Professional Documents
Culture Documents
Bernard Roiser - İktisadi Kriz Kuramları PDF
Bernard Roiser - İktisadi Kriz Kuramları PDF
İktisadi Kriz
Kurarnları
BERNARD ROSIER
İktisadi Kriz
Kuranıları
Les thtories des erises tconomiques
BERNARD ROSIER
Çeviren
NURHAN YENTÜRK
C EP OIIIVERSITESI
81111 Y1yı• Y1111m111: Muraı Belge
Y1y11 Kllr.llllt6rQ:Taha Parla
Ylyı• Dlıııtm•nı: Ahmet lnsel
Y•rı• YI••••••J: Erkan Kayılı
Y1y11 KltUIU:
Fahri Aral, Murat Belge, Tanı! Bora. Ahmet lnsel,
Erkan Kayılı, Taha Parla, Mete Tunçay.
86n1l T1a1rım: Ümit Kıvanç
01111 l1yf1 011111: HüsnO Abbas • !smail Abbas
VI
lukı: Şeflk Matbaası (iç) 1 Seda Matbaası (kapak)
Dllıtı•: HOr Basın OaOıtım A.Ş.
Iletişim Yayıncılık A.Ş. · Cep Üniversitesi 11 · ISBN 975·470·087-7
1. Basım ·Iletişim Y ayınları, Ocak 1991.
198B Tarıhli Baskısından Çevrılmişlir.
<9 La Decouverte, 1, Place Paui·Painleve. Paris 75005, 1988
<9 Iletişim Yayıncılık A.Ş., 1991
Klodfarer Cad. Iletiş i m Han. No:7 34400
CaQaloQiu·iSTANBUL, Tel: 516 22 60 · 61 · 62
hetişim
Yayınlan
. Içindekiler
Genel Glrlı 7
Politik lktisadın Düşünce Okulları: Genel Bir Özet
............................................................................ ............................
....
.. ................... 12
ı. ICILOM
Olguların Gözlemlenmesi ve Modern
Krız Kavramının Doğuşu .... . . . .. 18
Yüzyılın ve 20. Yüzyılın ilk Yarısının Dönemsel
....... ....... .... . ........................................ ... .
19.
Krizlerinin GOzlemlenmesi ve Kavramsallaştırılmasından,
Ekonomik Çevrimierin Ortaya Çıkarılmasına . 19
Krizler ve Çalkantılar . . . . . . . . .. . .. .. . ,.............. 19
.................................... ..
.. . . 22
Uzun Çalkanlıların O'rtaya Çıkışı ............ . . . .
.... ................................. ................ .. . .
ll. BOI.OM
ilk Açıklamalardan Aşırı Üretim Krizleri Kuramma ve
Uzun Devinimlerin Incelenmesine . . 29
ponemsel Krizierin Aşırı Üretim Krizleri Olarak
..................................... ...............
Keynes ve Schumpeter . . . . . .. 38
ri e u i
...... .. ............ .. .. ........ ........... ................ .. . .....
58
Konjonktürün YOn DeOiştiresi ve "Kriz" ........................................... 62
............ . ...... ..............
V.IIOLOM
ı i
���!�ı�� �����n��:i�� ��-��. -���-�---�-��-�...�.i.��-.� �� . . 83
Bazı Yeni Kuramsal Yorumlar
.......... ...... ...
. 83
Tekelci Devlet Kapitalizmi Okulu Olarak Anılan Fransız
........... ............ ................................. ....
Kurumsal Temelleri . . . . . 85
Ernest Mandel ve Birbirini Izleyen Makine Sistemleri
...... ...... .. ... ............................ ........ ......... ....... ........
86
Christopher Freeman ve Tekno-Ekonomik Paradigma .. 87
...................
. . ..
Birbirini Izleyen üretken Düzerıler, Ekonomik Dinamik
..... .. ..................... .............. ............ ........ ......... ...........
SONUÇ 106
Hangi Kuramsal Bilgiler? . ...................... ...................................... 106
....................................................................................................................
7
de cevap verilebilir. Nitekim ister nicel ölçümler ister ni
tel incelemeler söz konusu olsun gerekli olan bu araçlar
birer kavramdır -yani incelenen nesneyi sadece temsil
ederler- çünkü gözlemciye kendini kabul ettirecek kadar
kesin ve açık olgular yoktur: gerçekliği algılamamız onu
temsil edeni algılamamızdır ve bütün kavramlar bir ba
kış açısını, gerçekligin bir yorumunu içerir. İşsizlik örne
gi bunu açıkça gözler önüne serer.
Herkes uzmaniann işsiz sayısı ile ilgili tartışmalannı
ve dışandan bakıldı�nda nesnel olan bu rakamın politik
sonuçlannı bilmektedir. Halbuki, işsizligin bir tanımını
vermeden, bir başka deyişle "işsiz" kavramını inşa etme
den, yani bir "işsizlik" kuramı oluşturmadan (en azından
zımni olarak) işsizlik ne gözlemlenebilir ne de ölçülebilir.
"Bu alanda, gerçekten, belirsizlik marjı kayda değer ölçü
dedir ve kriterler kaçınılmaz olarak tarafgirdir. Sonuç
olarak, açık ve gizli işsizlik (1) konusunda kaçınılmaz ola
rak bir görüşü olan, yani kendi kuramı olan istatistikçi
nin bu konuda bir kabulde bulunması onun 'zımni
normatİf anlayışından ayrılamaz." İstatistikçinin kendi
kuramı, yani tutarlı açıklayıcı şeması, kavramlarla örül
müş bir bütün üzerine kurulmuştur.
Kurarn kelimesinin, gözlemlerne anlamına gelen Yu
nanca bir terimden (theôrein) kaynaklanması şaşırtıcı de
gildir... Kuramsız gözlem, gözlemsiz kurarn olmaz. Ku
ram, demek ki her yerde karşımıza çıkmaktadır; en "so
mut" çalışma ve söylemlerde bile, örnegin üstü örtük dahi
olsa istatistik yıllıklannda bile bir kurarn vardır, her ra
kam bazen son derece karmaşık bir kuramsal inşanın so
nucudur. İktisat kuramı ile uygulamalı iktisat arasındaki
ayının, bu nedenle baştan a� yanlıştır, yani yanıltıcı
dır (şüphesiz, iktisadi okul modelleri inşa eden, tamamen
soyut "saf iktisat" ile ilişkili olanlar dışında). Bir başka
deyişle, gerçegi tasvire ya da açıklamaya yönelik hiçbir
söylem kuramsal b�lantılan olmadan yapılamaz. Ku
ram, genellikle onu ele alanın haberi olmaksızın, her yer
ek mevcuttur. Çünkü gerçe� okumanın bir süzgecini tem
sil etmektedir ve bu olmaksızın gerçek tümüyle anlaşıl
maz olacaktır. Kuramın akla yatkın olması açıklama ka
pasitesine ve aynı zamanda bulgusal başansına, yani so-
ru sonna ve araştırmaya yöneltme yeteneğine baghdır.
Bu noktada, tüm kurarniann -özellikle (ama sadece de
ğil) toplumsal bilimlerin- içinde bulunduklan zamanı, ay
m şekilde yazarlannın dünya görüşlerini, toplurndaki
yerlerini, çıkarlanm ve urnutlannı yansıtması şaşırtıcı
değildir. Farklı çıkar çelişkilerini banndıran bir toplurn
da "gözlemci" kesinlikle bir "taraf'tandır ve bu nedenle
toplumsal gerçekiere bir açıdan bakar ki bu bakış, bilinç
siz olarak, kendisi için "düşünülemez" olanlan bir köşeye
atarak ve sorular arasında bir ayıklama yapar [23]*. Bu
bakımdan, iktisadi düşünce tarihi, insaniann ve olayla
nn tarihinin aynlrnaz bir parçasıdır ve bunu bilrnek ku
rarnlann sonuçlannı ve yönünü anlamak için kaçınılmaz
dır. Bu, özellikle, günümüzde iktisat bilimi olarak adlan
dınlan politik iktisat için son derece geçerlidir (bkz Poli
tik İktisadın Düşünce Okullan: Genel Bir Özet).
Bu kitabın arnacı kapitalizme özgü kriz kurarnlannı
sunmak olsa bile, sadece bir taSnif yapmanın sözkonusu
olrnayacaıP açıktır. Tabii ki, her kurarnsal katkı -bu her
okul için geçerlidir- mümkün oldllllunca nesnel olarak ve
aslına bağlı kalarak aktanlacakbr. Ama tarafsız bir tam
bm yapılaca�Pna inanmak bir yanılgı olur. Bu çalışma,
daha bütünlüklü, bu nedenle de daha akla yatkın bir ku
ram inşa etmek amacıyla incelenecek değişik kurarnlar
dan etkileneceği gibi, kaçınılmaz olarak, kendi kuramsal
yaklaşımımızı da yansıtacakbr. Kuramımız yöntemsel bi
reyciliği reddederek, "radikal" nitelikte olacaktır (Ameri
kalı radikal iktisatçılann bu kelimeye verdiği anlamda),
(2) yani incelerneyi arnaçladııtımız olgunun köklerine ine
cektir. Ekonomik krizlerin, bunlann işleyişlerinin ve iş
levlerinin iktisadi sisternin yapısı ile olan ilişkilerinden
ve içinde bulunduklan toplumsal alandan, yaşanan çeliş
kilerden ve çatışmalardan soyutlanarak ele alınamayaca
!Pm düşünüyoruz.
Zaten kapitalizmin krizini di�er toplum türlerine özgü
krizlerden (her toplum türünün kendine özgü kriz türü
vardır), özellikle "Eski Rejim" krizlerinden ayırdeden de
budur: Kıtlık ve açlık getiren "tahıl krizleri" ile Bab top-
(•) Köşeli parantez içindeki sayılar kitabın sonundaki bibliyog
rafyaya atıf yapmaktadır.
9
lumlanrun satılamayan mallannın aşın birikmesi ile olu
şan "modem" krizleri arasında ortak olan ne vardır ki?
Bu arada, tüm sürekli toplumsal formlann -tüm canlılar
gibi- ölümlü olduklan, yani ciddi kanşıklık dönemlerinin
aşılmasına baglı, kollektif varlıklar olarak yeniden üretil
dikleri gözlemlenebilir. Farklı toplumsal alanlara açılın
ca, bu olguya oldukça düzenli olarak rastlanabilir.
19. yüzyılın başında İngiltere'de egemen ekonomik sis
tem olarak kapitalizmin ortaya çıkışı ile başlayan ve bu
gün de sürüp giden dönem boyunca kapitalizmin dinarni
Ainin en önemli boyutlarını, ona anlamını veren, önce ln
gtltere sonra ABD ekonomisini merkez alan "dünya eko
nomisi" (3) çerçevesi ile �lantılar kurarak inceleyece
�z. Sermaye birikimi ve ekonomik büyüme ile damgala
nan bu dinamik aslında doArusal de�ldir. Tam tersine,
kendine özgü ritmlerle damgalanmıştır. Bu ritmler ifade
sini, niteli�nin, özgünlü�nün ve içinde yer aldı� çal
kantı tür ya da türlerinin incelenmesi gereken ekonomik
krizlerde bulur. Bu incelemeler, iki tür büyük "kriz"i yani
ekonomik çalkantlyı ve sonuç olarak, iki düzeyi ve iki
yaklaşım türünü ortaya çıkaracaktır.
Krizle ilgili farklı yorumlan incelemeden önce (biri
krizierin yapısal olgular olarak algılandı�na, yani kapi
talizmin yapısından kaynaklandı�na, diA"eri rastlantısal
olgular olduA"una ilişkin yorum (II. bölüm)), bunlann
"gözlemlenmesi" ile çahşmamıza başlayac�z (I. bölüm).
Böylece, bizce kapitalizmin tarihinde bir kopma anlamı
na gelen 1929 büyük krizini incelemeye girişeceA"iz (III.
bölüm), daha sonra çaA-ımızın krizini ve farklı yorumlan
(IV. bölüm) ve bu krizin, uzun ritmierin incelenebilmesi
için saA-ladı� yararlan ele alac�z (V. bölüm). Bu temel
üzerinde, en son olarak, krizden çıkışla ilgili güncel soru
na de�nece�z.
Geniş kitlelere yönelik bu çalışma, büyük ölçüde Lyon-
11 Üniversitesi'nde profesör olan arkadaşım Pierre Doc
k�s tarafından yönetilen araştırmalann üzerine kurul
muştur. Pierre Dockes, bu çalışmalann temel sonuçlanru,
iktisadi düşünce tarihi, yöntem alanındaki gelişmeler ve
yeni kuramsal katkılann eklemlenmesi ile ilgili son geliş
meleri eserlerinde sunmuştur.
lO
Bu çalışmanın ilk hali ile ilgili eleştiriler yapan ve öne
rilerde bulunan arkadaş ve meslektaşlanma içten teşek
kürlerimi bildirmek isterim: Dorninique Badillo (Angers
Üniversitesi), Pierre DocUs (Lyon-II Üniversitesi), Mar
eel Drach (Paris-XIII Üniversitesi), Philippe Gilles ve
Bemard Guilhon (Aix-Marseille-11 Üniversitesi), Jean
Herv� Lorenzi (Paris-XII Üniversitesi), Jean-Pierre Moc
kers (Nice Üniversitesi), Olivier Pastr� (Paris-VIII Üni
versitesi) ve Dominique Tadd�i (Aix-Marseille-II Üniver
sitesi).
ll
POLİTİK İKTİSADIN DÜŞÜNCE
OKULLARI: GENEL BİR ÖZET
12
min bu parçası çok önemli bir role sahiptir çünkü net ya
tınmlar buradan kaynaklanmaktadır, bunu elinde bulun
duraniann stratejik rolü de ... Üretim araçlannın (toprak
ve makinalann) denetlenmesi, iktisadi artı�n ele geçiril
mesi ve bunun kuBarumının denetlenmesi, özgün bir ye
niden üretim biçimi ile donatılmış olması kapitalist grup
lan egemen yani yönetici sınıf haline getirmektedir, bu
arada işçi gruplan ise sadece tabi sınıf olmaktadır.
Bu temel üzerinde, klasik politik iktisat, sistemin bazı
ana kurallannı, özellikle maksimum kıir oraru arayışına
(temel sorun) bag'lı olan sermaye birikimi kuralını aydın
latrnıştır. Bununla birlikte, bu okul, dengeyi do�al kabul
etti� ölçüde krizi kaza sonucu ortaya çıkan bir şey olarak
algılamaktan kurtulamamıştır (bu "Ricardo'nun düşünü
lemezi" idi [24]). Üretim kendi talebini yaratan bir şey
olarak kabul edilmiştir: Bu Jean-Baptiste Say'ın ünlü
"mahreçler kanunu"dur.
Klasik, "aykın", Eski Rejim hayranı Thomas Robert
Malthus "zayıftaraf'ı ilk gören kişi oldu: denge otomatik
olamaz. Ama aynı anda, karlan ezip rantlan artıran, to
hum tedarik eden toprak sahiplerinin tekelini kıracak
"yeni rejim"in gereklili�ni görmüyordu. Bu "Malthus'un
düşünülmezi" idi. Toprak sahiplerine fazla yakın biri ola
rak, sadece onlar için tehlikeli olan şeyleri algılayabili
yordu.
Politik iktisadın kurucusu olan klasik okul üç farklı
ana kolu doAurmuştur.
Önce bazılannca "klasiklerin en büyü�" kabul edilen
ve bugün bir çok kola bölünmüş bir okulun yaratıcısı olan
Karl Marx'ın eserini do�rmuştur (Kapital, cilt 1, 1867).
Bilinçli olarak (klasiklerden farklı biçimde) tabi sınıflann
tarafını ve onlann çıkarlannı savunmayı seçen Marx,
yerleşen yeni düzenin dotallılına ilişkin tam düşünceleri
reddetmiştir. Klasikierin çalışmalanna, özellikle ücretli
emek kuramı ve emek-de�er kurarnma dayanarak kapi
talizmin, tarihsel olarak ortaya çıkan, özel bir iktisadi
sistem oldu�nu gösterecek ve işçi sınıfının sermayedar
lar tarafından sömürülmes� olarak adlandırdı� olguyu
aydınlatacaktır. Ona göre, iktisadi artıAa alkonulması -ki
Marx bunu "de�er" (soyut işgücü miktan) ile ifade edip
13
artık -deler olarak isimlendirmiştir- hiçbir do�al kanuna
tekabül etinemektedir; bu, işçilerin çalışmalannın ürünü
nün bir parçasının ellerinden alınmasıdır (sömürü oranı,
ahnan artık-dejter ile, üretici işçilere ücret olarak verilen
üretilmiş de�er arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir). Bu
nedenle, ona göre, sınıf mücadeleleri kaçınılmaz bir so
nuçtur.
Bu temel üzerinde, toplumsal sınıflann tarihsel farklı
h�nı ve incelenen toplurnlara göre, bunlan birbirine ba�
layan ilişkilerin do�asını ortaya çıkararak, Marx, bir top
lumun ekonomik yapısını belirlemek ve buradan da işle
yişini ve dinamiıtini anlamak için üretim biçimi kavramı
nı -bu kavram bugün ekonomik sistem nosyonu ile ifade
edilmektedir- üretmiştir. Feodal üretim biçiminden fark
IılıRını göstererek, Marx, esas olarak kapitalist üretim bi
çimini ve aynı şekilde "üretken kapitalizm*"'i [12] tanım
lamakla ve incelemekle uwaşmıştır. Üretken kapitalizm,
en temel olarak, bir yandan ücretler aracılı�yla işin sö
mürillmesini gerçekleştiren, yani işçilerin "sermaye" (bu
kavram ekonomik gücü elinde tutan kapitalistleri ifade
etmektedir) tarafından sömürülmesini gerçekleştiren çe
lişkili ücretli emek ilişkisi ile; di�er yandan sermayenin
çeşitli kesimleri arasındaki rekabet ilişkisi ile; ve sonuç
olarak üretici güçlerin gelişme "düzeyi" ile tanımlanabi
lir. Görece�z ki, ona göre, ekonomik kriz çelişkiler** içe
ren bir sistemin yapısına bagbdır.
Bugün kapitalizm Marx'ın zamanında oldugundan da
ha karmaşıktır, özellikle serbest meslekler gibi bazı top
lumsal gruplar çok gelişmiştir ya da bazılan kapitalizmin
gelişmesiyle ortaya çıkmıştır; kamu görevi kategorileri
gibi. Bununla birlikte bizce ekonomik sistemi belirleyen
özellikler hala durmaktadır: 1) Kapitalist girişimciler ve
onlara kar �layan ücretli işçiler olmak üzere iki temel
(*) 15. yüzyılın sonunda Batı Avrupa'da tarihsel olarak ortaya çı
kan ticaret kapitalizminden farklı olarak, 19. yüzyılın başından
itibaren İngiltere'de aretimele egemen olan kapitalizm tarzı. [12].
(**) Daha ileri gitmek isteyerek ve üretim biçimlerinin tarihsel
olarak birbirini izlediklerini dikkate almaya yeltenrnek için,
Marx, bugiln artık benimsenmeyen, teknolojik determinizm üze
rine kurolu bir kuram -tarihsel materyalizm- ortaya atmıştll"
[ll), [12).
14
sınıfın varlı�; 2) rekabete dayalı ve maksimum kar ara
yışıyla belirlenen sermaye birikimi, bu (ileride görece#i
miz gibi toplumsal çatışmalarla) yatınmlan ve teknolojik
yenilikleri (dolayısıyla verimlilik artışını) teşvik eder ve
kapitalizmi do�ası gere#i dinamik bir sistem haline geti
rir; 3) yatınmlann ve teknolojik buluşlann yönetici sınıf
tarafından yönlendirilmesi, bu nedenle, yönetici sınıfın,
kendi çıkarianna uygun olarak teknikleri, �gücünün kul
lanılma tarzını, metalann tam tüketilebileceti bir zaman
da üretimini, yani şu de#il de bu ihtiyacın tatminini (ya
ratılmasına da katkıda bulunarak), yani kann kayn�nı
(kriter de buradadır) şekillendirebilmesi.
Esas olarak Fransız iktisatçı Leon Walras'ın eserleri
(Saf Politik lktisadın Unsurlan, 1874) ile oluşan "neo
klasik" olarak adlandınlan liberal okul (toplumsalsınıf
lar, iktisadi artık ve emek-de�er kuramı yaklaşımından
ve genel olarak klasikierin büyük temalanndan kopmuş
olmasına �en) toplumdaki çelişkilerin uzlaşmazlııtını
·görmezlikten gelerek gerçe#in idealize edilmiş bir tasviri-
15
politik iktisat bir prakseoloji, etkin davranış bilimi, taraf
sız seçim tekniği gibi, bir düşünce haline dönüşmüştür).
Bu okulun, ciddi iktisadi krizlerin, şiddetli sınıf çatışma
larının (özellikle ABD ve Frasa'da), işçi hareketinde güç
lü bir yükselmenin ve Marx'ın düşüncelerinin bu hareket
üzerindeki artan etkisinin oldu� bir dönem sırasında
oluştu�nu dikkate almak yararlı olacaktır. Bu nedenle
bu okul temize çıkarıcı bir kuram oluşturma rolü oyna
mıştır -bazı yazarlar bunun farkında değildi- ve bu rol fı.
zik bilimine (genel denge kuramı bu disiplinin başka bir
bajtlamda kullamlmasıydı) ve matematik bilimine (yani
modelleştirme olanaıtına) karşı beslenen hayranlı�a �lı
olarak artıyordu.
Böylece topluma ilişkin iki görüş karşı karşıya geliyor
du: Birincisi, anlamlı toplumsal gruplan, toplumsal sınıf
lan kendilerini kollektif davranışlarla ifade eden ve ortak
çıkarlan olan gruplar olarak alıyordu, dilteri, toplumu bir
insanlar kümesi olarak algılıyordu, ama bu insanlar
standart. ve rasyonel (Homo economicus) ekonomik davra
nışlara sahiptiler ve birbirlerine sadece pazar aracılııtıyla
baıtlı olan ve genel çıkara doıtru yönelen bireysel çıkarlar
la hareket ediyorlardı: Bu "yöntemsel bireycilik"ti.
İşte buna benzer bir kriz ortamında -1929 büyük krizi
ni izleyen uzun bunalım sırasında- daha gerçekçi olan ve
özel olarak, somut bir ekonomide arz ve talep dengesinin
ille de tam istihdamla sonuçlanmayacatını gösteren Key
nesci kuram d�acaktır.
1933'te gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan 30 milyon işsiz
karşısında John Maynard Keynes "laisser-faire"i öneren
neo-klasik tedavi yöntemlerini temelden reddedecektir,
yani ücretierin düşmesi için işsizliğin yayılmasına izin
verilmesine ve böylece girişimcilerin çıkar elde edebilme
lerine karşı çıkacaktır. Özellikle New Deal gibi politik ik
tisadın yeni uygulamalannı kuramsallaştırarak Keynes,
özellikle beklentilerin, yatınmlann ve efektif talebin (ya
ni ödeme gücünün), buna �h olarak da ücretierin ve
devlet müdahalesinin kesin rolünü öne çıkararak neo
klasik uygulamalan altüst etti ve dikkate delter pratik
etkiler yarattı.
Kurarn üzerine daha önce dediklerimizi tamamlayacak
16
şekilde, yaşanan kriz süresince yeni yaklaşımlarla zen
ginleşecek olan düşünce okullannın bu genel özeti, hem
iktisadi kurarolann sınırlannın ve öneminin altını çiz
mekte, hem de söylenilenlerin iyi yorumlanabilmesi için
herkesin "nereden konuştuAunu" bilmenin gereklili�ni
vurgulamaktadır.
17
BİRİNCİ BÖLÜM
OLGULARlN GÖZLEMLENMESİ VE
MODERN KRİZ KAVRAMININ DOGUŞU
18
kurtulunmuş de�ldir) bir sanayinin ortaya çıkması, ya
yılması ve hava koşullanndan daha az etkilenen bir ta
nmsal üretime g�ilmesiyle beraber, olgulann gözlemlen
mesinin de gösterdi� gibi, üretken kapitalizm, bu kez,
başlangıcından beri farklı ekonomik ritm veya çalkantıla
nn etkisinde oldu. ll/ı başta günlük ve mevsimlik ritmleri
dikkate almayacagız, aynı şekilde genel bir krizin yaratı
cılan olmadıklan ölçüde şu ya da bu sektörün çalkantıla
nnı ("domuz çevrimleri"ni ya da örne�n Kitchin tarafın
dan ABD'de 40 aylık genliklerle ortaya çıkb� belirlenen
maden sektörünün çalkanblannı) da dikkate almayaca
�z.
Gözlemlerimizin merkezi, önce, 19. yüzyıl boyunca ve
20. yüzyılın ilk yansına kadar, dönemsel sayılabilecek şe
kilde beliren ve �daşlan tarafından "kriz" olarak adlan
dinlan olaylar olacaktır. Çok incelenmiş ve önemini ka
bul ettirmiş bu olaylann gözlemlenmesi ekonomik çevrim
kavramının özürnsanmesine olanak s!lillamışbr. Daha
sonra, 19. ve 20. yüzyılın uzun süreli bunalımlannın ve
'büyük krizler"in incelenmesinden yola çıkarak, uzun çal
kanblann (onlarca yıl süren) ya da uzun deYinimierin ya
da uzun ritmierin [ll] incelenmesine olanak tanıyan ol
guları ele alac�z. •
Krizler ve Çalltanhlcır
19
da kalan, 14 tane ekonomik kriz görülebilir. İktisat tarih
çileri ve iktisatçılarca [16] [20] ç�n dokümanlanndan ve
olaylann seyrinin kabaca görüldü#\1 uzun istatistiki dizi
lerden yola çıkarak saptanmadan önce bu "krizler" ç�
daşlannca gerçek bir kriz olarak yaşandı. Üretimin, ürün
fiyatlannın ve üretken kapitalizmin en özgün faaliyeti
olarak kabul edilen modem sanayinin yaratb� istihda
mın gelişmesi, incelenen temel göstergelerdi.
Sanayi
üretimi
Konjonktürün
yön değiştirmesi
KRiZ
+ Yeniden
Canlanma
Çukur
noktası
("Through")
Konjonktürün
yön değiştirması
Zaman
20
Krizierin varlı� kabul edildi� andan itibaren, uzun
diziletin yorumlanması aracılı�yla tüm devinimleri n yer
leri istatistiki olarak saptanabilir. Bu krizler zaten nite
likleri gere� içinde bulunduklan ekonomik faaliyetlerin
çalkantılarıyla b�lantı kurulmadan gözlemlenemezler,
algılanamazlar. Nitekim, kri;ıden sözetmek yani konjonk
türdeki dönüm noktasından söz etmek (turning point) ay
nı zamanda genişleyici konjonktür ile bunalım konjonk
türü arasındaki ardarda gelişten söz etmeyi gerektirir
(bu, Juglar'da ifadesini şöyle buluı-: "Bunalımın tek nede
ni refahtır...") Gerçekten 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyı
lın başında gözlemlenen budur.
