunlaşma geciktirilebilmektedir. Böylece koku, lezzet,
yumuşaklık/sertlik derecesi gibi yüksek kalitede organoleptik özellikler ve daha uzun
raf ömrü sağlanabilir. Olgunlaşmanın yavaşlatılması veya geciktirilmesi, aynı zamanda
ahududu, çilek, ananas ve şeftali gibi ürünlerde de yapılabilir (41).

− Bitkisel ve Hayvansal Ürün Veriminin Artırılması

Genetiği değiştirilmiş bitkiler, ürün verimini artırmak için ve böcekler, yabani otlar,
herbisitler, viruslar, tuzluluk, pH, sıcaklık, don, kuraklık ve hava gibi çeşitli çevresel
faktörlere dayanıklı bitkiler üreterek ürün kaybını azaltmak için kullanılabilir. Verimin
artması ve ürün kaybının azalması ile global ürün üretiminin artışı sağlanabilir. Bir
yıllık olan önemli tahıl ürünlerinin genetiği değiştirilerek çok yıllık ürünlere çevrilebilir.
Böylece toprağın daha az işlem görmesi (çift sürme vb.) ile erozyonun azalması ve
ayrıca yıl boyunca ürün veriminin alınması sağlanabilir. Ayrıca genetiği değiştirilmiş
bitkilerin kuraklığa direnci, tarımda su kullanımını azaltarak suyun yetersiz olduğu bazı
tropikal ve kurak bölgelerde bu bitkilerin yetiştirilmesini uygun duruma getirebilir (43).

− Yenilebilir Aşı ve İlaç Üretimi

Dünya üzerinde çok sayıda insan önlenebilir sağlık sorunları nedeniyle yaşamını
kaybetmekte veya sakat kalmaktadır. Bu hastalıkların pek çoğunun önlenmesinde
aşılama, en etkili yöntemdir. Aşıların pahalı olması, uygulanma şekli, uygulanması için
eğitimli personele ihtiyaç duyulması, taşınması ve saklanmasının zor olması, insanların
sosyokültürel yapısı gibi birçok nedenle pek çok kişi aşıya ulaşamamaktadır.
Tükettiğimiz sıradan bitkilere aktarılacak genler vasıtasıyla patojen
39

mikroorganizmaların çeşitli proteinlerini sentezleyen bitkiler elde edilerek bu bitkilerin


aşı olarak kullanılmasına çalışılmaktadır. Bu yöntemin en önemli avantajı aşının oral
olarak alınabilmesidir. Bu sayede ulaşımı kolaylaşmakta ve vücutta mukozal
immünitenin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır. Bu amaçla patates, muz, tütün ve
marul üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir (42).

− İnsan Hastalıklarının Tedavisinde ve Organ Naklinde Kullanılması

Genetiği değiştirilmiş hayvanlar, meme bezindeki sütte fibrinojen gibi rekombinant


proteinleri büyük miktarda üretmek için kullanılabilmektedir. Transgenik proteinler,
HIV veya deli dananın potansiyel kaynağı olarak korkulan verici insan kanından elde
edilen kan proteinlerine alternatif olarak kullanılabilirler (42).

− Bio-fabrikalar ve Endüstriyel Kullanım İçin Ürün Ham Materyali Olarak Kullanımı

Genetiği değiştirilmiş organizmalar ilaç endüstrisinde kullanılan vitaminler, monoklonal


antikorlar, aşılar, antikanser bileşikleri, anti-oksidantlar, plastikler, fiberler, polyesterler,
afyonlu ilaçlar/uyku ilaçları, interferon, insan kan proteinleri ve karotenoid üretmek için
kullanılmaktadır (41).

GDO’lar aynı zamanda gıda endüstrisinde kullanılan protein, enzim, stabilizatör, kıvam
artırıcı, emülgatör, tatlandırıcı, koruyucu, renklendirici ve tat verici gibi gıda karışımları
üretmek için de kullanılabilirler. Gıda işleme ve patojen belirlemede kullanılan
mikroorganizmalar gen aktarımı ile değiştirilebilir. Örneğin, peynir üretiminde
kullanılan çimosin, rennin gibi gıda enzimleri mikroorganizmalara aktarılarak daha
kolay ve daha ucuz olarak üretilebilmektedir. Gen aktarım teknolojisi ile bu gıda, ilaç ve
biyoteknoloji endüstrisinde kullanılan maddelerin üretimi geleneksel işlemlere göre çok
daha avantajlıdır. Çünkü yeni teknoloji ile arzu edilen bir ürün, fazla miktarda, çok daha
ucuz, nakil ve depolama işlemleri daha uygun olarak üretilebilir (42).

