Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

20.02.

2011 - Gülnaz Eliaçık

Kuyu: Rasim Özdenören'in kalbi cümlelerinin


nakşedildiği modern bir Yusuf masalı!
Nefs çukurlarını tasavvufla doldurmak adına yola çıkan genç bir adamın, zaman
zaman düştüğü kuyu içinde yeni bir kuyu açma girişimlerinde ki amaçsızlığının,
nedensiz yorgunluğunun, günah kokan tren peronlarında ki tövbekâr bekleyişlerinin
cümlelere bürünmüş hali.

Tasvirsel öğeleri bir göz kıvraklığıyla okuyucuyu sıkmadan cümlelere aktaran


Özdenören, Kuyu'da da bu maharetini göstermiş. Çevre, durum ve özellikle öykü
kahramanı Yusuf'un iç evine dair gözlemler, yazarın tasvirsel üslubuna edebi bir
önlük giydirmesiyle yerli yerini almış.

Her kitap yazarının bir çocuğudur diye düşünürsek, Kuyu, Rasim Özdenören'in
temelini Yusuf Kıssasına dayandırdığı ve 1999 yılında kalp rahminde ki kuyu dibi
cümlelerini öykü sancısıyla dünyaya getirdiği bir eser. Henüz on iki yaşında,
boyundan büyük cümleleri yüz on bir sayfada barındıran bir çocuk niteliğinde belki
de...

Kahramanımızın yolculuğuyla başlıyor bu öykü. Tren istasyonlarının ıssızlığını kendi


kalbi ıssızlığına benzetiyor Yusuf. Nereye gittiğinin, gittiği yerde ne yapacağının
sıkıntısı beyniyle kalbi arasında gel gitler yaratıyor. Aradığı şeyin bilincine varsa da
zaman zaman, Züleyha'nın cazibesine kapıldığı anlarda yolunu şaşırmaktan kendini
alıkoyamıyor. Vardığı kente ayak bastığından beri, kentin kendisini istemediği
düşüncesinde. Belki de aradığının içinde bir yerlerde kaybolduğunu düşündüğünden
bu yanılgı. Ürkek ve çekingen girdiği bu kente akşamın karanlığında, üç yataklı bir
otel odasında, sabah gideceği minvale nasıl yüz süreceğinin sıkıntısı içine düşmüş
bir halde gözlerini kapıyor.

İnsana ve var olmaya ilişkin sorgulamalar öykü kahramanı ekseninde dönse de,
aslında okuyucuya kendini sorgulaması adına, cümleler içine yerleştirilen ivme
taşları. Okudukça Yusuf'u kuyudan kurtarma isteğiniz büyüyor. Sonra kendi
kalbinizde açılan kuyuya düşüş hikâyeniz geliyor aklınıza. İnsan her yerde insan işte!
Tekkeye yolculuğu sırada birkaç farklı otelde konaklamak zorunda kalan Yusuf, kalbi
temizliğiyle, nefsi kirliliği arasında ki handikaba burada düşüyor. Kendi günahının
seceresinin hesabını tutamamışken daha, Züleyha kılıklı Zeliha'nın albenisine nefsi
dayanamıyor. Kadına acıma, yardım ve şehvet duygularını bir arada duyuyor.

Yusuf'un gömleği kuyuda önden yırtılıyor! Henüz minvaline ulaşamadığından düştüğü


kuyunun derinliğinin pek farkında olamıyor. Ve düştüğü günah çukurunda gusle
durduğu vakit bile bir türlü arınamadığının farkında! Doyumsuzluk duygusu gibi
arınmışlık ve temizlik duygusu da işlediği günahın ağırlığıyla bir süre uğramıyor
Yusuf'un semtine. Belki de ismine layık olamamanın ağırlığı onu düştüğü kuyunun
içerisine daha çok çekiyor!

Yusuf iki pişmanlık ve iki tövbe arasında kalıyor. İşlediği günah vicdani bir yara
açarken ruhunda, günahı işlememe durumu nefsini delecekti aslında! Bu durumun
adı gibi farkında olduğundan iki kere pişman olup iki kere tövbe ediyor. Nefsi
hırslarını ruhani huzurunun arkasında bırakmak adına duaya duruyor dili kendi iç
âleminde.

