Professional Documents
Culture Documents
Carpe Diem-Kolay Kısa Keyifli Edebiyat PDF
Carpe Diem-Kolay Kısa Keyifli Edebiyat PDF
ününde istanb
ayının son g kçe öğretmeni
t karlı bir aralık n bitirip yU:ıni yaşında tür
nde alışa madı.. .
ç:: oku.ilan erkeöğr asına bir türlü
at etmenl er od aşıyor şimdi.
0 oldu. fak mu ciz eyle y
Vl" aşık old
u, e vfendi; bir
an
ıyor. çikolatad
cô n ayrı duram en
ka ğıttan kalemde ktan k orku yor. çiçeklerd
'"'Cl alış ma gökte
vazgeçemiyor. arn aba harı seviyor.
en k yazıyor. 22
� papatyayı, yem
n yer de b
eklerd
uldu ğu dergi
si "adı yok"ta
ararke veriyor...
yıldır nefes alıp
"Her kitap cam bir şişe içinde
okyanusa bırakılmış bir mektuptur."
Cemil Meriç
Seda Şener
Bahar 2008, lstanbul
Montaigne
İnsan, bir gün kelimelerin gücünü fark etti. Ke
limelerle bir dünya kurabileceğini anladı. Bir gü
zel düzenledi bu kelimeleri. Sonra hayal gücünün
kapılarını açtı. Hayal dünyasında kaybolmamak
için dilin tüm imkanlarını yanına aldı. Velhasıl ke
limelerden bir saray kurdu, bu saraya da "edebi
yat" adını koydu.
Bu sarayda her şey anlatılabilirdi ama, önce
"zariflik" kapısından geçilmeliydi. Zaten bu yüz
den sarayın adı "edeb" kökünden geliyordu. Edeb,
iyi terbiye ve nezaket demekti. İşte bu yüzden bu
"edeb"li kalem sahiplerine de "edib" dendi.
Sözün uçtuğu yazının da kaldığı bir dünyada
bu edepli edebiyatçıların satırları tarihe yazılır. Za
man yitip gider, yıllar su gibi akıp geçer. Geriye bu
gök kubbede kalemden akan mürekkep kalır. . .
K,im dgmiş. ng dgmiş ...
10
D�d� l(,or�ut
Masallara karışmış bir masalcı. Ne doğduğu
yıl belli ne öldüğü yıl. Masalcı dedikse hafife alın
masın. Bize ta yüzyıllar öncesinden haberler ge
tirdi. En çok da Oğuz Türklerini anlattı. Neye ina
nırlar, nasıl yaşarlar, neleri sever, nelerden kaçar
lar; geçmişin karanlıklarında kaybolmasınlar diye
hepsini söze döktü.
Önceleri dilden dile dolaştı bu hikayeler. Çüf\
kü o zamanlar sayfa sayfa kitaplara yazmak yerine
dilden dile anlatmak vardı. Dede Korkut da muh
temelen bu anlatıcılardan biriydi. Ama masalların
içinden bazen bir kutsal kişi olarak, bazen de bir
bilgin olarak çıkıverirdi karşımıza.
Dili ve anlatımı o kadar sadedir ki üstünden
asırlar geçmesine rağmen anlan hala kolayca an
layabiliyoruz. Bugüne kadar hayatta kalabilmiş on
iki hikaye bizi yüzyıllar öncesine götürüyor, cep
lerimize öğütler doldurup geri getiriyor.
11
Öykünün özeti şöyle ...
Bir zamanlar Deli Dumrul isminde bir yaman
er varmış. Kaba gücüne güvenen bir zorba ... Kuru
bir dere yatağının üstüne bir köprü yaptırmış. Ge
çenden otuz, geçmeyenden kırk akçe alırmış.
Köprüsünün yanına bir oba yerleşmiş. Zaman
sular seller gibi akıp giderken, bir gün obadan fer
yatlar yükselmiş.
Deli Dumrul gidip bunun sebebini sormuş.
" Obamızda bir yiğit öldü." demişler. Bir suçlu ara
mış. "Azrail" demişle r. . .
Deli Dumrul Azrail'e kızıp dövüşmek üzere
meydan okumuş. Bunun gerçekleşmesi için Ya
radan'a yalvarıp yakarmış. Adı üstünde, Deli
Dumrul.
Yakarışı kabul edilen Deli Dumrul bir tören
düzenlemiş. Azrail, insan suretinde gelmiş törene.
Kavgaya tutuşmuşlar. Can alıcı melekle baş etmek
ne mümkün! Deli Dumrul alta düşmüş. Can bu,
tatlıdır. .. Kendisini bağışlaması için meleğe yal
varmış. Azrail. "Senin yerine canını verecek birini
bul. kendini kurtar." demiş.
Deli Dumrul. önce annesine ve babasına git
miş ama onlar canlarını vermek istememişler.
Sonra karısına gitmiş. Karısı, onsuz bu hayatın
hiçbir önemi olmadığını söylemiş ve canını ver
meye razı olmuş.
Bunun üzerine Deli Dumrul ellerini açıp canı
gönülden yalvarmış, "Ya ikimizin canını al ya da
ikimizi de bağışla." diye. Bunun üzerine Tanrı
12
canlarını bağışlamış, her birine yüz kırk yıl ömür
vermiş. Emir beklemekte olan Azrail aleyhissela
ma da, "Annesinin ve babasının canlarını al!" de
miş ... Deli Dumrul ve karısı ise yüz kırk yıl yaşa
mışlar.
1�
B�y d�ba (Mö. 1)
Bir Hint bilgesi . . . Nerde doğdu, nasıl yaşadı,
ne zaman öldü bilmesek de eserleri günümüze
kadar geldi.
Sınır tanımaz ve acımasız bir hükümdarın dö
nemiydi. Beydeba bu azgın hükümdara öğütler
vermek istedi. Onu zulümlerinden caydırmak için,
Kelile ve Dimne'yi yazdı. Kitap fabl türünden. Yani
insanlar arasındaki ibret verici olaylar, hayvanla
rın arasında geçiyormuşçasına anlatılıyor.
Kitap, ismini içindeki bir hikayenin kahra
manları olan iki çakaldan almış. Doğruluğu ve dü
rüstlüğü " Kelile", yanlışlığı ve yalanı ise " Dimne"
simgeler. Eserin tamamında böyle bir ikilik vardır.
Beydeba, eserinin bir dış yüzü, bir de iç yüzü ol
duğunu söyler. Dış yüzü, yani hayvanlar, eğlence
lik kısmı; iç yüzü yani sözler, bilgelik kısmı. . .
Kelile ve Dimne tarih boyunca en çok okunan
ve çevrilen kitapların başında yer alıyor. Temel
konu ahlak ve siyaset. Hikayelerde ihanetler, hile
ler, ihtiraslar, erdemler hem keyifle hem de ders
vererek anlatılıyor.
1'1
Beydeba, kelime anlamı olarak "alimlerin ba
şı" demektir.
Musiki alanında yaptığı buluşlar sebebiyle ki
mileri ona "musikinin mucidi" de derler.
1&
öm�r Ha yyam c10218-11�1J
Ömrü boyunca ölümden sonrasını sorguladı.
Neredeyse tüm bilim alanlarıyla derinden ilgilen
di. Bildikçe bilmediklerinin çokluğunu anladı. An
ladıkça umutsuzluğa düştü. Düştükçe şiirler yazdı.
İranlı bir çadırcının oğlu . . . Fars medeniyetinin
yetiştirdiği en büyük bilginlerden biri sayılıyor.
Zamanının çok ötesinde bir matematik dehasıydı.
İçinden taşanları şiire akıttı. Rubai denen dört
lüklerle bilindi. Hatta "rubainin babası" olarak
anıldı.
� Adalet evrenin ruhudur.
� Yaşamanın sırlarını bileydin ölümün sırlarını
da çözerdin.
� Dünya üç beş bilgisizin elinde . . .
D
fgr'ldüddm-i Attar (1120-11�21)
Babası ilaç ve güzel kokular satardı. Bu işi ya
panlara da "attar" denirdi. Çocukluğunu babası
nın yanında attarlık öğrenerek geçiren Feridüd
din, işinden arta kalan vakitlerde büyük alimlerin
yazdıklarını okurdu.
Bir gün bir derviş, dükkanının önünden geçer
ken içeri bakıp bir "Ah!" çekti. Feridüddin-i Attar
ona, neden baktığını ve niçin ah çektiğini sordu.
Derviş: " Benim yüküm hafif. Dünyada hırkamdan
başka bir şeyim yok. Bu dünya pazarından kolay
ca geçerim. Fakat sen bu kadar ağır yükle kendi
başının çaresine nasıl bakarsın?" dedi. Attar ona,
"Bu dünyadan nasıl geçip gidersin?" diye sordu.
Derviş de: " Hırkayı sırtımdan çıkarır, başıma yas
tık yaparım, canımı Hakk'a teslim ederim." deme
siyle birlikte hırkasını çıkardı ve başının altına
koydu, orada canını teslim etti. Feridüddin- i Attar
bu olaydan çok etkilendi. Zaten dinini öğrenme
arzusuyla doluydu. O günden sonra varını yoğunu
sadaka olarak dağıttı. Ömrünün geri kalanını ilim,
irfan öğrenmekle geçirdi.
Hayatına hem öğrenip hem de yazarak devam
etti. Ömrü boyunca iman ve ahlak temalarını an
lamaya ve anlatmaya çalıştı. lnanç ve ırk ayrımı
18
gözetmeyen insan sevgisi kitaplarının her satırına
sindi. Batı' dan ve Doğu'dan birçok yazar onun et
kisinde kaldı.
Mevlana daha on yaşlarındayken babasıyla
Nişabur'a gittiğinde Attar ile görüşmüştü. Feri
düddin- i Attar, Mevlana'yı görür görmez onun
dehasını fark etti ve babasına müjdeledi. Mevlana
da onu, ilk üstadı olarak kabul etti. Üstadının ken
disine ithaf ettiği kitap olan Esrarname'yi hayatı
boyunca yanından ayırmadı. Ve onun hakkında
şöyle dedi: "Attar, aşkın yedi şehrini gezdi de, biz
ancak bir sokağının dönemecindeyiz!"
1.Ş
tJg dgmiş Fgr11d üddm-i Attar.. .
20
Bir yerlerde duyduğun küçük bir hikayede ya
da güzel bir sözde rastlayabilirsin ona. Kimi za
man bu yazıların altında onun adını bile bula
mazsın. Fakat bu hikayelerin çıktığı iki kaynak,
Bostan ve Gülistan, tüm dünya kütüphanelerinin
raflarında bulunuyor.
Kısaca "Sadi " adını kullanan İranlı bilge; öm
rünü ilim öğrenmekle, talebe yetiştirmekle ve in
sanlara doğru yolu göstermekle geçirdi.
