Professional Documents
Culture Documents
Yeşil Binalar
Yeşil Binalar
7. YEŞİL ÇATI................................................................................................................................................36
8.1. Türkiye’deki Sürdürülebilir Tasarım ve Enerji Verimliliği İle İlgili Yasal Çerçeve
ve Standartlar...............................................................................................................................................44
9. HABER ÖRNEKLERİ..............................................................................................................................52
10. KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………...……………….62
1
1. GİRİŞ: SÜRDÜRÜLEBİLİR MİMARLIK
Sürdürülebilir kalkınmanın ve sürdürülebilir mimarlığın gündemde olduğu
günümüzde akıllı yapı cepheleri çok farklı şekillerde ve konseptlerde karşımıza
çıkmaktadır. Endüstri devrimine kadar cephe tasarımları, kısıtlı malzeme ve
teknoloji olanaklarıyla ve aynı zamanda enerji korunumu dikkate alınarak
oluşturuluyordu. Endüstri devrimi sonrasında ise malzeme ve teknolojideki ilerleme
ile yapı cephesi tasarımları çok değişmiş, yapıların çevresel etkileri ve binalardaki
konfor koşulları düşünülmeden özgür bir şekilde yapılmaya başlanmıştır.
1970’lerdeki petrol kriziyle birlikte, fosil kaynaklı enerji tüketimini azaltmak için bu
cephe tasarımlarının değiştirilmesi gerektiği, konfor koşullarının daha az enerji
tüketerek ve çevreye daha az zarar veren enerji kaynaklarıyla karşılanması gerektiği
anlaşılmıştır. Bu dönemden sonra sürekli gelişen cephe tasarımları karşımıza çıkmış,
halen yenileri karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Günümüzde sürdürülebilir
mimarlığı sağlayabilmek için daha farklı özellikte cepheler tasarlanmaya
başlanmıştır. Bunların çoğu, “akıllı cephe” olarak adlandırılabilecek özellikteki cephe
tasarımlarıdır. Akıllı cephe kısaca “çevresel uyaranlara yanıt vererek ortam
şartlarına uyum gösteren” cepheler olarak tanımlanabilir[1]. Böylelikle bu cepheler,
enerji ve kaynak tüketimini azaltarak, karbon salımını ve çevreye verilen zararı
azaltarak sürdürülebilir mimarlığın sağlanmasına katkıda bulunmaktadırlar.
Buradan hareketle bu çalışmanın amacı, akıllı cephe tasarımlarını farklı özellikleriyle
farklı özellikleriyle sınıflandırmaya çalışarak günümüzdeki farklı örnekleriyle
sürdürülebilir mimarlığa katkısını irdelemek, sürdürülebilir gelecek için ileriye
dönük öneriler oluşturmaya çalışmaktır. Çalışma kapsamında öncelikle akıllı yapı
cephesi tanımı verilerek sınıflandırma çalışması yapılacak, daha sonra bu sınıflardan
her biri için birer örnek detaylı olarak incelenecektir. Sonrasında değerlendirme
yapılarak akıllı yapı cephelerinin sürdürülebilir mimariye katkısı örnekler üzerinden
belirtilecek, sürdürülebilir bir gelecek için ileriye dönük öneriler geliştirilmeye
çalışılacaktır. Sonuç olarak çalışmanın, hem akıllı yapı cephelerinin sürdürülebilirlik
açısından mimariye katkılarını vurgulaması, hem de günümüz akıllı yapı cephesi
uygulamalarını örnekleyerek bir anlamda sınıflamaya çalışması açısından literatüre
katkısı olacaktır.
2
kapsamaktadır. Sürdürülebilir mimarlık kavramının tanımı kapsamında en çok
bahsedilen konular şöyle sıralanabilir: • Yapı alanının etkin kullanımı (bulunduğu
çevreye, iklime uygun tasarım) • Enerji korunumu (ısı yalıtımı, enerji ihtiyacının
azaltılması, pasif ve aktif enerji sistemlerinin kullanılması vb. gibi) • Yeni ve
yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı • Su korunumu (yağmur suyu kullanımı,
kullanım suyunun arıtılarak kullanılması vb. gibi) • Yerel malzeme ve iş gücü
kullanımı (yakındaki malzemelerin ve iş gücünün tercih edilmesi) • Atık yönetimi •
Geri dönüşüm (geri dönüşümlü malzeme kullanımı) [3]. Sürdürülebilir mimarlık
eseri bir akıllı yapı cephesinin bu özelliklerden en az bir tanesine, daha iyisi hepsine
sahip olması beklenir.
PASİF EVLER
3
Yüksek düzeyde yalıtım.
Yüksek performanslı ve yalıtımlı pencere, kapı sitemleri. Pasif binalar, güneye bakan
üçlü veya ikili camlar vasıtasıyla güneş enerjisini toplayarak, hemen yada ileride
kullanılmak üzere saklamaktadır.
Mevcut yapı yönetmeliklerine kıyasla eksiği olmayan pasif yapı standartlarına uygun
proje üretmek hem zor hem de uzun bir süreçtir, uygulamacının bu konuda deneyimli ve
bilinçli olması gerekmektedir.
Pasif yapı standardı mevcut binaları iyileştirmek için de kullanılabilmektedir. Ancak eski
binalarda yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle Pasif Ev Enstitüsü 2012 yılında
iyileştirme projeleri için yeni bir enerji verimliliği standardı olan EnerPhit’i geliştirmiştir.
Bütün mimari, mekanik ve elektrik planlamaları ve çizimlerinin enstitüye sunulacak
şekilde hazırlanması ve proje sürecinde PHPP programıyla enerji tüketiminin
modellenmesi gerekmektedir.
Az miktarda enerji kullanarak ısıtma ve soğutma yapabilir. Normal yapılara göre %90
oranında enerji tasarrufu sağlar. Pasif evlerde ısıtma ve soğutma için harcanan enerji
metrekarede 15 kilowatt saattir. Isıtma, soğutma, havalandırma, aydınlatma, sıcak su ve
elektrik tüketimini kapsayan primer enerji ihtiyacı ise 120 kilowatt saattir. Pasif evler
şuan için enerji tasarrufunda geldiğimiz en son nokta olmasa da enerji verimliliğin de en
temel nokta olma özelliğindedir. Pasif binalar, ısı geri kazanımlı havalandırma sistemi ile
bina içine sürekli temiz hava sağlayarak konut sakinlerinin konforunu da önemli derecede
artırmıştır.
Uzmanlar, yeni bir inşa biçimi ortaya koyan, konforlu bir hayat sunarken, enerjiden de
tasarruf etmemizi sağlayan pasif yapıların, bütün sorunlara (enerji tasarrufu, çevre vb.)
çözüm olabileceği ve 21. yüzyılda alışılagelmiş inşa biçimlerinden daha fazla tercih
edileceğini düşünmektedirler.
Türkiye’de, Sıfır Enerji ve Pasif Ev Derneği (SEPEV), pasif evler konusunda eğitim
verebilmek, sertifika kursları açmak, uzmanlar yetiştirmek, pasif ev standartlarını
tanımak ve yeni projelere öncülük etmek için 2012 yılından bu yana çalışmalarına devam
etmektedir.
Binanın pasif sistem olarak kendisinin enerji etkin olmasının yanı sıra yüksek maliyetli
otomatik kontrol sistemlerine de gereksinim duyulduğundan, genellikle akıllı bina
uygulamaları enerji harcamalarının çok yüksek olduğu büyük kamu ve ofis binaları gibi
kullanım alanı ve kullanıcı sayısı fazla olan binalar için öngörülmektedir. Akıllı bina
denildiğinde, özellikle ülkemizde binanın mekanik ve elektrik sistemlerinin otomatik
kontrolü ile enerji yönetiminin yapılması anlaşılmakta, binanın tasarım ve yapımının da
enerji etkin akıllı olması göz ardı edilerek eksik uygulamalar yapılmaktadır. Oysaki bina;
mimari tasarımı, yapım sistemi, taşıyıcı sistemi, mekanik ve elektrik sistemi gibi alt
sistemlerin bir bütünüdür. Bu alt sistemlerin her birisinin akıllı bina kavramına uygun
olmaması durumunda o binadan akıllı bina diye söz etmek mümkün değildir. Bu tür
binalar mekanik ve elektrik sistemlerinin otomatik kontrolü yapılmış standart binalardır
ve üstelik bu yüksek maliyetli sistemlere karşın, binanın asıl kendisi akıllı olmadığı için,
enerji verimliliği ve enerji yönetiminin performansı olabileceğinin çok altında
kalabilmektedir. O nedenle, akıllı bina tasarım aşamasından itibaren ilgili tüm bina alt
sistemleri enerji etkin olacak şekilde mimar ve mühendislerin işbirliği ile
gerçekleştirilebilir. Binanın enerji etkinliğinde, yenilenebilir enerji kaynaklarından
yeteri kadar yararlanan pasif sistem olarak gösterdiği enerji performansı en önemli rolü
oynar.
• Binanın yeri,
• Binanın yönü,
• Binanın formu,
Binanın Yeri Binanın bulunduğu yer;enerji harcamalarını etkileyen güneş ışınımı, hava
sıcaklığı, hava hareketi ve nem gibi iklim elemanlarının değerlerinin bilinmesi için
önemli olduğu kadar, binanın enerji etkinliğinde çok önemli rol oynayan mikro-klima
koşullarının da belirleyicisidir. Şekil 2 ve 3 de görüldüğü gibi, binanın çevresindeki
öğeler bina etrafındaki mikro-klimayı etkileyen önemli faktörlerdir [1].
Binanın Yönü
Bina aralıkları gibi binanın yönü de cephelerin doğrudan güneş ışınımından yararlanma
oranını, dolayısıyla toplam güneş enerjisinden kazancını etkileyen en önemli tasarım
parametrelerinden birisidir. Bunun yanı sıra binaların yönü rüzgar alma durumunu,
dolayısıyla doğal havalandırma olanağını ve binanın taşınım ve hava sızıntısı ile ısı kaybı
miktarını da etkiler. O nedenle binanın bulunduğu ilkim bölgesinin ihtiyaçlarına göre
binalar güneş ve rüzgardan gerektiğinde yararlanacak, gerektiğinde ise korunacak
şekilde yönlendirilmeli ve mekan organizasyonu yönlendirme kriterine göre
yapılmalıdır.
Binanın Formu
Binanın formu da diğer tasarım parametreleri gibi binanın çevresel etkenlerden
yararlanma veya korunma düzeyini, dolayısıyla enerji performansını belirleyen önemli
bir parametredir. O nedenle, farklı iklimsel karakterlere sahip yörelerde enerji etkin
tasarımda formun önem kazandığı geleneksel mimari tasarım örneklerinde belirgin
olarak görülebilir. Soğuk iklim bölgelerinde enerji kaybeden yüzeylerin alanını minimize
etmek üzere kompakt formlar, sıcak kuru iklim bölgelerinde ısı kazançlarını minimize
etmek, gölgeli ve serin yaşama alanları elde etmek açısından kompakt ve avlulu formlar,
sıcak nemli iklim bölgesinde karşılıklı havalandırmaya maksimum düzeyde olanak
sağlayan hakim rüzgar doğrultusuna uzun cephesi yönlendirilmiş ince uzun formlar ve
ılımlı iklim bölgelerinde mümkün olduğunca kompakt ama soğuk iklim bölgesine göre
7
daha esnek bina formları enerji etkin tasarımda dikkat edilmesi gereken hususlar
arasındadır.
Bina Kabuğu
Binanın ve ısıtma sisteminin ısısal performansını etkileyen en önemli tasarım
parametresi olan bina kabuğu opak ve saydam olmak üzere fiziksel özellikleri ve ısı
geçişine karşı davranışları birbirinden farklı iki bileşenden oluşmaktadır. Bina
kabuğunun ısısal performansını etkileyen en önemli fiziksel özellikleri,
• Opak ve saydam bileşenlerin güneş ışınımına karşı geçirgenlik (opak bileşen için
geçersiz), yutuculuk ve yansıtıcılık katsayıları (τ ,a ve r) olarak sıralanabilir. Bir veya
birden fazla katmandan oluşmuş herhangi bir kabuk bileşeninin ısı geçirme katsayısı;
bileşenin her iki tarafındaki hava sıcaklığı farkı 1 K iken bileşenin birim alanından bu
alana dik doğrultuda birim zamanda geçen ısı miktarı olarak tanımlanır.
Opak ve saydam bileşenlerin güneş ışınımına karşı optik özellikleri olarak bilinen
geçirgenlik, yutuculuk ve yansıtıcılık katsayıları saydam bileşenler için doğrudan ve
yaygın güneş ışınımına karşı farklı değerler alırlar. Doğrudan ışınıma karşı saydam
bileşenlerin optik özellikleri güneş ışınımının geliş açısına bağlı olarak değişir. Opak
bileşenler için ise geçirgenlik söz konusu olmayıp, yutuculuk ve yansıtıcılığın doğrudan
ve yaygın ışınım için farklı olmaksızın yüzeyin rengine bağlı olarak değiştiği varsayılır.
Bina kabuğu yukarıda sıralanan özelliklerine bağlı olarak dış çevre koşullarını
değiştirerek iç çevreye aktaran ve bu şekilde iç çevre koşullarının oluşumunda rol
oynayan en önemli tasarım parametresidir.
8
Binanın güneş ışınımı ve rüzgar gibi çevresel etkenlerden gerektiğinde yararlanabilmesi
gerektiğinde korunabilmesi için yukarıda sıralanan tasarım değişkenlerinin yanı sıra
bina kabuğu üzerinde güneş kontrolü ve doğal havalandırma sistemlerine gereksinim
duyulabilir. Binanın enerji giderlerini en az düzeyde tutabilmek için bu sistemlerin
uygun yönlerde uygun biçim ve boyutlarda tasarlanmış olması gerekir. Şekil 6 de farklı
yönler için güneş kontrol sistemlerine örnekler görülmektedir. Şekil 6 da ise doğal
havalandırma sistemlerine şematik örnekler verilmiştir.
9
Enerji etkin akıllı binalar; pasif sistem olarak mekanik ve elektrik-elektronik
sistemlerine en az gereksinme duyacak şekilde tasarlanmış, güneş, rüzgar gibi
yenilenebilir enerji kaynaklarından gerektiğinde yararlanmak, gerektiğinde
korunmak üzere kendi kendini ayarlayabilen, pasif sisteme ek olarak ısıtma,
havalandırma ve aydınlatma sistemlerine gereksinim duyulduğu takdirde bu
sistemlerin pasif sistem öğeleriyle eşgüdümlü olarak tasarlandığı ve işletildiği,
işletim sisteminin otomatik olarak kontrol edildiği binalardır. Bu anlamdaki akıllı
binaların en önemli bileşeni, pasif sistem olarak binanın enerji performansını
etkileyen en önemli tasarım parametresi olan bina kabuğudur. Bir binanın cephe
maliyetinin toplam bina maliyeti içerisindeki payının %15-%40 arasında olmasına
karşın, bina cephesinin bina işletim maliyeti üzerindeki etkisi %40 veya daha fazla
olabilmektedir. O nedenle, son yıllarda fosil enerji kaynaklarının elde edilmesindeki
sıkıntılar, bu kaynakların kullanılmasının yarattığı çevre sorunları, bir ülkedeki
toplam enerjinin %40-50 gibi çok önemli payının binalarda kullanılıyor olması ve
dolayısıyla binalarda enerji verimliliğinin önem kazanmasıyla birlikte, yapı ve
malzeme teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak akıllı kabuk tasarımı gündeme
gelmiştir. Akıllı kabuk, ülkemizde henüz akıllı bina tasarımında yeteri öneme
kavuşmamış olmakla birlikte tüm dünyada akıllı bina tasarımının vazgeçilmez öğesi
olarak kabul edilmektedir.
