Professional Documents
Culture Documents
2021-Freuddan Lacana Psikanaliz-Saffet Murat Tura-2016-242s PDF
2021-Freuddan Lacana Psikanaliz-Saffet Murat Tura-2016-242s PDF
�
KANAT
Kanat Kitap 20
Kuram dizisi 4
Kanat Kitap
Omer Avni Mah. Tank Zafer Tunaya Sokak No. 18 Gümüşsuyu 34427 lsıanbul
e-posıa: kanaı@kanatkitap.com
www.kanatkitap.com
'lliW.W pusula.com
İÇİNDEKİLER
B
eş yılı aşan bir aradan sonra yapılan b u ikinci baskıda bazı
bölümleri düzeltme ve kitabı destekleyip genişletme gereğini
duydum.
Kitabın birinci bölümünü ise tamamen değiştirdim. Bu bölüm
de, ilk baskıda olduğu gibi eleştirel bir tavırla psikanalize yaklaş
maya çalıştım, ama bu defa ona çok daha anlayışlı bir şekilde
bakmaya yöneldim. Aradan geçen yıllann, bugün "pozitivist" ola
rak nitelemekte sakınca görmediğim kan yönlerimi törpülemiş
olduğunu fark etmek. yıllarca "epistemoloji mi, ontoloji mi?" tar
tışması yaptığımız dostlarımı sevindireceğini umduğum kadar
sevindirdi beni de.
Geniş ölçüde Lacan'a yönelmiş bu kitapta, onunla ilgili
bölümlerde önemli bir değişiklik yapmaya yönelmedim. Çünkü
ilk olarak bu kitap, "Birinci Baskıya Önsöz"de belirttiğim gibi,
Lacan'a giriş bakımından mütevazı bir denemedir, bunu daha
fazla zorlamanın gereği yok diye düşünüyorum.
ikincisi, her ne kadar bazı çevrelerde Lacan'cı bir psikanalist
olarak tanınıyorsam da, mesleki pratiğimde Lacan'a pek az yer
veren bir psikiyatrım. Bu saplama Lacan'ı önemsemediğim anla-
xii F R E U D ' D A N L A C A N 'A P S i K A N A L İ Z
B
u kitap aslında henüz psikiyatri asistanı oldugum yıllarda
Lacan üzerine hazırladığım seminerlerin bir ürünü. Sanırım
1983 yılında, o sıralarda baş asistan olan dostum Doç. Dr. Olcay
Yazıo, asistanlar, psikologlar ve tıp öğrencilerinden oluşan bir
grupla detaylı bir psikiyatri okuması başlatmak istemişti. Bu
amaçla bazı çalışma alt grupları oluşturularak iş bölümüne gidil
di. Bu çerçevede ben ve arkadaşım Dr. Talat Parman, L'lcan konu
sunu üstlendik.
Ancak bu güzel ve verimli çalışma kürsü-içi bazı sorunlar nede
niyle kesintiye uğrama tehlikesiyle karşılaşınca, aktivitemizi dışarı
da. evlerde toplanarak sürdürmeyi kararlaştırdık. Sürecin böyle bir
yola gim1esi bence olumlu iki sonucu da beraberinde getirdi. ilk
olarak, grubumuz fakülte dışından sosyologlar, psikologlar; felsefe,
ikıisat öğrencilerinin katılımıyla zenginleşti. lkinci olarak da, söz
konusu seminerler fiilen Lacan üzerine seminerler halini aldı ve bir
kış boyunca hemen her hafta aralıksız devam etti.
lşte bu kitap doktorlar, psikologlar, sosyologlar ve üniversite
ögrencilerinden oluşan söz konusu grupta anlatılanların bir öze
tini içeriyor.
xiv F R E U D ' D A N L A C A N ' A P S i K A N A L i Z
D Ü N VE B U G Ü N PS İ KANALİZ *
P
sikanaliz. psikiyatride hiçbir zaman temel teori, "paradigma"
düzeyine ulaşamadı. Aslında psikiyatrinin hiçbir zaman
Kuhn anlamında bir "paradigma"sı da olmadı. Ama doğrusu bir
aralar psikanalizin saygınlığı artmış, psikiyatrlann gözünde etkin
liği, egemenliği dünyanın hemen her yerinde hissedilir bir düzeye
ulaşmıştı. Bugün artık psikanalizin o altın dönemi de hemen
tamamıyla tükendi.
Psikiyatrlann önemli bir bölümünün -en güçlü oldugu gün
lerde bile- daima psikanalize biraz şüphe ile bakmış olması, üze
rinde dikkatle düşünülmesi gereken bir konu. Psikiyatride bir
dönemin "tutuculugunu" simgeleyen "organik" bakış açısını savu
nanlann şu sıralardaki biraz abamh gururunu da anlayışla karş1-
lamak gerek. Kabul etmek gerekir ki, zaman "turuculugu" haklı
çıkardı ve ne de olsa fikir tarihinde zamanın "tutuculugu" haklı
çıkarması pek az görülen bir durumdur.
