Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 30

1

MACİT GÖKBERK'İN F E L S E F E ANLAYIŞI

Ayhan BIÇAK

ÖZET

Çalışmada, Macit Gökberk'in Aydınlanma düşünceleri üzerine


oturan felsefe a n l a y ı ş ı n ı n ne t ü r d e n ö z e l l i k l e r e sahip o l d u ğ u ele a l ı n m ı ş
ve o n u n d ü ş ü n c e l e r i n i n t a r t ı ş a l ı n o k t a l a r ı n a i ş a r e t e d i l m i ş t i r .

Anahtar Terimler: Felsefe, aydınlanma, özgürlük, Türkiye, teknik, tarih,


birey, bilinç, millet.

ABSTRACT

The artical aims to discuss characteristics o f Macit Gökberk's


understanding o f philosophy which was depended on the thoughts o f
Enlightenment Age.

Key Worlds: Philosophy, enlightenment, freedom. Turkey, technique,


individual, history, conscious, nation.

A r a ş t ı r m a alanına ilişkin daha önce ortaya k o n m u ş düşünceleri ö ğ r e n m e k


ve kullanmak, d ü ş ü n c e üretiminin temel şartları arasındadır. B u bağlamda
düşünce üretmekle yükümlü olan düşünürler, düşünce üretiminin her
aşamasında başvurulması gereken kaynaklardır. Her d ü ş ü n ü r kendi anadilindeki
kaynaklan kullanarak ve kendi dilinde düşünce üretir. Anadildeki kaynaklar
yetersiz kaldığında başka dillerden tercümelerle ihtiyaç giderilmeye çalışılır; ya
da d ü ş ü n ü r bir ya da birkaç yabancı dilde okuyup yazarak ihtiyaçlarını giderir.
Ancak d ü ş ü n c e üretimi esas olarak anadilde gerçekleştiğinden, ana- dildeki
kaynakların yeterli hale getirilmesi, konuyla i l g i l i kişilerin öncelikli görevleri
arasındadır. Toplum ve dünya sorunları hakkında düşünce üretmekle yükümlü
b i r kurumun - Üniversite ve Felsefe B ö l ü m ü - üyesi olarak, düşünce üretiminde
kullanmak için, bu kurumun önceki üyelerinin nasıl düşündüklerini, hangi
2

sorunlardan hareket ettikleri, felsefeyi nasıl anladıklarını, sistematik bir b i ç i m d e


inceleyip ö ğ r e n m e m gerekmektedir. Söz konusu gerekliliğin yerine getirilmesi,
şu sonuçlan doğurmaktadır: 1- B u kurum içinde yetişen biri olarak, kendi
düşünce y a p ı m ı n hangi temellere dayandığını görmemi sağlamaktadır. 2-
Anadilimde üretilmiş kaynakların, benim şimdideki s o r u l a n m ı cevaplandırmak
için yeterli olup olmadıklanm göstermektedir. 3- Türkiye'de düşünce
geleneklerinin yeterince gelişmemesinin nedenleri hakkında ipuçlan
vermektedir. 4- T ü r k i y e ' d e felsefe ve felsefecinin konumunu, felsefecilerin
ürünlerinden hareketle kavramayı sağlamaktır. Onlardan biri olarak, M a c i t
Gökberk h a k k ı n d a k i bu çalışmayla, s o r u m l u l u ğ u m u n i l k aşamalarından birini
yerine getirmeye çalıştım.

Felsefe B ö l ü m ü ' n ü n i l k hocalarından ve felsefe b ö l ü m ü n ü n niteliklerinin


şekillenmesinde etkili olan M a c i t G ö k b e r k (1908-1993), 1929-1930 ö ğ r e t i m
yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe B ö l ü m ü ' n e öğrenci
1 2
olarak g i r m i ş , bitirdikten sonra Felsefe B ö l ü m ü ' n ü n i l k asistanı o l m u ş t u r .
Doktorasını Almanya'da "Hegel'de ve Auguste Comte'da Toplum Kavramı" adı
altında Edward Spranger'le birlikte yapmıştır, Nicolai Hartmann'm da derslerini
3
takip etmiştir . 1978 yılında emekli olan G ö k b e r k , öğrenciliğinden itibaren 48
yıl, asıstanlmdan itibaren de 44 yıl B ö l ü m ' d e çalışmış, felsefenin T ü r k i y e ' d e
yerleşmesi için öğrenci yetiştirmiş ve y a y ı n l a r yapmıştır. Bununla birlikte,
yetiştirdiği öğrencileri ile m e s l e k t a ş l a n onun düşüncelerini araştırma konusu
yapmamışlardır.

T ü r k i y e ' d e k i d ü ş ü n c e üretiminin başlıca ve önemli sorunlardan b i r i , yerli


düşünürler h a k k ı n d a yayınların y a p ı l m a m a s ı d ı r . B u sorun M a c i t G ö k b e r k için
de geçerlidir. M a c i t G ö k b e r k ' i n düşüncelerini d o ğ r u d a n konu alan bir çalışmaya
rastlamadım. H a k k ı n d a yazılan y a z ı l a n n i l k i k i s i , sırasıyla, H ü s e y i n Batuhan'm
4
Kant ve Herder'in Tarih Anlayışları ile Nusret H ı z ı r ' ı n Felsefe Tarihi hakkında
5
y a z d ı ğ ı kitap tanıtımlarıdır. Her i k i yazıda da kitaplarda bazı eksikliklere işaret
edilmiş olsa da, çalışmalar b a ş a n l ı b u l u n m u ş t u r . Macit Gökberk Armağam'nda
yer alan Niyazi Berkes ve Adnan Binyazar yazılarında arkadaşlarım

1
Gökberk, M., "Türkiye'de Felsefe Dilinin Gelişmesi", Değişen Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi Yayınları,
İslanbııl 1997/11. s. 122.
2
Gökberk, M., "Macit Gökberk'le Söyleşi 2", Felsefecilerle Söyleşiler, yay. lıaz, Arslan Kaynardağ, Elif
Yayınlan, İstanbul. (Kilapta baskı larihi yoklur). s. 19.
3
A.g.e., 26- 27
4
Baluhan, H.; "Macit Gökberk: Kani ve Herder'in Tarih Anlayışları". Felsefe Arkivi, Cilt 2, Sayı 3, 1949,
s, 128-135.
5
Hızır, N., "Macil Gökberk, Felsefe Tarihi". Bellelen, X X V I , sayı 101, 1962,5.207-211.
3

anlatmışlardır. Yine Armağanda Arslan K a y n a r d a ğ , Felsefe Bölümü'ndeki


gelişmeler paralelinde Macit B e y ' i n çalışmalarını tanıtmıştır. Emre Kongar,
Demokrasi ve Kültür adlı kitabında, Macit Gökberk Üzerine adlı b ö l ü m d e ,
Macit B e y ' m yazılarından alman bazı paragraflarla onun çeşitli konulardaki
6
düşüncelerini tanıtmıştır K o n g a r ' m yazısı düşünceleri konu alması nedeniyle
diğerlerinden farklıdır. T ü r k i y e ' n i n en önemli düşünürleri arasında sayılan
Macit G ö k b e r k hakkında yapılan çalışmaların nitelikleri, T ü r k i y e ' d e düşünce
üretiminin de bir göstergesidir.

Bu çalışmada, Macit G ö k b e r k ' i n felsefe anlayışı, Aydınlanma, teknik ve


tarih konularındaki düşünceleri, onun y a z ı l a n esas alınarak ortaya konmaya
çalışılmıştır. Ortaya konulan düşüncelerden hareketle kaygılannın ve
kabullerinin neler olduğu üzerinde durulmuştur. Son olarak da düşünceleri,
kaygı ve kabulleri hakkında kısa bir değerlendirme yapılmıştır.

1- D ü ş ü n c e l e r i

1.1-Felsefe A n l a y ı ş ı

Macit Gökberk, felsefeyi d o ğ r u d a n t a n ı m l a m a m ı ş , dolaylı yollardan


felsefeden ne anladığını belirtmiştir. 1947'de yayınladığı Leibniz'in Alman Dili
Üzerine Görüşleri adlı yazısında, felsefenin başlıca işlerinden birinin, çağın
kültürüne b i l i n c i n i duyurmak, bu bilinci sistemli bir aydınlığa ulaştırıp kültürün
gücünü artırmak olduğunu bildirmiştir. Bunalımlı d ö n e m l e r d e felsefenin bu
görevi, bütün varlığımızı kucaklamaya kadar gider. Çünkü felsefe, gerçeğin şu
veya bu y a n ı m araştırmaz, varlığın b ü t ü n ü n ü kavramak ister ve en son olana
kadar sokulmayı dener. Felsefeden yalnız teorik bir aydınlanma değil, pratik
düzenimizin ışığa çıkan y o l l a n m da bize göstermesini bekleriz. Başka bir
7
deyişle, felsefe hayata kılavuzluk etmelidir . Felsefe ile çağ arasındaki ilişkiyi,
1948'de yayınlanan Kant ve Herder'in Tarih Anlayışları adlı çalışmasında da
kurmuştur. Ona göre felsefe, çağın b i l i n c i n i açığa çıkarmak ve hayata rehberlik
eimekle görevlendirilmiştir. "Felsefe, lüks değildir. Biz bir gereksinme
y ü z ü n d e n felsefe yaparız; çünkü y a ş a m ı m ı z ı n anlamı karanlıktır. B u gün bu
karanlığı en sıradan insan bile duyuyor. Eskiden din, man bu karanlığa ışık
getiriyordu. B u g ü n bir aydınlanma çağında yaşıyoruz: Y a ş a m bilmecesine din

6
Kongar, E . , "Macil Gökberk Üzerine", Demokrasi ve Kiiiliir, Remzi Kiıabevı, İslanbul, 2007, s. 211-221,
7
Gökberk, M., "Leibniz'in Alman Dili Üzerine Görüşleri", Değişen Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi
Yayınları, İslanbul, 1997/7, s. 82.
4

ve geleneklerin bulduğu yanıtlar gönüllerimizi artık kandıramıyor. B u g ü n ü n


insanı ışığım artık kendisi bulmak zorundadır. Bireysel yaşamlar üzerine çöken
bu karanlığın içine uluslar ve kültür çevreleri de çekilmiştir"". A d ı geçen kitabın
sonraki sayfalarında felsefe ile kültür arasındaki ilişkiyi yeniden dile getirmiştir.
Gökberk'e göre felsefe sistemleri soyut düşünmenin değil, hayatın
mahsulleridir. Bunların gerisinde, kendi hayat denemeleri ile yüklü, çevresine
ve geçmişine derin bağlar ile bağlı, bu çevre ve geçmişin ortaya koymuş olduğu
9
kültür değerleri ile ö r ü l m ü ş insan özelliği ve biricikliği ile bulunur. Tarihin
yürüyüşü içinde sayısız öznelerin yapıcı akılarından meydana gelip işlenen, ama
sonra tek tek benlerden çözülüp ayrılarak nesnelleşen başarılar ve eserler, tek
şuurun karşısına verilmiş bir kültür olarak çıkarlar. B u nesnel kültürün yapısı
ferdin manevi yapısına her yandan sokulup siner, onun düşünüş, d u y u ş ve
devlet ile toplum içindeki yaşayışının formunu belirler. Gerçi başka başka tarih
devrelerinde ve kültürlerde y a ş a y a n fertlerin manevi kuruluşlarında aynı bir
10
değer yönü ağır basıp bunları aynı bir tip içinde birleştirir . G ö k b e r k ' i n i l k
çalışma larmda, felsefeden ne anladığına ilişkin görüşleri şu şekilde
özetlenebilir: Felsefe, çağın kültürüne bilinci duyurmak, kültürün gücünü
artırmak, b u n a l ı m d ö n e m l e r i n d e b ü t ü n varlığımızı kucaklamak, sadece teorik
aydınlanma değil pratik düzenin ışığına açılan y o l l a n göstermek, hayata
rehberlik etmek, karanlık bir anlama sahip hayatı aydınlatmak, din yeterli
olmadığından hayatı anlamlandırmak, bugünün insanına ışığım kendi
b u l m a s ı n d a yardımcı olmak için kültürel yapı içinde oluşan, ferdin belirlenmesi
görevlerini yerine getirmektedir,

Gökberk, Batı Anadolu'mm Yetiştirdiği Filozoflar adlı 1960 yılında


yayınladığı yazıda, felsefeyi başlatan unsurun tutum ve yol olduğunu
b e l i r t m i ş t i r " . G ö k b e r k ' e göre felsefeyi başlattığı kabul edilen Thales öncesi, m i t
temelli şemayı insan kendisi düşünüp meydana getirmemiş, onu hazır
12
b u l m u ş t u r . Thales'le ortaya çıkan, insanın dünya karşısındaki durumunu
d ü ş ü n c e ile belirlemek, dünya içindeki tutumunu d e ğ i ş m e z bir şema diye
anlamayip bu tutumu d ü ş ü n m e ile bulup temellendirmektir. İnsanın dünyasını,
buradaki yerini, rolünü kendi aklıyla bulup aydınlamasıdır. Bununla da

Gökberk, M., Kaıtl ve Merder'in Tarih Anlcyışlaıı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997/a„ s 55
M. Gökberk, parantez içinde Dillhey adını yazarak, bu görüşün Dillhey'a ait olduğu izlenimini vermiştir.
Dillhey' a ilişkin kaynak bildirmemiştir
Gökberk, M , Karıl ve Herder T» Tarih Anlayışları, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1948, s,10.
Gökberk, M., "Balı Anadolu'nun Yetiştirdiği Filozoflar", Felsefe Arkivi Cilt V , sayı 1, 1960, s.75.
Gökberk 1960 a.g.e.,s. 76.
5

13
insanoğlu hürlüğe u l a ş m ı ş t ı r . Tbales'in yaptığı işte önemli olan, bu sonuca
birey olarak varmasıdır, yoksa b u l d u ğ u şeyin doğru ya da yanlış olması önemli
d e ğ i l " . Ana maddeyi, arkhenm ne olduğunu araştırmak, varlığın tabiatım
yapısını araştırmak demektir. D e ğ i ş m e ve oluşun dayandığı Lİkeyi keşfetme
15
çabası felsefenin temelinde yer a l m a k t a d ı r . Asıl gerçek nedir? G e r ç e k insan
nedir ve ne olmalıdır? sorulan Yunan felsefesinin ağırlık merkezini
16
o l u ş t u r m u ş t u r . G ö k b e r k , felsefenin ortaya çıkışım, bir tutum farklılığı olarak
görmektedir. M i t i k yapının terk edilmesi ve insan, dünyadaki yerini akliyiz
temellendiımesi felsefenin k ö k e n i olarak görülmektedir. A y n c a felsefenin
varlık, ana madde, köken sorunlanyla ilgilendiği belirtilmiştir.

