Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 19

Anadolu Üniversitesi Anadolu University

Sosyal Bilimler Dergisi Journal of Social Sciences

Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler


Nationalism Through the Ages: Rising Voices in the Global World

Dr. Senem Sönmez Selçuk

Öz Abstract
Milliyetçiliğin, etkin bir ideoloji olarak tarih sahnesin- The emergence of nationalism in the scene of history
de belirişi, Batılı toplumların ulus-devlet olma süreci ile as an ascendant ideology is synchronical with the
eşzamanlıdır. İki yüzyıldır toplumlararası ilişkilerde ve western societies’ process of becoming nation-states.
uluslararası sistemde varlığını hissettiren milliyetçilik, As an active agent of the relationships among socie-
ties and international system since two centuries, na
ulus-devletin kültürel ve politik bütünlüğü için önemli
tionalism took shape as an important identity of be-
bir aidiyet kimliği olarak biçimlenmiş; farklı formlarıy-
longing for the cultural and political integrity of the
la (nasyonal sosyalizm, faşizm, mikro milliyetçilikler,
nation-state, and took on a quite active role about the
vs.) sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasal yapıların dö- transformation of socio-economic, cultural and politi-
nüşümünde oldukça etkin bir rol üstlenmiştir. Birçok cal structures with its different forms (such as national
düşünür, gerek endüstrileşme, gerek küreselleşmenin socialism, fascism, micro nationalism, etc.). Many of the
tektipleştirici etkisi ve gerekse ulus-devletleri aşındırıcı thinkers had a consensus about the issue that nationa-
uluslararası oluşumların gelişimi nedeniyle, 21. yüzyıl- lism as an ideology will fade away due to both industri-
da bir ideoloji olarak milliyetçiliğin yıldızının giderek alization, the homogenizing effect of globalization and
söneceği konusunda fikir birliğine varmıştır. Ancak the improvement of the international formings that are
kendini çağlara uyarlayabilme becerisi ile milliyetçilik, eroding the nation-states. But with the ability of adap-
“postmodern” çağda da varlığını sürdürebilmiştir. Kapi- tation to different eras, nationalism could survive in
talizmin geçirdiği yapısal dönüşüm süreçlerinde, milli- the “postmodern” era. During the structural transfor-
mation processes of capitalism, nationalism took shape
yetçilik birbirinden farklı ve hatta birbirine karşıt ideo-
and transformed by articulating to different and even
lojilere eklemlenerek şekillenmiş, dönüşmüş ancak yine
opponent ideologies, but it still continued to exist. The
de var olmaya devam etmiştir. Çalışmada, kaçınılmaz
revival of the nationalist ideology with the process of
olarak solup gideceği düşünülen milliyetçiliğin, küre- globalization and the politic-economic transformation
selleşme süreci ve kapitalizmin politik-ekonomik dö- of capitalism -although it was thought that it would ine-
nüşümü ile birlikte yeniden yükselişi tartışılmaktadır. vitably wither away- is the main argument of the study.

Anahtar Kelimeler: Milliyetçilik, Kapitalizm, Keywords: Nationalism, Capitalism, Restructuring,


Yeniden Yapılanma, Ulus-devlet, Küreselleşme Nation-state, Globalization.

Dr. Senem Sönmez Selçuk, Yaşar Üniversitesi İİBF Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü, senem.sonmez@yasar.edu.tr

sbd.anadolu.edu.tr 117
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

Giriş
Milliyetçiliğin ortaya çıkışı1 , kökeni, türleri2 ve mo- dayanıklı bir ideolojidir.3 Yapısal koşullara, yere ve za-
dern bir kavram olup olmadığı konusunda tartışma- mana göre belli olguları temel alarak varlığını büyük öl
lar, çok farklı argümanlar ve oldukça geniş bir lite- çüde sürdürebilen milliyetçiliği Smith şu şekilde tanım-
ratür bulunmaktadır. Peki ama milliyetçiliği tanım- lamaktadır: “Milliyetçilik bukalemunvaridir, rengini
bağlamından alır. Bu sonsuz kere yönlendirilebilir, şekil
lamak neden böylesine zor görünmektedir? Bu soru
verilmeye ziyadesiyle müsait inanç, hissiyat ve sembol-
Balibar’dan bir alıntı yapılarak yanıtlanacak olursa; lerden mürekkep dokuyu anlamak yalnızca her bir öz-
“öncelikle bu kavram hiçbir zaman tek başına işlev gül durum içinde mümkündür...” (Smith, 2004, s.129).
görmez, her zaman hem en önemli hem de en zayıf
halkası olduğu bir zincirin içinde yer alır. Bu zincir Milliyetçi hareketlerin toplumsal bileşimi, tarihsel kon-
sürekli olarak (…) zenginleşmiştir: yurttaşlık, yurt- jonktüre bağlı olarak hem son derece değişkendir ve
severlik, popülizm, etnizm, etnosantrizm, yabancı hem de sınıfları yatay keser. Taraftarları arasında en-
telektüellerin, akademisyenlerin, tacir ve sanayicilerin
düşmanlığı, şovenizm, emperyalizm, jingoizm...” (Ba-
yanı sıra, işçiler, köylüler, subaylar ve hatta aristokratlar
libar, 2000, s.62). da bulunabilir (Smith, 2004, s.186, 187). Milliyetçiliğin
sınıfsal yapıları ve sınıf çatışmalarını göz ardı edebil-
Milliyetçilik, kendini çağlara, siyasal rejimlere, eko-
mesinin ardında yatan temel neden, milleti aynı toprak
nomik ve toplumsal yapılara uyarlayabilen ve bu ne-
denle de yer ve zamana göre farklılaşabilen oldukça üzerinde yaşayan içsel olarak bütünleşmiş bir topluluk
olarak görmesidir. Hem toprak hem de kültür, milliyetçi
ideoloji tarafından -toplumsal konumlar, sınıfsal yapılar
ve ekonomik farklılıklar açısından değil de- ulusal ola-
1 Milliyetçilik bir kavram olarak ilk kez 1774 yılında Johann Gott-
rak tanımlanmaktadır. Bu türden bütüncül bir anlayış,
fried Herder tarafından kullanılmıştır. 17. yüzyılda İngiltere’de, milliyetçilere, elde etmek istedikleri amaçların bütün
18. yüzyılda ABD ve Fransa’da, 19. yüzyılda Almanya’da halkın toplumun amaçları olduğu iddiasında bulunmalarına
siyasal katılımının giderek yaygınlaşması milliyetçiliğin ortaya olanak sağlamaktadır. Böylece, milliyetçilerin hedefleri,
çıkmasına katkıda bulunmuştur. toplumun ortak çıkarı haline gelmekte; toprak sahipleri
Milliyetçiliğin ilk ne zaman ve nerede ortaya çıktığı araştırma- ve köylüler, sermaye sahipleri ve işçiler gibi toplumsal
cıdan araştırmacıya değişmektedir. Milliyetçilik, Greenfeld ve sınıfların belirli amaçları ulusal amaç ve hedeflerin ger-
Hastings’e göre İngiltere’de, Alter’e göre Fransa’da, Breuilly ve çekleşmesi amacıyla önemsiz kabul edilebilmektedir.
Kedourie’ye göreyse Almanya’da doğmuştur. Tüm bu araştırma-
ları birleştiren nokta, milliyetçiliğin ilk olarak Avrupa’da ortaya Modern çağda çeşitli gruplara hitap edebilecek söy-
çıktığı görüşüdür. Anderson ise milliyetçiliğin doğum yeri ola- lemlerin geliştirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bunu en
rak Latin Amerika’daki bağımsızlık hareketlerini göstermekte-
iyi yapan ideoloji de milliyetçiliktir. Bir tür el çabuklu-
dir (Özkırımlı, 2008, s.193).
ğu ile, mantıksal olarak çelişen toplulukları bir araya
2 Milliyetçilik üzerine çalışanların, milliyetçilikleri çeşitli sınıflan- getirmeye çalışmaktadır. Milliyetçilik, modern çağın
dırmalara tabi tuttukları görülmektedir. Örneğin; Louis Snyder,
milliyetçilikleri dönemlere ayırmıştır. Bu dönemler, 1815-1871
‘birleştirici’ milliyetçilik, 1817-1900 ‘dağıtıcı’ milliyetçilik, 1900-
1945 ‘saldırgan’ milliyetçilik ve 1945-? ‘modern’ milliyetçilik
olarak adlandırmıştır. Carlton Hayes, milliyetçilikleri ‘hüma-
nist’, ‘geleneksel’, ‘jakoben’, ‘liberal’, ‘birleştirici’ ve ‘iktisadi’ milli- 3 Batı’da ilk ortaya çıktığı dönemde etnik, dini, kültürel vb. özel-
yetçilik olarak adlandırmaktadır. Hans Kohn’un geliştirdiği ikili liklerden çok, vatandaşlığa dayanan ve ulus-devletle vatandaşı
arasındaki bağı ifade eden klasik liberal milliyetçilik, 20. yüzyılda
tipoloji ise, ‘Batılı-isteğe bağlı’ milliyetçilik ve ‘Doğulu-organik’
temelde ortak soy düşüncesine dayanan etnik unsurları öne çıka-
milliyetçiliktir. Kohn’un ayrımından yaralanan Smith ise “topra- rarak etnik milliyetçilik şeklini almıştır. Günümüzde ise, özellikle
ğa bağlı (teritoryal) milliyetçilikler” ve “etnik milliyetçilikler”den İslam ülkelerinde dinin etkin olduğu bir milliyetçilikle karşılaşıl-
söz etmektedir. Milliyetçiliğin ortaya çıktığı toplumsal yapı göz maktadır. Diğer ideolojilerle olan ilişkileri dikkate alınacak olur-
önüne alındığında ise, ‘azgelişmiş ülke milliyetçiliği’, ‘Batı tipi’ sa, erken dönem Batı milliyetçiliklerinin, Fransız Devrimi’nin
veya ‘modern milliyetçilik’ olarak adlandırılmaktadır (Uzun, etkisiyle liberal özlemler içinde ve ilerici bir hareket olduğu
2003, s.140; Özkırımlı, 2008, s.60, 61). söylenebilir. Buna karşılık, 20. yüzyılın ilk yarısında milliyetçilik,
çoğunlukla otoriter, anti-demokratik ve faşist eğilimler taşıyan
tutucu ideolojilere eklemlenerek şekillenmiştir. Almanya’da Nas-
yonal Sosyalizm, İtalya’da Faşizm ve İspanya’da Frankoculuk bu
durumun somut örnekleridir. Meşrulaştırdığı ulusal niteliklere
ve eklemlendiği düşüncelere göre de sağcı ya da solcu, ilerici ya
da gerici, ılımlı ya da aşırı milliyetçiliklerden söz edilebilir.

118
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

hemen başlangıcında “canlı bir tohum ve büyük bir ya- siyasal ve ekonomik koşullar bulunmamaktadır. Mo-
nılgı olarak apansız belirdi. Ulusal Devlet’in dini haline dern çağda oluşan bu koşullar milliyetçiliği, milliyetçilik
gelen ulusçuluk, geçen yüzyıl boyunca zehirleme gü- de milletleri yaratmıştır.4
cünün en yüksek noktasına ulaştı.” (Paz, 2000, s.189).
Anderson’a göre milliyetçilik bilinçli olarak benim-
“Milliyetçilik çağı” olarak anılacak olan 19. yüzyıl senen siyasal ideolojilerle değil, kendisinden önce
gelen geniş kültürel sistemlerle ilişkilendirilmelidir.
boyunca ve 20. yüzyılın ilk yarısında, milliyetçilik
Bu anlamda en önemli iki kültürel sistem din ve ha-
başta Avrupa olmak üzere, dünyanın dört bir kö-
nedanlıktır (Anderson, 2009, s.26). On altıncı yüzyıla
şesinde etkili olmuş ve pek çok bölgede haritaların
yeniden çizilmesine yol açmıştır. Ancak birçok dü-
şünür, gerek endüstrileşme, gerek küreselleşmenin
tektipleştirici etkisi ve gerekse ulus-devletleri aşındı-
4 Milliyetçilik kuramları içerisinde üç farklı yaklaşımdan söz edi-
rıcı uluslararası oluşumların gelişimi nedeniyle, 21. lebilir; modernist yaklaşım, ilkçi yaklaşım ve etno-sembolcü
yüzyılda bir ideoloji olarak milliyetçiliğin yıldızının yaklaşım. Modernist yaklaşımı benimseyen çalışmaların or-
giderek söneceği konusunda fikir birliğine varmıştır. tak noktası, milletler ve milliyetçiliğin modern çağa, yani son
birkaç yüzyıla, ait yapılar olduğu görüşüdür. Modernistlere
Ne var ki kendini çağlara uyarlayabilen milliyetçilik, göre, modernleşme sürecinin yol açtığı çatışmalar ile milliyetçi
bir kez daha bu becerisini göstermiş ve “postmodern” duyguların uyanışı arasında bir ilişki bulunmaktadır. Esasen,
çağda da varlığını sürdürebilmiştir. Bu çalışma, so- “modern milletin ve onunla bağlantılı her şeyin temel karak-
teristiği, modernliğidir.” (Hobsbawm, 2006, s.29). Modernist
lup gitmesi beklenen milliyetçiliğin, kapitalizmin
yaklaşım öncüleri arasında Karl Deutsch, Tom Nairn, Eric
politik-ekonomik dönüşümü ve küreselleşme süre- Hobsbawm, Ernest Gellner ve Benedict Anderson sayılabilir.
ciyle birlikte yeniden dirilişini tartışmayı hedefle- İlkçi yaklaşıma (primordialism) dayalı milliyetçilik kuramları
mektedir. Bu doğrultuda öncelikle milliyetçiliğin ise, etnik kimliklerin ve onu oluşturan din, dil, kan bağı gibi
nesnel öğelerin ‘verili’ (given) olduğu ve nesilden nesile fazla
doğuşu incelenecek ve milliyetçiliğin solup gitmesi değişikliğe uğramadan aktarıldığı düşüncesini ileri sürmekte-
beklentisini yaratacak nedenlere değinilecek; sonra- dir. Primordial bağlılıkların tanımı Clifford Geertz tarafından
sında ise küreselleşmenin tektipleştirici etkisine bir yapılmıştır. Geertz’e göre primordial bağlılıklar; temelde birinci
dereceden yakınlık ve akraba bağlantıları, ancak bunların öte-
tepki olarak milliyetçiliğin yükselişi tartışılacaktır. sinde belirli bir dinsel topluluk içinde doğmuş olmak, belirli
bir dili ve hatta bir dilin diyalektini konuşmak ve belirli sosyal
uygulamaları takip etmekten kaynaklanan sosyal varoluşun
Milliyetçiliğin Doğuşu “verilerinden –veya daha doğrusu kültür bu tür konularda ka-
Uluslararası politikada 18. yüzyılın ikinci yarısında, çınılmaz olarak işin içine girdiği için doğruluğu kabul edilmiş
“veriler”den– kaynaklanan bağlılıklar şeklinde tanımlanmıştır
Fransız Devrimi sırasında gelişmiş ve yayılmış olan mil- (Geertz, 1994, s.30). İlkçi yaklaşım içerisinde yer alan doğalcı
liyetçilik hareketi, tarihin belli bir döneminde toplumsal bakış açsısı milletler ve etnik gruplar arasında bir ayrım yap-
ve entelektüel öğelerin ortaya çıkardığı bir olgudur ve mayarak, milliyetçiliği her dönemde insanlığın temel niteliği
kabul etmektedir (Smith, 2002, s.29; Özkırımlı, 2008, s.85).
siyasal, ekonomik, entelektüel açıdan uzun bir biriki-
İlkçi yaklaşım içerisinde ‘eskilcilik - kadimcilik’ (perennialism)
min sonucudur. Modernist bakış açısına göre, milletler olarak adlandırılan bir diğer bakış açısına göre ise milliyetçi-
ve milliyetçilik oldukça yeni bir fenomendir; milliyetçi liğin olmadığı bir çağ yoktur ve milliyetçiliğin ilk örnekleri
fikirlerin, motif ve sembollerin ilk olarak ortaya çıktığı antik çağlara, Eski Mısır’a ve Sümerler’e kadar geri götürüle-
bilir (Smith, 2002, s. 339). Milliyetçilik çözümlemelerinde et-
yer, 17. yüzyıl sonu – 18. yüzyıl başları Batı Avrupası’dır nik geçmişe ağırlık veren kuramcılardan oluşan etno-sembolcü
(Smith, 2004, s.137) ve milliyetçilik endüstrileşme, kapi- (ethno-symbolist) yaklaşım ise, modernizmin hegemonyasına
talizm, merkezi devletlerin kurulması, bürokrasi, kent- bir tepki olarak doğmuş ve temel savlarını modernizm eleştiri-
sinden yola çıkarak geliştirmiştir. İlkçiliği reddeden, modernist
leşme, kitle iletişimi ve laikleşme gibi devrimci modern açıklamaları ise yetersiz bulan John Armstrong, Anthony D.
güçlerin ürünüdür (Smith, 2002, s.34). Milliyetçilik, Smith ve John Hutchinson gibi düşünürler, bu iki yaklaşımdan
endüstrileşmenin ve sosyo-ekonomik modernitenin sü- hareketle bir senteze ulaşmaya çalışmaktadır (Özkırımlı, 2008,
s.209). Milliyetçilik çözümlemeleri büyük ölçüde benzerlik
reçlerinden bağımsız düşünülemez, çünkü eski çağlarda
gösteren etno-sembolcü düşünürlere göre, milletlerin gelişim
milliyetçiliğin ortaya çıkmasını sağlayacak toplumsal, süreci, etnik geçmişleri de göz önünde bulundurularak, geniş
bir zaman dilimi içinde ele alınmalıdır. Çünkü bugünün millet-
leri modern öncesi dönemin etnik topluluklarının devamıdır
ve etnik kültürlerin gölgesi altında şekillenmektedir.