Tarih gösteriyor ki genişleme, di�er faaliyetleri de (faa
liyetlerin hepsinin aynı evrede olması gerekmeksizin) be
raberinde sürükleyen bir ya da birkaç motor sanayi çev
resinde gerçekleşiyor. Demir yollan ve buna b�h sanayi
ler (demir-çelik ve mekanik sanayi, kömür çıkanlması)
Manchester-Liverpool arası ilk baJllantının yapıldıgı
1830'dan sonra tüm 19. yüzyıl boyunca en önemli rolü
yüklendi. Öyle ki bu dönem "demiryolu konjonktürü" ismi
ile anılmaktadır. Bu genişleme dönemi boY.Unca, sanayi
üretimindeki büyüme sürekli ve oldukça düzgündür. Bu,
fiyatlarda bir artma e�limi (genişlemeyi enflasyonisı bir
e�lim izlemiştir), ve karlar ile ücretierin artmasını sagla
yan bir konjonktür yaratmıştır. Ardından talep genişle
miş, motor sanayilerin siparişleri, üretim sürecinin ba
şından sonuna kadar tüm faaliyetleri canlandırmış, ge
nişleme tüm sanayiye yayılmıştır. Enflasyonun karlaı:ı
yapay olarak şişirdi� böylesi bir konjonktür, girişimcileri
yatınm yapmaya teşvik eden elverişli kar beklentileri ya
ratırken aynı zamanda, etkisi dönem sonuna dogru geniş
leyen ve özerk bir gelişme e�limi gösteren bir borsa spe
külasyonu da yaratmıştır.
Genişlemenin büyüklügü yani yatınmlann ve üreti
min artması, talep artışı ile izlenmedi� takdirde genişle
me sürecinden kısmen sert bir kopmanın koşullannı ya
ratacaktır. Hem üretimin eritilememesi (bu tür krizleri
kapitalizm öncesi krizlerden kesin olarak ayıran nokta
budur), hem de anahtar sektörlere yatınlan sermayenin
karşıligının alınamaması kar beklentilerini karamsarlaş-
21
tıracak ve borsayı çökertecektir: Bu, konjonktürün dö
nüm noktasıdır, yani krizdir. Kriz ilk etkiledigi sektörler
den başlayarak yayılacak, tüm sanayiyi kapsayacak ve
zincirleme etkiler yaratacaktır: üretim, fiyatlar, karlar,
ücretierin satın alma gücü, buna b�lı olarak talep düşe
cektir (bu, devinimi güçlendirecektir). Ayrıca sanayide
yojtunlaşmayı teşvik edecek olan iflaslar ve işsizlik ana
sektörlerden başlayarak artacak ve yayılacaktır.
Uzun ya da kısa, önemli ya da önemsiz bir bunalım,
genişleme yeniden başlayana dek, işçilerin sefalete düş
mesi ve toplumsal maliyeti yüksek olarr kaynaklann '�:?oşa
harcanması ile açılışı yapacaktır.
22
ve çevrimler ne biçimleri ne de süreleri açısından özdeş
de!lildirler. Bu nedenle, bazı iktisatçılar için birbirini izle
yen klasik ekonomik dalgalar tam olarak bir krizden çok
geri dönme [Mitchell] ya da salırum düşüncesini yani
"çevrimsel olmas1 gerekmeyen sistemli geri dönmeleri"
[Kendall] arumsatmaktadır. Ama, klasik çevrimlerden sö
zedildi!linde daha genel anlamı olan ve daha az kural ve
simetriyi ça#nştıran çalkantılar teriminin kullanılması
agır bastı. Çevrimierin istatistiki incelemesini özellikle
ABD için titizlikle yapan Amerikalı iktisatçılar A.F.
Bums ve W.C. Mitchell (5) bazılanrun onlann çalışmala
nna atfetmek istedikleri kesin dönemselli�e karşı çıksa
lar bile, çalışmalannda, krizle noktalanan klasik çevrim
Ierin varh�ru yeterince do#ruluyorlar. Bu çevrimierin ke
sin bir kuralı olmasa da, -en azından ABD'de- ve Juglann
kendisi ortalama 42 ayda bir, birbirini izleyen küçük "ör
nek" çevrimlerden (Burns ve Mitchell'e göre iki üç, istis
nai olarak bir tek) ya da Kitchin çevrimlerinden oluşsa da
krizle noktalanan çevrimierin varlı� d�lanıyor.
Bununla birlikte, kurallara bu göreli uyum, bir güçlü
� içinde barındınyor, çünkü 1955'te İsveçli iktisatçı J.
Ackerman'ın altıru çizdiıli gibi, çevrimler artık bir bilme
ce olmaktan çıksalar bile, dönemsellikleri tümüyle aydın
lanmamış bir soru olarak durmaktadır. �ugün bile!
Yönteme llifkin Bir Açıklama: Klasik çevrimierin ista
tistiki olarak incelenmesiyle ilgili şöyle bir olgu üzerinde
· duralım: Bunlar uzun dönemde öme�n sanayi üretimi
gibi bazı göstergelerin incelenmesiyle dolrudan doğruya
açıklanamazlar. Bu türden tüm incelemeler gibi, çevrim
Ierin incelenmesi de, sorular, hipotezler, analizin çerçeve
si, bir sorunsal ve dönemin seçimi tarafindan yönlendiri
lirler. Bu nedenle, uzun bir diziden sadece uzun dönemli
bir e�lim ya da trend çıkarsanabilir ki bu da tanım ola
rak orta dönemli de!lişiklikleri göstermez. Tam tersine,
klasik çevrimleri incelemek için çok daha kısa (göreli) te
mel bir dönemle ilgilenilecektir ve bu inceleme kriz kav
ramına ilişkin gerek deneysel (olgulann do�udan göz
lemlenmesi) gerek kuramsal (entellektüel yapılanma) bir
ön bilgiyle yönlendirilecektir. Bundan sonra krizler kesin
olarak saptanabilir ve iki kriz arasındaki süre belirlene-
23
bilir; elbette tüm bunlar yine deneysel ve kuramsal bilgi
nin birlikte seyri ile mümkündür. İşte bundan dolayı
Henri Guitton "ekonomik dinamiıı;in analizi, krizlerin
açıklanabilmesi için, krizierin sistemli olarak inşa edil
mesine dayanır" [16] demektedir. Bir başka deyişle, uzun
diziletin yorumu kendiliıı;inden 'yapılamaz, krizler, açıkla
nabilmek için önce bir çeşit yeniden inşa edilmelidirler ve
inşa edilebilmek için açıklanabilmelidirler (yinelenen se
yir).
Öte yandan, krizler ve ekonomik çevrimler, kendileri
nin "klasik" olarak sınıflandınlmalannı sa�layan ortak
hatlar arasında, bazı kendilerine özgü niteliklere de sa
hiptirler. Böylece, bazı yazarlares belirtildiği gibi yojtun
luklan, genişleme ve bunalım evrelerinin süreleri, sıra
sıyla genişlemeci niteli{te ya da tam tersine uzun kon
jonktürlerin durgunluk eğilimine göre değişirler. Bu şe
kilde, krizler, şu ya da bu alandaki (bu alanlar zaman
içinde değişir) özgün çevrimiere dahil olan motor sektör
ya da sektörlerin dog-asına göre boyut değiştirirler. örne
ğin, Amerikalı araştırmacı R.P. Mack deri ve kürk sana
yinde 18 aylık genlikleri olan (ABD'de 1879-1938 arasın
da) özel çalkantılan ortaya koymuştur.
Nihayet, ilk krize giren ve krizi yayan ülkeye göre ni
telikleri değişiklik gösterir. Çünkü genellikle krizin ulus
lararası alanda yayılması söz konusudur -ve bu temel bir
noktadır (nasıl ki motor sanayilerden digerlerine dogru
bir yayılma varsa). Bu yayılma uluslararası mali ve ticari
değiştokuşdaki bir daralmanın, kimi yerde kar beklenti
lerine kimi yerde krizin daralma etkisine eklenmesiyle
gerçekleşir; fakat kriz yayılırken bir yandan da deıı;işikli
ge uwar.
Krize ilk giren ülke (Guitton'un [16] deyimiyle "kılavuz
ülke") her zaman değilse de (Fransa'da 1882'de başlayan
kriz gibi) genellikle dünya çapında ekonomisi egemen
olan ülkedir. Demek ki 19. yüzyılın birçok krizi için İngil
tere ve 20. yüzyılın krizleri için ABD (1907'den itibaren)
bu tür ülkelerdir; bu, şimdiden bu yüzyıl boyunca batı
dünyasında aşamalı olarak meydana gelen merkez ülke
deki değişikliği de göstermektedir. Demek ki, diger ülke
leri krize sürükleyen egemen ,ekonominin etkinliğidir.
24
1866 krizine kadar, krizler daha çok İngiliz ve Fransız
kökenliydiler. 1870'ten sonra ise işler de!lişti; o zamana
kadar İngiltere ve Fransa merkezli olan sanayileşmenin
gelişmesi Amerika ve Almanya'ya kaydı. Bir yandan kriz
Ierin merkezi yer de!liştirirken, dilter yandan da ABD ve
Almanya'da, Fransa ve İngiltere'ye oranla daha yo�n
hale gelme allilimi taşıyorlardı.
Krizlere tarih koyma işlemi şu kuralın uygulanması ile
çözümleniyordu: Krize, ilk başladığı ülkede patlama rolü
üstlenen olayın ortaya çıktığı yıl ya da ayın tarihi verili
yordu (yani ortalama bir tarih verilmiyordu). 1866 krizi
İngiltere'de, Mayıs ayında İngiliz bankalannın en önemli
lerinden birinin (Overend ve Gurnay Co.) ödemeleri kes
roesi ile başladı (Mayıs ayının ilk gününde), kredi siste
minin çökmesini ve sanayi faaliyetlerinin gerilemesini
beraberinde getirdi. Çevrimiere gelince, bunlara kesin ta
rihler verilmesi "krizden krize" oldu, örneılin 1866-1873,
yeniden canlanma ise aşamalı bir olay olduılundan tarih
koyulması oldukça zordu.
Sonuç olarak, klasik ritmler klasik ekonominin nabzı·
nı temsil ederler, öyle ki, Henri Guitton'a [16] göre "bun
lar ekonomik evrelerin gerçek bir ölçü birimi olabilirler"
ve büyüme ile kriz birbirine sıkısıkıya bağlı iki olay ola
rak kabul edilebilir [24]. Ekonomik ritmierin incelenmesi,
krizierin işleyişini algılamak ve II. Dünya Savaşı'ndan
sonra ortadan kalkmalarının nedenini sorgulayabilmek
için vazgeçilmez hale gelir. Çeşitli kriz kurarnları tarafın
dan öne atılan açıklamalar incelenirken, nedenlerindeki
açık farklılık ve birbirini izleyen krizierin seyirlerindaki
çeşitiilikle birlikte, aynı süreçten sözedilip edilmediıli sap
tanabilir.
25
19. YÜZYIL KLASIK KRIZLERININ KRONOLOJISI: "DEMIRYOLU KONJONKT0R0"
y-
c.ıı..- 'IC•o.w /lı O..� ç...wı.n -
Ktuın TrN T.ml c..· - s...,. 01;.- -
11125 1131 lngı... Ooınityolı if1tNnn ....gıa.
.. ı.- _..'yo yopıı., yotwımlor ııaruı.nzl,lyo,...., ....,.,_
- boy..d.lıl<lulıyolori, �urine yoğun opol<ıllo.,.,.,ıor, lfçl oyoillomoll••
Güney -u'yo tv-� llkgo<\'OküooOim fazl-luiıl
1157 1851 ABO o.mir)"'O•ı .,. d«\izyolwınwı ,IIBD'do _,.,.. opol<ıli•,.,.., llarulvlıl
,_, libn üroımı
18M 18118 �ng�... l'olliürjl oono,t volafl<l>mün) Ooınityolı opol<ılio�. ABO'do Fronoo vo lngoıı.r.'do -••
�s.vo.,vo·poıno.ıa __ ..,ıl
�ıtıOo',lngiltoro ...._
...,. o
--
1873 1871 Aftı.,ya·Awouyo Oemııt)'ol•.n" fnpu, AlmM W Ponwyolr opol<ıll�. ....... -· Vlyano vo - Vert'la
_...., ....,,.,., _ - �........ bor...., �. itçhrln
(d_,.,...•• -� bofiuıldırm.., vo -
ı.p.6müni)
18112 1886 FrOMO Dlımlır)'ıol•.nl'l inplf, mact.n ve frlınN'Nn ileriernek.lyıdMTt_. Boru kttıf, 1.,.,. 1aM'd•A80'de
rnetliolrJı uno,ı -,... �- ŞUgo'do bUyük
itçıe-ı
1180 1805 lngıwo . ve
o.ıwyoı.wun ...... s.no,..ı. �a. lng.ı•· lngıwo'do •.,., Kna', ABO'do
domi'i*i!< (- ABO'do) � Fr.-...·ıvn yurtdlfıpirwni..,..W'I 18$3'1o .....,
. .. gea!ımiJ ıotz.
-· ABD'do g09ü tıo .....,.. gi)9ü r<+n..,.
yonidon ........ horokolorl (o6ol•l.
lfçl oyolllonmll•ı
özellikle Marx'ın ögrencisi Rus iktisatçı Parvus (1896), İs
veçli iktisatçı Knut Wicksell (1898), Fransız iktisatçılan
Jean Lescure (1912, 1914) [20], Albert Aftalion (1913),
François Simiand (1932) ve nihayet Bollandalı iktisatçı J.
Van Gelderen (1913)'dir.
Ama uzun devinimlerin varlıg-ı ve fiyatlar ile üretimin
uyumu hakkında ilk büyük sentezi yapan, 1922'de, Rus
iktisatçısı N.D. Kondratieff olacaktır. Kondratieff bu sen
tezi çok sayıda istatistik materyalden ve dokümandan yo
la çıkarak, birçok gelişmiş ülkelerin ekonomik gelişmesi
ni derinlemesine inceleyerek yapmıştır [19]. Kondratiefl'
in çalışmalanmn önemi, Schumpeter'i "uzun dalgalar':ı
(Anglo-Sakson'lann Long Wawes'i) kaşiflerinin ismiyle
anmaya ve iktisatçılan "Kondratieff çevrimleri"nden ya
da sadece "Kondratieff'den söz etmeye yöneltti. İktisatçı
lar çevrimierin varlıg-ı ve nedenleri konusunda uzun (ve
henüz tamamlanmamış) bir tartışma dönemini başlattı
lar, bu tartışmalardan en ünlüsü uzun devirumierin yoru
mu konusunda Leon Troçki'nin Kondratiefl'e karşı ileri
sürdü� görüş üzerine oldu.
Ancak olgular düzeyinde olup biten neydi? Sözünü et
ti�miz yazarlar öncelikle fiyat hareketlerindeki büyük
dalgalanmalan ortaya koydular. [Lescure, Aftalion]:
1816'da Fransız Devrimi sırasında fiyatlarda genel bir
yükselme, 1816-1850 arası genel bir düşme, 1850-1873
arası genel bir yükselme, 1873-1896 arası genel bir düş
me, 1896-1914 arası yeniden bir yükselme, sonra da
1920'de başlayan iki dünya savaşı arası nda bir düşme.
Daha sonra, bu iktisatçılar (Kondratieff 1922-1926
arasında, Fransız iktisatçı G. Imbert 1956'da [18]), başka
27
lukta bir bunalım dönemi geçirirler. Bu iki dönem sıra
sıyla A ve B Kondratieff (A ve B Kondratieff kavramı
Simiand'a aittir) evreleri olarak adlandınlırlar. Oretimle
ilgili olarak şunu belirtelim ki, B evreleri bir gerileme dö
nemi olarak tanımlanamazlar (klasik çevrimierin buna
lım döneminde bir gerileme söz konusudur), izledikleri A
evrelerindaki büyümeye oranla bir yavaşlama evresi ola
rak tanımlanırlar. Buna uygun olarak İngİltere'de aylık
büyüme oranı, A evresinden B evresine geçerken, ikinci
çevrimde % 4,6'dan % 1,2'ye, üçüncü evrimde ise % 2,2'
den % 1,2'ye düşmüştür; işsizlik ise sırasıyla % 3,7'den %
5,1'e ve % 3,4'ten % 8,7'ye yükselmiştir (7).
Kuşkusuz, uzun dalga hareketleri ne genlikleri ne de
eğilimleri (artan ya da azalan) açısından birbirleriyle ku
ranı bir uyum içersinde değildirler, çünkü A ve B evreleri
sadece klasik çevrimlerle (Juglarla) çakışmazlar, aynı za
manda onlar tarafından gerçekten belirlenirler. Schum
peter, Lescure ve Troçki'den sonra, Juglarların şekilleri
nin, içinde bulunduklan Kondratieff evrelerine ba�lı ola
rak değişik olduklannı göstermiştir. Dilter bir deyişle A
evresi, B evresinde olandan daha büyük ve canlı bir ge
nişlemenin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır ve bu iki
evre içiçe geçen ve birbirini do�ran iki evredir: Bir
Kondratieff evresinde en genel olarak üç Juglar vardır ve
egemen ekonominin, bir krizinden di�erine kadar devam
eden klasik çevrimlerinden yola çıkarak, uzun dalgalara
kesin tarihler verilebilir (8).
Kapitalizmin tarihinde Il. Dünya Savaşı'na kadar üç
Kondratieff saptanabilir:
A Evresi B Evresi
Birinci çevrim 1 789-1793/1816 1816-1 847
Ikinci çevrim 1 847-1873/1874 1873/1874-1896
ÜçüneO çevrim 1896-1 920 1 920-1940/1945
28
İKİNCİ BÖL'OM
İLK AÇ�DAN AŞIRI ÜRETİM
KRIZLERI KURAMINA VE UZUN
DEVİNİMLERİN iNCELENMESiNE
29
Jacques Rueff gibi liberal iktisatçılarca geliştirilen bu gö
rüş, otuzlu yı11ann büyük krizi sırasında Keynes tarafın
dan büyük çapta çürütülecektir. Keynes, ücretli kesimin
gittikçe yayıldı� bir toplumda, ücretlilerin aynı zamanta
tüketici olduklannı ve tüketimin artac$na ilişkin tah
minlerin, girişimcilerin beklentilerini ve yatınmlan art
tırdı�nı ve bütün bunlann liberaller tarafindan unutul
dugunu gösterecektir. Bu son gözlem, krizierin daha de
rin bir olgu olduklannı ilk ve çok erken gören bazı "aykı
n" klasik iktisatçılann çalışmalannı akla getirmektedir.
hk baskısı 1817'de yapılan Politik lktisadın !lkeleri
başlıklı kitabın yazan ve en önemli klasik iktisatçı Ricar
do, tarihçilerce ilk kriz olarak kabul edilen 1816 krizini
rastlantısal bir olay olarak kabul eder. Ricardo'nun tersi
ne, önce Sismondi (1819) sonra da Malthus (1820) bu yeni
tür krizin yeni ekonomik sistemin doitasına be.A"lı bir olgu
oldugunu gören ilk "aykın" iktisatçılardır. Bu görüşün
Marx'tan önceki ilk kurarncısı şüphesiz Sismondi'dir (on
dan sonra, Lescure'un ifadesiyle "organik kuramlar" söz
konusu oldu). Aynı olgu üzerine de�şik görüşlerin olma
sının nedeni bu yazariann farklı "taraf'lardan olması ile
açıklanabilir. İngiltere parlamentosunda sanayicilerin çı
karlannı savunan Ricardo, sistemin zayıflı�nı görmez
ken, toprak sahiplerinin (soylulann) tarafinı tutan Malt
hus ve 19. yüzyılın en büyük reformcusu olan Sismondi
sistemi eleşti.rmektedir.
Ricardo'nun en temel argümanı Fransız iktisatçı Jean
Baptiste Say'ın (1803) "mahreçler kanunu"dur. Buna gö
re, mallar mallarla d�şti.rilir, arz kendi talebini yaratır,
tüm üretim tüketilir "çünkü, üretimin de�eri d$tılan
gelirin de�erin� eşittir yani satın alma gücüne eşittir". İş
te bu "kanun", özellikle Lord Lauderdale (1804) tarafin
dan yapılan ilk eleştirilerden sonra, Malthus ve Sismondi
tarafindan radikal olarak eleştirildi. Malthus ve Sismon
di için, tersine, üretim sermaye birikimine bagh olarak
artar ve kendi talebini otomatik olarak yaratmaz. Maila
nn satılabilmesi için bir "efektif talep"e (ilk önce Malt
hus'un ortaya attı� ve daha sonraları Keynes tarafından
ku11anılan bir kavram) gerek vardır, yani talep "yeterli
bir fiyat verme iste�ne ve gücüne" �ıdır.
30
Oysa, ürettikleri de�erin sadece bir bölümünü ücret
olarak alan üreticiler, yani işçiler, bütün üretilenleri sa
tın alamazlar; işçinin fiziksel bir tüketim kapasitesi var
dır ancak satın alma gücü yoktur, bu işçiler açısından
"yetersiz-tüketim"dir. (Ve bu, genişleme döneminde yük
selme e�limi gösteren ücretler için de aynıdır, çünkü dik
kat edilmesi gereken nokta toplam üretim içinde ücretie
rin payıdır). Di�er yandan, tam tersine, kapitalist giri
şimciler, fiziksel tüketim kapasitelerinin üzerinde gelir
elde etmektedirler ve aldıklan artı�n bir bölümünü ta
sarruf etmektedirler: tasarruf fazlası da sözkonusu olabi
lir, bu kapitalistin '"yetersiz tüketimidir". Bir başka deyiş
le, '"tüketim gücü üretim gücüne paralel olarak büyüme
yebilir" (Sismondi). Üretim yatınmlann etkisi ile artar
ken, '"yetersiz tüketim"in do�ası, gelirin toplumsal sınıf
lar arasında �lma biçiminden kaynaklanmaktadır. Bu
konu daha sonra İngiliz iktisatçı John Atkinson Hobson
(1889 ve 1895) tarafından da ele alınacaktır.
Bu yazarlar, ekonomik artı�n bir bölümünün (bunu
yatınma dönüşmeyen kısır tasarruftan ayırmak gerek)
üretken kullanımı anlamına gelen yatırım sorununu ye
terince açıklamasalar ve daha genel olarak, denge koşul
larını incelemeseler bile, temel bir soruyu ortaya atma
başansını göstermişlerdir: Bu soru, üretimin kompozisyo
nu ve üretimin büyümesiyle ba#lantısı olmayan bir gelir
da#Jlımı biçimine sahip, büyümekte olan dinamik bir eko
nomide dengenin rastlantısal niteli�yle ilgilidir. Derinle
mesine incelenecek kriz kuramının da temeli budur.
31
yordu. Marx bu sistemi iki açıdan ele aldı (9):
- kapitalist sistemdeki iki sınıfın nitelikleri ve onları
birbirine b�layan ili�kiler açısından;
- üretim güçlerinin "gelişme düzeyi", yani kullanılan
teknikler açısmdan.
Ona göre, genel olarak geçerli ekonomik kanunlan
yerleştirdiklerini düşünen klasik iktisatçıların tersine,
üretimin ve deılişimin özel bir örgütlenme biçimi olan ka
pitalizmin kanunlan genel olarak geçerli deılildi, aynı şe
kilde yaşadıjp kriz türü de kendine özgüydü. Marx'a göre,
kapitalist ekonominin, üretimin ve tüketimin iki ayn iş
leyiş haline geldiıli bir genelleşmiş deılişim ekonomisi ol
ması, krizierin oluşmasına yolaçtı. Mallann, üreticilerce
tüketilmesi için deılil satılması için üretilmesi, dengesiz
liklere yol açtı ve paranın işin içine girmesine neden oldu.
Mallann tüketimden çok satış için üretilmelen nedeniyle
yatınlan sermayenin karşıhjpnı alabilmesi için, üretimin
yeterli bir kar ile ve oldukça hızlı bir ritm ile yapılması
gerekiyordu.
Bu genel yapı içinde krizierin düzenli olarak ortaya
çıkmasının "gerekliligi"nin nedeni şudur: Sermaye biriki
minin mantıgına uygun olarak, yatınmlar, ürünler için
"efektif talep" olması kesin dejtilse bile kar oranının yük
sek oldujtu (yakın gelecekte) üretim dallannda gerçekle
şecektir. Nitekim, yatınm kararlan arasında a priori bir
koordinasyon olmadıgı gibi a posteriori bir düzenleme de
yoktur, çoıtunlukla çok geç olarak piyasalarda bu öngörü
hatalan ortaya çıkmaktadır. Marx'a göre, ekonomik sis
temin çelişkisi burada, üretimin toplumsal niteliıli ile
ılretim araçlannın malkiyetinin ve ekonomik karariann
özel niteli� arasındadır. Çünkü, Malthus ve Sismondi
için olduıtu kadar Marx için de, "mahreçler kanunu" bir
masaldır; gerçek, üreticilerle tılketicilerin iyiden iyiye ay
n oldukları, üreticilerin (işçilerin) ç<>ıtunlujtunun ürettik
lerine denk miktarda mal tüketemedikleri, aksine, kendi
lerini istihdam eden kapitalistlere artık ya da artık-de�er
sajtladıklan noktasındadır.
Bu etken, üretim ile efektif talebin orantısız olmasına
neden olacaktır. Marx ünlü "genişletilmiş yeniden üretim
şemalan"nda, dinamik bir ekonominin denge koşullarını
32
kesin olarak gösteren ilk yazardır. Bu şemalar, üretim
malı üreten sektör (I. sektör) ile tüketim malı üreten sek
törü (II. sektör) farklı üretken sektörler kabul ederek,
ekonominin farklı sektörlerinin gelişmesi arasında ve bu
na baglı olarak yatınmlarla üretimin toplam de�eri ara
sında bir oran olması gerekti�ni göstermektedir (bu, da
ha önce açıklanan nedenlerden dolayı pratikte somut ola
rak gerçekleşemeyecek bir koşuldur).
Bu etki, bazı klasik iktisatçılar ve İngiliz iktisatçı Hob
son tarafından 1889'da incelendi� gibi, işçilerin yetersiz
tüketimi olgusunda daha da pekişecektir. Çünkü, ekono
mik sistemin do�asından dolayı, girişimci kannı maksi
mum kılmaya çalışırken kendisi için maliyet unsuru olan
ancak, öte taraftan, efektif talep yaratan ücretleri düşür
mek için sürekli baskı yapacaktır. Kapitalizm tarihinde
ücretierin gittikçe artmasıyla birlikte efektif talep unsu
ru daha çok önem kazanacaktır. Buradaki çelişki şudur:
33
sermaye birikimi, sonunda efektif talebe oranla aşın üre
timin koşullarını doıturmaktaclır. Marx, bunu "öyle bir an
gelir ki pazar, mallar için çok küçük gibi görünür" şeklin
de ifade etmektedir, bu da sermayenin yeterince kar elde
edemeyecelti anlamına gelir. Ekonomik sistemde ve onun
çelişkilerinde aranan krizin nedeni buradadır. Sermaye
yeterince kar edemediiti için aşın sermaye birikimi var
dır, yani elde etmesi mümkün olan artık-de�ere oranla
bir aşın birikim sözkonusudur. Bu durumda kriz kaçınıl
mazdır, fiyatların ve kar oranının düşmesiyle başlar, üre
timin ve istihdamın, buna bag-lı olarak satın alma gücü
nün düşmesi bunları izler: Birikimli bir süreçle, bunalım
bunalımı doıturur.
Çalışmalarını tamamlayamamış bile olsa, Marx yön
tem açısından iki önemli noktaya deltinir:
- Malthus ve Sismondi'nin krizlerle ilgili ilk içgüdüleri
nin dog-rulanması: Klasik krizler (Juglar) rastlantısal de
itil yapısal olgular olarak incelenirler;
- kar oranından sonra kriz, uzun dönemde ekonomik
sistemin dinamiltinde ikincil düzenleyici rolü oynamakta
dır, yani kriz "varolan çelişkileri n anlık ve şiddetli bir çö
zümü, bir an için kargaşah bir denge kuran şiddetli bir
taşma"clır. Çünkü, krizden yeniden canlanma do�acaktır
ve Marx burada da sürecin bir tasla�nı vermektedir.
