Professional Documents
Culture Documents
15 Temmuz'da Türk Donanmasında Ne Oldu? Donanmayı Kimler Batırdı?
15 Temmuz'da Türk Donanmasında Ne Oldu? Donanmayı Kimler Batırdı?
15 TEMMUZ SÜRECİNDE
DONANMA ÇAPINDA
NELER YAŞANDI?
Deniz Mert
15 Temmuz Sürecinde
Donanma Çapında Neler Yaşandı?
- 1/61 -
İçindekiler
ÖZET .............................................................................................................. 3
1. ÖN BİLGİLENDİRME ............................................................................... 7
5. SONUÇ ................................................................................................... 60
- 2/61 -
ÖZET
15 Temmuz’un, ülkeyi ve TSK’yı yeniden dizayn etmek için hazırlanmış kontrollü bir
darbe senaryosu olduğu, o gece öldürülen 300 civarındaki vatandaşımızın, 3000
civarındaki yaralanan insanımızın bu senaryoya kurban edildikleri artık ortaya çıktı.
Tüm bunlara rağmen gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir değişmez
karakteri vardı ve 15 Temmuz sürecinin stratejik azmettiricileri bir hata yaptılar: Tüm
gerçekleri her yerde saklarlarken, 2500 civarında kişinin bilgi alma ve ifade
tutanaklarını, gemilerin jurnallerini, seyir plotlarını (gemilerin denizdeki hareket
izlerinin haritada gösterimi) Donanma İddianamesinin eklerine koydular ve gerçekler
de bu belgelerde ortaya çıktı.
Bir yandan da, yapılan tüm baskı ve zorlamalara rağmen, hayatında yalana yer
olmayan bu ülkenin asil, cesur ve erdemli askerleri duruşmalarda gerçekleri haykırarak
oynanan oyunları bir bir ortaya çıkarmaya başladı.
Artık mızrak çuvala sığmadığından medya da duruşmalara olan ilgisini iyice azalttı.
Ülkeyi yönetenler ise gerçeklerin daha fazla ortaya çıkmaması için yargılamaları
hızlandırıp, sanıklara gerçek deliller ile kendilerini savunma imkanı vermeden Sahil
Güvenlik Karargahı davasında olduğu gibi bir an önce kendi çıkarlarına uygun kararların
alınmasını sağlamaya çalışıyor.
- 3/61 -
düşünebilen vatandaşlarımıza ve
ülkemizin aydınlarına olayları
doğru değerlendirebilmeleri için
bir fırsat sunmaktır.
Çalışmanın esasını oluşturan üçüncü bölümde kapsamlı şekilde bir kısım personelin
tuzaklara çekilebilmesi için gemilerin nasıl ortakça denize çıkarıldığı açıklanmıştır.
Bu kapsamda;
- Tuzağın fark edilmemesi için sadece hedefteki gemilerin değil, tüm gemilerin seyre
kaldırılması,
- 4/61 -
olmayan ama kendilerine yakın kabul ettikleri kişilerin özel kapalı çevrim telefonlar
üzerinden yönlendirilerek olayların dışında tutulması,
- Kontrollü darbeyi yönetmek için Aksaz’da bulunan TCG GELİBOLU’da bir “Tuzak
Yönetim Merkezi” tesis edilmesi,
- “Yem” mesajlarla gemilerin ve personelinin ateş altına alınmak üzere nasıl pusuya
düşürülmeye çalışıldığı,
- Amirallerin “kim darbeci, kim değil testi” gerçekleştirirken aslında kurguyu önceden
bildiklerini itiraf eder şekilde yakayı ele vermeleri,
Dördüncü bölümde önce fişlenip sonra da infaz edilen personelin nasıl adli ve idari
linçe tabi tutulduğu anlatılmıştır.
- 5/61 -
Buna karşılık kendilerine pusu kuran silah arkadaşları ve komutanları da ajitasyon,
yalan beyan, gerçeğe aykırı ifadeler, tutarsız ve sahte belgelerle kahramanlaştırılmıştır.
Bugün daha iyi anlaşılıyor ki, tüm süreç iftira ve gerçeğe aykırı beyanlar üzerinden
yönetildi. Bu beyanlar yazılı hale getirilip resmi makamları ele geçirenlerce evrak
formatında savcılıklara gönderilince, resmi belge muamelesi gördüler. Halbuki yazılı da
olsalar sadece beyandı, delil değildi ve hazırlayanlar da o gece kontrollü darbeyi
yönetenlerdi.
Sonuç olarak bir tasfiye uğruna Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ve en hain terör
olayı bir kontrollü darbe formatında, çok üst düzey komutanların devletine ve milletine
ihaneti pahasına, 300 kişinin öldürülmesi, binlerce vatandaşımızın yaralanması
pahasına; bilerek ve isteyerek, öncesinde, esnasında ve sonrasında sayısız hile, tuzak
ve kasıtla gerçekleştirildi.
Çok önceden hazırlanan infaz listeleri savcılıklara verilip masum askerler tutuklatıldı.
Bu savcıların, Donanma Komutanlığının verdiği infaz listeleri doğrultusunda başlattıkları
soruşturmalar ve Cihat Yaycı’nın geliştirdiği başka kriterler bahane edilerek bu askerler
memuriyetten ihraç edildiler.
Kısaca, Türk Deniz Kuvvetleri’nin komutanları yaptıkları haince bir pusu planıyla masum
askerleri pusuya düşürmüşlerdi. Tam bir vatana ihanet örneğiydi.
Hakimler ve savcılar da, gözlerinin önündeki 2500 civarındaki kişinin ifadeleri, yüzlerce
sayfalık askeri belgeler, dilekçeler, pusuyu itiraf eden yüzlerce sayfalık beyanlar ortada
olmasına rağmen Türkiye’deki bu linç atmosferinde vatan hainliği yapan komutanlarla
birlikte hareket ettiler. Tarafsız ve adalet terazisini esas alan objektif ve tutarlı bir
yaklaşımla bakabilen herkesin aklının ve vicdanının kabul edeceği gibi hain darbe
girişimi ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını istemeyenler, şu anda Türkiye’deki hakim
güçler ve onlardan emir alan yasal görünümlü ama illegal kanun tanımazlardır.
- 6/61 -
1. ÖN BİLGİLENDİRME
Çalışmada anlatılacak olaylar sivil hayata uzak, askeri doktrin ve terminoloji içinde bile
kendine has olan bahriye lisanı ve deniz doktrinine ait kelimelerle anlatılmıştır. Bundan
dolayı çalışmada adı geçen kişiler, görevleri, yetkileri ile ilgili kısa ve basit bir
bilgilendirme yapılacaktır.
O gece gemilere kumanda etme yetkisine sahip olan makamlarda bulunan subaylar
aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Buna göre denizdeki gemilere komuta etme yetkisi olan üst komutanlar/komodorlar
aşağıdaki subaylardır:
- Batı Görev Grup Komutanı Tuğamiral Yaşar Çamur (Bu çalışmada hakkında
değerlendirme yapılmamıştır.)
- Güney Görev Grup Komutanı Tuğamiral Nazmi Ekici (Kendisi yıllık izinde olduğundan
yerine Dz. Kur. Kd. Alb. Aykar Tekin vekalet etmektedir.)
- 2’nci Hücumbot Filotillası Komodoru Dz. Kur. Kd. Alb. Levent Kerim Uça.
- 5’inci Muhrip Filotillası Komodoru Dz. Kur. Kd. Alb. Önder Öngör.
- Akdeniz Kalkanı Harekatı (AKH) Komodoru Dz. Kur. Kd. Alb. Sebahattin Çoruk.
- Dz. Kur. Kd. Alb. Haluk Baybaş (1’inci Muhrip Filotillası Komodoru’dur, senelik
izindedir, yasal olarak denizdeki birlikler üzerinde yetkisi yoktur.)
- Dz. Bnb. Berke Uraz (Aksaz’da konuşlu bir hücumbotun komutanıdır, denizdeki
birlikler üzerinde hiçbir yetkisi yoktur.)
- 7/61 -
Şekil 1 15-16 Temmuz gecesi gemiler üzerinde yetkisi olup olmama açısından yürürlükteki teşkilat şemasının
örnek bir kısmı.
- 8/61 -
2. ÖNCESİ (TUZAK HAZIRLIĞI)
15 Temmuz’un, ülkeyi ve TSK’yı yeniden dizayn etmek, asker özelinde hedefe konulan
TSK personelini tuzağa çekip itibarsızlaştırarak tasfiye edebilmek için hazırlanmış
kontrollü bir darbe senaryosu olduğu artık ortaya çıkmıştır.
Gerçekte neler olup bittiği hakkında fikir sahibi olabilmek için, 15 Temmuz olayları
öncesindeki dikkat çekici birçok vakadan sadece 3 tanesini hatırlamak bile yeterlidir.
Bu metin, olayları sadece Deniz Kuvvetleri perspektifinden ele aldığı için MİT Müsteşarı,
diğer Kuvvet Komutanları, Özel Kuvvetler Komutanı ve diğer kamu kurum başlarının
hareketlerine değinilmemiştir.
- 9/61 -
• O gün yapılan Deniz Lisesi Mezuniyet Töreni’ne iştiraki planlı gemilerin dikkat
çekici durumu.
Bu hazırlıkların ardından; Deniz Kuvvetlerinde bir grup askeri personel “kapalı çevrim”
işletip ortak hareket ederek, tuzaktan habersiz diğer silah arkadaşlarını birliklerine veya
birlikleri ile denize çekmeye çalışmış, tuzağı bilmelerine rağmen bilmeyenlerle
paylaşmamış, belli bir saatten sonra da gürültülü bir şekilde atraksiyon formatında
darbe karşıtı eylem ve söylemlerde bulunmuşlardır.
Belge 1 Hüseyin Gürlerin TEM Ş.Md.lüğünde verdiği hayati bilgileri içeren Bilgi Alma İfade Tutanağı’nın ilk
sayfası
Bu habere göre Deniz Astsubayı Hüseyin Gürler 2 Eylül 2016'da Terörle Mücadele
Şubesi'nde verdiği ifadede şunları söyledi:
“Edindiğim tüm bilgi ve belgeleri 2 yıl önce kendisi ile tanıştığım, Ankara GATA'da
görev yapmakta olan Tabip Binbaşı Eray Serdar Yurdakul isimli şahıs ile de
paylaştım. Bu şahıs beni AK Parti İstanbul Milletvekili Emekli Tümgeneral
Şirin Ünal ile görüştürdü. Bu bilgi ve belgeleri kendisine de ilettik. Darbe
1
http://odatv.com/her-yerde-o-akp-milletvekili--1308171200.html
- 10/61 -
yapılacağına dair bilgiyi aldıktan sonra da özellikle Sayın Cumhurbaşkanımıza
ulaşmanın yollarını aradık. Eray Bey'in girişimleri vasıtasıyla Ahmet Albayrak ile
İstanbul'da yaptığımız görüşme neticesinde gerek Eray Bey'in gerekse benim
hazırladığım tüm bilgi ve belgeler Sayın Cumhurbaşkanımıza 11 Haziran
2016 tarihinde İstanbul Topkapı Sarayı'nda Eray Bey tarafından arz
edilmiştir.”
Belge 2 Hüseyin Gürlerin TEM Ş.Md.lüğünde verdiği ifadenin son sayfasında planlanan darbe görünümlü terör olayına
ait tüm bilgi ve belgeleri Cumhurbaşkanı’na, yer, zaman, kişi bilgilerini de vererek açıklıyor. Hiçbir savcı bu belge
üzerine kamu görevinin gerektirdiği soruşturmayı açmadı.
Haberde ve İfade Tutanağı’nda adı geçen kişilerle ilgili olarak Müyesser Yıldız
tarafından aşağıdaki bilgilerin bir kısmı paylaşılmıştır.
- AK Parti İstanbul Milletvekili Şirin Ünal, 15 Temmuz günü uçup bombalar atan
jetlerde pilotluk yapmış eski bir havacı general ve 15 Temmuz günü olaylar
başlamadan önce Hulusi Akar’ın MİT Müsteşarı dışında görüştüğü tek sivil kişidir.
- 11/61 -
- Ahmet Albayrak, Albayrak Holding Yönetim Kurulu Başkanıdır.
- Tabip Binbaşı Eray Serdar Yurdakul da eski adıyla GATA'da Tıp Tarihi ve
Deontoloji Hocasıdır.
