Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 26

ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI*

Ralph Leon Beals - Harry Hoijer


Çev. Yrd. Doç. Dr. Gürbüz E R G İ N E R

Antropoloji Nedir ?

Antropoloji, fizik ya da biyolojik antropoloji ve sosyal / kültürel


antropoloji olmak üzere iki büyük bölüme ayrılabilir. Bu bölümlerden
birincisi, insanın fizik yapısının ve davranışının evrimi, eskinin ve
günümüz insan topluluklarının birbirlerinden farklı biyolojik özellik­
leri ile ilgilenen biyolojik antropoloji; ikincisi, insan toplumlarını ve
kültürlerini araştıran bölümdür. Bu bölüm de kendi içinde iki ana
dala ayrılır. Bunlardan biri, toplumların ve kültürlerin tarihini ve
tarih öncesini araştıran bir bilim olan arkeolojidir. Arkeologlar örneğin:
Eski Yunan ve Mısır uygarlıklarında gün ışığına çıkartılanlara benzer
antik belgelerde bilgi bulabilirler. Çoğu durumlarda, yazılı belge yoktur,
h a t t a Mısır'da olduğu gibi yazılı belge bulunsa bile pek eskiyi aydın­
latmaz. Sonuçta arkeolog, tarih öncesi yerleşim yerlerinin araştırıl­
masından ve kazılarından sağlanan dolaylı kanıtlarla başvurmak
zorundadır. Geniş ölçüde özdeksel gereçleri içeren böylesine bilgilerle,
tarih öncesi sosyal grupların büyüklüğünü ve örgütlenmelerini belir­
lemek, kısmen de tarih öncesi kültürleri yeniden kurmak olasıdır.

Bu yöntemlerle arkeolog, insanın toplumsal ve kültürel geçmişinin


öyküsünün büyük bir bölümünü yeniden kurabilir. Bu kurgu, insan-
' oğlunun doğa üzerindeki denetimini artırmasının, insanın kendisi için
değişik çevre koşullarına büyük bir yetenekle uyumunun, bilinmeyenle
ve doğaüstüyle başetme çabalarının, güzele ulaşma uğraşlarının, insan­
lar arası çatışmaların, irili ufaklı kültürlerin zaman içinde yavaş geliş­
melerinin karmaşık bir öyküsüdür.

* Bu çeviri An Introduction to Antropology, Second printiııg, 1972 New, York. The


Macmillan C o m p a n y " isimli k i t a b ı n 1.-18. sayfaları arasındaki "The Nature and Scope of
Anthropology ' başlıklı birinci b ö l ü m ü n d e n yapılmıştır.
10 GÜRBÜZ ERGİNER

Söz k o n u s u d a l l a r d a n diğeri, sosyal /kültürel antropolojidir. Sosyal


ve kültürel antropologlar, günümüzün biribirinden oldukça farklı
t o p l u m l a r ı y l a ve kültürleriyle, özetle, t o p l u m l a r ı n y a ş a m biçimleriyle
ilgilenirler. Bu yaşam biçimleri ise, bireylerin, yaşadıkları toplum
içinde nasıl eğitildikleri; birlikte y a ş a y a c a k l a r ı eşlerini nasıl seçtikleri;
nasıl evlendikleri; k e n d i t o p l u m l a r ı ya da diğer t o p l u m l a r ı n üyeleriyle
nasıl örgütlü ilişkiler k u r d u k l a r ı gibi k o n u l a r ı içerir.

Sosyal ve kültürel a n t r o p o l o j i n i n ilk araştırıcıları çalışmalarını


a r a l a r ı n d a A m e r i k a kızılderilileri, A v u s t r a l y a ve G ü n e y Pasifik yerli­
leri gibi t o p l u l u k l a r ı n da b u l u n d u ğ u , ilkel (primitive) diye adlandırılan
t o p l u l u k l a r ve onların k ü l t ü r l e r i üzerinde yoğunlaştırmışlardı. Ancak,
bugün bu toplulukların ve kültürlerin Amerika kızılderili kabileleri
örneğinde olduğu gibi t a m a m e n y o k edilmeleri y a d a b u n l a r ı n m o d e r n
uygarlıklarla t e m a s a geçmeleri s o n u c u n d a geniş ölçüde o r t a d a n kalk­
mışlar, geride k a l a n ilkel k ü l t ü r l e r de k ö k t e n değişime uğramışlardır.
B u nedenle g ü n ü m ü z antropologları, t o p l u m s a l v e k ü l t ü r e l araştır­
m a l a r ı n ı b u g ü n k ü Meksika, Güney Amerika ve güneydoğu Asya'nın
k ö y t o p l u m l a r ı n ı h a t t a , A v r u p a , Asya, Afrika v e A m e r i k a ' n ı n şehir
t o p l u m l a r ı n ı içerecek biçimde genişletmişlerdir.

Sosyal ve k ü l t ü r e l a n t r o p o l o j i n i n önemli b i r y ö n ü de dil a n t r o p o -


lojisidir. Bu bilim dalı, a d ı n d a n da anlaşılacağı gibi, b u g ü n d ü n y a d a
konuşulan birçok dille ilgilenir. Dil antropolojisi h e m dillerin belirli
gruplarının t a r i h i n i y a d a t a r i h öncesini h e m d e b u g ü n k o n u ş u l a n
dilleri inceler. Dil a n t r o p o l o g l a r ı n ı n çoğu, İngilizce, Çince, R u s ç a gibi
bilinip t a n ı n a n dillerden geniş ölçüde farklı, A m e r i k a kızılderililerininki
gibi y a b a n ı l (exotic) dillerle de ilgilenirler.

Dil antopolojisi, sadece dillerin tarihsel ve betimsel incelenmesiyle


değil dilin, k ü l t ü r ü n diğer yönleriyle olan ilişkisiyle de ilgilenir. Ö r n e ğ i n :
Dil antropologlarının sosyal ö r g ü t l e n m e y e ve dilin t o p l u m d a oynadığı
özgül role olan ilgileri giderek a r t m a k t a d ı r . Bir b a ş k a deyişle dil a n t o ­
polojisi, dili yalnız dil a d ı n a incelemekle k a l m a z a y n ı z a m a n d a , dilin
t a m a n l a m ı y l a içinde y e r aldığı sosyal ve k ü l t ü r e l o r t a m l a ilişkisini de
inceler.

Sonuç olarak denebilir ki, antropologlar pratik sorunların çö­


z ü m ü n d e diğer bilim a d a m l a r ı gibi bilgi ve bulgularını o r t a y a koyarlar.
Antropologlar, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde sosyal de­
n e t i m , eğitim v e h a l k sağlığı s o r u n l a r ı n a y a n ı t b u l m a k için resmî h ü -
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 11

k ü m e t yetkilileriyle birlikte çalışırlar. Yine antropologlar, dünyanın


çeşitli bölgelerinde y e r alan çoğu şehir t o p l u m l a r ı n d a o r t a y a çıkan ırklar
ve k ü l t ü r l e r arası sorunlar, ulusal nitelikteki sorunlar, endüstrileşmeden
k a y n a k l a n a n karmaşık ve önemli sorunlarda; çocuk eğitimi, kişilik
gelişimi, çağdaş y a ş a m biçimine ayak uydurmaya çalışan yalıtılmış
t o p l u m l a r a y a r d ı m gibi k o n u l a r d a geliştirilmiş özel teknikler ve yön­
temler uygularlar.

İ l k b a k ı ş t a a n t r o p o l o j i k a r a ş t ı r m a l a r v e b u a r a ş t ı r m a l a r ı n uygu­
l a m a l a r ı , birbirleriyle ilişkisi o l m a y a n girişimlerin bir k a r m a ş a s ı olarak
görünebilir. Oysa, Ojibwa kızılderilileri a r a s ı n d a kişilik ve k ü l t ü r , Avus­
t r a l y a yerlileri a r a s ı n d a k a n gruplarının dağılımı, N a v a j o dilinin yapısı
ve o r t a Afrika N u e r l e r i n i n k ü l t ü r l e r i n i n bir analizi gibi a r a ş t ı r m a l a r
a r a s ı n d a p e k göze ç a r p m a y a n ilişkiler vardır. B u n u n l a birlikte, daha
ileri ve d a h a d i k k a t l i bir inceleme bu a r a ş t ı r m a l a r ı ve bilimin geneli
içinde y e r a l a n p e k çok a r a ş t ı r m a y ı birbirine k e n e t l e y e n o r t a k b a ğ ı
açığa çıkarabilir. Antropolojide t e m e l bir t e m a vardır. Bu, a r a ş t ı r m a n ı n
h e r bir b i r i m i n i n k ü ç ü k ölçekle de olsa, a r a ş t ı r m a n ı n geri k a l a n bölüm­
lerine eklenmesine y a r d ı m c ı olduğu temasıdır. Bu t e m a n ı n elden geldi­
ğince açık bir biçimde t a n ı m l a n m a s ı , antropolojinin ilk görevi olmalıdır.

Antropolojinin Temel Sorunu

Etimolojik olarak antropoloji kelimesinin k ö k ü olan a n t h r o p o s


- ( i n s a n ) ve isim t a k ı s ı - logos (bilim) Y u n a n c a d a n gelir. Bu nedenle
o n u n gerçek a n l a m ı insanbilimdir. Y u k a r ı d a sıraladığımız çeşitli etkin­
liklerden çıkan sonuç o d u r k i : Antropologlar, antropolojinin bu gerçek
t a n ı m l a m a s ı n a bağlı k a l a r a k insanı v e o n u n k ü l t ü r l e r i n i incelemeye
yönelmelidirler.

Antropolojiye ilişkin b u yorum doğrudur. Antropoloji temelde,


i n s a n ve o n u n k ü l t ü r l e r i n i ele alan belki en k a p s a m l ı bir bilim dalıdır.
A n c a k o i n s a n ı ve o n u n k ü l t ü r l e r i n i inceleme a l a n ı n d a biricik değildir.
Biyoloji de i n s a n ı inceler. Örneğin, a n a t o m i h e m i n s a n ı n k e n d i fizik
yapısını h e m de o n u n karşısında olan diğer h a y v a n l a r ı n fizik yapısını
inceler. Fizyoloji, embriyoloji ve diğer p e k çok bilim de i n s a n v ü c u d u n u n
çeşitli kısımlarının özel yönleriyle ilgilenmek zorundadırlar, insanın
d a v r a n ı ş ı , a r a l a r ı n d a psikoloji, sosyoloji ve t a r i h i n de y e r aldığı bilimler
t a r a f ı n d a n ele alınır.
12 GÜRBÜZ ERGİNER

B u n a k a r ş ı t o l a r a k antropoloji, biyolojik v e sosyal b i l i m l e r i n yak­


laşımlarını birleştiren t e k bilimdir. O n u n t e m e l uğraş alanları, bir y a n ­
d a n h a y v a n l a r a l e m i n i n bir üyesi o l a r a k i n s a n ı n araştırılması, diğeı
y a n d a n t o p l u m u n bir üyesi olarak i n s a n ı n davranışlarının araştırıl­
masıdır. B u n d a n b a ş k a a n t r o p o l o g , insanlığın h e r h a n g i bir özgül gru­
b u y l a y a d a t a r i h i n h e r h a n g i bir d ö n e m i y l e kendisini sınırlandıramaz.
Aksine, insanın en erken biçimleriyle ve onların davranışlarıyla en
a z b u g ü n k ü l e r k a d a r ilgilenir. E n eski z a m a n l a r d a n g ü n ü m ü z e ulaşmış
h e r h a n g i b i r belgeden h e m insanlığın fiziksel evrimi, h e m de uygarlığın
gelişmesi araştırılır. A y n ı şekilde a n t r o p o l o g , ilgi a l a n ı n a giren çağdaş
i n s a n t o p l u l u k l a r ı v e u y g a r l ı k l a r a r a s ı n d a k i karşılaştırmalı a r a ş t ı r m a ­
larla önemli n o k t a l a r ı o r t a y a çıkarır. O, üyesi olduğu bilimin bir d a l ı n d a
bir y a n d a n i n s a n ı y a ş a y a n diğer b ü t ü n y a r a t ı k l a r d a n a y ı r a n fiziksel
özellikleri keşfetmeyi ve b e t i m l e m e y i , ö t e y a n d a n i n s a n ailesinin ken­
disindeki y a r a r l ı a y ı r t ediciliği araştırır. U y g a r l ı k (ya d a antropolog­
l a r ı n a d l a n d ı r d ı ğ ı gibi " k ü l t ü r " ) merkezlerinin karşılaştırmalı araştır­
maları, toprağa yerleşik birçok insan grubu arasında- seçkinleşmiş
k ü l t ü r l e r d e o r t a y a ç ı k a n farklılıklar v e benzerlikler ü z e r i n d e o d a k l a n ı r . .
Böylece, b u karşılaştırmalı a r a ş t ı r m a l a r ı n a m a c ı i n s a n t o p l u m l a r ı v e
k ü l t ü r l e r i n i n o l u ş u m u n u v e gelişimini y ö n e t e n ilkeleri y a d a yasaları
bulup ortaya çıkarmaktır.

