Professional Documents
Culture Documents
Nisa Kartal Tez
Nisa Kartal Tez
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
Hazırlayan
Nisa KARTAL
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞILI
Mayıs 2013
KAYSERİ
i
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
Nisa KARTAL
ii
YÖNERGEYE UYGUNLUK
Hazırlayan Danışman
ONAY:
…/…/……
Dekan
iv
TEŞEKKÜR
Nisa KARTAL
ÖZET
Dünya’da giderek artan gıda ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için
karşımıza GDO kavramı çıkmaktadır. Genetiği değiştirilmiş bitkiler her yıl genişlemeye
devam etmektedir. Ekimi yapılan transgenik bitkilerin önemli bir çoğunluğunu bitki
sağlığına yönelik olarak geliştirilenler oluşturmaktadır. Soya, mısır, patates, kabak ve
papaya günümüzde dünyada ekimi yapılan transgenik bitki türleridir.
Nisa KARTAL
ABSTRACT
To concept of GMO is seen for to resolve the food needs and to remedy the problem of
hunger in the world. Genetically modified crops contiunes to expend each year. A
significant majority of the cultivation of transgenic plants is from plant health
developments. Nowadays, soybean, corn, patato, squash and papaya are transgenic
herbals species in the world.
In this study, how herbal based biotechnological crops are produced, what produced
plants and these product from plant are purposed, the effects of GMOs’ on human
health harms and benefits are described.
İÇİNDEKİLER
YÖNERGEYE UYGUNLUK.........................................................................................ii
KABUL ONAY...............................................................................................................iii
TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iv
ÖZET................................................................................................................................v
ABSTRACT ....................................................................................................................vi
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................vii
TABLOLAR LİSTESİ...................................................................................................ix
ŞEKİLLER LİSTESİ......................................................................................................x
KISALTMALAR ...........................................................................................................xi
2. GENEL BİLGİLER....................................................................................................3
2.2.1. Organogenesis..................................................................................................5
3.TARTIŞMA VE SONUÇ...........................................................................................43
4. KAYNAKLAR ..........................................................................................................48
ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................52
ix
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 2.2. Ovül ve ovaryum kültürleri ile haploid embriyo uyartımı yapılan bitkilerden
bazı örnekler.................................................................................................................... 14
Tablo 2.3. Eksik polenler ile tozlama ile haploid embriyo uyartımlarına bazı örnekler 15
Tablo 2.4. İlaç sanayisinde kullanılan bazı önemli bitkisel kökenli maddeler............... 17
Tablo 2.5. Endüstride kullanılan bitkisel kökenli diğer doğal ürünler ........................... 18
Tablo 2.6. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen bazı doğal bileşikler ..................... 19
Tablo 2.7. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen ve ekonomik değeri yüksek bazı
sekonder metabolitler ...................................................................................................... 20
Tablo 2.8. Kök ve sürgün oluşturmak üzere farklılaşan kallus kültürlerinde biriken bazı
sekonder metabolitler ...................................................................................................... 22
Tablo 2.10. Bitki hücre kültürlerinde biyodönüşüme dair bazı örnekler ....................... 24
Tablo 2.12. Bazı Kültür Bitkilerindeki Tüylülüğün Zararlı Böcekler Üzerine Etkileri . 31
Tablo 2.13. Varyantların bitki düzeyinde seçimi ile elde edilen hastalığa dayanıklı
bitkiler ............................................................................................................................. 33
x
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 2.4. Tütün bitkisine ait tek çekirdekli mikrospor (kültüre başlandığı aşamada), (b)
Bir haftalık inkübasyon süresi sonunda mitoz bölünme geçirmiş ve birbirine benzer
yapıdaki iki çekirdeğe sahip mikrospor, (c) İki haftalık kültürlerde oluşan çok çekirdekli
mikrospor, (d) Embriyo gelişme yönünde bölünen bir mikrospor, (e) Mikrokallus
görünümüne dönüşen çok hücreli bir mikrospor, (f) Çok hücreli bir mikrospor
(embriyoid), (g) Küçük ölçekli bir haploid kallus, (h-j) Tütün anterlerinde polen
embriyogenesisinin değişik aşamaları............................................................................. 12
Şekil 2.6. KYRT1 suşu kullanılarak LK1 kültüvarının Agro-vakum infiltrasyonu sonucu
elde edilen geçici GUS ekspresyonu............................................................................... 28
Şekil 2.7. C58C1 suşu kullanılarak LK1 kültüvarının Agro-vakum infiltrasyonu sonucu
elde edilen geçici GUS ekspresyonu............................................................................... 28
Şekil 2.8. EHA 101 suşu ile transforme edilmiş, 5 mg/L PPT içeren ortamda seleksiyona
tabi tutulmuş Er kültüvarının explantları ........................................................................ 28
Şekil 2.10. Frenk soğanında (Allium schoenoprasum L.) sitoplazmik erkek kısır bir
bitkinin (solda) ve fertil bir bitkinin çiçekleri ................................................................ 34
xi
KISALTMALAR
GD : Genetiği Değiştirilmiş
TDZ : Thidiazuron
1. GİRİŞ ve AMAÇ
Biyoteknoloji çok disiplinli ve geniş kapsamlı bir bilim dalıdır. Bu nedenle disiplinler
arası ortak çalışmalar önem taşımaktadır. Biyoteknoloji birçok alanda, gerek sanayi
boyutunda, gerekse bilimsel boyutta çok geniş uygulama alanları bulunmaktadır. Eski
çağlardan beri bilinen klasik alkollü içkiler vb. üretimlerinden, günümüzde teknolojik
gelişmelerin ışığında yeni ve spesifik ürünlerin üretimine kadar birçok alanda
kullanıldığı gıda sanayi, biyoteknolojinin en önemli uygulama alanlarından birisini
oluşturmaktadır (44).
Yüksek miktar ve kalitede ürün üretmek amacıyla geleneksel kültür çeşitlerinin veya
bunların yabani akrabalarının genetik yapıları değiştirilmektedir. Üretimi 1996 yılında
başlayan GDO’ların ekim alanı günümüze kadar 73 kat artarak 1,7 milyon hektardan
125 milyon hektara ulaşmıştır. 2009 yılında GDO’lu tarım ürünlerinin piyasa değerinin
7,5 milyar $ olduğu tahmin edilmektedir. 12,3 milyonu gelişmekte olan ülkelerde olmak
üzere toplam 13,3 milyon çiftçi transgenik ürün yetiştirmektedir (45).
