Professional Documents
Culture Documents
Şefik Hüsnü Değmer'in Türkiye Sol Hareketi İçindeki Yeri PDF
Şefik Hüsnü Değmer'in Türkiye Sol Hareketi İçindeki Yeri PDF
Şefik Hüsnü Değmer'in Türkiye Sol Hareketi İçindeki Yeri PDF
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ
(SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI
Ankara-2003
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ
(SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI
Özge Unsur
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Ömür Sezgin
Ankara-2003
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ
(SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI
Tez Danışmanı:
Böyle bir araştırma yapmaya yönelmemin nedeni, büyük ölçüde, 1960 öncesi
sol akımların “Türkiye Sol Tarihi” üzerine yapılan değerlendirmelerde göz ardı
edilen bir olgu olduğunu düşünmemdi. Özel olarak Şefik Hüsnü Değmer’in bu sol
akımlar içindeki yerini inceleme fikri ise, Türkiye Solu üzerine bir çalışma yapmayı
düşündüğüm sıralarda, Vedat Türkali’nin 1999 yılında yayımlanan “Güven” isimli
romanını ve Metin Çulhaoğlu’nun Türkiye solunun bu unutulmuş dönemi ile ilgili
değerlendirmelerini okumamla zihnime doğdu.
Bu çalışmayı yapmamı sağlayan yazarlar yanında, çalışmam boyunca bana
yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Ömür Sezgin’e, konuyla ilgili Arşiv
belgelerinden yararlanmama yardımcı olan Türkiye Sosyal Tarih ve Araştırma Vakfı
(TÜSTAV) yetkili ve çalışanlarına, manevi destek sağlayan aileme, arkadaşlarıma ve
Algın Okursoy’a teşekkür ediyorum.
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ.................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
iv
2. SINIFLAR VE SINIF MÜCADELESİ..................................................... 52
A. Sınıfların Konumlanışı.......................................................................... 52
B. Aydınlar................................................................................................ 55
İKİNCİ BÖLÜM
A. Viyana Konferansı................................................................................ 84
v
C. Geçici Merkez Komitesinin Oluşturulması .......................................... 93
SONUÇ.................................................................................................................. 144
vi
KAYNAKÇA........................................................................................................ 150
KRONOLOJİ......................................................................................................... 165
ÖZET..................................................................................................................... 169
SUMMARY........................................................................................................... 170
vii
GİRİŞ
Genel olarak TKP hakkında, özel olarak da Şefik Hüsnü Değmer üzerine bir
araştırma yapmanın belirli güçlükleri taşıdığının bilinmesi gerekir. Bu zorlukların
başında bazı kişi ve hareketlerin TKP’yi tabulaştırmaları ve onu eleştirel bir gözle ele
almamaları gelmektedir.
Ancak TKP belgelerinin bir bölümü hala daha gün ışığına çıkarılmamıştır.
Ayrıca bazı yorumcuların da varolan belgeleri aktarırken tahrifatlara girişmiş olduğu
da ileri sürülmektedir. Bu yüzden inceleme yaparken, bu türden yayınların
ayıklanması gerekmektedir. Tevetoğlu (1967) ve Sayılgan (1972)’ın yapıtları bu
çerçevede değerlendirilebilir.
Ayrıca TKP’nin 1925 sonrası dönemde illegal bir parti oluşu, incelediğimiz
döneme ait bir tarih yazıcılığını engelleyen önemli nedenlerden biri olmuştur.
Örneğin 1940’lı yıllarda Partinin genel sekreterliğini yapan Reşat Fuat Baraner, bu
durumun açıklamasını “Örgütsel bağları reddederdik, yazarsak kabul etmiş oluruz.”
şeklinde yapmıştır. 1946 yılında çok-partili rejime geçilinceye kadar, Parti
kadrolarının yazdığı herhangi bir tarihsel veya anı nitelikli belge bulunmamaktadır.
1
1946 yılındaki göreceli özgürlük ortamından etkilenen Şefik Hüsnü ise Partinin
tarihini yazmaya çalışmış fakat hemen arkasından bu belgeler evinde yakalanmış ve
üstelik de mahkemeye “itiraf” olarak sunulmuştur.
Bu çalışmanın öne sürdüğü tez ise, her iki yaklaşımdan da farklı olarak, Şefik
Hüsnü’nün Türkiye sol tarihinde, solu “Kemalizmin solu”na indirgeyen örneklerden
(Örneğin TKP’de Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir) ayrıldığı ancak
onun görüşlerinin ve önderliğini yaptığı hareketin tarihsel nedenlerden dolayı
Kemalizm’den bağımsız olarak ortaya çıkamamış ve gelişememiş olduğudur.
2
2. Uluslararası konjonktür: Yine 1919-1923 dönemine ait başka bir
gözlem, Türkiye’deki sol hareketin ana çizgileriyle Komintern’in
etkisi altında gelişmiş olduğudur. Türkiye’nin konumu, Komintern
prizmalarından ve Sovyetler Birliği-Türkiye ilişkileri ekseninde
değerlendirilmiştir.
3
üzerindeki somut ifadesi ise, Kemalizm’in onu yakın ve uzak konumlardan
savuşturmaya çalışması olmuştur.
Sovyet devriminin Türkiye üzerindeki etkilerinin bir diğer ayağı ise, 1919-
1925 yılları arasında gelişen Türkiye sol hareketidir. Bu dönemde, Şefik Hüsnü’nün
önderliğini yaptığı TİÇSF’nin (1919-1925) yanı sıra, 1919-1923 yılları arasında
faaliyet göstermiş başka sol partiler de bulunmaktadır. Pek çok yeni partinin
kurulduğu bu dönemde solun yapısı, oldukça parçalı bir görünüm arz etmektedir. Bu
dönemde kurulan sol partileri, “İkinci Enternasyonal çizgisinde”, “Millici güçlerin
etkisi altında” ve “Üçüncü Enternasyonal çizgisinde” olmak üzere üç başlık halinde
inceleyeceğiz. Bu, hem partiler ilişkileri göstermek hem de Şefik Hüsnü’nün
önderlik ettiği TİÇSF’nin Türkiye solu içindeki konumunu anlamak açısından önem
kazanmaktadır.
İkinci bölümde ise Şefik Hüsnü, 1925 yılında tüm sol grupları çatısı altında
birleştiren bir Kongre toplamış ve bu tarihte yürürlüğe konan Takrir-i Sükun Kanunu
ile illegale itilmiş TKP’nin lideri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bölümü, TKP’nin
faaliyetlerini ve Şefik Hüsnü’nün görüşlerini değerlendireceğimiz iki kısım halinde
inceleyeceğiz.
4
gelen muhalif bir hareketle karşı karşıya bulunduğu görülmektedir. Parti içinde 1929
yılında oluşan bu grup, “Nazım Hikmet Muhalefeti” başlığı altında incelenecektir.
5
gerektiği düşüncesi ile- bir yüksek lisans tezinin sınırlılıkları da göz önünde
bulundurularak çalışmaya dahil edilmemiştir.
6
BİRİNCİ BÖLÜM
1
P. Dumont, “20. Yüzyıl Başları Osmanlı İmparatorluğu İşçi Hareketleri ve Sosyalist Akımlar Tarihi
Üzerine Yayımlanmış Kaynaklar”, Toplum ve Bilim, 1977, s. 31.
2
Osmanlı’daki azınlıklarda sosyalist ve milliyetçi akımlar için bkz. M. Tunçay, E.J. Zürcher (der),
Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik, İstanbul, 2000.
3
P. Dumont, ibid, s.31.
7
1. TANZİMAT’TAN İKİNCİ MEŞRUTİYET’E SOSYALİZM VE
KOMÜNİZM ÜZERİNE GÖRÜŞLER
4
K. Sadi, Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, der. M. Tunçay, 1994, İstanbul, s. 45.
5
Bir İbret yazarı olan Namık Kemal Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye ile ilgili yayın yapan Alman
profesörleri tarafından, Komün savunucusu olarak dünyaya ilan edilmiştir. Bu konu hakkında geniş
bilgi için özellikle K. Sadi’nin yapıtına (ibid., s. 82-92)) bakılabilir.
6
İ. Akdere, Z.Karadeniz, Türkiye Solunun Eleştirel Tarihi, 1996, İstanbul, s. 17,18.
7
Bu Osmanlı aydınlarının “naif” olarak nitelendirebileceğimiz savunularına karşın, Ali Rıza Paşa
hükümeti, bu yazılarda tehdit edici bir yan görmüş olmalı ki, Enternasyonal savunucuları için gözdağı
yüklü bir emirname yayımlamıştır. Beyannamede, “malların ortak bölüşümü” ve “hükümetin ortaklaşa
idare edilmesi” gibi sakıncalı fikirlerin İmparatorluk sınırlarına girmemesi için gerekli tedbirlerin
alınacağı vurgulanmıştır. Bkz. ibid, s. 19-20.
8
İbid, s. 18.
8
Birinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, komünizmi bir mal ortaklığı olarak
reddeden anlayış devam ederken, komünizmin karşısında sosyalizmi savunan ve
İslamiyet’le sosyalizmi bağdaştırmaya çalışan yazarlar göze çarpmaktadır. Örneğin,
Tercüman-ı Şark gazetesinin Yazıişleri Müdürü Şemsettin Sami, 1878’de yazdığı bir
makalesinde, “Sosyalizm, insanlık toplumunun hüsnü iradesiyle, refah ve
mutluluğunu ve istisnasız olarak bütün fertlerin eşitliğini hiç kimsenin doğal
haklarını çiğnemeyerek sağlayan; hak ve adaletin meydana çıkmasını ve doğal
nimetlerden herkesin bol bol yararlanmasını ve pay almasını sağlayan bir selamet
yoludur” diye sosyalizmi överken, komünizmi yerin dibine batırarak, savunduğu
sosyalizmin komünizmden farklı bir şey olduğunu iddia ediyordu: “Komünizm,
insanı hayvan yapmakta ve değişmeyen –yani ezeli ve ebedi olan- mukaddes ahlak
yasası bu doktrini meşru saymamaktadır.” 9
9
Şemsettin Sami’nin, Gotha programını benimsediğini ve bu programın her bendinin İslamiyet’e
uygun olduğunu söylemesi de dikkate değerdir. Bkz. K. Sadi, 1994, s. 111.
10
Ş. Güzel, Türkiye’de İşçi Hareketi, İstanbul, 1993, s. 56.
11
Bu sayılar, gerçekleşen bütün grevleri değil, yalnızca elimize ulaşmayı başarabilen grevleri
yansıtmaktadır. Osmanlı basınında uygulanmakta olan sansür ve diğer benzeri sebeplerle, kayıtlara
geçmemiş çok sayıda başka grevler de bulunmaktadır.
12
Y.S. Karakışla, “Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908 Grevleri”, Toplum ve Bilim, 1998, s. 188.
9
2. İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE SOSYALİZM VE İŞÇİ
HAREKETLERİ
1908 grevleri sırasında, sayısını bildiğimiz 30 grevde toplam 42728 işçi grev
yapmıştır. Oya Sencer ise yaklaşık 100000 dolayında işçinin 1908 Grev Dalgası’na
katılmış olduğunu tahmin etmektedir. 16 Karakışla’ya göre, Osmanlı sanayi işçilerinin
en az yarısının 1908 Grev Dalgası’na katılmış olduğu açıktır. 17 Özellikle İstanbul’da
bu dönemde çıkan grevlerin en önemlileri, demiryolu ve ulaştırma alanında
olmuştur. 18
13
K. Sadi, 1994, s. 131.
14
P.Dumont, 1977, s. 240; Ç.Keyder, 1989, s. 64; Ç.Keyder, 1987, s. 76, aktaran, Y.S.Karakışla,
1998, s. 188.
15
ibid, s. 188.
16
O.Sencer, 1969, s. 205, aktaran: Y.S.Karakışla, ibid, s.188.
17
ibid, s. 188.
18
M. Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-I: 1908-1925, İstanbul, 2000, s. 29.
10
kaynaklanmış olmalarıdır. Karakışla, 1908 grevlerini incelerken bir tek siyasi grevle
karşılaştığını ifade eder. Bu da, Selanik’te bulunan restoranlarda çalışan garsonların,
Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını tek taraflı olarak ilan
etmesinden kısa bir süre sonra, 14 Eylül günü şehri ziyaret etmeye gelen Bulgarlar’ı
protesto etmek için gerçekleştirdikleri grevdir. 19
1908 yılında meydana gelen grevleri zorla bastıran hükümet, bir yandan bu
hareketlerinde hukuki bir belgeye dayanma gereği duyduğu bir yandan da yabancı
sermayeye teminat vermek zorunda kaldığı için Tatil-i Eşgal Kanunu’nu ilan
19
Y.S.Karakışla, 1998, s. 193.
20
Özellikle Hüseyin Avni Şanda, Oya Sencer ve takipçileri (O.Sencer, 1969, s. 197) Aktaran,
Y.S.Karakışla, 1998, s.195. Biz bu çalışmada benzer görüş ve Karakışla’nın belirttiği isimlere ek
olarak Lütfü Erişçi ve İ. Akdere-Z. Karadeniz’e yer vereceğiz.
21
ibid, s. 188.
22
Ş. Güzel, 1993, s. 62.
23
Hüseyin Avni, grevlerin “ecnebi sermayesine karşı” gerçekleştiğini ifade etmiştir. Bkz. M. Tunçay,
2000, s. 31.
24
Tunçay Hüseyin Avni ile benzer bulduğu Erişçi’nin yorumuna da yer vermiştir. Lütfü Erişçi’ye
göre 1908 yılında saray istibdadının yıkılmasında işçi sınıfının amiller arasında olduğu inkar
edilemez. Ağustos ve Eylül aylarında başlayan 30 grev de iş şartlarının haklı tepkisi değil, Meşrutiyeti
tamamlayan tezahürlerdir. Erişçi’nin “Türkiye’de İşçi Sınıfının Tarihi” isimli eserinden (s. 8-9)
aktaran Tunçay, 2000, s. 31. İlhan Akdere ve Zeynep Karadeniz (1996, s. 46) de tüm bu yorumlarla
bütünleşen görüşler ifade etmişlerdir. Yazarlara göre, 1908 yılında başlayan işçi eylemleri “özünde
sermayeye yönelik bir tepkinin ifadesi”ydiler.
25
M. Tunçay, 2000, s. 31.
11
etmiştir. Tunçay’a göre, bu kanunda geniş bir genel hizmet anlayışından hareket
edilerek, bu kavrama giren kurumlarda sendika kurulması yasaklanmış ve kurulmuş
olan sendikalar feshedilmiştir. Grev hakkı çok kısıtlanmış ve anlaşmazlıkların
öncelikle uzun bir uzlaşma sürecinden geçmesi öngörülmüştür. Bununla birlikte
İttihat ve Terakki’nin siyasal özgürlüğü tamamen yok ettiği 1913 yılına kadar,
birtakım işçi hareketleri devam edebilmiştir. 26
26
M. Tunçay, ibid, s. 30.
27
Z. Toprak, “Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne Sendikal Gelişmeler: İstanbul Umum Deniz ve
Maden Kömürünü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti”, Toplum ve Bilim, 1988, s. 141-142.
28
1325 (1910) tarihli Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi uyarınca kurulmuş bu işçi örgütlerine birkaç
örnek verelim: Ekmekçi Amele Cemiyeti (1910), Markasya Deniz Amelesi Cemiyeti (1911), Hammal
Esnafı Cemiyeti (1911).
12
fabrikacısına son derece çeşitli uğraş biçimlerini ve toplumsal kategorileri
barındırmıştır. 29
Sadece İstanbul’u kapsamına alan bu talimat, 7 Mayıs 1912 tarihli aynı ismi
taşıyan talimatla tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Bu mevzuatın ilk maddesi uyarınca,
bundan böyle esnaf, “lonca” yerine “cemiyet” kuracaktır.
Türk unsurunun hakim olduğu, “sosyalist” adı ile kurulan ilk parti olan
Osmanlı Sosyalist Fırkası (OSF) ise, 1910 Eylül’ünde Hüseyin Hilmi tarafından
kurulmuştur. OSF’nın gazetelerde de yayımladığı parti programında anayasal
yönetim, genel oy hakkı, grev ve sendika yasaklarının kaldırılması, herkese parasız
eğitim hakkı, günde sekiz saat çalışma ve sigorta hakkı gibi genel talepler yer
almakta, bunun yanı sıra yerel yönetimlerin ve belediyelerin güçlendirilmesi
öngörülmektedir. Program, ekonominin devletleştirilmesi dışında, liberal demokrasi
çerçevesini aşmamaktadır. 30
29
Z. Toprak, 1988, s. 144.
30
M. Tunçay, “Amelenin Sürekli İstihdamına Dair Kanun Teklifi (1911)”, Toplumsal Tarih, 1996c,
s. 21-23.
31
C. Okay, “Bezirganlar Cemiyeti Burjuva Toplumu”, Toplumsal Tarih, 1996, s. 42.
32
M. Tunçay, 2000, s. 32.
33
K. Sadi, 1994, s. 394.
13
OSF’nin dinle olan ilişkisinin ise bir uzlaştırma çabası olarak, daha çok
İslamiyet’i sosyalizm için bir dayanak haline getirmek olduğu söylenebilir. 34
Türkiye’nin biten bir imparatorlukla doğan yeni bir milli devlet arasında
geçen dönemi (1918-1922), Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın içine girdiği
yeni koşullar çerçevesinde anlam kazanmaktadır. 1917 Ekim Devrimi ile Çarlık
Rusya tarihten silinmiş ve yerini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne
bırakmıştır. Bu rejim doğuyu temsil ederken, karşı tarafta ise batılı devletler yer
almaktadır. Türkiye’nin bu dönemdeki konumu, bu iki ideolojik blok arasında ele
alınmalıdır. 37
34
Tunçay (ibid, s. 33), Osmanlı’da sosyalizm ve İslam ilişkisi ile ilgili olarak, “ulemadan bir zat” olan
Abdülaziz Mecdi örneğini verir. Her iki anlayışı karşılaştıran Tunçay, Abdülaziz Mecdi’nin
sosyalizmi kullanmaya kalkışan bir Müslüman, Hilmi’nin ise İslam’dan faydalanmak isteyen bir
sosyalist olduğunu yazar.