5 Eliot Slater, "The Psychiatrist in Search ofa Science lll", British ]our
nal of Psychiatry, Mart 1975, sayı 1 26.
10 F R E U D ' D A N L A C A N ' A P S İ K A N A L İZ
8 Hemi Ey, Paul Bemard, Charles Brisset . Manurl ele Psyclı iatrie. Mas
son, 1978.
DÜN VE BUGÜN PSİKANALİZ 17
�
u kitabın ilk baskısına. oku ı psikanaliz kar ısınd uya�ık� �
B . .
hır tavır almaya sevk etmek ıçın, Karl Popper ın psıkanalıze
yönelttiği eleştiriyi konu alarak başlamıştım . Bugün de aynı
hareket noktasının doğıu olduğunu düşünüyoru m ; Popper'ın
psikanalize yönelttiği eleştiriyi mesleki pratik açısından çok
ciddiye aldığım için değil, psikanalitik teorinin , bilginin ve bun
ların gerçeklik ile ilişkisinin ne olduğunu kolayca düşünebilme
mizi sağlayacağını sandığım bir sorunlu alanı açtığı için yapıyo
rum bu tercihi .
oldukça gerilemiş, yorum çalışması sayesinde hem belli bir " içgö
rii" hem de klinik bir salah ortay� çıkmışken, Bayan A bir seansa
yeni gelişen obsesyon benzeri yakınmalarla geldi. Sabahleyin eşi
henüz Bayan A kalkmadan işe gidiyor ve Bayan A da uyanıp ısrar
la eşinin dairenin kapısını iyice kapalmasını istiyordu . Bununla
da yetinmeyip eşi evden çıktıktan sonra gidip kapıyı birkaç kez
kontrol ediyor, saçma olduğunu bilmesine rağmen sıkıntıyla
kapının iyice kapandığından emin olmak istiyordu. Eğer kapı
açık kalırsa kedisinin evden kaçacağı. sokakla diğer kedilerden
kuduz kapacağı şeklindeki takınnlardan kurmlamıyordu. Bayan
A bu şikayetlerini anlatuklan sonra "serbesL çağnşmı" çerçevesin-
� , , .t
9 Daniel N. Stem, The lnterpasonal World of ılıe lnfaııt, Basic Books, 1985.
*
Kırk yaşlarında narsistik ve "histrionik" özellikler taşıyan
bir erkek hastam kansından şikayet ediyor, onu pek çok açıdan
yetersiz buluyor, ona kötü davranıyor, ama çeşitli "kişiler arası"
baskılar ve pasif-agresif tutumlarla onun istediği yönde değiş
mesini engelliyordu. Görünüşte bu davranışlarını öfke duydugu
eşine karşı dogal tepkiler olarak meşrulaştınyordu. Ancak gide
rek önemli bir içgörü gücü ile, aslında eşinin talep ettiği yönde
değişmesini pek de arzulamadığını fark etmeye başladı.
Görünüşteki talebi ile çelişen bu ikinci egilimi ilk planda sadis
tik tatminlerdcn vazgeçmeme ve evlilik dışı ilişkilerini sürdü
rürken yaşadığı suçluluk duygularını hafiiletme, ilişkileri meş
rulaştırm<l hedefine yönelikti. Psikanalitik nesne ilişkileri kura
mına göre sürdürülen daha derinlemesine çalışma, üç yılda,
daha pek çok sonucun yanında şu sonucu verdi: Tamamen
bilinçdışı düzeyde kendisini daima yetersiz hissetmesine yol
açan, yeterliliği konusunda bir türlü tatmin edilemeyen bir tarzc
da algıladığı ve kompulsif bir hırsla :yeterİiliğin_i kabul ettirmeye
çaltŞtığı Oidipal annesi karşısındaki öfkesini ona ikame ettiği
eşine yönelttiği gibi, eşini sürekli yetersiz olarak algılayarak
Oidipal annesi ile özdeşleşiyor ve iç dünyasındaki Oidipal ben
lik tasarımını da eşine yansıtarak onu yetersiz konumda tutma
ya, böylece kadınlar karşısında yaşadıgı derin yetersizlik duygu
larını bastırmaya, bu sadistik manevralarla düşük benlik saygı
sını yüksel tmeye çalışıyordu.
