Yirminci Yüzyıla Kadar Endülüs TarihiMuntasır Ali KETTANÎ

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 12

GIRNATA'NIN DÜŞMESİNDEN XIX.

YÜZYIL SONUNA KADAR ENDÜLÜS'TE


İSLAM
Prof.Dr. Muntasır Ali KETTANÎ
(Çev. Seyfettin Erşahin)

"Endülüs milletine reva görülen soykırımı ve bu milletin yüzyıllarca İslâmî


inançlarını korumak için verdikleri cesur mücadele"

Giriş

XVI. ve XVII. yüzyıllarda Endülüs Müslümanlarına yapılan soykırım, onların


torunları ve diğer Batı Akdeniz Müslümanları tarafından asla unutulmayan tarihî
öneme sahip bir suçtur. II. Dünya Savaşında Nazilerin ve yakın zamanlarda
Çetniklerin Bosna'da işledikleri benzeri cinayetler, zayıf hafızalı insanlığın aynı
suçlarla tekrar tekrar yüz yüze kalabileceğini göstermektedir. Üzücü bir husus
da şu ki, ENDÜLÜS milletine karşı soykırımını başlatan, sözüm ona "Katolik
Krallar"ın iki elebaşısı Ferdinand ve Isabella, geçenlerde Vatikan tarafından
azizlik mertebesine çıkarıldılar. Hâlbuki o canilerin aforoz edilmeleri Vatikan'ın
ahlâkî itibarına daha çok yakışırdı.
Aşağıda, endülüs milletine reva görülen soykırımı ve bu milletin yüzyıllarca
İslâmî inançlarını korumak için verdikleri cesur mücadele anlatılacaktır.

1-Gırnata'nın (Granada) Düşüşü (2 Ocak 1492)

Uzun bir mücadeleden sonra Gırnata, son Nasrî Sultanı Ebu Abdullah ile şehrin
teslimi hakkında antlaşmaya varılan tarihten 23 gün önce Birleşik Kastilya-
Aragon güçleri tarafından 2 Ocak 1492 tarihinde işgal edildi. Muzaffer Katolik
krallar, yapılan 47 maddelik antlaşma metninde İslam inancını, cami, medrese
ve kadılık gibi kurumlarıyla birlikte koruma ve İslam hukukunun uygulanması
konusunda teminat verdiler. Bunun yanında, inanç özgürlüğünü ve ana
dili/Arap dilini kullanma hakkını da garanti ettiler.
Gırnata, Hıristiyan güçlerin eline geçen ilk İslam şehri değildi. Çünkü XI.
yüzyıldan beri Tuleytula (Toledo 1085), Sarakusta (Zaragoza 118) gibi büyük
İslam şehirlerinin düşüşüyle çok sayıda Müslüman nüfus, Hıristiyanların
hâkimiyetine düşmüşlerdi. Ancak, onlara çok kötü davranılmakla birlikte İslâmî
inançlarını koruma izni verilmişti. "Müdeccen" olarak adlandırılan bu
Müslümanlara camileri, medreseleri ve fakihleriyle beraber cemaatler halinde
varlıklarını sürdürme hakkı tanınmıştı. Hatta onlar el-Acemiyye (Aljamiado) adı
verilen, Arap alfabesiyle İspanyol dilinde bir edebiyat geliştirdiler. XVI. yüzyılın
başlarında başkenti Sarakusta olan Aragon bölgesinin nüfus bakımından dörtte
biri, başkenti Belensiye (Valencia) olan Belensiye bölgesinin ise üçte biri
Müslüman idi.
Direnişleri çöktükten sonra, Gırnata Sultanlığı Müslümanları da Müdeccenler
gibi muameleye tabi tutulacaklarını umdular. Ne var ki, gelişen olaylar Katolik
kralların sözlerinde durmadıklarını, Katolik kilisesinin de İspanya'dan İslam'ın
köklerini kazımayı kendisine görev edindiğini gösterdi.

2)-Endülüs Müslümanlarına Yapılan Zulüm ve Zorla Hıristiyanlaştırılmaları


(1492-1568)
Katolik krallar Gırnata'ya Kont Tendia'yı vali, Hernando Talavera'yı da piskopos
olarak atadılar. Müslümanlara gelince, söz konusu kralların sözlerine
inanmayan çok sayıda Müslüman aydın İslam ülkelerine göç etmeyi tercih etti.
Bazı soylular da dâhil bir avuç fırsatçı ise, Katolikliğe geçtiler. Buna karşılık,
Gırnata'nın büyük Müslüman kitlesi yerlerinde kalıp inançlarını korumak için
direnmeye karar verdiler.
Hıristiyanların ilk ihaneti, XV. yüzyıl sonunda Büyük Gırnata Camii'nin katedrale
çevrilmesiyle başladı. Bunu, baskı yoluyla Müslümanları Hıristiyanlaştırmak
için papazların gruplar halinde yaptıkları çalışmalar izledi.
İlk İsyan (1500):

1499 Senesinde Katolik krallar, Müslümanları Hıristiyanlaştırmada daha çok


baskı yapması için Kardinal Cisneros'u Gırnata'ya davet ettiler. Kardinal bir
yandan ülkedeki camilerin çoğunu kiliseye çevirirken, diğer yandan ulemâ da
dâhil Endülüs aydınlarını zorla Hıristiyanlaştırmaya çalıştı. Bu uygulama,
Elbeyyâzin (Albaicin) bölgesi halkının isyan etmesine yol açtı. 1500 yılında
İbrahim b. Ümeyye'nin liderliğinde bütün el-Büşşerât/el-Beşerât (Alpujarras)
dağlarına yayılan isyan, gaddarlıkla bastırıldı. Mücahitlerin çoğu imha edildiği
gibi, aileleri de köle pazarlarında satıldı.