35
ibid, s. 38.
36
Bu dönemde sosyalist, komünist veya işçi adı ile kurulan partilerin çok çeşitlilik arz etmeleri
yüzünden, “sol akımlar” şeklindeki genel bir tanım tercih edilmiştir.
37
T.Z.Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler-II, İstanbul, 1999, s. 29.
38
Şefik Hüsnü, “Ekim İhtilali ve Türkiye”, Aydınlık, sayı 27, Kasım 1924, Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, İstanbul, 1997, s. 227-228.
14
Osmanlı İmparatorluğu’nda aydınların düşünce dünyasına yabancı olan
sosyalist düşünce ve akımlar, 1918 yılına ancak sınırlı bir miras taşımıştı. 1919
yılında ortaya çıkan ve özellikle 1920 ve 1922 yıllarının ikinci yarısında canlanan
solcu eylem ve örgütlenmelerin ise, öncelikle Kurtuluş Savaşı’nın yönetici
kadrosuyla Sovyetler arasındaki ilişkiler ışığında ele alınması gereken bir konu
olduğu düşünülmektedir.
39
M. Tunçay, 2000, s. 73.
40
F. Claudin, Komintern’den Kominform’a (Cilt 1), İstanbul, 1990, s. 321.
41
M. Tunçay, 2000, s. 73.
15
olduğu görülmektedir. 1919 yılı içindeki bu yazışma ve tartışmaların genel havasına
bakıldığında, savaşı yöneten kadronun, iki seçenek üzerinde durduğu görülmektedir:
İngilizler’i yola getirmek ve Bolşevik yönetimi kurmak.
42
R.N. İleri, Atatürk ve Komünizm, İstanbul, 1970, s. 79.
43
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1860.
44
Aktaran, R.N.İleri, ibid, s. 103.
45
Bu anayasa, sonradan yok edildiği için, içeriği hakkında bir bilgiye ulaşamıyoruz.
46
R.N. İleri, ibid, s. 197.
16
olduğumuzu ve bunun da mümkün olduğu kadar
gürültüsüzce olmasını ittifakla uygun bulmuştuk. 47
Tunaya, bu yaklaşımların “bir siyasi tedbir” olarak belirdiğini ifade etmiştir.
1920 başlarında, Müdafa-i Hukukçuların tespit etmiş oldukları “Vaziyetin
Muhakemesi” gereğince, Meclis doğuya (Sovyetler Birliği’ne) ne kadar yakınlaşırsa
Batı ile amacına daha uygun ve daha az fedakarlığı gerektiren bir uzlaşma
sağlayabileceğini düşünmüştür. 48
47
Kazım Karabekir’in 3 Ağustos 1920 tarihli “Büyük Millet Meclisi Başkanlığına” başlıklı telgrafı,
aktaran, R.N.İleri, 1970, s. 126.
48
T.Z.Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), İstanbul, 2002, s. 79.
49
Bu sindirme operasyonunu, Çerkez Ethem ve kuvvetlerinin bastırılması ve 2. başlık altında
inceleyeceğimiz Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmeleri, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’na
yönelik kovuşturma başlatılması, Resmi TKP’nin kapatılması olarak özetleyebiliriz.
50
M. Tunçay, 2000, s. 104.
17
2. SOL ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: 1919-1925 YILLARI ARASINDA
SOL PARTİ VE KURULUŞLAR
Sol akımların ve işçi hareketlerinin asıl gelişme dönemi ise 1919-1923 yılları
arasında olmuştur. 1919-1923 dönemindeki “sol” adı altında kurulan partileri üç
grupta inceleyebiliyoruz:
51
M. Tunçay, “İşçi Sosyalist Fırkası 1921”, Tarih ve Toplum, 1990e, s. 7.
52
M. Tunçay, 2000, s. 42.
18
1920’de kurulan, Büyük Millet Meclisi’nde Halk Zümresi adını taşıyan ve
çoğunluğunu eski İttihatçıların oluşturduğu güçlü bir meclis grubuna dayanan Yeşil
Ordu, bir çeşit İslam sosyalizmine yakın görünmekle beraber, faaliyetlerinin Mustafa
Kemal’in bilgisi dahilinde olduğu da bilinmektedir. Bu bölüm açısından önemli olan
bir diğer başlık, Mustafa Kemal’in solu denetim altına almak ve Sovyetler’in
desteğini tek başına elde edebilmek için kurdurduğu Resmi TKP’dir.
Mete Tunçay’ın aktardığı bir şemaya göre 53, kökenini Almanya’da bulunan
devrimci bir gruptan (Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası) alan ve bu grubun Türkiye’ye
gelmesinden kısa bir süre sonra Şefik Hüsnü’nün önderliğinde birleşen TİÇSF, daha
önce kurulmuş olan Sosyal Demokrat Fırkası ve Türkiye Sosyalist Fırkası’ndan
beslenmiştir.
53
M. Tunçay, 2000, s. 274.
54
ibid, s. 274.
19
çalışmamızın ikinci bölümünde inceleyeceğimiz 1925 Kongresine kadar Türkiye
solunun gündemini meşgul etmiştir. 1925 yılına kadar, bu sol partilerin birbirleri ile
ilişkileri de oldukça sorunlu ve tartışmalı görünmektedir. Bu çalışmada, bu
tartışmaları da aktarmaya çalışacağız.
55
Sovyetler’in İttihatçılara olan desteğini anlamak açısından, 1999 yılında yayımlanan on iki belge
konuya ışık tutmaktadır. Ekim 1921 tarihli olan bu mektuplar, Kemalistlerin Londra Konferansı ile
batıya yaklaşma eğilimi göstermesi dolayısıyla, Sovyetler’in Enver ve yandaşlarını bir alternatif
olarak görmeleri ve yedekte tutmak istemeleri ile ilgilidir. Ancak Enver, Kemalist yönetim ile
zıtlaşmayı göze almayan Sovyetler’den beklediği desteği alamaz ve Mayıs 1922’de Politbüro kararı
ile İngiliz ajanı ve Doğu halklarının düşmanı olarak ilan edilir. Bkz. H.Kakınç, “Mustafa Suphi ve
Yoldaşlarını İttihatçılar Mı Öldürttü”, Toplumsal Tarih, 1999, s.30-34.
56
1920 Mayıs sonunda Azerbaycan’da gerçekleşen devrim sonrasında, buraya gelen Mustafa Suphi
tarafından bir çoğu partinin dışına atılmışlardır. Mustafa Suphi’nin başkanlığındaki örgütlenmeyi
“Yurtdışı TKP ve Mustafa Suphi” başlığı altında inceleyeceğiz.
57
Tunçay, 2000, s. 75.
58
ibid, s. 76.
20
İttihatçılar’ın Halk Zümresi ve Mesai Programlarında göze çarpan en önemli nokta,
bir “halkçılık” savunusudur. 59
59
M.Tunçay, Mesai: Halk Şuralar Fırkası Programı, Ankara, 1972, s. 18.
60
ibid, s. 6-7.
61
M. Tunçay, 2000: s. 85.
62
ibid, s. 85.
21
Çerkes Ethem’in bu örgüte katılması, Mustafa Kemal’in örgütün faaliyetini
durdurmak için harekete geçmesine sebep olmuştur. Yeşil Ordu, 1920 sonbaharında
kesin olarak feshedilmiştir. 63
Resmi TKP’nin Anadolu’da Yeni Gün isimli bir yayın organı bulunmaktadır.
Yunus Nadi, bu gazetedeki yazılarında, temelde “Adına Bolşeviklik denilen bir Rus
komünizmi olduğu gibi, bir Türk komünizminin de var olduğunu ve olacağını"
savunduğu görüşlerini beyan etmiştir:
63
Tunçay, 2000, s. 85-89.
64
Tunçay, 1972, s. 18.
65
Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF), “Üçüncü Enternasyonal’e Bağlı Örgütlenmeler” başlığı
altında incelenecektir.
66
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1870. Bu belgede göze çarpan
önemli bir nokta, Mustafa Kemal’in İttihatçılarla aynı saiklerle hareket etmekte olduğudur.
67
M. Tunçay, 2000, s. 92.
22
Bu esasa göre, bir Türk'ün Ben Bolşevik oldum demesi, Ben
Rus oldum demesinden farksız iken, işin farkında olmayan
bizler Türk Bolşevik Gazetesi bile yayımlıyoruz. 68
“Anadolu'da Yeni Gün” gazetesinin resmi TKP'nin resmen kurulduğunu
bildiren sayısında, “Tarihi Vazife” 69 başlıklı bir makale vardır. Bu makalede, Türk
milletinin sosyalizm akımını bilip öğrenmesi gerektiği belirtilmekte, Türkiye'yi
yönetenlerin hepsinin emekçi olduğu iddia edilmektedir :
68
K.Sadi, 1994, s. 453.
69
Mustafa Suphi’nin de aynı isimle “Yeni Dünya” gazetesinde yayımlanan bir yazısı bulunmaktadır.
Bu önemli ayrıntının, Mustafa Suphi’nin TKP’si ile bir rekabet içinde olunduğunun bir göstergesi
olduğu düşünülmektedir.
70
K.Sadi, 1994, 460.
71
M. Tunçay, 2000, s. 94.
23
B. II. Enternasyonal Paralelindeki Örgütlenmeler:
1920 yılında yapılan TSF’nin ikinci kongresinde kabul edilen tüzükle partinin
tamamen Hüseyin Hilmi’nin diktatörlüğü altına sokulmasından ve çok geçmeden
partinin bölünerek Hilmi’nin yolsuzluk gibi iddialarla suçlanmasından sonra partiden
kopmalar meydana gelmiştir. TSF’ndan ilk ayrılma 1921 yılında gerçekleşmiştir.
TSF lideri Hüseyin Hilmi ile anlaşamayan partililer, bu tarihte partiden ayrılarak,
Türkiye İşçi Sosyalist Fırkasını kurmuşlardır. Bu partinin Marksist bir siyasal parti
olmaktan çok, “dayanışma ve yardımlaşma” amacı ile kurulduğunu belirtmek
gerekir. Fırkanın adı içinde “sosyalist” sözcüğü olması dışında, nizamnamesinin
hiçbir maddesinde sosyalizme ilişkin bir cümle geçmediği görülmektedir. 76
72
M. Tunçay, 2000, s. 39.
73
ibid, s. 41.
74
Bu partinin hazırladığı bir rapora göre, TSF şu örgütleri kurmuştur: İstanbul’da Elektrik Şirketi
İşçileri Derneği, Tramvay Şirketi İşçileri Derneği ve Deri İşçileri Derneği; Taşrada Hereke Kumaş ve
Halı Fabrikası Sendikası, Anadolu Demiryolu İşçileri Derneği, Konya İşçileri Sendikası, Eskişehir
İşçileri Sendikası, Ankara İşçileri Sendikası. Aynı rapora göre, bu örgütler, 5000 üyeye sahiptir. Bkz.
Ş. Güzel, 1993, s. 97.
75
Ş. Güzel, 1993, s. 105.
76
M. Tunçay, 1990e, s. 6-7.
24
1922 yılında TSF’nin kongresi toplandıktan sonra, TSF’den ayrılan partililer
ise Müstakil Sosyalist Fırkası’nı kurmuşlardır. Çok geçmeden Hüseyin Hilmi’nin de
esrarengiz bir şekilde öldürülmesiyle, TSF de büsbütün dağılmış ve tarihe
karışmıştır. 77
1919-1923 yıllarındaki sol partiler arasında önemli bir çatışma noktası, II. ve
III. Enternasyonal çizgileri ile ilgilidir. TSF’nin, Şefik Hüsnü’nün önderliğini yaptığı
TİÇSF’nin işçi hareketini birleştirmeye yönelik çabalarını baltalamaya çalışması
buna bir örnektir. 78
77
M. Tunçay, 2000, s. 40-41.
78
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1868.
79
Şefik Hüsnü, “Türkiye’de İşçi Sınıfının Durumu”, Aydınlık, sayı 13, 10 Şubat 1923, Türkiye’de
Sosyal Sınıflar, s. 114.
25
herhangi bir faaliyeti yoktur. 1922 yazında gerçekleşen ayrılmalar sonucunda, parti
kendiliğinden dağılmıştır. 80
80
M. Tunçay, 2000, s. 42.
81
M. Tunçay, 2000, s. 167.
82
Eski bir İttihatçı olan Ethem Nejat, Berlin’deki solcu çevreye katılmıştır. İstanbul’a döndükten
sonra Bakü Kongresi’ne giden Ethem Nejat, bu kongre ile kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin
Genel Sekreteri seçilmiştir. Türkiye’ye gelen Mustafa Suphiler grubu içinde 28-29 Ocak 1921’de
öldürülmüştür.
83
Daha sonra Mustafa Suphi’nin TKP’sine katılmış ve Ethem Nejat gibi o da Mustafa Suphiler grubu
içinde öldürülmüştür.
84
Diğer parti üyeleri gibi 1919 Mayısında Türkiye’ye dönmemiş, 1922 yılında toplanan Komintern’in
kongresine katılmak üzere S.S.C.B’ne gitmiştir. Türkiye’ye gelince ise TİÇSF içinde çalışmaya
başlamıştır. Bu parti içinde, Kurtuluş ve Aydınlık dergilerinde Marksist kuram ve işçi sorunları
üzerine yazılar yazmıştır. 1925’teki TKP kongresinde Merkez Komitesi üyesi seçilmiştir.1926 Viyana
Konferansı’na katılmıştır. Bu tarihten sonra, Ş.Hüsnü ve Komintern ile aralarındaki anlaşmazlık
sonucu elindeki Parti evrakını polise vererek 1927 tevkifatını başlatmış, kendisi de tutuklanarak 2 ay
hapse mahkum edilmiştir. Bu tarihten sonra TKP ile ilişkisi kesilmiş, Şevket Süreyya (Aydemir) ile
birlikte Kadro kareketi içinde yer almıştır.
85
Berlin’de iki sayı olarak çıkarılan Kurtuluş dergisinin kapağında “Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’nin
organıdır” lejandı bulunmaktadır.
86
M. Tunçay, ibid, s. 468.
26
Şefik Hüsnü’nün gruba katılması ise, bu çevrenin üyelerinin Türkiye’ye
dönerek çalışma merkezlerini İstanbul’a kaydırmalarıyla olmuştur. Sadrettin Celal 87
de bu sırada partiye katılanlar arasındadır. 88 Şefik Hüsnü, Türkiye’ye gelişinden
TİÇSF’ne katılışına giden süreci şöyle anlatmaktadır:
87
Sadrettin Celal (Antel), İstanbul’da doğmuş ve İkinci Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında Fransa’da
pedagoji eğitimi görmüştür.1913’te yurda döndükten sonra öğretmenlik yapmıştır. Mütareke
döneminde TSF’na üye olan S. Celal, 1920 yılının başında TİÇSF’na girmiştir. Aydınlık’ta daha çok
eğitim ve kültür üzerine yazılar yazmış, 1922 yılında toplanan Komintern’in IV. Kongresi’ne
katılmıştır. 1923 yılında, diğer TİÇSF çevresinin önemli isimleri gibi tutuklanmıştır.1925 yılındaki
TKP kongresine katılmış ve aynı yıl meydana gelen tutuklamalarda 7 yıl hüküm giymiştir. 1926
yılında, bir yasa değişikliği sonucu serbest bırakılan S. Celal, bu tarihten sonra TKP’nden kopmuş ve
öğretmenliğe dönmüştür. 1936 yılı sonunda İstanbul Üniversitesi Pedagoji Profesörlüğü’ne atanmış ve
ölümüne değin 18 yıl çalıştığı bu görevinde, eğitimle ilgili çeşitli yapıtlar vermiştir.
88
M. Tunçay, 2000, s. 469.
27
Müdürlerinden Ethem Nejat, Çiftçi Kütüphanesi sahibi Akif,
ressam Namık İsmail, ağabeyi Hüsnü İsmail, coğrafya
profesörü Ali Yar, iktisat profesörü Münir, lise
müdürlerinden Celal, sonradan katılan Sadrettin Celal,
Nizamettin Ali (Sav), gazeteci Nizamettin Nazif
(Tepedenlioğlu), gazeteci Suphi Nuri (İleri), eski Maliye
Bakanı Nurullah Esad (Sümer), Fikri Servet, halen
Moskova’da bulunan veteriner Cevdet. 89
TİÇSF’nin ilk kuruluş başvurusu 1919 Temmuz’una rastlamaktadır. Bu
müracaat, dönemin Dahiliye Nazırı Adil Bey tarafından hoş karşılanmamıştır. İkinci
başvuru, Dahiliye Nazırı Şerif Paşa tarafından incelenmekte olduğu cevabını almıştır.
Ancak fırka “Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası” adı ile 22 Eylül 1919 tarihinde
kendisini kurulmuş sayarak çalışmaya başlamıştır. 90
89
Sayılgan, Şefik Hüsnü’nün bu satırlarını, onun 1946 tevkifatında yapmış olduğu bir itiraf olarak
yayımlamıştır. (A. Sayılgan, Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972), İstanbul, 1972, s. 100-103.)
