Professional Documents
Culture Documents
Bi̇yosensörler PDF
Bi̇yosensörler PDF
KİMYA-METALÜRJİ FAKÜLTESİ
KİMYA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
BİYOSENSÖRLER
İstanbul, 2008
Güz Dönemi
1
1. GİRİŞ
Genel anlamda biyosensörler, biyoloji, fizik, kimya, biyokimya, mühendislik gibi pek çok
bilim alanının bilgi birikiminden multidisipliner bir anlayış çerçevesinde yararlanılarak ve
biyolojik moleküllerin veya sistemlerin seçimlilik özellikleri ile modern elektronik tekniklerin
işlem yeteneğinin birleştirilmesiyle geliştirilen biyoanalitik cihazlar olarak tanımlanabilirler.
MÜHENDİSLİK
FİZİK
www.KimyaMuhendisi.com
2
edilebilirler. Bununla birlikte, bugün biyosensörlerden bahsedilince ilk akla gelen daha genel
ve yaygın kullanım imkânı bulmuş, analiz amacına yönelik biyoanalitik sistemler olmaktadır.
1.1. Tarihçe
Canlılar teknologların hayal bile edemeyeceği duyarlık performansı gösterirler. Örneğin bazı
köpeklerin koku almaları insanlardan 100.000 kat daha duyarlıdır. Yılan balıkları tonlarca su
içerisine ilave edilen birkaç damla yabancı maddeyi derhal algılarlar. Kelebekler
partnerlerinin yaydığı birkaç molekülü bile hissederler. Algler ise zehirli maddelere karsı çok
duyarlıdırlar.
Canlılara bu uyarıları algılamayı mümkün kılan biyolojik maddelerin analiz sistemleri ile
birleştirilmesi biyosensörleri doğurmuştur. Biyosensör teknolojisi o kadar hızlı gelişmektedir
ki, International Union of Pure and Applied Chemistry tarafından oluşturulan Biyosensörleri
Sınıflandırma ve Adlandırma Komisyonu 1996 yılında hazırlayıp yayınladığı biyosensör
tanımı biyomikrochiplerin gelişimi ile daha şimdiden geçerliliğini yitirmiştir. Biyosensörlerin
gelişiminde, mikro elektronikten bildiğimiz daima daha küçük, daha doğru ve daha ucuz
aletlere eğilim saptanmaktadır.
Biyosensörlerin tarihi 50’li yılların ortalarında L.C. Clark’ın Cincinnati
Hastanesi’nde (Ohio,ABD ) ameliyat sırasında kanın O2 miktarını bir
elektrod ile izlemesiyle baslar. 1962 yılında Clark ve Lyons
Glukozoksidaz (GOD) enzimini O2 elektrodu ile kombine ederek kanın
glukoz düzeyini ölçmeyi basardılar. Böylece yeni bir analitik sistem
oluştu. Bu sistem bir yandan biyolojik sistemin yüksek spesifisikliğini
(enzim) diğer taraftan ise fiziksel sistemin (elektrod) tayin duyarlılığını
Şekil 1.3 L.C Clark birleştirmiş ve geniş spektrumlu bir uygulama olanağı bulmuştur.
Bir biyolojik sıvıdaki glukoz ve çözünmüş oksijen elektrod etrafındaki membranı geçerek
elektrod yüzeyine ulaştığında glukoz oksitlenerek glukonik aside dönüşür ve bu sırada O2
harcanır. Ortamdaki glukoz bittiğinde O2 tüketimi durur. O2 elektrodu ile başlangıçtaki ve
www.KimyaMuhendisi.com
3
reaksiyon sonundaki çözünmüş O2 ölçülür. Aradaki fark ortamdaki glukozun oksidasyonu için
harcanan O2 olup buradan biyolojik sıvıdaki glukoz miktarı hesaplanır. Klasik elektrokimya
ile sadece anyon ve katyonları belirleyen sensörler hazırlanabilirken sisteme biyomateryalin
de katılması ile diğer birçok maddenin tayini mümkündür. Böylece hazırlanan analiz
sistemlerine biyosensörler adı verilir.
www.KimyaMuhendisi.com
4
Mred _ Mox
Üçüncü generasyon biyosensörlerde enzimin redoks merkezi ile elektrod yüzeyi arasında
direkt elektriksel iletişim sağlanmış ve redoks mediyatörlerine gereksinim kalmamıştır.
Biyosensörlerde biyokomponent olarak enzimler yanında doku kültürleri, mikroorganizmalar,
organeller, antikorlar ve nükleik asitler de kullanılabilmekte olup ölçüm tekniğine göre
amperometrik , potensiyometrik , termal , piezoelektrik , akustik veya optik sensörler olarak
adlandırılırlar.