İkinci İsyan (1501):

Aynı zulüm, 1501 senesinde Elmeriye (Almeria) ve Runde (Ronda) bölgelerinde


isyan eden Müslümanlara da reva görüldü.
1500 Senesinde İspanya Devleti ve Katolik kilisesi, Müslümanları zorla vaftiz
etmeye başladı. Bunu takiben, önceki tahribattan geri kalan bütün camiler 1501
yılında kiliseye çevrildi. 12.10.1501 tarihinde yayımlanan bir kraliyet fermanıyla
bütün Arapça kitapların yakılması emredildi. Bunun üzerine, şehirlerin ve
kasabaların büyük meydanlarına yığılan Arapça kitaplar anlatılamaz bir
barbarlık örneği olarak yakıldı. Bu, asla unutulmayacak bir cinayettir. Daha
sonra Arapça yasaklandı ve Arapça konuşanlar için ölüm cezası öngörüldü.
Bütün bu felaketlerle mücadele eden Endülüslülerin imdat çığlıklarına ne Fas
Sultanı Ebu Abdullah'tan, ne Osmanlı Sultanı II. Beyazıt'tan ve ne de Mısır
Memluk Sultanı Eşref Kansu'dan (Kansu Gavri) bir cevap geldi!
Bir süre sonra Katolik kilisesi, ülkede İslam'ın hiçbir izini bırakmamak için,
adaletsizliğin ve insaniyetsizliğin en kötü örnekleri olan korkunç İspanyol
Engizisyon Mahkemelerini kurdu. Sanıkların ifadelerini işkenceyle alan ve
kararlarını çok zayıf iddialara dayandıran bu mahkemelerin kapanlarına
kapılanların hemen hemen hiçbirisi hayatta kalmadı. Kurbanlarının çoğu,
aileleriyle birlikte kral, soylular ve halkın katıldığı büyük bir infaz törenlerinde
canlı canlı yakıldılar. Ancak, çoğu kurbanlar yakılacak kadar bile yaşamayıp
işkence altında öldüler.
Gırnata Müslümanları, açıktan açığa daha fazla direnemeyince ve imdat
çığlıklarına İslam dünyasından cevap alamayınca, İslamî inançlarını gizli tutmak
şartıyla zahiren Hıristiyanlığı kabul ettikleri izlenimini verecek şekilde
teşkilatlandılar. Ancak, Moriskolar veya Yeni Hıristiyanlar olarak adlandırılan bu
insanlar acımasızca yönetildiler.
Müslümanlara baskı ve zulüm devam etti. 1508 yılında bir kraliyet fermanı
yayımlanarak İslamî elbise giyimi yasaklandı. Moriskolara 1510 yılında yeni
vergiler yüklendi. 1511 yılında çıkarılan başka bir fermanla önceki imhadan
geriye kalan İslamî kitapların yakılması öngörülürken, Moriskoların silah
taşımaları ve İslamî usullerle hayvan kesmeleri yasaklandı. Benzeri fermanlar,
Katolik kral Ferdinand'ın 1516 yılında ölümüne kadar devam etti.
Ferdinand'ın yerine geçen oğlu V.Karlos, Gırnata Müslümanlarına başlangıçta
biraz yumuşak davrandı. Fakat 1523 yılında bir ferman çıkararak daha önce
vaftiz edilemeyen Müslümanların da vaftiz edilmesini, kabul etmeyenlerinse
köleleştirilmesini emretti. Bu gelişmeler karşısında Moriskolar krala başvurup
daha önce Hıristiyanlığı asla hür iradeleriyle seçmediklerini, bu inancın
kendilerine zorla kabul ettirildiğini ifade ettiler ve fermanın adaletten uzak
olduğunu belirttiler. Bunun üzerine Gırnata'ya gelen V.Karlos, yaptığı
incelemelerden sonra Moriskoların her şeye rağmen gerçek Hıristiyanlar
oldukları ve dolayısıyla Katolik kilisesinin kanunlarına itaat etmeleri gerektiği
yönünde karar verdi. Bu karar karşısında Moriskolar 80 bin duka altın toplayıp
krala vererek söz konusu fermanı yürürlüğe koyma konusunda daha esnek
davranmasını istediler. Kral, fermanı hemen yürürlüğe koymayı erteleyip daha
fazla vergi almak şartıyla, Hıristiyanlığı tam olarak benimseyebilmeleri için
Moriskolara 40 yıllık bir süre tanıdı.
V.Karlos 1555 yılında ölünce yerine mutaassıp ve zayıf kişilikli biri olan ve
tamamen Katolik papazlar tarafından kontrol edilen oğlu II.Filip geçti. O,
babasının tanıdığı 40 yıllık dönemin 1566 yılında dolması üzerine Müslümanları
inançlarından uzaklaştırma yönünde daha evvel alınan kararları bütün gücüyle
uygulamaya koymaya karar verdi. 01.01.1567 tarihli bir fermanla söz konusu
kararları ihlal edenleri hapis, sürgün, işkence, mallarına el koyma ve ateşe
verme gibi cezalara çarptıracağını ilan etti. Bu ferman, Engizisyon Mahkemeleri
hâkimleri tarafından bütün şehirlerde ve kasabalarda yargılama esnasında
okundu. Moriskolar söz konusu fermanın uygulamaya konmaması yönünde
yaptıkları bütün girişimlerden olumsuz sonuç aldılar. Sonunda, bu dayanılmaz
kâbustan kurtulmak için isyana girişmeyi düşünmeye başladılar.

3) Üçüncü İsyan: Büyük Gırnata İsyanı (1568-1570)