Bu durumda görüldüğü gibi, terapist için dış dünyada gerçek
bir kötü evlilik ilişkisinden ya da gerçekten yetersiz bir eşten çok,
iç dünyada bu ilişkinin neden böyle algılandığı , yorumlandığı,
yaşantılandığı sorunu ön plana çıkar. Bu elbette ki gerçek dünya
da gerçek hiçbir olumsuzlugun olmadığı arilaınına gelmez. Ama
terapıstin bilgi nesnesi gerçek dünya değil, bu imgesel dünya. iç
dünyadır. Terapist ne gerçek eşi . ne gerçekte yaşanan ilişkiyi , ne
F R E U D VE D İ G E R LE R İ
B
u bölümdeki amacım psikanaliz konusundaki bilgisi değişik
düzeylerde olabilecek okurlan psikanalitik teorinin kavram
larına hazırlarken, Lacan hakkında vereceğim yorum bakımından
önem kazanan bazı noktalan ön plana çıkarıp onun söz konusu
bağlamlardaki konumuna işaret ennek olacak. Şüphesiz, Lacan'ı
psikanaliz geleneği çerçevesinde özgün kılan, dilbilim ve psikana
liz arasında kurduğu ilişkidir. Ancak Lacan'ı bu en özgün yönü
dışında özgün kılan başka bazı bağlamlar da var. lşte şimdi bun
ları ele alacağız daha çok.
Bölümün, psikanaliz bilgisine sahip olan okurlan başlangıçta
sıkabilecek bir yapısı var. Ancak olayın giderek ilgi uyandıracağı
nı umduğum, kam1aşık bir çizgiye dönüşeceğini ifade etmek
isterim.
Öncelikle Freud'un düşünsel gelişimini ana hatlanyla özetle
yip teorisinin bazı aynnulanna inmeyi düşünüyorum. Bu aynnn
larda çeşitli psikanalitik teorilerin bir karşılaştırmasını yapmaya
çalışacağım. Üstelik Lacan'ın bu bağlamlardaki konumunu da
yorumlamaya çahşacagım .
52 F R E U D ' DAN LACA N ' A P S İ KANALİZ
" '
Nemo physiologus nisi psychologus (Latince): Fizyolog olunmadan
psikolog olunamaz.
1 Henri Hecaen, Les Fonctions du Cerveau, Masson, 1 983.
FREUD VE D 1GERLERi 53
elbette beynin belli bir bölgesi değil. Psişik olaylan gerçek nesne
lerde somutlaştırarak düşünmek çocuksu bir düşünce olurdu.
Fenichel "bilinçdışının" teorik bir hipotez olmasını şu satırlar
ile özetler:
Ayna Evresi'nde Ben (je) denebilecek bir şey ortaya çıkmış, ayrış
maya başlamıştır, ama bu sadece bir imkandır ve bu imkanı ger
çekleştiren bir dolayım aktıdır; simge kullanmaktır. Çocuk, kül
türel babanın, simgenin dünyasına girdiği oranda, annesi ile
dolayımsız ilişkisini, eksiksiz solipsizmini yitirir, böylece de ken
disini annesinden ayırt etmeye başlar. Kendisini annenin bir
parçası (fallusu) olarak görmek yerine, annesinden kopmuş bir
bütünlük olarak algılar. Ben'in ayrışması demek, Ben'in Ben
olmayan'dan ayrışması demektir. Gerçekliğin gerçeklik statüsü
kazanmasını koşullandıran süreç de budur zaten.
Klasik teori çerçevesinde Ben'in gelişimini izlemeye devam
edersek, artık psikoseksüel gelişim açısından ana! dönemde
olan çocugu göz önüne almamız gerekir. Bu dönemde çocuk
FREUD VE DIGERLERI 77
· * Oral Koiı: Çocugun cinsel ilişkinin ııgız yoluyla kunılduguna ilişl_<irı fantezisi.
FREUD VE D I G E R LE R I 89
Eğer Üst Ben 'in daha çok erken bir dönemde, Ben'in henüz
gerçeklikten çok uzak olduğu bir sırada kurulduğu dogruy
sa, nesne ilişkilerinin gelişimini yeni bir açıdan degerlendir
meliyiz. 20
Lacan, erken Üst Ben gelişimi, Üst Ben'in, "Ben'in nesne ilişki
lerini" yönlendirmesi gibi konularda Klein ile aynı sonuçlara
ulaşmaktadır. Çünkü yukanda da belirttiğim gibi, Lacan'a göre
Ben'in işlevi imgesel özdeşleşmeden ibarettir ve bu özdeşleşmeler
de simgesel düzen (Oidipal düzen) tarafından koşullandınlır.
Ancak arada çok kökten bir farklılık vardır: Klein tamamen biyo
lojik hatta fılogenetik açıklamalara dayanırken, Lacan bu süreçte
sadece doğa-Kültür karşıtlığını görür. Yer yer açıkça belirttiği
gibi, Lacan'a göre Klein iyi bir terapist, kötü bir teorisyendir.