Ona göre, krizden do�an bunalım, üretken sermayenin
büyük bir bölümünün yeterli kar sa�layamadı� ölçüde
"deg-er kaybetmesine" neden olacaktır. Bunun üç önemli
sonucu vardır:
- sanayide yoıtunlaşma ortaya çıkar, krizden daha az
etkilenen firmalar, batık firmalan yok pahasına satın
alarak krize "direnmek" için olumlu koşullar yaratmış
olurlar;
- işçi sendikalarının olmadı� durumlarda (Marx'ın za
manında yoktu), bunalım nedeniyle ücret düzeyi düşer ve
buna bağlı olarak hayatta kalan firmalar için kullanılabi
lir artık-de�er artar;
- bu iki olgunun etkisiyle yeterli bir kar oranı oluşur
(çünkü kar oranı, artık-de�er ile kullamlan sermayenin
de�eri arasındaki orandır ve payı yükselip paydası düşer
ken kar oranının artması normaldir).
34
Kriz, özel çalkantılann ve sistemin dinami�nin açıkla
yıcı şernalanna yerleştirilebildi� ölçüde, kriz kavramı do.
luıkkıyla i7ı1a edilmif olur. Olaylann ilk yorumlanna da
yanılarak yapılan bir kavramın inşası da gözlem kapasi
tesini kuvvetlendirmeye yaracaktır.
35
bunalım döneminde biriken "ödünç alınabilir tasarruf
lar"ın miktandır (yani sermayenin tüketimi, oluşmasın
dan daha hızlıdır, tasarrufa oranla "aşın sermayeleşme"
buradan kaynaklanmaktadır). Tasarrufkapasitesi teması
sermaye birikimi sorununda temel bir role sahiptir. Ama
Tugan-Baranovski yatınmlarla tasarruflann oluşması
süreçlerinin birbirinden çok farklı iki süreç oldugunu ka
bul etmektedir (bu, bize otofinansmanı düşündürüyor).
Bu alanda Keynes yeni analitik perspektivler getirecek
tir.
Bu şema, bazı iktisatçılarca yeniden ele ahnacak (10)
bazılannca da, banka kredilerinin rolü eklenerek böylece
çevrimler parasal açıdan da incelenerek geliştirilecektir
(ll). Yatınm yapan firmalar bankalarca sa#lanan kredi
lere (bu krediler tasarruflann yerine geçmektedir) baş
vurduklan ölçüde, kredilerde sorun çıkabiliyordu. Altın
para sisteminde, özellikle bankacılık sistemi kredilerin
genişlemesinin aşın oldugunu görebilir ve kredi hacmini
sınırlayarak ya da fiyatını artırarak bu genişlemeyi dur
durabilir. Bu, kredi hacmindeki genişlemenin batık kre
dilere yol açtıR"ı ve "kredilerin kötü ku11anımı" arttı#J an
dan itibaren yapılabilir. Faiz oranının artınlması kar
oranını düşürerek genişleme sürecini durdurabilecektir.
Keynes yatınmlann birinci!, tasarrufun ise ikincil bir ro
lü oldugunu göstererek, bu tür analizleri allak bullak
edecektir. Çünkü yatınmlar, gelir üzerindeki "çarpan et
kisi" aracılı#Jyla, bazı lioşullar altında, dönem sonunda
yatınma eşit, taretiimiş (yatınm harcamalanndaki sap
ma yoluyla da#Jtılmış gelir üzerinden elde edilen) bir ta
sarruf miktan yaratma e�limi taşır.
Oretken Kapasitenin Dazenlenmesi Sorusu Fransız -
36
zamanla nihai talebe oranla bir aşırı kapasite durumu or
taya çıkma e�ilimi belirir. Yani, kriz aşın üretimden kay
naklanır. Bir başka deyişle, eşgüdümü olmayan bit ser
best piyasa ekonomisinde, üretken kapasitenin yaratıl
ması, talebin gelişmesi ile orantılı olamayacaktır. Tam
tersine, aralanndagecik meli bir ilişki olacaktır.
Bu gözlemden, ilk yatırım fonksiyonunu oluşturacak
"çarpan" kuralı (1909'da A. Aftalion ve 1917'de John
Maurice Clark), yani iktisat bilimi tarihinde yatınm ile
üretim arasındaki ilişkinin ilk kez tanımlanması daıla
caktır. Sermayenin tam kullanımını ve düz amortismanı
öngören bu indirgeyici "kural", girişimcinin yatınm mal
Ianna olan talebinin, nihai mal talebinin bir fonksiyonu
oldutu olgusundan yola çıkar: Girişimcinin yatınm mal
Ianna olan talebi, nihai mal talebi tarafından uyarılmış,
türev bir taleptir. E�er, yatınm, talepteki deg"işmelerle
orantılıysa, yatınmlardaki dönemler' arası deg"işmeler ile
bu talepteki deg"işmelerin ritmi de orantılıdır. Bu orantı,
yatınm mallannın üretim süresi dikkate alındıg-ında, tü
ketim mallannın talebindeki artışın, yabnm mallan ta
lebindeki artış üzerinde yükseltici etkisi ile açıklanabilir.
Bu etki, yukanda açıklandıg-ı şekilde, "aşın yatınm"a ve
genişlemenin arttıg-ı ölçüde aşın sermayeleşmeye yol aça
caktır (daha sonra, tersine, bunalım döneminde yatınm
larda hızlı bir gerileme görülecektir). Bu nedenle, üretim
deki çalkantılar yatınm mallan sanayi için daha önemli
dir.
Genifleme Döneminde Maliyetierin Artması Sorusu -
37
nedeniyle di�er maliann fiyatına oranla daha hızlı art
masından (Lescure'e göre tasarruflann yetersiz kalması
sadece faiz oranırun artmasından kaynaklanabilir);
- genişleme tam istihdama yakın bir duruma neden ol
du� sürece, işgücü verimlili�ndeki düşmeye bağlı ola
rak ücret düzeyinin artmasından.
Lescure'e göre, genişleme döneminin sonunda satış fi
yatlanndaki artış, maliyetlerdeki artışı karşılamaya yet
meyecek, öyle ki karlardaki düşme fiyatlardaki düşmenin
önüne geçecektir ve bunlar krizin habercisidir. Burada
Lescure'e göre, konjonktürdeki gelişmeleri kendi kanna
şıklı� içinde algılamak için gerekli tamamlayıcı unsurla
n içeren ve efektif talebe oranla aşın üretim analizinde
açıklayıcı olan bir fakWr vardır.
Genişleme döneminde birikimin incelenmesi, "aşın
sennaye birikimi" e�limi, üretken kapasitede dengesiz
liklerin ortaya çıkması ya da maliyetlerdeki artış açısın
dan ele ahndı�nda, ana sorun şu olur: Birikimin motoru
olan kar oranı üzerindeki tehlike.
İsveçli "neo-klasik" iktisatçı Knut Wicksell (1898), ge
lişmenin sa{tlanması için, yeni yatınlmış sennayeden
beklenen getiri oranının, yani "do{tal faiz oranı" ya da or
talama kar oranının, parasal faiz ya da bankalar tarafın
dan uygulanan piyasa faiz oranından büyük olması ge
rekti�nin altını çizer. Bu iki faiz oranı arasındaki fark,
enflasyonun da eşlik ettigi "birikimli bir genişleme süre
ci"ne ve d�tılan gelirin artmasına neden olacaktır.
Ama, yatınmcılann bankalardan talep ettikleri kredi
miktannın artması ve hankalann ödünç verilebilir fonla
nnın kısıtlı olması nedeniyle piyasa faiz oranı yükselir,
bunun sonucu olarak bu fark azalmaya başlar ve krize
yönelen bir aşın yatınm durumu ortaya çıkar. Sonuç ola
rak, daha önce yapılan incelemeler de Marx'ın ana teması
ile buluşur ve bu buluşma ana temamn daha iyi anlaşıl
masını sağlayacak yönde olur.
38
alınır. Çok önemli yankı bulan bu çalışmalar özellikle Pa
ra Ozerine Risale, (1930) ve Genel Teori (1936)'dir. Çev
rimlerle ilgili olarak Keynes, Wicksell'den etkilenerek,
şunu görmüştür: Çevrimierin temel nedeni, "sermayenin
maıjinal etkinli!P" tanımıyla gösterdi!P en üretken ser
mayenin beklenen getiri oranındaki çevrimsel değişme
lerdir. Çünkü, Keynes'in analizinde merkezi rolü olan
beklentiler çok hassas bir temel üzerinde oturmaktadır.
Kar oranından söz etmek gerekirse, bu oran, çevrimin ge
nişleme döneminde aşırı yatırım durumunun yaratıcısı
dır. Nitekim genişleme döneminde sermayenin maıjinal
etkinliğinin düşmesi gerekse bile, sermaye maliyetinin ve
faiz oranının yükselmesine oranla beklentiler daha fazla
olur (Keynes "öngörülerin yanıltıcılıtp"ndan söz etmekte
dir), demek ki aşm yatmm görelidir. Bu durum yatınm
yapma talebinin durması nedeni ile krize yol açacak olan
beklentilerde bir azalma -sermayenin marjinal etkinHIP
nin birdenbire düşmesi- ile sonuçlanacaktır. Böylece kriz,
sermayenin iskonto edilmiş getirisi ile faiz oranı arasın
daki farkın ortadan kalkmasından dogmaktadır. Bu, Key
nes'e göre, tasarruf talebine değil kredi arzma b�lıdır,
demek ki tamruniyle parasal bir olgu iktisat politikası
aracı haline gelebilmektedir. Sonuç olarak, düşmesi gere
ken kredi arzı, tam tersine yükselecekir. Keynes böylece
girişimcilerin krize neden olmaksızm yatınmlan yönete
bilme kapasitelerinin tartışmalı oldu�nu göstermiştir.
Keynes, otuzlu yıllar için çok önemli olan krizden çıkış
politikalan olarak, ekonominin yeniden canlanması için
düşük kredi maliyeti ve kamu yatmmlannın kullanılma
sı üzerine kurulu özgün önerilerde bulunacaktır.
Polonyalı iktisatçı Michal Kalecki, 1937'den itibaren
özellikle girişimcilerin yatınm karan üzerinde etkili olan
beklentiler temasında yo�nlaşarak, Keynes'in analizini
geliştirecektir. Her ne kadar yatınmlar ekonomik faali
yetlerin belirleyicisi iseler de, o anki faaliyetlerin düzeyi
ile geçmiş dönemlere oranla bu düzeyin gösterdiği de!P
şiklikler tarafından beJirlenmektedir, bu da gecikme kav
ramını işin içine sokmaktadır. Böylece, yatınmlar geçmiş
konjonkt'ürün etkisi altında aşın "olumlu" beklentilerce
yukanya doWıı çekilebilir ve "yatınmlann trajedisi, bü-
39
tün olumlu sonuçlan ortaya çıkmadan krize neden olma
sında yatmaktadır". Böylece, Kaleeki kar oranını belirli
bir düzeyde tutmak için üretim kapasitesinin düzeyinin
çok önemli hale geldi�ni tartışmaya açmıştır. Bu tür bir
gecikmenin basit bir temelde ele alınması (örne�n, t dö
neminde yatınmlann t ve t·l dönemindeki tüketim de�ş
melerinin bir fonksiyonu olarak yazılması) Paul A. Sa
muelson (1939) ve John Hicks (1956) gibi bazı yazariann
çalışmalannı yönlendirdi. Sözkonusu yazarlar, bu sayede
milli gelirin çevrimsel gelişmesinin gösterilmesine olanak
veren ve "salınım yaratıcı" ismi verilen şematik modelleri
kurabilmişlerdir.
De�şik ama tamamlayıcı bir yaklaşım, çevrimlerin,
daha genel anlamda ekonomik dinami�n büyük kuram
cısı Avusturya kökenli Amerikalı iktisatçı Joseph Schum
peter'e (Business Cycle, 1939) aittir. Schumpeter'in anali
zi, yatınmlann (Keynes gibi bir aya� tasarrufun üzerin
dedir) ve buluşlardan kesin olarak ayırdı� yenilik süreci
nin üzerinde yo�nlaşmıştır: Yenilik, buluşun sanayide
uygulanabilir hale gelmesidir ve bu, buluştan uzun bir
süre sonra da gerçekleşebilir. Schumpeter'e göre, girişim
cilerin ve yatırımiann yardımıyla ekonomiyi, iki dönem
arasında gidip gelen bir "devre" olmaktan çıkanp "ekono
mik evrim"in (1912'de yazdı� kitabın 1. baskısının başlı
� budur) sürecine sokan şey yeniliktir. Yenilikler, yı�n
lar halinde ortaya çıkarlar ve devreyi kredilerin yardı
mıyla kınp dışına çıkmayı başaran ve anahtar rol oyna
yan girişimcilerden başlayarak yayılırlar. Kı1r yaratan
yeniliklerio uygulanması ve yayılması genişleme dönemi
ne tekabül eder. Ama yenili�n yenilik olmaktan çıklp ge
nelleşmesiyle beraber kar ufuklan yok olur. Kriz, daha
sonra da bunalım ortaya çıkar. Schumpeter, Kapitalizm,
Sosyalizm ve Demokrasi (1942) isimli kitabında, yenilik
sürecinin tabi oldu� bürokratik işlemlerin yol açtı� kar
kayıplan nedeniyle, kapitalizmin ömrünün uzunlu� ko
nusunda şüpheleri oldu�nu ifade etmektedir.
Yeniden canlama, yatınm için hazır olan sermayenin
bollu� ve faiz oranının düşmesi karşısında gerçekleşe
cektir. Keynesçilerin de�nmedikleri bir nokta, yatınm
larla yenili�n özellikle uzun devinimler açısından birbiri-
40
ne baglanması, ileride incelenece� gibi, çok önemlidir.
Ama bize göre, yenilikleri yani "teknik ilerlemeleri" özerk
bir süreç olarak kabul etmek tatmin edici de�ldir.
41
den yatınma yönelmesini s�}ar.
Bunlardan önceki incelemeler klasik iktisadın alanın
da kalır. Bunlar, kar oranın merkezi rolünü gösterseler
bile, kar oranı düzeyinin işçilerden az ya da çok artık
de�er '"çekip almaya" (sömürü oranı) b�lı oldu�nu unu
turlar. (Marx bile, bu konunun ilk kurarncısı olmasma
r�en, genişleme döneminde kar oranın gelişimini ince
lerken buradan yola çıkmıyordu.) Oysa ilerleme dönemin
de, gerçekleşebilen kar oranının, toplumsal sınıflar ara
sındaki güç ilişkilerinin gelişmesine (de) baglı olarak or
taya çıktı�nı gösterdik (ll]. Gerçekten, işçi başına orta
lama katma de/ler önce hızla yükselmeye başlar sonra sa
bitleşir ve azallr. Bunun nedeni genişlemenin başında
haftalık çalışma saatinin, aynı şekilde üretkenlik ve işin
yo�nlu�unun artmasıdır (işsizli�n kısmen ya da tama
men azalmasıdır). Tam istihdama yakln bir düzeye vanl
dı� andan itibaren işçiler patronlanna karşı avantajlı bir
duruma gelirler ve bazı haklar elde edebilirler (bu Lescu
re'un bazı sonuçlannı açıklamaktadır). Bu haklar hafta
lık iş saati ve işin yo�nlu� ile ilgilidir ve ücretler sabit
ken hatta artarken, bunlann azalması işgücünün verim
Iili�, üretim maliyeti ve dolayısıyla sömürü oranı (bu so
nuç Lescure tarafından başka açıdan kı�men de olsa gö
rülmüştü), sonuç olarak da kar oranı üzerinde etkili olur
(makas etkisi). Krizi izleyen bunalım, işsizligin arttı� öl
çüde sömürü oranının yükselmesine ve dolayısıyla kar
oranının artmasına izin verecek şekilde, güç ilişkilerini
kapitalist girişimcilerin lehine çevirecektir.
42
miryolu ağlannın kurulmasına bajth oldujtunu göstermiş
tir. Demiryollannın inşası, maden ve metalurji sanayile
rini geliştirmiş, bu da, işgücü ve sermaye talebini artıra
rak ücretleri ve faiz oranını yükseltmiştir. Aynı yazar,
tam tersine, 1873'e doıtru Fransa ve İngiltere'de demir
yollannın en verimli düzeye vardıklannı ve artık demir
yollannın inşasının durdurulması gerektiltini ortaya koy
muştur. Yani 1850-1873 yıllan arasında yeni demiryolla
n inşa edilirken, 1873'den sonra varolanıann bakımı ile
yetinilmelidir, çünkü arz talebi aşmakta oldujtu için fi
yatlar düşmektedir. Daha sonra, Lescure, 19. yüzyılın so
nundaki canlanınayı elektrik, otomobil ve onlara bajtlı sa
nayilerin yeni faaliyetlerine bağlamıştır.
Kondratieff, birçok gelişmiş ülkenin istatistiki verileri
ne dayanarak -daha önce gördüğümüz gibi-, Lescure'den
sonra uzun devinimler, fiyatlar ve üretim arasındaki
uyumu göstermiştir. Marx'ın çalışmalanndan etkilene
rek, uzun devinimlerin nedenlerini, kapitalist sistemin
yapısının içsel süreçlerinde aramıştır. Bu devinimlerin,
demiryollan gibi temel yatınmlan etkileyen uzun dalga
Iann varhıtından kaynaklandıitim düşünmüştür (bu teo
riye yeniden yatınm çevrimleri denmektedir). Bu nokta
da Lescure ile birleşmekte ve çok önemli bir olgunun altı
nı çizmektedir. Ama, onun için, konjonktürdeki yön de
ltiştirme bu yatınmlann verimliliklerinin düşmesinden
çok, bunalım döneminde birikmeye başlayan tasarrufla
no yetersizliltinden ve maliyetinin çok yüksek olmasın
dan etkilenmektedir. Kondratieff böylece, ustası Tugan
Baranovski'nin klasik çevrimler için yaptıltı analizi uzun
çevrimlerin analizinde kullanmaktadır. Ama, her ne ka
dar bu etken, bazı durumlarda, kısa dönemli çevrimierin
üzerinde etkili ise de uzun dönemde de böyle olacaltım
söylemek zordur (nasıl olur da böyle bir tasarruf miktan
bu kadar uzun süre atıl durabilir?).
Aynı dönemde, ekim devriminin en önemli şeflerinden
biri olan Leon Troçki, klasik devinimlerden farkını iyice
belirtmek için "uzun dalga" ismini verdilti konunun ince
lenmesine özel bir önem verdi. 'l'roçki, Schumpeter'den
önce, Lescure gibi, klasik çevrimierin yapısı ile uzun devi
nirolerin evreleri arasındaki ilişkiye bakarak, klasik devi-
43
nimlerden farklıhgırun altıriı çizip uzun dalgalann çev
rimselligini ve otomatikli�ni reddetmiştir.
Özellikle, klasik çevrimierin gerçekten kapitalist siste
min yapısı ve dinami� ile açıklanabilece�ni ama uzun
dalgalann böyle açıklanamayacagını öne sünnüştür.
Uzun dalgalar ona göre, kapitalizmin içsel güçleri tara
findan belirlenmezler, kapitalizmin içinde banndıgı dış
çevreden etkilenirler, yani duruma göre degişen bazı dış
sal faktörlere b�hdırlar; sömürgelerin istilası, yeni kay
naklann keşfi, devrimler, savaşlar vb... Halbuki, Kon
dratietre göre bu olaylar ekonomik ve toplumsal dinami
gin genel sürecine dahildirler.
Troçki'nin, o zamanlar desteklenmeyen bu tezi sonra
dan, Sovyet iktisatçılannın "resmi'" kuramı olacak ve
uzun süren bir tartışmayı başlatacaktır. Bu kuram, iki
savaş arasmda büyük kapitalist ülkelerin yaşadıklan
durgunluk döneminde (ABD için 1920-29 yıllan hariç)
çok yaygınlaşmış ve özellikle 1929 krizinin başlamasın
dan sonra, iktidar, kapitalizmin "son kriz"inin yaşandıgı
nı ilan etmiştir. Dolayısıyla kapitalizmin kendi içsel güç
lerinden yararlanarak küllerinden bile yeniden alevien
mesinin mümkün olduğunu (yeniden canlanma olmaksı
zın sürüp gidebilir dolayısıyla Kondratieffin analizinde
bir mekaniklik yoktur) gösteren Kondratieffin kuramı
sapkın olarak kabul edilmeliydi, edildi de. Ve dönemin en
parlak iktisatçısı Kondratieff aynı zamanda hayali bir
"karşı devrimci köylü partisinin şefi" olarak da suçlarup
işten uzaklaştınldı, tutuklandı ve Stalinİst yargılama
furyasının başında, 1930'da mahkum oldu (14). Bu ilk ça
lışmalardan, J.A. Schumpeter tarafindan ele alınarak ge
liştirilen ve kuramsallaştınlan ilk önemli ve açıklayıcı te
ma dogınuştur. Schumpeter, kendinden önce Lescure ve
Kondratieffin yaptıgı gibi, uzun genişleme dönemleri il_e
uygulamaya konulan kitlesel yenilik dalgalan arasındaki
eşanlılıgı göstermekle yetinmemiş, bunlan genişleme dal
galannın açıklayıcı de�şkeni olarak kuramma dahil et
miştir (kitlesel yenilik dalgalan olarak, ilk "Kondratieft''
için buhar makinası, ikincisi için demiryollan, üçüncüsü
için patlamalı ve elektrik motorlan kabul edildi. Dördün
cüsü için otomobil ve elektronik eklenebilir). Schum-
44
peter'e göre, bunalım döneminde uygulamaya konulan ve
yenilikçi girişimcilerce hemen kullanılmaya başlanan bu
yenilik dalgalan uzun genişleme dönemini kışkırtırlar
(bu yenilikçi girişimciler B evresinin sonunda yatınm için
kullanılmaya hazır sermayeden ve düşük faiz oranından
yararlanırlar).
Ne kadar önemli olursa olsun Schumpeterci kuram,
("neo-Schumpeterciler" tarafından ele alınacağı gibi), so
runun sadece yerini de!Pştirdi!P için geniş ölçüde yetersiz
kalacaktır. Çünkü merkezi soru hrua cevapsızdır: Yani
büyük teknolojik gelişmelerin nedeni açıklanamarmştır,
bir başka deyişle "teknik buluşlar" nasıl ve hangi etkinin
altında ortaya çıkmaktadır. Ve, sonuç olarak, tam anla
rmyla ifade etmek gerekirse, Schumpeter'de yenilik kura
mı eksiktir, yani yenilik sürecinin açıklanması eksiktir.
45
satçı Gustav Cassel'in (1918) oldutu birçok yazar, para
sal olguların açıklayıcı bir etken olup olmaıhgtm araştır
mışlardır. Dayanak noktalan i� para hacminin üretim
den Wıha hızlı artması durumunda fiyatıann yükselece�,
bunun Wı öte yandan üretimi teşvik edece�ni kabul eden
"kantitatif para teorisi"dir. 19. yüzyılda süren altın-para
sistemi çerçevesinde, -bu sistemde dolaşımdaki para hac
mi bankalardaki altın miktanna ba#Iıdır- çok kesin olma
sa Wı uzun çevrimlerle para miktanndaki de�şmeler
46
OçONcO BÖL'OM
OTUZLU YILLARlN ''BÜYÜK KRİZ''İ:
KAPiTALiZMiN İŞLEYİŞ BiÇİMİNDE
BİR KOPUKLUK MU?
47
ve İtalya'da işçi ayaklanmalan ve II. Dünya Savaşı öncesi
İtalya'da faşizm, Almanya'da Nazizin, İspanya'da önce
Halk Cephesi sonra Francoculuk, ABD'de New Deal,
İsveç'te sosyal demokrasi ve Fransa'da Halk Cephesi. Bu
dönem, birçok yazar tarafından 19. yüzyılın sonundaki
"büyük bunalım"dan çıkış yılı olan 1895 civarında başla
yan genişleme dönemini içeren uzun dalganın, B evresi
olarak yorumlanmıştır. 1929 krizi ABD'de 24 Ekim "kara
perşembe"sinde, Wall Street borsasırun muhteşem çökü
şüyle açıldı (bir günde 13 milyon hisse senedi satılmıştı).
Bu "finansal felaket"in [17) kendisi, büyük ölçüde "aşırı
spekülasyon" konjonktüründe gerçekleşen ve beklenen
kar oranında başlayan gerilemenin (sanayi üretim indek
si 1929'dan itibaren düşmeye başlamıştır) geeikmali bir
yansımasıydı: Bu, gerçek ekonomik olaylara oranla "yö
rüngeden çıkan" spekülatif bir süreçti. Finansal iflas ile
beraber, bunalım birdenbire başlamış ve o zamana kadar
görOlmemiş uzunluk ve derinlikte olmuştu. Bunalım, dış
ticaretin daralması ve bundan kaynaklanan sermaye ih
racı nedeniyle ABD'den Avrupa'daki diğer büyük kapita
list ülkelere yayılmıştır (ABD ekonomisinin kazandığı
ağırlık nedeniyle). 1929 ile krizin sonu olan 1932 arası,
dünya sanayi üretimi yandan fazla, toptan fıyatlar üçte
birden fazla gerilemiştir; sanayileşmiş ülkelerde 1933 yı
lında işsiz sayısı 30 milyona ulaşmıştı. ABD'de, faal nüfu
sun dörte biri işsizdi; 1921'den sonra tanmı etkisi altına
alan kriz nedeniyle bunalım daha da artıyordu ve iflas
sayısı yükselmişti.
Bunalım, yeniden canlanma yaratması beklenen olay
Iann hiçbirisinden etkilenmeden yayılıyordu; ekonomik
sistem, yeniden canlanma yolunu kendiliğinden bulamı
yordu, yani, klasik süreçler için geçerli olan özgün meka
nizmalar yetersiz kalıyordu. Ve gerçekten, 1930'1ann bu
nalımı kapitalist tarihin "kendiliğinden" bir yeniden can
lanmaya girerneyen ilk bunahmıydı (bu da bunalımın de
rinliğini bir ölçüde açıklıyor) öyle ki, uzun dönemde kla
sik kriz, ekonomik olayları düzenleyici rolünü artık oyna
yamıyordu. Demek ki kapitalizm artık eski kapitalizm
degildi. Bu hipotezi, egemen ekonomi haline gelen Ameri
kan ekonomisinden yola çıkıp, "büyük kriz"in kaynaklan-
-
48
m ve ortaya çıkışını sorgulayarak inceleyecegiz.
Ballam
49
laklarıydılar (5. bölüm) ve ciddi olarak eleştiriimiş ve
tehlikede olan bir sistemin çelişkilerini aşmaya yarayan
düzeniemelerdi.