− Çevresel Faydaları

Günümüzde bitkilerin topraktan daha fazla azotu doğrudan kendilerinin alabilmesi için
genetiği değiştirilmiş bitki üretimi artmıştır. Bu da, buharlaşarak veya nehir ağızlarına
sürüklenip su kirliğine neden olarak çevreyi tehdit eden kimyasal gübre gereksinimini
azaltacağından çevre için yararlı bir uygulama olacaktır (42).
40

Genetiği değiştirilmiş bitkiler ya da mikroorganizmalar, çevredeki toksik atıkların


uzaklaştırılmasını sağladıkları için bioremediasyon için de kullanılabilmektedirler. Bazı
durumlarda bitkiler, çevreye bulaşan zehirleri parçalayıp zararsız hale
getirebilmektedirler (42).

2.2.13.2. GDO’ların Potansiyel Riskleri

Gıda ürünlerine aktarılan genler, bazı besin değerlerinin düzeyini artırırken diğerlerinin
düzeyini azaltarak tahmin edilmeyen bir şekilde gıdaların besinsel özelliklerini
değiştirebilirler. Bu durum genetiği değiştirilmiş ürünler ve geleneksel eşdeğerleri
arasında farklılığa neden olur. Bitkisel ve hayvansal gıdaların besin içeriklerindeki
değişimlerin besin etkileşimleri, besin-gen etkileşimi, canlıda besinin varlığı, besin gücü
ve besin metabolizması üzerine etkisi hakkında henüz yeterli bilgi yoktur. Ayrıca bu
besinlerin gen ifadesinin kompleks düzeni ile ilgisi hakkında da bilgi yetersizliği vardır
(42).

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin sağlık üzerinde, özellikle uzun dönemde meydana


getirebilecekleri etkiler üzerinde henüz tam/net bir bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle
GDO’ların sağlık açısından riskleri göz önüne alınarak etiketleme yoluyla tüketicilerin
bilgi edinme ve seçme hakkının sağlanması gerektiği düşünülmektedir (41).

Gen aktarım teknolojisi ile organizmaya yerleştirilen yeni genin özellikleri, insanlar için
alerjik reaksiyonlara neden olabilir veya mevcut alerjik reaksiyonları şiddetlendirebilir.
Bu durum Brezilya fındığında bulunan bir genin soyaya aktarılması ile sağlanan gen
modifikasyonunun, Brezilya fındığına alerjisi olan tüketicilerde alerjik reaksiyonlara
neden olması ile somut olarak kanıtlanmıştır (41).

Avrupa Birliği yönetmelikleri herhangi bir gıda ürününün geleneksel benzerlerinden


farklılaştığı anda GDO kökenli olduğunun etiketlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
ABD’de ise gıda kaynaklarının güvenirliği ve sağlıklı olması (et ve kümes hayvanları
hariç) ABD Gıda ve İlaç İdaresi (US FDA) tarafından düzenlenmektedir ve bu ajans
GDO’ların etiketlenmesine karşıdır (42).

GDO’ların çevre üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak olumsuz etkileri ve özellikle


türler arasındaki gen kaçışının doğal ekosistemde oluşturacağı riskler yaygın olarak
41

tartışılmaktadır. Bitkiler arasında gen alışverişi hayvanlara göre daha kolay olduğundan
gen kaçışı, genetiği değiştirilmiş bitkilerin barındırdığı en önemli risktir (42).

Çevreciler, genetiği değiştirilmiş ürünlerin geniş bir alanda ekimi yapıldığı zaman
çevresel risklerinin olacağı konusunda kaygı duymaktadırlar. GD bitkiler, doğal türlerle
rekabet ederek onların ortadan kalkmasına da neden olabilirler. Ayrıca çapraz tozlaşma
sırasında bitkilere aktarılan yeni genetik özelliklerin doğal türlere, yabani türlere ve
böceklere kaçışı söz konusu olabilir (42).

Tüketiciler aynı zamanda öldürücü mikroorganizmalar veya süper bitkilerin alan


denemeleri ve alan testleri sırasında serbest kalabileceği ve biyoteknoloji
laboratuarlarındaki kazaların insan ve hayvan popülasyonunu tehdit eden toksik ajanlar,
zehirler veya biyolojik toksinlerin serbest kalmasına yol açabileceği gerçek bir
“bilinmeyen korkulara” sahiptirler (41).