Tabi burada kimse şunları sorgulamadı: Bir astsubay, görev yeri ortaklığı vb bir mantıklı
bağ olmadan nasıl tanışmıştı bu binbaşı ile? Nasıl güvenmişlerdi birbirlerine? Aradan
bir buçuk yıl geçmesine rağmen devletin binlerce memurunun bulamadığı darbe bilgi
ve belgelerini nerden, nasıl almıştı ve Cumhurbaşkanı’na da arz edilmiş olan bilgi ve
belgeler şimdi nerede? Neden bilgi ve belgeler iletilirken özellikle bu şahıslar seçilmiş?
“Bize askerler darbe olacağını söyledi.” ifadesinden, TSK içindeki bazı askerlerin de
bu konudan haberdar olduğunu ve Perinçek’e bunu bildirdiklerini anlıyoruz. Bu
açıklamayı yapan Perinçek, TSK içinde kendisine bağlı olduğu iddia edilen grup
tarafından mı bu bilgilerin verildiğini ise muğlak bırakıyor.
Böyle bir bilgiyi devletin resmi kurumları ile değil de Doğu Perinçek’le paylaşan bu
askerler muhakkak ki Doğu Perinçek’le birlikte aynı çizgide olan kişilerdi.
- 12/61 -
Kuvvetleri’nin mensubu silah arkadaşlarını “güvenilenler ve güvenilmeyenler”
olarak kategorilendirdiler.
O gece kimin hakkında “güvenilir” sözcüğü kullanıldıysa daha sonraki dönemde terfi
ve taltif edildi, kim de bu kategori dışında tutulduysa ve “bekle” dendiyse o da linç
edildi. “Güvenilir” kategorisindekiler daha sonra hazırlanan tüm Bilgi Alma
Tutanaklarında “sadece …’dan emir alacağımı söyledim, sorguladım” gibi konjonktürde
anlamlı görünen ama askeri doktrinde pratiği olmayan beyanlarda bulundular.
- 13/61 -
linç edilen kişilere karşı gerçekleştirilen eylemlerin gerçek sorumlularıdır ve günü
geldiğinde Türk Milletine mutlaka hesap vereceklerdir. Bunda şüphe yoktur!
Önceden bilmeyi teyit eden diğer bir örnek, Sahil Güvenlik Komutanlığına vekalet eden
Oğuz Kaan Yavuz ve Kurmay Başkanı Bülent Olcay’ın (15 Temmuz sonrası amiral
yapılarak Sahil Güvenlik Komutanı oldu), karargaha hiç gitmemesi, karargaha giden
Alb. Sezgin Şakrucu’ya da, mahkemedeki ifadelerine göre Bülent Olcay tarafından
telefonda “senin ne işin var orada, 1-2 saate bitecek, toplayabildiğin kadar delil topla”
şeklindeki sözleridir. Yani 15 Temmuz’dan önce senaryodan haberi olanların, haberi
olmayan kendilerine yakın kişileri de uyardıkları anlaşılmaktadır.
- O gün Güvenlik Tabur Komutan Vekili olarak görev yapan sanık Yüzbaşı Hasan
Taşkömür’e TBMM avukatı, "Siz darbe girişiminde birlikte tabur komutanı
vekilisiniz. Tabur Komutanı'nın emirleri sizi haklı çıkarmaz. Emri bizzat sizin
- 14/61 -
vermeniz gerekirdi. Darbeyi 23.00'te öğrenmişsiniz. Darbeyi önlemek için ne
yaptınız?" diye sormuştur.2
- Bir avukat da Ali İhsan Gürler isimli bir subaya, "Size o kadar başarı belgesi ve
takdir, olağanüstü durumlarda pasif olarak oturmanız için verilmedi." ifadelerini
kullandı.3
- Yine aynı subaya Başbakanlık avukatı Selman Balta da "Ayhan Bay, gemileri terör
saldırısı nedeniyle kaldırdığını söylemiş ama televizyonda Başbakan, Cumhurbaşkanı
'darbe var.' diyor. Siz Bay'ı arayarak, 'Siz bana terör dediniz ama devlet büyükleri
darbe girişimi olduğunu söylüyor' demeniz mi? Bir üst amirinize ulaşma ihtiyacı
duymadınız mı?' diye sordu.
Daha sonraki dönemde bu terör saldırısının; eski Tuğamiral Ömer Faruk Harmancık’ın
ifadesiyle “stratejik azmettiricileri" kalkışmaya katılan askerlerin “ölmek için kendilerine
yalvaracaklarını, öldürmekten bin beter edileceklerini" ilan ederek olayın gerçek
2
http://www.milliyet.com.tr/donanma-komutanligi-ndaki-darbe-girisimi--yerelhaber-2291709/
3
http://www.milliyet.com.tr/donanma-komutanligi-ndaki-darbe-girisimi--yerelhaber-2308189/
- 15/61 -
yüzünü ve bu terörün aslında kimler tarafından planlandığını da farkında olmadan
ortaya koyuyorlardı.
Nitekim daha hiç kimse bir şey anlamadan, tam da darbenin gerçekleşeceği 03.00
saatlerinden itibaren ve hiç de acemilik çekmeden planlarını uygulamaya koydular,
daha gün ağarmadan sinsice çalışanlar binlerce insanı tutuklamaya ve linç formatında
bir tasfiyeye başladılar.
Yine Sahil Güvenlik karargahına ilk gelmesi gerekip de gelmeyen Komutan Vekili Oğuz
Kaan Yavuz (sağdan ikinci), Kurmay Başkanı Bülent Olcay (en sağdaki) ve daha sonraki
süreçte Deniz Hava Komutanlığındaki tasfiyeleri yönetecek olan Berker Emre Tok (en
soldaki) ertesi sabah emekli amiraller Abdullah Can Erenoğlu (ortadaki) ve Caner Bener
(soldan ikinci) ile birlikte aşağıdaki pozu veriyorlardı.
- 16/61 -
O gecenin tüm esas oyuncularının hareket tarzları böyle bir eylem birlikteliği içerisinde
idi.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Recep Bülent Bostanoğlu ve Donanma Komutanı Ora.
Veysel Kösele, 15 Temmuz öğle saatlerinde, Heybeliada Deniz Lisesi mezuniyet töreni
öncesinde, böcek araması yapılmış bir odada baş başa 1,5 saat süren bir görüşme
yaptılar. Görüşme sebebiyle de tören gecikmeli başladı.
Aynı günün akşamı yaşanan olaylarda kaos ve belirsizlik devam ederken iki Komutanın
ifadelerinden, olaylar başladıktan sonra birbirleriyle hiç görüşmedikleri anlaşılmaktadır.
Görüştülerse de bunu savcılık ifadelerinde sakladıkları ortadadır.
Örneğin o gece Ora. Bostanoğlu, kendi ifadesine göre arayan herkese “Emniyetli bir
yerde bulunun…” emri verirken Donanma Komutanı hem de Kocaeli valisinin
davetini reddederek TCG YAVUZ’a çıkmıştır.
Donanma Komutanına bağlı gemiler için Bostanoğlu, Donanma Komutanı yokmuş gibi
davranarak gemilerle hiçbir hiyerarşik bağlantısı olmayan Tuğa. Özdem Koçer’i
görevlendirmiştir.
Deniz Kuvvetleri ve Donanmaya komuta eden iki amirale 15 Temmuz’da baş başa ne
görüştükleri, kaosu önlemek için gereken emirleri neden vermedikleri, neden sadece
belirli kişilerle irtibat kurdukları ve bu kişilere de “başkalarıyla irtibat kurmayın”
- 17/61 -
dedikleri ama bunun yanında kendilerinden emir bekleyen pek çok bahriye subayının
neden kendilerine ulaşmasını engellediğini kimse sorgulamadı.
Aynı Veysel Kösele; 4 yıl Donanma Komutanlığı yaptıktan sonra ve 3 yıllık rütbe
bekleme süresini doldurmadığı için müteakip yılın şurasında emekli edilememişken
sürpriz bir şekilde ve “TSK’ya sorun çıkarmam” diyerek istifa etti.
Gündemde neredeyse hiç yer almayan bu konu aslında çok önemli bir konudur.
Veysel Kösele’nin 15-16 Temmuz gecesi yaptıklarının böyle bir “sorun çıkarmama”
kaygısına sebep olduğu görülmektedir. Hatırlanırsa o gece Kocaeli Valisi’nin “karayolu
ile Fenerbahçe’den İzmit’e gelmesini” söylemesine rağmen Veysel Kösele valiyi
reddetmiş ve denize çıkmıştı. Siyasi otorite tarafından anlamlandırılamayan ve 15
Temmuz gecesi çıkacak sonuca göre pozisyon belirleme çabası olarak yorumlanan bu
hareket, şüphesiz, hoş karşılanmamıştır. Veysel KÖSELE’nin bu tercihi açıkçası, ya
hayati bir muhakeme hatasıydı ya da siyasi otoriteye güvensizliğin bir tezahürüydü.
Nitekim kendisi sonraki günlerde “güvende olabilmek için gemiye çıktığını ifade
etmiştir.” Ama her iki durum da emeklilik getirmiştir.
Eğer siyasi irade Veysel Kösele’nin ortalıktan kaybolmasını özellikle istemeseydi, daha
önce Akın Öztürk’e yaptığı gibi MGK üyesi bir oramiral olarak 3 yıl daha üniforma
giymesine müsaade edebilirdi ama buna dahi müsaade edilmedi.
Yıllarca hukuk mücadelesi vermiş, tecrübe kazanmış Veysel Kösele de her nasılsa hiç
direnmeden, hiç mücadele etmeden “sorun çıkmaması” kaygısıyla “zorluk çıkarmadan”
emeklilik dilekçesini gönderiverdi.
Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör olaylarının olduğu, ana muharip unsurların denize
çıktığı bir gecede bu 2 oramiralin öğlen toplantı yapıp da bir daha birbiriyle hiç
- 18/61 -
konuşmaması karşısında duruşmalarda genç rütbelerdeki personele “neden darbeyi
önlemedin” sorusunu soranlar emrinde binlerce personel bulunan bu 2 oramirale bu
soruyu sormadılar.
“Taktik Kontrol yetkisi” verilen bir subay, taktik kontrolüne verilen gemilere yeni bir
görev veremez, sadece onlara belirli rota ve süratlerle daha üst makamdan verilmiş
olan mevkie giderken alacakları düzeni emredebilir.
Yani Levent Kerim Uça, taktik kontrolüne verilen gemilerin gidecekleri limanı
değiştiremez, limana varış saatini değiştiremez, gemileri birbirinden ayırıp da yeni bir
görevle görevlendiremez, gemileri bir başkasının emir-komutasına veremez. Bu tarz
değişiklik yetkileri hep bir üst makamdadır.
Bir üst makamın sahip olduğu yetki “taktik komuta” yetkisidir. Taktik Komutan birliğin
emniyetinden sorumlu olan, birliğe görev verebilen makamdaki komutandır. Bu somut
olayda Taktik Komutan Tuğa. Ayhan Bay’dır. Tuğa. Ayhan Bay, taktik kontrol yetkisine
sahip Levent Kerim Uça’nın aksine gemilerin emniyetinden sorumludur, onlara görev
verebilir, emniyet mülahazalarıyla yukarıdaki saat, liman vb konularda değişiklik
yapabilir.
Deniz Lisesi mezuniyet törenlerine TCG YAVUZ yerine TCG TURGUTREİS planlı
olmasına rağmen TCG TURGUTREİS’in bir arızası sebebiyle göreve TCG YAVUZ
gönderildi.
Sonraki süreçte yaşanan gelişmeleri dikkate alırsak şunu söyleyebiliyoruz: Eğer TCG
TURGUTREİS’in arızası çıkmasaydı ve planlandığı gibi seyre TCG TURGUTREİS
gidebilseydi Levent Kerim Uça’nın emrinde seyre çıkmış olan gemilerden oluşan görev
grubunda tutuklanan hiçbir gemi komutanı olmayacaktı.