Bu büyük değişim, sonunda yeni bir genişlemenin çok
boyutlu bir kalıbını oluşturdu ve bununla beraber, yavaş
yavaş, yeni teknolojik devrimin niteliğine bağlı olarak ye
ni yaşam tarzları geliştirildi: İkinci "sanayi devrimi"
elektrik, patlamalı motor ve kimya alanındaki gelişmele
rin sanayi uygulamaları çevresinde, 19. yüzyılın sonun
daki "büyük bunalım" sırasında doğdu. Değişik kapsam
daki bu genişleme, 1914-1918 savaşından çıkıldı�nda,
dünyanın en büyük sanayi gücüne sahip olan ABD'nin
önderliğinde elektrik, kimya ve otomobil sanayilerinde
gerçekleşti. Yenilikler ve yeni formlar bu ülkede ortaya
çıktı. "Fordizm"(l6) denilen yeni iş organizasyonu, yani
ilk montaj hatları (seri üretim), 1913'den itibaren ABD
otomobil sanayinde gerçekleşti. Bu yeni iş organizasyonu,
1920'den itibaren, iş verimliliğini (yoğunlu�nu; sabit
sermaye başına işgücü miktarını) aynı zamanda üretim
ve karlan artırmak için sermaye tarafından seçilmiş bir
araç olarak yayıldı. Böylece kitlesel üretim koşullan bir
·
50
mümkün değilir. Ama bu temelde ortaya çıkan krizin de
rinligi nasıl anlaşılacak?
lanyla oyalanmayacaıP21-
Aınerikah iktisatçı John Kenneth Galbraith bunlardan
farklı olarak [17], Amerikan kapitalizminin ve yirmili yıl
lann uzun konjonktürünün göze çarpan hatlannın yoru
mundan yola çıkarak, 1929 krizi için bir açıklama bulma
ya çaba göstermiştir. Ona göre, 1929 yılında konjonktü
rün yön değiştirmesi yani krizin patlak vermesinin temel
nedeni 1919 ile 1929 yıllan arasında, bir yandan sanayi
işgücü üretkenliğinin artması ( +% 43), ama diğer yandan
ücret ve fiyatlarda aşaılı yukan hiçbir artış olmamasıdır.
Bunun sonucunda, geliri yüksek sınıflann harcamalannı
destekleyen, borsa spekülasyonunu besleyen ve yatınm
harcamalannı teşvik eden (yatınm mallan üretimi %
6.4'lük bir büyüme oranına erişmişti) bir kar oranı artışı
ortaya çıkmıştır, halbuki aym dönemde halkın tüketim
harcamalan çok az yükselmiştir. Üretken yatınmlann
spekülasyonlar tarafindan teşvik edildiği bu çerçevede,
sanayi ·üretiminin artış hızı hem tüketim mallan talebini
hem de yatınm ınallan talebini aşmıştır. Bu gelişme, kar
oranını geriJeterek ve yatınm harcamalannı durdurarak,
talebin ve üretimin düşmesini beraberinde getirmiş ve
krizin çok "klasik" bir yol izleyerek ama çok güçlü bir şe
kilde ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bundan başka Galbraith'a göre, Amerikan ekonomisi
nin bazı "temel hastalıklar"ı vardır ve bu zayıf noktalar
krizin çok derin olmasına neden olmuştur. Bu zayıf nok-
51
talar şunlardır.
- gelir daAılımtnın bozukluğu (nüfusun % 5'i toplam
gelirin üçte birini kazanıyordu): bu eşitsizlik ekonomiyi
yüksek yatınm harcamalanna ve lüks tüketime b�mlı
kılıyordu;
- spekülatif bir konjonktürde, holdingler ve sermaye
şirketlerden oluşan bir sanayi yapısının egemen olması
nın getirdi� olumsuz sonuçlar: Holdingler, yeterli mik
tarda temettü �labilmek için kendi gruplanndaki sir
ketlerin karlannı yatınmlara yöneltmemişlerdir. Bu olgu
deflasyonist döngüyü daha da artınyordu;
- deflasyonu durdurmak için New Deal'den önce uygu
lanan ekonomi politikalarının anlamsızlı� (yüksek güm
rük tarifeleri, bütçe denkleştirme çabalan, parasal politi
kalann uygulanmaması): Bu politikalar işleri daha da kö
tüleştirme e�limi taşıyordu.
Bu noktada, finansal ve parasal etkenierin rolünü ek
lemek yararlı olacaktır. Bir yandan, finansal sistemin, öl
çüsüz spekülasyonlann yapay niteli�nden dolayı çökme
si korkunç bir sanayi krizini hızlandırdı ve derinleştirdi.
Dilter yandan, 1931 yılında dünya para sisteminin ulusla
rarası ödeme araçlannı ve yeni parasal delterler yaratma
kapasitesini . sarsarak çökmesi (ve 1922 yılında Genes
konferanslanndan sonra uygulamaya konulan "altın
kambiyo sisteminin", Gold exchange · standard ın terkedil
'
52
engel olarak. işgücü pazanrun işleyişinde kesin ve önemli
de�şiklik yapmayı başarmıştır. Bu gelişme kar oranının
yeniden artması için ücretierin düşürülmesi şeklindeki
klasik canlanma mekanizmasının işleyişine engel olmuş
tur. Gerçekte, bu süreç ücretlerden kaynaklanan talep
azınlıkta kaldıkça yeniden canlanma rolünü üstlenemez,
çünkü bu durumda efektif talebin etkisi çok azdır. Ama
ücretlerden kaynaklanan talep bir "ücretliler toplumun
da" önemli hale geldikten sonra (ve Keynes'in aşın liberal
iktisatçılann görüşünü eleştirerek gösterdigi gibi) bekle
nen kar oranından çok, efektif talep üzerinde (yani ger
çekleşen kar oranı üzerinde) daraltıcı etki yapacaktır ve
bu etkinin önemi, işsizlik yüksek oldukça daha fazla ola
caktır. Bu nedenle 1929 krizini izleyen bunalım "kendili
�nden" yeniden canlanma koşullannı yaratamaz (11).
Kısacası, kapitalizm tarihinde 1929 krizi, bir yandan
ücretli sayısının arttığı ve kitle üretimine geçildiği, diğer
yandan da üeret politikalarının (sermaye yine güçlü du
rumdaydı ve milli gelir içinde ücretierin payı -daha önce
gördümUz gibi- 1920 ve 1929 yıllan arasında azalmak
taydı) ue tüketim kalıplarının değişmediği bir dönemde
ortaya çıkmıştır. Dış talebe gelince, Avrupa'nın yeniden
inşası tamamlanınca artmaya başladı. Böylece 1929 bü
yük krizi modern kapitalizm ile teorideki kapitalizm ara
sında bir yere ve en önemli iki çalkantının, klasik çevrim
lerle uıun ritmierin kavşak noktasına yerleşmiştir.
Sismondi'nin daha önce belirttigi kapitalizmin eski çeliş
kisi burada daha da güçlenmiş olarak ortaya çıkmakta
dır. Bu çelişki ücretierin düşürülmesi yönündeki baskı ile
yeterli efektif talep oluşturulması arasındadır: "Tüketim
gücü her zaman üretim gücüyle beraber artmamaktadır".
Klasik kriz, ekonomik faaliyetleri düzenleme rolünü artık
kesinlikle oynayamamaktadır. Ve bu, 1929 krizine çok
özel bir nitelik kazandırmaktadır: Şüphesiz bu kriz de
"devasa" bir klasik krizdir (bu krizle beraber, klasik kri
zin düzenleyici rolü ortadan kalkmıştır) ama, "işlevi",
içinde bulundug-o uzun bunalımın işlevi ile kanşmakta
dır. Bu bunalımın işlevi, V. bölümde işlenecegi gibi, 19.
yüzyılın sonundaki "büyük bunalım"ın işlevine benze
mektedir.
53
2. AnalizinDerinleştirilmesi ve "Büyük Kriz"den
Çıkıfm İncelenmesi:New Dearden II. Dünya
Savaşına (18)
54 .
Bu çözümler yeni bir düzenleme sürecinin yerleştiril
mesi açısından birbirini tamamlayan iki başhkta ifade
edilebilirier:
- Antonio Gramsci tarafından Fordizm ismiyle tamm
lanan ve M. Aglietta (2] tarafından da derinlemesine in
celenen, kitlesel üretim ve kitlesel tüketimin işlevsel ek
lemlemesinin sağlanması;
- konjonktürel düzenleme ve işgücünün yönetim politi
kalan ile yeni bir devlet müdahalesi biçiminin uygulan
maya konulması.
Ama New Deal'i, ne başkan Roosevelt'in dahiyana sez
gilerinin ürünü, ne de durumun "so�k"kanlı bir mantık
la incelenmesi, çözümlerinin deiterlendirilmesi ve bunla
nn hükümetlerce sistemli uygulanmasının sonuçlan ola
rak deiterlendirrnek gerekir. New Deal, tam tersine, çıkar
çelişkisi ve toplumsal çatışmaların sonucu olarak ortaya
çıkmıştır, yani kriz sırasında sermaye ve emek arasında
ki güç ilişkilerine bağlıdır. Burada da temel çözümler, ça
tışmalardan doitmaktadır [13].
Örneitin, New Deal'in anahtar uygulamalanndan (bun
lar, sanayinin düzenlenmesi kanunu olan Nıra'mn ünlü
7. bölümünde yazılıdır) biri olan işe ilişkin uygulamalan
ele alalım. Bu uygulamalar iş saatinin kısılması (işsizli�
azaltmak amacıyla), asgari ücretin tespiti (büyük bir ye
nilik) ve sendikalann kanunen tanınması ile sendikala
nn toplu iş görüşmelerine katılmalanru öngörür. Top
lumsal olduitu kadar ekonomik alandaki bu temel önlem
ler (işsizli�n azaltılması, ücretierin satın alma gücünün
yani efektif talebin artınlması) işadamlanmn muhalefet
lerine rağmen AFL'nin (Amerikan lşçi Federasyonu) ma
den işçileri sendikasının güçlü ve etkin baskısı karşısında
alınmıştı. İşadamlanmn söz konusu önlemlerin alınması
karşısındaki muhalefeti iki yıl boyunca, yoitun toplumsal
çatlşmalar yaratarak sürdü ve Temmuz 1935'de sosyal
haklan kesinleştiren yeni bir kanunun çıkmasıyla Wag
-
55
linçli "modernist" kanadı arasında, "koruyucu-devlet" ha
line gelmek isteyen devletin hakemli� ve dürtmesiyle bir
çeşit uzlaşma sonucu gerçekleşen, çelişkili ve el yorda
mıyla bulunan önlemler bütünüdür. İşçiler, satın alma
güçlerinin artmasını ve çalışma sürelerinin kısılmasını,
işin Fordist organizasyonunu ve kendilerinin belirleye
medi� tüketim kalıplanru kabul ederek "ödediler"-bu,
çifte yabancılaşmaydı (sanayi buıjuvazisi sonunda kendi
deiterlerini ve kendi ekonomik rasyonalitesini kabul ettir
mişti). Sermayeye gelince, Keynes'in gösterdi� gibi efek
tif talepten yararlandı� kadar, üretkenli�n artması ve
toplumsal kontrolun ellerine geçmesinden de yararlandı,
(sanayi kollannın asgari ücreti tespitte kullandıklan "ku
rallan" saymıyoruz). Bir başka deyişle New Deal, bu "ta
rihi uzlaşma", kapitalist ekonominin dinamiwni yeni bir
ç�a soktu: Bu ç� boyunca uzun ve orta dönemde kar
oranının sabit kalması, hatta artması, ücretierin artma
sından ve işsizli�n azalmasından geçiyordu (ll).
Amerikalı yazar Alvin Hansen'in (1938) çevresindeki
akım, yakın dönemde, yaşlanan kapitalizmin derin dur
gunluğa girmesini beklerken, sonunda ekonomik sistem
sözünü etti�miz unsurlar tarafından de�ştirilmiş ve bi
çimlendirilmiş oluyordu ve bu gelişme, bunalım dönemin
de sanayide güçlü bir yoğunlaşma sonra da sanayide ol
du� kadar tanmda ve tanm sanayinde ortaya çıkan ye
nilikler ve savaş döneminde de yeni bir "üretim düzen�·
nin yerleşmesi ile birlikte ortaya çıkıyordu. Böylece, sava
şın başında ABD'de, savaştan sonra diiter büyük kapita
list ülkelerde ortaya çıkacak zor bir yeniden canlanma so
nucu, "tekelci kapitaHzm" yeni ve güçlü bir uzun genişle
me dönemine girecek (IV. bölüm) ve yeni bir çait başlaya
caktı.
Ama, II. Dünya Savaşı, tarihin en çok ölüme neden
olan bu çatışma (50 milyon ölü), büyük krizle ve savaş
sonrası büyüme biçimleriyle b�lantısız de�ldir. Çünkü
uzun demokratik gelene� olan ülkelerde bile büyük kriz
yeni gelişme biçimleri do�rmuştu (İspanya ve Fransa'da
"Halk Cephesi" deneyimleri), bazı başka ülkelerde ise
özellikle Almanya'da kriz Nazizm'i beslemiştir (ll). Yani,
Il. Dünya Savaşı artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu, kri-
56
zin en dramatik sonucudur. Bütün bunlar, ekonomik
olaylann "toplumsal" olduAlı kadar politik olgulardan da
soyutlanamayaca�nı ve krizlerin, dönüşümün kavşak
noktalan olduAunu göstermektedir.
Savaşın sonuçlan ise kayda dejterdir. Milyonlarca ölü
ve büyük yıkımiann dışında, savaş, Amerikan liderlijti al
tında merkezde "gelişmiş" ve çevrede çok sayıda "az geliş
miş" ülkelerin oldujtu Batı dünyası ile Sovyet hegemonya
sı altında "sosyalizm"e erişmiş bir blok (bu bloktan söz
ederken "devlet kapitalizmi" demek daha doitJ'Udur) ara
sında bölünmüş bir dünya yaratacaktır [ll]. Kendi top
raklannı elde tutmakta kullanacak nükleer silahlarla do
nanmış bu iki büyük gücün arasındaki rekabet, dünya ça
pındaki ekonomik ve politik konjonktürü belirleyecektir.
Burada da, çok güçli.ı bir çatışmadan toplumsal izler taşı
yan [13] yenilikler kümesi doflmuştur.
57
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İÇİNDE BULUNULAN DÖNEM: SAVAŞ
SONRASI UZUN SÜRELİ
GENİŞLEMEDEN YAŞANAN ''KRİZ'E
ı. Büyümeve Kriz
58
Ekonomik büyüme, dev sanayi ve finans gruplarını
(bunlar ana şirket ya da holding çevresinde sanay], ticari
şirketlerin ve hankalann birleşmesi demekti) oluştura
rak, sanayick yo�unlaşmaya giden firmalar tarafından -
ckuletin ek sürekli ckste�iyle- saglanıyor ve yönlendirili
yordu. Firmalar ve gruplar, "pazar güçlerini" (market po
wer) artırmaya yönelik, yani mübadele koşullarını (özel
likle fiyatları) ve kendilerine yönelik efektif talebi artır
mayı amaçlayan, planlı genişleme stratejilerini [24] ha
zırlıyorlar ve uyguluyorlardı.
Farklı toplumsal katmanlann, tüketim nesnesi haline
dönüştükten sonra karşılanacak olan ihtiyaçlarla ilgili
kollektif mallar (otoyol, deriı.iryolu, telekomünikasyon ve
araştırma altyapılan gibi) konusunda kendileri tarafın
dan yapılan seçimler gözönüne alınsa da, gerçekte, ihti
yaçlar, üretimin yönlendirilmesi ve ticaret politikalannın
zekice müdahalelerinin ortak işleyişiyle belirlenir ve seçi
lirler. Böylece "tüketicinin serbest tercihi" görüntüsü al
tında, farklı toplumsal kategoriler [2) için farklı tüketim
kalıplan (tüketim modelleri), yani bir çeşit normlar olu
şuyordu. Ve malların fiyatlanndan çok çeşitliliklerinin
rol oynadıltı rekabet ortamında, tirmalann üretimlerini
artınna ve pazariarım sürekli geliştirme ihtiyacı, tüke
tim mallanmn yeniden üretilebilmeleri için çok çabuk de
mode olmalarını gerektiriyorrlu [4].
Her ülkenin tüm sanayi dallarında, fiyat kırmaya ce
saret ederneyecek (çünkü hiçbiri kazanacaklanndan emin
alamıyordu) ve bekleme durumuna girmiş birkaç büyük
firma bulunuyordu; bir "sabitleşmiş oligopol" durumu
vardı [4]. Rekabet esas olarak mal farklıla�tırması ile
oluyordu, üretilmiş malların dayanıksızlaşması (malların
hızla eskimesine baftlı bir üretim için gerekliydi) ve "tü
ketilebilirlik (21)" olgusu da bundan kaynaklamyordu.
Bu, üretkenlik artışına (tüketimi sürekli yükseltmek ve
yenilernek için) ve üretimin toplumsal koşullarına doftru
dan ve sıkısıkıya baftlı olarak, ihtiyaçların yaratılması
demekti.
Montaj hattı kullanımına (hızla yayılan) baftlı olarak
i�in yo�unla�ması, üretkenliğin (bunu genellikle yapıldıltı
gibi sadece teknik deg-işimlere bag-lamak hata olurdu) ve
59
buna �lı olarak da iktisadi artı�n yükseldiAini göste
ren bir unsurdu. İşte bu temel üzerinde, ltitle üretimi (bu
nun kendisi hızla tüketimini gerektirmektedir) ve yeni
ücret politikalan gelişti. Bu Üct"et politikalannın tanımı
na, kaçınılmaz "toplumsal partner" haline gelen işçi sen
dikalan da büyük ölçüde katılıyordu (yani sendikalar ku
rumsallaşmıştı). Yine aynı temelde ücretliler de iş organi
zasyonunun d�al bir unsuru olarak kabul gördüler. Bu
üretim ve tüketim koşullannın eklemlenmesi "Fordizm"i
oluşturdu. lleride inceleneceA'i gibi, Fordizm, bazı yazar
ların "kitle tüketimli yo�n birikim rejimi" olarak adlan
dırdıklan çerçeve içinde deg"erlendirildi [9].
Bir çog"u, dönemin motor sanayinin teknik temelini
oluşturacak olan makine sistemleri ve savaş ile ortaya çı·
kan "yıkıcı güçler"den kaynaklanan eski ve özellikle yeni
üretici güçler önemli ölçüde işte bu çift temel üzerinde ge
lişecekti. Bu motor sanayiler şunlardır: Makina-alet, ara
ba, sentez kimyası, petrokimya (yeni plastik maddeler),
komünikasyon araçlan, sanayi (aeronotik), elektronik ve
dayanıklı tüketim malları. Bu faaliyetlerin yönetilmesi ve
metalara yüklenen kesin nitelikler onlan sermayenin de
jterlenmesindeki zorunlulujta kesinlikle tabi kılıyordu,
yani üretimin ve dayanıklı olmayan metalann hızla yeni
lenmesinin kısıtlanna tabi kılıyordu. Bu bir büyüme salt·
lamıyor ama bir tür büyüme salthyordu (üretici güçlerin
bir tür gelişmesinin sonucu [24]), yani belirli bir yaşam
tarzı s�lıyordu. Bu yaşam tarzının kendisi de i�bölümü
ne b�lı olan (üretkenlik dünyası) teknik sistem tarafın
dan, tüketim kalıpianna (tüketilebilirlik dünyası) dahil
olan nesneler sistemi tarafından ve toplumsallık dünyası
na b�lı olan kırsal alanlarda ve şehirlerdeki düzenleme
ler tarafından belirleniyordu.
Batılı dünya ekonomisi çerçevesinde savaş sonrası ge
nişleme dönemi tüm sanayileşmiş Batı ülkeleri için ge
çerliydi ve bu ülkelerdeki büyümeler "azgelişmiş" ülkele
rin evrimini gitgide daha çok etkiliyor ve onlan kendileri
ne bağlıyordu. Bu ilişkiler vektörü çokuluslu şirketler ta
rafından oluşturuluyordu, bu şirketler birçok ülkeye ya
yı1mJşlardı ve buralann üstünlüklerinden yararlanmaya
çalışıyorlardı. Uzun genişlemenin aktif etkenleri olan çok
60
uluslu şirketlerin rolleri dünya pazan boyutunda "senna
yenin uluslararasılaşması" denilen harekete yardımcı ol
maktı . Ama bu sürecin mantı� uluslararası işbölümünde
çifte bir evrimi beraberinde sürükledi:
- bir yandan, "Kuzey"in gelişmiş sanayileşmiş ülkele
rinden en gelişmiş olanım merkeze koyan bir hiyerarşi
leşme ortaya çıktı (makina-alet, elektronik, enfonnatik,
telekomünikasyon gibi stratejik bazı dallarda yo�nlaşan
ABD, Almanya, Japonya gibi);
- diğer yandan, politik kolonileşmeden kurtulmanın
ötesinde, dünya ekonomisinin çevre, "Güney" ülkelerinde
ki azgelişmişlik, politik bağımsızlık ve nüfus patlaması
ile, dönemin en büyük olgusunu oluşturdu. Kuzey/Güney
ticareti, temel olarak sanayi mailanna karşı tarım malla
n ve madenler olarak kaldı. Kuzey, büyürnek için, kendi
si lehine gelişen ve iktisadı artığın transfer biçimi olan
dış ticaret haddinden yararlandı.
Böylece, dünya ekonomisi, egemenlik/bağımlılık ve
eşitsizlik ilişkilerinin karmaşık bir bütünü tarafından ya
pılanmış ve hiyerarşileşmişti. Bu ilişkiler ülkelerin eşit
siz gelişmesine neden oluyor ve bunu pekiştiriyordu; bazı
yazariann isimlendirdikleri gibi bu sistem emperyalizm
di. Burada belirtmek gerekir ki, "azgelişmişlik" durumu
zaten çok farklılıklar gösteriyordu- içinde en ufak bir "ge
lişme" düzeyi banndırmıyordu ve gelişme kavramının
hiçbir anlamı yoktu (neyin gelişmesi? Niçin? Nasıl? vb...).
Gerçeği daha kesin olarak yansıtan ve gerçeğe daha iyi
uyan, kapitalizmin geliştiği (daha doğrusu yayıldı�) idi -
ama, bu, bazı insani örgütlerin "gelişme" kavramına at
fettikleri gibi insanlı�n ve kültürlerin gelişmesi, eşitsiz
liklerin azalması yaşam düzeyinin yükseltilmesi vb. anla
mına gelmiyorrlu [12].
Ama yine de düzenleme süreci işin içine girmeseydi
Kuzey ülkelerindeki savaş sonrası uzun genişleme o rit
me ve düzgünlüğe sahip olamazdı. Bu kez kısmen "iradi"
olan çok özel bir düzenleme süreci söz konusuydu. Bazı
yazarlar, bu düzenleme biçiminin kapitalizmin tekelci ça
�na ait oldu�nu belirtmek için, bunu "tekelci düzenle
me" [9] olarak adlandınrlar. Biz ise devletin özgün görev
lerini ve ekonomik yapılannı işin içine sokt�unu belirte-
61
bilmek için "devletçi ve tekelci düzenleme" demeyi tercih
ediyoruz.
Dönem, ne toplumsal çelişkilerden (bazı ülkelerde sa
vaş sonrasının en güçlü toplumsal çatışmalan yaşandı)
ne de dengesizliklerden annmıştı: Bazen gerileme d�
nemleri ortaya çıktı ve OECD ülkelerinde yaklaşık %
5'lik, kayda de�er ve artış gösteren bir enflasyon yaşandı.
Ama düzenleme süreçleri genişleme e�sini bir şekilde
"düzleştirmeyi" başarabilecek güçteydiler -yani bir süre
için klasik krizierin mekanizmasına engel olmayı (krizler
basit ve kısa daralmalam "indirgenmişlerdi" (22)) ve
ritmierindeki iniş çıkışı engel1emeyi başardılar. Ama, ol
dukça olumlu bir süreç yaşanmış olmasına ra�en, bü
tün bunlar ekonomik sistemin içsel çelişkilerinin ortadan
kalktı�nı göstermez. Bunu, yetmişli yıllann başında,
uzun konjonktürün yön de�ştirmesi ve genellikle çaıtdaş
''kriz" olarak adlandınlan krizierin yeniden canlanması
da göstermiştir.
62
boyunca, enflasyonun fırlarnasıydı (artık enflasyonun ve
durgunluitun (stagnasyon) eşanlıh�nı belirtrnek için
"stagflasyon"dan söz ediliyordu).
Her şey, önce sermayenin uluslararasılaşrnası sonra
da ulusaşınlaşması nedeniyle altrnışh yıliann sonunda,
sanayi ve finans gruplan arasındaki mücadele alanının
dünya pazanna kayması ile başladı. Bu dünya pazannda,
şirketlerin herbiri, şiddetli rekabet koşullannın hüküm
sürdügit bir konjonktürde, küçük pazarlardan daha avan
tajlı bir pozisyona geçme arayışını sürdürüyorlardı. Bu
andan itibaren, düzenlerneci ulusal ekonomik politikalar
yerlerini en iyi yerleşmiş ulusaşın gruplann, rekabet
güçlerini artırmak arnacı ile, desteklenmeleri politikalan
na bıraktı. Aynı zamanda "Fordist" uygularnalar kan ve
ihraç edilebilir artı� yükseltrnek için iç talebin kısılrnası
nı amaçlayan ücretierin düşürülmesi politikasına dönüş
tü.
Böylesi bir rekabet konjonktüründe (her koyun kendi
baca�ndan asılır) ve yalıtılmış ulusal gelişme politikala
nnın uygulanmasını olanaksız kılan ekonominin ulusaşı
n nitelijtinin daha belirgin hale geldi� sırada, rekabetçi
"kemer sıkma politikalan" ortaya çıktı. Aynı zamanda,
bir yandan ücretierin azaltılması diğer yandan yeterli bir
efektif taleple üretirnin gerçekleştirilmesi arasında gidip
gelen kar artırma arayışlan şeklinde ifade edilebilecek
sistemin eski çelişkisi, bu kez ulusaşın kapitalizmin bağ
nnda kendini gösterdi. Halbuki bu stratejiler aslında sa
dece bunalımın devamına, hatta daha derinleşmesine ne
den olabilirlerdi . Uygulanmalan ise farklı ülkelerin ve
farklı ulusal gruplann göreli kazanç umutlannın çok
eşitsiz dururnda olrnalanyla açıklanıyordu. Japonya,
ABD ve Federal Almanya'nın diğerleri karşısında şans
lan çok yüksekti. Herbiri, bundan böyle kendi kartım oy
nayacaktı. Ve kriz hem "gelişmiş" Kuzey'de, hem de ara
lannda bir kısmının krizden karlı çıktı� (petrol fazlası
olan ülkeler) ama bir kısmının ise dramatik dururnlara
düştügit (Sahel) "azgelişmiş;· Güney'de [12] yeni farklılaş
malar yarattı. Aynca, bu krizde bir dizi kendine özgü
olay da gözlernlenebilir: Sanayide ve finansal kesimde
önemli boyuta ulaşan yoitunlaşrna ve yeniden yapılanma,
63
"sanayinin yayılma" stratejileri (faaliyetlerin "sanayileş
mekte olan" bazı "emin" Güney ülkelerine kaydınlması
ve buralarda şubeler oluşturulması), yeni teknolojilerin
üretilmesi, yani yeni talebi tatmin etmeye elverişli yeni
ürünler yaratılması (elektronik, telekomünikasyon, tele
matik, yeni mamuller, bioteknoloji ... ), yeni iş süreçleri
arayışlan (özerk atölyeler, önce "Fordist" yapıların bazı
Güney ülkelerine transfer edilmesi, daha sonra hizmetle
rin ve sanayinin otomatizasyonu ve robotların kullanıl
ması, teleiş, iş zamanının düzenlenmesi) gibi.