21
Kalbi dünyaya sığmayan, okyanuslar kadar
sevgi dağıtan, yine doymayan . . . Fikri ile zikri ara
sında boşluk olmadan yaşayan benzersiz bir şair
ve yol gösterici bir düşünür. . .
İçi dışına da yansımış olmalı ki; onu gören
a..Iimler, içinden çıkan aşk ateşini alnında fark et
mişler. Ruhu kabına sığamayıp dışarı taşmış son
suzluktan bir nefes . . .
Mevlana, hikmetli sözleri ve gizli sırları kale
miyle açarken sık sık hikayelere başvurur. Hikaye
lerin arasında başka konulara girip sonra sezdir
meden başladığı hikayeye geri döner.
Fikirlerini anlaşılır kılsın diye ayet ve hadisler
den bolca yararlanır. Hallerini dizelere dökerken,
hem kelime hem de mana ustalığı yapar. Bunların
yanında okuyanları eğitmeyi ihmal etmez.
Mevlana'nın şiir anlayışında; kelimelerin yeni
anlamlar kazanması, teşbih ve mecazların farklı
laşması, gönüldeki duyuşların öne çıkması şiire
kalıcılık kazandırmıştır.
Bugün tüm dünyanın tanıdığı ve Batı'da ' Ru
mi' adıyla bilinen Mevlana'nın 800. doğum yılı
olan 2007 yılı, UNESCO tarafından 'Dünya Mevla
na Yılı' olarak ilan edilmiştir.
� Nice insanlar gördüm, üzerlerinde elbise yok.
Nice elbiseler gördüm, içlerinde insan yok . . .
-1-'İCİV
('
-Hiciv, ede&iyatta Bir ya-ı..ı tü rü dü r-. E>ir-
ıdşiyi -ıa da olayı iğneleyici sô uer"fe,ala�ı i�a
deler1e tv1an"2-Ul'Vı yolla eleştir-rvıe� hiciv 'ja
da, �r-c=ıi adı verilir-.
işte sir- hiciv ô rrıeğı:
Q Allah"ta" 1c.0(1<.M8?..5
Bundan 700 yıl önce, " Gelin tanış olalım, işi
kolay kılalım, sevelim sevilelim, bu dünya kimse
ye kalmaz." dedi. Eğer Yunus'un sadece bir şiirine
uyarak yaşasaydı insanlık ne savaş kalırdı dünya
da ne düşmanlık . . .
Yunus Emre, Anadolu' da Türkçe şiirin öncüsü
olan mutasavvıf bir halk şairi. Söylediği gibi yaşa
dı, yaşadığı gibi şiirler söyledi. Yüzyıllardır diller
den düşmedi. Sevgiyi bir hayat felsefesi yaptı. Gö
nül kırmayı en büyük suç saydı. Tüm insanlığa ku
cak açtı. Temiz bir Türkçesi vardı. "Yaratılanı Ya
radan'dan ötürü hoş gör." dedi.
Yunus, Hakk'ı arayarak geçirdi ömrünü. Allah
için söylediği sözleri, zaman mekan dinlemeden
dünyaya yayıldı.
Yusufu kaybettim Kenan elinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz
28
Mevla'nın kemter kuluyum,
Kimse baha saymaz bana.
O\
\\
-
Batı edebiyatının temeli olarak Yunan ve Latin
edebiyatları kabul edilir.
Yunan edebiyatında Homeros, Aiskhilos, Sop
hokles, Euripides, Aristophanes, Heredot, Platon,
Aristoteles ve Ezop öne çıkan isimler oldular ve
birer usta kabul edildiler.
Milattan önce ikinci yüzyılda Yunan edebiyatı
sahneden çekilip yerini Latin edebiyatına bıraktı.
Latin edebiyatı da kendi içinden bazı baba
isimler çıkarttı. Cicero, Virgilius, Horatius ve Se
neca kendi dönemlerine damgalarını vurdular.
Bu parlak dönemlerden sonra Avrupa' da yak
laşık bin yıllık bir karanlık devir başladı. Bu dö
nem içinde kayda değer edebiyat çalışmaları hiç
görülmedi dense yeridir.
Bu uzun sessizlik Rönesans devriyle son bul
du. Rönesans' ın beşiği olan ltalya'da on üçüncü
yüzyılda Dante'nin sesi yükseldi. Dante'nin ilahi
Komedya ile yaptığı bu çıkış İtalyancayı bir edebi
yat dili haline getirmeyi başardı.
�o
İtalyan ozan. Gerçek adı olan 'Durante'yi kı
saltarak oluşturduğu Dante ismini kullandı.
Babasını pek sevmezdi. Bu yüzden kitaplarında
ondan hiç bahsetmedi. On sekizine geldiğinde
hem annesini hem de babasını kaybetmişti. Sonra
sında üvey annesi ve üvey kardeşleriyle yaşamak
zorunda kaldı.
Talihsizlikler sonucu iyi bir eğitim alamadı,
oysa içi öğrenme tutkusuyla doluydu. Klasikleri
okuyor, ayrıca döneminin şairlerini de takip edi
yordu. Yazma yeteneğini ilerletirken, önemli
isimlerin toplantılarını kaçırmadı, birçoğuyla ar
kadaşlık kurdu.
Dante'nin ilham kaynağı Beatrice'di. Daha do
kuz yaşındayken aşık olduğu bu güzel kıza hiçbir
zaman açılamadı. Bir şövalyeyle evlenen Beatrice,
evlendikten iki yıl sonra henüz yirmi dört yaşın
dayken hayata gözlerini yumdu. Bu aşk, bu ölüm
Dante'nin kalemini çok etkiledi.
Dante'nin en bilinen eseri, ahirete yapılan bir
yolculuğu anlattığı llahi Komedya' dır.
Eserin orijinal adı, La Divina Commedia.
Bu eser Cehennem, Arafve Cennet isimlerinde
üç ciltten oluşur.
�1
� Cehennemin en kızgın ateşi, ahlaki bir çöküş
yaşandığı zamanlarda tepkisizliğini muhafaza
edenleri yakacaktır.
� Zamanın kaybolduğunu bilenler, en çok üzün
tü duyanlardır.
� Sefalet içinde iken mutlu günleri hatırlamak
kadar acı bir şey yoktur.
� İnanma insanların samimiyetine, menfaatleri
için gelirler dize . . .
Ölümlerde, doğumlarda, yedisinde, kırkında,
pek çok vesilelerle okunan, okutulan meşhur
Mevlid'in şairi . . .
Süleyman Çelebi, Orhan Gazi döneminde Bur
sa'da doğmuştur.
Söylenceye göre, bir gün İranlı bir vaizin "Mu
hammed'in diğer peygamberlerden bir farkı yok
tur." demesi üzerine yüzyıllar boyu dillerde olan
Mevlid1 yazdı. Eserin gerçek adı, Vesiletü 'n Necartı.
"Kurtuluş vesilesi" manasına gelen Mevlid, üç
yüze yakın beyitten oluşur ve mesnevi türünde bir
şiirdir.
Maaşı verilmeyince bir "şikayetname" yazdı.
"Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar. " di
zesiyle başlayan şiirde, yapılan yolsuzlukları yaz
dı. Mecnun'un aşkını bile beğenmedi. "Asıl aşık
benim, Mecnun'un sadece adı var" dedi. Sanki şi
irler söylemek için dünyaya gelmişti. Aldığı iyi eği-
•
timi de şiir için kullandı. Çünkü ona göre ilimsiz
şiir, temelsiz duvar gibiydi.
Asıl adı Mehmet ... Kendi şiirlerinin başkalarıy
la karışmaması için bir takma ad aradı. Kimse kul
lanmaz diye "gereksiz" anlamına gelen "Fuzuli"
mahlasını kullandı. Üç dilde şiirler yazdı. Türkçe
yi, Arapçayı ve Farsçayı alasıyla biliyordu.
"Gerçek varlık Allah'tır, ona ulaşmanın yolu da
sevgiden geçer." dedi. Hatta ona göre evrende ne
varsa sevgiydi, gerisi ancak boş sözdü ...
Şiiri, yalnız şiir olsun diye söylemedi. Varlık
görüşünü şiirleriyle koydu ortaya. Baskıdan, iki
yüzlülükten ve bilgisizlikten ömür boyu kaçtı.
Ona göre dünya, bir alışveriş yeriydi ve herkes
elindekini ortaya dökerdi. Kimi altın, gümüş ser
gilerken o; erdemini, bilgisini, sözünü döktü orta
ya. Doğduğu topraklarda, Kerbela'da gözünü
yumdu dünyaya.
� Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
� Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib,
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır.
� Bende Mecnun'dan füzun aşıklık istidadı var,
Aşık-ı sadık benim, Mecnun'un ancak adı var.
� Ne yanar kimse bana ateşi dilden özge,
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı.
Henüz on sekiz yaşındayken ünlü bir şair ola
rak anılmaya başladı. Ona "Şairlerin Sultanı" de
diler. Osmanlı'nın en güzel zamanında, padişah
ların da en muhteşeminin devrinde yaşadı. Muh
teşem Siileyman'ın ölümünün ardından yazdığı
mersiye ile ününe ün kattı.
Önceleri ailesinden gizli medreseye giderdi. Aile
si, onu vazgeçiremeyince eğitimine devam etmesine
izin verdi. O büyürken şiire olan ilgisi de gitgide arttı.
Büyük şairlerle tanıştı. Kısa sürede kendini gösterdi.
Şiirde o kadar ilerledi ki herkes tarafından ku
sursuz kabul ediliyordu. Dönemindeki şairlerden
çok farklı olan Baki, devrine damgasını vurmayı
başardı ve "Sultanü'ş Şüera" yani şairlerin sultanı
sıfatıyla anıldı. Herkes Allah aşkından bahseder
ken o sevgilisine gazeller dizerdi.
Çoğu zaman espriliydi ve dedikoduyu severdi.
Onunla hiç bağdaşmıyor gibi gözükse de devlet iş
lerinde bulundu. Özgürlük düşkünü bir adamdı.
Dünyanın geçiciliğinden yakındı hep ama oku
yanları aşka, şaraba çağırdı. Tezatlarıyla anlaşıla
masa da fani alemde adı baki kaldı.
tJ� d�miş eak,i . . .