İleri ise, bunun savcı Kazım Alöç tarafından yapılan bir iftira olduğunu yazmıştır. Kazım Alöç, Şefik
Hüsnü’nün 1946 yılında evinde bulunan otobiyografik incelemeyi; 1919-1925 yıllarını kapsayan bu
yazısını, “itiraf” olarak yutturmak istemiştir. İleri’ye göre olay, Şefik Hüsnü’nün bu yıllarda samimi
olarak demokratik bir döneme girileceğine inanarak evinde geçmiş yıllara ait notlarını bulundurması
ve bunların yakalanmasından ibarettir. İleri, bu olayı Şefik Hüsnü’ye de doğrulattığını yazmıştır.(R.N.
İleri, 1970, s. 130.)
90
T. Z.Tunaya, 1999, s. 483.
91
M. Tunçay, 2000, s. 470.
92
R. N.İleri, 1970, s. 102.
93
İkdam, 29 Kanun-ı Evvel 1335, aktaran, Tunaya, 1999: 482.
28
müdafaa için ‘Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi’ unvanıyle bir siyasi parti teşkil
edilmiştir.” 94
Fırkanın seçim öncesi ilk eylemi, 23 Ekim 1919 tarihinde düzenlenmiş olan
“amele” toplantısı olmuştur. Toplantının, basındaki yankısının büyük olduğu
görülmektedir. 96 Bu toplantıya TİÇSF’ndan başka şu kuruluşlar katılmıştır:
94
Gürses, 1994: 246.
95
T.Z.Tunaya, 1999, s.486.
96
ibid.
97
25 Ekim 1919 tarikli Vakit gazetesinden aktaran, N. Karaca, “Mütareke Yıllarında Kurulduğu
Varsayılan Bir Heyet: Sosyalist Birliği”, Toplumsal Tarih 1995, s. 51-52.
98
T.Z.Tunaya, ibid, s. 487.
29
İstanbul’da Kurtuluş Dergisi’nin çıkarılmasına devam edilmiştir. Bu
yayınlarda, teorik konulara, Milletler Cemiyeti, Türkiye, İtalya, Belçika ve Fransa’da
yapılan seçimler gibi güncel konu ve olaylara yer verilmiş ve ayrıca sanat ve
edebiyat üzerine yazı ve çeviriler yayımlanmıştır.
99
K.Sadi, 1994, s. 573.
100
M. Tunçay, 2000, s. 169.
101
B. Şen, Cumhuriyetin İlk Yıllarında TKP ve Komintern İlişkileri, İstanbul, 1999, s. 46.
102
M. Tunçay , ibid, s. 482. (Bazı sözcükler Türkçeleştirilerek alınmıştır.)
103
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876.
30
Damat Ferit kabinesinin 1920 Ekim’inde düşmesinden ve yerine 14 Ekim’de
Tevfik Paşa kabinesinin geçmesinden sonra TİÇSF, legal olarak çalışmayı bir daha
denemeyi düşünmeye başlamıştır. 104
104
G.S.Harris, Türkiye’de Komünizmin Kaynakları, (Çev) Enis Yedek, İstanbul, 1979, s. 145.
105
Sayılgan’a göre, bu yıllarda Şefik Hüsnü, “münevver sosyalizmi”nden Marksizm yolu ile “ihtilalci
sosyalizm”e geçmiş ve bu sebeple pek çok arkadaşı kendisini terk etmiş, yanında bir tek Sadrettin
Celal kalmıştır. Bkz. Sayılgan, 1972, s. 106.
106
Ş. Güzel, 1993, s. 99.
107
Ziya Gazetesi, 10 Mayıs 1922’den aktaran, B.Şen, “Türkiye Komünist Hareketinde Şefik
Hüsnü’nün Yeri”, H.B.Gürses, Şefik Hüsnü Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, İstanbul, 1994. Şefik
Hüsnü’nün burada aktarılan konuşma metninden bazı kelimeler Türkçe karşılıkları ile yazılmıştır.
108
Dördü işçi olmak üzere toplam 16 kişi, İstanbul Ağır Cezası’nda yargılanmıştır. K.Sadi, 1994, s.
707.
31
TKP ve Türkiye Komünist Gençler Birliği (TKGB) 109’nin üyeleri olarak TBMM
hükümetini devirmeye kalkmak suçlaması ile tutuklanmışlardır. 110
109
Baku Kongresi’nde kurulan TKGB, TİÇSF tarafından yeniden harekete geçirilmiş görünmektedir.
Bu dönemde TKGB’nin kimlerden oluştuğu ve faaliyetlerinin neler olduğundan bahseden bir kaynağa
rastlanmadı.
110
M. Tunçay, “Komünist Gençleri Ne Yapmalı”, Toplumsal Tarih, 1998, s. 33.
111
M.Tunçay, Yeni Belgeler (Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler), İstanbul, 1982, s.334.
112
G.S.Harris, 1979, s. 182.
113
E.Verney, “Under Kemalist Rule”, Inprecorr, cilt 3, sayı 48 (28), 5 Temmuz 1923, s. 480-481;
Aktaran, M. Tunçay, “Komintern ve Türkiye”, Birikim ,1979, s. 75.
32
Merkezi’nde bir toplantı düzenleyerek İşçi Bayramını kutlamıştır. Ayrıca bu
dönemde, Aydınlık gazetesi güvenlik güçlerince aranmıştır. 114
TİÇSF, 1924 yılında kendini feshetmiştir. 115 Ancak 1925 yılına kadar
Aydınlık’ın yayımlanmasına devam edilmiştir.
114
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1896.
115
T.Z. Tunaya, 1999, s. 488.
116
Y.S. Karakışla, 1998, s. 38.
117
Ş. Güzel, 1993, s. 101, 109.
118
Y.S. Karakışla, ibid.
119
Ş. Güzel, ibid, s. 108.
120
E. Serçe, “İzmir- Aydın Demiryolu Grevi: Siyasal İktidar, Sermaye ve İşçi Sınıfı Üçgeni Üzerine
Bir Deneme”, Toplum ve Bilim, 1995, s. 87.
121
ibid, s. 86-105.
33
Bu doğrultuda, 1922 yılında “İstanbul Umum Amele Birliği” adı ile kurulan,
1923’te ise “Türkiye Umum Amele Birliği”ne dönüşen işçi örgütüne Kemalist
kadronun sıcak yaklaşımının sebebi, yeni rejime işçi sınıfının desteğinin sağlanması
amacı olarak yorumlanmaktadır. Rejimin bu örgütü yakından izleyişi, onunla ilişkisi,
ve 1924 yılında kapatışı hükümetin özelde bu işçi örgütüne ve genelde işçi sınıfına
bakışını tüm açıklığı ile vermektedir. Bu kapatılmayı, Takrir-i Sükun döneminin açık
habercisi olarak yorumlarken, işçi sınıfı ve grevlere karşı hoşgörünün 1925 yılındaki
Takrir-i Sükun ile tamamen sona erdiğini ve grevin yasaklandığını ekleyelim.
TİÇSF ise 1921 yılı ortalarında Türkiye İşçi Derneği’ni kurmuş, dernek ilk
kongresini 6 Ağustos 1921’de yaparak Profintern’e üye olmuştur. Dernek, o sıralarda
İstanbul’da devlete ait işletmelerde örgütlüdür ve 500 kadar üyesi vardır. Aydınlık
çevresinin amacı, ilk adımda Osmanlı Mürettipler Cemiyeti, Reji Tütün İşçileri
Cemiyeti, Şirket-i Hayriye ve Tramvay şirketi işçilerinin işyeri derneklerini ve
birliklerini Türkiye İşçi Derneği çatısı altında toplamak olmuştur.
Türkiye İşçi Derneği Merkez heyeti, 1922 Temmuz ayı başında, İstanbul’daki
bütün solcu partilere ve işçi kuruluşlarına, birleşmek üzere konuşmak için yazılı bir
çağrıda bulunmuş, fakat “Amele Siyanet Cemiyeti” ve TSF baştan bu toplantıya
katılmayı reddetmişlerdir. Çağrıya uyan Beynelmilel İşçiler İttihadı, Mürettipler
Cemiyeti, Müstakil Sosyalist Fırkası gibi kuruluşlar tarafından gönderilen delegeler,
122
Profintern (Kızıl Sendikalar Enternasyonali) 1921 yılında kurulmuş ve 1930’ların sonlarına doğru
dağılmıştır. Bu süre içinde uluslararası işçi hareketinin gelişmesinde önemli bir rol oynamış ve emekçi
kitlelerin mücadelelerine önderlik etmiştir.
123
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1878.
124
Kabakçiyef, “İstanbul’dan Mektup”, Internationale Presse-Korrespondenz, 1923, sayı 94, s. 793-
794, F. Bursalı(der.), Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi , İstanbul, 1979, s. 101.
125
M.Tunçay, 2000, s. 499.
34
21 Temmuz 1922’de konferans masasına oturmuşlardır. Ancak umulan birlik
gerçekleştirilememiş ve bu yolda bazı hazırlık çalışmaları kararıyla yetinilmiştir.
126
Aktaran, Z. Toprak, “Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne Sendikal Gelişmeler: İstanbul Umum
Deniz ve Maden Kömürünü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti”, Toplum ve Bilim, 1988, s. 145-
146. (Metin sadeleştirilerek verilmiştir.)
35
olacaklardır. Biz gediklerden kurtulan liman işçilerine,
tahmil ve tahliye amelelerine diyoruz ki:
-Arkadaşlar! Yeniden gediklerin tesisini istemeyin! Onlar
sana dünyada en ağır ve zor işleri yaptıran, en pis şartlar
içinde yaşatan, gençliğini çökerten bir bela idi. Bu cemiyet,
iş saatlerini, iş ücretlerini, dinlenme yerlerini, hastane,
eczane, kulüp ve dershane gibi gerekli yerleri temin eden,
üstüne de senin kazandığını cebine indirmeyen bir teşkilat
olsun. Herkesten çok çalışıyorsunuz. Herkesten iyi
yaşamak hem göreviniz hem de açık hakkınızdır. 127
1924 Anayasası’nın tanıdığı örgütlenme hakkından yararlanan işçiler,
özellikle büyük sanayi merkezlerinde sendikalar kurmaya girişmişlerdir. İstanbul’da
ve İzmir’de aynı yıl içinde hemen hemen 20 sendika kurulmuştur. Cumhuriyet Halk
Fırkası’nın bu dönemde sendikal hareketi baltalamak için iki ayrı önlem geliştirdiği
görülmektedir. Bir yandan var olan sendikalara kendi ajanlarını sokarken diğer
yandan da Türk İşçi Birliği adı altında bir örgüt kurulmasına önayak olmuşlardır.
Fakat bir süre sonra hükümetin niyetlerinin farkına varan ve bağımsız bir işçi
hareketinin kaçınılmazlığını anlayan işçiler, 20 sendikanın birleşmesi ile Amele Teali
Cemiyeti’ni kurmuşlardır. 128
127
Z. Toprak, 1988, s. 146.
128
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1896.
129
M. Tunçay, 2000, s. 99.
36
Tunçay'a göre, Mustafa Suphi, bu dönemde Bolşevik fikirleri kabul ederek
Bolşeviklerle işbirliği yapmaya başlamıştır. 130
130
ibid, s. 99-100.
131
Aydın ve düşünür.
132
K.Sadi, 1994, s. 557; D.Şişmanov, Türkiye’de İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi, İstanbul,
1978, s. 101; Y.Aslan, Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu Ve Mustafa Suphi (1918-1921)
Ankara, 1997, s. 209.
133
D.Şişmanov, ibid, s. 98.
37
Baku’de yapılacak kongreye Türkiye'deki komünist grupların temsilcilerinin
katılmasını önlemek konusunda kendisini göstermiştir. 134
134
Y.Aslan, ibid, s. 210-211. Bu kongrede, faaliyet merkezinin Anadolu’ya taşınması kararlaştırıldığı
(Bkz, Tunçay, 2000, s.102) göz önünde bulundurulursa, kongrenin de Anadolu’da toplanması için
bazı girişimlere bulunulmuş olduğu düşünülebilir.
135
İ. Topçuoğlu, Neden 2 Sosyalist Partisi, İstanbul, 1976, s. 75.
136
M. Tunçay, 2000, s. 102.
137
M. Tunçay, 1982, s. 219.
38
için koşulları hazırlaması üzerinde durulduğu, “Anadolu’nun mevcut hükümeti son
hükümet olarak kabul etmediği”nin vurgulandığı göze çarpmaktadır. 138
138
M. Tunçay, 1982, s. 66.
139
ibid, s. 97.
140
M. Tunçay, 2000, s. 315-320.
141
G.S.Harris, 1979, s. 89.
142
İlk Yeni Dünya (Moskova-Nisan 1918), Merkez Müslüman Sosyalistler Komitesi’nin “Türkçe
Naşir-i Efkarı” olarak yayımlanırken Kırım’daki Yeni Dünyanın yayımcısı “Şark Halkları Komünist
Teşkilatları Merkez Bürosu”, yazıcısı Türk Komünistler Şubesi’dir. Haziran 1920’den Şubat 1921’e
kadar 19 sayı olarak yayımlanan Yeni Dünyanın yayımcısı, TKP Merkez Heyeti’dir
39
kışkırttığı veya yöneltmeye çalıştığı gerici ayaklanmalara sahne olmuş ve Yeni
Dünya gazetesi, Sovyet devrimine sahip çıkmak anlamında “yeni bir dünya”nın
kuruluşuna destek vermiştir.
143
H. Erdem, Mustafa Suphi Bir Yaşam Bir Ölüm, İstanbul, 1999, s. 101-102.
144
Karadeniz'de, bu kanlı komploda öldürülen 15 Türk komünisti şunlardır: Mustafa Suphi, Ethem
Nejat, Hilmioğlu (Arap) İsmail Hakkı, İsmail Hakkı, Bahaeddin, Kazım Hulusi, Maksut Ekşi,
Hayrettin, Emin Şefik (Mühendis), Mehmet Ali, Tevfik (Tayyareci), Halifoğlu Mehmet, Mustafa
Mehmet, Kazım Ali ve Cemil Nazmi.
145
M. Tunçay, 1982, s. 325-341.
40
c. Hafi (Gizli) Türkiye Komünist Partisi’nden Türkiye Halk İştirakiyun
Fırkası’na
Hafi TKP’nin ileri gelen üyeleri arasında, Binbaşı Salih (Hacıoğlu), Muallim
Mustafa (Nuri), Şeyh Kudbettin ve Ziynetullah (Nuşirevan) bulunmaktadır. Ayrıca
meclisteki Halk Zümresi üyelerinden Tokat mebusu Nazım grubu olarak anılan çevre
de bu partiye girmişlerdir. 148
146
M. Tunçay, 2000, s. 94.
147
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876.
148
M. Tunçay, ibid.
149
ibid, s. 95, 97.
150
ibid, s. 97.
41
Bu çalışmalar sonucunda, 7 Aralık 1920 tarihinde, Türkiye Halk İştirakiyun
Fırkası (THİF) resmen kurulmuştur. THİF’nın kurucu ve yöneticileri araında Tokat
mebusu Nazım, Bursa mebusu Şeyh Servet, Afyonkarahisar mebusu Mehmet Şükrü,
Binbaşı Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan bulunmaktadır. 151
THİF’nın bu dönemdeki ömrü çok kısa olmuştur. 154 Çerkez Ethem İsyanının
yarattığı karışık hava ve solu bastırma politikaları çerçevesinde THİF kapatılmış ve
Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından 12 Nisan'da (1921) tutuklanan Nazım Bey, 9
Mayıs'ta da THİF'ndan Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan ile birlikte, "taklib-i
hükümet cürümünü irtikap teşebbüs"lerinden ötürü 15'er yıl hapse mahkum
edilmiştir. 155
151
M. Tunçay, 2000, s. 97.
152
İbid.
153
İbid, s. 140.
154
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876.
155
M. Tunçay, 1982, s. 198.
42
kurulan Bölge Parti Komitesi tarafından, "Doğru Öz" 156 adlı bir gazete
yayımlanmıştır.
Yayınladığı bildirilerle halkı isyana davet eden THİF, bu bildirilerde bol bol
parlak söze yer vermiş ama bir yöntem öne sürmemiştir. Örnek olarak; Eskişehir
işçilerini ve köylülerini isyana davet eden bir beyannameden bazı parçalar okuyalım:
156
Şişmanov’a göre, gazetenin adı Doğru Söz’dür. (1978, s. 113) Mete Tunçay’ın gazete hakkında
edindiği izlenim, belirgin bir sol nitelik taşımaksızın yolsuzluklarla uğraşan mücadeleci bir gazete
olduğudur. (1982, s. 215)
157
M. Tunçay, 2000, s. 108.
158
M. Tunçay, “70 Yıl Önce Anadolu’da 1 Mayıs”, Toplumsal Tarih, 1994a, s. 29.
159
H.Kıvılcımlı, TKP’nin Eleştirel Tarihi Yol, İstanbul, 1978, s. 109.
160
ibid., s. 128.
161
Bildirinin gerçek metninde kapitalist değil, “kapitaliz” denilmektedir.
162
Bildiride proleter sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan fukara-i kasibe, “kazançlı yoksullar”
anlamına gelmektedir.
163
H. Kıvılcımlı, ibid, s. 116-117.
43
THİF, 15 Ağustos 1922'de, bazı yazarlar tarafından 164 Ankara'da TKP'nin II.