İ n s a n ı n h a y v a n l a r d ü n y a s ı n d a k i biricikliği b u türdeki araştır­


m a l a r d a n açıkça görülebilir. Hayvanlarla akrabalığını su götürmesi
bir biçimde k a n ı t l a y a n o n u n v ü c u t yapısıyla ilgili p e k çok benzerlik­
lere karşın, i n s a n , t a m a m ı h a y v a n l a r d ü n y a s ı n d a k i e n y a k ı n a k r a b a ­
s ı n d a bile b ü t ü n ü y l e b u l u n m a y a n belli bedensel özelliklere s a h i p t i r .
İ n s a n diğer h a y v a n l a r d a n d a h a k a r m a ş ı k b i r b e y i n y a p ı s ı n a sahiptir.
İ n s a n y ü r ü r , dik d u r u r v e b u n u n bir s o n u c u o l a r a k d a farklı bir a y a k
y a p ı s ı n a sahiptir. İ n s a n ı n leğen k e m i ğ i diğer h a y v a n l a r ı n k i n d e n d a h a
geniş v e incedir. B a c a k l a r ı b e d e n i n d e n v e kol b o y u n d a n d a h a u z u n ,
o m u r g a l a r ı d ü z y a d a y a y b i ç i m i n d e o l m a k t a n çok - S - b i ç i m i n d e d i r .
Ç ü n k ü i n s a n ellerini, y ü r ü m e d e y a r d ı m c ı o l a r a k k u l l a n m a k t a n çok,
b i r şeyleri t u t m a k için kullanır. Eller, diğer h a y v a n l a r ı n elleri ile kıyas­
l a n d ı ğ ı n d a farklı bir y a p ı y a sahiptirler.

Yine de, i n s a n ı n biricikliğini en iyi şekilde d a v r a n ı ş a l a n ı n d a de­


ğerlendirebiliriz. İ n s a n ı n v a r olduğu h e r h a n g i bir y e r d e , k ü l t ü r ü n e
k a d a r b a s i t olursa olsun aletleri, gereçleri, besin s a ğ l a m a d a kullandığı
az çok k a r m a ş ı k teknikleri, gelişi güzel iş b ö l ü m ü n ü , bir sosyal ve po-
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 13

litik örgütlenmeyi, dinsel inançlar ve ritüeller sistemini, bir konuşma


dili aracılığıyla diğer insanlarla iletişim yeteneğini buluruz. Onun
bütün bu kültürel nitelikleri diğer hayvanlar arasında yoktur. Antro­
pologların kültür diye adlandırdıkları sürekli ilerleyen ve gelişen dav­
ranış modelleri yalnız insanoğluna özgüdür.
Bununla beraber, insanın yapabilecekleri ve yapamayacakları,
onun biyolojik niteliklerinin izin verdiği ya da vermediği şeylerin dere­
cesine bağlıdır. Köpek yüksek frekanslı ses dalgalarını çok iyi bir şekilde
duyabilir, ama insan bunları duyamaz. Öte yandan, bir köpek yerden
bir taşı alıp fırlatamaz ya da matematiksel oran pi ile ilgilenmez. İşte
insanla hayvanlar arasında böylesine büyük farklılıklarda insanın hay­
vanlarla karşılaştırılmasından onun hem fiziksel özelliklerinin hem de
davranışının kökenlerini anlamak için yararlı ipuçları bulunabilir.

Bugün yaşayan t ü m hayvan türleri, çoğunlukla yalından daha


karmaşığa ve daha genelden daha özelleşmiş biçimlere doğru gelişmeyi
içeren bir uyum sürecinden geçerek ulaşırlar, insanın evcilleştirdiği
hayvan türleri dışındaki t ü m hayvan türleri özel çevre koşullarına
bağımlıdırlar, işte bu hayvan türleri kalıtsal yapıları yüzünden çev­
redeki ani bir değişmede yaşamlarını sürdüremezler, bu nedenle yer­
yüzünün ancak özel bir alanına öylesine uyum sağlarlar ki, bu alan dı­
şında yaşayamazlar. Öte yandan insan, bilinenler içinde pek çok yol­
larla hayatta kalan en genelleşmiş hayvandır, insanın en önemli özel­
liklerinden, örneğin, nesneleri en iyi biçimde kavrayabilen elinin ve
sinir sisteminin çok yüksek gelişimi, gerçekte insanın çeşitli koşullara
uyum yeteneğini artırmıştır. Julian Huxley'in de belirttiği gibi, bu
özellikler içinde en önemli olanı, insanın kültür adı altında geliştirdiği
yetenektir. Bu yetenek, biyolojik değişimler için uzun bir döneme
gerek kalmadan, insanın yeni koşullara uyumuna izin veren ve onu
bir yığın çevresel engellerden kurtaran tümüyle yeni bir uyum meka­
nizması olarak ortaya çıkar, İnsan fizik yapısına uygun olmayan iklim
koşullarında (insan, yakın akrabası olan maymun gibi yaradılışı itiba­
rıyla tropikal bir hayvandır) vücudunu örtmeyi, dış tehlikelerden ko­
runmak için barınaklar yapmayı öğrendi. Onun beslenmesinde çiğ
besinler uygun değildir. O, bunları yenebilir duruma getirmenin yol­
larını bulmalıdır. Diğer yüzlerce ayrıntı içinde insan, fiziksel güçlerini
nasıl genişletip ona eklemeler yapacağını ve gereksinimlerini karşılamak
için çevresini nasıl yeniden şekillendireceğini keşfetmiştir. Çok önemli
bir gerçek de, her ne kadar yetkin bir düzeye ulaşmış olmasa da insanın,
türünün diğer üyeleri ile iş birliğini öğrenmiş olmasıdır. O, sürekli olarak
14 GÜRBÜZ ERGİNER

bir g r u p içinde y a ş a r k e n , genellikle t e k bir kişinin g ü c ü n ü aşan görev­


lerin, g r u b u n birlikte çalışmasıyla d a h a iyi başarılacağını keşfedecektir.

H e m k ü l t ü r ü n gelişmesi h e m d e y a ş a m a alışkanlığı v e o r t a k l a ş a
çalışma, belki de i n s a n ı n elinde b u l u n d u r d u ğ u en değerli varlığı olan
g ü d ü m s e l emeğine o l a n a k s a ğ l a y a n dil, yalnızca i n s a n ı n diğer insanlarla
d o ğ r u d a n iletişimim olanaklı k ı l m a y ı p , a y n ı z a m a n d a o n u n deneyim­
l e r i n i n ve bilgilerinin s a k l a n m a s ı n a , b u n l a r ı n gelecek k u ş a k l a r a ak­
t a r ı l m a s ı n a d a o l a n a k sağlamıştır. H a y v a n l a r a b e n z e m e y e n insanlar
diğer i n s a n l a r ı n d o ğ r u d a n deneyler ve gözlemler aracılığıyla bildiklerini
y e n i d e n öğrenmek ve o n l a r ı n h a r e k e t l e r i n i t a k l i t e t m e k z o r u n d a değil­
lerdir. Onlar bilgilerinin ç o ğ u n u k o n u ş m a ya da yazılmış sözcükler ara­
cılığıyla k a z a n ı r l a r . Dil, i n s a n l a r a sadece çağdaşlarının deneyimlerini
değil, a y n ı z a m a n d a k e n d i l e r i n d e n önce y a ş a m ı ş p e k çok kuşağın de­
neyimlerini p a y l a ş m a olanağını d a sağlar. Yazıyı b i l m e y e n t o p l u m l a r d a
bile i n s a n l a r ı n u z a k geçmişteki k u ş a k l a r ı n ı n başardığı y a r a r l ı icat ve
keşiflerden, h a t t a b u n l a r d a h a d a geliştirilerek, k o l a y c a y a r a r l a n ı l m ı ş t ı r .

İnsanın, yeryüzünün h e r h a n g i bir y e r i n d e yaşayabilme özgür­


lüğüne sahip olması o n u n fizik yapısını, davranışını ve k ü l t ü r ü n ü
k ö k l ü b i r b i ç i m d e etkilemiştir. Böylece, t a m a m e n t e k bir t ü r e ait
o l m a s ı n a k a r ş ı n b u g ü n ü n insanları h a y v a n l a r ı n diğer p e k çok t ü r ü n d e n
d a h a farklı bir fizik y a p ı y a sahiptirler. Aynı şekilde, i n s a n ı n kültürleri
ve dilleri geniş b i r çevrede ele alındığında her y e r d e benzer olup, doğa-
d a k i ve fizik çevredeki farklılıklar, diğer g r u p l a r l a t e m a s a geçme, her
bir i n s a n g r u b u n a özgü t a r i h s e l olaylar, sürekli olarak şaşırtıcı k ü l t ü r e l
ve dilsel farklılıklara n e d e n olurlar.

