Professional Documents
Culture Documents
Rosovsky Universite PDF
Rosovsky Universite PDF
İsletme Müdürü
M. Kemal Boslancıoglu
TÜBİTAK
H enry R osovsky
CiiVİKl
Süreyya Ersoy
G İR İŞ 1
Ö nsöz 9
1. B ir T anıtm a M ektubu &
2. E n İyilerin Üçte İkisi 2.1
3. D ekanın B ir Günü 20
Ö Ğ R E N C İL E R 51
4. Üniversiteye Bağlı Kolejler 53
5. Okul Seçmek 71
6. Temel K ültür E ğ itim inin Am açları 98
7. H arvard’m Çekirdek Programı 119
8. L isansüstü Öğrenciler 192
Y Ö N E T İM 247
14. D ekanlık Görevi 249
15. Üniversite Yönetim i 273
16. Sonsöz 204
Leah
Judy
Michael
ve
ÖNSÖZ
1. 1900>de ABD’de sadece 238.000 öğrenci (18-24 yaş grubunun %2’çinden biraz fazlası) yüksek
öğrenim görüyordu. İkinci Dünya Savaşıkım sonunda bu rakam 2.078,(300’e, 1975sde ise 9,7
milyona (18-24 yaş grubunun üçte birinden fazlası) tum andı. Bu da, pek çok genein, ailesin
de yüksek öğrenime başlayan ilk kişi olduğunu gösteriyor.
Öğretim üyelerinin ebeveynleriyle ilgili olarak ise, 1989 ve 1975’te yapılan iki araştırm aya
göre, babası üniversite m ezunu olan öğretim üyeleri toplamın sadece %4’ünü oluşturuyordu.
H er iki konu, için bkz, Robert K. Merton, Jam es S, Colemaan, P eter H. Rosai (der.), “Tire So
cial Origins o f A merican Acedemics”, Qualitative a n d Q uantitative Social Research, (New
York; The Pee Press, 1979) s. 319, 321,
5
1. BÖLÜM
B ir T anıtm a M ektubu
2. Bkz, David S. Landes, Revolution in Time (Cambridge: Hai’vard University Press, 19S33 s:
xi. Ü nlü dilbilimci Noam Chomsky geçenlerde b ir gazetede çıkan m ülakatında, üni
versitelerimizi yönetenleri ’ düşünce polisi” olarak tammladi.Chomsk.y’nin siyasi görüşleri
bilindiğinden, bu tanım dan alınm ak gerekip gerekmediği pek açık değil. Aneak cümlenin
sonu tereddüde yer bırakmıyor: "Bunlar, ülkenin üniversitelerini, haber medyasını ve ya
yıncılık sektörünü yöneten enteüektüel bürokratlardır. Statükoyu korumak uğruna, gerçek
düşünce serbestliğini sınırlarlar," Ü niversitelerdeki yönetimin gücü hakkında daiıa abavtıiı
b ir görüş olamaz h e r halde. Bunun için bkz. Richard Higgins, "A Crilic w ith Targets Ga
lore", Boftion Globe, 4 Eylül 1988,
10 a B ir T anıtm a M ektubu
B u k i ta p ta y a z ıla n la r ın ço ğ u n u n te m e lin d e , H R ’n in
1965'teri bu yana H arvard’da geçirdiği deneyimler yatar. B un
lar fildişi kulede geçen huzur dolu yıllar değildi. Sabahları bir
iki derse girdikten ya da öğrencilerle görüştükten sonra, öğre
tim üyeleri kulübünde uzun ve ra h a t bir öğle yemeği yediğini,
C harles N ehri boyunca sessiz, sakin bir yürüyüş yaptığını,
bunu t akiben akşam üstlerini W idener K ütüphanesinde geçir
diğini sanm ayın. Gerçeklere uygun bir anlatım için, Berke-
ley’de doğan olayların bütün ülkeyi sardığını belirtm ek gerek.
Columbia, Cornell, Michigan, Wisconsin ve daha birçok ü n i
versite, şiddetli ve uzun süren öğrenci eylemleriyle sarsıldı.
H arvard’m durum u da farklı olmadı. Oysa, pek çok H arvard’ll
biraz da böbürlenerek olayların, “A m erikan yüksek öğrenimi
nin am iral gemisi” diye adlandırdıkları H arvard’a bulaşm aya
cağına inanm ışlardı. Ama 1967 - 1968’e gelindiğinde, duru
m un hiç de öyle olmadığı anlaşılm aya başladı. Bu yıllarda bo
yutları ve önemi gittikçe a rta n bir dizi olay tırm anışa geçti.
Ü niversite otoritesinin simgesi olan rektörlük binasının 9 N i
san 1969’da eylemci öğrencilerce işgali ve bunların polis ta r a
fından tutuklanm ası ile doruğa ulaşıldı. Bundan sonra da, ne
redeyse on yıl boyunca H arvard, politikaya bulaşm ış üniversi
telerin arasında yer aldı. Ülkedeki üniversitelerin birçoğu bu
gruptaydı. Ü lkenin hiçbir bölgesi bunun dışında kalmadı.
Şimdi HR’nin ilk profesörlük yılları ile ilgili birkaç gözlem
yapm ak yerinde olacaktır. Kendisini dünya işlerinden soyut
layıp zam anını k ü tü p h an e ve sınıflarda geçirmeyi becerem e
diğini d ah a önce görm üştük. N eden konuşm a yapm a arzusu
n a yeniliyor, neden sıkıcı üniversite to p lan tıların d a sesini
kesip yerinde oturam ıyordu? Kamboçya’nın işgali ile final sı
navlarının iptali arasın d ak i ilişkinin gösterilmeye çalışıldığı
ta rtışm a la ra neden katılıyordu? Sanki çok gerekliym iş gibi,
Afro-Am erikan E tüd lerine neden bulaşm ıştı? B unlar y a n ıt
lanm ası zor sorular.
Bildiğiniz gibi, M artin Luther King Jr. 1968’te bir suikaste
kurban gitti. Bu, liberaller arasm da derin bir üzüntü ve suçlu
luk duygusuna, büyük kentlerde nüm ayişlere ve ülkenin her
14 vB ir T anıtm a M ektubu
(S:) Yazar, Almanya, Ingiltere, F ran sa ve İtalya arasında 30 Eylül 1935'te yapılan M ünih A n
la şm asın a tem bihte bulunuyor. Ingiltere ve F ran sa barışı korum ak kaygısıyla, I-IitleFin Çe
koslovakya’nın Südetler bölgesini işgal etmesini kabul etm işlerdir. (Ç.N.)
16 eB ir Tanıtm a M ektubu
Saygılarım la,
Ü n i v e r s i t e ; B ir D e h a n A n la tıy o r ® 2 1
2. BÖLÜM
E n İy ile r in Ü çte İk isi
2. Ülkelerinin dışında öğrenim görenler büyük bir çoğunlukla Amerika'yı yeğlemektedir, Sa
dece Afrikalı öğrenciler arasında bir başka ülke (Fransa), Amerika’dan daha çok tercih edil
miştir. Bks. Elinor G. B arber, Foreign S tttd m l Flows, IEE Research R eport No. 7,1984, s.8.
23
Bir diğer farkım ız da -kendim izi en iyilerin üçte ikisi ile sı
nırlam ak kaydıyla- lisans düzeyindeki öğrencilerin belki bir
mesleğe yönelik olmayan genel kü ltü r eğitimine (*) önem ver
m em izde ve bazen de lisans öğretim inin zorluğunda y atar.
Am erika dışında durum doğal olarak ülkeden ülkeye değişir
am a aşağıdaki anlatım lar doğrudur. Japonya’nın en itibarlı
okullarında bile, sosyal ve beşeri bilimlerde okuyan öğrencile
rin, üniversite öğrenimini üç yıllık bir tatil olarak değerlen
dirm eleri olasıdır. Çoğu zam an da öyle yaparlar; sanki anabi-
lim d allan tenistir. Japon öğrencilerin, çok ağır bir orta öğre
tim sistem inin getirdiği zorluklar ve üniversite giriş sınavının
yol açtığı d e rin en d işelerden k u rtu lu p ra h a tla m a la rı için
uzun bir tatile m uhtaç oldukları sık sık söylenir. Ama üç yıl
biraz uzun değil mi?
İngiltere, Almanya ve Fransa’da alman ilk diploma, yani lisans
diploması, son derecede dar bir alanda uzmanlaşma demektir;
üniversite düzeyinde genel eğitim kavramı bilinmez. Beklenen,
öğrencilerin genel eğitimi orta öğretim kuram larında tam am la
dıktan sonra yüksek öğrenime devam eder olduklarıdır. Bu, Ame
rika ile kıyaslandığında gerçekleşmesi olası bir beklentidir.
Birçok ülkede, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin y a ra r
landığı fiziki im kan ların iyileştirilm esi için hiçbir ciddi giri
şim de bulunulm az. K ütüphaneler ve laboratuvarlar ilkeldir,
odalar ve derslikler bütünüyle yetersizdir (yukarıda sayılan
ların hepsi İtalya için doğrudur) ve dersler sanki teypten ya-
y m la n ırc a sm a verilir. A slında, b u u y g u lam ay a E n d o n ez
ya’da ta n ık oldum. Bu ülkede öğretim üyeleri aldıkları m a
aşla geçinemezler. Teybe kaydedilm iş ders sınıfta yayınla
nırken, talilısiz profesör de, hiç kuşkusuz ek bir gelir sağla
yabilm ek için sağa sola el açm akla m eşguldür.
Dünyanın en iyi üniversitelerinin büyük çoğunluğuna, oran
tısız bir biçimde sahip olmamızda rol oynayan bir diğer unsura
daha işaret etm ek istiyorum: Bölgesel gurur. Bu başka yer
(*) Liberal education”, m etin boyunca temel k ü ltü r eğitim olarak çevrilmiştir. Bu eğitim, belirli
bir mesleğe yönelik olmaz, okul, tarih, fei&efe ve soyut fen bilgisi gibi alanlardaki öğretimi
kapsar. (Ç.N.)
28 o E n İyilerin Üçte İk isi
3. BÖLÜM
D ek a n ın B ir G ü n ü (1)
06.30
Uyku sersem liğini üzerim den atam am ışım . The New York
Times, Boston Globe ve The Wall Street Journal gazetelerini
alm ak için m erdivenlerden sendeleyerek iniyorum. Bir za
m anlar ön sayfalardaki önemli iç ve dış haberleri uzun uza
dıya okurdum. A rtık bunu yapmıyorum. Üç gazeteye de ça
bucak göz a ta ra k H arvard hakkında bir habere (genellikle
eleştirilere) yer verip verm ediklerine bakıyorum. Bn sabahki
The Wall Street J ournal'da beni fazla da rahatsız etm eyen bir
haber görüyorum.
"Washington Post gazetesinin editörü, IBM'in yönetim kuruî başkam,
Episkopal kilisesinin başpiskoposu ve Harvard'ııı rektörü Amerikan Baş-
kam 'm telefonla arasa, acaba Başkan hangisine öncelik verir? Gallup’m
yaptığı bir ankette %41 Washington Post’un editörü cevabını verdi.
IBM’in yöneticisi ikinci, H arvard’ın rektörü ise sonuncu geldi”.
Sonra da rahatlatıcı bir duş ve tıraş.
07.00
Öğretim üyeleri kulübünde bir iş kahvaltısı için evden çı
kıyorum. Arabanın radyosunu açtığında beni bayağı şaşırtan
bir haberle karşılaşıyorum. Keyifli olduğu sesinden belli biri,
H arvard Üniversitesi dekanlarından Rosovsky'nin bir lisans öğ
rencisine cinsel tacizde bulunduğu için uyarıldığını söylüyor.
Çok da fazla şaşırmıyorum, çünkü önceki gün görevim gereği,
1. Tarihsek gerçekçilik açısından bunun bileşik b ir gün olduğunu söylemeliyim. B ütün olaylar
gerçekten meydana geldi am a değişik zam anlarda.
31
3. Hiç zorlanm adan tuvaletler hakkında a y n bir bölüm yazabilirim. Benim özel sorunum doğru
dan doğruya H arv ard ’ın saygıdeğer yaşından kaynaklanıyordu. D ekanın çalışma odası onda-
kuzuncu yüzyılın başlarında, bina içine tuvalet koyma geleneği olmayan bir dönemde inşa
edilen U niversity H ail binasm dadır. Son düzenlemeler yapılırken, bu rahatlam a yerleri, ne
rede boşluk v a rsa oraya konduruldu. Benim açımdan bu, her iki yöne iki buçuk dakikalık
b ir koşu demekti. Sık sık yaptığım sü ra t denem eleri hem b ana ihtiyacım olan idm anı sağh-
yor, hem de binada çalışan herkesi eğlendiriyordu. B azılarının utanılacak şey olarak değer
lendirebileceği bu durum , laboratuvar çalışması yapan bilim adam larıyla ilişkilerimde çok
işime yaradı. B u tü r bilim adam ları "yağmurda âdeta erirler": Büyük m asraflara yol açması
n a karşın, lab o ratu v arlan n a hem en ulaşabilecekleri b ir düzen isterler. Açık ve temiz hava
d a b ir binadan ötekine kısa b ir yürüyüş söz konusu bile olamaz. Böylesi kişilere m asum bir
tav ırla derdim ki: "H erhalde benim tuvalete gidebilmek için k atetm ek zorunda kaldığım me
safeyi yürüm eyi kabul edersiniz." Sanıyorum, birçoğu, çalışma odamın hem en yanında, m er
merden yapılm ış ve içinde jakuzi ve ma söz de bulunan bir Roma ham am ı olduğuna inanı
yordu. Y an ıtlan h e r zam an biç tereddütsüz bir evetti. Bu, H arvard’a milyonlarca dolarlık
ta sa rru f sağlamış olabilir.
36 ®Dekanın B ir G ünü
7. Adayın C alifbvım dan geldiği durum larda dört mevsimin insanı entellektüel bakım dan
nasıl uyardığım uzun uzadıya anlatırım .
43
8. B ir zam anlar birçok göçerli neden yüzünden bir üniversitede çok yüksek ve heyecan verici
bir yönetim görevini reddetm iştim . E n olmadık nedenlerden biri anm a konuşm alarıyla il
giliydi. Geleneklerimize göre sadece H arvard’dan emekli olanlar anılır, istifa ederek ay-
nlanlaı* için bir konuşma hazırlanm az. 0 vakitler, eşime, öğretim üyeleri'toplantılarında
oturup b u konuşm aları dinlerken, sık sık kendi ölümümde söylenecekleri hazırladığım ı söy
lemiştim. İnsanın kendi ölümünde söylenecekleri yazabilmesi, herhalde herkesin istediği
am a n ad ir olarak kavuştuğu b ir arzudur. Kendi yazdıklarım ın dinleyici kitlesine okunması
şansım yitirm ek istemedim.
48 • D ekanın B ir G ünü
18.15
Logan H a v aalan ın a giden b ir tak sin in içindeyim. C alla
h a n T ünelinde tra fik s a a tte dört kilom etre hızla ilerliyor.
San Fransisco’ya gidecek uçak otuz dakika içinde kalkacak.
Y etişebilecek miyim? Boston bölgesinin iyi taraflarım uzun
uzadıya övmüş olm aktan hicap m ı duymalıyım?
Y arın, Palo Alto’da “Genişletilm iş Yediler”in bir toplantısı
var. Bu, yılda iki kez grup terapisi için bir aray a gelen bazı
özel ü n iv e rs ite le rin re k tö r y a rd ım c ıla rın d a n 01 o lu şa n b ir
g ru p tu r. Selefim M cGeorge B undy ta ra fın d a n nered ey se
otuz yıl önce k u ru lm u ştu r. B aşlangıçta Cornell, Yale, Co
lum bia Stanford, Chicago, Pennsylvania ve H arvard bu g ru
ba dahildi. Çok özel, kapalı bir kulüp havasm dayız. İyi kom
şu lu k düşünceleriyle MIT’nin üyeliğini gündem e getirdim .
Bu çabam ın sonuç verm esi on yıl aldı ve sayım ız sekize çıktı.
