Professional Documents
Culture Documents
Bağırsaktan Beyine Psikobiotikler
Bağırsaktan Beyine Psikobiotikler
22 erkek dört hafta boyunca aynı hapları aldı. Kendileriyle görüşüldüğünde, daha az stres
hissettiklerini ve hafızalarının daha keskin olduğunu söylediler. Beyin için sağladığı yararlar
hemen göze çarpmıyordu fakat Society for Neuroscience’ın yıllık toplantısında raporlanan
sonuçlar dikkat çekti. Çünkü haplar ilaç endüstrisi tarafından sentezlenen belirli kimyasal
formüller değildi.
Alınan görüşler gösterdi ki, bir zamanlar korkulan bakteriler artık sağlık kahramanları olarak
görülüyordu. İnsanlar onları probiyotik yoğurtlarla silip süpürüyor, milyarlarca mikropla dolu
hapları yutuyor ve el dezenfektanlarından uzak duruyorlar. Vücudumuzun içinde ve
üzerindeki mikrobiyal bahçeleri bakıp büyütmemize yardımcı olmak büyük çaplı bir sektör
haline geldi. Market raflarını da tekrar gözden geçirmemizi sağladı.
“Bunlar ilk günler, fakat şimdiye kadar ki sonuçlar çok güçlü. Tamamen tuhaf ve
büyüleyici” diyor College Cork Üniversitesi’nden nörolog John Cryan. Cryan ve diğer bilim
insanları gelecekte psikobiyotiklere (canlı organizmalardan yapılan, zihinsel sağlığı
geliştiren bakteri tabanlı ilaç) öncülük edecek deliller topluyorlar.
Yalnız değiliz
“Psikobiyotik” fikrini ortaya atan psikiyatrist Ted Dinan, Mayıs 2000’de Walkerton
Kanada’da meydana gelen bir trajediden etkilendi. Oluşan seller küçük kasabalardaki su
kaynaklarının iki tehlikeli bakteriyle dolmasını sağladı: Koli basili ve Kampilobakter.
“Kasabaların nüfuslarının neredeyse yarısı hastalandı ve bir avuç insan öldü. Bir çok
yerleşkede hastalık kısa süre yaşadı, ortalama 10 gün” diyor Dinan. Fakat yıllar sonra,
Walkerton’da yaşayan insanların sağlığını takip eden bilim insanları şaşırtıcı birşeyi
farketti: Walkerton’daki depresyon oranı açık ve önemli bir şekilde artmıştı. Bu durum
enfeksiyonun depresyona neden olduğu şüphesini doğurdu.
“Frengi ve büyükbaş hayvan bağlantılı bruselloz gibi diğer kötü şöhretli bakteriler de
depresyon ile ilişkilendirildi.” Bunun, zihinsel sağlığa zarar veren, ayarı bozulmuş bir
mikrobiyomla ilişkili bir durum olduğundan şüphelenildi.
Bu olasılık, her ne kadar özgür irade konusunda ortaya rahatsız edici sorular atsa da,
laboratuvar hayvanları için kesinlikle doğruydu. Bakterisiz doğan ve büyüyen fareler tuhaf
şekilde her türlü davranışı gösteriyordu; örneğin antisosyal eğilimler sergileme, hafıza
problemleri ve bazı durumlarda dikkatsizlik. Sirkesineğindeki bakteriler kimin kimle
eşleşeceğini etkiliyor ve ısıran eşek arılarındaki bakteriler ayrı türlerin birleşmesini önleyerek
bir bakıma üremeyi engelliyordu. Vanderbilt Üniversitesi’nden evrimci biyolog Nashville
tarafından ortaya atılan bulgular şunu gösteriyordu: Bakterilerin, karmaşık ve geniş bir
alanda davranışları etkileme potansiyeli vardır.
İnsan vücudu çok sayıda bakteriyle örtülüdür. Yapılan çalışmalar, vücudumuzdaki insan
hücresi kadar bakteri hücresi olduğunu tahmin etmektedir. Her ne kadar bilim insanları
muhtemel iletişim kanalları bulmuş olsalar da, bakteri birliklerinin mesajlarını beyne nasıl
ulaştırdıkları henüz net değil. Bağırsak mikropları ve beyin kimyasal olarak aynı dili
konuşuyorlar. Mikrobiyom, ruh halini etkileyen nörotransmiterler olan serotonin, noradrenalin
ve dopamini bolca üretir. Bakteriler ayrıca, merkezi sinir sisteminin bu kimyasalları nasıl
kullanacağına da yön verir. Cryan bağırsaktaki mikropları “farklı nöro-aktif maddeleri
üretmek için küçük fabrikalar” şeklinde nitelendiriyor.
Bağırsak ve beyin arasındaki sinyaller, çok şeritli bir otoyol olan vagus siniri aracılığıyla
iletiliyor olabilir. Bilim insanları mesajların vagus siniri aracılığıyla nasıl iletildiğini
anlamamalarına rağmen, bu otoyolun önemli olduğunu biliyorlar. 2011 yılındaki bir
çalışmanın bulgusuna göre, farelerde bu siniri kestiğinizde, davranış üzerinde bakterilerin
etkisinin kalmadığını görürsünüz. Ve bağırsaktan beyne giden mesajlar değiştiğinde
problemler ortaya çıkabilir.
Bakterisiz bir şekilde doğan ve büyüyen farelere dayanarak; bağırsaktaki bakteriler beyin
gelişimine yardımcı olabilir, denebilir. Bu fareler, normal farelere göre beyindeki kilit bir kaç
bölgede farklılık gösterirler.