Akıllı Kabuk
Akıllı kabuk; tıpkı canlı derisi gibi kendisini ayarlayarak dış koşullara uyum sağlayan
ve bu yolla bina içi çevrede ışık, ses, iklim ve hava kalitesi gibi kullanıcılar için
vazgeçilmez ihtiyaçların sağlanmasında, dolayısıyla enerji harcamalarının azaltılıp
kullanıcı konforunun yükseltilmesinde en önemli rolü oynayan yapı elemanlarıdır.
Akıllı kabuklar en basit şekliyle doğal havalandırma ve güneş kontrol elemanlarının
otomatik hareketiyle binanın havalandırma , klima ve aydınlatma enerjisi yüklerini
en aza indirgeyen ve kullanıcı konforunu olabildiğince doğal yollarla sağlayan
kabuklardır. Günümüzde enerji etkin akıllı binalarda sıklıkla kullanılan çift cidarlı
cepheler bu konuda tasarlayıcılara geniş olanaklar sunmaktadırlar.
10
• “akıllı” malzemelerle inşa edilmiş olması .
‘Çevresel koşullara yanıt veren mimarlık’ (responsive architecture) kavramı ilk kez
1970 yılında Negroponte tarafından ortaya atılmıştır[1]. Böylece ilk kez alışılagelmiş
yapı kavramının ötesine geçilerek ‘çevresel koşullara değişerek uyum gösteren
mimarlık’ (adaptive architecture) fikri de ortaya çıkmıştır. Kendini çevresel koşullara
uyarlayan ilk akıllı yapı cephesi örneği olarak mimar Jean Nouvel tarafından Paris’te
1981-1987 arasında inşa edilen Arap Dünyası Enstitüsü (Institute du Monde Arap)
binası verilebilir. Bu akıllı cephede, gelen ışığa bağlı olarak elektropnömatik sistemle
kontrol edilen 30.000 adet alüminyum malzemeli mekanik diyafram kullanılarak gün
ışığının iç mekana kontrollü alınması sağlanmıştır.[4] Bu örnekte akıllı yapı cephesi,
güneşten olan enerji kazancını dengeleyerek iç mekanda termal ve görsel konfor
koşullarının sağlanması konusunda çalışmaktadır.
Akıllı yapı cephelerini, farklı özelliklerine göre enerji üreten, ısı kayıp ve kazancını
dengeleyen ve kendini ve/veya havayı temizleyen cepheler gibi farklı sınıflara
ayırmak mümkündür. Bunların dışında bu kategorilere girmeyen ancak yine de
sürdürülebilir ve akıllı denmesi gereken örnekler de günümüzde mevcuttur. Bu
nedenle çalışma kapsamında bunlar için de “diğer akıllı cepheler” şeklinde ek bir
inceleme yapılması gerekli görülmüştür. Ancak yine de teknolojinin ilerlemesiyle ve
nanoteknoloji kullanımı ile akla gelen her türlü özelliğin cephelere
kazandırılabilmesi sonucunda, ileride bu kategorileri sürekli yenilemek, değiştirmek
gerekebilecektir. Bu çalışma kapsamında yukarıda belirtilen dört kategori için birer
örnek seçilerek incelenmiştir.
11
enerji ihtiyacını karşılarken Karbon salımını yılda 6 ton azaltır[6]. Bina akıllı
cephesinin sürdürülebilir özellikleri şöyle sıralanabilir:
Al Bahar Kuleleri:
Al Bahar Kuleleri, 2012 CTBUH Ödülleri programında, CTBUH Yenilik Ödülü’nü
kazanmış ve Orta Doğu ve Afrika’nın En İyi Yüksek Binası Finalisti olmuştur. Tasarım
kriterleri arasında öne çıkan başlıca kriterler, yönlenme ve manzara, doğal dağınık
ışığın iç mekana alınması, güneş kazançlarından korunma, kullanıcı konforu, inşa
edilebilirlik, yüksek verimlilik ve kültürel kimlik olarak sayılabilir. Bu kriterler
çerçevesinde oluşturulan cephe tasarımı, 29’ar katlı silindirik iki adet kulenin cam
cephelerinin önündeki gölgeleme yapan ikinci cephe olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu cephe, kuzey yönü dışında kuleleri tamamen sarmakta, fazla güneş ışınımından
korumaktadır. Cephe tasarım kriterlerinin sonucunda, balpeteği şeklinde (dinamik)
bir strüktür elde edilmiştir(Şekil4).[7]
Bu durum, literatürde Sokrates evi ya da Megaron evi olarak bilinen evin özelliğine
benzer bir durumu yansıtmaktadır. Sokrates Evi’nde (Şekil 2) binayı kuzeyden gelen
soğuk hakim rüzgarların etkisinden korumak üzere doğu, kuzey ve batı yönlerinden
12
saran kalın taş duvarlar kullanılmıştır. Benzer şekilde, iklim farklılığından dolayı
burada da binayı sıcaktan ve güneşin ısıtıcı etkisinden korumak üzere, yönlenme
180° döndürülerek binayı doğu, güney ve batı yönlerinden saracak şekilde bir çözüm
getirilmiştir. Ancak Sokrates evindeki güneye bakan ve güneşin faydalı etkilerinden
(örneğin kışın iç mekanın ısıtılması, doğal aydınlatma, hijyen gibi etkilerinden)
faydalanılması için uygulanan güney yönündeki saçakla korunan teras ve güneye
bakan şeffaf cephe burada da uygulanmak istenmiş, bunun için teknolojiden de
faydalanılmış ve hareketli, güneşin ve rüzgarın hareketlerine duyarlı bir şekilde
açılıp kapanabilen bir gölgeleme sistemi kurgulanarak uygulanmıştır. Hatta binada
güney yönünde oluşturulan gökbahçeleri ile güneşin yakıcı etkisi hafifletilmek
istenmiş, sanki Sokrates evinin terası bu şekilde uygulanmaya çalışılmıştır.
Her bir kulede bu üçgen bileşenlerden 1000’er adet kullanılmıştır. Sistem, cam
cepheden 2m uzakta monte edilmiştir. Sistemin binadaki gölgeleme oranı %80 olup, çöl
gibi bir iklimde bu durum olumsuz bir durum yaratmamakta, yapay aydınlatmaya fazla
gerek olmamaktadır. Ancak sabit gölgeleme elemanları kullanılan yapının benzerlerinde
13
bu durum tam tersi olup gün içerisinde oldukça yüksek oranda yapay aydınlatmaya
ihtiyaç duyulmaktadır.
14
Kendini ve/veya havayı temizleyen cepheler de kendi içinde farklı gruplara ayrılabilir,
1992’de dünyadaki havası en kirli kent olarak ilan edilen Meksiko-City’de inşa
edilmiştir. Bu yeni cephe, sadece kendisini değil, aynı zamanda etrafındaki havayı da
temizleme özelliğine sahiptir.[11] Buna ek olarak, çift cidarlı cephe tasarımıyla,
gölgeleme elemanı gibi çalışarak iç mekan konfor koşullarına katkı sağlamaktadır.
15
Binanın sadece titanyum dioksit kaplaması değil, aynı zamanda tasarım özelliği de akıllı
cephe olmasını sağlar. Kaplamanın kuazi kristal (yarı kristal) geometrisi nedeniyle akıllı
cephe daha çok yüzey alanına sahip olduğundan kimyasal reaksiyon daha çok oranda
gerçekleşir. Cephe tasarımını gerçekleştiren firma eş-direktörü Daniel Schwaag’ın
belirttiğine göre bu geometri kullanımı ile cephenin yüzey alanı %200 artmış ve aynı
zamanda cephe bu geometri sayesinde her yönden gelen ışınları yakalayabiliyor[13].
Firmanın diğer eş-direktörü olan Allison Dring ise bu şekillerin rüzgar hızını
yavaşlattığını ve türbülans oluşturduğunu, böylelikle kirleticilerin aktif yüzeye daha iyi
dağıldığını belirtiyor. Cephe, 2500 m2 ’lik alanıyla günde 1000 aracın sebep olduğu hava
kirliliğini temizleyebilmektedir.
Tüm ele alınan akıllı cephelerden başka bir de farklı amaçlar için kullanılan cepheler
vardır. Bu gruba, bir medya ekranı olarak kullanılan akıllı cepheler örnek olarak
gösterilebilir. İnşa edilmiş Pekin’deki GreenPix sıfır enerjili medya duvarı, Graz Sanat
Müzesi ve Tokyo’daki Chanel Ginza Binası gibi örnekleri vardır. Bu çalışmada, gerek
dünya üzerinde şu anki en büyük renkli LED ekran olması, gerekse hem enerji üreten
hem de enerji dengeleyen akıllı cephe özelliklerini de taşıması nedeniyle GreenPix
Medya Duvarı incelenecektir.
16
medya ekranı- üstlenen bir akıllı cephedir. Böylelikle cephenin sürdürülebilirlik özelliği
de artmaktadır.
5. YEŞİL BİNALAR
17
5.1.Yeşil Bina nedir ?
Binalar, dünyada enerjinin yaklaşık üçte birinin kullanmaktadır. Yeşil bina uygulamaları
ile enerji tasarrufu, doğayı koruma ve konforlu bir yaşam ortamı hedeflenmektedir.
Küresel ısınma, susuzluk, çevre kirliliği ve doğal kaynakların hızla tüketilmesi yapı
sektöründe çevre dostu binaların yapılmasını gündeme getirmiştir. Çevre dostu bina
yapımına ilgi giderek artarken yeşil bina olarak tabir edilen yapılar ortaya çıkmıştır.
Belli standartlar getirilerek sertifikalanmakta olan yeşil binalar yapı sektöründe daha
değerli, doğaya saygılı, ekolojik, konforlu ve enerji tüketimini azaltan binalar olarak yeni
bir yönelim ve sektör ortaya çıkarmıştır.
Binalar, dünyada enerjinin yaklaşık üçte birinin kullanmaktadır. Yeşil bina uygulamaları
ile enerji tasarrufu, doğayı koruma ve konforlu bir yaşam ortamı hedeflenmektedir.
Binaya "yeşil bina" ünvanını; yer seçimi, tasarım, inovasyon binada kullanılan yapı
malzemelerinin özellikleri, yapım tekniği, atık malzemelerin yeniden kullanımı
konularındaki seçici yaklaşımlar vermektedir.
18
Kentsel yaşam alanlarına değer katması
Binanın değerini artırması
Yapım aşamasında doğal çevre tahribatının en aza indirilmesi
Temiz teknolojilerin kullanımı ve geliştirilmesine ortam sağlaması
Hafriyat ile ortaya çıkan atık malzemenin değerlendirmeye alınması
Yeşil çatı uygulaması ile yağmur sularının arındırılması
Yağmur sularının kullanımı ile kanalizasyon sisteminin yükünü azaltma
Güneş enerjisinden yaralanma
Doğal ışıktan yaralanma
Yeşil katmanların güneş ışınlarını yansıtmaması ile sera etkisini oluşturan
yansımaları azaltması
Enerji tasarrufu sağlaması
Yeşil katmanları ile oksijen üretmesi
İzolasyon sistemleri ile ısıtma soğutma maliyetlerinin ve karbondioksit
salınımının azaltılması
19
Yeşil Binalarda Maliyet ve Fayda
Kojenerasyon, PV, HVAC ve Aydınlatma Otomasyonu gibi yatırım kalemlerinin maliyetini
Yeşil Bina maliyeti olarak göstermek ne kadar doğru?..
Klasik binaların veya standartlar kapsamında yapılmış olan binaların çevresel etkileri
oldukça büyüktür. Dünyamızdaki binalar, enerji ve malzemenin yüzde70’ini, suyun
yüzde 17’sini, ormanların yüzde 25’ni tüketirler ve CO2 emisyonunun yüzde33’üne
neden olurlar. Bu nedenle, binaların çevresel etkilerini azaltmak; yeşil arazileri, enerjiyi,
suyu ve malzemeleri daha verimli kullanmak için Yeşil Bina kriterleri geliştirilmiştir. Bir
taraftan bu kriterlerin uygulandığı, yeşil ve sürdürülebilir binaların sayısı Türkiye’de
hızla artarken, diğer taraftan Yeşil Bina maliyetleri hakkında doğru-yanlış çeşitli
rakamlar, yüzdeler ve görüşler ileri sürülmektedir. Bu noktada, biz uzmanlara düşen
görev, fayda-maliyet analizlerini doğru yapıp, yatırımcının kararını kolaylaştırmaktır.
Özellikle, Türkiye’de yaygın olarak yatırımcıların kendi binalarında uyguladığı LEED
(Leadership in Energy and Environmetal Design) Yeşil Bina Derecelendirme Sisteminin
maliyetleri ve finansal, çevresel ve sağlık ile ilgili faydaları hakkında bilgi vermek
istiyorum. Bu konuda yapılan araştırmalar göstermiştir ki, yeşil veya sürdürülebilir
binanın maliyeti bir birim ise, finansal faydaları 10 birim olmakla beraber diğer
faydaları da oldukça büyüktür. Doğal gün ışığı, düşük VOC içerikli malzemeler, yüksek
hava miktarı ve kalitesi ve manzara sağlanması ile bina kullanıcılarının konforunu,
refahını artırmakta, sağlığını olumlu etkiletmekte ve verimli çalışmasını sağlamaktadır.
Klasik-Standart binalara göre yeşilin maliyetini net ve doğru olarak ortaya koyabilmek
için Amerika’da 33 bina üzerinde çalışma yapılmış, birçok bina temsilcisi ve mimar ile
görüşülmüş ve neticede ortalama yüzde 2’den daha az bir maliyet farkı tespit edilmiştir
(Tablo 1). Bu maliyetin büyük bir kısmı ise mimar ve mühendislerin artan tasarım
zamanından, enerji modellemesinden (0,5-5 $/m2 arasında değişmekte) ve tümleşik
bina uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, Amerika’da
mimarlık, mühendislik fiyatları ve özellikle inşaat maliyetleri Türkiye’ye göre çok
yüksek bir seviyededir. Örneğin, Türkiye’de yapılan enerji modellemelerinin maliyeti 1
$/m2 civarındadır. Tabi ki bu maliyet, projenin büyüklüğü, karmaşık olması ile
değişiklik göstermektedir. Türkiye’de verilen danışmanlık hizmetleri de
Amerika’dakinin çok altındadır. Ayrıca yeşilin maliyeti, binanın bulunduğu lokasyona,
bina fonksiyonuna (ofis, sanayi, AVM gibi) ve yerel iklim şartlarına göre de değişiklikler
göstermektedir. Ayrıca, Yeşil Bina kriterleri tasarım sürecine ne kadar erken dahil
edilirse maliyet de o kadar düşük olacaktır.