Adımız da b u rad a n kaynaklanıyor. Varoluş amacım ız, politi
k a la rım ız ı, so ru n larım ızı, geleceğe ilişk in endişelerim izi,
devletle ilişkilerim izi ve o sırada gündem de ne v arsa onları
görüşm ek, gözden geçirmek. Çoğu zam an arkadaşça bir top
lan tı ortam ında birbirim ize destek verm ekle yetiniriz. H er
bir k u ru m u gözünüzde b ir a tlı a ra b a biçim inde, iç ve dış
d üşm an lara karşı o lu şturulan bir savunm a dairesinin p a r
çası olarak canlandırabilirsiniz. C ahil rektörler, ayak dire
yen öğretim üyeleri, in sa n a tebelleş olan öğrenciler, ya da
cebinde akrep olan eski m ezunlar hakkında şikayette b ulun
m ak için bu n d an daha uygun bir forum düşünülem ez. B ir
kaç yıl önce H arv ard ’m baş h u k u k danışm am çalışm alarım ı
zın ticari sınırlam a şeklinde ve dolayısıyla anti-tekelci yasa
la ra aykırı olarak yorum lanabileceğini ileri sürm üştü. Top
lan tılarım ızın b u k a d a r k ötü bir şekilde yorum lanabileceği
düşüncesine katılm am m üm kün değildi. Uçağa son anda ye
tiş e re k tu ris t sınıfında, tu ris tle r ve ağlayan b irk aç bebek
a ra sın d a k i koltuğum a kuruluyorum . Ü n iv ersite politikası
h aklı olarak birinci sınıf konforuna izin vermiyor. Yine de,
9. H a rv a rd ’d a re k tö r yardım cısı yoktur. D ekanların h e r akadem ik rütb eye denk olduğuna
inanıyoruz. Öyle görünüyor İd, Genişletilmiş Yediler’in üyeleri de bunu kabul etmişler.
49
4. BÖLÜM
Ü n iv e r site y e B a ğ lı K olejler
Seçicilik ve Kayıt-Kabul
Am erika Birleşik D evletlerinde yüksek öğrenim, öğ
rencilere ve ailelerine, insanın akim ı karıştırabilecek kadar
çeşitli seçenekler sunar. Geleceğin öğrencileri, devlet okulları
ve özel okullar, bir dine bağk olan ya da olmayan okullar, kız
okulları, erkek okulları ve karm a okullar, küçük ya da büyük
kurum lar, uzm anlaşm ış teknoloji enstitüleri, öğrenci se
çiminde ince eleyip sık dokuyan itibarlı kolejler ya da önüne
geleni kabul eden okullar arasında seçim yapabilirler. Bu
seçme işinin verimliliğini artırm ak üzere koca bir sektör oluş
m uştur. Büyük bir kentin telefon rehberi k ad ar kaim referans
kitapları, yüksek okulları restoran ta n ıtır gibi sı
nıflandırm akta ve bunlara, öğretim kalitesi, y u rtların te
mizliği, iklim, yemek ve öğrenci kitlesinin genel m utluluğu
açısm dan puan verm ektedirler. Liselerdeki rehberler ve (ol
dukça yüksek ücret alan) özel danışm anlar üniversite adayları
ve bunların anababaları ile oturup başlangıçta bilinçsizce sı
ralan an seçenekleri gerçekçi olasılıklara dönüştürürler. Ör
neğin, öğrencinin kabul edilme şansının düşük am a sıfırdan
yüksek olduğu ü n lü bir okul, kabul şansı yüzde elliden fazla
olan iki okul ve son olarak diğerlerinin sonuçsuz kalm ası du
rum unda bir yedek okul önerebilirler. Tipik bir üniversite ada
yının. on ayrı başvuruda bulunm ası olağan sayılır.
Genç A m e rik a lıla rın çoğunun önünde çeşitli seçenekler
vard ır. B u ülkedeki 3000'i aşk ın kolej ve ü n iv ersite d en sa
54 ®Üniversiteye Bağlı Kolejler
1. B u terim , bir kolejin, adaylar arasında istediği gibi rahatça seçim yapabilme yeteneğini be
lirtm ek için kullam br. Eldeki sınif kapasitesini doldurmak istiyorlarsa, Amerika Birleşik
D evletlerindeki üniversitelerin büyük çoğunluğunun seçme h a k la n nispeten azdır. Bunun
kaliteyi ne şekilde etkileyeceği ise açıktır. 1985'te Stanford, başvuranların ancak %15'ini
kabul etmişti. Bu, girişi çok zor bir okul demektir. Aynı yıl, A rkansas Ü niversitesi, baş
vu ran ların %99'unu kabul etti. Bu, girişi zor b ir okul değildir. Bkz. Edw ard B. Eiske, Se-
lective Guide to Colleges, (New York, New York Times Books, 1985), s. xin.
2. B unun uygulamada aksayan b ir sistemin idealize edilmiş bir tanım ı olduğunu kabul edi
yorum. B urs alabilmek için öğrencinin, ailelerin gelir vergisi beyannam elerinin sureti de
dahil olmak üzere, ayrıntılı m ali bilgi vermesi gerekir. Sonuçta sağlanan burs, çok da cömert
olmayan b ir formüle dayanır. Sözgelimi, yılda 75,000 dolar k azan an ve üniversitede aynı
anda iki çocuk okutan orta tabakadaki bir aile pek fazla bir yardım alamaz; belki nispeten
düşük faizli ve ödeme kolaylığı olan bir kredi elde edebilir. B u gibi aileler çocukları için okul
seçerken m asraflar konusunda çok dikkatli olmak zorunda kalabilirler.
55
le tte o tu ra n öğrencilerden a ld ık la rı ü c re t d a h a d a d ü
şü k tü r® . G örüldüğü üzere, A m erikalı öğrencilerin önünde
birçok seçenek ve değişik fırs a tla r v ardır.
Nuh'un Gemisi’ne Nasıl Bilet Alınır
Öğrenci seçiminde titiz d avranan bir üniversiteye n a sıl gi
rebilirim ?
Ya da oğlumu/kızımı böyle seçici bir üniversiteye nasıl so
kabilirim ?
"Seçici" okuldan kastettiğim iz, koşulları yerine getiren çok
fazla adayın olması demektir. Bu okullarda, sınırda bulunan
birçok iyi adayın geri çevrilmesi zorunluluğu doğar. Kayıt-
kabulden sorumlu yetkililer adayları geri çevirecek nedenleri
yaratm ak göreviyle karşı karşıyadır; adaylar ise, okula gi
rebilmek için kendilerini en iyi biçimde tanıtm ak çabasındadır.
Seçici okullar kategorisinin en ü st grubunda bile (yaklaşık
elli okul), giriş zorluğu okuldan okula çok farklı olabilir. Ör
neğin "Ivy League" de yer alan Harvard, Princeton ve Yale üni
versitelerinin her birine 1985'te 13.000 kadar başvuru olmuş,
bunların %17-19'u kabul edilmiştir. Stanford, daha önce de be
lirtildiği üzere, 17.000 başvurudan %15'ini kabul etm iştir(4).
CalTech 1270 başvurunun %30'unu, MIT 6000 başvurunun
%34'ünü kabul etm iştir. En tepedeki teknoloji enstitülerine gir
m enin daha kolay olduğunu sanmıyorum. Daha az başvuru ve
daha yüksek oranda kabul, bir dereceye kadar, kişilerin kendi
kendilerini elemelerini yansıtır. Fende çok başarılı olmayanlar
bu okullara zaten başvurm azlar.
3. Örneğin Sarah Lawrence Kolejinin okui ücretleri ve harçları H arvard'm ldnden ve Chicago
Ü niversiteafninkinden yüksektir. Jersey City S tate Koleji’nin okul ücretleri ve h a ıç la n Uni
versity of M iehigan'inkmden fazladır. Bkz. Chronicle o f Higher Education >10 Ağustos 1988.
4. Girilmesi nispeten daha kolay b ir özel okulu ele alm ak için, New York Ü niversitesinle ilgili
rak am lar verelim. 1985Tte b u üniversiteye 10,000 kişi başvurdu ve bunların %48'i kabul edil
di. O kullara girişteki zorluk, İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkaıı bir olgudur. Sa
vaştan önce, H arvard b aşvuranların # 5 01sini kabul ederdi. Hiç kuşkusuz, kimi gruplara CYa-
hudilor, zenciler, devlet okulu m ezunlan vs,) k arşı uygulanan ayrım cılıktan kaynaklanan
başka tü rlü giriş zorlukları vardı.
56 9 Üniversiteye Bağlı Kolejler
6. Öğrenci seçme yöntemleri ülkeden ülkeye değişir. Japonya’da, üniversite giriş sınavı uy
gulam ası vardır. Fransız sistem inde giriş için bakalorya gerekir. B ununla beraber graııdes
ecoles (üniversite sistem inin dışında faaliyet gösteren en itibarlı mesleki vc teknik okullar)
özel sınavlar gerektirir. Hollanda üniversiteleri, tıp gibi yığılma olan bölümlere girişte kuria
sistem i uygular. Bu durum Amerika Birleşik D evletlerinde yeğlenen yaklaşım ile kı
yaslandığı zam an, başka yerlerde uygulanan seçme sistem i - (Oxford ve Cambridge dışında) -
hem en bütünüyle formüllere dayanır vc hiçbir durum da kişisel değildir.
57
S. Benim için bilinen bir alan olduğu için, tartışm a konum büyük ölçüde üniversitelerle sı
nırlıdır. B ununla birlikte, temel k ültür eğitimi veren bağımsız kolejlerin en önde ge
lenlerinde uygulanan’kay ıt-k ab u l işlemlerinin de hemen hemen aynı olduğunu Öğrenmiş b u
lunuyorum.
58 9 Üniversiteye Bağlı Kolejler
9. Ivy League’in önde gelen dekanlarından birine, akadem ik yönden yeteneklilerin hiç redde
dildiği olur m u diye sordum. îk ı önemli noktayı vurguladı. Birincisi, bu deyim her okulda
m utlaka aynı şekilde anlaşılmaz. Örneğin, Yale’in a lt sınırda saydığı bir aday, girişi daha
kolay bir okul tarafın d an akadem ik bakım dan yetenekli olarak değerlendirilebilir, İkincisi,
kayıt-kabul görevlileri, “kişisel dayanıklılık” konusunda çok dikkatli oimak zorundadırlar.
Büyük akadem ik yeteneğin, dört yıllık lisans öğrenimine dayanabilecek kadar güçîü bir k i
şilikle bir arada olması gerekil’. E n son olarak, başvuranların mali durum una bakm ayan'en
cömert okullar bile, yabancılar söz konusu olduğunda cimrileşirler. Bu akadem ik yönden en
ü stün adaylar için bile söz konusudur.
59
10. A m a diğer şeyler ancak, seyrek olarak eşittirler. M assachusetts, New York vc California'dan
gelen öğrenciler, genelde, daha iyi devlet okullarından ve özel okullardan gelirler ve buna
bağlı olarak SAT'de d aha yüksek puanlar alırlar. B u eyaletlerde eski mezun h a k la n daha faz
ladır. B urada hatırlanm ası gereken asıl nokta, herhangi b ir alandaki ayrıcalığın başka bir
etm en tarafın d an dengeleneceği olasılığıdır. Sonunda, kabul k a ra rı b ütün uygun etm enlerin
ağırlıklı ortalam asına bağlıdır.
11. Çocuklarını A m erika'da yüksek öğrenime göndermeye hevesli zengin yabancılar oldukça
fazla sayıdadır ve bunların gereksinm elerini karşılayacak okullar vardır. Bizim için, yani
kalburüstü okullar için, sorunlar farklıdır. B abasının serveti ne olursa olsun, eıı iyi yabancı
öğrencileri alm ak istiyoruz. Ü lkelerin çoğunda, m em urların, öğretmenlerin; çalışanların üc
retleri A m erika’da öğrenci okutmaya yetmez. Bazen döviz kısıtlam aları da işi zorlaştırabilir.
İşin aslı, çok az yabancı öğrenci, önemli ölçüde m addi yardım alm adan bizden m ezun ola
bilir.
62 ®Üniversiteye B ağlı Kolejler
Diğer yandan, bazı Asyalı gruplar, özellikle Japon ve Çin kökenli A merikalılar, kendi grup
la rın a kaışı, Lisans düzeyinde “kota" uygulanm ası ya da sınır getirilm esi şeklinde ortaya
çıkan olumsuz bir yönlendirme olduğunu ileri sürm ektedirler. B u çok tartışm alı şikayet,
eğer kayıt-kahul işlemlerimiz yalnız bir iki göstergeye, Örneğin notlara ve/veya te st so
nuçlarına bak ılarak yapılsaydı, geçerli olabilirdi. Benim görüşüme göre, bu bölümde an
lattığım çok daha geniş ve karm aşık sistem in ışığında söz konusu şikayet geçerliğini yi
tiriyor.
64 ® Üniversiteye Bağlı Kolejler
15. S af bir görüntü vermek istemiyorum. Servet sahibi olmak her zam an ayrıcalık sağlar ve top
lum un sunduğu şeylerin hepsinden payımıza düşenleri kapabilm ek için zengin olmak, yok
sul olm aktan İyidir. M asrafları karşılayabilm e olanağı kabulde, d aha önceki durum unun
göstergesi olma bakım ından en önemlisidir: ilk ve orta dereceli okullarda daha iyi bir Öğ
renim, daha destek verici b ir ev ortamı, entellektüel d işile re daha fazla saygı. B una rağ
m en, servetin getirdiği olanaklar sınırlıdır. Bir ev alınm asında, parası en bol olan İtişi
hem en her zam an m ülkü elde eder. Birinci sızııf bir avukatın tutulm asında p ara başta gelen,
bir faktördür. Ama b ir üniversiteye bağlı b ir koleje girişte, bu gücün önemi azalır.
67
sınıf uçak bileti çıktı. B unlar, biri eşim in, biri de benim
adım a, Boston ile BAB'nin ülkesi arasın d a gidiş-dönüş bi
letleri idi. Açık tarih li biletler p a ra dem ektir. E lbette ki bu
bir rü şv e t değildi; sadece olayla ilgisi olm ayan b ir kişiye gös
terilen m innettarlığın, belki uygunsuz bir ifadesiyditl7l Ş aş
kınlığım geçmeden gittiğim kokteylde rektöre rastladım . B a
şım dan geçen bu tu h a f olayı anlatm aya başlam ıştım ki,
rektör şaşkınlıkla elini alnına v u rarak aynı genç bayanın
kendisine de bir za rf getirip verdiğini söyledi. Z arf ofisinde
k apalı olarak duruyordu. Koşup baktığım ızda, beklediğimiz
gibi iki bilet d a h a bulduk.
E rtesi gün, BAB'ye uzunca bir m ektup yazdım. Biraz da
ahlakçılık taslay arak , B atı anlayışına göre, hak, kişisel b a
şarı ve k u ra lla ra uygun bağışlar hakkında açıklam alarda bu
lundum . D ört biletin hepsini m ektupla geri gönderdim. M ek
tu p ta belirttiğim bir noktanın ise, dekanlar tara fın d a n
yazılm ış en etkili no tlardan biri olduğuna h a la inanıyorum .
"Çocuğu H arvard'da okuyan b ir baba olarak, şükranlarınızı
üniversiteye bildirm enin başka yollarını bulabilirsiniz." İm a
ettiğim şeyi a n lam ak ta gecikmedi. Bugün üniversitem izde
BAB’n in adım taşıy an bir k ü rsü var.
Bu öyküye rağm en, birçok yabancının h aklıya hak k ın ı ver
diğimize biç de inanm adığından eminim. H âlâ torpil ve k a
yırm acılığın bir biçimde rol oynadığına inanıyorlar. Böylece,
kendi yetenekli çocuklarına haksızlık ediyorlar.