Bundan bazı Müslüman gruplar düşman haberleşme hatlarına saldırarak


Gırnata ve Belensiye dağlarına çıktılar. Bu arada, Gırnata valisi bir polis gücü
kurdu. Bununla Moriskoların çocuklarının toplanarak kiliselerde Hıristiyan
olarak yetiştirilmelerini de içeren bir dizi yeni kanunu yürürlüğe koymaya
girişti. Bunun üzerine bir grup Müslüman lider, 1567 yılı sonunda Elbeyyâzin'de
bir toplantı yapıp bir isyan planladılar. Bunun için içeriden ve dışarıdan destek
sağlamanın yollarını görüştüler. Cezayir'deki Osmanlı yönetimine ve Fas'taki
Sa'dîler'e heyetler göndererek silah ve para yardımı istediler. Bu talebe her iki
Müslüman güç de cömert sözler verdiler. İçte ise, İspanya'daki bütün
Müslümanlara gizli heyetler gönderdiler. Bu heyetlerin getirdiği haberlerden
hareketle, 45 bine yakın Müslümanın isyana katılacağını tahmin ettiler. Ancak,
isyana sadece Gırnata vilayetlerindeki (Gırnata, Mâlega ve Elmeriye)
Müslümanlar desteklediler. Buna karşılık, isyanın başarıya ulaşamayacağını
düşünerek ve Osmanlıların er veya geç kendilerini kurtarmaya geleceklerini
uman Mürsiye, Belensiye ve Aragon bölgesi Müslümanları isyancılara
katılmadılar.
Bunun üzerine, isyanın önderleri Elbeyyâzin'de ikinci kez toplanarak Endülüs
vilayetleri, Fas ve Cezayir'den gelen heyetlerin raporlarını değerlendirdiler ve
14.04.1568 tarihinde isyana karar verdiler. Ancak, Hıristiyan otoritelerin
durumdan haberdar olup Müslüman önderleri rasgele hapsetmeye başlamaları
üzerine bu tarih bir süre ertelendi. Daha sonra, isyanın 26 önderi 27.09.1568
tarihinde Elbeyyâzin'de üçüncü bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda Fernando de
Valor Cordoba'yı Endülüs Sultanı olarak seçtiler. O da hemen Muhammed b.
Ümeyye adını aldı ve isyanın 01.10.1568 tarihinde başlatılmasına karar verdi.
Bununla beraber, isyan istemeyerek 23.12.1568'de başladı. Her zaman olduğu
gibi, bir grup İspanyol asker el-Büşşerât bölgesindeki Kadiyar halkına kötü
muamelede bulunmaya başlayınca bir grup mücahit tarafından etkisiz hale
getirildiler. Bu arada hemen Sultan Muhammed b. Ümeyye Gırnata'yı terk edip
el-Büşşerât dağlarına gitti. Orada mücahitlerin önderlerinden 29.12.1568'de
yeni biat aldı. Ordunun komutanlarını belirledi, çeşitli vilayetlere valiler atadı ve
Lauhar'ı Endülüs'ün geçici başşehri yaparak oraya yerleşti. Aynı zamanda iki
yönlü bir çaba harcadı: Bir yandan Hıristiyan ordusunu sürüp çıkardı, kiliseleri
alıp tekrar camiye çevirdi. Endülüs halkına İslamî kişiliklerini ihya etmek için
tekrar Müslüman isimlerini kullanma ve Müslüman elbiselerini giyinme imkânı
sağladı ve günlük namazlarını açıktan kılmalarına ortam hazırladı. Öte yandan,
Cezayir'deki Osmanlı yöneticilerine ve Fas'a heyetler göndererek yardım istedi.
Başlangıçta bu gelişmelere İspanya devletinin tepkisi yavaş ve düzensiz oldu.
Ancak, bir süre sonra doğuda Mürsiye'den batıda Gırnata'ya kadar uzanan
alanda isyanı bastırmak için iki ordu kurdu. Bunun yanında Avrupa'nın bütün
Hıristiyan devletlerinden yardım sağladı. Hazırlıklardan sonra Gırnata'ya doğru
yola çıkan İspanyol ordusu, yollarda sivil halka acımasızca saldırdı. En büyük
vahşet, 08.01.1569'da Hubile'de 2400 Müslüman çocuğun, kadının ve yaşlının
bir gecede katledildiği vahşettir. Mürsiye'ye doğru ilerleyen diğer İspanyol
ordusundaki askerler de güzergâhındaki tarlaları yaktılar, Mücahit ailelerini
öldürdüler, kadınlara tecavüz ettiler ve hayatta kalan bir avuç Müslümanı da
köle olarak sattılar. Bu durum karşısında Mücahitler İspanyol ordusuna karşı
gerilla taktiğine başvurdular.

Hıristiyanlar, isyana katılmayanları da cezalandırdılar. Gırnata'daki devlet


yöneticileri17.03.1569'da Muhammed b. Ümeyye nin babası Antonio ve kardeşi
Francisko dışındaki 150 Müslüman önderi toplayıp bütün bir gece boyunca
devam eden eğlence aleminde acımasızca katlettiler. İsyana destek verip
vermemesine bakmaksızın bütün Müslümanların mülklerine el koydular. Bu
cinayet, isyana yeni bir ivme kazandırdığı gibi, daha çok Müslümanın iştirakine
de vesile oldu. Ne var ki, Osmanlılardan ve Sa'dîlerden beklenen yardım
gelmedi. Osmanlıların yardım edemeyişlerinin iki sebebi vardı: Birincisi,
iddialarına göre onlar Kıbrıs'ı kurtarmakla meşguldüler. İkincisi ise, zavallı
Endülüslüleri uluslar arası politikalarında beşinci kol olarak kullanmaktaydılar.
Bu arada İspanya kralı, üvey kardeşi Juan de Austrian komutasında daha güçlü
bir ordu kurdu. Fakat Mücahitler Hıristiyan askerleri dağlardan kovmaya
muktedir oldular. Hatta operasyonlarını doğuda Elmeriye ve batıda Runde'ye
kadar yaydılar. Hıristiyanları büyük şehirlere sıkıştırdılar.
Bu gelişmeler karşısında Hıristiyanlar, Gırnata şehrinde bir isyandan
korktukları için, 23.06.1569' da bütün Müslüman halkı şehirden çıkararak
Kastilya Hıristiyan bölgesine dağıttılar. Sonra Juan de Austrian komutasındaki
ordu el-Büşşerât dağlarını yeniden ele geçirmek için sahil yönünden harekete
geçti. Fakat bu kez de Mücahitlerin kahramanca direnişiyle karşılaştı. Bu
durumda Hıristiyanlar, Mücahitlerin direnişlerini kırmak amacıyla bir hileye
başvurdular: Sultan Muhammed b. Ümeyye'nin, babasını ve kardeşini
kurtarmak için İspanyollara teslim olmaya hazır olduğu dedikodusunu yaydılar.
Böylelikle Mücahitlerin saflarını böldüler ve Muhammed b. Ümeyye'yi de
20.10.1569 tarihinde Lauhar'da şehit etmeyi başardılar.
Bu olay üzerine Mücahitler içlerinden Muhammed b. Abbou adında bir Mücahidi
Sultan olarak seçtiler. O, Mücahitleri yeniden teşkilatlandırdı ve yeni
komutanlar atadı. Ardından hemen harekete geçti ve el-Büşşerât dağları
bölgesinin başşehri Orhiva'yı kurtardıktan başka, kurtarılmış bölgeleri de
genişletti.
Bu durum karşısında Juan de Austrian, ordusunun asker sayısını artırdı ve
daha çok çaba harcayarak Mücahitlerin elindeki yerleri yeniden ele geçirmeye
başladı. Operasyonlar çerçevesinde en büyük vahşet, Müslüman erkek ve
kadınlarca savunulan Galera'nın işgali esnasında gerçekleştirildi:
Müslümanların 3 aylık direnişlerinden sonra Juan şehre girdi ve onun emriyle
Müslüman halkın hemen tamamı imha edildi. Bu katliam sonrası topraklara
saçılan tuzun etkisi, bugün bile halen devam etmektedir.
Bütün bunlardan sonra Müslümanların direnişleri zayıflamaya başladı.
Osmanlılara ve Sa'dîlere yapılan imdat çağrıları da cevapsız kaldı. Sultan İbn
Abbou, Osmanlı Şeyhülislamına Padişahı kendilerine yardım konusunda ikna
etmesi için 11.02.1570'de son bir mektup yazdı. Bu mektup şu cümlelerle
bitiyordu: "Biz iki güçlü düşman ordusuyla karşı karşıyayız. Eğer bu savaşta
yenilirsek, Osmanlı Padişahı hiçbir gücün ve mazeretin ona yardımcı
olamayacağı Kıyamet gününde Allah Sübhânehû ve Teâlâ tarafından çetin bir
hesaba çekilecektir".
En sonunda, Endülüslüler mağlup oldular. Fakat Mücahitler, teslim olmaktansa
küçük gruplar halinde savaşarak ölmeyi tercih ettiler. 13.03.1571' de Sultan İbn
Abbou bir İspanyol ajanı tarafından şehit edildi. Vücudu Gırnata'ya getirildi ve
şehrin bir başından öbür başına dolaştırıldı. Sonra şehrin büyük meydanında
tam vahşilere yakışırcasına parçalanarak ana giriş kapısına asıldı. Şehidin
naaşı 1601 yılına kadar orada asılı tutuldu. Ancak, Müslümanların direnişi onun
ölümüyle sona ermedi ve 1573 yılına kadar devam etti.

