Professional Documents
Culture Documents
Pertev Naili Boratav - Türk Mitolojisi - Bilgesu Yayınlarrı PDF
Pertev Naili Boratav - Türk Mitolojisi - Bilgesu Yayınlarrı PDF
Pertev Naili Boratav - Türk Mitolojisi - Bilgesu Yayınlarrı PDF
Pertev N. Boratav
TURK MİTOLOJİSİ
Çeviri OĞUZLARIN - ANADOLU,
Recep Özbay
AZERBAYCAN ve TÜRKMENİSTAN
TÜRKLERİNİN MİTOLOJİSİ
ISBN 978-9944-795-41-8
© BilgeSu Yayıncılık
Kapak
Ali İmren
Dizgi
Turgut Kaya
Baskı
Özkan Matbaacılık
Tel: 312 395 48 91
BilgoSu
Arık « m 2 0 12
İÇİNDEKİLER
A. Giriş '.7
B. Türk Mitolojisi 1 9
C. Kaynaklar ve Bibliyografya 11
D. Tarihçe : 19
E. Haritalar 25
Maddeler 29
Resimler 118
t
A. GİRİŞ
Süleyman Şah, Anadolu'da Anadolu Selçuklu Dev- Ertuğrul'un oğullarından Osman sırasıyla boy beyi,
leti'ni (Rum Selçukluları) kurar, başkenti Konya Osmanlıların ve sonraki Osmanlı İmparatorluğu'
1072-1107 nun isim babası olur; onun yönetiminde bir
yapar; Pers kültürü hala etkisini sürdürür; resmi dil
1281-1326 beylikten güçlü ordusu olan egemen bir devlet do-
Farsçadır.
ğar; kapsamlı fetihlerden sonra, Osmanlı derebey-
Anadolu Selçukluları, Miryokefalon'da Bizans or- lik sisteminin temelini atar; aldığı gazi unvanı saye-
1176
dusunu yener. sinde birçok diğer beylik onun yönetimine katılır.
Orhan babasından yönetimi devralır; Bizanslılar ve 1402-1413 Osmanlı Fetret Devri
diğer Türkmen beyliklerinden elde ettiği toprak- I.Mehmet Osmanlı Devleti'nin birliğini tekrar sağ-
larla İmparatorluğu genişletir: Bursa başkent olur; 1413-1421
1326-1360 lar ve Anadolu'daki dinsel-sosyal ayaklanmaları
devletin temel yönetim yapısı oluşur (Vezirlik, Di- bastırır.
van, Valiler).
II. Murat birçok küçük beyliği Osmanlı Devleti'ne
1421-1451
Bizans İmparatoru Kantakuzenus kendisinin Sırp katar ve Osmanlı hâkimiyetini Anadolu'da/ sağ-
1349 Kralı Duşan'a karşı desteklenmesi ricası üzerine, lamlaştırır.
Osmanlı orduları ilk kez Avrupa'ya geçer.
1424 Bizans, Osmanlılara haraç ödemeye başlar.
Osmanlılar, Avrupa yakasında Gelibolu Yarıma- Bölgesel bir güç olan Osmanlı, II. Mehmet, Fatih,
1451-1481
1353 dası üzerine ilk köprüyü kurarlar ve Avrupa'daki yönetiminde dünya imparatorluğuna dönüşür.
hâkimiyetlerini giderek genişletirler.
1453 II. Mehmet Konstantinopel'i fetheder.
I.Murat döneminde özellikle Avrupa'daki toprak
genişlemesi devam eder; Edirne, Filibe (Plovdiv), Trapezunt Kralı David Komnenos, Fatih Sultan
Mehmet'le savaşmadan şehri teslim eder; böylece
1360-1389 Selanik ve Sofya fethedilir; Hristiyan savaş tutsak-
son Bizans devleti de tarihe karışır. Avrupa cephe-
larından Yeniçeri Ocağı kurulur; Baş Vezirlik ma-
sinde Moldovn Prensi Hiiyük Stefan'a, doğu cephe-
kamı kurulur. 1461
sinde ise Akkoyıınlıı ş.ıhı Uzun Hasan'a karşı Fatih
1365 Osmanlı başkenti Bursa'dan Edirne'ye taşınır. Sultan Mehmet Osmanlı topraklarını savunur ve
daha büyiik bir toprak genişlemesinin temellerini
I.Murat, Karatavuk (Kosova) Meydan Savaşı'nda
1389 atar.
Sırp-Bulgar-Arnavut ordusunu yener.
—•Cinler.
Ahiret —• Eskatoloji
Acıpayamlı 1961, 75-84; Boratav 1967, 268; Boratav 1973, 95,
Akbaba —> Kuşlar 139; Nicolas 1972, 131-34; Masse 1938, I 44-46; II, 356;
Benveniste 1960, 65-74; Johansen 1959, 303-16; SDD VI, 1952,
Al-Bastı. Al-Karısı, Al-Anası, Al-Kızı veya kısaca Al da denir. 11-15.
Türk cinciliğinin bir figürü olan Al-Bastı, doğaüstü bir
kadın yaratık olarak tasvir edilir. Özellikle loğusa kadınlara Alabalık -<• Balık
musallat olur, onlarda loğusa sıtması çıkarır ve hastaların
ölümünü sağlayabilir; bu hastalık çoğunlukla al-bastı ifade- Albız. Şeytani bir varlığın adı; lö.yüzyıldan beri Osmanlı me-
siyle, "Al'ın eziyeti" anlamında kullanılır. tinlerinde ve Edirne Uzunköprü'de bir halk inanışında gö-
rüldüğü gibi çağdaş cincilikte de geçer. Albız geleneğinin,
Al-Bastı atları da (-»Hayvanlar) izler. Geceleri onları şafak
Orta Asya mitolojisine dayandığı düşünülür çünkü Altay
açana kadar binmek üzere ahırlarından çaldığına inanılır.
halklarında da Albız'a benzer tanımlamalara rastlanır: Tu-
At sahipleri bu durumu sabahları atları ter içinde ve örül-
ba-Uryanhay ve Altaylılarda albıs, almış, Yakut ve Kırgız-
müş yeleleriyle tekrar bulduklarında fark ederler.
larda albın ve Ordos-Moğollarında da albin. Albız'm A. İnan
Yetişkin erkeklerin kendilerine hizmet etsinler diye, Al-Bastı tarafmdan Al-Bastı ile eş anlamda kullanılması doğrulanmış
yakaladıklarına inanılır. Böylece "Al'ın ocak yerinin (evi- bir bilgi değildir.
—»•Cinler. "ocak" sözcüğü de "ateş"ten türetilmiştir. Ocak, ev veya ça-
dırın en saygıdeğer yeri olarak görülür. Ocak sözcüğü aynı
Boratav 1973, 96; A. înan 1954, 170; SD I 1963 (Albız mad-
zamanda soyun devamı anlamını da içerir, "ocağı-sön" sö-
desi) zünde olduğu gibi; bu sözle bir ailenin soyunun tükendi-
ğine mahkûm edildiği ifade edilir.
Anka Kuşu—• Kuşlar
Şifacılıkla donatılmış kişi de aynı biçimde 'ocak' olarak ad-
Arı —> Böcekler landırılır; belirli bir hastalık için uzmanlaşmış kişiden 'ocak'
diye bahsedilir. Şifa gücü ister miras yoluyla ister ustadan
At —» Deniz/Göl; Hayvanlar çırağına geçsin, ama mutlaka el verme yoluyla aktarılır.
Ateş, diğer taraftan da şifa ritüellerinin ve falcılığın, tütsü-
Ateş. Bir taraftan Orta Asya şaman geleneklerine, diğer taraftan nün ve kurşun dökmenin önemli bir öğesidir.
da Anadolu tarihi ile Türkler öncesindeki döneme dayanan Anadolu Yörükleri yaylaklarında ilk ateşin tutuşturulma-
Anadolu'daki Ateş-kültünün izleri, bugünkü toplumun be- sında belli ritüellere önem verirler. Her ailenin ocak yeri
lirli ritüellerinde ve geleneklerinde bugün de görülmekte- aynı yerde kalmalı ve meydana varışta ilk ateşi yakan da,
dir. Ateşe arındırıcı bir güç atfedilir; bu duruma Betlem evin yeni evlenen gelinidir; bu onun için bir anlamda bir sı-
Bayramı (Betnem, Gavurküfrü, Hasır küfrü de denir) nede- navdır.
niyle gözlemlenen bir gelenekte rastlanır. Bu gelenek, son
zamanlara kadar Hristiyan Paskalya Bayramında daha çok Müslüman Türklerin mistik geleneklerinde Rufai tarikatının
çocuklar, genç kızlar ve kadınlar tarafından uygulanırdı. müridleri ayırt edici işaret olarak ateşe karşı dirence sahip-
Katılımcılar ardıç ağacı dallarıyla -veya eski minderlerle- tirler; ritüellerinin büyük bir bölümü ateşin maharetle kul-
tutuşturulan büyük bir ateşin üzerinden atlardı: bu eylem, lanılmasından veya ateşte kızdırılmış demirden oluşur.
tüm yıl boyunca hastalıklardan korunmayı sağlardı. Balıke- Roux 1970, 178 ve sonrası; Boratav ll>73 (2), 79 ve sonrası;
sir ve Bergama yörelerinde salgın hastalıklardan korumak Roux ve Boratav 1968, II 325 vı- sonrası; Gölpınarlı 1969,
amacıyla evcil hayvanlar sahiplerinin eşliğinde bir ateşin 194-96; Kum 1937 " Ü n " (İsparta) 1937, 611; Bayatlı 1941, 44;
yanından geçirilirdi: bu ateş, iki çıplak erkek tarafından iki Ahundov 1978, 548; Roux 1982.
odun parçasmm birbirine sürtülmesiyle yakılmak zorun-
daydı ve aynı ateşle de bu arada sönen ocak ateşi tekrar tu- Ay —> Ay-Ata; Eskatoloji; Kozmogoni
tuşturulurdu. Toroslar bölgesinde de buna benzer bir ritüel
bir atın satın alınmasında veya bir ahırın yapımında uygu- Ay-Ata. "Ay Baba". Bir destana göre, ilk Türk hükümdarlığını
lanırdı; hayvanlar iki yanında da ateş yakılan ahır kapısın- kuran hanedanın soyunun dayandığı ilk insan, kendisini
dan içeri sürülürdü. Ateşin üzerine tükürmek veya işemek "Ay Baba" olarak adlandırdı. Bu destan, anne tarafmdan
gibi yasak davranış ve saygısızlıklar, ateşin kutsallığına işa- Kıpti olan Mısırlı tarihçi Abu Bakr Ihn-'Abdallah ad-Dawa-
ret eden inanışlar olarak ayrıca belirtilmelidir. dari'nin dünya tarihi Katız ad-durar ıva-gami' al-gurar adlı
Ateş kültü, ocak ateşi ile ilgili ritüel ve geleneklere dayanır, eserinde yer alır (1309-1336 yılları arasında yazılmıştır); ad-
Dawadari, bu destanın daha eski bir Türk yapıtının çevirisi- özellikle de çocuk betimlemelerinde " D e d e " belgesi ile ta-
nin olduğunu 10. yüzyıla dayanan bir Arap el yazmasında nımlanır: "Ay Dede".
okuduğunu belirtir. Abu-Bakr Ibn-'Abdallah ad-Dawadari VII, 1972, 164-83;
Destanda yaratılış üzerine İncil'in anlatımlarına ve İslami Boratav 1954, 198 ve sonrası; Haarmann 1971, 12-18; Göl-
geleneğe işaret eden izlere rastlanır: Atam (ilk insana veri- pınarlı ve Boratav 1943,130; Boratav 1973,17-23.
len ad olan Ay-Atam) Âdem'in halk etimolojisi olabilir; Ge- Ayı. Müslüman olmayan Türklerde ayı, belli bir kültün av Ritü-
nesis'te (yaradılış) olduğu gibi, Türkçe anlatımda da balçık ellerinde veya doğaüstü güçlere dayanan anlatımlarda konu
ilk insanın hammaddesidir; ilk kadın Ay-Wa tamamen İs- edilen bir -»hayvandır. Hatta bazı topluluklar ayıyı destansı
lami gelenekteki Havva'yı (Eva) çağrıştırır. Aynı Türk des- bir ataya veya insani bir kökene dayandırırlar.
tanına göre, kadın da balçıktan "yaratılmıştır". Türk desta-
nının diğer özgün bir özelliğine göre, Karatay-Dağlarmdaki Anadolu Türklerinin geleneğinde buna benzer eski ayı kül-
bir mağara ilk erkek ve ilk kadına anne kucağı olarak hiz- tünün izleri keşfedilebilir. Birçok efsane ve "gerçek" macera
met vermiştir. Efsane şöyledir: Çin sınırındaki Kara-Dağ öyküsünde bu hayvana eski mitolojik Orta Asya veya
mağarası bir zamanlar yağmur sularının taşmasıyla insan özgün Anadolu kökenli olabilecek özellikler verildiği gö-
vücudunu andıran bir çukuru doldurur. Güneş ısısı etki- rülür.
siyle 9 ay sonra çukurdaki çamur canlanır: Böylece 40 yıl Anadolu'da çok yaygın olarak insan ve ayı arasında cinsel
yalnız başma yaşayan ilk erkek Ay-Atam yaratılır; daha bir ilişkinin olduğu olasılığım içeren çok sayıda efsanevi
sonra diğer bir su baskını, çukuru yine çamurla doldurur ve anlatım oluşmuştur. Bunların arasında en yaygın olanı, bir
ilk kadın da aynı biçimde "yaratılır". Kadının yaratılışı "ek- ayı tarafından kaçırılıp karısı yapılan bir kızla beraberlikle-
sik" kalır çünkü güneş ısısı birinci seferde olduğu kadar rinden doğan çocuklarla ilgilidir. Irkek kardeşleri (veya ak-
güçlü değildir. Ay-Atam ve Ay-Wa'nm beraberliklerinden rabaları) kaçırılan kadını kurtarıp evine geri getirirler, ayıyı
40 çocuk dünyaya gelir. Ay-Atam 120 yaşında, ondan 40 yıl ve çocukları da öldürürler. Genç kadın, eski evli yaşamının
sonra da Ay-VVa ölür. En yaşlı oğulları onların cesetlerini yasını tutar ve ayı eşinin ve çocuklarının üzüntüsünü çeker.
anne-çukuruna gömerek tekrar canlandırmaya çalışır.
—»Hayvanlar.
Bu ilk ebeveyn öncesi çukur daha sonraki zamanlarda ilk
Lot-Falck 1953,103-05; Boratav 1955 (2), FFC No. 152,1-46.
hükümdarları Ay-Ata'nın soyundan gelen Türklerin kült
yeri olmuştur. Azrail. Ölümün baş meleği sayılan Azrail'e Türk halk anlatım-
larında efsanevi bir yaratığı andıran özellikler yüklenmiştir.
Ay-Ata destanında yağmur tarafından bereketlenen Ana-
Dede —>Korkut Kitabında kahraman Deli -»Dumrul bir bö-
Toprak düşüncesi bir halk şiirinde dile getirilir: Safran (bazı
lümde Azrail'e karşı çıktığında, Azrail ona, daha sonra gü-
bahar ritüellerinde kullanılan çiçektir) dillendirilir: "Benim
vercine (—•Kuşlar) dönüşmek için önce bir yaslı olarak gö-
annem toprak, babam da yağmurdur."
rünür Bu anlatım, sihirli öğelerle bezenen değişik yorum-
Eski Türklerde de olduğu gibi, Türkiye'deki Türklerin gele- larla bugünlere kadar korunmuştur: Deli Dumrul hikâye-
neğinde Ay'ın erkek olduğu kabul edilir. Ay, halk dilinde, sinde Azrail, Yunan mitolojisindeki Thanatos'un rolündedir.