Felsefenin Evrimi (1979) adlı kitabın Önsöz'ündc felsefe anlayışına


ilişkin ipuçları vermiştir. Felsefe tarihi neden gerekli? sorusunu cevaplamak
için, felsefe nedir? sorusunu ö n e çıkarmış ve bu sorunun yanıtının kolay
olmadığını belirtmiştir. Ona göre felsefe, felsefeye özgü olan, i y i , doğru, güzel
nedir gibi bir takım somları, özel bir tutumla ele alır. Felsefede görülen tutum
17
da, hep temele kadar gitmek, sonuna kadar gitmek ç a b a s ı d ı r . Felsefenin bütün
tarihi boyunca uzayıp giden bu çabalar, felsefe tarihinin konusunu oluşturur.
Felsefenin ne olduğu da, ancak bu sürüp giden çalışmaların -sorunlarla uğraşıp
didinmelerin- t ü m ü n ü kavramakla, bunları toplu bir bakışta düzenlemekle
18
anlaşılabilmektedir . Ona göre felsefe tarihi, felsefeyi oluşturan belli başlı
filozoflann sürüp giden bir tartışması şeklinde de görülebilir. Sorunlann ortaya
konuluşu ile bunların çözüm denemelen, bu filozoflann yapıtlannda
gerçekleşmiştir. Felsefenin tarih boyunca evrimi, gerçekte, bu kaynakların
kendisinden, öğrenilebilir. Bunlar bize felsefenin, b ü y ü k ustalarının eliyle nasıl
işlendiğini, nasıl yapıldığını, d o ğ r u d a n doğruya gösterirler; dolaysıyla bize
19
felsefede yaratıcılığın yollarını açarlar . İyi, doğru, güzel, gibi sorular, özel
tutum, temele kadar gitmek, felsefe tarihi, felsefenin özellikleri olarak ö n e
çıkarılmıştır.

Macit Gökberk, felsefe hakkındaki görüşlerini, felsefede özgünlük


bağlamında da dile getirmiştir. Y a p ı l a n bir söyleşide, felsefede yaratıcılıktan,
felsefenin demirbaş sorulanna ışık tutma ve onlann güçlüklerini çözme

13
Gökberk 1960, a.g.e., s. 77.
11
Gökberk l%0, a.g.e., s. 78
15
Gökberk 1960,a.g.y.
16
Gökberk 1960, a.g.e., s. 79
17
Gökberk, M., Felsefenin Evrimi, Milli Eğilim Yayınları, İstanbul, 1979, s. 1.
l e
Gökberk I979,a.g.y.
19
Gökberk 1979, a.g.y.
6

çabalarını anladığını ve yaratıcılıkla i l g i l i olan özgünlüğün de, felsefeye yeni


20
sorunlar getirmek olduğunu belirtmiştir . Ona göre, özgün felsefe üretebilmek
için, felsefe tarihinin b ü y ü k doruklarını b i l m e k gerekir. Felsefe tarihinde belki
bir gelişme yoktur; fakat Platon, Augustinus, Descartes, Kant gibi doruklar
vardır. Bunlar felsefe yapmış, yaratmış olan doruklardır; ancak bunlan bilerek
21
felsefe özgün olabilir. Felsefe k o l e k t i f bir çalışmadır (philosophia perennis) .
B i r başka söyleşisinde, felsefenin gelişmesi için önkoşul olan özgürlükten sonra
gerekli olanlar belirtilmiştir. Gerekliliklerden b i r i , Batı felsefesinin ortaya
k o y d u ğ u b i l g i dağarcığının içine girmek elde edilen bilgilerle felsefe yapmaktır.
Ö z g ü n felsefe ortaya koyabilmek için, belli bir bilgi birikimine sahip olmak
yanında, bu b i l g i b i r i k i m i kullanacak bir zeka, bir aklı işletme alışkanlığı da
olmalıdır. B u a ş a m a d a n sonra, felsefeyi ortaya k o y m u ş , oluşturmuş b ü y ü k
düşünürlerin yapıtlarına -felsefenin nesnelleştiği bu yapıtlara- dayanarak,
22
onlarla birlikte düşünerek, birlikte felsefe yapılabilir . Ö z g ü n l ü k bağlamında
fesle, felsefenin doruklarıyla ilişkilendirilmiş, doruktakilerin takip edilmesi ve
aklı işletme alışkanlığı temeline dayandırılmıştır. Ona göre, sadece ve sadece
felsefenin ana kaynaklarına gitmek, b ü y ü k filozofların eserlerini okumak,
okumak ve okuyarak onlar gibi düşünmek. Felsefede, yapıcı, yaratıcı olan tek
y o l , felsefeyi yaratmış olan bu b ü y ü k ustalarla birlikte düşünmek, birlikte
d ü ş ü n e b i l m e k için de onlann nasıl d ü ş ü n d ü ğ ü n ü kavramaktır. Ayrıca bilimler
23
ile sanatlardan faydalanmak da gerekir . B u veriler, felsefe öğrenme ve
y a p m a n ı n , felsefe tarihi öğrenmeyle örtüştürüldüğü sonucuna götürmektedir.

Felsefede yaratıcılık ve özgünlük, s ö z konusu söyleşilerde, T ü r k i y e ' d e


felsefe b a ğ l a m ı n d a da ele alınmıştır. G ö k b e r k ' e göre, yaratıcı ulusal felsefenin
sınırlarını ç i z m e k zordur. Türkiye de ç a ğ d a ş felsefe b a k ı m ı n d a n özgünlük
yoktur. Ö z g ü n felsefe üretebilmek için, özgün felsefeleri yaratmış olan tutumu
bizde de yinelemek, yani özgün felsefeler okuluna gitmek, onların okulundan
2
yetişmek, birikimlerine sahip olmak gerektiğinin altını çizmiştir ". T ü r k i y e ' d e
özgün felsefe o l m a m a s ı n ı n nedenleri olarak, b ü y ü k bir felsefe geleneğinin
o l m a m a s ı , Cumhuriyet d ö n e m i n d e felsefeci sayısının azlığı ve yeterli düşünce
25
özgürlüğün b u l u n m a m a s ı sayılmışlardır . Ona göre, felsefenin gerektiği gibi

2 0
Gökberk, M., "Macil Gükberk'le Konuşma: Felsefe ve Kültür Sorunları", Yazko Felsefe Yazılan, 1.
Kilap. Yay.haz., Selahatlirı Hilav, 1982, s. 21-22.
31
Gökberk 1982, a.g.e-, s. 22-23
1 1
Gökberk, M-^Macil Gökberk'le Söyleşi I", Macit Gökberk Armağam, Yazı Kurulu, Bedia Akarsu ve
Tahsin Yücel. Türk Dil Kurumu Yayınlan, Ankara 1983/1, s. 12.
2 3
Gökberk 1982, a.g.e,, s. 30
1 1
Gökberk 1982, a.g.e., s, 21.
2 S
Gökberk 1982, a.g.e., s. 22.
7

gelişememesinin en b ü y ü k nedeni, gereği kadar özgürlük olmamasıdır. Ç ü n k ü


felsefe, en radikal, en k ö k e kadar inen soru demektir. Bunun için de mutlaka
Özgürlük gereklidir ve yasalar ile töreler buna elverişli olmalıdır. Jaspers'in :
"felsefenin, karşında soru soramayacağı hiçbir konunun olmaması gerekir"
düşüncesine katılmaktadır. İlk özgür ortam H Meşrutiyet döneminde
26
başlamıştır . Batı'da da özgürlüğün olmadığı filozofların bunu zorladığı
söylendiğinde, bizde Jön Türkler'in benzer bir zorlamayı yaptıklarını
27
belirtmiştir . Buna r a ğ m e n Türklerde filozof ç ı k m a m a s ı n ı n nedeni olarak,
bizim dünyamızın despotık olması gösterilmiştir. Bizim topraklarımız,
Asurlular, Bizans ve Osmanlılar gibi klasik despotik devletler diyarıdır.
Bunların hepsinde, H e g e l ' i n deyişiyle tek kişi özgür, geri kalan insanlar kuldur.
Bizde feodalite de yoktur. B a t ı ' d a Magna Charta, tek kişinin egemenliğine karşı
28
çıkışın ö r n e ğ i d i r . İslam medeniyetinde Farabi örneğine karşı, felsefenin
b a ğ ı m s ı z olmadığı dinin emrinde olduğu cevabını vermiştir. Ona göre, o
d ö n e m d e felsefe ne konusu seçebiliyor ne de araştırabiliyor, ne de yöntemini
29
seçebiliyor . G e r ç e k anlamda özgürlük olmadığı için gerçek felsefe de hiçbir
30
zaman olmamıştır. Ö z g ü r l ü k Cumhuriyetle g e l m i ş t i r . Tanzimat'tan beri biz de
bu g ö r ü ş ü n (dünyaya felsefi bir tavırla y a k l a ş m a ) içindeyiz. A t a t ü r k devrimleri,
bu görüşü daha tutarlı, daha kestirmeden, daha hızlı bir benimseme denemesidir.
A t a t ü r k ' ü n "hayatta en hakiki mürşit i l i m d i r " sözü, bundan 2500 yıl önce b i z i m
topraklarımızda tarih sahnesine çıkmış olan bu tutumun bir dile gelmesidir". B u
görüşün b ü t ü n dünya tarafından b e n i m s e n m i ş olması, b ü t ü n insanlığı kavrayan
32
bir tarih, ancak şimdi gerçek olmağa b a ş l a m ı ş t ı r .

Felsefenin, y a ş a m ı n kılavuzu olması gerektiğini savunan G ö k b e r k ' e göre,


Türkiye Aydmlanma çağma girmekte bu anlamda da Batılılaşmaktadır. B a t ı ' n m
geçirdiği aşamayı geçirmek zorundadır R ö n e s a n s ' t a n buyana, batı kültürüne
kılavuz olan, y o l gösteren dünya görüşü A y d m l a n m a ' d ı r . A y d ı n l a n m a da,
y a ş a m ı n kurallarım, ilkelerini, akim ışığıyla bulmak, akim eleştirisinden geçerek
bu kuralları ve ilkeleri saptamak ve ona göre davranmak demektir. Bizde b ö y l e
bir durumun içindeyiz. Dolayısıyla bizde felsefenin sadece yeri değil y a ş a m s a l
33
bir önemi v a r d ı r . D i n i n bıraktığı b o ş l u ğ u b u g ü n sadece felsefe doldurabilir. B u

M
Gökberkl983/1,a.g.e,,s.10.
2 7
Gökberk 1983/1, a.g.y.
2 !
Gökberk 1983/1, a.g.e., s. 10-11,
2 9
Gökberk 1983/1, a.g.e., s. 11.
3 0
Gökberk 19B3/1, a.g.y.
3
' Gökberk 1960, a.g.e., s. 77.
" Gökberk 1960, a.g.e,, s.77-78.
3 3
Gökberkl983/l,a.g.e.,s.6,
8

yalnız bilimle olmaz, çünkü bilimlerin bütünlüğü yoldur ve gerçeğin b i r


b ö l ü m ü n ü anlatırlar. Oysa felsefe, rıpkı din gibi, bir bütüncü görüş getirir.
34
Bunun için dinden b o ş a l m yeri, felsefenin d o l d u r m a s ı n d a n başka çare y o k t u r .
D i n ile felsefe belli sorulan sormada birleşirlerken, sonuca varışta ilkece
ayrılınlar. D i n i n yanıtı, ortaklaşa hayal g ü c ü n ü n ürünüdür ve inanç niteliğini
kazanır. Felsefeninkı ise, d ü ş ü n c e d e işlemekten oluşur ve eleştirmeye açık
35
k a l ı r . A n a l i t i k felsefeye karşı olumsuz bir tutum takınmış, dinden boşalan y e n
36
dolduramayacağım belirtmiştir . Gökberk'e göre, ç a ğ ya da kültür
değişimlerinin y ö n ü n ü , y ö n e l i n e n kültür çevresinin özellikleri ile ilkeleri ancak
felsefe tarafından gösterildiğinden, felsefe Türkiye için hayati bir ö n e m e
37
sahiptir .