4) Büyük İsyandan Sonra Müslümanların Dağıtılması (1570-1608)

Gırnata şehri halkının 05.03.1570 tarihli kraliyet fermanına dayanılarak


sürülmesiyle Endülüs halkı yeni bir trajediyle karşı karşıya kaldı: Hıristiyan
idareciler Gırnata Sultanlığı'nın bütün halkını cezalandırmaya karar verdiler.
Halkın bütün mallarına el koydular, evlerinden söküp çıkardılar ve çeşitli
İspanya topraklarına dağıttılar. Amaç onların kökünü kazımak ve Hıristiyan halk
arasında İslâmî kimliklerini kaybetmelerini sağlamaktı.
05.03.1570'de 7 bin Müslüman Gırnata'dan çıkarılarak İspanya'nın başka
bölgelerine sürüldü. Buna ilaveten 28.10.1570 tarihli bir fermanla, kalan
Moriskolar da dağıtıldı. Bu sırada yaklaşık 50 bin Müslüman, ordunun zoruyla
gruplar halinde yayan olarak Tuleytula, Kurtuba (Cordoba), İşbiliye (Sevilla) ve
Mança bölgelerine sürüldü. Bunların 17 binden fazlası yollarda halsiz düşüp
öldü. Hıristiyanlar, 1570 yılı sonuna kadar Müslümanları diğer kasaba ve
köylere sürgün etme işlemine devam ettiler. 22.11.1571'de yayımlanan yeni bir
fermanla daha fazla Gırnata Müslümanının dağıtılması öngörüldü. Böylece,
1571 yılı sonlarına gelindiğinde 80 binden fazla Endülüs Müslümanı evlerinden
çıkarılarak açlık, hastalık ve sefalet içinde İspanya'nın dört bir yanına dağıtılmış
oldu.
İspanya hükümeti Gırnata Sultanlığı topraklarına 50 bin yerli Hıristiyanı getirip
Müslümanların evlerine yerleştirdi. Bununla beraber, bu kolonizasyon çabası
çok sayıda Gırnatalının evlerine dönmesi ve çoğu Hıristiyanın da oraları terk
etmesi üzerine başarısızlığa uğradı. Bu arada pek çok Müslüman, kırsal ve
dağlık alanda direnişlerini sürdürdü. Hükümet de 1585 yılına kadar
Müslümanları Gırnata'dan sürgün etmeyi öngören kararlar çıkarmaya devam
etti.
Kastilya bölgesine sürgün edilen Gırnatalı Müslümanlar, oralarda yaşayan
Müdeccenler arasında İslam'ı yeniden canlandırdılar. Devlet ve kilise bu durum
karşısında daha fazla ne yapabileceklerini şaşırmışlardı. Müslümanların kendi
aralarında toplanmalarından, Osmanlılar ile haberleşmelerinden ve birbirlerini
dine davet etmelerinden paniğe kapılmışlardı. Karar üzerine karar yayınlayarak
Moriskoların sahilde yaşamalarını, Aragon ve Belensiye Müslümanları ile ilişki
kurmalarını yasakladılar. Engizisyon Mahkemeleri de Müslümanlar üzerindeki
zulmünü ve kurbanlarının sayısını kat kat artırdı. Fakat bütün bu zulümler
Moriskoların ne İslamî inancını ne de bir gün özgürlüklerine kavuşacakları
yönündeki umutlarını zayıflatabildi.
Moriskoların umudu daha çok kendileriyle yakın ilişkilerini devam ettiren
Osmanlılardan gelecek yardımlar üzerinde yoğunlaştı. Bu arada Osmanlı
gemileri sık sık güney Endülüs sahillerine demirleyerek yüzlerce Müslüman
aileyi İslam ülkelerine taşıdılar. Bunun yanında Aragon Müslümanları Katolik
zulmüne karşı ortak mücadele etmek ümidiyle Fransa'daki Protestanlar ile
ilişkilerini devam ettirdiler.
16. Yüzyılın sonlarında İspanya Devleti ve Katolik kilisesi, Moriskoları iyi
Hıristiyanlar yapma ve kalplerindeki İslamî bağları koparma ümidini kesince,
Müslüman problemini çözmek için daha acımasız ve ağır çareler önermeye
başladılar. Bunların başlıcaları şunlardı: 1) Bütün Moriskoları belli mahallelere
toplayıp yavaş yavaş imha etmek. 2) Doğrudan bir kerede imha etmek veya
dolaylı yoldan erkekleri kadınlardan ayırarak ya da bütün erkekleri hadım
ederek nesillerini sürdüremez hale getirmek. 3) Tamamını İspanya'dan sürmek.
Bunlardan üçüncüsü daha çok kabul gördü. Ancak, devlet ve kilisenin bu
konuda da endişeleri vardı. Katolik kilisesi, Moriskoların Hıristiyan olduklarını
düşündüğünden, bu sürgünün onlardaki Hıristiyan ruhun kaybolmasına sebep
olacağından korkuyordu. İspanya devleti ise, sürgünün Akdeniz Müslüman
devletlerine demografik bir güç vereceğini hesaplıyordu.