CİNAS
'fa"Z-rlrŞlan a'Y\ı af\'ıa ar"\Jaf\'ılan �aı1c.lr
olan kelirvıe.leri Bir- ar-ada kullaf'\111'\a
sana-trdrr-
Hep rahat içinde yaşadı, keyfine düşkün bir
adamdı. Bir dönem babasının izinden giderek si
yasetle ilgilendi. Fakat daha sonra bu uğraşlarını
bırakıp babasından kalan çiftliğe yerleşti. Hayatı
nın çoğunu kütüphanesinde okuyarak ve yazarak
geçirdi. Kütüphane duvarına şöyle yazdı:
"157 1 yılı: Michel de Montaigne, otuz sekiz ya
şında. Doğum yıldönümünden bir gün önce;
meclisteki kulluğundan ve memuriyetinden bık
mış; fakat sapasağlam olarak kitapları arasına dö
nüyor ve geri kalan günlerini orada, sessizlik için
de geçirmeye karar veriyor. "
Montaigne'i diğer yazarlardan ayıran en
önemli şey, yazılarında "ben" diye konuşuyor ol
masıydı. Sadece kendinden söz ediyor ve dünyaya
kendince bakıyordu.
Kitabının adını Denemeler koyarken yeni bir
türün isim babası olduğunu muhtemelen bilmi
yordu. Bu kitabı yaklaşık yirmi yılda tamamladı.
Kitapta akla gelebilecek her konuda fikirlerini
söyledi. Sade bir dil kullandı.
Montaigne; kendini dikkatle gözlemler, en giz
li hallerini yakalamak için çaba sarf ederdi. Hatta
hayatının bütün hazları gibi uykusuna da pek
düşkün olduğu halde, kendi kendini uyur ve rüya
görür halde yakalamak için uşaklarına gece onu
birdenbire uyandırmalarını tembih ederdi.
DENEME
Denervıe, jauınr\ e.elli Bir- kOr\uda
e:.örü şıer-ir\İ kısa Biçirvıde al\fa-t-tı ı ğ
edeBi�a-t -tü. rü dü. r-. 'f auır- ı.:.irvıseje
Bir- şej kar\ttlarvıaja çalışrvıa-ı.. "Ber\"
dije e.aşlaj8r\ cü. rvılefer- var-dır-, çü r\kü.
e.ur\lar- jalr\rz.ca jauınr\ �ikiı1er-idir
Tü. r-ı.:. edeBi j8-t lr\a der\ervıe -tü. -
rü, Ba-tı edeBİj8-tlanr\lr\ e-t
kisijle Tar\"2-İl'V\a-t'-tar\ sor\r-a
e:.ir-rvıiş ve Cu.rW-.ur-ije-t'-ter\
sor\r-a e:.elişrvıiştir-.
Madrid'de yoksul bir ailenin yedi çocuğundan
biri olarak geldi dünyaya. Düzenli bir eğitim alama
yıp eğitimini kendi kendine tamamlayanlardan ...
Hayatı boyunca çalışabileceği düzenli bir iş
aramasına rağmen bulamadı.
Bu arayış içinde bir gün bir kavgaya karışıp, bi
rini yaraladı. Cezası, sağ elinin kesilmesi ve on yıl
sürgündü. Cervantes, bu cezadan kaçıp İtalya'ya
gitti. Orada Haçlı Seferleri'ne katıldı ve lnebah
tı'da Türklerle savaştı. Sağ elini ona bağışlayan ka
der sol elini bu savaş esnasında bir gülleyle aldı.
Osmanlı'ya esir düştü. Bu dönemde lslamiyet'ten
ve Türklerden çokça etkilendi. Bu beş yıllık esare
tinin ardından fidye karşılığında yurduna döndü.
O, "Tek Kollu Cervantes" idi artık. Sağ elini
kurtarmıştı ama sol kolunu kaybetmişti. Eğer yur
dundaki cezadan kaçmasaydı; sağ eli olmayaca
ğından, belki de hiç yazamayacaktı.
Ülkesindeki yeni yaşamına bir memur olarak
başladı ama bu işi de uzun soluklu olmadı. Yol
suzluk suçlamasıyla hapse atıldı. Bu hapis süreci,
roman türünün ilk örneği sayılan Don Kişot'u or
taya çıkarmasını sağladı.
'ıO
Don K,işot
Don Kişot, kimi zaman yel değirmenleriyle, ki
mi zaman makinelerle savaşır. Gördüğü her nes
neyi kitaplarda okuyup bellediği düşmanlarına
benzetir. "Ben Tanrı tarafından gönderildim ve
adalet için savaşıyorum. " der. Herkes ona bir "de
li" gözüyle bakar.
Bu roman, okuyanlara masal tadını verse de,
yatmadan önce okuduğumuz masallara benze
mez. Don Kişot'a bir "kaçık" olarak baksak da; o,
aslında değerlerin yitip gitmesine karşı haykır
maktadır. Ayrıca "insani" uğraşları bir kenara bı
rakıp günlerini eğlenceyle geçiren soylulara karşı
da acımasızdır.
Cervantes, bu kitapta çağımızı yüzyıllar önce
sinden sezmiş ve inceden alaya almış gibidir. Ha
la keyifle okunuyor olmasının bir nedeni de bu
dur belki. . .
2ı1
� Eldeki serçe uçan turnadan iyidir.
� Zamanın unutturamayacağı anı, ölümün sile
meyeceği acı yoktur.
� Borcunu ödememek kararıyla alışveriş yapan
için fiyatın önemi yoktur.
� Aşkın gözlükleri öyle pembedir ki; bakırı altın,
yokluğu varlık, gözdeki çapağı inci gibi gösterir.
� Kuru pantolon ile balık tutulmaz.
� Dünya edebiyatındaki ilk modern roman:
Don Kişot (Cervantes)
� Dünya edebiyatındaki ilk kadın romancı:
Afra ben
� Dünya edebiyatındaki ilk özgün çizgi roman:
New Fund
� Dünya edebiyatındaki ilk çizgi macera hikayesi:
Dick Tracy (Chester Gould)
� Dünya edebiyatındaki ilk realist roman:
Madama Bovary (Gustave Flaubert)
� Dünya edebiyatındaki ilk komedi türü yazarı:
Aristofanas
D '
btl
. it
ı
1
·'lr_,, ,'1
'L
y
N ı.
İlk ANSİKLOPEDİ
cjctopaedia
1559 -ııtında "Baste de El'\
if'"\Ô(L.(M. adı)Ca
Seu üre.ıs D\scipt
du "'iadakı 111<.
-ıa'Jıl'\lôl'\SI'\ ı:.ı-tae.�
_
lt"\da
ın<;8rl81"" �kk
e �o ..-e.
<"'O (\.A nu �ıerın ı�
en �aır.ın
rvıe.Jc,;t
�"\JM ..,.er
1l6 Cn..-t"ıne.)
Şiir ü '2.e
ri •'"'=
� 'iB2.lffVııŞ
11 ·
...ık.ıner; ....' .7..ı az. ıtar ı"
·
_,_ . .
..
cU
/Vıu "le '
de
•
Ke/i e
ıvı , ditiıvıiz.e � "lt . r.
C::ıe<;!fVıiŞt rarısız.ca
i r. da"
d
(,0-y._ <,'
---- il�\:- . �\'' ---
v \�0ç._W .
0-."1\ ·
B>ER..CE.SIE
�
Şiirlerin en qÜ 2.e.I, en etkili diz.e ya da
Boeyi-tleri"le denir. C::ıenelde -tü fVl şiir u.nu.
-tu.lsa da 5erces-teıer 1-,ep akılda kalır.
kanuni Su.J-tan Sü le'Jl'll'lanı'ın B>ir şiirinde
C::ıe� "Oltvlaya devlet cihanda 5ir ne.tes
sıhha-t qi5i" söz.ü, 5u.na iyi 5ir örnek-tir.
Bir eser için altmış yıl çabaladı. Çabaladığına
da değdi, çünkü ömrünün son demlerinde ta
mamladığı Faust dünyanın en iyi eserlerinden bi
ri olarak sayıldı.
Goethe zengin bir kütüphane içinde büyüdü.
Küçük yaşında üç dil öğrendi. Yine o yaşlarda iz
lerken çok etkilendiği tiyatrolar edebiyatla yakın
dan ilgilenmesine sebep oldu. Romanlarının yanı
sıra etkileyici şiirler de yazdı.
Görsel olan her şeye ilgisi vardı. Bir nesneye ya
da insana asla sadece bakıp geçmezdi. Onu anla
maya ve anlatmaya çalışırdı. Azimli bir adamdı;
başladığı her işi sonuna kadar götürdü.
"İnsanlık her şeyini Hz. Muhammed'e borçlu
dur. " dedi. Hem çağdaşlarını hem de tüm Avru
pa'yı hayrete düşürdü. Kitapların kitabı dediği
Kuran ile yirmi üç yaşında tanıştı. "Müslü
man'ım" demedi ama ünlü eseri Doğu-Batı Diva
nı'nın önsözüne " Bu kitabın yazarı, Müslüman ol
duğunu reddetmez. " diye yazdı.
� İnsanlara oldukları gibi muamele edersek, on
ları daha kötü kılarız. Eğer onları olmaları ge
rektiği gibi ele alırsak, olabilecekleri kadar iyi
yaparız.
� İsteklerimiz, içimizde yatan yeteneklerimizin
bir elçisidir.
� Kimse, denemeden gününün nereye varacağı
nı bilemez.
� Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak bir sa
nattır...
� İnsanın bilgisi arttıkça huzursuzluğu da artar.
� Çiçeğin dikeni var diye üzüleceğine, dikenin
çiçeği var diye sevin . . .
Bütün şiirlerini bir "divan" da topladığında he
nüz yirmi dört yaşındaydı. O yaşta divan sahibi ol
mak, hele onunki gibi fikir derinliğine ve güzel üs
luba sahip olmak o güne dek kimsenin erişemedi
ği bir mutluluktu.
Bir anda yıldızı parladı. Etrafı hayranlarıyla
dolup taştı. İşte bugünlerin birinde bir sanat mec
lisinde söz dönüp dolaşıp şair Nabi'ye geldi. Ora
da bulunanlar Nabi'nin mesnevisini övmeye baş
ladılar. Bu övgü o kadar ileri gitti ki konuşanlar
dan biri, " Böyle bir mesnevi bir daha yazılamaz."
dedi. Şeyh Galip ise çok abartıldığını söyledi. Bu
nun üzerine sordular: "Peki sen yazabilir misin?"
Gururu incinen Galip: "Evet, hem de daha güzeli
ni." dedi. Dediğini yaptı. Altı ay içinde, Nabi'nin
Hayrabat'ını gölgede bırakan Hüsn ü Aşk'ı yazdı.
Galip Dede'nin bu kadar kısa zamanda bu ka
dar güzel bir eser ortaya çıkarmasının altında; ru
hundaki büyük şiir cevherinin yanı sıra, Mevlevi
lik eğitimi yatıyordu. O, Mevlana'nın Mesnevi'sini
tam on bir kez okumuş, neredeyse ezberlemişti.
Şiirinde semboller kullanarak döneminde bir
çığır açtı. Erken yaşta eşsiz eserler verdi.
En bilinen eserleri Hüsn-ü Aşk ve Divan. Pek
çok kişi onu şu meşhur beyti ile hatırlar:
Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen.
