Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 7

Bağırsaktan Beyine: Psikobiyotikler

Esra Başak Narin tarafından yazıldı.11/11/2016 Yorum yap

Bağırsaklarımızdaki bakteriler endişe ve depresyon konusunda kilit noktada..

22 erkek dört hafta boyunca aynı hapları aldı. Kendileriyle görüşüldüğünde, daha az stres
hissettiklerini ve hafızalarının daha keskin olduğunu söylediler. Beyin için sağladığı yararlar
hemen göze çarpmıyordu fakat Society for Neuroscience’ın yıllık toplantısında raporlanan
sonuçlar dikkat çekti. Çünkü haplar ilaç endüstrisi tarafından sentezlenen belirli kimyasal
formüller değildi.

Kapsüller bakterilerle doluydu.

Alınan görüşler gösterdi ki, bir zamanlar korkulan bakteriler artık sağlık kahramanları olarak
görülüyordu. İnsanlar onları probiyotik yoğurtlarla silip süpürüyor, milyarlarca mikropla dolu
hapları yutuyor ve el dezenfektanlarından uzak duruyorlar. Vücudumuzun içinde ve
üzerindeki mikrobiyal bahçeleri bakıp büyütmemize yardımcı olmak büyük çaplı bir sektör
haline geldi. Market raflarını da tekrar gözden geçirmemizi sağladı.

Bu bakteriler muhtemelen vücudumuzu sağlıklı tutmaktan daha fazlasını yapıyorlar:


Zihnimizi değiştiriyor olabilirler. Son çalışmalar, bağırsaklarda yaşayan bakterilerin, beynin
çalışma şeklini nasıl değiştirdiği üzerinde bulgular ortaya çıkarıyor. Bu bulgular zihinsel
sağlık için önemli bir soruyu berberinde getiriyor: “Beyinlerimizi, bakterilerimizi
geliştirerek rahatlatabilir miyiz?”

Beyin kimyasalı üreten bakteriler


Bilim insanları, bağırsaklara yerleşen bakterileri düzenlemeye çalışarak, laboratuvar
hayvanlarının ve az sayıda insanın davranışını değiştirdi. Mikropsal müdahale, huzursuz
fareleri cesurlaştırdı ve utangaç olanları da sosyal hale getirdi. Depresyonlu insanlardan alınan
bakterilerin aşılandığı fareler, depresyon işaretleri gösterdiler. Ve insanlar üzerindeki küçük
çalışmalarının önerdiğine göre, belirli türden bakterileri yemek, beyin aktivitesini değiştiriyor
ve endişeyi hafifletiyor. Çünkü bağırsak bakterileri, beynin iletişim için kullandığı belirli
bakterileri üretebiliyor. Bu fikir ciddi seviyede mantıklı geliyor.

Başlangıç aşamasında olmasına rağmen, bu gibi sonuçların önerdiğine göre;


bağırsaklarınızdaki doğru bakteriler, ruh halini canlandırır ve endişe ve depresyonun da dahil
olduğu tehlikeli zihinsel rahatsızlıklarla savaşabilir. Buna karşın yanlış mikroplar, daha da
karanlık bir yönde ilerlemeye neden olabilir.

Bu bakış açısı, beynimizin bakteriler tarafından yönetildiği şeklinde düşündürüyor olabilir.


Fakat şunu ele alın: Mikroplar, bizler henüz insan olmadan önce bile, bizimle birliktelerdi.
İnsan ve bakteri hücreleri birlikte evrildiler, tıpkı uyumlu bir ekosisteme adapte olan bir çift
sarmal ağaç gibi.

Gastroenterelog Kirsten Tillisch, “Toplu olarak ‘mikrobiyom’ olarak bilinen mikroplarımız,


kim olduğumuzla doğuştan ilgilidir.” diyor ve devam ediyor: “Onlar bizi yönetiyor ya da
biz onları yönetiyoruz, şeklinde düşünebilirsiniz, fakat gitgide daha da netleşiyor ki kimse
patron değil. Bu, vücudumuzun, mikrobiyomumuzla birlikte yapmış olduğu karşılıklı bir
konuşmadır.”