1.2-Aydınlanma

Macit Gökberk, Aydınlanma düşüncesini tek kurtuluş yolu olarak


g ö r m ü ş , hem düşüncelerini hem de toplumla i l g i l i sorunlan Aydınlanma
anlayışı bağlamında ele almayı, tek gerçek y a k l a ş ı m tarzı olarak benimsemiştir.
Ona göre, A y d ı n l a n m a : Akdeniz çevresi ve gerilerinin bir ürünü olan B a ü
uygarlığı, Hegel deyişiyle "üstünlük kazanan bir ilke geliştirmişti tarih
sahnesinde". B u ilke ile, uzun birikimlerden sonra, Milattan önceki 6. yüzyılda
b u g ü n k ü B a t ı felsefe ve b i l i m i n i n , dolayısıyla bunlara dayanan B a ü uygarlık
38
d ü z e n i n i n temelleri atılmıştı . A y d ı n l a n m a döneminin esas temeli, R ö n e s a n s ile
Reform hareketleriyle atılmıştır. S ö z konusu hareketler, O r t a ç a ğ ' m dünya ile
din işlerindeki otoritesini kırmış, böylelikle Avrupa insanı yeni bir hayat
düzeninin temellerini aramaya yönelmiştir. B u arayışa, p e ş i n h ü k ü m l e r d e n
a n n m ı ş , her şey - din, devlet, b i l g i - karşısında eleştirel davranmak, düşüncesi
39
kılavuzluk e t m i ş t i r . Ortaçağda kişi yoktu, birey yoktu, y a l n ı z cemaat vardı,
toplum vardı ve bunlar birey üstü olarak benimsenmişlerdir Akılla aydınlatılan
10
gelişme bireyin oluşmasını sağlamıştır' . 18.yy doğa sistemini, kültür alanmda
da y ü r ü t m e k istemiştir. Tabiat olaylarım olduğu gibi, kültür olaylannı da akim
ışığına tutmak isterler. Gelenek ve p e ş i n h ü k ü m l e r d e n kendini kurtaran aklı esas

34
Gökberk 1983/1, a.g.e., s.6-7,
15
G ö k b e r k l 9 9 7 / I 1 , a . g . e . s . 126-127.
s
16
Gökberk 1983/1, a.g.e., s.12-14.
17
Gökberk 1982, a.g.e., s.24.
38
Gökberk, M., "Tarih Bilinci". Değişen Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi Yayınlan, Islanbul, 1997/4, s. 52¬
53.
39
Gökberk, M„ Felsefe Talihi. Bilgi Yayınevi, Islanbul, 1974. s. 12.
41)
Gökberkl983/I,a.g.e.,s.7.
9

1
alan bir din, ahlâk idesi ve rasyonel bir kültür anlayışı doğmuştur ". B u süreç
boyunca ortaya çıkan nitelikler aydınlanma çağını oluşturmuştur. Ortaya çıkan
yeni şey, doğayı ve insan dünyasını akıl yoluyla aydınlatıp kavramaktır. Sonraki
42
süreçte, akim gücü, büyü ve din dünyasının çözülmesine sebep o l m u ş t u r .
G ö k b e r k ' e göre a y d ı n l a n m a , d ü ş ü n m e ve değerlendirmenin geleneklere bağlı
olmaktan kurtulup insanın kendi aklı ile, kendisinin y a p m ı ş olduğu denemeler
43
ve gözlemler ile hayatını aydınlatmaya grrişmesidir . A k i m yol göstericiliği,
44
din ve geleneği aklın eleştirel süzgecinden geçirmek anlamına gelir .
A y d ı n l a n m a n ı n getirdiği bilgi demokrasisi, kültür değerlerinin herkese ulaşması
45
gerektiği ilkesi, ulusal dillerin kültür dili olmalarım da zorunlu kılmıştır .

Aydınlanma sürecinde, Avrupalı insan, din ve geleneğin dışına


46 47
çıkmıştır . Vahiy akıl süzgecinden geçirilmiştir . Aydınlanmanın devlet
anlayışı, doğal hukuk esasına göre yorumlanmıştır. D o ğ a l hukuk, tarihin
gidişine göre değişen p o z i t i f hukukun tersine h i ç değişmeden kalan, insanların
akıllarına ve gönüllerine kazılmış olan, doğadan ve doğuştan hakların
48
bulunduğunu iddia eden sistemdir. Akıl, hayatın biricik sarsılmaz temeli
olunca, bireyin içinde bulunduğu topluma olan b a ğ l a n gevşer veya çözülür. Tek
realite olan bireyin doğal haklarının tespiti ile onların devlet ve toplumdan
öncelikleri ve üstünlüklerinin kabulü benimsenmiştir. Menfaat birliği esas
a h n m ı ş b r . Bireylerin birlikte y a ş a m a l a n n ı belirleyen bir sözleşme olduğunu
9
kabul etmişlerdir** . Y a p ı l a n n d a bulunan bir araya gelme içgüdüleri, onlan bir
50
sözleşme yapmaya götürmüştür . Batıda bireye verilen değer, bireyin
51
özgürlüğü, hepsi A y d ı n l a n m a sürecinin sonucudur . Gökberk, A y d ı n l a n m a n ı n
genel özelliklerini Felsefe Tarihi adlı kitabında maddeler halinde sıralamıştır: 1-
Din temelli açıklama sistemi, yerini akıl temelli açıklamalar ve
temellendirmelere bırakmıştır. A k i m ön plana çıkmasıyla birlikte, eleştirel bir
tutum gelişmiş, önceki değer ve kurumlar sorgulanmıştır. Her şeyin ölçüsü olan

J l
Gökberk1948,a.g.e.,s.13-M.
" Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 52-53.
" Gökberk 1948, a.g.e., s. 11.
4 4
Gökberk, M; "Tarihsel Arkaplanı Bakımından Cumhuriyet Döneminde Bilim Dili ". Değişen Dünya
Değişen Dil. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997/12 S. 140
4 5
Gökberk 1997/12, a.g.e., s. 141.
4 6
Gökberk, M., "Felsefe Bakımından Dil". Değmen Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi Yayınları, Islanbul
1997/6, s. 79.
4 7
Gökberk 1948, a.g.e., s. 35.
4 e
Gökberk 1948, a.g.e., s. 16.
•" Gökberk 1948, a.g.e., s. 17.
J 0
Gökberk 1948, a.g.e., s. 26.
5 1
Gökberk l9S2,a. .e., s. 21.
E
10

Tanrı yerine, insan (akı) ölçü olarak kabul edilmiştir. İnsanın ölçü kabul
edilmesi göreceli yaklaşımların artmasına neden olmuştur, 2- İnsan ve kültür
sorunları düşüncenin başlıca konusu olmuştur. 3- Metafizik düşünceler ü r e t m e k
yerine, duyumlar ve deneye dayanan düşünceler hakim olmaya başlamıştır. 4-
T o p l u m h a y a t ı m belirleyen, devlet, din ve toplum gibi kavramlar, soru konusu
yapılmış ve kökenlerinin araştırılması felsefenin başlıca konulan arasında
s a y ı l m ı ş t a . 5- Teorik tartışmalar toplumun geniş bir kesimi tarafından takip
edilmeye b a ş l a n m ı ş , buna bağlı olarak toplumsal bilinç artmıştır. 6- Edebiyat
yeni gelişmeleri konulan arasına katarak, yeni yaklaşımların toplumun b ü y ü k
5 2
bir kısmı tarafından öğrenilmesine yardımcı o l m u ş t u r

G ö k b e r k ' e göre, Avrupa kültür çevresinin ortaya k o y d u ğ u düşüncelerden


b i r i bireyselliktir. B ö l ü n m e z l i k anlamına gelen bireysellik (individualitas),
u l u s ç u l u ğ u n k ö k ü n ü oluşturur. H ü m a n i z m a , gerçek insanlık; tek insanın bağlı
olduğu toplum içinde kendi "biricikliğini" uluslann da, insanlık çevresinde
kendi içlerine kapalı birer dünya olan benliklerini duyup geliştirmeleridir. Tek
insanlar da, uluslar da, daha b ü y ü k organizmaların sadece birer organı
değildirler, birer kişidirler, birer kişiliktirler. Bunlar özeliklilerini özgür oiarak
geliştirmekle, insanlığın çok çeşitli ve renkli biçimlerini gerçekleştirmiş
53
olurlar . U l u s ç u l u k görüşünün Yunan kökleri olmakla birlikte, Avrupa'da
5 55
g e r ç e k l e ş m i ş t i r ' . Bilinç olarak ulusu yaratan Avrupa kültür çevresi o l m u ş t u r .
B u bağlamda insan, ne nesne gibi olmuş-bitmiş bir şeydir; ne de hayvan gibi
kaskatı bir çerçevenin içinde kapanıp kalmıştır. O bir iddiadır. Şu veya bu
olanak iddiasıdır; gerçekleştirilecek bir varlık p r o g r a m ı , bir hayat p l a m d ı r . İ n s a n
hayatı o l m u ş bitmiş, kapalı bir gerçek değildir, ileriye doğru açık olan, h e n ü z
56
olmamış olması istenilen bir gerçekliktir . Toplulukların hayatı da bu
57
belirlenimlere uyar .

Toplumlann hayat planlan, tarih içinde bazı d ö n e m l e r d e değişirler ve bu


değişmelere devrim denir. Devrimlerde bir hayat p l a n m ı bırakılır, bunun yerine
58
bir yenisi konulmaya çalışılır . Kendi devrimimizde yapılanlar bunlardan farklı
değildir. V a r o l u ş u m u z u bir zamanlar biçimlendirmiş olan bir varlık planını

S2 Gökberk.M., Felsefe Tarihi, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1974, s.339


53
Gökberk 1997/6, a.g.e., s. 76.
$4 Gökberk 1997/6, a.g.e., s, 77.
55 Gökberk 1997/6, a.g.e., s, 78,
56
Gökberk, M., "Geçmiş ve Gelecek", Değişen Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi Yayınları, Islanbul 1997/3,
s. 44.
51
Gökberk 1997/3, a.g.y.
59
Gökberk 1997/3, a.g.e., s. 44-45.
11

bırakıp bir yenisine yöneldik, şimdi bu yenisini gerçekleştirmeye uğraşıyoruz.


Bıraktığımızın iddiası ne idi? Şimdi benimsemeye çalıştığımızın g ö z ö n ü n e
59
b u l u n d u r d u ğ u nedir? G ö k b e r k ' e göre, bırakılan hayat planı, varlığımızı öte
dünyaya göre ayarlıyordu. Ö b ü r dünya değer ölçüsü olunca da, bu dünyadaki
hayat bir gölge hayat olur, asıl gerçek hayat olmaz. Burada insan, az veya çok,
doğal varlığını yadsımaya gider; İçgüdülerin baskı altında bulundurur, y a ş a m a
sevincini duymaktan kaçar. Bundan dolayı da kendisi, içinde bulunduğu doğal
çevreye sadece uymaya çalışır; bunun verdiklerinden başkasına aramaya
kalkmaz. D ü n y a n ı n çatışmalarının içinden geçerken, öbür dünyadaki her şeyi
uzlaştırmış olan kurtuluşu özler. Burada insan kendini ağırlık merkezi
kendisinde olan bir varlık diye anlamaz, kişiliğim bilmez, o sadece, T a n n ' m n
60
kuludur, sayısız örneklerden bir ö r n e k t i r . Y e n i kabul edilen hayat p l a n ı ,
b ü s b ü t ü n başka türlü bir insan varlığını gerçekleştirmeyi g ö z önüne almıştır.
Y e n i anlayıştaki insanın anayurdu dünyadır, d ü n y a n ı n b ü t ü n bolluğunu, b ü t ü n
renkliliğini yaşamak ister, bu yaşama iştahı doğal ortammdakilerle
yetinmemeye götürür, sınırlan dışına çıkar, kendi yaratması olan boyuna gelişen
tabakayı yükseltir. D o ğ a n ı n güçlüklerine boyun b ü k ü p teslim olmaz, meydan
okur, doğayla girdiği çerin savaşı kazanmak için teknikler geliştirir, maddenin
içinde saklı olan makineyi ortaya çıkarır. Onun için teknik, sadece, bir para, bir
bilgi işi değildir. Teknik insanın dünya karşısında duruşuyla sıkı sıkıya
61
i l g i l i d i r . D ü n y a , soluk bir gölge ve insan gelip geçici bir misafirse, o zaman
b u l d u ğ u m u z a razı oluruz, o zaman hayatımız b i r çöl bitkisinin sefaletine
katlanmaktır. Ö y l e değil de varlığımızın gerçek taşıyıcısı ise, o zaman, içinde
y a ş a m a n ı n sevincim tadabilmek için, onun kendimize uydurmaya, kendimize
göre d ü z e l t m e y e çalışınz. B ö y l e bir varlık p r o g r a m ı n d a insan örneklerden bir
ö r n e k değildir; b i r i c i k bir görünüştür; b a ğ ı m s ı z bir kişidir; Tann bile onun
62
kişiliği için bir engeldir . Geriye d ö n d ü r m e k isteyenler, insan yapısının öz
niteliğini anlamamış, bu yapının içinde g e ç m i ş t e n gelip geleceğe doğru uzanan
bir gidiş olduğunu k a v r a y a m a m ı ş olanlardır. Bunlar, olacak olanı biçimlendirme
g ü c ü n kendilerinde bulamayanlardır, bu g ü ç kendilerinde bulunmadığı için onu
63
bu toplumda da olmadığını s a n a n l a r d ı r G ö k b e r k , geçmişinin kullanılmasına

s
* Gökberk 1997/3, a.g.e., s. 45.
<° Gökberk 1997/3, a.g.y.
*' Gökberk 1997/3, a.g.y.
< 2
Gökberk 1997/3, a.g.e., s. 45-46.
a
Gökberk 1997/3, a.g.e., s. 46.
ı2

64
değil, putlaştırılmasma karşı olduğunu belirtse de , A y d ı n l a n m a çerçevesiyle
uyumlu olanları kastettiği izlenimi vermektedir.

