Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 39

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

KİMYA-METALÜRJİ FAKÜLTESİ
KİMYA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ

BİYOKİMYA MÜHENDİSLİĞİ ESASLARI

BİYOSENSÖRLER

Proje Yöneticisi: Prof. Dr. Belma Kın Özbek

Öğrencinin Numarası, Adı, Soyadı


06051601-Başak Pınar

İstanbul, 2008
Güz Dönemi
1

1. GİRİŞ

Genel anlamda biyosensörler, biyoloji, fizik, kimya, biyokimya, mühendislik gibi pek çok
bilim alanının bilgi birikiminden multidisipliner bir anlayış çerçevesinde yararlanılarak ve
biyolojik moleküllerin veya sistemlerin seçimlilik özellikleri ile modern elektronik tekniklerin
işlem yeteneğinin birleştirilmesiyle geliştirilen biyoanalitik cihazlar olarak tanımlanabilirler.

MÜHENDİSLİK

BİYOKİMYA BİYOSENSÖRLER KİMYA

FİZİK

Şekil 1.1 Biyosensörlerin diğer bilim alanlarıyla ilişkisi

Son yıllarda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler biyosensör kavram ve tanımlarında da


önemli genişlemelere yol açmıştır. Canlı yaşamın önemli unsurlarından olan görme, işitme,
koklama, tad alma, dokunma gibi algılama mekanizmaları doğal ve en mükemmel
biyosensörik sistemler olarak düşünüldükleri için biyosensör çalışmalarına güzel örnekler
oluşturmaktadırlar.

Şekil 1.2 Biyosensör-canlı ilişkisi

Günümüzde görme, işitme gibi yeteneklerini kaybetmiş kişilerin bu yeteneklerini tekrar


yerine koyacak yapay sistemler üzerinde yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Tıp alanındaki
bilim adamlarıyla da ortak çalışmayı gerektiren bu araştırmalar da biyosensör alanına dahil

www.KimyaMuhendisi.com
2

edilebilirler. Bununla birlikte, bugün biyosensörlerden bahsedilince ilk akla gelen daha genel
ve yaygın kullanım imkânı bulmuş, analiz amacına yönelik biyoanalitik sistemler olmaktadır.
1.1. Tarihçe

Tüm canlılar yaşadıkları ortamdaki değişimleri derhal algılayıp yaşamlarını sürdürebilmek


için değişimlere uymaya çalışırlar. İşte bu algılama mekanizması biyosensörlerin in vitro
kullanımı için temel oluşturmuştur.

Canlılar teknologların hayal bile edemeyeceği duyarlık performansı gösterirler. Örneğin bazı
köpeklerin koku almaları insanlardan 100.000 kat daha duyarlıdır. Yılan balıkları tonlarca su
içerisine ilave edilen birkaç damla yabancı maddeyi derhal algılarlar. Kelebekler
partnerlerinin yaydığı birkaç molekülü bile hissederler. Algler ise zehirli maddelere karsı çok
duyarlıdırlar.

Canlılara bu uyarıları algılamayı mümkün kılan biyolojik maddelerin analiz sistemleri ile
birleştirilmesi biyosensörleri doğurmuştur. Biyosensör teknolojisi o kadar hızlı gelişmektedir
ki, International Union of Pure and Applied Chemistry tarafından oluşturulan Biyosensörleri
Sınıflandırma ve Adlandırma Komisyonu 1996 yılında hazırlayıp yayınladığı biyosensör
tanımı biyomikrochiplerin gelişimi ile daha şimdiden geçerliliğini yitirmiştir. Biyosensörlerin
gelişiminde, mikro elektronikten bildiğimiz daima daha küçük, daha doğru ve daha ucuz
aletlere eğilim saptanmaktadır.
Biyosensörlerin tarihi 50’li yılların ortalarında L.C. Clark’ın Cincinnati
Hastanesi’nde (Ohio,ABD ) ameliyat sırasında kanın O2 miktarını bir
elektrod ile izlemesiyle baslar. 1962 yılında Clark ve Lyons
Glukozoksidaz (GOD) enzimini O2 elektrodu ile kombine ederek kanın
glukoz düzeyini ölçmeyi basardılar. Böylece yeni bir analitik sistem
oluştu. Bu sistem bir yandan biyolojik sistemin yüksek spesifisikliğini
(enzim) diğer taraftan ise fiziksel sistemin (elektrod) tayin duyarlılığını
Şekil 1.3 L.C Clark birleştirmiş ve geniş spektrumlu bir uygulama olanağı bulmuştur.

Glukoz + O2 → Glukono-δ-lakton + H2O2

Bir biyolojik sıvıdaki glukoz ve çözünmüş oksijen elektrod etrafındaki membranı geçerek
elektrod yüzeyine ulaştığında glukoz oksitlenerek glukonik aside dönüşür ve bu sırada O2
harcanır. Ortamdaki glukoz bittiğinde O2 tüketimi durur. O2 elektrodu ile başlangıçtaki ve

www.KimyaMuhendisi.com
3

reaksiyon sonundaki çözünmüş O2 ölçülür. Aradaki fark ortamdaki glukozun oksidasyonu için
harcanan O2 olup buradan biyolojik sıvıdaki glukoz miktarı hesaplanır. Klasik elektrokimya
ile sadece anyon ve katyonları belirleyen sensörler hazırlanabilirken sisteme biyomateryalin
de katılması ile diğer birçok maddenin tayini mümkündür. Böylece hazırlanan analiz
sistemlerine biyosensörler adı verilir.

Şekil 1.4 Clark O2 Elektrodu

Clark ve Lyons ‘ un geliştirdiği ilk biyosensör generasyonu membran diyalizatör, reaksiyon


bölgesi ve çeviriciden oluşmaktadır. İkinci generasyon biyosensörlerde O2 yerine elektronları
enzimin redoks merkezinden elektrodun yüzeyine taşıyabilen bir elektron akseptörü (redoks
mediyatörü) kullanıldı.

www.KimyaMuhendisi.com
4

Şekil 1.5 Clark O2 biyosensörünün görünümü

GOD : Glukoz oksidaz ,


FAD : Flavin Adenin Dinükleotid olmak üzere;
M : Redoks Mediyatörü

GOD - FADH2 + Mox _ GOD - FAD + Mred + 2H2

Mred _ Mox

Üçüncü generasyon biyosensörlerde enzimin redoks merkezi ile elektrod yüzeyi arasında
direkt elektriksel iletişim sağlanmış ve redoks mediyatörlerine gereksinim kalmamıştır.
Biyosensörlerde biyokomponent olarak enzimler yanında doku kültürleri, mikroorganizmalar,
organeller, antikorlar ve nükleik asitler de kullanılabilmekte olup ölçüm tekniğine göre
amperometrik , potensiyometrik , termal , piezoelektrik , akustik veya optik sensörler olarak
adlandırılırlar.
Biyosensörlerin yüksek spesifiklik yanında; renkli ve bulanık çözeltilerde geniş bir
konsantrasyon aralığında doğrudan ölçüme olanak sağlamak gibi üstünlükleri vardır. Fakat
reseptör olarak adlandırılan biyokomponentlerin pH, sıcaklık, iyon şiddeti gibi ortam
koşullarından etkilenmesi biyosensörün kullanım ömrünü kısalttığından bir dezavantajdır.
( Telefoncu 1999 )

www.KimyaMuhendisi.com
5

2. BİYOSENSÖRLER

2.1. Biyosensörün Tanımı ve Çalışma Mekanizması

Biyosensörler biyolojik tepkimelerde hedef analitleri denetlemek için kullanılan küçük


algılayıcı cihazlardır. Birbiri içine geçmiş biri biyokimyasal diğeri elektrokimyasal özellikteki
iki çeviriciden oluşmaktadır. Biyokimyasal kısmın görevi analizlenecek maddeyle etkileşerek
onu tanımaktır. Bu tanıma olayının sonucunda bir biyokimyasal ürün de oluşabilmektedir.
Biyosensörün ikinci kısmı olan elektrokimyasal kısım ise bu tanıma olayını okunabilir
(ölçülebilir) bir sayısal değere çevirmekle görevlidir.

Şekil 2.1 Biyosensörün genel çalışma mekanizması

Biyosensörde en önemli nokta sistemde mutlaka bir biyolojik materyal kullanılıyor olmasıdır.
Bu biyolojik materyaller kullanılarak, çok seçici, çok hassas, çoğu zaman da çok daha hızlı
ölçüm yapmak mümkündür.

www.KimyaMuhendisi.com
6

Şekil 2.2 Biyosensörün bileşenleri

Bir biyosensör, Şekil 2.2’de şematik olarak gösterildiği gibi şu üç temel bileşenden oluşur :

(i) tanıyıcı bölüm;

(ii) tanıyan ile tanınan arasındaki etkileşmeyi elektrik sinyaline çeviren “çevirici “
(“transducer“); ve

(iii) elektronik bölüm.

Tanıyıcı bölümde immobilize edilmiş ligandlar bulunur. Ligand herhangi bir kimyasal bileşik
olabilir, ancak bu bir biyolojik materyal ise (örneğin bir enzim, bir antibadi/antijen, bir
oligopeptid, bir oligonükleotid, bir mikrorganizma, veya bir hayvan/bitki hücresi/dokusu) bu
sensör, bir biyosensör olur.