Hatırlayacak olursak;
- TCG TUFAN gemisi o gün seyre hazır nöbetçi gemi olmasına rağmen çok tuhaf bir
şekilde komutansızdı. Levent Kerim Uça o gemiye bir komutan ayarladı ve emrinde
- 19/61 -
olmayan, aralarında amir-memur ilişkisi bulunmayan bir kişiye telefonla emir
vererek bu geminin komutanı yaptı. TCG TUFAN da böylece tuzağı açık etmemek
için diğer tüm gemilerle birlikte seyre kaldırıldı. (Levent Kerim Uça’nın şifahi emirle
yaptığı yasadışı işlem Genelkurmay Başkanlığınca darbe eylemiydi, gemi jurnalinde
bu işlem kayıtlı iken Levent Kerim Uça’nın korunabilmesi için savcılığa gönderilen
evrakta gerçeğe aykırı bilgi verildi. Konu 3 numaralı belgelerde gösterilmiştir.
- Gemiler seyre kalkarken, Gölcük Üssü’nün tarihinde ilk defa, bir yaz günü akşamı
“teknemiz rüzgardan battı” iddiasında bulunan 2 yüzücü Deniz Askeri Yasak Sahası
içerisinde gemilere doğru yüzüyordu.
Levent Kerim UÇA da o gece TCG TURGUTREİS’te Savaş Bilican’la birlikte denizde
olacaktı ve Gölcük’teki çatışmalarda hiçbir zarar görmeyeceklerdi. Aynı şekilde o
sıralarda Merkez Komutanlığında bulunan İskender Yıldırım ve Yalçın Payal da
korunmuş olacaktı.
Bu kadar adları sayılan amirallerin yanında ismi geçen Savaş Bilican’ın özelliği ise o
gece kendisine ulaşılamayanlardan birisi olması ve daha önce de meşhur davalarda
Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça ile birlikte yargılanmış olanlardan olmasıdır.
Ayrıca bir savaş gemisi komutanı olan Savaş Bilican; o gece gemisi sahilden daha
birkaç yüz metre açılmışken rıhtıma gelmiş, orada botlarla gemilere intikal edecek
personele “ben seyre gitmiyorum, siz de gitmeyin, dağılın” diye emir vererek personeli
dağıtmıştır. Bu kararlı duruşu aslında onun tuzağı önceden bildiğinin kanıtıdır.
- Veysel Kösele ve Levent Kerim Uça’ya çok yakın bir isim olan Savaş Bilican’ın
komutanı olduğu TCG TURGUTREİS’te arıza olmasaydı ve göreve gidebilseydi görev
grubundaki hiçbir Komutanın tutuklanmayacak olması tesadüf mü?
- Grupta birlikte seyre kalkacak gemiler, olacak olaylardan zarar görmeyecek şekilde
özel olarak mı seçildi? (Savaş Bilican’a da, hesapta olmayacak şekilde arıza sebebiyle
gemisi seyre kalkamasa da diğerleri gibi o akşam ulaşılamadı)
- Seyre hazır nöbetçi gemi olmasına rağmen Komutansız bir gemiye (TCG TUFAN)
yetkisi olmamasına rağmen komutan bulup görev için seyre kaldırmasının sebebi,
- 20/61 -
LEVENT KERİM UÇA’NIN TCG TUFAN’I SEYRE KALDIRMASINDAKİ TUZAK
- 21/61 -
- önceden hangileri olduğu belli ve kendine yakın isimlerin komuta ettiği gemileri
seyre kaldırıp görev (!) için seyre kaldırıp tuzağı açık etmemek mi?
- Teknelerinin battığını iddia eden askeri yasak sahada tespit edilen 2 yüzücü gerçekte
kimdi? Gemilere sabotaj mı düzenlenecekti?
- Limanda çatışma, patlama vs. bir kaos ortamı oluşurken Veysel Kösele ve Levent
Kerim Uça tarafından, özel seçim gemiler, kendileri ve Merkez Komutanlığında döner
siparişi veren İskender Yıldırım ile Yalçın Payal emniyette olacak şekilde olaylar ve
kaosun izlenmesi mi hedefleniyordu?
- 22/61 -
3. G GÜNÜ (GEMİLERİ DENİZE HEP BİRLİKTE
ÇIKARIP TUZAĞA ÇEKEREK “SOBELEME”)
15 Temmuz’da Deniz Kuvvetleri bağlısı tüm ana muharip suüstü unsurları denize
çıkarıldı. Böylece kimsenin diğerlerinden farklı bir şey yaptığını düşünmemesi sağlandı.
Burada dikkat çeken bir seyre kalkmama örneği de vardı: TCG HEYBELİADA da o gece
tıpkı seyre kaldırılan TCG BORA gibi İstanbul Tersanesinde idi. Tüm gemilere, özellikle
de yanındaki TCG BORA’ya “seyre kalk” denilirken TCG HEYBELİADA Komutanı Engin
Ağmış’a “senin seyre kalkmana gerek yok” deniliyor.
- 23/61 -
Resim 4 Marmara'daki tüm gemiler, İzmit Körfez çıkışını tamamlayınca Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent
Bostanoğlu telefonunu açıyor.
Daha sonra sadece seçilen kişiler aranarak önceden belirlenmiş subayların komuta
ettiği gemilere özel emirler verilirken “dışlanan” diğer komutanlara hiçbir emir, bilgi,
direktif verilmedi. Herkes aslında aynı şeyi yaparken sadece önceden fişlenmiş
komutanların yaptıkları kayıt altına alınıp sanki diğerlerinden farklı bir şey yapmış gibi
gösterildi.
- 24/61 -
• Aksaz ve Mersin’deki gemilerin hepsi sıkıyönetim mesajı geldikten sonra Aykar
Tekin tarafından seyre kaldırıldı.
Belge 4 Akdeniz Kalkanı Harekatı (AKH) görevi kapsamında Mersin'deki 3 savaş gemisinin, Sıkıyönetim Mesajını
aldıktan sonra Aykar Tekin tarafından seyre kaldırıldığının delili mahiyetinde, AKH Komodoru Sebahattin Çoruk’a ait
Bilgi alma Tutanağı… Aykar Tekin’in 3 savaş gemisini şehirlerin önlerinde görevlendirmesi özellikle dikkat çekicidir.
Levent Kerim Uça da Aykar Tekin de sonraki süreçte kayırıldı, yaptıkları yasadışı eylemler örtbas edildi. Hazırlanan
Donanma İdari Tahkikat ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Bilirkişi Raporlarında sanki tüm gemilere Önder Öngör
kumanda etmiş gibi gösterildi. Basına da bu yönde bilgiler servis edilerek kamuoyu da bu yalana inandırıldı.
- 25/61 -
Deniz Kuvvetleri birliklerine karşı bir sabotaj gerçekleştirileceği ihbarı/duyumu alınırsa
o birlikte sabotaja karşı bir hazırlık yapılır. Örneğin nöbetçiler takviye edilir, giriş-çıkışlar
kapatılır, kontrollü giriş-çıkışa izin verilmeye başlanır, nöbetçiler normalde silahlı
değilken silah taşımaya başlar, tüm personel birliğine çağırılır, bu birlik gemiyse seyre
kalkış hazırlığı yapılır ve komutan/vardiya amiri gerek duyuyorsa da seyre kalkar.
Belge 6 Donanma Komutanlığı çapında SABKOR Hazırlık Durumunu yükseltip tüm birliklerde nöbetlerin silahla
tutulmaya başlanmasını, giriş-çıkışların sınırlandırılmasını sağlayan kişinin 22.41’de evinden verdiği ve daha sonra da
geri almadığı emriyle Tuğamiral Yalçın Payal olduğunun delili. Donanma İddianamesinin ekinde yer alan 15 Temmuz
2016 tarihli Donanma Hrk. Mrk. Mevki Jurnalinden alınmıştır.
Böyle bir hazırlık durumunu yükseltmek demek doktrin gereği Donanma Komutanlığı
bağlısı birliklerde tüm lumbarağzı mevkilerinin silahlı nöbetçilerle donatılması,
personelin birliklerine çağırılması demekti. Aslında o gece Kuzey Deniz Saha K.lığı da
bağlıları için SABKOR Tehdit İhbarını Kırmızıya yükseltilmiş, “broadcast” mesajı çekmiş,
hatta SMS’le sorumluluk sahasındaki tüm birliklerin personelini birliğine çağırmıştır.
Hatta daha sonra komodor ve Donanma İdari Tahkikat Heyeti Başkanı yapılan
Dz.Kur.Kd.Alb. Hasan Özyurt’un korunabilmesi için Kora. Şükrü Korlu’nun emrine
rağmen “çağrıya itibar etmedi” diye savcılığa gönderilen evraka yazılmıştır. Artık Türk
Silahlı Kuvvetlerinde emirler çağrı olarak adlandırılıyor, astlar komutanlarının emirlerine
uymamayı bir erdem olarak resmi belgelerde gururla beyan ediyorlardı.
Belge 5 Kuzey Deniz Saha Komutanlığının "birliğinize dönün emri ve bu emre itaat etmemenin övüldüğü belge.
Donanma Komutanlığınca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen Personel Durum Bilgileri evrakından
alınmıştır.
- 26/61 -
Yalçın Payal SABKOR durumunun yükseltilmesi emrini verdiğinde tüm personel
birliklerine getirilmiştir.
Burada dikkat çeken ayrıntı ise Donanma Komutanlığı çapında SABKOR durumunu
yükseltip kapılara silahlı nöbetçilerin getirilmesini sağlayan kişinin bizzat Donanma
Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğamiral Yalçın Payal olduğunun iddianamede ve
duruşmalarda saklanmasıydı.
Donanma Kurmay Başkanı Yalçın Payal bu emri verdiği sıralarda evinde Tersane
Komutanı Tuğamiral Aydın Eken’le birlikteydi. Kendisine SABKOR’u yükseltme ihtiyacını
neden duyduğu, bu ihtiyacın nereden ilham edildiği hiç sorulmadığı gibi bu konu ifade
tutanağında da yer almadı. Kendisi bir sebep göstermeksizin, evinde oturduğu yerde
Donanma Komutanlığı çağında SABKOR durumunu yükseltirken bir de karargahına bile
gitmedi. Yani bir Tuğamiral, oturduğu yerden aklına geldi diye binlerce askeri personeli
etkileyecek şekilde “SABKOR hazırlık durumunu yükseltin” diye emir veriyor ama
kendisi hiçbir şey yokmuş gibi evinde misafiriyle oturmaya devam ediyor. Askeri
doktrinde böyle bir hareket tarzı yoktur. Askeri doktrine aykırı bu hareket tarzı MİT
Müsteşarı Hakan Fidan’ın Genelkurmay Başkanı’nı, 2’nci Başkanı, Kara Kuvvetleri
Komutanı ve Askeri Savcı’yı, Kara Havacılık Okulu Komutanlığı’nı harekete geçirtip,
yaptığı girişimle Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm hava sahasını kapattırıp ardından hiçbir
şey yokmuş gibi akşam yemeği yemeye gitmesi gibi mantığa da aykırıdır.
Daha sonra da SABKOR hazırlık durumu hiç düşürülmedi. Yani Donanma Komutanlığı
bağlısı birlikler için tehdit hep var kabul edildi ama “var” kabul edilen tehdide karşı
askerî refleksle hareket edip birliğine giden, nöbet tutan herkes ertesi sabahtan
itibaren “ihbar sahteydi, siz vatan haini, darbeci, teröristsiniz” iftirasıyla derdest edildi,
tutuklandı, insanlık dışı koşullarda memuriyetten ihraç edildi, sosyal anlamda linçe
maruz bırakıldı, ailelerinin dahi “onurlu ve insanca yaşama” hakları ellerinden alındı.
- 27/61 -
Tabi bu paylaşımları önceden herkesle yapamadıklarından ilerleyen saatlerde özel
kapalı çevrim telefonlar üzerinden birçok kişiyi diğerlerinden ayırmaya çalıştılar.
Birkaç örnek:
- Donanma Komutanı TCG ORUÇREİS Komutanı’na telefon edip “sen sadece benden
emir al” dedi, yine Levent Kerim Uça’yla daha TCG YAVUZ’a çıkmadan önceki uzun
telefon görüşmesinde “sıkıyönetim mesajına uyma” dedi ama daha da önemlisi
“Önder’e de söyleme” dedi.