Ancak Klein'in oral früstrasyonlan doğrudan Oidipal üçgene
bağlaması kanımca tam da Lacan'a denk düşen bir yön alıyor.
Şimdi lafa?'ı son kez Adler ile ilişkili olarak ele alacağım.
Burada Aqler'e yer vermem bir ölçüde Adler'ci psikoterapi anlayı
şına kişisel beğenimden kaynaklanmakla birlikte, esas itibariyle
Adler ile Lacan arasında kurulabilecek çok dolaylı bir karşıt olma
ilişkisine dayanıyor. Şöyle ki, Lacan'ın anlaşılmaz gibi g.örünen
pek çok bölümü, Lacan'ı Sartre ile polemik halinde ele alınca
aydınlanır. Öte yandan da Sartre -belki hiç okumamış olmasına
rağmen- iyi bir Adler okuyucusudur, pek çok bakımdan.
Kaynaklarının (Nietzsche) aynı olduğu düşünülürse şaşırtıcı değil
bu sonuç. Dolayısıyla Lacan'ı Adler bağlamında ele almakla bir
ölçüde bu polemiği aydınlatmış olacağız.
Bilindiği gibi Adler'e göre insan için itici güç "aşağılık
duygusu"dur ve bu duygu "aşağılık karmaşasına" ya da bu karma
şanın aşın telafisi olan "yükseklik karmaşasına" yol açtığında
nevroz durumlanyla karşılaşmış oluruz.
Nevrotik hastalar "aşağılık karmaşası" ve yetersizlik duygu
su nedeniyle toplumsal yaşam alanlannın önlerine koyduğu
problemlerden, seçim yapmaktan kaçınırlar. Kendilerini top
lumdan yalıtarak dar bir aile çevresinde nevrotik egemenlikle
rini kurar ve bu yol ile de "aşağılık duyguları"nı tatmin ettik
leri gibi, hastalığa sığınarak da toplumsal yetersizliklerine
açıklama bulmuş olurlar.
FREUD VE D İGERLERI 91
B mek h€m
u bölümdeki· amacımız hem kabaca bir psikanaliz özeti ver
de bazı tartışmalar ışığında Lacan'ı konumlandır
Ö
maktı . Bu devleri. ne ölçüde başarabildik, onu ben değerlendire
mem tabii. Okura şunu haber vermeliyim ki, şimdiye kadar ele
aldıgımız bölümüyle Lacan'ın özgün yönü he!lüz ortaya ·çıkma
mışur. Ancak bu kadarı bile onun ne öiçüde Özgün olduğuna bir
işaret sayılabilir sanının.
iV.
LACAN 'A G İ R i S *
• "
Bu bölüm, "Birinci Baskıya Onsöz"de sözünü ettiğim seminer1 er dizisi-
nin ilkini kapsıyor. Bu semineri hemen hiç değiştirmeden a ktanyonım.
94 F R E U D ' OAN LACA N ' A P S İ KA N A L i Z
ması önkoşul olan bir soru karşımıza çıkıyor; öyle ki, bu soruya
verilecek yanıt tüm diğer sorulan geçerli ya da bir anda geçersiz
kılabiliyor. Söz konusu soru, bugünkü seminerimizin sorusu
şudur: Bilinçdışı var mı?
Şimdi bu soruyu dönüştürmek gerekiyor. Çünkü bir kere
soru bu biçimiyle Lacan'ın teorik incelikli kavramlannın yanıtla
yamayacağı kadar kaba bir sorudur. ikinci olarak da, yüzyılın
başından beri hemen hemen bu şekliyle sorulmuş ve doyurucu
bir yanıt bulunamamıştır. Çünkü bir sorunun biçimi (ki kendisi
de üzerinde sorulduğU teorik sorgulama alanı tarafından koşul
landınlır) kendi yanıtını koşullandınr. Demek ki soruyu dönüş
\
türmekten k�umız, as yıda sorunun üzerinde sorulacağı sorgu
lama alanını değiştirmemizin bir göstergesi.
Şimdi "sözgelimi "Masa var mı?" sorusunun yanıtı, masayı
denemeye dayanır. Masaya dokunursunuz, tekme atarsınız,
sonuçta masa var ya da yok dersiniz. Oysa filozofça bir soru şöyle
sorulur: "Masa mümkün mü?" Soruyu böyle sorunca, anıI< gerçek
nesne üzerinde çalışmamız gerekmez. Burada kavramlarla çalışı
lır. Ve bu çalışmanın sonucunda "Masa mümhün değildir," sonu
cuna ulaşabilirsiniz. Biri masayı kafanıza geçirse de sonuç değiş
mez. Örneği değiştirelim: "Psihiyatri var mı?" sorusunun yanıtı
"Evet, var, " şeklinde olacaktır kuşkusuz. Ancak "Psikiyatri müm
kün mü?'' sorusuna hemen "Evet" demek zor. ikinci soruya yanıt
verebilmek için sosyolojik, felsefi. vs. kavramlarla çalışmamız
gerekiyor. Sonuç olarak "Psikiyacri mümkün değildir." diyebilirsi
niz. Tabii o zaman sizi bir psikiyatri kliniğine kapatınz, ama
sonuç değişmez. O halde ilk sorumuz yeni bir biçim alacaktır.
