Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

KÜLTÜR VE DİL – ( Rıza Bağcı)

Türk edebiyatı üzerine yaptığı dikkate değer araştırma ve incelemelerle tanınan ve Türk dili ve
edebiyatı sahasında Cumhuriyet devrinin en tanınmış ilim adamlarından biri olan hocam Prof. Dr.
Mehmet Kaplan, dil ve kültürle ilgili gِrüş ve düşüncelerini "Kültür ve Dil" adlı eserinde
toplamıştır. Zevkle okuduğum, üzerinde düşündüğüm, yıllardan beriöğrencilerime, arkadaşlarıma,
dostlarıma tavsiye ettiğim bu kıymetli eser, Kaplan hocanın dar anlamda Türk dili ve edebiyatıyla
ilgili, geniş anlamda Türk kültürüyle ilgili bazı etüd, konferans ve denemelerinden oluşur. Hoca bu
yazılarında düşünceyi bozduğu için polemikten mümkün olduğunca kaçınır.

Onun, bir yeni Türk edebiyatçısı olduğu halde, dil ve kültür konusuyla bu kadar yoğun bir şekilde
ilgilenmesinin sebebi, edebiyatın kültür değerlerini dil ile ifade eden bir sanat olmasıdır. Hoca,
Türk edebiyatını baştan sona kadar bir bütün olarak ele aldığı için, dil değişmelerini de yakından
gِrmek imkânına sahip olmuş, birçok yazısında kültür ve dil değişmeleri üzerinde durmuştur. Ona
göِre edebiyat gibi kültür ve dil de bir milletin tarihi ile yakından ilgilidir. Bundan dolayı onları
tarihî perspektif içinde gِrmeyenler mânâ ve ehemmiyetini kavrayamazlar. Türkiye’ de bazı
aydınların kültür ve dil konusunda yanılmalarının başlıca sebebi budur.

Onları yanılgıya sürükleyen ikinci mühim sebep, kültür ile ilim ve tekniği birbirine karıştırmalarıdır.
Bir insan, belli bir sahada ihtisas yaptığı için, o sahada geniş bir bilgiye sahip olabilir fakat bu,
onu, kültür bakımından tamamıyla cahil ve boş olmaktan kurtaramaz. Türkiye’de bugün batı
dillerini bilen, belli sahalarda ihtisas yapmış binlerce insan vardır. Fakat bunların pek azı, Türk
diline, edebiyatına, tarihine, musikîsîne, mimarîsine ilgi duyarlar. Yine bunların çok azı, Türk
milletinin bin yıldan beri sahip olduğu inançları, hayata bakış tarzını, dünya gِrüşünü ve değerler
sistemini tanırlar. Onların büyük bir kısmı içinde yaşadıkları toplumun bu kültürel değerlerine
yabancıdırlar. Bundan dolayı onların, Türk milletinin ruhunu anlamalarına ve onun meselelerine
çzüm üretmelerine imkân yoktur. ‫ا‬ünkü sosyal, politik, ekonomik, kültürel bütün meseleler tarihî
perspektif içinde anlaşılabilir.

Kaplan hocaya gِre, bütün medenî milletler, çocuklarının dillerini, kendi kültürlerini bizzat
okuyarak anlayacak bir seviyeye getirmek için çalıştıkları, lügat hazinelerini zenginleştirdikleri
halde, bizde tam tersi yapılmaktadır. Hoca, bu durumun hazin sonuçlarını ise şِyle anlatır:

"Kırk iki yıldır üniversitede hocalık yapıyorum. Her yıl üniversiteye gelenöğrencilerin lügat
hazinesinin gittikçe fakirleştiğini gِrüyorum. Kendi atalarının dilini bilmedikleri için onlar, bizim için
son derece kıymetli eserleri okumaktan mahrum kalıyorlar. Yeni yetişen nesiller bu yüzden kendi
kültür değerlerine karşı yabancılaşıyorlar. Bugün Türkiye’ de profesِrler arasında bile millî kültür
kaynaklarına gidebilenlerin sayısı parmakla gِsterilecek kadar azdır.

Millî kültürlerine bu kadar yabancı kalan aydınların kendi milletlerinin tarihini, dilini, dinini,
edebiyatını,örf ve âdetini anlaması, doğru olarak değerlendirmesi ve onlardan faydalanarak
milletinin hoşuna gidecek yeni eserler meydana getirmesi mümkün müdür?

Ben buna imkân gِremiyorum. Benim yıllardan beri dil ve kültür konuları üzerinde ısrarla
durmamın sebebi budur."