Avrupa toplumları, R ö n e s a n s sürecinden başlayarak dünyaya yönelik


65
yaşamayı tercih etmişler, yeni anlayışa göre değerlerini belirlemişler .
A y d ı n l a n m a n ı n bu dünyaya d ö n ü k o l m a s ı n ı n i k i nedeni, ulus ve dünyaya
66
yayılmasıdır. B u i k i ilke imparatorluğun yapısı gereği uluslar üstü olması
67
nedeniyle, Türklere y a b a n c ı d ı r , Ortaçağda toplumsal birlik, ü m m e t esaslıdır.
Tanzimat, Avrupa'da olduğu gibi, ü m m e t birliğinden ayrılıp millet birliği olarak
68
gelişmemizin b a ş l a n g ı c ı d ı r . İmparatorluğu taşıyan toplum olarak, millet olma
69
isteği ağırdan alınmış, A t a t ü r k işi h ı z l a n d ı r m ı ş t ı r . Bununla birlikte, uluslarüstü
bir yapı olan O s m a n l ı imparatorluğunda, ulusları ö n e çıkaran ulusçuluk, onun
70
yıkılma nedenlerinden biri o l m u ş t u r .

1.3- T e k n i k

1954 yılında yayınlanan Teknik Üzerine Düşünceler adlı yazıda, teknik


denilen şey nedir? T e k n i ğ i n özü ve anlamı nedir? Ne çeşit bir gelişme
71 72
olmuştur? t ü r ü n d e n sorular ele alınmıştır. İnsanın eksikliklerinden hareketle,
eksikliklerini tamamlamak için dünyayı k u r d u ğ u n u göz ö n ü n e almış ve insanın
73
çevresi yoktur dünyası vardır , görüşünü benimsemiştir. Gökberk'e göre
teknik, insanın kendi gereksinimleri b a k ı m ı n d a n doğada yaptığı bir reformdur.
B u reforma da insanı doğa zorlamıştır. Ç ü n k ü insan, o eksik organik yapısı ile,
kendisine acı çektiren bu k i n c i , zorlu doğada y a ş a y a m a z d ı . İnsan doğayı kendi
74
gereksinmelerine uydurur. Doğa içinde yeni bir doğa, bir üst doğa y a r a t ı r
75
G ö k b e r k ' e göre, insan sadece y a ş a m a k istemiyor, i y i y a ş a m a k istiyor . îyi
y a ş a m a k , d e ğ i ş m e y e n bir şema olmadığından, çağdan çağa bireyden bireye göre

w
Gökberk 1997/3, a.g.y.
M
Gökberk, M., "Millel Oluş Yolunda Dil Davası", Değimi, Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi Yayınlan,
İstanbul, 1997/8, s. 106-107.
M
Gökberk 1997/12, a.g.e., s. 139.
6 7
Gökberk 1997/12, a.g.y.
M
Gökberk 1997/8, a.g.e., s. 105-106.
6 9
Gökberk 1997/8, a.g.y.
7 0
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 53.
7 1
Gökberk, M., "Teknik Üzerine Düşünceler", Değişen Dünya Değişen Dil. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,
1997/2, s. 31.
7 2
Gökberk 1997/2, a.g.e., s. 32.
7 3
Gökberk 1997/2, a.g.e., s. 33.
7 1
Gökberk 1997/2, a,g.e.,s. 36-37.
7 i
Gökberk 1997/2, a.g.e., s. 8.
13

farklılık gösterir. Teknik i y i yaşama koşullarını gerçekleştirmek için sürekli


değişir. " B i r lokma, bir h ı r k a " felsefesi iyi yaşamak, dolayısıyla dünyayı
76
değiştirmek kaygısından yoksundur .

1963 yılında y a y ı n l a n a n Değişen Dünya adlı yazısında, d ü n y a n ı n çeşitli


anlamlarının olduğu, dünya terimiyle "insan d ü n y a s f ' m kastettiğini, değişme
terimiyle B a t ı ' d a meydana gelen değişmeleri ve kültür terimini de uygarlığı
içerecek şekilde kullandığını belirtmiş ve çağdaş kültürün teknik merkezli
77
olduğunu ileri s ü r m ü ş t ü r . G ö k b e r k ' e göre, tekniğin ne olduğunu aydınlatmak
için, çağdaş felsefenin bu soruyu belli bir insan anlayışı açısından nasıl ele
78
aldığına bakmak gerekir . Teknik, insanın kendisi kadar eskidir ve kültür
79
unsurlarını teknik olarak y o r u m l a m ı ş t ı r . İ n s a n eksik bir varlıktır. Eksikliğini
80
kültürle gidermiş ve kültür en alt katmanlarında da teknik ürünler yer almıştır .
G ö k b e r k ' i n belirttiğine göre, teknik ile insanın özü arasında zorunlu bir bağlantı
81
olduğu gibi, teknik, insanın bir a y n a s ı d ı r . T e k n i ğ i n insan üzerindeki etkisi
onun ü ç işlevinde ortaya çıkmaktadır: 1- İnsanın eksik organlarının yerini
82
doldurur. 2- Organları güçlendirir. 3- İnsanın yükünü üzerinden alır .
83
Teknikteki gelişmeler, organik olanın yerine organik olmayanı g e ç i r m i ş t i r .
D o ğ a n ı n ölçülebilirliği çerçevesinde oluşan bilgi ve deneyimci uygulamalara
imkan sağlamaktadır. D o ğ a n ı n cansız yanma ilişkin kanunluluk, 16. yüzyıl ve
sonrasında deneyci matematiksel doğa b i l i m l e r i n ortaya çıkmasına neden olmuş
84
ve çağdaş tekniğe giden yolu da a ç m ı ş t ı r . Ona göre adı ne olursa olsun,
değişmenin amacı, hep bildiğimiz gibi, Batı uygarlığıdır, bu uygarlığın yapı ve
tutumunu benimsemedir ( G ö k b e r k 1997/1, 29). Batı hızla değişmektedir. Batılı
olmaktan çıkmış b ü t ü n insanlığın malı olmuştur. (Gökberk 1997/1, 30). Atatürk,
tarihsel gelişmeyi ç o k i y i anlamış, kesin kararını vermiştir. A t a t ü r k ç ü l ü k de bu
kesin karan gerçekleştirmek yolunda tutarlı olarak y ü r ü m e k t e n başka bir şey
değildir (Gökberk 1997/1, 30)

Gökberk 1997/2, a.g.e., s. 38-39.


Gökberk, M., "Değişen Dünya", Değişen Dünya ve Değişen Dil, Yapı Kredi Yayınlan, İslanbııl, 1997/1,
s. I I .
Gökberkl997/I,a.g.e.,s. 12.
Gökberk 1997/1, a.g.y.
Gökberk İ997/1, a.g.e., s. 12-13
Gökberkl997/l,a,g.e.,s. 13.
Gökberk 1997/1, a.g.e., s. 13-14.
Gökberk 1997/j, a.g.e., s. 15.
Gökberk 1997/1, a.g.e., s. 16.
14

1.4- T a r i h S o r u n u

G ö k b e r k ' e göre, 19. yüzyılda Avrupa tarihinin taşıyıcıları, bu tarihin


yapısına şekil veren ilkeler milletlerdi. M i l l e t adı verilen tarihi insan grupları
15.yy b a ş l a y a n bir gelişme ile, i l k olarak Avrupa'da ortaya çıkmışlardır. Gerçi
kendilerini h e n ü z gerçekleştirmemiş olarak, yani birer olanak, birer taslak
olarak milletler ç o k eskidirler. Ama b u g ü n anladığımız anlamda millet oldukça
yenidir. Yeni olan milletlerin uyanmasıdır; yani milletlerin varlıklarını,
birliklerini, özelliklerini anlamaları ve kavramalarıdır. B u g ü n millet deyince,
dil, kültür, soy - b u soy ister gerçek, ister hayal edilmiş olsun-, siyasi ve tarihi
kader b a k ı m ı n d a n birliği ve ortaklığı olan ve bunun b ö y l e olduğuna inanan,
85
böylece bunun bilincini taşıyan bir insan topluluğun anlaşılır . M i l l e t i kuran
86
etmenler arasında en ağjr basanı d i l d i r . Nerede bir m i l l i uyanış varsa, orada
önce dile yönelme ortaya çıkar, milli dil yabancı dil unsurlarından
temizlenmeye çalışılır. Avrupalılar için yabancı dil Latincedir, bizim için
87
Arapçadır G ö k b e r k , tarihe ilişkin sorunları bu millet anlayışı b a ğ l a n ı m d a dile
getirmiştir.

Gökberk, 1978 yılında yayınlan Tatil, Bilinci adlı yazısında tarihe


yaklaşım tarzının nasıl olması gerektiği ve ne türden yanlışların b u l u n d u ğ u
üzerinde durmuştur 'Tarih B i l i n c i ' deyiminden, kısaca, tarihi bilmeyi, tarih
8
denilen konunun ne olduğunu iyice kavramış olmayı anladığım bildirmiştir* .
' T a r i h " sözcüğü, bir anlamda, içinde bulunduğu varlık b ö l ü m ü n d e , burada,
insamn eylemlerinden oluşan bir süreci gösterir. Süreç, sürüp giden demektir.
89
Tarihte sürüp giden de, değişmeler, b a ş k a l a ş m a l a r d ı r . Öteki anlamda tarih, bu
90
sürecin öyküsü, bilgisi, b i l i m i d i r

"Tarih b i h n c ı " n i ölçü alarak dört anlayışı analiz etmiştir: 1- "Tarih bir
yinelenmedir" yargısı, tarihi olayların tekrar ettiğine iddiasına dayanır. Bu yargı
91
yanlıştır, tarihi olaylar b i r i c i k t i r . 2- " G ü n ü n birinde tarih yazacak bunu". İlgili
konuyu önemli bulmak ve tarihçilerin bununla ilgileneceği düşüncesine
92
dayanır. Tarihi olayları yeniden kuran tarihçinin kendi öznel yaklaşımının

s s
Gökberk 1997/8, a.g.e., s. 105.
"*Gökberk 1997/S, a g.c.s. 107-108.
17
Gökberk (997/8, a.g.e., s. 108-109.
! a
Gökberk 1997/4, a.g.e , s. 47.
" Gökberk 1997/4, a.g.y.
™ Gökberk] 997/4, a.g.e., s. 47.
" Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 47-48.
9 2
Gökberk 1997/4,a.g.e.,s.48.
15

etkili olması nedeniyle, tarih olayların tam olarak verilemeyeceği ve tarihin,


b i l i m dışı amaçlar için kullanıldığı üzerinde durmuştur Bunlardan biri, misyon
düşüncesi doğrultusunda tarihi işlemek, yani bir ulusun tarih içinde
93
gerçekleştireceği bir görevi olduğu inancını tarih b i l i m i ile desteklemektir .
Tarihsel g ö r e v (misyon) kavramını, ulusların tarihteki görevleri bağlamında
Hegel belirtmiştir. Tarih bilgisinin öznelliği düşman ulus ve sınıfların
94
tarihçiliğinde ç o k açık g ö r ü l ü r . 3- "Şu anlayışın, şu düşüncenin, ya da şu
kurumun kökü dışarıdadır" yargısı. Daha ç o k siyasal, ideolojik suçlamalarda
kullanılır. Tarih gerçeğine aykırı bir tutum. Çünkü tarihte hiçbir ulus ya da
hiçbir toplum t ü m kültür değerlerini kendisi kendisinden üretip ortaya koyamaz.
Toplumlar arasında sürekli kültür alış verişleri olmuştur. Örneğin, Barı
medeniyeti, MÖ 4000den başlayarak Akdeniz çevresindeki toplumların
95
ürettikleri ortak eserdir . Yunan felsefesinin, Hıristiyanlık ve İslam
96
düşüncesinde etkili olması diğer bir örnektir . Hint, Ç i n ve Arap etkileri göz
önüne alındığında, Türk tarihinde de benzer bur durum söz konusu
97
g ö r ü l m e k t e d i r . 4- "Tarih bilincinin, yani tarih gerçeğini doğru olarak kavramış
olmanın ne yaran var?" sorusu, genellikle bilmek yararlı bir şeydir; şeklinde
cevaplandırılarak ele alınmıştır. F. Bacon'm deyişiyle, bilmek, egemen
93
olmaktır. Bu doğa bilimlerinde açık seçik g ö r ü l ü r . Tarih alanında durum
farklıdır. Tarihte doğada görüldüğü gibi düzenli yenilenmeler yoktur, b i r i c i k l i k
söz konusudur. D o ğ a bilimlerinin fizik alanında gerçekleştirdikleri başarıyı tarih
alanında b a ş a r m a k için Comte'un sosyal fizik adı altında sosyolojiyi kurmuş ve
sosyal bilimlerdeki gelişmelere rağmen, insanlık kontrol edilememiş ve
99
bunalımlardan kurtulamamıştır .