Sistem im izin d a h a adil olduğuna inanm am ın üçüncü n e
deni, sadece üniversiteye giriş sınavlarının sonucuna d a
y an an sistem lerin inşam yan ıltan basitliği ve yanlış a d a
letidir. Ö rnek olarak, Japonya'daki üniversite giriş
sınavlarını, F ran sa'd ak i bakalorya sınavlarım ve bu ara d a
A m erika'daki SAT testlerin i gösterebilirim . B unlar, öğ
17. Belki diyorum, çünkü eşim, bize kaba b ir şekilde para verilmesi olarak algıladığı bu dav
ranışa çok kızdı vc kendisini aşağılanmış hissetti. Biraz da çelişkili bir şekilde, eğer hediye
aynı değerde bir san a t eseri olsaydı tavrının daha dostça olacağını ekledi.
70 o Üniversiteye B ağlı Kolejler
5. BÖ LÜ M
O kul Seçm ek
1. Bu savı desteklemek üzere, H arvard'ın Ekonomi Bölümündeki öğretim üyeleri örnek olarak
verilebilir. Hepsi de konularında yetkin uzman olan otuz profesörün dürdü H arvard Kolej'den,
üçü UC-Beıkeley’dcn, ikisi Oberlin den mezundur. Birer mezunla temsil edilen diğer okullar
iso Michigan, D artm outh, Rochester, Reed, Bawling Green, CCNY, N orthwestern, Brown, U ni
versity of W ashington, Cornell, William and Mary, MIT, Connecticut Wesleyan, Johns Hop
kins ve Princefcon'div. Lisans eğitimlerim Amsterdam, Budapeşte, Ontario Agricultural ve
Barcelona gibi yabancı üniversitelerde tamamlamış profesörler de vardır.
72 ®O kul Seçm ek
2. 1875-1940, Birinci Tw eedsmuir Baronu. Diplomat Ye The Thirty-Nine Steps ve Prestor John
gibi birçok h arik a serüven rom anlarının yazan . Yirmili yaşlarım da en sevdiğim yazardı.
H arvard A lu m n i B ulletin, C. 40, İ Temmuz 1938, s. 1142-43'c bakınız.
(*) S h a k e sp e a re ’in. H en ry TV ve Merry Wive s o f W indsor (W indsor’un Ş en K ad ın ları) adlı
yapıtlarındaki b ir karakter. (Ç.N.).
74 * Okul Seçm ek
3. Hor zam anki gibi, birçok istisnadan ve karm aşık durum dan söz edilebilir. Bazı kolejlerin sı
nırlı ölçüde de olsa, lisansüstü programları vardır vc kendilerine rahatlıkla üniversite di
yebilirler. Bu> benim m ezuna olduğum VirginiaTdaki William and Mary için de geçerlidir. Bu
kolejlerin bazıları ağırlık verdikleri alanların değişmesine bağlı olarak adlarım de
ğiştirm işlerdir. Örneğin Pennsylvania State College artık biı* üniversite olm uştur ve en ya
kınındaki yerleşim yerinin ismi do State College'den University P a rk a çevrilmiştir. B ir de
hiç lisans öğrencisi olmayan üniversiteler vardır. Rockefeller University bmıuıı az görülen ör
neklerinden biridir.
4. B unun nedenlerinden biri büyük b ir b a sta talebi olmadan tıp fakültesi işletmenin zor olması,
bunun da kentlerin dışında lıemen hem en olanaksız olmasıdır.
77
Üniversiteye bağlı bir kolej ve bağımsız bir kolej gibi iki ayrı
ortam da çalışan öğretmenleri veya öğretim üyelerini k a r
şılaştıralım (K arşılaştırm alarım ız, her iki tü rü n ideal ör
nekleri arasında olacaktır). Bağımsız kolejlerdeki öğretim üye
leri işe alınırken daha çok pedagojik yeteneklerine bakılır. Bu
kurum lar, tem el ve orta düzeylerdeki dersleri lisans öğ
rencilerine, en iyi şekilde anlatabilecek, onlara esin verecek ve
motivasyon aşılayabilecek birinci sınıf yorum cular ararlar.
Tem el k ü ltü r eğitim i veren bağımsız kolejlerin en iyileri,
ders an latacak öğretim üyesinden daha fazlasını isterler. Son
yirm i-otuz yılda, Burton. R. C lark’m “tem el k ü ltü r eğitim i
veren en iyi elli kolej” o larak adlandırdığı okullara (bu listede
H averford, Oberlin, Sm ith, E arlham ve Reed gibi okullar yer
alır) öğretim üyesi alınırken, a raştırm a yeteneğine d ah a çok
bakılm aya başlanm ıştır. Bu, hem son yıllarda ü n i
versitelerde iş bulam am ış öğretim üyeleri dolayısıyla ortaya
çıkan alıcı piyasasının ortaya yeni fırsatlar çıkardığım hem
de a ra ştırm a yoluyla okula sağlanabilecek y a ra rla rın a n
laşıldığım gösterm ektedir. Yani, söz konusu farklılık sı
n ırla rd a belirsizleşm ekle birlikte varlığım kuşkusuz sü r
dürm ektedir. C lark’a göre, en seçkin a ra ştırm a
üniversitelerinde, öğretim üyelerinin %33'u, haftad a en az
yirm i saatlerin i araştırm ay a ayırm aktadırlar. Bu oran, en iyi
kolejlerde yüzde beşe düşm ektedir. Aynı üniversitelerde, öğ
retim üyelerinin yüzde 49'u öğretim den çok araştırm ay a
ağırlık verm ekte, kolejlerde ise %44 a ra ştırm a d a n çok öğ
renim e ağırlık verm ektedir® .
Kolejlerde öğretim ortam ım n daha sam im i olduğu söy
lenebilir. Ö ğretim üyelerinin ve öğrencilerin sayısı az, sı
nıflar küçüktür. Sonuç olarak, kişiler önem kazanır. Öğ
retm en ya da profesör ilgili midir? D anışm anlığı iyi m idir?
Öğrencilere yakın mıdır? İyi ders a n la tır mı? Y ukarıdaki he
defler, beklenen sonucu doğurur. Öğrenciye yardım ve destek
5. H er iki tü r okulda da yönetime harcanan zam anın birbirine çok yakın olması ilginçtir. Bkz
B urton R. Clark, The Academic Life, Çizelgeler: 8 İs.79), 9 (s+Sl) ve 10 (s.86).
78 • Okul Seçmek
6. B ir süre önce yapılan bir araştırm ada, araştırm a koleji olarak adlandırılan kiı’ksckiz okul
saptanm ıştır. B unların arasında, Carleton, Franklin and M arshall, Mount Holyoke, Oberlin,
Reed, Swarthmore ve W illiams da vardır. Bu kolejlerde, öğretim üyelerinin önemli bir bö
lüm ü araştırm a y ap ar ve tabii ki hem işe alınırlarken hem de terfilerinde bu konudaki ye
tenekleri dikkate alınır. Bu okullar, geleceğin bilim adam larım yetiştirm ekte özellikle ba
şarılı olduklarını iddia etm ektedirler. Bunun bir nedeni olarak, bu okullarda lisansüstü
öğrencilerin olmaması gösterilebilir. Kolejlerdeki araştırm acılar, lisans öğrencilerini asistan
olarak çalıştırm ak zorundadırlar, bu ise öğrencileri meslek seçiminde yönlendirebilir. Bkz.
Gene I. Maeroff, Science Studies Thrive a t Small Colleges/' The N ew York Times, 18 H aziran
1985. Ayrıca, 'The Future of Science a t Liberal Arts Colleges,' 9-10 H aziran 1985 ta
rihlerinde Oberlin College’da düzenlenen konferans.
79
7. Michael Korda, Charmed Lives, (Neıv York: Random House, 1979), s. 371,
81
8. En iyi kolejlerin bir kısmı da, araştırm aya verdikleri göreceli öııem daha az olsa da, öğretim
üyelerinin araştırm a ile meşgul olm alarının değerine inanırlar. B ununla bildikte, hem li
sansüstü hem de lisans öğrencilerine ders verme fırsatı sadece üniversitelerde vardır.
82 • O kul Seçmek
10, Bkz. David S. W ebster, "Does Research Productivity Enhance Teaching?1' Educational Record-
1985 başı. A raştırm anın, öğretimi olumlu yiinde etkilemediği hipotezini kanıtlam aya çalışan
bir dizi am pirik çalışma yapılm ıştır. Sonuçları yetersiz buluyorum. Herşeyden imce, bu so
nuçlara çoğu zam an öğrencilerin (genellikle lisans öğrencilerinin) doyum derecesini ölçen an
ketlerle varılm aktadır. Bu önemli b ir bilgi olsa bile birçok bilgiden sadece biri, sınırlı bir bil
gidir. Sonra, araştırm a verimliliği nitelik açısından değil, hemeıı tümüyle nicelik açısından
değerlendirilm ektedir. D aha da önemlisi, araştırm a ile öğretim arasındaki ilişkinin basit de
neysel analizlerle saptanam ayacağım düşünüyorum.
84 ®O kul Seçm ek
11. Bks. Jacques Barzun, Doing Research - Should the Sport be Regulated?1’, Columbia Ma
gazine, (Şubat 1987).
86
15. H arvard'da lisansüstü öğrencisi ve öğretmen olarak geçirdiğini yıllar boyunca, kötü ve en çok
da beceriksiz öğretmenlerle sile sık karşılaştım . F akat kolejdeki günlerimde çok gördüğüm,
yılların sararttığ ı notlarına bakarak ders veren ihtiyar profesör tipine hiç rastlam adım .
Bazen, b u ders notlarından bir sayfa yere düşer ve ince b ir toz haline dönüşürdü.
89
18. “Öğretimi İnceleyenlerin, birçoğu, herşey söylenip bittikten sonra, etkili öğretim için bir for
mül olmadığım kabul ederler. Bu doğrudur. “Neden bazı öğretmenler başarılı olurken, di
ğerlerinin o k a d ar güçlük çektiğini açıldayamıyoruz.” C. Roland Christensen, M argaret M.
Gullette, der., The A rt and Craft o f Teaching, (Cambridge: H arvard Danforth Center for Tra
ining and Learning, 1982), s. xiv. Ayrıca H arvard işletm e Okulu’nun bu efsanevi hocası,
Amy Leveî’in görüşlerinden şu şekilde alıntıyı yapmıştır: “Öğretmenlik, posta k utusu şeklin
de düşünebileceğimiz insanların bilinçaltına düşünce atm akHtır. Ne zam an gönderildiğini
bilirsiniz, am a ne zam an ve ne şekilde alınacaklarım bilemezsiniz.” H er iki pasajda da sına
nabilir öneriler bulunmuyor.
19. Sürekli kadro, m eslektaşlar tarafından yürütülen çok kapsam lı değerlendirmelerden sonra
verilir, l l ’nci bölümdeki ta rtışm a la r burası için de geçerlidir.
91
20. Gerçek bundan daha belirsiz olabilir, Ü niversitelerin sunduğu bir ayrıcalık, olağanüstü ye
tenekli lisans öğrencilerinin henüz üçüncü ya da dördüncü sınıftayken lisansüstü düzeyinde
ders alabilmeleri olanağıdır. Tek sınır, kendi entelektüel birikimleridir.
93
22. Birkaç yıl Önce, kahvaltıda The N ew York Tinıes'ı okuyordum. Ön sayfada Washington.rdan
bir haber vardı. Habere göre B aşkan Reagan ulusal başarı bursunu kazananları Beyaz
Saray’daki bir resepsiyona çağırmıştı. Resepsiyonun ortasında genç b ir kız ayağa kalkarak
Başkanın O rta Amerika'da uyguladığı politikaları .şiddetle eleştiren kısa bir konuşm a yap
mıştı. Karıma dönerek, kendim den tam am en emin bir şekilde " Bu kız 1-Iarvard‘a gelecek.”
dedim. Yanılmamışım.
94 s O kul Seçmek
24. Sistem kusursuz olm aktan u zak tır ve lisans öğrencilerinden gelen eleştirilerin birçoğu hak
lıdır. Öğretim asistanları seçilirken pek özen gösterilmez ve bunların çoğunun öğretmenlik
konusunda hiçbir eğitimleri yoktur. Eksiklikleri bilinmesine k arşın (lisans öğrencilerinin za
rarına) işe alınırlar. Çünkü beklenenin üzerinde öğrenci kaydı olduğu zam an bunlara ders
verecek kişilere gereksinme vardır; bu, aynı zam anda lisansüstü öğrencilere p a ra yardımı
sağlam anın bir yoludur. B ütün bunlar yanlıştır ve düzeltilmesi gerekir. Öğretim asistanları
eğitilmeli vc sürekli olarak denetim altında tutulm alıdırlar, Zaten bu görev ancak öğ
retm enlik konusunda yeterli yeteneği olduğunu gösteren kişilere verilmelidir. Bkz. Gary D.
Rowe, ''Why Not th e Best”, Harvard Crimson, 23 Kasim 1987 vc 24 Kasim 1987.
97
6. BÖ LÜ M
T em el K ü ltü r E ğ itim in in A m açları
4. Bu anlatım temel k ü ltü r eğitiminin mesleki v b meslek öncesi eğitimden tümüyle ayrılmasını
istiyor gibi görünebilir. Ben bunun, kişinin bütün gelişiminin yalnızca dar bir anlayışla mes
leki eğitime bağlı kalmaması şeklinde yorumlanmasını yeğlerim. İdeal koşullarda b ütün eği
tim türleri genel ve özel konuları içerecektir. Günümüzde mesleki ahlak derslerinin ge
liştirilm esine verilen Önem, temel kü ltü r derslerinin (ahlak felsefesi) mesleki bir çerçevede
öğretilmesinin bir örneğidir.
7. Derek de Solla Price, Science Since Babylon, (New Haven: Yale University Press, 1975). Bkz.
Bölüm 8 (Diseases of Science) sayılar bu bölümden alınmıştır.
102 sTem el K ü ltü r E ğ itim in in Am açları
bilgi ve düzenli bir yeni teori ve açıklam a seli ü reten bir or
tam la başa çıkabilm eleri için öğrencilere ders verm ekle so
ru m lu olduğum uz hakkında hiç kuşku yoktur. Bu, birçok ko
n u d a belirli bir veri tab an ın a ya da güncel b ir popüler teoriye
ağırlık verm ekten d a h a önemli bir amaç olabilir.
Bu nedenlerle, 14. yüzyılda Oxford, 1930'larda Chicago
Ü niversitesi ve ikinci D ünya Savaşından hem en sonra H a r
vard Ü niversitesi, y a ra rla rı sınırlı olan örnekler oluş
tu ru rlar® . Bu, konu özel eğitime, yani tanınm ış, iyi t a
nım lanm ış bir alanda yeterliliğe gelince nad iren sorgulanan
bir durum dur. Ç ünkü hepim iz bilinen kategorilerdeki en-
tellektüel gelişmeyi d ah a iyi izleyebiliyoruz. Birçoğumuz, gü
nüm üzdeki fiziğin elli yıl önceki fizik olm adığım ve m a
tem atiğin sosyal bilim lerde yaygın ve gerekli bir araç
olduğunu d a biliyoruz. Tem el k ü ltü r eğitim inin am açlarını
devam ettirebilm ek için de yine değişim gereklidir ve tıpkı
uzm anlaşm ış eğitim de olduğu gibi değişim in hızı, en-
tellektüel asg ari m üştereklerdeki değişikliklere bağlı ola
caktır. G ünüm üzde, h er ders program larının yirm ibeş-otuz
yılda bir köklü değişikliklerden geçirilm esini beklem enin
norm al olduğunu sanıyorum .