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen.
(Kendine iyi bak çünkü alemin özüsün sen.
Varlıkların gözbebeği olan insanoğlusun sen.)
�ib...
Ünlü şair Mayakovski ile Nazım Hikmet, Mos
kova'daki üniversite yıllarında zaman zaman bir
araya gelerek şiir üzerine konuşur, tartışırlarmış. İş
te bu karşılaşmaların birinde, Mayakovski sormuş:
" Nazım, sizin en ünlü şairiniz kimdir?"
Nazım Hikmet hiç duraksamadan:
"Şeyh Galip'tir." deyip onun şiirlerinden bir
örnek okumuş.
Şiirdeki zenginliğin farkına varan Mayakovski:
"Biz şiire bu kadar anlam derinliği veremiyo
ruz. " demiş.
�o
Stendhal, onun ismi değil, mahlası. Gerçek
adı, Marie-Henri Beyle. Fransız romancı ...
Napolyon'a özendi. On yedi yaşındayken as
ker olmak isteğiyle yandı tutuştu ve gidip orduya
yazıldı. Savaşın tek katkısı gezip gördüğü yerler
oldu. Buraları bazen kitaplarında da anlattı.
Aşık olduğu kadının peşinden Marsilya'ya gitti
ve orada uzun yıllar kaldı. Burası onun yazmaya
başladığı yer oldu. Hayatını sürdürebilmesi için
para kazanması gerekiyordu. Bunun en kolay yo
lu da rahat bir iş olan memurluktu. Sık sık izin de
alabiliyordu. Bu izinlerinde vaktini yazmakla ge
çirdi. Yine aldığı izinlerden birinde Paris'e gitti. iz
ninden geri dönemedi. Bir sokak ortasında, kalp
krizi geçirdi ve teslim etti canını.
Hem açık görüşlü hem tutucu; hem taklitçi
hem özgün; hem açık yürekli hem de içe kapanık
ilginç bir kişiliğe sahipti. Bu renklerini eserlerine
de yansıttı. Kimi zaman perdenin arkasında kala
nı da gösterdi kitaplarında. " Gerçekçilik" akımı
nın içinde kabul edilmesi bundandır.
�1
St�ndhal S�ndromu
Stendhal, Floransa'ya gittiği bir gün çok küçük
bir mekan içinde o kadar çok sanat eseri görmüş ki
bayılıvermiş. Hemen dışarı çıkarmışlar ama dakika
larca kendine gelememiş. Floransalı bir doktor, pek
çok turistin sanat eserlerine ve tarihi eserlere karşı
benzer tepkiler verdiğini tespit etmiş. Bu hastalığın
adını da "Stendhal Sendromu" koymuş. Böylece
edebiyattan tıp sözlüğüne bir köprü kurmuş . . .
"-4-ler e:ı,u.n,
Hı...ar-ı c,,.elsın ve.13
e:.e.ırvıe.sın
�ırMI sert n""" ja:ı..ınrı.. •
(,S-te.!"\dıııl)
Köy kökenli bir ailenin çocuğu ... Asıl ismi Ho
nore Balssa. Adını 'Balzac' olarak değiştirdi ve is
mine, soyluluk ifade eden 'de' öntakısını ekledi.
Herkesin uyumak için yatağa girdiği vakitler o
uykudan kalkardı. Birkaç saat uykunun ona yete
ceğini düşünür kalemine sarılırdı. Aslında böyle
olmayabilirdi. Bir avukat daha çok uyuyabilirdi
çünkü. Eğer babasını dinleyip de hukuk okusaydı
daha rahat bir yaşamı olurdu. Fakat o zaman da
Fransız edebiyatının dev isimlerinden biri ola
mazdı.
tık eserleri tam bir başarısızlık örneği sayıldı.
Özgüveni ve kazanma tutkusu sayesinde, bazen
günde 14 saat çalışarak hakkında söylenenleri
tam tersine çevirdi. Arkasında bıraktığı 97 eserle,
döneminin iyi-kötü tüm gerçeklerini göz önüne
serdi. Onun edebiyatı, içinde bir tarih barındırdı.
Tüm eserlerine de bu nedenden insanlık Komed
yası dedi.
Paraya, asalete ve kadınlara fazlasıyla düşkün
dü. Soylular arasında bir yeri olsun istedi ve tanı-
nan bir isim olmayı başardı, yazdıkları peynir ek
mek gibi sattı. Ama har vurup harman savurdu
ğundan başını borçtan çıkaramadı. Kapıya gelen
lerin alacaklı olup olmadığını anlamak için parola
sorduğu bile olurdu. Asil ama yoksul Balzac, arka
sında haciz davaları bırakarak hayata gözlerini
yumdu.
- \"
antotrvıa . �"' ·
"'B>a.-.a �&rvıu.(V.
O)
<Vı ctor ..µıuC:::ı
Öncelikle, oyun oynama ... Kumda veya telle
oynayan bir çocuk gibi, bir tel bulup onu bükmek
ten hoşlanan bir çocuk. Bir başka gerekçe, duvara
şeytan resmi yapmak ... Böylece bir endişeyi, bir
umutsuzluğu, bir sıkıntıyı uzaklaştırmak söz ko
nusu olabilir. Tarih öncesinde de ressamlar kork
tukları hayvanın resmini duvara çizerek ondan
kurtulmuşlar.
(Mu: Frisc�)
(�aorsa orwall)
(Honora da Balbac)
(Mich�I Tourni�r)
(ıri8 Murdoch)
?1
Ona, "gotik edebiyatın babası" diyorlar.
Poe, çok küçük yaşta annesiz ve babasız kaldı.
Bir tüccar bu kimsesiz çocuğu yanına aldı. Onu
özel okullarda okuttu. Ama o, öğrenciyken alkol
ve kumar gibi iki illetle yaşamını alt üst etti. Ku
mar borçları yüzünden üvey babasıyla zaten hiç
bir zaman çok iyi olmayan arası, iyice açıldı. On
dört yaşındaki kuzeniyle evlendi. Karısını evlili
ğinden kısa bir süre sonra kaybetti. Bu kayıpla bir
likte ölümü ve ölümden sonrasını sorgulamaya
başladı.
Başarısız dergi girişimleriyle başlayan edebi
yat hayatı, bir öykü yarışmasından aldığı birinci
likle güzelleşti. Şiirleriyle ve korku hikayeleriyle
tanınan yazar, modern şiirin kurucularından sa
yıldı. Gizem dolu hikayeleri ve şiirleri hala yaşasa
da kendisi kırk yaşında bir meyhane önünde ölü
bulundu.
· tJa damiş Poa ...
Poe.)
<Ede.af" A11a"
C� arl�s Dic��ns c1a-12-1a-?o)
Hırpalanmış çocukların kaderini değiştiren İn
giliz romancı. .. Hırslı ama bir o kadar da becerik
siz bir babanın oğlu . . . Babası bir hatası yüzünden
hapse girince, daha on bir yaşındayken okulu bıra
kıp bir boya fabrikasında çalışmak zorunda kaldı.
Burada kendi gibi onlarca çocuk tanıdı. Eğer fakir
lik ve acılarla değil de sıcak yuvasında büyüseydi
belki de bu kadar etkili bir yazar olamayacaktı.
Dickens'in bir sonraki durağı bir avukatın yanı
oldu. Burada hızlı yazma sanatını yani stenografi
yi öğrendi. Bu yeteneğiyle bir gazetede işe başladı.
Böylece ona yazarlık yolu açıldı. "Boz" takma adı
nı buldu kendine ve edebiyat dünyasına ilk adım
larını attı.
Büyük laflar eden yazarların yanında küçük
görüldüyse de yazdıklarıyla birçok çocuğun haya
tını kurtardı. İngiliz halkının çocuklara bakışını
değiştirdi. Acılarıyla mizah yeteneğini harmanla
yarak unutulmaz kitaplar bıraktı ardında. Gerçeği,
masalsı bir dünyanın içinde yansıtan Dickens, el
li sekiz yaşında ölümle kucaklaştığında, halk ar
dından şöyle dedi: "Sevgilimiz bizi terk etti."
tJ� d�miş Dick,�nB. . .
M. •
�a1a-t• �de.n l!>aşı a�e'jÖı
•
"'361...'"' -t\rlaf"dıM
S8'""\�erin
('[>o'\'tO'jt.V".akl )
Yalnızlık sevdalısı bir şair. . . tflah olmaz bir
melankolik . . . Ve ana kuzusu . . .
"Ben nerede değilsem orada iyi olacakmışım
gibi gelir." dedi. Kendi kopardığı bir fırtınanın
içinde yaşadı.
Çoğu kişi tarafından gelmiş geçmiş en iyi şair
olarak anıldı. Öyle bir yol açtı ki oraya uğramadan
geçen şair neredeyse kalmadı.
Tam kırk dört yer değiştirdi. Evet, hiçbir yere
ait hissedemedi kendini, ama bu yer değişiklikle
rinin önemli bir nedeni de ödeyemediği kiralardı.
Kısacası, borçlar kovaladı, o kaçtı.
Aslında babasından iyice bir miras kalmıştı
kendisine. Fakat bir sebeple bu miras geri alındı.
Modern zamanları reddetti ama bir 'moder
nist' olarak anıldı.
Frengi hastalığına yakalandı. Son günlerinde
hastalığı iyice ağırlaştı, bir tutkuyla bağlı olduğu
annesinin kollarında can verdi.
� Etrafımdili insanlara dehşet ve tedirginlik his
settirdiğimde yalnızlığı ele geçirmiş olacağım.
� Hem bıçağım hem de yara, hem yanağım hem
de tokat, hem kurbanım hem de cellat, ezen ve
ezilen bu çarkta . . .
� Wagner'i severim, fakat tercih ettiğim müzik,
kuyruğu pencereye sıkışan ve kurtulmak için
camı tırmalayan kedinin çıkardığı sestir.
� Dünya, yanlış anlamalar üzerine döner.
� Her zaman bir şair ol . . . Düzyazıda bile . . .
80
�g dgmiş Tolstoy ...
dff" lı:.ı ,
�o 1e. h0("01la('
vaf'
e:;.ı.J. ne.şın
ö -ttü lc.Jll!.l""I ı�\n,
do!jd'°'9"" " '°"'nar ·
81
Amerikalı yazar. Asıl adı, Samuel Langhorne
Clemens. Ama herkes onu takma adı olan Mark
Twain ile tanıdı. Bu isim, aslında bir denizcilik te
rimiydi ve Mississippi nehri üzerinde seyreden
gemilerde denizcilerin nehrin derinliğini ölçmek
için kullandıkları bir deyimden gelmekteydi.
Babası ölünce okuldan ayrılıp çalışmak zo
runda kaldı. Çok çeşitli işlerde çalıştı, fakat o en
çok kaptanlığı sevdi. Bu adı kullanması boşuna
değildi. Onu yazmaya sevk eden işi ise gazetecilik
oldu.