sbd.anadolu.edu.tr 119
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

kadar dünyaya egemen olan bu iki sistem, on yedin- ölüm korkusuna çözüm sunmaktaydı. Dinin önemini
ci yüzyıldan itibaren gerilemeye başlamıştır. Milletin yitirmesi ile, ölümlülüğü sürekliliğe çevirecek, rast-
ihtiyaç duyduğu tarihsel ve coğrafi yeri sağlayan, işte lantıya anlam katacak başka bir çözüme gereksinim
bu gerilemedir. “Aydınlanma çağı, dünyevi akılcılık duyulmaktaydı. Hiçbir şey bu amaca milletten daha
çağı, beraberinde, kendi modern karanlığını da” ge- uygun değildi, çünkü milletler ezeli bir geçmişten
tirmiştir (2009, s.25). gelmekte ve sonsuz bir geleceğe doğru ilerlemekteydi.
Anderson’un ifadesi ile: “Milliyetçiliğin büyüsü, rast-
Milliyetçiliğin kökeninde halk egemenliği fikri yat- lantıyı yazgıya dönüştürmesidir.” (2009, s.25). Bu ne-
maktadır. Batı’da Ortaçağ sonlarına doğru, kapalı ve denle 18. yüzyılda ulus kavramı, “insan hayatında en
içine dönük ekonomik yaşamın coğrafi keşifler nede- yüksek birey-üstü güdü olarak, dinin yerine aday ol-
niyle kırılması, kapitalizmin gelişmesine paralel ola- muştur. Ulus, otoritesini vahiyden değil, akıldan” al-
rak para ekonomisinin yaygınlaşması, aklın giderek maktadır (Horkheimer, 2005, s.66).
özgürleşmesi, evrenin ve toplumun doğası hakkında-
ki fikirlerin laikleşmesi ile bir uyanış başlamış, soy- Tom Nairn milletleri ve milliyetçiliği toplumların ge-
lulara ve rahiplere oranla geleneklerine daha az bağ- lişim sürecinde zorunlu bir aşama olarak gören görü-
lı yeni bir sınıf –burjuva sınıfı– oluşmuş; bu uyanış şü eleştirerek, milliyetçiliğin köklerinin toplumların
geleneksel ekonomik ilişkilerin ve yaşantının değişi- iç dinamiklerinde değil, dünyanın genel tarihsel ge-
mine neden olmuştur. Bu gelişmeler neticesinde 17. lişim sürecinde aranması gerektiğini dile getirmek-
yüzyılda Aydınlanma Çağı5 açılmış ve hükümdarların tedir (Aktaran, Özkırımlı, 2008, s.111). Nairn’e göre
tanrısal egemenliği tartışılmaya başlanmış; egemen- milliyetçilik, Fransız ve Sanayi devrimlerinden bu-
liğin kaynağının tanrısal değil dünyevi olduğu, bu güne uzanan dönemde, dünyaya egemen olan politik
nedenle de bütün yurttaşların devlet gücü üzerinde ekonominin bazı nitelikleri tarafından belirlenmek-
hakkı olduğu yolunda görüşler belirmeye başlamıştır. tedir (Nairn, 1981, s.320). Milliyetçilik, kapitalizmin
dünyayı hızla etkisi altına almasının tarihsel-toplum-
Aydınlanma tarafından yayılan felsefi ve bilimsel fi- sal bedelidir. Milliyetçiliği doğuran kapitalist ekono-
kirlerin etkisi altında, dinsel inancın entelektüel an- minin, 18. yüzyıldan bu yana eşit olmayan, ‘dengesiz
lamda sürdürülmesi gitgide zorlaşmaktadır. Aşkın kalkınma’sıdır. Bu ‘dengesiz kalkınma’ (uneven deve-
ve kişileştirilmiş bir Tanrı’ya olan inancın yitirilmesi6 lopment), sanayileşmiş merkez (core) ülkelerin, geri
ve mutlu bir dünyevi kader inancının kazanılması, kalmış çevre (periphery) ülkeler üstünde üstünlük
toplumu yapısal dönüşümüne hazırlamıştır (Gellner, kurmasıyla sonuçlanmıştır. Geri kalmış ülkelerdeki
2007, s.20). Batı Avrupa’da 18. yüzyıl, yalnızca “milli seçkinler, halklarının kalkınma beklentisini karşı-
layabilmek için, işleri kendi üstlerine almışlardır ve
milliyetçilik de bu sürecin itici gücü olmuştur (1981,
s.325). Gelişmiş ülkelerin yarattığı baskı geri kalmış
5 Aydınlanma filozoflarına göre akıl insan olmanın, akılcılık da
toplumlarda tepki olarak milliyetçiliği doğururken;
bireysel ve toplumsal ilerlemenin başlıca gereğidir. Aydınlan- uzun vadede, milliyetçilik dünya siyasetinin yeni nor-
manın etkili düşünürleri arasında olan Jean Jacques Rousseau mu haline gelince, süreç diyalektik olarak gelişmiş ül-
“Emile” adlı eserinde Tanrı’nın algılanmasını dahi “Tanrının keleri de etkisi altına almaktadır (1981, s.326).
insanlara aklın kavrayamayacağı doğruları gösterme inancı yok-
tur.” diyerek açıklamaktadır. Aydınlanma filozofları, akılcılıktan “Milliyetçilik çağı”7 olarak anılacak 19. yüzyıl boyun-
hareketle bireylerin eşit ve özgür olmaları, mutlak yönetimlere
ve tanrısal egemenliğin sahibi monarklara karşı çıkma hakkı,
ca, milliyetçilik daha çok ahlaki ve felsefi boyutları ile
halkı özgürlüğün dayanağı olarak görme gibi çeşitli demokratik
düşünceleri ileri sürmüşlerdir (Afşar, 2002, s.270-296).
6 Bu yeni fikirler, Protestan Reformu ile yakından bağlantı için-
de gelişmiştir. Bunun yanı sıra, bireylerin kutsal metinleri 7 Kedourie’ye göre milliyetçilik 19. yüzyılın başlarında, Avrupa’da
kendi başına okuması ve üzerinde düşünmesi de, bireyin hem üretilmiş bir doktrindir (Kedourie, 1994, s.1). “Halk yığınları-
skolâstik, hem de seküler ilişkiler alanındaki hiyerarşiden ba- nın ortak bir siyasal forum içinde birleşmeleri süreci” (Gönlü-
ğımsızlaşma fikrini teşvik etmiştir. Kilise geleneğinden Protes- bol, 2000, s.321) olan milliyetçilik, ilk belirtilerini Fransız Dev-
tan kopuş, kralların tanrısal hakları gibi diğer konulara karşı da rimi ile vermiş, tüm Avrupa devletlerine yayılmış ve 19. yüzyıl
bir şüphecilik doğurmuştur. Reformasyonun tetiklediği savaşlar Avrupasının en belirgin özelliklerinden biri olmuştur.
ulusal kimliklere dönüşen kültürel farklılıkların, siyasal güçle
kümelenmesine yol açmıştır.

120
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

tartışılmıştır. Bu yüzyıl düşünürlerinin ortak özelli- ayrım farklı isimlendirmelerle yaygın olarak kullanıl-
ği, farklı iki kampta –milliyetçiliğe sempati ile bakan mıştır.10 Örneğin, Marx ve Engels’in “Avrupalı–Av-
‘partizan’ yaklaşım8 ve milliyetçiliğe karşı çıkan ‘eleş- rupalı olmayan milliyetçilik” ayrımı, Hans Kohn’un
tirel’ yaklaşım9 – yer alsalar da, genel olarak milliyet- geliştirdiği “Batılı-isteğe bağlı milliyetçilik ile Doğu-
çiliğin doğallığını sorgulamadan kabullenmeleri ve lu-organik milliyetçilik” ayrımı, bu klasik ayrımı ifa-
onu toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir parçası ola- de etmektedir (Altuntaş, 2004/05, s.179; Dieckhoff ve
rak algılamalarıdır (Özkırımlı, 2008, s.42). Jaffrelot, 2010, s.13).

Genellikle tarihçiler “Batı’nın eski ve devamlılığı olan Sivil milliyetçilik, milliyetçiliğin Avrupa’da ilk ortaya
milletlerinin gelişimini, milletlerin Doğu Avrupa, çıktığı şekli olan klasik liberal milliyetçiliği ifade eder. Bu
Asya, Latin Amerika ve Afrika’daki daha düşünül- milliyetçilik, vatandaş ile devlet arasında hak ve ödevle-
müş yaratımından” ayırmaktadırlar (Smith, 2004, re dayanan bir anlaşmanın yanı sıra sadakat, bağlılık gibi
s.158). Smith de bu tezi destekleyerek Batı Avrupa ve duygusal boyutu da kapsamaktadır. Belirli bir toprak ve
dışındaki milletlerin oluşum süreçlerini birbirinden bu topraklarda yaşayanların güvenlik ve hakları teme-
ayırmaktadır. 18. yüzyılda Batı Avrupa’da milliyet- linde tanımlanan sivil milliyetçiliğin ölçütleri arasında
çiliğin doğuşundan önce, milletlerin ideoloji, dil ve ortak köken, dil ya da ortak tarih yer almamaktadır. Bu
hissiyat olarak elverişli bir durumda olduğunu belir- nedenle de kültürel olarak nötr, siyasal olarak ise kapsa-
ten Smith, Batı dışında ise milletlerin milliyetçiliğin yıcıdır.11 Fransız Devrimi’nden miras alınan demokratik
yayılmasını takiben oluştuklarını ifade etmektedir. ve evrensel değerlere bağlı olan bu milliyetçilik hareket-
“Batı Avrupa’da milletlerin biçimlenmesi büyük bö- leri, özgürlük ve kurtuluş hareketlerine katkıda bulunan
lümüyle planlanmamış bir gelişimdi. Batı dışında ise ilerici bir öğreti olarak da değerlendirilmektedir.
genellikle milliyetçi amaç ve hareketlerin sonucuydu-
lar. Batı milletleri neredeyse tesadüfen vardı; dünya- Bir milleti tanımlamanın etnik-dilsel kriteri fiilen çok
nın öteki yerlerinde ise milletler tasarlanarak yaratıl- geç başat hale gelmiştir. 19. yüzyılın ilk yarısında, Al-
dılar.” (2004, s.158, 159). Bu nedenle de Smith’e göre, man ve İtalyan liberal orta sınıflarının gözünde, dil
Batılı olmayan milletlerle karşılaştırıldıklarında, Ba- birleşik bir ulus devletin yaratılmasında temel önem-
de bir argüman sağlarken12 ; bu durum henüz her yer
tılı milletlerin doğuşu milliyetçilik düşüncesine çok
az şey borçludur.
10 Sabbagh, klasik “sivil – siyasal” milliyetçilik ve “etnik – kültürel”
Fransız Devrimi sonrasında Batı’da ortaya çıkan, va- milliyetçilik ayrımının aslında yanıltıcı olduğunu belirtmektedir.
tandaşlığa dayanan ve siyasal yönü ağır basan milli- Çünkü her iki türde de, devlet ulusal bir kültürü ve ortak bir dili
yetçiliği Renan, “sivil milliyetçilik” olarak tanımla- yaygınlaştırmakta aktif bir rol oynamaktadır. “Sivil milletler” ile
“etnik milletleri” ayıran şey, “dile, kültüre ve milli kimliğe yönelik
maktadır. Buna karşılık, Doğu’da ortaya çıkan ve et-
kayıtsızlıktan ziyade, milli kültürün içeriği; kapsamı ve kapsayıcı
nik unsurların belirgin olduğu milliyetçiliği ise “etnik niteliği; kendi bünyesine entegre etme biçimidir. Başka bir deyişle
milliyetçilik” olarak adlandırmaktadır. Söz konusu topluluğa kabul koşullarıdır.” (Sabbagh, 2010, s.139).