G ünüm üzün bir diğer özelliği de, eğitim in zam an u fkunun
uzam ış olm asıdır. N üfusun gittikçe a rta n bir kısm ı için a rtık
yaşam boyu sü ren öğrenim söz konusudur, Kendimizi sadece
bir m esleğin ilk aşam ası için hazırlam am ız a rtık yeterli de
ğildir. B ugün d a h a uzun bir yaşam a ve d ah a çok boş zam ana
uyum sağlam a fırsat veya sorunu ile k a rşı karşıyayız. O rta
yaş k ariyer değişiklikleri getirebilir ve in sa n öm ründe gö
rü le n artış eğilimi, ya çok ileri yaşlara k ad ar çalışm aya
8. O rta çağlarda, yedi temel bilim (üçlü ve dörtlü) geometri, astronomi, aritm etik, müzik, gra
mer, m antık ve belegetten oluşuyordu. Oldukça eski olm asına karşın genel olarak, lıâlâ iyi
bir liste, Sosyal bilimler henüz ortada yoktu ve edebiyat dikkate alınmazdı. Daha yakın za
m anlarda, 1940'ların H arvard Kırmızı K itabında Batıdan kaynaklanm ayan düşüncelerin
okutulması için herhangi bir düzenleme yoktu. Aynı şey, Annapolis, (Maryland) ve S an ta Fe>
(New Mexico) kentlerinde bulunan St. John’s Kolejlerinin ünlü ders programı için de ge-
çerlidir. Listelerinde bulunan 130 klasiğin tam am ı Batı uygarlığı ile sınırlıdır.
104 &Temel K ü ltü r E ğ itim in in Am açları
Birkaç yıl önce, çağım ızda tem el k ü ltü r eğitim için bir
sta n d a rt belirlem e girişim inde bulunm uştum (10).
1. Eğitim li in sa n açık ve etkili bir şekilde düşünebilm eli ve
yazabilm elidir. B ununla, öğrencilerin lisans diplom asim al
dıkları zam an açık inandırıcı ve etkili bir biçimde iletişim
kurabilm elerini an latm ak istiyorum . B aşka bir deyişle, öğ
renciler eleştirel düşünceyle donatılm ış olarak ye
tiştirilm elidirler .
2. E ğitim li insanın, evren, toplum a ve kendim ize ilişkin
bilgi edinm e yollan konusunda eleştirel bir anlayışı ol
m alıdır. B unun için kendisinin, Fiziki ve biyolojik bilim lerde
k u llan ılan m atem atiksel ve deneysel yöntem leri, bellibaşlı
analiz yöntem lerini, m odern toplum un işleyişini ve olu
şum unu incelem ek için gerekli tarih se l ve nicel teknikleri,
geçmişin bazı önemli bilimsel, yazınsal ve sa n atsa l erişilerini
ve insanlığın büyük dini ve felsefi kavram ları ile bilgili bir
tanışıklığı olm ası şarttır.
Bu iddialı tam m , bir düş gibi görünebilir. Ü niversite öğ
retim üyelerinin çoğu, kendilerinin bile bu k a d a r yüksek bir
sta n d a rd a ulaşm alarının güç olacağını itira f etm ek zorunda
kalabilirler. A ncak bu, ileriyi görem eyen bir bakış açısıdır.
H erşeyden önce, in sa m n belirlenm iş bir ideali olm ası kendi
içinde bir değer taşır. Sonra, kullandığım genel form ülasyon,
örneğin fizik, ta rih ya da Ingiliz edebiyatı gibi sta n d a rt alan
la ra uygulanabilir. Eğitim li herkesin bu alan ların h e r bi
rinde uzm an olabileceğini iddia etm iyorum . Z aten aradığım ız
şey uzm anlık değildir; am aç bilgilendirm ektir ve bu bilgi dü
zeyi geniş bir anlayışla düzenlenm iş zorunlu bir ders prog
ram ı ile sağlanabilir.
Bu bilgili tan ışık lık düzeyinden, eleştirerek anlam a a şa
m asına sıçrayış daha önemli ve daha zordur. Bu niteliğe u la
10, Bundan sonraki birkaç sayfa, Fen ve Edebiyat Fakültesi dekanı olarak hazırladığım yıllık ra
porlardan birine dayanıyor. Bkz. H arvard University, Faculty of A rts and Sciences, Deart’s
Report, 1975-76: "U ndergraduate Education: Defining the Issues.”
106 ®Temel K ü ltü r E ğ itim in in A m a çla n
13, 'Amerika Birleşik Devletleri bir zam anlar, yerel banka m üdürünün ITarvard’a gitmesi mu
hakkak kızının kasabanın ayyaşının Ronald Reagan adlı oğluyla aynı sırada okuduğu genel
okullar geleneğine dayandığına inanm aktan hoşlanıldı. Araba sahipliğine bağlı olarak ban
liyö dediğimiz olay ortaya çıkınca, bu önce kentin iç kısım ları için, sonra da hem en herkes
için hayal oldu. Bugün, çocuğunuzu en iyi devlet okullarına sokmanın tek yolu, okulun ya
kınlarında 250.000 dolara küçük bîr ev satın alm aktır." Norman Merae, Tim M ost Im portant
Choice So Few Can M ake,1' The Economist, 30 Eylül 1986.
Ill
14. Lev Tolstoy’un Arma K arcoina’sı ile ilk karşılaşm am dan daha iyi b ir örnek düşünemiyorum.
Romanı ilk önce onüç yaşındayken okumuş ve Anna’nın kocası Alexey Karenin’in kitaptaki
en sem patik k a ra k te r olduğu sonucuna varmıştım. Y eterli yaşam deneyimim, olmadığı için,
Tolstoy’un niyetlerini anlayabilmem olanaksızdı.
112 e Tem el K ü ltü r E ğ itim in in Am açları
15. Daha öncede belirtildiği üzere, bu anlayış günümüzde olumlu b ir yönde değişmektedir.
16. 1930’da Jose O rtega y Gassct, b ir derste şunları söylemişti: ''Tıp okulları, fizyoloji ve kim
yayı son zerresine k a d ar öğretmeye çalışıyorlar; fakat belki de dünyadaki hiçbir tıp oku
lunda hiç kimse iyi bir hekim olmanın ne anlam a geldiği, çağımız için ideal tipin ne olması
gerektiği konularında ciddi olarak düşünmüyor." Mission o f the University, s. 62. Bu hâlâ
doğru, mu? H arvard Tıp Fakültesinde uygulanan New Pathw ay Program, kesinlilik doğ
rultuda gösterilen bir çabadır. Yaşasaydı O rtega’mn onaylayacağına inanıyorum.
tlu İV & r s İte , Bir Dekan Anlatıyor & 113
7. BÖ LÜ M
H a r v a r d ?m Ç ek ird ek P rogram ı
1. Bu bölümde tırn ak veya parantez içine aldığım sözlerin çoğuyla, 6. Bölümde verdiğim eği
tim li İtişi tanım ına atıfla bulunuyorum
115
1. Edebiyat ve Sanat
Tem el D ersler grubunun bu bölüm ündeki dersler, eğitim li
göz ve k u lak larla yapılan okuma, görme ve işitm eyle ilgilidir.
B u cüm ledeki kilit sözcükler "eğitimli göz ve kulak"tır.
Okum a, görme ve duym a çoğumuza doğal ve basit gö
rünebilir; özel bir eğitim e gerek yok gibi gelebilir. Ancak, biz
oku r-y az arlığı herhan gi bir şeyin değerini anlam ak, eleş
tire re k k a ra r verm ek ve kalitenin farkına varm ak olarak a n
larsa k , görsel, işitsel ve başka tü rlü cehaletlerin yaygın ol
duğunu görürüz. Edebiyat ve sa n a t derslerinde,
"insanoğlunun dünya deneyim lerini san atsal bir biçimde
2. H arvard University, Faculty of Arts and Sciences, Courses o f Instruction, 1986-87, s .I
116 »H arvard’m Çekirdek Programı
2. Fen Bilimleri
G ünüm üz dünyasında, fen bilim lerini (yöntem ve il
kelerini) biraz olsun bilm eyenlerin geniş bir eğitim görmüş
sayılam ayacağım belki de açıklam aya gerek bile yoktur. Fen
bilim lerinin, bilgiye giden “anayol”lard a n biri olduğu açıkça
bellidir. Ayrıca, zam anım ız bilimsel gelişm elerin olağanüstü
hız kazandığı bir devirdir. Yeni buluşlar, tem el fizik ve bi
yoloji yasalarım n derinliğine işlenm esi ve yeni teknolojiler
yaşam ım ızı hiç durm adan değiştirm ektedir. Son zam anlarda
fen bilim lerindeki ilerlem eler, bize hem atom silahlarım hem
de genetik m ühendisliğini hediye etti. Birincisi bir gün dün
yadaki yaşam ı sona erdirebilir; İkincisi ise yakın bir ge
lecekte, ortalam a yaşam süresini, k arm aşık toplum sal so
nuçları doğuracak ölçüde uzatabilir. Eğitim li bir kişi, hiç
3. Ayın, s. 16.
117
7. H arvard University, Faculty of A rts and Sciences, Courses o f Instruction, 1986-87, s. 31.
121
3. Tarihsel İnceleme
T arih, "evren, toplum ve kendim iz h ak kında bilgi ve fikir
edinilm esi”nde diğer yöntem lerden belki d ah a fazla k u l
lanılır, T arihsel yaklaşım ı sadece tarihçiler değil, evrim i in
celeyen fen bilimciler, dilin y a da belli bir s a n a t biçimindeki
gelişmeyi çözümleyen beşeri bilimciler ve örneğin ik tisa t t a
rih i ya d a siyasal teori alanında çalışan sosyal bilim ciler de
k u llan ırlar. Konuyu iyice basitleştirm e tehlikesini göze alırsak,
iki tü rlü metodolojinin ağırlık kazandığım farkedebiliriz. Bun
lar, bazı tarihçilerin çalışmalarında genellikle birleştirilir ve bir
arada kullandır. F ak at esasta birbirinden ayırt edilebilirler.
Birincisi, eğilimlerin ya da uzun dönemli değişikliklerin in
celenmesine dayanan tarihtir. Bu yaklaşımda, makroskopik bir
görüş, öznel olmayan güçlerin ve genellikle sosyo-ekonomik ge
lişmelerin ya da “Tarihsel Zorunluluğun” m antığı üzerinde du
rulur. Bununla birlikte, tarihsel analizin çok farklı, birincisinin
zıddı denebilecek bir yanı daha vardır. B urada ise mi kros kopili
bir görüşe, insanlara, rastlantıya, eğilimlerin kaçınılmaz b a
sitleştirm esi yerine olayların karm aşıklığına önem verilir.
Çekirdek Program ’daki ta rih derslerinde, öğrencilere h er
iki yaklaşım da tan ıtılır. D erslerin bir grubunda, günüm üz
dünyasının bir yönü ya da sorunu ele alınarak işe başlanır,
konunun gelişimi ve arkaplanı açıklanır'81, Örneğin, "Ge
lişm işlik ve Azgelişmişlik: Ü lkeler A rasındaki E şitsizliklerin
T arihsel Kökenleri" dersine, bugün bildiğimiz dünyayla baş-
S. Başlangıç noktası olarak, modern dünyanın ana sorunlarından biri seçilmeden de eğilimler
incelenebilir. Örneğin Roma nın gerilemesi vc çöküşü incelenebilir. B ununla birlikte işe, gü
nüm üzün b ir sorunu ile başlam anın, öğrencilere, bir y u rttaş olarak karşı karşıya ka
labilecekleri sorunları daha iyi anlam alarına yardımcı olmak bakım ından ek bir y a ra n var
dır.
122 oH arvardfm Çekirdek Programı
4. Sosyal Analiz
İçinde yaşadığım ız toplum ları anlam anın e n önemli yön
tem lerinden biri, sosyal bilim lerde geliştirilen nispeten yeni
yöntem lerdir. 18. yüzyılın sonlarında ekonomi ile başlayan
ve halen b aşk a b ran şların yanı sıra siyaset bilim ini, sos
yolojiyi ve psikolojiyi içeren bu yaklaşım ların amacı, ön
celikle, çağım ızdaki in san davranışlarını d a h a iyi a n
lam aktır® . İstisnasız genellem eler m üm kün olm asa da,
sosyal bilim lerin toplum un ve k u ram ların davranışlarını in
celerken, m üm kün olduğunca am pirik bilgiyle sınanm ış for-
m el teorileri ortaya koyarak ilerlediği söylenebilir. Çekirdek
Program ’da, Sosyal Analiz kategorisine giren b ü tü n dersler
aynı özelliği paylaşırlar. Amaç, öğrencileri “çağdaş toplum un
9. B u esas am açtır, tek amaç değil. Tarihçiler sosyal bilimlerdeki yöntemleri, klasik çağlara
k ad ar uzanan olayları açıklamak için kullanmışlardır.
123
5. Yabancı Kültürler
İkinci D ünya Savaşm ı izleyen yıllarda, A m erika B irleşik
D evletleri, birkaç ülke ile birlikte, süper güçlerden biri du
ru m u n a geldi. Sovyetler Birliği, ideoloji ve askeri güç b a
kım ından başlıca rakibim izdir. Ekonomideki başlıca ra
kibim iz ise Japonya'dır. G rup olarak ele alındığında belki de
B atı Avrupa, ekonomik ve politik bir süper güç olarak dü
şünülebilir. Çin ve H indistan nüfuslarıyla süper güçlerdir
u lu sla ra rası olaylarda önemli etkileri vardır. Petrole gelince,
A rap ülkeleri büyük bir kaldıraç gücü durum undadırlar.
M ali ve politik geleceğimizin L atin Am erika ve A frika'daki
olaylarla ilişkisiz olduğunu tabii ki söyleyemeyiz.
İkinci D ünya Savaşı öncesinde A m erikalılar dünyanın
büyük bir kısm ım gözardı edebilirlerdi. İki okyanusun ko
ru n d u ğ u b ir k ıta ülkesi olarak, u lu slararası değişikliklerin
çok uzağında olduğum uzu düşünüyorduk. Sınırlarım ızın öte
sine bakınca da, ticari ve em peryalist u zan tılar dışında, gö
rebildiğim iz B atı A vrupa (özellikle İngiltere) ve B atı uy
garlığı içindeki köklerim izle sınırlıydı. İkinci D ünya
S avaşından sonra, bir süre büyüklük kom pleksine kapıldık.
K endim izin ve refahım ızın dünyanın k a la n kısm ı için bir
124 a H arvard’m Çekirdek Programı
10. Alan Bloom, The Closing of the American M ind ,(New York: Simon and Schuster, 1987), s. 36.
125
11. Y asusuke M urakami, "The Debt Comes Due for M ass H igher Education", Japan Echo .(Son
b a h ar 1988), s. 72.
6. Etik Düşünce
A m erikalılar olarak biz, te k bir dini ya da insan hakkın-
daki te k bir felsefi düşünceyi paylaşm ayız. Bazen politikacı
la r, A m erika B irleşik D evletlerinden H ıristiyan bir ülke ola
r a k söz ederler ki, b u n u n yanlışlığı açıktır. Bizde, H ıristi
y a n la r ın say ısı M usevi, B udist veya ate istlerd e n fazladır
am a devletim izin resm i bir dini yoktur; olm ası da Anaya-
sa’yla yasak lan m ıştır. H attâ, kendim izi yalnız B atı’m n tem
silcileri o la ra k d ü şü n m ek bile gün geçtikçe d a h a zor hale
gelm ektedir; pek çoğum uzun B atı dışı güçlü köklerimiz var
dır. T oplum lunuzun 20. yüzyıldaki heterojenliği, kim ilerine
göre, yaratıcılığım ızın ve kuvvetim izin kaynaklarından biri
dir. Bir zam an lar A m erikan ulusu, bir “eritm e potası" olma
peşindeydi. Bugün, bazı ortak politik ve toplum sal davranış
k u ra lla rı k onusunda ısra rlı olm akla birlikte (her zam an ba
şarılı olam asak da) farklılıkları korum anın değerini anlam ış
bulunuyoruz.
Ç ekirdek P ro g ra m ’a dahil olan E tik D üşünce dersinde,
özel b ir a b la k g ö rüşü veya felsefe öğretilm ez, dinsel öğüt
verilm ez. Bu, u y g u n olm azdı. Bizim am acım ız, “in sa n y a
şa n tısın d a o rtay a çıkan, seçim ler ve değer yargılarıyla ilgili
a n la m lı ve h ep k a rşım ız a çık an so ru la rı ta r tış m a k tır 1"13'.