2.2.13.3. GDO’ların İnsan Sağlığına Etkisi

Araştırma ve çalışmalar için yeterli sürenin olmaması bugün sofraları süsleyen GDO’lu
ürünlerin sağlığımıza ne gibi etkileri yaratabileceği ise belirsizdir. Özellikle GDO’lu
besinlerin antibiyotiklere dirençli genetik materyal taşıması, insan bağırsağındaki
bakterilere bu genetik materyalin geçmesi, çok tehlikeli bir durum ortaya çıkarabilir.
Böyle bir aktarım sonucunda bugün birçok hastalık esnasında kullanılan antibiyotikler
etkisiz kalabilir (42)

GD ürünlerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki olası olumsuz etkileri uzunca süredir
tartışılmaktadır. Bu yeni teknolojinin riskleri göz önünde bulundurularak birçok ülke bu
ürünlerin doğaya salınımları konusunda sıkı bir kontrol sistemi uygulamakta ve
gıdaların bu tür ürünlerden yapılmaları ya da bunları içermeleri durumunda ürün
etiketlerinde beyan edilmeleri zorunluluğu getirmektedir (42).

GDO’ların insan sağlığı üzerine etkileri konusunda yapılan araştırmalar sonucunda


antibiyotiklere karşı direnç, allerjinite ve toksisite gibi etkiler tespit edilmiştir. Ancak
GD ürünlerin sağlık üzerinde, özellikle uzun dönemde yaratabilecekleri etkiler üzerinde
henüz tam bir bilgi bulunmamaktadır (42).
42

2.3.13.4. GDO’lu Ürünlere Örnekler

Mısır, domates, patates, pirinç, soya, buğday, kabak, bal kabağı, ayçiçeği, yer fıstığı,
bazı balık türleri GDO’lu ürünlere verilebilecek başlıca örneklerdir. Bunların dışında
çalışmaların devam ettiği ürünler: muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun,
karpuz, kanoladır. Mısır ve soya, genleriyle oynanmış bitkiler arasında ilk sıralarda yer
aldığı için bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin kullanıldığı bütün ürünler GDO’lu olma
riski taşımaktadır. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz,
fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer almaktadır. Örneğin,
bisküvi, kraker, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve
gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri
hayvanlardan elde edilen gıdalar ve pamuk GDO’lu olma riski taşıyanların başında
gelmektedir (43).
43

3.TARTIŞMA VE SONUÇ

Tarımda birim alandan daha yüksek verim ve daha kaliteli ürün elde etmek fevkalade
önemlidir. Değişen çevre şartları ve hızla artan dünya nüfusu bitkisel üretimde yeni
çeşit geliştirmenin ve dolayısıyla bitki ıslahı çalışmalarının önemini daha da artırmıştır.
Dünyadaki insan nüfusu arttıkça bitkilerden ve hayvanlardan daha yüksek verim
almanın yolları bilimsel olarak araştırılmaya başlanmıştır. Potansiyel verim düzeyine
ulaşabilmek için bitkilerin genetik yapılarının değiştirilerek geliştirilmesi ve neticede
iyileştirilmesi gerekmektedir (5).

Herhangi bir ürün için biyosentetik kapasitesi yüksek hücre kültür hatlarının elde
edilmesi ve bu hatların uzun süre kültürü yapıldığında aynı kararlılık ve verimde
tutulması güncel sorunlardan biridir. Özellikle hücre süspansiyon kültürlerinde gözlenen
büyüme ve metabolit birikimi arasındaki ters bağıntı bu sistemler ile doğal ürünlerin
üretilmesinde karşılaşılan en büyük sorunu oluşturmaktadır. Laboratuvar koşullarında
veya uzun zaman ve emek gerektiren bitkisel kökenli kimyasalların dönüşümü bitki
hücre kültürleri ile mümkün olmaktadır. Digitoksinin digoksine dönüştürülmesi bunun
en çarpıcı örneğidir (5).

Günümüzde bitki hücre kültürleriyle doğal ürünlerin üretimi artık akademik bir ilgi
odağı olmaktan çıkmış, endüstriye hitap etmeye başlamıştır. Bitki hücre kültürlerinin
köken aldığı bitkide varlığı saptanmayan yeni kimyasalları üretebileceği olgusuna da
dikkat edilmelidir. Çünkü bu yeni ürünler pek çok hastalığın tedavisinde etkin bir
şekilde kullanılabilir (5).