Şekil 2.3 Biyosensörlerin seçiciliği

Biyosensörün tanıyıcı tabakasına takılmış bulunan ligand (“tanıyan”) ile tayini gerçekleşecek
olan analit (“tanınan”) arasında, sensör yüzeyinde bir etkileşme oluşur. Bu etkileşme,
biyosensörlerde çoğu kez çok seçicidir.

Etkileşmenin sonucunda oluşan değişiklik, örneğin, ortaya çıkan bir kimyasal madde veya
başlangıçta ortamda bulunan ve etkileşme ile kaybolan bir kimyasal madde, örneğin, bir
elektrokimyasal değişikliğe (elektriksel potansiyel veya akım değişimi gibi) neden olur veya
olması için uygun önlem alınır. Alternatif olarak etkileşim sonucu ortaya ısı çıkar veya

www.KimyaMuhendisi.com
7

kaybolur; optik özellikler değişir; veya kütle değişimi gözlenir. Cihazdaki “çevirici” birimi bu
değişimi algılar ve elektrik sinyaline çevirir, ki bu da elektronik bölüm tarafından
değerlendirilir ve sayısal okunabilir verilere dönüştürülür.

Sistemin özelliğine bağlı olarak yükseltici, mikroişlemci, dijital görüntüleyici gibi kısımlar
sistem içinde yer alabilirler.

Şekil 2.4 Biyosensör elemanları

a) Substratı ürüne çeviren biyokatalist

b) Substrat-ürün dönüşümünü sağlayan elektrik sinyalini üreten çevirici kısım ya da


transduser

c) Çevirici kısmın çıkış data değerinin değerlendirildiği yükseltici kısım

d) Mikroişlemci

e) Gösterge

Enzim elektrodlarda enzim molekülleri ve substrat etkileşimi sonucunda ortamdan kaybolan


veya oluşan bir ürün söz konusu olur

Başka türlü bir etkileşim de, sensör yüzeyinde bulunan tanıyan ile ortamda bulunan tanınan
moleküllerinin bağlanma şeklinde tepkimesi söz konusudur. Buna örnek olarak
immunosensörlerdeki antibadi ile antijen ilişkisi verilebilir. Tanıyan olarak oligopeptidlerin
kullanıldığı afinite sistemleri de geliştirilmiştir.

Nükleik asit sensörlerinde DNA, RNA, bunların fragmanlarının veya bunları taşıyan
moleküllerin (örneğin RNA zinciri bulunan enzimler, vb.) tayini yapılabilmektedir. Nükleik
asit sensörleri tersinir hibridizasyon/dehibridizasyon mekanizması üzerine kurulur.

Kullanılan biyolojik moleküllerin orijini olan mikroorganizmalar biyosensör yüzeylerinde


tanıyıcı olarak kullanılmaya başlamıştır. İlk “mikrobiyal biyosensör” arjinin seçimli bir
elektroddur. Burada tanıyan “Sterptococcus faecium” mikroorganizması, ortamdaki arjinini

www.KimyaMuhendisi.com
8

hücre içine alıp amonyak çıkacak şekilde etkileşir, oluşan amonyak, potansiyometrik esaslı bir
amonyak elektrod ile ölçülür.

Kısaca özetlenirse biyosensör sistemi üç temel bileşenden oluşmaktadır:


1)Seçici tanıma mekanizmasına sahip “biyomolekül, biyoajan”
2) Bu biyoajanın incelenen madde ile etkileşimi sonucu oluşan fiziko kimyasal sinyalleri
elektronik sinyaller dönüştürülebilen “çevirici”
3) Elektronik” bölümlerdir.

2.2. Biyokomponentler

Biyosensörlerin yapısında görev alan biyokomponentler çoğu kez biyoreseptör olarak


adlandırılırlar. Bunların içinde en yaygın kullanılanlar enzimler ve antikorlardır.
Enzim–substrat ve antikor – antijen arasındaki etkileşimin ilk adımı analitlerin protein
moleküllerine bağlanmasıdır. Hidrolazlar dışındaki enzimler kosubstrat yokluğunda yalnız
enzimi substrata bağlarlar. Aynı durum inhibitör ve diğer effektörler için de geçerlidir.
Kosubstrat varlığında ise substratın kimyasal bir dönüşümü gerçekleşir.
Son yıllarda geliştirilmiş olan katalitik antikorlar yalnız antijenlere bağlanmakla kalmaz
bunlar kimyasal bir dönüşümü de katalizlerler. Biyolojik membranlar içine yerleşmiş
kimyasal reseptörler ise hücre metabolizması tarafından yönlendirilir ve biyolojik aktif
maddeler tarafından kontrol edilirler. Bu durum toksinler, ilaçlar ve hormonların seçimli
tayini için mükemmel bir olanak sağlarlar.
Protein yapılı makro moleküllere ilaveten nükleik asitler ve karbonhidratlar da genom zincir
analizleri ve hücre yüzeyi karakterizasyonu gibi özel alanlarda kullanılan biyosensörlerin
yapısına girmektedir.
Biyosensörleri çalışma prensiplerine göre biyoaffinite sensörleri ve biyokatalitik sensörler
olmak üzere iki grupta incelemek mümkündür .

BİYOSENSÖRLER

BİYOAFFİNİTE BİYOKATALİTİK
SENSÖRLER SENSÖRLER

www.KimyaMuhendisi.com
9

Şekil 2.5 Çalışma prensiplerine göre biyosensörler

Biyoaffinite sensörlerde ; boyalar , lektinler , antikorlar veya hormon reseptörleri matrikse


bağlı olarak enzimler , glikoproteinler , antigenler ve hormonların moleküler tanımlamaları
için kullanılırlar. Kompleks oluşumu sonucu tabaka kalınlığı , refraktif indeks , ışık
absorpsiyonu ve elektriksel yük gibi fizikokimyasal parametrelerin magnitüdünü değiştirir ve
bu değişimler optik sensörler , potensiyometrik elektrotlar veya transistörler tarafından
saptanır.

Çizelge 2.1 Biyosensörlerde reseptör-analit etkileşmesi


BİYOAFFİNİTE SENSÖRLER BİYOKATALİTİK SENSÖRLER
Reseptör Analit Reseptör Analit
• Enzim • Substrat,İnhibitör • Enzim
• Apoenzim • Prostetik Grup Substrat
• Antikor • Antigen • Mikroorganizma
• Reseptör • Hormon Kofaktör
• Lektin • Glikoproteinler • Organel
• Sakkaritler Aktivatör

• Protein • Doku Kesiti


İnhibitör

Enzim

Diğer yandan enzimler (saf enzimler , organeller , doku kesitleri veya mikroorganizmalar )
tarafından gerçekleştirilen moleküler değişimlere analitlerin kimyasal dönüşümü eslik eder.
Bu sebeple bu tür sensörler katalitik veya metabolizma sensörleri olarak tanımlanırlar.
Enzimler, mikroorganizmalar, organeller, doku kesitleri, antikorlar ve nükleik asitler ve
biyolojik membranlar içine yerleşmiş kimyasal reseptörler sensörlerde biyokomponent
(biyoreseptör) olarak kullanılırlar. Biyoreseptörler analizlenecek maddeyi dönüşüme
uğratırlar ve bu dönüşüme eslik eden değişimler transduser tarafından algılanır. Yüksek
spesifikliklerinden dolayı enzimler en yaygın kullanılan biyoreseptörlerdir. Uygun bir
enzimin bulunamaması veya enzimin kararsız olması ve birden çok sayıda maddenin tayini

www.KimyaMuhendisi.com
10

durumlarında hücre sistemleri ve tercihen mikroorganizmalar kullanılır. Mikroorganizmalar


değişik reseptör davranırları gösterirler ve biyolojik oksijen gereksinimi (BOD) , toksisite ve
mutajenite testlerinde basarı ile kullanılırlar.
Enzimler ve hücreler metabolitlerin (küçük moleküllü maddeler) ,antikorlar ve nükleik asitler
ise makro moleküllerin ve patojen mikroorganizmaların tayininde kullanılan biyosensörlerin
bileşenidirler.
Teorik olarak reseptör ve transduserlerin birçok kombinezonu mümkün olmasına rağmen bu
kombinezonlar bir elektrik sinyali oluşturamazlarsa biyosensör fonksiyon göstermez. Örneğin
transduser olarak bir termistörün kullanılması durumunda substratın dönüşüm reaksiyonu
sonucu entalpide bir değişim olmaz ise biyosensör çalışmaz.( Telefoncu 1999 )

Şekil 2.6 Biyokomponent-iletici etkileşiminin spesifikliği

2.2.1.Biyoaffinite Esaslı Biyosensörler


Örnek olarak iletici sistem üzerinde antikor immobilizasyonuyla antijenlerin tayini
gösterilebilir.

www.KimyaMuhendisi.com
11

Şekil 2.7 Biyoaffinite Esaslı Biyosensörler

2.2.2.Biyokatalitik Esaslı Biyosensörler


Örnek olarak iletici sistem üzerinde enzim immobilizasyonuyla enzimin substratı, inhibitörü,
aktivatörü veya koenzimi olan çeşitli kimyasal maddelerin tayini verilebilir.