Çok b ü y ü k b i r olasılıkla ilk i n s a n l a r bir milyon y ı l d a n d a h a önceki


bir z a m a n d a o r t a y a çıkmışlardır. İ n s a n l ı ğ ı n k a y n a ğ ı belki d e Afrika'nın
y ü k s e k t r o p i k a l akınlarıydı. İ l k insanlar, önce b a s i t bir dil ve k ü l t ü r
edindiler. Hızla eski d ü n y a n ı n h e r t a r a f ı n a yayıldılar. K ü l t ü r l e r i ara­
cılığıyla çeşitli çevrelere y a v a ş y a v a ş u y u m sağladılar. Böylece, b u g ü n k ü
jeolojik çağın h e m e n başlangıcında, farklı f a k a t çok b a s i t k ü l t ü r l e
ayırıcı niteliğini o r t a y a k o y m u ş ilkel i n s a n l a r k ü ç ü k g r u p l a r h a l i n d e
sırasıyla İngiliz a d a l a r ı n d a n k u z e y Çin'e v e J a w a a d a s ı n a k a d a r çeşitli
bölgelerde y a ş a d ı l a r . O z a m a n l a r ve d a h a sonra geçen binlerce yıl
içinde p e k çok i n s a n t ü r ü y a ş a m ı ş t ı r . B u t ü r çeşitliliği y a v a ş y a v a ş
b u g ü n k ü jeolojik çağın o r t a l a r ı n a k a d a r y a d a b u n d a n kısa bir süre
sonrasına k a d a r sayıca a z a l a r a k sadece bir t ü r e (Homo Saphiens)
i n m i ş t i r . G ü n ü m ü z d e k i i n s a n ırkları b u t ü r e aittir. B u n u n l a beraber,
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 15

en eski insan türlerine ait bazı izlerin kalıtsal olarak çağımız insanına
geçtiğine ilişkin kimi kanıtlar da vardır.
Kültürel ve dilsel değişmelere ilişkin belgelerimiz henüz eksiktir.
Öyle görülüyor ki, insanın kültürel ve dilsel gelişmesinin çok geniş ve
genel dönemleri dışında ilk evrelerini yeniden kurmak olası değildir.
Yine de kültürel farklılıkların zamanın ilerleyen akışıyla birlikte tü­
müyle arttığı görülebilir. Günümüz dillerinin ve kültürlerinin yoğun
bir biçimde karşılaştırılması, onlar arasındaki sayısız farklılıkları ve
uzak geçmişteki kökenlerini açığa çıkaracaktır. Bu kültürel ve dilsel
farklılıkların bazı psikolojik farklılıklar gibi kalıtım yoluyla geçmiş
olamayacağı belirtilmelidir. Bütün insan toplumları, davranışları
kültürel çevre tarafından etkilenmediği sürece eşit ölçüde değişebilir
görünürler. Binlerce yıllık temas ve değişik insan türleri arasındaki
karışım ve melezleşme sonucunda kültürel ya da öğrenilmiş davranışlar
hatta yemek yemek, uyumak, nefes almak gibi dürtüler ya da gerek­
sinimler bile bütünüyle değişir. Eğer insanlar arasında kalıtsal yolla
kazanılmış ve fiziksel nitelikli olmayan özelliklere yani psikolojik ve
insanî değerlere dayalı herhangi bir anlamlı çeşitlilik oluşturulamı-
yorsa birarada yaşam zorlaşır.

Şimdi, bütün antropolojik araştırmalarda vurgulanan ana konuyu


daha iyi anlayabiliriz. İlk olarak bu konu insanın fiziksel ve kültürel
gelişmesini yöneten ilkeler dizisini araştırmaktır. Niçin insan fiziksel
olarak değişmiştir? İnsanlar ortak bir kökenden gelmelerine karşın
niçin pek çok ayırıcı özelliklere sahip insan toplulukları vardır? Eğer
insanın kültüründen ve dilinden kaynaklanan farklılıkları, davranı-
şındaki biyolojik kalıtsal f a r k l ı l ı k l a r ı n ı n sonucu değilse, diller ve kül­
türler arasında var olan çok büyük farklılıklar nasıl açıklanabilir?
Kültürün doğası nedir ve kültürler nasıl değişirler? İnsanın sosyal
ve kültürel davranışının çeşitli yönleri arasında hangi sistematik iliş­
kiler vardır? Bireyler kendi kültürlerinin belirlediği amaçları ve ideal­
leri nasıl gerçekleştirirler? Kültür ve kişilik arasında ne gibi bir ilişki
vardır? Bu sorunların çözümleri bütün insan türlerinin yoğun araştırıl­
ması ve karşılaştırılmasını gerektirir. Pek çok insan kültürünün böy­
lesine yoğun karşılaştırmalı incelemeleri yapılmıştır. İnsan ve onu
kültürlerine ilişkin konular ele alındığında deneysel yaklaşım yöntemi
olması değildir. Ancak antropolog, ister istemez karşılaştırma yön­
temini yeğleyecektir. Geçmişin az rastlanır ve bölük pörçük kalıntı­
ları ile birlikte günümüz dünyası, antropolojik araştırmalar için' tek
laboratuardır.
16 GÜRBÜZ ERGİNER

Çeşitli s o r u n l a r ı n b ü y ü k bir b ö l ü m ü , bizim az önce t a n ı m l a d ı ğ ı m ı z


a n a k o n u ile ilişkilidir. H e r bir s o r u n l a r kümesi özel ve oldukça gelişkin
t e k n i k l e r ve y ö n t e m l e r i gerektirir. Bu nedenle antropoloji, diğer bilim­
lerde olduğu gibi çeşitli dallara ayrılmıştır. Bu d a l l a r d a n her biri genel
k o n u n u n özelleşmiş yönlerini ele a l m a k t a d ı r . Gene bu bilim dalları en
iyi şekilde biyolojik antropoloji ve sosyal /kültürel antropoloji olarak
iki a n a başlık a l t ı n d a toplanabilir.

Biyolojik Antropoloji

H e m araştırdığı sorunların karmaşıklığı ve çeşitliliği, h e m de uy­


g u l a m a d a kullandığı gelişkin ve çok u s t a c a t e k n i k l e r biyolojik a n t r o ­
polojiyi son y i r m i yıl içinde a n t r o p o l o j i n i n diğer d a l l a r ı n d a n d a h a fazla
değiştirmiş ve özelleştirmiştir. Fizik antropoloji ilk dönemlerinde
iskeletler, y a ş a y a n i n s a n t o p l u l u k l a r ı v e i n s a n ı n y a k ı n a k r a b a l a r ı üze­
r i n d e giderek s t a n d a r t l a ş t ı r ı l m ı ş ölçümleme ve morfolojik gözlemlerle,
bir dereceye k a d a r b a s i t istatistik analizlerin uygulanışını içermiştir.
Boylar, kafatası, v ü c u t ölçüleri ölçülmüş ve t o p l u m l a r sınıflandırılmış
ya da değişmenin k a r m a ş ı k dizilişine doğru eğilimli o r t a l a m a l a r ı n temeli
ü z e r i n e o t u r m u ş t a m a m e n açık çeşitli kriterlere göre tiplendirilmiştir.
Bu d ö n e m d e gerekli ek bilgi, karşılaştırmalı a n a t o m i , fizyoloji, sınırlı
paleontoloji bilgisi ve b a s i t Mendelci genetikle sınırlı alan içinde kalı­
yordu. Bugün, özel sorunlarla ilgilenen biyolojik antropolog, yoğun
bir biçimde moleküler biyoloji, electrophoresis gibi tekniklerle, hemog­
lobin a r a ş t ı r m a s ı , grup genetiğinin k a r m a ş ı k m a t e m a t i ğ i gibi sorunlara
dayanmaktadır. Fizik a n t r o p o l o g l a r için gerekli yeteneklerin artan
çeşitliliği ve karmaşıklığı, a n c a k giriş niteliğindeki genel bir k i t a p t a
y e t e r i n c e ele alınabilecek olan, a r a ş t ı r m a n ı n d a h a özel bir alanının
o r t a y a çıkmasıyla sonuçlanmıştır.

B u n l a r : İ k l i m , yükseklik, k a y n a k l a r ı n dağılımı, i n s a n n ü f u s u n u n
y o ğ u n l u ğ u ve dağılımı, t o p l u l u k l a r ı n genetik yapısını etkileyen seçici
faktörler ve uyum mekanizması gibi faktörler arasındaki ilişkilerin
ekolojik a ç ı d a n araştırılması gibi k o n u l a r d ı r . Gene b u n l a r öte y a n d a n ,
sosyal ve k ü l t ü r e l olgular ile k a r m a ş ı k bir ilişki içindedirler. Ekolojik
y a k l a ş ı m l a ilgili çevre fizyolojisi, yerleşik y a ş a m d a düzenlemeler, d a h a
y ü k s e k yerlere göç ya da bazı b a k ı m l a r d a n u z a y u ç u ş l a r ı n d a k i ağır­
lıksız o r t a m s o r u n u ile ilgilenir. B u n l a r ı n bir kesimi, gençlerde b ü y ü m e
ö r ü n t ü l e r i , b e s l e n m e n i n etkileri, fizik y a d a v ü c u t biçimlerinden t u t u n ,
b u n l a r l a az çok bağıntılı diğer biyolojik ve k ü l t ü r e l işlev biçimleri ara-
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 17

sındaki ilişkiler, hastalıkları ve bunların sağaltılmasını etkileyen çev­


resel ve genetik faktörleri belirlemeye çalışan tıbbî antropolojinin
araştırma alanı içine girer.

İnsan biyolojisinin pek çok yönü diğer alanlardaki uzmanlar tara­


fından da araştırılır. Biyolojik antropolog insan çeşitliliği, uyum, özel­
likle de kültür olayları ile ilgili konularda farklılaşır ve antropolojinin
temel bir kesimini kendisine çalışma alam olarak seçer. İnsan pek çok
biyolojik özelliği, hayvanlar dünyasının geri kalan üyeleri ile açıkça
paylaşır. Diğer hayvanlar gibi insan ve onun ataları, yeni ya da değişen
çevresel koşullara uyum için çeşitli biyolojik değişmelere uğramıştır.
Bununla birlikte, bazı noktalarda insanın ataları, insanın uyum meka­
nizmasının hız ve çeşitliliğinin büyük bir oranda artmasına olanak
sağlayan kültür yeteneğini geliştirmiştir. Kültür aracılığıyla insan,
biyolojik uyumun yavaş seyreden süreci olmaksızın sadece yeni çev­
resel baskı ve güçlere uyabilir hale gelmemiş, aynı zamanda kendi
çevresinin çeşitli yönlerini kontrol edebilmeyi de giderek artırmıştır.
Bu yeni uyum yeteneği insanın nüfusça çoğalmasında ve çok değişik
çevrelerde yaşamasında, biyolojik gelişiminin hızı ve yönünde etkili
olmuştur.

Biyolojik antropolojideki araştırmaların çok farklı boyutları iki


ana bölüme ayrılır. Bu bölümlerden birincisi: Evrimleşme sürecinin
bir ürünü olarak insanın incelenmesi, ikincisi: İnsan toplumlarının
analizi ve incelenmesidir. Bu ikinci alanda çok farklı yöntemler kul­
lanılmasına karşın sonuçlar birbirleriyle yakından ilişkili olup bilimin
bir dalında elde edilen bilgiler diğerinde ortaya çıkan sorunlara ışık
tutar. İnsan çeşitliliğinin ortak konusu hakkındaki her iki merkezi
yaklaşım hem fizik hem de kültürel antropolojinin ana sorunu olup,
birbirini izleyen bu iki konu, insan uyumunun anlaşılması için temeldir.