− Verimde artış
2. GENEL BİLGİLER
Tarih öncesi çağlardan, birkaç yüzyıl öncesine kadar bitkiler sadece yiyecek kaynağı
olarak, mikroorganizmalar fermente besinlerin üretiminde, hayvanlar ise hem iş gücü
hem de besin kaynağı olarak kullanılıyordu. Ancak bilimin hızlı gelişimi ve buna bağlı
olarak biyoteknoloji kavramının hayatımıza girmesi ile bu yararlanımın ne kadar sınırlı
olduğu anlaşılmıştır (1).
İlk olarak 1917 yılında bir Macar mühendis Karl Ereky tarafından ortaya atılan
biyoteknoloji terimi o dönemde, “canlıların yardımı ile yapılan tüm üretim işleri” olarak
tanımlanmıştı. Günümüzde ise “özel bir kullanıma yönelik olarak ürün veya işlemleri
dönüştürmek veya meydana getirmek için biyolojik sistem ve canlı organizmaları veya
türevlerini kullanan teknolojik uygulamalar” olarak tanımlanmaktadır. Biyoteknoloji,
çok küçük dozda etkili moleküller olan biyoterapötiklerin endüstriyel boyutta üretimini
sağlar (2).
Bitki doku kültürü; aseptik şartlarda, yapay bir besin ortamında, bütün bir bitki, hücre
(meristematik hücreler, süspansiyon veya kallus hücreleri), doku (çeşitli bitki
kısımları=eksplant) veya organ (apikal meristem, kök vb.) gibi bitki kısımlarından yeni
doku, bitki veya bitkisel ürünlerin (metabolitler gibi) üretilmesidir. Yeni çeşit
geliştirmek ve mevcut çeşitlerde genetik varyabilite oluşturmak doku kültürünün temel
amaçları arasında sayılabilir. Bu nedenle bitki doku kültürleri genetiksel iyileştirme
çalışmalarında önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca kaybolmakta olan türlerin
korunmasında ve çoğaltılması zor olan türlerin üretiminde, çeşitli doku kültürü
yöntemleri rutin olarak uygulanmaktadır (5).
5
2.2.1. Organogenesis
temin ederler. Eksplant yüzeyinde (genellikle kesi yerlerinden) meydana gelen doku
farklılaşması (kallus oluşumu) da organ üretimini tetikler, tüm bu süreçler
organogenesis olarak adlandırılmaktadır (10).
Sistem yaygın olarak kallus aracılığıyla doku oluşumu olarak seyretmektedir. Bu süreç
indirekt organogenesis (indirect organogenesis) olarak adlandırılmaktadır. Bazı
durumlarda kallus dokusu oluşmadan direkt organ üretimine de tanık olunabilir (direkt
organogenesis). Her iki rejenerasyon tipi genel olarak önce sürgün üretimi daha sonra
da köklendirme aşamasını takip eder (10).
Organogenesis hücre veya dokulardan yeni bitki bireyleri meydana getirmeye imkan
tanıdığı için, generatif yoldan çoğaltılması zor olan bitki türlerinin üretiminde büyük
kolaylıklar sağlamaktadır. Bu grup bitkiler arasında, süs bitkilerini en başta sayabiliriz
(5).
2.2.2.Somatik Embriyogenesis
Doku kültürüyle bitki rejenerasyonu iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi; hücre veya
dokulardan değişimlere neden olacak uygulamalarla sürgün taslakları oluşturmak,
ikincisi ise somatik embriyogenesistir. Bu embriyolar somatik embriyo olarak
adlandırılır ve zigotik embriyolar gibi gelişim gösterirler. Aralarındaki asıl farklılık elde
ediliş yöntemlerinden kaynaklanmaktadır. Zigotik embriyolar döllenmiş zigottan
geliştikleri için elde edilen bitkiler açılım gösterirken somatik embriyolardan elde edilen
bitkiler genetik olarak klon oluşturmaktadır (18).
Somatik embriyogenesis yağ palmiyesini de içine alan bazı bitki türlerinde ticari olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Yağ palmiyesi tohumla çoğaltılmakta olup, bitkiler yüksek
oranda heterozigot olduğundan dolayı elde edilen döllerde büyük varyasyon
gözlenmektedir. Ayrıca, bu bitkinin tek bir meristemi bulunmakta ve çelikle klonal
çoğaltımı da mümkün olmaktadır (20).
Çok hücreli dokularda bitki hücreleri birbirlerine hücreler arası bağlarla bağlanırlar. Bir
hücrenin duvarı uzaklaştırıldığında geriye kalan kısmına protoplast denir. Protoplastlar
izotonik ortamlarda canlılığını sürdürüp, yeni duvar oluşturup, mitozla bölünebilir, yeni
hücre grupları (mikrokallus) ve daha sonra da yeni bitkiler oluşturabilirler. İzole edilen
protoplastlar yüksek bitkilerde elde edilebilen yegane tekli hücre kaynağını oluştururlar
(5).
9
Protoplast çalışmalarının temel amacı bir adet hücreden bitki elde edebilmektir. Teorik
olarak her bitki türünden ve bir türün her dokusundan protoplast elde etmek
mümkündür. Fakat izole edilen her protoplasttan bitki elde etmek mümkün olmamakla
birlikte bu konudaki bildirimler gün geçtikçe artmaktadır (6).
a. Strese tepki: Enzim etkisi sonucu bitki hücresinin kendi savunma mekanizmasını
geliştirmesi,
Bir çok bitki türünde protoplasttan bitki rejenerasyonu öncelikle çok yüksek oranda
genotipe daha sonra donör doku ve hücrelerin tip ve özelliklerine bağlıdır. Solanacea
familyası protoplastlardan bitki rejenerasyonunda en başarılı olanıdır. Son yıllarda
tahıllar ve odunsu bitkilerde başarılı sonuçlar alınmıştır. Fakat özellikle dane
baklagillerde protoplastlardan bitki rejenerasyonunda hala zorluklar vardır (8).