Şekil 2.8 Biyokatalitik Esaslı Biyosensörler

Biyoaffinite ve Biyokatalitik esaslı biyosensörlere ek olarak tutuklama ve geçirgenlik şekilleri


esas alınarak da biyosensörler sınıflandırılabilir. Eğer bir biyosensörün çalışma mekanizması
tutuklama esasına dayanıyorsa immobilize esaslı biyosensörler; geçirgenlik esasına
dayanıyorsa transmembran esaslı biyosensörler olarak adlandırılırlar.

2.2.3.İmmobilize Hücre Esaslı Biyosensörler

www.KimyaMuhendisi.com
12

Örnek olarak iletici sistem üzerinde hücrelerin immobilizasyonuyla o hücreler tarafından


metabolize edilen çeşitli maddelerin tayini verilebilir.

Şekil 2.9 İmmobilize Hücre Esaslı Biyosensörler

 Reseptör immobilizasyonu ( Tutuklanması )


Biyoaktif bileşen ile iletici unsurun birleştirilmesinde oldukça farklı immobilizasyon
yöntemlerinden yararlanılabilir.Biyoaktif bileşen sensör olarak da adlandırabilen temel iletici
unsur üzerinde fiziksel olarak,jel içinde veya polimer matrikste tutuklanabilir, elektrot
yüzeyinde biriktirilebilir, kovalent veya çapraz bağlanarak immobilize edilebilir.
Reseptörlerin transduserler üzerinde immobilizasyonu fiziksel ( adsorpsiyon ,polimer
matrikste tutuklama vb.) veya kimyasal (kovalent baglama,bi veya multi fonksiyonel
reaktifler ile çapraz baglama ) yöntemleri ile gerçeklestirilir. Doku kültürleri , organeller ve
mikroorganizmaların immobilizasyonunda daha çok polimer jellerde tutuklama yöntemi
kullanılır.Polimer matriksi biyokatalizatörün kaçısını engellerken küçük substratlar ve ürün
moleküllerinin geçisine engel olmaz. ( Telefoncu 1999 )

www.KimyaMuhendisi.com
13

Şekil 2.10 Biyoaktif bileşen immobilizasyonunda kullanılan teknikler

2.2.4.Transmembran Esaslı Biyosensörler


Örnek olarak çeşitli moleküllere spesifik reseptör veya farklı membran proteinlerini içeren
hücre membranlarının iletici sistem üzerinde immobilizasyonuyla söz konusu moleküllerin
seçimli bir şekilde tayinleri verilebilir.

Şekil 2.11 Transmembran Esaslı Biyosensörler

2.3. Çeviriciler (Transduserler)

Biyosensörlerin, biyolojik tanıma ajanının bulunduğu “tanıyıcı tabaka” dışında en önemli


ikinci kısmı da “çevirici (transducer)” bölümüdür. Çeviriciler, biyoajan-analit etkileşmesi
sonucu gerçekleşen fizikokimyasal sinyali elektrik sinyaline dönüştürerek, bu sinyalin daha
sonraları güçlenerek okunabilir ve kaydedilebilir bir şekle girmesine öncülük ederler.

Transduserler, reseptörlerin biyolojik reaksiyonunu ölçülebilir fiziksel bir sinyale


dönüştürürler. Biyokimyasal reaksiyona göre transduser seçilir.
♦ Elektrotlar amperometrik ve potensiyometrik ölçümlerde kullanılır ve burada hedef
maddedir (O2 – elektrodunda çözünmüş O2 , pH elektrodunda H+ iyonu gibi ) .

www.KimyaMuhendisi.com
14

♦ Optik sensörlerde hedef ; ışık ,


♦ Pieozoelektrik sensörlerde ise kristalin salınım rezonansının kütle yüklenimi sebebiyle
değişmesidir.
♦ Bunların dışında transistörler ve termistörler de transduser olarak kullanılmaktadır.

Çizelge 2.2’de Transduser çeşitleri ve ölçüm prensipleri belirtilmiştir.

Çizelge 2.2 Transduser çeşitlerine göre ölçüm prensipleri


Çevirici Türü Ölçüm prensibi veya ölçülen özellik

Elektrokimyasal Potansiyometrik
Amperometrik
Voltametrik
Alan etki (FET, ISFET)
Elektriksel Yüzey iletkenlik (NOS)
Elektrolit iletkenliği
Floresans
Optik Absorpsiyon
Yansıma
Lüminesans
Kırılma indisi
Işık saçılması
Paramanyetiklik
Manyetik Piezo kristalin (PZ)
Kütle hassas Rezonans frekansı
Yüzey akustik dalga (SAW)
Reaksiyon ısısı
Termal Adsorpsiyon ısısı

2.3.1. Elektrokimyasal Esaslı Biyosensörler

2.3.1.1. Amperometri Esaslı Biyosensörler

Amperometri genel anlamda belli bir potansiyeldeki akım şiddetinin ölçümünü esas alır.
Sözkonusu akım yoğunluğu çalışma elektrodunda yükseltgenen ya da indirgenen elektroaktif
türlerin konsantrasyonunun bir fonksiyonu olarak tanımlanır. İkinci elektrot referans elektrot

www.KimyaMuhendisi.com
15

olarak iş görür. Kalibrasyondan sonra, akım yoğunluklarından ilgili türlerin


konsantrasyonlarının belirlenmesinde yararlanılır

Şekil 2.12 Amperometri Esaslı Biyosensörler

İletici sistem olarak bir amperometrik sensörün kullanılması durumunda potansiyometrik


sensörlerden en büyük fark, ürünlerden sinyal oluşturan türün elektrot yüzeyinde
tüketilmesidir.

Oksijen tüketimine ilişkin reaksiyonlar aşağıda verilmiştir.

 Katodik reaksiyon;

O2 + 2H2O + 2e- → H2O2 + 2HO-


H2O2 + 2e- → 2HO-

 Anodik reaksiyon;

Ag + Cl- → AgCl + e-

 Toplam reaksiyon;

4Ag + O2 + 2H2O + 4Cl- → 4AgCl + 4HO-

Bir biyosensörün biyoaktif tabakasındaki reaksiyonlar oldukça kompleks bir kinetiğe


sahiptirler.

2.3.1.2. Potansiyometri Esaslı Biyosensörler

www.KimyaMuhendisi.com
16

Potansiyometri bilindiği gibi en genel anlamda bir çalışma ve referans elektrot arasındaki
potansiyel farkının ölçümünü esas alır. Elektrot potansiyelinin belirlenmesi doğrudan analit
konsantrasyonunu tanımlar. Potansiyometrik biyosensörlerde kullanılan temel sensörler pH ya
da tek değerlikli iyonlara duyar cam elektrotlar, anyon ya da katyonlara duyar iyon seçimli
elektrotlar ve karbondioksit ya da amonyağa yönelik gaz duyar elektrotlardır.

Potansiyometri esaslı ve biyoaktif bileşen olarak enzimlerin kullanıldığı bazı biyosensörlere


ilişkin örnekler aşağıda verilmiştir.

 Yarı İletkenleri Esas Alan Biyosensörler

Temel sensör olarak metal oksit yarı iletken alan etki transistörlerini (MOSFET) yada iyon
duyar alan etki transistörlerini (ISFET) esas alan bu tür enzim sensörleri, enzim ile alan etki
transistörlerinin birleştirilmesini ifade edecek şekilde enzim alan etki transistörleri(ENFET)
olarak adlandırılırlar.MOSFET’lerin, gazların ölçümüne uygun hale getirilmesiyle oluşan gaz
duyar sensörlerde(GASFET) adsorblanan gaz moleküllerinin disosiyasyonu ve oluşan yükün
oksit tabakasına transferi temel ilkeyi oluşturur. Bu durum tabanın dielektrik sabitini
değiştirerek ve drain akımda bir modifikasyona yol açarak ölçüme imkân verir.