İnşaat Proje Müdürü ve LEED AP (Accredited Proffessional) olarak görev aldığım
Türkiye’nin ilk LEED Altın Sertifikalı Siemens Gebze Tesislerini yüzde 1’in altında bir
maliyet farkıyla tamamladık. Ancak, hemen burada bir detaya dikkat çekmek isterim;
Yeşil Bina sertifikasını kazandıracak yeşilin maliyetini oluşturan yatırım kalemlerini
doğru bir şekilde tespit etmek gerekmektedir. Bana göre Yeşil Bina sertifikasının
maliyeti, danışmanlık bedeli, sertifika ücreti, kayıt ücreti, test ve devreye alma, enerji
modellemesi ve bazı inşai yatırımlar (örneğin ESC Planı, Atık Yönetimi gibi) ile sınırlı
tutulmalıdır. Diğer taraftan, Kojenerasyon, PV, HVAC ve Aydınlatma Otomasyonu gibi
20
yatırım kalemlerinin maliyetini Yeşil Bina maliyeti olarak göstermek doğru değildir.
Çünkü bu yatırımlar için fayda-maliyet analizleri yapılmalıdır. Bu analizlerin neticesinde
söz konusu yatırım makul bir geri dönüş süresine ve kazanca sahip ise yatırımcı olumlu
bakacaktır ve yatırımı gerçekleştirecektir. Aksi takdirde sadece Yeşil Bina sertifikası
almak amacıyla yatırımcı yüz binlerce dolar harcamayacaktır. Analiz sonucu yatırımın
gerçekleşmesi durumunda yatırımcı karlı bir yatırım yapmış olacak ve Yeşil Bina
sertifika seviyesinin de yükselmesine yardımcı olacaktır. Dolayısıyla ilgili yatırım, Yeşil
Bina sertifikası için yapılmayacağından, maliyetini de Yeşil Bina sertifikasına atmak
doğru olmayacaktır. Yeşil Bina adayı olmayan pek çok projede ve binada, enerji tasarruf
yatırımları zaten günümüzde mantıklı bir yatırım olarak düşünülmekte ve
uygulanmaktadır.
Yeşil Bina sayısının artması ile inşaat sektöründe yeşil malzemelerin kullanımı
artacak, üreticiler de piyasada pazar paylarını artırmak için bu ürünleri üretmek
isteyecekler ve ek bir maliyet yansıtmaksızın müşterilerinin kullanımına sunacaklardır.
Halihazırda, piyasada klasik malzemelere göre maliyet farkı olmaksızın VOC değeri
düşük boya, yapıştırıcı, yalıtım malzemeleri, geri dönüştürülmüş zemin ve tavan
döşemeleri, yenilebilir linolyum zemin kaplaması ve CRI sertifikalı halı gibi ürün ve
malzemeleri tedarik etmek mümkündür. Bir-iki yıl içinde yenilenebilir, geri
dönüştürülmüş, urea-formaldait içermeyen yeşil malzemelerin üretimi ve satışı hızlı bir
şekilde artacak ve maliyet farkı ödemeksizin tedarik etmek mümkün olacaktır.
Klasik binaların aksine Yeşil Binalar ciddi finansal faydalar sağlamaktadır. Başta enerji
ve su tasarrufu olmak üzere, atıkların azaltılması, iç mekan hava kalitesinin artırılması,
bina kullanıcısının rahatının ve veriminin artırılması ile çalışanların sağlık giderlerinin
azaltılması, düşük işletme ve bakım maliyetleri Yeşil Binalar ile mümkün olmaktadır.
Binalarda işletme maliyetinin büyük bir kısmını teşkil eden enerji daha çok Yeşil
Binalarda uygulanan enerji verimli projeler ile düşürülebilmektedir. Ortalama olarak
Yeşil Binalar, klasik binalara göre yüzde 30 civarında daha az enerji tüketirler. Ortalama
yıllık enerji tüketimi 150 kWh/m2 olan klasik bir ofis binasının enerji maliyeti 24 $/m2
(0.16 $ 150 kWh/m2 - ticarethane tarifesi) olacaktır. Bu binanın 10.000 m2 olduğunu
düşünürsek, toplam yıllık tasarruf 72.000 $ olacaktır. Her yıl elektriğe yüzde 5 zam
geldiğini de hesaba katarsak, 20 yıl için bu tasarrufun milyon dolar civarına ulaşağı
görülebilir.
Yeşil Binaların su tüketimi de oldukça düşüktür; susuz pisuarlar, verimli rezervuar,
lavabo ve duş bataryaları kullanarak yüzde 50’ye yakın su tasarrufu sağlanabilmektedir.
Yeşil projelerde peyzaj alanlarında çeşitli stratejiler izlenerek yüzde 50 su tasarrufu
kolaylıkla sağlanabilmektedir.
Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre insanlar zamanlarının yüzde 90’ını bina içinde
geçirmektedirler. Sağlık ve dolayısıyla verimlilikle ilgili sorunların büyük bir kısmı hava
kalitesi düşük, gün ışığı ve manzarası olmayan ortamlardan kaynaklanmaktadır. İşte bu
olumsuz etkilerden arındırılmış Yeşil Binalarda çalışan memnuniyeti yüksek
seviyededir. İç mekan kalitesinin artırılmasının, çalışanlar üzerinde göstermiş olduğu
olumlu etkiler ile verimlerinin ne kadar artırdığını hesaplamak çok zor olmakla birlikte,
yapılan bir araştırmaya göre Yeşil Binalarda çalışanların, diğer binalardakilere göre
21
yüzde16 daha az doktora gittikleri ve dolayısıyla yüzde 16 daha az iş kaybının olduğu
saptanmıştır.
Özetle; SAĞLIK için, ÇEVRE için ve EKONOMİ için YEŞİL BİNA diyoruz...
Yeşil bina kavramının tanımı, ortaya çıkış süreci ve yeşil bina üretimini
destekleyen uluslararası organizasyonları ve çalışmalarını kısaca tanıtmanın sertifika
sistemlerini değerlendirmede yararlı olacağı düşünülmektedir. Sürdürülebilir bina;
yaşam döngüsü süresince arazi seçimi, yerleşim, tasarım, konstrüksiyon, işletim, bakım
ve yıkım süreçleriyle insan sağlığı ve çevre üzerindeki negatif etkileri azaltılmış, enerji,
su ve malzemenin etkin olarak kullanımına odaklanmış bir tasarım sonucu ortaya çıkan
üründür.
Sürdürülebilirlik; ekonominden kalkınmaya, tarımdan çevreye kadar her türlü
konuyu kapsayan derin bir kavramdır. Yeşil bina teriminin daha çok bir etiketleme
olarak kullanıldığını, sürdürülebilir bina kavramının ise daha geniş kapsamlı ifade
edildiğini görüyoruz. Yeşil bina kavramı özellikle sertifikalandırma sistemleri ile
özdeşleşmiş bir terim haline gelmiştir ve çoğu zaman enerji etkin bina ya da yüksek
performanslı bina kavramları ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Yeşil yapılar doğal ışık
ve iyi bir iç mekan hava kalitesiyle kullanıcıların sağlığını ve üretkenliğini korur ve
geliştirirken, yapım ve kullanım sırasında doğal kaynakların tüketimine duyarlıdır, çevre
kirliliğine neden olmaz, yıkımından sonra diğer yapılar için kaynak oluşturur ya da
çevreye zarar vermeden doğadaki yerine geri döner. [17]
1930’larda özellikle Amerika’da yeni bina teknolojileri kentsel çevreyi oldukça
değiştirmiştir. Yapay havalandırma sistemlerinin icadı, strüktürel çeliğin ve reflektif
camın kullanımının artmasıyla HVAC sistemleri ile ısıtma ve soğutma yapılan yapılarda
hızlı bir artış olmuştur. Cassidy’e göre; “Savaş sonrası ekonomik patlama ve Amerika’da
fosil yakıtların ucuz olması ile birlikte çelik ve cam strüktürlü yüksek yapılar Amerikan
şehirlerinin tasarım ikonu haline gelmiştir” . 1973 yılındaki OPEC’in petrol ambargosu
ve buna bağlı enerji krizi fosil yakıtlara alternatif kaynaklar arama çalışmalarını
hızlandırmıştır. [14], [11]
1987’de Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu sürdürülebilir
kalkınma kavramını gündeme getirmiştir. Yayınlanan raporda sürdürülebilir kalkınma;
“Bugünün gereksinmelerini, gelecek nesilleri, kendi gereksinmelerini karşılama
olanağından yoksun bırakmadan karşılayarak kalkınma” olarak tanımlanmıştır .
1992’de Rio de Jeneiro’da 178 ülkenin katılımı ile gerçekleşen Birleşmiş Milletler Çevre
ve Kalkınma konferansında çölleşmeyle mücadele, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik
ile ilgili “Gündem 21” isimli bir bildiri yayınlanmıştır. Gündem 21 global, ulusal ve yerel
organizasyonlar ya da hükümetler tarafından uygulanacak, insanın çevreye etkisinin
olduğu her alanı kapsayan geniş kapsamlı bir eylem planıdır. Rio Çevre ve Kalkınma
Deklerasyonunda sürdürülebilirliği destekleyen birçok uluslararası antlaşmaya imza
atılmıştır.
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi üye ülkelerin imzasına açılmış olup bu sözleşme ile
gelişmiş ülkelere, 2000 yılında sera gazı emisyonlarını 1990 düzeylerine indirme
yükümlülüğü getirilmiştir.
22
1997 yılında Kyoto’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Konvansiyonu’nun üçüncü toplantısında hava kirliliğini azaltma ve sera gazı salınımı ile
ilgili 2012 yılına kadar bağlayıcı hedefler konulmuştur.
2002 tarihinde Johannesburg’da gerçekleşen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde
Gündem 21 ve Rio Deklerasyonu’ndaki prensipler ve taahhütlerin yeniden üzerinde
durulmuş, yeni stratejiler geliştirilmiştir. Bütün bu oluşumlara paralel olarak
sürdürülebilir tasarım olarak baktığımızda 1993 yılında Chicago’da düzenlenen
Uluslararası Mimarlar Birliği Konferansının önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
“Dönüm Noktasındaki Mimarlık” konferansı bugün yeşil bina hareketinde önemli bir
nokta olarak kabul edilmektedir. Yeşil bina endüstrisi 90’lı yıllardan sonra hızla gelişmiş
ve birçok örnek proje üretilmiş, araştırmalar yapılmıştır. [18]
Günümüzde sürdürülebilir mimarlık adına yeşil bina kavramı bir adım ileri götürülmüş,
sıfır karbon ve sıfır enerji yapılar tartışılmaktadır. Bugünün teknolojisiyle ideal bir
durum olarak gösterilen karbon salınımı sıfır ya da ihtiyacı olan tüm enerjiyi kendi
üreten yapılar İngiltere’de devlet politikası hedefi haline gelmiştir. RIBA
Sürdürülebilirlik Komitesi başkanı Bill Gething’in belirttiğine göre sıfır karbon yapı;
2013’de tüm kamu finansmanlı konutlar, 2016’da tüm yeni ev ve okullar, 2018’de tüm
kamu binaları, 2050’de tüm mevcut binalar için şart koşulacaktır . Sıfır karbon yapılar
yaşam döngüsü boyunca tüm enerjilerini kendileri üretmekte ve karbon salınımı
yaratmamaktadır. İngiltere’de Citu firması tarafından gerçekleştirilen Leeds Yeşil Ev
Projesi ürettiği enerjiden daha azını harcayarak kalan enerjisini İngiltere Elektrik
İdaresi’ne vermektedir. Yapı bu özelliğiyle karbon negatif olarak değerlendirilmektedir
Günümüzde yapı sektörü doğadan elde edilen ham maddenin %50’sini kullanır,küresel
enerjinin %40’ını ve suyun %16’sını tüketirken oluşan atıkların da %50’sinden
sorumludur. Enerji tüketim verilerinin ulaşım, endüstri sektörlerinden bile fazla olması
düşündürücüdür. [18]
Binaların çevreye verdiği zararlı etkileri azaltmak amacıyla son otuz yılda sürdürülebilir
bina üretimini ve buna bağlı sektörleri destekleyen bağımsız kar amacı gütmeyen,
üçüncü kişiler tarafından yürütülen ve çok katılımlı birçok organizasyon oluşmuştur.
Sertifika sistemleri oluşturan bağımsız organizasyonlar dışında Birleşmiş Milletler
Çevresel Programı UNEP, sürdürülebilir kalkınma departmanı UNDP, Avrupa Birliği
dahilinde Ulaşım ve Enerji Direktörlüğü, Sürdürülebilirlik Araştırmaları, Enerji
Sistemleri Direktörlükleri, IES Çevresel Sürdürülebilirlik Enstitüsü’nün yayınladıkları
araştırmalar, pilot uygulamalar ve devletler üstü geliştirdikleri stratejilerle
sürdürülebilir dünya oluşturmaya katkıda bulunmaktadırlar.
Amerika’da Clinton İklim Girişimi, Al Gore tarafından desteklenen İklim Koruma Birliği,
Amerika Çevre Koruma Ajansı tarafından oluşturulan Energy Star gibi çeşitli oluşumlar
bulunmakta ve çalışmalar yapmaktadırlar. [17]
ISO’nun 2007’de çıkarttığı ISO 21930 standartları binalarda sürdürülebilirlik ve inşaat
malzemelerinin çevresel deklarasyonu standartları; inşaat işlerinin çevresel etkilerinin
genel prensip ve çerçevesini belirler, inşaat ürünlerinin çevresel beyanları için binanın
yaşam döngüsü boyunca dikkate alınması gereken bir çerçeve oluşturur. 4 Ocak 2003
tarihinde yürürlüğe giren, Avrupa Parlamentosu ve Konseyi’nin Binalarda Enerji
Performansı Direktifi (2002/91/EC), Avrupa’da hem mevcut hem de yeni yapılacak
binalarda enerji performansı değerlendirmesine ilişkin belirli standartlar ve ortak bir
yöntem getirmenin yanı sıra, düzenli bir denetim ve değerlendirme mekanizması
kurarak, binalarda enerjinin daha verimli kullanılmasının sağlanmasını amaçlamaktadır.