Evrimin bir ürünü olarak insanı anlamak için, bütün yaşam biçim­
lerinin gelişmelerinin bazı noktalarının ve yaşamın kendi doğasının
anlaşılması gerekir. Biyolojik antropolog ilgisini daha çok, insanın fizik
özelliklerinin tarihi üzerinde yoğunlaştırır. O, ilk insanın izlerini bulmak
için yeryüzünde araştırmalar yapar. İlk insan biçimleri kendi aralarında
ve modern insan ile dikkatlice karşılaştırılırlar. Bu tür karşılaştırmalar­
dan; en eski insan topluluklarından günümüzde yaşayan insan top­
luluklarına kadar geçen süre içinde ortaya çıkan belli yapısal özel­
likler ya da bu özelliklerin bir bölüğü izlenebilmektedir. Böylece, belli
ayırd edici bir özelliğin insanlar arasında ilk kez ne zaman ortaya çık-
18 GÜRBÜZ ERGİNER

tığını ve geniş bir a l a n a nasıl yayıldığını; bazı d u r u m l a r d a o n u n yavaş


y a v a ş nasıl o r t a d a n k a l k t ı ğ ı n ı da keşfedebiliriz. Fiziksel ayırd edici
özellikler t a r i h s e l a ç ı d a n araştırılırken, bir t o p l u l u k içinde bu özellik­
lerin ilk defa o r t a y a çıkışlarının ve söz k o n u s u t o p l u l u ğ u n yapısal ba­
k ı m d a n t a m a m e n farklı b a ş k a t o p l u l u k l a r l a t e m a s a geldiğinde b u özel­
liklerin nasıl bir değişime uğradığını da görebiliriz. İ n s a n a t a l a r ı n ı n
e v r i m i n i k a n ı t l a y a n fosil kalıntılar zincirinden bazı h a l k a l a r eksiktir.
B u d a i n s a n ı n i n s a n biçiminin evrim sürecinin y e n i d e n k u r u l m a s ı n d a
b o ş l u k l a r o l u ş t u r m a k t a d ı r . B u n a k a r ş ı n gene de şu sorular sorulabilir
v e y a n ı t l a n a b i l i r : İ n s a n ı n ilk a t a s ı n e r e d e v e n e z a m a n o r t a y a çıktı?
Bu i n s a n a t a l a r ı n e y e benziyorlardı ve b u n l a r ı n birbirleriyle olan ben­
zerlikleri ya da birbirlerinden farklılıkları nelerdi ? İnsanın yeryüzünde
y a ş a d ı ğ ı süre içinde değişmiş olan fiziksel özellikleri n e l e r d i ?

B u g ü n i n s a n l a r dış g ö r ü n ü m l e r i n d e k i farklılıklarına k a r ş ı n t e m e l
yapılarıyla hepsi birbirlerine benzerler. Onların t a m a m ı , t a r i h i oldukça
iyi bilinen t e k bit t ü r e , h o m o sapiens t ü r ü n e aittirler. T a r i h öncesinin
e r k e n d ö n e m l e r i n d e b a ş k a t ü r l e r d e o r t a y a çıkmıştır. E ğ e r z a m a n içinde
y e t e r i n c e geriye gidersek i n s a n ı n h e n ü z o r t a y a çıkmadığı bir d ö n e m
b u l u r u z . Şurası gerçektir ki, g ü n ü m ü z i n s a n ı i n s a n biçiminde o l m a y a n
d a h a eski biçimlerden o r t a y a çıkmıştır. E v r i m sürecinin incelenmesiyle,
i n s a n ı n i n s a n o l m a y a n bir a t a d a n geliştiğini v e y a v a ş yavaş fakat
sürekli olarak seyreden değişme sürecinin i n s a n vücudunda ortaya
çıkardığı değişmelerin de biyolojik antropolojinin bir dalını oluşturdu­
ğunu görürüz. Bu tür araştırmalardan, insanın yavaş yavaş diğer
h a y v a n l a r d a n nasıl farklılaştığını, o n u n b u g ü n beliren bedensel özel­
likleri nasıl edindiğini, i n s a n l a r ı n k e n d i a r a l a r ı n d a nasıl bir farklılaş­
m a y a u ğ r a d ı k l a r ı n ı ve i n s a n biçimlerinin sınırsız çeşitliliğine yol a ç a n
bazı faktörleri de öğrenebiliriz.

i n s a n d a k i evrimsel değişimin incelenmesi büyük ölçekli evrim


(macroevolution) ve küçük ölçekli evrime (microevolution) ayrılır.
H e r ikisi de y a ş a m biçimlerinin genel evriminin ilkelerinin ve y a ş a m ı n
ne'liğiyle ilgili bazı bilgilerin bilinmesini gerektiril. Bununla birlikte
biyolojik a n t r o p o l o g çalışmalarını, i n s a n a en y a k ı n , y a n i i n s a n ı n ait
olduğu primatlar, m a y m u n l a r v e insanımsı m a y m u n l a r ı içine alan
y a ş a m biçimleri ü z e r i n d e yoğunlaştırır. Canlıyla fosil biçimlerin karşı­
laştırılması, evrime ve i n s a n ı n birçok ayırd edici biyolojik özelliklerinin
ö n e m i n e ışık t u t m a k t a d ı r . B u g ü n , i n s a n ı n v e insanımsı m a y m u n dav­
r a n ı ş ı n ı n incelenmesi üzerine y o ğ u n l a ş a n özel ilgi, i n s a n ı n sosyal yaşa­
m ı n ı n çoğu yönlerine ve k ü l t ü r ü n ü n o r t a y a çıkışma ışık t u t a b i l i r .
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 19

i n s a n l a r t e k başlarına y a ş a m a z l a r , onlar sürekli o l a r a k çevreleriyle


alışveriş içindedirler. Bu çevre ( e n v i r o n m e n t ) sadece t o p r a ğ ı , denizi,
h a v a y ı , d ü n y a n m diğer birçok fiziksel özelliklerini içermekle k a l m a z ,
a y n ı z a m a n d a insanla a y n ı d ü n y a y ı p a y l a ş a n diğer canlı varlıkların
t o p l a m ı d ı r da. İ n s a n ı n incelenmesi, hiçbir z a m a n ve hiçbir şekilde
onun çevresi ve o n u n y a k ı n ilişkilerini görmezlikten gelerek t a m a m -
l a n a m a z . Çevrenin nasıl etkilediğini ve i n s a n yapısına çevre etkisinin
nasıl süregittiğini t a m anlamıyla bilmek isteriz. Biyolojik antropolo­
j i n i n ü ç ü n c ü önemli aşaması, i n s a n ı n içinde yaşadığı çevresiyle karşı­
lıklı ilişkilerin ve bu karşılıklı ilişkilerin i n s a n ı n biyolojik doğası üzerine
olan etkilerinin incelenmesidir. Böylece, i n s a n biçimlerindeki farklı­
l a ş m a y a yol a ç a n çevre koşullarının bilgisini de b u n a ekleyebiliriz.

Biyolojik antropolojinin en önemli ve n i s b e t e n y e n i dalı, i n s a n d a


o r t a y a ç ı k a n biyolojik değişikliklerin b u g ü n k ü süreçlerinin incelenme­
siyle ilgilidir. Bu k o n u n u n d a h a eski bir aşaması, e m b r i y o d a n erişkin
olma d u r u m u n a k a d a r i n s a n gelişiminin ve bu gelişmede farklı çevre
koşullarının etkilerinin incelenmesiydi. Yakın geçmişteki son evre
i n s a n genetiğidir. Bu ise k a l ı t ı m m e k a n i z m a s ı n ı n ; k a l ı t ı m ı n değişme
t ü r l e r i n i n ; i n s a n ı n b i r e y y a d a t ü r olarak y e n i koşullara biyolojik u y u m
biçimlerinin incelenmesini içerir.

Bugün genetikte ya da kalıtımın incelenmesindeki en önemli


ilerlemelerin bazıları, insan topluluklarının analizinden elde edilir.
Açıktır ki, i n s a n t e k başına y a ş a m a z . 0, bir aileye, ve bir k l a n a , bir
devlete ya da bir ulusa a i t t i r . Birbirinden ayrılmış k l a n l a r , devletler
ve uluslar a r a s ı n d a belli ölçüde karşılıklı etkileşimler v a r d ı r . Bu ger­
çekte insanın yapısını etkileyebilir ve onu değişmeye uğratabilir.
Nisbeten soyutlanmış halklar, diğer h a l k l a r d a n fiziksel biçim bakı­
m ı n d a n gözle görülür ölçüde çok y a v a ş değişirlerken, yapıları açısından
çok farklı halklarla t e m a s eden t o p l u l u k l a r bedensel yapıları bakı­
m ı n d a n n i s b e t e n hızlı değişebilirler. Ayrı özelliklere sahip toplumlar
a r a s ı n d a k i t e m a s l a r , i n s a n l a r a r a s ı n d a k i farklılıkların a n l a m ı ve doğası
ile ilgili sorunları bir a n d a durdurabilir. Böylece, örneğin biyolojik
antropolog, aşağıdaki türden soruların yanıtlarına gerek duyabilir.
F a r k l ı t ü r l e r d e k i i n s a n l a r ı n birbirlerine karışıp melezleşmeleri n e z a m a n
o l d u ? İ n s a n l a r ı n bazı türleri diğerlerine b a k a r a k d o ğ u ş t a n ü s t ü n m ü ­
d ü r ? İ n s a n l a r a r a s ı n d a y a p ı , h u y , zeka, özel y e t e n e k y a d a genel
d a v r a n ı ş y ö n ü n d e n h e r h a n g i bir ilişki v a r m ı d ı r ?

Biyolojik antropolojinin oldukça yeni bir dalı, davranışların


evrimsel a ç ı d a n incelenmesidir. İ n s a n ı n da biyolojik olarak ait olduğu
20 GÜRBÜZ ERGİNER

bir grup olan primatların (maymunlar ve insanımsı maymunlar) dav­


ranışlarının karşılaştırmalı incelenmesi, insanın toplumsal yaşantısının
kaynaklarına ve kültürünün başlangıcına ışık tutar. Kültür insanın
(maymunlar ve insanımsı maymunlar karşılaştırıldığında) en ayırde-
dici özelliğidir. Ancak, çağdaş araştırmalar bunda bile insanın biricik
olmadığını açık bir biçimde ortaya koyar. Primatlar (kimi durumlarda
diğer hayvanlar) çok basit bir biçimde bazı kültürel davranışlar gös­
terirler. Primatların davranışlarının incelenmesi, insanın kültürünün
yavaş yavaş evrimlendiğini, fakat bu evrimin bazı noktalarda insanın
biyolojik evriminin hızını ve yönünü etkileyecek kadar önemli bir duru­
ma geldiğini gösterir.

Sosyal ve Kültürel Antropoloji

Sosyal ve kültürel antropoloji, insan toplumlarının ve kültürleri­


nin kökenlerini ve tarihlerini araştırır. Antropolojinin bu dalı, ister
taş devri atalarımıza, isterse çağdaş Avrupa ve Amerika şehir toplum­
larına ait olsun kültürün evrimi, kendiliğinden gelişimi konularıyla
ilgilenir. Fizik çevre tarafından ortaya çıkarılan genel sorunlara insanın
kültürel biçimlerde gösterdiği karşı tepkilerin bazı görünümlerine,
insanlığın yaşamak için harcadığı çabalara, birlikte çalışma ve insan
toplumlarının birbirleriyle karşılıklı ilişkilerine katkıda bulunmak
için geçmişteki ve günümüzdeki bütün kültürler antropologları ilgi­
lendirir.