Türk halk kozmogonisi insanın yaratılışında da Azrail'e İslami öğretiye göre balık dışındaki tüm hayvanların etinin
özel bir rol yüklemiştir: üç baş melek Cebrail, Mikail ve İsra- yenebilmesi için kesilirken kanları akıtılmalıdır. Erken bir
fil insan vücudunu yoğurmak için çamur getirmek üzere dönemde Dede —>Korkut Kitabında da belgelenen balığın halk
Tanrı tarafmdan arka arkaya dünyaya gönderilir ancak, inanışmdaki bu istisnai durumu bir efsaneyle açıklanır:
toprağın ağlamasından üzüntü duydukları için eli boş dö- Nemrud, İbrahim'in tanrısını öldürmek istediğinde, kendi-
nerler. Toprak, günahlarından dolayı korkunç cezalara sini kartallar tarafından gökyüzüne çıkarür ve oradan etra-
çarptırılacağı için insanlığın geleceğine üzülür. Son olarak fına ok yağdırır. Tanrı, oklara karşı balıkları çıkarır. Böylece,
gönderilen Azrail, diğerleri gibi yapmayıp ağlayan toprağa Nemrud kanlanan bir ok gördüğünde Tanrıyı öldürdüğüne
aldırmadan çamuru alarak geri döner. Bu acımasızlığı ona inanacaktı. Bundan dolayı, balığın kansız olduğu ve kanmm
"Can alıcı" görevinin verilmesini sağlar; Azrail günlük akıtılmadan yenebileceği söylenir.
dilde hala bu tanımla anılır. Alabalıkta olduğu gibi, bazı balıklara şifa gücü atfedilir. Di-
Dede Korkut Kitabında anlatılan epik gelenekte Azrail kırmızı ğer bazı balıklara do h.ılk inanışlarında özel saygı gösterilir
kanatlarıyla tasvir edilir. Eski Deli Dumrul anlatımının çağ- ve avlanmaları da bir günah sayılır. Bir efsanede balıklar-
daş bir yorumunda, Azrail'in kurbanının canını en derin- daki dönüştürme ve kahramanca işleri yapabilme yeteneği
deki bağırsaklarından alabilmek için bir çengel kullandığı anlatılır. Efsaneye göre, Kurtuluş Savaşı esnasmda (1919-
görülür. Çocukların canlarını kendine çekebilmek için de, 1922) Eskişehir civarındaki kanlı çarpışmalarda köylüler
onlara kırmızı bir elma uzattığı yollu bir inamş da vardır. nehir boyunca yüzen kılık süı illerindeki balıkların birer
Halk tasvirlerinde "elma"nın bu özelliğiyle kullanılması, damla kan bıraktığını görürler; bu balıkların, savaşa katılan
Hristiyan aktarımlarında ölümün çocuğa yaklaştığında ona ve yaralanarak geri dönen balıklar olduğuna inanılır.
elma ikram etmesi ile benzeştirilebilir. —•Deniz/Göl.
Rossi 1952, 175-80; Boratav 1951, 58-79; Boratav 1959, 382- Gökay 1973 , CCLXXXII-CCLXXX!V; Hyiiboğlu 1961, 77;
85; Boratav 1973, 33 ve sonrası; Ruben 1944, 230-38; PhTF, Boratav 1973 (2), 73 ve sonrası; Nicolos 1974, 31-44; Roux
100; Saygı 1955, TFA No. 191,1955. 1966,142,175.
Elbette her iki gruba ait olmayan efsaneler de vardır. Hris- Efsanevi anlatımlara göre, cadının berbat özelliklerinden bi-
tiyan kökenli bir aktarımda, Aya Sofya'nın ustasma kilise- ri de, ölülerin etinden beslenmesidir. Cadımn geceleri yeni
nin planını bir bal peteği içinde veren bir arıdır. Etiyolojik defnedilen ölülerin cesetlerini mezarlarından çıkartıp özel-
bir efsanede ateş böceğinin kökeni bir aşk öyküsüne bağla- likle akciğer ve karaciğerlerini yediğine inanılır. Bazı yo-
nır: kaybolan ateş böceğini durmaksızın arayan sevgilisi, rumlarda ise, yaşayan cadıların olabileceği düşünülür. Cadı
onu bulsun diye, Tanrı ateş böceğine bu ışığı verir. bu durumda iki yaşam sürdürür; gün boyu diğer insanlar
gibi yaşar, geceleri de ölüleri yemek üzere mezarlıklarda
Bir yerel efsaneye göre arı, Nif (İzmir yakınlarındaki bu-
dolaşır.
günkü Kemalpaşa'da) sarayının kalıntılarının bekçisidir;
eşinin ölümüne duyduğu üzüntüden dolayı bir prenses 1835 yılına tarihlenen bir belgede ve Balkanlardan gelen
kendisini bu saraya hapseder ve burada ölür, prensesin ha- göçmenlerin anılarına göre, Rumeli'de cadıları "kovabilen"
zinesi burada gömülüdür; bekçi arı, harabeye girmeye çalı- yöntemlere sahip cadıcı uzmanları olduğu söylenir. Bu cadı-
şan herkesi sokarak öldürür. cılar, cadılara mezarlarını terk etmemeye ve yaşayanları ra-
hatsız etmemeye yemin ettirirler. Cadının insan eti yiyen
Russack 1941,15; Boratav 1973(2); Boratav 1946, 264, 306. hortlaklar olarak efsanevi öykülerde yer alması görünürde
Anadolu'dan çok Rumeli geleneklerinde yer almaktadır.
Buğday —» Kozmogoni; Bitkiler
Sihirli masallarda cadı genellikle anlı kan anlamında kulla-
nılır ve bir süpürge veya testi üzerinde dolaşarak her türlü
Bügdüz (-Emen) —> Oğuzlar
kötülüğü yapar. Ortaçağ kahramanlık romanlarında hu tür
sözcükler kişinin daha çok adına ek bir ön ad olarak (genel-
Bülbül —> Kuşlar
likle erkeklerde) kullanılırdı. Romanın kahramanı, doğaüstü
Cadı. Farsçadaki 'ğâdü' sözcüğünden türetilmiş olan sözcük, güçlere sahip olan bu insani varlıklara karşı inanılmaz zor-
Türkçede vampirin batılı inanışlardaki bazı özelliklerini de luklar altında savaş açardı.
alarak "hortlak" ve "hayalet" anlamında kullanılır. Ölü, er-
Saygı 1962, TE No. 150'de; Koçu 1952, FFA'da No.154; Bo-
kek veya kadın olsun, canice bir yaşam sürdüğü veya kötü
ratav 1967, 268 ve sonrası; Boratav 1973, 245.
olarak yaratıldığı için cadıya dönüşür. Cadılar kötü icraatlar
yapmak üzere mezarlarını terk ederler ve yaşayanların ara-
Cadılar —> Cadı
şma katılırlar. Cadı ile eş anlamlı kullanılan bir sözcük de
hortlaktır: hortlamak eylemi bir ölüden bahsedildiğinde "geri Can alıcı —* Azrail
dönmek" anlamında kullanılır. Bu düşünce, İslam öncesi
eski bir inanışın izi olmalıdır. Ölülerin, yaşayanlarm dünya- Cehennem —» Eskatoloji
Cennet —» Eskatoloji kenli olup, makr "hile" sözcüğünden türetilmiştir (karşılaştı-
rınız: Farsçadaki al sözcüğü hem "hile" hem de "kırmızı"
Cin —• Cinler anlamındadır.—»Al-Bastı.). "Mekir" kavramı doğaüstü bir
yaratık anlamında da oldukça yaygındı; bir taraftan Türkçe
Cinler. Cin, Peri, Mekir, Kara-Kura, Şeytan, Gul Yabani, İfrit, konuşulan bölgede Mikir sözcüğü altında Kazakların sihir
Çarşamba-Cadısı (veya Çarşamba-Karısı) Türk aktarımında formüllerinde, diğer taraftan Kuzey Afrika'da Berberilerin
iyi veya kötü niyetli doğaüstü yaratıkların tanımlanmasında aktarımların da Makur sözcüğü olarak; bu son tanımlarca,
tercih edilen adlardır. Bazen aynı yaratık iyi ve kötü olma yerel Afrika Tanrısı Makurtam/Magurtam ile ilişkilendi-
özelliğini birlikte taşır veya tarafsızdır, insanla olan ilişkisi rilmiştir.
de bir muziplik veya oyun yapmakla sınırlı kalır. Gul-Yabani, gul "yabancı köken" ve Türkçedeki yaban "ya-
Bu dizilişte -»Al-Bastı, —»Albız, -»Cadı, —»Dev, —»Canavar, bani" sözcüklerinden oluşan bir birleştirmedir, daha çok ti-
—»Kara-Koncolos gibi yaratıkların adı geçmez; Türk cincili- tizlikle kullanılan geleneğe bağlıdır ve sözlü aktarımlarda
ğinde bunların özellikleri veya işlevleri kendileri ile ilgili ender olarak rastlanır. Bazen de, —»Cadı ile özdeşleştirilir.
maddelerde açıklanacaktır. Aynı biçimde, belirli işlevleri Aynı durum, yine sözlü gelenekte rastlanan —»İfrit için ge-
olmasına rağmen, özel adları olmayan bazı yaratıklar da bu çerlidir.
maddede yer almayacaktır: su cinleri, dağ cinleri, orman Bunlara karşın, Çarşamba-Karısı ve Çarşamba-Cadısı ve
cinleri, evcil veya yabani hayvanların koruyucu cinleri vb. Kar-Kura halk aktarımlarına dayanan tanımlamalar gibi gö-
(—»Ağaç, —»Dağ, —»Geyik, —»Çoban, —»Deniz/Göl, -»Hay- rünmektedir. Birincisi, Çarşamba günleri öfkelenen bir ka-
vanlar vb.). dını tanımlar, bu nedenle de adı Çarşamba-Karısı ve Çar-
Bazen periyle karıştırılan cin, daha çok sihirli olayların ve şamba-Cadısı'dır. İkincisi, kara sözcüğü ile onun ikilemesi
inanışların temel alındığı efsane ve masallarda geçerken, olan kura sözcüğünden oluşur. Erzurum yöresindeki inanışa
peri daha çok masal türüne aittir. Mekir de cinin özellikle- göre, o da -»Al-Bastı gibi loğusa kadınlara musallat olur.
rini taşır ve Mekir'e daha çok Kuzeydoğu Anadolu'da Kars Konya'da da onun, geceleri insanları boğmak için saldıran
ve Tokat yörelerinde özel anlam verildiği anlaşılmaktadır. kedi büyüklüğündeki bir keçiye benzediğine inanılır. Şafak
Afyon bölgesine yerleşen Karaçaylıların anlattıkları yaşan- vakti yakalanabilirse, —»Al-Bastı'da olduğu gibi hizmetçi
mış maceralarındaki şeytan, başka yörelerde cin ve perinin olarak kullanılabilir. Adına metinlerde lö.yüzyıldan buyana
anlatıldığı öykülerdeki yaratığa benzer. Bu nedenle ilk ola- rastlanmaktadır. Kara-kura düş ifadesinde olduğu gibi, adı
rak, en azmdan bu dört yaratığın da aynı yaratık olarak gö- kötü düş görmekle de eşdeğer kullanılır.
rülebileceği saptanmalıdır. Mekir örneğinde olduğu gibi,
"Ruhlarla" ilgili en gerçekçi maceralara dayanan anlatımlar,
adlandırılmalarmdaki farklılık yerel değişikliklere, rol al-
cinlerle ilgili olanlardır çünkü adları hastalıklarla bağlantı-
dıkları efsane ve olaylara veya sadece dayandıkları kelime
lıdır: felce, eklem kısalmasına, inmeye ve deliliğe cinlerin
haznesinden kaynaklanmaktadır; cin sözcüğünün Arapça-
neden olduğu düşünülür, aym zamanda bu hastalıkların şi-
dan, peri sözcüğünün ise Farsçadan türemesi gibi.
facıları anlamındaki cinci veya cindar sözcükleri de onlara
Cinler Kuran'da da geçer. Mekir, muhtemelen Arapça kö- dayanır. Huddamlı "uşakların efendisi" diye adlandırılan cin
koyucuların da, cinleri çağırma, onlarla görüşme veya teh- dak bölgesindeki madenciler, "kömür madenlerinin efen-
disi" olarak bir zenciyi gördükleri yönünde birçok anekdot
dit yoluyla yaptıkları kötülükten alıkoyarak, kurbanları
anlatırlar.
kurtarma gücüne sahiptirler. "Cinler"in kötülüklerinden
korunmanın bir dizi yolu vardır: onları uzaklaştırmak için Boratav 1966, 266 ve sonrası; Boratav 1973 (2), 91-96, El (2),
yalvarma-yakarma cümlelerini tekrarlamak, adlarını söyle- cin maddesi; Gland 1964,105 ve sonrası; TTV 1952, cin, peri,
mekten kaçınmak ve duruma göre onlara güzel sözlerle hi- hayalet, şeytan, derviş, Çarşamba-Cadıs maddeleri endeksi;
tap etmek, geceleri sık sık bulundukları ortamlardan özel- Boratav 1973 (2), 81-90; Roux 1971, 217-56; Roux 1982. '
likle uzak durmak ve onları harekete geçirebilecek davra-
nışlardan sakmmak gibi. Çarşamba Cadısı —> Cinler
Cinler, periler ve mekirler toplu yaşarlar ve insanlarm top-
lumsal düzenine benzer bir sistemle yönetilirler, onların da Çarşamba-Karısı —» Cinler
padişahları, prensleri ve prensesleri vardır. İnsanlarla sıkı
ilişkilere girebilirler: şakalaşma ve muzipliklerden aşk ma- Çiçekler —> Bitkiler
ceralarına uzanan, evliliklere ve bazen de uzunca süre bir-
likte yaşamayı konu edinen birçok efsane vardır. Bu doğa- Çoban. Türk halk aktarımları, çobanı bugün de hala bir an-
üstü iyi cinler genelde cömerttirler ve onlara iyi davranan lamda doğaüstü bir kişilik olarak görür çünkü göçebe ço-
ve kendilerince verilen sıkı kurallara uyanları hediyeler ve bancılıktan çok şeyi miras edinen ve taşrada yaşayan Türk
zenginliklerle ödüllendirirler. Bu şansı yakalayanlar ço- halkı, en azından ülkenin steplerinde ve dağlık bölgelerinde,
ğunlukla fakir, saf ve alçakgönüllülerdir. her zaman hayvancılıkla uğraşan bir topluluk da olmuştur.