Belge 7 Donanma Komutanı'nın kendi komodorundan tuzağı saklamasının belgesi. Donanma Komutanı Veysel
Kösele, gemiler seyre çıktıktan 5 saat sonrasına kadar sessizce beklemiş, sonra 01.20 civarında “güvendiği”
komodor Levent Kerim Uça ile telefonla görüşürken “Önder Öngör’e bilgi verilmemesi” direktifini vermiştir. Bu
direktif görünürde sadece gemiye çıkacağının söylenmemesi gibi sunulmakla birlikte artık denizdeki 2
komodordan birinin “güvenilmez kişi” ilan edildiğinin ispatıdır. Nitekim o saate kadar aralarında iletişimin devam
ettiği bu komodorlardan Levent Kerim Uça bu direktiften sonra Önder Öngör’ün telefonlarını açmamaya, yüzüne
kapatmaya başlamıştır. Bu belge Levent Kerim Uça’nın Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 18 Temmuz
2016 tarihli ifade tutanağının 3’üncü sayfasından alınmıştır.
Halbuki bir Donanma Komutanı olarak direktiflerini sadece bir gemi Komutanına ya da
Levent Kerim Uça’ya değil denizdeki tüm birliklere verir. Bunu idrakten de mahrum
olmadığına göre olayda kasıt vardır.
Levent Kerim Uça’ya “Önder’e söyleme” demek yerine “herkese telsizden ilet” şeklinde
direktif verseydi masum yüzlerce Türk denizcisine kurulan tuzak açık edilmiş olacak ve
15 Temmuz terör olayları bekledikleri vahamette gerçekleşmeyecekti. Bu durumda 300
kişi ölemeyecek, 3000 kişi yaralanamayacak ve toplumsal bir travma
gerçekleşemeyecekti. Toplumsal travma gerçekleşemeyince de 16 Temmuz’dan
itibaren atılan rejim değişikliği ve tasfiye adımları da atılamayacaktı.
- 28/61 -
- Levent Kerim Uça TCG YAVUZ’un Köprüüstünde “darbe olmuş” deyip birkaç
dakika sonra darbe mesajı geldiğinde “hayırlı olsun, otoritenin emrindeyiz”
diyerek her şeyden habersiz çevresindeki gemi personeline “ben darbeciyim” mesajı
verdi.
Belge 8 Levent Kerim Uça’nın gemilere daha Sıkıyönetim Mesajı gelmeden önce Türkiye’de bir darbe kakışması
gerçekleştiğini bildiği ve bunu geminin personeli ile paylaştığının belgesidir. TCG YAVUZ Başçarkçısı Salih
Yalçınkaya'nın Donanma İddianamesinde yer alan ifade tutanağının 7'nci sayfasından alınmıştır.
- Fakat kendine yakın bir kişi olan Hürol Çırmıktılı’ya “görüyor musun bizi darbecilikle
suçlayanlar şimdi kendileri darbe yapıyor” diyerek aslında gemi personelini aldatarak
tuzağa çektiğini bir bakıma itiraf etti.
- Sadece Hürol Çırmıktılı’yla paylaşılan bu bilgi, Levent Kerim Uça’nın emrindeki diğer
hücumbotlara da ulaştırıldı ve gemi jurnallerine de yazıldı.
Belge 9 Levent Kerim Uça'nın gemiye "darbeci" görüntüsü sergilerken kendi personelini ikaz etmesinin delili. Bu
kısım, Levent Kerim Uça’nın yakın personeli olan Hürol Çırmıktılı’nın Donanma İddianamesinin ekinde yer alan 9
Eylül 2016 tarihli ifade tutanağının 2’nci sayfasından alınmıştır.
Birbirlerine karşı da “ben sadece sizden emir almak istiyorum” gibi normal günlük
hayatta kurulmayacak cümleler kullanılmaya başlandı.
- 29/61 -
Bu kapsamda sunacağım belge çok daha fazlasını anlatıyor.
Belge 10 TCG KALKAN Gemi Jurnalinin, Donanma İddianamesi eklerinde yer alan sayfası. Bu belge; Levent Kerim
Uça’nın emrindeki 4 gemiyi limana sokmak yerine denizde tuttuğunun, Gölcük’ten TCG TUFAN gemisini bir subayı
yasadışı olarak komutan yaptığının delilidir. Bu subay gerçekte bir komutan olmadığı için jurnale “TCG …….
Komutanı” şeklinde değil de sadece isim ve rütbe şeklinde yazılmıştır.
Belge TCG KALKAN gemisinin jurnaline aittir. Bir gemi jurnali on yıllarca muhafaza
edilmesi gereken, devlet arşivlerine giren belgedir. Bu jurnale yazılacak her şeyin nasıl
yazılacağı bellidir, kuralları bellidir.
Gemi Komutanı Bnb. Murat Dinçel’in imzasını taşıyan, iddianamenin ekinde de yer alan
bu belgede Levent Kerim Uça’nın o gece gemileri nasıl “şifahi emirle, yasalara aykırı
şekilde” kaldırdığı yazılmıştır. Bir de yukarıda paylaştığımız belgede gördüğünüz üzere
Levent Kerim Uça’nın Hürol Çırmıktılı’ya söylediği sözün Murat Dinçel ve diğer
hücumbot komutanlarında da yansımasının olduğunu görüyoruz.
Bir savaş gemisinin jurnaline hiçbir zaman yazılmayacak soyut bir “sorgulama” işlemi
“OLAYLAR VE FAALİYETLER” başlığı altına saat 23.15 itibarıyla yazılmıştır. Çok büyük
bir olasılıkla böyle bir ifade dünya tarihinde hiçbir savaş gemisinin jurnaline yazılmış
değildir. 23.15 zamanı, Levent Kerim Uça’nın Hürol Çırmıktılı’ya tuzağı açık ettiği, Deniz
Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu’nun telefonunu kapattığı saattir.
Bu tavırlar Abidin Ünal’ın 15 Temmuz gündüz Hava Harp Okulu kampında, akşam
Akıncı’da sergilediği tavırlarla aynıydı. Gündüz, plansız ziyaretinde Harbiyeli öğrencilere
emre itaati vurguluyor, “akşam yorulacaklar, şimdi dinlendirin” diyerek Harbiyelilerin
bilmediği bir olay için “ben bunu onaylıyorum” manasında bir mesaj veriyor, gece
- 30/61 -
Akıncı’ya geldiğinde ise ertesi gün “terörist” ilan edilecek pilotlara sıcak hitaplarda
bulunuyordu.
“… Ferhat KAZANÇ binbaşı ile birlikte yan komşum soyadını hatırlamadığım Albay
Cenk’in evinde saat 23.00 sıralarında olayları izledik… yanımda Ferhat Binbaşı da
varken, izinde olduğunu bildiğim ve sicil amirim olan Tümamiral Sinan Azmi
TOSUN’u telefonla aradım. 16/07/2016 günü saat 00.30 civarıydı, “ben yarın sabah
karargaha gidersem kalkışmaya destek vermiş olurum, o yüzden gitmemek için
sizden izin istiyorum” dedim…”
diyor.
Burada adı geçen Ferhat Kazanç ve evinde oldukları Cenk Alb. (DURMAZER) daha
sonraki tasfiye sürecinin ana aktörlerindendir. Bu ana aktörler arasında önceden
fişlenenlerin sabaha kelepçeleneceğini bilen Bülent Ardıç da önemli bir rol kapmıştır.
Yapılan işlem de sadece hiçbir şeyden haberi olmayan Sinan Azmi Tosun’un fotoğrafını
çekmektir.
- Donanma’da da benzer şekilde Adil Beşorak ve İsmail Can Donanma Hrk. Bşk.
Mustafa Bardakçı’yı arayıp “mesajı teyit ediyor musun” şeklinde “fotoğraf çekme”
sorusu sorarak Mustafa Bardakçı “sıkıyönetim mesajı doğrultusunda irade sergiledi”
muğlak yalanıyla tutuklatıldı. Bu yalanın altını imzalayan kişi de Donanma
Komutanlığı çapında SABKOR Hazırlık Durumunu yükseltip tüm askeri personelin
birliklerine gelmesini sağlayan Yalçın Payal’dı.
- Yalçın Payal 02.33’te “yem” bir mesajla sadece belli gemilere “limana dönün” emri
verdi.
Ama “fotoğrafa” Aykar Tekin’in İstanbul’dan seyre kaldırdığı TCG BORA ile Aksaz ve
Mersin’den seyre kaldırdığı gemiler, toplamda 9 gemi dahil edilmedi!
Yine “fotoğrafa” Levent Kerim Uça’nın seyre kaldırdığı TCG TUFAN ve Marmara’da
denizde tuttuğu 4 gemi dahil toplam 5 gemi sokulmadı. Hatta raporlarda “tüm gemilere
kumanda eden Önder Öngör” diye yazılıp sanki tüm donanma unsurlarının denize
çıkmasının sorumlusu Önder Öngör’müş gibi gösterildi.
Bu yalan ve iftira ilk günden itibaren algı yönetimiyle basına servis edildi, resmi
raporlara yazıldı, iddianamede bu suç Önder Öngör tarafından işlenmiş gibi gösterildi.
- 31/61 -
DZ. KUR. KD. ALB. ÖNDER ÖNGÖR’E ATILAN İFTİRA
Belge 11 Tüm gemileri seyre kaldırıp sonra suçu Önder Öngör işlemiş gibi göstermenin belgesi. Deniz Kuvvetleri
Komutanlığının, Erhan Aydın, Yıldıray Ene, Hakan Gömengil, Cem Yiğit Emirkadı, Aytaç Gelgeç isimli subaylara
hazırlattığı iftira belgesidir. Belge Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Bilirkişi Raporu adıyla hazırlanıp 3 Ocak
2017’de Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
TCG KEMALREİS’e de, gece 01.30-02.30 saatleri arasında Donanma Komutanı’nın TCG
YAVUZ’a intikal ederken onu takip ettiği yönünde ihbar alınması üzerine Adalar
Bölgesi’nde sinsi taarruz botlarının olabileceği ve bu botların denizdeki birliğe asimetrik
terör saldırıları gerçekleştirebileceği ihtimaline istinaden meskun mahallerden 7 km
mesafede ve açık deniz sahasına doğru, içinde mühimmat olmayan eğitim mermileriyle
caydırma atışı yaptırmıştır. İddianamede bu atış sanki karaya doğru, meskun mahalde,
vatandaşları korkutmak üzere yapılmış gibi sunulmuştur.
Geri kalan 18 gemiden hiçbirine Önder Öngör emir vermemiş, kumanda etmemiştir.
Buna rağmen Erhan Aydın, Yıldıray Ene, Hakan Gömengil, Cem Yiğit Emirkadı, Aytaç
Gelgeç isimli subayların imzasıyla Önder Öngör’e iftira atılarak “tüm gemilere o
kumanda” etti bilgisi adli makamlara gerçeğe aykırı ve adil yargılamayı etkileyecek
şekilde, vahim bir suç mahiyetinde bildirildi.
- 32/61 -
Başta Dz.Kur.Kd.Ab. Erhan Aydın olmak üzere subay üniforması giyen bu müfteri
şahıslar hala kollanmakta, hala iftiralarla masum askerleri infaza devam etmektedirler.
Erhan AYDIN, Bilirkişilik Kanunu’na her yönüyle aykırı kurulan, çalışan, raporlayan
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Bilirkişi Heyetinin başı olarak oldukça normal
karşılanabilecek olayları; “hayatın normal akışına aykırı”, “donanma örf adetlerine
aykırı” diye nitelendirip “terör suçu” saydırıp müebbet hapis cezalarının olmayan
altyapısını icat etmeye çalışmıştır.
Gerçekte 15-16 Temmuz gecesi Donanma’da hayatın akışına aykırı yaşanmış birçok
somut olay mevcuttur.
Başlıcaları;
- Yalçın Payal’ın gemileri ateş altına alacak şekilde “yem” mesaj göndermesi,
- Aykar Tekin’in Mersin’deki gemileri bile zorla seyre kaldırtıp Antalya ve Alanya
önlerinde karakol sahası tesis etmesi,
- Levent Kerim Uça’nın darbe mesajı gelince “hayırlı olsun, otoritenin emrindeyiz”
deyip sonra özel kişileri uyarması,
- Yine Levent Kerim Uça’nın TCG YAVUZ Komutanı’na “silah alın” deyip sonra
iddianameye “silahlı taşıdıkları” diye yazdırılması,
- Veysel Kösele’nin Vodafone kayıtlarına göre 02.36’da TCG ORUÇREİS Komutanı ile
daha TCG YAVUZ’a çıkmamışken konuşması ve “benden emir bekle” deyip bir daha
emir vermemesi,
- Daha önemlisi 02.32’de Lojistik Komodoru Bahadır Gündoğdu’ya “bir gemini seyre
hazırla” diye donanma gemilerini denizde tutma niyetinde olduğunu belirtmesi.