"Bilinçdışı mümkün mü?" Bu sonmun yanıtı artık kavramlar üze
rinde çalışmayı gerektirir. Yani artık burada bilinçdışının varlığı
*
konusunda ileri sürülen deneysel ··verileri", hipnozu, amneziyi ,
histeıiyi, vs. söz konusu etmeyeceğiz. Dogrudaı;ı kavramlara baş
vuracagız. Varacagımız sonuç, bilinçdışının varlık koşullannı
Libido, sanki bir hayvansal içgüdü gibi ele alınmıştır. Fakat insan
için doğa -ister içimizdeki, ister dışımızdaki doğa olsun- ancak
bir bilinç ediminin nesnesi ise anlam kazanabilir. "Id"in kendisin
de bir anlam yoktur. O halde rüya ve dil sürçmesi gibi anlamlı
simgeleşlirmenin kaynağını da bizzat bilinçte aramak gerekir.
Seminerimizin başlarında, yönümüzü belirleyecek soruyu
şöyle ifade ettiğimizi hatırlıyor musunuz: "Kavramsal bir nesne
olarak biliııçdışı nasıl mümkündür?" Bu soruya yanıt aramak
üzere "bilinç" kavramını geliştirmeye, mümkün tüm içerimlerini
elverdiğince ortaya koymaya çalışmıştık. Şimdi ulaşngımız sonuç,
-eğer Sartre yanılmıyor ise- bilinç kavramı temelinde "bilinçdışı"
kavramının mümkün olmadığını gösteriyor. Eğer çalışmayı bura
da kesersek, "Bilinçdışı mümkün değildir," dememiz gerekiyor.
Ancak henüz psikanaliz son sözünü söylemedi . Bize burada bir
başka kavram yardımcı olacak: Dil.
jacques Derrida'nın anahtar niteliğinde bir cümlesi var:
"Dil, paranteze alınamaz."
Gerçekten de fenomenolojik indirgeme yöntemi, paranteze
alma işlemi aslında hiç u mmadıgı bir kalıntı bırakır. Dili bilinçten
atamazsınız, çünkü bu durumda bir bilinç edimi, cogito mümkün
olamaz. Dilden arınmış bir düşünce düşünülemez.
Ancak ilk bakışta bunun önemi yok gibi duruyor. Dil zaten
düşüncenin basit bir aracı, bir ifade biçimi değil mi? Nitekim dil,
yüzyılımızın başına kadar böyle düşünülüyordu. Gerçekten de
söylenecek düşüncenin, söyleme ediminden önce ve tamamen
bağımsız bir varlığı olduğu kabul ediliyordu. Bir söz söylendiği
zaman bir fikrin belli bir imgesini verdiği, ya da en azından bir
imgeyi vermeye çalıştığı varsayılıyordu. Tıpkı bir resmin bir şeyi
temsil etmesi gibi, sözler de bir fikri temsil ediyorlardı. Dil saye
sinde düşünce, kendisi ve başkası önünde sergilenmiş oluyordu.
Dahası. eski dilbilim okullarından Pon-Royal'e göre de, cüm
lelerin dilbilgisel yapısı bile düşüncenin zorunlu düzenini taklit
etmekteydi. Cümlelerde kelimelerin çizgisel dizilişinin bile akılda
1 10 F R E U D ' D A N L A C A N ' A P S i K A N A L İ Z
1 Hans Georg Gadamer, Truth arıd Met1ıod, Sheed and Ward, 2 . basım,
1 989 .
1 22 F R E U O ' O A N L A C A N ' A P S 1 K A N A L I Z
ve açık seçik bir hakikat alanı açmış oluyordu; esas keşfi buydu.
Cogito ilkesi bilincin kendine açık seçik verilmesinden yola çıka
rak kendi hakikatini temellendiriyordu. Ancak kartezyen sistem
hem bu hakikat alanını yeterince değerlendirmemişti hem de
baştan şüphe duyarak yıktığı naif sağduyunun tüm göreli haki
katlerini yeniden kurmuştu. Descartes bu yeniden kurma eyle
minde kendinde (kendi bilincinde; bilinç olarak kendinde) bul
dugu Tann fikrine dayanıyordu. Bu Tann fikri dünyevi deneyim
den elde edilmiş olamazdı Descartes'a göre. Demek ki Tanrı fikri
doğuştan (a pıiori) bir fikirdi ve bu durumda da onu bilincine
ancak Tann koymuş olabilirdi. Bu durumda eger bir Tann varsa,
bu yüce varlık D�cartes'ı büı>bütün yanıltıyor olamazdı; kandırı
cı bir Tann, Tann fikrine uymazdı. O halde baştan şüphe ettiği
tüm naif hakik'atler (mesela bilince aşkın bir dış dünyanın varlığı)
dogru olmalıydı.