Cinler ve mekirler insana çok farklı biçimlerde görünürler: Epik destanlar, dinsel ve dünyevi efsaneler doğaüstü güç-
hayvan olarak kedi, köpek, keçi, oğlak veya eşek; cansız lere sahip çobanlarla ilgili birçok anekdotu günümüze taşı-
varlık olarak minare, yer ve yükseklik değiştiren bir ağaç; mıştır. Daha Dede -*Korkııt Kitabında bile muhteşem özel-
liklere sahip çoban ile ilgili iki karakter vardır, birinci kah-
beze sarılmış bir çocuk, tavuk ve civcivleri olarak vb. Periler
raman, Herkül kuvvetine sahip biri olarak gösterilir. Bu
ise —»kuş olarak ve daha çok beyaz güvercin biçiminde gö-
kahraman Kazan Han'ın büyük bir sürüsünün (10 bin ko-
rünürler.
yunluk) baş çobanı olarak iki kardeşi ile birlikte, 600 kişilik
Son bir grup da, ev veya ahır, yurt, otel, köy, değirmen veya bir düşman ordusunu sadece sapanını kullanarak yener.
viraneler (saraylar, kaleler) gibi benzeri yerlerdeki cinlerden Vücut kuvveti, beyinin onu bağladığı -»ağacı yerinden sö-
oluşur. Bu mekânlar için, cinlerin ziyaret ettiği yerler anla- kecek kadar büyüktür. Yazlık alana sürüsünü götürme ön-
mında tekin değil ifadesi kullanılır. Buraları ziyaret edenler celiğine sahip diğer ikinci bir baş çoban, bir su perisi ile ya-
hayaletler değil, özellikle ev ziyaretlerinde adlandırıldığı gi- şanan aşk macerasının kahramanıdır. Onların birleşmesin-
bi buraların "ustalarıdırlar. Türk geleneğinin bunlar için den canavar —»Depegöz doğmuştur.
kullandığı terimler pir ve sahib'tir. Bazı destanlar da evin
sahibi —»yılan olarak tasvir edilir. Bu nedenle, ara sıra ev- Bugüne kadar ulaşan yerel ölçekli efsaneler grubunda,
lerde rastlanan yılanın öldürülmesinden sakınılır. Zongul- —»evliyalar mertebesine yükseltilen ve başkahramanları ço-
ban olan birçok mucizevî öykü sayılabilir. Onlara, genelde vatanlarında da devam ettirdiler. Zamanla Anadolu dağları
görkemli mezarlar yapılmamış olsa da, bu yerler kült ve hac ile ilgili eski ve yerel geleneklerini de üstlendiler. Bu ne-
yeri olma özelliğini kaybetmemiştir. Onlar hakkmda anla- denle, Anadolu dağlarının mitolojisi üç bileşeni kapsar: Or-
tılan öyküler çeşitlilik gösterir ama çobanların anlatıldığı ta Asya konuları, "Türkleştirilmiş" Anadolu konuları ve de-
tüm öyküler, ister kendi sürülerinin —»hayvanları isterse ğiştirilmeden hayatta kalan eski Türkler öncesi öğeler.
sürü sahipleri veya çevreden başka kişilerle ilgili olsun, mu-
cizelerden bahseder. Birkaç örnek verecek olursak: efsaneye Anadolu halk inanışmda Kaf-Dağı'nın (Kafkas Sıradağları
göre, Munzur —»Dağı adım orada yaşamış ve defnedilmiş ile aynı anlamda kullanılır), sayısız kahramanlık öyküsünde
koyuncu Munzur Baba'dan almıştır. Aym ad altında bir de geçtiği gibi, çok görkemli bir yeri vardır. Bu sıra dağlar,
—•nehir vardır; bu nehrin kaynağı, Munzur Baba'nın bir ko- " D e v " ve "Peri"lerin yaşadığı yerdir (—»Cinler; Devler). Kaf-
yununu sağdığı ve yere damlayan bir süt damlasının düş- Dağı, en çok bilge kral Süleyman ile ilgili öykülerde geçer.
tüğü yerdir. Diğer bir efsane, bir çobamn beyiyle olan kav- Dünyanın bittiği yerde Kaf-Dağı'nın bir duvar oluşturduğu
gasını anlatır. Beyinin kızına talip olan koyun çobanı bir sı- düşünülür.
nava alınır: çoban, kavalını çalarak günlerdir su verilmeyen Ağrı-Dağı, Nuh Tufanı ile ilgili efsanelerde de geçer: Nuh'
koyunlarını bir derenin kıyısında su içirtmeden tutmak zo- un gemisinin bu dağın zirvesinde battığına inanılır. Kara-
rundadır. Çobanın kavalı da sihirli güçle donatılmıştır. çaylılar da Nuh'un efsanesine dayanan benzer bir efsane ile
Adana yöresindeki Türklerin inanışına göre kaval cennetten Elbruz Dağının zirvesinde çatala benzeyen biçimi açıklarlar.
çıkma bir müzik aletidir; çoban, kavalını üfleyerek koyun-
ları cennetten çıkarmayı başarmış ve insanların hizmetine Bir Anadolu efsanesi de, iki Ağrı Dağı zirvesini (Büyük Ağrı
sunmuştur. ve Küçük Ağrı) iki dağa dönüştürülmüş kız kardeşler ola-
rak tasvir eder. Evliya Çelebi'nin de (17.yüzyıl) bir yoru-
Afyon'daki çoban Kara Baba mezarı çobanların hac yeridir. munda geçen bir inanışa göre, gençlik çeşmesi bir zamanlar
Şarbon hastalığına yakalanmış hayvanları kurtarmak için, Bingöl Dağlarında bulunurmuş. Buna karşın Karaçaylıların
sürü mezarın etrafında dolaştırılır, çobanlar değneklerini bir efsanesine göre de, bu çeşme Elbruz Dağındaymış; kar-
mezarm üzerine atar, sonra yığından bir değnek alırlar ve gaların (—»Kuşlar) uzun ömürlü oluşu, atalarının bu çeşme-
hayvanlardan birini kurban ederler. den su içmesinden kaynaklanılmış.
Rossi 1952, 135 ve sonrası; Tcheraz 1912, 124 ve sonrası; Birçok dağm zirvesinde muhtemelen içinde defnedilmiş
Boratav 1957, 162 ve sonrası; Boratav 1973 (2), 9 ve sonrası, olan kutsal kişinin adını taşıyan bir mezar veya türbe bulu-
88, 159; Önder 1955, 11, 17, 64; Tanyu 1967, 146, 163, 204 ve nur. Bu mezarların bazılarının adlarını yaşamış kişilerden,
sonrası, 289; Nicolaides ve Carnoy 1889, 218-21; Ahundov belki de "tarihi" bir kişiden aldığı kesindir; bu durum Ha-
1978,421 ve sonrası. san Dağı, Ali Dağı'nda vb. söz konusudur. Ancak diğer bazı
dağlar insan adları taşımaz ve söz konusu dağm bir kişileş-
Dağ. Türkler, Anadolu'nun birçok dağım (sıradağları veya dağ tirilmesi akla gelebilir. Diğer bazıları ise adlarını İncil ya da
silsilesini) geldikleri bölgelerde tanıdıkları dağ adları ile ye- Kuran'da geçen kişilerden almıştır ve bunların da oluşumu
niden adlandırdılar. Eski dağları ile ilgili kültlerini, yeni bir efsanevi öykü ile açıklanır; Güneydoğu Anadolu'daki
Nemrut Dağı buna bir örnektir. Bu dağ silsilesi bir deve ancak yere konduktan sonra ele alınmalıdır. Bu kurala uy-
kervanının siluetini andırır. Nemrut'un tanrıyla savaşmak mayan ve bu tür aletleri birinin elinden alan kişi, aletin üze-
üzere bir kervanı bir araya getirdiği anlatılır. Tüm kervan rine tükürür gibi yaparak ritüel bir davranışı yerine getir-
dağ silsilesinin başladığı yerde taşa dönüştürülür; böylece mek zorundadır. İnsanın vücudunda taşıdığı bir demir nes-
tanrıya küfreden Tanrı'nm gazabma uğramış olur. nenin, yazın en sıcak günlerinde yüzme esnasında (deniz,
—»göl veya nehirde) oluşabilecek lekelerden koruduğuna
Kaz Dağı, antik İda Dağı, adını iftiraya uğramış bir genç kı- inanılır. /
zın sonrasında mucizeleri ile kutsallığını kanıtlayan efsa-
nevi bir kaz çobanının kazlarından almıştır. Diğer bir yo- Demirciler, Davud Peygamberi koruyucuları olarak bilirler.
rumda ise, efsanenin kahramanı mucizevî bir biçimde do- Anadolu aktarımlarında demircilere verilmiş bir sihir gü-
ğan Hz. Fatma'nın kızı olarak anlatılır; Kaz Dağı'nın zirvesi, cünden bahsedilmez. Demircilerin doğaüstü güce sahip ol-
Batı Anadolu yaşayan Alevi Tahtacıların kutsal saydığı bir duklarını gösteren inanışlara, sadece bu zanaatı icra eden
mekândır. belirli evliya hakkında anlatılan efsanelerde rastlanır. Bu
evliyadan birinin çıplak yumrukla kıpkırmızı olmuş demiri
Boratav 1931; 142 ve sonrası; Boratav 1973, 57-60; Roux dövebildiği anlatılır. Demirci evliyalarm yaptıkları işlerde
1970, 117, 145, 175; Tanyu 1967, 175 ve sonrası; Ahundov mucizeler yaratması bir ayrıcalık değildir; diğer zanaat bir-
1978,412 ve sonrası, 422, 423 ve sonrası; Roux 1982. liklerinin de, kendi mesleklerini icra eden evliyaların doğa-
üstü işlerinden bahseden efsaneler vardır.
Deccal —> Eskatoloji (öbür dünya bilgisi)
Gökyay 1973, CCCVIII; Rossi 1952, 188; Boratav 1973 (1),
Dede Korkut —• Korkut 114 ve sonrası; Boratav 1973 (2), 47 ve sonrası, 51-55, 78-80.
Demir. Demir her zaman Türkler tarafından saygı görmüştür. Deniz —> Kozmogoni; Deniz/Göl
Kaşgârlı Mahmud Divânü Lûgat-it-Türk başlıklı sözlü-
ğünde, and içmenin kılıcın içinde var olan demir nedeniyle Deniz/Göl. Modern edebi Türkçede göl ve deniz ayrımı vardır.
kılıç üzerine yapıldığını belirtir ve ilave eder: "Çünkü demir Sözcük, daha çok deniz anlamında kullanılmasına rağmen,
ulu bir madde olarak görülür." Dede —>Korkut Kitabında da bazı eski metinlerde ve Anadolu'ya komşu kimi Türkçe
kılıçla düzenlenen and içme biçim ve jestleri de yer alır. ağızlarda deniz sözcüğü ile hem denizler hem de büyük
göller tanımlanır; örneğin, Farsçadaki darı/a sözcüğü
Anadolu folklorunda demirin kutsallığına işaret eden izler Türkçede derya olarak daha çok denizlerin adlandırılması
bulunmuştur. Demir korku ve saygı çağrıştırır; doğaüstü için kullanılsa da, Amu Derya ve Siri Derya gibi büyük ne-
yaratıkların neden olduğu zararlı büyülerden kurtarma
hirler için de kullanılır.
gücü barındırır; bu nedenle, Al-Bastı'nın darbelerinden ko-
rumak için loğusa kadınların yakınlarına demir eşyalar ko- Deniz ve göllerin oluşumunu açıklayan efsanelerin çoğu, bir
nur. Demir aletler (bıçak, makas) elden ele verilmemelidir; köy veya şehre verilen "su baskını cezası"nı anlatan öykü-
lerdir. Bu ceza, genelde halkın işlediği günahlardan (böyle ri çekilmesi efsanelerde konu edilir.
bir durum İstanbul'daki Terkos Gölü için anlatılır) veya bir
Konya yakınlarındaki Beyşehir ve Eğirdir göllerinin oluşu-
"yabancıya", örneğin, kutsal birine veya misafir olma rica-
mu da aym kategoride ele alınabilir. Bir yoruma göre, bu-
sıyla gelen -»Hızır'a (bu durum, Kocaeli'ndeki Sapanca ve
gün Beyşehir Gölü'nün bulunduğu yerde, bir zamanlar bü-
Konya'daki Obruk gölleri için anlatılır) karşı insanlık dışı
yük bir gölü besleyen bir yer altı nehir suyu geniş ovayı
bir davranıştan dolayı verilebilir. Bu anlatımlarda genelde,
kaplarmış. Nehir Efletin (Platon?) tarafından tıkandığında,
deniz ve göllerin zeminlerinde —»su altında kalan yapı ve
göle artık su taşıyamaz olur ve giderek bugünkü hacmine
yerleşimlerden bahsedilir. Çıldır Gölü hakkındaki bir eti-
kadar küçülür; yolu değiştirilen yer altı nehri diğer bir gölü,
yolojik efsanede biraz sapma vardır: bir genç kızın su almak
yani Eğridir'i oluşturur. Efsanenin diğer bir yorumu, Bey-
istediği çeşmenin kapağını sevgilisi ile gevezelik yaparken
şehir Gölü'nün oluşumunu farklı bir olayla açıklar: ülkenin
açık bırakarak yaptığı akılsızlık üzerine bu göl oluşur: çeş-
hükümdarı, küçük bir nehrin akan fazla suyundan dolayı
meden akan su sonra tüm ovaya taşar ve şehri yutar. İznik
bir deliğini kapattırır; böylece bir şehri tamamen kaplayan
Gölü'nün oluşumu, Aya Sofya'nın (-»İmar Efsaneleri) ya-
büyük göl oluşur. Üçüncü bir yorum ise, gölün oluşumunu
pımı ile ilgili efsaneler dönemine dayanan bir efsaneyle
bir mucizeyle açıklar: göl, prensin ellerini yıkadığı sudan
açıklanır: Bu su yüzeyi, Kilise için kullanılacak olan harcı
oluşmuştur.
karıştırmak için Hz. Muhammed'in gönderdiği bir hap tara-
fından mucizevi bir biçimde oluşur; hapı getirenler, onu İz- Bingöl Dağlarındaki birçok küçük gölün ("Bin Göller") olu-
nik Gölü'nün bulunduğu yerde düşürürler. şumu, gençlik çeşmesi (—»Hayat çeşmesi) ile ilgili halk ina-
nışlarına dayanan efsanelerle açıklanır: sihirli kaynağı tesa-
Deniz/göl ve boğazların oluşumunu aynı biçimde deniz/
düfen bir kişi (veya —»Köroğlu) bulur, insanların gerçek
göllerin topraklan basması sonucu oluştuğunu anlatan ya-
"sonsuz yaşamın kaynağını" tekrar bulamaması için, göl
zılı ve sözlü yorumlara dayandırılan efsanelerin oluştur-
kendisini bine ayırır. Evliya Çelebi, bu mucizevî olayla
duğu bir başka kategori daha vardır, ancak bunlarda kendi
dağlardaki göllerin şifa verici, istek uyandırıcı gibi özellikle-
istekleri ile davranan insanlar söz konusudur. Bu türden ef-
rini açıklar.
sanelerden biri, İskender'in emrine almak veya gerçek
inanca davet etmek istediği pagan kraliçe ile ilgilidir. İsken- Deniz ve göl cinleri veya tanrıları ile ilgili eski inanışların
der çabalarmda başarısız olur ve iki denizi birbirinden ayı- izleri Türk halk inanışlarında da görülür. Bazı denizlerin/
ran kara parçasını ortasından deler ve böylece ülkesini su göllerin yılda en az bir kez kurban olarak insan istediğine
basan kraliçeyi cezalandırmış olur. Bazı yorumlar bu kara inanılır ve bununla kaza sonucu oluşan boğulmalara işaret
parçasını, Boğaziçi veya Çanakkale Boğazı olarak düşünür. edilir. Böyle bir durum, Bozkır (Konya) yakınlarında Sülek
Diğer bazı yorumlar İskender veya efsanevi kraliçeye de- Dağlarındaki Dipsiz Göl için anlatılır. Zonguldak yöresin-
ğinmeden öyküyü başka yerlere bağlarlar ve bugün deniz- deki denizcilerin eşlerinin bugüne kadar uzanan bir gele-
den uzakta olan ve çok eski zamanlarda orada bir limanın neklerinde (1939 yılında belirlenmiştir), eski bir kurban ri-
varlığını kanıtlamak için gemilerin bağlanması için kullanı- tüelinin izleri görülür: fırtınalı günlerde denizin kızgınlığını
lan halkalarm var olduğundan bahsederek açıklamalarım yatıştırmak ve denizde bulunan yakınlarının korunmasmı
desteklerler; kara parçasının delinmesiyle birlikte suyun ge- dilemek için kadmlar, Karadeniz'e bez bebek atarlar.