- 33/61 -
3.3. İletişimde ve Emir/Bilgi Vermede Seçmececilik ve
“HTS Analiz Raporu”
İddianamelerin hemen hepsinde şu ortak cümle bulunmaktadır: “Şüphelinin, hakkında
soruşturma yürütülen birçok kişiyle HTS kaydı vardır.”
Bu şu demek oluyor:
“HTS Analiz Raporu” denilen şey sadece bir tuzaktı. Şöyle ki;
Tarihimizin en hain terör olayının gerçekleştiği 15-16 Temmuz günü ve gecesinin Deniz
Kuvvetleri açısından en dikkat çeken özelliği şuydu: Ne kadar yetkili, karar verici
pozisyonundaki makam sahibi komutan varsa hepsinin kendini ULAŞILAMAZ kılması,
seçmece olarak bazı kişiler kendilerine ulaşırken istemedikleri kişilerin kendilerine
ulaşamamasıdır.
Deniz Kuvvetleri Komutanı, ifadesinde “O gece, söz konusu görüşmelere ilişkin resmi
kayıtlara göre kendi telefonumdan toplam 80 dakika süren 62 adet, emir subayımın
telefonundan toplam 77 dakika süren 78 adet resmi telefon görüşmesi yaptığımızı daha
sonra öğrendim.” diyor.
Yani tıpkı Cihat Yaycı’nın … adet kriterle ben personeli infaz ediyorum deyince savcının
soruşturmayı kapatması gibi Deniz Kuvvetleri Komutanı da “şu kadar sürede bu kadar
telefon görüşmesi yaptım” deyince kurtarılıyor.
- 34/61 -
Basit bir hesapla dakikada 1 telefon görüşmesi demektir ki bu Kuvvet Komutanı Recep
Bülent Bostanoğlu’nun ne kadar zeki, çevik ve ahlaklı bir Oramiral veya KAMU
GÖREVLİSİ olduğunu gösteriyor.
Bu zeki, çevik ve ahlaklı kamu görevlisi 157 dakika veya 140 telefon görüşmesi yapıyor
ama karargahtaki ya da denizdeki hiçbir üst düzey Komutan, komodor ya da gemi
komutanıyla görüşmüyor.
Bunun sebebini de TCG KALKAN’ın gemi jurnalinde 03.50 satırında okuyoruz: DzKK
“güvenmediğiniz kişilerle görüşmeyin” diye Aksaz’daki bir binbaşıya emir vermiş.
Belge 12 Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın, emrindeki Türk Silahlı Kuvvetleri personeline bilgi vermek, onları
uyandırmak yerine bilgi saklayarak, iletişimde seçmeceli ve kayırmacı davranılmasını emrederek dönen
dolaplardan haberi olmayanları tuzağa düşürmek üzere verdiği emrin kanıtı. Donanma İddianamesi eklerinde yer
alan seyir kayıtları içerisindeki TCG KALKAN gemisinin jurnalinden alınmıştır.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu bu davranışı sadece gemilere karşı
sergilemiyor. Kendi Harekat Başkanı’na karşı da sergiliyor.
Önemli olduğu için tekrar ifade edelim: Dz.K.K.lığı Harekat Başkanı Sinan Azmi
Tosun’un telefonla araması karşısında Kuvvet Komutanı kendi Harekat Başkanı’nın bu
aramasına cevap vermeyip aynı masada bulunan emekli bir koramiralin aramasına
cevap veriyor.
- 35/61 -
Sinan Azmi Tosun o görüşmelerde yanındaki diğer general ve amiralleri de telefonunun
hoparlörünü açıp görüşmeye şahit yaparak Kuvvet Komutanı’ndan ve Donanma
Komutanı’ndan direktif istiyor ve “bekle” cevabını alıp ertesi gün tutuklatılıyor.
Bu davaların tüm sanıkları aynı tuzağa düşürülüyor. Sonra dosyada karşımıza tüm son
5-6 yılın tüm görüşmelerinden seçmece yapılıp “….’la HTS kaydı” çıkıyor.
- Aynı cevap Yalçın Payal’ın Mustafa Bardakçı’ya “komutanım Hayrettin İmren üssü
kontrolüne aldı, ne emredersiniz” dediğinde “mukavemet etme, benden emir bekle”
cevabının familyasındandır.
- Aynı cevap, yine Yalçın Payal’ın Mustafa Bardakçı’ya “komutanım darbeci amiraller
botla kaçma hazırlığındalar, ne emredersiniz” dediğinde “bir şey yapma, benden
emir bekle” cevabının familyasındandır.
- Aynı cevap, TCG FATİH Komutanı Dz.Kur.Yb. Mehmet Ali Yağış’a verilen “bekle,
anonsu başkasına yaptıracağız, sen yapma” cevabının familyasındandır.
Belge 13 Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Donanma Komutanı'nın darbe konusundaki uyarma anonsunu TCG FATİH
Komutanı'na yaptırmayıp “başkasına yaptıracağız” demelerinin ama sabaha kadar (Levent Kerim Uça ve Hamdi
Toker uyarılırken) böyle bir anonsun bir türlü yaptırılmadığının belgesi. Belge Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilen Donanma İdari Tahkikat Raporu’nun A-17 numaralı sayfasından alınmıştır.
- 36/61 -
- Aynı cevap, TCG ORUÇREİS Komutanı Dz.Kur.Yb. Güray Çerman’ın, hiçbir pozitif
emir vermeyip sadece “Önder’i dinleme” diyen Donanma Komutanı’na “komutanım
peki ne yapayım? Emriniz nedir? Bir şey yapayım mı?” dediğinde “bekle, ben sana
emir vereceğim, bir şey yapma” cevabının familyasındandır.
Belge 14 Donanma Komutanı'nın TCG BÜYÜKADA Komutanı'na arayıp emir verirken TCG ORUÇREİS Komutanı'nı
saatlerce bekletip hiçbir emir vermemesinin kanıtı. Donanma Komutanlığınca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilen ve iddianameye ek yapılan evrakta yer alan TCG ORUÇREİS Komutanı Dz. Kur. Yb. Güray Çerman’a ait
21 Temmuz 2016 tarihli Bilgi Alma Formu’ndan alınmıştır.
- Aynı cevap Lojistik Komodoru Bahadır Gündoğdu’nun daha Kuvvet Komutanı bile bir
açıklama yapmamışken Donanma Komutanı’na “komutanım ben sizden emir
bekliyorum, ne yapmamı emredersiniz” dediğinde “bekle, bir şey yapma” cevabının
familyasındandır.
Belge 15 Donanma Komutanı'nın kendisine direk bağlı olan ve 00.50'de arayan Lojistik Destek Gemileri Komodoru
Dz.Kur.Kd.Alb. Bahadır Gündoğdu’ya sadece “benim emrim olmadan seyre gemi çıkarma” demekten başka bir
emir vermediğinin kanıtı. Daha sonra 02.32’de Donanma Komutanı kendisi Bahadır Gündoğdu’yu arayıp, tüm
gemiler darbe maksatlı seyre çıkmış gibi gösterilirken “bir gemiyi seyre hazırla” diye emir veriyor. Bu arama resmi
raporlarda ise sanki Komodor Donanma Komutanı’nı aramış gibi gösteriliyor. Böylece Donanma Komutanı’nın
gemileri denizde tutma niyeti saklanmaya çalışılıyor. Bu belge Donanma İddianamesi’nin ekinde yer alan 19 Ekim
2016 tarihli itiraz dilekçesinin 5’inci sayfasından alınmıştır.
Ayrıca, yine eski Kuvvet Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu “bir süre süreci emir
subayımın telefonundan yönettim” diyordu. Bu emir subayının (Özkan Gülömür) sınıf
- 37/61 -
arkadaşı olan ve TCG GÖKSU’ya komuta eden
Dz.Kur.Yb. Hakan Sasa işte bu telefondan 03.11’de
“herkes bir şeyler söylüyor, kuvvet komutanı gemileri
arayacak mı?” diye sorarak Bostanoğlu’ndan nazikçe
bir direktif istiyor ama o direktif bir türlü gelmiyor.
Belge 16 Donanma Komutanı Veysel Kösele'nin denizdeki komodor ve komutanlardan hiçbirini arayıp direktif
vermezken sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı Bnb. Hamdi Toker’i 4 defa aradığının kanıtı. O gece Ayhan Bay’ın
doğrudan verdiği emirle seyre çıkan Hamdi Toker’in gözaltına hiç alınmayıp, soruşturmadan vareste tutulup,
olaylardan da 1 ay sonra 9 Ağustos 2016’da emniyet ya da savcılıkta değil Merkez Komutanlığında verdiği
ifadesinin 2’nci sayfasından alınmıştır.
- 38/61 -
Donanma İddianamesinin eklerinde 2500 civarında kişinin ifade ve bilgi alma
tutanakları vardır. Bunlara baktığınızda seçilmiş kişilerin hep Donanma Komutanı’na
ulaşabildiği görülmektedir.
Dolayısıyla tıpkı Kuvvet Komutanı gibi Donanma Komutanı da “kapalı çevrim” bir
telefon ağı işletmiştir. Hatta bu çevrime Levent Kerim Uça’yı da Haluk Baybaş
sokmuştur. Zaten bu kapalı çevrime girene kadar Önder Öngör’le hep görüşen,
gemileri koordine eden Levent Kerim Uça, Haluk Baybaş’ın onu çevrim içi yapmasından
itibaren Önder Öngör’ün telefonlarını suratına kapatmaya başlıyor.
O gece komodor Önder Öngör TCG ORUÇREİS’te seyre çıkmıştır. Gemi Komutanı
Güray Çerman’la komodor Önder Öngör yan yanayken Levent Kerim Uça Güray
Çerman’la konuşur. Bir komodorun kendisiyle değil de emrindeki geminin komutanıyla
konuşmasından rahatsız olan Önder Öngör telefonu alınca Levent Kerim Uça birden
telefonu Önder Öngör’ün yüzüne kapatır.
İlk bakışta mantıklı gibi görünen bu karşılık aslında Deniz Kuvvetlerinde masum
askerlere o gece kurulmuş olan temel tuzaklarından birisini açık etmektedir.
- Askeri hiyerarşide “güvendiğim kişi” diye birisi yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubu vardır, amir vardır, memur vardır, komutan vardır. Türk askeri doktrininde
“güvendiğin, güvenmediğin” diye bir tasnif yoktur. Askeri hiyerarşi mekanizmasında
böyle bir kategorilendirme yoktur.
- Eğer bu komutanların maksatları darbeyi önlemek olsaydı açıkça “bir darbe girişimi
söz konusudur, şu andan itibaren size şöyle yapmanızı emrediyorum, emrime itaat
etmeyen darbecidir” derlerdi, birlikler emniyete alınırdı. Kim de verdikleri emre
- 39/61 -
uymazsa alenen darbeci olurdu ve gereken yaptırımları da hak ederdi. Yoksa özel
kapalı çevrimler işletip birilerini seçmece çevrim dışında tutup diğerlerini “bende
emir bekle” deyip sonra emir vermek yerine savcılığa infaz listeleri vererek infaz
ettirmek bir tuzaktır, askeri karşılığı “pusu”dur. Bir Türk Komutanı kendi maiyetine
pusu ya da tuzak kurmaz, emniyetinden sorumlu olduğu personelinin hayatını
tehlikeye atmaz.
Ardında da dava dosyalarında bir HTS kaydı tuzağı ortaya çıktı. Sonra da kendi
komutanlarınca izole edilmek suretiyle tuzağa düşürülmüş masum subaylar,
astsubaylar, uzman erbaşlar “falancayı niye aramadın, filancaya niye sormadın” gibi
tuhaf ve akıl dışı sorulara muhatap edildiler.
Bu arada tüm gemi komutanlarının cep telefon numaralarını almasına rağmen sadece
Komodor Levent Kerim Uça ve TCG BÜYÜKADA Komutanı Hamdi Toker’le iletişim kuran
Donanma Komutanı’nın Hamdi Toker’e sadece bilgi vermediğini da “icraat” içeren bir
emir de verdiği ortaya çıktı.
