Professional Documents
Culture Documents
Yirminci Yüzyıla Kadar Endülüs TarihiMuntasır Ali KETTANÎ
Yirminci Yüzyıla Kadar Endülüs TarihiMuntasır Ali KETTANÎ
Yirminci Yüzyıla Kadar Endülüs TarihiMuntasır Ali KETTANÎ
Giriş
Uzun bir mücadeleden sonra Gırnata, son Nasrî Sultanı Ebu Abdullah ile şehrin
teslimi hakkında antlaşmaya varılan tarihten 23 gün önce Birleşik Kastilya-
Aragon güçleri tarafından 2 Ocak 1492 tarihinde işgal edildi. Muzaffer Katolik
krallar, yapılan 47 maddelik antlaşma metninde İslam inancını, cami, medrese
ve kadılık gibi kurumlarıyla birlikte koruma ve İslam hukukunun uygulanması
konusunda teminat verdiler. Bunun yanında, inanç özgürlüğünü ve ana
dili/Arap dilini kullanma hakkını da garanti ettiler.
Gırnata, Hıristiyan güçlerin eline geçen ilk İslam şehri değildi. Çünkü XI.
yüzyıldan beri Tuleytula (Toledo 1085), Sarakusta (Zaragoza 118) gibi büyük
İslam şehirlerinin düşüşüyle çok sayıda Müslüman nüfus, Hıristiyanların
hâkimiyetine düşmüşlerdi. Ancak, onlara çok kötü davranılmakla birlikte İslâmî
inançlarını koruma izni verilmişti. "Müdeccen" olarak adlandırılan bu
Müslümanlara camileri, medreseleri ve fakihleriyle beraber cemaatler halinde
varlıklarını sürdürme hakkı tanınmıştı. Hatta onlar el-Acemiyye (Aljamiado) adı
verilen, Arap alfabesiyle İspanyol dilinde bir edebiyat geliştirdiler. XVI. yüzyılın
başlarında başkenti Sarakusta olan Aragon bölgesinin nüfus bakımından dörtte
biri, başkenti Belensiye (Valencia) olan Belensiye bölgesinin ise üçte biri
Müslüman idi.
Direnişleri çöktükten sonra, Gırnata Sultanlığı Müslümanları da Müdeccenler
gibi muameleye tabi tutulacaklarını umdular. Ne var ki, gelişen olaylar Katolik
kralların sözlerinde durmadıklarını, Katolik kilisesinin de İspanya'dan İslam'ın
köklerini kazımayı kendisine görev edindiğini gösterdi.
1621'de kral III. Philip ölünce tahta geçen oğlu IV. Philip, 22.10.1621 tarihinde
Katalonya'daki kraliyet müfettişinden bir rapor alır. Raporda Aragon,
Katalonya, ve Belensiye'de çok sayıda Moriskonun ülkeyi terk etmedikleri,
sürülenlerin de çoğunun evlerine geri döndükleri, huzur içinde yaşadıkları ve
güçlü kişiler tarafından korundukları bildirilmekteydi. Müfettiş, kraldan söz
konusu Moriskolara karşı harekete geçmesini istediyse de olumlu bir cevap
alamadı.
1623'te İspanyol kortesleri (ülke yönetiminde söz sahibi olan soylular), geri
dönen Moriskolara karşı yeterince haksızlık yapıldığını belirterek kraldan bu
konudaki tatbikatların durdurulmasını, bu sayfanın artık kapatılmasını istediler.
Kral bu istek karşısında konu hakkında yeni bir ferman yayınlamaya gerek
olmadığını düşünerek sadece mahkemelere Moriskolar hakkındaki ihbarları
kabul etmemelerini tavsiye etti. Ancak, buna rağmen Kastilya ve Endülüs
bölgelerinde Moriskolar hakkında şikâyetler devam etti.
1625'te İşbiliye şehri yönetimi bir rapor yayınlayarak mahallelerde çok sayıda
Müslümanın hür veya köle olarak yaşadığını iddia etti. Hatta bu Müslümanların
Hıristiyanların çocuklarını kaçırarak İslamlaştırmaya çalıştıkları ileri sürüldü.
Kral, 1626'da bir ferman yayınlayarak "sahilden uzakta yaşadıkları müddetçe
ülkede kalan Moriskolara daha fazla zarar verilmemesini" istedi. Ancak,
İspanya Devleti Moriskoların çoğalmasının önünü alamadı. 1634'te Mürsiye
şehrinde hazırlanan resmi bir raporda iddia edildiğine göre, şehir ve etrafı
Moriskolar ile doluydu. Kral, onların müşahede altında tutulmalarını ve iyi
Hıristiyan olup olmadıklarının kontrol edilmesini emretti.