5) Büyük Sürgün (1609-1613)

İspanya hükümeti 30.01.1608 tarihinde bütün Moriskoları ülkeden kovmaya


karar verdi. Müslümanların mallarıyla ülkeyi terk etmeleri istenmediği için bu
karar gizli tutuldu. Sürgüne Rais Belensiyeno Müslümanlarından başlamak
üzere büyük hazırlıklar yapıldı. 11.09.1609 tarihinde İspanya kralı,
Belensiye'deki bütün Müslümanların 3 gün içinde Kuzey Afrika'ya
sürülmelerini, ayrılmak istemeyenlerin hapse atılmalarını ve karşı gelenlerinse
öldürülmelerini öngören fermanı imzaladı. Fermana göre, devlet memurları
gelinceye kadar Müslümanlar evlerinde oturup beklemek zorundaydılar.
Yanlarına tek başına taşıyabileceklerinden fazla bir şey almayacaklardı.
Eşyalarını saklayanlar veya imha edenler öldürülecekti. Müslümanların evleri,
eşyaları ve mülkleri Hıristiyanlara dağıtılacaktı. 6 yaşından küçük Müslüman
çocukları Hıristiyan olarak yetiştirilmek üzere Hıristiyan ailelere verilecekti.
Bu durum karşısında, pek çok Müslüman silahlı direnişi seçti ve öldürülünceye
kadar dağlarda mücadeleye devam etti. Ancak, pek çoğu da karara boyun eğdi.
Bunlar Likant (Alicante), Dâniye (Denia), Belensiye ve diğer limanlarda toplandı.
Yol boyunca ellerinde taşıyabildikleri eşyalarını almak için ayak takımı
Hıristiyanların saldırılarına uğradılar. Bu şartlar altında Eylül 1609 ile Ocak 1610
arasında Belensiyeli yaklaşık 130 bin Müslüman, Hıristiyan gemilerine
doldurularak Kuzey Afrika sahillerine nakledildi. Çoğu gemici, ellerindeki
eşyalarını almak için Müslümanları denize atmayı tercih etti. Bu arada, Mayıs
1611'de yayınlanan bir kararla "sağlam bir Müslüman getirene 60 altın ve onu
köle yapma, ölü bir Müslüman getirene 30 altın" ödül vaat edildi.
09.12.1609'da kral III. Filip'in emriyle Gırnata bölgesi, Extramadura ve
Mürsiye'den yaklaşık 52 bin Müslüman sürgün edildi. Bundan 19 gün sonra
28.12.1609'da Kastilya bölgesi Müslümanlarının sürülmesine karar verildi ve
yaklaşık 50 bin Müslüman bölgeden çıkarıldı. Takiben, 17.04.1610'da çıkarılan
bir kararla Aragon bölgesi Müslümanlarının sürülmesine başlandı. 61 binden
fazla Müslüman trajik şartlar altında sürgün edildi. Onları 4 bin Katalonya
bölgesi Müslümanı izledi.
Böylelikle, 1609-1614 yılları arasında tahminen 330 bin Müslüman çok ağır ve
insanlık dışı şartlar altında İspanya'dan sürüldü. 25.03.1611'de ülkeyi
Müslüman nüfustan temizledikleri için başta kral III. Filip olmak üzere İspanyol
yöneticileri Tanrılarına şükür için büyük bir tören düzenlediler.
Endülüs'ten sürülen Müslümanlardan yaklaşık 60 bini Fas'a ve 160 bini
Osmanlı Devleti topraklarına yerleşti. Osmanlı topraklarına gelenlerin 65 bini
Cezayir'e, 55 bini Tunus'a, geri kalanlar da İzmir, İstanbul ve Bosna'ya
yerleştirildi. Aşağı yukarı 10 bin Endülüs Müslümanı Avrupa ve Amerika
kıtasının Hıristiyan devletlerine gittiler. Sürülen Müslümanlardan 70 bin kadarı
nakliyat sırasında denizlerde ölürken, 30 bin kadarı da İspanya'ya geri dönmeyi
başardılar.
İspanyol tarih kitaplarının iddiasına göre, büyük sürgünle İspanya Müslüman
varlığından temizlendi ve yerlerine Hıristiyanlar yerleştirildi. Ancak, tarihî
belgeler göstermektedir ki, XVII. yüzyıl başlarında İspanya nüfusunun %25'i
yani 2 milyonu Müslüman asıllılardan oluşuyordu. Biraz da Endülüs'ten, çoğu
Aragon ve Belensiye'den olmak üzere bunlardan sadece %20'si İspanya'dan
sürüldü. Geri kalanlar İyi Hıristiyanlar olarak kabul edildi. Lidersiz bir şekilde
bırakılan bu Müslüman asıllı kitleye köle statüsü tanındı. Bunlar İslam hakkında
bilgilenme imkânından mahrum bırakıldılar. Pratik amaçlar için 9 asırlık
varlığından sonra İslam İspanya'da öldü kabul edildi. Ancak, gerçek durum
bundan mı ibaret?

6) XVII. Yüzyılda İspanya'da İslam

İspanya'da Müslümanlara reva görülen zulüm Büyük Sürgün ile bitmedi.


19.4.1614'te İspanya kralı bütün valilere bir emir gönderdi. Buna göre, Büyük
Sürgün'den beri kendilerini gizleyen Moriskoların aranması durdurulacak,
ancak İspanya'ya geri dönenlerin aranmasına devam edilecek, eğer
yakalanırlarsa tekrar gönderilecek, itiraz edenler öldürülecekti. Bu tür
fermanlar, 1621 yılına kadar çıkmaya devam etti.