Biraz önceki ifade tutanağında belirtilen konuşmanın gemi jurnaline yazılan esas kısmı,
o geceki seçmece davranışlarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personelinin kendi
komutanlarınca nasıl pusuya düşürüldüğünün bir başka delilidir.
Buna göre Veysel Kösele saat 01.20’de Hamdi Toker’e “Sıkıyönetim Mesajına işlem
yapma, sadece benden emir al” diye emir vermiştir. Tıpkı Levent Kerim Uça’nın Hürol
Çırmıktılı’ya pusuyu açık etmesi gibi.
- 40/61 -
Halbuki Donanma Komutanı, seyre çıkan tüm gemi komutanlarının telefon
numaralarını Donanma Harekat Merkezi’nden çok daha önce almıştı. Buna rağmen
sadece TCG BÜYÜKADA Komutanı’nı arayıp direktif veriyor. Diğer komodor ya da gemi
komutanlarına böyle bir direktif vermiyor.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir Oramiral’i hem kendi emrine verilmiş o
gemilerin yüzlerce personelinin hayatını bilerek ve isteyerek tehlikeye atıyor hem de
Belge 17 TCG BÜYÜKADA'nın jurnalinde Donanma Komutanı'nın sadece bu gemi komutanını arayıp "Sıkıyönetim
Mesajına işlem yapma” diye emir verdiğinin kanıtı. Tüm gemilerin komutanı olan Donanma Komutanı, denize çıkan
20’den fazla gemi komutanları arasından seçerek sadece TCG BÜYÜKADA komutanına bu şekilde direktif veriyor,
diğer komodor ve gemi komutanlarından bu direktifi esirgiyor. Bu gemi komutanına da “kimseye söyleme” diyor ki bu
komutan denizdeki diğer birliklere telsizden bu direktifi aktarmamış. Belge Donanma İddianamesinin eklerinde yer
alan “Gemilerin seyir kayıtları” arasından alınmıştır.
ertesi sabahtan itibaren savcılığa verdikleri infaz listeleriyle seçilen bazı personel için
adli, idari, insani ve sosyal linç sürecini başlatıyordu. İnfaz kısmına bu çalışmada
şimdilik yer verilmeyecektir.
Veysel Kösele’nin emir verdiği 01.20 zamanı önemli bir zamandır. Bu dakikada;
kendisine ulaşılamayan (sadece seçilmiş kişilerin ulaşabildiği) Deniz Kuvvetleri
Komutanı, (belki de kimse kendisine telefon edip ulaşamasın, direktif alamasın diye) 2
saat kapalı tuttuğu cep telefonunu gemiler İzmit Körfezi’nden çıkınca açmış, kendi
personeline hiçbir direktif vermezken medyaya “biz darbenin yanında değiliz” mesajını
vermiş, 5 saattir sessizce bekleyen Donanma Komutanı Veysel Kösele bu dakikadan
itibaren harekete geçmiş, harekete geçerken de daha sonra İdari Tahkikat Heyeti üyesi
yapacağı Hamdi Toker’i 4 defa arayıp “sıkıyönetim mesajına işlem yapma!” diye direktif
vermiştir.
Bu direktif de 3 tane hücumbot komutanı (TCG İMBAT, TCG KALKAN, TCG TUFAN)
haricinde geri kalan 20 küsur gemiden ve Önder Öngör, İlsev Hazır, Sebahattin Çoruk
isimli komodorlardan saklanmıştır.
Direktiften hariç tutulan tüm komodor ve komutanlar ertesi günden itibaren insanlık
dışı yöntemlerle ve aileleriyle birlikte kısaca “linç” edildiler.
- 41/61 -
O gecenin temel özelliği işte bu “seçmececilik” yöntemiyle Türk Silahlı Kuvvetleri
personelinin kendi komutanlarınca pusuya düşürülmesidir.
Seçmececilik yapılarak irtibat kurulan kim varsa onlar kayırıldı, suratlarına telefon
kapatılan kim varsa onlar da tutuklandı, ihraç edildi, bir kısmı işkence gördü ama hepsi
sosyal anlamda aileleriyle, çocuklarıyla birlikte linç edildiler.
Donanma İddianamesinin eklerinde yer alan resmi belgelere göre TCG GELİBOLU’da
bir “Tuzak Yönetim Merkezi” tesis edildiği ve tuzağın buradan yönetildiği anlaşılıyor.
Bu merkezle ilgili olarak Dz.Bnb. Murat DİNÇEL’in doldurduğu Bilgi Alma Formu’ndan
şunları öğreniyoruz:
- Aksaz’dan Bnb. Berke URAZ aramıştır. Kendisi oradaki bir hücumbotun komutanıdır.
- Kendi harekat başkanı Tümamiral Sinan Azmi Tosun arayınca cevap vermemiş, aynı
amiral yanındaki emekli bir koramiralin telefonundan Recep Bülent Bostanoğlu’nu
aradığında ise cevap vermiştir. Kendi Harekat Başkanı “Komutanım emriniz nedir?”
dediğinde ise “benden emir bekle” demiştir.
- 42/61 -
- Deniz Kuvvetleri Karargahı’ndan Tuğamiral İrfan Arabacı aradığında Kuvvet
Komutanı ulaşılamazdır.
- Bunun yanında karargaha gitmeyen Tümamiral Macit Arslan, Albay Bülent Olcay
aradığında ise ulaşılabilirdir ve onlara “karargaha gitmeyin, emniyetli bir yerde
durun” emrini vermiştir.
Belge 18 TCG KALKAN gemisinin Komutanı Dz.Bnb. Murat DİNÇEL’in kendi el yazısıyla doldurduğu Bilgi Alma
Formu. Form Aksaz'dan, Türkiye'nin 3 denizindeki gemileri seyre kaldıran Aykar Tekin'in bir Paralel Komuta
Merkezi işlettiğinin belgesidir. Donanma İddianamesi eklerinde yer alan ve Donanma Komutanlığının Kocaeli
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği bir evraktan alınmıştır.
- TCG GÖKSU’ya o gece komuta eden Dz.Kur.Yb. Hakan Sasa arayıp direktif
istediğinde vermemiş, geri dönüş de yapmamıştır.
- 43/61 -
- Bunun yanında Marmara’daki 3 hücumbotun (TCG İMBAT, TCG KALKAN, TCG
TUFAN) komutanlarının ifadelerine, gemilerin jurnallerine bakıldığında “Deniz
Kuvvetleri Komutanı emri gereği güvenilmeyen kişilerle konuşulmayacağı” şeklinde
bir direktifin beyan edildiği görülüyor.
Güney Görev Grup Komutanı Vekili Aykar Tekin, emrinde görev yapan ve o sırada 3
gemi ile Mersin’de bulunan AKH komodoru Dz.Kur.Kd.Alb. Sebahattin Çoruk’a hem de
sıkıyönetim mesajını aldıktan sonra seyre kalkma emri verip sonra ulaşılmaz oluyor ve
arada da “sen bana ulaşamazsın, ben sana ulaşırım” diyordu. Yani, Marmara’daki bir
gemi komutanı binbaşı “Aykar Tekin’le irtibat halindeyim” derken, o gece Aykar
Tekin’in emrinde hareket eden bir komodor onunla devamlı irtibat kuramıyordu.
Belge 19 Aykar Tekin'in kendisinden emir bekleyen AKH Komodoru’na "sen bana ulaşamazsın, ben istersem sana
ulaşırım" diyerek o gecenin seçmece hareketlerinden birini açık ve ispat etmesi. Bu belge, AKH Komodoru olarak
görev yapan Dz.Kur.Kd.Alb. Sebahattin Çoruk’un 24 Temmuz 2016 tarihli Bilgi Alma Tutanağının 4’üncü
sayfasından alıntıdır.
- 44/61 -
Alb. Aykar Tekin, Sıkıyönetim Direktifini görmesine rağmen bu emri vermiştir, yani her
şeyi bilerek yapmıştır. Zaten 15 Temmuz’dan sonraki dönemde “darbe’nin olacağının
4-5 ay öncesinden bildiğini” gemi komutanlarıyla yapılan bir toplantıda ifade etmesi de
bunun başka bir ispatıdır.
Bu gerçeklerin kısaca karşılığı şudur: Recep Bülent Bostanoğlu, Aykar Tekin, Berke
Uraz, Özden Yazıcıoğlu ve diğer isimler sadece denizdeki her şeyden habersiz diğer
silah arkadaşlarına ve yüzlerce Mehmetçik’e tuzak kurmuşlardır ki bu eylemin askeri
literatürdeki karşılığı “vatana ihanet” ile ifade edilir.
O gece komutanlarını arayan çoğu kişiye “bekle, mukavemet etme, sadece takip et,
benden emir bekle, sadece benim emrimi bekle” şeklinde emirler verildi. Bunun
yanında bazılarına ise “demirle, Gölcük’e gitme, Gölcük güvenli değil, YAVUZ’u takip
et, SG-19’u takip et, engelle” gibi icraî emirler verildi.
Kime “benden emir bekle” dendiyse o kişi bekletildi, pasifize edildi ve ertesi günden
itibaren “darbe karşıtı bir şey yapmadı, darbe karşısında pasif kaldı” denilerek
tutuklandı, ihraç edildi, insanca ve onurlu bir şekilde yaşama haklarından ailesiyle
birlikte mahrum bırakıldı.
Kime icraî emir verildiyse o da “ben ne emir verdiysem onu uyguladı, darbecilerin
karşısında durdu” şeklinde kahramanlaştırılıp korundu, kollandı, terfi ve taltif ettirildi.
Örnekler:
- 45/61 -
emaresi olarak “bir yakıt gemisini seyre hazırla” emri geldi. O da iddianamede sanki
Bahadır Gündoğdu, Kösele’yi aramış gibi gösterildi.
- TCG ORUÇREİS Komutanı Dz. Kur. Yb. Güray Çerman Donanma Komutanı’nı
aradığında “Ben sana emir vereceğim emrimi bekle” diye emir verdi. Sonra o emir
bir türlü gelmedi. Sonra da Güray Çerman ve subay olan eşi birlikte memuriyetten
ihraç edildiler…
Belge 20 Donanma Harekat Başkanı Mustafa Bardakçı'nın emrindeki personelin "bize kimse darbeye destek manasına
gelecek şekilde emir vermedi” dediğinin delili. Donanma İddianamesi eklerinde yer alan Bekir Sıtkı Aydınkaptan’ın
ifadesinin 4’üncü sayfasından alınmıştır. Bu soru Donanma çapında 2500 civarında kişiye sorulmuş hepsinden aynı
cevap alınmıştır: BİZE KİMSE DARBEYE DESTEK TALİMATI VERMEDİ!
- 46/61 -
- TCG FATİH Komutanı Dz.Kur.Yb.Mehmet Ali Yağış, Donanma Komutanı’na
“komutanım herkesin kafası karışık, telsizden çağrı/anons yapıp denizdeki tüm
birlikleri ikaz edeyim mi?” dediğinde “anonsu başkasına yaptıracağız, sen bekle”
cevabını aldı. Böyle bir anons da hiç yapılmayarak gemilerdeki kafa karışıklığı devam
ettirildi.
İlginç bir şekilde Aykar Tekin’in tuzakları Özden Yazıcıoğlu ile birlikte yönettiği Aksaz’da
ciddi bir soruşturma yapılmadı. Sadece Foça ve Gölcük’te soruşturmalar yapılıp infazlar
gerçekleştirildi.
Foça’da savcı gelip ifade aldı ve kimleri alacaklarına karar verdi. Bundan dolayı da tüm
gemi komutanları davanın şüphelisi yapıldı. Öyle olunca da kayırılması gereken gemi
komutanlarından da “sanık” durumuna düşenler oldu.
“Beklet ve pasifize et” adımlarından sonraki infazlarla ilgili ise şu hususlar dikkat
çekicidir:
Donanma Komutanlığı o gece Ayhan Bay’ın doğrudan emir verdiği Hamdi Toker gibi
kayırılması gerekenleri kayırabilmek için gelen savcı ve kolluk personelini üsten içeri
almadı, dışarıda bekletti. Bu bekletme esnasında daha önceden hazırlanmış infaz
- 47/61 -
listelerinin son kontrolleri yapıldıkça masum askerler peyder pey savcılığa göndertilip
tutuklatıldı.