8 Milliyetçiliğe sempati ile yaklaşanlar arasında çoğunluğu tarih- 11 “Sivil milliyetçilik paradigmasının ideal tipine daha yakın du-
çiler oluşturmaktadır. Milliyetçi tarihçiler, geçmişi tarayarak ran ülke örneği, devrim sonrası Fransa’sıdır. Aydınlanmanın
belirli bir milletin varlığını kanıtlayacak bulguları ortaya çıkar- özgürleşmeci felsefesinden ilham alan Fransız cumhuriyetçi
maya çalışmışlar, gelenek ve görenek gibi milli kültürün temel geleneği, siyasal topluluğa aidiyeti tanımlarken ırk, etnisite, din
öğelerini keşfetmişlerdir. Tarihçilerin dışında milliyetçiliği des- veya milli köken gibi unsurlara dayanmamaktadır. Tam aksine,
tekleyen düşünürler de bulunmaktadır. Örneğin, John Stuart “bu türden farklılıkları kasten görmezden gelen ve katı biçimde
Mill cumhuriyetçi vatandaşlık kavramı ile milliyet düşüncesini sınırlandırılmış bir kamusal alan içinde, her tür yerelciliği aşma
birleştirmekte ve özgür siyasal rejimler kurmanın yolunun tür- aracı olarak, atomistik bir vatandaş yorumu ön plana çıkarılır.”
deş bir ‘milli kimlik’ oluşturmaktan geçtiğini ifade etmektedir (Sabbagh, 2010, s.135).
(Özkırımlı, 2008, s.43, 44). 12 “Almanların ve İtalyanların gözünde, kendi milli dilleri yalnızca,
9 Milliyetçiliğe karşı çıkan ve onu tarihsel gelişim sürecinde geçici (…) Fransa’da olduğu gibi bir idari kolaylık ya da devlet çapındaki
bir evre olarak gören ‘eleştirel yaklaşım’ daha çok Marksist dü- iletişimi birleştiren bir araç değildi; hatta, jakobenlerin gözünde
şünürler tarafından benimsenmiştir. Kendi içinde bütünsel bir olduğu gibi, eşitliğin sürekliliğini sağlayıp ancien régime’in hiye-
Marksist milliyetçilik kuramı olmamakla birlikte, farklı düşü- rarşisinin canlanmasını önleyerek, özgürlük, bilim ve ilerleme
nürler farklı argümanlar geliştirmişlerdir. Örneğin, kimi düşü- doğrularını herkesin önüne seren devrimci bir araç da değildi.
nürler milliyetçiliği proletaryayı uluslararası devrim amacında Onların milli dilleri, seçkin bir edebiyat ve evrensel düzeyde bir
saptıran bir tür ‘yanlış bilinç’ olarak tanımlarken; Lenin ise ezen entelektüel anlatım vasıtası olmaktan da öte, onları Alman ya da
ve ezilen ülke milliyetçiliği ayrımını gündeme getirerek, emper- İtalyan yapan biricik şeydi. Sonuçta, diyelim İngilizcenin o dilde
yalizmin baskısı altında ezilen halkların kendi kaderini tayin okuyup yazanlar için taşıdığı anlama kıyasla çok daha koyu bir
hakkı olduğunu iddia etmiştir (Lenin, 2006, s.127). milli kimlik anlamı taşıyordu.” (Hobsbawm, 2006, s.127).

sbd.anadolu.edu.tr 121
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

de geçerli değildi. Polonya ya da Belçika’nın politik terk edilmesidir. Bundan böyle kendisini “millet” sa-
bağımsızlık iddiaları dile dayanmadığı gibi, aslında yan her halk topluluğu, son analizde kendi toprakla-
çeşitli Balkan halklarının Osmanlı İmparatorluğu’na rında ayrı bir egemen bağımsız devlet kurma hakkı
karşı –bir takım bağımsız devletler doğuran– isyan- anlamına gelen “kendi kaderini tayin hakkına” sahip
ları da dile dayanmıyordu. Aynı şekilde Britanya’daki olduğunu iddia etmektedir. İkinci olarak ve bu “tarih-
İrlanda hareketinin de dile dayandığı söylenemezdi sel olamayan” milletlerin çoğalmasının sonucunda,
(Hobsbawm, 2006, s.127, 128). etnik köken ile dil, potansiyel millet olmanın merkezi
–giderek belirleyici, hatta tek kriteri haline gelmiştir.
20. yüzyılda en çok konuşulan milliyetçilik türü olan Ama bunun yanında, sayıları gün geçtikçe artan ve
etnik milliyetçilik, temelde milliyetçiliğin olumsuz bo- iddialı hale gelen devlet dışı milli hareketlerden zi-
yutunu belirtmekte ve bir önyargıyı ifade etmektedir. yade, yerleşik ulus devletler içindeki milli duyguları
Etnik milliyetçilik, tarihsel olmayan milletlerin ço- etkileyen üçüncü bir değişiklik söz konusudur: Millet
ğalmasıyla ve ortak köken (soy), dil, din gibi unsurla- ve bayrağın hızla politik sağa doğru kayması (Hobs-
rın millet olmanın giderek belirleyici ölçütleri haline bawm, 2006, s.126).
gelmesiyle ortaya çıkmıştır ve ayrılıkçı bir nitelik ta-
şımaktadır. Tarih, kültür ve ırk gibi kavramlar üze- 1880 sonrası dönemde milliyetçilik, alt orta katman-
rinden otoriter ve dışlayıcı bir yapıya dönüşen; ırkçı, lar arasında, liberalizmle ve solla ilişkilendirilen bir
yabancı düşmanı ve faşist yaklaşımlarla kışkırtılabilen; kavramdan, sağcı 14–hatta radikal sağcı– bir şovenist,
ve hatta şiddetin çeşitli biçimlerine başvurabilen bu emperyalist ve yabancı düşmanı bir harekete doğru
milliyetçilik hareketleri milliyetçiliğin karanlık yüzü- dönüşüm geçirmiştir. Yerli milliyetçilik belirli bölge-
nü ortaya koymaktadır. lerde – Fransa, İtalya ve Almanya’daki gibi – sağcı ha-
reketlerin yükselişi biçimine ya da daha genel olarak,
Nairn, milliyetçiliği iyi ve kötü olmak üzere ikiye politik yabancı düşmanlığı (ya da ifadesini antisemi-
ayırmanın doğru olmadığını ifade etmektedir. Her tizmde bulan ırkçılık 15) biçimine bürünmüştür. İlk
milliyetçilik bağrında iyilik ve kötülük tohumlarını defa kavramsal olarak Batılı olmayan bir dünyada ço-
birlikte taşımaktadır; çünkü hem ilericilik, hem ge- ğalan milliyetçi hareketlerle karşılaşılması da yine bu
ricilik milliyetçiliğin genetik yapısına işlenmiştir. Bu döneme rastlamaktadır. 1914’lere gelindiğinde 1870
nedenle Nairn, milliyetçiliği iki yüzü olan eski Roma yılına kıyasla, milliyetçi hareketlerin sayısında çok
tanrısı Janus’a benzetmektedir (Nairn, 1981, s.317- ciddi bir artış olduğu görülmektedir. Örneğin, Erme-
351; Nairn, 1997, s.71-73). Bir yüzü ileriye, diğer niler, Gürcüler, Litvanyalılar ve diğer Baltık halkları,
yüzü geriye bakan Janus’un heykeli, geçmiş yüzyıllar- Yahudiler, Balkanlarda Makedonyalılar ve Arnavutlar,
da şatoların giriş kapılarını süslemekteydi. Milliyet-
çilik de modern çağın giriş kapısında durmakta ve
bu kapıdan geçmeye, ilerlemeye çalışan insanoğlunu, 14 Hobsbawm’a göre; “1914’ten önceki elli yılda ön plana çıkan
umutsuzca geçmişe bakmak zorunda bırakmaktadır milliyetçiliğin niteliği ne olursa olsun, bütün türlerinde şöyle
ortak bir yan var gibiydi: Yeni proleter sosyalist hareketlerin
(Özkırımlı, 2008, s.114). reddedilmesi. Bunun nedeni yalnızca sosyalist hareketlerin
proleter olmaları değil, aynı zamanda bilinçli ve militan bi-
1880-1914 dönemi milliyetçilikleri, üç önemli nokta- çimde enternasyonalist olmaları, en azından milliyetçi olma-
da kendinden önceki dönemin milliyetçiliklerinden malarıydı. Bu yüzden, milliyetçilik ile sosyalizmin çağrılarını
farklılaşmaktadır. Bu farklardan ilki, liberal çağda karşılıklı olarak birbirlerini dışlayan çağrılar olarak görmek-
milliyetçiliğin temelinde yer alan “eşik ilkesi”nin13 ten ve birinin ilerlemesini diğerinin gerilemesiyle eşdeğer say-
maktan daha mantıklı bir düşünce yok gibidir.” (Hobsbawm,
2006, s.148)
13 Sadece yaşama şansı olan milletlerin kendi kaderini çizme hak- 15 Yahudi düşmanlığı (antisemitizm), yaklaşık 1880’lere kadar
kına sahip olmaları esasına dayanan “eşik ilkesi”ne göre, millet “ırkçı” (dinsel-kültürel olandan ayrı) bir karakter kazanma-
olma iddiasındaki her topluluğa bu hak tanınmamalıdır. Eşik mıştır.
ilkesini belirleyen, ulusun varlığına dair kanıtlardan ziyade
siyasal güçtür. Siyasal güç ölçütü olarak da, nüfusun büyük- Irkçılık ile milliyetçilik arasındaki bağlar açıkça görülmekte-
lüğü ve kaynakların yer aldığı geniş bir toprak parçası iki te- dir. “Ariler” ve “Samiler” örneğindeki gibi “ırk” ile dil kolayca
mel kriter olarak ön plana çıkmaktadır. Mesela on dokuzuncu karıştırılmaktadır. Bunun yanı sıra, ırkçılığın ırk arılığının
yüzyılda nüfus ve toprak açısından çok küçük bulunduğu için önemini ve melezleşmenin korkunçluğunu vurgulaması ile
Belçika ve Portekiz’in bağımsız bir devlet olma iddiaları çok dilsel milliyetçilik biçimlerinin pek çoğunun milli dilin yaban-
yersiz bulunmuştur (Hobsbawm, 2006, s.45-49). cı öğelerden arındırılması gerektiğinde ısrar etmeleri arasında
apaçık bir paralellik vardır.

122
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Basklar, Katalanlar ve Galliler arasında ve hatta Os- uyumlu teritoryal devletlere bölünmüş bir kıta yarat-
manlı İmparatorluğu’nda Araplar arasında milliyetçi ma çalışmasının mantıksal sonucu, azınlıkların kit-
hareketlerin yükselişine tanık olunmuştur. Bu hare- le halinde kovulması ya da imha edilmesi olmuştur.
ketlerin çoğu artık dilsel ve/veya etnik unsuru öne Avrupa’da haritanın milli temelde yeniden çizilmesi,
çıkarmaktadır. Milliyetçiliğin, 1870’lerden 1914’e ka- milliyetçiliği özgürleştirici ve birleştirici 17 içeriğin-
dar hızla yükselmesi şaşırtıcı değildir; bu durum hem den yoksun bırakmaktadır.
toplumsal hem de politik değişimlerin ürünüdür.16
1990’larda milliyetçilik yeniden ön plana çıkmıştır.
İki savaş arası dönem, yani 1918-1950 yılları milli- 1990 sonrasında milliyetçilik, kâh dayatılan bölün-
yetçiliğin zafer kazandığı ve zirveye çıktığı dönemdir. melerin ötesinde bir birlik arayışı, kâh emperyalist
Birinci Dünya Savaşı’nın milliyetçiliğin yükselişine parçalanmaya karşı bir şiddet ya da emperyalist kü-
katkıda bulunmasının nedeni, ortaya çıkardığı ide- reselleşmeye karşı bir tepki olarak ortaya çıkmaktadır
olojik ve siyasal ihtiraslardır. Özellikle de mağlup (Hassner, 2010, s.279). Sovyetler Birliği’nin dağılması
veya savaşla güçsüzleşmiş devletlerde ve de mağlubi- sonrasında kurulan yeni devletler; Yugoslavya içinde
yetin intikamını almak isteyen vatandaşlar arasında Sırp, Hırvat ve Boşnaklar arasındaki kanlı savaş ve
ön plana çıkan milliyetçilik, bu ihtirasların en başta sonrasında gelen dağılma; Çekoslovakya’nın daha ba-
gelenidir (Hassner, 2010, s.275). Avrupa’da iki savaş rışçı bir şekilde Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak
arasındaki milliyetçiliğin baskın yönü, yerleşik ulus ikiye ayrılışı; Avrupa Birliği’ne karşı Avrupa’nın çeşitli
devletlerin ve onların irredenta’larının milliyetçiliği- bölgesinde (Norveç’in halkoylaması ile birliğe girme-
dir. Savaşan ülkelerdeki milliyetçilik, kuşkusuz savaş- yi reddetmesi ya da ortak para birimi kullanılmasına
la birlikte iyice güçlenmiştir. tepki ile yaklaşan ülkeler örneğinde olduğu gibi) yük-
selen milliyetçi tepkiler ve daha birçok örnek 1990’lar
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Versailles Barış sonrasında yaşanan gelişmelerdir.
Antlaşması’nın ve beraberinde gelen antlaşmaların
Avrupa’ya dayattığı model, Wilsoncu ilkenin, yani Her milletin bir devleti, aynı şekilde de her devletin
devlet sınırlarının milliyet ve dil sınırları ile uyumlu bir milleti olması gerektiğine değinen milliyetçilik
kılınması ilkesinin de etkisi altında, fiili ulus devletler tanımları, millet ile devlet arasında tam bir uyum
modelidir. Hobsbawm’ın ifadesi ile; “Her halükarda, ve türdeşliği öne çıkaran mutlak bir örtüşmeyi ima
bu süreçten önce ya da ondan itibaren, Avrupa’da ya etmektedir. Ancak bu türden bir örtüşme, tarihsel
da başka bir yerde, politik haritayı milliyet doğrultu- gerçeklik açısından mevcut olmadığına göre; millet
sunda yeniden çizmeye yönelik aynı ölçüde sistemli ile devlet arasında arzu edilen o ‘mükemmel uyumu’
bir girişim asla görülmemiştir.” (Hobsbawm, 2006, yaratmak üzere, tasarlanmış fiili “milletleştirme poli-
s.160). Ancak, çözüm işe yaramamıştır; halkların fiili tikaları” devreye girmiştir. İnsanları ortak bir kalıba
dağılımı göz önüne alındığında, eski imparatorlukla- uydurmak için toplumsal farklılıkların törpülendiği
rın yıkıntıları üzerinde kurulan yeni devletlerin çoğu, veya silindiği örnekleri anlatırken, “Avrupa tarihi bir
kaçınılmaz olarak, (Çekoslovakya, Polonya, Roman- milli türdeşleştirme sürecidir.” diyor John Hall (Hall,
ya ve Yugoslavya örneklerinde olduğu gibi) yerlerini
aldıkları eski “milletler hapishaneleri” kadar çok mil-
letli yapıdadır. “Asıl değişim, devletlerin artık ortala-
ma olarak çok daha küçülmeleri ve devletler içindeki
‘ezilen halklar’a artık ‘ezilen azınlıklar’ denilmesi”dir 17 1914’ten önce karakteristik milli hareketler Habsburg ve Os-
(2006, s.161). Her birinde etnik köken ve dil itiba- manlı İmparatorlukları gibi çok milletli ya da milletlerüstü
riyle ayrı bir homojen halkın yaşadığı, kendi içinde diye değerlendirilen devletleri veya politik kümelenmeleri he-
def alırken, 1919’dan sonra Avrupa’da genellikle ulus devletleri
hedef almıştır. Dolayısıyla milliyetçilik, hemen hemen tanımı
16 Toplumsal düzeyde, milliyetler olarak cemaatler icat etmenin gereği, birleştirici olmaktan ziyade ayrılıkçı nitelik taşımakta-
yepyeni biçimlerinin geliştirilmesine giderek daha geniş bir dır.
zemin sunan üç gelişmeden söz edilebilir; 1) modernitenin
saldırısına uğrayan geleneksel grupların direnişi, 2) gelişmiş
ülkelerin şehirleşen toplumlarında hızla büyüyen yepyeni ve
geleneksel olmayan sınıf ve katmanların ortaya çıkışı, 3) yer-
yüzünün her tarafındaki çeşitli halkların göçleri sonucu olu-
şan diasporalar (Hobsbawm, 2006, s.134).