Bütün türler için uygun bir sistem yoktur ve her tür, hatta her çeşit veya genotip için
optimum sistem ayrı ayrı deneylerle tespit edilmelidir. Eğer üzerinde daha önce
çalışılmamış bir türde protoplast izole etmek ve uygun kültür ve rejenerasyon şartları
tespit edilmek isteniyorsa öncelikle en çok kullanılan metotlar ve besin ortamları
denenmelidir (5). Örnek olarak, şeker pancarında sadece stoma gard hücrelerinin
protoplast kaynağı olarak kullanılması halinde başarı elde edilebilmektedir (11). Yine
10
havuç yaprak sapı protoplastları veya Vicia faba sürgün ucu protoplastları ancak aljinat
içinde gömülerek kültürü yapıldığında sonuç başarılı olmaktadır. Benzer şekilde tütün
mezofil protoplastları yeni bir teknik olarak ince aljinat tabakalarında kültüre
alındıklarında sürgünlerin elde edilmesine kadar geçen süre 5-6 haftadan 2 haftaya
düşürülebilmektedir (5).
Hızlı ve olumlu gelişmelere rağmen tahıllar, baklagiller ve ağaçlar ile iğne yapraklıların
da içinde bulunduğu önemli bitki grupları protoplast izolasyonu, kültürü ve somatik
melezlemeler bakımından geri kalmış olup bu bitki grupları üzerinde daha fazla
araştırma yapılması gerekmektedir. Özellikle uzak akraba türlerinin melezlenmesinde
pratikte bazı problemler ortaya çıkmaktadır (5).
Somatik hücrelerindeki kromozom sayısı, ait oldukları bitki türünün gamet hücrelerinde
bulunan kromozom sayısı kadar olan bitkilere haploid bitkiler adı verilmektedir (5).
İlk kez 1922 yılında Blakeslee ve araştırma grubu tarafından Datura stramonium
bitkisinde yapılan bir çalışmada doğal olarak ortaya çıkan ve ‘haploid’ olarak
isimlendirilen bir bitkide kromozom sayısının, gamet hücrelerinde bulunması gereken
sayıda olduğu belirlenmiştir. Bunun ardından 1929 yılında Kostoff, iki farklı tütün
türünün melezlenmesi sonucunda (Nicotiana tabacum ve N. langsdorfii) doğal olarak
haploidlerin oluştuğunu rapor etmiştir. Bu ilk bilgilerin verilmesinden sonra pek çok
sayıdaki bitki türünde doğal partenogenesis yoluyla veya değişik tekniklerin deneysel
olarak uygulanmasıyla haploid bitkilerin oluşumu üzerinde çalışmalar yoğunlaşmıştır
(5).
İlk kez 1953 yılında Tulecke, Ginkgo biloba bitkisine ait olgun polenlerin kültür
koşullarında haploid kallus oluşturmak üzere uyarılabileceğini gözlemlemiştir. 1964
yılında ilk önemli gelişmeyi Guha ve Maheshwari gerçekleştirmiş, Datura innoxia
11
Şekil 2.4. Tütün bitkisine ait tek çekirdekli mikrospor (kültüre başlandığı aşamada), (b)
Bir haftalık inkübasyon süresi sonunda mitoz bölünme geçirmiş ve birbirine benzer
yapıdaki iki çekirdeğe sahip mikrospor, (c) İki haftalık kültürlerde oluşan çok çekirdekli
mikrospor, (d) Embriyo gelişme yönünde bölünen bir mikrospor, (e) Mikrokallus
görünümüne dönüşen çok hücreli bir mikrospor, (f) Çok hücreli bir mikrospor
(embriyoid), (g) Küçük ölçekli bir haploid kallus, (h-j) Tütün anterlerinde polen
embriyogenesisinin değişik aşamaları (5).
13
Tablo 2.2. Ovül ve ovaryum kültürleri ile haploid embriyo uyartımı yapılan bitkilerden
bazı örnekler (5)
Kültüre Alınan
Bitki Türü Kaynaklar
Kısım
Allium cepa Ovül Keller, 1990
Helianthus annuus Ovaryum Mix, 1985; Ahmim ve Vieth, 1986; Gelebarth ve San,
1987; Cappadocia ve ark., 1988
Tablo 2.3. Eksik polenler ile tozlama ile haploid embriyo uyartımlarına bazı örnekler(5)
Bitki Türü Uygulama Kaynaklar
Actinidia deliciosa Işınlanmış polen Pandey ve ark., 1990
Brassica oleracea Işınlanmış polen Doré, 1989
Cichorium intybus Türlerarası tozlama Doré ve ark., 1996
Citrullus lanatus Işınlanmış polen Gürsöz ve ark., 1991
Sarı ve ark., 1994
Cucumis ficifolius Türlerarası tozlama Zagorcheva ve ark., 1987
Cucumis sativus Işınlanmış polen Sauton, 1989
Niemirowicz-Szczytt ve
Dumas de Vaulx, 1989
Çağlar ve Abak, 1995
Cucumis melo Türlerarası tozlama Dumas de Vaulx, 1979
Işınlanmış polen Sauton, 1987
Işınlanmış polen Sarı ve ark., 1992a
Daucus carota Işınlanmış polen Rode ve Dumas de Vaulx, 1987
Fragaria ananassa Işınlanmış polen Caranta, 1992
Malus domestica Işınlanmış polen Zhang ve Lespinasse, 1991
Petunia hybrida Polen ışınlama Raquine, 1985
Solanum tuberosum Kolhisin Montelongo-Escobedo ve Rowe, 1969
− Mısır ve güzelavrat otunda olduğu gibi kallus dokusu veya hücre süspansiyonuna
kimyasal madde uygulamaları,
− Buğday, arpa ve çim türlerinde olduğu gibi haploid bitkilerin köklerine kolhisin
uygulaması,
− Şeker pancarı, pamuk, patlıcan ve biber’de olduğu gibi haploid bitkilerin aksiller
tomurcuklarına kolhisin uygulaması,
Besin ve enerji sağlama gibi yaşamsal değer taşımamakla beraber, başta ilaç sanayi
olmak üzere; kimya, besin, kozmetik ve zirai mücadele sektörlerinde ekonomik açıdan
çok önemli ve yeri doldurulamaz bazı kimyasallar bitkilerden elde edilmektedir (5).