Şekil 2.13 Yarı iletken esaslı biyosensörler

2.3.2. Optik Esaslı Biyosensör

Optik biyosensörler iletici sistem olarak optik lifler üzerine uygun bir yöntemle uygun bır
biyomolekülün immobilize edilerek hazırlanan ölçüm aygıtlarıdır.

www.KimyaMuhendisi.com
17

Etkileşim sonucu meydana gelen kimyasal yada fizikokimyasal bir değişimin ölçümünü esas
alırlar. Sinyal, ışık yansıması, saçılımı yada yayımı sonucu meydana gelir. Örneğin optik lifin
üzerine enzim immobilizasyonuyla hazırlanan optik esaslı enzim sensörleri temelde
absorbsiyon, fluoresans, biyolüminesans gibi temel ilkeler çerçevesinde işlev görürler

Şekil 2.14 Optik esaslı biyosensörler


2.3.3.Termal (Kalorimetre) Enzim Esaslı Biyosensörler

Kalorimetri esaslı enzim sensörleri, termal enzim sensörleri, enzim termistörleri yada
entalpimetrik enzim sensörleri gibi değişik isimlerle tanımlanırlar. Temel ilkeleri bir
enzimatik reaksiyondaki entalpi değişiminden yararlanarak substrat konsantrasyonunu
belirlemekten oluşur. Genel olarak enzimatik reaksiyonların ekzotermik doğasından
yararlanılır. Enzimatik reaksiyon sonucu meydana gelen sıcaklık değişimi ile substrat
konsantrasyonu arasındaki doğrusal ilişkiden sonuca ulaşılır. moC gibi oldukça küçük sıcaklık
değişimleri termal olarak yalıtılmış ortamlarda termistör veya termofiller yardımıyla izlenir.

www.KimyaMuhendisi.com
18

Şekil 2.15 Kalorimetre esaslı termal biyoanalizör

Kalorimetri esaslı termal biyoanalizör ile termal enzim sensörleri arasında biyosensör kavramı
açısından önemli farklar vardır. Termal biyoanalizörler, yalıtılmış bir sistemde genelde biri
referans olmak üzere iki immobilize enzim kolonu içerirler. Pompalar yardımıyla bir sürekli
akış olayı gerçekleşir. Enzimatik reaksiyon uyarınca substrat konsantrasyonuna bağlı sıcaklık
değişimi termofiller yardımıyla izlenir.

Örnek olarak, maviden kırmızıya basit renk değişimiyle virüslerin belirlenmesi verilebilir.

 Önemli bir ekipman gerektirmez.

 Virüs bağlayıcı element, sialik asit olarak bilinen hücre yüzeyi şekerlerinin sentetik
türevidir.

 Sentetik sialik asit daha uzun bir diasetilen lipit ile birleştirilmiştir.

 Bu moleküller bir mikroskop camı üzerine yayılmıştır.

 UV ışığına maruz bırakıldığında diasetilen lipitlerdeki üçlü bağ aktive edilerek film
tabakasının mavi renkli görünüm alması gerçekleşir.

 Enfekte edilmiş örneklerde virüslerin sialik aside bağlanması sialik aside bağlı lipid
zincirlerinin konformasyonunda değişikliğe yol açarak farklı dalga boyundaki ışığın
absorblanmasına neden olur ve renk maviden kırmızıya döner.

 Renk şiddeti örnekte var olan virüs miktarıyla ilişkilendirilmiştir. Kalorimetrik olarak
yorum yapılır.

www.KimyaMuhendisi.com
19

Şekil 2.16 Termal Enzim Sensörü

Çizelge 2.3 Bazı enzim katalizli reaksiyonların molar entalpi değerleri

Substrat Enzim -∆H (kj/mol)

Hidrojen Peroksit Katalaz 100.4

Kolesterol Kolesterol Oksidaz 52.9

Glukoz Glukoz Oksidaz 80

Glukoz Hegzokinaz 27.6

Na-piruvat Laktat Dehidrogenaz 62.1

Benzoil-L-arginin-amid Tripsin 27.8

Üre Üreaz 6.6

Çizelge 2.3’de bazı enzim katalizli reaksiyonların molar entalpi değerleri belirtilmiştir.
Enzimatik reaksiyondaki entalpi değişiminden yararlanarak substrat konsantrasyonu
belirlenir.

2.3.4. Hassas Kütle Esaslı Biyosensörler

2.3.4.1. Piezoelektrik Esaslı Biyosensörler

www.KimyaMuhendisi.com
20

Piezoelektrik sensörler en genel anlamda karakteristik rezonans frekansındaki farklanmayı


belirleyerek bir piezoelektrik kristal yüzeyinde toplanan örneğin kütlesinin ölçülmesi esasına
göre çalışan gravimetrik aygıtlardır. Sensör seçimliliği, kristal yüzeyindeki madde ile spesifik
bir etkileşime sahip analitin birikimiyle ilişkilidir. Sensör yüzeyinde bir madde adsorblandığı
veya biriktiği zaman piezoelektrik kristalin rezonans frekansındaki farklanmanın ölçülmesiyle
sonuca ulaşılır.

Bir piezoelektrik sensörün üzerinde enzim immobilizasyonuyla gerçekleştirilen piezoelektrik


enzim sensörlerinde, enzim moleküllerine substratların bağlanmasından dolayı meydana gelen
kütle değişimlerinin, piezoelektrik kuartz diskin vibrasyonunda sebep oldukları farklanmadan
yararlanılarak madde miktarına ulaşılır .

Şekil 2.17 Piezoelektrik esaslı biyosensör

Örnek olarak asetilkolin esteraz enziminin immobilizasyonu ile bu enzim inhibitörlerinin


tayin edilmesi verilebilir.

 Piezoelektrik biyosensörler virüslerin tayininde de kullanılabilirler;

Şekil 2.18 Pizeoelektrik biyosensörlerin virüs tayininde kullanımı

www.KimyaMuhendisi.com
21

2.3.5. Kuru Reaktif Kimyası Esaslı Biyosensörler


İlk bakışta klasik biyosensör tanımından farklı gözükmekle birlikte test stripleri olarak da
adlandırılan kuru reaktif kimyasını esas alan analiz preparatları biyosensör teknolojileri içinde
en yaygın kullanılan biyosensör türlerinden birini oluştururlar. Ağırlıklı olarak enzimatik
reaksiyonların esas alındığı bu sistemlerde, kolorimetrik cihazlar yardımıyla yada renk
değişimlerini görme yoluyla algılama şeklinde biyoaktif bileşen-iletici sistem-ölçüm aygıtı
devresi dolaylı yolla da olsa tamamlandığı için klasik biyosensör tanımıyla da aslında uyum
sağlamaktadırlar.

2.4.Enzim Sensörleri
Biyosensör teknolojisinin tarihsel geçmişine bakıldığında bu alandaki ilk çalışmaların enzim
sensörleriyle başladığı görülmektedir. 1962 de Clark ve Lyons ve 1967 de Updike ve Hick
tarafından rapor edilen glukoz tayinine yönelik glukoz oksidaz enzim elektrotları bu konudaki
ilk örnekleri oluşturmaktadır. Biyosensör teknolojisindeki ilk örnekler özellikle amperometrik
ve potansiyometrik temelli enzim elektrotları seklinde ortaya çıkmışlardır. Bu durumun en
önemli edeni o tarihteki bilgi ve teknolojik birikimin söz konusu çalışmalar için yeterli düzeye
ulaşmış olmasıdır. Biyosensör teknolojisinde kullanılan biyolojik materyaller artan
komplekslik niteliklerine göre sıralandıklarında; iyonoforlar, antikorlar, enzimler, lipozomlar,
biyomembran parçaları (örn. resptör ) , hücre organelleri ( örn. mitokondri) doku veya tüm
hücreler ve organlar ( örn.görme ve koklama ) seklinde sınıflandırılabilirler.

www.KimyaMuhendisi.com
22

Organ

Doku

Tüm Hücre

Hücre Organeli

Biyomembran

Lipozom

Enzim

Antikor

İyonofor

Şekil 2.19 Biyolojik materyallerin kompleksliklerine göre sıralamışı

 Biyosensör teknolojisinde kullanılan biyoaktif materyal hiyerarsisinde enzimlerin yeri


1960 ´ lı yıllarda biyoloji ve biyokimya bilimlerindeki tarihsel gelişme paralelinde tüm bu
yapılar içinde fonksiyonları nispete daha ayrıntılı bir biçimde tanımlanan en önemli grubu
enzimler oluşturmaktaydı. Bunun yanı sıra elektrokimya alanındaki gelişmeler, özellikle
amperometrik ve potensiyometrik esaslı sensörlerin pratik uygulamalarda rahatlıkla
kullanılabileceği zemini oluşturmuştu. Çeşitli maddelerin çok sayıdaki duyarlı ve pratik
analizlerine duyulan gereksinimin de artmasıyla ilk enzim elektrotlarıyla ilgili bilimsel
çalışmalar başlamış oldu. 1960 ´ lardan bu yana iletim ve ölçüm teknolojilerindeki gelişmeler
elektrokimyasal esasların yanı sıra kalorimetrik, optik ve akustik temelli sistemlerde de çok
önemli gelişmelere yol açmıştır. Temel bilimlerdeki ilerlemeler enzimler yanı sıra diğer
biyolojik materyallerin fonksiyonlarının da çok daha ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkarılmasına
imkan vermiştir. Bu ilerlemelerin doğal bir sonucu olarak farklı biyolojik materyallerin ve

www.KimyaMuhendisi.com
23

iletim sistemlerinin kombinasyonuyla çok çeşitli biyosensörler geliştirilmiş ve geliştirilmeye


devam edilmektedir. Bugünkü sonuca bakıldığında hangi temel iletim sistemi söz konusu
olursa olsun ki elektrokimyasal esaslı olanların tartışılmaz bir ağırlığı söz konusudur, pratik
ve ticari uygulamalarda enzim elektrotlarının büyük bir üstünlüğü göze çarpmaktadır. Bu
sonuçtaki en büyük etmen canlı sistemlerle ilgili hemen hemen her türlü maddenin doğrudan
veya dolaylı olarak analizinde kullanılabilecek binlerce enzimin varlığıdır. Bilinen enzimlerin
yanı sıra bilinmeyenlerin potansiyel varlığı, piyasada yüzlerce ticari enzim preparatının
bulunabilirliği ve bu sayın her geçen gün yükselmesi enzim sensörlerinin tartısılmaz
üstünlüğünün devam edeceğinin bir göstergesidir. Son yıllarda organik faz enzimolojisi
konusundaki bulgular, enzimler ile organik fazda oldukça farklı analizlerin yapılabilirliğini
ortaya koymuştur. Söz konusu bulgular hem tasarlanabilecek enzim sensörlerinin sayısında
artışa hem de uygulama alanlarının yaygınlaşmasına katkı sağlayacak niteliktedir. ( Telefoncu
1999 )