sbd.anadolu.edu.tr 123
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

2008, s.20). Milli türdeşleştirme nadiren ılımlı bir şe- Batılı liberal toplumsal düşünce ile Marksizm –bu
kilde gerçekleşirken; sıklıkla süreç, nüfus transferi ve noktada birleşerek– milliyetçiliğin politik gücünü
hatta çok daha yoğun şiddet içererek, etnik temizlik azımsamışlar ve endüstrileşme ile birlikte milliyet-
gibi olgulara varabilmektedir. 18 çiliğin solup gideceğini kaçınılmaz görmüşlerdir.
Gellner’ın ifadesiyle “ne kadar çok endüstrileşme, o
“Milliyetçiliğin Solup Gitmesi kadar az milliyetçilik” (Gellner, 2007, s.62) her iki gö-
rüşün de gelecek beklentileri arasındadır.
Kaçınılmazdı!”
19. ve 20. yüzyılların önemli bir özelliği etnik duygu- Milliyetçiliğin gücünü yitireceği beklentisini doğuran
ların belirginliğidir. Gene de, Hobsbawm’a göre, gü- varsayımları şöyle sıralanabilir:
nümüzde “milliyetçilik ne kadar kaçınılmaz olursa ol-
sun, artık Fransız Devrimi ile İkinci Dünya Savaşı’nın Endüstri öncesi karmaşık uygarlıklar (Marksist ter-
ardından gelen emperyalist sömürgeciliğin sona erişi minoloji ile: feodal, köle ve Asya tipi toplumlar), bü-
arası çağdaki gücüne sahip değildir.” (Hobsbawm, yük bir kültürel farklılığın eşlik ettiği ve hatta olum-
2006, s.201). Yaşanan aidiyet açlığı ve “kimlik poli- ladığı, karmaşık bir işbölümüne sahiptirler. Dilsel,
tikaları”, “milletler ile milliyetçiliğin üçüncü bin yıla gastronomisel (yemek yeme ve pişirmeye ilişkin),
hazırlanan karşı konulmaz bir güç olduğu yanılsama- ritüel ve doktriner farklılıklar çok yaygındır. İnsan-
sını yaratırlar.” (2006, s.210). Bu yüzden de, “milletler lar kimliklerini sosyal durumlarının bu özgüllüğü ile
ve milliyetçilik olduğundan daha etkili ve daha yay- ifade ederler (Gellner, 2007, s.59). Örtüşen kültürel
gın görünmektedir” (2006, s.211). özelliklerin tanımladığı etnik grup, kendine ayrıca
politik bir sınır da istediği zaman, etnisite politikle-
Hobsbawm ve daha birçok düşünüre göre, yaklaşık şir ve milliyetçiliği doğurur. Bu politik birim içinde
190 devlet içinde herhalde en fazla bir düzine devle- sayıları çoğalan yabancılar pek hoş karşılanmazlar,
tin kendi yurttaşlarının gerçek anlamda tek bir dinsel yönetici olmaları ise hiç hoş karşılanmaz.
ya da etnik grup duygusuyla özdeşleştiklerini iddia
Endüstri öncesi uygarlıklar için şu hipotez öne sürü-
edebileceği günümüz dünyasında, homojenliğin sağ- lebilir: kültürel ve etnik farklılıklar bakımından zen-
lanmasını öngören milliyetçilik, yalnızca istenilmeyen gindirler, ancak politik milliyetçiliğe pek sık rastlan-
bir şey olarak kalmamakta, aynı zamanda büyük öl- maz. Bu toplumlarda, politik birimin kültürel bakım-
çüde kendi kendini yok eden bir niteliğe bürünmekte- dan homojen olması ya da her bir kültürün kendine
dir (Hobsbawm, 2006, s.220, 221). ait bir politik birime sahip olması zorunluluğuna çok
seyrek rağbet edilmiş ve bu durum çok seyrek biçim-
19. ve 20. yüzyıl tarihi denince akla gelen ilk isimlerden de uygulamaya geçirilmiştir. Tam tersine, o dönemin
biri olan Hobsbawm’a göre yirmi birinci yüzyılın tarihi; koşullarında topluluğun farklı katmanlarının kültürel
ve etnik ayrışması tamamen işlevsel olup, bu ayrışma-
“ağırlıkla milletüstü ve milletaltı bir tarih olacak, ama
ya çok az karşı çıkılmıştır.
milletaltı düzey bile (mini-milliyetçilik giysisini giysin
giymesin) işlerlikli bir birim olarak eski ulus devletin Endüstrileşme, ifadesini ve meşruluğunu kültürel
gerilemesini yansıtacaktır. “Ulus devletler” ile “millet- farklılıktan alan toplumsal ayrışmayı yok eder. Marx
ler” ya da etnik/dilsel gruplar, esas olarak, yeryüzünün ve Engels, kapitalizmin emeği, sahibinin kimliğine ve
milletlerüstü temelde yeniden yapılanmasının önünde sosyal durumuna hiçbir referans olmaksızın, sadece
geri çekilen, ona direnen, adapte olan, özümsenen ya arz ve talep koşullarıyla alınıp satılan bir mala dönüş-
da yerini kaybeden gruplar olarak görülecektir. Mil- türdüğü gerçeğine vurgu yaparlar. 19 Emeğin, bu eme-
letler ile milliyetçiliğin bu tarihte yeri olacaktır, ama ği icra eden kişinin toplumsal kimliğinden tamamen
ikincil düzeyde ve genellikle oldukça ufak rollerle.” koparılması, Marksizmin ‘yabancılaşma’ nosyonu-
(Hobsbawm, 2006, s.226).
nun da önemli bir öğesidir (Gellner, 2007, s.60).
18 Milliyetçilik, milletin birliği ve bölünmezliği fikrini teşvik et-
miş, kültürel ve siyasal türdeşlik adına bütün farklılıkların,
çoğunlukla da zor kullanılarak, ortadan kaldırılmasını haklı 19 “Marx, Friedrich Hist’in “Das Nationale System der Politisc-
göstermiştir. Bunun sonucunda devlet, millet olmanın aracı hen Ekonomie” adlı eseri üzeri yazdığı bir makalede şunları
haline gelmiş, heterojen bir nüfusun çeşitli etnik kültürleri- söylemiştir: İşçinin milliyeti Fransız, İngiliz ya da Alman değil,
nin zorunlu olarak yerini alacak türdeş bir siyasal kültürü ya- emek, bedava kölelik, kendi kendini satmaktır. Onu yöneten
ratmak adına toplumsal ve siyasal bütünleştirme politikaları hükümet Fransız, İngiliz, ya da Alman hükümetleri değil, ser-
uygulamaya koyulmuştur. Burada milliyetçilik kavramı, etnik mayedir. Doğduğu yerin havası Fransız, İngiliz ya da Alman
kökenlerine rücu etmekte ve kültürel farklılıkları, tasarlanan havası değil, fabrika havasıdır. Ona ait olan toprak Fransa,
millet ile aşacak bir tekbiçimlilik oluşturmaya çalışmaktadır İngiliz ya da Alman toprağı değil, yerin bir kaç karış altıdır”
(Smith, 2004, s.125). (Aktaran; Özkırımlı, 2008, s.51).

124
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

“Endüstriyel toplumun iş koşulları, kültürel farklılık- rileşmez; bir Alman, bir Rus ya da bir Japon olarak
ları yaşatan ve barındıran sosyal yapıları çözmekte ve endüstrileşir. (…) Modern endüstriyel (..) kültür
erozyona uğratmaktadır. Kültürel farklılıklar, endüst- renksiz değildir, karakterini belirleyen etnik renklere
riyel üretimin buldozeri tarafından dümdüz edilecek- sahiptir” (2007, s.68).
tir.” (Gellner, 2007, s.61). Etnisite, birbiriyle çakışan
ve birbirini harekete geçiren kültürel farklılıklardan Milliyetçilik, yalnızca sömürü altında yaşayan az
ibarettir. Öyle ki bu farklılıklar, onlara sahip olan biz- gelişmiş toplumlarda değil; bazen daha az şiddetli
lerin kültürümüzü ayırt etmemizi ve başka farklılıkla- biçimlerde olmakla birlikte, bazı en ileri sanayi top-
ra sahip olanlara, yani rakip kültürlere karşı olmamızı lumlarında –Fransa, Kanada (Quebec) 20, Katalonya
sağlar. Kendisini görünür kılan ve özünü teşkil eden ve ABD’de– da hala oldukça kuvvetli ve dirençli bir
bu kültürel farklılıklar silindikçe, etnisite de kuruyup biçimde gelişmeye devam etmektedir. Devrimler ge-
gidecektir. Gellner’ın ifadesi ile “milliyetçiliğin solup leneği, gelişmiş ekonomisi, son derece merkezi dev-
gitmesi kaçınılmaz”dır (2007, s.62). leti, profesyonel bürokrasisi ve küresel ekonominin
kalbindeki tamamen modernleşmiş toplum özel-
Peki Ama Ters Giden Neydi? likleri sergileyen iyi eğitilmiş ve varlıklı nüfusuyla
Neyi Gözardı Ettik? Fransa’da bile, ideolojiler gelip geçici olmuştur, ama
milliyetçilik ve güçlü bir milli kimlik duygusu hep sa-
Endüstriyel toplum için tasarlanan gelecek kurgusu,
bit ve etkili olmuştur (Smith, 2002, s.43).
20. ve 21. yüzyılların politik gerçekliklerini yansıt-
mamaktadır. Solup gitmesi beklenen milliyetçilik, Ticari duvarların yıkıldığı, metalar ve emeğin kıtalar
büyümüş ve giderek önem kazanmıştır. Peki ama ters arasında serbestçe hareket edebildiği yeni uluslararası
giden ve göz ardı edilen nedir? işbölümü sistemine paralel olarak solması beklenen
milliyetçilik, tarih sahnesindeki iniş-çıkışlarına rağ-
Gelişmelere daha yakından bakıldığında görülen
men, nasıl olup da kendini küllerinden tekrar di-
odur ki, küreselleşme, çok uluslu şirketler, kapitalist
riltmekte ve varlığını sürdürmektedir? İkinci Dünya
ulus ötesi sınıflar, bölgesel güç blokları, kitle tüketimi
Savaşı sonrasında uykuya dalan milliyetçilik – meta-
vb. gelişmeler soğuk savaş döneminin son bulmasıyla
forik bir anlatımla bir nevi uyuyan güzel gibi - nasıl
ortaya çıkan yeni siyasal koşullarla da birleşince mil-
olup da tekrar uyanmıştır?
liyetçilik yeni boyutlar kazanmıştır. 19. yüzyıl bilim
adamları, din ve etnisite gibi bağlılıkların modernleş-
me ile birlikte zamanla zayıflayacağı, sonra da orta- Kapitalizmin Politik-Ekonomik Dönüşümü
dan kalkacağı görüşünü paylaşmıştır. Oysa, zamanla Kapitalizmin 1970’lerde başlayan ve devam ettiği var-
iki olgunun da özellikle milliyetçiliğin bir unsuru ola- sayılan yeniden yapılanması, zaman ve mekân boyut-
rak önemi gittikçe arttırmıştır. larında yenilik ya da değişmeyi de kapsamış görün-
mektedir. Sözü edilen bu kapsamlı değişim –üretim,
“Modern endüstriyel dünya, insanlık tarihinde ilk
kez, yüksek, yazılı ve eğitimle aktarılan kültürün bir
azınlığın tekelinde olmadığı bir dünyadır. Bu kültür,
toplumun ezici bir çoğunluğunun yaygın mülkiyeti 20 Liberal demokratik devletlerin de ayrılıkçı hareketlerle karşı
haline gelmiştir.” (Gellner, 2007, s.66). Modern toplu- karşıya olduğunu göstermesi bakımından Quebec milliyetçili-
ği son derece önemlidir. Zengin doğal kaynakları ve kusursuz
mun üyesi, kültürel kalıtımını, vatandaşlık ahlakını,
demokrasisi ile sakin ve çatışmasız bir göçmen ülkesi görünü-
iş becerisini yaygın bir eğitim sisteminden geçmesine mündeki Kanada’nın dünyadaki olumu imajı ve Quebeclilerin
borçludur. Bu sistem, standartlaşmış bir dilsel araç dünyanın diğer bölgelerindeki bazı ulusal azınlıklar gibi ciddi
vasıtasıyla, kültürel bağlamca değil, ders kitaplarınca bir asimilasyon tehdidi ile karşı karşıya olmaması, Quebec
içerilen bilgiyi aktarır. Günümüzde modern insan, sorununun uluslararası alanda meşruiyet kazanamamasına
neden olmuştur. Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinden
modern endüstriyel dünya için belirtilen gerekli ye-
biri olarak kabul edilen Kanada, çokkültürcülüğü resmi bir
teneklere ve söz konusu kültürün kendine dair imge- politika olarak benimsemesine ve Fransızca konuşan Quebec
si ile uyumlu kişisel niteliklere sahip olduğu ölçüde eyaletine birçok ayrıcalık – özerklik tanıyan asimetrik bir fe-
sistem içinde var olabilecektir. Modern toplumun deralizm uygulamasına rağmen; Quebec halkını bünyesinde
bu becerilerden yoksun bir üyesi çaresizdir ve ken- barındırmakta ve özellikle referandumlarla baş gösteren mil-
liyetçilik krizini bastırmakta zorluk çekmektedir. Quebec mil-
dini toplumsal tabakanın en alt seviyelerinde bulur.
liyetçiliği ile ilgili daha ayrıntılı bir okuma için bkz. (Kalaycı,
Bu koşullar altında modern insan, “yalnızca endüst- 2006/07, s.9-30).

sbd.anadolu.edu.tr 125
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

tüketim ve bölüşüm süreçleri ile– sadece ekonomik değişkenlerini aşan yeni bir ideolojik yorum dünya
alanda sınırlı kalmamış; değişimin etkileri politik, ölçeğinde egemen hale gelmektedir. İşte postmoder-
jeopolitik, kültürel, vb alanlara da sıçramıştır. 21 Ka- nizm, bu oluşumun kültürel çerçevesi olarak günde-
pitalizmin yeniden yapılanması, refah devletinin mar- me gelmiştir (Jameson, 1990).
jinalleşmesi ya da işlev değiştirmesi 22, özelleştirme,
deregülasyon, küreselleşme, ulus devletin giderek Günümüz dünyası, teknolojik bir devrimin belirledi-
aşınması gibi öğeleri de kapsamaktadır. “Görüldüğü ği ve yönlendirdiği büyük bir evrensel dönüşüm ya-
üzere, yeniden yapılanma süreci önemli ölçekte siyasal şamaktadır.23 Teknolojik devrimin en belirgin olarak
alanda gerçekleşmektedir.” (Şaylan, 2002, s.134, 135). ortaya çıktığı alan bilişim, iletişim ve ulaşım olarak
nitelendirilebilir. Artık dünyanın hiçbir yeri bir baş-
Kapitalizmin yeni bir aşamaya girmesine yol açan ka yerine uzak ve yabancı değildir. Etkin ve merke-
belli değişiklikler, Jameson’a göre sermayenin yoğun zileşmiş iletişim ağları24 ile kültürlerarası etkileşim
biçimde uluslararasılaşması, teknolojik devrim ve yoğunlaşmış; en azından tüketim ve eğlence norm-
siyasal güç olarak ulusal devletin aşılmasıdır. Meta- ları açısından evrensel bir kültür ortaya çıkmıştır.25
laşma süreci ve kapitalist değişim, daha önce örneği Ulaşım alanındaki teknolojik sıçrama ise toplumlar
görülmemiş ölçüde, yaşamın her alanını, bilgi üretim ve toplumsal aktiviteler arasındaki fiziksel uzaklığı
ve akışını, bilinç ve yaşam düzeylerini kökten etkile- önemli ölçüde azaltmıştır. Bu dünya ölçeğindeki bü-
miştir. Kapitalizmin bu yeni aşamasında, toplumsal tünleşme, “küreselleşme” terimi ile ifade edilmektedir.
formasyon ile birlikte birey de yeni bir oluşuma ma- Kapitalizmin yeni ve evrensel bunalımı bu defa ser-
ruz kalmıştır. Ortalama insanın algılama, öğrenme ve mayenin yoğunlaşması ile aşılmaya çalışılmaktadır
bilme süreçleri büyük ölçüde etkinliği olağanüstü ar- ve Şaylan’a göre “tüketim toplumu ve küreselleşme
tan görsel medya ve kitle iletişim araçları tarafından yoğunlaşmış sermayenin dünyayı bütünleştirme aks-
belirlenmeye başlamıştır. Büyük ölçüde tekelleşen larıdır.” (Şaylan, 1995, s.102).
medya ise, hızla ulus ötesi hale gelen sermaye tara-
fından denetlenmekte; ve bu süreçte, zaman ve uzay