Descanes'ı felsefi açıdan sağlam görünen tüm yönleriyle
benimseyen, ama Tanrı fikrinin a priori liğinde oldugu gibi kesin
'
tezyen hakikat fikrine yeniden bir imkan kapısı açtı. Gödel teore
mi, sıradan okuru şu bakımdan da ilgilendirir; algoritmik biçim
sel sistemlere göre çalı.şan hiçbir makine (düşünülebilecek en
gelişmiş bilgisayar) bile insan matematiğine ulaşamaz. 14
Matematik bizi sadece Lacan'ın hobisi olduğu için ilgilendir
medi. Biz hakikatin peşindeydik . Ve XX. yüzyıl matematiği en
azından Gödel teoremi sayesinde hakikatin kanezyen kavranışı
nın hala yabana atılamayacak bir anlayış olduğunu gösterdi;
"hakikat öznel ve aynı zamanda evrensel bir iç deneyimdir" tezi
kolayca üstü çizilecek bir tez değildir. Şimdi konumuz olan psi
kanalize dönelim. Psikanaliz, Husserl'ci fenomenolojinin ve özel
likle Sanre'ın varoluşçulugunun dayandıgı bu hakikat fikrine bir
itirazdır; insanın kendi deneyimlediği hakikati geniş ölçüde bir
yanılsamadan ibarettir psikanaliz için. Lacan için özellikle böyle
dir bu. Matematiği yakından takip eden bir hekimin, kendi disip
linini matematiğe rağmen temellendirmeye çalışmasındaki kaygı
larını iyi anlamamız gerekir.
Psikiyatrlar olarak çok iyi biliyoruz ki, bir paranoyağa heze
yanlarının dogrulugu bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik
açıya eşit olması kadar açık seçik bir doğru gibi görünebilir.
Üstelik burada bir zeka zafiyeti de söz konusu değildir. Çünkü
aynı paranoyak, hiç tereddüt etmeden Pisagor teoremini ispatla
yacak kadar zeki olabilir. Lacan'cı psikanalizin bu paradoksa
getirdiği yanıt şöyle özetlenebilir; matematikten farklı olarak
insan, kendiyle ilgili gerçeği daima imgesel bir yanılsamanın ger
çeğinde deneyimler. İnsanın kendi gerçeğini düşünmesi, mate
matik bir önermeyi düşünmesinden tamamen farklıdır. Bu ayrım
çizgisi kartezyenizmden (dolayısıyla fenomenoloj i ve varoluşçu
luktan) kopuşu kaydeder; insan her şeyi bilse bile kendini bile
mez. Aklın ve dilin yapısı bunu gerektirir; açıklayalım.
Varoluşçular ölümden (bir anlamda hiçlikten) çok söz ederler
ve onu yaşam hakikatinin temsilcisi olarak görürler. Ölümü insan
14 Roger Penrose, Slıadows of thı: Mind, Oxford University Press, 1 994 .
146 F R E U D ' D A N L A C A N ' A P S i K A N A L i Z
D İ L B İ L İ M VE YAP I SA L ANTR O PO LO J İ
Gosterge
..
=
! Gösteren (işitsel imge) r şeklinde ı. fade ed.l
ı eb.1.
ı ır.
Gösterilen (kavram)
Dil Düzeyi
- Eş zamanlı San Sandalye dikdörtgen
- Gizil (virtuel)
1 1
1 1
1 .,
Söz Düzeyi:
- Art zamanlı
- aktüel (gerçekleşmemiş)
- in presentia
- Birleştirme
- Metonimi
D
aha önceki bölümlerde lacan'm eserini psikanaliz geleneği
çerçevesinde, varoluşçuluk, yorumsamacılık karşısında ve
dilbilimle ilişkisi içinde degerlendirmiştik. Şimdi bu bölümdeki
amacımız, Lacan'm teorisinin bir özetini vermeye çalışmakla
sınırlı olacak. Ancak şunu hemen kaydetmek isterim ki, söz
konusu ettiğimiz özet aslında bir yorum-özettir.