Belge 21 Donanma Komutanlığının kimlerin gözaltına alınacağına karar verdiğinin belgeleri… Üstteki belge Ali
İhsan Gürler’in, alttaki ise Mustafa Bardakçı’nın mahkeme evrakından alınmıştır. Ali İhsan Gürler bu belgede 26
Ağustos 2016 tarihli savcılık yakalama kararına istinaden gerçekleştirilecek işlemde Donanma Komutanlığının
listeye müdahale ettiği, Mustafa Bardakçı da Gölcük Cumhuriyet savcısı tarafından bir listenin istendiğini
belirtmektedirler. Yani Gölcük’teki infazlar savcıların kendi soruşturmaları neticesinde değil Donanma
Komutanlığının düzenlediği, tadil ettiği, müdahale ettiği listeler üzerinden gerçekleşmiştir. Hakim’in tutuklamayı
yaparken “nedenini sonra öğrenirsin” cevabı da Türkiye’de hukuk insanlarının ne kadar hukuk kaygısı
taşıdıklarının ayrı bir göstergesi olmuştur.
Aynı Yalçın Payal, daha önce de belirtildiği üzere, Donanma çapında SABKOR Hazırlık
Durumunu yükselten ve bir daha indirmeyen Yalçın Payal’dı.
- 48/61 -
- Mesajda kelime oyunu yapılmış “Yalçın Payal emridir” denilmişti. Cümlenin böyle
kurulması subaylara öğretilen durum muhakemesi kapsamında “size emretme
yetkisi taşımayan bir kişinin verdiği bu emri dikkate almayın” demektir.
Belge 22 Yalçın Payal’ın “limana dönün” emrine rağmen dönmeyen Hamdi Toker’e Donanma Komutanı’nın önceden,
diğer gemi komutanlarına ya da komodorlara direktif vermezken “bölgeden ayrılma” diye direktif verdiğinin belgesidir.
Bu belge Donanma İddianamesinin eklerindeki yer alan evraklar arasındaki Hamdi Toker’in Bilgi Alma tutanağından
alınmıştır.
Aslında Deniz Kuvvetleri’nde ana muhabere vasıtası CHAT değil “BROADCAST” tabir
edebileceğimiz telsiz muhaberesidir. Telsiz muhaberesi için İstanbul Radyo bile on
yıllardır kullanılan bir ara vasıtadır. Yani Bülent Bostanoğlu ya da Veysel Kösele
İstanbul Radyo’ya cep telefonuyla bağlanıp oradan uluslar arası telsiz frekanslarını
kullanarak sadece Marmara denizi değil dünyanın tüm denizlerindeki savaş
gemilerimize emir verebilirlerdi. Yapmadılar. Onun yerine kapalı çevrimden seçmece
yaparak birilerine “sen sıkıyönetim mesajına uyma, sen kimseye bilgi verme, sen
benden emir bekle” diye tek tek iletişim kurdular.
- 49/61 -
Donanma İddianamesinin ekinde yer alan seyir kayıtları evrakında TCG BÜYÜKADA
gemisinin seyir plotları, J-CHAT kayıtları, gemi jurnalinin 15 ve 16 Temmuz günlerine
ait olan kısmı, Köprüüstü Müsvedde Jurnali ve SHM jurnali bulunmaktadır. Seyir plotları
ve J-CHAT kayıtları haricinde diğer tüm hayati belgelerin, bir uzman gözüyle
okunduğunda sonradan düzenlendiği de açıkça anlaşılmaktadır. Burada, konuyu
uzatmamak için bu detaylara girilmeyecektir.
Daha sonraki süreçte sadece İzmir ve Gölcük’te soruşturma başlatıldı. Aksaz bölgesi
için ciddi sayılacak hiçbir soruşturma açılmadı. Aksaz bölgesindeki soruşturma birkaç
kişiyle sınırlı tutuldu. Eğer gemilerin seyre çıkarılmasını içerecek şekilde ciddi
soruşturmalar açılsaydı, Kuvvet Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu’nun “güvendiğim
komodor” dediği Aykar Tekin’in içeriği suç teşkil eden eylemleri açığa çıkacaktı.
Şimdi gelelim söz konusu 02.33 mesajının neden “en haince hazırlanmış tuzak”
olduğunun izahına…
Öncelikle denizdeki birliklere komutada emir verme yetkisine sahip olmayan kişilerin
emirleri yerine getirilmez. Denizdeki birliklere emir verilirken “Deniz Kuvvetleri
Komutanı, Donanma Komutanı, Harp Filosu Komutanı emri” diye verilseydi emir yasal
olurdu. Buna rağmen emir öyle verilmiyor. Donanma Kurmay Başkanı’nın emri şeklinde
veriliyor.
TCG GÖKOVA Komutanı Yb. Resul Öztürk, neler olup bittiğini anlayabilmek için
Donanma Harekat Merkezi’ni arayıp vardiya amiri Ufuk Koç’tan bilgi istiyor. Ufuk Koç
kendi ifadesinde yazmadığı bir bilgiyi veriyor: Gölcük limanına giren gemilere ateş
açılacak!
TCG BORA limana dönüyor ama yanaşamadan kaçmak zorunda kalıyor. Sahilde
bulunan silahlı askerler direk gemiye bir tehdit teşkil ediyorlar.
- 50/61 -
TCG BORA da bir hücumbot ama ona diğer hücumbotlara yaptıkları gibi “Gölcük
emniyetli değil, limana gitme” demediler ve bir savaş gemisi ateş altında kalma gibi bir
tehlikeyi göz göre göre yaşamış oldu.
Eğer 02.33’te verilen emirle Marmara’daki 12 gemi limana dönse mutlaka bir çatışma
olacak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personeli arasında ölen ve yaralananlar olacak, gemi
kazaları yaşanacak, belki gemilerdeki yüzlerce tonluk yakıt veya cephane nedeniyle
TÜPRAŞ’ı tehlikeye atacak şekilde infilaklar gerçekleşecekti.
Belge 23 Gölcük'e gidecek gemilere ateş açılacağının 02.30'dan önce bilindiğinin belgesi. Gemilere yetkisiz Yalçın
Payal’ın “limana dönün” emrini ileten Donanma Harekat Merkezi Vardiya Amiri Ufuk Koç’un, “limana dönecek
gemilerin vurulacağını" bile bile bu emri ilettiği görülmektedir. Ayrıca “limana dönün” emrini veren makam, gemi
komutanının “nasıl hareket edelim” sorusuna ise cevap vermemiştir. Çünkü cevap verse kurulan pusu açığa çıkacaktır.
Bu belge, Donanma İddianamesinin eklerinde yer alan “Gemilerin Seyir Kayıtları” başlıklı evrakın içerisinde, TCG
GÖKOVA Gemi Jurnalinden alınmıştır.
- 5 tanesi Levent Kerim Uça’nın emrindedir (TCG YAVUZ, TCG FATİH, TCG İMBAT,
TCG KALKAN, TCG TUFAN), Levent Kerim Uça bu gemilere “limana dönün”
dememiş, hepsini denizde tutmuştur. Kamarada kilitli kalmasının bu konuda tesiri
yoktur zira tüm gemi kayıtları ve yüzlerce şahıs ifadesinden görülen o gece her şeyin
cep telefonları üzerinden yönetildiğidir. Dolayısıyla kamara kapısını kilitlemelerinin
konuya bir tesiri yoktur.
- TCG GÖKSU Komutanı Dz.Kur.Yb. Hakan Sasa, sınıf arkadaşı olan Dz.K.K. Emir
Subayı Özkan Gülömür üzerinden Kuvvet Komutanı Bostanoğlu’na direktif talebini
iletmiş ama Bostanoğlu Aksaz’daki binbaşıyla konuşurken bir Fırkateyn Komutanı’nın
- 51/61 -
bu kadar masum bir talebine cevap vermeyerek
maiyetini kaosa sevk etmek üzere hareket etmiştir.
Emri İskender Yıldırım adıyla verselerdi tüm gemiler dönecekti çünkü Ahmet İskender
Yıldırım gemilere emir verme yetkisine sahip olan kişiydi. Ancak bu durumda emre
herkes itaat edeceğinden filtreleme yapılamayacaktı.
Özetle şöyle denebilir. İskender Yıldırım 02.33 emrinin kimin devletin yanında
olduğunu kiminse emirlere aykırı davrandığını test etmek için bu emrin verildiğini
söylüyor. Başlangıçta iyi niyetli görünen bu emir aslında hiç de öyle iyi niyetli değildir.
Eğer bu emir iyi niyetli olsa, gecenin o saatinde, tüm Türkiye kaosta iken o kadar
gemiyi limana döndürüp ateş altına atmak yerine denizdeki komodorlardan birisinin
emrinde belli bir saha içerisinde sabaha kadar tutmak tercih edilirdi. Kim bu emre
uymazsa onun hakkında hemen işlem yapılırdı. Verilen emrin icra süresi en az 3-4
saatti. Nitekim ertesi gün 09.06’da verilen emri alan gemilerin ortalama limana varış
süreleri (birkaçı istisna) o kadar sürmüştür. Eğer denizde karakol sahası verilse,
gemilerin belli bir nizamda tertiplenmesi sadece dakikalar alırdı.
Yalçın Payal, İskender Yıldırım ya da Veysel Kösele böyle çok daha emniyetli ve
gemileri çok daha kısa sürede kontrol altına alacak bu tedbiri düşünemeyecek kadar
acemi denizciler değillerdir. Bu usülü tercih etmeyip gemileri ateş altına aldıracak bir
emri verdirmek kesinlikle kötü niyetlidir. Kendi silahlı kuvvetlerinin askeri personelini
- 52/61 -
böyle bir tuzağa çekme fiili, karşılığı olan suçun kanunlarımızda dahi öngörülmemiş
derecede aşağılık bir fiildir.
Belge 24 İskender Yıldırım'ın, gemilerin seyre kaldırılmasının "sahte" emirle olduğunu bildiğinin ama bunu kimseye
söylemediğinin delili. Bu kısım, TCG YILDIRIM Komutan ve 2’nci Komutanları hakkında hazılrlanan Ereğli
İddianamesi’nin 28’nci sayfasından alınmıştır.
- Gemilerin seyre çıktığı haberini alınca üsse döner ama karargahına gidip oradan
süreci yönetmesi gerekirken “poz vermek üzere” Ayhan Bay’ın evine gider, ondan
sonra karargahına gider.
- Yine sıkıyönetim ilanına dair mesajı kendisine getirdiklerinde “ne darbesi, darbe
marbe anlamam” demek yerine “neden daha önce getirmediniz” gibi bir
Tümamiral’e yakışmayacak anlamsız bir tepki gösterir.
- Merkez Komutanlığına gidince de, gemilere emir vermek yerine, gazoz içer,
Gölcük’ten döner siparişi verir.
- 53/61 -
“emir komuta zinciri bozuldu” demişti. Yani İskender Yıldırım ve Yalçın Payal önce
emir-komuta zincirini bozuyorlar sonra da onlara bunu emretmiş kişi olan Veysel
Kösele “emir komuta zinciri bozuldu” diye emir hazırlatıyor.
Tabi bu noktada bir asker şahsın sorgulayabileceği ama bir sivilin aklına gelmeyecek
bir detay ortaya çıkmaktadır. Gemiler seyre kalkarken denizde, bir Temmuz günü
olmayan rüzgardan teknesi batan 2 yüzücü, cumhuriyet tarihimizin en büyük terör
olayının gerçekleştiği esnada Deniz Askeri Yasak Sahası’nda gemilere doğru
yüzmektedir. Yine Ankara ve İstanbul semalarında savaş uçakları uçmaktadır. Yine
İzmit Körfezi’nde, Kocaeli Valisinin Tezcan Kızılelma’ya “bunlar sizin mi” diye sorduğu
kimliği belirsiz helikopterler uçmaktadır.
Belge 25 Aksaz'da TCG GELİBOLU’da kurulan adı Komuta Merkezi olan ama gerçekteki fonksiyonu sadece tuzağı
yönetmek olan, Aykar Tekin, Özden Yazıcıoğlu, Berke Uraz ve Ali Tuna Baysal tarafından işletilen, tüm gece
boyunca Deniz Kuvvetleri Komutanı Recep Bülent Bostanoğlu ile irtibatta olan, kayırılan birtakım kişiler dışında
kimseye bir katkı sağlamayan aksine gerçeklerden haberi olmayan Türk Silahlı Kuvvetleri personelini tuzağa
çekmeye çalışan merkezden TCG KALKAN Komutanı Bnb. Murat Dinçel’e “havada uçaklar ve helikopterler var”
diye uyarı yapıldığının belgesi. Belge; Donanma Komutanlığınca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 15-
16 Temmuz tarihlerinde Gölcük Bölgesi’nde yaşanan olayların özetleyen bir evrakın EK-G’sinde yer alan Dz.Bnb.
Murat Dinçel’in Bilgi Alma Formu’nun 3’üncü sayfasından alınmıştır.