Biyosensörlerin yüksek spesifiklik yanında; renkli ve bulanık çözeltilerde geniş bir
konsantrasyon aralığında doğrudan ölçüme olanak sağlamak gibi üstünlükleri vardır. Fakat
reseptör olarak adlandırılan biyokomponentlerin pH, sıcaklık, iyon şiddeti gibi ortam
koşullarından etkilenmesi biyosensörün kullanım ömrünü kısalttığından bir dezavantajdır.
( Telefoncu 1999 )
www.KimyaMuhendisi.com
5
2. BİYOSENSÖRLER
Biyosensörde en önemli nokta sistemde mutlaka bir biyolojik materyal kullanılıyor olmasıdır.
Bu biyolojik materyaller kullanılarak, çok seçici, çok hassas, çoğu zaman da çok daha hızlı
ölçüm yapmak mümkündür.
www.KimyaMuhendisi.com
6
Bir biyosensör, Şekil 2.2’de şematik olarak gösterildiği gibi şu üç temel bileşenden oluşur :
(ii) tanıyan ile tanınan arasındaki etkileşmeyi elektrik sinyaline çeviren “çevirici “
(“transducer“); ve
Tanıyıcı bölümde immobilize edilmiş ligandlar bulunur. Ligand herhangi bir kimyasal bileşik
olabilir, ancak bu bir biyolojik materyal ise (örneğin bir enzim, bir antibadi/antijen, bir
oligopeptid, bir oligonükleotid, bir mikrorganizma, veya bir hayvan/bitki hücresi/dokusu) bu
sensör, bir biyosensör olur.
Biyosensörün tanıyıcı tabakasına takılmış bulunan ligand (“tanıyan”) ile tayini gerçekleşecek
olan analit (“tanınan”) arasında, sensör yüzeyinde bir etkileşme oluşur. Bu etkileşme,
biyosensörlerde çoğu kez çok seçicidir.
Etkileşmenin sonucunda oluşan değişiklik, örneğin, ortaya çıkan bir kimyasal madde veya
başlangıçta ortamda bulunan ve etkileşme ile kaybolan bir kimyasal madde, örneğin, bir
elektrokimyasal değişikliğe (elektriksel potansiyel veya akım değişimi gibi) neden olur veya
olması için uygun önlem alınır. Alternatif olarak etkileşim sonucu ortaya ısı çıkar veya
www.KimyaMuhendisi.com
7
kaybolur; optik özellikler değişir; veya kütle değişimi gözlenir. Cihazdaki “çevirici” birimi bu
değişimi algılar ve elektrik sinyaline çevirir, ki bu da elektronik bölüm tarafından
değerlendirilir ve sayısal okunabilir verilere dönüştürülür.
Sistemin özelliğine bağlı olarak yükseltici, mikroişlemci, dijital görüntüleyici gibi kısımlar
sistem içinde yer alabilirler.
d) Mikroişlemci
e) Gösterge
Başka türlü bir etkileşim de, sensör yüzeyinde bulunan tanıyan ile ortamda bulunan tanınan
moleküllerinin bağlanma şeklinde tepkimesi söz konusudur. Buna örnek olarak
immunosensörlerdeki antibadi ile antijen ilişkisi verilebilir. Tanıyan olarak oligopeptidlerin
kullanıldığı afinite sistemleri de geliştirilmiştir.
Nükleik asit sensörlerinde DNA, RNA, bunların fragmanlarının veya bunları taşıyan
moleküllerin (örneğin RNA zinciri bulunan enzimler, vb.) tayini yapılabilmektedir. Nükleik
asit sensörleri tersinir hibridizasyon/dehibridizasyon mekanizması üzerine kurulur.
www.KimyaMuhendisi.com
8
hücre içine alıp amonyak çıkacak şekilde etkileşir, oluşan amonyak, potansiyometrik esaslı bir
amonyak elektrod ile ölçülür.
2.2. Biyokomponentler
BİYOSENSÖRLER
BİYOAFFİNİTE BİYOKATALİTİK
SENSÖRLER SENSÖRLER
www.KimyaMuhendisi.com
9
Enzim
Diğer yandan enzimler (saf enzimler , organeller , doku kesitleri veya mikroorganizmalar )
tarafından gerçekleştirilen moleküler değişimlere analitlerin kimyasal dönüşümü eslik eder.
Bu sebeple bu tür sensörler katalitik veya metabolizma sensörleri olarak tanımlanırlar.