1621'de kral III. Philip ölünce tahta geçen oğlu IV. Philip, 22.10.1621 tarihinde
Katalonya'daki kraliyet müfettişinden bir rapor alır. Raporda Aragon,
Katalonya, ve Belensiye'de çok sayıda Moriskonun ülkeyi terk etmedikleri,
sürülenlerin de çoğunun evlerine geri döndükleri, huzur içinde yaşadıkları ve
güçlü kişiler tarafından korundukları bildirilmekteydi. Müfettiş, kraldan söz
konusu Moriskolara karşı harekete geçmesini istediyse de olumlu bir cevap
alamadı.
1623'te İspanyol kortesleri (ülke yönetiminde söz sahibi olan soylular), geri
dönen Moriskolara karşı yeterince haksızlık yapıldığını belirterek kraldan bu
konudaki tatbikatların durdurulmasını, bu sayfanın artık kapatılmasını istediler.
Kral bu istek karşısında konu hakkında yeni bir ferman yayınlamaya gerek
olmadığını düşünerek sadece mahkemelere Moriskolar hakkındaki ihbarları
kabul etmemelerini tavsiye etti. Ancak, buna rağmen Kastilya ve Endülüs
bölgelerinde Moriskolar hakkında şikâyetler devam etti.
1625'te İşbiliye şehri yönetimi bir rapor yayınlayarak mahallelerde çok sayıda
Müslümanın hür veya köle olarak yaşadığını iddia etti. Hatta bu Müslümanların
Hıristiyanların çocuklarını kaçırarak İslamlaştırmaya çalıştıkları ileri sürüldü.
Kral, 1626'da bir ferman yayınlayarak "sahilden uzakta yaşadıkları müddetçe
ülkede kalan Moriskolara daha fazla zarar verilmemesini" istedi. Ancak,
İspanya Devleti Moriskoların çoğalmasının önünü alamadı. 1634'te Mürsiye
şehrinde hazırlanan resmi bir raporda iddia edildiğine göre, şehir ve etrafı
Moriskolar ile doluydu. Kral, onların müşahede altında tutulmalarını ve iyi
Hıristiyan olup olmadıklarının kontrol edilmesini emretti.
Engizisyon Mahkemesi XVII. yüzyılda da Müslümanlara zulüm etmeye devam
etti. Bu menfur mahkeme, 1616'da Dâniye ve Belensiye'de Müslüman
topraklarına kaçmayı planlayan köleleştirilmiş Endülüslüleri cezalandırdı.
1620'de ve 1625'te büyücülük yapmakla suçladığı bir Moriskonun mallarının
müsadere edilmesine karar verdi. 03.10.1625 tarihinde İşbiliye Engizisyon
Mahkemesi, bir grup Moriskoyu yerli Hıristiyan kalabalığın önünde idam etti.
17.11.1625'te köleleştirilmiş bir Moriskoyu kilise kapısına bazı İslamî yazılar
yazmak suçundan 100 kırbaç ve 4 yılı kürek mahkûmluğu olmak üzere ömür
boyu hapis cezasına çarptırdı.
1633'te Kûnka (Conga, Cuenca) Engizisyon Mahkemesi, sürgünden dönen bir
Müslümana ve ailesine zayıf bir itham yüzünden işkence yaptı. 1667'de el-
Ma'den (Almaden) Engizisyon Mahkemesi, Hıristiyan ayiniyle alay ettiği
gerekçesiyle bir Moriskoya kırbaç cezası verdi. 1680'de Kâdis'ten birisi
Hıristiyanlık'tan İslam'a geçtiği için Madrid'te büyük bir kalabalığın önünde diri
diri yakıldı. 1689'da Kurtuba Engizisyon Mahkemesi, bir grup köleyi Müslüman
olmakla suçlayıp şehirden sürdü. Gerçekten de İspanya Engizisyon
Mahkemeleri en azından 177 Hıristiyanı İslam'a geçtikleri ve Müslüman
topraklarına kaçarak bir şekilde İspanyollar ile savaşmaya hazırlandıkları
gerekçesiyle cezalandırdı.
XVII. yüzyılda İspanya'da Müslüman varlığını gösteren başka bir delil de, çok
sayıda cemaatin Hıristiyan boyunduruğundan kurtulacakları yönündeki
ümitleriydi. Devlet Konsili, 09.02.1624 tarihinde Gırnata'da yaşayan ve ipek
piyasasını kontrol eden Haellar ve Madridliler lakaplı iki aile hakkında bir rapor
hazırladı. Raporda, bu aileler gizli Müslüman olmakla ve Kuzey Afrika
Müslümanlarıyla ilişki kurmakla suçlandılar.
Dördüncü İsyan (1641): Endülüs'te 1641'de Tâhir el-Hurr adlı bir emîrin başını
çektiği gizli bir isyan haberi alındı. Bunun üzerine harekete geçen devlet
güçleri, Tâhir el-Hurr'u Estepone yakınlarında şehit ettiler. Fakat bu sorunu
çözmedi. Müslümanların torunları, 1644'ten itibaren çeteler halinde
teşkilatlandılar ve hükümet kervanlarına saldırıp ele geçirdikleri ganimetleri
fakirlere dağıttılar.

Beşinci İsyan (1650):

1650'de tekrar bir isyan haberi alındı. Devlet güçleri, isyanın 5 liderini de ağır
işkencelerle öldürdü. Müslümanların torunlarının bu tür isyanları bütün yüzyıl
boyunca devam etti. Bunların en önemlileri de 1652'deki Kurtuba ve İşbiliye
isyanlarıydı (Altıncı İsyan, 1650).
XVII. yüzyılda Endülüs'ü ziyaret eden pek çok gezgin, gizli Müslümanlarla
karşılaşmıştı. Bunlar arasında en çok bilineni, 1690 yılında Endülüs'e resmi bir
ziyaret yapan Fas Sultanı İsmail'in elçisi Abdülvâhid el-Gassânî'dir. Ona ziyareti
sırasında resmi memurlar da dâhil çok sayıda Endülüslü, kendilerinin gizli
Müslüman olduklarını söylediler.