− Kuraklık, tuzluluk, UV ışınları vs. gibi değişik çevresel etkenlerin oluşturduğu stres
ortamına karşı koyma,
− Herbivorlara (böcekler, sürüngenler vb.) karşı savunma,
− Mikroorganizmalara (bakteriler, viruslar, mantarlar vb) karşı savunma,
17
Tarihle ilgili erişilebilen yazılı kaynaklarda, ilk insanların çeşitli hastalıkların tedavisi
içi bitkilerden yararlandıkları belirtilmektedir. Elbette bu kullanım biçimi etken madde
olan sekonder üründen çok, bitkinin kendisine veya değişik yollarla elde edilen
özütlerine dayanmaktadır. Bugün bile Dünya nüfusunun çoğunluğu için bitkiler ilaçların
hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde nüfusun
%80’ı sağlık gereksinimlerini ilk etapta tıbbi bitkilerden sağlamaktadır. Dünya
nüfusunun %80’inin gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı düşünülürse toplam Dünya
nüfusunun %64’ü bitkileri tedavi amaçlı kullanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise reçeteli
ilaçla satılan ilaçların yaklaşık %25’i bitkisel kökenli kimyasallardır. Şüphesiz, bu
ilaçların keşfedilmesinde halk arasında değişik hastalıkların tedavisinde kullanılan
bitkilerin, yani kocakarı ilaçlarının, araştırılması ve değerlendirilmesi büyük katkı
sağlamıştır. Vinkristin, vinblastin, rezerpin, kinin ve hatta aspirin bugünkü ekonomik ve
sağlık açısından önemlerini bu araştırmalara borçludurlar (5).
Tablo 2.4. İlaç sanayisinde kullanılan bazı önemli bitkisel kökenli maddeler (5).
İlaç Etken Maddesi Elde Edildiği Bitki Tedavi işlevi
Atropin Atropa belladona Antikolinerjik
Digoksin Digitalis lanata Kardiatonik
Digitoksin Digitalis purpurea Kardiovasküler
Emetin Cephalis spp. Amipli dizanteri tedavisi
Efedrin Efedra sinica Bronş açıcı
Filokarpin Pilocarpus jaborandi Kolinerjik
Hiyosiyamin Hyoscyamus niger Antikolinerjik
Kinin, Kinidin Cinchona ledgeriana Sıtma tedavisi
Kodein Papaver somniferum Öksürük kesici, analjezik
Reserpin Rouwolfia serpentina Antihipertansif
Vinkristin,Vinblastin,Aymalisin Catharanthus roseus Kanser tedavisi
18
İnsanoğlu için yaşamsal değeri tartışılmaz olan bitki primer metabolitlerinin yanı sıra,
tat ve koku verici maddeler de besin endüstrisinde önemli yer tutmaktadır. Sentetik
katkı maddelerinin mutajenik, karsinojenik ve teratojenik etkilerinin ortaya çıkışı ile
birlikte; et, süt, meyve, sebze, deniz ürünleri ve meşrubat sektörlerinde doğal ürünlere
duyulan talep giderek artmaktadır. Tat ve koku vericiler tek bir kimyasal olabildiği gibi
birçok kimyasalın karışımı da olabilirler. Örneğin, Thaumatococcus danielli’ den elde
edilen tatlandırıcı thaumatin, bir tek kimyasaldan ibarettir. Zingiber officinale’ den elde
edilen zencefilde ise gingeroller adı verilen aromatik bileşikler ve geranial ve neral gibi
uçucu bileşikler işin içine girmektedir (5).
Bitkisel kökenli ürünlerden özellikle parfüm olarak yararlanılması da çok eski tarihlere
kadar dayanmaktadır. Örneğin, Rosa (gül) bitkisi türlerinden gül yağı, Lavandula
bitkisinden lavanta ve Jasminum türlerinden yasemin ilk çağlardan beri bilinen ve
bugün bile parfüm ve kozmetik sanayinde önemli yeri olan bitkisel ürünlerdir (5).
Tablo 2.5. Endüstride kullanılan bitkisel kökenli diğer doğal ürünler (5).
Tablo 2.6. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen bazı doğal bileşikler (5).
Tablo 2.7. Bitki hücre kültürleri tarafından üretilen ve ekonomik değeri yüksek bazı
sekonder metabolitler (26).
sadece Solanaceae türleri ile sınırlı kalmamaktadır. Peganum harmala (üzerlik otu)
bitkisinin doku, transforme olmamış kök ve hücre süspansiyon kültürlerinde beta-
karbolin alkaloidlerinin (harmin, harmol, harmaline ve harmalol) üretimi çok düşük
düzeyde kalırken transforme olmuş kök hücrelerinde bu metabolitlerin miktarı yüksek
bulunmuştur. Şeker pancarından (Beta vulgaris) betalainler, Senecio türlerinden
pirolizidin alkaloidleri, Cinchona ledgeriana’dan kinin ve kinidin, trasnforme olmuş
kök hücresi kültürleri ile üretilen sekonder metabolitleri örnek olarak verilebilir (5).
Şayet bir metabolit embriyoda üretiliyor veya birikiyorsa bu metabolitin üretimi embrio
kültürleri ile gerçekleşebilir. Ancak burada kastedilen kaynak bitkiden çıkarılıp kültürü
yapılan embriyodan ziyade, somatik embriyo kültürleridir (5).
Kallus kültürleri, ana bitkiden kesilip çıkartılan ve bölünme özelliğini yitirmemiş organ
veya doku parçalarının karbon kaynağı (genellikle sakkaroz) ve bitki büyüme
düzenleyicileri (genellikle bir oksin ve sitokinin) içeren yarı katı besi ortamında
büyütülmesi sonucu oluşan morfolozik düzensizliğe sahip kütleler olarak tarif edilebilir.
Dolayısı ile kallus kültürünün başlatıldığı doku parçasının orjini sekonder metabolitlerin
üretiminde önem kazanmaktadır. Örneğin, tropan alkaloidlerinin üretimi hedefleniyorsa,
Solanaceae familyası üyelerinin kök dokularında bu maddelerin biriktiği bölgeler
seçilmelidir (5).
Tablo 2.8. Kök ve sürgün oluşturmak üzere farklılaşan kallus kültürlerinde biriken bazı
sekonder metabolitler (5).
Hücre süspansiyon kültürleri tek hücrelerin veya küçük çapta hücre gruplarının sıvı
büyüme ortamında dağılım gösterdiği bitki hücre kültürü teknikleridir (5).
ibaret olduğu bilinmektedir. Yine de birçok enzimin rol oynadığı çok basamaklı
biyodönüşüm olayları da rapor edilmiştir (30).