Ama rekabet arayışlannın firmalarca sürdürülmesi,
sanayinin yeniden ya.pılanması ve yeni teknolojiterin sü
rekli olara.k uygulanmaya konulması bunalımı destekle
yen (efektif talep üzerindeki etkisi nedeniyle) işsiziilin
yükselmesine (ama ulusla.nn ekonomik kapasitelerine gö
re eşitsiz dag:ılımı göstererek) eşlik etti. Burada.n da yeni
bir çelişki dojtdu; bu çelişki, ekonomik sistemin işleyiş
mantı� içinde kar oranını artıra.bHmek için her şirketin
uygulaması gereken "modernleşmenin" -insan kaynakla
nnın inanılmaz boyutlarda savurgan kullanımının- top
lumsal maliyeti idi; yani firmalar için "iyi" olan (oyunun
kurallan dikkate alındı�nda gerekli olan) her şeyin top
lum için de iyi oldugu söylenemezdi. Bu dojtal bir süreç
de�i1di, ama uygulanan teknik de�şme türünün ve bu
nun kullanım şeklinin sonucu idi. Uygulanan yeni tekno
lojiler ve modernleşme ile ilgili söylemin iddia etti�nin
(kendi türünde benzersiz, dolayısıyla evrensel oldugu id
diasının) tersine, farklı "modernleşme", teknik ve toplum
sal de�şme türleri mümkündü.
Krizin ilk onyılı süresince, enflasyonun ("stagflasyon"
denilen şekilde) devamına, hatta luzlanmasına ve bunun
deflasyonist sürece girerneden sürekli bir bunalım olarak
kalmasına ve otuzlu yıllardaki gibi gerçek bir ekonomik
çökme ile kendisini göstermemesine gelirsek, bunun ne
deni, kriıde olmasına ra�en, daha önceki düzenleme
sisteminin kısmen de olsa etkisini sürdürmesiydi. Böyle
ce petrol ihracatçısı ülkelerin yatırım malı talebinin etki
si gibi, sosyal yardımlar ve işsizlik tazminatı da efektif
talebin düşmesini sınırlıyordu ve bu sırnda enflasyon de
�şik dengesizlikleri emme (özellikle enerji fiyatlannın
64
yükselmesi ve ücretierin yükselmesinin satın alma gü
cünde bir artış yaratmaması) ve kar oranını belirli bir dü
zeyde tutma işlevlerini yükleniyordu. Ama enflasyonu
yenmek için İngiltere gibi ABD'de de bazı deflasyonist po
litikalann uygulanmaya konulması gerekecekti, ama ne
pahasına?..
65
naklanmaktadır. Ama dengenin oluşması için gerekli
olan böyle bir arz/talep uyumu süreci, bilgileri toplayabi
lecek ve ''Walrasçı elyordamı" sürecini yönlendirebilecek
bir "tellalın" (Walras) varh�nı öngörmektedir. Böylece
çelişkili bir şekilde, serbest pazar ekonomisinin modeli
olan genel denge modeli, merkezi ve eşanlı hareket eden
bir pazan temsil etmektedir, bu ise kapitalist bir ekono
mi de�ldir...
Bu temel koşulu "unutarak", neo-klasik okul (egemen
iktisat teorisi) sadece tam rekabetçi pazar mekanizması
ile ve özellikle ücretler de dahil olmak üzere tüm fiyatıa
nn serbestçe oluşması ile eldeki kaynaklann en etkin
kullanımını gerçekleştirecek dengenin sağlanabileceğini
önerir. O halde, devletin ekonomik alandaki temel görevi
rekabetçi oldugu varsayılan pazarlan kendi işleyişine bı
rakmak -laisser-faire prensibi- ve sadece para basımını
denetlernek (kurumsal bir işlem kabul edildi� için) ve ba
zı toplumsal sonuçlan düzeltmektir. Ama bu yolla, devlet
olası kanşıklıklann kayna� haline gelebilir.
Bu koşullarda kriz sadece konjonktürel bir kaza olabi
lir. Tam olarak söylemek gerekirse aslında neo-klasik
kriz kuramı yoktur (yalnız kanşıklıklan yaratan etkenie
rin incelenmesi söz konusudur). Ama ç�mızın krizi bu
genel kuramsal yaklaşımın gözünden kaçmamıştır. Kriz
ulusal ekonomide dışsal nedenlerle patlak veren ve etki
leri içsel nedenlerle yayılan bir "taşkınhk"(24) olarak ka
bul edilir. Altmışlı yıllann sonunda konjonktürdeki yön
de�ştirmeye neden olan dışsal etkenler dünya pazannda
ortaya çıkan bazı "düzensizlikler"dir: Temel madde piya
sasındaki bozulmalar, özellikle 1973-74 "petrol krizi" ve
uluslararası para piyasasındaki bozulmalar (kurlann sü
rekli iniş çıkışı ve Bretton Woods sisteminin sonu) gibi.
Petrol krizini ele alırsak -ki bu gerçekten krizin başlama
sında bir rol oynamıştır- bir yandan bunun, krizin ne de
rinli�ni ne de süresini göstermekte yeterli olmayac�nı,
diıter yandan da uluslararası petrol fiyatlannın sanayi
leşmiş ülkeler lehine uzun süre sabit kaldıktan sonra art
tı�nı görürüz. Para piyasasındaki kanşıklığa gelince, bu,
özellikle ulusaşın şirketler gibi dünya pazanndaki en
önemli unsurlan11 davranışlan tarafından üretildikleri
66
ölçüde, bir neden degil bir etkendir.
Genişlemede, dışsal etkenlerden kaynaklanan durak
lama bir dizi içsel "eksiklikler" nedeniyle, özellikle sendi
kalann ücret politikalan nedeniyle, daha da önemli hale
gelir. Kurumsallaşmış asgari ücretin varlı� ile ücretlerin
düşürülememesi işgücü pazannın serbest işleyişine engel
olarak işsizli�e neden olacaktır. Halbuki, her eksik istih
dam durumu, ekonomiyi tam istihdama ulaştırmaya elve
rişli tek etken olan ücretierin düşmesini beraberinde ge
tirmelidir (yüksek ücretler zaten enflasyonİst etkiler de
yaratmaktadır). Bu tür bir analize, Lionel Robbina ve
Jacques Rueff gibi liberal iktisatçılann otuzlu yıllann
'"büyük kriz"'ini açıklamakta kullandıklan düşünce tar
zında da rastlanılabilir ve 'bu analiz Keynes tarafından,
ücretierin efektif talep etkisinden yola çıkarak, ücretierin
düşürülmesinin bunalım döneminde sadece bunalımı ar
tıncı bir etkisi oldu�u gösterilerek çürütülmüştür.
Liberal iktisatçılara göre kanşıklık yaratıcı diiter bir
etken ise Keynesci okulun önerdi� devlet müdahaleleri
dir [5]:
Public choice (kamu seçimi) (Buchanan) okulu olarak
anılan okulun çalışmalanna dayanarak, yönetimin ilk
yıllannda başkan Reagan'ın ekonomik danışmanlı�nı ya
pan "arz iktisatçılarına" göre (supplyside ecorıomics, arz
cephesi iktisadı ya da Reagan economics), devlet elkoyucu
ve körelticidir: Aşın vergi baskısı ve sosyal kesintiler ya
par. Onlara göre, bunlar, işgücü ve sermayenin kazaneını
azaltarak, çalışmayı, tasarrufu ve yatınmı köstekleyici
rol oynarlar ve böylece serbest girişim üstüne kurulu olan
ekonominin ilerlemesini tehlikeye atarlar ve bu nedenle
karaborsayı teşvik ederler. Bir düzeye kadar anlamlı ola
bilen bu eleştiri hiç de anlamlı olmayan başka bir eleştiri
ile de güçlendirilmeye çahşıhr: Bu iktisatçı!ara göre işsiz
lik "'tercih edilir" old�u sürece, Keynes'in dediw gibi, ka
mu harcamalannın artınıması eksik istihdam döneminde
gelirler üzerinde bir çarpan etkisi yaratmayacak ve özel
harcamalan azaltmaksızın a posteriari bir finansman
saitlamayacaktır. Sadece özel harcamalann yerini alarak
bir "'ay�nı kaydırma etkisi"' yaratacaktır.
Amerikalı Milton Friedman'ın okulundan olan moneta-
67
ristler K.eynes okulunun etkisi altındaki para politikalan
nı eleştirrnektedirler. Serbest pazar ekonomisinin "do�al"
e�iliminin denge oldu#lJnu (dolayısıyla kriz olanaksızdır)
öne sürerek (inanç abidesi) tek tutarlı para politikasının,
paranın istikrar bozucu ve kanşıklık yaratıcı hale gelme
sini engelleyici politikalar oldu�nu l abul ederler. Para
nın (eski) miktar teorisini, narin temeli üzerinde yeniden
formüle ederek ve K.eynesci politikalan ekonomik faali
yetleri canlandırmak için parayla oynayıp enflasyona ne
den olduklan gerekçesi ile suçlayarak, tümü'lle pasif bir
politika ögütlerler.
Avusturyalı liberal iktisatçı von Hayele ve ardılları,
K.eynesci politikaların piyasa faiz oranır.ı düşürerek "kre
di enflasyonu" yaratmalarını ç�mızın krizinin bir nedt:
ni olarak görüp eleştirirler: Tasarruf davranışlarını de
(tiştirrneksizin kolay kredi olanaklan �layarak, talebi
destekleyerek, yatınm maliyetini düşürerek, bu nedenle
sermayenin getirisini "yapay olarak" artırarak enflasyona
neden oldular (dolayısıyla bu disiplin için enflasyonla
mücadele yatınma dönüşmeyen tasarrufun ayarlanması
olmaktadır) ve altmışlı yıllarda ortaya çıkan aşın yatırı
ma yataklık ettiler. Bu tür bir analiz çok genel politikala
rın yetersizli�nin altını haklı olarak çizmektedir ama
enflasyon için çok basit bir yaklaşım geliştirrnekte ve bü
yük tirmalann davranışlarını ihmal eden (ki bunlar biri
kim stratejilerini saptarkan faiz oranı başvurulan unsur
lar arasından sadece biridir) bir yatınm yaklaşımı sergi
lemektedir.
Bu analizierin önerdikleri tedavi yöntemi K.eynesci po
litikaların önerdiklerinin ve eliili ve altmışh yıllarda uy
gulanan sosyal politikaların tam tersiydi.
Arz iktisatçılan, gerçekte şunlan ö�tlemektedirler:
- yeni zenginlikler üretmesi mümkün olan zenginlere,
yoksullardan bir gelir transferini gerçekleştirrnek ama
cıyla yüksek gelirliler üzerindeki vergi baskısı azaltılma·
lıdır. Bu şekilde teşvik edilen tasarruf ve yatınm, yaşam
standartlannın yükselmesine katkıda bulunacaktır
(trickle down ismiyle anılan kuram) [8). Vergilerde yük
sek oranda bir azalmanın sonucunda ortaya çıkacak büt
çe açı� ise Amerikalı iktisatçı LafTer'in önerdi� "Laffer
68
e�si" nedeniyle endişe etmeye de�er bir şey de�ldir.
Çünkü Laffer, kesintilerde azalmanın bir genişleme yara
tac�nı ve bu nedenle toplam vergi gelirlerinde bir artış
görülecegini öne sürer. Ama en zengin gruplann vergile
rinin azalması, ABD deneyiminde, yatınmlann üzerinde
olumlu bir etki yaratmadı ve Reagan döneminde kamu fi
nansmanı konusunda erişilen rekor düzeydeki dengesiz-
likler, Laffer'in analizini olumlamadı, .. ; ..
69
Bu dejtişik yazarlar, şüphesiz, para basımına dünya
para sisteminin do�asına ve vergi baskısının bazı olum
suz etkilerine baith olan birtakım önemli sorunlan açıkh
�a kavuşturdular. Ama kabul edilmesi çok zor reçeteler
önermektedirler. Büyük firmalar ve büyük ulusaşın şir
ketler gibi temel unsurlann dikkate alınmadıılt, idealize
edilmiş rekabetçi bir kapitalizmin varlııltnı kabul ederek
mantık yürütmektedirler. Bu kapitalizmde, yaratılan pa
ra hacmi sadece para otoritelerine baithdır ve dünya ça
pında ortaya çıkan derin yapısal dönüşümlere yer yoktur.
Sorunlan, sadece çok basit bazı niceliksel unsurlara in
dirgeyerek (faiz oranı, bütçe baskısı ...) çalışmalannda ta
rihi ve karmaşık toplumlar yaratan toplumsal ilişkileri
ve çıkar çelişkilerini unutmaktadırlar.
Bu düşünce akımının bilimsel katkısındaki yetersizlik
le ters orantılı olarak, özellikle ABD ve İngiltere'de, ideo
lojik ve politik etkisi oldu. Çünkü bOyük şirketlerin yöne
ticilerinin çıkarianna denk düşOyor (başka kim düzenle
yici toplumsal kururolann gevşemesi ile beraber işçinin
gücünü geriletmek için krizden böylesine yararlanabilir
ki?) ve onlan meşru kılıyordu; somut iktisat politikalan
bu düşünce akımından çok kısmi olarak esinlanmiş olsa
bile. Bu politikalar "vergilendirmenin azaltılması ve as
keri harcamalann aTtınlmasıyla ortaya çıkacak olan
Keynesci canlanma ile oldukça kısıtlayıcı parasal politi
kalan birbirine �daştınin bir pragmatizme" do�u yö
nelmişlerdir [9].
Edmond Malinvaud [22], J.P. Benassy ve Pierre-Yves
Henin gibi özellikle bazı Fransız iktisatçılar tarafından
neo-klasik düşüncenin kuramsal, eleştirel (26) bir yeni
lenmesi girişimi -Keynesci görüşten esinlenerek- başlatıl
dı. Dengesizlik kuramı ya da fiyatın kararlı oldujtu denge
kuramı genel denge kuramının temellerini tartışmaya aç
tı ve gerçekçi olmadıılı kabul edilen bu şemadan vazgeçti:
Ekonomi ile ilgili bilgi eksiksiz deltildir ve merkezileştiri
lemez, tellal yoktur, fiyatlar bütün pazarlarda arz/talep
dengesinin kurulmasını �layacak hızda dejtişemezler,
hatta kısa dönemde fiyatlar değiştirilemez. Demek ki ka
rarlı bir fiyatta (27), miktann ayarlanmasıyla (kuramın
en kuvvetli hipotezi) denge kurulacaktır: Bazı mallar alı-
70
cı bulamayacak, bazı talep tatmin olamayacaktır. Bunun
zorunlu oldu�unu fark ederek bireyler, "zorunlu" diye ad
landınlan bu yeni arz ve taleplerini belirlemek için, "opti
mal" (yani planianna tekabül eden) arz ve taleplerinde
deW.şiklik yapacaklardır. Bu, onlann bazı ertelemeler
yapmalanna neden olacaktır. İşgücü pazannda karneye
baglanmış birey -ücretlerin katılı� dikkate alındı�nda
artık bu şemada istemeden işsiz kalmak mümkündür
bazı mallan tüketmeyi azaltacaktır. Bir "zorunlu denge"'
böylece ortaya çıkabilir, özellikle bu bir eksik-istihdam
dengesidir, ama bu ayarlama süreci kesin olarak belirlen
miş de�ldir. Bu dengenin süreklili� de garanti altında
de�ldir (28).
Dengesizlik kuramı neo-klasik sistemde bir gediği gös
terir ve birçok iktisatçıyı gerçekçi olmayan hipotezleri bu
gedikten dışarı atmaya yöneltmiştir. Dengesizlik kuramı,
aksiyomatik boyunduruklann ve "yöntemsel bireycili�n"
esiri oldugu ölçüde alternatif bir kurarn oluşturmamakta
dır ve sadece bazı kısmi sonuçlara de�nmektedir. Ç�
mızın krizi için özel bir açıklama getirememektedir ve bir
kriz kuramı ile de u�aşmamaktadır.
Nitekim, özellikle Benassy ve Malinvaud tarafından
belirtilen sonuçlar, yaşanan konjonktür ve dengesizlikle
rin yayılması ile hiç ilgilenmemektedirler. Sadece işsizlik
çeşitlerinin sımflandınlması söz konusudur (ve genel ola
rak bazı geçici durumlann). Böylece etkin kapasitenin ye
tersizli�nden kaynaklanan "klasik işsizlik" denilebilecek
bir durum tanımlanmış olur (mal piyasasında aşın talep
vardır ama şirketler kar sa�layıcl bir şekilde üretimlerini
daha fazla artıramazlar). Aynı şekilde efektif talebin ve
ekonomik faaliyetlerin yetersizli�ne bağlı olan ''Keynesci
işsizlik" denilebilecek durum da tanımlanır (üreticiler
üretmek isteyecekleri her şeyi satamazlar yani bir arz
fazlası vardır). Bu durumda, "karma işsizlik" durumu de
nebilecek farklı faaliyetlerde bir arada bulunabilirler, bu
da tek bir istihdam politikasını (29) etkisiz kılar ve selek
tif p<>litikalann arayışını teşvik eder.
Keynesci Görü,: ''Organik Kriz"
Keynesci okuldan Alain Barrere (30) ç�daş krizierin
71
yorumunu yaparken bunlan bölüşüm ve üretim sistemi
nin bozulmasından kaynaklanan, daha önce benzeri gö
rülmemiş yeni tür krizler, "organik krizler" olarak de�er
lendirmiştir. Bu, tüketime ve yatınma yönelik "harcana
bilir gelir"in göreli olarak azalması ile sonuçlanacaktır -
harcanabilir net gelir vergilerin düşürülmesinden sonra
(amortisman, sosyal ve vergi kesintileri) kalan gelirdir
ve bu olgu uzun büyüme döneminin sonunda Fransa ve
ABD'de gözlemlenmiştir. Bu düşme efektiftalebi frenleye
cek, yani istihdamı ve sermayenin getirisini azaltacaktır
ki bu da yatınm e�ilimini, aşırı yatırımın (Keynesci an
lamda) ortaya çıkışını geriletecek, büyürneyi yavaşlata
cak ve sonunda krize neden olacaktır. Bu yazara göre,
stratejik büyüklüklerin egemenli�ni sa�layarak, sadece
iyi tasarlanmış ulusal bir planlama ile böyle bir durum
dan kurtulunabilir. Bu analiz, Keynesci bir yaklaşımla,
daha önce de�nilen çalışmalar kadar y<ıgun birikim reji
mi üzerine kurulu çalışmalann bazı yönleriyle birleşerek
altmışlı yı11ann sonunda sermayenin getirisinde bir düş
meyi ortaya koymuştur. Ama bu analiz dünya pazannın,
bize göre önemli rolünü dikkate almayan, dar bir ulusal
çerçeve içine sıkışmış, tarihsel baftlantılardan kopuk ve
sadece iktisadi bir analizdir.
72
gruplar oldu (özellikle Gerard de Bernis ve onun başını
çekti� Grenoble Sosyal Bilimler Üniversitesi'nden bir
grup (GRREC)) [6). Düzenleme okulu gibi onlar da düzen
leme kavramı çevresinde, genel denge kuramma alterna
tif kuramsal bir bütün oluşturmaya çalışsalar bile ve
açıklama yöntemlerinde bir yakınlık olsa bile 6 numaralı
kaynakta görülebilece� gibi çok farklı iki önermeye daya
nırlar; bunlar iki de�şik "kar yasasıdır": Ricardo'nun kar
oranının eşitlenme e�limi yasası ve Marx'ın düşme e�li
mi gösteren kar oranı "yasası" (bu yasa bugün büyük öl
çüde tartışmalıdır [5), [21]).
Düzenleme biçimi, kar oranının eşitlenme eğilimi ile
sermaye birikimi sürecini zorunlu kıldı� ölçüde düşme
e�limi gösteren kar oranı yasasına karşı koyan bir e�li
min eklemlenmesi ile inşa edilecektir. Bu "yasalardan"
her biri, uzun büyüme dönemlerinin herbirinde özgün bi
çimler altında ortaya çıkacaktır, yani ekonominin işleme
si ve harekete geçirilmesinde gerekli toplumsal prosedü
rü yerine getiren düzenlemeci kurumlar biçiminde ortaya
çıkacaktır: Bunlar parasal ve finansal kurumlar, kamu
miidahalesini, iş yasalannı, iş dünyasını düzenleyici dev
let kurumlan vs.'dir, bu kurumlar "düzenlemeci" okulun
''kurumsal formlanna" benzemektedir.
Eşitleme yasası işlernemeye başladı�nda ve düşme
e�limi yasasına karşı koyan e�limler işlevlerini yerine
getiremerneye başladı�nda (bu, düzenleme prosedürü
nün etkinli�nin kalmamasma yani kar oranının düşme
ye başlamasına bajtlıdır) kriz patlak verir. Düzenleyici
kriz (klasik kriz) ile düzenleme sisteminin krizi arasında
ki (büyük kriz) ayınma dikkat etmek gerekir. Büyük
kriz, yaşanan kri zde, 1921-1933 yıllannın krizinde ve 19.
yüzyıl sonundaki (1873-1896) krizde görüldüğü gibi, hem
kar oranındaki düşme, hem de çeşitli ekonomik dallar
arasında sermayenin hareket etmesi anlamına geldiği öl
çüde kar oranında eşitlenme eğiliminin ortadan kalkması
ile tanımlanabilir.
Barrene-Kebabdjian-Weinsten'in Çalışmaları [5] - Bu
yazariann yorumlan savaş sonrasında ortaya çıkan kapi
talizmin özgünlüğünden hareket etmektedir. Bu özgün
lük iki unsur üzerine oturtulmuştur:
73
- bir yandan, özel bir birikim rejiminin varhğı yani "ge
lişmesi için uygun yapısal formlann" bütünü olarak ta
nımlanabilen "düzenlemeci okul''un yo�n birikim rejimi
nin varlığı;
- diğer yandan "kapitalist özellikleri yadsıyan ilişkile-
. rin ve kurumsallaşmı ş yapısal formlann" yerleşmesi.
Böylece, bu yazariara göre, özel mülkiyetin reddedilmesi
olarak yorumlanan, işçi haklannın meşrulu�nu kabul
eden ve onlann ihtiyaçlannın giderilmesine yönelik ka
mu mülkiyet biçimleri oluşacaktır. Bu oluşum sermaye
nin karlılığına göre işlemeyen bir mantığın varlığını, ka
pitalizmin "öz kaybetmesini" sergileyerek gösterecek ya
da özellikle sağlık ve eğitim gibi kolektif "sosyal" harca
malara bağlı meta olmayan mallann üretiminin gelişimi
ni ortaya çıkaracaktır.
Ekonomiyi krize götürecek olan şey, çelişkili olarak
kabul edilen iki alanın (tutarhhk-düzenleme ve kopma
dezorganizasyon) eklemlenme biçiminin, yani devletçe
düzenleomenin sarsılmasıdır. Karşılıklı ekonomik bağım
lıhklann önemli ölçüde artması ve meta olmayan malia
nn üretimine duyulan ihtiyaç dikkate alındığında, kapi
talist meta ekonomisi yeni ve zor sınırlara erişecektir.
Bu yaklaş1m meta olmayan mallan üreten sektörün ve
devletin rolünün artan öneminin altını çizmektedir (ki
bunlan, başka yazarlar, verimsizliğin artması ya da "ko
ruyucu-devlet"in krizi teması altında incelemektedirler),
ama bu faaliyetlerin yerine getirecekleri kar mantığının
"yadsınması" özelliği tartışılabilir. Bu faaliyetler, aslında
kapitalizmin "öz kaybından" çok, özel teşebbüsün faali
yetlerini, işlerin ustaca paylaşılması çerçevesinde, sürdü
rebilmesi için gerçekleştirilmişlerdir -toplumsal çatışma
lann etkisi altında- (zaten bu faaliyetler egemen ekonomi
olan ABD'de örneğin Fransa'da oldu�ndan çok daha
önemsizdi), bu noktada, sistemin inanılmaz uyum yetene
ğini kabul etmek gerekir...
74
J
dece yeni uyarlarnalann d<$'Jıası ve yerleşik kurarolann
yenilenmesini dejtil, aynı zamanda bu kurarnların çerçe
vesini aşan yaklaşımiann doıtmasıru sağladı.
Düzenleme "Okulu" (31) hk çalışmalan 1975'te orta
-
75
mili yıllarda özellikle ABD'de, kitle üretiminin uygulama
lan başlamışken bunun sılrmesinin koşulu olan kitle tü
ketiminin yerleşmemiş oldu� bir melez rejim yatmakta
dır. Acaba gerekli düzenlemelere ve batiantıZara sahip ol
mayan bir birikim rejimi söz konusu olabilir mi?
- çok yüksek verimlili�nin, sözleşmeye dayalı ücret ge
lirlerinin, tüketim ve yatırımın eşanlı dinami�nin hakim
oldugu, sermayenin uluslararası hale geldi� (1950'den
sonra ABD ve Avrupa'da) Fordizm [2] üzerine kurulu kit
le tüketimine dayanan yotun birikim rejimi.
Üretime ve üretimin gerçekleşme biçimine göre de�
şen bu dönemlere ayırma arayışı -kapitalizmin sancılı so
runu- çok önemlidir. Nitekim, tarihsel olarak, üretim, ön
ce üretim araçlannın genişlemesine do� yönlendiril
miştir (yatınm malları sektörünün temel rolü buradan
kaynaklanır), sonra da mamul tüketim mallan üretimi
nin dereceli artışıyla belirlenmiştir. Bu son olgu, H.
Bertrand'ın üretken sektör analizinde (32) gösterdiRI gibi,
1929 krizi sonrasında temel bir veri olarak ortaya çıktı.
Bununla beraber, birikim rejiminin temel çizgilerini
oluşturan (yaygın/yo�n) verimlilik artışı sorununun ay
nntılandınlması gerekmektedir. Sanayi kapitalizminin
başlangıcından beri, sermaye birikimi, verimlili� artır
mak amacıyla yapılan teknik yeniliklere belhdır. Özel
likle 20. yüzyılda, Taylorizm, sonra da işin Fordist orga
nizasyonu ile artan verimlili�n, işin yogunlaşması e�li
mini zaten taşıdı� dikkate alınmalıdır. İşte özellikle bu
nedenle, bu yaklaşımı, birikim rejimindeki de�şmeleri
oluşturan yeniliklerio toplumsal üretiminin somut koşul
lannın incelenmesi ile tamamlamak gerekli olacaktır. ln
cenlemesi gereken noktalar şunlardır: Teknik sistemler,
işbölümü türleri, "verimlilik artışının" temelleri, mal çe
şitleri ve yenilenmiş toplumsal bir talebin d�asını �
layan ihtiyaç türleri.
Bit· birikim rejiminin işlemesinde vazgeçilmez unsur
olan kurumsal formlar belirli bir toplumsal ilişkiler döne
minin özgün boyutlannı temsil ederler. Bu fonnlar şun
lardır:
- parasal formlar, yani ticari kişileri oluşturan ve tica
ri sistemlerin yeniden üretimine katılan temel toplumsal
76
ilişkilerin biçimleri;
- "ücretli emek ilişkisinin görünümü" yani, üretim
araçlannın tipi ve toplumsal ve teknik işbölümü biçimle
ri, aynı zamanda işçilerin tüketimlerini kapitalist üreti
me batlama şekilleri ile tanımlanan sermaye-emek ilişki
sinin tarihsel türleri. Buradan birbirini izleyen üç "görü
nüm" ortaya çıkacaktır: Rekabetçi (19. yüzyıl), Taylorcu
(19. yüzyılın sonundan itibaren), Fordist (1929 krizinin
son bulmasıyla beraber);
- rekabet formlan, bunlar şirketler arasındaki ilişkile
rin iki büyük türünü ifade ederler: Rekabete dayalı (19.
yüzyıl) ve tekelci (20. yüzyıl);
- "uluslararası rejime dahil olma biçimleri", bunlar
ulusal devletlerin dış dünya ile olan ilişkilerinin organi
zasyon biçimlerini saptamaya çalışır;
- ve son olarak, devlet müdahalesi formları, yani eko
nomik ve toplumsal (kurumsallaşmış uzlaşmalar bütünü)
biçimler ve ekonomik dinamiR;e etkileri.