2010’a kadar enerji tüketiminde %22’lik bir azalma hedeflenmektedir. Direktif ile enerji
performans değerlerini gösterecek en fazla 10 yıllık geçerliliğe sahip olacak biçimde
23
binalara sertifika verilmesi şartı getirilmiştir. Enerji etkinliği ve çevresel etki olarak iki
ayrı sertifika düzenlenmiştir. Bu sistem Türkiye’de de AB uyum çalışmalarının parçası
olarak uygulanmaya başlanmıştır. [28]
Amerika’da 2006’da oluşturulan performanslı yeşil bina tasarımına yönelik 189
Standartları, karşılanması gereken minimum kriterleri bir strüktür altında toplar ve ön
koşul niteliğinde ifade eder. Burada amaç sertifika alacak projelerde ve bağımsız yeşil
bina üretiminde temel olarak bu standartların kullanılmasıdır. ASHRAE, USGBC ve
IESNA’nın birlikte oluşturduğu bu standartlar sertifika sistemlerinden bağımsız olarak
çalışmakta ve temel prensipleri belirlemektedir. Zorunluluk niteliğindeki standartlar
bina kodları belirleyicileri danışmanlığında oluşturulmuştur. LEED gibi özel sertifika
sistemlerinin bu standartları temel almasının amaçlanması dışında daha geniş bir
perspektifle yeşil bina üretiminde bu standartları tabana yaymak amaçlanmaktadır. [13]
Yukarıda incelenen standartlarda enerji verimliliği konusu ağırlıktadır. Yeşil bina
oluşumunda enerji verimliliği, tasarım kriterlerinden yalnızca biridir. Enerjinin verimli
kullanımı, binanın kendi enerjisini üretmesi yeşil bina kriterlerinin önemli bir kısmını
oluşturmakla birlikte, sera gazı salınımını sıfıra indirmek, atık yönetimi, geri dönüşümlü
malzeme kullanımı, arazi yerleşimi gibi kriterler bir bütün olarak algılanmalıdır.
Bir binanın çevresel performansı o binanın yeşil bina olmasını sağlayan görünen ve
görünmeyen kriterlerin her ikisini de sağlamasıyla ölçülmelidir. Görünür yeşil metotlar
(fotovoltaik paneller, yeşil çatılar vb.) bina üzerinde net bir biçimde algılanabilirler,
bunun yanında enerji verimliliği, kaynakların efektif kullanımı, binanın çevre ve insan
üzerindeki etkileri gibi görünür olmayan kriterler çok daha önemlidir ve ancak bir
ölçme sistemi ile belirlenebilirler. Sertifika sistemleri bu ihtiyacı karşılamaktadırlar.
Yeşil bina sertifika sistemleri, bina bazındaki projelerin çevre üzerindeki etkilerini ve
doğal kaynakları korumadaki duyarlılıklarını ortaya çıkarmada ölçülebilir bir referans
sağlamaya çalışan bir tür derecelendirme sistemi olarak tanımlanabilir.
Sertifika sistemlerinin bir binayı yeşil yapan kriterlerin tanımlanması adına önemli
başarıları olduğunu söyleyebiliriz. Sertifika alan bir binanın ne derecede ve hangi
bakımdan yeşil olduğunu bilmemiz mümkün olmaktadır. USGBC Yönetim Kurulu Üyesi
Mark MacCracken’in belirttiği üzere sertifika sistemleri; yeşil binayı bir
kavram olmaktan çıkarıp gerçeklik kazandırmıştır. Sistemlerin pazarlamadaki başarıları
sonucu yeşil bina kavramının tanınması ve yaygınlaşması da oldukça önemlidir.
İngiltere’de 1926 yılında konutların iyileştirilmesi için devlet tarafından kurulan Bina
Araştırma Enstitüsü (BRE); bina bazındaki araştırmaları teşvik amacıyla hizmet veren,
İngiltere’de yerel kodların ve standartların oluşmasında aktif rol oynayan bir kuruluştur.
1997 yılında özelleştirilen ve bina sektörü tarafından desteklenen kar amacı gütmeyen,
bağımsız bir organizasyondur. 1990 yılında BRE’nin oluşturduğu çevresel
değerlendirme yöntemi BREEAM sertifika sistemlerinin ilkidir. [13]
Amerika’da ise 1993 yılında binaların tasarım, inşa ve işletimleri sırasında
sürdürülebilirliğin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapan bağımsız ve kar amacı
gütmeyen USGBC kurulmuş ve 1998 yılında LEED sertifika sitemini oluşturmuştur.
İlk çıkışlarında daha prestijli ve büyük bütçeli projelerde uygulandıklarını gördüğümüz
sertifika sistemleri günümüzde birçok ülkede devlet politikaları ile teşvik edilmekte ve
bu da sertifika almayı bir gereklilik haline getirmektedir. Kaliforniya eyalet yasaları tüm
kamu binalarının ve okulların yeşil olmasını ve minimum LEED sertifikası standartlarını
sağlamasını şart koşmuştur. İngiltere’de ise tüm konutlar ve devlet desteği ile yapılacak
tüm okullarda BREEAM sertifikası alınması zorunlu hale getirilmiştir. Ayrıca devlet
dairelerinde yapılacak her türlü yenileme ve ek yapının BREEAM sertifikası alması
zorunluluğu da bulunmaktadır. [12], [13]
24
Bu tür sistemler öncelikle gelişmiş ülkelerde geliştirildikten sonra dünyanın birçok
ülkesinde kullanılmaya başlanmıştır. Birçok ülke ya kendi yeşil bina sertifikasyon
sistemini geliştirmiş ya da diğer ülkelerin uluslararası sertifikasyonları için aday
olmuşlardır. Bu ülkelerden bazıları şöyledir:
Güney Kore: /Greening Building System
Finlandiya: PromisE
Almanya: DGNB
İsrail: SI-5281
Portekiz: Lider A
İspanya: VERDE
Dünyada en çok kullanılan Bream, Bepac, Casbee ve Green Star kısaca ve LEED yeşil bina
sertifikasyon sistemidir.[12]
25
BREEAM (Building Research Establihment Environmental Assessment Method / Bina
Araştırma Kurumu Çevresel Değerlendirme Yöntemi), BRE tarafından 1993 yılında
İngiltere’de başlatılmış ve geliştirilmiştir [3]. Yeşil bina değerlendirme sistemlerinin
öncülerinden biri olmuştur ve geliştirilen diğer değerlendirme sistemlerinin birçoğunu
etkilemiştir. Bugüne kadar 110.000 den fazla yeşil binayı tescillemiş ve 500.000’e yakın
bina da BREEAM tarafından tescillenmek üzere incelenmektedir. [12]
LEED, her tür bina ve her tür bina yaşam döngüsü aşamasında uygulanabilir. Binaların,
sürdürülebilir yerleşim yeri, su verimliliği, enerji ve atmosfer, malzemeler ve kaynaklar,
kapalı alan çevre kalitesi, mekanlar ve bağlantılar, farkındalık ve eiğitim, tasarımda
yenilik ve bölgesel öncelik kriterleri ile ilgili performans gereklilikleri doğrultusunda
üretilmesini teşvik eder. [30], [10]
Bugün sürdürülebilir / ekolojik / yeşil / çevre dostu vb. pek çok isim altında karşımıza
çıkan doğayla uyumlu yapılar, belirli bazı kriterler doğrultusunda tanımlanıyor. Yapının
arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirilmiş, bütüncül bir
bakış açısıyla sosyal ve çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlanmış, iklim verilerine ve o
yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına
yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı, teşvik eden,
ekosistemlere duyarlı yapılar olması bu kriterlerin en önemlileri.
Bu standartlar aynı zamanda yeşil bina tasarlamak isteyen mimar ve mühendisler için
kılavuz niteliği taşıyor. Sosyal sorumluluklarını yerine getirdiklerini kamuoyu ile
paylaşmak isteyen şirketlere de geçerli bir etiket sağlıyor. Yeşil yapılaşmaya yönelmek
şirketler için aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi olarak da görülebiliyor.
Binaların ve yerleşimlerin, küresel ısınmaya sebep başlıca sera gazı olan CO2 salımının
%40’ından sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en
önemlisi yönetmelikleri belirleyen yetki sahiplerine büyük sorumluluklar düştüğü
görülebilir. Bina ve yerleşimlerin çevreye olan etkileri salgıladıkları CO2 gazıyla da
26
sınırlı değildir. Aynı zamanda su kullanımının yaklaşık %12’sinden, atıkların %65’inden
ve elektrik tüketiminin de %71’inden sorumludurlar. Bu rakamların büyüklüğü aynı
zamanda, binaların ve yerleşimlerin çevreye olan etkilerinin azaltılması konusunda
büyük bir potansiyelin olduğu anlamına geliyor. Amerika’da yapılan bir çalışma, “yeşil”
veya “çevreci” olarak tabir edilen binaların enerji tüketiminde %24-50, CO2 salımında
%33-39, su tüketiminde %40 ve atıklarda %70’e varan bir düşüş sağlanacağını ortaya
koyuyor.
Dünya’da birçok yeşil bina sertifika sistemi mevcut. Bunlardan başlıcaları 1990’da
İngiltere’de ortaya çıkan BREEAM (Building Research Establishment Environmental
Assessment Method), 1998’de ABD’de ortaya çıkan LEED (Leadership in Energy and
Environmental Design), 1998’de gelişmiş ülkelerin biraraya gelmesiyle kurulan kurulan
IISBE (International Initiative for Sustainable Built Environment), 2003’de BREEAM’den
uyarlanarak Avustralya’da oluşturulan Greenstar, 2004’de Japonya’da ortaya çıkan
CASBEE (Comprehensive Assessment for Building Environmental Efficiency) ve 2009’da
Almanya’da ortaya çıkan DGNB (Deutsche Gesellschaft fur Nachhaltiges Bauen).
BREEAM
Bir binanın çevreye olan etkilerini basit ve ekonomik bir şekilde değerlendirebilmek ve
böylelikle bu etkileri azaltabilmek için 1990 yılında oluşturulan BREEAM, bu süreç
içerisinde gelişip çok kapsamlı ve detaylı bir metod haline gelmiş. Şimdiye kadar
dünyada 714.000 bina BREEAM sertifikası almak üzere kayıtlarını yaptırmış ve 116.000
bina da sertifikalandırılmış.
27
BREEAM’a göre puanlama 10 ana kategoride yapılıyor: Bina Yönetimi, Sağlık ve İyi Hal,
Enerji, Su, Arazi Kullanımı ve Ekoloji, Ulaşım, Malzeme, Atıklar, Kirlilik, İnovasyon
Sertifika Dereceleri
BREEAM metoduna göre puanlama sonucu binalar farklı derecelerde sertifikaya sahip
olabiliyor:
- BREEAM Pass (Geçer),
- BREEAM Good (İyi),
- BREEAM Very Good (Çok İyi),
- BREEAM Excellent (Mükemmel),
- BREEAM Outstanding (Sıra Dışı)
Son yapılan araştırmalar BREEAM’ın ilk uygulandığı 1990 senesinden bu yana 4,5
milyon ton CO2 emisyon kazancı sağladığını ortaya koyuyor, ki bu da İngiltere’deki
40.000 evin toplam, ya da 750.000 evin ülke standardının üzerinde sağlamış olduğu
emisyon miktarına eşdeğer.
LEED
Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED), ABD`deki Çevre Dostu Binalar Konseyi
tarafından geliştirilen bir dizi kriterden oluşuyor.
28
Farklı projeler için farklı LEED sertifika sistemleri geliştirilmiş:
- LEED-NC: Yeni inşaat ve renovasyon,
- LEED-EB: Mevcut binalar,
- LEED-CI: Binada yaşayanlar için iç tasarım,
- LEED-CS: “Core-and-shell”* projeleri,
- LEED-H: Evler,
- LEED-ND: Mahalle gelişimi
- Sertifika / 26 - 32 puan,
- Gümüş / 33 - 38 puan,
- Altın / 39 - 51 puan,
- Platin / 52 - 69 puan.
LEED sertifikası, ABD`de USGBC’ye yapılan başvuru üzerine sadece USGBC tarafından
verilebiliyor.
GREEN STAR
Green Star, binaların tasarım ve yapımını düzenleyen, kapsamlı, ulusal ve gönüllü bir
çevresel etki değerlendirme sistemi. Avustralya’daki ticari binaların %11’inin Green Star
sertifikasına sahip olması onu iş dünyası için kaçınılmaz bir hale getirmiş.
Green Star sertifika sistemi emlak piyasası için aşağıda sıralanan faydaları sağlamak
üzere oluşturulmuş:
29
- Çevre alanında liderlik yapanların tanınması,
- Binanın yaşam döngüsü analizi sonucu ortaya çıkan etkilerinin belirlenmesi,
- Yeşil binaların avantajları ile ilgili toplumsal bilincin artırılması.
Green Star Sertifikalı Projelerin İşletmelere Sağladığı Avantajlar
−Daha düşük işletme maliyetleri,
−Yatırım maliyetlerinin kısa sürede amorti edilebilmesi,
−Kullanıcılar tarafından tercih edilmeleri,
−Daha kolay pazarlanabilmeleri,
−Üretkenlik alanında gelişme sağlamaları,
−Daha sağlıklı bir iş ve yaşam ortamı oluşturmaları,
−Sosyal sorumluluk alındığının göstergesi olmaları,
−Yüksek standartlarda binalar yapılmak suretiyle ileriye dönük dezavantajlı bir
konumda olunmasının sağlanması,
−Rekabet güçlerinin artması.
Green Star Kategorileri
Green Star, bir projenin alan seçimi, tasarımı, uygulaması ve bakımı sonucunda
doğrudan ortaya çıkan çevresel etkileri kapsayan dokuz kategori içeriyor: Yönetim, İç
Mekan Çevre Kalitesi, Enerji, Ulaşım, Su, Malzeme, Arazi Kullanımı ve Çevrebilimi,
Salınım, Yenilik
Sonrasında ise o kategorinin ağırlığına göre bir yüzdelik hesaplaması yapılıyor. Kategori
ağırlıkları Avustralya’daki farklı çevresel durumları yansıtabilmek için, eyalet ve
alanlara göre değişiklik göstermekte.
30
DGNB
Binaların planlamasında ve değerlendirilmesinde kullanılmak üzere kurulmuş bir
sistem. Bir sınıflandırma sistemi olarak, tüm ilgili sürdürülebilir yapı konularını içeriyor.
Şartlara uyan projeler bronz, gümüş ve altın kategorilerinde sınıflandırılıyor.
Alman Sürdürülebilir Yapı Sertifikası, kaliteye önem veren bir bakış açısı içeren, yapı
planlaması ve değerlendirilmesi amacı ile Alman Yeşil Bina Konseyi ve Ulaşım, İnşaat ve
Kentsel İlişkiler Birleşmiş Bakanlığı ortaklığında oluşturulmuş bir sistem.
Net bir şekilde düzenlenmiş anlaşılır bir yapısı olan Alman Sürdürülebilir Yapı
Sertifikası, tüm ilgili sürdürülebilir yapı konularını içeriyor. Değerlendirmeyi etkileyen
altı madde şu şekilde belirtilmiş:
- Çevrebilim
- Ekonomi
- Sosyal, Kültürel ve
Operasyonel Konular
- Teknik Konular
- Arazi Yerleşimi
- Süreçler
SERTİFİKANIN AVANTAJLARI
Sürdürülebilirliğe Olan Katkı: Sertifika, bir yapının çevre ve topluma olan pozitif
etkilerini somut bir şekilde gösterebiliyor.
31
Risk Azaltma: Sertifika sayesinde inşaat süresince bütünsel bir planlama teşvik ediliyor.
Böylelikle, planlama ve inşaat süresince süreçler daha şeffaf ve net bir şekilde takip
edilebiliyor. En iyi sürdürülebilir çözüm seçeneklerine ulaşılırken, operasyon ve
renovasyon süresince doğabilecek riskler azaltılıyor.