Sosyal ve kültürel antropoloji, daha önce değindiğimiz gibi iki


yöne sahip olabilir: Toplumların ve kültürlerin tarihlerinin belirli bir
kesimindeki durumlarının incelenmesi anlamına gelen synchronic yön
ve toplumların ve kültürlerin zaman içinde incelenmeleri anlamına
gelen diachronic yön. Arkeoloji, tam anlamıyla diachronic araştırmalar
yapar. Çünkü o birinci derecede eski toplumlar ve kültürlerle, çağdaş
toplumlar ve kültürlerin geçmiş dönemleriyle ilgilenir. Arkeoloji, geç­
mişin kültürel biçimlerini, onların zaman içindeki gelişme ve büyüme
izlerinden yararlanarak yeniden kurmaya çalışır. Bizim tarih olarak
bildiklerimizin çoğu olaylar içinde yaşamış bireyler tarafından yazılmış
belgelere dayanır. Bu tür belgelerin yardımıyla tarihçi, olaylar ve on­
ların birbirleriyle ilişkilerini, zamanın akışı içine doğru bir biçimde
yerleştirebilir. Ancak, antropolojik tarihçiler ya da arkeologlar bu
avantaja sahip değillerdir. Yazı insanlık tarihinde çok yeni bir keşiftir.
İnsanlar, yaklaşık bir milyon yıl önce kültüre sahipti, oysa yazı yak-
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 21

Iaşık 5,000 yıllık bir geçmişe d a y a n ı r . Üstelik, b u g ü n bile i n s a n t o p ­


l u m l a r ı n ı n çoğu y a z ı y a sahip değildir.

Arkeolog bu y ü z d e n , b u l d u ğ u yerde (örneğin Mısır ve Çin'deki


gibi) yazılmış k a y ı t l a r ı k u l l a n m a s ı n a karşın, çoğu durumlarda geç­
mişin k ü l t ü r l e r i n i , t e k t e k özdeksel k a l ı n t ı l a r ı n d a n y e n i d e n k u r m a k
z o r u n d a d ı r . O, i n s a n l a r ı n geçmişte yaşadığı m a ğ a r a l a r gibi b a r ı n a k l a r ı ;
o d ö n e m i n s a n l a r ı n ı n y a p ı p kullandığı aletleri ve silahları; onların
ölüleri ile y a n m ı ş kaplarını, diğer m u t f a k t a k ı m l a r ı n ı ya da onların
çöp yığınlarını; resimlerini, taş yontmalarını, pişmiş kil figürlerini;
eskinin t a p m a k kalıntılarını, yerleşim alanlarını ve şehir d u v a r l a r ı n ı ;
dayanıklı malzemeden yapılmış diğer sayısız belgeyi bulabilir. Bu
belgeler, arkeoloğun eski k ü l t ü r e ve o n u n içinde oluştuğu çevre ile iliş­
kilerine dayalı betimlemeler y a p m a s ı n a o l a n a k sağlar. Fakat tarih
öncesi uygarlıkların hepsi, h e r z a m a n arkeolog için erişilir kalıntılar de­
ğildir. Örneğin o, geçmişin okur-yazar o l m a y a n insanlarının dilleriyle
ilgili h e r h a n g i bir şeyi öğrenemez. Arkeolog sadece onların aile y a ş a m ­
ları, politik örgütlenmeleri ya da dinsel inançları gibi etnolojik bilgi
üzerine t e m e l l e n e n sonuçlar çıkarabilir.

Arkeolog t a r a f ı n d a n y e n i d e n o l u ş t u r u l a n kronoloji y a d a z a m a n
dizgesi, okur-yazar bir h a l k ı n t a r i h belgeleriyle u ğ r a ş a n araştırıcının-
k i n d e n t a m a m e n farklıdır. Y a z ı d a n y o k s u n bir d ö n e m için arkeolog,
genellikle, geçmiş olaylar a d ı n a sadece göreli bir kronoloji verebilir.
Böylece o, y o n t m a t a ş aletleri, m a ğ a r a yerleşim yerlerini, toplayıcılık
a ş a m a s ı n a ilişkin kalıntıları, cilalı t a ş aletleri, a ğ a ç t a n yapılmış d a y a n ı k l ı
k o n u t izlerini ve t a r ı m ekonomisine ilişkin kalıntıları içeren k ü l t ü r l e r i
g ü n ışığına çıkartır. F a k a t genellikle o, ne y u k a r ı d a belirtilen k ü l t ü r l e r i n
ne k a d a r s ü r d ü ğ ü n ü belirleyebilir, ne özdeksel belgelerin keşif t a r i h ­
lerini saptayabilir, ne de bu belgeleri keşfeden halkı t a m olarak göstere­
bilir. B u n u n l a birlikte, t a r i h l e m e teknikleri sürekli o l a r a k gelişmektedir.

Argeolog, bizim k ü l t ü r t a r i h i ve k ü l t ü r ü n gelişme k o n u l a r ı hakkın-


d a k i bilgilerimize b ü y ü k k a t k ı l a r sağlar. Biz o n d a n , i n s a n ı n k ü l t ü r ü
ilk kez ne z a m a n ve nerede edindiğini ve o k u m a y a z m a s ı o l m a y a n halk­
ların k ü l t ü r tarihlerine ilişkin bir şeyler öğreniriz. İ n s a n k ü l t ü r l e r i n i n
evrimiyle ilgili bazı bilgileri ya da d ü n y a n ı n değişik kısımlarında o r t a y a
ç ı k a n ve birbirlerini izleyen k ü l t ü r tiplerinin gelişimini de öğrenebiliriz.
Böylece y e r y ü z ü n d e , çok farklı bölgelerde ve dönemlerde t a r ı m öncesi
k ü l t ü r l e r i n , t a r ı m a sahip k ü l t ü r l e r i n , b a k ı r çağı k ü l t ü r l e r i n i n , demirçağı
k ü l t ü r l e r i n i n o r t a y a çıkışlarını görebiliriz.
22 GÜRBÜZ ERGİNER

Bundan başka, kültürel evrimin dünyanın her tarafında aynı


hıza sahip olmadığını görürüz. Bütün çağdaş kültürleri, bir milyon yıl
önce ilk kez ortaya çıkmış olan ilkel insandan beri önemli bir biçimde
değişmiştir, fakat bazı halklar -yakın doğu ve Asya'nın, daha yakın
zamanlarda Avrupa'nın dikkat çeken halkları- arasındaki değişme,
Avustralya yerlileri. Kuzey Amerika kızılderilileri ya da Sahra'nm Güney
Afrikalıları gibi halklar arasındakinden çok daha hızlı ve geniş kapsamlı
olmuştur.

Böylece arkeolojik araştırmalar sadece geçmişin yeniden kurul­


masına yardım etmekle kalmayıp aynı zamanda kültürlerin değişim
mekanizmasına ilişkin pek çok ipuçları da verir. Diğer sosyal bilim­
lerin, bunlardan özellikle etnoloji ve dilbilimin ortaya koyduğu bilgi­
lerle tamamen sıkı bir ilişki içinde bulunan arkeologlarca sağlanan bil­
giler kültürel değişmeye yol açan karmaşık faktörlerin çoğunun anla­
şılmasında yardımcıdırlar.

Etnoloji, arkeolojinin bittiği yerde başlar. Etnolog, ıssız Aıcticte,


çöllerde, Afrika ormanlarında. Güney Pasifiğin ıssız adalarında, Avrupa'
da, Asya'da, Amerika'da yoğun bir biçimde iskân edilmiş şehirlerde,
nerede olursa olsun farklı kültürleri araştırıp ortaya çıkarır ve betimler.
Böylece onun çalışmasının çoğu, farklı insan gruplarının kültürel özel­
liklerinin betimlemesini yapmaktır. Çünkü, dünya halklarından ilkel
diye adlandırılanlar çok az bilinip tanınır. Etnolog, zamanının büyük
bir bölümünü bu uzak kültürlere ve kültürel bakımdan daha az gelişmiş
halklara ayırır. Ancak etnoloji, salt ilkel kültürlerin araştırılması olarak
tanımlanamaz. Ayrıca, örneğin: Birleşik Devletlerde, Meksika'da,
Çin'de ve Japonya'da yapılmış etnolojik araştırmaların çoğu şehirlere
ve kırsal bölgelere dayalıdır. Kısaca, etnolog yalnız özel bir toplumun
ya da toplumun özel bir grubunun kültürüyle değil aynı zamanda,
herhangi bir yerde bulunan insanın ayırıcı niteliğinin bir görüngüsü
olarak da kültürle ilgilenir.

Kültürler geçen süre içinde değişiklikler gösterdikleri gibi, böl­


gesel bakımdan da farklılıklar gösterirler. Dünyanın, üzerinde insan yaşa­
yan her bölgesi, diğerlerinden farklı kültürlere sahiptir. Güney Denizi
Adalılarının adetleri ve görenekleri Afrika, Kuzey ve Güney Amerika,
Asya ya da Avrupa halklarınınkinden belirgin biçimde farklıdır. Bu
geniş bölgenin her birinde pek çok ayrım vardır. Örneğin: Güney Pasifik
kültürleri, çok geniş olan alanın hiçbir yerinde hiçbir biçimde benzer
değildirler. Güney Pasifiğin sadece ana bölümlerinden Tasmanya,
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 23

Avustralya, Endonezya, Melanezya, Micronezya ve Polinezya herbiri


diğerlerinden farklı kültürlere sahiptirler. Bundan başka, her bir böl­
gedeki bütün yerel topluluklar birbirlerinden farklı kültürel özellikler
sergiler.

Bununla birlikte, insan uygarlıklarının aşırı çeşitliliğine karşın,


birbirlerinden hatırı sayılır uzaklıklarda yaşayan halkların kültürlerinde
şaşılacak benzerlikler de görülebilir. Bir örnek olarak, Güney Amerika'
nın güney ucunda (Tierra del Fuego) yaşayan Ona'lar ve Avustralya
yerlileri arasındaki sosyal örgütlenmenin bazı özelliklerinde, belirgin
benzerlikler gösterebiliriz. Birbirlerinden uzak kültürlerdeki diğer
koşut gelişmelere örnek olarak yazıda, takvime dayalı bölümlenmelerde,
Orta Amerika'nın Mayalarının ve Eski Mısırlıların piramidimsi yapı­
larındaki benzerlikler gösterilebilir.

Etnoloji, (onun sadece betimleyici yönünün aksine) teorik yönüyle


çok geniş ölçüde insan kültürlerinde bulunan benzerliklerin ve fark-
lılıkların açıklanması sorununa da eğilir. Araştırmacı, tarihsel yaklaşım­
la bir halkın tarihinde özellikle o halkın diğer halklarla temasının olup
olmadığını, farklılık ve benzerliklerin nedenlerini bulmaya gayret eder.
Ya da o, kültürlerin nasıl yapılandıklarını ve nasıl işlediklerini sap­
tamak için onları birbirleriyle çok sistemli bir biçimde karşılaştıra­
bilir. Böyle araştırmalar geniş bir alana yayılmış kültürel benzerliklerin
ve belirgin farklılıkların nedenlerini de ortaya koyabilir. Hem günü­
müzün hem de geçmişin insan kültürlerinin geniş kapsamlı karşılaştır­
malı incelemeleri, insan uygarlıklarının biçim olarak değişmesi ve bugün
izlediğimiz karmaşık farklılaşma süreçlerini açıklamada yardımcı
olabilir, insan toplumlarının yapısı ve fonksiyonlarının çözümlemesi
de olasıdır; bu tür çözümlemeler, kültürel antropolojiden çok sosyal
antropolojiye aittir.