Bu vücut-mikrop alış verişinde nelerin konuşulduğunu anlamaya çalışmak, ve zihinsel sağlığı


arttırmak yönünde konuşmayı yönlendirmek, kolay olmayacaktır. Şimdilik, sağlıklı bir
mikrobik topluluk oluşturmak için gereken kesinleşmiş bir içerik bilmiyor. Muhtemelen
reçete de insandan insana değişecektir zaten. Zorluklardan biri de, mikropları bağırsaklara
yerleştirmenin ve orada kalmaya ikna etmenin kolay olmaması. Ancak mikroplar ve beyin
arasında mesajların nasıl ilerlediği konusunda tam emin olmasalar da bilim insanları bazı
fikirlere sahipler ve çalışmalar devam ediyor.

“Bunlar ilk günler, fakat şimdiye kadar ki sonuçlar çok güçlü. Tamamen tuhaf ve
büyüleyici” diyor College Cork Üniversitesi’nden nörolog John Cryan. Cryan ve diğer bilim
insanları gelecekte psikobiyotiklere (canlı organizmalardan yapılan, zihinsel sağlığı
geliştiren bakteri tabanlı ilaç) öncülük edecek deliller topluyorlar.

Yalnız değiliz
“Psikobiyotik” fikrini ortaya atan psikiyatrist Ted Dinan, Mayıs 2000’de Walkerton
Kanada’da meydana gelen bir trajediden etkilendi. Oluşan seller küçük kasabalardaki su
kaynaklarının iki tehlikeli bakteriyle dolmasını sağladı: Koli basili ve Kampilobakter.
“Kasabaların nüfuslarının neredeyse yarısı hastalandı ve bir avuç insan öldü. Bir çok
yerleşkede hastalık kısa süre yaşadı, ortalama 10 gün” diyor Dinan. Fakat yıllar sonra,
Walkerton’da yaşayan insanların sağlığını takip eden bilim insanları şaşırtıcı birşeyi
farketti: Walkerton’daki depresyon oranı açık ve önemli bir şekilde artmıştı. Bu durum
enfeksiyonun depresyona neden olduğu şüphesini doğurdu.

“Frengi ve büyükbaş hayvan bağlantılı bruselloz gibi diğer kötü şöhretli bakteriler de
depresyon ile ilişkilendirildi.” Bunun, zihinsel sağlığa zarar veren, ayarı bozulmuş bir
mikrobiyomla ilişkili bir durum olduğundan şüphelenildi.

Bu olasılık, her ne kadar özgür irade konusunda ortaya rahatsız edici sorular atsa da,
laboratuvar hayvanları için kesinlikle doğruydu. Bakterisiz doğan ve büyüyen fareler tuhaf
şekilde her türlü davranışı gösteriyordu; örneğin antisosyal eğilimler sergileme, hafıza
problemleri ve bazı durumlarda dikkatsizlik. Sirkesineğindeki bakteriler kimin kimle
eşleşeceğini etkiliyor ve ısıran eşek arılarındaki bakteriler ayrı türlerin birleşmesini önleyerek
bir bakıma üremeyi engelliyordu. Vanderbilt Üniversitesi’nden evrimci biyolog Nashville
tarafından ortaya atılan bulgular şunu gösteriyordu: Bakterilerin, karmaşık ve geniş bir
alanda davranışları etkileme potansiyeli vardır.

İnsan vücudu çok sayıda bakteriyle örtülüdür. Yapılan çalışmalar, vücudumuzdaki insan
hücresi kadar bakteri hücresi olduğunu tahmin etmektedir. Her ne kadar bilim insanları
muhtemel iletişim kanalları bulmuş olsalar da, bakteri birliklerinin mesajlarını beyne nasıl
ulaştırdıkları henüz net değil. Bağırsak mikropları ve beyin kimyasal olarak aynı dili
konuşuyorlar. Mikrobiyom, ruh halini etkileyen nörotransmiterler olan serotonin, noradrenalin
ve dopamini bolca üretir. Bakteriler ayrıca, merkezi sinir sisteminin bu kimyasalları nasıl
kullanacağına da yön verir. Cryan bağırsaktaki mikropları “farklı nöro-aktif maddeleri
üretmek için küçük fabrikalar” şeklinde nitelendiriyor.