Kongresi olarak da anılan ilk kongresini toplamıştır. Ankara hükümeti izin
vermediği için gizlice yapılan Kongre'ye, Şişmanov'a göre 128 delege gelmiştir. 165
Tunçay ise, bu Kongre'ye 308 üye ve 150'yi aşkın üye adayı temsilen 29 delegenin
geldiğini, bunların 13'ünün Demiryolu ve Askeri Fabrika (İmalat-ı Harbiye)
işçilerinin, 15'inin öğretmen, gazeteci ve doktor gibi aydınların delegeleri, 1'inin ise
köylülerin delegesi olduğunu belirtmiştir. 166
164
Bkz. M. Tunçay, 1982; D. Şişmanov, 1978 vd. Bu araştırmacılara göre, TKP’nin kurulmasını
sağlayan Baku Kongresi milat kabul edilmek üzere, bundan sonraki gelişmeler, TKP başlığı altında
değerlendirilmektedir. Mustafa Suphi başkanlığındaki 1920 tarihli Baku Kongresi ilk, THİF’nin
düzenlediği 1922 tarihli kongre ikinci kongre sayılmaktadır. İkinci bölümde ise inceleyeceğimiz 1925
ve 1932 tarihli üçüncü ve dördüncü TKP kongreleri bulunmaktadır.
165
D. Şişmanov, 1978, s. 114.
166
M. Tunçay, 1982, s. 114.
167
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876.
168
Salih Hacıoğlu, THİF’nin dağılmasından sonra TİÇSF içinde çalışacaktır.
44
Kongrede kabul edilen çalışma programı gerçekleştirilememiştir. THİF 1922
yılında kapatılmış ve üyeleri de tutuklanmıştır. Komintern organlarında, THİF’na
yönelik tutuklamanın, “Lozan Konferansının hazırlanmakta olduğu bir sırada,
Ankara Hükümetinin hem iç hem de dış siyasetinde bir değişikliği ifade ettiği”
vurgulanmıştır 169.
169
Orhan (Sadrettin Celal), “Kemalizm’in Yeni Yönelişi”, 2 Aralık 1922, Türkiye’de Komünist ve
İşçi Hareketi, F. Bursalı (ed.), 1979, s. 85.
170
Burada, TİÇSF’nin yasal olarak kurulduğu 17 Aralık 1919 tarihinin kastedildiği sanılmaktadır.
171
Burada Rusya’da kurulmuş bulunan Mustafa Suphi başkanlığındaki TKP’nin İstanbul
teşkilatlarından söz edilmektedir.
172
Sayfa 6-7, Aktaran, M. Tunçay, 2000, s. 170.
173
Bu ifade ile İkinci bölümde inceleyeceğimiz 1925 Kongresinin kastedildiği düşünülmektedir.
174
M. Tunçay, ibid.
45
Bu belgeden de anlaşıldığı gibi, Türkiye’de TİÇSF ve THİF dışında bir de
Rusya’da kurulan TKP’nin İstanbul teşkilatları bulunmaktadır. Bu durum, bazı
yazarların incelemelerinde karışıklıklara sebep olmuştur. Örneğin Sayılgan, merkez
olarak TİÇSF’ni alırken 175, Şen de TİÇSF’nin TKP’nin bir kolu olarak kurulduğunu
ifade etmektedir. 176
46
Konferansı’nda 181 Komintern’in Dördüncü Kongresinde alınan Türkiye’deki
komünist grupları birleştirme kararından ve bu görevin İstanbul grubuna
verildiğinden söz etmektedir. Bu tarihten sonra Şefik Hüsnü, TKP Genel Sekreteri
unvanını almıştır. 182
Sonuç olarak, Bakü Kongresi’nin tüm sol grupları çatısı altında toplayan
kararının pratikte ne kadar uygulamaya geçtiği veya hangi örgütleri kapsadığının
oldukça tartışmalı olduğu görülmektedir. Bu da, bu dönemde tek bir merkezden
hareket eden veya bir önceki dönemin devamı şeklinde faaliyet gösteren tek bir TKP
yerine birden fazla komünist grubun bulunduğu fakat bu grupların ayrı ayrı da olsa
Komintern’de Türkiye’yi temsil yetkisinin olduğunu göstermektedir. 1922 yılında ise
“komünist grupları birleştirme” sorunsalının bu kez Şefik Hüsnü önderliğinde tekrar
gündeme geldiği ve Komintern’in Dördüncü Kongresi’nden sonra TİÇSF’nin, TKP
adı ile Komintern’in bir seksiyonu olarak faaliyet göstermeye başladığı
görülmektedir 185.
1923 yılına gelindiğinde, TİÇSF hariç tüm sol gruplar dağılmış veya partileri
kapatılmıştır. 1925 yılına kadar Türkiye’deki sol muhalefeti Şefik Hüsnü
önderliğindeki grup yönlendirecektir.
181
Bu konferans, ikinci bölümde incelenecektir.
182
E. Akbulut, 2002, s. 70.
183
Harris’in bu “pek kapalı olmayan” sözü ile TİÇSF’nin yarı-legal olarak niteleyebileceğimiz
özelliğinin kastedildiği düşünülmektedir.
184
G. S. Harris, 1979, s. 54.
185
Bu birleşme sorununa 1925 yılındaki Parti Kongresi ile nokta koyulabilmiştir.
47
Düşünsel plandaki farklılıklara odaklanırsak, Mustafa Suphi’nin yazı ve
konuşmalarının, TİÇSF’na göre daha propaganda içerikli olduğunu tespit edebiliriz.
Buna karşılık, TİÇSF’nin yayınlarında, özellikle de Aydınlık dergisinde, Marksist
doktrini incelemeye ve Türkiye’ye uygulanmasına yönelik konulara daha fazla yer
verilmiştir.
186
Herhangi bir belgeye dayandırılamamakla beraber, anı veya roman niteliğindeki bazı eserler, bize
Şefik Hüsnü’nün Mustafa Suphi’ye bakışının sorunlu olduğunu göstermektedir Örneğin Güven isimli
TKP tarihinden kesitler sunan, bir tür tarihsel-roman diyebileceğimiz eserde (V. Türkali, İstanbul,
1999), Şefik Hüsnü’nün Mustafa Suphi hakkında “maceracı” şeklinde bir yorumu bulunduğu
yazılmaktadır. Bu yorumun, Kominterninkiyle uyum içinde olduğu görülmektedir.
187
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1874
48
III. ŞEFİK HÜSNÜ’NÜN ÖZGÜN SAVLARI
188
Şefik Hüsnü, “Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, Şefik Hüsnü
Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 49.
49
..kurtuluşlarına doğru yol almakta olan, savaştan beri de
ilerleme yönünde belli bazı adımlar attıkları görülen geri
kalmış ülkeler için kapitalist ekonomik gelişme aşamasının
kaçınılmaz olduğu iddiasını doğru buluyor muyuz? Buna
olumsuz cevap verdik. Eğer zaferi kazanan devrimci
proletarya geri kalmış halklar arasında sistemli bir
propaganda yürütürse ve şura hükümetleri ellerindeki bütün
imkanlarla onların yardımına koşarlarsa, o takdirde geri
kalmış hakların kapitalist gelişme aşamasından geçmelerinin
zorunlu olduğunu sanmak yanlış olur..Komünist
Enternasyonal, geri kalmış ülkelerin..belli aşamalardan
sonra, kapitalist aşamadan geçmek zorunda kalmadan,
komünizme varabilecekleri tezini de teorik gerekçesini
göstererek savunmalıdır. 189
Bahsettiğimiz verilerden hareket edip jakoben bir sosyalizme evrilen bu
anlayış, Şefik Hüsnü’yü temel olarak şu noktalara yöneltmiştir:
189
Lenin, Toplu Eserler cilt: 31, s: 340-345, Leiteisen(der.), V. I. Lenin: Doğuda Ulusal Kurtuluş
Hareketleri, (çev.) Tektaş Ağaoğlu, İstanbul, 1970, s: 336.
50
Anlaşılmasına asıl gerek duyulan, aralarındaki farkların ortaya konmasının
gerektiği iki akım, sosyalizm ve komünizmdir. Şefik Hüsnü’ye göre, bu iki işçi
partisini ve Enternasyonalleri olayların akışı meydana getirmiştir. Birinci Dünya
Savaşı’ndan sonra, sosyalist partiler arasında “iktidar makamına hücum için savaş
sonrası ortaya çıkan koşulların elverişli olduğu” ve “iktisadi ortamın henüz
sosyalizmi uygulamak için elverişli olmadığı” şeklinde bir görüş ayrılığı belirmiştir.
..Fakat itiraf etmeliyiz ki, Avrupa için hayati bir önemi olan
bu ihtilafların ülkemiz için bir değeri yoktur. Bizde eski
geleneklere, parlak bir geçmişe sahip bir sosyalist parti
yoktur. Esasen sermayeler hemen bütün yabancılara aittir.
Sanayiimiz henüz pek geri, sınıf mücadelesi henüz hat
devresinden pek uzak. Bu yüzden sosyal devrim meselesi
bizde büyük bir özellik gösterir. İki muhalif kanada ayrılmak
bizde söz konusu bile edilemez.....
Türkiye’nin varoluşu ise pek özel bir görünüş arz eder. Bu
şartlara ve halkımızın ruh yapısına göre hareket etmek bizim
190
“Sosyalist Akımlar ve Türkiye”, Aydınlık, sayı 16, Haziran 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, 1997, s.146.
51
için –çabalarımızın şekilden, gösterişten ibaret kalmasını
istemiyorsak- bir zorunluluktur. 191
A. Sınıfların Konumlanışı
Şefik Hüsnü’ye göre, böyle bir görüşün altında proletaryanın yalnız maddi
kuvvetlerini kullanarak geçimini sağlayan dar anlamı ile ele alınması yatmaktadır:
191
Aydınlık, sayı 16, Haziran 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 149.
192
H.B. Gürses, 1994, s. 246-249.
193
Kurtuluş, İstanbul, 1975, s. 109-116.
194
ibid.
195
ibid, s. 170-175.
52
Bu dönemde bir diğer TİÇSF üyesi Ethem Nejat’ın da sınıflar üzerine benzer
görüşleri öne sürdüğü, proleter kavramını oldukça geniş ele aldığı
gözlemlenmektedir. Ethem Nejat, aynı tutumu daha basit bir şekilde “proleter,
başkalarını kendisi yerine çalıştıracağına bizzat kendi emeği ve çalışması ile hayatını
kazanandır” şeklinde dile getirmektedir. 196
196
Ethem Nejat, “Proletarya Kimlerdir?”, 20 Eylül 1919, 1. sayı, Kurtuluş, 1975, s. 75-83.
197
“Türkiye’de Sosyal Sınıflar”, Aydınlık, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s:13-22.
53
kesimleri ise, küçük toprak sahipleri, az miktarda hayvan sahibi olanlar, köylerde
dükkancılık, kahvecilik, demircilik, nalbantlık, dülgerlik, terzilik sanatları ile
uğraşanlar olarak belirlemiştir. En alt katmanda yer alan köydeki tarım işçilerinden
ise, tıpkı büyük toprak sahiplerinde olduğu gibi henüz bir sınıftan söz etmek
mümkün değildir.
198
Bkz.. İ. Akdere, Z. Karadeniz, 1996, s. 144.
54
ifadesiyle bu sınıfların Türkiye’deki özel konumu üzerine yorumlarından
kaynaklanmaktadır.
B. Aydınlar:
Şefik Hüsnü (A) bölümünde bahsettiğimiz türden, aydınları zeka işçisi olarak
proletaryaya dahil ettiği yazılarda, çelişkiye düşerek, onların “insaniyetçi nedenlerle
sosyalizm davasına yardım etmeleri gerektiğini” de öne sürmüştür. 200
Şefik Hüsnü, 1921 yılında yazdığı bir yazı, bu anlayışı doğrular yöndedir:
199
M. Tunçay, 2000, s. 169.
200
ibid.
201
G. S. Harris, 1979, s. 56.
202
Harris’e göre, Kurtuluş’un kapanmasından sonra onun yerine çıkarılan Aydınlık gazetesi de,
Barbusse’un Clarté (Aydınlık) dergisine çok benzeyen bir nitelik taşımaktadır. (G. S. Harris, 1979, s.
147.) Kord-Ruwissch’e göre ise, Aydınlık’ın dış görünüş olarak pasifist eğilimli olarak nitelenen
Clarté dergisine benzetilmesi, İtilaf devletleri birleşik işgal kuvvetlerinin sansür makamlarında,
derginin sadece bir edebiyat ve ahlak dergisi olduğu sanısını uyandırmak içindir.(W. Kord-Ruwissch,
“Türkiye’deki İşçi Sınıfı”, Birikim, 1989, s. 43.)
55
anlayıp kendisini sevmeyi öğrenmiş, zavallının iyi niyetini
kötüye kullanarak doğruyu ve gerçeği kendisinden
gizlemekle görevli yalancı edebiyata artık el sürmemeye, bu
kirli işe zekasını harcamamaya cepheden ayrılırken yemin
etmişti, aksine elinden geldiğince ona arka çıkacaktı.
Şefik Hüsnü, “Türk Aydınları” isimli yazısında ise, Türkiye’deki aydınların,
özgür bir iradeye sahip olmadıkları için kendi başlarına toplumsal bir varlıkları
bulunmadığını yazmıştır. Doktor, mühendis, hukukçu, yazar, gazeteci olarak
sıraladığı aydınlar, Şefik Hüsnü’ye göre, memur zihniyetinde olan bilinçsiz bir
sınıftır. Bu yüzden, milli burjuva devrimini yapmak üzere olanların da bu hareket
kabiliyetinden yoksun olan bu sınıfa dayanma çabaları bir anlam taşımamaktadır.
Gerçek devrimler, belli ortak çıkarlara sahip, bilinçli toplumsal sınıfların hareketi
sonucunda meydana gelmektedir. 203
203
Aydınlık, 1 Kasım 1922, sayı 10, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s, 80-84.
204
“Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, ibid, s. 46-52
56
ve en uzun sürmeye aday olanıdır. Türkiye’deki olası devrim düşmanları büyük
subaylar ve kapitalistlerdir. 205
Şefik Hüsnü’ye göre, büyük çoğunluğa sahip olan küçük burjuva sınıfını –
küçük sermaye ve emeğini kendi kullanan esnaf ve satıcılardan ve birkaç dönüm
toprağını kendisi işleyen ve eken orta köylüler- kendi tarafına çekmeyen bir
hükümet ayakta duramaz. Çünkü şehir ve köy proletaryası ile birlikte tek üretici sınıf
budur.
205
“Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, 1997, s. 46-52
206
“Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, 1997, s. 46-52.
207
M. Çulhaoğlu, “Türkiye’de Sosyalist Düşüncenin Doğuşu: Konjonktürün Başatlığı”, Praksis,
2002b, s. 14.
208
Şefik Hüsnü, “Devrim Esaslarının Değiştirilmesi”, Aydınlık, sayı 18, Ekim 1923, Şefik Hüsnü
Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 159.
57
Türkiye’de sınıflar ve sınıf mücadelesi yok değildir. Yalnız
kapitalist burjuva sınıfı pek küçük ve zayıf bir azınlık, işçi ve
köylü sınıfı ise büyük bir çoğunluk teşkil ettiği için sınıf
mücadelesi, yabancı kapitalist ve bunların uyduları
durumunda kalan yerli eşraf ve servet sahibi arasında olur ve
çoğu halde bir ulusal mücadele halini alır. 209
Şefik Hüsnü’nün yazılarında bağımsızlığı sosyalizme yaklaştıran bir adım
olarak tanımladığını görüyoruz:
209
Aydınlık, sayı 16 Haziran 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s.151.
210
“Devrimimizin gelişimi”, Aydınlık, 1 Ocak 1923,sayı 12, ibid,, s. 104.
211
ibid, s. 105,106.
212
“Gerçek Devrime Doğru, Aydınlık, sayı 11, ibid, s. 96.
58
yoruma yönelmiş, 1923 tutuklaması ve ardından gelen Cumhuriyet’in ilanının
beklentileri karşılamaktan uzak olması, bu yaklaşımlarda önemli kırılma noktaları
sağlamıştır. Özellikle 1924 yılından itibaren, bu tarihe kadar zaman zaman nötr fakat
en çok da yoksul kitlelerin yanında olarak nitelendirilen hükümet, “burjuvazinin
temsilcisi” şeklinde yorumlanmaya başlanmıştır. Söz konusu karışıklığı gidermek
açısından, Şefik Hüsnü’nün bu konudaki yazıları, kronolojik bir sıra ile incelenmeye
çalışılacaktır.
Şefik Hüsnü ise, TİÇSF adına TBMM’ne gönderdiği bir telgrafta, Partinin
Kurtuluş hareketini desteklediğini belirtmiştir:
213
T. Z. Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, s.439’dan aktaran: D. Şişmanov, 1978, s. 71.
59
söylemek zorundayız. Ve onu tutucu ve gelenekçi saldırılara
karşı savunmayı görev sayıyoruz. 214
Şefik Hüsnü, yine 1922 yılında, bu kez saltanatın kaldırılmasından sonra
yazdığı bir yazıda, proletaryanın, emperyalistleri ülkeden kovmaktan başka ikinci bir
görevi daha olduğunu belirtmiştir. Bu görev, “devrim yolunda kazanılmış yeri,
herhangi bir karşıdevrim girişimine karşı korumak”tır. Şefik Hüsnü’ye göre, bu
yalnızca bir hak değil, “açık bir görev”dir. 215 Dolayısıyla, Şefik Hüsnü’nün
beraberlik önerisi, yalnız “emperyalizmle mücadele edilen süre” ile sınırlı
kalmamakta, barışın kuruluşundan sonra da el birliğiyle çalışılması da
önerilmekteydi.
214
“Anadolu’da Gelen Düşünceler Etrafında Tartışma”, Aydınlık sayı 10, 1922, Şefik Hüsnü
Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 86.