2.4.1. Enzim Sensörlerin Genel Çalısma İlkesi

En genel anlamda bakıldığında diğer biyosensörlerde olduğu gibi enzim sensörleri de


biyoaktif tabaka , iletici ve ölçüm sisteminden oluşur. Diğer biyosensörlerden tek fark
biyoaktif tabakada biyomolekül olarak enzimlerin yer almasıdır. Buna karşılık diğer
biyosensörlerde olduğu gibi biyoaktif tabakanın iç ve dış yüzeylerinde membranlar, iletici ile
ölçüm düzeneği arasında sinyal yükselticiler , mikroişlemciler veya ölçüm düzeneğiyle
bağlantılı kaydedici veya bilgisayar sistemleri gereksinimlerine göre eklenen unsurlardır.
( Telefoncu 1999 )

www.KimyaMuhendisi.com
24

Şekil 2.20 Bir enzim sensörünün genel şematik gösterimi


A : Analizlenecek madde
B : İmmobilize enzim
C : İletici element
D : Ölçüm sistemi

2.5. İdeal Bir Biyosensörün Sahip Olması Gereken Özellikler

2.5.1. Seçicilik
İdeal bir biyosensörde en önemli parametrelerden birisi seçicilik özelliğidir. Eğer yeterli
seçicilik mevcut değilse bu eksiği giderecek uzun ek işlemler gerekir.

2.5.2. Kullanım Ömrü


Biyosensörün kullanım ömrünü kısıtlayan en önemli faktör biyolojik çeviricinin
aktivitesindeki azalmadır. Bu durum ayrıca, biyosensörün kalibrasyon sıklığı, stabilite,
tekrarlanabilirlik gibi diğer parametrelerini de etkilemektedir.

2.5.3. Kalibrasyon Gereksinmesi


İdeal bir biyosensörün hiç kalibrasyona gerek duymaması ya da en az kalibrasyona
gereksinmesi istenir. Fakat bu özellik, teorikte planladığı gibi, pratikte

www.KimyaMuhendisi.com
25

gerçekleştirilememiştir. Kullanım ömürleri boyunca biyosensörler, sıklıkla kalibre


edilmelidirler.

2.5.4. Tekrarlanabilirlik
İdeal bir biyosensör için, elektrodun aynı koşullar altında arka arkaya yapılan ölçümlerde
hemen hemen aynı sonuçların okunması istenir. Pratikte pek mümkün olmayan bu durum göz
önüne alınarak yapılan çalışmalarda tekrarlanabilirlik parametresi mutlaka incelenmelidir.
Tekrarlanabilirlik ne kadar iyi olursa biyosensörün uygulamalarının da o denli iyi olduğundan
söz edilebilir.

2.5.5. Stabilite
Elektrot stabilitesinin (kararlılığının) yüksek olması ideal biyosensörler için gereklidir.
Stabilite, kullanılan biyolojik materyalin fiziksel dayanıklılığına bağlıdır. Ayrıca; pH, ısı,
nem, ortam, O2 derişimi gibi parametrelerden de etkilenmektedir.

2.5.6. Yüksek Duyarlılık


Biyosensöre immobilize edilmiş biyolojik materyalin yalnız belirli maddelere karşı duyarlı
olması ideal biyosensörlerin özelliklerindendir.

2.5.7. Yeterli Düzeyde Tayin Sınırı


Tasarlanan bir biyosensörün tayin sınırının belirli bir derişim değerinin altında olması
gerekmektedir. Belirtilen bu sınır, elektrot yüzeyinin büyüklüğü, biyolojik materyalin tayin
edilecek maddeye afinitesi, immobilize edilen madde miktarı gibi faktörlerden etkilenir.

2.5.8. Geniş Ölçüm Aralığı


Biyosensör uygulamalarında ölçüm aralığı olarak adlandırılan bölge biyosensörlerden alınan
akım - derişim eğrilerinin lineer olduğu derişim aralığıdır.

2.5.9. Hızlı Cevap Zamanı


Bir biyosensör elektrodunun cevap zamanı elde edilen akım-zaman eğrilerinden anlaşılabilir.
Örneğin elde edilen eğride basamakların şekli yayvan ve genişse cevap zamanı uzun (yavaş),
tersi söz konusu ise cevap zamanı kısa (hızlı)'dır.

www.KimyaMuhendisi.com
26

2.5.10. Hızlı Geriye Dönme Zamanı


Geriye dönme zamanı örneğin amperometrik çalışmalarda ilk örnekten ne kadar süre sonra
ikinci örneğin ölçülebileceğini belirler. Yani ilk örneğin ilavesinden sonra sabit akım
değerleri kısa sürede gözlenebiliyorsa ikinci örnek de aynı süre sonra ilave edilebilecektir.

2.5.11. Basitlik ve Ucuzluk


Tasarımı basit ve ucuz, kullanımı rahat biyosensörler ideal biyosensörlerdir. Bu nedenle ilk
biyosensörlerdeki karmaşık ve de pahalı olan yapılar daha sonra basitleştirilmiş ve mümkün
olduğunca da maliyeti düşürülmüştür.

2.5.12. Küçültülebilirlik ve Sterilize edilebilirlik


Elektrotlarının sterilize edilebilmesi ve boyutlarının küçültülmesi biyosensör tasarımında
önemlidir. Buna karşın, biyosensör yapısına giren biyolojik materyalin fiziksel dayanıklılığı,
sterilizasyonu kısıtlayan en önemli parametredir.

2.6. Biyosensör Pazarı

Biyosensörler başta tıp alanında olmak üzere bir çok sektörde kullanılmaktadır. 2003 yılı
verilerine göre biyosensörler 7.3 milyar dolarlık pazar oluşturmaktadır.

TIP

GIDA ÇEVRE
2003 yılında
7.3 milyar
dolar
Pazar

BİYOLOJİK/İ
SAVUNMA LAÇ
ARAŞTIRMA

Şekil 2.21 Biyosensör pazarının sektörlerle ilişkisi(2003)

Biyosensör pazarı incelendiğinde üretimin %90 dan fazlasının tıp alanında kullanıldığı ve
bunun da ağırlıklı olarak glukoz tayinine yönelik enzim esaslı biyosensörlerden oluştuğu
görülmektedir. İnsan sağlığının birincil önemi, şeker hastalığının yaygınlığı, vücut sıvılarının
genelde standart bileşimi ve tasarlanan sistemlerin uygunluğu bu sonucu ortaya
çıkarmıştır.Doğal olarak, son yıllardaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler diğer bazı

www.KimyaMuhendisi.com
27

biyosensör türlerinin de bu pazarda paylarının hızlı bir şekilde artmasına yol açacaktır.Ancak
enzimlerin çok yüksek sayı ve çeşitliliği ve çok farklı kullanım alan ve amaçlarında
yararlanılabilir olmaları bu pazarda egemenliğin enzim esaslı biyosensörlerde olması
sonucunu doğurmaktadır.

Biyosensör pazarının sektörler, konular ve firmalar bazında dağılımı aşağıdaki tablolarda


sunulmuştur.(Veriler 90’lı yılların ikinci yarısına aittir )

Çizelge 2.4 Biyosensör Pazarının Sektörlere Dağılımı


BİYOSENSÖR PAZARININ SEKTÖRLER BAZINDA DAĞILIMI
SEKTÖR MİLYON $ % AÇIKLAMA
Tıp 456 90 Glukoz
Tıp 11 2 Laktat,Üre vb.
Çevre 10 2 BOD inhibitörleri
Diğerleri 31 6 Proses
izlenmesi,Gıda,Savunma...