Günahından ötürü kendinden kaçma isteği peydah oluyor içinde. Ne ileri gidebiliyor
yolunda ne geri! Her günahın bir tövbesi her yolun bir dönüşü var aslında biliyor.
Bildiğini kendine bildirecek bir el yordamı istiyor kendine belki de...

Kendini bir camii avlusunda sıcağın ortasında buluyor kahramanımız, günahından


arınmak adına ulaştığı yerde günaha batmışlığının hesabını kendine hala
verememekte. Tekke mensubu bir derviş adayı kendisinden günah kokusu geldiğini
söylemesiyle ruhu yine ağırlaşıyor. Bedenini bir hamam taşında suyun saflığına
bırakıyor. Bilmiyor ki su insanın ruhunu arındırmıyor! "Üzerinden nehirler geçse,
okyanusların suyuyla yunsa da arınmışlık duygusu vermeyen bir şeyler..."

Bedenen arınmışlığını hissedebilmek adına ruhunu temizleme ayini için düşmüşken


ortaya bir ses ona: "Başıboşlardan mısın sen de!" diye soruyor. Beklediği soruyu
bulmuşçasına ruhen arınmak ve aşkla dolmak için beklide: "evet köpekler gibi
başıboşlardanım ben de, ama bağlanacağım köpek gibi bir sadakatle" diye cevap
veriyor. İnsan illa ki bağlanmak istiyor. Bağlanmak sonra da yokluğun ellerinden tutup
kaybolmak istiyor kuyunun içinde. Bağlandığı an kuyudan çıkacak bunun da farkında
aslında.

Minvaline ulaşmak adına gelip geçtiği her yeri sılası olarak anıyor. Önceden kendini
sılasız sayarken şimdi çok sılalı bir insan oluşuna gülümsüyor kitabın sayfaları
arasında. Ve her birini tek tek özlüyor.
Zaman zaman içine girdikçe nefsen mağlup olduğu günahlarına da özlem duyuyor
aslında. Zeliha'ya özlem duyuyor gecenin bir vakti mesela! Belki de köpekçe
bağlanmayı dileyip, dileklerini uygulama safhasında ki açık kalan deliklerden sızan
günah kokuları iştahını kabartıyor...

İçine düştüğü ateşi yirmi dört yaşının üzerinde yakmak istiyor. Gençlik demek aşk
demek diyor biri. Gençliğinin verdiği hazla aşkla bağlanmak istiyor Yusuf kölelik
namına geldiği tekke kapısına.
Hem sevmek isteyen hem de istediğinden kaçan bir adamın yorgun siluetinin resmi
çiziliyor kitabın son sayfalarına doğru. Hazırlıksız bir sevme eyleminde, bağlanmışlık
içgüdüsüyle yol almak istiyor yolunda artık. Korkmadığını düşünüyor artık yürüğü
yollardan, gideceği kentlerden ama aynı zamanda korktuğunun da farkında olmak
ağırlık veriyor ruhuna.

Kuyu; içine düşen kahramanını, kendine gelmesi adına şehirlerarası günah


peronlarında duraklatan, kişinin pişmanlığını suyla yıkamaya çalışan ve yuttuğu
beşeri yolundan çevirmeye uğraşsa da Mevlâ'nın el uzatışıyla onu daha çok dibinde
tutamayacağını anlayan ruhsal bir mesnet görevi gördü aslında bu öyküde.

Kitapta tek eleştirilecek kısım, kimi yazar ve şairlerin kendilerine has iki nokta (..)
kullanımıydı belki de... Önce acaba baskı hatası mı diye düşündüğünüz, imlâ ve
noktalama işaretleri arasında bulunmayan iki noktanın Rasim Özdenören'in bu
kitabınca sıkça kullanması, "acaba cümle anlamında neyi vurgulamaya çalıştı bu
noktalama işareti ile!" sorusunu getiriyor aklınıza. Kitap içerisinde zaman zaman
kullanılan argo tabirler de bulunuyor. Ama bu kelimeler daha çok öyküde ki söylevsel
kısımlarda akıcılığı sağlamış. Okuyanını rahatsız edecek nitelikte değiller.

Rasim Özdenören'in düşünsel bir duruşla yaklaştığı cümleler insan ruhunun


kolonlarını oluşturacak nitelikle belki de, yeter ki cümleler arası idrak gücümüzü ayırt
etme yolunda kullanıp, düştüğümüz kuyudan çıkmaya meyilli olalım.

You might also like