Düzenleme biçimi ise, temel toplumsal ilişkileri yeni
den üretmek, yürürlükteki birikim rejimine destek olmak
ve yön vermek ve ademi-merkezi tüm karariann uyumu
nu sa#lamak için kurumsal forıniann işlemesiyle etkinlik
gösterecektir.
Birikim rejimlerinin başansı uzun bir büyümeyi, buna
denk düşen ve düzenleme işlevini başaran "kurumsal
formlan" üretir, bu kurumsal formlar, birikim süreci yeni
"sınırlara" dayanana kadar daha önceki dengesizlikleri
ve çelişkileri yenebilecek şekilde birikim sürecinin ana
çizgilerini yönlendirme ve yol gösterme işlevlerini yerine
getirirler. Birikim silred yeni sınırlara vardıgJnda, geçici
bir deR;işiklikten daha fazla bir şey olan krize baR;lı kop
malar ve çatışmalar ortaya çıkar ve belirli bir süre için
varolan birikim rejimini (melez rejimler hariç) "büyük
krizler" izler. Düzenlemeci yazarlar, otuzlu yıllann krizi
ni 19. yüzyılın sonundaki büyük bunalımı ifade ederken
kullandıklan gibi, çaR;ımızın krizi için de büyük kriz kav
ramını kullanırlar (klasik krizleri ve Juglarlan ifade
ederken kullandıklan ''küçük kriz" kavramının tersi).
Böyle bir büyük kriz ya·"elverişsiz konjonktürel olaylar"
karşısında etkisiz kalan düzenleme biçiminden (bu biri-
77
kim rejiminde kargaşa yaratacaktır) ya da birikim rejimi
ni gerçekleştiren kurumsal yapılann sınırlanna varma
sından (bu da düzenleme üzerinde etkili olmaktadır) dog
maktadır (9].
Düzenleme okuluna göre, "büyük kriz" olarak kabul
edilen çagımızın krizi, 1950'den beri ABD ve Batı Avru
pa'da etkinligini sürdüren kitle tüketimine dayalı (ya da
Fordist modele) yogun birikim rejiminin "tükenmesin
den" kaynaklanmaktadır. Bu birikim rej'im'i de kendis'in'in
ve "tekelci düzenleme" sisteminin temelinde olan "ku
rumsal yapılann" "tükenmesine" ya da ortadan kalkması
na bağlıdır.
Demek ki aslında, çeşitli boyutlanyla Fordizm'in krizi
söz konusudur: Emek ve verimlilik, tüketim kalıplan, bü
yümenin toplumsal maliyeti gibi. İşçilerin, iş organizyo
nuna karşı direnmeleri ve verimlilik artışı ile karşılana
mayan sosyal haklar talep etmeleri nedeniyle Fordist iş
ley'iş krizdedir. Ama, verimlilikteki "tükenme" iş süreci
krizinden (toplumsal neden) kaynaklansa bile, aynı za
manda "seri üretimin dengesizligi"nden (33) ve hızla de
ğişen ve bu nedenle esneklik gerektiren talebe karşı üre
timin Fordist organizasyonunun esnek olmamasından do
ltan ("teknik" neden) karşı-verimlilikten kaynaklanmak
tadır.
"Tüketim kahplanna" gelince, onlar da do�al olarak,
verimsiz çalışmanın ve bunun maliyetinin artması ile be
raber hizmet tüketiminin (hizmet sektöründe verimlilik
ortalama verimlilikten daha düşüktür) gündelik tüketim
içindeki payının artmasından kaynaklanan bir "tüken
me" yaşac:blar [21). Aynı şekilde, düzenlemeci gelişmenin
ve sanay'i toplumundaki, kentlerdeki yaşam tarzına ve iş
gücünün yönetimine b�h olaralt artan kollektif maliyet
lerin bir bölümünü karşılayan k mu harcamalannın sı
nırlanna gelindi.
Buna paralel olarak, "daha önceki rekabet formlannda
bir istikrarsızlık" (altyapının eskimesinin, dayanıklı tü
ketim malianna olan talebin olgunlaşmasının ve yeni sa
nayilerin gelişmesinin etkisiyle) yaşanması ve Amerikan
ekonomisinin ve dolann hegemon'ik rolünün zayıflama
sıyla beraber, uluslararası ilişkilerdeki istikrann giderek
78
artan bir şekilde ortadan kalkması etkisini göstermeye
başladı. Yani, birincisi ulusal ekonomilerio b$nda, di
jteri uluslararası boyutta yaşanan iki krizin "birleşmesi"
söz konusu oldu (34).
Böylece ça�mızm "büyük krizinin" baltnnda melez bir
birikim rejimi ortaya çıktı: Kitle tüketimi olan ve özellik
le eski verimlilik kaynaklannın "tükenmesiyle" damga
lanmış, belirleyici ölçüde yaygın bir birikimin varlı�, bö
lüşümün kurumsallaşmasının sarsıntıya u�traması, tale
bin sürekliliitinde bir kopuş ve uluslararası ekonomik
ilişkilerin yeniden oluşması [9] gibi. Burada da gerekli
düzenlemelen ve baitlantıları olmayan bir "birikim reji
mi''nin çelişkisi ortaya çıkmıyor mu?
Krizin do�rdujtu bu yeni akım, kapsamlı bir alterna
tif kurarn ortaya atmadı ama tarihsel perspektifi ve bazı
"toplumsar boyutlan dikkate almasıyla, neo-klasik ikti
satçılar kadar ortodoks "Marksistlerin" dar ekonomist
yaklaşımını kınnaya yarayan yeni bir yaklaşım geliştirdi.
Ve bu akımın yazarlan ça�mızın en önemli sorunlarını
ele alan çok anlamlı çalışmalarda bulundular; böylece,
başkaca bazı yazarlar gibi, onlar da geçerliliiti tükenmiş
soyut modelleri do�trulamak amacıyla kuramda sürekli
"marjinal" düzeltmeler yapma pratiitinden koptular.
Bize göre bu yaklaşımın bazı sınırlan vardır [14]: Ön
celikle, temel kavramlarda ve bunların eklemlenmesinde
birtakım belirsizlikler içennektedir. Bunlar düzenleme
biçimi kavramından ayn olmayan "birikim rejimi" kavra
mı ve bunun yojtunluk derecesi ile ilgili oldu� kadar, da
ha önce belirttiitimiz gibi, "melez rejim" kavramı ile de il
gilidir. "Düzenlemeci"' yazariann öne sürdükleı-i (farklı
dönemlernelere bağlı) melez bir rejim türünün işin içine
katılması, bizce, birikim rejimi kavramının kendisini
sarsmaktadır. ÇaitJmızın krizini açıklamakta temel bir
rolü olan Fordist rejimin "tükenmesi" sürecine gelince,
hem toplumsal hem teknik boyutu olan bu olgunun bizce
"teknik" boyutu çok açık deitildir. "Seri üretimin denge
sizliği" aslında "çatışma noktalan"nın (35) ortaya çıkma
sına ba�lıdır ve bu nedenle sadece "işçilerin seri üretime
direnç gösterınelerinden kaynaklanan ek maliyetlerin",
yani toplumsal bir olay olan iş süreci krizinin bir boyutu-
dur. Hızla de�şen talep karşısında Fordist organizasyo
nun esnek olmamasına gelince, bu, ürün çeşitiernesini
daha da şid9etlendiren ulusaşın rekabetin kızışmasının
bir sonucudur. Bu, inceleme alanı sorununu ortaya çıkar
maktadır.
Bu okul, bize daha çok ulus merkezli gibi gözükmekte
ve altmışlı yıllann sonundan beri inceleme alanını de�ş
tirerek gelişen ulusaşırı (36) mantıflı dikkate almamakta
dır: Bu yeni alan, batı merkezli dünya ekonomisidir. Ku
ramsal boyuta gelince, tarihsel bir boyut kazanmaya ça
lışsa bile, hala çok iktisadi kalmakta ve bizce, ekonomik
dinami!Pn karmaşıklıflını özellikle yenilik sürecini kapsa
maya yetmemektedir, burada yenilik, doguşu ve biçimleri
itibariyle açıklanınaktan çok sadece tanımlanmaktadır.
Bowles-Gordon-Weisskopfun radikal yaklaşımı: "Bü
yük işletmeler sistemi" krizi olarak Amerikan ekonomisi
krizi
1983'te New York'ta yayımlanan (Beyond the Waste
Land) son çalışmalannda [8], üç Amerikalı ünlü radikal
iktisatçı savaş sonrası Amerikan ekonomisindeki genişle
meyi ve çağımızın krizini sartlam istatistiki ve ekonomet
tik bir temelde ele alan kuramlannı sundular. Bu, hem
özgün hem de bazı Fransız kökenli çalışmalarla [9], [ll]
birçok boyutta birleşen bir çalışmadır.
Bowles, G<ırdon ve Weisskopfa göre, savaş sonrası gör
kemli dönemin temel özelli�, herbiri kurumsallaşmış güç
ilişkilerinin özgün bir bileşimini kapsayan sacayaılı üze
rine kurulu "büyük işletmeler sistemi"dir:
- pa:ı: americana, bu, dünyanın çok bilyük bir bölümO
ne hakim politik, ekonomik ve askeri aygıt sayesinde
merkez Amerika ile yabancı alıcılar ve rakipler arasında
ki de�şim ilişkilerini gözetir;
- sermaye·emek uzlaşması, bu, büyOk işletmelerle ku
rumsallaşmış bilyük sendikal örgütlerin toplu sözleşme
ler aracılığıyla ba!lladıflı Amerikan işçilerinin bilyük bir
bölümü arasında yeni bir ilişkiler sisteminin yerleşmesi
demektir. Bu sistem, özellikle firmalan baıllayan boton
büyOk ekonomik seçimlerde yönetimin ayncalıklannın
meşrulugunun tanınması karşılığında ücretlerde· dOzenli
bir artışı öngörOyordu.
80
- yurttaş-sermayedar anlaşması, bu, büyük işletmele
rin toplumsal sorumluluklanyla ilgili halktan gelen ta
lepler ile yine bu işletmeleri yaşatan verimlilik mantı�
arasındaki derin çatışmayı engeller. Bu "anlaşma" özel
likle ekonomik faaliyetleri düzenlemek ve desteklemek ve
büyümenin toplumsal maliyetini sınırlamak amacıyla
devletin rolünün genişlemesi demektir.
Amerikan ekonomisini, 1965-66 yıllanndan itibaren
sermayenin verimlili�ndeki düşme ve ekonomide ·göreli
gerileme ile krize götüren şey, savaş sonrası büyük işlet
meler sistemindeki artan erozyondur: Bu erozyon "güç
ilişkilerinin her üçünde de çatışmaların ortaya çıkması
ve sistemin yapısının gerektirdi� ba�mlılık ilişkilerine
yabancılann, işçilerin ve Amerikan vatandaşlannın karşı
çıkması" nedeniyle olmuştur. Buna baı:tlı gelişmeler şun
lardır:
- Amerika'nın, diı:ter ülkeler karşısındaki rekabet gü
cüne baglı olarak, uluslararası egemenli�nin azalması
(bu rekabet gücü Amerikan askeri aygıtının göreli önemi
ne ve gücüne atfediliyordu);
- gelir da�hmının eşitsizli� ve birçok toplumsal hare
ketle karşı çıkılan ırk ve cinsiyete dayalı işsizlik nedeniy
le ve aynı zamanda yeni kuşak işçilerce iş organizasyonu
nun reddedilmesi (önemli turn-over, sıksık grev) nedeniy
le "büyüme için işbirli�" diye de adlandınlan sermaye
emek uzlaşmanın çökmesi; işletmelerin güçlerinin eroz
yona uATaması, bunlann ücretleri emme ve işin yo�nlu
�nu artırma kapasitelerini düşürüyordu, bu nedenle de
işgücü üretkenli� ve sermayenin getirisi azahyordu;
- kar mantııtımn eleştirileb\lmesi birçok toplumsal ha
reketin sonucunda ortaya çıkmıştı (tüketici hareketleri,
ekolojik, hareket, antinükleer hareket). Bu hareketlerin
sürdürdükleri saıtlık, güvenlik, hava kirlili� kampanya
lan, başanlan nedeniyle doı:tal ve enerji kaynaklannın
maliyetinin artmasını beraberinde getirdi (bu şekilde an
tinükleer hareket, bu sanayiyi, yarattı� tahribatın mali
yetini yüklenmeye mecbur etti, bu da nükleer sanayinin
gelirini düşürdü).
Böylece üç radikal yazar, krizi, Amerikan kapitalizmi
nin toplumsal ilişkileri ile kurumlannın genel uyumunu
81
ve bunun, kendi başansı yoluyla giderek sarsılmasım in
celeyerek çözümiediler ve ça#ımızın krizinin incelenmesi
ni uzun ritimlerin engin çerçevesine yerleştirdiler.
82
BEŞİNCİ BÖLÜM
ÇAÖIMIZIN KRİZİNİN
İNCELENMESİNDEN UZUN RİTMLER
KURAMlNIN YİNELENMESiNE
83
�msız olarak ele aldıklan için -bazı göstergeler inandıncı
sonuçlara ulaşsa bile- çok önemli bir eksikliit:i içermekte
dirler [7] (38).
Tam tersine, tümdengelirnci nitelik taşıyan çalışmala
nn çok büyük bir bölümü, uzun devinimlerin varh� hipo
tezinden yola çıkarak, bunlara bir yorum getirme, yani
açıklayıcı bir şema inşa etmek ile u�aşmaktadırlar (39).
Bu ç�daş çalışmalar arasından tekelci devlet kapitaliz
mi okulu dışında, çok önemli bazılan Schumpeterci görü
şün etkisi altındadır; ileride de inceleneceiti gibi
Mensch'in, Freeman ve ekibinin çalışmalan teknik yeni
liklerin önemini vurgulamaktadırlar [15]. Örneitin Man
del [23] ya da Perez [7) gibi araştırmacılar ise bazı top
lumsal ve kurumsal faktörlere de önemli bir rol yükleye
rek, bir önceki yaklaşıma kısmen �h kaldılar. Toplum
sal ve kurumsal faktö�ler ise Bowles-Oordon-Weisskopf
un analizlerinde temel role sahiptirler.
84
ülkelerde ortaya çıkmıştır. Yani, uzun çevrimierin açık
lanması konusunda, Marx'ın klasik çevrimlerle ilgili yap
tı� özgün kuramsal şemarun bir başka bağlamda kulla
mlması söz konusudur.
Ama, burada, "oldukça süreklilik arzeden" bu aşın ser
maye birikimi, uzun genişleme dönemi sırasında serma
yenin erne� ikame etmesinden kaynaklanmaktadır (bun
dan dolayı birikmiş teknik sermayede, gerçekleşen kar
oramna göre bir aşınlık ortaya çıkar). Fontvieille'e göre
bu durum birim ürün başına kuUamlan sermayenin azal
masına, talebin artmasıyla sonuçlanacak olan ücretierin
artmasına ve kar orammn yükselmesine (işgücü üretken
li�nin artmasına, bu unutulmuştur) izin veren ve yeni
tekniklerin kullanılması anlamına gelen "yapısal dönü
şümler'1e sonuçlanacaktır.
Aşın sermaye birikimi süreci, uzun konjonktürdeki
yön de�ştirmeyi anlamakta yardımcı olabilir, (klasik
krizlerle uzun çevrimierin yön de�ştirmeleri arasında bir
çakışma sözkonusudur) ama böylesi uzun aşın sermaye
birikimi dönemlerinin nasıl meydana geldi�ni ve nasıl
sürdü�nü anlatmamaktadır (uzun bunalım klasik çev
rimleri içerdi� halde), a'ynı şekilde uzun çalkantılann ro
lü ve sonuçlanın da açıklamamaktadır. Tekelci devlet ka
pitalizmi okulunun kurarncılan uzun çalkantılann özgün
niteli�ni ve karmaşıklıjpm gerçekten kavramışa benze
memektedirler.
Bowle•-Gordon-Wei••kopf ve Birikimin
Kurunual Temelleri
85
siyle bir genişlemeyi teşvik edecektir.
Bu kurumsal bütünlük (ki bunun kuramsal analizi ek
siktir) çok geniştir ve sanayi yapılannı ve rekabet biçim
lerini kapsadı� kadar işgücünün konumunu, sendikala
nn rolünü ve uluslararası ekonomik 'le politik ilişkileri
de kapsar. Uzun genişleme dönemi suresince etkinli�ni
sürdüren bu kurumsal bütünlük, konjonktürün yön de
�ştirmesine ve "evrensel bir kriz"in ortaya çıkmasına ne
den olan bazı çelişkilerle sarsıntıya uArayacaktır. Evren
sel kriz kavramının çift anlamı vardır: Kriz ulusal sınır
lan tanımamaktadır ve etkileri dar anlamda iktisadi
alan içine sıkışmamıştır; tam tersine günlük yaşamın bü
tün boyutlannı etkilemektedir. Öyleyse, kriz yeni kurum
sal temellerin yerleşmesini empoze edecektir.
86
şin iş koşullannda niteliksizleşmeye yol açtıltı ölçüde işçi
lerin direnişiyle karşılaştıA'ını söyler. Bu geçiş, ona göre
toplumsal mücadeleler karşısında, uzun genişleme döne
mi sonunda iş saatinin uzatılınası ya da işin yo�nlaştı
nlması ile kar oranındaki düşmeye engel olunamaması
nedeniyle, sermayenin baskısı ile olur. ("Sürekli teknolo
jik devrimin olanaklı kıldıltı iş organizasyonundaki her
dönüşüm, sermayenin sömürü oranını [23) ve kontrol
araçlarını artırması karşısında işçi sınıfının direnişini
kırmak için bilinçli girişimleri sonucu ortaya çıkmıştır.")
Uzun bunalımdan çıkış, kar oFanı e�iliminde bir de�ş
me yaratacak olan ve "yavaş yavaş oluşan" teknolojik
devrimin uygulamaya konulmasına izin veren dışsal bir
faktörün -duruma göre de�şen- etkisi ile gerçekleşecek
tir, bu devrim yeni bir makine sisteminin çevresinde orta
ya çıkar. Bu noktada Mandel, uzun bunalım dönemi bo
yunca çok sayıda temel yenili�n ortaya çıktı�nı gözler
önüne seren Alman iktisatçı Mensch'in (44) çalışmalanna
dayanmaktadır.
Mandel'in çalışmalan ilginç noktalara de�nse bile
özellikle uzun bunalımdan çıkışın açıklanması konusun
da yetersiz kalmaktadır, ileri sürülen "dışsal" faktörler
gerçekte iktisadi sistemin çelişkilerine yakından ba[tlıdır.
Öte yandan, teknolojik devrimierin dottuş süreci çok açık
ae�ldir.
87
anlamını taşımaktadırlar. Yeni paradigma, uzun bunalım
süresince tartışmasız avantajlanru yavaş yavaş sergiteye
rek eski paradigmarun batnnda gelişir ve ortaya çıkar.
Bu yeni paradigma uzun bunalımın sonunda, çok sayıda
"radikal yenilikler"i (Mensch, 1975), ufak de�şiklikler
yapan yenilikleri ve hatta çok sayıda "yeni teknolojik sis
temler"i (47) d�urur ve buna ba�h olarak yeni bir ege
men "teknolojik rejim"in temellerini atar. Ama bu rejim,
ancak yeni bir sanayinin motor sanayi haline gelmesi ile
sonuçlanan yapısal düzenleme krizinden ve aynı zaman
da derin kurumsal ve toplumsal degişmelerden sonra or
taya çıkabilir.
Carlotta Perez bu son noktanın altını ısrarla çizmekte
dir [7). Bu yazar, uzun bunalımı tekno-ekonomik alt sis
tem ile toplumsal-kurumsal çerçeve arasındaki uyumsuz
lu�n bir belirtisi olarak algılar, aynı yazara göre uzun
genişleme ise bu iki alanın olumlu bir etkileşim dönemi
ne tekabül etmektedir. Ona göre, söz konusu uyumsuzluk
başladı� andan itibaren, bunalım, yalnızca üretim ala
nında de�l, aynı zamanda toplumsal ve kurumsal alanda
da yaratıcı bir yıkma süreci haline gelir.
Freeman ve Perez'e göre, her yeni paradigmarun �
nnda, pardigmanın anahtar faktörü olarak özgün bir gir
di ya da girdiler bütünü bulunur ve bu, üç önemli koşulu
yerine getirir: Göreli olarak biraz yüksek ama sonra hızla
azalan bir maliyet, uzun dönemde sınırsız bir tasarruf
olana�, birçok üretim sürecinde kapasite artışı. Böylece
Freeman ve Perez'e göre, bu anahtar fakWr rolünü, sana
yi devrimi sırasında işgücü ve pamuk maliyetinin düşük
olmast, 19. yüzyıl ortastnda kömür maliyetinin ve buhar
enerjisine dayalı taşımacıh�n ucuz olması, üçüncü uzun
genişleme döneminde çelik maliyetinin düşük olması ve
1945 sonrası genişleme döneminde petrol ve petrole daya
h ürünlerin (petrokimya, sentez kimyası) ucuz olması
aracıh�yla oynamıştır. Freeman ve Perez'e göre bu anah
tar faktörlerin herbiri yeni paradigma gelişmeden önce
ortaya çıkarlar ve kullanılmaya başlanırlar. Bununla bir
likte bütün olanaklannın kullamlması ve yukanda sayı
lan koşullan yerine getirebilmesi ancak bir önceki anah
tar faktörün ve ilgili teknolojilerin verimlili� artırma ve
88
yatınmlan karlı hale getirme kapasitesinin sınırıanna
vanldı�nda ortaya çıkacaktır. Eski paradigmanın gölge
sinde gitgide ortaya çıkan sırurlı büyüme, derin ekono
mik, toplumsal ve kurumsal değişmelerle tanımlanan ge
çiş dönemi boyunca (uzun dalganın bunalım dönemi bo
yunca) çözüm için yoğun ve uzun süreli araştırmalan ge
rekli kılar.
Bu yazariara göre, son kriz, ucuz petrole ve petrol
ürünlerine dayalı dev firmalar tarafından yürütülen kitle
üretimine yönelik teknolojik rejimden, yeni yeni kurul
maya başlamlan düşük maliyetli (daha da düşecek olan)
mikro-elektronik ürünlere dayalı, ve basit bir otomasyon
sistemini aşan, dizayn, üretim, yönetim ve pazarlama
faaliyetlerinin integre bir sistemi olarak çalışan bilgi yo
jtun bir üretim organizasyonuna geçişte ortaya çıkmakta
dır. Freeman ve Perez'e göre elektronik ve enformatik sa
nayi, esnek üretim koşullan ve bilgisayarlara gitgide da
ha çok integre olarak hızla değişme göstermesi sayesinde
yeni motor sanayi haline gelmektedir. Doksanlı yıllarda
egemen sanayi haline gelmeye aday bu yeni teknolojik re
jimin unsurlan eski sistemin baıtrında yavaş yavaş orta
ya çıkmaktadır ve egemen olmadan önce yeni tekno
ekonomik paradigmayı oluşturmaktadır.
Freeman grubu tarafından yürütülen çalışmalann
önemi, bizce, anahtar fltktör üzerine oturtulmuş olan yeni
paradigmamn ve bu yeni paradigmanın büyük çapta etki
li olmasını sa�layan ve bir genişleme evresini başlatan
yeni teknolojik rejimin egemen hale gelmeden önce kate
dilmesi gereken uzun yolun altını çizerek "teknolojik dev
rim" nosyonunun önemini vurgulamalannda yatmakta
dır. Ancak, böyle oluşan teknolojik devrimler kesintili
dalgalar halinde ortaya çıkan temel yeniliklerden farklı
olarak tanımlanabilirler; çünkü, yeni bir teknik temel
çevresinde bir paradgimanın aşamalı zaferini dile getir
mektedirler. Bu nedenle, toplumsal sonuçlann dışlandı�,
dar bir alanda kendilerini ifade etseler bile, bu çalışmalar
uzun ritm analizlerini önemli ölçüde zenginleştirmişler
dir. Yaklaşım yöntemleri tek başına belirleyici rolü oyna
yan tek yönlü teknolojik gelişmeyi öne çıkanr. Bu yakla
şımın neden kabul edilemez olduğunu daha önce göster-
89
miştik.
Aslında Mandel'in ve Freeman'ın (ve tabii ki Schum
peter'in) yaklaşımlan arasında gayri iradi bir benzeşme
vardır ve bu yaklaşımlar birbirini tamamlamaktadırlar,
aynı şekilde bunlar, "'düzenlemeci okul'" ve Amerikan ra
dikalleri için de geçerlidir, her biri di�erinin açıklayıcı ni
teligini güçlendirmektedir (birbirlerinden habersiz olma
lanna ra�en ... ). "'Birikim rejimi"' sadece bir "'teknolojik
rejim"' üzerine yani egemen ''tekno-ekonomik paradigma"
(Freeman'm verdi� anlamda) üzerine kurulu olursa işle
yebilir. Bunlar, özel bir makine sistemine (Mandel) sıkısı
kıya b�h bir iş organizasyonu formunu öngörürler, ya
da, daha genel olarak birikim rejimi düzenlemed kurum
lann varlııtım ve işleyişini kapsamaktadır (de Bemis,
Amerikan radikalleri ve düzenlemeci okul).
Biz bu türdeki karmaşık bir bileşik temel üzerinde
(başka boyutlan da işin içine katarak) "üretken düzen"
kavramını oluşturcluk (bugün özellikle Freeman'ınki gibi
yeni katkılarla zenginleşmiş olarak).
Bu yeni tür araştırmalar bize, kaçınılmaz ve büyük öl
çüde tamamlayıcı gözükmektedir. Bununla birlikte, bize
göre, uzun dalgalann da klasik çevrimler gibi tartışmasız
bir statüye erişmesi ancak, verilerin işlenmesi tutarlı ve
içsel bir açıklayıcı şemanın hazırlanması çerçevesinde ol
dujtu zaman gerçekleşecektir. Bu açıklayıcı şema (bulgu
lanı ve işleyişe dayalı olmaktan çok) kapitalist ekonomi
nin bütün dinami�ni anlamaya yönelik mantıklı bir ku
ramsal temel inşa etmelidir.
Yöntem Sorunu
90
düşmeler, işsizli�n artması, çok sayıda iflas) dayanılarak
yapılıyordu, ama aynı zamanda, dönemin vakanüvisleri
nin yazılı çalışmalarına dayahydı; öte yandan, kesin, ol
dukça sa#lam ve tartışmasız kuramsal yaklaşımlar üzeri
ne kuruluydu.
Asıl olarak Kondratieff tarafından açıklanan uzun çal
kantılar sorunu ise sürekli bir tartışma konusu oldu (ö
zellikle fıyat ve üretim hareketlerindeki uyum sorunu) ve
bu tartışmalar her zaman sadece bilimsel kaygılarla ya
pılmıyordu. Öyle ki, otuzlu yıllarda kapitalizmin "büyük
kriz" nedeniyle ortadan kalkacf$nın kesin olmadıg"ını
söyleyen Kondratietrin görüşlerinin çürütülmesi Sovyet
ler Birli�'nde politik bir gereklilik haline gelmişti ...