Yaşam Döngüsüne Odaklılık: Yapının yaşam döngüsü üzerine kurulmuş sertifika, bir
binanın sürdürülebilirliğini değerlendirme açısından kaçınılmaz olan bu unsuru ele
alıyor.
Avrupa Yapı Sektörüne Uygunluk: Sertifika, Alman ve Avrupa yapı sektörüne göre
tasarlanmış. Sertifika sistemi oluşturulurken hem yapı standartları hem de piyasadaki
enerji etkin yapılar göz önüne alınmış.
Esneklik: Sertifikanın sistemi, teknik ve sosyal gelişmelere ve farklı uluslara göre adapte
edilebilme özelliğine sahip.
TÜRKİYE'DEN BİR ÖRNEK: YEŞİL KONUT SERTİFİKA SİSTEMİ
Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği, uzun zamandır Yeşil Konut Sertifika Sistemi üzerinde
çalışıyor. Üstte de sayılan uluslararası değerlendirme sistemlerinin Türkiye’deki
kullanımına dair kullanıcılardan gelen geribildirimler (pahalılık, yoğun bürokrasi, ön
koşulların yarattığı “kılıfına uydurma” durumu…) derneği bu yeni sistem üzerinde
çalışmaya yönlendirmiş. Sertifikaların, sertifikayı oluşturan ülkenin ülkelerin
kaynaklarına, kültürlerine ve sistemlerine yönelik olması Türkiye için de kendine özgü
bir puanlama sisteminin gerekliliğini doğurmuş.
Özellikleri
Yeşil Konut Sertifika Sistemi tamamlandığında, yerel koşullara uygun, Türkçe ve
Türkiye’de uygulanmakta olan standartlara referans verecek bir değerlendirme sistemi
olacak; ve sadece Türkiye’deki profesyoneller geri bildirimde bulunacağından
versiyonları çok daha gerçekçi bir şekilde revize edilebilecek.
32
Neden “Konut”?
Dernek, Türkiye’de yapılacak binalar arasında tarihsel olarak bakıldığında konutun her
zaman en öncelikli ve önde geldiğini saptamış.
Ana Kriterleri
Yeşil konut sertifikasının amacı, sağlıklı toplumlar, yaşanabilir bir çevre ve gelişmiş bir
ekonomi yaratmak. Avrupa Birliği’nin üzerinde çalıştığı 17 partnerle Avrupa Birliği
sertifikası göz önüne alınarak, LEED, BREEAM, DGNB vb. uluslararası sertifika sistemleri
incelenmiş ve bir kılavuz, 8 başlık ve 49 konu altında bu sertifika oluşturulmuş.
Mayıs 2012’de sertifikanın Beta versiyonu online ve dernek üyeleri ile sivil toplum
kuruluşlarının teknik komitelerine açık olarak dernek websitesinde yayınlanacak.
Kullanıcı adı ve şifreyle girilecek ve yetkililer geri bildirimlerini belirtebilecek.
Sertifikanın ortak akılla şekillenmesine çok önem veriliyor.
Aralık 2012’de ise Yeşil Bina Konut Sertifikası Sistemi yürürlüğe girecek. Ayrıca
şirketlerin taleplerine göre uzun vadede, yerleşkeler ölçeğinde (LEED-
NEIGHBOURHOOD ve BREEAM-Communities) ve var olan binalar için sertifikalar
üzerinde de çalışılabilecek.
33
TÜRKİYE’DE YEŞİL BİNA UYGULAMALARI
34
7. YEŞİL ÇATI
Her yapı, kente yeşil alan olarak katkıda bulunma potansiyeli olan belli bir toprak
parçasını kullanarak yükselir. Yeşil çatı uygulamaları ile yapıların bu
potansiyelleri, birer ekosistem yaratan yapılı çevre - yeşil alan dengesi üzerinden
değerlendiriliyor. Yazarlar, yeşil çatı sistemlerinin kentteki önemli etkilerini
tartışıyor.
Güncel bir mimari uygulama olan yeşil çatıların ilk kullanımının MÖ 2500
yıllarına kadar uzandığı görülmektedir. Ancak, günümüzde kullanım alanlarının
azlığı ve uygulama yöntemlerinin tam anlamıyla gelişmemiş ve yaygınlaşmamış
olması nedeniyle yeşil çatı sistemleri halen araştırılması ve incelenmesi gereken
bir konudur.
Son dönemlerde ülkemizde uygulanan büyük ölçekli birkaç proje yeşil çatıların
önemini ekolojik, ekonomik ve sosyal açıdan önplana çıkarmıştır. Ancak
sözkonusu uygulamaların yaygınlaşması için yapım sürecine, teknolojilerine,
uygulamaların fayda ve maliyetlerine ilişkin detaylı birçok çalışmanın yapılması
gerekmektedir. Bu çerçevede, çalışma kapsamında yeşil çatı sisteminin tanımı,
konstrüksiyonunda kullanılan temel katmanlar, yeşil çatı türleri, avantajları,
dezavantajları ve yeşil çatıların kentteki önemli etkileri tartışılarak yeşil çatı
uygulamalarına ilişkin örnekler üzerinden bir tanıtım yapılması amaçlanmıştır.
Yeşil çatı sistemi en basit açıklama ile binanın üzerinde bitki yetiştirilmesi olarak
tanımlanabilir. Bilimsel bir tanımlamaya göre ise yeşil çatı sistemi, ekolojik çatı,
yaşayan çatı, kahverengi çatı, çatı bahçesi ve yeşil çatı olarak çeşitli tanımlamalar
ile ifade edilmektedir. “Ekolojik çatı” ve “yaşayan çatı” terimleri genellikle Avrupa
ve Amerika Birleşik Devletleri yazınında sıklıkla kullanılmaktadır. “Kahverengi
çatılar” terimi ise İngiltere de sıkça kullanılan bir terimdir. Ayrıca, “çatı bahçesi”
en eski ve ortak terim olarak, insanların ikamet etmesi için düşünülmüş ve
tasarlanmış bir boşluk alan olarak tanımlanabilmektedir. (Resim 1, 2)
“Yeşil çatı” kavramı iki yan anlam ile de açıklanmaktadır. Bir açıklamaya göre
yeşil çatılar özel, ince yeşil tabakalı substrat ve bitkilendirme ile insanın yaşama
ve kullanma alanı olarak düşünülmüştür. İkinci açıklama ise yeşil çatının sadece
bitkiler ile yeşillendirilmesini içerir. Çoğunlukla yeşil çatının oluşturulmasının
amacı, su geçirmez membran tabakasıyla kaplanmış saf çatı üzerine toprak ve
bitkilendirme yerleştirilerek çevreye en yüksek düzeyde fayda sağlamaktır. Bazı
yeşil çatı tanımlamalarında ise tarımsal yeşil çatı ve yeşil çatı bahçesi gibi
kavramlar kullanılmaktadır. Bu nedenle, uluslararası bir taksonomi, terminoloji
anlayışı bulunmamaktadır. Miller 2004 yılında, bu terimlerin sadece tepeden
35
inme olduğunu, hiçbirinin tanımlayıcı performans faktörlerine bağlı olmadığı
kanaatine varmıştır. Bu nedenle terimlerin sık sık birbirinin yerine kullanılması
muhtemeldir.(1) Yeşil çatı veya ekolojik çatı en dış yüzeyinde toprak ve
bitkilendirme tabakasının bulunduğu bir çatı çeşididir. Çatının strüktür kısmı ve
gelişen yeşil kısmı arasında ayrıca bazı katmanlar bulunmaktadır. Bunlar drenaj
tabakası kök tutucu tabaka, su yalıtım membranı gibi tabakalardır.(2) Yeşil çatı
teknolojisi ise, insanoğlunun yapmış olduğu herhangi bir strüktür üzerindeki
alanın kapsamlı bir şekilde yeşillendirilmesiyle oluşmaktadır.(3) Yeşil çatılar,
ormanların, parkların yerini tutamazlar, ancak bir yeri daha hoş daha dinlendirici
hale getirebilir, kuşlar ve kelebekler için ilave yaşam alanları oluşturabilirler.
Yeşil çatılar, adeta binaların yerine, doğal oluşumun taklidini yaparak, havanın ve
suyun kalitesini geliştirme yeteneğine sahiptirler. Üstelik pencereden kirli
metalin veya asfaltla kaplı çatıların sonsuz biçimde tekrarlanışına bakmak yerine,
çiçekli bitkilerle ve yeşil çimenlerle kaplı alanlardan oluşan peyzaja bakmak daha
farklıdır.(4)
Yeşil çatının konstrüksiyonu diğer çatılardan farklıdır ve uygulama için bazı özel
koşulların sağlanması gereklidir. Yeşil çatılar ilave yüklere karşı güçlendirilmiş
olmalı; çatı da oluşabilecek su buharı, su sızması ve kök büyümesi gibi olaylara
karşı çatının tabakaları düzenlenmeli; toprağın belirli bir düzeyde nemli
tutulması sağlanarak bitkilerin uzun süre hayatta kalabilmesi için belirli
periyodlarla bakımı yapılmalı; bitkileri destekleyici bir rolü olduğu için toprağa
substrat malzemesi eklenmeli; sürdürülebilir bir çatı oluşturabilmek için uygun
iklim bölgesi seçilmeli; yapılan yeşil çatı binaya, insana ve çevreye sosyal, termal,
hidrolojik ve atmosferik açıdan fayda sağlamalı; yeşil çatı altında yer alan
bileşenlerin ultraviyole ve termal bozulmaya karşı korunumu sağlanmalıdır.
Yeşil çatı teknolojisinin gelişimi son 10-15 yıla uzanmaktadır. Bu konuda Dunnet
ve Kinsbury(5) ekstansif ve intansif çatı olarak tanımlanan iki farklı yaklaşım
sunmuşlardır.(6) İntansif yeşil çatıları ağırlıklarıyla, yüksek maliyetleriyle ve
sürekli bakım gerektirmeleriyle tanımlayabilmekteyiz. Pahalı olmasına rağmen
oldukça kullanışlı ve kentteki konut sahipleri için hoş alanlar
oluşturulabilmektedir. Çatı bahçeleri 1900’lü yıllarda Berlin, Almanya’da yaklaşık
olarak metrekareye 205 kg’lık bir ağırlıkla yapılırken, bugün strüktür sistemi
teknolojisindeki gelişmelerle birlikte 390 ile 730 kg/m2 arasında değişen bir
ağırlığa ulaşmaktadır. Toprak kalınlığı ise 20-60 cm arasında olmaktadır. İntansif
çatıların bakımı emek istemekte ve uzun zaman gerektirmektedir.(7)Bu çatılarda,
yetişme ortamından istekleri çok olan bitki türleri kullanılabilir. Farklı istekleri
olan bitkilere farklı ortamların hazırlanması, sulama ve drenaj sistemlerinin
gelişmiş olmasını ve periyodik bakımı gerektirmektedir.(8)
36
Ekstansif yeşil çatılar ise düşük ağırlıklarıyla, minimum bakım gereksinimiyle ve düşük
maliyetleriyle önplana çıkmaktadırlar. Tipik bir ekstansif yeşil çatının yetişme tabakası
mineral tabanlı toprak karışımı, ezilmiş tuğla kırıntısı, bataklık kömürü (turba), organik
madde ve topraktan oluşmaktadır. Standart bir ekstansif yeşil çatı için substrat derinliği
5 ila 15 cm arasındadır ve ağırlık 72,6 kg/m2 ile 169,4 kg/m2 arasında
değişmektedir.(9)(Resim 3)
Bu tip bitkilendirmeler, genelde alanı tamamen bitkiyle kaplayacak kadar sık yapılan
bitkilendirmelerdir. Ancak gerek toprak kalınlıkları gerekse sistem olarak çok karmaşık
değildirler. Seçilen türler genellikle kuraklığa ve hatta zaman zaman su içinde kalmaya
dayanıklı, rejenerasyon yeteneği yüksek, çok az bakım gerektiren, alçak boylu, sığ ve az
verimli topraklarda yaşayabilen ve yatay yönde gelişen bitkilerdir.(10)
37
Yeşil çatı sistemleri çeşitli katmanlardan oluşmaktadır. En alt katmanı çatı
konstrüksiyonu olarak kabul edersek, diğer katmanlar sırasıyla su yalıtımı, kök tutucu
tabaka, nem tutucu tabaka, filtre ve drenaj tabakası, bitki taşıyıcı tabaka ve bitkilerden
oluşur.
Bitkiler: Bitkilendirilmiş çatıda kullanılacak olan bitkinin seçimi çatı sistemi tipine göre
değişiklik gösterir. Yoğun bitkilendirilmiş çatı sistemlerinde amaç, çeşitli nitelikli
bitkilerin birarada kullanılması ile birlikte özellikle estetik açıdan binanın değer
kazanmasını sağlamaktır. Seyrek bitkilendirilmiş çatı sistemlerinde ise, kendi
varlıklarını sürdürebilen ve en az düzeyde bakım gerektiren bitkilerin kullanılmasından
dolayı, amaçlanan estetik bir görünüm elde etmektense ekolojik fayda sağlamaktadır
(11)
Bitki Taşıyıcı Tabaka: Bahçe çatı sisteminin bitki taşıyıcı katmanlarında çeşitli
yöntemlerle sentetik olarak elde edilen lava, bims esaslı ürünler ve bunların yerine
kullanılan doğal kiremit kırıntısı, geri dönüşüm ürünü olan, dona dayanıklı, yanmayan
alt yapılar, seçilen bitkinin tüm besin gereksinimlerini karşılarken, uzun yıllar
kendilerini yenileyerek canlı ve güzel kalmasını sağlar.
Filtre ve Drenaj Tabakası: Üst katmanlardan gelen ve bir filtre tabakası tarafından
süzülen yağmur sularının yağmursuz günler için depolanmasını; birikme fazla ise,
bitkilerin çürümesini önlemek amacıyla, drene edilerek atılabilmesini sağlar.
Mekanik Etkilere Karşı Koruyucu ve Nem Tutucu Tabaka: Çürümeye dayanıklı özel
keçeler, kök tutucu katmanları ve su yalıtım tabakalarını mekanik etkilere karşı
korurlar. Koruyucu tabakaların basınç mukavemetine dayanıklı olması gerekmektedir.