B unlar, sadece d u y g u lara h ita p ederek çözüm lenem eyen ve
in sa n a ilişkin birçok dini ve felsefi telakkide paylaşılan a h
laki so ru n lard ır. “D ersler, adalet, görev, y u rttaşlık , bağlılık,
cesaret, kişisel so ru m lu lu k gibi k o n u ların üzerinde akılcı
[derinlem esine ve a n a litik yollarla] düşünm enin m üm kün
olduğunu gösterm eyi am açlam aktadır”114’. Bu eğitim de bi
14. Age, s. 29
127
8. BÖLÜM
L is a n s ü s tü Ö ğren cileri
B ilim A da m la rın ın E ski ve Evrensel Topluluğuna
Hoş Geldiniz
1. Parantez içindekiler, H arvard diploma törenlerinde meslekleri tanım layan deyimleri içerir.
B unlar, rektör tarafından diploma verirken söylenir.
136 o L isa n sü stü Öğrencileri
2. İlahiyat ve eğitim fakültelerinde öğretim üyesi, ücretleri, üniversite ortalam asının al
tındadır, burs kaynakları kıttır. Olanaklar, örneğin, iş idaresi okullarına göre çok azdır.
3. Diş hekimliğine gelindiğinde, hayal gücü ve şiirin b ir kez daha çuvalladığı söylenebilir.
137
5. Belki de yeni bir terime gereksinmemiz var: Örneğin doktor-aııa veya belki duktor-ehe vey n?
141
G. American Council on Education, Fact Book on Higher Education, 1986-87 {Now York: The
McMillan Company, 1987}, h. 39.1976 dan 19815'e k ad m id donem için arz fazlası projeksiyon
niteliğindedir am a değişik tahm inciler aynı sonuca varmışlardır. Ayrıca bkz. The Uni
versity o f Chicago ^Record, 3 Mayıs I9S2, kk. 77-81.
142 • L isa n sü stü Öğrencileri
7, ilgili istatistik ler ipin, bkz. Burton S . Clark, The Academic Life, Çizelge 3., s. 35. Ayrıca,
Fact Book, s. 106.
8. H arv ard U niversity, Faculty of A rts and Sciences, Dean's Report, 1977-78. 1899-1900’da,
Amerikan yüksek öğrenim ku ru m lan yaklaşık 29.000 diploma vermişlerdi; 1949-50'de bu
sayı 500.000’e çıktı, 1980’lerin başında ise 1.300.000’e ulaştı. Bkz, National Center for Edu
cational S tatistics, Digest o f Education Statistics. 1983-1934, çizelge 114, s. 132.
143
9. Bazı projeksiyonlar, 1990’larm ortasından sonra belirgin bir a rtış göstermiyor. Bkz. Fact
Booh, s. 4. B ununla birlikte, en yeni ve ayrıntılı araştırm alar, üniversite ve yüksek okullara
giren öğrenci sayısının aşağı yukarı 1997'den başlayarak, en azından 2010’a k ad ar hızla
artacağım gösteriyor. W illiam G. Bowen ve Julie Ann Sosa, Prospects for Faculty in the Arts
and Sciences, (Princeton: Princeton University Press. 1989), s. 42.
144 ®Lisansüstü Öğrencileri
10- "Yapılan araştırm alara göre, 1990’larda Zorunlu Emeklilik Uygulamasına Son Ye
rilmesinin, Profesör Fazlalığına Yol Açması Olasılığı Düşük” The Chronicle o f Higher Edu
cation, 16 Kasım 1987. Aslında bu sonuçlar, 1982'de zorunlu emeklilik yaşının 65'ten 70'e çı
karılm asıyla ilgilidir
145
12. M ichael J. Sovern, "Higher Education - The Real Crisis" 37?o New York Times Magazine, 22
Ocak 1989. Ayr ıca bkz. F act Book, s. 98.
146 ® Lisansüstü Öğrencileri
14, Bkz. Dean's Report y 1977-78ro ve ayrıca Susan L. Coyle ve Yu pin Bac, Sum m ary Report
1986: Doctorate recipients from American Universities (Washington D.C., National Academy
Press, 1987), ss. 2-14. 1970’den, 1986’ya k ad ar Amerikan üniversitelerinin verdiği, doktora
derecelerinin sayısı artm adı. Yabancılara verilen doktoraların oranında artış oldu (gü
nümüzde %17). H üküm etin burs olarak verdiği destek, biyoloji bilimlerinde gücünü korudu,
diğer bütün dallarda zayıfladı.
15. F act Book, s.122; rak am lar 1984-85 içindir. Gerçi, Öğretim üyeleri 'dışarda11 çalışarak ge
lirlerini artırabilirler. Sonra ünlü üç aylık tatilimizi değerlendirmeye ne şekilde katacağız?
B u ve ilgili konular profesörlerle ilgili bölümde tartışılacaktır. Bugün., piyasaya yönelik be
cerileri bulunan oldukça az sayıda öğretim üyesi üniversite dışı gelir olanağına sahiptir.
148 ® Lisansüstü Öğrencileri
17. Paul E. H arrington ve Adrew M. Sum, ’W hatever Happened to the Enrollm ent Crisis?" Aero
deme: Bulletin o f (ha American Association o f University Professors (Eyiul-Ekim l988), s.17.
150 ®Lisansüstü Öğrencileri
19. William G. Bowen, 'Scholarship and Its Survival: Demography,", A Colloquium on Graduate
Education in America (Princeton, Aralık 1983), s.13.
151
23. D aha önce açıklanmış akademik tu tu m lara rağmen, doktora derecesini alm ış olanların
iinemli bir yüzdesi daim a yüksek öğrenim dışında çalışmıştır. Son tahm inler (19S4-85),
Amerikan nüfusu içindeki a k tif olarak çalışan doktoralıların %57'îsinin öğretim üyesi ol
duğunu gösteriyor, ikinci Dünya Savaşından sonra ulaşılan cn yüksek düzey %70 iîe 1975-
76 ders yılıydı. Bkz. Bowen and Schuster, American Professors, s.179.
154 e L isa n sü stü Öğrencileri
Asıl engel, lisan ü stü program larına giriş değildir; okulu bi
tirm ek uzun zam an alabilir, am a okula girenlerin çoğu bunu
b a şarır. E n büyük sorun, genellikle doktoraya başlan d ık tan
on-onbeş yıl sonra gelir. O da, sürekli kadro sağlanan uygun
b ir iş bu lm ak tır .Yalnız bu nedenle bile, seçilen alandaki ola
n a k la r h ak kında birşeyier bilmek çok önemlidir. Bu alanda
şim di açık işler var mı ve geleceğe ilişkin tah m in ler iyim ser
mi? Gelecekteki mesleğinizde, sadece sanayide veya devlette
iş olanağı bulunm ası durum unda bu görevler sizi tatm in ede
bilecek mi? Güney B atı’nm kırsal bir bölgesinde bulunan, li
sansüstü program lan olmayan, kütüphane k a y n a k la n ye
tersiz ve p arası olan her öğrencinin buyur edildiği küçük bir
kolejde ders verm ek size yetecek mi? Kimse sizden böyle bir
d urum da m u tlu olmanızı beklemiyor, am a b u n a da
yanabilecek misiniz? Hiç hoş olmayan bu sorular üzerinde
önemle duruyorum , çünkü lisansüstü öğrencileri, lisansüstü
okulundaki kendi deneyim lerine b ak arak yanlış yargılarda
bulunm a eğilim lidirler. Doktora eğitim i veren üniversiteler,
norm al olarak, A m erikan yüksek öğretim inin ü s t sıraların d a
b u lu n an okullardır^24! L isansüstü öğrencileri, geleceklerinin
b u okullarda olduğunu hayal ederler. Oysa akadem ik k a
riyerin, işe başlarken ve kendini yetiştirm e döneminde, geçici
olması um ulan, "aşağı doğru hareketlilik" anlam ına geldiği
konusunda uyarılm alıdırlar,
Kim ler doktora yapm aya Özendirilmelidir? Belirli bir ders
program ını başarıyla tam am lam a yeteneği bulunm asının
ş a rt olduğu açıktır. Bu nadiren bir sorun oluşturur. Öğ
renciler, lisans öğrenim inin sonuna geldiklerinde, ileride se
çecekleri alanın ko şu llan ve kendi yetenekleri hakkında ye
terli bilgi sahibi olm alıdırlar. H er durum da, sadece yetenek,
günüm üz koşullarında a rtık yeterli değildir. Öğrenci, konuya
büyük yakınlık duym alı, h a tta ilgisi sabit fikir haline gelmiş
olmalıdır. 1960'larda akadem isyenler için iş olanakları, misli
görülm em iş bir biçimde artarken, bu yaşam tarzın d an hoş
24- En üst sıralarda yer alan okulları tamamlamak için, sayılan yüz civarında olan yiiksok ka
litedeki genel k ü ltü r kolejlerini eklememiz yeteriidir.
155
26. 1930’larda ve 1940'larda H arvard'da öğretim üyeliği yapmış olan AvusturyalI ekonomist Jo
seph A. Schum peterm üç tü rlü A notu verdiği söylenir: Bütün yabancı öğrencilere oto-
m atikm an verilen Çinli A sı; o sıralarda saydarı çok. az olan kız öğrencilere verilen dişi A; ve
son olarak da yukarıdakileri n dışında kalan bütün öğrencilere verilen alışılmış A.
156 ^L isa n sü stü Öğrencileri
27. Ekonomistler, likidite tercihinin Kaynes’in teorisinde faiz oranını belirleyen faktörlerden
biri olduğunu hatırlam akta zorluk çekmeyeceklerdir. B urada - ne yazık ki - lisansüstü öğ
rencilerinin tipik espri anlayışını gösteren iki tarafa çekilebilecek lastikli bir anlam var.
159
9. BÖLÜM
A k a d em ik Y a şa m
İyi Tarafları, Kötü Tarafları
1. "Amerikalı öğretim üyeleri, genel olarak seçtikleri m eslekten m em nundurlar. Önıeğiıı bun-
la ım % 8 8 \ yeniden işe başlam ak durum unda olsalar, yine üniversite öğretim 'üyesi olmayı
isteyeceklerini söylem ektedir.' E.C. Ladd, Jr. ve S .M. Lips et, The Chronicle of H igher Edu
cation, 3 Mayıs 1976.
164 o A kadem ik Yaşam
2. Ladd-Lipset anketlerine, göre Amerikalı öğretim üyelerinin sadece %25’i araştırm aya
büyük ilgi duyduklarım belirtm işlerdir. G eri kalanlar, öğretime d aha fa d a bağlı olduklarım
açıklamışlardır. Bkz. The Chronicle o f Higher Education, 29 M art 1976. A raştırm aya ağırlık
verenlerin oranının daha iyi üniversitelerde daha fazla olacağı açıktır.
167
çeşit zihinsel yenilenm edir, kişi için çok büyük bir potansiyel
yarardır. Bu tü r m eydan okum alara ve fırsatlara diğer m es
lek gruplarında çok daha seyrek olarak rastlan ır. Bence dün
yaya yeni bir bakış biçimi ile araştırm anın bir a ra d a bu
lunm ası üniversitenin ayırt edici özelliğidir. B urada
tekdüzeliğin payı, herhangi bir başka m eslekte olduğundan
çok daha azdır.
Akadem ik yaşam ın çok önemli iyi yönlerinden bir diğeri de,
patronun olmayışıdır. (Bunu söylerken, A m erika'nın Önde
gelen elli ile yüz üniversitesinde sürekli kadro sahibi pro
fesörleri düşünüyorum .) Patron size, ne yapacağınızı söyleyen
ve söylediği işi size yaptıran kişidir. Yani özgürlüğünüzün kı
sıtlanm ası söz konusudur. Bir dekan, yani yönetici olarak,
benim am irim rektördü. R ektörün arzuları ve istekleri doğ
ru ltu su n d a görev yaptım . O bana em ir verebilirdi verdi de.
F a k a t bir profesör olarak m eslektaşlarım ın eııtellektüel bas
kısı dışında hiçbir patron tanım adım , belki ah lak düşkünlüğü
iddiası ile k a ralan m ak gibi şanssız bir durum dışında, hiçbir
tehditle karşılaşm adım . Hiçbir meslek, onu icra edenlere, üni
versite öğretim ve araştırm a görevinde olduğu gibi, özgürlüğü
ve güvenliği bir a ra d a garanti etmez. Bn konuyu biraz açalım,
1950'lerin başlarında, California Üniversitesi, E yalet yö
netim inin b ü tü n çalışanlarına, komünizme k a rşı olduklarım
belirten bir bağlılık yemini belgesi im zalam aları için yaptığı
baskı nedeniyle; ciddi bir tartışm a ortam ı içine düşm üştü.
B unlar M cCarthy ve kızıl paniği günleri idi. E yalet ko
m iteleri ve federal kom iteler, A m erikan aleyhtarı ça
lışm alarda bulun anları yakalam ak için sanki ava çık
mışlardı. Ü niversite içinde ve dışında, bağlılık yem inine k arşı
çıkanlar olm asına k arşın sonunda hem en herkes imzaladı.
İm zalam ayı reddeden birkaç profesör işten atıldı.
E n ilginç karşı çıkış, H itler Alm anya’sından kaçarak Ame
rika'ya göç eden ünlü ortaçağ tarihçisi Profesör E.K. Kan-
torowicz’den geldi. Kendisi, bağlılık yeminine özel olarak
karşı çıkmıyordu. Onun bu yemini onayladığını da im a et
169
3. Grover Sale Jr., "The Scholar and the Loyalty Oath", Scm Fransisc.o Chronicle, 8 Aralık
1963.
170 s A kadem ik Yaşam
4. B urada başka bir California öyküsü uygun düşecektir. Profesörün bîri, Sacramento'tia bir
eyalet komitesi önünde tanıklık etmektedir. Başkan sorar: 'Hocam, kaç saat öğretim ya
pıyorsunuz?" Y anıt: "Sekiz saat." B aşkan bunun üzerin şöyle der: "İşte bu mükemmel. Ben
h e r zaman günde sekiz saatlik bir iş gününün kuvvetli bir destekleyicisiyim.”
6. David Lodge, Sm all World (New York: The McMillan Comp any, 1984), Önsöz,
173
8. H arvard1daki k u rallara göre, olağan durum larda, bir yıldan fazla izin verilmez. B una tek is
tisna kam u görevidir. Bu durum da iki yıl izin verilebilir. Bu kurallar, okuldan okula önemli
ölçüde değişir.
174 • A ka d em ik Yaşam
10. Ne demek istediğimi açıklayayım. Benim kıdeme göre çalışm a odası ayrılm ası konusunda
herhangi b ir sorunum yok. Bu yüzeysel b ir sorundur; Göreceli olarak işin niteliğini ve ni
celiğini etkilemez. (Bu kütüphanelerde yürütülen çalışmalar için doğru değildir; orada bu
gibi şeyler çalışm anın nitelik ve niceliğini etkileyebilir). Sekreterlik hizm etleri ya da a ra ş
tırm ada yardımcı hizm etler, mesleki çalışm alara, çok daha fazla, doğrudan etkide bulunur.
11, Ümversifce-iei terfiden yararlananlar, genellikle geleceği parlak genç bilim adam larıdır. B un
ların pazarlık gücü, rakip bir üniversitede yerini sağlam laştırm ış bir yıldıza göre daha azdır.
Ü niversite, B ir Dekan A nlatıyor ® 1S3
10. BÖLÜM
S ü rek li K a d ro S istem i
Anlam ı
3. 1972!de yapılan bir araştırına, sürekli kadro uygulam asının devlet üniversiteleri ve özel
üniversiteler ile dört yıllık devlet kolejlerin tam am ında, özel kolejlerin %94'ünde, iki yıllık
ön lisans okullarının (hem devlet hem de özel) üçte ikisinden fazlasında geçerli olduğunu,
önemli sayıda kurum un (bunların çoğu ön lisans okuludur) sürekli kadro uygulaması dı
şında bir tü r sözleşme sistemi altında faaliyet gösterdiklerini ortaya koymuştur,
5. Bazı tıp fakültelerinde sürekli kadro için beldeme süresi on ile onild yıl olabilir.
185
7. “Çağımızda öğretim üyelerinin İnanç ve ifade özgürlülderinin güvence altın a alınm ası için
verdikleri mücadele k ad ar başarı sağlamış pek az mücadele vardır. K azanılm ış savaşları
sürdürm e eğilimine kap ılarak bu konuda yanlış yola sapmamaiıyız”. John K enneth Galb-
ra ith ’in 27 M art 1986Jda California Ü niversitesi Berkeley K am p u sü nda yaptığı konuşma.