Dil ve kültür konusu, Kaplan hocayı, sadece Türkiye’ye has bir mesele olarak değil, beşerî,
îçtîmaî ve edebî bir konu olarak da yakından ilgilendirmiştir. Kültür ve Dil’deki yazılarında bu
açıkça gِrülür. Hoca, Yunus Emre’ nin bir şiirinde geçen "Dil hikmetin yoludur." sِzünden
derinden etkilenmiş, Türkçe üzerinde düşünürken bazı hakikatlere ulaşır gibi olduğunu
hissetmiştir. O, sadece Türkçe’nin değil, bütün insanlık dillerinin pek çok beşerî hakikati
gizlediğine kanidir. ‫ا‬ünkü ortak ve sürekli inançlar dilin içine sinerler. Milyonlarca insanın binlerce
yıl denediği hakikatlerin deposu olan dil, bizi aldatmaz. Uydurma ve uzunömürlü olmayan
kelimelerden şüphe edebiliriz. Büyük yazarlardan pek azı, yeni kelimeler icat etmişlerdir.
Şaheserler asırların tecrübesinden geçmiş, sağlam ve zengin mânâlı kelimelerle yazılmıştır.
Yunus’un, Fuzulî’nin, Bakî’nin şiirlerinde bugün derin mânâlar bulmaktayız. Bunu asırların
tecrübesine borçluyuz. Kِkleri ve yapısı sağlam Türkçe kelimelerde binlerce yılın duygu ve
düşüncesi, bugün de gün ışığı gibi parlar. Uydurma kelimelerde ise bu aydınlık ve sağlamlık
yoktur.

Bu göِrüşlerinden dolayı, Kaplan hoca, Kültür ve Dil’ de topladığı yazılarında, Türk dili, Türk
edebiyatı, Türk tarihi, Türk musikîsî, Türk plastik sanatları, Türk şehirleri, Türkiye’ nin tabiî
güzellikleri ve servet hazineleri, kültürlü insanlar, ‫ا‬ağdaş Türk kültür ve medeniyeti, dil ve insan,
dilin canlandırma gücü, dil ve millî birlik, dil ve kültür, ortak dil ve ortak kültür, kültür dili, konuşma
dili, ilim dili, dil ve edebiyat gibi konular üzerinde durur. Kısacası Türk milletinin kültürel değerlerini
bir bir inceler ve bunlarınönemini ortaya koyar.

Kaplan hoca, konuşma ve yazı dilindeki kelimeleri, kِkenlerine bakarak Türkçe ve yabancı diye
ayırmanın, bu şekildeöztürkçecilik yapmanın, dili arılaştırmaya çalışmanın yanlışlığı ve tehlikeleri
üzerinde ısrarla durur. Eğer bِyle yapılırsa Fuzulî, Bakî, Şeyh Galip, Namık Kemal, Fikret,
Mehmet Akif, Yahya Kemal, hattâ Yakup Kadri, Reşat Nuri, Halide Edip, Peyami Safa, A. Hamdi
Tanpınar gibi şâir ve yazarlar bile anlaşılmaz hâle gelecektir. Bir milletin kütüphanesi ancak bِyle
yıkılabilir. Halbuki her millet dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur. Bu esnada o, akan bir
nehir gibi, içinden geçtiği her topraktan bazı unsurları alır. Her medenî milletin konuşma ve yazı
dili, karşılaştığı medeniyetlerden alınma kelime ve deyimlerle doludur. Bu bakımdan her milletin
dili, o milletin tarihinin âdetâözetidir. Dünyada saf hiçbir ilim ve kültür dili yoktur. ‫ض‬zleştirmecilik,
bu bakımdan tarihin akışına ve kültüre aykırıdır. Bütün gelişmiş milletler, dillerine giren, işlerine
yarayan kelimelere kendi malları gibi sarılırlar. Meselâ, ünlü İngiliz şâir ve tenkitçisi Thomas
Stearns Eliot, İngilizce’ nin en büyük şiir dili olduğunu sِyler ve bunu İngilizce’ nin karışık, içinde
çeşitli dillerden gelme unsurların bulunması ile açıklar. Onlarda bizdekine benzer ne birözleştirme
hastalığı, ne de bir tasfiye hareketi vardır. Onlar, byle bir şeyi akıllarından bile geçirmezler. ‫ا‬ünkü
tasfiye, arılaştırma demek, herkesin bilmediği yeni (uydurma) kelimeler koymak demektir. Yeni
kelimeleröz (?) olsalar bile, halka uzun müddet yabancı kalırlar. Alışılmışın üzerine alışılmamış bir
kelimeyi koymanın, düşünce akımını ve düşünceyi aksatması bakımından büyük zararı vardır.