215
“Gerçek Devrime Doğru”, Aydınlık, sayı 11, 1 Aralık 1922, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, 1997, s. 89-96.
216
ibid, s.94.
217
Şefik Hüsnü’nün bu yazısının, aktardığımız bölümünün başı sansür edilmiştir.
60
Bu ihtimaller bugünkü politik devrimi yapanların işin
ortasında durup: “Buraya kadar!..Daha ileri gitmek yok!..”
diyecekleri varsayımına göredir. Oysa biz böyle bir
varsayımın olmadığını sanıyoruz.
Şefik Hüsnü, 1923 Mayıs’ında yazdığı ve yukarıdaki görüşlere paralel
yorumların yer aldığı bir yazıda da, Türkiye’de söz konusu tarihten itibaren başlıca
üç siyasal akım için imkan bulunduğundan bahsetmektedir:
Körü körüne hareket etmenin karşısında olduğunu belirten Şefik Hüsnü, çok
şiddetli bir mücadeleye girmenin zamansız olduğunu belirtmekle beraber, partinin bir
derin örgüt ve kuruluş döneminde olduğunun da gözden kaçırılmaması gerektiğini
ifade etmiştir. 219 Yani Şefik Hüsnü’nün “bağımsız hareket etme” ve “tamamen
Kemalistlerin izinden gitme” arasında bir orta yol peşinde olduğu görülmektedir.
218
“Seçim, Yoksul ve Orta Halli Sınıflar”, Aydınlık, sayı 15, Mayıs 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de
Sosyal Sınıflar, 1997, s. 125.
219
ibid,s. 128.
61
veya bazı imtiyazlı zümre çıkarlarına göre faaliyette bulunmak arasında iki seçimi
olduğunu söyler. 220
Doğu ile emperyalizme karşı işbirliği içinde bulunulan bir “halk hükümeti”
beklentisi içinde olan Şefik Hüsnü, Cumhuriyet kurulmadan önce, batıya yönelen
hükümet hakkında endişelerini dile getirmiş ve yeni Millet Meclisi’nin “ilk Meclisi
harekete geçiren devrimci ruhtan yoksun olduğunu” yazmıştır:
220
“Yeni Millet Meclisi’nden Halk Ne Bekliyor?”, Aydınlık, sayı 16, Ağustos 1923, Şefik Hüsnü
Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s.140.
221
“Devrim Esaslarının Değiştirilmesi”, Aydınlık, sayı 18 Ekim 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de
Sosyal Sınıflar, s. 157.
222
Altını ben çizdim.
223
M. Tunçay, 2000, s. 188.
62
Şefik Hüsnü, Şubat ayında tekrar yayımlanmaya başlanan Aydınlık’ta ise
reform girişimlerini eleştiren bir yazı yazmıştır. İktidarı “ütopist” olarak
nitelendirdiği bu yazıda, ekonomik devrim yapılmaksızın toplumsal anlamda bir
takım iyileştirmelere gidilmeye çalışıldığına değinmektedir:
224
“Toplumsal Düzenleme Konusu”, Aydınlık, sayı 20, Şubat 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, 1997, s. 175.
225
ibid, s. 177.
226
“İşçi Sınıfı Cumhuriyet Hakkında Ne Düşünüyor”, Aydınlık, sayı 21, Mayıs 1924, ibid, s. 183.
63
Şefik Hüsnü, Cumhuriyetin işçi sınıfı ve sınıflararası uzlaşma girişimleri için
bir hayal kırıklığı olduğunu ilk kez bu yazıda ifade etmiş ve bu güven duygusunu
sarsan olayları ve politikaları açıklamıştır. Bunlardan en önce sayılanlar, 1923
tutuklaması ve hükümetin yine aynı tarihte gerçekleşen grevlerde işçilere karşı aldığı
tavırdır. Bu grevlerde hükümet, yabancı kapitalistlerin yanında yer alarak grevcileri
çalışmaya zorlamışlardır 227. Bunun dışında hükümetin denetiminde olmayan tüm işçi
kuruluşları kanunsuz olarak nitelendirilmiş ve feshedilmiştir. Ayrıca tüm vaatlere
rağmen İş ve Sendika Yasaları hala hazırlanmamış ve işçi lehine girişimlerde
bulunan Mahmut Esat Bey (Bozkurt) de istifaya zorlanmıştır.
227
1923 yılında gerçekleşen ve hükümetin söz konusu tavrını göstermek açısından iki önemli grev,
Aydın Demiryolcuları grevi ve Rumeli Demiryolcuları grevidir. Her iki grevde de hükümet, yabancı
sermayeden yana tavır koyarak grevlerin sona ermesini sağlamıştır.
64
Durum biraz dikkatle incelenecek olursa görülür ki,
milletvekillerinin çoğunluğu küçük burjuvazi (esnaf,
zanaatçı, küçük memur, kaza ve nahiye zenginleri vb.)
ailelerine mensuptur. Bunların hepsini harekete geçiren
zemberek, ülkenin iktisadi gelişmesinde önemli bir etken
olmak, büyük kapitalist mevkiine yükselme hırsıdır. Bir
kelimeyle bugünkü hakim sınıf, kapitalist aleminde tarihi rol
oynamaya kendisini aday sanan Anadolu’nun aracı
zenginlerinden ve onunla işbirliğinde bulunan aydınlardan
oluşmaktadır. Bu sınıf, doğaldır ki işçi hareketlerini hoş
görmez.
Şefik Hüsnü, 1924 yılında Halk Fırkası’nın karışık bir görünüm arz ettiğini
yazmıştır. Yazıda, Partinin bu yeni yükselen sınıf yanında Türkiye’deki feodal
sınıflardan (ağalar, beyler, şeyhler ve tebaası) da güç aldığını yazmıştır. Bunun
sebebi, bu geri unsurların kendi vasıtalarıyla duruma hakim olamayacaklarını
anlamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu sınıfın önünde, “bütün şehirlerin
karşıdevrimci burjuvalarıyla birlik olmak” ve “devleti yeni bir temel üzerine kurmak
isteyenlerin tarafına geçmek” olmak üzere iki şık bulunmaktadır ve bu geri sınıf,
şehirli burjuvalarla rekabet edemeyeceklerini ve Türkiye’de devrimi gerçekleştiren
Halk Fırkası’nın kendilerinin nüfuzlarını yürütmekte devam etmelerine kolayca
engel olamayacaklarını bildikleri için ikinci şıktan yana tavır almışlardır. 228
228
“Yıkıcı Halkçılıktan Yapıcı Halkçılığa”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik Hüsnü Türkiye’de
Sosyal Sınıflar, 1997, s. 234.
65
işlerini birbirinden ayırmıştır. Tüm bu gelişmeler, bir “halkçılık ilkesinden
esinlenmektedir. Ancak Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistler’in halkçılığı “yıkıcı
halkçılık”tır. Ve bu girişimlerin arkasından olumlu ve yaratıcı (yapıcı) eylemler
gelmezse, yapılanlar da kalıcı olmayacaktır. 229
Şefik Hüsnü’ye göre, TpCF, “büyük sanayi” sınıfını yani burjuvaziyi temsil
etmektedir. Bu sınıfsal altyapısının bir ürünü olarak da iktisadi liberalizmi
savunmaktadır, devlet müdahalesine ve devlet tekellerine karşıdır. 231 Bu parti, işçi
229
“Yıkıcı Halkçılıktan Yapıcı Halkçılığa”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik Hüsnü Türkiye’de
Sosyal Sınıflar, 1997, s. 215.
230
Aydınlık, sayı 28, Aralık 1924, ibid, s. 231.
231
ibid.
66
sınıflarını tehdit eden bir program çerçevesinde mücadeleye atılmaktan
232
çekinmemektedir.
232
“Türk Köylü Sınıfının Kurtuluşu”, Aydınlık, 1 Ocak 1925, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, 1997, s. 238.
233
“Ülkemizde Siyasal Partilerle Sınıflar arasındaki İlişki”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik
Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 235.
234
“Türkiye’de Ekonomik Sorun 1, Aydınlık, Şubat 1925, sayı 30, ibid, s. 244, 245.
67
sınıfının imtiyazlarını değişik usullerle savunan karşı örgütler
olduğunu her Türk işçisi bilmelidir. 235
235
“Ülkemizde Siyasal Partilerle Sınıflar arasındaki İlişki”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik
Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 235.
236
M. Tunçay, 2000, s. 226.
237
Aydınlık, 1 Aralık 1922, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 95.
238
Şefik Hüsnü’nün devletçilik üzerine, “ulusun iktisadi gelişmeye ulaşması için ortaklaşa çabası”
şeklinde genel bir tamını bulunmaktadır. Bkz. “Toplumsal Düzenleme Konusu”, Aydınlık, sayı 20,
Şubat 1924, ibid, s. 178.
239
“Devrimimizin Gelişimi”, Aydınlık, sayı 12, 6 Ocak 1923, ibid, s. 106.
68
Kongresi’nin işçilerin gözünde değerinin büyük olduğunu ve kongrede “işçilerin
seçim programına temel olacak gayet geniş fikirleri” olduğunu yazmıştır. 240
Oybirliği ile kabul edilen önemli maddelerden bazıları, sendika ve grev hakkı, 8
saatlik çalışma süresi, vergi sisteminin değiştirilmesi olarak sayılmaktadır. Daha
sonraki yazılarında da, İktisat Kongresi’nde kabul edilen esasların yerine
getirilmemesini eleştirerek bu maddeler üzerinden hükümete yüklenmiştir.
69
görüyoruz. Özel sektör kapitalizmini tartışma alanına alması, Şefik Hüsnü’nün
“kapitalist olmayan yoldan gelişme” yönündeki umutlarını yitirmeye başladığını
göstermektedir:
243
“Toplumsal Düzenleme Konusu”, Aydınlık, sayı 20, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s.
177-178.
244
ibid.
245
ibid.
70
edilemeyeceği için ülkenin sömürge haline geleceğini düşünen Şefik Hüsnü,
kapitalizmin bu yoldan gelişmesini beklemeye razı değildir.
246
M. Tunçay, 2000, s. 225, 226.
247
ibid, s. 226.
248
“Ekim İhtilali ve Türkiye”, Aydınlık, sayı 25, Eylül 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal
Sınıflar, s. 219
249
ibid, s. 222.
71
Şefik Hüsnü, 1924 yılında yazdığı “Devlet Tekeline Niçin Taraftarız” isimli
yazısında, bu konuya şöyle açıklık getirmektedir:
250
“Devlet Tekeline Niçin Taraftarız?”, Aydınlık, sayı 25, Eylül 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de
Sosyal Sınıflar, s. 219.
251
“İşçi Sınıfı Cumhuriyet Hakkında Ne Düşünüyor” isimli makalenin kastedildiği sanılmaktadır.
Bkz. ibid, s. 186.
252
“Devlet Tekeline Niçin taraftarız?”, ibid, s. 222.
253
F. Claudin, Komintern’den Kominform’a (Cilt 1), İstanbul, 1990, s. 313.
72
Ancak 1. Kongreden sonra, ulusal sorunun Komintern tartışmalarında önemli
bir yer tutmasını sağlayacak bazı gelişmeler olmuştur. Bunlardan birincisi, bir
proletarya devrimimin gerçekleşmesine ilişkin umutların biraz daha uzaklaşmasıdır.
İkincisi, anti-emperyalist ulusal kurtuluş hareketlerinin Batı’da bir devrimci kabarışın
yatışmasına karşılık, önemli bir gelişme göstermesidir. Son olarak ulusal sorunun
Sovyet Rusya içinde de ön plana çıkması, 19 Temmuz-7 Ağustos 1920 arasında
toplanan II. Kongrede bu konular üzerinde daha çok durulmasına neden olmuştur. Bu
kongrede tartışma temel olarak iki konu çerçevesinde dönmüştür: Ulusal kurtuluş
hareketlerinin nasıl dünya sosyalist devriminin bir parçası olarak
değerlendirilebileceği ve Komintern’in bu çerçevede nasıl bir politika izleyeceği. 254
254
F. Claudin, 1990, s. 313, 314.
255
C. Leiteisen, V. I. Lenin Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, (çev.)Tektaş Ağaoğlu, İstanbul
1970, s. 333.
256
Komintern’in IV. Kongresine katılan Sadrettin Celal, bu şartın Avrupa ülkelerindeki komünist
partileri tarafından yerine getirilmediğini belirtmekte ve Komintern’i, şubelerini bu konuda
görevlendirmeye çağırmaktadır. Orhan (S.Celal), Doğu Meselesi Üzerine Tartışma, 23 Kasım, 1922,
Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, F. Bursalı (der.), 1979, s. 82.
73
tavizler verme konumunda olduğu ve bu yüzden Avrupa’daki devrimci hareketin
kaderinin bütünüyle Doğudaki devrimin gidişatına bağlı bulunduğu” şeklindeki tez
İkinci Kongrede önemli bir politika değişikliğinin habercisi olarak şu şekilde formüle
edilmiştir:
257
F. Claudin, 1990, s. 317.
258
ibid.
259
Verney, “Under Kemalist Rule”, Inprecorr, cilt 3, sayı 48, 5 Temmuz 1923, s. 480-481, aktaran M.
Tunçay, “Komintern ve Türkiye”, Birikim, 1979, s.75.
74
Tüm bu bilgilerin ışığında, Komintern’in Aydınlık grubu ile olan ilişkilerin
seyrine dönebiliriz. İncelediğimiz dönemde ilişkilerin başından itibaren sorunlu
geliştiği ve Şefik Hüsnü ile diğer Aydınlık yazarlarının çok kere “sınıfsal işbirliği”
iddialarıyla karşılaştıkları görülmektedir. O sıralarda İstanbul’da faaliyet gösteren ve
Kızıl Sendikalar Enternasyonali (Profintern)’e bağlı olan Beynelmilel İşçiler İttihadı,
değişik uluslararası forumlarda, Aydınlık grubunu “burjuvaziye hizmet”le
suçlamıştır. Aydınlık’ta sıkça incelenen “ulusal bağımsızlık” sorunsalını
enternasyonalizmden sapma olarak değerlendirerek bu durumu Komintern’e
bildirmişlerdir.
260
Aktaran, M. Tunçay, 2000, s. 509,510.
261
B. Şen, 1999, s. 97.
262
ibid, s. 94.
75
Hüsnü’nün İktisat Kongresi’ni olumlu değerlendirişi yanında, Kongreden sonra
yazdığı ve cumhuriyetçilerle sosyalistlerin işbirliğini savunduğu yazılar önemli rol
oynamıştır. 263
263
B. Şen, 1999, s. 96.
264
ibid. s. 96.
265
M. Tunçay, 2000, s. 191.
266
“Devlet Tekeline Niçin Taraftarız”, Aydınlık, sayı 25, Eylül 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de
Sosyal Sınıflar, 1997, s. 221.
267
Aktaran, M. Tunçay, 2000, s. 559.
76
ile aralarındaki anlaşmazlığın, “burjuvazi ile işbirliği yapılacak süre”de ortaya çıktığı
görülmektedir. Şefik Hüsnü, Cumhuriyet kurulduktan sonra da, kazanımların
savunulması ve korunması adına bu işbirliğinin sürdürülmesi gerektiğini ifade
etmekteydi.
268
Aydınlık grubu, Rusya’daki işçi sınıfını kapitalizmin gelişmesini teşvike çağıran “legal
Marksizm” olarak tanımlanan Struvercilik hareketine benzetilmiştir.
269
“KEYK Raporu, Türkiye Komünist Partisi, Komünist Enternasyonal 5. Dünya Kongresi Tutanağı”,
1924, s. 625-633, Türkiye’de Komünist ve işçi Hareketi, 1979, s. 120.
270
Bu mektuba herhangi bir kaynakta rastlanmadı. İçeriği için Şen (1998, s. 95)’in yorumundan
yararlanılmıştır.
271
Aktaran, B. Şen, 1999, s. 95.
77
İKİNCİ BÖLÜM
1925 yılı, TKP için pek çok açıdan dönüm noktası olmuştur. 1919-1924
yılları arasında TKP önderlerinin zihinlerinde bulanıklık yarattığını gördüğümüz
kuramsal sorunlar, bu dönemden sonra tekrar ve Komintern’in eleştirisi üzerine,
onun öngördüğü doğrultuda ele alınacak ve söz konusu karmaşa derinleşecektir.
272
M. Tunçay, 2000, s. 194, 195.
273
B. Şen, 1999, s. 97.
78
üyelerin sermayeleri arttığı oranda devrimciliği
azalacaktır. 274
Böyle bir stratejik değişim ortamında, 15 Şubat 1925’te (Şeyh Sait
İsyanından iki gün önce) Şefik Hüsnü’nün Akaretler’deki evinde Parti Kongresi
toplanmıştır. 275 Bazı yazarlar tarafından bu, üçüncü kongre olarak adlandırılmakla
beraber, Komintern’in dördüncü kongresinden itibaren TKP Teşkilatlanma Sekreteri
unvanını kullanmaya başlayan Şefik Hüsnü, 1925 yılındaki Kongreyi TKP’nin ilk
kongresi saymaktadır. 276
274
Aktaran, R. N. İleri, 1970, s. 291.
275
E. Akbulut, 2002, s. 31.
276
E. Akbulut, 2002, s. 70.
277
M. Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-2 (1925-1936), İstanbul, 1992, s. 20.
278
1904’te doğdu. 1 Mayıs 1923 dolayısıyla gerçekleştirilen TİÇSF’na yönelik tutuklamada yer aldı.