Hiç kuskusuz biyomedikal sektör biyosensörler için en iyi pazardır. Bu alanda uygulama
olanağı bulan ilk biyosensörler enzim sensörleridir. Ticari olarak üretilen ilk biyosensör ise
seker hastalığı teşhisi için kan ve idrarda glukoz tayinini mümkün kılan glukoz oksidaz
elektrodudur. Bu renal fonksiyon testleri için geliştirilen üre ve kreatinin elektrotları ile kas
gücünü ölçmeye yönelik laktat elektrodu izlemiştir. İnsan vücuduna implante edilebilen
biyosensörler de geliştirilmiş olup bunlar biyolojik sıvılar vücut dışına alınmadan ve
tüketilmeden analiz imkânı verirler ki, özellikle ameliyat sırasında bu bilgilerin kesintisiz
sağlanması çok önemlidir. Biyosensörlerin, ilaçların vücuttaki düzeylerinin ayarlanması ve
kontrolünde kullanılması yakın bir gelecekte gerçekleştirilebilecektir. Yapay pankreas
çalışmaları buna güzel bir örnektir. Son yıllarda analizatörlere enzim elektrotları monte
edilmiş ve yoğun bakım ünitelerinde kullanılmaya başlanmıştır. Elektrolitlerin bileşimi, kan
gazları ve anahtar metabolitler diyagnostik açıdan çok değerli bilgiler verir. Biyosensörlerin
gelecekte önemli uygulamalarından biri superoksit ve nitrik oksit gibi kısa ömürlü ve
hormonlar ve nörotransmitterler gibi düşük konsantrasyonlu maddelerin in vivo tayinidir.
Ayrıca biyoproseslerin nükleik asit düzeyinde izlenmesi , ilaçların reseptörlere etkisi ve
özellikle transmitter – reseptör etkileşimi de biyosensörlerin gelecekteki önemli tıbbi
uygulamaları olacaktır.
Biyoteknoloji ve gıda endüstrisinde basta glukoz olmak üzere birçok monosakkarid ,amino
asitler , organik asitler (laktik asit) üre ve alkol tayinlerinde enzim sensörleri

www.KimyaMuhendisi.com
28

kullanılmaktadır. Ayrıca gıdalardaki yabancı maddeler (pestisidler , toksinler ve yabancı


hormonlar vb.) yanında aroma ve tazelik gibi kompleks parametreler için de biyosensörler
hazırlanabilir. Günümüzde gıda zehirlenmelerinin gittikçe artması toksik ve mikrobiyal
kontaminantların daha hızlı tayini zorunlu kılmaktadır. Biyosensörler yardımı ile bu tayin iki
şekilde başarılıdır.
I. Antigen – antikor reaksiyonu veya DNA hibridizasyonu vasıtası ile mikroorganizmaların
doğrudan tayini (immuno sensörler + DNA sensörleri ) .
II. Mikrobiyal kontaminasyonun gıdanın metabolik değişimi üzerinden indirekt tayini ( Enzim
sensörleri )
İlaçların kötü amaçla kullanımı ve uyuşturucu ile mücadelede biyosensörler
kullanılabilecektir. Uyuşturucu arayan köpeklerin yerini biyosensörler alabilir. Böylece
özellikle gümrüklerde, karakollarda zaman kazanılacaktır. Toprak, hava ve su kirliliğinin
kontrolünde mikrobiyal sensörler ve enzim sensörleri kullanılmaktadır.
Savaş durumunda kimyasal ve bakteriyolojik silahlara karsı korunma olasılığı çok zordur.
Çünkü bunların algılanması kolay değildir. Ancak biyosensörler sayesinde bu algılama
mümkün olabilmektedir. Birçok kimyasal savaş maddesinde organofosfor bileşikleri bulunur
ve bunlar da kolinesteraz enzim sensörleri ile belirlenir. Bakteriyolojik silahlardaki virüs,
bakteri ve toksik ajanlar diğer bazı biyosensörler ile saptanabilmektedir.

www.KimyaMuhendisi.com
29

3. BİYOSENSÖRLERİN UYGULAMALARI

3.1.Biyosensörlerin Genel Kullanım Alanları

Biyosensörlerin genel kullanım alanları incelenildiğinde, tıbbi analizlerden çevresel


analizlere, proses izlenmesinden ilaç analizlerine ve savunma faaliyetlerine kadar pek çok
alanda uygulama bulduğu görülmektedir.

Biyosensörler tıp , gıda , eczacılık , çevre kirliliği , savunma ve birçok endüstriyel aktivitede
özellikle otomasyon , kalite kontrolü , durum tespit ve enerji saklanmasında çok önemli rol
oynarlar. Bugüne kadar 180 ´ den fazla farklı madde için biyosensör hazırlanmış olup
bunlardan ancak 25 kadarı ticari olarak üretilmektedir. Biyosensörler için mümkün uygulama
alanları şunlardır :

 Klinik diyagnostik , biyomedikal sektör


 Proses kontrolü :
_ Biyoreaktör kontrol ve analitiği
_ Gıda üretim ve analizi
 Tarla tarımı, bağ – bahçe tarımı ve veterinerlik
 Bakteriyel ve viral diyagnostik
 İlaç analizi
 Endüstriyel atık su kontrolü
 Çevre koruma ve kirlilik kontrolü
 Maden isletmelerinde toksik gaz analizleri
 Askeri uygulamalar

Biyosensörler; gıda maddeleri, metabolitler, vitaminler, antibiyotikler ilaçlar gibi organik


maddeler, bazı organik bileşikler yanında enzimler, virüsler ve mikroorganizmaların tayininde
kullanılırlar. Bunların dışında BOD, toksisite ve mutajenite testlerinde de basarı ile
uygulanmaktadırlar.
Biyosensör grupları ve kapsadıkları analiz alanları Çizelge 2.5’de gösterilmektedir.

www.KimyaMuhendisi.com
30

Çizelge 2.5 Biyosensör Grupları ve Kapsadıkları Analiz Alanları

BİYOSENSÖR KAPSADIĞI ANALİZ ALANI


GRUBU

Enzim Sensörleri Küçük moleküllü organik ve anorganik maddeler ( metaboliler,


ilaçlar, gıda maddeleri, vitaminler, antibiyotikler ,pestisitler vb. )
Mikrobiyal Sensörler Enzim sensörlerin kapsadığı alanlar + BOD , Toksisite ,Mutajenite

DNA-Sensörleri Virüsler , patojen mikroorganizmalar

İmmuno Sensörler Virüsler , patojen mikroorganizmalar +Ksenobiyotikler

3.2. Biyosensörlerin Spesifik Uygulamaları

 DNA Antijen - Antikor - Toksin - Lipozom - Enzim kombinasyonuyla hazırlanan kolera


toksin biyosensörü, DNA hibridizasyonu temeline dayanan DNA-Avidin-Biotin-Lipozom-
Enzim kombinasyonuyla oluşturulan Tay Sacs biyosensörleri örnek olarak verilebilir.

Şekil 3.1 Kolera Toksin Biyosensörü

 Diasetilen lipid ile türevlendirilmiş sialik asit molekülleri yardımıyla enfekte edilmiş
örneklerde, UV ışık etkisiyle renk değişimi yoluyla virüslerin tayini, S.aureus ve
E.Coli'nin fluoresans veren sistemler yoluyla belirlenmesi, gıda zehirlenmelerinde yaygın
olarak karşılaşılan çeşitli bakterilerin antijen-antikor ve optik sistem kombinasyonlarıyla
analizlenmesi son yıllardaki diğer ilginç biyosensör örneklerini oluşturmaktadır.

www.KimyaMuhendisi.com
31

 Bilimadamlarınca hastalıkların teşhisinde kullanılmak üzere geliştirilen yeni fanilanın


özelliği akıllı olması. Akıllı fanila, giyildiği birkaç gün boyunca giyenin kalp atışlarını,
ateşini kontrol ediyor, ter analizini yapıp kaydediyor. Biyoloji mühendislerince geliştirilen
ve halen test aşamasında olan akıllı fanila, tıpta yakın bir gelecekte kullanılmaya
başlanacak biyosensör teknolojilerinden yalnızca biri. Geliştirilmekte olan teknoloji
harikası biyosensörler sayesinde, stresten baygınlık nöbetlerine, mide ekşimesinden kalp
spazmlarına kadar her türlü rahatsızlık, doktorlar tarafından sonradan izlenebilecek.
Vücudun içine yerleştirilen ya da giyilebilen bu biyosensörlerin bazıları şimdiden
satılıyor, bazıları ise insan ‘‘kobaylar’’ tarafından deneniyor. BT laboratuarlarından Prof.
Peter Cochrane, biyosensörleri deneyen gönüllü kobaylardan. Cochrane'in denediği alet,
sıradan bir saat görünümünde. Görevi ise, konferans verirken aşırı heyecanlandığında ve
nabzı 110'a çıktığında profesörü uyarmak ve sakinleşmesini sağlayarak nabzını 80'e
düşürmek.

 İngiliz bilim adamları hastalıkları anında teşhis ve tedavi için çip teknolojisinden
yararlanarak yeni bir yöntem geliştirdiler. Buna göre vücuda yerleştirilen bir çip en küçük
bir sağlık sorununda elektronik olarak bağlantılı olduğu bilgisayara haber veriyor ve bu
bilgi oradan da hastanın doktoruna ulaşıyor. Biyosensör, yani biyoalgılayıcı adı verilen çip
böylelikle sağlık problemlerinin en kısa sürede giderilmesine olanak sağlıyor, hatta hayat
kurtarıyor. İnsan sağlığı konusunda devrim niteliğindeki yöntem İngiltere'nin en saygın
üniversitelerinden Londra'daki Imperial College Kimya Fakültesi öğretim üyelerinden
Prof.John Perkins tarafından geliştirildi. Biyosensör, kan damarlarına veya istenilen bir
organa basit bir işlemle yerleştiriliyor. Gerekirse vücuda birden fazla biyosensör
konabiliyor. Biyosensör kandaki veya verilen nefesteki, yada beyinde oluşan kimyasal
maddeleri ölçüp vücutta meydana gelen her türlü kimyasal değişimleri anında belirliyor ve
hastalık bulguları halinde sinyal halinde merkezi bilgisayara bildiriyor. Biyosensör
bununla da kalmayarak hastalığa ilk müdahaleyi yapıyor, hastaya ne yapacağını bilgisayar
aracılığıyla söylüyor. Kalp, felç veya şeker koması gibi acil durumlarda doktora telefon
edip randevu alabilen biyosensör daha acil vakalarda ise ambulans çağırıp, hastanın
yakınlarına haber veriyor. Biyosensör acil durumlarda hastanın nerede, hangi pozisyonda
olduğunu, bayılıp bayılmadığını haber verebiliyor.