Akademik bağımsızlığın etkili biçimde korunm asında yaşam boyu sözleşmelerden başka
şeyler de düşünülebilir. Örneğin, tarafsız üyelerden oluşan şikayet komiteleri.
188 ®Sürekli Kadro Sistem i
B ununla birlikte, göz önüne alınm ası gereken bir yön daha
vardır. Büyük üniversitelerde kıdemli öğretim üyeleri olarak
görevimiz, yüksek zekâ, özel yetenekler ve inisiyatif gerekti
rir. B unlar her yerde aranan niteliklerdir, işletm ecilik için de
benzer n itelikler gereklidir. Bu m esleklerin bazıları, önemli
bir riskin yanı sıra çok daha büyük maddi ödüller v aat eder.
M esleklerim izi seçerken hepim iz değişik seçeneklerle k arşı
karşıya kaldık ve bunların hem en hepsi öğretim üyeliğinden
belki de daha çekiciydiler. H arvard Üniversitesi Fen ve Edebi
y at F akültesi’nde bir profesörün yıllık ortalam a geliri günü
müzde (1988-89) 70.000 dolar civarındadır. Bu m iktar, Ameri
ka B irleşik D evletleri üniversitelerinde en yüksek ortalam a
ücretlerden biridir. Sürekli kadrodaki öğretim üyelerinin yaş
ortalam ası ellibeştir ve bu profesörler de konularında dünya
nın sayılı otoritelerinden olarak bilinirler. Hepsi doktora dere
celi yardım cı profesörler göreve yılda 32.000 dolar m aaşla baş
larlar. B una karşılık, okuldan yeni çıkmış hukukçular, New
York hu k u k firm alarında 70.000 dolar alırlar. Teddy Roose-
velt.’iıı 1905’te söyledikleri günümüzde de geçerlidir.
... B ütün işlerin en yücesinin, karşılığında elde edilen şeylerden hiç
b ir şekilde etkilenm eyeceğini kesinlikle biliyorum... Ancak biz top
lum olarak bilim sel başarıyı nerdeyse görmezden gelip ödüllendiril
m esi için hiçbir şey yapm azsak, bunun hırslı zihinler üzerinde olsa
olsa kötü bir etkisi olabilir™.
11. BÖLÜM
S ü rek li K adro Sistem i
B ir Örnek
genç bilim adam larının yedi ile on yıldan*15 daha uzun süre k ı
demsiz öğretim üyesi olarak çalışm asını engelleyen "terfi e t
m eyen atılır" k u ralının bir benzeri yürürlüktedir. Piyasa da,
özellikle güncel önemi a rta n dallarda ya da kendilerini k a
nıtlayan ve konularında sivrilen kişiler içiıı, yarışm aya dönük
güçleri harekete geçirir. Bu gibi durum larda parlayan bir yıl
dızın üniversitede tutulm ası ya da başka bir üniversiteden
transferi önerisi alm ası, zam anlam aya bağlıdır. D ekan olarak
görev yaptığım dönemde, sürekli kadroya alm an en genç kişi
Princeton Üniversitesinden yirm ialtı yaşında bir a st
rofizikçiydi. Ü nlü m atem atikçi Charles Louis Fefferm an 22 ya
şındayken Chicago Ü niversitesinde profesör olarak sürekli
kadroya girmişti. Genel olarak sürekli kadro, doğa bi
lim lerinde daha genç yaşlarda, sosyal bilimlerde biraz daha
sonraki yaşlarda, beşeri bilimlerde ise daha ileri yaşlarda ve
rilir. (Bu bölümdeki 4. dipnota bakınız.)
B u nedenle, bölüm lerde en çok ta rtışıla n konu, bölüm ün
sürek li alınacak yeni öğretim üyeleriyle ilgili olanlardır (Üc
re tle r ve yer sorunları bunun istisnası olabilir). Kimi terfi e t
tirm eye çalışacağız? Ü niversitem ize kim i çekebiliriz? Ge
lecek v a a t edenler kim, etm eyenler kim? Acaba yönetim
sürek li kadro verecek mi? T artışm aların içeriği bunlardır.
K endi bölüm üm olduğundan, H arv ard ’dan vereceğim tipik
ve h ay ali örnek için Ekonom i B ölüm ünü seçeceğim. Sürekli
kad ro su n d a yaklaşık 30 öğretim üyesi ile y ak laşık onbeş k ı
dem siz öğretim üyesinin bulunduğu büyük bir bölüm dür bu.
Büyüklük, birçok değişkene şu veya bu Ölçüde bağlı bir fonk
siyondur. H arvard Kolej'de ekonomi oldukça uzu n sü red ir en
büyük anabilim dahdır. Ekonom inin Prensipleri adlı tem el
derse bine yakın öğrenci kayıt olur, bu da söz konusu dersi
verecek öğretm enlere olan talebi a rtırır. Ekonom ide u z
m an la şan la rın sayısı yıldan yıla değişse de, ders olarak eko
1. Tıpkı orduda olduğu gibi, zam anında yükselm emek 'erken emeklilik'4 anlam ına gelir. Yalnız
bizim dünyamızda k a ra r çok d aha kısa sürede alınır ve ilgili kişi, çok yüksek bir olasılıkla,
başka b ir okulda, genellikle daha az itibarlı bir okulda iş bulun
199
S ektör tarafından yükselmeleri onaylanan üniversite içi adayların oranı, üniversite dı
şından onaylanan adayların oranıyla aynıdır. Son zam anlarda sürekli kadro komitelerine
gelen adayların %55inin yaşı 40 veya daha düşüktü (doğa bilimlerinde %56, sosyal bi
limlerde %5İ ve beşeri bilimlerde %38). Bu genç adaylardan %77’rıİn sürekli kadro işlemleri
onaylandi. Bkz. H arvard University, Faculty of Arts and Sciences, Dean's Report.
203
6. Çok tu h a f olan b ir şey de, bu üniversitedeki toplu sözleşmenin üniversiteyi, rektör ve diğer
yöneticiler olarak tanım lam asıdır. Öğretim üyeleri ise toplu sözleşme taraflarından birinin
üyesi olarak tanım lanm aktadır. Öğrencilerden biç söz edilmemektedir. Bir üniversite için ne
k adar acaip bir görüntü! Sözleşmede aşağıdaki gibi komik cümleler de var: “Sendikanın
b ütün üyeleri, kep ve cübbelerini giymiş olarak Mezuniyet Törenlerine katılm ak zo
rundadırlar. Bu törenlere katılm am a izni, Sendika üyesinin Dekanı tarafından verilebilir”.
205
7. "Gizli" olarak istenen değerlendirmelerin, belki telefonla verilen bilgiler dışında kalanlarının ya-
mtlanamayacağı bir noktaya geldik. Karar verebilmek için kişilerin samimi değerlendirmelerine
gerçekten ihtiyacımız okluğundan, bu, akademik hayat için bir kayıptır.
207
8. Bir süre önce yaptığı anılarla dolu bir konuşmasında, meslektaşım J.K. G albraith şunları
söylemişti: "[Harvard özel komisyonlarının] yan tutmayan, h attâ hukuka bağlı k ararlar
veren organlar olduğu düşünülür. Kendi atam am dan bu yana, bu yöntemin yeterliliği ko
nusunda kuşkuluyum. O zam an, bölüm başkaıum benden, komisyona sunm ak üzere, atan
mam dan yana olabilecek tanınm ış bilim adam larının adlarını vermemi istem işti. Bu isteği
îıİç duraksam adan yerine getirdim.'1E ğer G albraith’ın anlattıkları doğruysa, (ben bu konuda
az da olsa kuşkuluyum) anlaşılan son kırk yıl içinde işlemler daha sıklaştırılm ış. John Ken
neth G aibraith’in 27 M art 1986'da California Üniversitesi Berkeley Kam pusu'nda yaptığı ko
nuşma.
209
9. H arvard yöntem inin riski yok değildir. Büyük bir eksiklik "resmi olmayan tem as'm ya
pıldığı zam an (adayın atanm a için düşünüldüğünü öğrendiği zam an) ile önerinin rosmen
yapıldığı zaman arasındaki sürenin uzunluğudur. Altı ila dokuz ay arasındaki bir süre nor
mal sayılır, bu arada çok şeyler olabilir. Bazı bilim adam ları, bekleme süresinin be
lirsizliğine ve uzayıp giden bıktırıcı araştırm a ve gözden geçirme fikrinden rahatsız olurlar.
Kimileri ise, H avvard'dan öneri alm a olasılığını kendi üniversiteleri ile yaptıkları pa
zarlıkta k u llan ırlar vckoşıfilan düzel ince başka bir yere gitmekten vazgeçerler.
214 ®Sürekli Kadro Sistem i
B a z ı E k K u ş k u la r
Şimdiye k a d a r genellikle sistem in olumlu yönlerinden baş-
lıealarını vurguladım . H enüz değinilm emiş olan bazı eleş
215
A tam aların öğretim üyelerinin denetem inde olm ası bazen kaliteyi,
özellikle de sıradaıılığı sü rd ü rm en in bir aracı olabilir. D eğişen bir
dünyada, bu, akadem ik köhneliği destekleyen güçlü b ir eğilim h alin e
g eleb ilir/10^
10. John K enneth G albraith’İn 27 M art 1986'da California Ü niversitesi’niıı Berkeley kam
pusunda yaptığı konuşma.
11. Elbette, disiplinler-arası yaklaşım lar veya aykırı görüşleri savunanların kendiliğinden bir
üstünlüğü yoktur. Önemli olan moda sözcükler değil, sonuçlardır. Bu} standardı kul
landığımızda ise, disiplinin disiplinler-arası çalışm alardan d aha ağır bastığını görürüz.
Doğa bilimlerinde vc ekonomide Nobel kazananlar arasında fCbağunsızlar"ın sayısı pek fazla
değildir.
216 9 Sürekli Kadro Sistem i
eski bölüm lerin düzenli olarak filizler (yeni bölüm ler) v er
m elerinin, yeni eğitim a la n ları doğurm alarının, program ve
k o şu lların ı d eğiştirm elerinin ve benzeri şeylerin nedeni de
budur. B u n la rın hiçbiri kolayca ya da çabucak gerçekleşm ez
ve d e k a n la rın a ra s ıra o rta y a a ttığ ı örneğin yeni çekirdek
ders program ı gibi yenilikler k a d a r g ü rü ltü koparm az. B u
n u n la b irlikte, uzu n dönem de önem li olan, ders prog
ra m ın d a n çok öğretim üyelerinin kalitesidir. B ölüm ler bu
görevi g ay et iyi biçim de yerine g e tirirle r.(13)
Bizi e leştiren lerin kafasın d a birbiriyle b ağ lan tılı iki
k u şk u d a h a vardır. D ikkatli (ve tutucu) yöntem lere k a rşın
veya bu yöntem ler nedeniyle yanlış seçim ve sürekli kadro
sistem inden k a y n a k la n a n nedenlerle, işe y aram az öğretim
üyelerinden k u rtu la m a m a . B u so ru n lar sadece ü n i
versitelere özgü değildir, a m a sürekli kadroya bağlı olarak
sa ğ la n a n neredeyse eksiksiz iş güvenliği nedeniyle ü n i
v ersitelerde d a h a d a önem kazanabilir.
İki t ü r yanlış seçim v a rd ır (tabii yanlış olabilecek ölçütler
sonucunda seçilenlerin dışında): Seçildikten sonra, k e n
disine b a ğ la n a n u m u tla rı boşa ç ık aran lar ve seçilm eleri ge
rektiği iş işte n geçtikten sonra an laşılanlar. H er iki du
ru m la d a k a rşıla şılm ıştır. D aha sonra göz kam aştırıcı
a ra ş tırm a faaliyetleri ile büyük b aşarı sağlayan bazı genç
bilim a d am ların ı elden kaçırdığım ız olm uştur. A lan ların d a
öncü olacağına in a n a ra k atadığım ız profesörlerin d a h a son
ra k i y ıllard a fos çıktığı d a görülm üştür. Çok kötü öğ
retm en le ri de (um arım ne yaptığım ızı bilm eden) işe aldık.
A ncak belki de bu y a n lışla rın önüne geçilemezdi; belki eli
m izde o an d a b u lu n a n verilerle en iyi seçim leri yapm ıştık.
13. Benim izlenimim, bölümlerin bulunm am asının, genel olm ak bölümlerin varlığına bağ
lanan suistim allerin ortadan kalkm asında çok az etkisi olduğu şeklindedir. Bu, disiplmler-
arası çalışm aların niceliğine ve niteliğine bile etld yapar. Örnek olarak, California Üni
versitesinin Irvine kam pusunu vereceğim. B urada 1964 yılında, başlangıçtan beri bölüm
teşkilatı olmayan bîr sosyal bilimler okulu kurulm uştu. Çok az İtişi, şimdiki statü sü ne
olursa olsun, Irvine'daki yapının benzer okulların ortalam a olarak elde ettiğinden daha iyi
disiplinler-arası ya da eğitimsel sonuçlar sağladığını ileri sürebilir.
218 &Sürekli Kadro Sistem i
15. Bugün federal yasalar, üniversitelerin, sürekli kadrodaki öğretim üyelerini yetmiş yaşında
emekli olm alarına olanak veriyor. 1993 yılında üniversitelerin, zorunlu emekliliğin yasak
landığı diğer işyerieriyle aynı statüye geçmelerinden sotıra bu m üm kün olmayacaktır.
220 «Sürekli Kadro Sistem i
12. BÖLÜM
Bezginlik, Kıskançlık ve Diğer Tür Acılar
3. 1965'te, altımşbeşinci doğum gününde bir grup eski öğrencisi, Alexander G erschenkronün
onuruna bir cilt makale (Festschrift) sunduk. Bize teşekkül* etm ek yerine, b u vesileyle yap-
tığı konuşm ada söylediği sözler neredeyse b ir öfke ifadesiydi. Bizim de ileride başım ıza ben
zer bir tatsızlık gelmesi dileğinde bulundu.
4. Bu, bazen profesörleri bağışta bulunmaya ikna etmekte karşılaşılan güçlüğün bir nedeni
olabilir. Profesörler, m esleklerini uygulamak yoluyla topluma zaten yeterince katkıda bu
lundukları duygusuna sahiptirler. Bu, tıp doktorlarıyla paylaştığım ız söylenen bir özelliktir.
227
büyük baskılar yaratm aya başlar. Bunun net etkisi ise kıs
kançlık biçiminde ortaya çıkar. Toplum taralından yeterince iyi
değerlendirilmeme duygusu ve akademik kariyeri düşünenler
için çekici olm aktan tüm üyle uzak bir görünüm.
Çok d a h a önem li olan, benim iç k ısk a n ç lık o lara k ad
la n dırabileceğim so rundur. B u n u n iki kökü vardır: Felsefi
b ir öncül o la ra k öğretim ü y elerin in eşitliği ile ak adem ik
gerçek. B u köklerden b eslen en ağaç z a m a n z a m a n zehirli
m eyveler verebilir.
F en ve edebiyat y üksek öğrenim in geleneksel ko
n u la rın ın çoğunu içerir: B eşeri bilim ler, sosyal b ilim ler ve
doğa bilim leri. B ir rek tö re y a da d e k a n a b ü tü n b u ko
n u la rın aynı önem de m i olduğunu, b a z ıla rın ın di
ğ e rle rin d e n d a h a m ı değerli olduğunu so rduğ um uzu v a r
sayalım . Y a n ıtla r o kulların tü rü n e göre değişik olacaktır.