38
7.1. Çevresel ve Ekolojik Faydaları
Yeşil çatı sistemleri, çevresel ve ekolojik açıdan yağmur suyunun yönetimine olanak
sağlarlar. Kentsel çevrelerde, asfalt yollar, beton gibi malzemelerin kullanımı yağmur
suyunun geçirim olanağını büyük miktarda sınırlandırmaktaır. Oysa ki yeşil çatılar
yağmur suyunun emilimi ve geçirimi için ortam oluşturmaktadırlar. Kentsel alanlarda
geçirimsiz yüzeylerin % 40’ları aştığı noktada yeşil çatılar, yağmursuyu akışının
azaltılmasında aktif bir role sahip olmaktadır. Yeşil çatı üzerine yapılan birçok
araştırmanın içeriği, genellikle yağmursuyu yönetimi ve akışını azaltma üzerine
olmaktadır Yeşil çatılarda suyun gözenekli alanlar ve emici malzemeler tarafından
tutulduğu, bitkiler tarafından fizyolojik süreçlerde buna terleme de dahil olmak üzere
kullanıldığı ve yetişme ortamı tarafından alıkonulduğu gözlemlenmektedir.(14) Yeşil
çatıların fayda sağladığı bir diğer konu ise hava kirliliğini emme ve filtreleme özelliğinin
bulunmasıdır. Bitkiler dokularında iyon tutucu malzemeler bulunması sebebiyle gaz
kirliliklerini de absorbe edebilirler.(15)
Kentsel alanlarda sert yüzeylerin oldukça fazla olması, rüzgar yollarının engellenmesi
çok çeşitli ısı faktörleri ısı adası etkisi yaratmaktadır. Kentsel bitkilendirmenin ana
fonksiyonu, bitki örtüsünün buharlaşma sürecini güçlendirerek ısı enerjisini kullanmak
ve böylece genel bir serinletme sağlamaktır.(16) Toronto’nun çatılarının %6’sı yeşil
çatıya dönüştürülerek yaz sıcaklıklarında önemli bir düşüş sağlandığı görülmüştür.(17)
Ancak yeşil çatıların faydaları arasında yer alan kentsel ısı adası etkisinin azaltılması,
ölçümü en zor olan faydalarından birisidir.(18)
Yeşil çatılar ile sadece mikro-klima kontrol edilmekle kalmamakta, aynı zamanda ses
kontrolü de sağlanabilmektedir. Binaların çevresindeki yeşillikler rüzgar hızını
azaltmakta ve ses dalgalarını emmektedir. Böylece çatı bir ses yalıtım tabakası görevi de
üstlenmektedir.(20)(Resim 4)
39
Chicago şehir merkezinde bulunan Chicago Belediye Binası çeyrek hektarlık çatı bahçesi
ile Chicago şehrinin sokaklarından 33 metre yükseklikte olup ekstansif, yarı intansif ve
intansif yeşil çatı türlerini sergilemektedir.(21) 1.885 m2’lik yeşil çatı 11. kat çatı
terasında yer almaktadır. Bina yaklaşık olarak 100 yaşında olmasına karşın yeşil çatı
uygulaması gerçekeştirilebilmiştir.(22) (Resim 5)
2002 yılında gerçekleştirilmiş olan proje ASLA mesleki başarı ödülünü kazanmıştır.
Uygulamanın öncelikli amacı, yeşit çatı uygulamalarının yaygınlık kazanmasını
sağlamaktır.(23) Ekolojik açından önem taşıyan uygulamada Belediye Binasının beton
zemin kaplaması aşırı yağmur suyunun tahliye edilebilmesi için eğimli hale getirilmiş,
kolonların ve ışıklık alanların olduğu bölgelerde yarı intansif ve intansif çatı için yapısal
destek sağlanmıştır.
Ekolojik fayda açısından önem taşıyan bir başka örnek uyuglama ise Amerika’nın,
Seattle Kentindeki Ballarda Branch Kütüphane Binasıdır. Kütüphane binasında yeşil çatı
kurulumundaki temel amaç yeşil tasarıma toplumun ilgisini çekmek ve tesisi dinamik
bir öğretim aracı yaparak topluma sürdürülebilir tasarım ve çevre bilincini aşılamaktır.
Ballard Kütüphane Projesi, Washington’da mütevazı bir bütçeyle yeşil çatının var
olabileceğini göstermektedir. Sürdürülebilir tasarım, olağanüstü bir mimari ile
birleşince toplum yararına önemli katkı sağlamaktadır.(24)
2005 yılında inşa edilmiş olan kütüphane binası ve yeşil çatı bir ekstansif yeşil çatı
örneğidir. Çatı alanı 1672 m2 olup, eğimi % 25’dir. Ancak yeşil çatı erişilemez bir çatıdır.
Ziyaretçiler ekili yeşil çatıyı iç merdivenden görebilmektedir.
Sosyal Faydaları
Çatıların genel olarak bakıldığında kentlerdeki en atıl alanlar arasında yer aldığı
görülmektedir. Yapıların çatıları, yeşil çatı yapılarak değerlendirildiğinde şehir
sakinlerine ihtiyaç duydukları dinleme alanları ve kuşlar böcekler için yaşam alanları
sağladığı ve binanın estetik değerine katkıda bulunduğu görülecektir.
Yeşil çatı uygulamalarının bir başka sosyal faydası ise çevre bilincini teşvik etmek ve
yaygınlaştırmaktatır. Amerikan Peyzaj Mimarları Topluluğu (ASLA) binası üzerindeki
yeşil çatı, mevcut ASLA yapısının üzerine sonradan kurulmuş bir uygulama
örneğidir. (Resim 7)ASLA yönetim kurulu, çevresel faydaları maksimize etmek, yeşil
çatıyı göstermek ve peyzaj mimarlarını yeşil çatı proje uygulamalarına teşvik etmek
amacıyla oluşturmuştur.(27)
40
Yesil çatı projesi, mevcut olan 279 m2’lik çatının, yeşil çatı teknolojisine dönüşümünü
gözler önüne sermektedir. Çatı, birçok insanı aynı anda barındırabilmek ve aynı
zamanda çatıdaki yeşil alanı azami mertebeye eriştirebilmek amacı ile tasarlanmıştır. Bu
amaca ulaşmak için, yeşil çatı sistemi, yayaları taşıyabilecek bir metal kafesi yüklenen,
kirişlere dayanan bir yapısal taşıma sistemi ile tasarlanmıştır.(28)
Yeşil çatı alanı ise yukarıdaki şekilde görüldüğü üzere dalga şeklinde, ziyaretçilere bir
çayır hissi vermek için tasarlanmıştır. Oluklu metal, kuzey ve güneye bakan dalgaları
desteklemektedir, bu metaller sert izolasyon köpüğü ile doludur ve çelik strüktür
tarafından ayrıca desteklenmektedir. Her dalga yapısal olarak çatı strüktürüne
bağlıdır.(29)
Ayrıca, yeşil çatılar ve düşey bahçeler kentsel alanlarda yeşil alan eksikliğini gidermek
için de yardımcı olabilmektedir. Birçok kent sakini, çatı ve bina duvarlarının şehirler için
kullanılmayan büyük bir kaynak olduğunu düşünmektedir. Çatı ve duvar alanını
kullanmak için yeni yollar bulmak, ekonomik ivme üretebilmekte ve erişilebilir açık
rekreasyon alanlarına önem verilerek şehirlerin daha fazla duyarlı hale getirilmesi
sağlanabilmektedir.(30) (Resim 8, 9)
Ekonomik Faydaları
Geleneksel bir çatı sistemiyle karşılaştırıldığında yeşil çatı kurulum maliyeti oldukça
yüksektir, fakat teknolojinin gelişimiyle üretim verimli olup talep artmakta, bu da
maliyetin düşmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca daha uzun süre dayanan yeşil çatılar
kişiye veya kamuya; çevresel ve ekonomik faydalar sağlamaktadır.(32) Bu çerçevede
yeşil çatılar, çatı ömrünün uzatılması, yalıtım ve enerji verimliliği, su yalıtım
membranının ömrünün uzatılması, kentsel tarım yapılabilmesi gibi ekonomik faydalar
sunmaktadır.
SONUÇ
Tarihsel süreç içerisinde antik dönemlerde dahi uygulanmış olan yeşil çatı uygulamaları
son yıllarda ekolojik endişelerin önem kazanması, hava kirliliği ve çevresel kirlilik gibi
nedenler ile dünyada yeniden gündeme gelmiş ve bu konuda çok sayıda çalışma
yapılmıştır. Son yıllarda uygulama örnekleri artan yeşil çatı sistemleri, intansif, ekstansif
ve yarı intansif olarak farklı biçimlerde uygulanabilmektedir. Yeşil çatı uygulamaları
bulundukları ortama çevresel-ekolojik, sosyal ve ekonomik faydalar sunarlar ancak söz
konusu faydalara karşın Dünya’daki uyglama sayısı sınırlı, ülkemizde ise çok azdır.
Biyoçeşitlik ve doğal ortama katkı sağlaması, yağmur suyu yönetiminde etkili bir araç
olması, hava kirliliğini adeta emen bir makine görevi üstlenmesi, kentsel ısı adası
etkisinin azaltılmasına katkı sunması, karbondioksit-oksijen değişiminde etkili olması ve
ses yalıtımı konusunda ses yutan bir eleman olarak davranması gibi faktörler çevresel ve
ekolojik açıdan üstlendiği rollerin önemini göstermektedir. Sosyal açıdan
41
değerlendirildiğinde ise bulunduğu ortama estetik anlamda değer kazandırması, eğlence
ve fonsksiyonel açık alanlar için uygun olması, vermiş olduğu rahatlama hissinden dolayı
insan sağlığında etkili olduğu görülmektedir. Ekonomik anlamda ise çatı ömrünü uzatıp,
enerji maliyetlerinin düşmesine katkı sağlaması ve yapılarda yalıtım görevi üstlenmeleri
nedenleri ile önem taşırlar. Ayrıca, su yalıtım membranının uzun süre dayanmasına
katkı sağlar ve yaratılan çatı bahçelerinde kentsel tarımı olanaklı hale getirirler.
Ancak tüm bu olumlu özelliklerine karşın, yeşil çatı uygulamaları sınırlı sayıdadır.
Uygulamarın yaygınlaşmamış olmasının temel nedeni uygulama yöntemlerinin
yaygınlaştırılamaması ile uygulama ve uygulama sonrası bakım maliyetleridir. Tahmin
edileceği üzere, yeşil çatı uygulama sistemlerinin uzun ömürlü olmalarının sağlanması
için önemli bir bakım ve işletme süreci gündeme gelmektedir. Bu süreçte bitki ve diğer
elemanların bakımı, sulama ve gübreleme işlemleri aşamalar halinde yeşil çatıda etkili
bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrıca bakım işlemlerinin yoğunluğu bu konuda uzman
firmalar ile çalışmayı da gerektirebilir.
42
8. TÜRKİYE’DE ENERJİ VERİMLİLİĞİ, SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM
VE YEŞİL BİNA KAVRAMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli IPCC 4. Değerlendirme Raporuna göre 2050
yılından önce, Akdeniz havzasında yer alan ülkelerde yılda 3 hafta daha az ısıtma ihtiyacı
olacak, ancak soğutma ihtiyacı gereken zaman 2–5 hafta arasında artacaktır. 2030’dan
önce Güneydoğu Akdeniz bölgesinde ısıtma ihtiyacı %8 azalacak, soğutma ihtiyacı ise
%28 artacaktır. Diğer yandan, Akdeniz bölgesi ülkelerinde hidroelektrik üretiminde
%50’ye varan azalma beklenmektedir. Termik elektrik üretimine, soğutma suyu
ihtiyacının karşılanamaması nedeniyle ara verilebileceği ifade edilen raporda, elektrik
iletim ve doğalgaz boru hatlarında verimlilik düşeceği, sel, taşkın veya aşırı yağış gibi
olağandışı olaylar nedeniyle de enerji altyapısı etkilenebileceği belirtilmiştir. [1]
Enerji Kaynakları Etüt İdaresi verilerine göre Türkiye 2006 yılı enerji tüketiminde petrol
ve doğal gaz % 62 pay almaktadır. Bu kaynaklarda %90’ın üzerinde dışa bağımlılık
olduğunu görmekteyiz. Tablo 1.1’de doğal gaz ve petroldeki dışa bağımlılığımız açıkça
görülmektedir. Hızlı talep artışı nedeniyle, 2020 yılında toplam
enerji arzının ancak %22’sinin yerli üretimle karşılanabileceği beklenmektedir.
43
Şekil 1.7’de gösterilen sektörel enerji dağılımlara baktığımızda yapı sektörünün tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji tüketiminde oldukça büyük bir payı olduğunu
görüyoruz.
Türkiye’de; “Avrupa Enerji Şartı Konferansı Nihai Senedi, Enerji Şartı Anlaşması ve Ekini
Teşkil Eden Kararlar ile Enerji Verimliliği ve İlgili Çevresel Hususlar Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkındaki 4519 Sayılı Kanun” 06 Şubat 2000 tarih
ve 23956 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Söz konusu protokolün hedefi; enerji aktivitelerinin, üretimden nihai tüketime
kadar olan tüm safhalarında enerji verimliliğini artırmak ve çevresel tahribatı en az
düzeye indirmektir. Protokolün temel prensiplerinde tarafların, belirtilen hususları
teşvik etmek üzere enerji verimliliğini geliştirmek için uygun politikaları ve hukuki
yapıyı düzenleyeceğine dair hususlar yükümlülük olarak yer almaktadır. Bu kapsamda;
sözleşmeyi imzalayan ülkelerden, kendi özel durumlarına uygun enerji verimliliği
strateji ve politikalarını belirlemeleri, plan ve programları geliştirmeleri ve yasal ve
kurumsal yapılarını oluşturmaları gibi önlemleri almaları beklenmektedir. [22]
Türkiye’de İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin kabulü, 21 Ekim 2003 tarih ve
25266 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4990 sayılı “Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” ile
gerçekleşmiştir. Buna göre 24 Mayıs 2004 tarihi itibarı ile BM İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi'ne taraf olarak, politikaların bu durumu göz önüne alarak düzenlenmesi
taahhüt edilmiştir. [1]
44
potansiyelimizin çok altında kullanım yapılmaktadır. Rapor, yapılacak çalışmalar ve
uygulanacak politikalar açısından önemli veriler içermektedir.
24 Temmuz 2003 tarih ve 25178 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Avrupa Birliği
Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı; Avrupa Birliği’ne katılım
sürecinde kısa ve orta vadede gerçekleştirilmesi öngörülen çalışmaları içermektedir. Söz
konusu programda enerji konusunun yer aldığı on dördüncü bölümde "enerji verimliliği
ile ilgili mevzuat uyumunun sağlanması" kısa vadeli hedefler arasında yer almaktadır.
Mevzuat uyum takviminde “Avrupa Topluluğunda enerji verimliliğine ilişkin 7 Aralık
1998 tarihli konsey teklifine karşılık gelen Enerji Verimliliği Kanunu 2007 yılında ve
Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair
Yönetmelik 2008 yılında yürürlüğe girmiştir. Ayrıca 15 Şubat 2008 tarihli 2008/2 sayılı
Başbakanlık Genelgesi ile, kamu kurum ve kuruluşlarında enerjinin etkin ve verimli
kullanılmasına yönelik tedbirler belirlenmiştir. Bu Genelge ile “Ulusal Enerji Verimliliği
Hareketi” başlatılmış ve 2008 yılı “Enerji Verimliliği Yılı” ilan edilmiştir. Enerji
verimliliğinin süratle ve etkili bir şekilde arttırılabileceği tedbirler arasında, aydınlatma
amacıyla kullanılmakta olan akkor flamanlı lambaların yaklaşık 5 kat daha tasarruflu
olan kompakt flüoresan lambalarla değiştirilmesi hususuna öncelik verilmektedir. 13
Ağustos 2008 tarihli 2008/19 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile, tüm kamu kurum ve
kuruluşları, belediyeler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarının bir ay içinde
kendi sorumluluklarında bulunan yerlerdeki mevcut akkor flamanlı lambaları tasarruflu
ampullerle değiştirmeleri zorunlu kılınmıştır. [25], [22], [24]
45
Karbondioksit emisyonu sıfır olduğu bilinen rüzgar santrali kurulması halinde santralin
kömür ya da doğalgaz santrali olması durumunda yapacağı karbondioksit emisyon
miktarı kadar karbon satma imkanı oluşmaktadır. [18], [19], [22]
Avrupa Birliği uyum sürecinde, çevre ve enerji alanında atık yönetimi, saha
rehabilitasyonları, emisyonlar ve gürültü konularında önemli ilerlemeler gerekmektedir.