Safran (Crocus sativus L.)’ın in vitro koşullarda çoğaltımında organogenesis ve kormogenesis


metotlarla safranın mikroçoğaltımı, büyük ölçekli üretim, hastalıksız soğanlar üretimi için
aktraktif bir araçtır. Çalışmalarda safranın in vitro koşullarda üretimi için 2,4-D ve BAP
büyüme düzenleyicilerinin etkileri test edilmiştir. Doğrudan organ gelişiminin iyileştirilmesi
çalışmalarında, 2,4-D bileşeninin besiyerlerinden çıkarılması ve sadece BAP (1 mg/L) içermesi
44

sürgün gelişimini arttırmıştır. Sonraki deneylerde kullanılan 1 mg/L IBA ve %5 şeker içeren
büyüme ortamı kontraktil kök oluşumunda ve korm sayısının arttırılmasında oldukça etkili
olmuştur. Sonuç olarak, toplam başarı kontraktil kök oluşumu için %59.26, korm oluşumu için
%35.19 ve sürgün oluşumu için %100 şeklinde hesaplanmıştır (47).

Cydonia oblonga Mill. genotiplerinde yapılan organogenesis çalışmasında


organogenensis için iki deneme yapılmıştır. I. deneme: Temel besin ortamı olarak
modifiye edilmiş MS temel besin ortamı esas alınmış ve TDZ’nin (0.0, 1.0, 3.0, 5.0, 7.0
ve 9.0 mg/l), NAA (0.0, 0.01, 0.05, 0.1, 0.3 ve 0.5 mg/l) ile oluşturduğu 36
kombinasyon denenmiştir. II. Deneme: Welander (1988) ve Fasolo ve ark. (1989)
tarafından elmada iyi sonuç verdiği bildirilmiş olan uygulamaların sadece esas alındığı
II. denemede temel besin ortamı olarak makro element bileşimi tam ya da ½ kuvvetinde
olan modifiye edilmiş MS, LS (Linsmaier ve Skoog) ya da N6 (Chu ve ark.'nın pirinç
anter ortamı), mikro element ve vitaminleri tam ya da ½ kuvvetinde olan modifiye
edilmiş MS ortamları seçilmiş ve bu ortamlara TDZ, NAA ve/veya AgNO3 ya da
putrasin ilave edilmiştir. Böylece 6 farklı kombinasyon denenmiştir. I. denemede
organogenesis oranı ve ortalama sürgün sayısı bakımlarından kombinasyonlar
arasındaki farklılıklar istatiksel olarak önemli bulunmamıştır. Genel olarak tüm ayva
genotiplerinde putrasinin kullanıldığı kombinasyonlar dışında II. denemede yaprak
disklerinden sürgün oluşumu meydana gelmiştir. Sonuç olarak, ayva yaprak diski
eksplantlarından sürgün organogenesisi üzerinde planlanacak yeni çalışmalar için
AgNO3 içeren Murashige ve Skoog temel besin ortamında farklı büyümeyi düzenleyici
madde kombinasyonlarının etkilerinin belirlenmesi ve özellikle düşük TDZ dozları
üzerinde durulması önerilmektedir (49).

Verimliliğin arttırılması konusundaki en önemli başarılardan biri "acetolactate synthase (ALS)"


geninin aktarılması sonucunda "sulfonyllurea" herbisitine dayanıklı transgenik bitkilerin
oluşturulmasıdır. Diğer bir ot öldürücü olan ve genellikle tek doz olarak kullanılan
“glyphosate”a dayanıklı pamuk, soya ve mısır çeşitlerinin ıslah edilmesiyle de, birden fazla
herbisit uygulamasına olan gereksinim ortadan kalktığından, giderlerde önemli bir azalma
olmuştur. Transgenik bitkilerden yararlanılarak, etkili bir şekilde zararlı ve yabancı ot savaşı
yapılmasıyla, ilaç ve ilaçlama giderleri azaltılmakta, verimlilik ise artırılabilmektedir (44).