—»Hızır ve İlyas'ın (—»Hızır) yanı sıra, Anadolu aktarımla- Kırşehir yakınlarındaki Obruk Dağındaki "yer altı gölün-
rında özellikle denizcilerin koruyucuları olarak bazı evliya- deki mağara" ile ilgili efsane de belirtilmelidir. Burada Cin-
lara rastlanır. Ege bölgesindeki denizciler Abdüsselam adın- lerin yaşadığına inanılır; mağara girişlerinden birini bir ka-
da bir Müslüman evliyaya ve Salomyodi adında bir Hris- dın, diğerini de bir erkek gözetler. Diğer bir yoruma göre
tiyan azize saygı gösterirler. Salomyodi hem Hristiyan hem de, kadın bekçi bir boğayı ezecek kadar güçlü dev bir örüm-
de Müslümanlar tarafından saygı görür. Her ikisi de fırtma cektir. Kırşehirliler ağına yuva kuran küçük kuşları koru-
çıktığında, denize yağ dökülerek ve gümüş para atılarak duğu için örümceği hayır ile anarlar. Üçüncü bir efsanede
çağrılırlar. mağaraya (—»Mağara) girişi engellemek için sürekli savru-
Anadolu'nun birçok gölüne atfen, bu göllerde yılda bir kez lan keskin kılıçlardan bahsedilir. Bu büyük yer altı gölünün
su taşkınlarından inen ve dünyevi bir kısrakla evlenen mu- suyuna korkuyla yaklaşılır: içine asla taş atılmaz çünkü bu,
cizevi aygırların yaşadığı anlatılır. Göl aygırı, bir yıl sonra gölün kabarıp ülkenin suyla kaplanması sonucunu doğura-
seçilen kısraktan doğan tayı alıp göle getirmek için geri gelir. caktır.
Birçok efsanede "denizatı" (veya "göl atı") denilen muhte- "Deniz Cinleri" kategorisinde, halk inanışlarında deniz ve
şem atın kökeni bu inanışa göre açıklanır. Bu tür mucizevi göllerin taşkınlarında yaşayan Sirenler (Denizkızı) denilen
bir olayın yansıması, Dede —»Korkut Kitabında da görülür; mucizevi yaratıklar yer alır. Artvin'deki Kara Göl'de, çevre
burada Beyrek'in doğaüstü özelliklerle donatılmış atının ön ıssızlaştığında gölden çıkıp saçlarını tarayan kızların yaşa-
adı "denizlerin tayı"dır (—»Hayvanlar). Aynı epik metinde dığına inanılır. Aynı yöredeki diğer bazı göllere de "Kız
bir "su"dan (bir nehirden?) "Aygır-Gözlü" (veya "Aygır- Gölü" denir çünkü bir zamanlar içlerinde kızlar kurban
Gözler), "Aygır kaynağının nehri", olarak bahsedilir; burası edilirmiş.
Hazar Denizi civarındaki Araxes-Kura deltası olarak düşü- Akdeniz kıyısına yakın yerleşim yerlerinde yerel aktarım-
nülür; adını da muhtemelen "Deniz Aygırı" efsanesinden larda Denizkızı olarak adlandırılan Sirenlerle ilgili birçok
almıştır. anlatıma rastlanmıştır. Buna örnek olarak, fok balığı derisi
"Kahramanın çağırması üzerine su taşkınından inen muci- soyulan ve güzelliği ile parlayan bir kıza dönüşen bu "Si-
zevi at" motifine Türk halk masallarında rastlanır. renlerden" (Denizkızı) biriyle evlenen Fethiyeli bir balıkçı-
nın düğünü verilebilir; veya Muğla yöresinde Döğüşbe-
Arsiyan ve Hergivar Dağlarında (Artvin yöresi) "Boğaların len'de bir çiftçinin bir denizkızını saç lülelerini keserek ya-
Gölleri" diye adlandırılan göller vardır. Yerel inanışa göre, kalamayı başardığı anlatılır. Bu öyküler gerçekten yaşanmış
bu göllerde boğalar yaşar (başka bir yoruma göre de aygır- gibi anlatılır; "Sirenlerin" bir gün geldikleri yere dönecek-
lar). Posof'taki (Kars'ın bir ilçesi) bir efsanede, boğasının bir leri iddia edilir.
"göl boğasına" karşı güreşte kaybetmesine sinirlenen bir sı-
ğır yetiştiricisinin öküzünün boynuzlarını demir uçlarla Deniz ve göllerle ilgili son bir grupta, bir kaza veya trajedi
kapladığı anlatılır; bir sonraki güreşte göl boğası ölümcül sonucu suların cinlerine dönüşen insanlardan bahsedilir. Bir
biçimde yaralanır ve suya geri çekilir. Sonraki gece kan ren- efsanede böyle bir kaderi Kırımlı Arzı-Kız'ı yaşar; kız, yaşlı
gini almış göl kıyısından taşarak kıyıyı çölleştirir. ve mevki sahibi biri ile evlidir ancak genç bir erkeğe âşık
olur ve kollarmda çocuğu ile birlikte kendini bir göle atar.
Anlatılana göre, yaz geceleri göl kıyısında kendini gösterir. ("kanatlı mucizevî varlık" (—»Cinler) birleşmesinden doğan
Aynı kader, sıcak bir su kaynağında boğulan ve aynı yerde çocuktur; çoban, bir —»su kaynağmda eğlenen perilerden bi-
bir gölün oluştuğu yeni evlenmiş bir kadmın da başına ge- rine zorla sahip olur. Peri, bir yıl geçtikten sonra çobana bir
lir. Genç kadının, gölün taşkınlarında yüzen bir ördek biçi- çocuklarının olacağını söyler. Gerçekten de çirkin çocuğu
minde görüldüğü söylenir. Bu efsanenin Safranbolu'daki dünyaya getirir ve o anda da terk eder. Arız (—»Oğuzlar) ço-
(Kastamonu) diğer bir yorumunda, birbirleriyle evleneme- cuğu bulur ve evlat edinir. Ancak, canavar daha bebekken
yen iki sevgilinin, iki yaban ördeğine dönüştüğü ve gölün onu emziren kadmları öldürür. Biraz daha büyüdüğünde,
taşkınlarında görülebildiği anlatılır. oyun arkadaşlarını sakatladığı için kovulur. Oğuzlar için bir
eziyet olur ve onları yıllık kocabaş hayvan ve insanlardan
Hero ve Leander'in efsanesinin Anadolu halk aktarımmda oluşan bir haraç ödemeye zorlar, ta ki -»Başat ona karşı sa-
zıt bir örneği vardır. Biri Çıldır diğeri de Hıms'ta belirlenen vaşmaya karar verene kadar. Annesinin ona verdiği bir
efsanelerde, genç bir aşığm akşam karanlığında kıyının halka (yüzük) sayesinde Depegöz, sadece gözünden yarala-
karşı tarafına sevgilisinin yaktığı bir ışık sayesinde yüzerek nabilir. Odysseus'un Polyphem'i yendiği gibi, Başat Depe-
bir gölü (birinci efsanede Kars'taki Çıldır Gölü'nü, ikinci ef- göz'ü kör eder ve onu kendi kılıcıyla öldürür.
sanede Dicle'nin kaynağının bulunduğu Elazığ'daki Gölcük
Gölü'nü) karşıdan karşıya nasıl geçtiği anlatılır. Genç sev- Depegöz ve ona karşı koyan Oğuz kahraman ile ilgili en
gili, bir gece boğulur çünkü kadının eltileri (veya kayınvali- eski ipucuna, 13./14. yüzyılda Mısırlı kronikçi Abu-Bakr
desi) ışığı söndürmüştür. Ibn-ad-Dawadari'nin eserindeki kısa bir değinide rastlanır.
Ortaylı 1962; Nicolas 1974, 32; Deny 1935, "Revue des Etu- Oğuz aktarımları ve Homeros'un destanı ile doğrudan bağ-
des iraniennes"de, No. 11 (1935); Rossi 1952, 113; Boratav lantı olmaksızın, "bir kahraman tarafmdan öldürülen tek
1931, 58-60; Boratav 1945, 54-56; Boratav 1973(2), 58, 62-64; gözlü canavar" konusu, Anadolu aktarımlarında bugüne
Arseven 1961, TFA'da No. 146 (1961); Özder 1970, 18 ve kadar canlı kalmıştır. Genellikle başka efsane ve masallara
sonrası; Ataman 1962, TFA'da No. 159 (11962); Önder 1952, bağlı olan birçok yorumuna rastlanmıştır. Marmaris'te rast-
21, 36; Tcheraz 1912, 233; Kırzıoğlu 1952, 75 ve sonrası; lanan ve yayınlanmamış bir yorumda, olayın kahramanı,
Gökyay 1973, CDXXXII-CDXXXIV; TTV No. 81, 213 III, 214 Odiseus kahramanı ile belli oranda benzerlik taşır; burada,
II, 217, 239 IV; Kemal Tahir, Göl İnsanları; Gül 1977, TFA'da arkadaşlarının terk ettiği Rodoslu bir denizcinin keyfe
No. 330 (1977). keder, adada dolaşması konu edilir. Bir canavar tarafmdan
hapsedilir ve o da canavarı bilinen biçimde öldürür. Bu
Denizkızı —»Deniz/Göl olaydan sonra gezisine devam eder ve bir periyle karşı-
laştığı bir ülkeye varır. Periyle evlenir ve bir çocukları olur.
Depegöz —> Tepegöz Sonunda da çocuğuyla memleketine döner.
Ejder, masallarda —»su kaynaklarının koruyucusudur; hal- Eskatoloji (Öbür Dünya - A h i r e t - Bilgisi). Çoğunluğu Orto-
kın su ihtiyacı onun emrindedir ve ondan su alabilmek için, doks-Müslüman olan Türk halkının eskatolojik inanışlarının
ona kurban olarak insan götürülmelidir (çoğunlukla bir ba- büyük bölümü, İncil'e dayanan gelenekten de beslenen İs-
kire). Başka yerel efsaneler de, onu, doyurulması için dü- lam' ın resmi öğretisinden kaynaklanır. Aynı zamanda, et-
zenli olarak küçükbaş hayvan sunulması gereken saygıde- nik köken farklılığına, heterodoks mezheplere mensubiyete
ğer bir varlık olarak tasvir eder. Efsane ve epik metinlerde ve İslam dışındaki geleneklerin etkisine bağlı olarak sap-
bir —»mağarada yaşadığı belirtilir. malara da rastlanır.
Savaşçı kahramanlar ve —»kutsal kişiler ejder tarafından ya Son yargı günü yaşanacaklarla ilgili en çok bilgi kutsal me-
hapis tutulur (Sarı Saltuk) ya da korunur (Ahi Evren, sepi- tinlerde (Kuran ve Hadisler) ve onların tefsirlerinde yer alır.
cilerin koruyucu evliyası). Bazen de düşmanı olan diğer ej- Anadolu'daki Sünni inancmdaki Türkler için -hatta belli bir
derlerle savaşmak için insanlarla birlik olur; I. Dünya Savaşı ölçüde Osmanlı sınırları dışında kalanlar da dâhil olmak
esnasmda birinin yaşadığı bir macerayı anlatan bu türden üzere- Mehmed Yazıcıoğlu'nun (15. yüzyıl) Muhammediye
bir efsane Mudurnu'da (Bolu iline bağlı) söz konusudur. eseri, bu türden peygamberane müjdelemeler için en önemli
kaynaklardan biridir. Aynı amaca yönelik yazılıp dağıtılmış dir. Bu kişiler, sonsuza dek bir taraftan cehennem korkusu
ve sadece sözlü aktarıma dayalı fantastik fabllar gibi eserler, diğer taraftan da cennet özlemi içinde burada kalacaklardır.
eski metinleri zenginleştirmiş ve yenilemiştir. Cennet sekiz dereceli muhteşem bir bahçe olarak tasvir edi-
lir. Orada Kevser nehri, "cennet içeceği", akar ve her ye-
Birinci kategoride, dünyanın batışından önceki gelişmelere
rinde türlü türlü meyve veren Tuba -»ağacı yükselir; bu
işaret eden anlatımlar yer alır: koyun ve kurdun birbirleriye
ağacın kökleri yukarda, tepesi aşağıdadır. Her ikisi de cen-
iyi anlaşması, kadınların hiç çocuk doğuramaması, binaların
net yaratıkları olan Huriler, "genç kızlar", ve Gılmanlar,
sınırsız biçimde artması, sokakların kısaltılması gibi alışıl-
"genç delikanlılar", cennete girenlere hizmet edecekler. Ev-
mamış olgular. Diğer bir kategoride, günümüzle ilgili ahlaki
lenmeden ölenler, cinsiyetlerine göre Huri veya Gılmanlar-
eleştiriler yer alır: hırsın, azgınlığın, şehvetin aşırı derecede
dan birer eş alacaklar.
artması; saygı ve öncelik kurallarının çiğnenmesi gibi. İlan
edilen günün yaklaşmasıyla diğer bazı doğaüstü mucizeler Cehennem ise, üzerinde Sırat köprüsünün yer aldığı ve te-
görülecektir: çok ufak ve çok iri varlıkların Yecüç ve Me- razi sınavından sonra insanların üzerinden geçmesi gereken
cüç'ün ortaya çıkması, meraktan onları kovalamaya çalışan bir ateş denizidir. İyiler köprüden geçmeyi başarır ve cen-
insanların kafalarından boynuz çıkması, —»dağların ve va- nete ulaşırlar; kötüler ise, terazide tartılan günahlarının ce-
dilerin yok olmasıyla yeryüzünün düzleşmesi, güneş ve ay zasını çekecek süre kadar cehenneme düşerler. Cehennem
döngüsünün yön değiştirmesi, —»Yecüç ve Mecüç tarafın- bekçisi Zebanilerdir ve günahkârların her türlü cezasını uy-
dan insanların katledilmesi, Deccal'ın "Hristiyanlık düş- gulamak için görevlidirler. Bir halk inanışına göre de cehen-
manı", olarak ortaya çıkışı ve Mehdi, "Messias", tarafmdan nem, günahkârları yutan, yeniden can verilen bir yaratık
öldürülmesi. Son olarak da baş melek İsrafil'in sura üfleme- olan yedi başlı bir —»canavar olarak tasvir edilir. Cehennem,
siyle oluşacakları açıklayan mucize: o zaman geldiğinde gök genelde yedi kat yerin dibine yerleştirilir.
yarılacak, dağlar yıkılacak, deniz ve nehirler kuruyacak,
güneş ve ay ışığını kaybedecek, yıldızlar yağmur gibi gök- Birkaç anlatım dizisiyle biçimlendirilen bu inanışlar, halk
ten inecek ve bir tufan bunların hepsim yutacak. Bütün eskatolojisinde yaygın olarak yer alan inanışlardır. —»Koz-
bunların üzerine ölüler dirilecek. Daha sonra insanların moloji.
dünyada yaşarken yaptıkları iyi ve kötülükleri tartmak Boratav 1973 (2), 24-29; Bayrı 1947, 119-23; Roux 1982.