Tablo 2.10. Bitki hücre kültürlerinde biyodönüşüme dair bazı örnekler (5)
Somaklonal varyasyon bitki doku kültüründe genetik kararsızlık sonucunda ortaya çıkan
kalıtımsal değişikliklerdir. Bu durum, özellikle doğal varyasyonun çok az ya da
varyasyon meydana getirmenin zor olduğu durumlarda (ör. aseksüel olarak üreyen
bitkilerde) melezleme yapmaksızın kromozom komplementlerinin değiştirilerek verim
ve kalite karakterlerinin iyileştirilmesinde büyük önem taşımaktadır. Ancak, şu anda bu
yolla geliştirilen bitki sayısı oldukça sınırlıdır (24).
In vitro’da rejenere edilen patates bitkilerinde sap, yaprak ve yumru karekterleri ile
fotoperyot ihtiyacı ve meyve verimi gibi özellikler yönünden ebeveynlerini geçen (%
8,2) klonlar tespit edilmiştir. Şeker kamışında in vitro kültürde ortaya çıkan
mutasyonlardan yararlanılarak kaim ve sert yapraklara, yaprak yüzeyinde yüksek
silisyum depolama kapasitesine, daha kuvvetli kardeşlenme, daha yavaş gelişme ve
daha dik büyüme özellikleri ile yüksek şeker verimine sahip bitkiler elde edilmiştir.
Çeltik bitkisi doku kültüründe rejenere edildiğinde değişik özellikler yönünden
mutasyonlar meydana gelmektedir. In vitroda ortaya çıkan somaklonal varyasyondan
25
Yıllardır ıslahçılar ve yetiştiriciler, arzu edilen karakterlere göre bitki tiplerini seçerek
çoğaltmışlardır. Ancak, son yıllarda doğanın en etkili genetik mühendisi olan
Agrobacterium bakterisi araştırıcılar tarafından arzu edilen genetik özelliklerin hızlı ve
etkili bir şekilde bitkilere aktarımı için genetik olarak değiştirilmiştir (32). İlk
transgenik bitki, 1980’lı yıllarda Agrobacterium aracılığıyla tütün protoplastlarından
elde edilmiştir. Bu başarı 3 önemli buluş sonucunda gerçekleşmiştir:
Bitki hücresi içerisinde tek sarmal T-DNA kompleksinin çekirdek zarını geçerek
kromozomlara yönelmesinde en önemli görevi VirD2 ve VirE2 proteinleri
üstlenmektedir (5).
Şekil 2.8. EHA 101 suşu ile transforme edilmiş, 5 mg/L PPT içeren
ortamda seleksiyona tabi tutulmuş Er kültüvarının explantları (34)
29
Yabancı otlar, tasarım alanlarında bulunan ve yarardan çok zarar veren bütün bitkiler
olarak tanımlanabilir. Kültür bitkilerinde çeşitli etmenlerin (hastalık, hayvansal
zararlılar gibi) meydana getirdiği ürün kayıpları ele alındığında, özellikle kurak geçen
yıllarda yabancı otların etkisinin en yüksek seviyede olduğu gözlenmektedir (35).
Herbisit olarak kullanılan bir kimyasalın ticari açıdan herbisit olarak nitelendirilebilmesi
için şu faktörler göz önünde bulundurulmalıdır:
İlk ikisinde herbisitin etkilediği hedef molekülün aktif maddeden korunmasına yönelik
olup, son stratejide ise aktif maddenin farklı bir bileşiğe çevrilerek etkenliğinin ortadan
kaldırılması amaçlanmaktadır (36).
30
Bitkilerin böceklere karşı gösterdiği dayanıklılıkla ilgili ilk gözlemler 1831 yılında
“Lindley” tarafından “Winter Majetin” elma varyetesinin Eriosoma lanigerum Hausm.
(Hom.:Pemphigidae)’a direnç göstermesi üzerinde yapılmıştır (37).
Böcek saldırısına immun veya dayanıklılığı çok yüksek olan bitkiler çoğunlukla
kalitelerinden veya verimlerinden bir şeyler kaybederler. Bu nedenle tamamen dayanıklı
çeşitler seçmek yerine dayanıklılığı daha az fakat verim ve kalitesi daha iyi olan çeşitler
kullanılabilir (37).
Tablo 2.12. Bazı Kültür Bitkilerindeki Tüylülüğün Zararlı Böcekler Üzerine Etkileri
(37)
Dayanıklı çeşitler, gözlem yoluyla belirlenir veya ıslah çalışmaları sonucu ortaya
çıkarılır. Bu ıslah çalışmaları çok kısa sürede sonuç verebildiği gibi çok uzun da
sürebilir ve maliyeti yüksek olabilir. Elde edilen dayanıklı çeşitler bazen kaliteli ve bol
ürün vermeyebilir. Araştırıcı Kalitesiz-Dayanıklı çeşit ile Kaliteli-Dayanıksız çeşit
arasında bir çeşit seçmek zorunda kalabilir. Çünkü ıslah çalışmaları sonucunda her
zaman zararlılara dayanıklı, kaliteli ve bol ürün veren çeşitler elde edilemeyebilir.
Ancak bu dayanıklılığın sonsuza kadar kalma ihtimali zayıftır. Zararlılarda bu
dayanıklılığı aşmak için zaman içinde kendilerini geliştirirler (37).
Yerleşik yaşamın başlayıp ilk insanların tarım hayatına geçişleri bakteriyel ve fungal
patojenler ile kültür bitkileri arasında yakın bir ilişkinin başlangıcını oluşturmuştur. Bu
yakın ilişki bazen hastalık salgınlarını ortaya çıkarak tüm ürünün kullanılmayacak
duruma gelmesine ve bunun sonucunda da birçok insanın yaşamını yitirdiği kıtlıkların
görülmesine neden olmuştur (5).