Enerji Bakanlığı Faaliyet Raporlarına göre Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği ve
Endüstriyel Tesislerden Kaynaklanan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği
yürürlükte olup bu kapsamda yeni inşa edilen elektrik üretim santralleri, bahse konu
yönetmeliklere göre yapılmakta ve santrallerden kaynaklanan emisyon değerleri
kontrol edilmektedir. Son yıllarda Türkiye’de çevre ve enerji konularında çalışmalar
büyük bir hızla artmış olsa da henüz bilimsel verilerin ve eylem planlarının ilgili kanun
ve yönetmeliklerin hazırlanması aşamasında olduğumuzu belirtmek gerekir, tüm bu ilke
kararlarının tüm çevrelerce benimsenmesi ve hızla uygulamaya geçirilmesi
gerekmektedir. [18], [19], [22]
Enerji Bakanlığına göre insan kaynaklı sera gazı salımında enerji sektörünün tüm diğer
sektörlerden çok daha yüksek bir payının olması, iklim değişikliği çerçevesinde alınacak
ve uygulanacak önlemlerin de ağırlıklı olarak bu sektörde gerçekleşmesi gerektiğini
belirtmiş, dünyada iklim değişikliği ile enerji politikaları birbirine entegre edilmiş
olduğunu vurgulayarak, özellikle sera gazı azaltımı yönünde taahhütte bulunan ülkelerin
tüm enerji politikalarını bu çerçevede şekillendirmek durumunda kaldıklarının altını
çizmiştir. [29]
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın görevleri arasında yabancı enerji kaynaklarına
bağımlılığın azaltılması, enerjinin etkin kullanılması, israfının önlenmesi, enerji
maliyetlerinin ekonomi üzerindeki yükünün hafifletilmesi ve çevrenin korunması için
enerji kaynaklarının ve enerjinin kullanımında verimliliğin artırılması bulunmaktadır.
Bu çerçevede, enerji sektörünün öncelikli stratejisi, “yerli kaynakların en etkin biçimde
kullanımı sağlamak, enerjide arz güvenliğini sağlamak, enerjide dışa bağımlılığımızı
azaltmak, enerji üretim ve tüketiminde verimliliği sağlamak, mevcut enerji tasarrufu
potansiyelini azami ölçüde gerçekleştirmek, yenilenebilir enerji ve teknolojisinin ülke
içinde geliştirilmesini sağlamak” olarak belirtilmiştir. Örnek uygulamalar esas alınarak
son yıllarda çıkartılan kanun ve yönetmelikler pratikte farklı uygulamaları beraberinde
getirecektir. AB uyum sürecinde; Enerji Performans Yönetmeliğine uymayan yeni
binalara ruhsat verilmemesi, mevcut konutlarda ısı yalıtımı yapılması için, kat
maliklerinin çoğunluk kararı yeterli olması, tüm binaların Enerji Kimlik Belgesi’ne sahip
olması zorunluluğu getirilmesi, binalarda ısı kontrol cihazları ve pay ölçerlerin
kullanılması, sanayide ve binalarda Enerji Yönetimi hizmetinin alınması, sanayide
verimlilik artırıcı projelerin desteklenmesi, yenilenebilir enerji kaynağı veya verimli
kojenerasyon sistemlerinin teşvik edilmesi, Enerji Verimliliği Danışmanlık hizmetinin
geliştirilmesi gibi uygulama ve yaklaşımlar pratik hayatımıza girmeye başlamıştır. Enerji
Bakanlığı araştırmalarına göre Türkiye’de; bina sektöründe %30, sanayi sektöründe
%20 ve ulaşım sektöründe %15 enerji tasarruf potansiyelinin olduğu tespit edilmiştir.
Enerji bakanlığı tarafından; enerji üretiminde çevreyi en çok kirleten fosil yakıtlardan
olan kömürün konvansiyonel yakma sistemleriyle yakılmasının çevreye olan olumsuz
etkilerini azaltmaya yönelik yeni yakma teknikleri ve baca gazı arıtma sistemleri
uygulanmaya başlanmıştır. Son yıllarda çevreyi en az kirletecek teknolojiler uygulamaya
46
konulurken diğer taraftan yüksek verimle yakıt rezervlerinin en ekonomik şekilde
kullanımını sağlayacak dolayısıyla daha az çevresel etkiyle enerji üretebilecek
teknolojilerin geliştirmesi ve uygulamaya konulmasına yönelik çalışmalara ağırlık
verilmektedir. [18], [19], [20], [22]
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından 2000 yılında yürürlüğe alınan “Binalarda Isı
Yalıtımı Yönetmeliği” ile Aralık 2008’de yürürlüğe giren “Binalarda Enerji Performansı
Yönetmeliği” önemli çalışmalardır. Binalarda enerji verimliliği ile ilgili olarak 1998
tarihinde yayımlanan tavsiye niteliğindeki TS 825 “Binalarda Isı
Yalıtımı Kuralları” standardı; 1999 yılında resmi gazetede yeniden yayımlanarak ve bu
standardın paralelinde hazırlanan “Binalarda Isı Yalıtımı Yönetmeliği”nin 08 Mayıs 2000
tarihinde resmi gazetede yer alması ile 14 Haziran 2000 tarihinden itibaren uygulaması
zorunlu standart olarak yürürlüğe girmiştir. 14 Haziran 2000 tarihinden sonra yapılan
binalar; standart ve yönetmeliklerin koşullarına uymak zorundadır. [26], [27]
Isı Yalıtımı Yönetmeliği; binalardaki ısı kayıplarının azaltılmasına, enerji tasarrufu
sağlanmasına ve uygulamaya dair usul ve esasları kapsamaktadır. Türkiye’de binalarda
ısı yalıtımı uygulamaları bakımından oluşturulan dört bölgede yer alan il ve ilçelere göre
ısı yalıtımı projesindeki ısı geçirgenlik katsayıları, yıllık ısıtma enerjisi ihtiyacı
belirlenmiş, bina tiplerine göre çeşitli ısı yalıtım detayları önerilmiş, projelendirme ve
denetim esasları belirtilmiştir. Kullanılan tüm standartlarda TS 825 Binalarda Isı
Yalıtımı Kurallarına gönderme yapılmıştır. [26], [27]
Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliğinin amacı; dış iklim şartlarını, iç mekan
gereksinimlerini, mahalli şartları ve maliyet etkinliğini de dikkate alarak, bir binanın
bütün enerji kullanımlarının değerlendirilmesini sağlayacak hesaplama kurallarının
belirlenmesini, birincil enerji ve karbondioksit emisyonu açısından sınıflandırılmasını,
47
yeni ve önemli oranda tadilat yapılacak mevcut binalar için minimum enerji performans
gereklerinin belirlenmesini, yenilenebilir enerji kaynaklarının uygulanabilirliliğinin
değerlendirilmesini, ısıtma ve soğutma sistemlerinin kontrolünü, sera gazı
emisyonlarının sınırlandırılmasını, binalarda performans kriterlerinin ve uygulama
esaslarının belirlenmesini ve çevrenin korunmasını düzenlemektir. [26], [27]
Avrupa Birliği’nde uygulanmaya başlanmış 2010 itibari ile Türkiye’de de zorunlu olarak
uygulanacak, Binalar için Enerji performansını ifade etme yöntemleri ve
binalar için enerji belgelendirmesi standardı EN 15217’ye uygun olarak düzenlenmiş
Enerji Kimlik Belgeleri tanımlanmıştır. [26], [27]
Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği; Ekim 2007’de binaların ve yaşanan alanların, yaşam
kalitesini artırmaya yönelik, sosyal ve çevresel sorumluluk bilinciyle, sağlıklı ve zengin
bir çevrede yaşayabilmek için tasarlanması, inşa edilmesi ve yaşatılması amacıyla
kurulmuş kar amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütüdür.
Dernek Dünya Çevre Dostu Binalar Derneği şemsiyesi altında bir konsey amacıyla
kurulmuş ve Türk sertifika siteminin oluşturulması konusunda ulusal ve uluslararası
STK’lar, akademi, kamu ve özel sektörü bir araya getiren bir yönetim organı olmayı
hedeflemektedir. [32]
ÇEDBİK, sürdürülebilir inşaat konusunun çevre dostu binalar aracılığıyla
yaygınlaştırılmasını sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan veya yapacak kişi ve
kuruluşlara destek vermektedir. Bu amaçla bir çok araştırma sürdürmekte ve konferans
ve yayınlar yapmaktadır. ÇEDBİK başkan yardımcısı Duygu Erten’e göre; “Konuyla ilgili
yasalar olmaksızın hareket kabiliyetimizin son derece sınırlı olacağı açıktır. Enerji
verimliliği yasasının binalar için öngördüğü enerji kimlik belgesinin uygulamaya
konması, binaları çevre dostu olmaya daha yakınlaştıracak ve sıfır karbonlu binalara
doğru geçişi hızlandıracaktır.” [32]
Çevre ve ekoloji konusunda sivil insiyatifin önemi çok büyüktür. Yasaların işleyişe
geçirilmesi, eksiklerinin giderilmesi, her sektörün çıkarlarının gözetilmesi adına yeşil
bina sektörünün tüm aktörlerinin bilinçlenmesi ve uygulamaların yaygınlaşması
gerekmektedir. Kamu teşvikleri ve vergi insiyatifleri oluşturmak, yasal mevzuatı takip
etmek, hükümet için politika ve programlar önermek ve bu alanda lobi faaliyetlerinde
bulunmak adına ÇEDBİK bünyesinde yasal mevzuat komitesi bulunmaktadır. Dernek
çevre dostu tasarım ve inşaata olanak veren alt yapıyı kurmayı ve eko malzeme
üretimini teşvik etmeyi, Çevre ve Enerji Tasarımında Liderlik Sertifikası oluşturarak
mevcut ve yeni yapılan binalarda bu sertifika sisteminin yurt çapında standartlaşmasını
ve uygulamaya geçirilmesini desteklemektir. [32]
48
çalışmalarına başlamıştır. Dünyada en yaygın kullanılan sertifika sistemlerinin detaylı
bir karşılaştırmasını yaptığımızda bunların birbirine temelde benzerlik gösterdiğini
ancak bazılarının bütün ülkelerde kullanılırken, bazılarının yerel olarak kullanıldığını
görürüz. [32], [17]
Buradan yola çıkarak, ÇEDBİK sertifika komitesi dünyada en yaygın olarak kullanılan
LEED ve BREEAM sertifikalarına yoğunlaşmış, bu sertifikaların Türkiye’de uygulanırken
nasıl değişikliklere uğramaları gerektiğinin çalışmasını yapmaktadır. ÇEDBİK’e göre;
“Yerel yeşil bina sisteminin özellikle kamu binaları ve toplu konut projelerini de
hedefleyerek oluşturulması, sistemin kabulü ve sector dönüşümünün hızı açısından
önemlidir. Standartların yaklaşımlarını incelediğimizde, Türkiye’de bu sistemlerin en
etkin şekilde kullanılması için gerekli azami şartların eksiklerle varolduğu
görülmektedir.” Yerel sertifika sistemi oluşturma çalışmalarının dışında ÇEDBİK;
BREEAM ve LEED konularında eğitimler de vermektedir. [32], [17]
İTÜ Mimarlık Fakültesi tarafından geniş katılımla yürütülen SERG (Sürdürülebilir Enerji
Araştırma Grubu) enerji bilinci ve çevreye duyarlı bina ve yerleşimler ile yenilenebilir
enerji teknolojileri ile ilgili eğitim hizmetleri vermekte, seminer ve yayınlar
yapmaktadır.
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Pamir tarafından 2006 yılında kurulan
Mimarlık Fakültesi Mimarlık, Araştırma, Tasarım, Planlama ve Uygulama Merkezi
(MATPUM)’un temel çalışma alanı, bina ölçeğinden bölge ölçeğine mimarlık, tasarım,
planlama ve uygulamayı kapsamaktadır. ODTÜ-MATPUM, TÜBİTAK, TC Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi (TOKİ), Emniyet Genel Müdürlüğü, Türk Kızılay Derneği, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, NATO ile birlikte çalışmalar yapmaktadır. MATPUM’un temel ilkelerinden
birisi de, yapılı çevreye ilişkin çalışmalarına “enerji etkin ve yenilenebilir enerji
çözümlerini” entegre edebilmek ve her projeyi bu çerçeve içerisinde ele almaktır.
MATPUM’un amacı, bu bakış açısını mekansal ve kentsel tasarım boyutuna taşımak ve
yapılı çevre ölçeğinde enerji etkin ve yenilenebilir enerji kaynaklarının bütüncül bir
yaklaşım ile kullanımını destekleyici çözümler üretmektir. MATPUM’un Doç. Dr. Abdi
Güzer tarafından tasarlanan binasının tasarım, inşaat ve işletim süreci “Enerji Etkin
Bina” konseptine en uygun olarak yapılmıştır. Binanın yenilenebilir-etkin enerjileri
farklı ölçek ve mekansal bağlamlarda uygulamaya yönelik alternatif modeller geliştiren,
uygulama alanındaki aktörlere, sektörlere önemli girdiler sağlayan, çeşitli kurum ve
kuruluşlara danışmanlık ve eğitim verebilen, ulusal ve uluslararası ortaklıklarla proje
geliştiren bir merkez olması amaçlanmaktadır.
49
MATPUM’un Kızılay için ODTÜ arazisi içinde yapımına başladığı Ar-Ge binası Türk
Kızılayı Araştırma Merkezi (TÜKAM), "enerji verimliliği" yönünden, Türkiye’nin en
büyük "çevre dostu" yapısı olması planlanmaktadır. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Rüzgar Enerjisi Araştırma Merkezi, Hacettepe Üniversitesi Yeni ve Temiz Enerji
Uygulama ve Araştırma Merkezi, Harran Üniversitesinde Güneş Enerjisi Araştırma ve
Uygulama Merkezi, Pamukkale Üniversitesi Temiz Enerji Evi, Gazi Üniversitesi Temiz
Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi çeşitli araştırmalar yürütmektedir. Yapı Endüstri
Merkezi ekoloji, sürdürülebilirlik, enerji konuları ile ilgili bir çok yayın, konferans ve
araştırma yürütmektedir.