üzere terazi kurulacak ve mahkemeleri görülecek.
Eşek —»Cinler; Hayvanlar
Dünya yaşamının bitiminden sonra ahiretle ilgili inanışları
içeren bir dizi anlatım vardır: insanın yaşama tekrar geri
Evliyalar. (Ermişler) Evliya Mezarları, koruyucu evliya. Tür-
dönmesi, toprak altında sağlam kalan tek uzvu olan kuyruk
kiye'deki evliya mezarları çok farklı amaçlara hizmet eder-
sokumu sayesinde gerçekleşecek. Amellerinin ağırlığına gö-
ler; bu amaçlar şematik olarak aşağıdaki biçimde sıralana-
re iyiler ve kötüler belirlenecek ve buna göre ya cennet ya
bilir: (1) Ölenleri hatırlama yerleridirler; orada* yatan evli-
da cehenneme gönderilecek.
yaya saygı gösterme amacıyla ziyaret edilirler; kişi buralar-
Cennet ile cehennem arasmdaki bölge olan Araf, dünyada da kendi mutluluğu, refahı ve ölen akrabalarmın ruhları
iyi veya kötü hiçbir ameli olmayanların bekleyecekleri yer-
için dua eder. Mezarın güzel görünmesi ve süslenmesi için kişilerdir. Diğer bazıları doğuştan (kökenden) Türk anlatım-
de mum ve benzeri eşyalar getirilir; aynı biçimde mezar larına dayanır: Ardahan yakınlarında kutsal Oğuz'un meza-
bekçisine de hediyeler verilir. (2) Hastalıklardan kurtulmak rının kökeniyle bağlantılı olarak Anadolu'yu fetheden
için kutsal ziyaret (hac) yapılır; bunun için armağanlar veri- —•Oğuzları hatırlatan bir efsane anlatılır. Çoğu kez tespit
lir ve kurtulmak istenilen hastalık için kurban kesilir. (3) edilemeyen isimleriyle birçok hayali-tarihsel evliya, Ana-
Mezarda yatan kutsal kişiye özel bir istek için başvurulur: dolu ve Rumeli'deki fetihleri anlatan efsanelerle ilişkilendi-
evlenme, çocuk doğurma, belirli bir malın edinilmesi, uzak- rilir; örneğin, Afyon bölgesindeki Uzun-Kız: onun kâfirlere
ta olan bir yakının tez zamanda ve sağlıklı bir biçimde geri karşı bu topraklarm fethedilmesinde bir kahraman olduğu
dönmesi gibi. Son iki gruptaki evliya mezarları daha çok anlatılır. Aynı zamanda o bölgenin dağlarmda yaşayan
orada dile getirilen isteklere göre sınıflandırılmıştır. Sağlık —•geyiklerin çobam ve koruyucu evliyası olarak bilinir.
kazanmak üzere başvurulan mezarm yakınlarında ocak de-
Elbette bu mezarlarm büyük bir kısmı Anadolu'nun Müs-
nen, altında şifa vermek üzere bu işle uğraşan bir kişi bulu-
lümanlaşması ve Türkleşmesi öncesinde de aynı yerlerin-
nur. (4) Hac, bayramların, yıllık pazarların ve ortak yemek-
deydi. Türkler de aynı kutsanmış yerlere, orada gömülü bu-
lerin düzenlenmesi için yapılır. Kurban edilen hayvanların
lunan kişilerin efsanelerini de kullanarak kendi kutsal hatta
eti beraberce yenir veya yoksullara dağıtılır. —»Sarı-Kız.
efsanevi kahramanlarını yerleştirmişlerdir.
Mezarlar, yapım nedeni ve inşa biçimine göre ihtişamlı ka- Zanaat birlikleri geleneğinde herhangi bir zanaatm doğuşu
tafalklı türbelerden, birkaç taşla sınırlanmış basit mezarlara bir Pir'e dayandırılır. Bazı Pirlerin kökeni Hristiyanlığa
kadar farklılık gösterebilir; yer yer de bir —»ağacın altında, veya İslami geleneğin peygamberlerine dayanır; örneğin,
dallarına kumaş parçaları veya örtüler asılmış biçimde. Ki- Âdem Peygamber çiftçilerin, Davud Peygamber demircile-
mileyin de artık mezar izinin silindiği ve sadece orada yatan rin ve Kuran'da adı geçen İdris Peygamber de terzilerin ko-
kişinin adından anlaşılabilen yatırlara rastlanır. Bazen bu ruyucusudur. Diğerleri ise, berberlerin koruyucusu olan
yatırlar doğa olaylarının ve yerleşim yerlerinin adını taşır- Selman gibi ihtişamlı İslami kişiliklerdir. Halk aktarımları-
lar, bir —•ağacın, bir —•dağm, bir su kıyısının adım; örneğin, nın ozanları sayılan âşıklar, koruyucuları olarak destansı ki-
Kum Baba, Çınar Dede gibi. şilik —»Hızır'ı kabul ederler. Çırakların şiir ve destan sana-
Bazı evliyaların efsanelerinde neden anıtsal mezarları ol- tına geçmesinde onlara el veren ismen zikredilen Hızır'dır;
madığı anlatılır: çünkü onların böyle istediğine inanılır; ev- Hızır, çırağa "aşk kadehi"nden içirtir ve ona önceden belir-
liyaların mezar ustasının onlar için yaptığı mezarları gece- lenen aşkının "resmini" gösterir.
leri yıktıkları ve sonunda da ustaların pes etmesiyle gökyü-
Tanyu 1967; Çelik 1941, 509-13; Önder 1955, 11, 17, 19, 39,
zünün altında serbestçe huzur bulduklarına inanılır.
44, 54, 64; Boratav 1957, 162-66; Boratav 1973 (1), 110-13;
Mezar adlarının kökeni farklıdır. İlk grupta ünlü tarihsel ki- Boratav 1973 (2), 47-55.
şilikler yer alır; Seyitgazi'de Battal, İstanbul Haliç'te Eyüp
gibi. Diğerleri hayali-tarihi kişiliklerdir; Boğaziçi'nde Yuşa Gemi —»Nuh
Peygamber ve Erzurum yakınlarında Ba'lam Ibn-Ba'ur gibi
Geyik —> Hayvanlar
Türkler tarafmdan topraklarında mezarlar adadıkları kutsal
G ö k gürlemesi. Şimşek çakması ve gök gürlemesi, Anado- İslami etkiye rağmen, eski hayvan kültünün izlerini taşır.
lu'daki Türklerin halk geleneğinde, kökenleri muhtemelen Bu inanışlar, bir taraftan daha çok —»Nuh'u ve Süleyman'ı
eski çağ dinlerine dayanan belirli ritüel ve inanışları bir anlatan etiyolojik efsanelere dayamrken diğer taraftan da,
araya getirmektedir: örneğin; zengin bir ürün alabilmek için tabular, yasaklar ve kehanetler biçiminde yaşamaya devam
ilkbahardaki ilk gök gürlemesi duyulduğunda ambara el etmektedirler. Böylece -ister etiyolojik ister diğer biçimlerde
vurma geleneği. Heterodoks Tahtacılar da, tıpkı Nasreddin olsun- efsane ve fabl arası bir tür olarak hayvan destanları
Hoca'nm kaba-komik bir fıkrasmda ve eski Türklerin ina- yerleşmiştir. '
nışlarında olduğu gibi, sert rüzgârın ve gök gürlemesi ile
Kesin bir yasakla belirlenen hayvanlar domuz ve yaban
şimşek çakmasının eşlik ettiği fırtınanın tanrısal kızgınlığa
domuzudur. Bu hayvanların sadece etlerinin yenmesi değil,
işaret ettiğine inanırlar. Antalya bölgesi Yörükleri, gök gür-
dokunulması bile yasaktır. Daha az katı bir yasak köpek için
lemesinin öbür dünyada Meleklerin, Cehennem bekçileri ve
geçerlidir: ağzıyla dokunduğu her kap kirli kabul edilir ve
günahkârların işkencecileri olan Zebanilerle tutuştukları
ritüel olarak temizlenmek zorundadır, bu durum etinin yen-
kavgada sopaların birbirine değmesinden meydana gelen
mesi yasak olan diğer bazı hayvanlar, örneğin kedi için ge-
ses olduğunu düşünürler.
çerli değildir. Hatta kediye belli bir ölçüde saygı ile davra-
Şimşeğin kendisini taş veya metale dönüştürebileceğine ina- nılır. Bir efsanede kedinin niye her zaman dört ayağı üze-
nılır. Bir efsaneye göre, Köroğlu kendisine böyle bir metal- rine düştüğü anlatılır: Peygamberi bir yılandan kurtardığı
den doğaüstü özelliklere sahip bir kılıç yaptırmışta. Bu kı- için; o da teşekkürünü kedinin sırtını okşayarak gösterir.
lıç, kınından çıkarılmadan da kesebiliyordu. Tavşan, Aleviler için temiz olmayan bir hayvandır; bu tabu,
muhtemelen avcı topluluklarının eski aktarımlarına da-
Boratav 1973 (2), 14, 56; Roux 1970,118; Boratav 1931, 36, 56;
yanmaktadır, buna göre, bir hayvanın etinin yenmesiyle
Roux 1982.
onun fiziksel ve ruhsal özellikleri avcıya geçer; bunu, 15.
yüzyıla (veya 16. yüzyıla) tarihlenen Gaziantep yöresi ile il-
Gökkuşağı —* Kozmogoni
gili bir derlemede geçen ve bugün de sözlü aktarımda ge-
çerli olan bir atasözü kanıtlar: "Tavşanı kaçarken gördüm
Gökyüzü —> Eskatoloji; Kozmogoni
ve etinden iğrendim." Sünni Türklerde de, eti yenmesine
rağmen, tavşanla karşılaşmak kötü bir durumun habercisi
Guguk kuşu —> Kuşlar
olarak görülür.
Kara-Kura - » Cinler
Kaf-Dağı -> Dağ
Karga —» Kuşlar
Kaleler —> İmar-Efsaneleri
Kızıl-Elma. Türkiye ve Azerbaycan Türklerinin, Yunanlıların, Korkut. 1. Korkut Ata. Efsanevi bir kişilik; kâhin, ozan ve
—»Oğuz hanlarının bilge danışmanı. Oğuzların aktarımları
Bulgarların ve Rumenlerin belgelenen halk efsanelerinde ve
hakkında bilgi veren kaynaklar ve Dede —»Korkut Kitabının
16. yüzyıldan buyana bazı Osmanlı yazılı kaynaklarında
epik metninde bu özellikleri ile tanımlanır. Bu kahramanlık
"Kızıl Elma" adı altında, Türk fetihlerinin son noktası olan
şiirinin "ilk yazımı", Oğuzname'nin farklı bölümlerin bir
bir hayali veya gerçek şehre (veya ülkeye) işaret edilmekte-
araya getirilişi, epik metnin kendi sözlerinde Dede Korkut'a
dir. Bu efsanelerin bazılarında Kızıl-Elma olarak büyük
bağlanmaktadır. Onun efsanesi, Türkmenistan ve Azerbay-
Hristiyan şehirleri kastediliyordu: Konstantinopol, Viyana,
can Türklerinin sözlü aktarımlarında, hatta Oğuz boyundan
Budapeşte, Roma gibi, diğer bazıları ise, demir kapının ar-
olmayan Kazak ve Başkırlar gibi etnik gruplarda da canlı
dında Akhunlar'ın Dağıstan kentine işaret ediyordu. Efsa-
kalmıştır.
nenin bazı yorumları, Kızıl-Elma'yı ilgili kentteki büyük bir
yapının kubbesine benzeterek açıklamaya çalıştılar: örneğin, Kazak aktarımı, Korkut'un vatanı olarak mezarının da bu-
St. Peter Kilisesi'nin kubbesi; gerçekten de Rim-Papa ("Ro- lunduğu Aral Gölü'ne dökülen Siri Derya nehrine yakm bir
ma'mn Papası") tanımlamasıyla Kızıl-Elma ilişkilendirilir. kıyı olarak işaret eder. 19. yüzyıl seyyahları bu yerde Kor-
Dağıstan yorumuna bağlı olarak diğer bir anlama vurgu kut'un mezarı olarak kabul edilen ve harabeye dönmüş bir
yapılmaya çalışıldı: nedeni ise, bu ülkedeki tahta çıkma ri- anıt mezarı tespit ettiler. Adam Olearius ve Evliya Çelebi 17.
tüelinde bir altın kürenin sallanmasıydı. yüzyılda Korkut'un Kafkasya'da Derbent'te Hazar Gölü
civarında diğer bir mezarını ziyaret ederler; burası halkın
Yeniçeriler çevresinde oluşturulan efsaneler dünyasında Kı- hac alanı olarak saygı gösterdiği bir mekândı. Olearius'un
zıl-Elma motifi, Osmanlı fetihlerini muhtemelen Bizans kö- anlatımına dayanan yerel bir efsanede Korkut, —»Kazan'ın
kenli bir Hristiyan inanışıyla birleştirmektedir ki, bu za- bilge danışmanıdır ve Müslüman olmaya davet ettiği Lez-
manla Türk-Osmanlı aktarımına geçmiştir; bir Müslüman giler tarafmdan öldürülür.
komutan tarafından yenilgiye uğratılan ve yaralanan Hris-
Kazakların efsanelerinde Korkut, "ozan kâhinler" olarak bi-
tiyan kral, derin bir uykuya dalar ve yılda bir kez uyanarak,
linen baksilerin, "koruyucusudur"; o, kopuzu düşünüp bu-
düşmanlarından öcünü ve topraklarmı geri almak için da-
landır. Ona mucizevî bir doğum atfedilir: "Canavarın yeşil
imi olarak, uyanmanın zamanının gelip gelmediğini çevre-
gözlü kızı" unvanlı bir peri tarafından dünyaya getirilir. Bu
sine sorup durur. Buna benzer biçimiyle efsane Anadolu
efsanevi özelliği anımsatan bir iz, Berlin Kütüphanesinde
halk aktarımlarında altı yorumuyla bilinir; efsanenin Mı-
bulunan ve 16. yüzyıla tarihlenen bir Türk Atasözleri topla-
sır'ın Arap aktarımlarında sözlü bir yorumu da vardır.
masında yer almaktadır. Kazakların sözlü aktarımlarında lardı ve isim babası ve ataları olarak —»Bayındır'ı görüyor-
Korkut ile ilgili diğer bazı mucizevî gerçeklerden bahsedilir. lardı ki, o, Dede Korkut Kitabında adı geçen kahramanların
Bu efsanelerin en tanınmışı, mezarlardan onu çağıran ölüm- efsanelerinde merkezi rol oynayan ve Oğuz Boylar Birliği-
den nasıl kaçabildiği ile ilgilidir: gittiği her yerde, ona me- nin en üst yöneticisidir.