İyi bir mizah yazarı . . . tık kitabı ona büyük şöh
ret getirdi. Bu yönüyle Amerikalılar onu çok sevdi
ler. Şahsını bir kez olsun görebilmek için saatlerce
kuyruklarda beklediler.
Kitabından kazandığı parayı matbaa işine ya
tırdı. Fakat iflas etti. Borçları yüzünden çokça pa
ra kazanması gerekti. Bunun için dolgun ücretler
karşılığında konferanslar verdi. Hiç hoşlanmasa
da bu konferanslar yüzünden akıllarda "şakacı"
biri olarak kaldı.
Yazılarıyla ünlenince dünya gezisine çıktı. Ge
zileri sırasında Türkiye'ye de uğradı. Yazılarında
lstanbul'dan, Boğaziçi'nden de bahsetti. Bu gezi
ler ona edebiyat dünyasına ismini kazıyacak ki
taplar yazdırdı. Döneminde Amerika'nın en po
püler ismiydi. Dünyada ise çocuk kitaplarıyla baş
sıraya yerleşti.
c.ü ne
"'f a!>adıC.ı" her
ha:jrl•,:_.,... "'�
er. c.ü ı.eJ
�
�hut
, <>
Sil\ S1:T'°e.
"
r \J � an
r in 1:i � h
r Ce.-ı.Mi
tJa damiş tJamı� ı<,amal . . .
>t-'I
( o -...
" �t, ' . \'' --
ç_':>'J t>
\':Jı\ ı� o
kOMPOZ-İS'{QN
------
ğ
B>ir- kOl"\Ul"\UI"\ danvıada ıl"\ıkl ıki:al"\ kurtu
lup e.ir- dü -z.el"\e sokull\lıasıdır-. Sadece
edee.ijatta de ği l r-esil\lı, l\lıü "Z.İk e:.isi alal"\
lar-da da kullal"\ılır-. Edee.i�ttaki asıl
ar'\lal\lıı ise ��ller-il"\, duje:.u ve
dü Şü l"\ceJer-il"\ hetVı dü �r'\li heM de
al"\laşılır- şekilde , is1:er- sö"Z.lü , is-ter- �-ı..ı lı
ar'\la1:ılrvıas ıdır-.
Arkadaşları ona "kırk beygirlik yazı makinesi"
derdi. . . Hikaye ve roman tarzının ilklerinden.
Tarzı, bugünkülerle kıyaslandığında acemicedir.
Bunun yanında edebiyatımızda bir köşe taşıdır.
Eserlerinde okuyucuya, "Ey okuyucu, burada be
lirtmek isterim ki ... " şeklinde doğrudan hitap ederdi.
Okumaya aşıktı. Okudukça yazdı, yazdıkça oku
du. Tüm ilimleri öğrenmek isterken hiçbirini derin
lemesine kavrayamadı. Buna vakti de yoktu, çünkü
yazmak için yeni şeyler öğrenmek zorundaydı.
Gazetelerde ve dergilerde yazıları yayımlanı
yordu. Sivri dilli bir yazısından sonra Rodos'a sür
güne gönderildi. Sürgün bile onu yazmaktan alı
koyamadı.
Kendini öğretmen olarak gördü. O kadar sade
bir dil kullandı ki, anlamak için okur-yazar olmak
yeterliydi. Son iki yüz yıldır gelen tüm yazarlar gi
bi derdi 'memleketi kurtarmak'tı.
Batılılara benzemek gerektiğine inanıyordu,
fakat bu düşüncesi onu kendinden uzaklaştırıyor
du. Genç yaşta Fransızca öğrendi, bu dilde pek
çok eser okudu. Her ne öğrendiyse sıcağı sıcağına
�o
okurlarına yetiştirmeye çalıştı. Kitapları neredey
se birer bilgi yığını haline gelmişti.
Fani ömrüne 200 kadar eser sığdırdı. Son nefe
sine kadar yazdı, usanmadı. . .
�1
� Edebiyatımızdaki ilk yerli roman: Taaşşuk-u
Talat ve Fitnat (Şemsettin Sami)
� Edebiyatımızdaki ilk çeviri roman: Telemak
(Fenelon -Çeviren: Yusuf Kamil Paşa)
� Edebiyatımızdaki ilk köy romanı: Karabibik
(Nabizade Nazım)
� Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman: Eylül
(Mehmet Rauf)
� Edebiyatımızdaki ilk hikaye kitabı: Letaif-i Ri
vayat (Ahmet Mithat)
� Edebiyatımızdaki ilk siyasetname: Kutadgu Bi
lig (Yusuf Has Hacib)
� Edebiyatımızdaki ilk hatıra kitabı: Babürname
(Babürşah)
� Edebiyatımızdaki ilk seyahatname: Mir'at-ül
Memalik (Seydi Ali Reis)
� Edebiyatımızdaki ilk edebiyat dergisi: Hazine-i
Evrak
� Edebiyatımızdaki ilk mizah dergisi: Diyojen
(Teodor Kasap)
� Edebiyatımızdaki ilk antoloji: Harabat (Ziya Paşa)
� Edebiyatımızdaki ilk serbest vezni kullanan
şair: Nazım Hikmet
� Edebiyatımızdaki ilk realist roman: Araba Sev
dası (Recaizade Mahmut Ekrem)
� Edebiyatımızdaki ilk Batı tekniğine uygun ro
man: Aşk-ı Memnu (Halit Ziya Uşakhgil)
� Edebiyatımızdaki ilk sahnelenen tiyatro oyu
nu: Vatan Yahut Silistre (Namık Kemal)
� Edebiyatımızdaki ilk fıkra yazarı: Ahmet Rasim
� Edebiyatımızdaki ilk edebiyat tarihçisi: Abdul
halim Memduh Efendi
� Edebiyatımızdaki ilk edebi tartışma Ziya Paşa
ile Namık Kemal arasında
� Edebiyatımızdaki ilk deneme yazarı: Cenap
Şehabeddin
� Edebiyatımızdaki ilk dil bilgisi kitabı: Sarf-ı
Türki (Süleyman Paşa)
� Edebiyatımızdaki ilk Türkçe sözlük: Divan-ı
Lügat-it Türk (Kaşgarlı Mahmut)
� Edebiyatımızdaki ilk kadın romancı: Fatma
Aliye
� Edebiyatımızdaki ilk pastoral şiir: Sahra (Ab
dülhak Hamit Tarhan)
� Edebiyatımızdaki ilk yazıya geçirilen masallar:
Billur Köşk Masalları
� Edebiyatımızdaki ilk yerli çizgi roman: Türk
Kahramanı Köroğlu
� Edebiyatımızdaki ilk destan: Alp Er Tunga
Destanı
� Edebiyatımızdaki ilk divan şairi: Hoca Dehhani
� Edebiyatımızdaki ilk çağdaş roman: Mai ve Si
yah (Halit Ziya)
� Edebiyatımızdaki ilk matbaada basılan kitap:
Vankulu Lügati
� Edebiyatımızdaki ilk edebi topluluk: Servet-i
Fünun
� Edebiyahmızdaki ilk konuşma diliyle hikaye
yazan: Ömer Seyfettin
� Edebiyatımızdaki ilk kafiyesiz şiir: Validem
(Abdülhak Hamit)
� Edebiyatımızdaki ilk köy şiiri: Köylü Kızların
Şarkısı (Muallim Naci)
� Edebiyatımızdaki ilk tekke şiirlerini yazan: Ah
met Yesevi
� Edebiyatımızdaki ilk divan sahibi: Yunus Emre
� Edebiyatımızdaki ilk gramer kitabını yazan:
Nikolay Aleksandroviç Baskakov
� Edebiyatımızdaki ilk Batılı manada günlük:
Seyahat Jurnali (Direktör Ali Bey)
� Edebiyatımızdaki ilk dergi: Mecmua-ı Füm1n
(Münif Paşa)
Hayatta en sevdiği şey oğlu Nijad'dı. Onun er
ken yaşta ölümünden sonra bir daha mutlu ola
madı. Ateş düştüğü yeri yaktı. Şiirlerinde de yollar
hep ölüme çıktı.
Erken yaşta çalışmaya başladı. Sıkıcı gözüken
memuriyet hayatı onun için edebiyata açılan ka
pıydı. Dönemin edebiyatçılarıyla da burada tanış
tı. En çok Namık Kemal' den etkilendi.
tik gerçekçi roman olan Araba Se vdası ile edebi
yat tarihine adını yazdırdı. Batılı olma sevdalarıyla
komik hallere düşen iki gencin hikayelerini anlattı.
Sağlığı hiçbir zaman çok iyi olmadı. Böbrekle
rinden rahatsızlandı ve hayata veda etti. Gidişine
bir türlü alışamadığı oğlunun yanına gömüldü.
Ölümü nedeniyle okullar tatil edilmiş ve büyük
bir cenaze töreni düzenlenmiştir.
!10'A
l
Anton Ç�� o'/ (1t�o-1.şo21J
"Oyunun başında duvarda asılı bir tüfek mi
gördünüz, o tüfek oyunun sonunda mutlaka pat
lamalıdır. " Böyle anlatır bize yazı mantığını.
Onun oyunlarında gereksiz cümlelere rastlan
maz. Basit konularla insanların iç dünyalarına ay
na tutar.
Kendi zamanında çok anlaşılamayan tiyatro
oyunları, bugün herkesin gözdesidir. Tabi öyküle
ri de. Çehov, olaylardan çok durumları anlattığı
öyküleriyle 'durum hikayesi'nin kurucusu sayıldı.
Zorlu bir çocukluk geçirdi. Babası, oğlunun da
kendi gibi bakkal olmasını isterdi. O ise tüm sıkın
tılara göğüs gerdi, durmadan okudu ve çalıştı. Ba
zen geçim derdi yüzünden eğitimine ara verdi.
Nihayetinde okulunu bitirip doktor oldu. Fakat
içindeki hiç bitmeyen yazma aşkı hayatı boyunca
devam etti.
Zorlu bir hayatın ardından henüz kırk dört ya
şındayken vereme yakalanıp hayata da, yazıya da
veda etti.
100
tJ� demiş Ç��o\f. ..
ndıı-
"İnsa". inar-.dık.la
.•
iÇe:hov>
101
�lOlOJİ
Bir dili 'JiJ
_ da dillen
lll Şk. ile ri ' . '"' aras l
o dillen
t"\daı.. i
. . . '"' -tan ı-
f
c;.e IŞlllfılent"\ı .seı
ve
le�'"' BİIİ"'1 da1 'JiJPl51t"\ı İt"\ce
ı.
102
Realist romancı . . . Yaşadığı döneme damgasını
vurdu. Teknik anlamda Batı'dakine benzeyen ilk
romanı yazdı.