23 Teknolojik değişim işgücünün üretimde sermayeyle büyük


21 Kapitalizmin ileri aşamasını ya da endüstriyel toplumun ge- ölçüde ikamesi olanağını getirmiş; sınai üretim maliyetinde
lişmiş aşamasını nitelemek için birçok yazar farklı kavramlaş- işgücünün payı yarıdan fazla azalarak birçok alanda %15’in
tırmalara gitmektedir: Bell ve Piore “post-endüstriyel toplum”, dahi altına düşmüştür. Bu süreç vasıfsız-yarı vasıflı işgücünü
Urry, Lash ve Offe “örgütsüz kapitalizm”, Touraine “program- ikame ederken, aynı zamanda az sayıda ama yüksek vasıflı iş-
lanmış toplum”, Castells “ağ toplumu” kavramını kullanırken; gücü ihtiyacını arttırmıştır. Bu süreç, dünyanın her yanında
daha genel olarak “enformasyon toplumu”, “bilgi toplumu” ve köklü değişimlere yol açmaktadır; merkezde vasıfsız kesimde
“postmodern toplum” gibi kavramlar da farklı düşünürler tara- artan işsizlik oranları, özellikle kadın emeğinin istihdamının
fından kullanılabilmektedir. son derece daralması, vasıfsız emek ücreti ve sosyal hakları
üzerindeki baskının giderek artması, yarı-zamanlı ya da geçi-
22 Bunalımın nedeni olarak refah devleti uygulamaları veri alın-
ci işçi çalıştırma, taşeronlaşma, emek pazarının esnekleşmesi,
dığında yeniden yapılanma, refah devleti ve kumanda ekono-
vb. bu sürecin ortaya çıkardığı toplumsal-ekonomik sorunlar-
misi alanının pazar ekonomisi lehine daraltılmasını gündeme
dan sadece bir kaçıdır. Yani yeni teknolojik gelişmeler ile hem
getirmektedir. Bu doğrultuda, özelleştirme ve deregülasyon
emek-sermaye gelirinde, hem de değişik emek kategorileri
(engelleyici kural ve normları ortadan kaldırma) uygulamala-
arsında güçsüzler aleyhine değişim yaşanmaktadır (Kazgan,
rının yanı sıra, ulusal devletin egemenlik alanının daraltılma-
2005, s.215-236).
sıyla karakterize olan küreselleşmenin de, yeniden yapılanma
sürecinin bileşenlerinden biri olduğu söylenebilir. Sözü edilen 24 İletişim alanında yaşanan teknolojik devrim, uluslararası ileti-
bu bunalımın sosyo-politik yaşamdaki etkisi, “refah devletinin şim düzeni, bu süreçteki pazar ilişkileri ve medya emperyaliz-
çöküşü” olmuştur. “Küçülen devlet” ve benzer terimlerle ifade mi gibi konular hakkında bkz. (Erdoğan, 1995).
edilen bu olgu, devletin rolü ve işlevleri alanında kapsamlı bir
değişimi ortaya çıkarmıştır. Refah devletinin marjinalleşme- 25 Jameson’a göre kapitalizmin bu yeni aşaması, yeni bir insan psi-
si ya da devletin işlev değiştirmesi, aynı zamanda toplumsal kolojisinin oluşumuna yol açmış; ortalama insanın algılama,
sınıflar arası güç dengesinin değişmesi anlamına gelmektedir. öğrenme ve bilme süreçleri büyük oranda, etkinliği olağanüstü
[1929 ekonomik krizi ve II. Dünya Savaşı sonrası kapitalizmin bir biçimde artan görsel medya tarafından belirlenmeye başla-
yeniden yapılanması, sermaye ile örgütlü emek arasındaki mıştır. Bu medya, hızla ulus ötesi hale gelen sermaye tarafın-
uzlaşmaya dayanan bir sosyo-politik yeniden yapılanma olan dan denetlenmekte ve bununla birlikte, zaman ve uzam değiş-
refah devletinin doğuşu, bunalımı ve çöküşü konusunda daha kenlerini aşan yeni bir ideolojik yorum dünya çapında egemen
ayrıntılı bilgi için bkz. (Şaylan,1995, s.45-97; Şaylan, 2002, hale gelmektedir. Postmodernizm, tüm bu oluşumların kül-
s.137-156; Kazgan, 2005, s.1-27)]. türel çerçevesi olarak gündeme gelmiştir (Şaylan, 2002, s.39).

126
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Aslında kapitalizm, Braudel ve Wallerstein’in da be- sürülebilmektedir. Bu oluşum içinde ulusal devletin29
lirttikleri gibi, tarih sahnesine çıktığı andan itibaren işlevini kaybettiği; hatta yeniden yapılanma için bir
bir dünya sistemidir; dünyayı bir ekonomik bütün engel oluşturduğu ciddi bir biçimde tartışılmaktadır.
olarak görüp algılamaktadır.26 O halde, bu açıdan ba- “Güçlü bir küresel etken olarak “sermayenin küresel-
kıldığında, yerkürenin gittikçe daha fazla parçasının leşmesi” olarak tanımlayabileceğimiz ekonomik kü-
kapitalist pazar ağına çekilmesi olarak tanımlanabi- reselleşme “sınırsız bir küresel pazar” yaratarak ulus-
len küreselleşme, elbette ki yeni bir olgu değildir27, devletlerin otoritesini sarsarken; kültürel küreselleş-
sadece yeni bir terimdir28. Yeniden yapılanma süre- me de “alternatif moderniteleri”30 ve kültürel kimlik
ci içinde, zaten kapitalizmin başlangıcından beri var tanımlamalarını beraberinde getiren yerel tepkiler
olan küreselleşmenin hız ve derinlik kazandığı ileri doğurarak ulusal kalkınma kavramını sorunsallaştır-
maktadır.” (Özbudun ve Keyman, 2003, s.303).

Ulus-devlet, çok sayıda ekonomik-toplumsal-siyasal


işlevi yerine getirmekte ve bu işlevleri yerine getire-
26 Kapitalizmi her şeyden önce tarihsel bir toplumsal sistem bildiği için de varlığını sürdürmektedir. Diğer ülke
olarak gören ve dünyanın, 16. yüzyıldan beri uluslararası iş- saldırıları karşısında vatandaşlarına güvenlik; içeride
bölümü ile karakterize edilen bir dünya sistemini yaşadığını
bireylerin, toplumsal sınıfların ya da etnik-dinsel alt
savunan çalışmalar için bkz. (Wallerstein, 2002; Frank, 2003;
Wallerstein, 2004). grupların birbirleri karşısında hukuksal eşitlik, adalet
27 Aslında, küreselleşme, dünyamıza yeni giren bir olgu değildir;
beş-altı yüzyıllık birikimsel bir sürecin ürünüdür. “Bu sürecin
başlangıcı olarak; düşünsel boyutta, on beşinci yüzyılın başla-
rında Batı’nın Ortaçağ’dan çıkışıyla birlikte birey ve insanlık 29 Tarihsel olarak ulus-devleti yaratan unsurlar, kentlerde geli-
düşüncesinin gelişmesi; coğrafi boyutta, on beşinci yüzyılın şen orta sınıfların ekonomik faaliyet alanlarının sınırlarının
sonlarında Yeni Dünya’nın keşfi; maddi boyutta ise, on altıncı çizilmesi, ortak bir siyaset, kültür ve ticaret alanının ortaya
yüzyılda kapitalist dünya ekonomisinin kurulması alınabilir” çıkması ve milletin bütün bireylerini kapsayacak bir hukuk
(Özyurt, 2005, s.29, 30). 1800’lerin ortalarından 1920’lerin sisteminin yaratılmasıyla ortaya çıkmışlardır. Bir toplumsal
sonlarına kadar benzer bir küreselleşme süreci yaşanmıştır. kategori olarak ulusun ve ulus-devletin tarih sahnesine çıkı-
Hatta, bugünün küreselleşmesinde sermayeye tanınan ancak şı, kapitalizmin gelişimi ile eş zamanlılık göstermektedir. Eğer
emeğe tanınmayan serbesti bu ilk küreselleşme devresinde şa- ulusal toplumun ve ulusal devletin tarihsel kategoriler oldu-
şırtıcı bir biçimde mevcuttur. Bu dönemdeki göç hareketleri ğu, yani tarihsel gelişmenin belli dönemlerinde ortaya çıktığı
çok fazladır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ülkeler, savaş tezi doğru olarak kabul edilecek olursa - ki Marksist toplum
zamanları hariç, seyahat için pasaport talep etmemekteydiler. bilimin temel öncüllerinden biri de budur; ulusu ve devleti
Söz konusu süreç, I. Dünya Savaşı, 1917 Sovyet Devrimi ve geçici, belli bir tarihsel döneme özgü formasyonlar olarak ele
1929 Büyük Bunalımı ile büyük darbe yemiş ve Soğuk Savaş alır; yapısalcı-işlevci akımın önde gelen temsilcilerinden biri
döneminde tamamen donmuştur (Tözüm, 2002, s.155). Ayrı- olan Gellner de aynı bakış açısına sahiptir - bu kategorilerin
ca, henüz XIV. yüzyılın sonlarında uluslararası faaliyette bulu- tarihsel gelişmenin belli bir döneminde de ortadan kalkacağı
nan 150 kadar İtalyan bankasının varlığı (Hirst ve Thompson, sonucuna varılacaktır (Şaylan, 1995, s.137, 138). Karşıt görü-
2003, s.45), XVII. yüzyıla gelindiğinde dünyanın hemen her şe göre ise; ulus-devlet, vatandaşlık nosyonlarını değişim ve
yerinde şubeleri bulunan Batılı büyük finans guruplarının dönüşüme uğratarak, ekonomik faaliyetler üzerindeki devlet
dünyayı saran bir finansal ilişkiler ağını kurmuş olmaları, ver- kontrollerini azaltarak, devletlik özelliklerini zayıflatıyor gibi
gi toplama güç ve kapasiteleri son derece sınırlı olan birçok görünen süreçleri, kültürel küreselleşme, ekonomik ve politik
Avrupa ülkesinin bu finans kurumlarına borçlu oluşu sınır enternasyonalleşme ve sosyal transnasyonalizm fırtınalarını
aşan finansal ilişkilerin çok da yeni olmadığını ortaya koyan kısa zaman içinde savuşturacaktır (Donnan ve Wilson, 2002,
örneklerdir. s.263).
28 Küreselleşme teriminin bilimsel literatürdeki kullanımı olduk- 30 “Bir yandan ekonomik hayatta tüketim kalıplarının ve ya-
ça yenidir. 1960’larda McLuhan, iletişim alanındaki gelişmele- şam tarzlarının dünya ölçeğinde standartlaşması anlamında
ri değerlendirirken dünyanın “küresel bir köy”e dönüştüğünü McDünyasını yaratan kültürel küreselleşme, öte yandan da
söylemiştir; ancak 1980’lere kadar terim dağınık ve sürekli geleneklerin yeniden canlanmasına, yerel kimliklerin ortaya
olmayan bir biçimde kullanılmış; gördüğü ilgi iletişim çalış- çıkmasına ve özgünlük söyleminin yaygınlaşmasına elverişli
malarıyla sınırlı kalmıştır. 1980’lerin ikinci yarısından itibaren bir platform oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, kültürel kü-
küreselleşme terimine ilgi artmış, 1990’larda ise “moda bir de- reselleşme hem Batı modernliğin evrenselleşmesini, hem de
yim” haline gelmiştir (Özyurt, 2005, s.22). alternatif modernitelerin ortaya çıkmasını gözlemleyebilece-
ğimiz süreçtir – bunun Türkiye’deki en açık örneği de İslam’ın
yükselişidir.” (Özbudun ve Keyman, 2003, s.308).

sbd.anadolu.edu.tr 127
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

ve güvenliğinin sağlanması; ekonomik yaşamı yü- çilik eğilimlerinin) ortadan kalkması gerekir (Somel,
rüten mübadeleleri ve hesapları kolaylaştırmak için 2002, s.200, 201). Bu şartlarda ulus-devletler, egemen
para arzını ve para kurumlarını düzenlemek; mak- sınırlarını aşan ekonomik, militar ve sosyal yapılara
ro-istikrarı sağlamak; gerekli hukuksal çerçeveyi yü- daha fazla bağlı hale gelmektedirler.
rürlükte tutmak; sosyal devlet kimliğini benimsediği
ölçüde vatandaşlarının çalışma olanaklarını ve asgari Kapitalist dünya düzeninin 1970’lerde karşı karşıya
refahını, eğitim-kültür ve sağlık düzeyinin yükselme- kaldığı son bunalım ve buna bağlı olarak ortaya çı-
sini güvence altına almak ulus-devletin küreselleşme kan yeniden yapılanma süreci, neoliberal politikalar
sürecine kadar başlıca işlevleri olmuştur. doğrultusunda yeni bir devlet çözümlemesini gün-
deme getirmiştir. Neoliberalizmin geliştirdiği bu yeni
Ulus-devlet, kapitalizmin meta üretiminin gerektirdi- çözümlemenin temel kavramı, “minimal devlet”tir.31
ği pazarın genişlemesi ve homojen bir üretim – tüke- Bu tanımlama, siyaset ile ekonomi arasında kesin bir
tim ortamının yaratılması gereği olarak şekillenmiş- ayrımın getirilmesini, yani farklı bir ifade ile ekono-
tir. Millet olgusu da, bu alt yapısal dinamiğin üst yapı- minin siyasetin dışına itilmesini öngörmektedir. Bu-
sal meşruluğunu sağlamak üzere oluşturulmuştur. Bu nun nedeni, küresel sermayenin güçlü bir ulus-devlet
anlamda bir yapıştırıcı nitelik kazanan millet olgusu, istememesidir. “Bir zamanlar ulus-devletlerin yara-
devletle birlikte kapitalizmin evriminde ve gelişimin- tılmasında vazgeçilmez bir yapı malzemesi olan ser-
de de etkin bir rol üstlenmiştir. Bu süreçte millet, sı- maye, şimdi ulus-devletleri zor durumda bırakarak
nıflararası denge kurma işlevi üstlenmiş, “aynı toprak yıkılışını hazırlamaktadır” (Latouche, 1993, s.114).
üzerinde yaşayan içsel olarak bütünleşmiş bir toplu- Küreselleşme sürecinde ulus-devletin iktidar alanı
luk” şeklindeki millet tanımlaması ile sınıflararası uz- sürekli daralırken; onun yerine uluslararası sermaye-
laşmaz çelişkilerin varlığının göz ardı edilebilmesini nin egemenliği yoğunluk ve genişlik kazanmaktadır.
sağlamış, bütüncül bir anlayış doğrultusunda sınıfsal
mücadele ve kapitalizmin belli koşullarda uzlaşımını Küreselleşme kuramcılarına göre, teknoloji ve ileti-
gerçekleştirmiş. şimdeki ilerlemeler farklı nüfuslar arasındaki temas-
ları o kadar yoğunlaştırmıştır ki; zaman ve mekânı,
Milliyetçilik ve ulusal kimlik, çok uzun bir süre kapi- yerellik algısını dönüştürerek, insan topluluklarını
talist dönüşümün temel parametreleri arasında sayıl- birbirine yaklaştırmıştır (Hutchinson, 2008, s.80). Bu
mıştır. Kapitalizm ve kapitalist bütünleşik pazar için düşünürlere göre, Anderson’un bahsettiği “matbaa
ulus-devlet ve ulusal kimlik olmazsa olmaz koşullar kapitalizmi” nasıl ulusları yarattıysa, “elektronik kapi-
olarak kabul edilmiştir. Nitekim, tarıma dayalı feodal talizm” de günümüzde ulus-ötesi oluşumları doğura-
ekonomik ve toplumsal sistemin bireylerinin ulusal cak; ulusal inşaya ön ayak olmuş iletişimsel süreçlerin
bilince, yurttaşlık hak ve görevlerine ulaştığı düşü- aynısı, yarın ulus-devletin yok oluşuna yol açacaktır
nülemez. O halde “modern ve ulusal yurttaşlığın, batı (Dieckhoff ve Jaffrelot, 2010b, s.337).
kapitalizminin gelişmesine paralel bir tarihi vardır”
(Sarıbay, 1992, s.92). Ulus ve ulus-devlet oluşumu sü-
recinde tebadan yurttaşa, yerelden ulusa, dinsellikten 31 II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, sosyal devlet temelli
Keynezyen politikaları eleştiren Frederick Hayek ve Milton
laikliğe, feodal toplumdan kapitalist topluma doğru Friedman tarafından gündeme getirilen ve yetmişli yılların or-
bir dönüşüm yaşanmaktadır. talarında yaşanan ekonomik krize kadar pek itibar edilmeyen
neoliberalizme göre; güçlü ve ekonomik alanda söz sahibi olan
Kapitalizm çağında, beş yüz yıldır ülkeler arası mal bir devlet, özgürlükler açısından en büyük tehdittir. Bu ne-
ve sermaye hareketlerinin artışını sürükleyen, kâr denle de neoliberal ideolojinin temel siyasal prensibi, iktidar
güdüsüdür. O halde, küreselleşmenin itici gücü, yani gücünün dağıtıldığı küçük bir devlet düşüncesidir. Toplum-
sal politika ve hizmetlerde devlet tek yetkili kurum olmaktan
onu sürükleyen de yine kâr güdüsü olacaktır. Bu çıkmış; toplumsal yaşamın her alanında kamu kesiminin yanı
güdü ile hareket eden şirketler, teknolojinin verdiği sıra, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının da yer alması
yeni imkânlardan yararlanarak ticaret ve yatırım faa- amaçlanmıştır.
liyetlerini genişletmeye ve yaymaya çalışmaktadırlar. Neoliberalizme dayalı ekonomik ve siyasal politikaların, küre-
Şirketlerin ticaret ve yatırımı azami serbesti içinde selleşmenin derinleşerek hız kazanmasına katkıda bulunduğu
yapabilmesi için, ülkeler arasında sermaye ve mal ha- söylenebilir. Neoliberalizmin bir ideoloji olarak serbest piyasa
reketlerinin önündeki eskiden kalma tüm engellerin anlayışını meşrulaştıran, sınırlı ve küçük devleti savunan ko-
(kalkınmacı ve sosyal politikaların, iktisadi milliyet- numu, yetmişli yıllarda ekonomide başlayan kapsamlı dönü-
şümün gerektirdiği ideolojik altyapıyı doldurmuştur.