zarını yapmakla meşgul etmek için görünürler, ama bu na-
Destanın özünü, Oğuzların tarihinin iki önemli dönemine
filedir çünkü o, Siri Derya nehrinin —»suyunu tercih ederek
dayanan olayların anlatıldığı öyküler oluşturur: (1) Birinci
dünyada kalır.
dönem, 9./10. yüzyılda meydana gelen olayların geçtiği,
Hem Dede Korkut Kitabının epik metninde yer alan aktarım Oğuzların Siri Derya nehrinin kuzeyindeki topraklarda ya-
hem de diğer yazılı kaynaklar Korkut'u Hz. Muhammed'in şadıkları ve Kıpçak ve Peçeneklerle savaştıkları, ayrıca iç
çağdaşı olarak gösterir; o, Oğuz Han'ının Peygambere gön- savaşların ve boy kavgalarının yaşandığı dönemdir; boy
derdiği heyetin bir üyesidir ve Hz. Muhammed tarafından kavgaları, Dresden'de bulunan kitabm on ikinci bölümünde
da pagan Oğuzlara Müslümanlığın öğretisini anlatmakla yer alır. (2) İkinci dönem, Oğuzlarm devamı olan Türk-
görevlendirilir. Onun devrini anlatan efsanenin diğer bir menlerin Anadolu'da 14. ve 15. yüzyıllarda yaptıkları sa-
yorumunda ise, Hz. Muhammed'den 300 yıl sonra yaşadığı vaşları ve silik hatırlamalarla Oğuzların 11. yüzyıldaki Sel-
anlatılır. Üç yüz yıl gibi uzun bir yaşam sürdüğünü anlatan çukluların büyük fethinden önceki ve sonraki Anadolu ve
üçüncü bir efsane de, ilk iki anlatımdaki zaman çelişkisi gi- Kafkaslardaki baskınlarını içermektedir. Dede Korkut Kitabı-
derilmektedir. Tarihi varlığı hakkında kesin kanıt yoktur. nın yazarı, tartışmasız, Oğuzların efsanevi tarihi ve Siri
Çok muhtemeldir ki, Oğuz Hanlarının bu bilge ve ileriyi gö- Derya'nın kıyılarında yaşayan atalarının mitolojisinden ya-
ren danışmanının prototipi, Oğuzların Aral Gölü kuzeyinde rattığı Anadolu Türkmenlerinin aktarımlarını çok iyi bilen
Kıpçak ve Peçeneklere karşı savaştıkları dönemde yaşamış biriydi. Muhtemelen son biiyiik Akkoyunlu hükümdarı
ve etkili olmuştur. Oğuzlar, Müslüman olduktan sonra onu, Uzun Hasan'ın çağdaşıydı: bu nedenle, eski Oğuz destanı,
pagan kam ve ozan özelliklerini de koruyarak, îslami bir Akkoyunluların Türkmen I lükiiııul.ıı lığı kurularak yeni bir
"evliya"ya dönüştürmüşlerdir. Bu özelliklerde biri olarak coğrafyada yeşertilmiş oldu; destan, I rape/unt Imparator-
epik metinlerde ve sözlü aktarılan efsanelerde ortaya çıkar. luğu'nun, Gürcistan'ın ve Abhaz ülkelerinin "kâfirlerine"
karşı savaşan kahramanların eserlerinden yararlanılan hi-
2. Dede Korkut Kitabı. Bu epik metin, iki el yazması olarak
kâyelerle zenginleştirildi.
korunmuştur. Dresden'de bulunan daha bütün nüsha, on
iki bölümden (hikâyeden) oluşur ve eski çağ özellikleri ta- Bu Anadolu öncesi ve Anadolu arka planına Oğuzlara ya-
şır. Vatikan'da bulunan ve sadece altı bölümden oluşan bancı olan özgün efsane konuları da eklendi; örneğin, antik
ikinci nüshanın birçok kez gözden geçirildiği düşünülmek- Alkestis ve Admetos efsanesine paralellik gösteren ve Az-
tedir. İki nüsha da bugün kayıp olan aslına dayanır. Bu ese- rail'e karşı koyan —»Dumrul'ıın macerasını içeren bölüm;
rin öykülerinin konularını, Akkoyunlu-Türkmenlerin sözlü veya —•Depegöz hikâyesi gibi daha eski Türk anlatımlarının
aktarımlarından yaratan üstün sanatsal yetenekli anonim çerçevesine yerleştirilen Homeros'un Kyklop öyküsünün bir
bir yazar tarafından kaleme alındığı düşünülmektedir. Ak- Oğuz yorumu olan özellikler veya Odysseus'un uzun süren
koyunlular kendilerini Oğuzların devamı olarak görüyor- delice seyahatinden dönüşünü inanılmaz biçimde andıran
Beyrek'in tutukluluğundan geri dönüşünü ayrıntılı biçimde Toprak tamamen buğdayla kaplıydı ve her buğday tanesi
anlatan öyküsü. Oğuz destanlarının Yunan Mitolojisinin ko- de 250 Dirhem (yaklaşık 1,5 kilo) ağırlığındaydı. Tanrı, 20
nuları ve Homeros'un destanlarıyla kaynaşması, elbette antik günde bir bu tanelerden birisini yiyen bir kuş yaratır. Âdem
geleneğin Anadolu halkının uzun Bizans hâkimiyeti süre- ise, bu ilk kuş tüm buğdayı otuz kez yedikten, yani buğday
since üstlendiği aktarımların hayatta kalmasıyla gerçekleşti. otuz kez ekilip yeniden yetiştikten sonra yaratılır.
Dede Korkut Kitabının birçok bölümü, Anadolu Türklerinin Toprağın yaradılışının insanm yaradılışından daha eski d u -
sözlü edebiyatında bugüne kadar canlı kalmıştır. Bunlardan şu ve insansız canlı yaşamı savunan bu inanış, halk inanı-
en yaygın olanı, Dede Korkut Kitabında da sözü geçen ve mo- şında yaygm olarak kabul görürken, her şeyin altı gün
dern Anadolu yorumları da aynı kaynaklara dayanan içinde bittiğini açıklayan İncil geleneğiyle çelişmektedir; bu
Beyrek'in öyküsüdür. —»Dumrul efsanesinin sadece bir söz- görüşe 15. yüzyıldan beri farklı türlerin eserlerinde rastlan-
lü yorumunda kahramanın adı belirtilir; burada da Oğuzla- maktadır. Örneğin, Mehmed Yazıcıoğlu'nun halka yakın
rın epik aktarımlarıyla doğrudan bir bağlantı akla gelebilir. Muhammediye eseri, büyük oranda sözlü aktarıma dayanan
Boratav 1939, 83-113; Boratav 1951, 63-65; Boratav 1954, mitolojik konuları kullanarak yaradılışın kutsal öyküsünü
İA'da Korkut-Ata maddesi; Boratav 1958 (1); Boratav 1973 şöyle anlatmaktadır: Tanrı'nm bakışı altında uzaym ana
(1), 43-53; Sümer 1960, 395-450; Sümer 1972, 373-422; Gök- maddesi —»ateş ve —»su olarak iki elemente ayrılır. İkisinin
yay 1973, LXXIII-LXXXIV, CXIV-CXLI; Kazak Ertegileri I, temasından, bir taraftan gökyüzünü oluşturan buhar ve
1957, 371-74; Zırmunskiy-Kononov 1962, 166 ve diğer yer- duman, diğer taraftan da dünyayı oluşturan köpük doğar.
lerde; Roux 1975,124-40; Roux 1976, 35-55. Tanrı, bunun üzerine daha önce birbirleriyle karışmış olan
hem gökyüzünü hem de toprağı yedi bölüme ayırır. Yedi
gökyüzünü yedi ilahi kalabalıkla, aynı biçimde yedi dün-
Koruyucu Evliya —» Evliya
yayı da farklı adları olan halklarla ve farklı doğalarla dona-
tır. Ateşten bir çift yaratılır; bu çiftten Can denilen halk
Koyun —> Çoban; Hayvanlar
oluştu, Azazil'de (Arapçada: Satan) bu halkın soyundandır.
Satan dışında bu halkın tümü yok edilir. Satan, sadakat ve
Kozmogoni (Evren doğum). Kozmogonik inanış ve efsaneler
pişmanlığını kanıtladığı için gökyüzüne çıkar. Daha sonra
de, eskatolojik (—»Eskatoloji) düşünceler gibi, Kuran'a, Ha-
dünyadan getirilen balçıkla ilk insan, Âdem, yaratılır.
dislere ve onların tefsiriyle oluşan İslam'ın öğretilerine da-
yanmaktadır. Aynı biçimde, sözlü ve yazılı kaynaklardan Özbek yazar İmami'nin (17. yüzyıl) Hanname (Han Kitabı)
oluşan çok yönlü yorumlar, hatta çelişkiler, farklı görüşler adlı eserinden alınma bir bilge destanının bir yorumunda
arasında halk aktarımlarının öğretici olmayan öğelerle kesin- geçen yaradılış destanı, Muhammediye'dekine (oldukça) ben-
tisiz olarak Müslümanlığı zenginleştirdiği tahmin edilmekte- zer. Burada ateşle suyun birleşmesinden oluşan buhar yedi
dir. Burada en yaygın olan örneklerden almtı yapacağız. kat gökyüzünü oluşturur, oluşan kül de yedi dünyayı.
Oldukça kabul gören bir inanışa göre, kâinat 18000 "dünya- Ateşten -»•güneş, -»ay, —»yıldızlar, —»Azazil (Satan), —»dev
dan" oluşur. Toprağın yaradılışı, insanınkinden bir dönem ve —»perilerin halkları yaratılır, aynı biçimde anne tarafın-
öncedir, sözlü aktarılan bir efsane durumu şöyle açıklar: dan ardılları olacak olan Yecüç ve Mecüç'ün dayandığı
"Çan'ın oğulları" adlı halk. 15. yüzyıla tarihlenen anonim bir leği bilgilendirir. Satan ise, Tanrı tarafından sorulan soru-
Osmanlı kroniğinde de ayrıntılı olarak Adem'den önce or- lara yakışır biçimde cevap vermeyi ret eder ve lambanın
taya çıkan ve daha sonra da yok edilen "halklar" ele alınır. üzerine tükürür. Satan lanetlenir: Tükürüğü bir "lanetli yü-
Aynı kronikte Yunus Emre'ye (13. yüzyıl mistik ozanı) da- züğe" dönüşerek boğazına sarılır.
yandırılan bir mısra destanla ilgilidir, buna göre de, "dünya
Pagan Türklere özgü bir aktarıma dayanarak 14. yüzyılda
altı kez yaratılıp yıkılır ve yedincisinde Adem doğar."
Mısırlı bir yazar tarafından yapılan bir yorumda, ilk ins^n
Bir halk inanışı dünyayı, —>Kaf Dağı'nm çevrelediği düz bir çiftinin onlara ana kucağı olarak hizmet eden bir mağarada
yer olarak ele alır. Ama en yaygın aktarıma göre de dünya, doğduğu anlatılır (—>Ay-Ata).
kozmik öküzün iki boynuzu üzerinde duran bir kütledir.
Güneşin, Ayın ve Yıldızların kökeni ile ilgili destanlar, Ana-
Öküz de bir —»balığın üzerinde durur, balığın altında su ve
dolu'nun çok farklı etiyolojik aktarımlarında bulunur. En
onun da altında hava vardır.
yaygın olarak, eril olan Ay ve dişil olan Güneş bir çift olarak
Heteredoks mezheplerin kozmogonisinde Ortodoks îslam' gösterilir; ya biri kız biri erkek iki kardeş, iki sevgili veya
ın anlayışına göre bazı farklılıklar görülür. Tahtacılar, Tanrı' karı koca olarak. Güneş'in bir erkek ve Ay'm bir kadın ola-
yı gökyüzünde tahtında oturan ve oradan da dünyayı yö- rak gösterildiği Türk aktarımları nadirdir. Halk dilinde Ay'a
neten bir kral olarak düşünürler. Bulutlar onun memnuni- çocuksu bir dille "Dede" belgesi verilir; 14. yüzyıla tarihle-
yetini veya kızgınlığını gösteren mimik oyunlarıdır; esinti nen kozmik bir destanda ilk insana Ay-Ata "Ay Baba" (veya
(meltem rüzgârı) onun gülümsemesinin, fırtına, gök gürle- " A y Ata") adı verilir.
mesi ve şimşek de kızgınlığının işaretleridir. Gökkuşağı
Etiyolojik bir efsane, Ay'ın Güneş'e oranla niye daha az
onun dünyaya kadar uzanan koludur. Bu inanışta, Orta
ışığa sahip olduğunu anlatır: aslında başlangıçta ikisi de
Asya'daki eski Türklerin, Göktürklerin, teogonisinde (Teo-
aynı parıltıya sahipti. Gün ile gece arasındaki farkı belirle-
goni: Tanrıların doğuş bilgisi) olduğu gibi, Tanrı, gökyüzü
mek için Tanrı, Cebrail'e Ay'ın ışığının bir kısmını alıp Gü-
ile (eski Türkçedeki Tengri) ile özdeştir.
neş'e eklemesini emreder. Cebrail, Ay'ın yüzeyine kanatla-
Hurufi Mezhebi'nin fikir dünyasından da etkilenen ve 16. rıyla sürtünür, bu da Ay'ın yüzeyinde görünen lekeleri
yüzyıla tarihlenen bir Alevi metninde, Hz. Muhammed ve oluşturur. Diğer bir efsane güneş lekelerinin oluşumunu,
Hz. Ali'nin "ışıyan öz"üne öncelik sağlayan bir yaradılış çıplak olduğu bir anda yakan ışınlardan rahatsız olan Halife
destanından söz edilir. Metin, Tanrı'nın önce yeşil bir deniz Ömer'in öfkeli yüzüyle açıklar.
yarattığını söyler. Ondan da ışıktan bir değerli taş çıkar.
Birçok efsane Güneş'i genç bir kıza benzetir ve ona dik dik
Tanrı onu ikiye böldükten sonra, bu ışıkları (Hz. Muham-
bakmaya cesaret edenleri engelleyen ve iğne gibi batan göz
med'in ve Hz. Ali'nin ışıkları) kubbe biçiminde bir lambaya
alıcı ışınları vardır. Bir efsane, Ay ve Güneş'in acımasız bir
yerleştirir. Beş baş meleğe kendisi ile ilgili sorular sorar, an-
annenin kızı ve oğlu olduğunu söyler: kötü davranmalar-
cak onlar cevap veremezler. Bunun üzerine Tanrı, Cebrail'e
dan uzak durmak için evden kaçarlar. Bir kadının önerisiyle
6000 kez sonsuz uzayda uçmasını emreder. Tükenmek üze-
bir kaynaktan su içerler ve yıldıza dönüşerek gökyüzüne çı-
re olan Cebrail, lambanın üzerine oturur ve iki "ışık" onu
karlar. Diğer bir efsane onları karı koca olarak tasvir eder;
cevaplar hakkında aydınlatır; Cebrail de diğer dört baş me-
bir defasında kavga ederken Güneş kocası Ay'ın yüzüne yönündeki çok yaygın inanışa göre, bir meteorun belirmesi,
çamur (veya inek pisliği) fırlatır. Birçok efsanede de birbir- ait olduğu bireyin ölümü için bir işaret anlamma gelmekte-
lerinin arkasmdan koşan ama bir araya gelemeyen sevgililer dir. Kuyruklu yıldızlar genelde uğursuzluk bildirirler, çok
olarak görülürler; bir yoruma göre bir ay veya güneş tutul- nadiren de uğurlu önemli bir olayı.
ması olduğunda buluşurlar; diğer bir yorumda da, son Adana yöresinde yaşayan Yörüklerde rastlanan bir etiyolo-
yargı günü (—»eskatoloji) birbirlerine kavuşacakları söylenir. jik anlatımda, "terazi" burcuna yakın küçük bir yıldız "kuy-
Bir destan, Ay'ın yaradılışmdaki dönemsel ışık kaybının, ruk" diye adlandırılır, "terazi"nin onu Süreyya'dan (Ülker)
sevgilisi Güneş'in onu takip etmesi nedeniyle oluştuğunu çaldığına inanılır. Ağustos başmda görünür; onsuz dünya
anlatır. kavrulurdu, onun ortaya çıkışı yılın serin mevsiminin baş-
langıcına işarettir.