Türkiye’deki tasfiye hareketi, eski kültür eserlerinden faydalanmaya engel olduğu gibi, yaşayan
dili de binlerce kelimeden mahrum etmiştir. Düşünce trafiğini düzenleyen kelimelerin hoyratça
değiştirilmesi, Türkiye’deki nesillerin kafasını karıştırmış, kültür akışına sekte vurmuş, kavram
kargaşası doğurmuş, kültürümüzün temel kaynağı olan, bizi biz yapan binlerce eseri okunmaz ve
anlaşılmaz hâle getirmiştir. Bu bir ilerme değil, gerilemedir.

Kaplan hocanın Kültür ve Dil’de üzerinde durduğuönemli konulardan biri de din ve İslâmiyet’tir.
O, bu konuları Din ve Kültür, Türklük ve İslâmiyet, İslâmiyet Yeni Bir Kültür Kaynağı Olabilir mi?
başlıklı yazılarında ele alır.

Din ve Kültür adlı yazısında Thomas Stearns Eliot’ın Türkçe’ye çevrilen Kültür Üzerine
Düşünceler adlı eserini kaynak olarak gِstererek din ile kültür arasında hayatî bir münasebet
bulur. Ona gِre din, kültürü aşan ve onu besleyen bir kaynaktır. Günümüz toplumlarında çok
gِrülen, ciddi ve tedavisi en güç hastalık kültürde çِzülmedir. Thomas Stearns Eliot’ a gِre, bu
çِzülmenin başlıca çarelerinden birisi, toplumun ortak din ve kültür kaynaklarına dِnmek ve
onlarla beslenmektir.
İslâmiyet Yeni Bir Kültür Kaynağı Olabilir mi? adlı yazısında ise, İslâm’ın Türk toplumu üzerinde
yaptığı bin yıllık derin tesiri anlatan Kaplan hoca, İslâm’ın yeni bir düşünce, sanat ve kültür
kaynağı olacağının şüphesiz olduğunu belirtir. Ve Valery’nin "Başlangıçta masal vardı."
cümlesini "Başlangıçta din vardı." şekline çevirirsek hakikate daha çok yaklaşmış olacağımızı
vurgular. Ona gِre insanlık kültürünün temelinde din vardır ve yeryüzünde istisnasız bütün kültür
ve medeniyetler dinlerden doğmuştur.
O, Türklük ve İslâmiyet adlı yazısında ise, İslâmiyet’ in Türk kültürü üzerindeki büyük tesirini ele
alır. Ona gِre, Türkler Müslüman olduktan sonra, bin yıl boyunca bu yüce dinin içinde
yaşamışlar, onun uğruna savaşmışlar, hayatlarını onun esaslarına uydurmuşlardır. Türk tarih ve
kültürünün bin yılını İslâmiyet yoğurmuştur. İslâmiyet’ i kendi ruh ve karakterine çok uygun bulan
Türkler, İslâm’ı benimsedikten sonra, onu diğer milletlerden daha iyi yaşamışlardır. Türkler
İslâmiyeti barış ve sevgi yolu olarak gِrmüşler, Anadolu’ dan bütün dünyaya asırlarca sevgi ve
barış gِtürmüşler, insanlara kardeşlik ve adaletiöğretmişlerdir. Yüzyıllarca Türk milletinin ufkunu
aydınlatan İslâmiyet, sadece geçmişin değil, geleceğin de dinidir. Türklerin ve insanlığın ona
ihtiyacı vardır.

Kaplan hoca, buönemli gِrüş ve düşünceleriyle, yıllarcaöğrencilerine ve içinde yaşadığı topluma


yol ve yِn gِstermiştir. O, hayatı boyunca Türk diline, Türk edebiyatına, Türk kültürüne hizmet
etmiş, aydın olmanın, Türk milletinin değerlerine gِnülden bağlı olmanın gereğini yerine
getirmiştir. Türk milleti, hayatını Türk edebiyatına ve Türk kültürüne adayan ve buörnek insanı her
zaman rahmetle, minnetle ve şükranla anacaktır.

Kaynaklar:

1. Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil, Dergah Yayınları, İstanbul, 1982


2. Thomas Stearns Eliot, Kültür Üzerine Düşünceler, (‫ا‬eviren : Doç. Dr. Sevim Kantarcıoğlu)
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981.)

You might also like