7) XVIII. Yüzyılda Endülüs'te İslam

XVIII. yüzyılda İspanya'da Müslümanların varlıklarını devam ettirdiklerini, Devlet


Konsili'nin "Müslümanları Kuzey Afrika'ya sürmeyi" öngören 20.09.1712 tarihli
kararı açıkça göstermektedir. Uygulamaya konmayan bu karar Büyük
Sürgün'den bir asır sonra Moriskolara karşı çıkarılan son karardı. Bununla
beraber, Engizisyon Mahkemeleri Müslümanlara karşı korkunç zulümlerini
devam ettirdiler. 1724'te çok sayıda Endülüslüyü Müslüman olmakla suçlayıp
sürgüne gönderdiler. 1725'te sadece Gırnata'da en az 1800 (360 aile) kişiyi gizli
olarak İslam'a inanmakla suçlayarak cezalandırdılar. Bu büyük rakamlar, bu
dönemde İspanya'da çok sayıda Müslüman bulunduğunu göstermektedir.
Bu Engizisyon Mahkemelerinin kararlarının benzerleri Gırnata'da 1727'de
görüldü. Burada da halk Müslüman olmakla suçlanarak mahkûm edildi.
09.05.1728'de Gırnata'da orta sınıftan 46 kişi İslam'a inanmakla suçlanarak halk
önünde cezalandırıldılar. Aynı şekilde, 10.10.1728'de 28 kişinin mülklerinin
müsadere edilmesine karar verildi. Hatta şehrin mutaassıp yerli Hıristiyanları
kraldan Gırnata'yı Müslüman nüfustan tekrar temizlemesini istediler. Daha
sonraları, 1769'da Mürsiye vilayetinin Cartagena şehrinde bulunan gizli bir
mescit Müslümanların burada gizlice teşkilatlandıklarını göstermektedir.
Gerçekten de XVIII. yüzyılda İspanya'ya giden ziyaretçiler orada gizli İslam'ın
var olduğunu kaydederler. Fas Sultanı, aslen Endülüs'ün Malaga şehrinden
olan Ahmed el-Mehdî el-Gazal adlı elçisini 1766 ve 1768'de İspanya'ya
gönderdi. El-Gazal, ziyaret ettiği İşbiliye, Gırnata, Ceyyân (Jean), Mürsiye ve
Elkant (Alicante) gibi vilayetlerde halk ve memurlar arasında pek çok gizli
Müslümanla karşılaştı. El-Gazal, Gırnata vilayetinin Levşe (Loja) şehri halkı
hakkında şunları söyler: "Onlar Müslümanca cazibeleriyle Gırnata halkına
benziyorlar. Gırnatalılara olan sevgileri, Müslüman asıllı olduklarını
göstermektedir. Bazıları İslam'a ait gizli işaretler yaparken, bazıları bunu
açıktan söylüyorlar."
1775-1776'da Endülüs'ü ziyaret eden İngiliz gezgin Henry Swinburne,
Gırnata'da çok sayıda gizli Müslüman aile ile karşılaştığını haber verir. Fas
Sultanının elçisi Muhammed b. Osman el-Miknâsî de 1779'da Levşe ve
Gırnata'da çok sayıda Müslümanla karşılaştığını kaydeder.
1786-1787'de başka bir İngiliz gezgin Joseph Towswnd'in kaydettiğine göre, bir
Engizisyon hâkimi ona şunları söyler: "Bugün herkes inanmaktadır ki,
İspanya'da çok sayıda Müslüman ve Yahudi vardır. Müslümanların çoğu
dağlarda, Yahudiler ise büyük şehirlerde yaşarlar. Her iki kesim de inançlarını
tam bir gizlilik içinde korurlar." Bu, 1787'de bölgeyi gezen İngiliz George
Barrow tarafından teyid edilmiştir.
Bunlara ilaveten, epeyce çok sayıda Müslüman 1609 Büyük Sürgünü'nden
kurtulmak için Çingenelerin arasına karıştılar. Bu nedenle bugün İspanyol
Çingenelerinin kültüründe önemli bir Müslüman etkisi vardır.

8) XIX. Yüzyılda Endülüs Milliyetçiliğinin Doğuşu:

XIX. yüzyılda Endülüs'ü ziyaret edenler, söz gelimi 1809'da Hamme ya da el-
Hâme'yi (Los Banos) gezen İngiliz seyyah, 1828'de Büşşerât ya da el-Büşşere
yi (Alpujarras) ziyaret eden yazar Miniano ve aynı bölgeyi 1848'de gezen İngiliz
seyyah Ford gibiler, belli belirsiz de olsa Endülüs'te İslam'ın varlığından söz
etmektedirler. Endülüslülerin çoğunun kalplerinde daima Hıristiyanlardan farklı
oldukları ve kendilerine zorla kabul ettirilen yabancı bir kimlik tarafından
ezildikleri duygusu saklı kaldı.
1808'de Napolyon'un ordularının İspanya'yı istila etmesiyle her şey değişti.
Uzun asırlardan sonra ilk defa Endülüslülerin düşmanları yabancı bir güç
tarafından yenilme duygusunu tatmışlardı. Bu arada, Endülüslüler Fransız
istilacılara karşı İspanyol olarak değil Endülüslüler olarak ayaklandılar. Fransız
deniz gücünü 14.07.1808 tarihinde teslim alırken, kara ordusunu da Ceyyan
vilayetinin Balien mevkiinde 19.07.1808'de yenilgiye uğrattılar. Daha sonra
Endülüslüler, 17.12.1808'de İşbiliye'de gizli bir hükümet kurdular ve
19.03.1821'de Kadis Anayasası olarak adlandırılan yeni bir anayasa
yayınladılar.
Bu anayasa, kral ve kilisenin yetkilerini kısıtlayan, demokratik, anayasal bir
monarşiyle yönetilen bir İspanya öngörmekteydi. İlk defa bu anayasa, Endülüs
milleti de dâhil, İspanya'nın çeşitli milletlerden oluştuğunu ilan etti. İspanya için
milletlerin tam eşit olduğu bir federal sistem önerdi. Endülüs milliyetçiliği, onun
tarihî ve İslamî temelleri göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz. Kadis
Anayasası, XIX. yüzyıl boyunca İspanya'daki bütün (Fransız işgalinden)
kurtuluş hareketlerinin temeli oldu.
Altıncı İsyan (1820): Fransızların kovulmasından sonra, Eylül 1812'de kral
İspanya'ya döndü. Fakat Kadis Anayasası'nı iptal ederek kendisinin ve Katolik
kilisesinin hâkimiyetini tekrar kurdu. Bu durum karşısında 01.01.1820'de
İşbiliye halkı isyan ederek Kadis Anayasası'nın yeniden yürürlüğe konmasını
istediler. İsyan bütün Endülüs bölgesine yayıldı. Bunun üzerine, kral
isyancıların isteklerini kabul eder gibi görünürken, öte yandan Fransızlardan
yardım istedi ve 03.10.1823'te Kadis Anayasası'nı hükümsüz kıldı. Bu olup
bitenler karşısında Endülüs halkı baş kaldırdı ve kendilerine yapılan zulmün
sembolü olan Engizisyon Mahkemelerine saldırarak yaktı.