G ö k b e r k ' e göre, tarih bilincinin göreli de olsa, bir değeri ve yararı vardır.
İlkin, tarih bilgisi bize t ü m insanlığın ya da bir toplumun y a ş a m ö y k ü s ü n ü anlatır
ve insanlığın olanaklann öğretir. B i r ulusun olumlu olumsuz yanlarını, zaman
içindeki serüvenini tanırız. Bu bilgiler de bizi özgür yapar. Birtakım inançlann,
görüşlerin, değerlerin ve kurumlann tarihin belli bir d ö n e m i n d e , belli koşullar
içinde oluştuklarım, dolayısıyla ancak bu beli bir d ö n e m için, bu ortam için
100
geçerli olabileceklerini kavramakla geçmişin tutsağı olmaktan kurtuluruz.

M
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 50.
w
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 50-51.
w
Gökberk 1997/4. a.g.e., s. 51-52.
,fi
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 52.
" Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 52-53.
5 !
Gökbeık 1997/4, a.g.e., s. 54.
w
Gûkberkl997/4,a.g.e.,s.55,
, m
Gökberk 1997/4, a.g.y.
16

Z a m a n ı n g e ç m i ş boyutuna ö n e m verilmesini eleştirmiş gelecek boyutunun


ö n e m i n e işaret etmiştir (Gökberk 1997/4, 55-56). Ona göre, geleceğin insanı
daha mutlu yapacağına g ü v e n m e k cesaretini kendimizde bulabiliriz. D ö n e m i n
eğilimleri, geleceği iyimser yorumlama imkanı vermektedir. Gelişme olasılığı
bulunan eğilimler şunlardır: 1- Bilinçlenmenin giderek artması. T ü m dünya
nimetlerinin - e k o n o m i k ve kültürel değerlerin- herkese açık olması gerektiğini
bilmeyi ve bunun gerçekleşmesi için davranmak. Bu bağlamda teknik
11
gelişmelerin tüm insanlığı kaplayacak ". 2- Sanayi uygarlığı, insanm y a ş a m a
standartlarını çok yükseltecek, onu yoksulluk ve bilgisizlikten kurtaracaktır. 3-
Bunlann gerçekleşmesindeki zorluklar, B M gibi uluslar arası örgütler sıkı
102
ilişkileri aracılığıyla aşılacaktır . Bu süreç gerçekleşirken, tekbıçimli bir
insanlık ortaya çıkacağı sorununu ileri sürenler vardır. Ancak, insanlık b u g ü n
hiçbir çağında olmadığı kadar siyasal bakımdan bölünmüş durumdadır.
Böylesine bölünmüşlük, ortak sorunların çözümünde elbette kolaylık
103
sağlamaz . Bununla birlikte, olumlu resim gerçekleşir.

Bugünden yarma uzanıp, geleceği biçimlendirecek bilinçlenme


(aydınlanma, akılcı kültür) ile sanayileşme evrensel olaylardır; yani bütün
yeryüzünü kaplama yolunda olan gelişmelerdir. D ü n e kadar tarih öncesinde
d o n m u ş kalmış olan Afrika, ya da aşınmış, y o z l a ş m ı ş değerleri yüzyıllar
boyunca sürükleyen Asya, bugün aydınlanma (bilinçlenme) ve teknıkleşme ile
silkinmektedir. Bilinçlenmenin de, sanayileşmenin de. bunların ikisinin de,
kökleri Batı uygarlığmdadır. Dolayısıyla Batı uygarlığı bugün bütün insanlığın
10
malı olma y o l u n d a d ı r ' . Atatürk devrimlerini bu açıdan görürsek, onlann nasıl
tarihin gidişine uygun olduklarını " O s m a n l ı m o d e l i " gibi görüş ve önerilerin de
tarih gerçeğine nasıl aykırı düştüğünü anlarız. Bunu anlamak da bize bugün için
de geçerli olan bir yönelim sağlayabilir. Tarih bilincinin yaran da buradadır.
Daha i y i bir geleceğe inanarak, onu planlayarak çevrilmemizi destekler. Dahi
105
i y i bir geleceği istemek ve onun için davranmak da bir ahlak ö d e v i d i r .

1982 yılında yapılan bir söyleşide, bizde (Türklerde) tarih bilinci ne


koşullar altında doğmuştur? Bizde Batı tarihinde olduğu gibi bir süreklilik var
mıdır? sorularını şöyle cevaplandırmıştır: Tarih bilinci, yanılmıyorsam, bir
toplum içindeki değişmenin başladığı yerde beliriyor. H i ç değişmeyen, eskiyi

Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 56.


Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 57.
Gökberk 1997/4, a.g.y.
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 57-58.
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 58.
17

sürekli olarak yineleyen toplumlarda bir tarih bilinci yok. Dolayısıyla bizde de
tarih bilinci ancak Tanzimat'tan bu yana oluşmaya başlamıştır, denebilir. Ondan
önce de tarih var, ama bütün bir topluma yaygın bir bilinç olarak değil de,
yöneticiler için bir çeşit not; vakanüvislerin günlük olup biteni bir yere yazması
şeklinde. Ama tarih bilinci deyince, en azından bir aydın tabakasını ilgilendiren,
ona yaygın bir bilinç anlaşılıyorsa, bunun Tanzimat'la başladığı söylenebilir. B u
bilinç, Cumhuriyetle büsbütün hızlanıp, yoğunlaşmıştır. Bunun nedeni,
Cumhuriyet'in uluslaşma sürecini tıızlandırmasıdır. Uluslaşma demek, bir
toplumun tarihselliği demektir; tarih içindeki serüvenin sonu olan, ürün olan bir
bu-eyselliğe ulaşması demektir. Dolayısıyla her ulus bu bireyselliğini kuran
yapıcı, kurucu öğeleri arar, bunu da tarih gösterir, yani kendisinin nasıl
oluştuğunu gösterir kendisine. Bundan ötürü, her uluslaşmada, ulusun
10
bireyselliğinin bilinci demek olan tarih bilinci de doğar ". Ona göre tarihçilik,
Türk tarihinin, dünya tarihi içindeki yerinin iyice belirlenmesi, insanlığa
kazandırdığımız değerler varsa, bunların belirtilmesi ve özellikle de üzerinde
yaşadığımız toprakların k ü l t ü r ü m ü z e bir etkisi olup olmadığının, yani kendimizi
bu toprakların tarihsel katlarına bağlayıp bağlayamayacağımızı göstermesi
107
gerekir .

Kant ve Hercier'in Tarih Anlayışları adlı çalışmanın Önsözünde, ulusal


tarihimizin son olaylarının, "tarih"ı bir sorun olarak karşımıza çıkardığını
belirtmiştir. Ulusal bilincimizin oluşmasına b ü y ü k bir hız kazandırmış olan
Kurtuluş Savaşı ile son devrimler, ülkemizde bir tarih anlayışına, bir tarih
bilincine yol açmışlardır. Son on beş yılda düşünce hayatımızın baş ilgilerinden
birini oluşturan tarihsel akımlar, bu gelişmenin göstergesidir. Güdüler (motive)
ve b i l i m değerleri ne olursa olsun bu akımlar Türk insanının tarih boyunca
kendi yazgı ve anlamı üzerine eğilmesi, bu dünya içindeki özel görevini araması
demektir. Ancak şimdiye dek tarih b i l i m i kadrosu içinde kalmak isteyen, dizgeli
bir bağlantısı olmayan anlam - y o r u m l a r ı n d a n pek ilen gitmeyen bu tarih ilgisi,
felsefe ile desteklenmeli, temellendirilmelidir. Felsefe bu tarih bilincini
108
artıracak, ona birliğini ve bütünlüğünü k a z a n d ı r a c a k t ı r . Her tarihsel dönem,
kökleri geçmişte olan güçlerden öıülmüştür. İçinde yaşanılan tarihsel anın
bilinçli bir yurttaşı olunmak isteniyorsa, bu güçlerin bilinmesi gerekir. B u da,
"şimdi-burada varoluşmuzun" dışına çıkıp, tarihsel yaşamla bir bağlantı
kurmakla olur. Z a m a n ı m ı z ı n özel tarihsel durumu ancak böyle kavranabilir.

106
Gökberk 1982, a.g.e.,5.28.
Gökberk 1982, a g.y.
10!
Gökberk 1997a, a.g.c,s. 55,
18

Y a l n ı z , bunun için de tarihsel düşünmeği öğrenmek gerektir. Önce ne


olduğumuzu, sonra da ne olmamız gerektiğini ancak tarih temeli üzerinde
anlayabiliriz. Gerçi içinde b u l u n d u ğ u m u z z a m a n ı n tarihsel yapısı, içimizde
b u l a n ı k bir y a ş a m duygusu biçiminde kımıldanır. Ancak bu duygu aydınlık ve
sınırlı bir b i ç i m e de yükseltilmelidir. Bunu da şimdiye yönelik kültür bilincini
109
duymak, bu kültürün problematiği üzerinde d ü ş ü n m e k s a ğ l a r . Ulasal tarihteki
sorunların felsefe açısından desteklenmesi ve temeliendirilmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Böylelikle, tarih ve tarihçilik, aydınlanma adı altında sunulan,
tasavvurun gerçekleşme süreci olarak görüldüğü ortaya çıkmaktadır.

İlk baskısı 1948 de yapılan Kant ve Herderm Tarih Anlayışları adlı


eserin önsözünde, T ü r k i y e ' d e tarih felsefesine ilişkin çalışmaların parçalı ve
0
yetersiz olduğu b e l i r t i l m e k t i r " . G ö k b e r k ' e göre, Türk düşüncesinin bundan
önceleri tanh felsefesi konusunu bir b ü t ü n olaıak ele alamaması, doğaldır.
Çünkü tarih sorununun felsefe alanında dizgesel [sistematik] olarak işlenmesi,
batıda da h e n ü z yenidir. Bu tür çalışmalar orada ancak 19. yüzyılda başlamıştır.
Ancak son zamanlarda da bu konuya ilgisiz kalışın nedeni, düşünce dünyamıza
sosyolojinin hakim olmasıdır. İnsanların ortaya koyduğu bütün konuları
kucağında toplamak savında bulunan sosyolojizm, tarih felsefesine özgü öbeği
de kendisine mal etmiştir. İşte T ü r k düşüncesinin yakın zamanlarda tarih
felsefesi ile doğrudan doğruya tanışamaması bu disiplinin sorunlarına
toplumbilim çevresinde rastlaması y ü z ü n d e n olmuştur. Ayrıca, Türkiye'de,
111
felsefeyle hiç dost olmayan pozitivist sosyoloji h a k i m d i r . G ö k b e r k ' e göre,
T ü r k i y e ' d e sosyoloji alanına August Comte ve M a n i ' m anlayışlarının hakim
2
olması, tarih felsefesi açısından i y i o l m a m ı ş t ı r " . Onların spekülatif düşünceye
karşı olmaları, spekülatif sorunları ç ö z m e çabalarının ö n ü n ü n kesmekte ve
3
düşüncenin temel yönlerinden birini k ö r e l t m e k t e d i r " . B i l i m d e k i bilgiden özü
gereği ayrılan doğaötesi bilgi biçiminin de yeni doğrulara varmak için kendine
göre yollan ve olanaklan vardır. Bundan dolayı felsefe, mevzilerini her gün
biraz daha olgu bilimlerine kaptıran, doğal ömrünü doldurmakta olan bir bilgi
türü değildir. O r t a ç a ğ ' d a teolojinin ermindeydi şimdi de pozitivizmin emrinde

™ Gökberk 1997a, a.g.e , s. 55-56.


1 , 0
Gökberk 1997a, a.g.e., s. 511.
111
Gökberk 1997a. a.g.e., s. 53-54.
1 1 2
Gökberk 1997a, a.g.e,, s. 54
Gökberk 1997a, a.g.y.
19

g ö r m e k isteyenler var. Ama felsefe, bilimlerin yanında, onlarla birlikte çalışan,


1 u
insan düşüncesinin ayrı, zorunlu ana bilgi türlerinden biridir .