SSCB’ne giderek KUTV’da eğitim gördü. 1925 TKP Kongresinde MK üyeliğine seçildi. 1925 Takrir-
i Sükun Kanunu’ndan sonra, gıyaben 15 yıl ceza aldı.1926’da Viyana Konferansına katıldı. 1927
tevkifatında da gıyaben hapis cezasına çarptırıldı. 1929 yılındaki tutuklamalardan sonra, TKP
yöneticilerinin büyük çoğunluğunun tutuklanması sebebiyle, 1930 yılında Şefik Hüsnü tarafından
Moskova’dan Türkiye’ye gönderildi. 1930 yazında tutuklandı.1933 affıyla hapisten çıktı.1935-36
yılında bazı gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. Bu tarihlerden sonra TKP ile ilişkisini kestiği
sanılmaktadır.
279
1902’de doğdu. 1921 yılında kısa bir süre öğretmenlik yaptı. 1922’de KUTV’da eğitim gördü.
1924 yılında Türkiye’ye dönerek Aydınlık’ta yazılar yazmaya başladı. 1925’te TKP Kongresine
katıldı. 15 yıl kürek cezasına mahkum edildiği 1925 davasından önce SSCB’ne gitti. 1926’da Viyana
Konferansı’na katıldı. 1927 yılında gıyaben 3 ay hapse mahkum oldu .1928 yılında tutuklanarak 3 ay
hapis cezası aldı. TKP içindeki Muhalefet Grubuna öncülük etti. 1929 yılında Pavli adasında bir
kongre düzenledi ve bunun üzerine 1930 yılında TKP’nden atıldı. 1932 yılında 4 yıl hapse mahkum
oldu, 1933 affı ile cezası düştü. 1936 yılında gizli örgüt yöneticiliği iddiasıyla tutuklandı ancak
yargılama sonunda beraat etti. 1937 yılı sonlarında kendisini ziyarete gelen bir Kara Harp Okulu
öğrencisini polis sanarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne haber vermesinden sonra başlayan
“Harbiye” ve “Donanma” davalarında yer aldı. 1950 yazında afla tahliye oldu. 1951 yazında
Türkiye’den ayrılarak SSCB’ne gitti. 1963’te Moskova’da öldü.Şiirleri, oyunları, yazıları, mektupları
29 ciltte toplandı. Hakkında 100’den fazla kitap yazıldı.
280
1902’de dünyaya geldi. 1919’da Kuvayı Milliye hareketine katıldı.Askeri öğrenci olarak
gerçekleştirdiği tıp öğrenimi sırasında TİÇSF aracılığıyla devrimci faaliyete katıldı. Aydınlık’ta takma
adla yazılar yazdı. 1925’te TKP Kongresine katıldı.Aynı yıl, 10 yıl kürek cezasına çarptırıldı ve ertesi
yıl çıkan afla tahliye oldu. İllegal Alev ve Bolşevik dergilerini çıkardı.1927 tevkifatında yer aldı, 3 ay
hapse mahkum oldu. 1928’de Kıvılcım dergisini çıkardı. 1929’da 4 yıl 6 ay hapis cezası aldı. 1933
affı ile hapisten çıktı. 1935’te Marksizm Bibliyoteği yayınevini kurdu.Marx, Engels ve Lenin’in
eserlerini yayımladı. 1938 yılı Donanma davasında 15 yıl ağır hapis cezasına mahkum edildi.1950 affı
ile hapisten çıktı. 1954’te Vatan Partisi’ni kurdu. Parti 1957 yılında kapatıldı ve Hikmet Kıvılcımlı da
2, 5 yıl hapis yattı. 1965 yılında Tarihsel Maddecilik yayınlarını kurdu. Tarih Tezi’ni “Tarih, Devrim,
Sosyalizm” adıyla yayımladı. 1967’de Sosyalist Gazetesini yayınladı. 1968’de İşsizlik ve Pahalılıkla
mücadele Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. 1971 yılında öldü. Hikmet Kıvılcımlı’nın
ölümünden önce ve sonra pek çok eseri yayımlandı.
79
Salih (Hacıoğlu), Elektrikçi Nuri, Faik Usta, Şevket Süreyya (Aydemir) 281, Devlet
Demiryolları memurlarından Mahmut ve Vanlı Kazım. 282 Akbulut, kongrede 28
delege ve o dönem için nispeten güçlü olan Komsomol’dan birkaç temsilcinin hazır
bulunduğunu yazmıştır. 283 Kongrenin gündeminde şu sorunlar yer almıştır:
1925 Kongresi toplanmadan kısa bir süre önce, Mete Tunçay’ın “dinsel bir
giysi altında ulusal bir başkaldırı” 285 olarak nitelendirdiği Şeyh Sait ayaklanması
patlak vermiştir. Ancak bu ayaklanmayı hem TKP’liler hem de Komintern organları
İngiliz emperyalizminin kışkırtmasıyla, ilerici burjuvaziye karşı gerici feodalizmin
tepkisi olarak değerlendirmişlerdir 286
Orak Çekiç’in 5 Mart 1925’te çıkan yedinci ve son sayısı, Şeyh Sait isyanına
şiddetle cephe almaktadır:(manşet) “Yobazların Sarıkları Yobaz Zümresine Kefen
Olmalı! Yobazlarıyla, Ağalarıyla, Şeyhleriyle, Halifeleriyle, Sultanlarıyla Birlikte
Kahrolsun Derebeylik! İrtica ve Derebeyliğe Karşı Mücadele İçin Köylüler Köy
Meclisleri, Ameleler Sendikalar Etrafında Teşkilatlanmalıdırlar.” Ayrıca TKP’nin
bu süreçte hükümet ile birlikte hareket edeceği açıklanmıştır: “Arkadaş, kara kuvvet
281
1897’de doğdu. Mustafa Suphi’nin kurduğu TKP’ne katıldı. 1921’de KUTV’da eğitim gördü. 1924
sonlarında Türkiye’ye dönerek Aydınlık dergisinin yazı kadrosuna katıldı.1925 TKP Kongresine
katıldı, 1925’te 10 yıl kürek cezasına mahkum oldu. 1926 affı ile hapisten çıktıktan sonra TKP içinde
etkin olmaya başladı. 1927 tutuklamasında yer aldı. Bu tarihten sonra TKP’nden koptu ve 1932’de
Kadro hareketi içinde yer aldı.1976 yılında öldü.
282
A. Sayılgan, 1972, s. 189.
283
E. Akbulut, ibid, s. 30.
284
ibid.
285
M. Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931),
İstanbul, s. 136.
286
M. Tunçay, 1992, s. 20.
80
bizim de, burjuvazinin de düşmanıdır. Biz herşeyden evvel bu düşmanı yenmeliyiz;
burjuvazi ile de ayrıca kozumuzu paylaşırız.” 287
Yeni kurulan İsmet Paşa Kabinesi, bir yandan Doğudaki ayaklanmayı askeri
tertiplerle tasfiye ederken bir yandan da 4 Mart 1925 yılında kabul edilen Takrir-i
Sükun Kanununa dayanarak her türlü muhalefeti susturmuştur. 1924 yılında kurulan
ve Halk Fırkası’nın giriştiği siyasal devrimlere ve özellikle de laikliğe karşı halk
kitleleri arasında doğan tepkilerin aracı olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası gibi,
Şeyh Sait ayaklanmasında hükümeti destekleyen TKP de bu çerçevede yer almıştır.
Komintern Yayınlarında bu tutuklamaların sebebi, şöyle açıklanmıştır:
287
M. Tunçay, 2000, s. 199.
288
“The Communist International:Between The Fifth and Sixth World Congresses”, 1924-1928,
London, 1928; M. Tunçay, 2000, s. 200.
289
A. Sayılgan, 1972, s. 191.
81
yargılanmışlardır. 12 Ağustos 1925’te verilen karara göre, çoğu, 7, 10 ve 15 senelik
üç kategori üzerinden küreğe mahkum edilmişlerdir. 290
290
M. Tunçay, 2000, s. 202.
291
A. Sayılgan, ,ibid.
292
M. Tunçay, ibid, s. 222.
293
25 Ekim 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 6 (15), s. 269-273, Şefik Hüsnü Yazı
ve Konuşmalar, 1995, s. 63.
294
ibid, s. 63.
82
dönem, “illegal çalışma dönemi”dir. Şefik Hüsnü, yazısında devamla, komünist
basının yasaklanmasından 1926 yılındaki Viyana Konferansı’na kadar geçen zamanı
üç döneme ayırmıştır:
295
Burada, Bursa’da çıkarılan Yoldaş gazetesi kastedilmektedir.
296
“Türkiye’de Komünist Hareket”, 25 Ekim 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 6
(15), s. 269-273, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, 1995, s. 64.
297
“Türkiye’de Komünist Hareket”, 25 Ekim 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 6
(15), s. 269-273, ibid, 1995, s. 64.
298
ibid.
83
..Yönetici merkez, bütün çalışmalarını engelleyen çeşitli
zorluklarla karşı karşıyaydı. Merkezin çözmesi gereken ilk
mesele, ne pahasına olursa olsun Parti’nin taban örgütüne
hakim olmaya başlayan paniği yok etmek, sonra örgütün
daha fazla dağılmasına engel olmak için az ya da çok darbe
yemiş kadroları olabildiğine kısa bir zaman içinde yeniden
toplamaktı. Bu acil önlemler alınmadan, Partinin işçilerle
ilişkisini sürdürebilmesi gerçekten söz konusu olamazdı. Bu
ilişkilerin kaybolması, partinin ölümü demekti. Bu tehlike
karşısında merkez, tutuklanmış olan savaşçıların hüküm
giymelerinden sonra eski ilişkileri yeniden kurmak ve düzenli
bir gizli çalışmaya zemin hazırlamak için taşraya gizli
görevliler gönderdi.
A. Viyana Konferansı
Yakın bir zamana kadar, TKP’nin tarihinde önemli bir yer tutan Viyana
Konferansı hakkında belgesel bir kaynak bulunmamakta idi. Bu kaynaklardan sadece
Sayılgan’ın yapıtında, Konferansa Türkiye’den ve Moskova’dan dörder kişinin
katıldığı açıklanmıştır. Bunlar, Türkiye’den Vedat Nedim, Hamdi Alev (Şamilov) 299,
Faik Usta ve Balıkesirli Baytar Mehmet; Rusya’dan Dr. Şefik Hüsnü (Değmer), Ali
Cevdet, Nazım Hikmet, Hasan Ali (Ediz)’dir. 300
2002 yılında yayımlanan bir eser 301 ise, Viyana Konferansı tutanaklarından
sınırlı da olsa, bazı belgeler sunmaktadır. Akbulut, 27-29 Mayıs 1926 tarihlerinde
toplanmış olan Viyana Konferansı’na yurtdışından B. Ferdi (Şefik Hüsnü), Halim
(Hasan Ali) ve Nazım Hikmet, Türkiye’den ise Şamil (Hamdi Şamilov), Asım
299
1894 yılında doğdu. 1. Dünya Savaşı yıllarında komünist düşünce ile tanıştı.KUTV’da eğitim
gördü. 1924 yazında Türkiye’ye döndü. 1925 TKP Kongresine katıldı. 1925 tutuklamalarının dışında
kaldı. 1926 Viyana Konferansına katıldı. Vedat Nedim’in sekreterliğindeki Merkez Komitesi’ni
yetersiz görerek Nazım Hikmet’in muhalefet grubu içinde yer aldı. 1930’da Nazım Hikmet’le birlikte
Partiden atılanlar arasında yer aldı. 1938 yılında Donanma askerini askeri isyana tahrik ve teşvik ettiği
gerekçesiyle yargılandı. 18 yıl hapis cezasına mahkum oldu, 1950 affı ile hapisten çıktı.1950 yılından
sonra başka hiçbir faaliyette ismine rastlanmadı.1969’da İstanbul’da öldü.
300
A. Sayılgan, 1972, s 193-194..
301
E. Akbulut, 2002.
84
(Vedat Nedim) ve Mehmet (Baytar Mehmet)’in katıldığını açıklamıştır. Yani bu
listede, Sayılgan’ın sözünü ettiği Faik Usta ve Ali Cevdet yer almamaktadır. 302
1. Program projesi
2. Türkiye’nin siyasi vaziyeti ve partinin nokta-i nazarı hakkındaki tez
3. Asım (Vedat Nedim) yoldaşın yine aynı tarzda bir raporu
4. Türkiye merkezi teşkilatı hakkında bir tez
5. Eski teşkilat platformunun bir daha gözden geçirilmesi
6. Neşriyat meselesi
7. Gençlik Meselesi 306
28 Mayıs 1926 günü için ise gündemde şu konular vardır:
302
E. Akbulut, 2002, s. 67.
303
M. Tunçay, 2000, s. 40.
304
E. Akbulut, ibid.
305
E. Akbulut, ibid, s. 72.
306
TÜSTAV Arşiv belgeleri, CD 22, Klasör 28-36, Belge 4. Aktaran, E. Akbulut, 2002 s. 67, 68.
307
ibid, s. 68.
85
4. Burjuva gazetelerine iştirak meselesi
5. Hapishanedeki arkadaşlar hakkında karar. 308
Tartışmaların genel çerçevesine bakıldığında, Konferansın yurtdışında
bulunan Şefik Hüsnü’nün, 1925 tutuklamalarına dahil olmayıp Türkiye’de kalan
komünistlerin çalışmalarından memnun olmadığı ve bu çalışmalara bir yön verilmesi
gerektiğini düşündüğü için toplandığı anlaşılmaktadır. Konferansta, TKP’nin
politikaları neticesinde Partinin işçi yığınları üzerindeki etkisini kaybettiği ve
yığınlardan uzaklaşarak devrimci kimliğini yitirme tehdidi altında olduğu üzerinde
durulmuştur. 309 Konferansa katılanlar arasında genel bir uyum gözlenmemektedir.
Şefik Hüsnü ve diğer TKPliler ile Vedat Nedim arasında ve yine Şefik Hüsnü ile
Nazım Hikmet arasında bazı tartışmalar yaşanmıştır. Parti içindeki çözülmelerin
temellerini göreceğimiz bu tartışmaları “Menşevik-Tasfiyeci Merkez Komitesi” ve
“Nazım Hikmet Muhalefeti” başlıkları altında değerlendirmeye çalışacağız.
308
TÜSTAV Arşiv belgeleri, CD 22, Klasör 28-36, Belge 4; Aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 68.
309
E. Akbulut, ibid, s. 74.
310
“Türkiye Komünist Partisi Çalışma Programı (1926)”, 3. Madde, H. B. Gürses, Şefik Hüsnü
Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, İstanbul, 1994, s. 256.
311
M. Tunçay, 1992, s. 40.
86
Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu’nun 1925-1926 yıllarını kapsayan
“Doğu Ülkelerinde Devrimci Hareketler” üzerine raporunun Türkiye ile ilgili
bölümünde TKP üzerine şunlar ileri sürülmekteydi:
312
“Komünist Enternasyonal Tutanakları”, Carl Hoym und Nachfolger Basımevi, s. 1-355,
Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, (ed.) F. Bursalı, 1979.
313
A. Sayılgan, 1972, s. 194.
314
B. Şen, 1999, s. 98.
87
Bu sapmanın taraftarları, işçileri siyasi mücadeleye çekmek
yerine onlara “Marksist eğitim” vermekle yetinmeyi ve olsa
olsa ekonomik mücadeleyi 315 savunuyorlardı. Ama bu
yoldaşlar, yönetimde bulunmalarına rağmen ekonomik
mücadelede de pasif davrandılar. Büyük grevlerde, örneğin
tütün işçilerinin grevinde, Parti hiçbir rol oynamadı. Ayrıca
İstanbul kayıkçılarının Kemalist Şirketi Hayriye’ye karşı
mücadelesi silahlı çatışmaya kadar vardığı halde, bu Parti
yöneticileri, Kemalistlerin desteklenmesinden yana
316
çıktılar.
Bu anlaşmazlık noktaları, 1926 yılında Şefik Hüsnü’nün TKP Merkez
Komitesi’nin faaliyetlerini yönlendirmek amacıyla topladığı Viyana Konferansı’nda
açıkça görülmektedir. Vedat Nedim ve Şefik Hüsnü, teorik ve pratik pek çok noktada
ters düşmüşlerdir.
315
Vedat Nedim yönetiminin ekonomik mücadeleyi nasıl uyguladığına bir örnek oluşturması
açısından, “kayıkçılar grevi” örneğini vermek gerekir. Bu grevde TKP yönetimi, “kayıkçıların
proleterleşmiş küçük burjuvaziyi temsil ettikleri” ve “partinin görevinin onların proleterleşmelerini
hızlandırmak olduğu” savunularıyla Kemalist önderleri destekler bir tutum takınmışlardır. Bkz. S.J.
Astreiou, “TKP 1925-1935”, Birikim 1989, s. 62.
316
“Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı”, Türkiye’de Komünist ve İşçi
Hareketleri, (ed.) F. Bursalı, 1979, s. 191-192.
317
TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 22, Klasör, 28_36, Belge 11 vd’nden aktaran, Akbulut, 2002: 74.
318
E. Akbulut, 2002, s. 74.
88
hareketin devamlılığını sağlamak için tek yol, Partinin “1925 tutuklamasına dahil
olmayan bu kalıntılarla” yönetimiydi. Şefik Hüsnü, bu “kalıntılar”dan Vedat
Nedim’e öncelik verme sebebini, onun “en çok siyasal bilgiye sahip olan partili”
olduğu şeklinde açıklamıştır. 319
319
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, Klasör 3_8, Belge 389, aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 91.
320
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 29, Klasör 3_8, Belge 389, E. Akbulut, 2002, s. 82.
321
Gizlilik
322
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 22 Klasör 28-36, Belge 428, E. Akbulut, ibid, s. 81-82.