Bağırsak ve beyin arasındaki sinyaller, çok şeritli bir otoyol olan vagus siniri aracılığıyla
iletiliyor olabilir. Bilim insanları mesajların vagus siniri aracılığıyla nasıl iletildiğini
anlamamalarına rağmen, bu otoyolun önemli olduğunu biliyorlar. 2011 yılındaki bir
çalışmanın bulgusuna göre, farelerde bu siniri kestiğinizde, davranış üzerinde bakterilerin
etkisinin kalmadığını görürsünüz. Ve bağırsaktan beyne giden mesajlar değiştiğinde
problemler ortaya çıkabilir.

Bakterisiz fareler üzerindeki çalışma

Bakterisiz bir şekilde doğan ve büyüyen farelere dayanarak; bağırsaktaki bakteriler beyin
gelişimine yardımcı olabilir, denebilir. Bu fareler, normal farelere göre beyindeki kilit bir kaç
bölgede farklılık gösterirler.

Striyatum: Bakterisiz farelerde, striyatumdaki nöral taşıyıcı olan dopamin ve serotonin akışı
artmaktadır. Striyatum hareket ve duygusal tepkiler ile ilişkili bir beyin alanıdır. Yeni
bağlantılar striyatumda da kolayca oluşabilir. Bu değişiklikler bakterisiz hayvanlarda anormal
olarak hareket etmeye ve keşfetmeye neden olabilir.
Hipokampus: Hipokampus hafıza ve navigasyon (yer bulma) konularında özelleşmiştir.
Bakterisiz farelerin hipokampusunda, Serotonin’i ve büyüme faktörü BDNF’i (Beyin-türevli
nörotrofik faktör) algılayan molekül seviyesinde azalma vardır. Bu farelerde hafıza problemi
görülmektedir.

Amigdala: Bakterisiz farelerin amigdalasında serotonin, BDNF ve diğer sinyal veren


moleküllerin seviyesinde değişimler görülmektedir. Amigdala duygular ile ilişkili bir beyin
yapısıdır. Bu değişimler risk-alma davranışı üzerinde bir artışa neden olabilir.

Hipotalamus: Beyinde strese cevap veren hipotalamus, kortikotropin salgılayan faktör


ve adrenokortikotropik hormon seviyelerinde yükselme gösterdi. Bu değişiklikler hayvanların
yükseltilmiş stres yanıtlarıyla ilişkili olabilir.

Yeni bakteri, yeni davranış

Büyük çaptaki bakteri değişimi de ayrıca davranışı etkileyebilir. Yayınlanmayan bir


çalışmada Dinan ve meslektaşları, depresyonlu insanlardan dışkı örnekleri aldı ve bu
bakterileri (Dinan “melankolik bakteriler” diyor) farelere yerleştirdiler. Vaktiyle kaygısız
olan fareler, depresyon ve endişe işaretleri göstermeye başladılar. Tatlı su tedavisinden
vazgeçtiler ve çeşitli testlerde daha fazla endişe gösterdiler. “Davranışları oldukça dramatik
bir şekilde değişti” diyor Dinan. Depresyonu olmayan bir insandan mikrobiyom alan fareler,
herhangi bir davranış değişikliği göstermediler.

Cryan ve meslektaşları depresyonlu insanların mikrobiyomunun, depresyonsuz olanlardan


ayrıldığını buldular. Bunun için hastalıklı bir mikrobiyomun suçlanabileceği olasılığı ortaya
çıkıyor.