Yaşadığı dönemde, tanınmış bir aileden geli
yor olmasının avantajlarını kullandı.
Batılı anlamda 'romanın öncüsü' olarak Türk
edebiyat tarihine adını yazdırdı.
Mürebbiyelerle büyüyen genç kızlar, bitmek
bilmez piyano dersleri, birbirlerine "Viski alır
mıydınız?" diye soran karakterler. . .
Batı'nın sadece tekniğini değil yaşantısını da
doğrudan almıştı eserlerine Halit Ziya. Romanları
için, edebiyat çevrelerince " toplumdan kopuk"
eleştirisi yapıldı.
Kitaplarında ağdalı bir dil kullandı. İçine zaten
fazlaca yabancı kelime girmiş bir Türkçe kullanılı
yorken o bunu öyle abarttı ki tanıdık kelimeler
cımbızla çekilecek hale geldi. Küçük yaşlarından
beri Fransızca ile haşır neşir olan bir yazardan da
çok farklı bir tutum beklenemezdi.
Edebiyatımızda sadeleştirme işini, kendi hika
yelerini sadeleştirerek başlatan da Halit Ziya ol
muştur.
10�
Bunları bili yor muydun?
10'1
� Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım, Yahya
Kemal'in sevgilisiymiş. Evlenmemişler, fakat
beraberlikleri uzun süre devam etmiş.
� Dünyada ilk kez resimle yazıyı birleştiren,
konuşma balonları hazırlayan kişi William
Hogarth ' mış.
� Hüseyin Rahmi Gürpınar, kadınları kendine
daha yakın bulur ve onlarla birlikte oturup
sohbetler eder, danteller, örgüler örermiş.
� Gustave Flaubert yazdığı bir sayfada aynı keli
me iki kere geçerse sayfayı baştan sona yeni
den yazarmış.
� Dünyada kitap okuma oranı en yüksek olan ül
ke lzlanda imiş.
� Bilinen en eski destan, Gılgamış Destanı'ymış.
� Peyami Safa, sevgilisine çikolata götürebilmek
için iki ceketinden birini satmış.
� Kafka beş kez evlenmeyi denemiş fakat olmamış.
� tık yerli tiyatro eseri olan Şair Evlenmesi'ni ya
zan ilklerin babası Şinasi, aynı zamanda ede
biyatımızdaki ilk şiir çevirisini yapan, ilk ma
kaleyi yazan, noktalama işaretlerini ilk kulla
nan, ilk fabl çevirisini yapan, ilk atasözleri kita
bı olan Durub-ı Emsal-i Osmaniye'yi hazırla
yan kişiymiş ve "edebiyat" kelimesini de ilk
kez o kullanmış . . .
� Dickens, uykusuzluk hastalığına yakalanmış
ve sadece kuzeye döndüğünde uyuyabileceği
ne inanıyormuş.
� Cervantes, Osmanlı'ya esir düştüğü dönemde
Kılıç Ali Paşa camiinin yapımında çalışmış.
� Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divan-1
Lügat-it Türk bilinen ilk Türkçe sözlükmüş.
105
� Bilinen ilk Türk yazar Orhun Abideleri' nin
yazarı Yollug Tigin'miş.
8 Bilinen ilk Türk şair Arpınur Tigin'miş.
ti! Meşhur Fransız şairi Baudelaire, bir hayat ka
dınıyla birlikte yaşıyor, onun çalışıp kazandık
larıyla geçiniyormuş.
ti! Aşık Veysel ilk olarak Ahmet Kutsi Tecer tara
fından halka tanıtılmış.
� Türk masalları ilk defa yurt dışında On Altıncı
Lui döneminde Fransa' da yayınlanmış.
ti! Yahya Kemal "Ok" adlı şiiri dışındaki bütün şi
irlerini aruz vezni ile yazmış.
� Türk Edebiyatı'ndaki ilk edebi tartışma Ziya
Paşa ile Namık Kemal arasında olmuş.
� Türklerin kullandığı ilk alfabe 'Göktürk Alfabe
si'ymiş.
� Dünyada bilinen en uzun destan Kırgızların
Manas Destanı 'ymış.
� 'Türk' adının geçtiği ilk Türkçe metin Orhun
Abideleri 'ymiş.
Oğluna düşkün bir şair ve öğretmen . . . Karam
sar ve fazlasıyla duygusal . . . İstifalarıyla meşhur.
Girdiği hiçbir işte devamlı olamadı.
Hayatı, kokuşmuş bir bataklığa; birçok şairin
aşığı olduğu lstanbul'u da yaşlı ve ahlaksız bir ka
dına benzetti.
Değişken biriydi. Önceleri sanat için sanat
derken, sonraları toplum için sanatı savunmaya
başladı.
Bizde Batılı anlamda şiirin temsilcisi oldu.
Hürriyet ve medeniyet dilinden düşürmediği iki
kelimeydi. Kavga eder gibi yazardı . . .
Çocuk şiirleri yazdı. Geleceğe dair en büyük
umudu olan oğlu Haluk'u okuyup büyük adam ol
sun diye yurtdışına gönderdi. Sonucu ise büyük
bir hayal kırıklığıydı, çünkü Haluk, dinini değişti
rip bir papaz olmaya karar vermişti.
Oğlundan yana yaşadığı üzüntüden midir bi
linmez, tüm dinlere düşman oldu.
H ayatının son dönemlerinde iyice hırçınlaş
mıştı. Şeker hastalığına yakalandı, tedavi olmak
istemedi ve öldü.
10?
Şiirlarindan saçmalar . . .
�a damiş Fik',rat .. .
108'
� Kedimle oynarken benim onunla eğlenmem
den daha çok, onun benimle eğlenip eğlenme
diğini kim bilir?
� Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi
öksüzlüğe mahkum etmiş demektir, hüsranı
na ağlasın.
� Beşerin öyle dalaletleri var; putunu kendi ya
par, kendi tapar.
1
1
1
1
1
1
1
1
I 1
1
1
1
1
1
1
1
I
1
1
1
1
1
1
ANIOLOJİ
Sal"\a-t eserieril"\İI"\ e.ir- ar-a�
e:.e-tirildiğı deriervıeler-dir-. Deriel"\en
leril"\ -tü r-ü r\e. e:.ö r-e de isir.-ı al ır-. Şiir
al"\-tolo jisi , ö �ü al"\-t:Olojisi e:.ie.i . . .
10�
Tezatlarla dolu bir ruh . . . Herkes onu ikiyüzlü
lükle suçladı. Kimi zaman gerçek aşkın Tanrı'ya
duyulduğunu anlatırken kimi zaman sapkın duy
gularda dolaştı.
Varlıklı bir ailenin çocuğu... Geçim derdiyle
uğraşmasına gerek olmadığından küçük yaşta sa
natla ilgilenmeye başladı. Babasını erken yaşta
kaybedince evdeki kadınların baskılarıyla büyü
dü. İçindeki çalışma aşkı olmasa tembel biri ol
ması için tüm şartlar hazırdı.
Yaşarken fark edilip Nobel'e layık görüldü. Az
ve titiz yazardı. Sadece yazmakla kalmadı, arka
sından gelenlere hocalık edecek fikirler üretti. Sa
bır, onun başarısının sırrıydı. Birçok yazar günlük
yayınladı ama onun günlüklerinin yeri hep ayrı
oldu. Onda herkes kendine ait bir şeyler bulabildi.
� Gerçeği arayanlara güven ve onların buldukla
rından şüphe et.
� Bilge kişi, her şeye şaşan kişidir.
� Kendi kendinin mutluluğuna engel olmak yo
lunda insan fevkalade beceriklidir.
� Aptal görünmeye cesaret etmek büyük bir akıl
lılıktır.
� Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez.
� Yüklendiğimiz vazife ne kadar zahmetli olursa,
ruhumuzu o nispette eğitir ve yüceltir.
111
Ele avuca sığmayan bir çocuk ... Çalışkan ama
haşarı . . . Okuldan gelir gelmez sokağa fırlar, ağaç
lara tırmanır, yerinde duramazdı. Dindar bir aile
de dünyaya geldi. Okul çağı geldiğinde, annesi
onu medreseye yollamak istedi, babası ise çağdaş
okullara. Akif, kararını babasından yana verdi.
Fatih'te mahalle kültürüyle büyüdü. Şiirlerin
de ve hayatında toplumsal konular hep önemli
yer tuttu. Geleneklerine bağlıydı. İnancına aykırı
bulduğu değişiklikleri hiçbir zaman kabul etmedi.
" Halka rağmen halk için" yapılan yenilikler
den rahatsızlık duyduğundan ülkeyi terk edip Mı
sır'a yerleşti. Orada sıla özlemiyle yüklü lirik şiirler
yazdı. Siroz hastalığına yakalanan Akif, son nefe
sini yine doğduğu şehirde, İstanbul' da verdi.
112
bir marş yazılması istendi. Yüksek para ödüllü bir
yarışma yapıldı. Şiirler değerlendirildi ama hiçbiri
marş olmayı hak edecek kadar güzel değildi. Meh
met Akif, "Vatanım için yazdığım şiir karşılığında
para almam." diyerek yarışmaya katılmamıştı.
Meclisten bir bakan, karşılık almadan bir marş
yazması için razı etti şairi. Ve Mehmet Akif, 192 1
Şubatı'nda istiklal Marşı'nı yazdı.
11�
Yedi yaşına kadar bir kız çocuğu gibi yetiştiril-
di. Çünkü bir kız olarak doğması istenmişti. Azla
yetinmeyi bilen bir babası ama büyük tutkuları
olan bir annesi vardı.
İlk çocuğunun ölümünü kabullenemeyen an
nesi, Rilke'yi tutkularına kurban etti. Daha sonra
şair şöyle diyecekti: "Ben kimseyi sevemem, çün
kü annemi sevemedim."
Böyle söylese de Rilke, Salome'yi büyük bir
tutkuyla sevmişti. Salome efsane bir kadındı. Gü
zelliğiyle değil ama üstün zekasıyla daha önce de
birçok düşünürü kendine aşık etmişti. Hiç kimse
ye ait olmayan bu kadın Rilke'nin de olmadı. Şair
için bir dönüm noktasıydı. Rilke en güzel şiirlerini
onunla tanıştıktan sonra yazdı.
Aslında Rilke, yaratılıştan sevme duygusuyla
doluydu. Ve tüm sevgisini Tanrı'ya yöneltti. Onun
nazarında, ulaşabileceği birini sevmek insan için
yarardan çok zarardı.
Birçok ünlü yazar gibi o da Hz. Muhammed'e
hayrandı. O'na içinden kopan bir de şiir yazdı.
11�
"Militan yalnızlığım" dediği yalnızlığını yanın
dan hiç ayırmazdı. Yalnızlık onun için bir yaşam
şekliydi. Kendisi ve sadece sonsuz sevgiyle bağlı
olduğu Tann vardı hayatında . . .