Güvenilir ve mantıklı dizilerde bile, verilerin yorum
lanmasında hiçbir istatistiki yöntemin tarafsız olmadı� -
yararlı olmalanna rag-men- bilinmektedir ve hep akılda
tutulmalıdır;krizler, açıklanabilmek için önce bir çeşit ye
niden inşa edilmelidirler ve inşa edilebilmek için açıkla
nabilmelidirler. Öyle ki çok tutulan bu yöntem -hayali
analiz- ancak "düzeltilmiş" (48), yani dönüştürülmüş dizi
ler üzerinde sonuç verebilir; bu nazik prosedür ateşle oy
namak gibidir (Adelman, 1965).
İstatistiki analiz ile tarihi ve iktisadi analiz sürekli
bag-lantı içinde olmalıdır (üstüne üstlük sadece dört tane
"dalga" vardır ve bu küçük sayı bazı yazariara göre, ana
lizin dog-rulug-una engel teşkil etmez). Ve uzun dalga ya
da çalkantılardan, uzun devinim ya da ritmierden söz
edebilmek için (mekanik bir yorumdan kaçınahilrnek için
çevrim kavramını dışlıyoruz) sadece çalkantılann yinele
neo niteli�ni ve oldukça düzenli oldug-unu gözler önüne
serrnek yetmez, aynı zamanda açıklayıcı pros«dürün de
yinelenen niteli�ni göstermek gereklidir.
19. yüzyıldan beri üretken kapitalizmin ritmleri söz
konusu oldug-una göre, sadece kapitalist dünyaya has
göstergeler ve �lantılı ülkeler dikkate alınabilir, yani
sınai faaliyetlere ilişkin göstergeler (toplam üretim ya da
motor sanayinin üretim miktan, toptan fiyat indeksi, dış
ticaret göstergeleri) ve dojtaldır ki, sadece gerçekten sa
nayileşmiş ve hızla sanayileşme yolundaki ülkelerin gös
tergeleri dikkate alınabilir (49).
91
Bize göre, çağımızın temel kriz kurarolan ve uzun de
vinimler üzerine yapılan son çalışmalar, uzun devinimie
rin varlığına ilişkin niceliksel (50) planda "çürütülemez"
kanıtlar getirmekten çok, güçlü bulgularla uyumlu yo
rumlar önermekle ilgilenmektedirler. Bu yorumlar, döne
mine ve ülkesine göre kısmen belirgin, kısmen uzun olan
genişleme dönemleri ile büyümenin yavaşladığı dönemle
rin birbirlerini izlediklerini gösterebilmek için yeterince
güçlü olmalıdırlar.
Çünkü, birçok çalışmanın ortak vargısı, sözkonusu iki
dönemin birbirini izliyor olmasının kabul edilmesidir.
Tüm mekanik yaklaşımlar reddedildi� andan itibaren
(çevrim kavramının kullanılmasından kaçınıldığı gibi) ve
tersine, uzun genişleme döneminde sermaye birikimi ko
şullannı aşama aşama sarsıntıya $atan karmaşık fak
törler ortaya çıkanldığında, çalışmalarda görülen ortak
noktanın, "uzun ritmlerin" kapitalist ekonominin dinami
ğini anlamaktaki temel faktörlerden biri olarak fiilen ka
bul edilmesi olduıtu görülebilir.
Öne sürdü�müz ve burada sergileyeceğimiz yorum di
�erlerinden bağımsız (51) bir şekilde inşa edilmiş olsa da
ve farklı bir sorunsalda yer alsa da, gerek daha önce ince
lenmiş önerileri içine almak (çok boyutlu niteliğinden do
layı) gerek onlar tarafından zenginleştirilmiş olmak açı
sından anlamlı gözükmektedir.
Sanayi kapitalizminin uzun tarihini ve değişim evrele
rini -"uzun bunalımlan"- dikkate alarak alışılagelmiş
gösterimlerden farklı bir açıdan, uzun devinim yaklaşımı
nı yeniden ele almaya yöneldik. Aslında bu yaptığımız,
uzun toplumsal konjonktürün seyrini, dünya ekonomisi
nin bağı·ında bulunan kapitalizmin tarihsel gelişiminin
genel çerçevesi içine yerleştirere� incelemek ve bu seyrin
anlamını orada aramaktır.
92
olarak işlemesini saglayan faktörler bütününü belirtmek
tedir. Bu kavram, ekonomik artıitin üretimini ve sermaye
birikimini �lamak amacıyla sistemin çelişkilerini bir
süre için aşmaya muktedir, oldukça tutarlı bütünsel bir
düzenin varlıı'tını vurgulamaktadır. Bu bütünsel üretken
düzen kavramı hem bir dönem boyunca birikimin ve bü
yümenin koşullarını belirleyen hem de gözlemlenan geliş
meleri açıklayan faktörlere tekabül eden birçok bileşkeyi
bir araya toplamaktadır.
Burada, sermayenin birikim tarzı nosyonundan hare
ket edilmektedir, bu nosyon, kapitalizmi bir üretim tarzı
olarak yapılandiran iki toplumsal ilişkinin aldıltı formu
temsil eder. Bu fonnlar söz konusu iki ilişkinin özünün
devam etmesi için degi.şim gösterirler (kısmen dönemsel
olarak). Bu iki toplumsal ilişki formunun ilki;
- sermaye/emek ilişkisinin aldıitı somut fonndur, yani
ücretli emek ilişkisinin formu: İşgücünün istihdam koşul
lan ya da kullanım biçimi yani sömürü biçimi (özel ola
rak "teknik" işbölümü, ücretin göreli düzeyi, oluşumu ve
harcanması). Bu konuda düzenlemeci okulun ücretli
emek ilişkisi ile ilgili çalışmalan kadar Jean-Paul de
Gaudemar'ın [25) çalışmalan ile de birleşiyoruz. Bu çalış
malar uzun dalgalarla uyumlu "disiplin çevrimlerinin" ve
"disiplin krizlerinin" varlıı'tını ortaya koymuştur (burada
disiplin, fabrikada düzenin sürmesi amacıyla yetkinin
uygulanması ve buna uyulmasına yönelik iş organizasyo
nu formu anlamına gelmektedir). Böylece doğrudan zorla
yıcı denetleme tekniklerinden farklı toplumsal kontrol bi
çimlerine geçilmektedir. Sonuncusu disiplinin "bilimsel"
bir sistem olarak (Taylorizm) kabul edilmesiyle sonuçlan
dı.
- sermaye içi ilişkileri yöneten yerleşik ekonomik form
lar; bir başka deyişle sanayi ve finansal yapı türleri ve re
kabet koşullandu; bu formların gözlemlenmesi, kapitaliz
min "rekabetçi" çaitı ile "tekelci" çaı'tının (19. yüzyılın son
yıllannda başlayan) kesinlikle ayırdedilebilmesini �lar.
Tekelci çagın doğuşu genellikle 19. yüzyılın sonundaki
''büyük bunalım" ile, bitiı;ıi ise otuzlu yıllardaki "büyük
kriz"in özgün düzenleme biçiminin başlangıcı ile kanştı
nlır.
93
Temel toplumsal iki ilişltinin özgün toplumsal kon
jonktürüne adapte olan bu ilG temel diregin·önemi başka
yazarlarca da vurgulandı; ömegin bunlan "kurumsal
formlar" arasına dahil eden düzenleme okulu yazarlan,
G. de Bemis ve savaş sonrasında Amerikan ekonomisin
de genişleme şemasırun ana hatlannı çizmek için biriki
min kurumsal temellerini ve özellikle "büyük şirketler
sistemi"ni -lG bu sistem özel bir sermaye/emek uzlaşması
üzerine kuruluyordu- ele alan Amerikan radikal iktisatçı
lan bunlann arasında sayılabilir.
Yenilik/erin sonucu olarak ortaya çıkan maddi "üretici
güçler"in türleri ise somut içerikleriyle ele alındılar. Bir
çok yazann belirttigi gibi (Kondratieff ve Schumpeter'
den, Mandel ve Freeman'a) uzun genişleme dönemlerinin
herbiri ("birikim rejimi" tarafindan yönlendirilen) özgün
bir teknik temel üzerine kurulmuşlardır. Bu özgün teknik
temeller, özel teknik sistemler (kendileri de evrim geçi
ren) tarafindan ve yeni bir tekno-ekonomik paradigma
dan yola çıkarak belirli bir dönem boyunca ekonomik faa
liyetleri sürükleyen ve kendi üzerinde toplayan motor sa
nayiler tarafindan CF.rançois Perroux'nun kullandı� an
lamda) oluşturulurlar (Freeman'ın "teknolojik rejim" kav
ramı bu nedenle akla yakındır). Bu teknik sistemler,
Mandel'in yaptı� gibi dönemselleştirilebilen ve toplum
sal talebi do�ran üretilmiş ihtiyaçlann türüne ba�lı, be
lirli işbölümü türünden aynlamaz.
Gerçekten son çalışmalann tümünün gösterdi� gibi,
"teknik ilerleme" tek yönlü, kendiliginden gelişen bir olgu
de�ldir, bagnnda do�du� tarihsel çerçeveden b�msız
olamaz ve sonuç olarak evrensel de�ldir, yani ülkeden
ülkeye bir toplumsal sistemden di�erine sorunsuz olarak
transfer edilemez. Bazı çalışmalar, temel yeniliklerio
karmaşık toplumsal bir ürün oldu� olgusunu ortaya
koymuşlardır. Bu yenilikler aynca ekonomik çatışmala
no ve büyük silahlı çarpışmalar gibi toplumsal mücadele
lerio (yenilik/çatışma arasındaki ince diyalektik uyann
ca) hem nesnesi hem de sonucudurlar [13] ve onlar tara
findan belirlenmişlerdir: Bu, yeniliklerio "toplumsal
damgalanması" olarak adlandırdı�mız şeydir. Böyle ka
bul edildi� andan itibaren, büyüme sadece niceliksel ola-
94
rak ölçülebilecek (egemen ideoloji budur) evrensel bir ol
gu olmaktan çıkar; tarihsel olarak birçok büyüme türleri
olmuştur (53) ve olmaya devam edecektir, bunlar özellik
le teknik sistemler ve tümüyle yeni işbölümü tarzlan
üzerine kuruludurlar, çünkü yenilikleri biçimlendiren ve
gerçekleştirenlerin farklı toplumsal projelerine hizmet et
mektedirler (ba�lantısız veya "içsel" gelişme, demokratik
sosyalist bir toplumun kurulması ...).
Tarihsel olarak, bir dönem için "büyüme"nin somut
kapsamı (birikim türü, teknik sistemler, iş organizasyo
nu, tatmin edilecek ihtiyaç türleri) ve "birikim rejimi" ve
"teknolojik rejim", çelişkileri ve çatışmalan aşmak ve
ekonomik ve toplumsal yeniden üretimin gereklerini yeri
ne getirmek için, uzun bunalım dönemlerinin oluşturdu
� "toplumsal labaratuvarlar"ın gerçek ürünleridirler.
Bugün, yaygın söylemin tersine, iş sürecinin Taylorizas
yonunun (Taylorizm sonra da Fordizm'in) tarafsız bir "bi
limsel organizasyon" ve makineleşmeden doğan teknik
bir gereklilik olmadığı bilinmektedir. Bu gelişim, aslında
toplumsal bir gereklili�e tekabül eden işgücünün çalıştı
nlması ve kontrolünün çok etkin bir formudur. Başka
formlar sözkonusu olabilirdi ve hahi da olabilir -bağımsız
atölyeler gibi.
Böylece, teknik temelin ve işiücretitüketim eklemlen
mesinin tanımlanması için gerekli (ve tamamlayıcı) kav
ramlar olan "teknolojik rejim" (Freeman) ve "birikim reji
mi" (düzenlemeciler) kavramlan, büyüme türünün somut
olarak belirlenmesiyle tamamlanmalıdırlar. Büyüme tü
rünün bilinmesi somut bir üretken düzenin işleyiş tarzı
nın ve aynı zamanda onu yavaş yavaş sarsacak olan yeni
çelişkilerin do�şunun iyi anlaşılınasını sağlayacaktır:
Böylece, "iş süreci krizi" Fordist organizasyonun tohu
munda bulunacaktır.
Dünya ölçeğinde i� bölümü türleri ve daha kesin ola
rak, batı "dünya-ekonomisi" ölçeğinde iş bölümü, dikkate
alınacak temel unsurdur. Çünkü, başlangıcından beri ka
pitalizmin merkezi niteliği, onun "kozmopolit" niteliği ve
genişlemeciliğidir ve hiç bir ülke kapitalizmin yayıldığı
alanın içine yerleştirilmeden sadece kendi dinamiği çer
çevesinde ele alınamaz. Bu alan Il. Dünya Savaşı'ndan
95
sonra ABD'nin elegeçirdi� ondan önce uzl.ın yıllar boyun
ca -1929 krizine kadar- İngiltere'nin sahip oldugu egemen
96
anlaşması ile, bazı paralarla altına serbestçe çevrilebilen
dolar (35 ABD dolan 1 ons altına eşde�er) arasında sabit
bir parite sistemi oluşturuldu. E11ili ve altmışh yıllann
genişleme dönemi, ABD'nin egemen ekonomi olmasına
b�lı olarak, Arnerikan ekonomisinin ve Fort Knox'un al
tın stokunun verdi� güvence ile, dolann uluslararası pa
ra haline gelmesine sahne olmuştur. Ödemeler dengesi
nin artan bir hızla açık vermesi ve buna Wlı olarak alt
mışh yıllann sonunda ABD hegemonyasının sarsılması,
.Agustos 1971'de para sistemindeki krizi başlattı. Bu ta
rihte ABD, dolann altına konvertibilitesine son verdi; bu,
krizi ilan eden ve ona eşlik eden bir olgu oldu ve esnek
kur sistemi ç�nı açtı.
Seksenli yıllardan itibaren, bu yeni çajt, bir yandan dö
viz kurlannda "başını ahp gitme''ye (faiz oranlannda da
görüldügtl gibi) ve özellikle dolarda kolay kolay aniaşıla
maz bir gelişmeye (54), dijter yandan da Üçüncü Dünya
ülkelerinde a�r bir borçlanmaya, hatta aşın borçlanma
ya sahne oldu. Bir kez daha uluslararası para sisteminin
krizi ekonomik krizi güçlendiriyordu.
Sonuç olarak, bir kez hiçbir karmaşık sistemin (ister
fizik sistemi, ister biyolojik sistem, ister toplumsal sis
tem) kendisi de karmaşık olan bir düzenleme süreci mü
dahele etmeksizin sonsuza de�n varolmayac�, yani
kendini yeniden üretemeyeceiti kabul edildiğinde, soru,
şu ya da bu üretken düzenin işlemesi için hangi düzenle
me biçimlerinin etkili oldu�unu anlamaktır. Bu temel so
ru, kendisine bu nedenle düzenlemed denilen okul tara
findan sorulmuştur. Daha 6nce gtırdtlgi.ımüz gibi, düzen
lemeyi "ekonomik yapılann ve toplumsal forrolann duru
mu dikkate alınarak, tamamlayıcı mekanizmalann bü
tün sistemin yeniden üretimiyle birleşmesi" şeklinde ta
nımlayarak konuya çok önemli katkıda bulunmuşlardır
[9].
Bu sorunun sadece dar anlamda ekonomik düzenle
meyle ilgili olmadıltının ama aynı zamanda, bir toplumsal
çıkar çelişkileri sisteminde, sanayi işgücünü teslim alma
koşullannı (çeşitli biçimler altında) sağlamayan bir ikti
sadi etkinlikten SÖZ edilerneyeceği ölçüde, farklı "toplum
sal düzenleme" süreçleriyle de ilgili olduğunun altını çiz-
97
meliyiz.
Kapitalizmin en eski şekillerinden bu yana, incelediR'i
miz ekonomik sistemin temel niteliklerinin aldıgı forrola
nn ve ekonomik ve toplumsal alana yapılan devlet müda
halelerini"�J. birleşik bir etkisi, bu alana her zaman müda
hale etmiştir. Devlet müdahalelerinin rolünün incelen
mesi yazarlar arasında farklı görüşlere yol açmıştır: Key
nes okulu yazarlan (sonuçlannı degerlendirmeye çalışa
rak) ve düzenlemeci yazarlar (daha çok, sonuçlanm ih
mal ederek) bunlan geniş ölçüde dikkate almışlar, halbu
ki, ekonomiyi sadece pazann mutlak üstünlügü bagla
mınC:a ele alan liberal yazarlar ise devlet müdahaleleri
nin rolünü bir tarafa atmışlardır. Böylece, liberal iktisat
çılar, kapitalizmin tüccarlarla prensierin etkin ittifaklan
olmaksızın ne gün yüzü görebilece�ni [12] ne de devli!tin
sürekli destegi olmaksızın gelişebilece�ni ('"burjuva dev
rimi"nin temel rolü, bunun sadece parlak bir göstergesi
dir) gösteren tarihi görmezlikten gelmektedirler.
19. yüzyıldan 1929 krizine kadar, rekabetçi kapitalizm
çagında, ekonomik işlemlerin düzenlenmesi kar haddin
deki oynamalar (bunun düzeyi sermayenin, sanayi dallan
arasında yer degiştirmesine neden olur) ve klasik krizler
le, -gayri iradi olarak- yapılmaktaydı. Önemli toplumsal
maliyetleri dikkate ahndıgında, bunlar sadece devletin
varhgı durumunda düzenleyici rol oynayabilirler; çünkü
devlet: 1) işsizligin ve krizden sonra işçilerin sefaletinin
yol açtıgı halk ayaklanmalanna karşı düzeni korumalı
dır; 2) sanayinin gelişmesi için kaçınılmaz olan çok sayı
da kolektif araç-gereçten sorumludur; 3) pazarlan geniş
letmek, açmak ve korumak zorundadır (kolonileştirme,
ticari anlaşmalar, korumacılık ... ).
Ancak otuz\u yıllann büyük kriziyle beraber karmaşık
ve büyük ölçüde iradi düzenleme biçimleri ortaya çıktı.
Bunlar, klasik krizleri ve ekonomik ve toplumsal maliyet
leri tahammül edilemez hale gelen ve sistemin kendi için
bir tehlike oluşturmaya başlayan toplumsal gerginlikleri
elimine etmeye yönelmiş düzenleme biçimleriydi.
Burada da, daha önce belirtildi� gibi etkilerin bir bi
leşkesi söz konusuydu:
Sermayenin birikimi tarzı düzeyinde şu üç etki ele alı-
98
nabilir:
- radikal Amerikalı iktisatçılardan Baran ve Sweezy'
nin [4] gösterdi� gibi, d�al düzenleyici formlar olan sa
bitle,mi, oligopol dururnundaki sanayi yapıların etkisi;
- iş organizasyonu, ücret ve tüketimin eklemlenmesi
nin yeni formu olan Fordist etki (özellikle M. Aglietta [2]
gibi düzenlerneci yazarlarca çok iyi ineelendiAl gibi);
- bazı yazarların toplumsal kontrol rolünü iyice ortaya
koydukları, "teknik" denilen işbölümü tarafından ve özel
likle düzenlerneri akım tarafından incelenen işgücünün
yönetilme biçimince ücretli emek ili'kiZerine verilen form
ların etkisi.
Büyüme türü düzeyinde, üretim biçimi (üretkenlik
dünyası) ve ya,am biçimi (J. Baudrillard'in "tüketilebilir
lilik dünyası) [24] arasındaki ekiemierne ile kendini gös
teren güçlü bir toplumsal entegrasyon ve düzenleme etki
si sözkonusudur.
Sonuç olarak uluslararası ili,kilerin organizasjon biçi
mi ile ilgili ve özellikle, uluslararası para sistemi ile ilgili
Bretton Woods sistemi aracılı�yla varlı�nı gösteren bir
düzenleme etkisi (her şeyin kayn� olarak gösterilen)
vardır.
Ama ekonomik sistemin özgün"formlar altındaki yapı
sının bu etkilerine, devlet müdahalelerinin iradi düzenle
yici etkileri eklenmektedir. Burada yeni olan, müdahale
nin kendisi degil (o, sisternin d�şundan beri vardır)
ama onun boyutu, sistematik niteligi ve geliştirilmiş
araştırma yöntemlerinin üzerine dayanmasıdır (milli he
saplar, makro-ekonomik modeller). Bu, kendini özellikle
iki alanda gösterir;
- özellikle korıjonktürü düzenlemek için Keynesci kay
naklı yeni ekonomik politikaların alanı (artan kamu har
camalarını, örnegin daralma döneminde ters etki olarak
kullanarak);
- işgücünün yönetim maliyetinin (sosyal güvenlik, aile
sigortası, işsizlik sigortası, egitim) geniş bir kısmını ko
lektif sorumluluk altına. almayı amaçlayan "toplumsal"
(daı: anlamda) politikalan n alanı.
99
Birbirini izleyen Fornalann Dolufu ve 1,leyi,i:
U.zun Devinimlere Yeni Bir Bakıp
100
3. Sava, Sonrası Uzun BüyümedenÇağımızın
''Krizi"ne: Çeli,kilerin Artması (55)
101
azalmamn habercisiydi.
Önce sermayenin biriitim tarzı, kendini, bazı olgular
demeti tarafından içeriden çökertilmiş olarak buldu.
1966-1968 yıllanndan itibaren, sanayi işgücünün aldı
�. yeni formlarla (Fordist organizasyon) beraber, özgün
toplumsal mütadelelerin yükselmesi gerçek bir "iş süreci
krizi"ni başlattı. Bu, New Deal'ın yarattı� "tarihi uzlaş
ma"dan kaynaklanan uzun ateşkesten sonra, ücretli
emek ilişkisindeki çelişkiterin boyutunu yeniden ortaya
çıkardı; aynı zamanda verimlilik artışındaki azalmalar
(56) ve bunun getirdi� ücretlerdeki artışla beraber, bu
kriz sermayenin getirisindeki düşmede en temel faktörü
oluşturdu. Bu olgu ABD'de "sermaye-emek paktımn çökü
şünü" ortaya koyan Arnerikah radikal iktisatçılarca çok
iyi incelendi ve aynı olgu "Fordist birikim rejiminin tü
kenmesi" olarak adlandınlan bir faktör olarak, düzenle
meci okulun krizi açıklayan şemasında önemli bir unsur
du.
, Bu olgulann sonuçlan, kapitalist faaliyetlerin genişle
mesinin dayandı� sınırlar nedeniyle daha da güçlü hale
geliyordu. Bu sınırlar iki deftişik yazar grubu tarafından
ortaya çıkanldı; bir yandan, meta olmayan mailann üre
timinin gelişmesi -sa#lık, e�tim, işçi lojmanlan gibi
(Barrere-Kebabdjian-Weinstein) ve buna b�lı olarak
üretken olmayan işçili!tin gelişmesi (Lorenzi-Pastre-Tole
dano); diger yandan, aslında ortalama verimlili!tin altıry
da bir \terimlili� olan hizmet sektörünün hane halkı tü
ketimindeki payının gelişmesi. Bunlar büyümenin top
lumsal maliyetlerinde güçlü bir yükselme ve göreli mali
yetinde bir artma e!tilimi görülen kolektif mailann tüke
timine do� yönelen bir talep ile sonuçlanacaktır.
Ama bizce, birikim rejiminin oldukça teknik bir temel
de "tükenmesi"nden ve üretken faaliyetlerin ekonomik
bir temelde genişlemesinin karşılaştı� sımrlardan çok,
toplumsal bir temel üzerinde yeni çelişkiterin yükselmesi
söz konusudur: Güç ilişkilerinin altmışh yıllar boyunca
yavaş yavaş ücretliler lehine gelişmesi, üretken düzenin
üzerine kurulu oldugu toplumsal dengeyi istikrarsız hale
getirmiştir [14]. Bu olgu bizce, uzun konjonktürün yön
de!tiştirmesini açıklayan birinci büyük faktördür. Bu fak-
102
törün dikkate alınması, bir dizi yazar tarafından öne sü
rülen farklı açıklayıcı unaurlann bir araya toplaması
avantajını do�rmaktadır (burada, klasik çevirimleri in
celerken önemini gösterdigirniz faktör hatırlanabilir). Bu
unsurlar hem bir belirtiyi hem de bir sonucu meydana ge
tirirler: İş süreci krizi ve sermaye-emek paktının çökme
si, kar/ücret arasındaki bölüşürnün ücret lehine gelişme
eJljlimi (57) ve büyümenin toplumsal maliyetinin artması
gibi. Son iki olgu, ücretli kesimin gücüne dayanarak yap
tıgı etkin baskının meyvalandır ve tümü, dogrudan göz
lernlenebilir bir olgu olan sermayenin getirisindeki düşü
şün aniaşılmasına katkıda bulunmaktadır.
Ellili ve altmışh yıllar boyunca sermaye birikiminin
güçlü olması, altrnışh yıllann sonundan itibaren, dünya
pazannda rekabet eden "çokuluslu" dev tirmalann art
masını sagladı (ABD'nin uluslararası egernenli�nin göre
li azalması ile ilişkili olarak). Bu, birikim oranında, sana
yide yogunlaşrna (tekelleşme) oranında ve sermayenin
uluslararasılaşrnasında hissedilebilir bir artış ile sonuç
landı, ama bu, aynı zamanda sermayenin getirisinde bir
azalmaya da (daha önce belirtilen faktörlerle beraber) yo
laçtı: Bu, krizin habercisi olan sermayenin "aşın biriki
mi" olgusunun yeniden ortaya çıkmasıdır.
Özellikle, bu süreç, sözkonusu tirmalann ve öndegelen
sanayileşmiş ülkelerin gerçek bir "ulusaşınlaşrnaya"*
dogru gidişini başlattı, bu kavram iki anlam taşırnakta
dır (yani "aşın" ekinin iki anlamı vardır):
- bir yandan, bu ekonomiler mal, servis, sermaye, in
san ve bilgi akışı anlamında ulusal sınırlan geniş ölçüde
aşmıştı; büyük tirmalann uluslararasılaşması, ulusal
ekonornilerin benzeri görülmemiş bir şekilde dışa açılrna
lannı sa#ladı;
- dig-er yandan ve özellikle, sermaye birikiminin işleyiş
rnantıgı dogrudan dünya pazanna bajtlanmak için ulusal
temelleri geçmişti: Dev tirmalann stratejileri, kuruluşla
nndan itibaren dünya boyutunda stratejiler haline geldi.
Bütün bunlar, Üçüncü Dünya ülkelerinde kısmi bir sa
nayileşme ile sonuçlandı, bu gelişme en önemsiz faaliyet-
(*) Ulusaşın, transnational; uluslararası, international'in karşı
lı� olarak kullanılmıştır (Ç.N.)
103
lerini, seçilmiş bazı ülkelerde sürdüren ulusaşın tirmala
nn rekabetinin ve genişlemesinin ürünüydü. Yeni bir
uluslararası işbölümü (elektronik sanayilönemsiz sanayi
ler), güçlü bir hiyerarşileşme ve ulusal üretim sistemle
rinde tutarsızlık, bu gelişmeden kaynaklanmaktaydı.