Son yıllarda etnologlar ve sosyal antropologlar dikkatlerini top­


lumdaki bireylerin rolüne ve kültürel gelenekle ilişkili olarak kişilik
gelişmesine yöneltmişlerdir. Bu tür araştırmalar genelleme niteliğin­
dedir. Onlar, şu türden sorulara yanıt bulmaya çaba gösterirler: Bir
kültürün yaygınlık kazanması ve gelişmesine yol açan kültürel öğelerin
yayılması, keşif ve icat gibi süreçlerde bireyin rolü nedir? İnsan top­
lumları ne tür bireysel kişilik hakkı ararlar? Davranışın hangi türü
ödüllendirilir ve özendirilir, hangi türüne engel olunur? Bir birey
uygun davranışın kültürel standartlarından ne kadar sapabilir ve ku­
rallara aykırı davranan kişiye ne yapılır? Bu türden araştırmalar bize,

• • •
24 GÜRBÜZ ERGİNER

k ü l t ü r l e r i n gelişme ve y a y ı l m a süreçleri h a k k ı n d a d a h a sağlıklı bilgi


verir. Bu a r a ş t ı r m a l a r kişiliğin doğası ve gelişmesi, k a r a k t e r , gençlerin
eğitimi ve sosyal kontrolle ilgili sorunlar üzerinde de yeni ufuklar açar.

Dilbilim, g ü n ü m ü z d e (yazıya sahip olan halklarla okur-yazar ol­


mayan halklar tarafından) konuşulan ve sadece yazılı kayıtlardan tanı­
dığımız (Latince, eski Yunanca ve Sanskritçe gibi) insan dillerinin tümü
ile ilgilenir. Dilbilimci, esas olarak dilin kendisiyle onun kökeni, geliş­
mesi ve yapısıyla ilgilenir. Burada dilci uygulamalı dilciden / practical
linguist/ya da birkaç dil konuşan ve anlayan dilciden/polyglot/;
dil olgusunu edebî çalışmaları arasında ikinci derecede ele alan edebi­
yatçıdan; belirli bir halkın yazınsal geleneğini daha iyi anlama çalış­
malarına öncelik veren dil uzmanından / phlologist / farklıdır. Dilbi­
limci çok kesin ve son derece gelişmiş teknik yöntemleri uygulayarak,
dilin ve dil gruplarının tarihini yeniden kurar. 0, dünyada konuşulan
dillerin ortak özelliklerini belirlemek için, dilleri birbirleri ile karşılaş­
tırır. Dilbilimci, bu iki araçla dillerin meydana geliş ve farklılaşma
süreçlerini anlamaya çalışır.
Fakat, aynı zamanda bir antropolog da olan bir dilci, yalnız dile
ilişkin bu gibi sorunlarla ilgilenmez. 0, aynı zamanda bir halkın dili
ile kültürünün diğer yönleri arasındaki karşılıklı ilişkilerin çoğuyla
ilgilenir. Örneğin böylece o, halkın bir grubu tarafından konuşulan
dilin, o grubun statüsü ya da sosyal sınıfıyla ilişki durumlarını; dinsel
ritler ve seremonilerde kullanılan dilbilimsel sembollerin, sıradan
günlük konuşmadan farklı oluşunu; bir dilin değişen sözcük ve deyim
varlığının / vocabulary / onu kullanan halkın değişen kültürüne yansıma
biçimlerini; dilin bir kuşaktan diğerine aktarılma süreçleri ve bu süreç­
lerin art arda gelen kuşaklara inançların, ideal ve geleneklerin aktarıl­
masına nasıl yardım ettiği konularını inceleyebilir. Özetle, insan top­
lumlarında dilin rolünü ve kısmen insanın gelişen uygarlığının daha
geniş bir boyutta betimlenmesinde dilin oynadığı rolü anlamaya çalışır.

Antropolojinin Tarihsel Temelleri

Çoğu okuması yazması olmayan halklarda söylence ve mit ara-


cdığıyla anlatımını bulan öylesine konular vardır ki, bunlar halkların
kültürel gelişme düzeylerine bakılmaksızın dün de bugün de tüm insan
toplumlarının bireylerinde ve kültürlerinde yer almışlardır. Bunlarda
insanın yaradılışı, bazen onun bir yurt arayışı sırasındaki göçebeliği
tanımlanır. Mit, kültürünün önemli yönlerini de anlatabilir örneğin;
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 25

ateşin keşfi, icat ya da faydalı aletlerin ve s a n a t ı n m e y d a n a getirilmesi,


besin ü r e t i m i için çeşitli t e k n i k l e r i n o r t a y a çıkışı v d .

Eskinin okur-yazar h a l k l a r ı benzer bir folklor b ı r a k t ı l a r ; ateşin


v e t a r ı m ı n kökeniyle ilgili Yunan hikâyeleri buna örnektir. Ancak,
Y u n a n l ı l a r b u n u n d a h a fazlasını y a p t ı l a r . Onların bazı düşünürleri
bize, k o m ş u h a l k l a r ı n betimsel hikâyelerini bıraktılar. İ.Ö. 5. yüzyılda
y a ş a m ı ş olan H e r e d o t , diğerleri a r a s ı n d a İskitleri, Mısırlıları b e t i m ­
lemiş ve insanlığın özgün diline ilişkin bir v a r s a y ı m ileri s ü r m ü ş t ü r .
H e r e d o t ' u n y a p ı t l a r ı , b a ş k a l a r ı n ı n d a h a sonraları yazdıklarıyla birlikte
a n t r o p o l o j i bilimine girişin ilk ve katıksız örneğidir. O n u n katıksızlı-
ğı, bilgi eksikliğinden k a y n a k l a n ı r . Eski Y u n a n d ü n y a s ı da antropoloji
bilimi için gerekli k ü l t ü r l e r ve insanlarla ilgili bilgiyi s a ğ l a m a k açı­
s ı n d a n çok k ü ç ü k t ü .

Keşifler ve i c a t l a r ç a ğ m a gelinceye d e k geçen süre içinde (yaklaşık


15. yüzyıla gelinceye k a d a r ) antropolojik ana gövdeyi oluşturacak
bilgi birikimi m e v c u t değildi. Seyyahlar, misyonerler ve askerlerden
s a ğ l a n a n bilgiler, genellikle folklor u n s u r l a r ı ve eski masallar birleş­
tirilerek dikkatlice ve kesinlikle t a n ı m l a n a b i l m i ş bir koleksiyon oluş­
t u r m u ş t u r . A n c a k b u koleksiyonun çoğu saptırılmıştı. Ç ü n k ü gözlem­
ciler, k e n d i öz k ü l t ü r l e r i n i n ön yargılarıyla dolu olup, tüm yabanıl
h a l k l a r ı ve k ü l t ü r l e r i genel k ü l t ü r e l ön yargılarıyla algılayıp, abartıl­
mış b i r b i ç i m d e görmeye eğilimli idiler. B u n a k a r ş ı n t o p l a n a n malze­
meler antropoloji biliminin ilk temellerini a t m ı ş da sayılabilir.

D a h a sonra, 19. yüzyılın ilk y a r ı s ı n d a Avrupalı bilim a d a m l a r ı n ı n


b i r kısmı A v r u p a k ı t a s ı n ı n p e k çok y e r i n d e b u l u n m u ş ç a k m a k taşın­
d a n aletleri ve iskelet kalıntılarını incelemeye başladılar. Bu incelemeler
d ü n y a n ı n yaşını önemli ölçüde o r t a y a k o y a n v e y e r y ü z ü n d e k i y a ş a m ı n
d a h a önce d ü ş ü n ü l e n d e n çok d a h a eski o l d u ğ u n u n ileri sürülmesine
ö n a y a k olan jeolojik ve paleontolojik a r a ş t ı r m a l a r ı n gelişmesini sağ­
lamıştır. Bir F r a n s ı z bilim a d a m ı olan B o u c h e r de P e r t h e s , buzulçağı
süresince Avrupa'da insanın var o l d u ğ u n u ilk kez kanıtlamıştı. O,
1830'larda " S o m m e " vadisinin çakılları içinden t a ş t a n yapılmış aletler
b u l d u ve d a h a sonra (1847-1864) keşiflerini bir dizi monografide yayın­
l a d ı . 1865'te Sir J o h n L u b b o c k ( d a h a sonraki adıyla L o r d Avebury)
t a ş çağı k ü l t ü r l e r i h a k k ı n d a v a r olan bilgileri özetledi ve paleolitik
ya da E s k i T a ş Çağı k ü l t ü r l e r i ile Neolitik ya da Yeni T a ş Çağı k ü l t ü r l e r i
a r a s ı n d a k i b u g ü n bizim için çok doğal olan ayrımları ilk kez o r t a y a
koydu.
26 GÜRBÜZ ERGİNER

Fosil insanlara ait iskelet kalıntıları da seyrek olarak kültürel


belgelerle birlikte, yaklaşık aynı zamanda keşfedildi. Fosil insanının ilk
doğrudan kanıtı 1856'da Almanya'da bulundu ve tanıtıldı. Bu, Nean-
dertal insanın keşfiydi. Tüm bu kültüre ve iskeletlere ilişkin belgeler
Avrupa'da insanın eskiliğini er geç ortaya koyacak, bugün insan bilimi
adı altında gelişmekte olan arkeolojiye ve fizik antropolojiye bir başka
temel sağlayacaktı.

İnsana ve onun kültürüne ilişkin bilgilerin bu yavaş birikimi sonucu


önce insanın sınıflandırılması çabalarına; onun hayvanlar dünyasındaki
konumunun tanımlanmasına; insan çeşitleri ya da ırkları ve insanın
evrimsel tarihinin betimlenmesine sonra da kültürlerin bilimsel karşı­
laştırma çalışmalarına yol açmıştır.

Linnaeus (yaklaşık 1750'lerde) insan ırklarını ilk betimleyenler


arasındaydı. 0, insanları dört gruba böldü: Avrupa'nın beyaz, Asya'nın
sarı, Amerika'nın kırmızı ve Afrika'nın siyah derilileri. Onun bu sınıf­
landırması temelde yer ve deri rengine dayanıyordu. Bugün bu görüş
geçerli değildir. Ancak, bu çalışma kapsamı açısından dikkate değerdir.
Linnaeus'nün yaşadığı dönemdeki dünya Heredot'un yaşadığı dünyadan
daha geniş bir dünyadır.

Dünyanın okur-yazar olmayan halklarına ilişkin bilginin artması


ve arkeolojik bilginin hızla çoğalması' 1860 ve 1890 yılları arasında
karşılaştırmalı kültür biliminin ilk gelişmelerine neden olmuştur.
Önemli araştırmacılar arasında, İngiltere'de E.B. Tylor (temel eseri
"Primitive Culture", ilk basımı 1865); Amerika Birleşik Devletleri'
nde L. Morgan ("Ancien Society" ilk basımı 1877) İngiltere'de Sir
Henri Maine ve Almanya'da J . J . Bachofen (siyasal ve hukuk kurum­
larının gelişmesi üzerine araştırmalarıyla ünlü)'i sayabiliriz. Bu araş­
tırmacılar ve çağdaşları antropolojiyi, özellikle tarih öncesi insanını,
onların kültürlerini, çağımızda yaşayan ilkel kültürleri ve Avrupa
kültür geleneğini taşımayan çeşitli halkların kültürleıiyle ilgilenen bir
doğa bilimi olarak tanımlamışlardır. Tylor'un "Primitive Culture"
ve Morgan'ın "Ancient Society" sinde gösterildiği gibi onların amaç­
ları, bu tür araştırmalardan insanlık tarihinin temelinde yer alan ve
insanlık tarihini belirleyen psikolojik yasaları keşfetmekti.