Ay ve Güneş tutulması, genellikle bu yıldızların kötü niyetli
yaratıklar tarafından takip edilip kaçırılması ile açıklanır. Gökyay 1968, "Necati Lugal Armağanı"nda 282 ve sonrası;
Çok yaygın halk inancına göre, mutfak aletleri, davul ve si- Boratav 1973(2), 12-24; Gölpınarlı ve Boratav 1943, 159-61;
lah atışı ile sağlanan gürültü bu canavarlarm korkutulması Özdemir 1975, 364-83; Gölpınarlı 1969(2), 77; Muhamme-
için çıkartılır; bu durum, 13. yüzyılda Moğol Şamanlarda ve diye, 16-3; Kuran LXVII 2 ve sonrası, XIII 2-4, XV 16 ve son-
Anadolu Türklerinde en azından 15. yüzyıldan buyana rası; Ahundov 1978, 458 ve sonrası; Roux 1982.
rastlanan bir ritüeldir. Bu konuyla ilgili Soma'da (Ege böl-
gesi) bilinen bir efsane daha da ayrıntılıdır: dev ve —»ejder- Köpek —»Cinler; Hayvanlar
ler memesinden süt emmek için Güneş'i takip ederler, Ay
ise onların yolunu keser ve onlara karşı savaşır; bu esnada Köroğlu. ("Körün oğlu"). Bir Anadolu halk ozanı ve 16. yüz-
Güneş saklanır ve böylece karanlık oluşur. yıldaki Celali Ayaklanmasının başıdır. Onun efsanesi, Ana-
Yıldızlarla ilgili destanlarm nerdeyse tamamı etiyolojiktir. dolu'dan başlayarak doğudaki Türkçe konuşan ülkelere ya-
Samanyolu'nun yaşlı bir kadın (veya bir hacı) tarafından ça- yıldı: Kafkas ve İran Azerbaycan'ına, Türkmenistan'a, Öz-
lman ve kaçışı esnasında yolda kaybettiği samanın izi oldu- bekistan'a, Kırgızlara ve Tobollu Tatarlara kadar. Efsane,
ğuna inanılır. Bir inanışa göre de, Samanyolu dünyanın ba- Gürcüler, Ermeniler, Kürtler ve Tacikler gibi Türkçe ko-
tışına yakın bir zamanda bir güneşe dönüşür. Türkmenistan nuşmayan halklar tarafından da üstlenilir.
Türkmenlerinin Samanyolu'nu "beyaz dişi devenin sütü" 1680'li yılların birkaç Osmanlı belgesinde de Köroğlu'nun
olarak adlandırması, onun "süt yolu" olarak da bilinmesi ("Körün oğlu") ismine rastlanır; ancak bir belgede Ruşen ön
yönündeki inanış ve aktarımlara yaklaştırır. adıyla anılır. Bu ön ad, onu anlatan destanların birçok sözlü
Alevilerin bir inanışma göre, Venüs Hz. Ali'nin alnından yorumunda geçer, hatta Bolu Beyine gönderilen fermanlar-
doğmuştur; Hz. Ali'nin sadık bir yoldaşı olan Selmân, Ve- dan çok daha önce. Köroğlu, Anadolu'nun bu vilayetinde
nüs'e âşık olur (—>Sarı-Kız). Efsanenin farklı bir yorumunda herhalde ilk kez Celali ayaklanmacısı olarak ortaya çıkar. Bu
Venüs, Hz. Muhammed'in alnından doğar. bölgedeki bir dağ silsilesi Köroğlu Dağları adını almıştır.
Zirvesi 2499 metredir ve burada kahramana (-»İmar Efsa-
Gökyüzündeki her yıldızın dünyadaki bir insana ait olduğu neleri) ait bir ikametgâhın kalıntıları gösterilir. Ancak, Os-
Kuğu —> Hayvanlar
manii şeref payesini taşıyan "Bolu Beyi" unvanı telaffuz
farklılığına uğrayarak doğudaki Türk halklarının sözlü yo-
Kumru —»Kuşlar
rumlarında yeniden adlandırılarak belirtilse de, efsanesinin
Anadolu'dan doğudaki Türkçe konuşan ülkelere yansıdı-
Kurt —> Hayvanlar
ğından şüphe duyulmamaktadır.
Kahramanın "körün oğlu" ad takısına sahip olması, efsane- Kuşlar. Türk masalmm tipik bir fabl kuşu olan Zümrüd-i Anka
nin yıllar içinde, babasının gözleri dağlanan ve baskıcılara admı, Pers Simurg kuşu ve Arap Ankâ Kuşu ile ilgili mito-
karşı ayaklanan değişik etnik ve kültürel kökenli efsanevi lojik aktarımların karışımından alır. Bazen bu ad altında,
öykülerle zenginleştirilmiştir. bazen adsız, bazen de —»kartalla benzeştirilerek bu türün
Destanının özellikle ilk ve son sözünü oluşturan bölümlerde (AaTh 301, TTV 72) farklı yorumlarmda ortaya çıkar. Türk
mitolojik konulara rastlanır. Prologda, sırasıyla şu konular masallarında sıklıkla rastlanan bir motif de, hükümdarın
ele alınır: kahramanın babasının gözlerinin nasıl ve neden ölümü üzerine —»kaderin kimi tahtma oturtacağı sorusu ile
dağlandığı; Kır-At'ın bir kısrak ile bir "deniz beygirinin" ilgilidir: o kişi, tüm halkın toplandığı ve üzerinde kuşun
çiftleşmesinden doğan (-»deniz/göl; hayvanlar) muhteşem uçurtulduğu meydanda başma kuşun konacağı kişi olacaktır.
bir savaş atı olması; Kır-At'ın kanatlara kavuşabilmesi için, Kozmogonik efsanelerde diğer kuşlardan da bahsedilir, ör-
gün ışığının sızmaması için en küçük deliği bile kapatılan neğin, bir halk inanışına göre insan yaratümadan çok önce
bir ahırda bakılması; Köroğlu ve Kır-At'ının —»hayat çeşme- yaşamış olan ilk kuş yaratılır. Veya 15. yüzyıla tarihlenen bir
sinden nasıl su içtikleri. Epilog, Köroğlu'nun ordusunun kozmogonin kroniğinde sözü edilen akbaba: her biri yedi
yok oluşunu işler; geleneksel silahlarla donatılmış (kılıç, akbabadan oluşan ve bin yıl yaşamış olan yedi kuşak ak-
yay, kalkan) savaşçılar, tüfeğin icat edilmesiyle kahramanca baba vardır; sonra öldürülürler ve başları kesilir ve başsız
ve mertçe savaşm bozulduğunu anlarlar. Bazı yorumlarda bir heykelle temsil edilirler. Mevcut 47 başsız ve başlı olarak
Köroğlu'nun modern bir silahtan çıkan bir kurşunla öldü- kalan 48. heykele göre, ard arda yaraülmış olan "yedi
rüldüğü yer alır; diğer yorumlarda ise, kahramanlık döne- halk"ın zamanı hesaplanır (yani, 48000 yıl), her bir halkı
minin arük sona erdiğini anlayan Köroğlu'nun bir dağda 7000 yıl olarak ilk insanm atası olan Âdem'in yaratılışına
veya bir kaya mağarasında "Kırklara" ("Ölümsüzlere") ka- kadar yaşar. Karganın uzun ömürlü oluşu, bir efsanede
rıştığı söylenir. ebedi gençliğin —»suyu ile ilgili anlatımda açıklanır (—»Dağ;
Hayat Suyu).
Boratav 1931, 58-70; Boratav 1939,129-41; Boratav 1946,187-
205, 248-63 (=Boratav 1975, 229-48, 307-12, 363-86); Boratav, Türk halk masalının en değer verilen konularından biri
PhTF'de 1964, 24-28, 38-40, 42; Boratav, İA'da, Köroğlu "Kuğu Gölü" ile ilgilidir. Bu masalda, bir kahramanın mu-
maddesi; Boratav 1973(1), 60-62; Boratav 1969(1), 96-103; cizevi bir yaratık olarak genç bir kıza dönüşebilme yeteneği
Kaplan, Akalm ve Bali 1973, 2, 6 ve sonrası, 11-15, 584-87; olan bir kuğu (bir kaz veya beyaz bir güvercin) ile yaşadığı
Arsunar 1963, 7-13,17-23, 27 ve sonrası, 269-72. macera anlatılır. Bu masal, genel bir konu olarak Altay
halklarının destanlarmm da odak noktasını oluşturur. Mev-
Köstebek —> Hayvanlar
cut araştırmalara ve sorunun karmaşıklığına dayanarak, bu Aynı etiyolojik efsane grubuna, belirli fiziksel özellikleri
konunun Türk-Anadolu aktarımlarında nasıl geliştiği hak- açıklamak isteyen veya kuşların ulviyeti ile lanetini ortaya
kında bir varsayım ortaya koymak güçtür: Altay mirası mı, koyan olayların -takdir gören veya utanç veren- anlatıldığı
Anadolu'nun antik mitolojik kalıntıları mı veya ödünç alın- efsaneler de girer. Örneğin, ibibiğin başmdaki tüy, diğer bir
mış masal konuları mı? yorumda Süleyman'ın yanında elçi olma işareti olarak
Anadolu geleneğinde bazı dönüşüm öyküleri, kuştan insana açıklanır; ibibik, bu tüyü Süleyman'm Belkıs'a gönderdiği
veya insandan kuşa, etki altına alınmadan ilk biçimlerini mektubu koyduğu bir kılıf olarak kullanır. Kumru Yusüf-
korumuştur veya yan yana konularak veya ilişkilendirilerek çuk'un başındaki siyah kuşak, yün bir ipliktir çünkü efsa-
öykünün tamamıyla kaynaşmadan oluşturulmuştur. Bu- nenin bir yorumuna göre kız tam da ip eğirirken kuşa dö-
rada öncelikle "kuşların mitolojisi"nin son izlerinin taşın- nüşür. Kırlangıcın kuyruğunun oluşumunun bir yılan sok-
dığı etiyolojik efsaneler söz konusudur. ması (—»Böcekler; Hayvanlar) sonucunda olması, Buryat ef-
sanesine yakın olan bir açıklamadır; efsanede kuşun kuy-
Anadolu Türkleri tarafmdan "Yusufçuk" (Küçük Yusuf) ruğu, ateşi çalmaya cesaret ettiği için Gök-Tanrı'nın (eski
diye adlandırılan kumru (turtur auritus türü) bir efsanenin Türkçe: Tengri) onu cezalandırmak için gönderdiği bir ok
ilk yorumuna göre yaşlı ve fakir bir kadının kızıdır; pazar- atışıyla parçalanarak oluşur. Kaplumbağanın, saksağanın,
dan aldığı yağ dolu şişeyi kırınca, Tanrı'ya kendisini bir ağaçkakanın insan soyundan geldiğini anlatan efsanede, es-
kuşa dönüştürmesi için yalvarır. Diğer bir yorum da, Yusuf ki Aşar vergi sistemine işaret eden satirik bir vurgu vardır.
adında bir de kardeşi olduğu anlatılır; kendisi kuşa dönü- Bu üç hayvandan saksağan vergi toplayıcısıdır, ağaçkakan
şünce kardeşi de taşa dönüşür; hiç durmadan onu her yerde ise onun yazıcısı, kaplumbağa da buğdayı ölçmek için gö-
"Yusufçuk" diye çağırarak arar. İshak-Kuşu ("kır baykuşu", revli olan yardımcısıdır. Yaptıkları haksızlığa ve açgözlü-
asio flammeus) hakkındaki efsanede bir zamanlar yeni ev- lüklerine kızan bir çiftçi onları lanetler ve onlar da hayvana
lenmiş bir çift anlatılır. Birbirlerinden ayrı düşürülürler ve dönüştürülür: kaplumbağanın sırt kabuğu buğdayın ölçü
bir daha buluşamadan birbirlerini arar dururlar. kabı, ağaçkakanın sivri gagası yazı tüyü ve saksağanm uzun
Baykuşun efsanesi de aşk romanı Tahir ve Zühre'nin Tarancı kuyruğu da çiftçinin onların arkasından fırlattığı arşındır.
yorumunun epilogunda yer alır: burada erkek ve dişi kuş
Midilli Adasında (Lesbos) rastlanan muhtemelen Türk kö-
iki sevgilidir ve yıl boyunca birbirlerini aramalarına rağmen
kenli bir efsane -en azından şimdiki biçimiyle- aynı satirik
buluşamadan ölürler.
karaktere sahiptir. Burada da, bir zamanlar insan olan bay-
Bir efsane de ibibik kuşunun kökenini açıklar. Genç bir ka- kuş ve guguk kuşunun niye kuşa dönüştürüldükleri anlatı-
dın banyo yapar; çıplakken kayın pederi tarafından birlikte lır: Baykuş, guguk kuşunun hizmetçisidir; guguk kuşunun
olmaya zorlanır ve o da kendini bir kuşa dönüştürür; başın- yaptığı haksızlıklara dayanamadığı için baykuş onu terk
daki tüy, saçma geçirdiği tarağıdır. Bu efsane muhtemelen eder ve bu nedenle de sürekli "Hak! Hak!" diye bağırarak
Başkırlarm yeni evlenen bir kadmm nehirde yıkanırken el- hakkını ister (bu söz Türkçede "Hak" ve "Adalet" anlamın-
biseleri çalınması üzerine utancından kendini kuşa dönüş- dadır; hak sözcüğü büyük yazıldığında, Hak, Tanrı demek-
türen masalı ile aynı kaynaktan gelmektedir. tir). Kızıl keklik de lanetlidir ve Hz. Ali'nin (veya Hz.