1980’lı yıllarda Agrobacterium’un tümor oluşturma mekanizması anlaşıldıktan sonra


bitki genetik mühendisliğinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Günümüzde,
45

Agrobacterium aracılığıyla hemen hemen tüm kültür türlerine gen aktarımı


yapılabilmektedir. Doğrudan gen aktarım teknikleriyle karşılaştırıldığında,
Agrobacterium ile gen aktarımı daha kolay, ekonomik ve güvenilir olmaktadır.
Önümüzdeki yıllarda Agrobacterium ile gen aktarımının zor olduğu türlere dahi rutin
olarak gen aktarımının yapılabileceği açıktır (5).

In vitro koşullarda onkogenik A. tumefaciens ‘in A281 hattı ile ayçiçeğine gen
aktarımında in vitro gelişen bitkiciklerden yaprak, yaprak sapı ve kotiledon eksplantları
izole edilerek kullanılmıştır. Tümör oluşumu inoküle edildikten 6-7 gün sonra
başlamıştır. Tümör oluşumu başlangıcından 4 hafta sonra A. tumefaciens’in onkogenik
A281 hattı ile tüm ayçiçeği hatlarında %100 tümör oluşumu görülmüştür. A.
tumefaciens’in onkogenik hattı A281 ile muamele sonucunda eksplantlarda oluşan
tümörler ve çalışma sonucunda elde edilen veriler herbisitlere, soğuğa, hastalık ve
zararlılara dayanıklılık genlerininde ayçiçeği bitkisine aktarılarak, transgenik bitkilerin
elde edilebileğini göstermektedir (46).

1980’li yılların başında başlayan teknolojinin pazara yansıyan ilk ticari ürünleri herbisit
ve böceklere dayanıklı transgenik bitkiler olmuştur. Halen Dünya genelinde yaklaşık 40
milyon hektar alanda ekimi yapılmakta olan transgenik bitkilerin %70’lik bölümünü
herbisite dayanıklı transgenik bitkiler oluşturmaktadır (5).

Gen teknolojisi ile üretilen tarım ürünleri, gıdalar ve organizmalar ile ilgili tartışmalar
halen devam etmektedir. Özellikle son yıllarda ülkemiz dahil birçok ülkede popüler hale
gelen organik tarım çalışmaları ile söz konusu teknolojinin kullanılması birbiri ile
oldukça çelişen iki konu gibi takdim edilmektedir. Ancak, dünyanın içinde bulunduğu
sosyo-ekonomik durum göz önüne alınırsa, genetik mühendisliğinin global tarım ve
gıda ürünlerinin arttırılması için kullanılması, günümüzde olmasa bile gelecekte zorunlu
görülmektedir. Ancak güvenli olduğu iddia edilen birçok genetik yapısı değiştirilmiş
ürünlerin satışı ve pazarlanmasında, mutlaka uyarıcı etiket bilgilerinin bulundurulması,
tüketicilerin bilgilenme ve seçme hakkının korunması bakımından önemlidir. Genetik
Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar için Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Tarımsal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan yönetmeliğin uygulanabilir hale
getirilmesi gerekmektedir. Elde edilen ürünler titizlikle takip edilerek, bağımsız
kuruluşlarca test edilmesi gerekir (39).
46

Ülkemizde mısır verim ve kalitesi ile karlılığını azaltan en önemli üretim sorunlarının
başında da zararlı böcekler gelmektedir. Diğer birçok ülkede olduğu gibi mısır kurdu
(Ostrinia nubilalis) ve mısır koçan kurdu (Sesamia nonagrioides) ülkemizde hemen
hemen tüm üretim alanlarında zarar yaparken, en önemli zararını Akdeniz bölgesinde
ikinci ürün mısır üretiminde yapmaktadır. Yoğun kimyasal uygulaması ikinci ürün
mısırda karlılığı azaltırken çok büyük bir çevre kirliliğine de neden olmaktadır.
Böceklere dayanıklı GD mısır üretiminin yapıldığı alanlarda insektisit kullanımı önemli
oranda azalırken, verim ve kalitede de önemli artışlar gözlenmektedir. Benzer sonuçlar
1999–2001 ve 2004–2005 yıllarında Adana’da yapılan böceklere dayanıklı mısır
çeşitlerinin alan denemeleri sonucunda da elde edilmiş olup, GD ikinci ürün mısır
üretimin Akdeniz bölgesinde karlılık ve ekim alanını önemli oranda artırabileceğini
göstermiştir. Böcek ve herbisitlere dayanıklı GD mısır çeşitleri üzerine yapılan yoğun
araştırmalar bu bitkilerin insan ve hayvan sağlığı üzerine önemli bir risk oluşturmadığı
gibi hedef dışı organizmaları da tehdit etmediği belirlenmiştir. Ancak, bu bitkilerin
tarım sistemine girmesiyle önlemler alınmazsa geleneksel yöntemlerle üretimin
yapıldığı alanlara gen kaçışının olabileceği, zamanla zararlıların bu bitkilere karşı
genetik dirençlilik kazanacağı gibi riskler mevcuttur (48).