11S
"Kemal Tahir, kendisini kimseye ve hiçbir gru
ba bağımlı hissetmeden; düşüncelerini, karşısın
daki ister anlasın ister anlamasın, herkese açardı.
Düşünce onun için hiçbir zaman son durağını bu
lamayan sonsuz bir gelişim halindeydi. Heri sürül
müş ve ileri sürülen her düşüncenin mutlaka kar
şıtlarını bulurdu. "
11�
" H alit Ziya Uşaklıgil, bizdeki romanın müna
kaşa edilmez babasıdır. "
(Tobıtoy)
11?
Rivayete göre, en yakın arkadaşına, öldükten
sonra tüm yazdıklarının imha edilmesini vasiyet
etti. Arkadaşı ise mektuplarına varıncaya kadar
her şeyini yayımladı.
118'
� Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol et
mekten kolaydır. Bir topluluğun ortak bir
amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için
şaibelidir.
� Ev halkını koruyan Tanrı'ya inanmaktan daha
keyif veren ne olabilir!
� Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vu
rulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okuma
ya zahmet edelim ki?
� Evrende tesadüf yoktur; tesadüf bizim kafamı
zın içindedir.
Dönüşüm...
Kafka'nın e n meşhur hikayesi olan ' Dönü
şüm'ün efsanevi ilk cümlesi şöyledir:
11§
" Kelimeler, kelimeler! Ne yazık ki benim için
başka kurtuluş yok ... Emrimde sadece yirmi dört
tane, kurşundan yapılmış askercik var; alfabenin
yirmi dört harfi. Seferberlik ilan ederek ordu kura
cak, ölümle savaşacağım . . . " dedi. Çağıyla hesap
laştı. Dine, doğaya ve felsefeye hep başka açılar
dan yaklaştı. Kimseye benzemedi.
120
Cumhuriyetin asi kızı. . . Onlarca erkeğin ara
sından sıyrılabilmiş olağan dışı bir kadın. . .
121
�� d�miş Halid� �dip . . .
P oğu
'�31c.srı.1oğa sııP • "
inle e.eı-ae.eı-
·1 �arW'I �
sa .
sağlaMC1ic:ta'"'
olMasu•''
ıetle da vı-ar"'\IP
ada
ı..alMClk
tek P.>8Ş• l"la
daha ı� dıı-
122
Asıl adı Ahmed Agah . . . Şiir yazmak için ilham
perilerini beklemez, uzun uzun çalışırdı. Çünkü
yazmayı denedi.
olamadı.
yumdu.
� insan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar. . .
� Siyasette, doğru her zaman biraz geç söylenir.
� Hiç şaşmayan saat gibi işler durur kader.
� Rahatça dal, ölüm sonu gelmez bir uykudur.
12§
İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız.
(Aragon)
12?
Asker. . . Yazar. . . Öğretmen . . . Sade bir dille
yazdığı öyküleri sayesinde, hfila okul sıralarında
en çok okunan hikayeci. . . Otuz altı yıllık kısa öm
rüne pek çok eser sığdırdı. Batılılaşma akımına
şiddetle karşı durdu. Çoğu zaman yenilgilerle ve
toprak kayıplarıyla sonuçlanan bitmez tükenmez
savaş yıllarında şevki kırılmış, ümidini yitirmiş
topluma tarihi olaylardan ilham alarak yazdığı gü
zelim öyküleriyle cesaret verdi. Toplumsal konu
ları işlemekten geri durmadı, eleştirdi, güldürdü,
düşündürdü . . .
En büyük arzusu zengin bir kadınla evlenmek
ti. Onu sevenler yeterince zengin değildi, sevdiği
zenginlerse onunla evlenmedi. Yalnız yaşamaktı
kaderi. Aynaya bakmaktan kaçacak kadar çirkin
buldu kendini. Kompleksli ama hakikatli bir şair. . .
1�0
Romen yazar... Gençliğini, aralarında lstan
bul'un da bulunduğu pek çok Osmanlı kentinde
geçirdi.
1�1
" 1 92 1 Aralığı'nın ilk günlerinde Nice Hastane
si'nden bir mektup aldım. Gırtlağını kesen bir za
vallının üzerinde bulmuşlardı. Kurtulma umudu
çok zayıftı. Mektubu okur okumaz, bir dahinin
çırpınışlarıyla karşı karşıya olduğumu anladım.
Çayırlar üzerinde esen kavurucu bir alevi andırı
yordu. Mektup Balkanlar'ın yeni Gorki'sine ait bir
iç dölaneydi.
1�2
}a �up l(,a_ dri (188�-1�?2ı)
- B>E.Ş ME.CE.CiL.Ell.
ı=-aruıc. �i'2. Çarvıt ı&el, 'lusu.ll Z-i1a Ortaç, Enis Be.hiç -
- kor)O re1<., �atit Çahrj Oz.ans01 ve Orhan .Se�i
..... Orhon tar�ından c;,eJiştirilet'\ clJl\'ıhuri� dö ne.Mi
_ şiir at<.Uvııdır. ..ı-4ecer\in seş şairi adı)'la da anılan e.u =
sanatçılar rvıilli edee.i1at ak.ırvıından et k.ilet'\MİŞ ve _
- şiinerir.Ae ı-.ecıe veV'\ini k.ı..ıll8"Mrş ıardır.
-
, , , \ , , , , , , , , , , , , , ' "
1 2ı O
Amerikalı yazar ve gazeteci. . . Kısa hikayeleri
ve gösterişsiz yazı tarzı ile bilinir.
12ı1
Hemingway, sabah erken kalkıp ilk iş olarak
yazmaya başlar, öğlene kadar yazı ile meşgul olur
muş. Yazısının en keyifli yerine geldiğinde ise, er
tesi sabah yazmaya şevkle devam edebilmek için,
yazmayı bırakırmış.
�a de.ger
uğrunda !>avaŞM&
Ekmeğini yazıyla kazanan yazarlardandır. Hiç
bir zaman rahat bir yaşamı olmadı. Düzenli bir
eğitim alma imkanı bulamadı. Kendi kendini ye
tiştirip, hayat üniversitesinden mezun oldu.
(ıc,onrüçyüs)
( Walt(jr L.anoor)
(l..Gibniz.)
Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır.
(Platon)
( Yunus � mra)
lerini aldı.
olmak ...
la yaklaştı.
1&0
Selanik doğumlu ... ilk şiirini on iki yaşınday
ken yazdı. Önceleri geleneksel şiir kalıplarını kul
lanırdı ama daha sonra serbest nazımda karar kıl
dı. Şiirlerinden ziyade komünizm ideolojisiyle ün
lendi. Yirmi yaşında kaçak bindiği bir vapurla
Rusya'ya gitti. Türkiye'ye geldikten sonra Aydınlık
dergisinde yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı
on beş yıl hapsi istenince, bir yolunu bulup tekrar
Sovyetler Birliği 'ne döndü.
1 928'de af kanunundan yararlanıp yeniden
Türkiye'ye geldi. Bu kez Resimli Ay dergisinde ça
lışmaya başladı. 1 938'de yirmi sek.iz yıl hapis ce
zasına çarptırıldı. On iki yıl kaldığı hapishane ona
unutulmayacak şiirler yazdırdı. Daha sonra aske
re alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle yeniden
Sovyetler Birliğine gitti.
Bu nedenle 1951 yılında ülke vatandaşlığından
çıkarıldı. Bunun üzerine, büyük dedesi Mahmut
Celaleddin Paşa'nın (Konstantin Borzecki) mem
leketi olan Polonya vatandaşlığına geçti ve Bor
zecki soyadım aldı.
1�1
Nazım Hikmet, ardında pek çok dile çevrilmiş
ve uluslararası literatüre girmiş eserler bırakarak
1 963 tarihinde, Moskova'dayken kalp krizinden
öldü.
Nazım Hikmet, şiirleri ve ideolojisi kadar ka
dınlarla olan ilişkileriyle de ünlüdür. Nüzhet, Pi
raye, Münevver, Vera, Yelena, Galina en çok bili
nenler...
olMak ı�in ,
' Şair, e.aşanlı
�apttlan r4a Mad di �Şa:-"'
(Ul"\dadır
a�ır\la-tMak �o
("'3UM .ı;,)<Me"t )
1S2
Şiirlorindon ...
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Şiirl�rind �n . . .
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
1S?
Durum hikayecisi. . . Türk edebiyatının klasik
lerinden olmuş öyküleriyle tanınır. Asıl adı, Meh
met Sait. Hikayelerindeki kahramanlar, bazen bir
balıkçı, bir işçi ya da bir esnaftır. Okuru olaylar
dan sıyırıp, insanların iç dünyalarına götürdü.
Hayatında üç dönem yazmaya ara verdi. Babası
öldüğünde, kendisine siroz teşhisi konduğunda
ve Kayıp Aranıyor adlı romanı toplatıldığında.
Çalışmayı sevmezdi. Babasının ölümünden
sonra kalan mirasla geçindi. Elinde para tutamaz
dı. Bu nedenle annesi ona günlük harçlık verirdi.
Gönlünce yaşamayı severdi. Hiç evlenmedi.
Sait Faik, Türk edebiyatında Çehov tarzı hika
yenin yerleşmesinde önemli katkı sağladı. Ölü
münden sonra anısını yaşatmak için annesi tara
fından adına bir öykü ödülü kondu.
1�8'
Burada namuslu insanların arasında sakin, ölümü
bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapama
dım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Otur
dum. Adarım tenha yollarında gezerken carıım sıkı
lırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdı
ğım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum, öptüm. Yaz
masam deli olacaktım.
100
Birçok kez hapse girip çıktı. Sırça Köşk isimli
eseri ise 1 947 de bakanlık emriyle toplatıldı.
Bir başka dava nedeni ile yattığı cezaevinden
çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başladı. İş
sizdi ve yazacak yer bulamamıştı. Yurt dışına gi
debilmek için pasaport almak istedi, fakat alama
dı. Bu kez Bulgaristan ' a kaçmaya karar verdi. Bu
girişimi sırasında, Bulgaristan sınırında şaibeli şe
kilde öldürüldü.
ur s�-z.ırvı
"A� ın şaVl<ı vur
s-tü. ne, sö -ı. sa
�leje" •
ü.
·
M ü. s-tü. ne. ·
:ıoı---tur sö u:.ı.
tS�i" All�
101
En çok korktuğu şey ölümdü. . . Yüz yıl yaşasa,
bir o kadar daha yaşamak isterdi. Çocukluğuna
dönse ve zaman orda dursa hiç şikayet etmezdi.