Enzimler, mikroorganizmalar, organeller, doku kesitleri, antikorlar ve nükleik asitler ve
biyolojik membranlar içine yerleşmiş kimyasal reseptörler sensörlerde biyokomponent
(biyoreseptör) olarak kullanılırlar. Biyoreseptörler analizlenecek maddeyi dönüşüme
uğratırlar ve bu dönüşüme eslik eden değişimler transduser tarafından algılanır. Yüksek
spesifikliklerinden dolayı enzimler en yaygın kullanılan biyoreseptörlerdir. Uygun bir
enzimin bulunamaması veya enzimin kararsız olması ve birden çok sayıda maddenin tayini
www.KimyaMuhendisi.com
10
www.KimyaMuhendisi.com
11
www.KimyaMuhendisi.com
12
www.KimyaMuhendisi.com
13
www.KimyaMuhendisi.com
14
Elektrokimyasal Potansiyometrik
Amperometrik
Voltametrik
Alan etki (FET, ISFET)
Elektriksel Yüzey iletkenlik (NOS)
Elektrolit iletkenliği
Floresans
Optik Absorpsiyon
Yansıma
Lüminesans
Kırılma indisi
Işık saçılması
Paramanyetiklik
Manyetik Piezo kristalin (PZ)
Kütle hassas Rezonans frekansı
Yüzey akustik dalga (SAW)
Reaksiyon ısısı
Termal Adsorpsiyon ısısı
Amperometri genel anlamda belli bir potansiyeldeki akım şiddetinin ölçümünü esas alır.
Sözkonusu akım yoğunluğu çalışma elektrodunda yükseltgenen ya da indirgenen elektroaktif
türlerin konsantrasyonunun bir fonksiyonu olarak tanımlanır. İkinci elektrot referans elektrot
www.KimyaMuhendisi.com
15
Katodik reaksiyon;
Anodik reaksiyon;
Ag + Cl- → AgCl + e-
Toplam reaksiyon;
www.KimyaMuhendisi.com
16
Potansiyometri bilindiği gibi en genel anlamda bir çalışma ve referans elektrot arasındaki
potansiyel farkının ölçümünü esas alır. Elektrot potansiyelinin belirlenmesi doğrudan analit
konsantrasyonunu tanımlar. Potansiyometrik biyosensörlerde kullanılan temel sensörler pH ya
da tek değerlikli iyonlara duyar cam elektrotlar, anyon ya da katyonlara duyar iyon seçimli
elektrotlar ve karbondioksit ya da amonyağa yönelik gaz duyar elektrotlardır.
Temel sensör olarak metal oksit yarı iletken alan etki transistörlerini (MOSFET) yada iyon
duyar alan etki transistörlerini (ISFET) esas alan bu tür enzim sensörleri, enzim ile alan etki
transistörlerinin birleştirilmesini ifade edecek şekilde enzim alan etki transistörleri(ENFET)
olarak adlandırılırlar.MOSFET’lerin, gazların ölçümüne uygun hale getirilmesiyle oluşan gaz
duyar sensörlerde(GASFET) adsorblanan gaz moleküllerinin disosiyasyonu ve oluşan yükün
oksit tabakasına transferi temel ilkeyi oluşturur. Bu durum tabanın dielektrik sabitini
değiştirerek ve drain akımda bir modifikasyona yol açarak ölçüme imkân verir.
Optik biyosensörler iletici sistem olarak optik lifler üzerine uygun bir yöntemle uygun bır
biyomolekülün immobilize edilerek hazırlanan ölçüm aygıtlarıdır.
www.KimyaMuhendisi.com
17
Etkileşim sonucu meydana gelen kimyasal yada fizikokimyasal bir değişimin ölçümünü esas
alırlar. Sinyal, ışık yansıması, saçılımı yada yayımı sonucu meydana gelir. Örneğin optik lifin
üzerine enzim immobilizasyonuyla hazırlanan optik esaslı enzim sensörleri temelde
absorbsiyon, fluoresans, biyolüminesans gibi temel ilkeler çerçevesinde işlev görürler
Kalorimetri esaslı enzim sensörleri, termal enzim sensörleri, enzim termistörleri yada
entalpimetrik enzim sensörleri gibi değişik isimlerle tanımlanırlar. Temel ilkeleri bir
enzimatik reaksiyondaki entalpi değişiminden yararlanarak substrat konsantrasyonunu
belirlemekten oluşur. Genel olarak enzimatik reaksiyonların ekzotermik doğasından
yararlanılır. Enzimatik reaksiyon sonucu meydana gelen sıcaklık değişimi ile substrat
konsantrasyonu arasındaki doğrusal ilişkiden sonuca ulaşılır. moC gibi oldukça küçük sıcaklık
değişimleri termal olarak yalıtılmış ortamlarda termistör veya termofiller yardımıyla izlenir.
www.KimyaMuhendisi.com
18
Kalorimetri esaslı termal biyoanalizör ile termal enzim sensörleri arasında biyosensör kavramı
açısından önemli farklar vardır. Termal biyoanalizörler, yalıtılmış bir sistemde genelde biri
referans olmak üzere iki immobilize enzim kolonu içerirler. Pompalar yardımıyla bir sürekli
akış olayı gerçekleşir. Enzimatik reaksiyon uyarınca substrat konsantrasyonuna bağlı sıcaklık
değişimi termofiller yardımıyla izlenir.