Bir bakteri türü olan Bacillus thuringiensis, özellikle Lepidoptera familyasından


böceklerin sindirim sistemlerine zarar vererek ölümlerine neden olan bir protein
üretmektedir. Bu genin B.thuringiensis’ten izole edilerek domates, tütün, pamuk ve
mısır bitkilerine aktarılması sonucunda böceklere karşı dayanıklılık sağlanmıştır.
Bakteri geninin aktarılmasıyla bitkilere kazandırılan zararlılara dayanıklılık özelliğinin,
zararlıları kontrol altına almak için kullanılan kimyasal madde gereksinimini azaltması
beklenmektedir (44).

Ülkemizde 26 Eylül 2010 tarihinde yürürlüğe giren 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu
kapsamında tohum, gıda ve yem sektörlerinde faaliyette bulunan ve modern
biyoteknoloji ürünlerini üreten, kullanan, ithal ve ihraç eden, dağıtımını yapan ve nihai
tüketiciye satışını yönelik firmalara yönelik kanunun ön gördüğü kurallara uyma
mecburiyeti getirilmiştir. Söz konusu kanun kapsamında modern biyoteknoloji ürünü
olan GDO’ları, bunların ürünlerini veya bunlardan elde edilmiş ürünleri kullananların
son üretim aşamasında gerekli etiket kurallarına uymaları gerekmektedir. Aksi takdirde
kanunda öngörülen cezai sorumluluklarla karşı karşıya kalabilirler (43).
47

Sonuç olarak; biyoteknoloji, ülkelerin bazı gereksinimlerinin karşılanması için


yararlanabilecek bir araçtır. Ancak, bu gereksinimlerin sürekli ve güvenli bir biçimde
karşılanabilmesi için, ülkelerin kendi biyoteknolojik ürünlerini üretebilmeleri amacıyla
araştırma kapasitelerini geliştirmeleri gerekir. Oluşturulan yeni çeşitlerin
benimsenmesinin sağlanması amacıyla danışma servislerinin ek yatırımlarla
desteklenmesi de bir zorunluluk olarak görülmektedir.

Günümüzün artan insan nüfusunun getirdiği şartlar dolayısıyla bitkilerin daha fazla
üretilebilmesi, korunabilmesi ve büyüme koşullarının iyileştirilebilmesini zorunlu hale
getirmektedir. Böylece bitkiler üzerinde yapılan genetik değişim çalışmaları artış
göştermiştir. GDO’lar hakkında devam eden çok sayıda çalışmaya rağmen yeterince
araştırma sonucu olmadığından yararları ve zararları hakkında kesin yargılar söylemek
mümkün değildir. Kesin yargı yerine elimizde zararları ve yararları ile ilgili teorilerden
yola çıkarak yargılarda bulunmak daha faydalı olacaktır.
48

4. KAYNAKLAR

1. Otu HH. Modern biyoteknoloji ve uygulamaları, Dündar M, Bağış H. Kayseri:


Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, 2010: 7-8.
2. Ecz. Mete Andırın, Biyoteknoloji, TEB 4. Bölge Adana Eczacı Odası Bülteni,
2010: 17-18.
3. Alison Symington, PhD, Seneca College, Formulation of Biotechnology Products
4. Ayşegül Topal Sarıkaya. Biyoteknoloji, 2008-2009.
5. Babaoğlu, M. Gürel, E. ve Özcan, S. Bitki Biyoteknolojisi I, Doku Kültürü ve
Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya, 2002: 2-167.
6. Ochatt SJ, Power JB (1992) Plant regeneration from cultured protoplasts of higher
plants. In: MW Fowler, GS Warren, M Moo-Young (eds), Plant Biotechnology:
Comprehensive Biotechnology, Second Supplement, pp. 99-127, Pergamon Press.
7. Doc. Dr. Tijen Talas-Oğras. Bitki Biyoteknolojisi ve Açılımları, 2009.
8. Roest S, Gilissen LJW (1993) Plant regeneration from protoplasts –a
supplementary literature rewiev. Acta Bot. Neerl., 42(1): 1-23.
9. Pierik RLM (1993) Micropropagation: Technology and opportunities. In: Prakash J,
Pierik RLM (eds), Plant Biotechnology. Commercial Prospects and Problems. p.
9,Intercept Ltd. UK.
10. 05.10.2012, Doğave Bilim, http://www.dogabilim.com/?pnum=14&pt=
Organogenesis, 08.04.2013
11. Hall RD, Riksen-Bruinsma T, Weyens GJ, Rosquin IJ, Denys PN., Evans Ij,
Lathouwers JE, Lefebvre MP, Krens FA (1996) A high efficiency technique for the
regeneration of transgenic sugar beets from stomatal guard cells. Nature Biotech.,
14(9): 1133-1138.
12. Vasil IK, Hildebrant AC (1966) Variation of morphogenetic behaviour in plant
tissue cultures. I. Cichorium endiva. Am. J. Bot, 53: 860-869.
49