Engizisyon Mahkemesi XVII. yüzyılda da Müslümanlara zulüm etmeye devam
etti. Bu menfur mahkeme, 1616'da Dâniye ve Belensiye'de Müslüman
topraklarına kaçmayı planlayan köleleştirilmiş Endülüslüleri cezalandırdı.
1620'de ve 1625'te büyücülük yapmakla suçladığı bir Moriskonun mallarının
müsadere edilmesine karar verdi. 03.10.1625 tarihinde İşbiliye Engizisyon
Mahkemesi, bir grup Moriskoyu yerli Hıristiyan kalabalığın önünde idam etti.
17.11.1625'te köleleştirilmiş bir Moriskoyu kilise kapısına bazı İslamî yazılar
yazmak suçundan 100 kırbaç ve 4 yılı kürek mahkûmluğu olmak üzere ömür
boyu hapis cezasına çarptırdı.
1633'te Kûnka (Conga, Cuenca) Engizisyon Mahkemesi, sürgünden dönen bir
Müslümana ve ailesine zayıf bir itham yüzünden işkence yaptı. 1667'de el-
Ma'den (Almaden) Engizisyon Mahkemesi, Hıristiyan ayiniyle alay ettiği
gerekçesiyle bir Moriskoya kırbaç cezası verdi. 1680'de Kâdis'ten birisi
Hıristiyanlık'tan İslam'a geçtiği için Madrid'te büyük bir kalabalığın önünde diri
diri yakıldı. 1689'da Kurtuba Engizisyon Mahkemesi, bir grup köleyi Müslüman
olmakla suçlayıp şehirden sürdü. Gerçekten de İspanya Engizisyon
Mahkemeleri en azından 177 Hıristiyanı İslam'a geçtikleri ve Müslüman
topraklarına kaçarak bir şekilde İspanyollar ile savaşmaya hazırlandıkları
gerekçesiyle cezalandırdı.
XVII. yüzyılda İspanya'da Müslüman varlığını gösteren başka bir delil de, çok
sayıda cemaatin Hıristiyan boyunduruğundan kurtulacakları yönündeki
ümitleriydi. Devlet Konsili, 09.02.1624 tarihinde Gırnata'da yaşayan ve ipek
piyasasını kontrol eden Haellar ve Madridliler lakaplı iki aile hakkında bir rapor
hazırladı. Raporda, bu aileler gizli Müslüman olmakla ve Kuzey Afrika
Müslümanlarıyla ilişki kurmakla suçlandılar.
Dördüncü İsyan (1641): Endülüs'te 1641'de Tâhir el-Hurr adlı bir emîrin başını
çektiği gizli bir isyan haberi alındı. Bunun üzerine harekete geçen devlet
güçleri, Tâhir el-Hurr'u Estepone yakınlarında şehit ettiler. Fakat bu sorunu
çözmedi. Müslümanların torunları, 1644'ten itibaren çeteler halinde
teşkilatlandılar ve hükümet kervanlarına saldırıp ele geçirdikleri ganimetleri
fakirlere dağıttılar.
1650'de tekrar bir isyan haberi alındı. Devlet güçleri, isyanın 5 liderini de ağır
işkencelerle öldürdü. Müslümanların torunlarının bu tür isyanları bütün yüzyıl
boyunca devam etti. Bunların en önemlileri de 1652'deki Kurtuba ve İşbiliye
isyanlarıydı (Altıncı İsyan, 1650).
XVII. yüzyılda Endülüs'ü ziyaret eden pek çok gezgin, gizli Müslümanlarla
karşılaşmıştı. Bunlar arasında en çok bilineni, 1690 yılında Endülüs'e resmi bir
ziyaret yapan Fas Sultanı İsmail'in elçisi Abdülvâhid el-Gassânî'dir. Ona ziyareti
sırasında resmi memurlar da dâhil çok sayıda Endülüslü, kendilerinin gizli
Müslüman olduklarını söylediler.
XIX. yüzyılda Endülüs'ü ziyaret edenler, söz gelimi 1809'da Hamme ya da el-
Hâme'yi (Los Banos) gezen İngiliz seyyah, 1828'de Büşşerât ya da el-Büşşere
yi (Alpujarras) ziyaret eden yazar Miniano ve aynı bölgeyi 1848'de gezen İngiliz
seyyah Ford gibiler, belli belirsiz de olsa Endülüs'te İslam'ın varlığından söz
etmektedirler. Endülüslülerin çoğunun kalplerinde daima Hıristiyanlardan farklı
oldukları ve kendilerine zorla kabul ettirilen yabancı bir kimlik tarafından
ezildikleri duygusu saklı kaldı.