 DNA ile 15 dakikada teşhis Ege Üniversitesi (EÜ) Eczacılık Fakültesi, "biyosensör" adı
verilen algılayıcı cihaz sayesinde bulaşıcı ve kalıtsal hastalıkların tayinini 15 dakikada
yapabiliyor. Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şengün, DNA

www.KimyaMuhendisi.com
32

incelemeleri ile genetik ve bulaşıcı hastalıkların "hızlı, basit ve ucuz yoldan"


tanımlanabilmesinin mümkün olduğunu kaydederek, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Kişilerin gen haritasından faydalanarak, DNA incelemeleri ile kalıtsal veya bulaşıcı bir
hastalığı olup olmadığını tayin edebiliyoruz."

 Pittsburgh kentindeki Allegheny-Singer Araştırma Enstitüsü’nde görevli bilim adamı


Garth Ehrlich ve ekibi, New York’taki Amerikan Mikrobiyoloji Birliği’nin konferansında
yeni protezler konusunda bilgi verdiler. Ehrlich, konferansta yaptığı konuşmada,
protezlere yerleştirilen biyoalgılayıcı (biyosensör) sayesinde bakterilerin türlerinin tespit
edileceğini belirterek, protezin, bakterileri tanıdıktan sonra, içinde bulunan antibakteriyel
maddeleri salgılayacağını ve böylece enfeksiyonun tedavi edileceğini kaydetti.
Algılayıcıların tedavi sürecini takip edeceğini ve özel bir iletişim sistemiyle hekimi
bilgilendireceğini söyleyen Ehrlich, projede hekimlerin, mikrobiyologların, mühendislerin
ve biyofilm uzmanlarının görevli olduğunu ifade etti. Ehrlich, protezin ilk prototipinin 7
yıl içinde üretileceğini söyledi.

 Deprem, sel gibi doğal afetlerde insanlara yardım eden, inşaatlarda işçi olarak çalışan,
dans eden robotlardan sonra şimdi de itfaiye işlevi görecek robot üretildi.
Bir ormanı saatte 10 – 20 km hızla dolaşan OLE adındaki robot, biyosensörler yardımıyla
etrafı sürekli tarayarak çıkan yangını anında algıladıktan sonra harekete geçiyor ve gerekli
miktarda su püskürtmeye başlıyor.

 Eğer bir yüzeyi A proteinin sevdiği bir molekülle kaplanırsa, ortam sıvısına A proteini
konulduğunda A molekülleri gidip eşlerini bulur ve onlara bağlanırlar, ve yüzey A
molekülü ile kaplanmış olur. Eğer bu kaplanan yüzey, terazinin yüzeyi ise ve terazi
molekülerin ağırlıklarını ölçebilecek kadar hassas ise, o zaman A molekülünün varlığını
ağırlığa bakarak ölçebilir. Kütle ölçümünün en ümit verici uygulamalarından birisi budur.
Nanoelektromekanik sistemler adı verilen nano boyutta mekanik hareket ve bunun
elektriksel ölçümler ile dış dünyaya bağlanması üzerine kurulu araştırma konusu, çok
küçük terazilerin çalışma prensipleri, tasarımları ve üretimleri konusunda bilime yardımcı
olur. Eğer çok düşük miktarlarda biyomoleküllerin varlığını ölçebilirse o zaman çesitli
kanser türlerini, hormonal ve genetik bazı hastalıkları çok erken safhalarda teşhis edebilir.

3.2.1. Biyolojik Silahlar ve Biyosensörler


Bazı bakteri türleri biyolojik silah olarak kullanılabilmektedir. Biyolojik silahlar; insanları,
hayvanları veya tarımsal ürünleri öldürücü veya ağır derecede hasta edici olan

www.KimyaMuhendisi.com
33

mikroorganizmalar ile, bunlardan üretilen zehirli maddelerdir. Hatta sadece hastalık ve ölüme
yol açan mikropların kendileri değil; bunların taşıyıcıları da (örn. böcekler) bu sınıfa dahildir.
Biyolojik silahlar kitle imha silahları içindeki en problemli ve tehlikeli silahlardır. Nükleer
veya kimyasal silahlardan çok daha fazla insanı hedef alırlar. Diğer silahlara göre
maliyetlerinin düsük olması, rutin güvenlik sistemleriyle tespit edilemiyor olmaları gibi
değişik nedenlerle insanlık için ciddi tehdit unsurudurlar. Kimyasal silahların aksine hemen
tesir etmezler. Yaklaşık 24-48 saatlik bir kerahet devresinden sonra tesirleri ciddi olarak
görünür ve o zamana kadar da eğer mikrop kullanıldı ise çoğalarak etrafa yayılmaya devam
ederler. Biyolojik silahlar kimyasal olanlara göre çok daha fazla öldürücüdür. Örneğin 10 gr.
sarbon sporu, 1 ton sinir gazı Sarin’in öldürebileceği kadar insan öldürebilir.

Biyolojik silah tehlikesine karsı yapılması gerekenler ise söyle özetlenebilir:


 Biyosensörler ile tehlikenin tespiti ve tanımlanması.
 Mikrobiyal zehirlere karsı antidotların hazırlanması.
 Antibiyotik ve aşı geliştirilmesi.

Bakteriler, virüsler ve toksinler biyolojik silah olarak kullanılabilirler ve hepsinin birbirinden


farklı özellikleri vardır. Son yıllarda biyoteknolojik metodların hızla ilerlemesi bu bilgi ve
teknolojilerin kötü amaçlara âlet edilme tehlikesini de beraberinde getirmiştir. Genetik
mühendisliği çalışmalarındaki ilerlemeye paralel olarak biyolojik silahların etkisini artırıcı ve
tespit edilmelerini zorlaştırıcı gelişmeler ise, bu silahlara karsı yapılan savunmayı daha da
güçleştirecektir.
Genetik olarak dizayn edilmiş organizmalar, biyosilah üretiminde kullanılabilir durumdadır.
 Mikroskobik toksin veya biyoregülator fabrikasına dönüştürülmüş mikroorganizmalar,
 Antibiyotik, ası gibi rutin kullanılan ilaçlara bağışıklık kazandırılmış organizmalar.
 İmmunolojik profilleri değiştirilerek bilinen tespit metodları ile tespit edilemeyen
organizmalar.
 Antikor bazlı sensör sistemlerinin tespitinden kaçabilecek organizmalar.
Tehlikeli biyolojik maddelerin varlığının tespitinde en önemli unsur biyosensörlerdir.
Biyosensörler (biyo-alıcılar, biyolojik dedektörler) biyolojik materyallerin alıcılar ile tespit
edilip ölçülebilir sinyallere dönüştürüldüğü aletlerdir. Alıcılar tarafından tespit edilen
tanımanın sinyale dönüştürülmesinde kullanılan metodlara göre, bu biyosensörleri genel
olarak (1) optik sensörler ve (2) elektrokimyasal sensörler olarak iki gruba ayrılabilir.