Aşıktı. Ama hiçbir zaman açılamadı. Çünkü
Mihrimah Hanım, yakın bir arkadaşının kardeşiy
di. O zamanlar gururlu bir şair ne yaparsa o da
onu yaptı; sustu. Yıllar sonra Paris'te döktü arka
daşına içini. " Eyvah!" dedi, eski dostu Vedat,
" Keşke söyleseydin, mutlaka seninle evlenmesini
isterdim."
Kırılgan, tedirgin ve yalnızdı. Bir zamanlar yal
nızlıktan hayali bir sevgili uydurup ona mektuplar
yazdı. Kendinden hep uzak tuttuğu ölüm, onu er
kenden buldu. Geçirdiği felçle bir süre yaşadıktan
sonra dünyaya gözünü yumdu.
s,a.ktecılık ,
e" � 'iJ. k
�Sar"\8ı1:a
�&af\Cı
Mılh "-aııpıa..-a
!""fV')Bıkla oıur
o uer doldu.
(���c'!l .,-f'l-,ı(")
Nabdit takma adıyla şiirler yazan Cemal Bey,
bir gün Süleyman Nazife, "Bak, sen benim hece
vezinli şiirlerimi beğenmiyorsun ama Ali Ekrem
okumuş ve ağlamış!" diye sitem etti. Nazif bunun
üzerine tebessüm ederek, "Sen anlayamamışsın,
o ağlamışsa, şiirin ne rezil bir duruma düştüğünü
gördüğü için ağlamıştır." cevabını verdi.
1?0
tJo domiş Albort Ca,muB .. .
1?1
Dokuz yaşında okumaya, on yaşında yazmaya
merak saldı. On sekizinde içkiye, on dokuzunda
avareliğe başladı. Yirmisinde para kazanmayı ve
de sefalet çekmeyi öğrendi. Yirmi beşinde bir tra
fik kazası geçirdi. Otuz altısında öldü.
Çok aşık oldu. Hiç evlenmedi.
Kurallardan nefret etti. Kafıyeymiş, konuymuş
hepsini geçti. Küçük yaşta tanıştığı iki şair arkada
şıyla kendi gibi "garip" bir akım başlattı. "Çok sevdi
ğim salatayı bile aramaz mı olacaktım." diye anlattı
aşkını hem de salatadan nefret ederken. Aslında an
laşılamayan şiirlerinin arkasına sakladı kendini...
jgtanbul Tür�ügü
İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
Bir garip Orhan Veli'yim;
Veli' nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Rumelihisarı 'na oturmuşum,
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:
" lstanbul'un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları;
Edalı'm,
Senin yüzünden bu halım."
İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim.
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu,
Tarifsiz kederler içindeyim.
Askerdi . . . Askerliğinin bitimine otuz beş gün
kala hapse atıldı. Orada Nazım Hikmet'le tanıştı.
Bu tanışma onun hayatını değiştirdi. Kalemi elin
den düşürmez oldu. Sonra Nazım Hikmet'in tav
siyesi üzerine şiiri bıraktı, hikayeler, romanlar
yazmaya başladı.
Daha çok gecekondu insanlarının, fabrika işçi
lerinin, dar gelirli memurların arasından seçti öy
kü ve roman kişilerini. Adana'da başlayan edebi
yat hayatını lstanbul'da sürdürdü. Onun için sa
nat, insanlık için harcanan çabaydı. Bu bilinçle
durmadan yazdı, pek çok eser bıraktı geride.
"Yazdığından mutlu olunca neşeyle top oynar,
beni de kaleye dikerdi. Ben de mutlu olurdum . . .
Hoşlanmadığım şeylere gelirsek... Eve genellikle
geç dönerdi, birdenbire kızardı ve kadınlara çok
bakardı. . . "
( ()(ha" KeMol)
Asıl adı Mehmet Nusret. Gazeteci, yayıncı, ya
zar. Hayatı boyunca gözlemlediği her şeyde miza
hi bir yan buldu. Gördüğü tüm aksaklıkları eleştir
di ve alay etti. Kendisiyle alay etmesi gerekseydi
herhalde dillerden düşmeyen cimriliğinden bah
sederdi.
Sadece güldürmekle kalmayıp düşündürdü.
Sivri dili bazen dokunduğu yerleri acıttı. Hapis ve
sürgün cezalan alsa da yazmaktan geri durmadı.
Yaşlandıkça daha çok yazdı. Eserlerinin geliriy
le kimsesiz çocuklar için bir vakıf kurdu. Kimileri
tarafından yere göğe sığdırılamadı, kimilerininse
en büyük düşmanı oldu. Bir imza günü sonrası
dünyaya gözünü yumdu. Vasiyeti gereği dini me
rasimi yapılmadı. Münasip bir çukura gömüldü.
1?0
� Hayatım süresince boyum kadar kitap yazdım
ama beni sevmeyenler buna da mazeret bu
lup, onun zaten boyu kısaydı, diyebilirler.
� Hikayemi okuyan derginin baş redaktörü, çok
anlayışsız bir adam olduğu için, hikayemi
okurken hüngür hüngür ağlaması gerektiği
halde kahkahalarla güldü; sonra kahkahadan
yaşaran gözlerini silerek, "Aferin, çok güzel.
Bunun gibi daha başka hikayeler de yaz getir
bize." dedi... Yazarlıktaki bu ilk düş kırıklığım
hala sürmektedir. Ağlasınlar diye yazdıkları
mın çoğuna, okurlarım gülüyor.
Attila il� an c1�2§-200§)
l?ir Şiirind�n...
1?,Ş
Soyadı Korkrnazgil. Bir demir yolu işçisinin oğ
lu. Öğretmenliği seçti meslek olarak. Daha ilk yılın
da tutuklandı. Ama fazla kalmadı soğuk duvarların
ardında . . . Hanım hanımcık şairlerinkine hiç ben
zemiyordu şiirleri. Gür sesiyle adeta haykırarak şiir
yazıyordu Hasan Hüseyin. Onun için şiir neydi?
Bunu " Kara Gün Dostu " şiirinde şöyle anlattı:
Biliyorum
Matarada su, torbada ekmek
Ve kemerde kurşun değil şiir
Ama yine de
Matarasında su
Torbasında ekmek
Ve kemerinde kurşun kalmamışları
Ayakta tutabilir
Biliyorum
Şiirle şarkıyla olacak iş değil bu
Dalda narı
Tarlada ekini kızartmaz güvercin gurultusu
Ama yine de
18 0
Diler arasında bıçak gibi parlar kavgada
Şiirin doğrultusu
181
Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli. Küçük yaşta bir ka
za nedeniyle gözlerinden birini kaybetti. Daha beş
yaşındayken babasının ölümüne şahit oldu. Okulu
erken yaşta bıraktı. Pamuk tarlalarında ırgatlıktan
traktör sürücülüğüne kadar birçok işte çalıştı.
Siyasi nedenlerle de birkaç kez tutuklandı. No
bel'e aday gösterildi fakat ödül alamadı. "Nobel'e
en çok aday gösterilen yazar" diye espri konusu
edildi. Kitapları birçok dile çevrildi.
Daha okuryazar olmadan türkiller söyleyip,
destanlar anlatmaya başladı. Yeni bir Karacaoğlan
olma niyetindeydi. Köy köy dolaşıp, farklı kültür
lerden bilinmeyen birçok ağıtı bulup derledi. Kü
çük yaşlarda başlayan gezintiler, romanlarına da
iyi birer malzeme oldu.
182ı
� Sellerin sürüklediği insanları, aynı sulara ka
pılmış insanlar değil, selin dışında kalabilmiş
insanlar kurtarabilir.
� Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşa
ma sevinci değil, "yaşatma" sevinci. . .
� Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yo
lu, değişmek, başkalaşmaktır.
�rbain' den . . .
Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
-Yaşama!
-Ya bileydim?
Yazar: Mıydım?
Hiç: Şiir
MuBtara 1<,utıu c1�21?- J
18 8
Nobel ödülünü alan ilk kadın: İsviçreli yazar
Selma Lagerlöf. . .
Nobel edebiyat ödülünü alan ilk Türk: Orhan
Pamuk. . .
Nobel edebiyat ödülünü en genç yaşta alan yazar:
Rudyard Kipling. Ödülü aldığında 42 yaşındaydı . . .
En çok yaşayan Nobel ödüllü yazar: Bertrand
Russell. Öldüğünde 97 yaşındaydı. ..
Nobel edebiyat ödülünü alanların çoğu Ameri
kalı ve Fransız . . .
Nobel edebiyat ödülünü alanlara aynı zamanda
bir buçuk milyon dolar da para ödülü veriliyor. . .
Şimdiye kadar iki yazar ödülü almayı reddet
miş. Boris Pasternak ve Jean Paul Sartre . . . (Bir de
dikoduya göre Sartre on yıl sonra "Fikrimi değiş
tirdim parayı ve ödülü alabilir miyim?" demiş ama
"Hayır" yanıtını almış.)
Gençlik kitaptan yazan . . . Özgür ve duru üslu
buyla öne çıktı. Hikaye ve denemelerini dinamik
düşünceyle sürekli yenilenen bir hayat felsefesi
temeline oturttu.
Yazılan çeşitli dergilerde yayınlandı ve kitapla
rının sayısı yirmi beşi aştı. "İnsan" diye tanıttı
kendisini kitaplarında.
Yazar olmak isteyen gençlere yollar açmak ve
destek olmak üzere çeşitli sivil toplum çalışmala
rında bulundu ve Adı Yok gençlik edebiyat dergi
sini kurdu.
1.ŞO
� ilkin konumunu belirlemelisin, sonra hedefi
ni, ardından yöntemini. Hep istikamet üzere
mi gidiyorsun, ilkelerine sadık mısın, bunu da
sorgula bazen. Yolda yürüyen gezgin gibi ol,
dön bir gittiğin yola bak.
� Cürüm işledim, yazılar yazdım mavi yeşil sula
ra, kahramanı oldum söylenmedik masalların,
rüyalar gördüm gün ortasında, hayal sinema
sında roller oynadım, onaylanmış normallere
meydan okudum... İnsanım ve suçluyum,
kendimi ihbar ediyorum ...
1�1
"Ben babamı günahım kadar sevmem." dedi.
Çünkü hayatı boyunca onu yanında bulamamıştı.
Paramparça bir çocukluk geçirdi. "Evlilik ve çocuk
hiç bana göre değil. " demesine rağmen hem evlen
di hem de çocuk sahibi oldu. 'Tükürdüğümü yala
dım." diye itiraf etti. Genç yaşında edebiyat file
minde sesi yankılandı. Sağcı mı, solcu mu diye çok
tartışıldı ama o bunJann dışında bir yol tutturdu.
BABIALi
Necip Fazıl Kısakürek
BÜYÜK YAZARLAR
Varlık Yayınları
EDEBiYAT ANSiKLOPEDiSi
Milliyet Yayınları
EN GÜZEL SÖZLER
Hikmet Ulusoy