Örnek olarak, maviden kırmızıya basit renk değişimiyle virüslerin belirlenmesi verilebilir.
Virüs bağlayıcı element, sialik asit olarak bilinen hücre yüzeyi şekerlerinin sentetik
türevidir.
Sentetik sialik asit daha uzun bir diasetilen lipit ile birleştirilmiştir.
UV ışığına maruz bırakıldığında diasetilen lipitlerdeki üçlü bağ aktive edilerek film
tabakasının mavi renkli görünüm alması gerçekleşir.
Enfekte edilmiş örneklerde virüslerin sialik aside bağlanması sialik aside bağlı lipid
zincirlerinin konformasyonunda değişikliğe yol açarak farklı dalga boyundaki ışığın
absorblanmasına neden olur ve renk maviden kırmızıya döner.
Renk şiddeti örnekte var olan virüs miktarıyla ilişkilendirilmiştir. Kalorimetrik olarak
yorum yapılır.
www.KimyaMuhendisi.com
19
Çizelge 2.3’de bazı enzim katalizli reaksiyonların molar entalpi değerleri belirtilmiştir.
Enzimatik reaksiyondaki entalpi değişiminden yararlanarak substrat konsantrasyonu
belirlenir.
www.KimyaMuhendisi.com
20
www.KimyaMuhendisi.com
21
2.4.Enzim Sensörleri
Biyosensör teknolojisinin tarihsel geçmişine bakıldığında bu alandaki ilk çalışmaların enzim
sensörleriyle başladığı görülmektedir. 1962 de Clark ve Lyons ve 1967 de Updike ve Hick
tarafından rapor edilen glukoz tayinine yönelik glukoz oksidaz enzim elektrotları bu konudaki
ilk örnekleri oluşturmaktadır. Biyosensör teknolojisindeki ilk örnekler özellikle amperometrik
ve potansiyometrik temelli enzim elektrotları seklinde ortaya çıkmışlardır. Bu durumun en
önemli edeni o tarihteki bilgi ve teknolojik birikimin söz konusu çalışmalar için yeterli düzeye
ulaşmış olmasıdır. Biyosensör teknolojisinde kullanılan biyolojik materyaller artan
komplekslik niteliklerine göre sıralandıklarında; iyonoforlar, antikorlar, enzimler, lipozomlar,
biyomembran parçaları (örn. resptör ) , hücre organelleri ( örn. mitokondri) doku veya tüm
hücreler ve organlar ( örn.görme ve koklama ) seklinde sınıflandırılabilirler.
www.KimyaMuhendisi.com
22
Organ
↑
Doku
↑
Tüm Hücre
↑
Hücre Organeli
↑
Biyomembran
↑
Lipozom
↑
Enzim
↑
Antikor
↑
İyonofor
www.KimyaMuhendisi.com
23
www.KimyaMuhendisi.com
24
2.5.1. Seçicilik
İdeal bir biyosensörde en önemli parametrelerden birisi seçicilik özelliğidir. Eğer yeterli
seçicilik mevcut değilse bu eksiği giderecek uzun ek işlemler gerekir.
www.KimyaMuhendisi.com
25
2.5.4. Tekrarlanabilirlik
İdeal bir biyosensör için, elektrodun aynı koşullar altında arka arkaya yapılan ölçümlerde
hemen hemen aynı sonuçların okunması istenir. Pratikte pek mümkün olmayan bu durum göz
önüne alınarak yapılan çalışmalarda tekrarlanabilirlik parametresi mutlaka incelenmelidir.
Tekrarlanabilirlik ne kadar iyi olursa biyosensörün uygulamalarının da o denli iyi olduğundan
söz edilebilir.
2.5.5. Stabilite
Elektrot stabilitesinin (kararlılığının) yüksek olması ideal biyosensörler için gereklidir.