Bugünkü çağdaş antropoloji hem fiziksel, hem de kültürel yön­


leriyle yaklaşık 20. yüzyılda başladı. Antropoloji, akademik bir disiplin
olarak kabul edilmiş oldu. Bugün biyolojik ve kültürel antropolojiye
ilişkin bilgi, bu görev için eğitilmiş uzman alan araştırmacıları tarafın-
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 27

d a n toplanır. Genelde inceleme alanının, çoğu etkinlikleri içermesi için


b ü y ü k ölçüde genişletildiğini d a h a önce de belirtmiştik. Belki d a h a da
önemlisi, genç olmalarına karşın antropolojik bilimlerin genelde sosyal
bilimlere k ü ç ü m s e n m e y e c e k katkılar sağlamış olmasıdır. Bu katkılar,
herşeyden önce ırk kavramının yavaş yavaş aydınlığa kavuşturul­
masında ve bu kavramın daha önceleri dil, ulusçuluk ve kültür kavram­
larıyla karıştırılmasından arındırılması Kroeber'in de belirttiği gibi
"çağdaş Amerikan düşüncesinin anahtar kavramlarından birini oluşturan
kültür kavramında y a t a r " .

Antropolojinin Diğer Bilimlerle İlişkileri

Bugün antropoloji, yaygın ve doğru biçimde sosyal bir bilim olarak


kabul edilir. Bu bilim dalı, temelde sosyoloji, psikoloji, coğrafya, ekonomi
ve siyaset bilimleriyle doğrudan ilişki içindedir. Belirtilen bu bilim
dalları da aslında biyolojiden ve insan bilimlerinden ayrı düşünül­
memektedir. Bugün antropoloji pek çok bilim dalı ile ilişki içindedir.
Değişik başlıklar altında ele alınabilecek bu ilişkilerin birinci tipi bilim
dallarının ilgi alanlarının ortak oluşundan kaynaklanır. Antropoloji,
biyolojik antropoloji aracılığıyla doğrudan anatomi, fizyoloji, embri­
yoloji ve genetik bilim alanlarıyla ilişkilidir. Özellikle bu alanlar içinde
genetiğin önemi, tüm dikkatini insan üzerine yoğunlaştıran ve aynı
zamanda bir biyolog da olan biyolojik antropolog için gerekli genetik
bilgiyi sağlaması bakımından açık bir gerçektir. Ancak, antropoloji
ile beşerî bilimler (tarih, edebiyat, sanat ve müzik) arasında eşit önemde
bir bağ var olup, bunlar içinde etnoloji, arkeoloji ve dilbilim gibi bilim
dalları insanlığın kültürlerini anlamak ve değerlendirmekle ilgilenirler.
Bazı bilim dalları, antropolojinin kendilerinin eriştiği belli bir geliş­
me düzeyine henüz erişemediğini ima ederler. İnsanın ve onun kül­
türlerinin yaşının saptanması ancak jeolojinin bir kronolojiyi ya da
bir zaman dizgesini ortaya koyabilmesiyle mümkün olabilmiştir. Aynı
şekilde insanın doğası ve diğer hayvanlarla ilişkisi anlaşılmadan önce
paleontoloji ve zooloji sağlam bir temele oturtulmuştu. Diğer bilim­
lerle olan bu bağ hem biyolojik antropoloji, hem de arkeoloji için geçer­
lidir ve gerçekte bütün bilimlerin ilgilendiği ortak soıunların çözümünde
artan bir iş birliği vardır.
Arkeologlar, çeşitli kültürlerin görece yaşlarını belirlerken jeolog­
lardan daha geniş ölçüde, daha kısa bir süre aralığında ve daha fazla
ayrıntıdaki çalışmalarında jeolojinin stratigraphic yöntemlerini (dol-
gulardaki konumları itibarıyla maddî belgelerin bulunduğu tabaka-
28 GÜRBÜZ ERGİNER

ların görece yaşlarının belirlenmesi) kullanmalıdırlar. Arkeolog çok


eski kültürlerle ilgilendiğinde, bu ilişkiler daha açıkça görülür. Günü­
müze gelinceye kadar arkeolog buluntusunun yaşını tayin etmek için
hemen hemen t a m anlamıyla jeoloğa ve paleontoloğa bağlıydı. Jeolog
şekillerden, göl dolgularından ya da yatay tabakalar içinden çıkan
kültürel kalıntıların ait oldukları jeolojik zamanı tayin edebilir. Diğer
durumlarda paleontolog kültürel kalıntılarla birlikte bulunmuş hayvan
kemiklerini inceleyerek tortunun jeolojik yaşını da tayin edebilir.
Yakın zamanlarda hem kimyagerler, hem de fizikçiler yaş tayininin
yeni yöntemlerine katkıda bulunmuşlardır.

Aynı biçimde biyolojik antropolog, tarih öncesi insan kalıntılarının


yaşı konusunda jeoloğa ve paleontoloğa bağlı olmalıdır. Eğeı jeolog
ve paleontolog bütün fosil kalıntıları zaman içinde yerleştirebilirse
insanın evrimi ile ilgili var olan sorunların çoğu çözülmüş olacaktır.
Botanikçiler ve zoologların geliştirdiği sınıflandırma ölçütü, biyolojik
antropologlarca da kullanılır. Biyolojik antropoloji anatomi ve tıbbî
araştırmaların diğer alanları yine daha yakın bir ilişki içindedir.

Antropolojinin diğer bilimlerle karşılıklı ilişkilerinin ikinci tipi,


özel sorunların çözümü için öteki bilimlerin teknik ve bulgularının kul­
lanılmasını içerir. Örneğin: İlkel bir toplumun takvimi yalnız astrono­
miye ilişkin belirli bilgilerle bağlantılı olarak anlaşılabilir. Tarih öncesi
seramiklerin yapım tekniklerinin ve hammaddenin kaynağının belir­
lenmesinde geniş ölçüde kimya ve fizik yöntemleri uygulanır. Benzer
biçimde mineralog, belli bir yerde bulunmuş belli bir taş aletin ham
maddesinin uzak bir yerden geldiğini söyleyebilir. Örneğin: Tarih öncesi
insanın en belli başlı tiplerinden biri olan, Pekin Adamı'nm kalıntı­
larıyla birlikte ilkel aletler arasında bulunan bir parça kuarzın
kaynağı yaklaşık 1500 km. ötede bulunmuştur. Etnologlar, ilkel top­
lumların çevrelerinin gizil güçlerini nasıl kullandıklarını belirlemek
ya da tarih öncesi bir kültürün çevresini yeniden kurmak için botanik
zooloji bilim dallarının velilerinden yararlanmak zorundadırlar.
Mühendislik çalışmaları bile antropolojik çalışmaları içerebilir. Her
arkeolog, arkeolojik bir alanın nasıl araştırılacağını ve haritaların nasıl
yapılması gerektiğini bilmek, mimarlar yapılara ilişkin yapım sorunlarını
çözmek, metalurglar metal aletlerin bileşimini belirlemek, farmako­
loglar ilkellerin okları ucuna sürdükleri ok zehiri sorununu çözmek
zorundadırlar. Antropolog bundan böyle, pek çok bilim dalının saklı
güçlerinden haberdar olmak ve sorunlarının çözümü için uzmanının
yardımını almak zorundadır.
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 29

Antropoloji ve diğer bilimler arasındaki ilişkinin bir üçüncü tipi


sorunlar, teknikler, yöntemler ve kuramlar arasındaki karşılıklı iliş­
kiler olarak tanımlanabilir. İlişkinin bu türünde antropoloji sadece
diğer alanların bilgisini ya da tekniklerini kullanmakla kalmayıp,
ortak sorunların çözümüne ve tekniklerin gelişmesine katkıda da bu­
lunur. Antropoloji ile biyolojinin çeşitli dallarıyla, beşerî bilimler ve
sosyal bilimler aıasında bu türden ilişkiler vardır.

Antropoloji, tarihinin ilk dönemlerinde biyoloji ile yakın ilişki


içinde idi. Bu durum kısmen kültürel antropolojinin ilk kuramlarında,
kısmen de biyolojik antropolojinin ilk hızlı gelişme evrelerinde görülen
evıimci kavramların uygulamasından kaynaklanmaktadır. Artık ev­
rimin biyolojik kavramlarının kültürel antropolojide uygulanmama-
sıyla birlikte, insanın biyolojisinin anlaşılması kültür kuramı için
temeldir. Kültür biyolojik bir olgudan daha başka bir şeydir. Ancak,
her toplum kendi kültürü aracılığıyla insanın temel biyolojik ve psi­
kolojik gereksinimlerini karşılama çabasındadır. Bazı durumlarda
kültür, biyolojik faktörlerin işleyişini benzer yollardan t a m anlamıyla
değiştirebilir de. Kültürün ve insan biyolojisinin incelenmesi sürekli
olarak birbirleriyle -ilişkilidir.

Geçmişte, antropolojinin psikoloji ile ilişkisi sanılandan daha az


olmuştur. Hem konular davranış sorunları ile sıkı sıkıya ilgilidir, hem
de pek çok psikolog önemli bir zaman süresince birinci derecede bireysel
davranış sorunlarıyla ilgilenmişlerdir. Oysa antropologlar kültürel
terimlerde grup genelleştirmeleri yapma eğilimindedirler. Antropolog­
ların karşılaştırmalı araştırmaları psikolojinin daha önceki içgüdü
kuramlarının bazılarının yıkılmasına yardımcı olmuştur. Fakat antro­
pologlar, psikologların dikkatlerini kültür-kişilik ilişkisine çekinceye
kadar psikoloji ile daha yakın bir ilişki kurulamamıştrı.

Antropolojinin, bireylerin sorunlarına duyduğu ilgi, psikologların


hayvan davranışları sorunuyla ilgilendikleri bir zamana denk düş­
müştür. Bunun sonucu olarak antropologlar psikoloji ile ilgili kavram­
lar için psikoanalitik ve psikiatrik araştırmacılara başvurdular, bu
t u t u m hâlâ belirgindir. Son yıllarda insan psikolojisinin sorunlarıyla
ilgilenmenin yeniden canlanmasıyla, bu iki alan arasındaki karşılıklı
alışverişin arttığı görülmektedir.

Kültür kavramının gelişimi ve kaynaşmış bir bütün olarak her


kültüre verilen önem, sosyal bilimlere antropolojinin en büyük katkı­
larıdır. Siyasal bilimlerde ve ekonomide çok geniş ölçüde kullanılma-
30 GÜRBÜZ ERGİNER

masına karşın kültür kavramı tarih, coğrafya ve sosyolojiyle bütün­


leşmiştir. Aslında beşerî coğrafya alanı, kültür kavramı üzerine oturur
ve Forde'nin dediği gibi "Araştırdığı ülke insanının kültüründe ya da
öğrettiği etnoloji derslerinin bütünlüğünde yetersiz bir coğrafyacı
ister istemez insan faaliyetinin kaynakları kavramıyla karşılaşacak,
coğrafî faktörlerin önemi konusunda el yordamıyla belli belirsiz gö­
rüşlere sahip olmakla birlikte o bunları gerçek anlamda değerlendire-
meyecektir. Beşerî coğrafya, coğrafya bilgisi kadar geniş insan bilgi­
sine de gereksinim duyar 2 ." Antropolog tarafından belki de yeterince
açık bir biçimde fark edilmemiş olmasına karşın coğrafî faktörlerin
anlaşılması, insan etkinliklerinin araştırılması kadar önemli olup onunla
eşit değerdedir.