Dışkı nakli sonuçları depresyon -ve muhtemelen diğer zihinsel bozuklukların- bulaşıcı
olduğunu ileri sürüyor. Dışkı nakli, son zamanlarda ciddi bağırsak enfeksiyonlarını tedavi
etmek için güçlü bir yöntem olarak ortaya çıktı. Dinan bununla ilgili olarak şunları söylüyor:
“Dışkı donörleri, zihinsel hastalık ve diğer potansiyel bulaşıcı hastalık geçmişi için
kontrol edilmelidir. Gastroentereloglar açıkça HIV ve hepatit C kontrolü yapıyor. Bir
enfeksiyonu aktarmak istemiyorlar. Donörün psikiyatrik karakterisitiği de ayrıca
hesaba katılmalıdır”

Dışkı nakli uç noktadaki bir mikrobiyom bakımıdır. Fakat sadece bir ya da birkaç bakteri
türünü içeri sokmanın bile beynin çalışma şeklini değiştirebileceği şeklinde ipuçları var.
Cryan, Dinan ve melektaşlarından gelen bir örneği ele alalım. 22 sağlıklı erkek bir ay boyunca
bifidobakteriyum adlı bakteriyi içeren probiyotik bir hap aldıktan sonra, plasebo aldıkları
zamana göre daha az stres hissettiklerini bildirdi. Ayrıca erkeklerin kortizol seviyesi de
düşmüştü. Kortizol baskı altındaykenki stresle ilişkili hormondur. Probiyotiği aldıktan sonra
kişiler, ayrıca görsel hafıza konusunda yapılan bir testte de hafif bir gelişme gösterdiler.
Cryan, “EEG kayıtları, hafıza yetilerine bağlı olan beyin dalgası işaretlerini açığa
çıkardı.” diyor.

Araştırmacılar daha önce farelerde benzer etkileri paylaşmıştı, fakat yeni sonuçlar bu
bulguları insanlara taşıyor. Cryan, “Bu belirli bakterilerin neden bu etkilere sebep
olduğunu mekanik yollardan bulmak, gelecekte önemli olan şey olacaktır” şeklinde
uyarıyor.
Daha lezzetli bir formda olan bakteriler (yoğurt), bir çalışmadaki üzücü sahnelerde beyin
aktivitesini etkilemiştir. Her sabah ve her akşam özenle hazırlanmış yoğurdu yiyen 12
sağlıklı kadın, yoğurda benzer bakterisiz bir besin tüketen 11 kadınla karşılaştırıldığında,
kızgın ya da korkmuş yüzlerin olduğu resimlere karşı keskin olmayan bir beyin tepkisi
gösteriler.

Beyin yanıtı fonksiyonel MRI ile ölçülebilir. “Bilhassa, acı gibi duyguları ve algıları işlemede
görev alan beyin alanları sakinleştirilmişti. Resimler gösterildiğinde bu küçük grupta gördük
ki beyin farklı yanıt veriyordu” diyor Tillisch. Ancak tam bir açıklaması olmayan bu cevabın
iyi mi kötü mü olduğu henüz net değil, özellikle de çalışmaya katılanların hepsi sağlıklı
kadınken ve daha önce kaygı problemi yaşamamışken… Yine de sonuçlar şu soruları ortaya
çıkarıyor diyor Tillisch: “Probiyotikler ruh halinizi değiştirebiliyor mu? Kötü
hissediyorsanız, sizi daha iyi hissettirebilirler mi?”

“İnsan üzerinde yapılan şimdiye kadarki çalışmalar çok az. Fakat hayvanlar üzerindeki
çalışmaların artışıyla birlikte, sonuçları görmezden gelmek zordur”, diyen Tillisch şöyle
devam ediyor: “Bu alanda çalışanlar olarak farklı bir şeylerin meydana geldiğini
düşünüyoruz. Ancak konu çok karmaşık ve hemen göze çarpar nitelikte değil… Diğer
türlü, hepimiz bunun farkında olurduk”. Antibiyotik tedavisi almış, ya da bakteriyle ilgili
bir hastalığa yakalanmış, ya da beslenme şeklini değiştirmiş herhangi bir kişi, ruh halindeki
gözle görünür değişimi farkeder, diye ekliyor.