89
Çok haksız olarak saldırıya uğruyoruz. İlkesel olarak hemen
hemen her noktada sizlerle mutabıkız. Partimizin varlığının
ilanı sorunlarında, seçimler konusunda, komünist hücrelerin
faaliyeti konusunda bizi ayıran hiçbir şey yok ve sizlerin
teorik formülasyonlarınızın altına imza atabiliriz. Ancak,
bunların pratik faaliyetimizde uygulanmalarına gelince, bu
başka bir şey. Burada, sizinle mutabık değiliz. 323
Bu son raporda artık, savunmadan ziyade bir meydan okuma havası
sezilmiştir. İlişkileri tamamen kopma noktasına getirenin de bu rapor olduğu
sanılmaktadır. Çünkü, Şefik Hüsnü söz konusu raporun aktarılmasından sonra, “Tüm
bu saptamalar ve belgeler karşısında, sözcüğü sakınmamak ve Türk seksiyonumuz
oldukça uzun zamandır bir komünist yönetimden yoksundur demek gerekiyor”
yargısını dile getirmiştir. Bu kopmayı sağlayan Merkez Komitesi ifadeleri şunlardır:
90
1928 yılına ait bir Komintern raporunda, Partinin bu “Menşevik-tasfiyeci”
unsurlardan temizlenmesinden 1927 tevkifatına kadar geçen süreç şöyle
anlatılmaktadır:
Şefik Hüsnü, 1926 yılında siyasi birikimine güvendiği gerekçesi ile görev
verdiği Vedat Nedim’in yönetimindeki Merkez Komitesini görevden almıştır. 1927
Tevkifatı arifesinde bu MK şu isimlerden oluşmaktaydı: Vedat Nedim, Şevket
Süreyya, Salih Hacıoğlu, Hamdi Şamilof, Mahmut, Nuri (Elektrikçi), Faik, Vanlı
Kazım, Sadrettin Celal. Şefik Hüsnü, bunlardan; Vedat Nedim, Şevket Süreyya,
Salih Hacıoğlu, Hamdi Şamilof, Mahmut (küçük memur) ve Elektrikçi Nuri’nin
yönetici rol oynamaya ve güvene layık olmadıklarını açıklamış, geri kalan MK
üyelerinin güvenilir olduğunu ifade etmiştir. 331 Ancak Şefik Hüsnü’nün güvendiği
328
1927 yılında Şefik Hüsnü’nün yurda dönmesinden sonra çıkarılan Bolşevik gazetesi
kastedilmektedir.
329
Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, F.
Bursalı (ed.), 1979, İstanbul, s. 192, 193.
330
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 34_36, Belge 390 vd., aktaran, E. Akbulut 2002, s. 86.
331
E. Akbulut, 2002, s. 91, 92.
91
aydınlardan biri olan Sadrettin Celal de, bu tarihlerde partiden ayrıldığını
açıklayacaktır.
B. 1927 Tevkifatı
332
M. Tunçay, 1992, s. 50.
333
M. Tunçay, 1992, s. 146-148.
334
“Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı”, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi,
s. 192, 193.
335
A. Sayılgan, 1972, s. 195-196.
92
16 Ocak 1928 tarihinde başlayıp 23 Ocak 1928’de sona eren 1927-1928
davasında toplam olarak 56 sanık vardır. Bunlardan birinin hastalığı dolayısıyla
davası tefrik edilmiştir. Geri kalan 55 kişiden 25’i beraat ettirilmiş 336, 30’u ise çeşitli
hapis ve para cezalarına mahkum olunmuştur. Bu davada ceza alanların bazıları
şöyledir: Şefik Hüsnü (1 yıl 6 ay) 337, Vedat Nedim (4 aydan 2 ay 20 güne
indirilmiştir), Baytar Salih (Hacıoğlu) (4 ay), Hikmet (Kıvılcımlı) (3 ay), Muallim
Adnan (Sadık) (3 ay), Hamdi Şamilof (4 ay), Sarı Mustafa (3 ay), Nazım Hikmet (3
ay), Hasan Ali (Ediz) (3 ay), Hüsamettin (Özdoğu) (3 ay), Laz İsmail (Bilen) (4
ay) 338
336
Şevket Süreyya, beraat edenler arasındadır.
337
Şefik Hüsnü, bu davada 6 ay ceza almakla birlikte Ankara İstiklal Mahkemesi’nin 1925 yılında
verdiği 15 yıllık cezadan indirilen 1 yılla birleştirilince toplam cezası 1 yıl 6 ay olmuştur. Bkz. M.
Tunçay, 1992, s. 55.
338
M. Tunçay, 1992, s. 53, 54.
339
Şefik Hüsnü’ye göre, İsmail Bilen ve Hüsamettin Özdoğu Partiyi yönetecek kadar olgun değillerdi.
Partinin kaderini tek başına onların eline bırakmak çok tehlikeli olacaktı.
93
sistemli bir fraksiyonculuğa girişmeye karar vermişler.
Ancak..söz konusu olan, arkasında örgütü olmayan birkaç
şeften ibarettir.
b) İs. (İ. Bilen) ve Az. (H. Özdoğu)’in mensup olduğu diğer
grup. Bu birinci grubun hatalarına taban tabana zıt hatalar
taşıyor. Nitekim bir tür savunma tepkisiyle bu grubu
oluşturan birincilerin pasifliği ve oportünizmi olmuştur.
Maceracı mizaçlı ve dar görüşlü unsurlardan oluşmuş bu
grup, hareketimizin örgütlenmesi ve gelişmesi açısından
pratik yararını gözetmeden çarpıcı eylem fetişizmi içinde..her
zaman bir şeye veya birine karşı mücadele gereksinimi sabit
fikrini taşıyor. Bu, deyim yerindeyse, kendi kendine yeterli
bir fraksiyonculuk. Nitekim, Moskova’dan döner dönmez
Fahri (Ali Cevdet) ve Halim (Hasan Ali)’e karşı kötü niyetli
bir kampanya başlatmaktan başka yapacak bir iş bulamadılar.
c) Üçüncü grup, partinin temel çekirdeğini oluşturuyor. Son
on yılın proleter hareketine doğrudan katılmış işçilerden ve
genç aydınlardan oluşuyor. Bu unsurlar, partinin
kurucularının çevresinde toplanıyor ve Komintern’in
direktiflerini kelimesi kelimesine izliyorlar. Üyelerimizin
çoğunluğunu bunlar oluşturuyor.
1927 tutuklamalarından sonra, Komintern organlarında yayımlanan yazılarda
Kemalistlere sert eleştirilerin yer aldığı görülmektedir. “Türkiye’de Komünist
Tertip” başlıklı, 1928 tarihli bir yazıya göre, Türkiye hükümetinin Komünist
Partisi’ne yönelttiği baskılar, Kemalist hükümetin gericilerin yani emperyalizmin
safına doğru bir dönüş yaptıklarını göstermektedir. 340
340
Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 1, s. 28-31, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketli, s. 199.
94
5. Kemalistlerin feodal gericilik ve emperyalistlerle uzlaşma
çabalarına karşı, bütün ülkelerin işçilerinin devrimci birleşik
cephesini çıkarmak. 341
Yazının devamında ise, TKP’nin mücadelesinin “yeni bir döneme”
girdiğinden söz edilmektedir. TKP ve Türkiye işçi sınıfı Kemalist hükümetle olan
ilişkilerini yeniden gözden geçirme zorunluluğuyla karşı karşıyadır. TKP için bu
dönem, eskisine oranla daha ağır sorumluluklar ve güçlüklerle dolu olacaktır. 342
341
ibid, s. 199-200.
342
Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 1, s. 28-31, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketleri, s.
200.
343
M. Tunçay, 1992, s. 60.
344
ibid, s. 64.
345
“Extraits D’un Expose Polique Des Liquidationnıstes Turcs”, 1927, TÜSTAV, Döküm 1, Film 38,
CD 33 1-6, Sıra 285, s. 448-456.
95
4. 1929 YILI İÇİNDE TKP
346
A. Sayılgan, 1972, s. 201.
347
E. Akbulut, 2002, s. 110.
348
E. Akbulut, 2002, s. 115.
349
S. J. Asteriou, 1989, s. 63.
96
1929 yılında Şefik Hüsnü tarafından yazıldığı düşünülen bir belgede 350,
TKP’nin 1929 yılı içindeki durumu genel olarak resmedilmektedir. Burada genel
olarak Kemalistlerin tutumlarının sertleşmesi ve 1929 yılında meydana gelen
tutuklamalardan bahsediliyor:
350
Extraits D’un Expose Polique Des Liquidationnıstes Turcs, 1927, TÜSTAV, Döküm 1, Film 38,
CD 33 1-6, Sıra 285, Say: 448-456. Bu belge, imzasız olmakla birlikte, yazanın 1928 yılında
Anadolu’ya sürüldüğünden bahsetmesi, sahibinin Şefik Hüsnü olduğunu düşünmemize sebep
olmuştur. Hikmet Kıvılcımlı’nın Şefik Hüsnü’yü hapishanede ziyaret sırasında yakalanan “Alev”
gazetesi sebebiyle, Şefik Hüsnü 28 Ekim’de Yozgat’a sürülmüştür. Cezasını tamamlayıp 17 Nisan’da
tahliye edilinceye kadar burada kalacaktır.
351
Bahsedilen Komintern temsilcisi, Şefik Hüsnü’nün kendisidir.
352
“Extraits D’un Expose Polique Des Liquidationnıstes Turcs”, 1927, TÜSTAV, Döküm 1, Film 38,
CD 33 1-6, Sıra 285, Say: 448-456.
353
Bkz. Yurtdışı TKP ve Mustafa Suphi, s. 22.
354
M. Tunçay, 1992, s. 43.
97
1928 yılında yayımlanan Kıvılcım gazetesinde TKGB’nden bahsedildiğini
görüyoruz.
355
Kıvılcım, TKP Naşir-i Efkarı, 1928, M. Tunçay, 1992 içinde, s. 151.
356
“Türkiye Komünist Gençler Birliği’nin 1 Mayıs Beyannamesi (1929)”, Tunçay, 1992 içinde, s.166.
B bölümünde inceleyeceğimiz 1929 tevkifatının gerekçelerinden biri de, bu beyannamedir.
98
B. 1929 Tevkifatı
357
K. Sadi, 1994, s. 711-718.
358
Vakit Gazetesi, 29 Haziran 1929, aktaran, E. Karaca, “Bir Komünist Tevkifatının Öyküsü”,
Birikim, 1990, s. 54.
99
savunmalarının kendilerine verilen ifadeleri işkence altında imzaladıklarına
yöneliktir. Kıvılcımlı bu durumu şöyle dile getirmiştir:
4 Mart 1929’da son iki yıl hemen hemen hiç kullanılmayan Takrir-i Sükun
Kanunu’nun süresinin dolması dolayısıyla TBMM’nde bir konuşma yapan İsmet
Paşa şöyle demiştir:
359
Bkz. K. Sadi, 1994, s. 764-765.
360
ibid, s. 771-773.
361
M. Tunçay, 1992, s. 73.
362
Ayın Tarihi, 57-58-59. B. Kanun 1928, İk Kanun ve Şubat 1929, aktaran, M. Tunçay, 1992, s. 68.
100
Türk milletinin içtimai nizamını ihlale müteveccih didinmeler
boğulmaya makhumdur. Türk milleti kendinin ve
memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen
müfsid, sefil, vatansız ve sebükmağzların (hafif beyinlilerin)
hezeyanlarında gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara
müsamaha edecek bir heyet değildir..O şimdiye kadar olduğu
gibi doğru yolu görür. Onu yolundan saptırmak isteyenler
ezilmeye, kahredilmeye mahkumdur. Bunda köylü, amele ve
bilhassa kahraman ordumuz candan beraberdir, bundan
kimsenin şüphesi olmasın..bu memleketteki komünistler
sadece bizim tevkif ve hapsettiklerimizden ibaret değildir. Bu
işlerle bizzat ve yakından alakadar olacağım. 363
Bu konuşma, TKP tarafından “savaş ilanı” olarak değerlendirilmiş ve
karşısında “Eskişehir İlan-ı Harbi” başlıklı bir bildiri yayımlanmıştır. Bu bildiride,
“komünistlere uzun uzadıya küfür ettikten sonra Türkiye amelesinden, köylüsünden
ve esnafından yardım dileyen” Mustafa Kemal’in sözleri, “Türkiye komünist
hareketinin geçen zaman zarfında Türkiye burjuvazisi için daha büyük bir tehlike
haline geldiği” şeklinde yorumlanmıştır:
363
Atatürk’ün Eskişehir Garında kendisini karşılamaya gelen Temyiz hakimlerine yönelik 5 Ağustos
1929’da yaptığı konuşma, H. B. Gürses, 1994 içinde, s. 272-273. Bunu izleyen günlerde de, hemen
hemen bütün gazeteler bu nutku onaylayan ve öven haber ve makaleler yayımlamışlardır. Atatürk’ün
bu konuşmanın sonunda, “Şurası unutulmamalıdır ki, Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir.
Her görüldüğü yerde ezilmelidir.” sözlerini söylediği iddiası ortaya atılmış ve bu 1960’larda çok
tartışılan bir konu olmuştur. Sonunda bu iddia çürütülmüştür. Ancak bu noktanın aslında o kadar da
önemli olmadığı ve Eskişehir nutkunun yeterince sert ifadeler taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu
konuda geniş bilgi için bkz. M. Tunçay, 1992, s. 68, 80).
364
TKP Merkez Komitesi imzasıyla 10 Ağustos 1929’da yayımlanan beyanname, Gürses, 1994, s.
273.
101
sınıfına göstermek TKP’nin önünde duran en mühim
vazifelerdendir.
TKP, Türkiye burjuvazisinin reisi, Türkiye amele, köylü ve
esnafının en büyük düşmanı olan M. Kemal Paşa’nın resmi
harp ilanını, büyük bir soğukkanlılıkla karşılar ve
mücadelesine devam eder. 365
Yine 1929 yılında yayımlanan “Kommunist” gazetesinde bu konu üzerinde
durulmaktadır. Takrir-i Sükun Kanunu’nun kalkmasının rejimde bir değişikliğe yol
açmadığı belirtilen bir yazıda, İsmet (İnönü) ve Mustafa Kemal’in bahsettiğimiz
konuşmalarına değinilmekte ve bu konuşmalar “Türkiye burjuvazisinin Türkiye
komünist hareketinden korktuğu” ve bu nedenle de “TKP’nin doğru yolda olduğu”
şeklinde yorumlanmaktadır. 366
365
ibid, s. 274.
366
Kommunist (1929), Tunçay, 1992 içinde, s. 180.
367
Esat Adil Müstecablıoğlu’nun kurduğu Türkiye Sosyalist Partisi ve Şefik Hüsnü Değmer’in
kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi.
368
M. Tunçay, 1992, s. 77.
369
Doğu Emekçileri Üniversitesi.
102
istemektedir. 370 Nazım Hikmet, Türkiye’ye döndükten sonra, Aydınlık dergisinde, 21
Ocak 1925 yılında yayına başlayan ve 5 Mart 1925’te yedinci ve son sayısı çıkan
Orak Çekiç dergisinde yazı ve şiirler yazmıştır.
Nazım Hikmet’e göre, Türkiye’de bir amele sınıfı ve amele sorunu olduğu
açıktır. Bu sorun, kendisini iki cephede belli etmektedir. Birincisi, “dahili
sermayenin harici sermaye ile rekabet edebilmesi için ameleyi mümkün olduğu kadar
çok ve insafsız şekilde istismar etmesi gerektiği”, yani işçi sınıfının yerli burjuvazi
ile olan çelişkisidir. Amele meselesinin ikinci veçhesi, “Türkiye’deki ecnebi
şirketleriyle Türk amelesi arasındaki tezat” iken üçüncü veçheyi ise “Türkiye’ye
girmek isteyen ecnebi sermayesinin simsarlarıyla Türkiye amelesi arasındaki tezat”
oluşturmaktadır. Meselenin dördüncü ve son yönü ise, “hükümet ve amele arasındaki
anlaşmazlık”tır. Nazım yazısını, Türkiye’de “ameleyi teşkilatlandırmaya sevk
edenin, tarihi-iktisadi zorunluluklar ve amelenin sınıfsal niteliği olduğunu ve tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geleceğin amele sınıfının ellerinde olduğunu
ifade ederek bitirmektedir. 372
370
Fransızca, CD 25A, Klasör 32_36, Belge 698’den aktaran, Akbulut: 2002: 25.
371
M. Tunçay, 2000, s. 193.
372
ibid, s. 267-269.
373
TÜSTAV, Fransızca CD 26, Klasör 33_36, Belge 402-405, aktaran, Akbulut: 2002, s. 35.
374
E. Akbulut, 2002, s. 35-37.
103
değiştirmesi gerekliliği üzerinde durmaktadır. “İllegal çalışmaya geçiş” olarak
adlandırdığımız dönemde yazılmış olan bu mektupta, Nazım Hikmet’in “tek başına
hareket etme” yönünde bir eğiliminin olduğu açıkça görülmektedir. Akbulut’a göre,
bu, komünist partilerin çalışma anlayışlarında alışılmış bir yaklaşım değildir. 375
Aşağıdaki alıntıda göreceğimiz gibi Nazım Hikmet, radikal değişiklikleri oluşturup
Parti organlarına götürmeksizin tartışmaktadır:
375
ibid, s. 37.
376
TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 21, Klasör 27_36, Belge 518-519, aktaran, Akbulut, 2002, s. 36.
377
TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 21, Klasör 27_36, Belge 522, E. Akbulut, ibid, s. 39.