- 54/61 -
Zaten Donanma Duruşmaları esnasında Hayrettin İmren, mahkeme heyetinin
huzurunda “hem İskender Yıldırım hem de Yalçın Payal darbe konusunu önceden
biliyorlardı” diyerek açıkça söylemiştir.
Bir oramiral, bir tümamiral ve bir tuğamiral, donanmanın en değerli unsurlarını, onların
yüzlerce personelini ateş altında bırakma pahasına “yem” bir mesajla tuzağa çekiyorlar.
Halbuki niyetleri iyi olsaydı “bir darbe kalkışması var, bu kalkışmada şu şahıslar var, şu
andan itibaren sıkıyönetim mesajını dikkate almayın ve şu şekilde hareket edin” diye
emir verebilirlerdi. Veysel Kösele TCG BÜYÜKADA Komutanı’na yaptığı gibi tüm gemi
komutanlarına da yapabilirdi.
Hatırlarsanız Donanma Harekat Merkezi Vardiya Amiri Ufuk Koç, TCG GÖKOVA
Komutanı’nın “nasıl hareket edelim” sorusuna cevap vermiyordu.
Yine her şeyi hatırlayan Donanma Harekat Merkezi Vardiya Amiri Ufuk Koç’un
ifadesinde 02.33’teki emri kimin verdiğini de net hatırlamadığını beyan ettiğini
görüyoruz.
- 55/61 -
Belge 26 Yalçın Payal’ın İskender Yıldırım'ın yanında iken gemilere yetkisiz olmasına rağmen emir verdiğinin kanıtı.
İskender Yıldırım’ın Ereğli iddianamesinde yer alan ifadesinden alınmıştır.
Daha sonraki bir tarihte komodor Aydın Sezenoğlu, diğer 2 albay Erdinç Altıner ve
Hasan Özyurt’un huzurunda TCG ORUÇREİS Komutanı Dz.Kur.Yb. Güray Çerman’a bu
02.33 emrinin “yem” olduğunu itiraf etmiştir. Dolayısıyla bu metinde kullanılan “yem”
ifadesi Aydın Sezenoğlu’na aittir.
- Daha kaçma hazırlığındayken “bir şey yapmayın” denilen Sahil Güvenlik botunu,
atraksiyon kapsamında 2 hücumbotla engelleme atraksiyonuna girdiler.
- 56/61 -
- Gemilerle hiçbir emir komuta bağlantısı olmayan Tuğa. Özdem Koçer vasıtasıyla
TCG FATİH’e “yaptığınız iş değildir” diye ne olduğu, ne manaya geldiği belirsiz bir
anons yaptırmaya çalıştılar. Ama Özdem Koçer bunu derken koordinesiz hareket
ettiğinden Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Donanma Komutanı’yla irtibatta olduğunu,
onların “anonsu sen yapma, başkasına yaptıracağız” dediğini söyleyen TCG FATİH
komutanı karşısında ne diyeceğini bilemedi.
- Ereğli’deki TCG YILDIRIM’a, senelik izindeki Haluk Baybaş “Marmara’ya intikal et,
TCG YAVUZ’u ikna et” diye emir verdi. Geminin Marmara’ya gelmesi 10 saatlik bir
intikal demekti. Halbuki o işi yapabilecek Marmara’da çok gemi vardı. Ama eğer
Marmara’daki gemilerden birisi görevlendirilirse bu atraksiyondan Haluk Baybaş
nemalanamayacaktı. Çünkü Marmara’daki gemiler onun komodorluğunun gemisi
değildi. Zaten 10 saat sonra gelecek bir fırkateynin diğer bir gemiyi ikna etmek için
yapabileceği şeyin ne olduğu da meçhuldü. Maksat atraksiyon olunca böyle
mantıksal sorgulamalara da gerek yoktu.
- Yine gemi komutanı özür diledikten 1,5 saat sonra, Aksaz’daki Tuzak Yönetim
Merkezi’ndeki Berke Uraz tarafından hücumbot komutanlarına “YAVUZ’un
pervanelerine halat dolamaya hazırlanın” yönünde bir emir verildi. Böyle bir faaliyet
angajman kuralları yönergesinde yazan bir faaliyettir, angajman kuralları
yönergesini Başbakanlık yayınlamıştır. Berke Uraz angajman kuralını iptal
edebilecek, bir savaş gemisine operasyon yaptırtabilecek (!) kadar kudretli bir
binbaşıdır.
- 57/61 -
4. SONRASI (SEÇMECECİLİK ve LİNÇ)
Sabah olduktan sonra askerî sahada kurulan tuzaklar hedeflerine ulaşmıştı. Ardından
masum Türk Silahlı Kuvvetleri personelini şimdi adliye ve idarenin ortaklaşa hak ve
hukuk tecavüzleri bekliyordu.
Bunlar da çok şiddetli, çabuk ve yüksek sesle yapıldı ki kimse muhalif bir imada,
eylemde, söylemde bulunamasın, sorgulayamasın.
Daha hiçbir şeyin ne olduğu bile belli değilken, gözaltından adliyeye götürülürken
meydanlarda toplanmış insanların arasından nakledildiler ki psikolojik olarak
bitirilsinler. Memuriyetten, bir daha bu topraklarda onurlu bir şekilde yaşayamayacak
formatta ihraç edildiler ki çocukları bile acı çeksin.
Gemi jurnallerinde yer alan deliller karartıldı, aynı fiili yapan kişiler için tutuklama ve
ihraçta seçmece davranıldı. Bilgi alma tutanakları hazırlanırken, ifadeler alınırken
yöneltilen sorularda seçmece davranıldı.
- TCG TUFAN’ı Levent Kerim Uça’nın telefondan verdiği şifahi-sözlü emriyle seyre
kaldıran İrfan İskender’e Bilgi Alma Tutanağı’nda “Komutanlık ehliyetinin olup
olmadığı” soruldu, cevaben de “olduğu” belirtilmiştir.
Halbuki burada saklanan gerçek şuydu: Ayhan Bay’dan emir alan Levent Kerim Uça,
tuzağın ortaya çıkmaması için tüm gemilerin seyre çıkarılması gerekmesine binaen o
gün seyre hazır nöbetçi gemi olan ama ilginç bir şekilde komutansız bulunan TCG
TUFAN’ı da seyre kaldırmalıydı. Bunun için birkaç saat önce başka bir geminin
komutanı iken ayrılışını yapmış bulunan İrfan İskender’i aradı ve gemiyi seyre
kaldırmasını emretti.
İrfan İskender’in ise artık “komutan” vasfı yoktu. Bu durum bir emirle görevden geçici
olarak uzaklaştırılan bir subayın artık emir verme yetkisinin kalmayışından daha ciddi
bir “yetkisizlik” durumuydu.
- 58/61 -
Hatta Levent Kerim Uça ve Haluk Baybaş 16 Temmuz 2016 günü Önder Öngör’e
“Ayhan Bay’ın FETÖ’cü olduğunu bilmiyor musun, neden onun emirlerine uydun” diye
çıkışmışlardı. Levent Kerim Uça ve Haluk Baybaş’ın, Ayhan Bay’ın sınıf arkadaşı
olmalarına rağmen FETÖ’cü olduğunu kimseyle paylaşmamışlar hatta onun emriyle
gemileri seyre kaldırmışlar sonra da tüm suçu Önder Öngör’ün üzerine atma
bayağılığını sergilemişlerdi.
Levent Kerim Uça yılların mesleki birikimi nedeniyle tabi ki bu detayları biliyordu ama
aynı kesinlikle de biliyordu ki kendisini nasıl olsa ilerleyen süreçte kurtaracak
komutanları ve arkadaşları vardı. Dolayısıyla TCG TUFAN’ı yetkisiz bir subayı yetkisizce
ve kanuna aykırı bir şekilde gemi komutanı yetkileriyle donatıp bir gemiyi seyre kaldırdı,
4 gemiyi de Gölcük limanına dönmesi gerekirken Marmara’ya geri döndürdü.
Ardından da raporlara-belgelere bu konular hep sanki Levent Kerim Uça yasal bir
görevlendirme yapmış gibi gösterildi, Levent Kerim Uça da terfi ettirilerek amiral
yapıldı.
İhlal edilen haklar karşısında seçmece tavır sergileniyor, CMK’da savcıya verilen
“şüphelilerin haklarını savunma” sorumluluğu hiç dikkate alınmadan iddianameler
hazırlanıyordu.
Tüm süreç iftira ve gerçeğe aykırı beyanlar üzerinden yönetildi. Bu beyanlar resmi
makamları ele geçirenlerce evrak formatında gönderilince sadece bir “yazılı beyan”
iken resmi belge muamelesi gördüler.
- 59/61 -
5. SONUÇ
Bir tasfiye uğruna Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ve en hain terör olayı; çok üst
düzey komutanların devletlerine ve milletlerine ihanet pahasına, 300 kişinin
öldürülmesi, binlerce vatandaşımızın yaralanması pahasına; bilerek ve isteyerek,
öncesinde, esnasında ve sonrasında sayısız hile, tuzak ve kasıtla gerçekleştirildi.
O gece donanmada tüm gemiler aynı anda ve ortakça seyre çıkarıldı, sonrasında
Kuvvet Komutanı ve Donanma Komutanı başta olmak üzere “kapalı çevrim” tesis
edilerek bazı gemi komutanları ikaz edilip diğerlerinden ayrıldılar.
Bu arada olan biteni anlamayıp direktif isteyenlere bu iki komutan başta olmak üzere
kendileriyle işbirliği içinde hareket eden diğer tuzakçılar hep oyaladılar, “bekle, emir
vereceğim” dediler ama o emri bir türlü vermediler.
Ertesi sabahtan itibaren infaz listelerini savcılıklara verip masum askerleri tutuklattılar.
Bu savcıların, Donanma Komutanlığının verdiği infaz listeleri doğrultusunda başlattıkları
soruşturmalar ve Cihat Yaycı’nın geliştirdiği başka kriterler bahane edilerek bu askerler
memuriyetten ihraç edildiler.
Geçen süre içerisinde hürriyetleri elinden alınan çok sayıda masum askerle ilgili
gerçekleri ise iddianameler yayınlanıp eklerinde gemi jurnalleri, seyir plotları, ifade
tutanakları gibi belgeler ortaya dökülünce görebildik.
Kısaca, Türk Deniz Kuvvetleri’nin komutanları yaptıkları haince bir pusu planıyla masum
askerleri pusuya düşürmüşlerdi. Tam bir vatana ihanet örneğiydi.
Hakimler ve savcılar da, gözlerinin önündeki 2500 civarındaki kişinin ifadeleri, yüzlerce
sayfalık askeri belgeler, dilekçeler, pusuyu itiraf eden yüzlerce sayfalık beyanlar ortada
olmasına rağmen Türkiye’deki bu linç atmosferinde vatan hainliği yapan komutanlarla
birlikte hareket ettiler.
Hukuk bütün temel kaide ve ilkelerine aykırı olarak daha önce hukuk kullanılarak
haksızlığa maruz kaldığını iddia eden kişi ve gruplarca iğfal edilmiş, aynı standart ve
rutin işlemleri yapanların bir kısmı kahraman diğer kısmı vatan haini ilan edilmiş, hukuk
- 60/61 -
insanları bilerek ve ısrarla bu grubun kasıtlı yönlendirmeleri ve aldatmaları ile hukuk
katlinin mümessili olmuşlardır.
Tarafsız ve adalet terazisini esas alan objektif ve tutarlı bir yaklaşımla bakabilen
herkesin aklının ve vicdanının kabul edeceği gibi hain darbe girişimi ile ilgili gerçeklerin
ortaya çıkmasını istemeyenler şu anda Türkiye’deki hakim güçler ve onlardan emir alan
yasal görünümlü ama illegal kanun tanımazlardır.
- 61/61 -