Gökberk, Türkiye'de Batıya bağlı olarak gerçekleşen değişmeleri,


aydınlanma, çağdaşlık, akılcılık, uygarlık terimleriyle açıklayarak, felsefi bir
tavır sergilemiştir. Ona göre, son i k i yüzyıllık tarihimizdeki bunalımların
birçoğu, aydınlanmayı tanımaktan kaynaklanan uyanmanın sıkıntılarıyla
açıklanabilir. Kültür çevresini değiştirerek, dinsel-duıuk Ortaçağ düzeninden
akılcı-dinamik ç a ğ d a ş uygarlığa, g e ç m e sürecinde, direnmelerin, gerginliklerin
ve çatışmaların olması d o ğ a l d ı r ' " . B a t ı ' n m üstünlüğü kabul edilip, onun üstün
yanlarım, özelliklede teknik ürünlerim alıp aynı zamanda toplumun manevi
değerlerini koruma çabası baskın bir tavır olmuştur. G ö k b e r k ' e göre, Batı
kültürünün birbirinden "maddi" ve "manevi" diye ayrılabilecek i k i yönü yoktu;
6
bunlar birliği olan bir b ü t ü n ü n birer y ö n ü y d ü l e r " . O r t a ç a ğ ' m kapanmasıyla
özgür olan insan düşüncesi, doğayı büyüsel -dinsel yorumların dışında nesnel
olarak kavrayınca, ç a ğ d a ş matematik ve d o ğ a b i l i m l e r i d o ğ m u ş . Bu dünyaya
1 n
d ö n ü k laik bir kültür o l u ş m u ş t u r . Batı kültürün b ö l ü n m e z bir bütün olduğunu
gören ve ona göre de davranan A t a t ü r k olmuştur. Osmanlı uzlaşmacılığına son
118
vererek, kendilerini g e r ç e k l e ş t i r m i ş l e r d i r . Gökberk, Batı kültürü çevresini
benimsenin sakıncalarının olmadığını tarihsel verilerle açıklamıştır. Ona göre,
İslam ve Hıristiyanlığın, Akdeniz çevresi ürünü ve SemıUk dinler olmaları,
Eskiçağ Yunan felsefesini kullanmaları, ortak bir zemine dayandığını
119
göstergeleridir . D o ğ u ile Batı arasında kültür çatışması yoktur çağların
çatışması vardır. Y a n i Ortaçağ değerleri ile Yeniçağ değerleri çatışmaktadır.
Felsefeye düşen görev, bilimlerin y a p a m a y a c a ğ ı , Yeniçağa geçişin yollarını,
120
çağlamı ilke ve hedeflerini aydınlatmaktır . Tanzunat sonrasında bizde
Ortaçağ ile Yeniçağ çatışması Cumhuriyete kadar gelmiş, A t a t ü r k bu tarihi
121
zorunlu gidişe kesin bir atılım k a z a n d ı r m ı ş t ı r . Batı kültür çevresinden gelen
122
bu etkiler, sonunda bizi b ü t ü n l e ş m i ş bir insanlığa doğru g ö t ü r e b i l i r . Konuya
ilişkin ileri sürülen gerekçelerden biri de, toplumdaki farklı kesimlerin

l u
Gökberk 1997a, a.g.y.
"- Gökberk 1997/12, a.g.e., s. 142.
Gökberk 1997/12, a.g.e., s. 142-143.
1 1 7
Gökberk 1097/12, a.g.e., s. 143.
, l a
Gökberk 1997/12, a.g.y.
"* Gökberk 1982, a.g.e., s, 19-20.
1 2 0
Gökberk 1982, a.g.e., s. 20.
111
Gökberk 1982, a.g.e., s. 21.
1 2 2
Gökberk 1982, a.g.e., s. 25.
20

123
savunduğu M ü s l ü m a n l ı k ve ulusçuluğun her ikisinin de dışardan gelmesidir .
Ona göre, kültürlerarası alışverişte, kültürel unsuru alan, önce Öykünme
durumundadır. Ancak ö y k ü n m e , sonunda yaratıcılığa ulaştıran bir yo] olabilir.
Burada asıl sorun, dışardan almak değil, bir toplumun dışardan aldığını
benimseyişi, onun kişiliği içinde eritip yeniden değerlendirilmesidir. Böylelikle,
12
toplum insanlık kültürüne katkı sağlar ve katkıları oranında saygınlık k a z a n ı r ' .
Ancak, İslam kültür çevresine girişte olduğu gibi, Avrupa kültür çevresine
125
girişte de bu değişim zorunlu o l m u ş t u r .

2- K a y g ı l a r ve K a b u l l e r

B i r d ü ş ü n ü r ü n düşüncelerini anlamak için, onun kaygılarım ve kabullerim


öncelikle ortaya koymak gerekir. Her düşünürün düşüncelerinde içkin olan bu
iki unsur, düşünce yapısını bütünlüklü bir şekilde kavrama imkanı vermektedir.
Ayrıca, d ü ş ü n ü r ü n kaygıları ve kabulleri, nesnel bir şekilde ortaya konulursa,
düşüncelerinin eleştirisi ya da değerlendirilmesi, nesnellik çerçevesinde
kalabilmektedir. K a y g ı l a r ve kabuller, üzerinde durulan düşünürün görüşlerinin
ortaya k o n m a s ı n d a n sonra ortaya çıktıklarından, çalışmanın ikinci b ö l ü m ü n ü
oluşturmaktadır. Çalışmanın son bölümü, ortaya çıkan düşüncelerin
değerlendirilmesine ayrılmaktadır.

K a y g ı l a r : G ö k b e r k ' m kaygıları, yetiştiği d ö n e m i n şartlarmm da etkisiyle,


siyasal bir temele dayanmaktadır. Söz konusu siyasi temel, üyesi olduğu
toplumun, savaşları sürekli kaybetmesi, toprakların işgal edilmesiyle kurumların
çökertilmesi, yeni bir yapılanmayla ayağa kalkma ç a b a l a n , d ö n e m i n bütün
düşünürlerini derinden etkilemiştir. Gökberk'in doğup geliştiği dönemde,
düşünürlerin çok büyük bir kısmı, baskın bir tavırla, B a ü medeniyetinin her
türden değerim almayı savunmuşlardır. Dolayısıyla G ö k b e r k , hem bireysel hem
de toplumsal hayatın daha i y i olması, gelişmiş ülkelerle aynı seviyede
bulunmasını istemekte ve bunun gerçekleşmesi için de, s ö z konusu medeniyeti,
bütün değer ve kurumlarıyla benimsenmesinden yana olmuştur. Bir felsefeci
olarak ortaya k o y d u ğ u düşünceler, bu k a y g ı l a n n birer göstergesidir. G ö k b e r k ,
Kant ve Herder'in Tarih Anlayışları adlı çalışmasının ö n s ö z ü n d e , Tanzimat'tan
itibaren etkili olan a y d m l a n m a c ı ve romantik kültürün köklerini ortaya koyarak,
Avrupalı kültür dokumuzun çözümlemesi yolunda küçük biı adım atmak

m
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 54.
114
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 54.
(¿5
Gökberk 1997/6, a.g.e., s. 75,
21

istediğini bildirniLşiİL 1 3 6
. Ona göre aldığımız, yahut da hâlâ almakta olduğumuz,
Avrupa'da, tarihin belli b i r süresinde, yani M Ö . 6 yüzyıldan beri oluşup
gelişmiş olan b i r kültür d e ğ e r l e n sistemini ve sistemi taşıyan b i r kültür
127
tutumunu, b i r kültür b i l i n c i d i r . H e m kendi tarihini yeniden yorumlamak ıçm,
hem de katıldığımız medeniyetin dayandığı antik ruhu yeniden doğması için
28 129
çifte R ö n e s a n s gereklidir' . Batıcılık kesin b i r g i d i ş t i r . Atatürk devrimlerinin
130
özü, d ö n ü p dolaşıp, ' A v r u p a l ı l a ş m a ' kavramında t o p l a n ı r . B u veriler ve
yukarıda sıralanan düşüncelere bakıldığında, G ö k b e r k ' i n kaygılarının neler
olduğu ç o k açıktır.

G ö k b e r k ' i n kaygılarının siyasal b i r anlayış çerçevesinde gelişmesi normal


olmakla birlikte, felsefeye ilişkin kaygılarının derin olmaması düşündürücüdür.
Felsefeye ilişkin kaygılardan kasıt, felsefenin genelinde ya da sorunlanndan
birinde derinleşerek yeni b i r felsefi yaklaşım, özgün yorumlar yapmayı
denemektir. Ayrıca felsefe sorunlarına ilişkin tartışmalarda, kişisel kaygılar
doğrultusunda eleştirel b i r tavır almaktır. Yayınlarından görebildiğim kadarıyla,
felsefe sorunlarında içkin olan sorunları deşip tartışmak, sorunları kendine göre
yorumlamak türünden kaygılar güçlü olmamıştır.

Asistanlığından itibaren Felsefe B ö l ü m ü ' n d e geçirdiği kırk yılı aşkın


131 1 3 2
sürede, 3 telif k i t a p , 18 makale yayınlamış, 5 ç e v i n yapmıştır. Doktora
tezinin i ç e n ğ i n e ilişkin b i r veriye rastlamadığımdan, tezin hangi kaygılarla
yapıldığı ve Macit Bey'in somaki kaygılarıyla örtüşüp örtüşmedığini
bilmiyorum. 1948 yılmda basılan Kant ve Herder'in Tarih Anlayışları adlı i l k
kitabında, esas olarak A y d ı n l a n m a dönemi özellikleri çerçevesinde, tanh
felsefesinin önemini göstermeyi ve sahip olduğu nitelikleri tanıtmayı
hedeflemiştir. 125 sayfalık kitabın 79 sayfası, aydınlanma dönemiyle, gen kalan
45 sayfa Kant ve Herder'in tarih görüşlerine ayrılmıştır. S ö z konusu kitap, tarih
sorunun aydınlanma bağlamında ele almış olsa da, b i r felsefe sorunun

Gökberk 1997a, a.g.e.. s. 56-57.


Gökberk 1997/6, a.g.e.. s. 75.
Gökberiı 1997/6, a.g.e., s. 78-79.
Gökberk, M., "Anayasa Dili", Değişen Dünya Değişen Dil, Yapı Kıedi Yayınları, İstanbul, 1997/10, s.
I1H
Gökberk 1997/2, a.g.e., s. 43.
Değişen Dünya Değişe» Dil adlı kitap makalelerin lop!anmasından oluştuğundan, lelil eser olarak kabul
edilmemislir.
M. Gökberk'in yaplıgı çeviriler: R. Caınap-ııı Eski ve Yeni Manük (1934-İ935) adlı yazısı, derslerinde
çevirmenlik yaptığı Emesl von Asleı'irı Felsefe Tarilı Dersleri I ilkçağ ve Ortaçağ Felsefesi (1943) ile
Bilgi Teorisi ve Mantık (1948) adlı kilaplan. Platon'mı Theiateıos (1945) adlı kitabı, Dilllıey'ın Rüya
(1947) adlı yazısıdır.
22

derinlemesine inceleme örneği olarak görülebilir. Tarih sorunu daha ç o k tarih


metafiziği anlamında ele alan Gökberk, tarih bilgisi sorunuyla ilgilenmemiştir.
Güncel yaklaşımları değerlendiren Tarih Bilinci adlı yazısı bir kenara bırakılırsa
tarih sorununu doğrudan konu alan başka bir çalışma yapmamıştır. Bununla
birlikte A y d ı n l a n m a anlayışını benimsemesinin gerekçelerini adı geçen kitaptan
çıkarmak mümkündür. Felsefe Tarihi adlı ikinci kitabın (1961) amacı,
Ö n s ö z ' d e , "felsefe problemlerini ç ö z m e n i n sürecini anlatan felsefe tarihinin
standartlaşmış bilgilerini öğrenciye t a n ı t m a k " şeklinde ifade edilmiştir. B a ş k a
bir deyişle, ders kitabı olarak hazırlanmıştır. Kitap, T ü r k ç e d e t e l i f edilmesinden
133
dolayı başlı başına bir başarı olarak kabul e d i l m i ş t i r . Ders kitabı amaçlı
olması kaygıların geri plana itildiği izlenimi vermekle birlikte, söz konusu
kitapta felsefenin ö n e m i n e ilişkin kaygılar görülmektedir. 1979'da basılan
Felsefenin Evrimi adlı kitap Felsefe Tarihi'ma. bir özeti şeklindedir.

Macit Gökberk'm 18 makalesinden felsefi yanlan ağırlıklı olanlar


şunlardır: Hegel'in Devlet Felsefesi (1946), Leibnizin Alınan Dili Üzerine
Görüşleri (1947), Pozüivisın ve Geist Felsefesi (1961), Nicoiai Hartmann'ın
Problemler Tarihi (1963), Hegel'in Felsefesi- Yaşayan Yönleriyle (1972). A d ı
anılan bu makalelerde ele alman sorunlar, felsefi bağlam çerçevesinde
incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Diğer makaleler çoğunlukla, Türkiye'de
Cumhuriyet'le birlikte yerleştirilmeye çalışılan aydınlanma değerlerinin felsefi
bir tutumla anlatılmasıdır. Yayınlarının içerikleri, Gökberk'in felsefeyle
ilişkilerini de sergilemektedir. G ö k b e r k ' e göre Batı kültürüne katılmak zorunda
1311
kalmışız; fakat onun temellerine i n e m e m i ş i z . B u durumu kendine vazife
olarak kabul etmiş, Aydınlanma düşüncesini, tanıtmayı benimsemiştir.
Cumhuriyet devrimlerinin yerindeliği ve m o d e r n l e ş m e n i n bütünlüklü bir şekilde
benimseme isteği, onun kaygılarını ortaya k o y d u ğ u gibi, nasıl bir d ü ş ü n c e y e
sahip olduğunu da belirlemiştir.

Macit G ö k b e r k ' m güçlü kaygılarından b i r i , felsefe dilini T ü r k ç e l e ş t i r m e k


olmuştur. Çalışmalarında Türkçeyi Önemsediğini ve geliştirmek istediğini çeşitli
bağlamlarda, dile getirmiş ve d ü ş ü n c e üretimiyle dil arasında çeşitli bağlantılar
üzerinde durmuştur. 1948 yılında yayınlanan ve i l k ç a h ş m a l a n n d a n b i r i olan
Kant ve Herder'in Tarih Anlayışları dönemin kişileri tarafından, Türkçe
135
açısından ç o k b a ş a n h b u l u n m u ş t u r . Felsefe Tarilri'nd& kullanılan dil de hem

133
Hızır,1962,a.g.e.,s. 207-211.
13-1
Gökberk, Söyleşi 2, a.g.e., s. 32-33.
I3>
Barııhan 1949, a.g.e., s. 134-135.
23

terminoloji açısından hem de genel anlatım tarzı açısından Nusret Hızır



tarafından takdirle karşılanmış t ı r ' .