13. Guha S, Maheshwari SC (1964) In vitro production of embryos from anthers of


Datura. Nature, 204: 497.
14. Takebe I,Labib G, Melchers G (1971) Regeneration of whole plants from isolated
mesophyll protoplasts of tobacco. Naturwissen., 58: 318-329.
15. Carlson PS, Smith HH, Dearing RD (1972) Parasexual interspesific plant
hybridization. Proc. Nat. Acad. Sci. USA, 69: 2292-2294.
16. Guha S, Maheshwari SC (1966) Cell division and differentiation of embryos in the
pollen grains of Datura in vitro. Nature, 212: 97.
17. Varol, İ. Bazı Turunçgil Türlerinde Embriyogenik Kallusların İn Vitro Muhafazası
ve Genetik Kararlılıklarının Rapd Markırları ile Araştırılması. Yüksek Lisans Tezi,
Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana 2007: 93.
18. Erişen, S. Yonca (Medicago sativa L.)’da Somatik Embriyogenesis Aracılığıyla
Bitki Rejenerasyonu. Tarım Bilimleri Dergisi. 2005: 311-315.
19. Parrott WA, Merkle SA, Williams EG (1993) Somatic Embriyogenesis: Potantial
for use in propagation and gene transfer systems. In: Murray DR (ed), Advanced
Methods in Plant Breeding and Biotechnology, pp. 158-200, C.A.B International,
UK.
20. Warren, G (1991) The regenation of plants from cultured cells and tissues. In:
Stafford A, Warren G (eds), Plant Cell and Tissue Culture, pp 83-100, Open
University Press, Milton Keynes.
21. Bajaj YPS (1983) İn vitro production of haploids. In: Evans DA, Sharp VR,
Ammirato PV, Yamada Y (eds), Handbook of Plant Cell Culture, Mc Millan Publ.
Co. Vol.I Chapter 6, pp. 228-287.
22. Rashid A (1983) Pollen dimorphism in relation to pollen plant formation. Physiol.
Plant., 58: 544-548.
23. Tsay HS, Miano SH, Widholm JM (1986) Factors affecting haploid plant
regeneration from maize anther culture. J. Plant Physiol., 126: 33-40.
24. Aalders KEO (1958) Monoploidy in cucumbers. J. Hered., 49: 41-44.
25. Ellialtıoğlu, Ş. Sarı, N. ve Abak, K. Haploid Bitki Üretimi.
26. Fowler MW (1982) Substrate utilisation by plant cell cultures. J. Chem. Tech.
Biotech., 32: 338-346.
50