Ali'nin oğlu Hüseyin veya Hüseyin Gazi) yerini düşmanla-
görme yeteneğine sahip "gözlere" benzetilir. Zorda kalan
rina bildirdiği için de avlanması serbesttir. Buna karşın gri
kahramanm körlüğünü gidermek için şifa veren ilacı söyle-
keklik kutsanmıştır ve avlanması günahtır çünkü kızıl kek-
yen kuşlarm masal motifi veya gizlenen hataları ortaya çı-
liğin ihanetine kızmıştır ve ona "Sus, hain!" diye bağırmış-
karabilen karganın inancı, bu hayvanlara peygamberler ta-
tır. İki keklik türü, kumru ve baykuş hakkındaki bu efsane-
rafmdan verilen lütuflar olarak açıklanır. Bir komik öyküde,
ler, bu kuşların ününü açıkça ortaya koymaktadır.
erkeklere karşı haksızlığa uğradıklarını protesto etmek için
Diğer bir efsane dizisi, bir etiyolojiye dahil etmeden, kuşa Tanrı'ya şikâyetlerini bildirmek üzere kadmlar tarafından
dönüştürülen insanlardan bahseder. Bunlardan bazıları, elçi olarak saksağan seçilir. Bu çerçevede, Ala-ad-Din Ata-
muhtemelen Anadolu Türklerinin çok eski Altay tarihine Malik Ibn-Muhammed al-Guwaini'nin anlattığı bir Uygur
dayanan şaman inamşları ve pratikleri içeren mucizeler efsanesinde, karga "elçi ve gözcü" olarak Gök-Tanrı'nın
veya sihirbazlık oyunlarıdır; diğerlerinde eski destanların Bökülere hediyesi olarak, onlara hizmet etsin diye ortaya çı-
örneğine dayanan efsaneler söz konusudur ki, bu efsaneler kar; Süleyman'ın hizmetindeki ibibiğe benzer bir biçimde.
alçak gönüllü ve sade insanların günlük yaşammm değişen Halk edebiyatında turnanın da elçi olarak öncelikli bir yeri
ortamlarından kaynaklanmaktadır. İlk gruba, Bektaşi akta- vardır. Pir Sultan Abdal'ın bir şiirinde geçtiği gibi, Anadolu
rımına (—»Dumrul) dayanan iki evliyanın dönüşümü; ikinci Alevileri, Hz. Ali'nin sesini turnaya verdiğine inanırlar.
gruba da, aşk acısından bir —»gölde boğulan ve yılın belli
zamanlarında ördek olarak su üzerine çıkan genç kızların Türkler tarafmdan da kullanılan ve bugüne kadar gelen 12
efsaneleri örnek verilebilir. Mezarı bir hac yeri olarak ziya- hayvanlı Çin takvimi, bir kuş olarak sadece horoza (veya
ret edilen Tavus Baba, "Kutsal Tavus", efsanesi hem birinci tavuk) yer verir. Ayrıca, Türk aktarımlarında birkaç kuşun
hem de ikinci gruba yerleştirilebilir. Türbe bir erkek adı ta- daha, bazı halk takvimlerinde yeri ve işlevi vardır. Anadolu
şımasına rağmen, efsane Hint kökenli bir rebap çalgıcısın- Türkleri için guguk kuşu örnek verilebilir; bu kuşa, diğer
dan bahseder; bu çalgıcı melodileriyle çevreyi kendine hay- Türkçe konuşan ülkelerin halk takvimlerinde de rastlanır.
ran bırakır ancak, yaşarken onu kimse göremez. Bir gün re- Guguk kuşu ortaya çıkışı ve ilk ötüşüyle birlikte ilkbaharm
babı tavus kuşu tüylerinden oluşan bir yığmm yanında bu- geldiğini bildirir. Tahtacılar tarafmdan anlaülan bir Anado-
lunur ve buradan da bu güzel kuşa dönüştükten sonra or- lu efsanesinde, guguk kuşu, "ilkbahar ve sonbahar anah-
tadan kaybolduğu sonucuna varılır. t a r ı n ı n sahibidir".
Bir Anadolu masalı, Oğuzlar adını değişmiş bir biçimde ko- Salur (-Kazan) —» Kazan; Oğuzlar
rur; burada Oğuzların Uyuz Padişah adında bir padişahı
söz konusudur ve Dede Korkut Kitabının kahramanlık efsa- Samanyolu —> Kozmogoni
nelerinde de görülen "Oğuz uykusu"dan (son haliyle uyuz
uykusu) bahsedilir. Bu uyku, yedi gün sürer ve "küçük
Sarı Boğa —» Hayvanlar
ölüm" olarak adlandırılır ve düşmanları tarafmdan kahra-
manın tutuklanmasına neden olur. Oğuz adı aynı biçimde
Sarı-Kız. Edremit ve Truva antik kenti yakınlarında bulunan
—»Beyrek'in öyküsünün sözlü yorumunda bugüne kadar
Kaz Dağı ile ilgili efsanenin kahramanı; bu dağ, Anadolu
Anadolu halk aktarımlarında korunmuştur; burada kahra-
mitolojisindeki İda Dağı'dır. Efsane, sıra dağlarm muhteşem
man, Oğuzlarm Padişah oğlu olarak adlandırılır. Şehirler-
bir zirvesine adım veren ve aynı yerde de mezarı bulunan
deki masal anlatıcısı Meddah'm anlatım biçiminden etkile-
Sarı Kız'ın bir kaz çobanı olduğunu anlatır; mezarının ya-
kınlarında "Sarı Kızın Kaz Ahırı" denen bir yer de vardır.
heterodoks Tahtacıların çevrelerinde oluşturulmuştur.
İki yoruma dayanan Sarı Kız öyküsünün çok farklı anla-
Kutsal dağlara adını veren "kazlar" yüksek olasılıkla bir
tımları vardır. Birinci yoruma göre, güzelliğini kıskanan ve
Orta Asya-Türk öğesidir. Anadolu Tahtacıları, sembol ola-
ona talip olan tüm erkekleri geri çevirdiği için hakkında ya-
rak kıyafetlerine kaz ayaklan örerler. Abu-'l-Gazi Bahadur'a
sak ilişki dedikodusu yaratan köylüler tarafından iftiraya
dayandırılan bir Oğuz-Türk aktarımmda, Oğuzlarm Ana-
uğrar. Kaderiyle baş başa bırakmak üzere babası onu dağa
dolu'ya gelmeden önce efsanevi bir hükümdarı olan Ögircik
götürmek zorunda kalır. Daha sonra kızmm mucizevi işle-
(?) Han'ın, sülalenin en yaşlısına sembolik olarak bir çift
rine tanık olur ve onun yanında kalır. İkisi de burada ölür
"Kazayağı"nı sunduğu anlatılır. Diğer taraftan, sıklıkla
ve buraya gömülürler. İkinci yorumda ise Sarı Kız, Hz.
kuğu ile karıştırılan kaz, tüm Altay dünyasında destansı bir
Fatma'nın kızı, böylece de Hz. Muhammed'in bir torunu-
hayvan olarak bilinir.
dur. Mucizevi bir biçimde dünyaya gelir. Hz. Fatma'nın eşi
—»Hz. Ali'nin emri üzerine, öğrencisi ve sadık yol arkadaşı Balcıoğlu 1937, 76-87; Araz 1958,164-67; Tanyu 1967,175-77;
Selmân (Arapça ve Farsçada: Salmân, Türkçede: Selmân) Tanyu 1968, 107-11; Abu-'l-Gazi, Metin 68, Çeviri 73; Roux
çocuğu Kaf-Dağı'na (—»Dağ) götürür. Sarı Kız burada bü- 1966, 348-55; Roux 1970,124-35.
yür; yaşlanan Selmân ona âşık olur. Hz. Ali, Selmân'a acı-
dığı için ona gençliğini hediye eder. Bu kez Selmân, Sarı Sığır —»Hayvanlar
Kız'ı ona bir saray yaptığı "Kaz Dağlarına" götürür. Onunla
evlenir. Ancak, Sarı Kız uzakta olan akrabalarının özlemi ile Son Yargı —» Eskaloloji
yanar tükenir. Hz. Fatma'nın kızını ziyaret etmesine Sel-
mân'm ricası üzerine izin verilir. Sarı Kız, Selmân'la evlen- Su kaynakları. Deniz ve göllere akan veya insan ve hayvanla-
dikten 21 gün ve annesini tekrar gördükten sonra ölür. Sarı rın susuzluklarını giderdikleri birçok su kaynağı, genellikle
Kız'a özel bir kült adayan Şii halkından olan Tahtacılar, aynı adla anıldıkları bir •evliyanın küllüyle bağlantılıdır.
onun mezarına hac ederler ve 13 Ağustos ile 11 Eylül tarih- Aynı durum, termal kaynaklar ve mağaralarda biriken sular
leri arasında orada kutlamalar yaparlar; bu kutlamalar, Hz. için de geçerlidir. Termal kaynakları ayrıca şifa verme özel-
Fatma'nın Sarı Kızla son buluşmasını ve Sarı Kızın ölümü- liğine sahip oldukları için, kııls,ıl karakterleri daha da yük-
nü anmadır. seltilmektedir.
Sarı Kız efsanesi, birçok farklı kökenden gelen öğelerin karı- Ayrıntılı bir yoruma girmeden, Anadolu aktarımlarında su
şımından oluşan bir sonuç olmalıdır. Mezarın antik İda Da- kaynakları ile ilgili efsane ve inanışların her türüne burada
ğı'nın zirvesinde bulunması gerçeği, Anadolu'nun eski ve birkaç örnek vermekle yetinilecektir.
İslam öncesi mitolojisinin izleriyle ilişkilendirilmesini akla
Fırat'ın Erzurum civarındaki kaynağının adı Dumlu'dur.
getiriyor. İftiraya uğramış ve dışlanmış genç kız motifi, ma-
Efsaneye göre bu kaynak adını, bölgenin kâfirlere ait ol-
sal türüne ait bir özelliktir. Sarı Kızm "Hz. Fatma'mn bir
duğu dönemde buraya yerleşmek üzere Horasan'dan gelen
kızı" ile eşleştirilerek aynı efsanevi özgeçmişe sahip olma-
bir evliyadan alır; evliya Dumlıı su kaynağınm "dünyevi"
ları, hiç şüphesiz ortaya çıkışı bir bilmece olarak kalsa da,
değil, "ilahi" olduğunu o fark eder. Kaynağm cennetten
çocuğu çaresizliği üzerine topuklarım yere vurarak muci-
geldiğine inanılır ve özel bir kültün konusudur. Efsaneye
zevi bir biçimde fışkıran su sayesinde yaralarının iyileşme-
Evliya Çelebi'nin seyahat notlarında da rastlanır. Birçok
sini sağlar. Bu efsane, muhtemelen çok yaygın olan "terk
gölün mucizevi bir biçimde bir tek kaynaktan oluşumu Bin-
edilen ve zorda kalan çocuk" konusunun Mekke'deki Zem-
Göl "Bin Göller" efsanesinde açıklanır (—»Hayat Suyu).
zem suyunun kutsal kaynağınm doğmasıyla sonuçlanma-
Su kaynaklarının çıktığı mağara ve kayalar da aynı biçimde sından alınan bir karışımdır; Haymana efsanesindeki kah-
kült yeri olarak saygı görür, Biga yakınlarındaki "evliler" ramanın "Cimcime" olan adı muhtemelen Zemzem'den
—»kayası gibi. Aynı durum, bir evliyanın türbesinin de adı retilmedir. Cimcime ("kafatası") ve onun az veya çok sayıda
olan ve mağara duvarlarından damlayan su damlalarının efsanevi kişiyle karşılaşması ve konuşması (Hz. İsa, Âşık
ses taklidinden başka bir anlamı olmayan Şıp-Şıp Dede ma- Kerem vb.), Farid-al-Din 'Attar'dan (12. yüzyıl) bu yana
ğarasında da söz konusudur. Şifa ve şükür karakteri taşıyan Doğu Edebiyatında işlenen bir konudur. Bursa'da rastlanan
mezar/türbeler grubunda, Pontus dağ silsilesine bağlı Ziga- benzer bir efsanede su kaynağının sarışın bir kızın süt ine-
na Dağları'nda bulunan Sümela Kaya Manastırı da sayılır. ğine (Amme) barınak olan bir mağaradan çıktığı anlatılır.
Bir gün inek artık görünmez olur ve mağaranın çıkardığı sı-
Diğer bir tür efsanelerde, bir evliyanın mucizesi ile çorak
cak sular kızı yutar ve böylece Kaynarcadaki termal kay-
topraktan nasıl su çıkartılarak bir su kaynağının oluştuğu
nakları oluşur. Aynı şehirde ve başka yerlerdeki diğer ter-
anlatılır. Bu efsanelerde de, evliya mezarının bulunduğu yer
mal kaynaklarının da, ziyaretçilerin belli ritüellerine ve say-
ve su kaynağı aynı adı taşır. Bu türden öykülerin birço-
gınlıklarına uydukları "bekçileri" veya "ustaları" vardır.
ğunda, su kaynağının, su kıtlığı çeken evliyanın duası üze-
rine mucizevi olarak oluştuğu anlatılır. Böyle bir durum Er- Su kaynakları ile ilgili anlatılan öykülerin oluşturduğu son
zurum yöresindeki Çoban Dede efsanesinde söz konusu- bir grup efsanede de, Ferhad ve Şirin örneğinde olduğu
dur: evliya, sürüsü susuzluk çeken bir —»çobandır; canını gibi, kahraman zorlu bir görevle kayalık dağlara bir kanal
feda ederek —»hayvanlarının susuzluğunu bir mucize ile gi- açarak su kaynağından suyu sevgilisinin bulunduğu şehre
dermesi için Tanrı'ya dua eder. Bir diğer dağ evliyası, Mun- götürmek zorundadır. Ferhad'm efsanesinin Anadolu'ya
zur Baba da benzer bir efsanenin kahramanıdır. Diğer kay- konumlandırılmasının yanı sıra, diğer bazı yorumlarda,
nak ve çeşmelere dayanarak, bu tür su kaynaklarının bir örneğin Bahrat ve Atik adı altında olayın cereyan ettiği yer
kıtlık söz konusu olmadan da bir evliyanın doğaüstü gücü- olarak İskenderun civarı belirtilir.
nün kanıtı olarak oluştuğu kabul edilmektedir.
—•Köroğlu.
İçme suyu kaynakları hakkında anlatılan öykülerde kaba
Roux 1970, 146, 160 ve sonrası; Önder, M. 1963, 80 ve son-
komik durumlar söz konusudur. Geri zekâlılar ve belirli
rası; Önder 1962, TFA'da No.156; Tschudi 1914, Metin 9, 29-
yerlerin delileri hakkındaki anekdotlarda, bu kişilerin has-
31, 37; Eyüboğlu 1961, "Tıpta Yenilikler"de No. 6, 1961, 75-
talıklı ruh hallerini su içtikleri "delilik çeşmesinden" aldık-
80; Araz 1958, 233; Güney 1956, 38 ve sonrası; Yenisey 1955,
ları anlatılır.
171-74; Eckmann 1964, PhTF H'de, 292 ve sonrası; Boratav
Termal kaynakların oluşumu da mucizevi olaylarla açıkla- 1969, 350-52, 392; Boratav 1973(2), 45-47, 60-62; Ahundov
nır. Haymana kaplıcalarının (Ankara bölgesinde) şifa verici 1978,421, 458.
özelliği bir efsanede şöyle anlatılır: çöle terk edilen bir kız
Yaban Domuzu —» Hayvanlar
Şahin/Doğan —> Dumrul; Kuşlar
Tufan - » N u h
Iran ve l-meanun sanrında 51J7 nette yüksekliğinde Ağrı Dajı. Birçok etsane. onun eteklerinde
Nuh'un Gemisi'nin karaya oturduğunu anlatır.
915-921 yılarına tarihlenen Aktamar Kilisesinden bir friz; Asyalı bir step
süvarisi yayıyla yaban kedisine ok atmaktadır. B e y ş e h i r G ö l ü civarındaki yıkılan Kubadabad şehrinden iki
S e l ç u k l u çinisi ( 1 3 . yüzyılın birinci yarısı). Çinilerde taç g i y m i ş insanı
andıran kanatlanmış bir fabl yaratığı ile T ü r k m e n yüzlü bir kadın
tasvir edilmektedir.
•S « " o §j
g .3 -o 2
-b S5 $
Jî:g
S. "S S m