www.KimyaMuhendisi.com
34

Ticarî olarak piyasada olan kimyasal ve biyolojik analiz âletleri gözden geçirildiğinde,
kimyasal detektörlerin biyolojik olanlardan daha fazla gelişmiş oldukları görülecektir.
Kimyasal dedektörler neredeyse saniyeler ve dakikalar içinde kimyasal maddeler hakkında
bilgi verirlerken, biyolojik dedektörler için bu süre genellikle daha uzundur; çünkü daha
kompleks ve yavaş çalışan mekanizmaları vardır. Problemlerden biri de, büyük ve ağır
olmalarıdır. Bu sorunların çözülmesi gerekmektedir; çünkü artık, kimyasal silahların
tespitinde olduğu gibi, biyo-silahların tespiti için de küçük boyuttaki robotlar ya da uçaklar
kullanılmak istenmektedir.
Son yıllarda optik sensörler biraz daha geliştirilmiştir ve biyokimyacılar için çok önemli
araçlar haline gelmiştir. Tespit edilmesi gereken materyale ilgisi olan, bağlanabilecek olan
alıcı element (veya elementler) biyosensör yüzeyine kimyasal metodlar ile sabitlenir, yani
immobilize edilir. Daha sonra ortam içerisinde istenen molekül veya mikroorganizma olan
çözelti ilave edildiğinde, alıcı ile bu biyolojik materyal birbirlerine bağlanırlar. Bu bağlanma
ise kullanılan sensör cinsine göre elektrik veya optik metodlarla sinyale dönüştürülerek
algılanır. Eğer ortamda istenen biyokimyasal yok ise, sinyal gönderilmez.
Biyosensörlerin çalışma mekanizması biyolojik elementler arasındaki ilgiye dayanır. Hücre
içindeki pek çok hayatî faaliyette yer alan proteinler arasında anahtar-kilit iliksisine benzer
ilişkiler vardır. Hücre içindeki faaliyetler hep birbirine bağlanan veya bağlanamayan
proteinlerin oluşturdukları biyokimyasal sinyaller ile devam eder. Protein çeşidi olan
antikorların vazifesi organizmaya giren yabancı molekülleri tespit edip bunlara bağlanmaktır.
Almanya, Fransa, Japonya, İngiltere, ABD, Rusya ve Irak’ın bu silahları üretmek için çalışma
yaptıkları söylenmektedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında biyo-silahlar kullanılmıştır.
1763’te İngilizler Kızılderililere çiçek hastalarının kullandıkları battaniyeleri vermiş ve bu
hastalığa karsı bağışıklığı olmayan yerlilerin hasta olup ölmelerine sebep olmuşlardır.
Bu tür insanların neden olabileceği biyolojik savas/terör tehlikesine karsı dikkatli olunması ve
gereken erken uyarı, tespit ve savunma sistemlerinin geliştirilmesine biyosensör
çalısılmalarının desteği gerekmektedir. ( Bozkurt 2006 )

3.2.2. Diyabet Hastalıgı Teshisinde Biyosensör Kullanımı

Diyabet hastalığı, insan vücudunun kandaki glikoz seviyesini ayarlayamamasından dolayı


ortaya çıkmaktadır. Besinlerden alınan glikoz vücutta kanla taşınır, pankreastaki ilgili
hücreler glikoz seviyesiyle uyarılır ve insülin hormonunun salgılanması sağlanır. İnsülin,
hücreler üzerinde glikoz alımı görevini üstlenir. Eğer vücut tarafından bir eksiklik hissedilirse

www.KimyaMuhendisi.com
35

insülin üretimi yavaşlatılır ve karaciğerde glikojen olarak depolanmış glikoz serbest bırakılır.
Diyabet hastası olmayan sağlıklı bir insan vücudu glikoz seviyesini kolaylıkla ayarlayabilir.
Bu basta beyin olmak üzere bütün organlar için oldukça önemlidir. Diyabet hastalarında
glikoz seviyesini ayarlama mekanizması düzgün çalışmadığından uzun zamana yayılmış
organ hasarları (hiperglisemya),koma ve en kötümser düşünceyle beyne giden glikozun
azlığından meydana gelen ölümler (hipoglisemya) oluşabilir.
Diyabet hastalığı yüzünden harcanan paranın ve hasta sayısının çokluğu düşünüldüğünde, bu
hastaların kan sekeri ölçümlerini evde yapabilmeleri büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Bu da
ancak glikoz biyosensörüyle başarılabilmektedir. Parmak ucundan alınan bir miktar kanın
biyosensöre temas ettirilmesi sonrası belirli bir süre içinde ölçüm sonucunu alabilen hasta
sonuçları kaydedip bir değişiklik olduğunda doktoruna başvurabilmektedir. Biyosensörlü
ölçüm cihazının en uygun fiyat, hız ve portatifliğe sahip olması da hastalar için büyük bir
önem taşımaktadır. Glikoz biyosensörlerinin farklı çalışma mekanizmaları olabilir. Bunlara
Elektrokimyasal,Heksokinaz,Glikoz-oksidaz mekanizmalı biyosensörleri örnek verebiliriz.Bu
çeşitlenme,farklı firmaların çalışmalarıyla ve teknolojinin ilerlemesiyle gerçekleşmektedir.
( Ramsay 1998 )

www.KimyaMuhendisi.com
36

4. SONUÇ

Biyosensör teknolojileri çeşitli alanlarda pek çok bilim alanındaki bilgi birikimini gelişmeler
paralelinde ve gereksinimler doğrultusunda kullanarak çok hızlı bir şekilde ilerlemektedir.
Biyosensörlerin klasik tayin yöntemlerine nazaran çoğu zaman spesifik ve duyarlı sonuçların
pratik ve kısa sürede alınmasını sağlamaları, tekrar kullanılabilir yada düşük maliyetle tek
kullanımlık şekilde seri olarak üretilebilmeleri ve bu türlerin çoğu zaman kullanırken özel
deneyim gerektirmemeleri onları gelecek vaat eden biyoanalitik sistemler olarak ön planda
tutmaktadır.
Uzun dönem içinde biyosensorik klasik fizikokimyasal ölçü aletleri yanında sensör teknolojisi
sayesinde aşağıda belirtilen üstünlüklere sahip birçok yeni uygulamaya olanak sağlayacaktır.
 Yüksek duyarlık ,
 Kısa ölçüm süresi ,
 Gereksinime göre işlem akışı ,
 Ölçüm ve analiz giderlerinde düşme ,
 Otomatik ölçüm ve ayar sistemlerinin devreye sokulması .

Bütün bunlara rağmen biyosensorik alanında çözülmesi gereken birçok problem de vardır :
 Biyokomponentlerin ömrünün kısa olması ,
 Biyosensör hazırlamanın uzun sürmesi ,
 Moleküler biyolojik prosesler hakkında yeterli bilgi birikimi olmaması ,
 Biyokompatibilite sorunları ,
 İmplante edilebilen sensörlerin steril tutulabilme güçlüğü .

Yukarıda belirtilen sorunların çözümlenmesi geleneksel analiz teknikleri ile yarışabilen ve


rutin analizlerde kullanılabilen biyosensör aletlerin piyasaya sunulmasına olanak sağlar.
Başarıyı garantilemek için bilim adamları ve mühendislerin biyokimya , moleküler biyoloji ,
kimya , fizik , malzeme bilimi , yarı iletken elektroniği ve teknolojisi ile bilgisayar teknolojisi
alanlarında sıkı işbirliği yapmalarında zorunluluk vardır.
Biyosensörlerin, kompleks maddelerin rasyonel ve ucuz olarak tayininde kullanımı ekonomik
ve toplumsal ağırlık kazanmalarını sağlamıştır. Biyochip teknolojisindeki gelişmelere bağlı
olarak biyosensörlerin önemi ve ağırlığı gittikçe artacaktır. Özellikle yoğun bakım
ünitelerinde , ameliyatlarda ve implantasyon amacı ile kullanılacak biyosensörlerde
minyatürizasyon çok önemlidir. 21. yüzyılın anahtar teknolojilerinden biri olan nanoteknoloji

www.KimyaMuhendisi.com
37

biyosensörlerin ufkunu çok açacak ve ekonomi ve günlük yasamdaki ağırlığını daha da


artıracaktır. Bu çerçevede ülkemizde Ulusal Biyosensör Araştırma – Geliştirme Merkezinin
en kısa zamanda kurulmasında büyük yarar vardır.

www.KimyaMuhendisi.com
38

KAYNAKLAR
Ramsay . 1998 . Commercial Biosensors Applications to Clinical Bioprocess and
Enviromential Samples . A Wiley – Intersuence Publication John Wıley & Sons , Inc .
Virginia
Telefoncu,A.(1999) Biyosensörler,(Telefoncu,A.,ed.),s.1.,Ege Üniversitesi Fen Fakültesi
Baskı Atölyesi,İzmir.
Mutlu . 2002 . Bilim ve Teknik Dergisi , Yeni Ufuklara . 416 . 11 – 12
Yıldız Bozkurt . 2006 http://www.zaferdergisi com/print/?makale=260 adresli web
sayfasından alınmıstır.
K. L. Ekinci ve meslektaşları, Nanoelectromechanical systems, Review of Scientific
Instruments, 1 Haziran 2005.
A. M. Fannimore ve meslektaşları, Rotational actuators based on carbon nanotubes, Nature,
24 Temmuz 2003.
V. Sazonova ve meslektaşları, A tunable carbon nanotube electromechanical oscillator,
Nature, 16 Eylül 2004.
http://www.bilgiustam.com/biyosensor-nedir/
http://www.kontrolkalemi.com/forum/sensorler_algilayicilar/biyo_sensorlert1915.0.html;wap
2=
http://www.neararsan.org/biyosensorlert24320.html?s=7d76d291386dbf3b7396a591fbbdf77a
&
http://www.biyomedtek.com/bmt-konular-no4.htm

http://www.fatih.edu.tr/~abasiyanik/biosensor_Grup.htm

http://www.biyoturk.org/index.php/Meral-Yuce/Biyosensorler.html
http://makinecim.com/bilgi_8078_BIYOSENSOR-ve-MEDIKAL-UYGULAMALARI
http://www.biotechproducts.com
http://www.sciam.com
http://www.lbl.gov
http://www.zurich.ibm.com
http://www.cranfield.ac.uk
http://pubs.acs.org

www.KimyaMuhendisi.com

You might also like