1808'de Napolyon'un ordularının İspanya'yı istila etmesiyle her şey değişti.
Uzun asırlardan sonra ilk defa Endülüslülerin düşmanları yabancı bir güç
tarafından yenilme duygusunu tatmışlardı. Bu arada, Endülüslüler Fransız
istilacılara karşı İspanyol olarak değil Endülüslüler olarak ayaklandılar. Fransız
deniz gücünü 14.07.1808 tarihinde teslim alırken, kara ordusunu da Ceyyan
vilayetinin Balien mevkiinde 19.07.1808'de yenilgiye uğrattılar. Daha sonra
Endülüslüler, 17.12.1808'de İşbiliye'de gizli bir hükümet kurdular ve
19.03.1821'de Kadis Anayasası olarak adlandırılan yeni bir anayasa
yayınladılar.
Bu anayasa, kral ve kilisenin yetkilerini kısıtlayan, demokratik, anayasal bir
monarşiyle yönetilen bir İspanya öngörmekteydi. İlk defa bu anayasa, Endülüs
milleti de dâhil, İspanya'nın çeşitli milletlerden oluştuğunu ilan etti. İspanya için
milletlerin tam eşit olduğu bir federal sistem önerdi. Endülüs milliyetçiliği, onun
tarihî ve İslamî temelleri göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz. Kadis
Anayasası, XIX. yüzyıl boyunca İspanya'daki bütün (Fransız işgalinden)
kurtuluş hareketlerinin temeli oldu.
Altıncı İsyan (1820): Fransızların kovulmasından sonra, Eylül 1812'de kral
İspanya'ya döndü. Fakat Kadis Anayasası'nı iptal ederek kendisinin ve Katolik
kilisesinin hâkimiyetini tekrar kurdu. Bu durum karşısında 01.01.1820'de
İşbiliye halkı isyan ederek Kadis Anayasası'nın yeniden yürürlüğe konmasını
istediler. İsyan bütün Endülüs bölgesine yayıldı. Bunun üzerine, kral
isyancıların isteklerini kabul eder gibi görünürken, öte yandan Fransızlardan
yardım istedi ve 03.10.1823'te Kadis Anayasası'nı hükümsüz kıldı. Bu olup
bitenler karşısında Endülüs halkı baş kaldırdı ve kendilerine yapılan zulmün
sembolü olan Engizisyon Mahkemelerine saldırarak yaktı.
Sonuç:
Görüldüğü gibi, Endülüs halkı İslamî kimliklerini kendi iradeleriyle terk
etmediler. Tam tersine, yüzyıllar boyunca devamlı vahşice zulüm ve cinayetlere
maruz kaldılar. Bu yüzden adlarını, kültürlerini ve köklerini kaybettiler. Fakat
zayıf da olsa kalplerinde İslam'a karşı bir sevgi bağı kaldı. Özellikle,
İspanyollardan farklı olma duygusu içlerinden asla yok edilemedi.
İslamî köklere dayalı bir Endülüs milliyetçiliği teorisini geliştiren Blas Infante,
bunun için bütün gücünü ve hayatını ortaya koydu. Endülüs halkına diğer
İspanyollardan farklı oldukları fikrini yaymakla suçlanarak Franko'nun askerleri
tarafından 10.08.1936 tarihinde İşbiliye sokaklarında şehit edildi. Ne var ki onun
çabaları 1975'te Franko'nun ölümünden sonra Endülüs'e İslam'ı, belki
demokrasiyi de geri getirdi.
Ümit ederiz ki, günümüz Endülüs Müslümanlarının imdat çığlıkları atalarınınki
gibi duymazlıktan gelinmez.
_______________________________________________
Kaynaklar:
4-Luis del Marmol Caravajal, "Historia del Rebellion y Castigo de los Morseos
de Granada", Biblioteca de Anteres Espanoles
7-H.C. Lea, History of the Moriscos of Spain, their Conversion and Expulsion,
London 1901
11-Henry Swinburne, Travels through Spain in the Years 1775 and 1776
12-Joseph Towsend, A Journey through Spain in the Years 1786 and 1787, 3
volumes
{Değişim Sürecinde İslam: Kutlu Doğum Haftası 1996, TDV, Ankara 1997, s. 65-
79 kaynağından alınmıştır.}
KAYNAK: Sadabat.net