27. Harita K, Yamanaka A, Kurano N, Miyamoto K, Miura Y (1987) Production of


indol alkaloids in multiple shoot culture of Catharanthus roseus (L.) G. Don. Agri.
Biol. Chem., 51: 1311-1317.
28. Benjamin BD, Roja PC, Heble MR, Chadha MS (1987) Multiple shoot culture of
Atropa belladona: effect of physico-chemical factors on growth and alkaloid
formation. J. Plant Physiol., 129: 129-135.
29. Stafford A (1991) Natural products and metabolites from plants and plant tissue
cultures. In: Stafford A, Warren G (eds), Plant Cell and Tissue Culture, pp. 124-
162, Open Unıversity Press, Milton Keynes.
30. Yeoman MM, Holden MA, Corchet P, Holden PR, Goy JG, Hobbs MC (1990)
Exploitation of disorganized plant cultures for the production of secondary
metabolites. In: Charlwood BV, Rhodes MJC (eds), Secondary Products from Plant
Cell Culture, pp. 139-166, Clarendon Press, Oxford.
31. Tosun, M. ve Sağsöz, S. Somaklonal Varyasyon Bitki Islahı, Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 26(3), 1995: 400-411.
32. Horsch RB, Fraley RT, Rogers SG, Sanders PR, Lloyd A, Hoffman N, (1984)
Inheritance of functional foreign genes in plants. Science, 223: 496-498.
33. Hooykaas PJJ, Schilperoort RA (1984) The moleculer genetics of crown gall
tumorigenesis. In: Scandalios Jg, Caspari EW (eds), Advances in Genetics, Volume
22, Molekuler Genetics of Plants., pp. 209-283.
34. Temizgül, R. ve Akbulut, M. Agrobacterium tumafaciens aracılığıyla nohut bitkisi
(Cicer arietinum L.)’ne gen aktarımı, Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Dergisi 27(1) 2011: 1-18.
35. Özge Çelik. Herbisitlere Dayanıklı Transgenik Bitkilerin Geliştirilmesi.
36. Gizem Hacımuto. Herbisitlere Dayanıklı Transgenik Bitkiler.
37. Keçeçi, M. Baysal, Ö. Soysal, Ö. ve Tekşam, İ. Bitkilerde Böceklere Dayanıklılık
Mekanizmaları, Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Antalya.
38. Prof. Dr. Turan Tatlıoğlu. Hirbit Çeşit Islahı ve Hibrit Çeşit Islahında Kullanılan
Genetik Mekanizmalar (Sitoplazmik Erkek Kısırlık, Cinsiyet Kalıtımı, Kendine
Uyuşmazlık).
39. Arlı Sökmen, M. Genetik Yapısı Değiştirilmiş Bitkiler ve Bitki Koruma Amaçlı
Kullanımı, OMÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 20(3) 2004: 105-109.
51

40. Filazi, A. ve İnce, S. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Veteriner Hekimler


Derneği Dergisi, 77(2) 2006 : 21-28.
41. Çelik, V. ve Balık, D.T. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Erciyes Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 23(1-2) 2007: 13-23.
42. Akgönül, B. ve ark. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar.
43. http://www.bilgiustam.com/gdonungenetigi-degistirilmis-organizma-yararlari-ve-
zararlari-nelerdir/ 09.04.2013
44. Özgen, M. ve ark. Tarım Teknolojilerinde Yeni Yaklaşımlar ve Uygulamalar: Bitki
Biyoteknolojisi.
45. Doç. Dr. Tijen Talas-Oğras. Bitki Biyoteknolojisi ve Açılımları, 2009.
46. Binboğa, Ü. Yabani Agrobacterium tumefaciens A281Hattıyla Ayçiçeğinde Tümör
Oluşumu, Tarım Bilimleri Dergisi, 13(3) 2007: 166-168.
47. Rezaeieh, KAP. Safran (Crocus sativus L. ) Farklı Eksplantlarından In Vıtro
Koşullarda Bitki Çoğaltımı Hakkında Derleme ve Beklentiler, Türk Bilimsel
Derlemeler Dergisi, 5(2) 2012: 29-31.
48. Özcan S. Modern Dünyanın Vazgeçilmez Bitkisi Mısır: Genetiği Değiştirilmiş
(Transgenik) Mısırın Tarımsal Üretime Katkısı, Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi,
2(2) 2009 :01-34.
49. Aygün, A. ve Dumanoğlu, H. Bazı Ayva (Cydonia obloga Mill.) Genotiplerinde
Yaprak Disklerinden Sürgün Organogenesisi, Tarım Bilimleri Dergisi, 13(1) 2006:
54-61.
50. Emre Yörük. Protein Hedefleme.
51. Feyza Tufan. Hücre Kültürlerinde Rekombinant Protein Üretimi.
52

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Ad, soyadı : Nisa KARTAL

Uyruğu : Türkiye (TC)

Doğum Tarihi ve Yeri : 12 Haziran 1989, Ceyhan

Medeni Durumu : Bekar

E–mail : nisakartal@hotmail.com

Tel : 0554 799 09 01

EĞİTİM

Derece Kurum Mezuniyet Tarihi

Lisans E.Ü Eczacılık Fakültesi 2013

Lise Ceyhan Halil Çiftçi Anadolu Lisesi 2007

You might also like