Genetik mühendisliği yolu ile patojenlere dayanıklı bitki üretmek için şu genel yöntem
kullanılmaktadır:
Tablo 2.13. Varyantların bitki düzeyinde seçimi ile elde edilen hastalığa dayanıklı
bitkiler (5)
Hibrit tohum kullanımı, heterosis veya melez azmanlığı olarak bilinen ürün artışı
nedeniyle, bitkisel üretimde oldukça önemli bir yer kaplamaktadır. Ancak, hibrit tohum
endüstrisinde önemli birçok kültür bitkisi, melez tohum üretimi için gerekli erkek kısır
34
Bu metotta, çok yüksek orandaki tütün cDNA’ları farklı bitki dokularından elde edilen
mRNA’lar ile hibridize edilmiş, bunların anterlerin tapetum hücrelerine özgü olanları
belirlenmiş ve daha sonra bu genin promotör bölgesi Barnase olarak adlandırılan bir
bakteriyel RNA genine bağlanarak tütün ve kolza bitkilerine aktarılmıştır. RNase
özellikteki Barnase geninin etkisiyle, özellikle tapetal hücrelerinde bulunan tRNA,
mRNA ve rRNA’lar tahrip olmuş, dolayısıyla fonksiyonel çiçek tozlarının üretimi
tamamen engellenmiştir. Melez bitkileri ıslah etmek, tohum ve meyve elde edebilmek
için, bu transgenik bitkilere tekrar fertilite kazandırmak gerekmektedir. Fertilitenin
restorasyonu için, Barstar olarak adlandırılan ve Barnase geninin etkisini engelleyen bir
restorer gen, tapetala özgü promotörün kodlama bölgesine aktarılmıştır. Barnase ve
Barstar genlerinin aynı bitkide tezahür etmesiyle, RNase enzimi inaktive olmakta, polen
gelişmesi mümkün olmakta ve neticede fertil melezler elde edilebilmektedir (38).
Şekil 2.10. Frenk soğanında (Allium schoenoprasum L.) sitoplazmik erkek kısır bir
bitkinin (solda) ve fertil bir bitkinin çiçekleri (38)
35
Bitkilerden üretilen proteinlere örnek olarak enzimler, terapötik proteinler (aşılar), insan
plazma proteinleri, hormonlar, antikorlar, büyüme düzenleyicileri verilebilir. Bitkiden
üretilen ilk protein 1986 yılında transgenik tütünden üretilen büyüme hormonudur (50)
Transgenik tütün, patates veya domates hücre kültürlerinde, Avian influenza virus
(AIV)’ünün HA antijeni (hemagglutinin protein) üretimi ve 1990 yılında transgenik
bitki hücre süspansiyon kültürleri kullanılarak rekombinant insan serum albumin ve
kloramfenikolasetiltransferaz (CAT) üretimi bitkilerden rekombinant protein üretimine
örnek olarak verilebilir (51).
Hücre mühendisliği ve sistem biyolojisi yaklaşımları yoluyla son derece verimli hücre
hatlarının geliştirilmesi, salgılanan rekombinant proteinlerin kararlılığını artırmak ve
proteolitik degradasyonu önlemek, gen sessizleştirme baskılayıcılarının araştırılması ve
insanlaştırılan bitki-yapımlı glikozillenmiş proteinlerin mühendisliği, rekombinant
protein verimi ve kalitesini geliştirmek için gelecekte yapılması gerekenlerdendir (52).
Değişen çevre şartları ve hızla artan dünya nüfusu, tarımda birim alandan daha yüksek
verim ve daha kaliteli ürün elde edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Dünyada artan
nüfusa paralel olarak tarım alanları genişlememektedir. Bu nedenle, bitkilerden ve
hayvanlardan daha yüksek verimin alınması amaçlanmaktadır. Biyoteknoloji alanındaki
çalışmalar sayesinde bu amaca yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu çalışmaların iki
36
viral bitki hastalıklarına dayanıklılık; ayçiçeği, soya, yerfıstığı vb. bitkisel ürünlerde
bitkisel yağ kalitesinin artırılması; domates, çilek vb. bitkisel ürünlerde olgunlaşmanın
geciktirilmesi ve dolayısıyla raf ömrünün uzatılması; domateste aromanın artırılmasına
yönelik olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bitkilere gen aktarımının diğer hedefleri
arasında insan ve hayvana yönelik ilaç, hormon ve aşı (örneğin; kolera aşılarında
patatesin kullanımı) gibi maddeleri bol miktarda üretmeleri sayılabilir (41).
Genetiği değiştirilmiş bitkiler, ürün verimini artırmak için ve böcekler, yabani otlar,
herbisitler, viruslar, tuzluluk, pH, sıcaklık, don, kuraklık ve hava gibi çeşitli çevresel
faktörlere dayanıklı bitkiler üreterek ürün kaybını azaltmak için kullanılabilir. Verimin
artması ve ürün kaybının azalması ile global ürün üretiminin artışı sağlanabilir. Bir
yıllık olan önemli tahıl ürünlerinin genetiği değiştirilerek çok yıllık ürünlere çevrilebilir.
Böylece toprağın daha az işlem görmesi (çift sürme vb.) ile erozyonun azalması ve
ayrıca yıl boyunca ürün veriminin alınması sağlanabilir. Ayrıca genetiği değiştirilmiş
bitkilerin kuraklığa direnci, tarımda su kullanımını azaltarak suyun yetersiz olduğu bazı
tropikal ve kurak bölgelerde bu bitkilerin yetiştirilmesini uygun duruma getirebilir (43).
Dünya üzerinde çok sayıda insan önlenebilir sağlık sorunları nedeniyle yaşamını
kaybetmekte veya sakat kalmaktadır. Bu hastalıkların pek çoğunun önlenmesinde
aşılama, en etkili yöntemdir. Aşıların pahalı olması, uygulanma şekli, uygulanması için
eğitimli personele ihtiyaç duyulması, taşınması ve saklanmasının zor olması, insanların
sosyokültürel yapısı gibi birçok nedenle pek çok kişi aşıya ulaşamamaktadır.
Tükettiğimiz sıradan bitkilere aktarılacak genler vasıtasıyla patojen
39
GDO’lar aynı zamanda gıda endüstrisinde kullanılan protein, enzim, stabilizatör, kıvam
artırıcı, emülgatör, tatlandırıcı, koruyucu, renklendirici ve tat verici gibi gıda karışımları
üretmek için de kullanılabilirler. Gıda işleme ve patojen belirlemede kullanılan
mikroorganizmalar gen aktarımı ile değiştirilebilir. Örneğin, peynir üretiminde
kullanılan çimosin, rennin gibi gıda enzimleri mikroorganizmalara aktarılarak daha
kolay ve daha ucuz olarak üretilebilmektedir. Gen aktarım teknolojisi ile bu gıda, ilaç ve
biyoteknoloji endüstrisinde kullanılan maddelerin üretimi geleneksel işlemlere göre çok
daha avantajlıdır. Çünkü yeni teknoloji ile arzu edilen bir ürün, fazla miktarda, çok daha
ucuz, nakil ve depolama işlemleri daha uygun olarak üretilebilir (42).