128
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Tepki: Yükselen Alt-Kimlikler rindeki etkisine değinmek gerekmektedir. Bütüncül


Karşı Tepki: Yükselen Milliyetçilik yaklaşımlara karşı olan postmodernizm, çoğulculuğu
ve farklılığı önemli bir değer olarak ortaya koymak-
Küreselleşme ile ulus devlet arasında bir gerilim olduğu tadır. Postmodernitenin farklılıkları tektipleştirmeyi
açıktır. Günümüzde ulus devletler artık bir takım işlev- reddeden tutumu, modernitenin savunduğu homo-
lerini kaybetmektedir; buna karşılık ise özellikle de kü- jenliğin önemli sonucu olan “ulus” esaslı toplumsal
resel düzeyde bir takım yeni işlevler üstlenmektedir. Bir yapılanma biçimini tehdit eder boyuttadır. Bu yapı-
anlamda küreselleşme süreci ulus devleti kendi çıkar- sıyla, küreselleşmeci söylemlerin düşünsel altyapısını
ları doğrultusunda dönüşüme uğratarak yeni işlevler oluşturan postmodernizm, ulus fikri karşısında, etnik
yüklemektedir. Öngörüler/gelecek tahminleri ulusun topluluklara, çoğulcu yapılara ve ulus-üstü kimliklere
ve ulus devletin ortadan kalkacağı yönünde gelişmekte- sıcak bakmaktadır.
dir, buna karşılık bir ideoloji olarak ulusçuluğun (mil-
liyetçiliğin) giderek güçlendiği gözlemlenebilmektedir. Küreselleşmeyle beraber ulusal kimliğin zayıflaması,
bu toplumsal kimliğin dağılması anlamına gelmekte-
Küreselleşme, toplumsal ve özellikle de ekonomik dir. Postmodernliğin kültürel dünyasında çoğullaşan
alanda ulus-devleti adeta işlevsizleştirmektedir. Bu sü- kimlikler karşısında ulusal kimliklerin geleneksel ya-
reçte ulus-devletin işlevleri azaldıkça, farklı toplumsal pılandırıcı ve birleştirici güçleri tükenmektedir. Ulu-
kesimleri bir arada tutan yapıştırıcı işlevi de azalmak- sal kimlikler geçmişteki bütünleştirici anlama artık
tadır. Yoksullaşma ve marjinalleşme karşısında artan sahip değildir. Nihayetinde kimlik, değişen yeni post-
dayanışma ihtiyacı, alt-kimlikleri ön plana çıkarmak-
modern toplum koşullarında yeniden inşa olmakta,
tadır. Ulusal pazarın yerini uluslararası pazara bırak-
oluşmakta ve icat edilmektedir (Hall, 1998, s.63-69).
tığı bir ortamda, ulus-devlet vatandaşlarının refahını
Yeni küresel kamusal alan içinde ortaya çıkan yeni
sağlayacak temel işlevlerini yerine getiremediği; tam
aksine uluslararası sermayenin çıkarına, onun işlerini kimlikler, en yaygın biçimleriyle kadın, din, çevre, in-
yerine getiren bir ‘büro’ya dönüştüğü ölçüde; toplum san hakları ve etnisite etrafında oluşmaktadır.
içindeki farklı etnik-dinsel kimlikler için artık bu dev- Alt-kimliklerin yükselişine bir karşı tepki olarak kar-
lete bağlı olmanın da bir nedeni kalmamaktadır. Etnik şımıza çıkan olgu ise, yükselen milliyetçilikler, yaban-
kimlik, radikalleşerek etnik milliyetçiliğe sarkıp politik
cı düşmanlığı ve ırkçılıktır.33 Batı’daki birçok ülkede
argümanlar geliştirerek bölgesel ve ulusal düzeyde bü-
yük kaoslara yol açmaktadır. Bu noktada Kurubaş, mil-
33 Örneğin Fransa’da Cumhurbaşkanı Sarkozy, Fransa’nın gele-
liyetçiliğin “çelişkili çifte karakterine” ve işlevine dikkat neksel değerlerinin altının çizilmesi hedefiyle, ulusal kimlik
çekmektedir. Milliyetçilik bir yandan kurulu ulus-dev- üzerine büyük bir tartışma başlatmıştır (Radikal, 27.10.2009).
letin ideolojisi olarak birleştirici bir işlev üstlenirken, Bu tartışma sol eğilimli siyasetçiler ve aydınlarca, tartışmanın
öte yandan ulus-devlet kurmak isteyen etnik grupların ırkçı söylemin özgürce ifade edildiği bir mecraya dönüşmesi
ideolojisi olarak parçalayıcı bir işlev görmektedir (Ku- ve göçmen kökenli Fransızlar’ı ülkelerine yabancılaştırması
nedeniyle kaygı ile karşılanmaktadır. Böyle bir tartışma, Fran-
rubaş, 2008, s.24). Günümüzde, hem merkez hem de sa’daki azınlıkları ya da göçmen kökenli vatandaşları “ötekileş-
çevredeki birçok toplumda dinsel ve etnik alt-kimlikler, tirmekte” ve Fransa toprakları üzerindeki varlıklarının meşru-
kimi zaman dağılma veya ayrılma ile sonuçlanan hu- iyetini tartışmaya açmaktadır (EurActiv, 23.12.2009).
zursuzluk ve iç çatışmalara neden olmaktadır. 32 Avrupa Birliği üyesi Slovakya’da ise 1 Eylül 2009’dan itibaren
yürürlüğe giren yasayla, kamusal alanda ve kamu hizmetlerin-
Bu noktada, postmodernizmin farklılıkları ve de Slovakça dışında dil kullanılmasına büyük kısıtlamalar ge-
“öteki”ni yücelten tutumunun, küreselleşme üzerin- tirilmekte ve azınlık dillerinin konuşulması yasaklanmaktadır
(EurActiv, 02.09.2009). Çekoslovakya’nın bölünmesiyle 1993’te
bağımsızlığını kazanıp 2004’te AB üyesi olan Slovakya’da yaşa-
32 Örneğin; Yugoslavya, SSCB ve Çekoslovakya’daki huzursuz- nan “milliyetçi reform”, sadece zorunlu Slovak dili uygulama-
luklar dağılma ile sonuçlanmıştır. İtalya, İspanya, Belçika ve sı ile sınırlı kalmamıştır. Slovak dilini zorunlu kılan yasanın
Türkiye ise etnik-dinsel alt-kimliklerin ayrılma talepleri ile ardından ilkokul, ortaokul ve hatta üniversitelerde her hafta
mücadele etmektedir. Kuzey İrlanda’da Katolik-Protestan öğretime milli marş okuyarak başlanması kararlaştırılmıştır.
çatışması, İspanya’da BASK’ların, Fransa’da Korsikalılar’ın, Yeni yasaya göre; her sınıfta bayrak, milli marşın sözleri, ana-
Belçika’da Flamanlar’ın, Türkiye’de ise Kürtler’in sisteme baş- yasanın önsözü bulunacak ve ‘vatansever eğitim’ müfredatın
kaldırısı bu durumun en güncel örnekleridir. bir parçası haline gelecektir. Devlet televizyonu, hükümet, mil-
li ve bölgesel parlamentolar her toplantıdan önce milli marşı
127 ülkede yapılan araştırmalara göre azınlıkların % 75’i po- çalacak; yeni göreve alınan devlet memurları devlete bağlılık
litikleşmektedir. 233 etnik grup risk içinde yaşamaktadır. Bu yemini edecektir. 15 yaşındakilerin ilk kez kimlik kartı aldık-
grupların % 12’si çatışma, isyan, protesto ve siyasal örgütlenme larında devlete bağılık yemini etmeleri maddesi ise, son daki-
içinde bulunmaktadır (Aktaran; Yıldırım, 2006, s.194). kada yasadan çıkarılmıştır (Radikal, 05.03.2010).

sbd.anadolu.edu.tr 129
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

yaşanan toplumsal ve ekonomik değişim, farklı kül- sidir. O halde küreselleşme süreci hem kültürel ho-
türden topluluklara karşı kuşku ile bakmayı, ve hatta mojenleşme, hem de kültürel farklılaşma süreçlerini
daha da öteye giderek yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı, içermektedir. Appaduari’nin de belirttiği gibi, günü-
yeniden gündeme getirmiştir. İtalya ve Avusturya’da müz küresel karşılıklı ilişkiler içinde temel sorunlar-
sağ partilerin yükselişi ve iktidara gelmesi, Almanya dan biri “kültürel homojenlik ile kültürel heterojen-
ve Belçika’da yabancılara karşı katliamların yaşanma- lik arasındaki gerilim”dir (Appaduari, 1990, s.295).
sı, ABD’de ise zenciler ve çekik gözlülerin yanı sıra Toplumların türdeşleşmesi, paradoksal bir biçimde
Müslümanlara yönelik tepkilerin yükselmesi son de- yerelleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Türdeş-
rece çarpıcıdır. Bu bağlamda, klasik ulus milliyetçiliği leşmeye duyulan tepkinin etkisiyle, birçok toplumda
ve etnik milliyetçilik karşılıklı bir etkileşim içinde bir- batılı kültürel kodların reddedilişi ve batı tarzı hayata
birlerini tetikleyerek çeşitli sorunlara yol açmaktadır. direniş neticesinde, yerel kültürel değerlere daha sıkı
sarılma eğilimi giderek güçlenmektedir. Günümüzde
Ulus-devlet bir yandan bireyleri geleneksel cemaat milliyetçi ve dini değerlerdeki yükselişin başlıca se-
bağlarından koparmayı amaçlarken; diğer yandan bebi olarak, türdeşleştirici kültürel baskılar gösteril-
da ulusun tanımında ‘geleneksel’ bir kimliğe atıfta mektedir. Özellikle Amerikan hegemonyasının, din
bulunmaktadır. Ulus-devletin ortaya çıktığı ilk gün- ya da milliyetçiliğe militan bir tutumla sığınmayı art-
den beri var olan bu temel gerilim, son yıllarda ulusal tırdığı söylenebilir (Berger, 2003, s.10, 18).
sınırları zayıflatan ve geçirgenleştiren ‘küreselleşme’
yönündeki eğilimlerle giderek daha da derinleşmek- Günümüzde ulus-devlet ve milli kimlik farklılıkları
tedir. Bir yandan daha önceden var olup da bu za- erozyona uğramaya başlamıştır; ancak ulus-devletle-
mana dek bastırılmış azınlık kimliklerinin yeniden rin birdenbire tarih sahnesinden silineceğini zannet-
ortaya çıkması; öte yandan ulus-ötesi kitlesel göçler, mek büyük bir yanılgı olur. “Küreselleşmeyle birlikte
bugüne kadar bütünlüklü oldukları öne sürülen ulu- ulus devletler çağı geriledikçe, ulusal kimliğin saldır-
sal topluluklar içinde farklı kültürel kimliklere sahip gan ırkçılık tarafından yönlendirilen çok savunmacı
çok sayıda alt cemaatin oluşmasına yol açmıştır (Gü- ve çok tehlikeli bir biçimine dönülmektedir” (Hall,
lalp, 2007, s.12). “Her tür farklılık ve çeşitliliği içeren 1998, s.47). Kültürel anlamda küreselleşme (globa-
merkezî ulus-devletlerin güçlü kültürel kurumlarca lization) ile yerelleşme (localization) arasında ciddi
üretilen ve korunan kültürleri ve ulusal kimlikleriyle bir çekişme olduğu bir gerçektir. Küreselleşme, bir
birlikte zayıflamasının, daha küçük milliyetçiliklere taraftan birçok kurulu topluluğun dağılmasına ve yok
eşi görülmemiş bir fırsat sunduğu aşikârdır.” (Hall, olmasına neden olurken; diğer taraftan yerel bağlılık-
1993, s.55). ların ve kimliklerin güçlenmesine yol açmıştır. Ay-
rılıkçı etnik hareketler, köktendinci hareketler ya da
Kültürel küreselleşmenin34 “bir tüketim kültürü” ya- aşırı sağın yeni hareketleri, küreselleşmeye karşı bir
ratarak, toplumları homojenize etme etkisinin dışın- tepki ve yerele dönüş olarak yorumlanabilir.
da ve ona tamamen ters olan ikinci etkisi, mikro-mil-
liyetçilik akımlarını ve yerel kültürleri güçlendirme O halde, siyasal-sosyal hayatı dönüştürücü etkisi ile
milliyetçiliği bitireceği beklentisi yaratan küreselleş-
me, tam aksine, hem milliyetçiliğin homojenleştrici
34 Kültürlerarası etkileşim, küreselleşme ile birlikte kaçınılmaz yapısını çözerek mikro-milliyetçilere yol açmakta,
boyutlara ulaşmıştır. Tüm dünyayı aynı yaşam biçimini pay- hem de bütünlüğün kaybından kaygı duyan milletin
laşan, aynı beklentilere sahip olan ve aynı tüketim kalıpları milliyetçi karşıtlığını arttırmaktadır. Küreselleşmenin
sergileyen “tek bir pazar” haline getiren kültürel küreselleşme, ulusal düşünce, değer ve kurumlar üzerinde yarattığı
sermayenin küreselleşmesinin sonuçlarından biridir. Kültürle-
değişim, milliyetçiliğin küreselleşme karşıtı bir tutu-
rarası etkileşim, bir kültürün –Anglo-Amerikan kültürünün–
dünyanın birçok bölgesini etki altına alması şeklinde tek yön-
ma yönelmesine yol açmaktadır. Özellikle klasik mo-
lü olarak cereyan etmektedir. Kitle iletişim araçlarının ulusal dern milliyetçilik, liberal ve demokratik içeriklerini
sınır tanımayan (Hall, 1998, s.47) karşı konulamaz gücü, bu kaybederek; dar, katı, tepkici ve komplocu teoriler-
süreçte farklılıkları ortadan kaldırmakta ve toplumları homo- den beslenen bir niteliğe bürünmektedir. Küresel po-
jenize etmekte etkin bir rol üstlenmektedir. Merkez ülkeler, litik güçlerin manipülasyon tutumlarını öne sürerek
medya tekelleri ile tüm dünyayı tek bir kalıba sokma pahasına, siyaset üreten milliyetçi hareketler (radikal milliyet-
bir örnek tüketim kültürü oluşturmaktadırlar. Küresel tüke-
çilik) “işgal ve kurtuluş” söylemini yeniden inşa et-
tim kültürü; giyim-kuşam, beslenme tarzı, davranış kalıpla-
rı, eğlenme biçimlerini birbirine benzeştirerek, “toplumun mektedir. Tarih yeniden, hem de daha seküler ve katı
McDonaldlaştırılması”na hizmet etmektedir. milliyetçilik tonlarıyla yazılmaktadır.