Kabuller: Macit Gökberk'in kaygılan, kabullerini büyük ölçüde


belirlemiştir. Gökberk'in kabulleri şöyle sıralanabilir: 1- Türkiye'nin,
iyileşmesine ihtiyaç var ve bu iyileşme ç a b a l a n , Tanzimat'tan itibaren doğru
olarak sürdürülmektedir. 2- T ü r k i y e ' n i n iyileşmesi A y d ı n l a n m a değerlerinin
137
tam olarak kabul edilmesiyle g e r ç e k l e ş e c e k t i r . Ancak bu sayede, toplum
istenilen özelliklere kavuşabilecektir. 3- Doğu ile Batı arasında kültür çatışması
yoktur çağların çatışması vardır. Y a n i O r t a ç a ğ değerleri ile Y e n i ç a ğ değerleri
13
çatışmaktadır ". 4- Ona göre adı ne olursa olsun, değişmenin amacı, hep
bildiğimiz gibi, Batı uygarlığıdır, bu uygarlığın yapı ve tutumunu
139
benimsemedir Varoluşumuzu bir zamanlar biçimlendirmiş olan bir varlık
planım bırakıp bir yenisine yöneldik, şimdi bu yenisini gerçekleştirmeye
uğraşıyoruz ( G ö k b e r k 1997/3, 45). Batı hızla değişmektedir. Batı, BatıTı
140
olmaktan çıkmış bütün insanlığın malı o l m u ş t u r . 5- Dinden boşalm yeri,
141
felsefenin doldurmasından başka çare yoktur . Felsefe, lüks değil,
142
gerekliliktir . 6- Felsefenin başlıca işlerinden biri, ç a ğ ı n kültürüne bilincini
duyurmak, bu bilinci sistemli bir aydınlığa ulaştırıp kültürün gücünü artırmaktır.
B u n a l ı m l ı d ö n e m l e r d e felsefenin görevi, bütün varlığımızı kucaklamak, varlığın
bütününü kavramaktır. Felsefeden, yalnız teorik bir aydınlanma değil, pratik
düzenimizin ışığa çıkan yollarını da bize göstermesini bekleriz. Ba$ka bir
143
deyişle felsefe, hayata kılavuzluk etmelidir . Bu kabullerle, Gökberk'in
felsefede nasıl bir yol izlendiği daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Kaygılar, kabullerin biçimlenmesini, kabuller de düşüncelerin oluşumunu
yönlendirmişlerdir.

3- D e ğ e r l e n d i r m e

Gökberk, kaygılan, kabulleri ve düşünceleri çerçevesinde ele


alındığında, t u t a r l ı b i r t a v ı r i z l e m i ş t i r . T u t a r l ı t a v r ı n a b a ğ l ı olarak ortaya

U 6
Hızır 1962, a.g.e., s. 207-208.
1 3 7
Gökberkl997/4,a.g.e.,s.53.
u s
Gökberk 1982, a.g.e , s. 20.
™ Gökberk 1997/1, a.g.e, s. 29.
1 4 0
Gökbeıkl997/l,a,g.e,s,30.
"" Gökberk l983/l,i.g.e.,s.6-7,
N 2
Gökberk 1997a, a.g.e., s. 55.
I J 1
Gökberk 1997/7, a.g.e., s. 82.
24

koyduğu düşüncelerinde tartışmalı yanlar bulunmaktadır. Aşağıda


t a ş t ı r m a h d ü ş ü n c e l e r ele a l ı n m a k t a d ı r .

Gökberk, felsefeyi, değişmez şemayı değiştiren, insanın dünyasım,


dünyadaki yerini, rolünü kendi aklıyla bulup aydınlatması, bununla da
144
insanoğlunun hürlüğe ulaşması şeklinde kabul etmiştir. Bu bağlamda
Thales'in yaptığı işin önemi, bu sonuca birey olarak varmasıdır, yoksa bulduğu
145
şeyin doğru ya da yanlış olması d e ğ i l d i r . Akılla aydınlatılan gelişme, bireyin
146 147
oluşmasım s a ğ l a m ı ş t ı r Akıl ile a y d ı n l a n m a arasında kurulan i l i ş k i l e r ,
çeşitli bağlamlarda vurgulanarak, Aydmlanmacılarm felsefe anlayışlarını
benimsediğini göstermektedir. Bununla birlikte, Aydınlanma döneminde
görülen, düşünürlerin birbirlerini ve felsefeye yönelik eleştirel tavrın gereğim
yerine getirme gereği d u y m a m ı ş , felsefeci olarak, savunduğu düşünceleri, şüphe
ve eleştiri s ü z g e c i n d e n geçirdiği izlenimi vermemektedir.

Gökberk, A y d ı n l a n m a anlayışından hareketle, felsefenin dinin yerini


alması ve hayata rehberlik etmesi gerektiğim belirtmektedir. A y d ı n l a n m a ,
y a ş a m ı n kurallarını, ilkelerim, akim ışığıyla bulmak, akim eleştirisinden geçerek
148
bu kuralları ve ilkeleri saptamak ve ona göre d a v r a n m a k t ı r . Aklın kullanımı
ve bütünlükçü olması nedenleriyle, dinin bıraktığı boşluğu sadece felsefe
149
doldurabilir D i n ile felsefe belli sorulan sormada birleşirlerken, sonuca
varışta ilkece ayrılırlar. D i n i n yanıtı, ortaklaşa hayal g ü c ü n ü n ürünüdür ve inanç
niteliğini kazanır. Felsefeninki ise, d ü ş ü n c e d e işlemekten oluşur ve eleştirmeye
150
açık kalır Bu görüşlerim, felsefe soyul düşüncelerin değil, hayatın
mahsulleridir^, ifadesiyle de desteklemiştir.

Felsefenin dinin yerini alması gerektiği yargısında çeşitli sorunlar vardır:


Öncelikle, din ve felsefenin çalışma alanlarını, görevlerim ve görevlerine bağlı
özelliklerim t a n ı m l a m a k gerekir. G ö k b e r k ' i n y a z ı l a n arasında bu konulan
içeren bağımsız yazılar olmadığı gibi, y a z ı l a n n d a bu konulara şöyle bir değinip
geçmiştir. Felsefenin dirim yerini a l m a ş ı m istemek, dinin sunduğu hizmetleri,
a n l a y ı ş l a n , törenleri felsefenin sunması gerektiği anlamına gelir. Geleneksel

m
Gökberk 1960, a.g.e., s. 77.
N 5
Gökberk 1960, a.g.e., s. 77-78.
N
* Gökberk 1983/1, a g.e , s. 7
N 7
Gökberk 1948, a.g.e,, s. 11,13-14; Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 52-53; Gökberk 1997/12, a.g.e., s. 140-141.
N S
Gökberk 1983/1,a.g.e.,s.6.
Gökberk ¡983/1,a.g.e.,s 6-7,
1 5 0
Gökberk 1997/11, a.g.e,, s, 126-127.
Gökberkl948,a.g.e.,s.l0.
25

dini anlayışın gerekliliklerini yerine getiren anlayış, felsefe olabilir mi? Onun
kast ettiği bu olmamakla birlikte, bu sorunun sorulmasını gerekli kılmıştır.
Onun kastettiği, Öte dünya anlayışına göre değil de bu dünya anlayışına göre
152
yaşamaksa , bu tarihsel din tasavvuruna uygun d ü ş m e z , yanı din değildir.
Ç ü n k ü dinin temel ilkelerinden biri ya da dinin esası Ölüm ve sonrasıdır. İkinci
olarak, felsefe de insanlara nasıl yaşamalarını buyuracaksa, buyurmak açısından,
felsefe, karşı çıkılan dinin durumuna düşmüş olmaz mı? Şablonlara karşı çıkan,
sorunları k ö k e n e kadar sorgulayan, aklı kullanarak yeni yapılar oluşturma
özgürlüğüne sahip olduğu bildirilen felsefe, yeni şablonu uygulamakla
görevlendirilmiştir. Ona göre adı ne olursa olsun, değişmenin amacı, hep
bildiğimiz gibi, Batı uygarlığıdır, bu uygarlığın yapı ve tutumunu
153
benimsemedir . Böyle bir sonuç siyasi açıdan başkalan tarafından
savunulmuş olsa da, teslimiyetçilik duygusu y a r a t t ı ğ ı i ç i n , b u iddia,
felsefe a ç ı s ı n d a n t a r t ı ş m a l ı d ı r .

G ö k b e r k ' e göre, Avrupa'da, tarihin belli bir süresinde, yani M Ö . 6


yüzyıldan beri oluşup gelişmiş olan bir kültür değerleri sistemini ve sistemi
154
taşıyan bir kültür tutumunu, bir kültür bilincim a l ı y o r u z . Y a k l a ş ı k i k i bin altı
yüz yıllık tarihin değerler sistemi ve kültürel tutum, bir başka toplum tarafından
ithal edilebilir mi? Bilinç alınabilir mi? Alındığı iddiası, felsefi bir tutumdur?
155
G ö k b e r k , bilinçlenmeyi aydınlanma anlamında kullanarak , terimi felsefi bir
temellendirmeye tabi tutmamıştır. Temellendirme tarzı, a y d m l a n m a c ı anlayışı
haklı çıkarma ilkesi çerçevesinde olmuştur. Benzer bir çelişkili durum, kültür
tanımından kaynaklanmaktadır. Ona göre kültür, donmuş bir formlar şemasının
kendisini gerçekleştirdiği bir yer olmayıp, özgür ve kendinden yaratmaların
dünyasıdır. Kültür, özgür davranışlar dünyası olmasından dolayı da tam olarak
156
kavranılmaz . Toplumların bütün yapıp etmelerinden oluşan kültür bir
dinamizm yaratıyorsa, dinin yararlığını belirttiği solukluk, gölge olma,
157
yetinme gibi sorunların ö n ü n e neden geçememiştir. Eğer kültürün tamammda,
dinamizm söz konusuysa, kültürün bir b ö l ü m ü olan dinde de olması gerekmez
158
miydi? K ü l t ü r ü m ü z ü n kesin olarak B a t ı ' y a yönelmiş olduğunu bildirmesi ,
hem kültür tanımıyla, hem de felsefi tutumla uyuşmamaktadır.

1 5 2
Gökberk 1997/3, a.g.e., s.45,
15J
Gökberkl997/l,a.g.e.,s.29,
l s t
Gökberk 1997/6, a.g.e,, s 75.
ı s s
Gökberk 1997/4, a.g.e., s. 57-58.
1 5 4
Gökberk 1997/6, a.g.e., s. 67.
1 5 7
Gökberk ] 997/3, a.g.e., s. 45-46.
1 5 1
Gökberk 1997/10, a.g.e., S..11B.
26

Gökberk, ileri sürdüğü düşüncelerin bazılarını çok fazla


tartışmadığı izlenimi vermektedir. Örneğin, İslam'da Rönesans
olmadığından dil (Arapça) açısından gelişme o l m a m ı ş , dünya ile birlikte
159
y ü r ü y e m e d i ğ i n d e n , 13. yüzyıl itibarıyla çağdışı k a l m ı ş t ı r . B u görüşle i l g i l i
ç o k çeşitli sorular akla gelmekle birlikte, sadece R ö n e s a n s ' l a ilgili şu sorular,
öne sürülen yargı üzerinde yeterince düşünülmediğini göstermektedir.
Rönesans, Hıristiyanlığın gerçekleştirdiği bir başanmıdır ki İslam'da
Rönesans'ın olmadığı dile getirilmektedir? B ü t ü n toplumlar, aynı tarihsel
süreçleri geçirmek zorunda mıdırlar? Eğer zorunluysa, gerekçeleri nelerdir?
İngiltere ve Fransa'da R ö n e s a n s hareketleri İtalya'dakiyle aynı mıdırlar?
Aynılarsa bunu nasıl gerçekleştirmişlerdir? R ö n e s a n s gibi çok geniş içerikli ve
uzun süreli tarihsel olgunun farklı ülkelerde aynı olduğunun sanısı ciddi bir hata
değil midir? Toplumların tarihsel şartlarıyla, bu şartlarda ortaya çıkan
sorunlarına ç ö z ü m ü r e t m e tarzları farklı olması gerekmez mi? Yunan ve Roma
160
Antik ruhunu Türklerde uyandıracak çifte Rönesans'ın gerekliliğini
161
savunmak, aydınlanma aklına uygun mudur? Felsefe Tarihi'nde tanıttığı
R ö n e s a n s ' ı başka tarihi süreçlere sahip toplumların gerçekleştirmeleri m ü m k ü n
m ü d ü r ? B i r diğer örnek, A y d ı n l a n m a sürecinde, Avrupalı insan din ve geleneğin
62
dışına çıkmıştı? , görüşüdür. Hangi insan? A y d m l a n m a c ı düşünürler m i yoksa
msan teriminin taşıdığı anlam gereği bütün Avrupalılar mı? Bütün Avrupalıların
din ve geleneğin dışına çıkmış olması m ü m k ü n m ü ? Sadece a y d m l a n m a c ı
düşünürler din ve geleneğin dışına çıkmışlarsa, böyle bir genel yargıya felsefe
açısından varılabilir mi? Sıralanan bu sorular ya da benzerleri tartışılmış
olsaydı, sanırım bu türden görüşler farklı bağlamlarda sonuçlandırılabiliri.