Stabilite, kullanılan biyolojik materyalin fiziksel dayanıklılığına bağlıdır. Ayrıca; pH, ısı,
nem, ortam, O2 derişimi gibi parametrelerden de etkilenmektedir.
www.KimyaMuhendisi.com
26
Biyosensörler başta tıp alanında olmak üzere bir çok sektörde kullanılmaktadır. 2003 yılı
verilerine göre biyosensörler 7.3 milyar dolarlık pazar oluşturmaktadır.
TIP
GIDA ÇEVRE
2003 yılında
7.3 milyar
dolar
Pazar
BİYOLOJİK/İ
SAVUNMA LAÇ
ARAŞTIRMA
Biyosensör pazarı incelendiğinde üretimin %90 dan fazlasının tıp alanında kullanıldığı ve
bunun da ağırlıklı olarak glukoz tayinine yönelik enzim esaslı biyosensörlerden oluştuğu
görülmektedir. İnsan sağlığının birincil önemi, şeker hastalığının yaygınlığı, vücut sıvılarının
genelde standart bileşimi ve tasarlanan sistemlerin uygunluğu bu sonucu ortaya
çıkarmıştır.Doğal olarak, son yıllardaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler diğer bazı
www.KimyaMuhendisi.com
27
biyosensör türlerinin de bu pazarda paylarının hızlı bir şekilde artmasına yol açacaktır.Ancak
enzimlerin çok yüksek sayı ve çeşitliliği ve çok farklı kullanım alan ve amaçlarında
yararlanılabilir olmaları bu pazarda egemenliğin enzim esaslı biyosensörlerde olması
sonucunu doğurmaktadır.
Hiç kuskusuz biyomedikal sektör biyosensörler için en iyi pazardır. Bu alanda uygulama
olanağı bulan ilk biyosensörler enzim sensörleridir. Ticari olarak üretilen ilk biyosensör ise
seker hastalığı teşhisi için kan ve idrarda glukoz tayinini mümkün kılan glukoz oksidaz
elektrodudur. Bu renal fonksiyon testleri için geliştirilen üre ve kreatinin elektrotları ile kas
gücünü ölçmeye yönelik laktat elektrodu izlemiştir. İnsan vücuduna implante edilebilen
biyosensörler de geliştirilmiş olup bunlar biyolojik sıvılar vücut dışına alınmadan ve
tüketilmeden analiz imkânı verirler ki, özellikle ameliyat sırasında bu bilgilerin kesintisiz
sağlanması çok önemlidir. Biyosensörlerin, ilaçların vücuttaki düzeylerinin ayarlanması ve
kontrolünde kullanılması yakın bir gelecekte gerçekleştirilebilecektir. Yapay pankreas
çalışmaları buna güzel bir örnektir. Son yıllarda analizatörlere enzim elektrotları monte
edilmiş ve yoğun bakım ünitelerinde kullanılmaya başlanmıştır. Elektrolitlerin bileşimi, kan
gazları ve anahtar metabolitler diyagnostik açıdan çok değerli bilgiler verir. Biyosensörlerin
gelecekte önemli uygulamalarından biri superoksit ve nitrik oksit gibi kısa ömürlü ve
hormonlar ve nörotransmitterler gibi düşük konsantrasyonlu maddelerin in vivo tayinidir.
Ayrıca biyoproseslerin nükleik asit düzeyinde izlenmesi , ilaçların reseptörlere etkisi ve
özellikle transmitter – reseptör etkileşimi de biyosensörlerin gelecekteki önemli tıbbi
uygulamaları olacaktır.
Biyoteknoloji ve gıda endüstrisinde basta glukoz olmak üzere birçok monosakkarid ,amino
asitler , organik asitler (laktik asit) üre ve alkol tayinlerinde enzim sensörleri
www.KimyaMuhendisi.com
28
www.KimyaMuhendisi.com
29
3. BİYOSENSÖRLERİN UYGULAMALARI
Biyosensörler tıp , gıda , eczacılık , çevre kirliliği , savunma ve birçok endüstriyel aktivitede
özellikle otomasyon , kalite kontrolü , durum tespit ve enerji saklanmasında çok önemli rol
oynarlar. Bugüne kadar 180 ´ den fazla farklı madde için biyosensör hazırlanmış olup
bunlardan ancak 25 kadarı ticari olarak üretilmektedir. Biyosensörler için mümkün uygulama
alanları şunlardır :
www.KimyaMuhendisi.com
30
Diasetilen lipid ile türevlendirilmiş sialik asit molekülleri yardımıyla enfekte edilmiş
örneklerde, UV ışık etkisiyle renk değişimi yoluyla virüslerin tayini, S.aureus ve
E.Coli'nin fluoresans veren sistemler yoluyla belirlenmesi, gıda zehirlenmelerinde yaygın
olarak karşılaşılan çeşitli bakterilerin antijen-antikor ve optik sistem kombinasyonlarıyla
analizlenmesi son yıllardaki diğer ilginç biyosensör örneklerini oluşturmaktadır.