Antropolojiyle sosyoloji arasındaki ilişki, istenilen düzeyde geliş­


memiştir. Çoğu antropolog ve sosyologlar uzun bir süre bu iki bilim
dalını ortak bir bilim dalı gibi algılamışlardır. Şurası da bir gerçektir
ki, araştırma konuları yönünden antropoloji daha yalın ve daha soyut­
lanmış halklar üzerinde dikkatini toplarken, sosyolojinin kendini
özellikle batı Avrupa uygarlıkları üzerinde yoğunlaştırması gibi bir
farklılık ortaya çıkıyordu. Araştırma konularındaki bu farklılaşma,
araştırma yöntemlerindeki farklılaşmayı da beraberinde getirmiştir.
Küçük bir grubu inceleyen antropolog kendisini ilgilendiren örneklem
sorunlarının ve tek bir ayrımı bile hesaba katmanın gerekliliğinin pek
az ayırdındadır ya da bunlara pek az gereksinim duyar. Sosyoloğun
sıradan araç gereçleri, antropologlar arasında pek kullanılmaz.

Öte yandan antropoloji ve sosyolojinin ortak, benzer sorunları


dışındaki sorunlarında da kuramın genel yapısından kaynaklanan
kaçınılmaz benzerlikler vardır. Bugün bir kavram olarak kültür, sos­
yologlar tarafından geniş ölçüde kullanılmış ve yararlı bir araç olduğu
kanıtlanmıştır. Hem sosyologlar hem de antropologlar kendi kuram­
larında, gittikçe artan bir biçimde birbirlerinin verilerinden yarar­
lanma çabası içindedirler. Temelde antropoloğun işlevi, insana ilişkin
çeşitli bilim dallarını kendi bilim dalıyla kaynaştırmaktır.İnsana ilişkin
bilimlerin çoğu, kendi dikkatlerini alanlarındaki sınırlı konulara yoğun­
laştırma eğilimindedirler. Antropoloji, özellikle kültür kavramı aracı­
lığıyla t ü m insanlığı kapsayan sorunlar üzerinde yoğunlaşma eğili­
mindedir. Örneğin: Bir ekonomist kendi alanıyla ilgili sorunları yalı­
tılmış fikirler ve davranış sisteminin ayrı bir parçası olarak ele alma
eğilimindeyken, antropolog ekonomik kurumlarla kültürün diğer yönleri
arasındaki karşılıklı ilişkiyle ve topyekün bir kültür yapısıyla ilgilidir.
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 31

Antropoloji aynı zamanda, insanla ilgili çeşitli bilimlere büyük


bir nesnellik ve görece bir bakış açısı kazandırır. Kendimizinkinden
oldukça farklı olan kültürlerin büyük bir bölümünün incelenmesi ile
Euro-American kültürün çoğunun us dışı niteliklerini görmek olasıdır.
Kendimizinkinden farklı olan davranış tipleri yalnız daha aşağı ya da
daha az mantıklı görülmeyip aynı zamanda genel insan sorunlarının
karşı çözümleri olarak da görülürler. Kendi içlerinde incelendiğinde
bize anlamsız gelen davranışlar ve kurumlar, özelleşmiş bir kültürün
kaçınılmaz parçaları ya da kaynaşmış bütünlerin birer parçaları olarak
kendilerini ortaya koyarlar. Diğerleri bireyin kültürel koşullanmasının
özel tiplerine verilen kaçınılmaz yanıtlardır.

Antropolojinin Uygulamaları

Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar antropolojinin, genellikle


uygulama alanlarına sahip olduğu bilinmiyordu. Antropolojinin kul­
lanımı için daha önceleri öneriler yapılmıştı fakat, bunlardan pek
azı uygulanabildi. 1878'de Birleşik Devletler ' hükümeti tarafından
Amerikan Etnoloji Bürosunun temellerini atma girişiminde bulunmak
için Kızılderili İşleri Bürosunun bir araştırma şubesinden istenilen ilk
bilgiler ve Amerikan Etnoloji Bürosu için yardım 1930'laıa kadar gön­
derilmedi.

Her şeyden önce ve bugün de geniş ölçüde kabul edildiği gibi antro­
polojinin ilk uygulanması, bağımlı halklar diye adlandırılan halkların
yönetimleriyle ilgiliydi. Antropoloji, yoğun bir biçimde Fransız, İngiliz
ve Hollanda sömürge yönetimleri ve son zamanlarda, Birleşik Devlet­
lerin Kızılderili Servisinde ve Pasifik'te Ülke Güvenliği idaresinde
kullanılmış oldu. Antropolojik teknik ve bilgilerin geniş ölçüde kul­
lanıldığı yerlerde, hem yerli hem de sömürge yöneticilerinin görüş
açıları yönünden bu yönetim biçimi çok etkin ve çok doyurucu olarak
ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda antropologlar ve antropolojik tek­
nikler geniş çeşitliliğe sahip uygulama alanlarında yararlı olmuşlardır.
Bu uygulama alanları: Endüstride işçi-işveren sürtüşmelerinden kay­
naklanan durumların ortaya çıkarılması ve çözüme kavuşturulması,
azınlık grupları ve işletme uygulamalarında güvenceye ilişkin sorunlar
ve daha iyi örgütlenmiş yeniden düzenlenme projeleri gibi alanlardır.
Daha yakın zamanlarda Birleşik Devletler antropologları Unesco'
nun, Amerikan Devletleri Organizasyonunun ve Birleşik Devletlerin
toplumsal ve ekonomik gelişme programlarında, hem ülkelerinde
32 GÜRBÜZ ERGİNER

hem de diğer ülkelerde tıbbî ve halk sağlığı programlarının çeşitli


yönlerinin araştırılmasına yardım için geniş ölçüde görevlendirildiler.
Endüstrileşmiş ülkelerin çoğunda bulunan geniş köylü ya da aşiret
yapılı "tribal population" toplulukların yeni' koşullara kolay ve hızla
uyumlarında antropologlar büyük bir rol oynar. Meksika, Hindistan
ve son zamanlarda Mısır, gelişmelerinde uygulamalı antropolojiye geniş
ölçüde yer veren ülkeler arasında sayılır.

Son yıllarda dilbilim, yabancı dillerin öğrenimlerinin iyileştirilmesi


konusundaki uygulamaya yönelik amaca hizmet etmiştir.- Birleşik
Devletler'de esas olarak Almanca, Fransızca ve İspanyolca- gibi daha
çok geleneksel yabancı dillerin öğretmenleri, modern dilbilim yöntem­
lerinin uygulanması ve keşfedilmesi sayesinde öğretim yöntemlerini
daha da geliştirmişlerdir. Ayrıca, daha önceleri yerli öğreticilere yar­
dımcı olarak çalışan dilbilimciler bugün çok sayıda yabancı dili öğre­
tiyorlar. Çoğu Amerikan üniversitesi birkaç yıl öncesine kadar sadece
birkaç yabancı dil öğretirken, bugün Hint, Urdu, Ewe, Swahili ve Thai
gibi dilleri içeren 30 ya da 40 dilin eğitimini verebiliyor.

Aynı şekilde biyolojik antropoloji de uygulama alanlarına sahiptir.


O, basit bir düzeyde, insanların kullanmak zorunda oldukları maki­
nelerin, giydikleri giysilerin, takma kol ve bacağın daha iyi biçimlen-
dirilmesine katkıda bulunur. Daha da önemlisi o, pek çok tıbbî ve yasal
sorunların çözümlerine gittikçe artan bir biçimde katılır. Biyolojik
antropoloji tıbba, özellikle de tıbbın yeni bir alanı olan genetikle ilgili
dalına, geçmişte yapılmış büyüme ve gelişmeye değgin araştırmalardan
daha da önemli katkılarda bulunacaktır.

Antropolojinin uygulama alanlarının genişlemesine karşın, çoğu


uzman antropologlar üniversitelerde ve araştırma kurumlarında görev­
lendirilmektedirler. Uzman bir antropoloğun yetişmesi uzun zaman
ve emek isteyen bir çabayı gerektirir. Çok nadir olarak oldukça sıradan
bazı mesleklerde ya da araştırma yapmayan kurumlarda, doktora
derecesi olmayan antropologlar için çalışma olanağı vardır. Kariyer
yapma olanaklarıyla ilgilenen öğrenciler Goldschmidt'in On Becoming
an Antropologist3 (Bir Antropolog Yetişiyor) adlı kitapçığını okuma­
lıdırlar.

Meslekî kariyer için ileri düzeyde bir eğitimi düşünen öğrenciler,


"American Antropological Association" 1703 New Hampshire Avenue,
N.W. Washington, D.C. adresine mezun oldukları antropoloji bölümü
diplomasının bir kopyası ile başvurmalı ve hocalarından çeşitli ens-
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 33

titülerin kadroları konusunda bilgi almalıdır. Özel bir öğrenci için


küçük bir bölüm büyük bir bölümden daha uygun olabilir ya da bunun
t a m tersi. Daha büyük ve daha seçkin bölümler bile çeşitli türde araş­
tırmalar için olanak yaratmada ve bunlara önem vermede farklılıklar
gösterirler.

Özetle, antropolojide yeni dönem, tarihsel yöntemlerden yarar­


lanmada yeni yaklaşımlara ulaşılmasıyla ve tarihsel olmayan yön­
temlerin gelişmesiyle belirginleşmiştir. Her iki yaklaşım, kültürel
süreçlere ve genelleştirme araştırmalarına ya da kültürle ilgili yasalara
olan ilgiyi giderek artırmıştır. Genelde, tarihsel yaklaşımın izleyicileri
her zaman ve her yerde ortaya çıkan kültürü bir bilim olarak araştırma
eğilimindedirler. Tarihsel olmayan yöntemlerin izleyicileri ise gelişme
süreci içinde kültürlerin biliminin ne olması gerektiği, tek tek top­
lumların ve böylesine toplumların özelliklerinin ele alınması konusunda
çalışmalarını yoğunlaştırmışlardır. Her iki durumda araştırma gittikçe
artan bir biçimde, özel soru ve sorunlar için yanıtlar arama eğilimin­
dedir. Son zamanlarda da uygulamaya dayalı sorunların çözümü için
antropolojinin ulaştığı sonuçlardan yararlanma eğilimi giderek art­
maktadır.

Kaynakça

A.L. Kroeber and Clyde Kluckhohn: "Culture: A Critical Rewiev of


Concepts and Definitions," Papers of the Peabody Museum
of American Archeology and Ethnology (Harward University),
XLVII, No. 1 (1952), 3 (New York: Vintage Books, 1963, paperback)

C, Daryll Forde: Habitat, Economy, and Society, 2nd Edition (New


York: E.P. Dutton & Co, Inc. 1950, p. 465.

Walter Goldschmidt: On Becoming an Antropologist, 2nd Edition


(New York: E.P. Dutton & Co, Inc., 1950), p. 465.

Walter Goldschmidt: On Becoming an Antropologist (Washington,


D.C., 1970).
34 GÜRBÜZ ERGİNER

Yardımcı Kaynaklar

Boas, Franz: "Antropology", Encyclopedia of the Social Sciences,


Vol. I I , New York: The Macmillan Company, 1939, Pp. 73-110.

— : Antropology and Modern Life, Revised Edition, New York:


W.W. Norton & Company, Inc., 1936.

Goldschmidt, Walter.: Roch (ed.). Exploring the Ways of Mankind.


New York: Holt, Rinehart & Winston, Inc., 196d Aims of Antro­
pology, "The Science of Man in the World Crisis, ed. Ralph Linton,
New York: Columbia University Press, 1945, Pp. 3-18.

You might also like