Ö rneğin lisa n s düzeyinde profesyonel y e tiş tire n güçlü
p ro g ra m la rı olan devlet kolejleri "önem" ve "d eğ er'ı okula
k ay d o lan öğrenci say ısın a göre sa p ta y a b ilirler; gelirleri
k a m u ta ra fın d a n sa ğ la n a n o k u lla ra a y rıla n k a y n a k la r ge
nellikle öğrenci say ısın a bağlıdır. B u ise işletm e, m ü
h en d islik , biyoloji ve ekonom i k o n u la rm a d a h a fazla a ğ ır
lık ta n ın m a s ı sonucunu doğurur. B eşeri bilim lerle ilgili
a la n la r d a h a a lt düzeyde yer alacak tır.
D iğer d ek an ve rek tö rle r eğitilm iş in sa n gereksinim ini
ve b u n u n sağ lan m asın ı göz önünde b u lu n d u rm a k is
tey eb ilirler. B azı ak ad em ik a la n la ra ü n iv ersite d ışın d an
ta le p çoktur, bu da rek a b e te dö n ü şen güçlü b a sk ıla ra yol
açar. B u n a örnek, çok hızlı büyüyüp gelişen bilg isay ar
a la n ı ve b u n u n a ta s ı olan e le k trik m ühendisliğidir. H er
yerde, h e r düzeydeki öğrenciler to p lu h a ld e bilg isay ar
d e rsle rin e h ü c u m etm ek ted irler; son on y ılın en güncel ko
n u s u b u d u r. Aynı zam anda, çok say ıd a eğitilm iş u z m a n ge
re k tire n b ü y ü k b ir sa n ay i p a tla m a sı gerçekleşm iştir. B u
da, (teo rik değil) uyg u lam alı b ilg isay a r bilim leri u z m a n la rı
a la n ın d a k ıtlığ a yol açm ıştır, çü n k ü h em e n d ü strin in , h e m
230 e Bezginlik, K ıskançlık ve Diğer T ür Acılar
8. ikinci D ünya Savaşandan önce devletin veya özel sektörün araştırm aları desteklemesi diye
bir şey bilinmiyordu. O tarihlerde sağlanan küçük araştırm a bütçeleriyle ortaya çıkarılan
b uluşların çokluğu hayret vericidir.
231
İG. "Ulusal eğlencemiz- olan beysbol bu eğilime en güzel örnektir. Başka hiçbir spor, hareketin
her dakikası için bu k a d ar çok istatistik üretemez.
234 ® Üniversite, Bir Dekan Anlatıyor
13. BÖLÜM
Ü n iv e r site P iy a sa sı
1. Bıı, petrol fiyatlarındaki düşüşten önce başlamıştı. Garip soııa, bugün, 1ÖG.Û0G dolar insanı
artık o k adar etkilemiyor.
236 ® Üniversite Piyasası
3. Age.
237
4. "America's B est Colleges, U.S. N ews and World Report,u 25 Kasım 1985, Berkeley!e yapılan.
bağışlarla ilgili olarak verilen rakam gerçekte b ü tü n California sistem ini kapsar.
238 ® Üniversite Piyasası
H a rv a rd Ü n iv ersitesi 4.018.270
S ta n fo rd Ü n iv ersitesi 1.676.950
W a sh in g to n Ü n iv e rsite si 1,199.930
5. H er ne k a d ar karşılaştırm a kim i okur! a n rahatsız etse de, öğretim üyeleri kadrosu bir beyz-
bol takım ına benzetilebilir. Ü niversite rektörü takınım sahibi, dekan menejer, öğretim üye
leri oyuncular, öğrenciler ve m ezunlar ise seyirciler gibi düşünülebilir. Sürekli kazanan
ta ra f olabilmek için paraya ve ü stün jretenekli oyunculara gereksinim vardır. B unlar alt
yapıdan yetiştirm e yöntemi ile (kıdemsiz öğretim üyeleri) ya da diğer takım lardan transfer
yoluyla (süperstar) sağlanabilir.
239
E m o ry Ü n iv e rsite si 798.549
P e n n sy lv a n ia Ü n iv e rsite si 648.528
Jo h n s H op k in s Ü n iv ersitesi 534.809
K aynak: (Telif hakkı 1988), The Chronicle o f H igh er E du cation . İzin alı
n a ra k yayım lanm ıştır.
M o u n t S in a i T ıp O k u lu 4 94 234.300
Kamu Üniversiteleri
6. 1988-89 ders yılında okul ücreti 12,300 dolardı. Öğrenciler yılda sekiz adet "dönemlik” ders
alırlar; ve Ekonominin ilkeleri iki düzıemlik b ir derstir.
243
8. Fizikçi J . Robert Oppenheimer, H arvard'da lisans öğrencisi olarak Sanskritse dersi alınıştı.
Acaba, bu onu daha iyi b ir bilim adamı yaptı ını? Kim bilebilir İd? Ayrıca, modern Hin
distan'ın, klasik k itaplarını bilinçli bir biçimde değerlendirmeden, anlaşılıp an
laşılmayacağı da sorulabilir.
246 ®Üniversite Piyasası
14. BÖLÜM
D e k a n lık G örevi
Yukarıdaki cümleler üç yıl önce yazılmıştı, O zam andan beri göreve iki kadın alınm ıştır.
Böyîece oran şimdi toplanı yönetici kadronun onda birine denk gelmektedir. Irk bileşimi ise
değişmemiştir.
261
gibi görünüyor: iste r on, iste r elli yıl önce, hiç farketm ez.
(John B uchan'm sözlerini anım sayın!) Bizim özel du
rum um uzda bu k a n ıla r 350 yıldan beri sürüyor ve belki de o
k a d a r üzerinde durm aya değmez. Benim vurgulam ak is
tediğim no k ta ise d a h a geneldir. İn san lar fırsat buldukça,
hiçbir d urum da k arşı çıkılam ayacak bilim sel k a n ıtla r yoksa,
h a tta bazen olsa bile, istediklerine inanırlar. A m pirik k a
n ıtlar, in sa n la rın b ü tü n varlıklarıyla benim sedikleri inanç
ları hem en değiştirm ez. Bir yöneticinin bakış açısından bun
dan kolayca çıkarılacak dersler yoktur. M eslek yaşam ım ızın
kaçınılm az güçlüklerinden biri olduğu için bundan söz edi
yorum.
15. BÖLÜM
Ü n iv e r site Y ön etim i
Güvenli B ir İşleyiş Sağlam anın Yedi tikesi
Birinci İlke
Herşey daha dem okratik davranm akla düzelm ez.
Bu cümleyi korkudan titrey erek yazdım . Hiç şüphesiz ge
lecekteki öğrenci ve öğretim üyesi k u şakları benim derin ge
rici eğilim lerim h ak kında bir k a n ıt d a h a elde etm iş ola
caklar. Öyle de olsa, bu ilke birinci sıray a boşuna konm adı.
A m erika B irleşik D evletleri ve diğer birkaç ülke siyasi de
m okrasi uygulam aya çalışm aktadır. H er ne k a d a r uygulam a
felsefî idealin gerisinde k alsa da, “adam [kişi] b aşın a bir oy”
bizim politik yaşam ım ızın yasal hedefini belirler. Resm i ola
rak , h e r oyun ağırlığı e şittir ve çoğumuz, devletle iliş
kilerim izde d a h a çok dem okrasinin, d a h a az dem okrasiden
iyi olduğuna inanırız. K uvvetlerin, yaşam ım ızın diğer a la n
ların d a da, d a h a eşit dağılm ası gerektiğine in a n a n la r vardır.
Ö rneğin, gelir dağılım ındaki çarpıklık azaltılabilse ekonomi
d a h a "dem okratik" durum a getirilebilir ve bence bu çok iyi
olurdu.
275
İkinci İlke
B ir ülkenin vatandaşı olmak nedeniyle sahip olunan h a k
lar ile gönüllü bir kuruluşa katılm anın getirdiği haklar te
melde farklıdır.
A m erikan v atan d aşı olarak hepimiz, onsekiz yaşın ı.d o l
durm uş olmak ve herhangi bir cürüm nedeniyle m ahkum ol
m am ak şartıyla, siyasi h ak lar bakım ından eşitiz. Çoğumuz
açısından v atan d aşlık isteğim ize bağlı olarak elde edilen bir
h ak değildir. Ne doğum yerim iz bizim kontrolum uzdadır, ne
de anne-babam ızın milliyeti. V atandaşlığın doğum dan gelen
bir h a k olarak değil de, sonradan isteyerek elde edilm esi du
ru m u n d a bazı k ısıtlam alar olabilir. Ö rneğin, ben A m erikan
vatandaşlığına sonradan geçtiğim için B aşkan seçilemem. Bu
anayasal kısıtlam a benim için fazla b ir sorun yaratm ıyor.
F a k a t söz konusu kısıtlam a H enry Kissinger, eski M aliye Ba
kam M ichael B lum enthal veya New York'lu banker Felix Ro-
h a ty n için belki aynı derecede önemsiz olmayabilir.
Bir üniversite topluluğunun üyesi, ya da b aşk a bir ifadeyle
üniversite vatandaşlığı farklı bir olaydır. Bu üyelik her
zam an, başvuruda bulunm ak ve/veya davet olunarak elde
edilir, bu da kısıtlam aları haklı lalar. Bir şirket, herkesin
alm ak zorunda olmadığı rüçhanlı hisse senetleri satabildiği,
kim senin k a tılm a k zorunda olmadığı kulüpler kendi ku
rallarım koyup uygulayabildikleri gibi*31, üniversiteler de öğ
retim üyelerine kısıtlı h a k la rla görev verebilir ya da öğrenci
kabul edebilir. Ü niversitede uygulanan dem okrasinin op
tim al derecesinin v atandaşlık m odeline uygun olm ası ge
rekm ez ve bence olm am alıdır da. B ana göre, öğrenciler ü n i
versiteye yönetm ek için değil okum ak için gelirler. Öğretim
üyeleri ise, kendi bilgi alan ları içinde öğretm ek, a raştırm a
yapm ak ve eğitim politikasını sap tam ak am acıyla ü n i
versitede görevlendirilirler.
3. Ama herhangi bir kural değil. Bir derneğin gönüllü oluşu ona yasalarım ızı çiğneme hakkını
vermez. Böylece, belirli büyüklükteki özel kulüplerde ırk ve bazen de cinsiyet ayrım ına da
yalı engeller yasaktır,
279
Üçüncü İlke
Üniversitedeki h a kla r ve sorum luluklar, üniversiteye bağlı
kalm a süresini yansıtm alıdır.
D ekan olarak görev yaptığım yıllarda, bir grup lisans öğ
rencisine sonradan dillere düşen ve bana k a rşı büyük öğrenci
tepkisine yol açan bir konuşm a yapm ıştım . Topluluğum uzda
çeşitli g rupların rolleri üzerinde duruyordum ve şöyle dedim:
“U nutm ayın ki, siz (lisans öğrencileri) burada dört yıl k a
lacaksınız; öğretim üyeleri (sürekli kadroda olanlar) ya
şam ları boyunca; üniversite ise sonsuza k a d a r b u ra d a ola
caktır." Bu basm akalıp sözler, öğrenci gazetesinde benim
kendim i beğenmişliğim e işaret ve gençliğin haklı isteklerine
k a rşı duyarsızlığım şeklinde yorum landı. Bu sözler, çoğu kez
yan m a benim özellikle sevimsiz fotoğraflarım dan biri ko
n u larak , te k ra r te k ra r yayım landı. Sonunda k am p u sta
4. İlk iki ilkenin geçerli olmadığı konulardaki görüşler için Ralph N ader m desteğiyle H arvard
W atch tarafından 7 Aralık, 1987 tarihinde yayım lanan Robert W eissman'in, ‘T he H idden
Rule: A Critical Discussion of H arvard University's Governing Structure" adlı makalesine
haltınız. Bay W eisman ile ben çok az şey üzerine anlaşabiliyoruz. O ulusal vatandaşlığının
sağladığı h ak lar ile üniversite '‘vatandaşlığının’' sağladığı h ak lar arasında herhangi bir
ay ran olduğunu kesinlikle kabul etmiyor.
280 ® Üniversite Yönetim i
5. Akademik bir derecenin yalnız görünürdeki değerinden söz ediyorum: öğrencinin başardığı
ya da kazandığını değil, dış dünyanın üniversiteleri ve tek tek program larını nasıl de
ğerlendirdiğini. H a rv a rd ın MBA derecesinin gerçekte rakiplerinin verdiği derecelerden
önemli bir üstünlüğü olmayabilir. Ama işe başlarken yüksek ücretler, endüstride yüksek
mevkiler gibi dış değerler gözöoiine alındığı zam an H arvard İşletm e Fakültesi ile Stan-
ford'un egemenliği tartışılm az.
282 ® Üniversite Yönetim i
nm ıııa karşı ahlaki bir tavır alm aktı. Bundan yana olanlar, bu
yolla Güney A frika hüküm etinin tiksindirici uygulam asına
son vermeye zorlanabileceğine inanıyorlardı. Bu politikadan
söz etm emin nedeni onun yararlarını tartışm ak değildir. Bu
konuyu açm aktaki nedenim, insana çekici gelen bazı ahlaki
tavırların üniversitede, çoğunluk yönetimi k u ralı veya "eşit-
lik"in Am erika'ya özgü bir modeli ile, dikkatli bir de
ğerlendirme yapılabilmesine olanak bulunam ayacağını gös
term ektir. B aşka birçok k arard a olduğu gibi, hem en eyleme
geçmenin zevki ile uzun dönemde ortaya çıkacak sonuçların
olası acısı arasında duyarlı bir denge kurulm alıdır. Örneğin,
Güney Afrika'da iş yapan firm aların hisse senetlerinin sa-
tmalm m am ası, ileride sağlanabilecek kazançları belki önemli
bir ölçüde azaltabilir. Öte yandan bu tü r hisse senetlerinin
elden çıkarılmasını kimileri bağış paralarının politik am açlarla
kullanılm ası olarak eleştirebilirler. Bu durum , bağışta bu
lunanların daha da politize olm alarına ve devletin yeni kurallar
getirmesine yol açabilir. Bu korkuların hiçbiri gerçekçi ol
mayabilir; yalnız kurum sal bir çekingenliği gösterebilir. Ancak,
bunların ayrıntıları ile ve sakin bir atmosferde de
ğerlendirilmesi yaşam sal önem taşır. Deneyimlerimiz gös
teriyor ki, öğrencilerin çoğu, öğretim üyelerinin birçoğu ve daha
pek çok kişi, uzun dönemli sonuçlan fark etmedikçe ve bunlara
Önem vermedikçe, buna olanak bulunam ayacaktır. Gerçekten
de, gelecek kuşak ipin daha az gelir sağlanm ası olasılığı onlan
ilgilendirecek midir? Yanıtın olumlu olması pek akla yakın gö
rünmem ektedir. Sorum luluklannm bilincindeki mütevelli he
yeti üyelerinin uzun dönemi göz önünde bulundurm ası en
büyük um udumuzdur.
Dördüncü İlke
B ir üniversitede bilgili olanların söz hakkı daha fazladır.
G enel bilgiyi kastetm iy o ru m . W ashington’d a D em okrat
veya C um huriyetçi b ir yönetim i yeğlem ek k o n u su n d a öğ
283
6. Columbia Ü niversitesinden dostum profesör David Bîoom'uu ilginç bir sorusu var. Üçüncü
ve dördüncü ilkeler, bir yandaki bağlılık ve bilgi ile diğer yandaki sesini duyurma ya da hak*
la r arasındaki olumlu ilişkiye büyük ağırlık veriyor. O »aman neden bizim toplumlunuz, göz
önüne aldıkları sorunlar hakkında bilgisi ve uzun dönemli çıkarları genellikle az olan k i
şilerden oluşan h alk jürilerine bu kadar ağır sorum luluklar verir?
B ana göre jüriler, çok özel ve statik durum larla ilgili bir k a ra r vermek için vardır: A, B'yi Öl
dürdü mü? Veya Jones vergi bildiriminde hile yaptı un? Y ahut C firması ile D firması fi
yatları ayarlam ak için an laştılar mı? B unların hiçbiri, uzun dönemli uygulam aları belirleyen
veya değiştiren davalar değildir. O türlü sorunlar, belki dolaylı olarak, yargıçların ellerine
bırakılır. Yargıçlar birçok bakım lardan mütevellilere, rektörlere, dekanlara ve sürekli kad
rodaki profesörlere benzerler.