www.KimyaMuhendisi.com
31
İngiliz bilim adamları hastalıkları anında teşhis ve tedavi için çip teknolojisinden
yararlanarak yeni bir yöntem geliştirdiler. Buna göre vücuda yerleştirilen bir çip en küçük
bir sağlık sorununda elektronik olarak bağlantılı olduğu bilgisayara haber veriyor ve bu
bilgi oradan da hastanın doktoruna ulaşıyor. Biyosensör, yani biyoalgılayıcı adı verilen çip
böylelikle sağlık problemlerinin en kısa sürede giderilmesine olanak sağlıyor, hatta hayat
kurtarıyor. İnsan sağlığı konusunda devrim niteliğindeki yöntem İngiltere'nin en saygın
üniversitelerinden Londra'daki Imperial College Kimya Fakültesi öğretim üyelerinden
Prof.John Perkins tarafından geliştirildi. Biyosensör, kan damarlarına veya istenilen bir
organa basit bir işlemle yerleştiriliyor. Gerekirse vücuda birden fazla biyosensör
konabiliyor. Biyosensör kandaki veya verilen nefesteki, yada beyinde oluşan kimyasal
maddeleri ölçüp vücutta meydana gelen her türlü kimyasal değişimleri anında belirliyor ve
hastalık bulguları halinde sinyal halinde merkezi bilgisayara bildiriyor. Biyosensör
bununla da kalmayarak hastalığa ilk müdahaleyi yapıyor, hastaya ne yapacağını bilgisayar
aracılığıyla söylüyor. Kalp, felç veya şeker koması gibi acil durumlarda doktora telefon
edip randevu alabilen biyosensör daha acil vakalarda ise ambulans çağırıp, hastanın
yakınlarına haber veriyor. Biyosensör acil durumlarda hastanın nerede, hangi pozisyonda
olduğunu, bayılıp bayılmadığını haber verebiliyor.
DNA ile 15 dakikada teşhis Ege Üniversitesi (EÜ) Eczacılık Fakültesi, "biyosensör" adı
verilen algılayıcı cihaz sayesinde bulaşıcı ve kalıtsal hastalıkların tayinini 15 dakikada
yapabiliyor. Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şengün, DNA
www.KimyaMuhendisi.com
32
Deprem, sel gibi doğal afetlerde insanlara yardım eden, inşaatlarda işçi olarak çalışan,
dans eden robotlardan sonra şimdi de itfaiye işlevi görecek robot üretildi.
Bir ormanı saatte 10 – 20 km hızla dolaşan OLE adındaki robot, biyosensörler yardımıyla
etrafı sürekli tarayarak çıkan yangını anında algıladıktan sonra harekete geçiyor ve gerekli
miktarda su püskürtmeye başlıyor.
Eğer bir yüzeyi A proteinin sevdiği bir molekülle kaplanırsa, ortam sıvısına A proteini
konulduğunda A molekülleri gidip eşlerini bulur ve onlara bağlanırlar, ve yüzey A
molekülü ile kaplanmış olur. Eğer bu kaplanan yüzey, terazinin yüzeyi ise ve terazi
molekülerin ağırlıklarını ölçebilecek kadar hassas ise, o zaman A molekülünün varlığını
ağırlığa bakarak ölçebilir. Kütle ölçümünün en ümit verici uygulamalarından birisi budur.
Nanoelektromekanik sistemler adı verilen nano boyutta mekanik hareket ve bunun
elektriksel ölçümler ile dış dünyaya bağlanması üzerine kurulu araştırma konusu, çok
küçük terazilerin çalışma prensipleri, tasarımları ve üretimleri konusunda bilime yardımcı
olur. Eğer çok düşük miktarlarda biyomoleküllerin varlığını ölçebilirse o zaman çesitli
kanser türlerini, hormonal ve genetik bazı hastalıkları çok erken safhalarda teşhis edebilir.
www.KimyaMuhendisi.com
33
mikroorganizmalar ile, bunlardan üretilen zehirli maddelerdir. Hatta sadece hastalık ve ölüme
yol açan mikropların kendileri değil; bunların taşıyıcıları da (örn. böcekler) bu sınıfa dahildir.