50
HABER:1
Yapı kullanma izin belgesi standardında bir süre önce değişiklik yaptıklarını, bu yapılan
değişikliğe bağlı olarak bundan sonra yapı kullanma izin belgesinde yeşil bina belgesine
ve enerji kimlik belgesine ilişkin bilgilerinin de yer alacağına dikkati çeken Bakan Sarı,
51
protokolü imzalanan kılavuzun da ülke koşullarına göre hazırlanacağını ve bununla söz
konusu sertifikasyonlarının yapılması için yurt dışına yüksek meblağlar ödenmesinin
önüne geçileceğini kaydetti.
Bakan Sarı, "Bu proje ile yenilenebilir enerji teknolojilerinin teşvik edilmesini, karbon
salınımının azaltılmasını sağlamayı planlıyoruz. Çevre dostu az su kullanan, bulunduğu
yörenin özelliklerini yansıtan bina uygulamalarının da yaygınlaştırılmasını da
hedefliyoruz. Yeşil binalara ilişkin çalışmalarda hedefimiz çevreyi korumak"
değerlendirmesini yaptı.
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca da üniversitelerin teorik bilgi ürettiklerini ama
uygulama yönlerinin eksik kaldığının altını çizerek bu tür projelerin üniversitelere
uygulama imkanı sunduğunu söyledi.
52
HABER:2
Yeşil Binalarla İlgili Yönetmelik Taslağı Hazır
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, "Sürdürülebilir Yeşil Bina" ile "Sürdürülebilir
Yerleşme Belgelendirme Sistemleri"ne ilişkin yönetmelik taslağını hazırladı Çevre
ve Şehircilik Bakanı Güllüce: "Bu yönetmeliği çıkarttıktan sonra lisans verdiğimiz
bazı kurumlar 'evet, burası yeşil binadır' diye belge verecek"
53
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu yönetmelik kapsamında ulusal ve yerel düzeyde enerji
verimli, çevre dostu, az su kullanan, bulunduğu yerin coğrafi özelliklerini kullanan bina
uygulamalarının yaygınlaştırılmasını amaçlıyor.
54
HABER:3
Henüz bir yaşında olan UDİM 17 Ağustos 2014’te hizmete girdi. Türkiye genelindeki tüm
deprem verilerinin toplandığı ve değerlendirildiği merkez olan UDİM bünyesindeki
Tsunami İzleme ve Değrlendirme Merkezi’nin Leed Gold Sertifika’ya değer bulunması
konusunda Boğaziçi Üniversitesi Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanlığı’nda Makine
Mühendisi olarak görev yapan Serkan Bıyık’tan bilgi aldık.
Yapılan değerlendirmeler çerçevesinde Yeşil Bina olmak için aranan standartlar arasında
öncelikli olarak binanın maksimum enerji ve su verimliliğine sahip olması, iç hava
kalitesi, mimaride yerel malzeme kullanılması, günışığından daha fazla yararlanılması,
daha az elektrik tüketen armatürlerin kullanılması ve tüketilen enerjinin yenilenebilir
enerji kaynaklarından sağlanması gibi kriterler başta geliyor.
Leed Gold Sertifikası’na sahip yeni binada ısıtma ve soğutma elektrik enerjisiyle yapılıyor,
gaz veya farklı bir enerji kaynağı kullanılmıyor. Elektriğin bir kısmı ise çatıda bulunan
güneş panellerinden elde edilirken; suyun geri kazanımı yağmur sularının toplanarak
filtrelenmesiyle mümkün oluyor. Filtrelenen yağmur ve çevre suları bina içindeki
rezervuarlarda kullanılıyor. Ayrıca hava kaynaklı ısı pompası sayesinde havanın içindeki
ısıdan faydalanılarak binanın ısıtma ve soğutmasında daha az enerji tüketimi sağlanıyor.
Tüm bu uygulamalarla binanın sertifikalandıran kuruluş tarafından baz alınan ortalama
enerji tüketim değerlerinden yüzde 39,12 daha az enerji sarf edilmekte olduğunu belirten
55
Serkan Bıyık, Gold Leed Sertifikası için yapılan yatırımın maliyetinin ise 1.313.000,00 TL
olarak gerçekleştiğini sözlerine ekledi.
Boğaziçi’nde tüm yeni binalar Yeşil Bina kriterlerine uygun olacak
Boğaziçi Üniversitesi Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanı Şahin Öztürk ise Boğaziçi
Üniversitesi yönetiminin aldığı karar çerçevesinde yeni yapılacak tüm binaların Yeşil Bina
standartlarına uygun olacağını belirtti. Boğaziçi Üniversitesi’nin ‘’Sürdürülebilir ve Yeşil
bir kampüs olmak’’ stratejisi çerçevesinde önemli adımlar attığını vurgulayan Öztürk,
başta Kandilli Kampüsü’nde inşa edilecek yeni misafirhane olmak üzere üniversitenin
Tarsus’ta restorasyonunu üstlendiği Çırçır Fabrikası ve bundan sonra yapılacak tüm yeni
binaların Leed Sertifikası standartlarına uygun biçimde inşa edileceğini belirtti.
HABER:4
56
ÇEDBİK Kongre 2016
ÇEDBİK Kongre 2016'da, Türkiye'nin yerli Yeşil Bina sertifikası ÇEDBİK-Konut da ilk
kez
Ant Yapı'nın Antteras projesine verildi.
ÇEDBİK Başkanı Selçuk Özdil, Ant Yapı Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Okay’a Türkiye’nin
ilk yerli yeşil konut sertifikasını sundu...
Türkiye’nin ilk yerli yeşil konut sertifikası, ÇEDBİK Başkanı Selçuk Özdil tarafından Ant
Yapı Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Okay’a sunuldu. Sertifikayı alan Ant Yapı Yönetim
Kurulu Üyesi Mehmet Okay, “Antteras projesi ilk olarak 1990’da İngiltere’de
kullanılmaya başlanan, daha sonra dünyanın birçok ülkesinde benimsenen çevre dostu
bina sertifikası BREEAM’in standartlarına uygun olarak tasarlandı. Türkiye’nin ilk yerli
konut sertifikası ÇEDBİK-Konut’u ilk alan proje olmamız, bizim için de bir prestij” dedi.
9 ana başlık, 4 ön koşul ve 44 konu değerlendirmesi sonucu oluşturulan ÇEDBİK-
Konut’ta, yeşil proje yönetimi, arazi kullanımı, su kullanımı, konutta yaşam, işletme ve
57
bakım gibi kriterler ön planda tutuluyor. Bu kriterler sonucunda “İyi” dereceyle
Antteras, ÇEDBİK-Konut sertifikasını aldı. ÇEDBİK’in hedefi, yıl içerisinde 30 projeye
daha ÇEDBİK-Konut sertifikasını verebilmek.
58
arasında öğrenci ve genç profesyonellerin çokluğu, gelecek için umutlarımızı artırdı.
Konuşmacılarımız ve panelistlerimiz moderatörlerimizin de katkılarıyla oturumlarda
değerli bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaştılar. Ne kadar teşekkür etsek azdır.
Kongremizi değerli sponsorlarımızın güveni ve desteği olmasa gerçekleştiremezdik.
Desteklerini Kongre sırasında da stantlarında ürün ve servis bilgilerini katılımcılarla
paylaşarak sürdürdüler. Ne kadar teşekkür etsek azdır... Son teşekkür de Kongreyi
ustaca hazırlayan ve yöneten ÇEDBİK ekibine ve düzenleme firmamıza. Çok çalıştınız,
yoruldunuz ama başarılı bir kongre oldu. Ellerinize sağlık.
HABER:5
59
Türkiye' nin İlk Yeşil Bina Sertifikası ÇEDBİK-Konut Tanıtıldı!
Dünya Yeşil Binalar Konseyi üyesi olan ve yapı sektörünün yeşil dönüşümüne liderlik
eden ÇEDBİK, 100’den fazla üyesiyle 2007 yılından beri “yeşil bina” sistemi ile ilgili
bilinçlendirme çalışmalarına ara vermeden devam ediyor. 4 senedir ÇEDBİK tarafından
düzenlenen ve gelenekselleşen “Yeşil Binalar Zirvesi”, bu sene 4-5 Şubat 2016 tarihinde
InterContinental Otel’de “ÇEDBİK Kongre 2016” adı altında kongre olarak düzenlendi.
Ana temasının "Dayanıklı Şehirler İçin Düşünsel Dönüşümler" ve "Binadan Yerleşkeye
Bütünsel Tasarım için Diyalog" olarak belirlenen kongrenin ilk ayağı 4 Şubat Perşembe
günü başladı. ÇEDBİK Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Özdil’in, Uluslararası Müteahhitler
Konfederasyonu Başkanı Emre Aykar’ın ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı
Yenilenebilir Enerji Genel Müdür Yardımcısı Erdal Çalıkoğlu’nun açılış konuşmalarını
yaptığı ilk gün belgeleme, yerleşme ve malzeme oturumları gerçekleştirildi. ÇEDBİK
Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Özdil, “7 oturumda, 7 başlık altında ve 40 konuşmacıyla
sürdürülebilir bina alanında hemen her önemli konuya değineceğimiz kongrede,
izleyicilerin de katılımcı olabilecekleri, etkin rol alabilecekleri bir diyalog ortamı
geliştirmeyi hedefliyoruz. Her panelden sonra katılımcılar, konuşmacılara soru
soracaklar, konuyla alakalı düşüncelerini ve çalışmalarını paylaşacaklar.Böylece ortak bir
akıl sağlanmış olacak. Yeşil binalar konusunda Türkiye’nin en büyük kongresi
olan ÇEDBİK Kongre 2016 için yurt dışından kendi alanlarında uzman kişilerde aramızda
bulunuyor. Yarın, ÇEDBİK Kongre 2016’nın ‘kongre sonuç bildirgesi’ni de yayınlayacağız.”
derken, sözlerine şu şekilde devam etti: “Ekolojik sorunların her geçen gün arttığı
günümüzde, enerji ve çevre duyarlılığının tasarım ve inşaata yansıtılması için
oluşturacağımız alt-yapı, eko-malzeme yapımı konusunda tüm özel kurum ve
kuruluşların, akademik çevrelerin desteği bizler için hayati önem taşıyor.
Bugün ÇEDBİK olarak, Türkiye’nin en büyük kongresini düzenlemenin ve Türkiye’nin
kendine ait, ilk yerli yeşil bina sertifikası ÇEDBİK-Konut’u hayata geçirmenin
mutluluğunu yaşıyoruz.” Selçuk Özdil’den sonra söz alan Enerji ve Tabi Kaynaklar
Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdür Yardımcısı Erdal Çalıkoğlu ise Türkiye’de
artan nüfus ve refah düzeyi, sanayileşme gibi nedenlerle enerji kullanımının hızla
arttığına, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının yüzde 75’lerde olduğuna ve enerji
ithalatının faturasının 55 Milyar Dolar seviyelerine çıktığına dikkat çekti.
Türkiye’nin ilk yerli yeşil bina sertifikası Antteras projesinin oldu
İlk panel “Sürdürülebilir Bina Belgeleme”de, Turkeco’dan Dr. Duygu Erten, Erke
Tasarım’dan Cemil Yaman, İltay’dan Ebru Ünver, Dome Mimarlık’tan Murat Yılmaz,
MİMTA’dan Ömer Moltay ve Alarko Carrier’den Hırant Kalataş yer alırken, panel
sonrasında Türkiye’nin ilk yerli yeşil bina konut sertifikası ÇEDBİK-Konut da
tanıtıldı. Alarko Carrier Pazarlama’dan Sorumlu Grup Koordinatör Yardımcısı ve ÇEDBİK
Yönetim Kurulu Üyesi Hırant Kalataş ise ÇEDBİK-Konut sertifikası üzerinde yıllardır
çalışıldığını ve ilk kez 2. Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi’nde, Türkiye’nin kendine ait ilk
yerel yeşil bina sertifikasının müjdesinin verildiğini belirtti. Katılımcıların da sorularıyla
birlikte interaktif bir şekilde ilerleyen panelde, Kalataş’ın konuşmasından sonra ÇEDBİK
Başkanı Selçuk Özdil, Türkiye’nin ilk yerli yeşil konut sertifikasını Ant Yapı’nın Antteras
projesine verdi. Sertifikayı alan Ant Yapı Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Okay,
“Antteras projesini ilk olarak 1990'da İngiltere'de kullanılmaya başlanan daha sonra
dünyanın birçok ülkesinde benimsenen çevre dostu bina sertifikası, BREEAM’in
standartlarına uygun olarak tasarladı. Şimdi de Türkiye’nin ilk yerli konut
sertifikası ÇEDBİK-Konut’u ilk alan proje olmamız, bizim için bir prestijdir.” dedi. 9 ana
başlık, 4 ön koşul ve 44 konu değerlendirmesi sonucu oluşturulan ÇEDBİK-Konut’ta, yeşil
60
proje yönetimi, arazi kullanımı, su kullanımı, konutta yaşam, işletme ve bakım gibi
kriterler ön planda tutuluyor. Bu kriterler sonucunda “iyi” dereceyle Antteras, ÇEDBİK-
Konut sertifikasını aldı. Bu ilk pilot projede TURKECO firmasından Katya Kaya çalıştı. Altı
ay kadar süren bu çalışmada TURKECO, yıllardır sektörde bilinen kaliteli danışmanlık
hizmeti ile ÇEDBİK' e desteğini bir kez daha gösterdi. ÇEDBİK’in hedefi, yıl içerisinde 30
projeye daha ÇEDBİK-Konut sertifikasını verebilmek.
Kongre, 5 Şubat’ta da devam edecek.
61
10.KAYNAKÇA
1.www.slideshare.net/elifhicretek/srdrlebilir-mimarlik
2.www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/cff3f29a5053fa6_ek.pdf
3.www.konseptprojeler.com/kategori/sürdürülebilirlik
4.www.izmimod.org.tr/egemim/68/07%20didem.pdf
5.www.cedbik.org/yesil-bina-nedir_p1_tr_3_.aspx
6.www.cedbik.org/
7.www.rec.org.tr/dyn_files/20/5924-V-YESIL-BINALAR.pdf
8.www.erketasarim.com/hizmet-yesil-bina-danismanligi
9.www.yapi-insaat.com/haber1.html
10.www.cedbik.org/imagess/yesilkonutsertifikasi.pdf
11.www.cedbik.org/yesil-bina-degerlendirme-sistemleri_p1_tr_17_.aspx
12.www.ekobina.com.tr/portfolio/yesil-bina/
13.www.leedsertifikası.com/
14.www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/Yesil_VBol_LEED.pdf
15.www.yesilbinadergisi.com/?sid=1919
16.www.yesilbinadergisi.com/?pid=25478
17.www.netyapi.com/yesil-cati-sistemleri/
18.www.btm.co/tr/urunler/yesil-catilar
19.www.green-urbanscape.com/tr/content/yeşil-çatı-türleri
20.www.catider.org.tr/pdf/sempozyum/Bil11.pdf
21. www.catider.org.tr/pdf/sempozyum7/18_%20Bildiri_alt_n%20orhon.pdf
22.www.akilliyapi.com.tr/
23.www.haberler.com › Haber
24.www.milliyet.com.tr/yesil-cati/
25.www.enerjihaber.com/keywords/yeşil%20çatı
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
AKLAR...............................................................................................................39
73