Yedinci İsyan (1831):

Aynı şekilde, 28.03.1831'de Kadis vilayetini el-Cezîre (Algeciras) bölgesinde


General Torrijos ayaklandı ve Kadis Anayasası'nın tekrar yürürlüğe konmasını
istedi. Fakat o, devlet güçleri tarafından yenilgiye uğratıldı ve öldürüldü.

Sekizinci İsyan (1835):


Bu durumda Malaga halkı Mart 1835'te ayaklandı ve hükümet temsilcilerini
kovarak Kadis Anayasası'na dayanan mahalli bir idare kurdular. Malaga'yı diğer
Endülüs şehirleri de izledi. Böylece ayaklanma bütün Endülüs'ü kapladı.
Endülüslüler bir ordu kurdular ve hükümet güçlerini yenilgiye uğrattılar.
İsyancılar, hükümeti Katolik kilisesinin mülklerinin müsadere edilmesi isteği de
dâhil şartlarını kabul etmeye zorladılar. Ayrıca isyancılar Ceyyan vilayetinin
Endûcer (Andujar) şehrinde bir yüksek devrim konsili kurdular. Bu konsil,
Endülüs'e mahalli otonomi öngören bir Endûcer Anayasası hazırladı. Her ne
kadar söz konusu konsil, 19.10.1835'te dağıtıldıysa da Endülüslü kimliğini
şekillendirmede önemli bir unsur olarak kaldı. Fakat İspanya tekrar kilise ve
devletin zulmü altına girdi.

Dokuzuncu İsyan (1857):

Endülüs çiftçileri 30.06.1857'de İşbiliye'de, daha evvel müsadere edilerek


kiliseye ve soylulara peşkeş çekilen atalarının topraklarını geri isteyerek
ayaklandılar. Fakat önderlerinden 25 kişi öldürüldü ve 25 kişi de idam edildi.

Onuncu İsyan (1861):

Yine Endülüslü çiftçiler, bu sefer Malaga ve Gırnatalılar da ayaklandılar. Fakat


onların da haklı istekleri acımasızca bastırıldı.

Onbirinci İsyan (1868):

18.09.1868'de Endülüslüler kraliçeye karşı isyan ettiler ve Kurtuba yakınlarında


İspanya ordusunu yendiler. Bunun üzerine kraliçe Fransa'ya kaçmak zorunda
kaldı. Endülüslüler, İspanya'nın bir federal cumhuriyete dönüştürülmesini,
Endülüs bölgesine otonomi verilmesini ve Katolikliğin devlet dini olma
özelliğinin kaldırılmasını istediler. Fakat İspanyol ordusu ülkede kontrolü tekrar
ele aldı ve 03.01.1883'te kraliçe İspanya'ya geri döndü.10.01.1884'te Entakîre
(Antequera) Anayasası esaslarına dayalı "Federal Cumhuriyetçi Parti" kuruldu.
Böylece XIX. yüzyıl Endülüslü hareketi, sınırları belirlenmiş bir Endülüs ile
Endülüslü milleti fikrini tebellür ettirdi. Bu hareket, açıkça Katolik karşıtıydı ve
Endülüs'ün İslamî geçmişini ihya için mücadele verdi. Fakat Endülüs
milliyetçiliğine XX. yüzyılın başlarında esas şeklini veren, 05.07.1885'te
Malaga'da doğan ve sonradan Müslüman olan "Blas Infante" idi.

Sonuç:
Görüldüğü gibi, Endülüs halkı İslamî kimliklerini kendi iradeleriyle terk
etmediler. Tam tersine, yüzyıllar boyunca devamlı vahşice zulüm ve cinayetlere
maruz kaldılar. Bu yüzden adlarını, kültürlerini ve köklerini kaybettiler. Fakat
zayıf da olsa kalplerinde İslam'a karşı bir sevgi bağı kaldı. Özellikle,
İspanyollardan farklı olma duygusu içlerinden asla yok edilemedi.
İslamî köklere dayalı bir Endülüs milliyetçiliği teorisini geliştiren Blas Infante,
bunun için bütün gücünü ve hayatını ortaya koydu. Endülüs halkına diğer
İspanyollardan farklı oldukları fikrini yaymakla suçlanarak Franko'nun askerleri
tarafından 10.08.1936 tarihinde İşbiliye sokaklarında şehit edildi. Ne var ki onun
çabaları 1975'te Franko'nun ölümünden sonra Endülüs'e İslam'ı, belki
demokrasiyi de geri getirdi.
Ümit ederiz ki, günümüz Endülüs Müslümanlarının imdat çığlıkları atalarınınki
gibi duymazlıktan gelinmez.
_______________________________________________
Kaynaklar:

1-M.A. Kettani, "Resurrection of Islam in Al-andalus", Majmaa al-Buhuth al-


Islamica, İslamabad-Pakistan, 1992

2-W. Irving, "A Chronicle of the Conquest of Granada", Everyman's

3-M.G. Atienza, Las Capitulaciones para la Entrega de Granada, Granada-


Espana, 1910

4-Luis del Marmol Caravajal, "Historia del Rebellion y Castigo de los Morseos
de Granada", Biblioteca de Anteres Espanoles

5-A.Dominguez Ortiz y Bernard Vincent, "Historia de los Moriskos", Revista de


Occidente, Madrid 1978

6-Pedro Longas, Vid Religiosa de los Moriskos, Madrid 1915

7-H.C. Lea, History of the Moriscos of Spain, their Conversion and Expulsion,
London 1901

8-Diego Hurtado de Mendoza, "Guerra de Granada", ed. 13, Blanco Gonzalez,


Madrid 1970

9-B. Vincent, "Lexpulsion des Morisques du Royaume de Grenede el leuar


Repartition en Castilla (1570-1571)", Melagnes de la Casa Velazguez, vol. VI,
1970

10-Boronat y Barrachina, Los Moriskos Espanoles y su Expulsion, Belensiye


1901

11-Henry Swinburne, Travels through Spain in the Years 1775 and 1776

12-Joseph Towsend, A Journey through Spain in the Years 1786 and 1787, 3
volumes

{Değişim Sürecinde İslam: Kutlu Doğum Haftası 1996, TDV, Ankara 1997, s. 65-
79 kaynağından alınmıştır.}

KAYNAK: Sadabat.net

Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...

You might also like