130
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Değişimin hızının ve etkilerinin inanılmaz boyutlara özellikle çok güçlüdür.35 İster hayali ister gerçek teh-
vardığı günümüzde, bu süreci yaşayan bireyler için ditlere karşı, savunma tepkilerini körükleyen şey, yir-
gelecek birçok açıdan büyük belirsizlik ve güvensiz- minci yüzyılın üçüncü çeyreğinin karakteristiği olan
likler içermektedir. İnsanları güvensizlik ve ümitsiz- aşırı hızlı, temel ve eşine rastlanmadık sosyo-ekono-
liğe iten, korku ve risk yaratan gelişmelerin başında; mik dönüşümler ile milletlerarası nüfus hareketleri-
ulusal ve evrensel düzeyde ekonomik adaletsizliğin nin çalışmasıdır (Hobsbawm, 2006, s. 202, 203).
(gelir dağılımında dengesizliğin) giderek artması, ge-
niş kapsamlı ekonomik krizlerin görülmesi, hizmet Özellikle çağımızdaki aidiyet açlığı ve kimlik poli-
sektörünün ön plana geçişine paralel olarak çoğu iş tikasında ifade edilen keder ve yönsüzlük, insanları
alanının ve mesleğin geleceğini görememesi, sosyal yeni arayışlara yönlendirmektedir. Günümüzde daha
devlet anlayışının terk edilmesi, kültürel anlamda geniş ve daha güçlü aidiyetlere ihtiyaç duyulmakta-
milli kimlik ve değerler aşınırken insanların belirsiz- dır. Bu durum ‘öteki’ne duyulan korku ve öfkeden
lik ve güvensizliği yenmek için buralara sığınmaya ça- kaynaklanmaktadır. Çünkü ‘öteki’ çok yakında yaşa-
lışmalarının yol açtığı kimlik sorunları gösterilebilir maktadır; söz konusu yakınlık ise kitle iletişimindeki
(Koray, 2004). Değişimin hızı ve belirsizliği nedeniyle gelişmelerden ve uluslararası göçlerden kaynaklan-
artan güvensizlik algılamasının, (otorite, aile, din ve maktadır. Söz konusu göçler, kentlere kozmopolit
ulus gibi) toplumsal değer ve kurumlara daha sıkı bir yapı kazandırmış ve bu kozmopolit yapı kimlikler
sarılma eğilimi ile birlikte muhafazakârlığın yükse- arasındaki sürtüşmeyi arttırmıştır.
lişine katkıda bulunduğu söylenebilir. Milliyetçilik,
toplumsal ve ekonomik nedenler yanında, bireylerin Etnik ve komünal grupların, eski ya da yeni sanayi
iç dünyalarının toplumsal yapı karşısındaki beklenti- ülkelerine göç etmeleri farklı sorunlar yaratmaktadır.
lerine bir cevap olma potansiyeli taşımaktadır. Hızla Buralara göç edenler, güvensizlik ve nostalji duygu-
değişen toplumsal yapı karşısında bireyin yalnızlaş- sundan, karşılıklı yardım uğruna, kendileri gibi in-
ması ve güçlü bir “sığınak” araması, bu ihtiyaca cevap sanlara dışarıda gösterilen düşmanlığa tepkiden ve
verebilecek olan milliyetçi ideolojinin güçlenerek ya- özellikle mümkün olduğu yerlerde güçlü bir örgütle-
yılmasının yolunu açmıştır. yici niteliği olan seçim politikası aracılığıyla “mem-
leketlileri” ya da “hemşerileri”nin olduğu gruplara
Milliyetçiliğin doğuşuna sahne olan 18. yüzyıl, Batı yakınlaşmaktadır. Bu tür etnik kimlik hareketleri, sık
Avrupa’da dinsel düşünce çağının kapandığı, seküler/ sık zayıflık ve korkudan kaynaklanan tepkiler, mo-
dünyevi düşünce tarzının benimsendiği bir çağdır. Bu dern dünya devletlerini kendilerinden uzak tutmaya
döneme kadar, dinsel düşüncenin içinde barındırdığı yönelik barikatlar dikme girişimleri olarak karşımıza
kaderci anlayış, insanların bu dünyada çektiği sıkıntı- çıkmaktadır. Madalyonun diğer yüzüne bakıldığında
lar karşısında, ‘öteki dünya’da bu sıkıntıların sona ere- ise, eskiden daha türdeş olan kültürlerin göç, konuk
ceği müjdesini vererek onlar için bir bakıma yatıştırı- işçiler ve mülteci dalgaları nedeniyle karışmasının,
cı olmaktaydı. Bu düşüncenin ortadan kalkması ya da yerli halk ve kültürlerin güçlü etnik tepkilerde bulun-
zayıflaması insan bilincinde bir boşluk yaratmış, eko- malarına da yol açabildiği görülmektedir.
nomik ve doğuştan gelen eşitsizlikler ile her alanda
yaşanan sömürü karşısında birey, gelecek umudu için Göçmenlere yönelik savaş “Atlantik’in bir tarafında
sığınacağı yeni bir güç keşfetmiştir. Bir Alman, İtal- (ABD’de) ırksal, öbür tarafında (Avrupa’da) ise din-
yan ya da Türk olmanın gücünü keşfeden birey, din- sel” bir nitelik kazanmaktadır (Özyurt, 2005, s.218).
sel anlayışın aşınması ile bilincinde açılan bu boşluğu
milliyetçilik ile doldurmuştur (Uzun, 2003, s.146).
35 Ulus üstü yapıların çoğalmasına bağlı olarak ulus-devletin
kaybolan klasik statüsü karşısında, geleneksek vatandaşların
Günümüzde, “biz” olan grupları, kendilerine yabancı
geleneksel iktidar tarzlarının erimesi sonucu Habermas’ın
ve tehditkar “onlar”a karşı etnik/dilsel bir kimlik ta- bahsettiği “vatan cepheleri” ortaya çıkmaktadır. Vatan cephesi
kınmaya götüren duyguların gücü yadsınamaz. Bu söylemi demokrasiyle, eşitlikle ve evrensellikle çatışan bir mil-
duygular, yabancı düşmanlığının dünyada en yaygın liyetçiliği beslemektedir. Yabancılara karşı korku, vatan top-
kitle ideolojisi haline geldiği yirminci yüzyıl sonunda raklarına giren her veriyi tehdit olarak algılama, yabancı işgü-
cü ve yabancı sermayeye karşı çıkma, anti-Amerikancılık gibi
olgular bu milliyetçiliğin yeni değerleri olmaya başlamaktadır.

sbd.anadolu.edu.tr 131
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

İslam’ın camiler, başörtüleri ve çarşaflar ile giderek Küreselleşmenin, dünya ekonomisini birleştirmede
artan görünürlülüğü, batı Avrupa toplumlarındaki gösterdiği başarıyı, farklı toplulukları homojenleştir-
bazı gruplarda endişe ve hoşnutsuzluk yaratmaktadır. mede, yani tektipleştirmede de yakaladığını söylemek
Bununla birlikte 11 Eylül terör saldırıları sonrasında, pek de mümkün değildir (Noi, 2007, s.77). Postmo-
Müslümanların terörist olarak algılanması nedeniyle, dern küresel çağda, yapılan araştırmalar ve seçim so-
Amerika’da da Müslümanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nuçları göz önüne alındığında, dünyanın birçok ye-
ayrımcı politikalar son derece artmıştır.36 Avrupa’da rinde milliyetçiliğin ve milliyetçiliğe verilen desteğin
birçok ülkede, yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi ne- yükselen bir eğilim içerisinde olduğu görülmektedir.
gatif milliyetçilik unsurlarını içinde barındıran aşırı Bu yeni milliyetçiliğin, ya da milliyetçiliğin aşırı şekli
sağ partilerin milliyetçi sloganlarında, ülkelerinde olarak tanımlanan yeni-ırkçılığın, tikelci ve farklılıkçı
yaşanan birçok olumsuzluktan göçmenleri sorum- politikaların bir ürünü olduğu ileri sürülebilir. Çünkü
lu tuttukları ve özellikle de Müslüman göçmenleri
günümüzde farklılıklar daha görünür ve daha arzula-
Avrupa’nın günah keçisi yaptıkları görülmektedir.37 nır bir hal almakta; ancak bu farklılıklar, toplum içeri-
sinde “öteki”lerin inşasına ve sonrasında, farklı olan bu
36 11 Eylül saldırıları, Amerikalılarda çok büyük bir toplumsal “öteki”lerin dışlanmasına –farklılıkların ötekileştirilme-
travmaya neden olmuştur. Saldırılar iki yönlü psiko-sosyal bir sine– neden olmaktadır (Sönmez-Selçuk, 2011, s.322).
gelişmeye neden olmuştur: Bir yandan, ABD vatandaşları ola-
ğanüstü derecede korkmuş, ürkmüş, onurları zedelenmiştir; öte
yandan, bu korku ve endişe oranında (bütün büyük felaketlerde
Böylece, milliyetçilik 20. yüzyılda etnisitenin ortak soy
olduğu gibi) bir birine kenetlenmiş adeta ilk defa bu oranda ABD düşüncesinde yoğunlaşırken, 21. yüzyılla birlikte özel-
milliyetçiliği tetiklenmiştir. Hatta bu saldırı, sıkıntı, saldırganlık likle ‘öteki’nin vurgulandığı bir kimlik düşüncesine
ve nefret güdülerini tetiklemiş, bu duygular bir anda yön değiş- kaymıştır. Doğu – Batı karşılaşmasında ‘öteki’, din ek-
tirerek dış gruplara –özellikle Müslümanlara– karşı ön yargılı seninde konumlanmaya başlamıştır. Batı medeniyeti-
ayırıma, yeni ve farklı bir ırkçılığa yol açmıştır. Camilere saldı-
rılar düzenlenmesi, Müslümanların tecrit edilmesi, Ortadoğu ni Hıristiyanlık, Doğu medeniyetini ise İslam, Budizm
kökenlilerin vize başvurularının ek incelemeye tabi tutulması, ve Hinduizm oluşturmaktadır. Ancak, Batı karşısında
Ortadoğu kökenlilerin uçaklardan indirilmesi, bu sosyal tutum en geniş grubu Müslümanlar oluşturmaktadır. Böyle-
ve davranışların örnekleri olarak sayılabilir (Özer, 2007, s.19). ce, Batı (Hıristiyanlık) ile Doğu’nun (İslam) karşı kar-
Güvenlik gerekçesi ile Müslümanlara yönelik ayrımcı uygulama- şıya gelmesi pratiği ile karşılaşılmıştır. Günümüzde,
larına bir yenisini daha ekleyen ABD, 4 Ocak 2010 yılı itibariyle İslam küresel düzeyde bir milliyetçilik anlayışının ara-
biri hariç hepsi Müslüman 14 ülkeden gelen yolculara ‘potan- cı olma yolundadır. ‘Batı karşısında İslam’ düşüncesi,
siyel terörist muamelesi’ yapan bir güvenlik uygulaması başlat-
hem Batı devletlerinde hem de Müslüman devletlerde
mıştır. Selefi Bush’u anımsatan önlemlere yönelen ABD Başkanı
Barack Obama yönetimi, 14 ülkeyi ‘terörü destekleyen ülkeler’ güncel bir düşünce haline gelmektedir. Ancak, İslam
ve ‘ilgili diğer ülkeler’ diye listelemiştir. Bu nedenle de Nijerya, bir inanç sistemi, itikat ya da iman olmanın ötesine
Yemen, Somali, Pakistan, Suudi Arabistan, Suriye, İran, Irak, geçerek cemaat anlayışını öne çıkarmakta, bütünleşti-
Afganistan, Sudan, Lübnan, Libya, Cezayir ve Küba’dan doğru- rici ve mobilize edici bir unsur olarak işlevsellik kaza-
dan-dolaylı gelenler tam vücut taraması ve kapsamlı bagaj ara-
masına tabi tutulacaktır. Yolcuların giysi ve çamaşırlarının altın-
nıp sembolik bir sosyal kimlik aracı olarak karşımıza
dan bedenlerinin görülmesiyle silah varsa saptanan tam vücut çıkmaktadır (Altuntaş, 2004/05, s.183). İslam ülkele-
taraması, insan hakları ihlaline yol açmakla ve insan haklarına rinde, Batı karşısında tepkisel olarak doğan milliyet-
aykırı olmakla eleştirilmektedir (Radikal, 05.01.2010). çilik bağlamında artan terör kullanımı bir İslam kor-
37 Eurobarometre’nin 2000 yılında gerçekleştirdiği “Avrupa kusu yaratmakta; buna karşılık Batı’da da milliyetçilik
Birliği’nde Azınlık Gruplarına Karşı Tutumlar (Attitudes To- tepkisel olarak artmaktadır.
wards Minority Groups in the European Union)” araştırması,
Avrupa’daki Müslüman göçmenlere karşı olan tavır ve tutumu “Millet ile milliyetçiliğin çağrısı evrenseldir” diyen
çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. Araştırmada yöneltilen Smith’e göre: “İster övülsün, ister yerilsin, millet, aşıl-
sorulardan biri “Avrupa Birliği’nde çalışmak isteyen Müslüman-
ların kabul edilip edilmemesi”ne ilişkindir. Avrupalıların sadece
makta olduğuna dair hiçbir emare göstermemektedir,
% 17’si Müslümanların herhangi bir sınırlama olmaksızın kabul ve milliyetçilik popüler tahrip gücünden ve önemin-
edilmesi yönünde görüş bildirirken, % 58’i ise Müslümanların den bir şey kaybedecek gibi görünmüyor.” (Smith,
ancak sınırlamalar ile kabul edilebileceğini düşünmektedir. 2004, s.260). Ulusun yerine bir meşruiyet temelinin
Müslümanların hiç kabul edilmemesini düşünenlerin oranı ise belirmemesi; vatandaşlığın, siyasal katılmanın ve ver-
% 18’dir (Eurobarometer, 2000, s.30).
gilendirmenin mekânının hala ulus-devlet olması;
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (European Union Agency for –ABD ve Avrupa da dâhil olmak üzere– dünya ge-
Fundamental Rights)’nın 2008 yılında, 27 Avrupa Birliği üyesi nelinde milliyetçiliğin yükselişi ve milliyetçi tutum-
ülkede yaptığı “AB Azınlıkları ve Ayrımcılık” araştırmasında
ırkçılık, ayrımcılık, kökleşmiş dezavantajlar, ırkçı şiddet ve sal-
ların birçok ülkenin dış politikasına yansımaya baş-
dırıların Avrupa’daki birçok kişi için hayatın bir gerçeği olmaya laması, bu öngörüyü desteklemektedir. Her ne kadar
devam ettiği kaydedilmiştir (EU-MIDIS, 2009). ulus-devletin, eski işlevlerinin bir kısmını kaybettiği
132
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