Striyatum: Bakterisiz farelerde, striyatumdaki nöral taşıyıcı olan dopamin ve serotonin akışı
artmaktadır. Striyatum hareket ve duygusal tepkiler ile ilişkili bir beyin alanıdır. Yeni
bağlantılar striyatumda da kolayca oluşabilir. Bu değişiklikler bakterisiz hayvanlarda anormal
olarak hareket etmeye ve keşfetmeye neden olabilir.
Hipokampus: Hipokampus hafıza ve navigasyon (yer bulma) konularında özelleşmiştir.
Bakterisiz farelerin hipokampusunda, Serotonin’i ve büyüme faktörü BDNF’i (Beyin-türevli
nörotrofik faktör) algılayan molekül seviyesinde azalma vardır. Bu farelerde hafıza problemi
görülmektedir.
Dışkı nakli sonuçları depresyon -ve muhtemelen diğer zihinsel bozuklukların- bulaşıcı
olduğunu ileri sürüyor. Dışkı nakli, son zamanlarda ciddi bağırsak enfeksiyonlarını tedavi
etmek için güçlü bir yöntem olarak ortaya çıktı. Dinan bununla ilgili olarak şunları söylüyor:
“Dışkı donörleri, zihinsel hastalık ve diğer potansiyel bulaşıcı hastalık geçmişi için
kontrol edilmelidir. Gastroentereloglar açıkça HIV ve hepatit C kontrolü yapıyor. Bir
enfeksiyonu aktarmak istemiyorlar. Donörün psikiyatrik karakterisitiği de ayrıca
hesaba katılmalıdır”
Dışkı nakli uç noktadaki bir mikrobiyom bakımıdır. Fakat sadece bir ya da birkaç bakteri
türünü içeri sokmanın bile beynin çalışma şeklini değiştirebileceği şeklinde ipuçları var.
Cryan, Dinan ve melektaşlarından gelen bir örneği ele alalım. 22 sağlıklı erkek bir ay boyunca
bifidobakteriyum adlı bakteriyi içeren probiyotik bir hap aldıktan sonra, plasebo aldıkları
zamana göre daha az stres hissettiklerini bildirdi. Ayrıca erkeklerin kortizol seviyesi de
düşmüştü. Kortizol baskı altındaykenki stresle ilişkili hormondur. Probiyotiği aldıktan sonra
kişiler, ayrıca görsel hafıza konusunda yapılan bir testte de hafif bir gelişme gösterdiler.
Cryan, “EEG kayıtları, hafıza yetilerine bağlı olan beyin dalgası işaretlerini açığa
çıkardı.” diyor.
Araştırmacılar daha önce farelerde benzer etkileri paylaşmıştı, fakat yeni sonuçlar bu
bulguları insanlara taşıyor. Cryan, “Bu belirli bakterilerin neden bu etkilere sebep
olduğunu mekanik yollardan bulmak, gelecekte önemli olan şey olacaktır” şeklinde
uyarıyor.
Daha lezzetli bir formda olan bakteriler (yoğurt), bir çalışmadaki üzücü sahnelerde beyin
aktivitesini etkilemiştir. Her sabah ve her akşam özenle hazırlanmış yoğurdu yiyen 12
sağlıklı kadın, yoğurda benzer bakterisiz bir besin tüketen 11 kadınla karşılaştırıldığında,
kızgın ya da korkmuş yüzlerin olduğu resimlere karşı keskin olmayan bir beyin tepkisi
gösteriler.
Beyin yanıtı fonksiyonel MRI ile ölçülebilir. “Bilhassa, acı gibi duyguları ve algıları işlemede
görev alan beyin alanları sakinleştirilmişti. Resimler gösterildiğinde bu küçük grupta gördük
ki beyin farklı yanıt veriyordu” diyor Tillisch. Ancak tam bir açıklaması olmayan bu cevabın
iyi mi kötü mü olduğu henüz net değil, özellikle de çalışmaya katılanların hepsi sağlıklı
kadınken ve daha önce kaygı problemi yaşamamışken… Yine de sonuçlar şu soruları ortaya
çıkarıyor diyor Tillisch: “Probiyotikler ruh halinizi değiştirebiliyor mu? Kötü
hissediyorsanız, sizi daha iyi hissettirebilirler mi?”
“İnsan üzerinde yapılan şimdiye kadarki çalışmalar çok az. Fakat hayvanlar üzerindeki
çalışmaların artışıyla birlikte, sonuçları görmezden gelmek zordur”, diyen Tillisch şöyle
devam ediyor: “Bu alanda çalışanlar olarak farklı bir şeylerin meydana geldiğini
düşünüyoruz. Ancak konu çok karmaşık ve hemen göze çarpar nitelikte değil… Diğer
türlü, hepimiz bunun farkında olurduk”. Antibiyotik tedavisi almış, ya da bakteriyle ilgili
bir hastalığa yakalanmış, ya da beslenme şeklini değiştirmiş herhangi bir kişi, ruh halindeki
gözle görünür değişimi farkeder, diye ekliyor.
Açık kanallar
Bunu yapmanın en kolay yollarından biri gıdalar aracılığıyladır: Kefir ve yoğurt gibi bakteri
içeren probiyotikleri tüketmek ve soğan, sarımsak, kuşkonmaz gibi “prebiyotikleri” içeren
beslenme şeklini tercih etmek. Prebiyotikler, faydalı mikroplar olarak değerlendirdiğimiz
şeyleri destekler. Mikrobiyomun gelişimi için basit bir yol sunar ve dolayısıyla da sağlığı
etkiler.
İyi bir diyet iyi sağlığın giriş kapısıdır fikri yeni değildir, diyor Cryan. Eski atasözünü
hatırlayın: “Gıdanın ilacın olsun, ilacın gıdan olsun.” Bu tavsiyenin işe yaramasını sağlayan
şeyin mikrobiyomumuz olabilir.