Gökberk, i l k çalışmalarından birinde, tarihsel d ü ş ü n m e gereği, önce ne


olduğumuzu, sonra da ne olmamız gerektiğim ancak tarih temeli üzerinde
anlayabiliriz^ görüşünü ileri sürmüştür. Bu görüşü destekleyen başka
düşüncelerde dile getirmiştir. Ona göre, bir ulusun tarihi hakkındaki bilgiler, ya
da geçmişe ilişkin bilgiler bizi özgür yapar. Birtakım inançların, görüşlerin,
değerlerin ve kurumların tarihin belli bir d ö n e m i n d e , belli koşullar içinde
oluştuklarını, dolayısıyla ancak bu beli bir d ö n e m için, bu ortam için geçerli
16
olabileceklerini kavramakla geçmişin tutsağı olmaktan kurtuluruz. " Bu

1 5 3
Gökberkl997/ll,a.g.e.,s.130.
™ Gökberk 1997/6, a.g.e., s. 78-79.
161
Gökberk 1974, a.g.e., s. 187-188.
162
Gökberk 1997/6, a.g.e., s. 79.
Gökberk 1997a, a.g.e., s. 55-56.
İ M
Gökberk 1997/4, a.g.e., s, 55,
I

27

tespitler doğrudur. Nesnel bir temelde yorumlandığında her zaman açıklama


gücü yüksek sonuçlara götürürler. Bununla birlikte, bir felsefeci olarak
Gökberk, genelde Batı, Özelde Aydınlanma dönemi ve değerlerini
sorgulamadığından, bu tespitlere uygun davranmamıştır. Kendi kültürünün
değerlerinden Özgür kalırken, başka bir kültürün değerlerine bağlanarak,
s a v u n d u ğ u Özgürlüğünü kaybettiğinin farkında olmadığı izlenimi vermektedir.

Gökbeık'in felsefe anlayışı, felsefenin Ban felsefesiyle Örtüştüğü


temeline dayanır. Başka bir deyişle, felsefe Batı felsefesi tarihinde gerçekleşen
şeydir. Bize düşen, onu öğrenmektir. Ona göre, b ü y ü k filozofların eserlerini
165
okumak ve onlar gibi düşünmek, bilimler ile sanatlardan faydalanmak , felsefe
y a p m a n ı n şartlan arasındadır. B u anlatım tarzında ş ü p h e eleştiri, diyalektik
t ü r ü n d e n felsefenin y ö n t e m i n e ilişkin bir kaygı ortaya çıkmamaktadır D a h a
çok, idealleştirilmiş felsefe resmi çizilmektedir. Felsefe metinleri
idealleştirildiklerinde, bütün hakikatleri içerdiğine inanılan kutsal
m e t i n l e r e d ö n ü ş m e t e h l i k e s i y l e k a r ş ı k a r ş ı y a k a l m a k t a d ı r l a r . Ancak bu
anlayış felsefenin ruhuna aykırıdır. Kaldı k i , söyleşilerinde, felsefe öğretilmez,
166
felsefe yapılır düşüncesine katıldığını belirtmiştir . Bununla birlikte,
eserlerinde, temel felsefe sorunlarım, ya da kendisinin Öne çıkardığı sorunları,
eleştirel ve tarihsel bağlamlarda sorgulayarak yeniden kurma çabalarına
rastlanmamaktadır. Bir balama, felsefe yapmaktan çok, kaygılan ve
k a b u l l e r i d o ğ r u l t u s u n d a felsefe ş e r h ç i l i ğ i y a p t ı ğ ı i z l e n i m i vermektedir.
167
Gökberk göre, dilimizin yazgısı , tarihimizin yazgısı tarafından
168
b e l i r l e n m i ş t i r . "İslam kültür çevresinden ayrılmamız, tarihin bize yüklediği
bir ahnyazısıdır. Avrupa kültürünün idesi, tarih sahnesinde zafer kazanmıştı; bu
k ü l t ü r ü n hemen yambaşında bulunan varlığımızı koruyabilmek için, bu ideyi biz
de kendi idemiz yapacaktık. Bu yüzden uzun bir g e ç m i ş l e bağlarımız kesiliyor
diye üzübinebilir. Ancak aluıyazısmı sevmek, ona razı olmak insanı özgür
yapar; onu haşin bir gerçeğe ayak diremenin boş çırpınmalarından kurtarabilir;
169
bu Özgürlük de kültür enerjimizi ç ö z ü p işlek bir hale g e t i r i r " . G ö k b e r k ' e göre
felsefecilere düşen, toplumların içinden ç ı k a m a d ı k t a n şartlann, bu anlamda
yazgıtarmm bilincini yaratmaktır. Felsefenin önderliği, kılavuzluğu bu

Gökberk 1982, a.g e., s, 30.


Gökberk 1982, a.g.e., s. 24.; Gökberk 1983/1, a.g.e. s. 12.
Y a z g ı terini], doğa üstü bir g ü ç olarak değil, loplumlarm başa çıkamadıkları koşullar tçin
kullandığı bildirilmiştir (Gökberk, S ö y l e ş i 2, 44, 55).
Gökberk 1997/0, ü.g.e,, s. S0-S1.
Gökberk 1997/6, a.g.e., s. 80-81.
28

170
anlamdadır. Felsefeci bu bilincin oluşmasına yardımcı olmalıdır . B u yargılar,
felsefenin şüphe, eleştiri, özgürlük, akıl gibi değerleriyle çatıştıklarından, felsefi
b i r tavrı yansıtmamaktadırlar. Hegelci tarih metafiziğin etkisinde, tarih
yasalarına uymaktan başka çare olmadığını kabul etmiş gözükmektedir.
B ü t ü n düşünce ürünlerinde tartışmalı yanların bulunduğu gerçeği
göz önüne alındığında, Gökberk'in düşüncelerinde de tartışmalı
noktaların olması b i r gariplik teşkil etmemektedir. B u n u n l a birlikte s ö z
konusu noktalar, ileri sürülen düşüncelerin z a y ı f noktaları olduğu
söylenebilir.

profesyonel felsefeci o l a n
M a c i t G ö k b e r k , felsefe e ğ i t i m i alarak
i l k kuşağın üyelerinden b i r i olarak çalışmalarım yaptığından, h e m
T ü r k i y e ' d e felsefenin yerleşmesinde, h e m de Felsefe B ö l ü m ü ' n d e
felsefenin içselleştirilerek geliştirilmesinde kalkılan büyük olan
d ü ş ü n ü r l e r i m i z d e n b i r i d i r . B i r akademisyeni ya da herhangi b i r k i ş i y i
düşünür yapan özelliklerin başında, önemsediği sorunlar hakkında,
kaygılan doğrultusunda kapsamlı düşünceler ü r e t m e k t i r . Sorun türleri
ç o k olmakla birlikte, b i r birleriyle ç o k yakından i l i ş k i l i o l a n i k i öbekte
toplanabilirler: i l k i , b i r araştırma alanında i ç k i n o l a n a l a n ı n kendi
sorunlandır. İ k i n c i s i , toplumun yaşadığı genel sorunlardır. B u sorun
türlerini açıklama denemeleri düşünür olma sürecini gerçekleştirirler
G ö k b e r k kaveılannda da görüldüğü e i b i toDİumsal sorunlan esas alarak
düşüncelerini o l u ı r ı ı ı m u i r i ır B i r k a ç 'çalışmasında fel sefe kaveılan
baskınken, g e r i k a l a n l a r ı n d a toplumsal sorunlar kaygısı yönlendirici
ç n n m l ara - t a r i h dil teknik
avHınîanrna f k f tarihi d v l t f Is f si k ü l t ü r fııvrâr k a lam n V l '
n 7İtiXm hDdKiıaıgmod,
pozıııvızm- a k İH & Ha Kdygııan
İra V l a n aana
Haha i vy i dnıaşıımdKiadir
a l i m a k t H r fT, 7'
uoıayısıyid,
soz Konusu sorunlar n a l ı n d a onaya Koyaugu auşunceıer sorunlara
oaKişı çeşitlendirdiği gıoı, Dır Dalaş açısının da (aydınlanma; neni teisele
çevrelemıde nem de toplumda agırmc Kazanmasını sağlamıştır Celselerim
toplumsal sorunlarda nasıl kullanılacağımn orneklennı vemııştır.

Felsefe anlayışından hareketle d ü ş ü n c e l e r i n i ortaya koymayı


amaçlayan b u ç a l ı ş m a , b i r düşünür olarak M a c i t G ö k b e r k ' i n b ü t ü n
görüşlerini y a n s ı t m a m a k t a d n . U m u d u m G ö k b e r k ' i n d i l , teknik, felsefe
tarihi, tarih felsefesi, aydınlanma g i b i konulardaki düşünceleri, b a ş k a

Gökberk, Söyleşi 2, a.g.e., s. AA.


29

felsefecilerce araştınlmalısıdır. F a r k l ı a ç ı l a r d a n ve sorularla yapılacak


yeni ç a l ı ş m a l a r , h e m G ö k b e r k ' i n d ü ş ü n c e l e r i n i n daha i y i a n l a ş ı l m a s ı n ı
s a ğ l a y a c a k hem de T ü r k i y e ' d e felsefenin n a s ı l y a p ı l d ı ğ ı n a i l i ş k i n v e r i l e r
ortaya ç ı k a r a c a k t ı r .

KAYNAKLAR

B A T U H A N , Hüseyin; "Macit G ö k b e r k : Kant ve Herder'in T a r i h Anlayışları".


Felsefe A r k i v i , Cilt 2, Sayı 3. S128-135. İstanbul 1949.

G Ö K B E R K , Macit; Kani ve Herder'in Tarih Anlayışları. İ.Ü. Edebiyat


Fakültesi Yayınları, İstanbul 1948.

G Ö K B E R K , Macit; 1960 "Batı Anadolu'nun Yetiştirdiği Filozoflar". Felsefe


A r k i v i Cilt V , sayı 1. İstanbul 1960. s 74-90.
G Ö K B E R K , Macit; Felsefe Tarihi. B i l g i Y a y ı n e v i , İstanbul. 1974.
G Ö K B E R K , Macit; Felsefenin Evrimi. M i l l i Eğitim Yayınlan, İstanbul 1979.
G Ö K B E R K . Macit; " M a c i t G ö k b e r k ' l e K o n u ş m a : Felsefe ve K ü l t ü r
Sorunları" Yazko Felsefe Yazıları 1. Kitap. Hazırlayan, Selahattm
Hilav 1982.S.17-30.
G Ö K B E R K , Macit; "Macit G ö k b e r k ' l e Söyleşi 1". Macit Gökberk Armağanı.
Yazı Kurulu, Bedia Akarsu ve Tahsin Yücel. T ü r k D i l K u r u m u
Yayınları, Ankara. 1983/1. s.3 17.
G Ö K B E R K , Macit; Değişen Dünya Değişen Dil. Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 1997.
G Ö K B E R K , Macit; " D e ğ i ş e n D ü n y a " . Değişen Dünya ve Değişen Dil. Yapı
K r e d i Yayınları, İstanbul 1997/1. s. 11-30.
G Ö K B E R K , Macit; "Teknik Ü z e r i n e D ü ş ü n c e l e r " , Değişen Dünya Değişen
Dil. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997/2. s.31-43.
G Ö K B E R K , Macit; G e ç m i ş ve Gelecek". Değişen Dünya Değişen Dil. Y a p ı
K r e d i Yayınları, İstanbul 1997/3. s.44-46.
G Ö K B E R K , Macit; ' T a r i h B i l i n c i " . Değişen Dünya Değişen Dil. Y a p ı K r e d i
Y a y ı n l a n , İstanbul. 1997/4. s, 47-58.
G Ö K B E R K , Macit; "Felsefe B a k ı m ı n d a n D i l " . Değişen Dünya Değişen Dil.
Y a p ı Kredi Yayınları, İstanbul 1997/6. s.65-81.
tc
G Ö K B E R K , Macit; L e ı b n i z ' i n A l m a n D i l i Ü z e r i n e Görüşleri". Değişen
Dünya Değişen Dil. Y a p ı K r e d i Yayınları, İstanbul 1997/7. s.82-101.
G Ö K B E R K , Macit; "Millet Oluş Yolunda Dil Davası", Değişen Dünya
Değişen Dil. Y a p ı K r e d i Yayınları, İstanbul 1997/8. s. 102-114.
G Ö K B E R K , Macit; "Anayasa D i l i " . Değişen Dünya Değişen Dil. Y a p ı K r e d i
Yayınları, İstanbul 1997/10. s.l 18-121.
30

G Ö K B E R K , Macit; " T ü r k i y e ' d e Felsefe D i l i n i n Gelişmesi". Değişen Dünya


Değişen Dil. Y a p ı Kredi Yayınları, İstanbul 1997/11. s. 122-137.
G Ö K B E R K , M a c i t ; ' T a r i h s e l Arkaplam B a k ı m ı n d a n Cumhuriyet D ö n e m i n d e
B i l i m D i l i ". Değişen Dünya Değişen Dil. Y a p ı Kredi Y a y ı n l a n ,
İstanbul 1997/12. s. 138-146.
G Ö K B E R K , Macıt; Kant ve Hertfer 'in Tarih Anlayışları. Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 1997/a.
G Ö K B E R K , Macit; "Macit G ö k b e r k ' l e Söyleşi 2". Felsefecilerle Söyleşiler.
Arslan K a y n a r d a ğ . E l i f Y a y ı n l a n , İstanbul. (Kitapta baskı tarihi
yoktur), s. 13-59
H I Z I R , Nusret; "Macit Gökberk, Felsefe T a r i h i " . Belleten, X X V I , sayı 101.
Ankara 1962. s 207-211.

K O N G A R , Emre; 2007 " Macit Gökberk Ü z e r i n e " . Demokrasi ve Kültür.


Remzi Kitabevi, İstanbul, s 214-221.

You might also like