− Çevresel Faydaları
Günümüzde bitkilerin topraktan daha fazla azotu doğrudan kendilerinin alabilmesi için
genetiği değiştirilmiş bitki üretimi artmıştır. Bu da, buharlaşarak veya nehir ağızlarına
sürüklenip su kirliğine neden olarak çevreyi tehdit eden kimyasal gübre gereksinimini
azaltacağından çevre için yararlı bir uygulama olacaktır (42).
40
Gıda ürünlerine aktarılan genler, bazı besin değerlerinin düzeyini artırırken diğerlerinin
düzeyini azaltarak tahmin edilmeyen bir şekilde gıdaların besinsel özelliklerini
değiştirebilirler. Bu durum genetiği değiştirilmiş ürünler ve geleneksel eşdeğerleri
arasında farklılığa neden olur. Bitkisel ve hayvansal gıdaların besin içeriklerindeki
değişimlerin besin etkileşimleri, besin-gen etkileşimi, canlıda besinin varlığı, besin gücü
ve besin metabolizması üzerine etkisi hakkında henüz yeterli bilgi yoktur. Ayrıca bu
besinlerin gen ifadesinin kompleks düzeni ile ilgisi hakkında da bilgi yetersizliği vardır
(42).
Gen aktarım teknolojisi ile organizmaya yerleştirilen yeni genin özellikleri, insanlar için
alerjik reaksiyonlara neden olabilir veya mevcut alerjik reaksiyonları şiddetlendirebilir.
Bu durum Brezilya fındığında bulunan bir genin soyaya aktarılması ile sağlanan gen
modifikasyonunun, Brezilya fındığına alerjisi olan tüketicilerde alerjik reaksiyonlara
neden olması ile somut olarak kanıtlanmıştır (41).
tartışılmaktadır. Bitkiler arasında gen alışverişi hayvanlara göre daha kolay olduğundan
gen kaçışı, genetiği değiştirilmiş bitkilerin barındırdığı en önemli risktir (42).
Çevreciler, genetiği değiştirilmiş ürünlerin geniş bir alanda ekimi yapıldığı zaman
çevresel risklerinin olacağı konusunda kaygı duymaktadırlar. GD bitkiler, doğal türlerle
rekabet ederek onların ortadan kalkmasına da neden olabilirler. Ayrıca çapraz tozlaşma
sırasında bitkilere aktarılan yeni genetik özelliklerin doğal türlere, yabani türlere ve
böceklere kaçışı söz konusu olabilir (42).
Araştırma ve çalışmalar için yeterli sürenin olmaması bugün sofraları süsleyen GDO’lu
ürünlerin sağlığımıza ne gibi etkileri yaratabileceği ise belirsizdir. Özellikle GDO’lu
besinlerin antibiyotiklere dirençli genetik materyal taşıması, insan bağırsağındaki
bakterilere bu genetik materyalin geçmesi, çok tehlikeli bir durum ortaya çıkarabilir.
Böyle bir aktarım sonucunda bugün birçok hastalık esnasında kullanılan antibiyotikler
etkisiz kalabilir (42)
GD ürünlerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki olası olumsuz etkileri uzunca süredir
tartışılmaktadır. Bu yeni teknolojinin riskleri göz önünde bulundurularak birçok ülke bu
ürünlerin doğaya salınımları konusunda sıkı bir kontrol sistemi uygulamakta ve
gıdaların bu tür ürünlerden yapılmaları ya da bunları içermeleri durumunda ürün
etiketlerinde beyan edilmeleri zorunluluğu getirmektedir (42).
Mısır, domates, patates, pirinç, soya, buğday, kabak, bal kabağı, ayçiçeği, yer fıstığı,
bazı balık türleri GDO’lu ürünlere verilebilecek başlıca örneklerdir. Bunların dışında
çalışmaların devam ettiği ürünler: muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun,
karpuz, kanoladır. Mısır ve soya, genleriyle oynanmış bitkiler arasında ilk sıralarda yer
aldığı için bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin kullanıldığı bütün ürünler GDO’lu olma
riski taşımaktadır. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz,
fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer almaktadır. Örneğin,
bisküvi, kraker, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve
gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri
hayvanlardan elde edilen gıdalar ve pamuk GDO’lu olma riski taşıyanların başında
gelmektedir (43).
43
3.TARTIŞMA VE SONUÇ
Tarımda birim alandan daha yüksek verim ve daha kaliteli ürün elde etmek fevkalade
önemlidir. Değişen çevre şartları ve hızla artan dünya nüfusu bitkisel üretimde yeni
çeşit geliştirmenin ve dolayısıyla bitki ıslahı çalışmalarının önemini daha da artırmıştır.
Dünyadaki insan nüfusu arttıkça bitkilerden ve hayvanlardan daha yüksek verim
almanın yolları bilimsel olarak araştırılmaya başlanmıştır. Potansiyel verim düzeyine
ulaşabilmek için bitkilerin genetik yapılarının değiştirilerek geliştirilmesi ve neticede
iyileştirilmesi gerekmektedir (5).
Herhangi bir ürün için biyosentetik kapasitesi yüksek hücre kültür hatlarının elde
edilmesi ve bu hatların uzun süre kültürü yapıldığında aynı kararlılık ve verimde
tutulması güncel sorunlardan biridir. Özellikle hücre süspansiyon kültürlerinde gözlenen
büyüme ve metabolit birikimi arasındaki ters bağıntı bu sistemler ile doğal ürünlerin
üretilmesinde karşılaşılan en büyük sorunu oluşturmaktadır. Laboratuvar koşullarında
veya uzun zaman ve emek gerektiren bitkisel kökenli kimyasalların dönüşümü bitki
hücre kültürleri ile mümkün olmaktadır. Digitoksinin digoksine dönüştürülmesi bunun
en çarpıcı örneğidir (5).
Günümüzde bitki hücre kültürleriyle doğal ürünlerin üretimi artık akademik bir ilgi
odağı olmaktan çıkmış, endüstriye hitap etmeye başlamıştır. Bitki hücre kültürlerinin
köken aldığı bitkide varlığı saptanmayan yeni kimyasalları üretebileceği olgusuna da
dikkat edilmelidir. Çünkü bu yeni ürünler pek çok hastalığın tedavisinde etkin bir
şekilde kullanılabilir (5).
sürgün gelişimini arttırmıştır. Sonraki deneylerde kullanılan 1 mg/L IBA ve %5 şeker içeren
büyüme ortamı kontraktil kök oluşumunda ve korm sayısının arttırılmasında oldukça etkili
olmuştur. Sonuç olarak, toplam başarı kontraktil kök oluşumu için %59.26, korm oluşumu için
%35.19 ve sürgün oluşumu için %100 şeklinde hesaplanmıştır (47).