ve eski gücünün aşındığına dair yoğun tartışmalar ve Toplumsal güçlerin, devletin güç kullanma tekeli-
bazı emareler bulunsa da; ulus-devlet günümüzde, ni ayrımsız uyguladığına ve laik yasalar aracılığıyla
uluslararası olarak tanınmış tek siyasal birlik yapısı kamu yararının ve ulusal çıkarların korunduğuna
olmaya devam etmektedir. Daha uzun vadeli bir ta- duydukları inanç, devlet ile toplum arasındaki ilişki-
rihsel bakış açısı ile bakan Hutchinson, ticaret ve ile- lerin yine milliyetçilikle meşrulaştırılarak sürdürül-
tişimin küreselleşmesinin aslında milliyetçilikleri teş- mesini sağlamaktadır. Herkese eşit olarak uygulanan
vik ettiğini ve millet oluşumuna katkıda bulunduğu- kuralların varlığı, ulusal birlik, toprak bütünlüğü ve
nu belirterek, “küreselleşmenin etnik kimlik ve millet devletin yönetsel gücüne aidiyetiyle belirlenen (dilsel,
oluşumunu aşındırmaktansa canlandıracağını” iddia dinsel ve eğitsel birliğin gelişimi ve ortak tarih bilinci-
etmektedir (Hutchinson, 2008, s.78). Schnapper’in nin yaratılması ile güçlenen) ulusal kimlik düşünce-
ifadesi ile “ulus, kolektif kimliğin ve tarihi süreklili- sini geliştirmiştir. Böylece, tarihsel gelişim sürecinde
ğin ayrıcalıklı mekânlardan biri olmayı sürdürüyor.” ve günümüzde, milliyetçi ideoloji ile belirlenen ulusal
(Schnapper, 1995, s.198). “Modern çağda, doğal top- kimlik ve ulusal egemenlik, devletin yaptırım gücü
lulukları parçalayan, ezen ve yapay kurallar dayatan, altında kapitalist ilişkilerin yeniden üretilmesini sağ-
kapitalizmdir. Kapitalist devletlerin, bunun peşinden layan ve eşit yasalarla toplumda devletin meşruluğu
yurtseverlikle ilgili duyguları kendi formlarında ve anlayışını yerleştiren modern devletin en önemli iki
çıkarlarında harekete geçirmede başarılı olmaları, acı temel unsurunu oluşturmaktadır. Kapitalist üretim
bir ironidir.” (Hall, 1993, s.56). ilişkileri ve sınıf çatışmaları var olduğu sürece de, bu
gerçeklik değişime uğrayacak gibi görünmemektedir;
Sonuç Yerine yani ister övülsün ister yerilsin, milliyetçilik önemin-
20. yüzyıl sonunda, küreselleşme ve artan yerel ha- den bir şey kaybetmeyecek ve kapitalist ilişkilerin
reketler geriliminde ulus devlet ile birlikte milliyetçi- yeniden üretilmesinde meşrulaştırıcı işlevini yerine
liğin de sonunun geldiği söylemi sıkça tekrarlanarak getirmeye devam edecektir.
dile getirilmiştir. Ancak milliyetçilik, kapitalizmin ya-
şadığı yeni süreçler, küreselleşme, medya ve iletişim Millet, aşılmakta olduğuna dair hiçbir emare gös-
teknolojisindeki gelişmelerle birlikte farklı boyutlar termemektedir. Aşağılanmış halklar için bir gurur
kazanıp varlığını sürdürmektedir. Artık, sınırları belli kaynağı, eşitlikçi bir motif ve demokrasi ile uygarlığa
bir ulus devleti temel alan milliyetçilik –demokrasi, katılmanın ya da kavuşmanın kabul edilmiş tarzı olan
çok kültürlülük, yönetişim gibi– düşünsel gelişme- milliyetçilik, popüler tahrip gücünden ve öneminden
lerin etkisi altında siyasal boyutta önemli değişimler bir şey kaybedecek gibi görünmemektedir.
yaşamaktadır.

Ulus olmanın/oluşturmanın bilinci şeklinde ifade edi-


lebilen milliyetçilik, dünya toplumlarının ulus-öncesi Kaynakça
toplumsal oluşumlardan, ulus olma aşamasına varma Altuntaş, N. (2004/05). “Yıldızı Sönmeyen Bir İdeolo-
sürecinin hem bir ürünü, hem de ideolojik aracıdır. ji: Milliyetçilik”. Doğu-Batı 30: 173-190.
Toplumlar uluslaştıktan sonra, zaman içinde yeni
özellikler kazanmışlar, yapısal değişikliklere uğramış- Anderson, B. (2009). Hayali Cemaatler – Milliyetçili-
lardır. Uluslar ve ulusal devletler, hala bireylerin birer ğin Kökenleri ve Yayılması. İstanbul: MetisYayınları.
toplumsal varlık haline geldikleri (toplumsallaştıkları)
ana siyasal/kültürel yapılar olma özelliğini sürdürmek- Appaduari, A. (1990). “Disjuncture and Difference
tedir. Bu bağlamda milliyetçilik de hem ideolojik, hem in the Global Cultural Economy”. Global Culture.
de duygusal alanda etkinliğini devam ettirmektedir. (Ed.) Mike Featherstone. London: Sage Publicati-
ons, 295-310.
Tarih sahnesinde var olmaya başladığı andan itibaren
günümüze kadar geçen süreçte, modern devletin te- Balibar, E. (2000). “Irkçılık ve Milliyetçilik”. Irk Ulus
mel söylemi, hukuksal düzenlemelerle sınıf çatışma- Sınıf – Belirsiz Kimlikler. E. Balibar – I. Wallerstein.
larını en aza indirmeye çalışmak ve bütün yurttaşla- içinde. İstanbul: Metis Yayınları, 50-87.
rın siyasal süreçlere katılımın sağlamak olmuştur. Bu
söylem doğrultusunda devlet, bütün sınıfları milli- Balibar, E. ve Wallerstein, I. (2000). Irk Ulus Sınıf –
yetçilik ideolojisiyle birleştirme amacını gütmektedir. Belirsiz Kimlikler. İstanbul: Metis Yayınları.
Evrensel ve eşit yurttaşlık hakları ise, devletin sürek-
liliğini sağlamakta olan kapitalist ilişkilerin milliyetçi Belek, İ. (1999). “Postkapitalist” Paradigmalar. İstan-
ideoloji ile meşrulaştırılmasını kolaylaştırmaktadır. bul: Sorun Yayınları.

sbd.anadolu.edu.tr 133
Dünden Bugüne Milliyetçilik: Küresel Dünyada Yükselen Sesler

Belek, İ. (2004). Esnek Üretim Derin Sömürü. İstanbul: Gülalp, H. (2007). “Giriş: Milliyete Karşı Vatandaşlık”.
NK Yayınları. Vatandaşlık ve Etnik Çatışma – Ulus Devletin Sor-
gulanması. (Haz.) Haldun Gülalp. içinde. İstanbul:
Berger, P. L. (2003). “Küreselleşmenin Kültürel Dina- Metis Yayınları, 11-34.
mikleri”. Bir Küre Bin Bir Küreselleşme. (Der.) Peter
L. Berger ve Samuel P. Huntington. içinde. İstan- Hall, J. A. (2008). “Milletleri Türdeşleştirmenin Ko-
bul: Kitap Yayınevi, 9-26. şulları”. 21. Yüzyılda Milliyetçilik. (Der.) Umut Öz-
kırımlı. içinde. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Boztemur, R. (2006). “Tarihsel Açıdan Millet ve Mil-
Yayınları, 15-34.
liyetçilik: Ulus-Devletin Kapitalist Üretim Tarzıyla
Birlikte Gelişimi”, Doğu-Batı 38: 161-179. Hall, S. (1993). “Melez Şahsiyetlerimiz”. Birikim. 1993
/ 45-46. İstanbul: Birikim Yayınları, 54-57.
Dieckhoff, A. ve Jaffrelot, C. (2010). “Giriş”. Milliyet-
çiliği Yeniden Düşünmek – Kuramlar ve Uygulama- Hall, S. (1998). “Yerel ve Küresel: Küreselleşme ve
lar. (Haz.) Alain Dieckhoff ve Christophe Jaffrelot. Etniklik”, Kültür, Küreselleşme ve Dünya Sistemi.
içinde. İstanbul: İletişim Yayınları, 9-19. (Der.) A. King. içinde. Ankara: Bilim ve Sanat Ya-
yınları, 39-63.
Dieckhoff, A. ve Jaffrelot, C. (2010b). “Küreselleşen
ve Bölgeselleşen Dünyada milliyetçiliğin Direnişi”. Harvey, D. (2003). Postmodernliğin Durumu. İstan-
Milliyetçiliği Yeniden Düşünmek – Kuramlar ve Uy- bul: Metis Yayınları.
gulamalar. (Haz.) Alain Dieckhoff ve Christophe
Jaffrelot. içinde. İstanbul: İletişim Yayınları, 335-356. Hassner, P. (2010). “Uluslararası İlişkilerde Milliyet-
çilik ve Şiddet”. Milliyetçiliği Yeniden Düşünmek –
Donnan, H. ve Wilson, T. M. (2002). Sınırlar – Kimlik, Kuramlar ve Uygulamalar. (Haz.) Alain Dieckhoff
Ulus ve Devletin Uçları. Ankara: Ütopya Yayınları. ve Christophe Jaffrelot. içinde. İstanbul: İletişim
Yayınları, 261-288.
Erdoğan, İ. (1995). Dünyanın Çarpık Düzeni – Ulus-
lararası İletişim. İstanbul: Kaynak Yayınları. Hirst, P. ve Thompson, G. (2003). Küreselleşme Sorgu-
lanıyor. Ankara: Dost Yayınevi.
EU-MIDIS (2009). “European Union Minorities and
Discrimination Survey”. European Union Agency Hobsbawm, E. (2006). Milletler ve Milliyetçilik. İstan-
for Fundamental Rights. bul: Ayrıntı Yayınları.

EurActiv. (23.12.2009). “Fransa’da ‘ulusal kimlik’ tartış- Horkheimer, M. (2005). Akıl Tutulması. İstanbul: Me-
ması başlatan Sarkozy’e aydınlardan ırkçılık tepkisi”. tis Yayınları.

EurActiv (02.09.2009). “Avrupa’nın orta yerinde dil ya- Hutchinson, J. (2008). “Milliyetçilik, Globalizm ve
sağı Slovakya- Macaristan arasında krize neden oldu”. Medeniyetler Çatışması”. 21. Yüzyılda Milliyetçilik.
(Der.) Umut Özkırımlı. içinde. İstanbul: İstanbul
Eurobarometer (2000). “Attitudes Towards Minority Bilgi Üniversitesi Yayınları, 77-100.
Groups in the European Union”. European Monito-
ring Centre on Racism and Xenophobia. Jameson, F. (1990). “Postmodernizm ya da Geç Ka-
pitalizmin Kültürel Mantığı”. Postmodernizm - Ja-
Frank, A. G. (2003). Dünya Sistemi. Ankara: İmge Ki- meson, Lyotard, Habermas. (Haz.) Necmi Zekâ.
tabevi Yayınları. içinde. İstanbul: Kıyı Yayınları, 59-116.
Geertz, C. (1994). “Primordial and Civic Ties”. Nati- Kalaycı, H. (2006/07). “Batılı Demokrasilerde Ayrı-
onalism. (Ed.) A. Smith - J. Hutchinson, Oxford: lıkçı Milliyetçilik: Quebec Milliyetçiliği”, Doğu-Batı
Oxford University Press, 29-34. 39: 9-30.
Gellner, E. (2007). Milliyetçiliğe Bakmak. İstanbul: İle- Karakaş, M. (2006). “Türkçülük ve Türk Milliyetçili-
tişim Yayınları. ği”, Doğu-Batı 38: 57-76.

Gönlübol, M. (2000). Uluslararası Politika (İlkeler, Kazgan, G. (2005). Küreselleşme ve Ulus-Devlet – Yeni
Kavramlar, Kurumlar). Ankara: Siyasal Kitabevi. Ekonomik Düzen. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversi-
tesi Yayınları.

134
Cilt/Vol.: 12 - Sayı/No: 3 (117-136) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Kedourie, E. (1994). Nationalism. Oxford: Blackwell Paz, O. (2000). “Şiir ve Modernite”. Modernite Versus
Publishers. Postmodernite. (Der.) Mehmet Küçük. içinde. An-
kara: Vadi Yayınları, 184-203.
Keyman, F. (2000). Küreselleşme, Devlet, Kimlik/Fark-
lılık: Uluslararası İlişkiler Kuramını Yeniden Düşün- Radikal. (27.10.2009). “Fransa 2.5 ay milli kimliğini
mek. İstanbul: Alfa Yayınları. tartışacak”.

Keyman, F. (2002). “Kapitalizm-Oryantalizm Eksenin- Radikal. (05.01.2010). “Müslüman yolcuya ayrımcılık”.


de Küreselleşmeyi Anlamak: 11 Eylül, Modernite,
Kalkınma ve Öteki Sorunsalı”. Doğu-Batı 18: 27-53. Radikal. (05.03.2010). “Slovakya’da milliyetçi reform”.

Koray, M. (2004). “Küreselleşme Süreci ve Ulus-Dev- Sabbagh, D. (2010). “Milliyetçilik ve Çokkültürlülük”.


let, Ekonomi, Siyaset Tartışmaları”. http://www. Milliyetçiliği Yeniden Düşünmek – Kuramlar ve Uy-
stratejik.yildiz.edu.tr/makale1.htm. (Erişim Tarihi: gulamalar. (Haz.) Alain Dieckhoff ve Christophe
11/11/2004). Jaffrelot. içinde. İstanbul: İletişim Yayınları, 131-147.

Kurubaş, E. (2008). “Etnik Sorunlar: Ulus-Devlet ve Et- Sarıbay, A. Y. (1992). Siyasal Sosyoloji. Ankara: Gün-
nik Gruplar Arasındaki İlişki”. Doğu-Batı 44: 11-41. doğan Yayınları.

Latouche, S. (1993). Dünyanın Batılılaşması. İstanbul: Schnapper, D. (1995). Yurttaşlar Cemaati: Modern
Ayrıntı Yayınları. Ulus Fikrine Dair. İstanbul: Kesit Yayıncılık.

Lenin, V. İ. (2006). “Sosyalist Devrim ve Ulusların Smith, A. D. (2002). Küreselleşme Çağında Milliyetçi-
Kendi Kaderini Tayin Hakkı”. Marksizm ve Ulusal lik. İstanbul: Everest Yayınları.
Sorun. V.İ. Lenin - J.V. Stalin. içinde. İstanbul: Ev- Smith, A. D. (2004). Milli Kimlik. İstanbul: İletişim
rensel Basım Yayın, 127-143. Yayınları.
Nairn, T. (1981). The Break-up of Britain. London: Somel, C. (2002). “Az Gelişmişlik Perspektifinden Kü-
Verso. reselleşme”. Doğu-Batı 18: 199-208
Nairn, T. (1997). Faces of Nationalism: Janus Revisited. Sönmez-Selçuk, S. (2011). Küresel Dönüşümün Kim-
London: Verso. lik Boyutu: “Öteki”nin İnşası. (Yayınlanmamış
Noi, A. Ü. (2007). Avrupa’da Yükselen Milliyetçilik. İs- Doktora Tezi). Dokuz Eylül Üniversitesi.
tanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. Şaylan, G. (1995). Değişim Küreselleşme ve Devletin
Oran, B. (1992). “Milliyetçilik Nedir, Ne Değildir, Na- Yeni İşlevi. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
sıl İncelenir?”. Birikim 45/46. Şaylan, G. (2002). Postmodernizm. Ankara: İmge Ki-
Özbudun, E. ve Keyman, F. (2003). “Türkiye’de Kül- tabevi Yayınları.
türel Küreselleşme”. Bir Küre Bin Bir Küreselleşme – Tözüm, H. (2002). “Küreselleşme: Gerçek Mi, Seçe-
Çağdaş Dünyada Kültürel Çeşitlilik. (Der.) P. Berger nek Mi?”. Doğu-Batı 18: 147-167.
ve S. P. Huntington. içinde. İstanbul: Kitap Yayıne-
vi, 303-326. Uzun, T. (2003). “Ulus, Milliyetçilik ve Kimlik Üzeri-
ne Bir Değerlendirme”. Doğu-Batı 23: 131-154.
Özer, A. (2007). “11 Eylül, Bölünen Dünya, Hunting-
ton ve Çatışma”. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi Wallerstein, I. (2002). Tarihsel Kapitalizm. İstanbul:
4 (2): 1-23. Metis Yayınları.
Özkırımlı, U. (2008). Milliyetçilik Kuramları: Eleştirel Wallerstein, I. (2004). Modern Dünya-Sistemi (Cilt I).
Bir Bakış. Ankara: Doğu Batı Yayınları. İstanbul: Bakış Yayınları.
Özyurt, C. (2005). Küreselleşme Sürecinde Kimlik ve Yıldırım, E. (2006). “Küreselleşen Dünyada Milliyet-
Farklılaşma. İstanbul: Açılım Kitap. çilik”. Doğu-Batı 38: 181-199.

sbd.anadolu.edu.tr 135

You might also like