287
Beşinci İlke
Üniversitelerde kararların kalitesi, çıkar çatışmasını bilinçli
olarak önlemek yoluyla artırılabilir.
Kişisel çıkar ile kam uya karşı görevler çarpıştığında, çıkar
çatışması ile yüz yüze geliriz. Üniversiteler karm aşık ku
ruluşlardır ve üyelerinin birçoğunun topluma karşı (yarı k a
musal) sorum lulukları vardır ve pek azımızın, kişisel çı
karlarım ız peşinde koşma eğilimine karşı koyabileceğimizi
varsayabiliriz.
Basit ve belirli bir örneği ele alalım: Sürekli kadro vermeyi
düşünen bir bölüm. Şimdi bölümün sürekli kadrosunda ol
m ayan üyelerinin bu am açla oy kullanm aları uygun mudur?
Eğer çıkar çatışması en aza indirilmek isteniyorsa, hayır.
Çünkü olumlu bir oy, bölümdeki sürekli kadroların sayısı kısıtlı
olduğundan, kıdemsiz öğretim üyelerinin yükselme şanslarını
azaltacaktır. Olumlu oy bazı durum larda yanlış nedenlerle de
kullanılabilir. Kıdemsiz öğretim üyesi, ileride kendi durum u
söz konusu olacağı zaman, salt k arar verecek kurulda bir a r
kadaşı olması düşüncesiyle bir arkadaşım destekleyebilir. Kuş
kusuz, kurulda arkadaşlar edinmek isteği yalnız bir grubun te
kelinde değildir; am a şansları bıçak sırtında olan kişiler için
elbette ki çok daha önemlidir.
Sürekli kadro verilmeden bölüme alınacak m eslektaşların se
çimlerine katılm ak da ortaya benzer sorunlar çıkarır. En iyi
adayları seçmek, sayısı az olan sürekli kadrolarda birine ileride
aday olmayı düşünen bir kişinin, seçilme şansını doğal olarak
azaltacaktır. Öğrencilerin bu seçme işlemlerine katılıp k a
tılmam aları, bana göre, çıkar çatışması ile ilgili değildir. Öğ
rencilerin bu seçme işlemlerinden, yeterlikleri olmadığı için
uzak tutulm aları gerektiğine inanıyorum. Dördüncü ilkeye ba
kınız.) Öğretim üyeleri ve öğrenciler, grup olarak da çıkar ça
tışm ası içine düşebilirler. H arvard'ın nesiller boyunca eski me
zunlar ve başkaları tarafından yapılmış bağışlar sayesinde
birikmiş büyük bir serveti vardır. Bu servetin gelirini, tümüyle
288 ® Üniversite Yönetim i
Altıncı İlke
Üniversite yönetim i öğretim ve araştırm a kapasitesini ge
liştirm elidir.
Ü niversitelerin asıl görevi öğretim ve araştırm adır, bu ne
denle uygun bir yönetim sistem i bu çalışm aları olabildiği
k a d a r verim li kılm alıdır. Bir ekonomist için yüksek verim,
h e r bir birim "girdı’den en yüksek "çıktıyı" elde etm ektir . Bu
ise k ıt olan u n su rla rın özenle harcanm asını gerektirir; öğ
retim üyelerinin zam anının olabilecek en verim li biçimde
kullanılm ası sağlanm alıdır. Ü niversitenin asıl görevi öğ
retim ve a ra ştırm a olduğuna göre; k u ru lu şu n tüm ü, öğretim
üyelerine görevlerini yapabilm eleri için yüksek düzeyde fır
s a t verecek ve olabildiği k ad ar onların bu am açtan sap
m alarım azaltacak ve ö z e llik le gereğinden çok idari göreve
ayrılm alarım resm i olarak özendirmeyecek bir biçimde ör
gütlenm elidir. Bu öncelikler, öğrenciler için de aym derecede
söz konusudur: Yönetim in yapısı, öğrencilerin asıl "hak ve so-
rum lulukları"nm ders çakşm ak olduğunu, diğer e t
kinliklerin, yaşam deneyimi k azan m ak ta önemi ne olursa
olsun, ikinci planda kalacağım (bu okul sporları için bile ge-
çerlidir!) yansıtm alıdır.
B u ilkenin dikkate alınm asında ısrarlıyım çünkü bu, te
oride genellikle kabul görürken uygulam ada göz ardı edilir.
K atılm a arzusu büyüktür, am a özyönetim in bedeli yüksektir.
Özyönetim zam an, bilgi, bağlılık ve Alm anla rın Sitzfleisch
adm ı verdikleri şeyi gerektirir. Bazı üniversite fa
aliyetlerinde (terfi, bölüm başkanlığı, ders program ı h a
zırlanm ası gibi), öğretim üyelerinin k a tk ısı ş a rttır ve bu be
deli ödemeye değer. B aşka hiçbir grup b u n ların yerini
dolduram az.
B u nunla birlikte öğretim üyelerinin üniversitedeki ça
lışm ala ra k atılm alarım n y a ra rla n çok zam an görüntüde k a
labilir. Ö ğretim üyeleri sürekli olarak idari yüklerden ve k ü
tü p h a n e ve laboratuvar çalışm alarına ayırabildikleri
291
Yedinci îlke
Hiyerarşik bir yönetim sistem inin iyi işleyebilmesi için, iyi
tanım lanm ış bir danışm a ve sorum luluk m ekanizm ası şart
tır.
Bu ilkeyi en sona bıraktım , am a bu onun önem inin az ol
duğunu göstermez. Ö tekiler k a d a r önem lidir ve belki de en
tem el ilke sayılabilir; çünkü, danışm a ve sorum luluğun etkin
ve içten bir biçimde yürütülm esi yönetim in genel kalitesini
belirler. Benim bakış açım a göre, sorum luluk ile danışm a
arasın d a oldukça fazla bir iç içe girm e d urum u vardır; kim
yasal b ir etkileşim gibi işlev görürler.
M odern A m erikan üniversitesinin birçok birim i (öğ
renciler, m em urlar, işçiler, öğretim üyeleri, m ezunlar, top
lum ve belki daha başkaları) görüşlerini b ildirerek okulun yö
netim politikasına k a tk ıd a bulunm aya özendirilir. Bu işlem
292 a Üniversite Yönetim i
bulunm ası gerekir: Birincisi, bütün idari çalışm alarla ilgili ola
ra k tam ve dürüst açıklama yapmaya istekli olmak; İkincisi ise
sistemde herkesi sadece belirli amaçlar için bir kişiye ya da
gruba hesap vermekle sorumlu tutm ak.
Hesap verm e sorum luluğunun başlıca biçimi iletişim yo
luyla gerçekleşir. Görev yapanlar, görevleri ve politikalarıyla
ilgili olarak düzenli bir biçimde bilgi verm elidirler. D ekan
olarak ben, öğretim üyelerinin hepsine içinde bulunulan yılı
m ali bakım dan ayrıntılı olarak açıklayan yıllık bütçe yazısı
gönderm e uygulam asına başlam ıştım . Bu yazı üniversitede
h er isteyen kişiye de gönderiliyordu®. B urada sorum luluk,
öğrencilerin, bir m eslektaşın, ya d a herhangi bir bireyin sor
m ası duru m u n d a a lm an k a ra rla rı k a n ıtla n ile birlikte açık
lam aya istekli olm aktır. F ikir alış verişinde ise sorum luluk,
üniversite topluluğundaki her kesim in sesini duyurm asına
olanak sağlam aktır. Lehte ve aleyhte b ü tü n görüşlerin h e r
kese, özellikle de h er kadem edeki sorum lulara serbestçe ve
etkili bir biçimde ulaştırabileceği organlara ihtiyaç vardır.
Birçok dam şm a k u ru lu bu yolda y ararlı işler yapm aktadır.
H a ttâ çoğu zam an kışkırtıcı yayın yapan öğrenci gazetesi
bile çok değerli bilgi kaynağıdır.
Sorum luluk, yetki verilm iş kişilerin bazı kişi ve gruplara
bilgi verm esi anlam ına da gelir. Böylece profesörler, özellikle
öğretim sorum lulukları söz konusu olduğu zam an bölüm
b aşk aıılarm a bilgi verm ek zorundadırlar. Bölüm b a şk an la n
çalışm aları haklım da, rektörler veya yardım cılan tarafın d an
göreve a ta n a n ve gerektiğinde görevden alm an dekanlara
bilgi verirler. R ektörler ise, çalışm aları h ak k ın d a m ütevelli
heyetine rapor verirler, H arvard'da rektör, yedi kişiden olu
şan ve "kendi kendini sürdüren" bir yönetim k u ru lu n a karşı
doğrudan sorum ludur. Yönetim K urulu ise birçok önemli
k a ra r için "öneri ve onay" gerektiren konularda, H arvard'da
9- Y apılması kolay b ir işti. Parasal haberler çoğunlukla kötüydü ve durum un olanca açık
lığıyla anlatılm ası, ağır yükler altında esilen bir dekana Öğretim üyelerinin gösterdiği sem
patiyi artırıyordu.
294 o Üniversite Yönetim i
13. "The University andM orality,” J o w n a lo f Higher Education} C.57, No.5 (Eyiüt-Eldııı 3986),
s. 472.
3 0 4 9 ZJTlİVSrsİtet B ir Dekan. A nlatıyor
16. BÖLÜM
S o n sö z
E ksiklikler ve Sonuçlar
satabilecek olan bazı dav ran ışları örnek olarak özellikle gös
term ek ya ra rlı olabilir.
B azı öğretim u y g ulam aları açıkça k a d ın la ra d ü ş
m ancadır. Ö rneğin, ciddi bir d erste güldürecek veya tu h a f
b ir d u ru m y a ra ta c a k şekilde çıplak kad ın sla y tla rın ın gös
terilm esi sadece yakışıksız değil aynı zam and a k a d ın la ra
k a rş ı aşağılayıcı b ir dav ran ıştır. (Bu uydurulm uş bir örnek
değildir!)
D iğer bazı ted irg in edici öğretim uygulam aları ise, sa
dece düşüncesizlikten, h a ttâ kız öğrencilere yardım cı ol
m ay a dönük özel çab alard an k aynaklanabilir. Ö rneğin, ev
lilik ve aile gibi k o n u lara sadece k a d ın la rın "doğal" ilgisi
varm ış gibi, d ik k atin özellikle onlara çekilm esi a ş a
ğılayıcıdır.
B u ra d a a n la tıla n biçim deki uy g u lam alar için özel bir
deyim yoktur. O rtak etkileri, aslında cinsiyetle ilgili ol
m ayan k o n u lard a cinsiyetin ön p lan a çıkarılm asıdır. B u b a
k ım dan, profesyonelce olm ayan bu davranış k a teg o risin i t a
nım lam ak için genellikle “cinsiyetçilik” terim i kullanılır.
Şim di birey o larak Öğretim üyelerine ve öğrencilere dö
nersek, b a şk a k o şu llarda uygun düşebilecek gönül iliş
kilerinin, bir öğrenci ile ona k a rşı m esleki b ir sorum luluğu
olan öğretm en a ra sm d a ortaya çıkm asının h e r zam an y a n
lış olduğu inancındayım . Ayrıca, bu gibi ilişkilerin, eğitim
sü recinin dayandığı güven hav asın ı bozm ak biçim inde de
bir etk isi olabilir. Y etkili m evkide o lanların öğrencilerle
olan ilişkilerinde h e r zam an gücün bir etkisi olduğunu a n
la m a la rı da profesyonelliğin bir gereğidir. K endilerine ve
rile n gücü kötüye kullan m am aları, ya da kötüye k u lla n ır
görünm em eleri, yetkili kişilere düşen bir sorum luluktur.
Ö ğretim kadrosu üyelerinin, öğrencileriyle h e rh a n g i bir
ro m an tik ilişkide b u lu n u rla rsa ve öğrenci şikayet ederse,
kendilerine k a rşı resm i işlem e başvurulacağını bilm eleri
gerekir. S ö z konusu ilişki her iki tarafın kabulüyle gelişm iş
308 « Sonsöz
Şöyle yanıtladım :
“Sevgili Ken,
Cinsel taciz konusundaki m ektubum un seni m utlu etm esine çok se
vindim. A ncak, aynı an d a sana sıkıntı verdiği için de üzgünüm . Oğ-
renci-öğretm en bağlam ı dışındaki gönül ilişîdleri konusundaki uya
rılarım o k ad a r da k a tı değildi: B u konuda sadece “duyarlı” olunm a
sını istiyordum . Seni tanıyorum ; bunun, senin için hiçbir zam an so
r u n olm adığına eminim. Bununda birlikte, olaym olup bitm esinden
sonraki rah a tsız lık duygunu da anlıyorum.
A klım a iki fikir geliyor: Birincisi herhangi b ir kişi olarak, diğeri de
k a n olarak. Söylediğine göre, söz konusu olay kırkbeş yıl önce ol
m uş. Z am an aşım ından kurtarabileceğim ize inanıyorum . Öte yan
dan, bir dek an ve geçenlerde öğretim üyelerinden biri ta ra fın d a n
k ardinal gibi davranm akla suçlanan biri olarak, k efa re t karşılığında
g ü n ah larım affetm ekten m utluluk duyacağım. M utlu beraberliğinizi
ve aşkın (hem eğitim ilişkileri içinde hem de dışında) m oda olduğu o
dönemi k u tlam ak için b ir k ü rsü bağışlam aya ne dersin?
D aha sonra yaptığı bir konuşm ada G albraith “B urada da
görüldüğü gibi, H arvard dekanlarından hiçbiri, yanıtladığı
m ektuplarında, bir şekilde p ara yardım ı istem eden (örneğin
yeni bir k ürsünün bağışlanm ası gibi) edemez.5’® Kitabımı bu
derin ve anlamlı gözlem ile kapatm ayı çok isterdim. Ama öyle
yapmayacağım, çünkü son bir nokta üzerinde azıcık durm ak
istiyorum.
Ü niversiteler ve yüksek öğrenim hakkında olumlu bir kitap
yazılmış olması olağandışı bir şey. Son zam anlarda eleştiriler
daha yaygm. Aklı köreltmekle, kültürel cahiller olmakla, pro
fesörlerin üçkâğıtlarını hasır altı etmekle suçlanıyoruz. Aşırı
uzm anlaşm aya ve h er şeyi olduğundan daha karm aşık ve an
laşılm az kılm aya yol açacak biçimde eğitim verdiğimiz söyle
niyor. Eleştiri korosuna, toplum umuzun her kesim inden ses
ler katılıyor: Bazı öğrenciler, anne-babalar ve m ezunlar, basın
7. Alan Bloom’dan ünlü b ir pasaj aktarm ak istiyorum.; “Gençler rock’u n cinsel ilişki tem
posunda olduğunu bilirler. Klasik müzik parçalarından R avelin Bolero"sunun onlar ta
rafından bilinmesinin ve sevilmesinin nedeni budnr." (Closing of the American Mind, s. 73).
İnsanın m erakını uyandıran bu savın (benim zamanımda tangonun benzer etkileri olduğu
ileri sürülürdü) doğruluğunu, saptam ak için rasfcgele birkaç am pirik kanıt elde etmeye ça
lıştım . Bunun için bazı arkadaşlardan bu cümleleri ergenlik çağına girm iş çocuklarına gös
term elerini rica ettim. Indianapolis'ten gelen özellikle çarpıcı b ir yanıtı burada vermek is
tiyorum: 'Çağdaş rock müziği hayranı olan ergenlik çağındaki iki çocuğumla bu konuyu
konuştum ve Ravel'in B olerosunu hayal meyal hatırladıklarını ve sevmediklerini anladım,
Umarım bu cinsel bir sorun belirtisi değildir."
316 oSonsöz
9 ÇOCUK KITAPUCl ♦ o k u l ö n c e s i k t t a pu G i
* GEKÇUK KtTAPUCl O YASAMÖYKİSI'DİZKI
O BAŞVURU KTTAVIJGl * RESLMÜ CEP KİTAPLAR) DI2ÎSI