Biyolojik silahlar kitle imha silahları içindeki en problemli ve tehlikeli silahlardır. Nükleer
veya kimyasal silahlardan çok daha fazla insanı hedef alırlar. Diğer silahlara göre
maliyetlerinin düsük olması, rutin güvenlik sistemleriyle tespit edilemiyor olmaları gibi
değişik nedenlerle insanlık için ciddi tehdit unsurudurlar. Kimyasal silahların aksine hemen
tesir etmezler. Yaklaşık 24-48 saatlik bir kerahet devresinden sonra tesirleri ciddi olarak
görünür ve o zamana kadar da eğer mikrop kullanıldı ise çoğalarak etrafa yayılmaya devam
ederler. Biyolojik silahlar kimyasal olanlara göre çok daha fazla öldürücüdür. Örneğin 10 gr.
sarbon sporu, 1 ton sinir gazı Sarin’in öldürebileceği kadar insan öldürebilir.
www.KimyaMuhendisi.com
34
Ticarî olarak piyasada olan kimyasal ve biyolojik analiz âletleri gözden geçirildiğinde,
kimyasal detektörlerin biyolojik olanlardan daha fazla gelişmiş oldukları görülecektir.
Kimyasal dedektörler neredeyse saniyeler ve dakikalar içinde kimyasal maddeler hakkında
bilgi verirlerken, biyolojik dedektörler için bu süre genellikle daha uzundur; çünkü daha
kompleks ve yavaş çalışan mekanizmaları vardır. Problemlerden biri de, büyük ve ağır
olmalarıdır. Bu sorunların çözülmesi gerekmektedir; çünkü artık, kimyasal silahların
tespitinde olduğu gibi, biyo-silahların tespiti için de küçük boyuttaki robotlar ya da uçaklar
kullanılmak istenmektedir.
Son yıllarda optik sensörler biraz daha geliştirilmiştir ve biyokimyacılar için çok önemli
araçlar haline gelmiştir. Tespit edilmesi gereken materyale ilgisi olan, bağlanabilecek olan
alıcı element (veya elementler) biyosensör yüzeyine kimyasal metodlar ile sabitlenir, yani
immobilize edilir. Daha sonra ortam içerisinde istenen molekül veya mikroorganizma olan
çözelti ilave edildiğinde, alıcı ile bu biyolojik materyal birbirlerine bağlanırlar. Bu bağlanma
ise kullanılan sensör cinsine göre elektrik veya optik metodlarla sinyale dönüştürülerek
algılanır. Eğer ortamda istenen biyokimyasal yok ise, sinyal gönderilmez.
Biyosensörlerin çalışma mekanizması biyolojik elementler arasındaki ilgiye dayanır. Hücre
içindeki pek çok hayatî faaliyette yer alan proteinler arasında anahtar-kilit iliksisine benzer
ilişkiler vardır. Hücre içindeki faaliyetler hep birbirine bağlanan veya bağlanamayan
proteinlerin oluşturdukları biyokimyasal sinyaller ile devam eder. Protein çeşidi olan
antikorların vazifesi organizmaya giren yabancı molekülleri tespit edip bunlara bağlanmaktır.
Almanya, Fransa, Japonya, İngiltere, ABD, Rusya ve Irak’ın bu silahları üretmek için çalışma
yaptıkları söylenmektedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında biyo-silahlar kullanılmıştır.
1763’te İngilizler Kızılderililere çiçek hastalarının kullandıkları battaniyeleri vermiş ve bu
hastalığa karsı bağışıklığı olmayan yerlilerin hasta olup ölmelerine sebep olmuşlardır.
Bu tür insanların neden olabileceği biyolojik savas/terör tehlikesine karsı dikkatli olunması ve
gereken erken uyarı, tespit ve savunma sistemlerinin geliştirilmesine biyosensör
çalısılmalarının desteği gerekmektedir. ( Bozkurt 2006 )
www.KimyaMuhendisi.com
35
insülin üretimi yavaşlatılır ve karaciğerde glikojen olarak depolanmış glikoz serbest bırakılır.
Diyabet hastası olmayan sağlıklı bir insan vücudu glikoz seviyesini kolaylıkla ayarlayabilir.
Bu basta beyin olmak üzere bütün organlar için oldukça önemlidir. Diyabet hastalarında
glikoz seviyesini ayarlama mekanizması düzgün çalışmadığından uzun zamana yayılmış
organ hasarları (hiperglisemya),koma ve en kötümser düşünceyle beyne giden glikozun
azlığından meydana gelen ölümler (hipoglisemya) oluşabilir.