Açık kanallar

İletişim hatları tamamen anlaşılmamasına rağmen, bağırsaktaki bakteriler ve beyindeki


hücreler birkaç farklı yönden bağlantıda kalabilirler. Sinyaller vagus kanalı aracılığıyla
ilerleyebilir, ya da serotonin gibi kimyasal taşıyıcılarla taşınabilir ve bağışıklık sistemi
aracılığıyla gezinen moleküller aracılığıyla taşınabilir.
İki yönlü trafik

Hemen fark edilmeyen yollardan olsa da, bakterilerin beyinlerimizi ve davranışlarımızı


etkilediği ortaya çıktı. Fakat bu bizlerin, bağırsak sakinlerimizin merhametine kalmış pasif
kimseler olduğu anlamına gelmez. Bizim davranışlarımız da aynı şekilde mikrobiyomu
etkileyebilir.

“Bizler genellikle bu karşılıklı konuşmadaki gücümüzden oldukça hızlı vazgeçeriz”,


diyor Tillisch. “Deriz ki, ‘Bizler doğduğumuz zaman annemizden aldığımız bakterilerin
ve çocuk doktorunun ofisinde aldığımız antibiyotiklerin merhametine kaldık.’ Ama
bakterilerimiz bizim kaderimiz değildir. Biz de onlarla uğraşabiliriz” diyor.

Bunu yapmanın en kolay yollarından biri gıdalar aracılığıyladır: Kefir ve yoğurt gibi bakteri
içeren probiyotikleri tüketmek ve soğan, sarımsak, kuşkonmaz gibi “prebiyotikleri” içeren
beslenme şeklini tercih etmek. Prebiyotikler, faydalı mikroplar olarak değerlendirdiğimiz
şeyleri destekler. Mikrobiyomun gelişimi için basit bir yol sunar ve dolayısıyla da sağlığı
etkiler.
İyi bir diyet iyi sağlığın giriş kapısıdır fikri yeni değildir, diyor Cryan. Eski atasözünü
hatırlayın: “Gıdanın ilacın olsun, ilacın gıdan olsun.” Bu tavsiyenin işe yaramasını sağlayan
şeyin mikrobiyomumuz olabilir.

Tillisch ve diğerleri, stresle mücadelenin, mikrobiyomu değiştirmenin diğer bir yolu


olabileceğinden şüpheleniyor. Fareler üzerindeki çalışmalar stresin, bilhassa erken yaşamda,
bakterisel toplulukları olumsuz yönde değiştirebileceğini gösterdiler.

Tillisch ve melektaşları mikrobiyomu etkilemek için farkındalık-tabanlı stres azaltma olarak


adlandırdıkları bir rahatlama tekniğini test ediyorlar. Henüz yayınlanmayan bir çalışmaya
göre, bağırsak ağrısı ve rahatsızlığı olan insanlarda, meditasyon tabanlı uygulama,
semptomları azalttı ve beyinlerini klinik olarak ilginç yönlerde değiştirdi. Araştırmacılar
mikrobiyomun ayrıca meditasyon ile değiştirildiğinden şüpheleniyorlar. Şu an bu hipotezi test
ediyorlar.

“Eğer zihin, mikrobiyomu etkileyebiliyorsa ve mikrobiyom da zihni etkileyebiliyorsa,


kimin patron olduğu konusunda konuşmak bir anlam ifade eder” diyor Bordenstein.
Geçen yıl PLOS Biology’deki bir araştırmada, Bordenstein ve meslektaşı Kevin Theis “BEN”
tanımının genişletilmesi gerektiği konusunu ortaya koydular. Bordenstein ve Theis, içinde ve
üzerinde bakterilerin yaşadığı, çeşitli parçaların kümelendiği holobiont adlı iri bir
organizmayı tartıştılar. Bu karmaşık ve değişik birliğe bir isim vermek, bilim insanlarının
insana bakış açısını, içyüzünü daha derin anlamaya öncülük edecek şekilde
değiştirecek. Bordenstein durumu şöyle özetliyor: “Yapmamız gereken şey ‘BANA,
KENDİME ve BEN’ kavramına bakterileri eklemektir.”

Çeviri: Gültekin Metin


www.okyanusum.com’dan alınmıştır.

Orijinal makale: https://www.sciencenews.org/article/microbes-can-play-games-mind

You might also like