In vitro koşullarda onkogenik A. tumefaciens ‘in A281 hattı ile ayçiçeğine gen
aktarımında in vitro gelişen bitkiciklerden yaprak, yaprak sapı ve kotiledon eksplantları
izole edilerek kullanılmıştır. Tümör oluşumu inoküle edildikten 6-7 gün sonra
başlamıştır. Tümör oluşumu başlangıcından 4 hafta sonra A. tumefaciens’in onkogenik
A281 hattı ile tüm ayçiçeği hatlarında %100 tümör oluşumu görülmüştür. A.
tumefaciens’in onkogenik hattı A281 ile muamele sonucunda eksplantlarda oluşan
tümörler ve çalışma sonucunda elde edilen veriler herbisitlere, soğuğa, hastalık ve
zararlılara dayanıklılık genlerininde ayçiçeği bitkisine aktarılarak, transgenik bitkilerin
elde edilebileğini göstermektedir (46).
1980’li yılların başında başlayan teknolojinin pazara yansıyan ilk ticari ürünleri herbisit
ve böceklere dayanıklı transgenik bitkiler olmuştur. Halen Dünya genelinde yaklaşık 40
milyon hektar alanda ekimi yapılmakta olan transgenik bitkilerin %70’lik bölümünü
herbisite dayanıklı transgenik bitkiler oluşturmaktadır (5).
Gen teknolojisi ile üretilen tarım ürünleri, gıdalar ve organizmalar ile ilgili tartışmalar
halen devam etmektedir. Özellikle son yıllarda ülkemiz dahil birçok ülkede popüler hale
gelen organik tarım çalışmaları ile söz konusu teknolojinin kullanılması birbiri ile
oldukça çelişen iki konu gibi takdim edilmektedir. Ancak, dünyanın içinde bulunduğu
sosyo-ekonomik durum göz önüne alınırsa, genetik mühendisliğinin global tarım ve
gıda ürünlerinin arttırılması için kullanılması, günümüzde olmasa bile gelecekte zorunlu
görülmektedir. Ancak güvenli olduğu iddia edilen birçok genetik yapısı değiştirilmiş
ürünlerin satışı ve pazarlanmasında, mutlaka uyarıcı etiket bilgilerinin bulundurulması,
tüketicilerin bilgilenme ve seçme hakkının korunması bakımından önemlidir. Genetik
Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar için Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Tarımsal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan yönetmeliğin uygulanabilir hale
getirilmesi gerekmektedir. Elde edilen ürünler titizlikle takip edilerek, bağımsız
kuruluşlarca test edilmesi gerekir (39).
46
Ülkemizde mısır verim ve kalitesi ile karlılığını azaltan en önemli üretim sorunlarının
başında da zararlı böcekler gelmektedir. Diğer birçok ülkede olduğu gibi mısır kurdu
(Ostrinia nubilalis) ve mısır koçan kurdu (Sesamia nonagrioides) ülkemizde hemen
hemen tüm üretim alanlarında zarar yaparken, en önemli zararını Akdeniz bölgesinde
ikinci ürün mısır üretiminde yapmaktadır. Yoğun kimyasal uygulaması ikinci ürün
mısırda karlılığı azaltırken çok büyük bir çevre kirliliğine de neden olmaktadır.
Böceklere dayanıklı GD mısır üretiminin yapıldığı alanlarda insektisit kullanımı önemli
oranda azalırken, verim ve kalitede de önemli artışlar gözlenmektedir. Benzer sonuçlar
1999–2001 ve 2004–2005 yıllarında Adana’da yapılan böceklere dayanıklı mısır
çeşitlerinin alan denemeleri sonucunda da elde edilmiş olup, GD ikinci ürün mısır
üretimin Akdeniz bölgesinde karlılık ve ekim alanını önemli oranda artırabileceğini
göstermiştir. Böcek ve herbisitlere dayanıklı GD mısır çeşitleri üzerine yapılan yoğun
araştırmalar bu bitkilerin insan ve hayvan sağlığı üzerine önemli bir risk oluşturmadığı
gibi hedef dışı organizmaları da tehdit etmediği belirlenmiştir. Ancak, bu bitkilerin
tarım sistemine girmesiyle önlemler alınmazsa geleneksel yöntemlerle üretimin
yapıldığı alanlara gen kaçışının olabileceği, zamanla zararlıların bu bitkilere karşı
genetik dirençlilik kazanacağı gibi riskler mevcuttur (48).
Ülkemizde 26 Eylül 2010 tarihinde yürürlüğe giren 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu
kapsamında tohum, gıda ve yem sektörlerinde faaliyette bulunan ve modern
biyoteknoloji ürünlerini üreten, kullanan, ithal ve ihraç eden, dağıtımını yapan ve nihai
tüketiciye satışını yönelik firmalara yönelik kanunun ön gördüğü kurallara uyma
mecburiyeti getirilmiştir. Söz konusu kanun kapsamında modern biyoteknoloji ürünü
olan GDO’ları, bunların ürünlerini veya bunlardan elde edilmiş ürünleri kullananların
son üretim aşamasında gerekli etiket kurallarına uymaları gerekmektedir. Aksi takdirde
kanunda öngörülen cezai sorumluluklarla karşı karşıya kalabilirler (43).
47
Günümüzün artan insan nüfusunun getirdiği şartlar dolayısıyla bitkilerin daha fazla
üretilebilmesi, korunabilmesi ve büyüme koşullarının iyileştirilebilmesini zorunlu hale
getirmektedir. Böylece bitkiler üzerinde yapılan genetik değişim çalışmaları artış
göştermiştir. GDO’lar hakkında devam eden çok sayıda çalışmaya rağmen yeterince
araştırma sonucu olmadığından yararları ve zararları hakkında kesin yargılar söylemek
mümkün değildir. Kesin yargı yerine elimizde zararları ve yararları ile ilgili teorilerden
yola çıkarak yargılarda bulunmak daha faydalı olacaktır.
48
4. KAYNAKLAR
ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
E–mail : nisakartal@hotmail.com
EĞİTİM