Lacan'ı özetlemeye çalışırken aynı zamanda bir ölçüde yorum
ladığımı belirtmeye şu nedenle gerek duyuyorum: tık olarak,
okur her şeyden önce lacan'la değil, sadece bir lacan anlatısı ile
karşı karşıya olduğunun bilincinde olmalıdır ki -eğer istekli ise
bizzat lacan okumasına yönelmek için bir nedeni olsun. lkinci
olarak da, her lacan okurunun ister istemez belli bir lacan yoru
muna gitmeye ihtiyaç duyacağım vurgulamak istiyorum. Çünkü
Lacan'ın eseri, daha önce de belirttiğim gibi, bize bir bütün halin
de sunulmuş değil. Bu eseri bütünleştirmek için okurun çaba
harcaması gerek.
166 F R E U O ' O A N L A C A N ' A P S i K A N A L İ Z
14 jacques l.acan, "Le slade du miroir", Ecrits. cilt 2, Edıtıons du Seuil. 1 966.
1 5 jacques l.acan , les Ecrits Teclıniques de Freud, Editions du Seuil. 1975 .
L A C A N ' I N P S i K A N A L İ Z K U R A M I N A T O P L U B i R B A K I S 1 83
*
konusudur. Klinik tam olarak "çocukluk otizmi" olarak isimlen
dirilebilecek bu hasta, aslında Melanie Klein tarafından tedavi
edilmiştir. Lacan, Klein'ın tekniğini doğru, fakat teorisini yanlış
bulur. Lacan'a göre Dick olgusunu açıklayan doğru teori kendisi
nin kidir.
Hemen hemen hiç konuşmayan Dick'in zaman zaman kullan
dığı birkaç kelimeden dili bildiği anlaşılmaktadır. Dick, tüm
nesneler ve insanlar karşısında aynı kayıtsız tutumu sergilemek
tedir. lyi, kötü, güzel, korkulan, vs. hiçbir şey yoktur Dick'in
dünyasında. Adeta insanların dünyasından başka bir dünyada,
başka bir gerçeklikte yaşamaktadır. Çünkü gerçeklik simgesel
dizgeyle yapılanmamış, hiçmr nesne aynmlaşmamışur Lacan'a
göre.
�
Dick'in eli de zaman zaman ilgilendiği oyuncak bir tren
vardır, bu treni stereotipik (aynı hareketi yineleyecek) bir tarzda
yere sürmektedir. llk seansta Klein, bu stereotipik hareketleri
yapan çocuğa yaklaşır ve şöyle der: "Dick küçük eren, baba t ren
büyük tren."
·
demek ki.
Şimdi bastırma mekanizmasının Freud tarafından nasıl açık
l andığını hatırlayalım. "Freud ve Diğerleri" bölümünde
M�tapsikoloji'ye dayanarak Freud'un iki tipte bastırma ayırt etti
ğini kaydetmiştik: "Kökensel bastırma" ve "tam anlamıyla bastır
ma" (ya da ikincil bastırma) sırasında önceden bilinç düzeyinde
yer alıp da -kökensel basnnlmış materyal ile çağrışımsal ilişkisi
nedeniyle- sonradan bastırılan bir materyal, Freud'un terimiyle
"p; işik temsilci" söz konusuydu. Gene "Freud ve Diğerleri" bölü
miınde bu materyalin "psişik temsilci" statüsünde olmasına ve
üs:elik bilinçte simgesel olmayan hiçbir şey bulunamayacağına
(çünkü simgesel olmayan hiçbir şey bir cogito nesnesi olamaz)
dikkat çekerek ikincil bastırılmış materyalin simgelerden oluş
muş olması gerektiğine dikkat çekmiştik.
S'
S' s s
__ x =
s s s
--
sel imge. bir anı, vs. gibi simge niteliği kazanabilecek her şeydir.
Üçüncü olarak, "Bilinçdışı bir dil gihi yapı/aşmıştır," formülü
yeni bir yomm kazanmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi,
metaforda ilişkiye geçen gösterenler birbiriyle "eşzamanlı" ilişki
dedir. Bir başka deyişle, metafor "Dilbilim ve Yapısal Antropoloji"
bölümünde verdiğimiz eksenlerden dil ekseni düzeyinde gerçek
leşir. Bilinçdışı metaforlar zinciri ile oluşmuş ise, metaforlann
ardında bıraktığı gösterenler birbirleriyle eşzamanlı ilişki içinde
dir; tıpkı bir dilin yapısında olduğu gibi.
Bu formülasyonun dördüncü bir değeri de, klasik teorinin
kavramlarıyla "birincil süreç"lerin yatırım mobilitesi (mobil ite des
iııvestissement) d�nen süre_çle yakınlık göstermesidir; her bir
metaforda yatırım -bir gösterenden diğerine kaymaktadır, aynı
türden bir yaş-amılama S, S', S" gösterenlerine bağlanabilmekte
dir.