Diyabet hastalığı yüzünden harcanan paranın ve hasta sayısının çokluğu düşünüldüğünde, bu
hastaların kan sekeri ölçümlerini evde yapabilmeleri büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Bu da
ancak glikoz biyosensörüyle başarılabilmektedir. Parmak ucundan alınan bir miktar kanın
biyosensöre temas ettirilmesi sonrası belirli bir süre içinde ölçüm sonucunu alabilen hasta
sonuçları kaydedip bir değişiklik olduğunda doktoruna başvurabilmektedir. Biyosensörlü
ölçüm cihazının en uygun fiyat, hız ve portatifliğe sahip olması da hastalar için büyük bir
önem taşımaktadır. Glikoz biyosensörlerinin farklı çalışma mekanizmaları olabilir. Bunlara
Elektrokimyasal,Heksokinaz,Glikoz-oksidaz mekanizmalı biyosensörleri örnek verebiliriz.Bu
çeşitlenme,farklı firmaların çalışmalarıyla ve teknolojinin ilerlemesiyle gerçekleşmektedir.
( Ramsay 1998 )
www.KimyaMuhendisi.com
36
4. SONUÇ
Biyosensör teknolojileri çeşitli alanlarda pek çok bilim alanındaki bilgi birikimini gelişmeler
paralelinde ve gereksinimler doğrultusunda kullanarak çok hızlı bir şekilde ilerlemektedir.
Biyosensörlerin klasik tayin yöntemlerine nazaran çoğu zaman spesifik ve duyarlı sonuçların
pratik ve kısa sürede alınmasını sağlamaları, tekrar kullanılabilir yada düşük maliyetle tek
kullanımlık şekilde seri olarak üretilebilmeleri ve bu türlerin çoğu zaman kullanırken özel
deneyim gerektirmemeleri onları gelecek vaat eden biyoanalitik sistemler olarak ön planda
tutmaktadır.
Uzun dönem içinde biyosensorik klasik fizikokimyasal ölçü aletleri yanında sensör teknolojisi
sayesinde aşağıda belirtilen üstünlüklere sahip birçok yeni uygulamaya olanak sağlayacaktır.
Yüksek duyarlık ,
Kısa ölçüm süresi ,
Gereksinime göre işlem akışı ,
Ölçüm ve analiz giderlerinde düşme ,
Otomatik ölçüm ve ayar sistemlerinin devreye sokulması .
Bütün bunlara rağmen biyosensorik alanında çözülmesi gereken birçok problem de vardır :
Biyokomponentlerin ömrünün kısa olması ,
Biyosensör hazırlamanın uzun sürmesi ,
Moleküler biyolojik prosesler hakkında yeterli bilgi birikimi olmaması ,
Biyokompatibilite sorunları ,
İmplante edilebilen sensörlerin steril tutulabilme güçlüğü .
www.KimyaMuhendisi.com
37
www.KimyaMuhendisi.com
38
KAYNAKLAR
Ramsay . 1998 . Commercial Biosensors Applications to Clinical Bioprocess and
Enviromential Samples . A Wiley – Intersuence Publication John Wıley & Sons , Inc .
Virginia
Telefoncu,A.(1999) Biyosensörler,(Telefoncu,A.,ed.),s.1.,Ege Üniversitesi Fen Fakültesi
Baskı Atölyesi,İzmir.
Mutlu . 2002 . Bilim ve Teknik Dergisi , Yeni Ufuklara . 416 . 11 – 12
Yıldız Bozkurt . 2006 http://www.zaferdergisi com/print/?makale=260 adresli web
sayfasından alınmıstır.
K. L. Ekinci ve meslektaşları, Nanoelectromechanical systems, Review of Scientific
Instruments, 1 Haziran 2005.
A. M. Fannimore ve meslektaşları, Rotational actuators based on carbon nanotubes, Nature,
24 Temmuz 2003.
V. Sazonova ve meslektaşları, A tunable carbon nanotube electromechanical oscillator,
Nature, 16 Eylül 2004.
http://www.bilgiustam.com/biyosensor-nedir/
http://www.kontrolkalemi.com/forum/sensorler_algilayicilar/biyo_sensorlert1915.0.html;wap
2=
http://www.neararsan.org/biyosensorlert24320.html?s=7d76d291386dbf3b7396a591fbbdf77a
&
http://www.biyomedtek.com/bmt-konular-no4.htm
http://www.fatih.edu.tr/~abasiyanik/biosensor_Grup.htm
http://www.biyoturk.org/index.php/Meral-Yuce/Biyosensorler.html
http://makinecim.com/bilgi_8078_BIYOSENSOR-ve-MEDIKAL-UYGULAMALARI
http://www.biotechproducts.com
http://www.sciam.com
http://www.lbl.gov
http://www.zurich.ibm.com
http://www.cranfield.ac.uk
http://pubs.acs.org
www.KimyaMuhendisi.com