Ulusal üretim sistemleri, üretimin Fordist organizasyo
nunun esnek olmamasını sorgulamaya varan şiddetli ve
yeni bir rekabetle karşı karşıya kalmışlardı ... Burada te
mel çelişki, ulusaşınlaşma sürecinin, karmaşık düzenle
me biçimini aşamalı olarak sarsıntıya u�tması yani is
tikrarsızlaştırmasından kaynaklanmaktadır ki, bu dü
zenleme biçiminin etkinli� o zamana de�n, ulusal eka
nomilerin ba!mnda, sabitleşmiş oligopollerin rolü konu
sunda oldugu kadar, Fordizm'in özgün formlan ve kon
jonktürel düzenleme politikalan konusundaki uyumlan
na bait\ıydı. &n ikisi sadece, devletler ulusal akışları
kontrol adebildikleri ölçüde etkili olabiliyorlardı... Bu
noktadan itibaren, uzun konjonktürün yön de�ştirmesini
açıklayan ikinci büyük faktörü ortaya koyduk.
Uzun genişleme döneminde etkin olan birikim tarzı
ise, ücretli kesimde güçlü bir artışla, kendisini içerden yı
kılmış olarak buluyordu, başansı ise üzerinde kurulu ol
dugu düzenleme biçimini sarsıntıya u�atıyordu. Bu, iki
sürecin aynı yönğe ilerlemesi, ilgili ekonomilerio çökme
sine neden olmaksızın, üretken düzenlerde güçlü bir '"çat
lamıt"'ya yol açıyordu. Ve ''kriz'", emek ve sermaye arasın
daki güç ilişkilerinin de�şmesinin ve dünya pazannda
büyük çaplı ekonomik çatışmalann temelleri üzerinde,
toplumsal ve ekonomik laboratuvar rolünü tam olarak
oynayabiliyordu.
Bir önceki dönemin dinamik dengesini oluşturan bü
tünlük (teknolojik, ekonomik, toplumsal ve yenilikleri
toplumsal olarak tahammül edilebilir sınırlar içinde '"tu
tan'" denge) artık derinlemesine sarsılmıştır. Her alanda
ki temel yeniliklerin toplumsal maliyetleri ne olursa ol
sun, önleri açılmıştır. Bu maliyetler sanayinin "moderni
zasyon"undan ve buna batlı olarak işsizlikteki artıştan
kaynaklanırlar (işsizlik, işçiler ve toplum tarafından bu
tür bir "modernizasyon" için ödenen bedeldir).
Başlayan "uzun bunalım", diyalektik bir süreç içinde,
104
klasik işlevini bulur, sonuçlan sennaye için de aynıdır:
Yeni teknik, sanayi, ekonomik ve toplumsal temelin dü
zenlenmesi ve uygulamaya konulması. Bunalım -19. yüz
yılın sonunda ve otuzlu yıllarda oldu� gibi- ücretli emek
ilişkisine (ekonomik etkinlilti sa!'tlayacak ve işgücünü de
netleyebilecek) ve rekabet ilişkisine verilecek yeni form
lan do�rabilecektir, aynı zamanda ve bununla baglantılı
olarak, çok dikkate deger sonuçlan olan (58) ve yetmişli
yıllann başından beri zenginleşen "teknolojik devrimleri"
biçimlendirebilecektir [ll]. Varolan taşkınlı�ın sımnm
aşabilmek koşuluyla...
105
SONUÇ
106
ler aldatıcı olabilir ama örne�n Juglara kendini zengin
leştinne olan� vermiştir), gözlemlenen dönemsellik oto
matik bir salınım hareketi ile özdeş degildir.
Bugün yayılan uzun ritmler kuramı yaklaşımı, bizce:
- bir yandan, oldukça düzenli genişleme döneminin ge
nellikle "büyük kriz" olarak adlandınlan "uzun bunalım
lar" tarafından izlenmesi uygun biçimde ele alındı;
- di�er yandan, daha önce gösterdigimizi düşünd�ü
müz gibi (başka yazarlarla birleşerek), bu ritmlerin genel
çizgisi, yani "uzun bunalımlar"ın yeni üretken düzenin
unsurlannı (herbiri özgün nitelik taşısa da) inşa etme
'YQn.ksiyon."unu (zımni olarak) do�uladı.
Bunlardan sonuncusu en önemli noktadır ve bize, için
de bulunduıtumuz zamanı anlamak için bir anahtar sun
maktadır. Bu yaklaşım "uzun bunalım"ı, kapitalizmin
çok uzun bir dönemde yeniden. üretimi için kaçınılmaz
olan bir değişim evresi olarak tanımlamaktadır: Sürüp gi
debilmek, en temel olanı (ücretli emek ilişkisi) elde tuta
hilrnek için kapitalizm de�şmek zorundadır.
Sonuç olarak, bu çalışma boyunca yapılan inceleme bi
ze, değişim içinde sabitliği garanti eden olguların karma
şıklı�Pnı gösterdi. Çünkü, aslında, toplumsal alandan so
yutlanabilecek (ve modeli kurulabilecek) salt ekonomik
olgular söz konusu de�ldir, ama, nedenlerin çoılulluıtunu
gün ışıgına çıkaran (tek yönlü yaklaşımlan reddeden) ve
ekonomik alanı aşan, çatışmalan içeren bir toplumsal sü
reç söz konusudur. Uzun ritmin "B evresi", bu "yapıcı yı
kım" dönemi, özellikle bugün, temel yeniliklerio ve çatış
malann diyalekti�nin gözlemlenebilece� bir toplumsal
laboratuvardır.
107
korumacılık türleri uygulayan güçlü uluslar dışında).
Kendi başına canlanma girişimlerinin ugTadı� başanaız
lık ve y�n uluslararası rekabet şartları altında devlet
lerin büyük şirketlerini desteklemek için uyguladıklan
kemer sıkma politj.kalarının toplumsal maliyeti, bu görü
şü kanıtlamaktadır.
Bu, sonunda, egemen ekonominin baskısı altında ta
sarlanmış bir canlanma stratejisinin, bir tür dünya ça
pında New Deal politikasının empoze edilmesini gerektir
mektedir [ll). Bu stratejinin temeli, haftalık çalışma saa
ti, iş koşullan ve sosyal haklar açısından işgücünün çalış
tınlma kurallannın yeniden de�erlendirilmesi için, aynı
şekilde dünya pazarında rekabetin organizasyon u için ve
uluslararası parasal ve finansal sistemin yeni bir modele
kavuşturulması için, Batılı büyük sanayileşmiş ülkeler
arasında yapılacak bir uzlaşma olacaktır. Ama bu tür bir
uzlaşma sanayileşmiş kuzey uluslarıyla krizde olan gü
ney uluslan arasında yapılacak bir seri anlaşma ile ta
mamlanmalıdır...
Bu tür bir strateji ancak en güçlü lider ülkeler tarafın
dan geliştirilebilir ve uygulamaya konulabilir. E�er bu
yapılmazsa, bu ülkelerin, böyle bir her koyun kendi baca
�ndan asılır politikasıyla kazanac� (ya da kazandı�nı
zannetti�i) şey, uluslararası işbirli�ni tehlikeye atmak
tan başka bir şey de�ldir. Bu çalışmayı bitinneden önce
inceleyecegimiz 1987 yılı finansal ve ekonomik durumu
nun ciddiligi, bu ülkeleri uzlaşmaya -çok geç olmadan
itecektir.
108
sı finansal pazarlarda işlemler yaparak kolay kar edebil
mek amacıyla üretken yatınmlardan uzaklaşmalanna
neden olmaktadır.
Böylece ekonomik (dar anlamda) ve finansal alanın
arasında gerçek bir "aynlma"nın (60) ortaya çıkması ve
güçlü bir aşın spekülasyon ejtilimi olan bir ekonominin
gelişmesi söz konusudur. Uluslararası finansal faaliyet
lerdeki ol3#anüstü artış, ekonomik faaliyetlerin gitgide
durgunlaşması ile bir çelişki arzetmektedir.
Ama "uluslararası finans sisteminin" gelişmesi (ya da
"jeofinans"(61)), özgün ekonomik durumun beklenen bir
ürünüdür. Arka planda, krize ba!tlı olarak, bir uluslara
rası "borçlanma ekonomisi"nin, açık vermeye dayalı ulus
lararası bir ekonominin inşası, sanayi yatınmlannın or
talama getirisinde bir gerileme ile aynı zamanda ortaya
çıkmaktadır. Bu temel üzerinde, sabit kur sisteminin ve
döviz kontrolünün, bankacılık faaliyetleri ile finansal pa
zarlann tam "liberalleşme"sine vanncaya değin (daha ön
ce çok sıkı kontrol ediliyorlardı) yürürlükten kaldınlma
sında.n itibaren, genel "düzenleyici kururolann bozulma
sı" ile birlikte, bankalar ve finansal kurumlar gibi ticari
ve sanayi firmalannın da ulusaşınlaşması ortaya çıktı.
Bu çerçevede bütün şirketler dojtrudan dogruya ve çok
hızlı olarak -tüm bankacılık işlemlerinin bilgisayarlara
ba.#lanması ve telekomünikasyon hizmetleri sayesinde
(para piyasası kesintisiz ve kontrolsüz olarak işlemekte
dir)- harcanabilir fonlan ile bu pazarlarda oynayabilir,
borçlarını yönetebilir ve plasmanlannı, arbitraj işlemini
kesintisiz sürdüren büyük finansal pazarlarda değiştire- ·
109
laylıklan dışında ve aynca swap'lann (finansal ürünlerin
mübadelesi) dışında her türlü kısa ve orta vadeli alacak
ve borç kırdınlabilir, "senet" haline gelebilir (security):
Kasa ihtiyaçlan ve fazlalıklan, hatta kambiyo pozisyon
de�şiklikleri dahil olmak üzere bir "senetleştirme" sözko
nusudur (banker sertilikalan ve hazine bonolan aracılı
!lıyla). Çok hızlı tepki gösterme yetene�ne sahip bu pa
zarda faiz oranlan, borsa indeksi ve para üzerine birçok
oyun oynama olanaılı vardır; bunlar özellikle finansal
araç pazannın yaratılmasına yöneliktirler.
tnuslararası finansın bu artan hareketi ve diJter eko
nomik faaliyetlere oranla daha özerk olması, parasal ve
finansal sisternin dÜzensiz olduJtu ölçüde (Bretton Woods
sisteminin toptan terk edilmesi, düzenleyici kurumlarda
kitlesel bir bozulma) temel bir kararsızlık (62) faktörü
oluşturur (borçlanmayla baJtlantılı olarak). Ya da, bu sis
tem Batı dünyasının merkezine yerleşmiş olan ekonomi
nin davranışlan ile sürekli olarak beslenir. Reagan'ın
bütçe politikasının sonucu olarak Amerikan bütçesinin
dev açı� (kamu hareamalan kısılmaksızın bütçenin da
raltılması) ABD'nin dış borçlannın artmasına (1988'de
Üçüncü Dünya ülkelerinin toplam borçlan 1000 milyar
dolar iken ABD'ninki 600 milyar dolardı) ve dış tasarruf
Iann yerli tasarruflann yerini almasına neden oldu. (Bu
süreç, uluslararası parayı [dolar] basan ülke olan ABD'
nin kendi öz parası ile borç alması ve bunun diJter ülke
lerde oldugunun tersine ABD'nin ödemeler dengesini bo
zucu bir etkisi olmaması nedeniyle sadece ABD'de işleye
bilir.) (63)
Ş
Il. Dünya Sava ı'ndan sonra yetmişli yıllann başına
kadar uluslararası parasal sistemin, Batı ekonomilerinde
daha önce görülmemiş bir genişlemeye katkıda buluna
rak oldukça etkin bir biçimde çalışması gibi, gevşernesi
de bugün bunalımı beraberinde getirdi ve güçlendirdi.
Genellikle parasal sistemin beklenen özelli�; kararlılık
göstermesi (göreli) ya da en azından ekonomik stratejile
rin uyarlanabilrneleri için bu sisternin gelişmesi ile ilgili
öngörülerde bulunulmasına olanak veren bilgilerin elde
edilebilmesidir. Halbuki, günümüzün uluslararası finan
sal sisteminin özelli�, tam tersine, her türlü para fiyatın-
110
da (döviz kuru, faiz oranı) güçlü, sık rastlanan ve öngörü
lemeyen çalkantılann varlııtıdır. Bu nedenle, uluslararası
finansal sistemin gelişmesi sanayi yatınmlannın getiri
sinde bir gerileme ile açıklanabilse bile, üretken yatınm
lann azalması ve spekülatif e�limlerinin artması, tersi
ne, uluslararası para sistemindeki gelişme ile açıklanabi
lir: Şirketlerin karlannın önemli bir kısmı bugün artık fi
nansal karlardır...
Kısacası, batı ekonomisinin bugün bir ikilem karşısın
da olduAu kabul edilebilir;
- ya lider ülkeler, tüm kontrolden çıkan ve sonunda
çökme riski taşıyan parasal ve finansal sistemi yeniden
ele geçirip yogun reformlar (anahtar dövizlerin kurlannı
belirlemek ve faiz oranına bir tavan koymak gibi) uygula
maya yönelecek;
- ya da hiçbir kontrol türü uygulanmayacak, o zaman
da önümüzde bir kriz, bir "büyük kriz" olasılııtı olacaktır.
Kimsenin bu dramatik sonuçtan bir çıkan yoktur. Demek
ki politikadan ve ekonomiden sorumlu olanlann, J.K.
Galbraith'ın ünlü Bir Finansal Katastrofun Anatomisi
isimli kitabına ikinci bir cilt eklemesine engel olacak iyi
niyette olmalannı dileyebiliriz ...
Sonsöz - Ekim 1987'de temel bir finansal kriz gerçek
ten oluştuysa da, "firtına bugün (Ocak 1988) uzaklaşmış
görülmektedir; finansal krizin etkisi reflasyon politikala
n, yeniden denge mekanizmalan ve özellikle likidite ya
ratımı sayesinde azalmıştır. Ama, bu bulanık durumda,
konjonktürde yükselmenin başlamasına raRmen, eıter
ulusaşın bir düzenleme biçimi ortaya çıkmaısa ya da, da
ha genel bir deyişle, oluşmakta olan üretken düzen geci
kirse, yann benzeri olgulann ortaya çıkmayacaltım -bir
daha istikrara kavuşulamayacak şekilde- kimse öne süre
mez [12].
lll
DİPNOTIAR
112
(14) Bkz. Roser,
i B. Dockes, P. "La cri.se contemporaine reactuali
se l'oeuure de N.D. Kondratieu elimine par Staline il y a cinquan
te ans", Economie et humanisme no: 280, Kasım-Aralık, 1984.
(15) ''The Noble Order of the Knights of Labor" isimli Amerikan
ulusal işçi örgütü, on yıldan fazla (1875-1886) bir süre sanayi
dünyasmda ve kamuoyunda ekili oldu. Bu radikal hareket
700.000'den fazla işçiyi kapsıyordu ve Amerikan kapitalist siste
minin sosyalist bir toplulu�a dönüşmesiyle ilgileniyordu.
(16) Taylorlım kadar bu da teknik bir gereklilikten do�amıştır;
aksine işgücünün kontrol altında tutulmasında merkezi rol oy
namaktadır. Bkz. B.Coriat, Science, technique et capital, Le
Seuil, Paris, 1976.
(17) Bkz. R. Boyer, "La crise actuelle, une mise en perspective
historique", Critique de l'economie politique, no: 7 ve 8, 1979 ve
J.Mazier, H.Bertrand ve diA"erleri, "Les deux erises des annc!es
trente et des annc!es soixante·dix-: une analyse en sections pro
ductives dans le cas de l'c!conomie française", Reuue economique,
cilt 33 no: 2, 1982, aynı zamanda [ll).
(18) Bu bölümde [ll), nolu kayna� V . bölümünde geliştirilen
tez aktarılmaktadır.
(19) Bkz. adı geçen kaynak s.56, not 3.
(20) Committe for Jndustrial Organization'ın meslek odası olan
AFL'den farkı, nitelikli niteliksiz tüm işçilerin sanayi koluna gö
re birleştirilmesiydi. Bkz., Trauaü et trauaüleurs aux Etat-Unis,
Paris, La DOOııuverte, "Reperes" serisi, 1984. •
113
bilan. et perspectiues du mo&le d'�quilibre g�n.�ral, Economica, 2.
basını, 1986, Paris.
(29) Bu tür bir durum Dominique Tadd�i tarafindan ortaya ko
nulmuştur. Bkz.: Le Temps de l'emploi, Paris, Hachette, 1988.
(30) La crise n.'est pas ce que l'on. croit, Paris, Econoınica, 1981.
Bkz. [24).
(31) Bu bölümde, büyük ölçüde [14) nolu kaynaktan yararlanıl
mıştır, düzenleme akımının incelenmesi için [9] nolu kaynak
esas alınmıştır.
(32) "Une nouvelle approche de la croissance française d'apres
guerre: l'analyse en sections productives", Statistiques et üudes
fin.an.cieres, no: 35, 1978.
(33) Bununla iş pastaianna göre çalışma yükünü n dengesizligi
kastedilmektedir, aşın yüklü iş postalan çatışma noktalan hali
ne geldikçe verimliliğin azalmasına neden olmaktadır. Bkz.,
B.Coriat, La Robotique, Paris, La D�couverte, "Repercs" diı.isi,
1984.
(34) J.Mazier, M.Basl�, J.-F.Vidal, Quan.d les erises duren.t, Pa
ris, Economica, 1984.
(35) Bkz. ll.Coriat a.g.e.
(36) Dev fırmalann stratejileriyle sınırlan aşması ve geçmesi an
lamında. Bkz., P.Docklıs L'lntemation.al du capital, Paris, PUF,
1975, ve kitabın bundan sonraki konusu.
(37) Özel olarak üç sempozyumdan söz edebiliriz: Braudel Cen
ter tarafından organize edilen, Uzun Dalga Tartışmaları: "Uzun
devinimler üzerine yuvarlak masa", Maison des sciences de
l'homme, Paris, 1983; "Uzun dönemli çalkantılarda teknolojik ve
toplumsal farktörler", uluslararası sempozyum, Sienne, 1986;
"Uzun dönemde yenilik!er, klir oranı, düzenleme ve işçi hareket
leri" uluslararası sempozyum, Brüksel Vrije Üniversitesi, 1989.
Aynı şekilde 1983'teki IIASA sempozyumu (7].
(38) Özellikle bkz. F.Irsıgler ve R.Metz, "The Statistical Evidence
of 'Long Wawes'in Pre-Industialand Industral Times", Social
Science Information, cilt 23, no: 2, 1984 (R.Hartmar ve D.Whee
ler).
(39) Bize hlilli çok biçimci gelseler bile, burada, çeşitli araştırma
gruplannca gerçekleştirilen uzun çevirimlerin bir modelinin ku
rulması girişimlerini aktaraca�ız: Bunlar, dinamik sistemler
üzerine uzman olan MIT'den J.Forrester'in çevresinde gruplaş
mış olan araştırma grubu, ya da California Üniversitesi'nde çalı
şan profesör Graig ve IIASA'da araştırmacı olan C.Marchctti, ya
da Stuttgart Üniversitesi'nde Alman araştırmacı G.Silverberg
veya STUDIA (Laxenburg) da araştırmacı olan Avusturyalı
Millendorfer'dir. Bkz. [7].
(40) Bu okul özellikle Paul Boccara ve Philippe Herzog'u kendi
114
tarafında görmektedir.
(41) Bkz. Etudes sur capitalisme monopaliste d'Etat, sa crise et
son issue, Paris, Ed. Social, 1973.
(42) Bkz. "L'Etat, fluctuations longues et regulation structurel
le", Etat et r�gulation içinde, Lyon, PUL, 1980 ve eleştirel bir in
celeme için bkz. [ll].
(43) Bkz. D.M.Gordon, "Up and Down on the Long Roller Coster"
US Capitalism in Crisis'in içinde, The Union for Radical Political
Economy yayını, New York, 1978.
(44) Gerhard Mensch, Stalemate in Technology: lnnovations
Overcome the Depression, Cambridge (ABD) Ballinger Pub.,
1979.
(45) Ch. Freeman'ın yönetiminde, Sussex Universitesi'nde Scien-.
ce Policy Rcsearch Unit (SPRU) çerçevesindeki çalışmalardan
söz edilmektedir.
(46) "Teknolojik Paradigma" nosyonu Kuhn (1962)'un La Struc
ture des r�volutions scientifiques (Paris, Flammarion, 1983) isim
li çalışmasından esinlenen G.Dosi (1982) [26)'ye aittir.
(47) Bu nosyon, Frecman, Clark ve Soete (1982) tarafından yeni
sanayi ve tcknolojilcrin do�ao;ımn, olgunlaşmasının ve önemlc
rinin azalmasının, birbirlerine teknik ve iktisadi ilişkileric bağlı
yeniliklerden kaynaklandığının anlaşılması için gcli�tirilmiştir
(örnegin, 1945'ten sonra elektronik sanayindeki uygulamalar bü
tünü çevresinde yaratılan sistem gibi). Bu nedenle Freeman ye
nilikleri soyutlayarak ele alan Mensch'in yaklaşımını eleştirir.
(48) Yani uzun dönemde zaman içinde ortaya çıkacak olan artış
egilimi, eldeki trendden çıkartılır, bu, çalkantılara bağlı olan dc
gişimleri büyümenin neden oldu� artıştan ayırabilmek için ya
pılır.
(49) A. Maddison, Les Phases du mveloppment Capitaliste isimli
eserinde (Paris Economica, 1981, IV. bölüm) böyle yapmamıştır
ve bu nedenle her türlü çalkantının varlığını reddctmektedir.
(50) Daha önce de söylendigi gibi, "uzun çevirimler"in "sadece"
istatistiki ve ekonometTik bir yaklaşımla ortaya çıkanlması -bu
aslında bir tuzaktır- açıklayıcı bir kuramsal çerçeve kullamlma
dığı süreci hiçbir şey göstermeye yaramaz.
(51) Bu çalışmalar, 1973'ten itibaren Pierre Dockl!s tarafından
yönetilmektedir.
(52) Bu bölüm [ll] ve [ 14] nol\ı kaynaklann, daha önce söylendl
gi gibi, başkaca yazariann katkılanyla zenginleştirilmesi ile ya
zılmıştır.
(53) Bkz. özellikle B.Rosier, Clts pour une strategie nouvelle de
diveloppement, Paris, Ed. Ouvril!res et Presses de l'UNESCO,
1984.
(54) Bkz. Ch. Goldfınger, La CMofirıance: pour comprendre la mu-
115
tation financiere, Paris, Le Seuil, 1986.
(55) Bu bölüm [14]'teki kaynaA'ın bazı yeni katkılarla geliştiril
miş şeklidir.
(56) Bkz. J.Mazier ve diA'erleri, a.g.e. lll. bölüm 1.203.
(57) Aynı kaynak, 1.200-201
(58) Bkz. J .-H. Lorenzi, E. Le Boucher, Mtmoires VoUs, Paris ,
Ed. Ramsay, 1979.
(59) F.F. Clairmonte, J.Cavanaca. ·�n�sie spkulative... jusqu
'au point de rupturer', Le Monde diplomatique, Mart 1987.
(60) H.Bourguinat "L'&xınomie mondiale l d�couvert", Paris
Calmann-Uvy, 1985.
(61) Ch.Goldfınger, a.g.e.
(62) Galbraith ile röportaj "Apocalypse tomorow?" Nouvel Obser
vateur, no 1161, Şubat 1987.
(63) H.Bourguinat, "Les Vertiges de la finance internationale",
Paris, Economica, 1987.
116
BİBLİYOGRAFYA
'
[1] Aftalion, A., Les erises �rWdiques � surproduction, Paris,
Ed. Rivit!re, 1913.
[2] Aglietta, M., R�gulation et crise du capitalisme: l'e:x:p�rience
cks Etats-Unis, Paris, Ed. Calmann-Uvy, 1976.
[3] Artaud, D., Le New Deal, Paris, Ed. A. Colin, 1969.
[4] Baran, P., Sweezy, P., Le Capitalisme monopoliste. Un essai
sur la socUM industrielle a�ricaine, Paris, Ed. Maspero, 1968.
[5] Barrere, Ch., Kebabdjian, G., Weinstein, 0., Lire la crise, Pa
ris, PUF, 1983.
[6] De Bernis, G., Contributions 4 nCrise et r�gulation", Universi
U Grenoble-II, GRREC, 1983.
[7] Bianchi, G., Bruckmann, G., Delbeke, J., Vasco, T. (eds.),
Long Waves, Depression and lnnovation: lmplications {or Natio
nal and Regional Economic Policy, Prooeedings of the
Siena/Florenoe Meeting, IIASA, Laxenburg (Autriche), Mars
1985.
[8] Bowles, S., Gordon, D.M. Weiskskopf, T.E., L'Economie du
gaspülage: la crise am�ricaine et les politiques reaganiennes, Pa
ris, Ed. La D�uverte, 1986.
[9] Boyer, R., La TMorie de la rtgulation: une analyse critiçue,
Paris, Ed. La D�couverte, 1986.
[10] Boyer, R., Mistral, J., Accumulation, inflation, crises, Paris,
PUF, 1983, 2. baskı (1978).
[ll] Dockt!s, P., Rosier, B., Rythmes �conomiques, crise et change
ment social. Une perspective historique, Paris, Ed. La D�couver
te, 1983.
[12] Dockt!s, P., Rosier, B., L'Histoire ambigul!: croissance et.�
veloppement en question, PUF, Paris, 1988.
[13] Dockt!s, P., Rosier, B., Essai sur la dialectique innovation 1
conflit, UniversiU Lyon-11, Centre AEH, Universit� Aix-Mar
seille-JJ, CEDERS, 1986.
[14] Dockb, P., Rosier, B., Approch$ en termes de r�gulation et
dialectique innovation 1conflit, UniversiU Lyon-II, Centre AEH,
UniversiU Aix-Marseille-II, CEDERS, 1986.
[15] Freeman, Ch., Perez, C., Th$ Di[fusion o{Technical lnnova
tions and Changes of Techno-Economic Paradigm, University of
Sussex, SPRU, 1986.
[16] Guitton, H., Les Fluctuations konomiques, cilt 2, TraiU
d'�conomie politique de Gal!tan Pirou, Paris, Ed. Sirey, 1951.
[17] Galbraith, J.-K., La Crise �conomique de 1!129: anatomie
d'une catastroph$ financiere, Paris, Ed. Payot, 1981.
[18] lmbert, G., Des mouvements de longue dur�e Kondratiev,
l 17
Aix-en-Provence, Pensoo universitaire, 1960.
[19] Kondratiev, N.D., "The Long Waves in Economic Life", The
Review of Economic Statistics, 1935 ve Readings in business
cycle theory, Toronto: Blakiston, 1944.
[20) Lescure, J., Des erises ginirales et piriodiques de surproduc
tion, Paris, Domat-Montchrestien, 1938.
[21) Lorenzi, J .-H., Pastre, 0., Toledano, J., La Crise du XX siec
le, Paris, Economica, 1980.
[22) Malinvaud, E., Riexamen de la thtorie du chômage, Paris,
Calmann-Levy, 1980.
[23] Mandel, E., Long Waves in Capitalist Development: the Mar
xist Interpretation, Cambridge, University Press, 1980.
[24] Rosier, B., Croissance et crise capitalistes, Paris, PUF, 1984.
[25] Varii Auctores, L'Occident en disarroi: ruptures d'un syste
me iconomique, Paris, Ed. Dunod, 1978.
[26] Varii Auctores, Freeman Ch. ed., Long Waves in the World
Economy, Londra, Butterworlı:s, 1983.
118