Ancak Laplanche'ın sunduğu "metaforlaştırma" modelinin en
önemli eksiği. kanımca kökensel bastırmayı açıklayamamasıdır.
Üstelik Lacan'ın bir başka formülünü de yeterince verememek
tehlikesi hasıl olmaktadır. Lacan, "Bili11çdışı arzu, dileğin altında
ahıp giden metonimik bir artıktır," der..
Şimdi Laplanche'ın formülünün eksik bıraktığı kökensel bastır
ma konusuna geçelim. Yukarıda Freud'un bu konudaki görüşlerini
aktarırken "tanı olarak basurma"da bastırılan simgenin öncelikle
bilinçte (ya da hemen bilinçaltında) yer aldığına, sonra da bir yatı
nın çekilmesi ve bir karşıt-yatının uygulanması yoluyla bu simge
nin bilinçdışına bastırıldığına, buna karşılık kökensel bastırmada
hiç bilinçli olmamış bir simgenin karşıt-yatının uygulanması ile
bilinçdışını kurduğuna değinmiştik. Laplanche'ın verdiği formül
"tam olarak bastırma"ya uygulanabilir niteliktedir. Çünkü bu for
müle göre başlangıçta bilinçte (ya da hemen bilinçaltında) Sis gös
tenne ilişkisi vardır. Yani simgeselleşmiş bir yaşanUlaf!l<1 söz konu
sudur. S' göstereninin karşı-yatırım uygulayarak S gösterenini
bilınçdışına ittiği, bu arada Sis ilişkisi bozulduğuna göre aynı
L A C A N ' I N P S İ K A N A L İ Z K U R A M I N A T O P L U B İ R B A K I S 195
Annenin Arzusu
ile belirtilir.
Öznede gösterilen
Babanın Adı
şeklinde verilmiştir
Annenin Arzusu
(A)
Babanın Adı ifadesini vemıişlik
(fail us)
s
/1� S' S"
maya, tatmin etmeye çalışır. Bu yol ile bilinçdışı arzu asla doyuru
lamayacagı için insan kültür içinde sürekli ilerler: Doktor olmak,
baba olmak, kitap yazmak, vs. i mago lannın peşinde koşar. Oysa
'
D O GA VE KÜ LTÜ R
L
acan'a göre psikanaliz edilebilir öznenin tüm dramı, doğa
kültür karşıtlığında düğümlenir. Levi-Strauss'un ortaya koy
duğu biçimiyle bu karşıtlık, akrabalık ilişkileri (kan bağı) ile
evlilik ilişkilerinin, kültürel bir olgu olarak "aile"yi mümkün kıla
cak şekilde ayrılmasını sağlayan ensest yasağında ifadesini bulur.
Doğal olanın yasaklanması, egzogarniyi (dış-evlenme) ve kültürel
bir yapılanma olarak aile (akrabalık) ilişkilerini temellendirir
Yapısalcı antropoloji açısından ensest yasağı kültürel aileyi
kuran, o halde doğa-kültür karşıtlığını oluşturan bir yasa olarak
karşımıza çıkarken, psikanaliz ensest yasağının evrensel (çünkü
kültürün düzeni için zorunlu) yasağı Oidipus'un temel bir özelli
ğinin altını çizer: Oidipus, parantez içinde (özne)nin (yani henüz
özne olmayanın) ilk kültürel kimliğini, yani biyolojik bir organ
farklılığında özetlenemeyecek farklı yerleri, yasakları , vaatleri ve
görevleriyle öznenin kültüre ilişkin cinsel kimliğini verirken , onu
doğal varoluşsal deneyiminden ayım ve böylece bilinçdışı arzu
nun temelini atar. Özneyi, kültürün düzenine girmekle yitirdiği
şeyi yine kültürün eksiksizlik sembolü fallusta bulma çabasıyla
204 F R E U D ' D A N L A C A N ' A P S 1 K A N A L I Z
F R E U D'A LİYAKAT
D
aha şimdiden psikoloj ik terimleri fizyolojik veya kimyasal
terimlerle yer değiştirebilecek konumda olsaydık, tanımı-
-mızdaki yetersizlikler muhtemelen ortadan kalmış olacaktı . . .
(Fizyoloji ve kimyadan) e n şaşırtıcı bilgileıi vermesini bekleyebi
liriz, ama sanılan ortaya koymamızdan birkaç düzine yıl sonra
yanıtlann nasıl geri dönecegini tahmin edemeyiz. Bu yanıtlar
varsayımlarımızın yapay yapısının tümünü sürükleyip götürebile
cek tarzda bile olabilir.
�
K A N A T
Beden Emek Tarih
GÜLNUR ACAR SAVRAN
-
�
K A N A T
Hınç
Ressentiment
MAX SCHELER
�
K A N A T