104
1929 yılında başlayacak olan muhalefetin ilk nüvelerini gördüğümüz bu
mektuplardan sonra, 1926 Viyana Konferansı’nda Nazım ile Şefik Hüsnü’nün
tartışmalarına tanık oluyoruz. Bu konferansta Nazım Hikmet ile Şefik Hüsnü
arasında kapitalist ülkelerde demokrasi ve diktatörlük konusunda bir tartışma
gelişmiştir. Şefik Hüsnü’nün bu konu ile ilgili net bir çözüme varılamayacağını,
Avrupa’da kimi yerlerde nispi bir demokrasi varken kimi yerlerde de faşist
yönetimlerin varolduğunu söylemesine karşın Nazım Hikmet, burjuvazinin
düşmanlarını bertaraf etmesi ile iktidarı ele geçirmesine kadar geçen dönemde nispi
bir demokrasinin mevcut olabileceğini ancak burjuvazi iktidara yerleştikten sonra bir
demokrasiden söz edilemeyeceğini, kendi diktatörlüğünü kurmasının bir zorunluluk
haline geleceğini savunmuştur. 378
Viyana Konferansı’ndan sonra ise Nazım Hikmet, “15 yıla mahkum olduğu
halde” Türkiye’ye görev başına gönderilmesi isteğini dile getirmiştir 379. Bu belgede
asıl önemli olan nokta, bu isteğin veya başvurunun TKP organlarına değil, doğrudan
Doğu Seksiyonu Sekreterliği’ne yapılmasıdır. Nazım Hikmet’in prosedürü bilmesine
rağmen böyle bir davranışta bulunması, Komintern Doğu Sekreterliği’nin dikkatini
Türkiye’de yaşanan gelişmelere yani, “Menşevik-tasfiyeci” şeklinde nitelendirilen
Merkez Komitesi’ne çekmek istediğini düşündürmektedir. Belgede göze çarpan bir
başka nokta, Nazım Hikmet’in kendisini, TKP’nde “başlıca politika belirleyicilerden
biri” olarak görmesidir. 380
378
TÜSTAV, Eski Türkçe, CD22, Klasör 28-36, Belge 6 ve devamından aktaran, E. Akbulut, 2002, s.
70-71.
379
TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 27, Klasör 34_36, Belge 16, ibid, s. 76-77.
380
E. Akbulut, 2002, s. 77.
105
taşra örgütlerinde çalışabileceği belirtilmektedir. Şefik Hüsnü’ye göre, Nazım
Hikmet’in “en kötü durumda bile bir sakıncası olmayacaktı”. 381
Bu doğrultuda Laz İsmail (Bilen) ile birlikte 1928 yazında Türkiye’ye gelen
Nazım Hikmet, yakalanmış ve Ankara Cezaevi’ne getirilmiştir. 19 Nisan 1929’da
serbest bırakılan Nazım Hikmet, bu dönemde bir yayın faaliyetine girişmiştir.
Aynı zamanlarda yurt dışına çıkan Şefik Hüsnü, bir küçük burjuva sol dergide
yazarlık yapan Nazım Hikmet’in “oportünist hatalara düştüğünü” ifade etmiştir. 382
Şefik Hüsnü’nün söz ettiği bu dergi, Sabiha ve Zekeriya Sertel’in çıkardığı Resimli
Ay’dır. Şefik Hüsnü’nün bu dönemde Nazım Hikmet’le ilgili ifadeleri, onun
muhalefet hareketi içinde yer almaya başladığını göstermektedir.
C. Muhalefetin Görüşleri
TKP yöneticilerinin Nazım muhalefeti ile ilgili öne sürdüğü başlıca savlardan
birisi, bu grubun ve TKP’nden ayrı bir programa, teoriye ve platforma sahip
olmadıklarıdır. Hasan Ali, J. Orleans imzasıyla Komintern’e gönderdiği mektuplarda
Nazım grubunun herhangi bir teoriye sahip olmamakla beraber, kendileri ile
aralarındaki farkın bir Bolşevik ile Menşevik arasındaki farka benzediğini
belirtmektedir 384. Hasan Ali’nin aktarımıyla bu grup Merkez komitesinden farkını
şöyle ortaya koymaktadır:
381
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 34_36, Belge 623 vd.; E. Akbulut, 2002, s. 99.
382
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 25_36, Belge 200 vd., ibid, s. 108.
383
M. Tunçay, 1992, s. 76.
384
TÜSTAV Arşivi, Film 36, CD 27 35_36, s. 403.
106
“Şimdiye kadar Türkiye’deki komünist hareket, muayyen
şahısların etrafında inkişaf eden bir hareket mahiyetini
almıştır. Bizim yaptığımız hareket şahısların etrafında
olmaktan ziyade fikirler etrafında inkişaf edecek olan bir
harekettir. Bizim hareketimiz..şimdiye kadar vaki olan
Türkiye komünist hareketinden tamamen ayrı bir
mahiyettedir..Bizim mazi ile hiçbir alakamız yoktur. Şimdiye
kadar Türkiye komünist hareketinin başında olan Doktor
(Şefik Hüsnü) gibi şahsiyetler bu hareket için bir bela
olmuştur..Sabık Seka (Merkez Komitesi) kuvvetini kütleden
almamıştır. Biz kütleyi temsil ediyoruz.(..)” 385
Muhalefet ise Komintern’e ilk raporunu, TKP Merkez Komitesinin muhalefet
üyesi olduğunu ileri sürdüğü Tufan (Fuat Alyanak) aracılığıyla göndermiştir. Bu kez
muhalefetin görüşlerini kendi ifadelerinden okuyalım. Hasan Ali’nin ifadeleriyle
benzer şekilde, muhalefetin TKP ile ayrılığının teorik alanda ortaya çıkmadığı,
dahası herhangi bir teorik sorunu dile getirmediği anlaşılmaktadır:
Muhalefetin bir başka eleştiri noktası, TKP’nin uzun bir süredir görevlerini
yerine getirmediği olmuştur:
385
TÜSTAV Arşivi, Film 36, CD 27 35_36, s. 458-462.
386
TÜSTAV Arşivi, Film 36, CD 27 35_36, s. 415-418.
387
ibid.
107
geldiğidir. Muhalefet mektubunda, “buhrana son vermek için” bu aydınlar
kadrosunun görevden alınmasının yeterli olacağı görüşündedir.
388
Türkali (1999: 592)’nin ifade ettiğine göre, Nazım muhalefetinin işçiler arasında gerçekten de
büyük bir yandaş topluluğu bulunmaktaydı. Hatta bu yüzden Nazım muhalefeti bazı sol çevrelerce
“İşçi muhalefeti” olarak da adlandırılmaktaydı.
389
TÜSTAV Arşivi, CD 27, Klasör 35_36, Belge 858 vd., aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 144-161.
390
ibid.
108
D. Komintern’in Mektubu ve Muhalefet Grubunun Tasfiyesi:
391
“Türkiye Komünist Fırkası Azalarına Komintern’in Açık Mektubu”, M. Tunçay, 1992 içinde, s.
202.
392
M. Tunçay, ibid, s. 204, 205.
109
6. 1930-1932 YILLARI ARASINDA TKP
Şefik Hüsnü, TKP’nin 1930 Eylem Programı ve “İnkılap Yolu” adlı derginin
çıkarılmaya başlanması olarak özetleyebileceğimiz, muhalefet grubuna karşı teorik
alanda yürütülen mücadeleden şöyle bahsetmektedir:
393
TÜSTAV Arşivi, Fransızca Cd 35, Klasör 6_6, Belge 259 vd., aktaran, E. Akbulut: 2002, s. 292.
394
1926 Çalışma Programı kastedilmektedir.
110
Parti içinde değişik ideolojik eğilimlerin doğmasının ve
üyelerin siyasi formasyonundaki düşüklüğün ana nedeni, her
türlü komünist yayının azlığıydı; Parti 1925 terörünün
darbelerinden bu yana, ideolojik ve teorik faaliyetini yeniden
başlatamamıştı.İlk sayıları 1930 ortalarında yayımlanan
İnkılap Yolu’nun çıkışı, bu boşluğu başarılı bir biçimde
dolduruyordu.
Şefik Hüsnü’nün de bahsettiği gibi, TKP Faaliyet Programı’nı 1930 yılında
tekrar yayımlamıştır. 1926 tarihli programdan farklı olarak, “Türkiye Meselesine
Dair Tezler” başlıklı bir bölüm eklenmiştir. Ayrıca, Programın başında Şefik
Hüsnü’nün bir sunuş yazısı da yer almaktadır. “Türkiye Meselesine Dair Tezler”
başlığı altında, genel olarak Türkiye’nin “iktisadi olarak bir yarı-sömürge haline
geldiği” ve “Kemalizm’in yeni yöneliminin emperyalizmle uzlaşma yönünde
olduğu” saptaması yapılmaktadır.
111
nazariyatın belli başlı prensipleri ve akideleri ile tanış edecek,
bu cihanşimul yüksek inkılap nazariyatına tevkifan
memleketimize ait içtimai, iktisadi ve siyasi hadisatı mesaili
tahlil etmenin yollarını gösterecek..milli ve beynelmilel
meseleler hakkında Kominternin ve TKP’nin nokta-i
nazarlarını ve tezlerini tebliğ edecek.. muntazam bir tarzda
çıkan ilmi ve siyasi bir fırka gazetesine..işaret etmek
istemiştik. Bu nevi neşriyat itibarı ile TKP’nin son beş
senelik faaliyeti feci bir boşluk arzeder 396.
İnkılap Yolu’nda, TKP’nin geçmişinin ve Türkiye’deki Serbest Cumhuriyet
Fırkası’nın kurulması, Kürt isyanları gibi güncel olayların aktarıldığı bölümlerin yanı
sıra, “Marksizm ve Leninizm meseleleri” başlığı altında Lenin’in Parti gazetesinin
öneminden bahsettiği bir alıntısı yer almıştır. Bundan sonraki sayfalarda ise, Nazım
Muhalefetinin tasfiyesi sürecini aktarırken üzerinde durduğumuz metinler “Fırkaya
Dair Tezler” başlığı altında ele alınmıştır. Ayrıca Dünyadaki gelişmelerden ve
komünist partilerinden haber veren “Beynelmilel Havadisler” isimli bir bölüm de
bulunmakta, “Memleket meseleleri” başlığı altında, yeni başlayan ekonomik buhrana
değinilmektedir.
396
ibid, s. 188.
397
M. Tunçay, 1992, s. 83.
398
M. Tunçay, ibid, s. 92.
399
ibid, s.
112
7. 1932 TKP KONGRESİ VE 1934 DIŞ BÜRO PLENUMU
400
M. Tunçay, 1992, s. 96.
401
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 35, Klasör 6_6, Belge 259 vd., aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 296.
402
TÜSTAV Arşivi, Film 29, CD 25 A, Klasör 30_36.
113
(...)Provokasyon, burjuvazinin en iyi silahıdır. 403
1932 Kongresinde seçilmiş olan MK üyelerinden çoğunun tutuklanması
sebebiyle 1934 yılında TKP’nin Dış Büro Plenumu toplanmıştır.
403
TÜSTAV Arşivi, Film 29, CD 25 A, Klasör 30_36. Bu makale ile ilgili ilginç bir öykü de vardır.
İllegal çalışmanın güvenlik içinde nasıl sürdürüleceğini anlatan bu broşür, hapishane arkadaşlarını
ziyarete gelen bir partilinin üzerinde polis tarafından üst araması yapılırken bulunmuştur. (Bkz. B.
Şen, 1999, s. 33).
404
Komsomol, Komünist partilerinde gençlik örgütlerine verilen isimdir.
405
RTseHIDNI: f: 495, op: 11, d: 373, L: 23-26, Komintern Arşivinden aktaran, B. Şen, 1999, s. 104.
406
RTseHIDNI: f: 495, op: 11, d: 373, L: 23-26, Komintern Arşivinden aktaran, B. Şen, 1999, s. 104.
114
II. ŞEFİK HÜSNÜ’NÜN TEZLERİ
Şefik Hüsnü’nün 1929-1930 yıllarından itibaren ise Kemalistlere daha sert bir
tutum takındığı ve artık Kemalizm’i emperyalizmle tamamen uzlaşmış olarak
değerlendirdiği görülmektedir. Bunun sebepleri çeşitlidir. Kemalistler’in somut
politikaları yanında Komintern’in VI. Dünya Kongresi’nde sol çizgisini
güçlendirmesi ve TKP’ndeki muhalif grubun eleştirileri bunlar arasında sayılabilir.
115
-Milli kurtuluş hareketi, bir orta sınıf hareketi olarak başlamıştır. Farklı
sınıfların bir blok oluşturması ile yürütülen bu mücadele sonucunda bazı gruplar
dışlanmış ve iktidar küçük burjuvazi ve büyük-orta toprak sahiplerinin eline
geçmiştir. Artık “kapitalist” olarak nitelendirilebilecek Kemalizm, bu orta sınıf
kitlesinden ayrılmaktadır.
407
“Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, 1926, Komünist Enternasyonal
Dergisi, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, 1995, s. 41.
116
kapitalist ülkelerin büyük burjuvazisini aynı kefeye koymanın yanlışlığına dikkat
çekmektedir. 408
İktidarı ele geçirdikten sonra “her geçen gün daha fazla kapitalist tarafa geçen
ve yabancı sermaye ile uzlaşan” Kemalist hükümetin hala daha anti-emperyalist
niteliğini korumasını sağlayan ve “milli burjuvazi” yaratma amaçları ile ilgili olan
410
bazı nedenler bulunmaktadır. Anadolu demiryolu meselesinin yabancı sermaye
açısından olumsuz bir çözüme bağlanması, yabancı işletmelerin bir takım
kısıtlamalara tabii tutulması gibi uygulamalar 411 bunlar arasında sayılabilmektedir.
408
“Çin Meselesi”, Komintern Yayını, Mayıs 1927, s. 86-94, ibid, 1995, s. 96-104. Bu konuşmanın
“tutucu burjuvazi” ile “devrimci milli burjuvazi” arasında hiçbir fark olmadığını söyleyen Troçki’ye
cevap niteliğinde olduğu görülmektedir
409
ibid, s. 98.
410
ibid.,s. 103.
411
“Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 22, s. 1076,
1087, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 109.
117
Kemalistlerin bu yöndeki ekonomik politikalarını ayrıntılı olarak “Ekonomi” başlığı
altında inceleyeceğiz.
Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistler, dış siyaset alanında da daha uzun bir süre
Doğu ile Batı arasında yalpalayacaklar ancak uzun vadede dış siyasetin ağırlık
noktasının Sovyetler Birliği’ne yakınlaşma yönünde olması gerektiğini
kavrayacaklardır. 412 Türkiye, Musul’u İngiltere’ye vermek zorunda kaldığı döneme
kadar, antiemperyalist tutumunu korumaya devam etmiştir. Bugünkü tutumu da,
emperyalist devletlerle yakınlaşma eğilimi yerine, Rusya’nın yanında yer alma
eğilimidir. Bu eğilim, Kemalistler’in Milletler Cemiyeti’ne daimi üyelik talebinin
reddedilmesinden kaynaklanmaktadır.
412
“Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Toplantısında Uluslararası Durum ve Komintern’in
Görevleri Üzerine Konuşma”, Internationale Presse Korrespondenz, 1926, sayı 152, s. 2719-2721,
Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 75, 76.
413
“Ortadoğu-Türkiye”, Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı, Türkiye’de
Komünist ve İşçi Hareketi, s. 189.
414
“Yeni Türkiye’de Komünist Avı”, 8 Eylül 1925, Internationale Presse-Korrespondenz, 1925, sayı
129, s. 1882, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, 1995: s. 17.
118
Yasası, komünistlerden kurtulmak için kullanılmıştır. Şefik Hüsnü’ye göre bu
durum, burjuvazinin yüksek bir sınıf bilincine sahip olduğunu göstermekteydi. 415
119
çıkarına olarak amele, köylü ve kitlelerin sınıf mücadelesini
bastırma amacı güden, ancak sınıf çatışmalarının büyümesini
önlemekten aciz kalan girişimlerini açığa çıkarmaktır.
1930 Programında da Türkiye’nin emperyalizmin boyunduruğu altına
girmesine karşı girişilecek mücadelenin ancak işçi sınıfı önderliğinde
gerçekleşebileceği üzerinde durulmaktadır:
419
Askeri birliklerin gerekli yere sevkini ve geri çekilme işini idare eden merkezler.
420
Sınırlamaya.
421
M. Tunçay, 1992 içinde, s. 187 vd.
422
“Türkiye’de İşçi Hareketi”, Internationale, Presse-Korrespondenz, 1926, sayı 119, s. 2037, 2038,
Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi , s. 54.
120
Şefik Hüsnü, bu verileri, TKP’nin bir işçi siyaseti yürütebileceğinin ve
“köylü-işçi hükümeti” parolasıyla savaşmak için dayanabileceği bir işçi sınıfının
varlığının göstergesi olarak sunmaktadır. Şefik Hüsnü’ye göre, TKP’nin güncel
görevi Kemalizm’i devirip işçi ve köylülerin demokratik diktatörlüğünü ortaya
koymaktır. 423
Şefik Hüsnü’ye göre, Türkiye işçi hareketinin kendiliğinden bir gelişimi söz
konusudur ve bu hareketin yalnızca komünistlerin etkisi altında geliştiğini söylemek,
“işçi hareketinin kendiliğindenliğini” inkar etmektir. Türkiye işçi sınıfının kültür
düzeyi düşük olmakla birlikte sınıf içgüdüsü çok gelişmiştir. 426
423
TÜSTAV Arşivi, CD 27, Klasör 35_36, Belge 290, s. 269-292.
424
“Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 25, s.1225-
1231, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 121.
425
J. Kitaygorodski, Internationale Presse-Korrespondenz, 25 Kasım 1927, sayı 116, s. 2602-2603,
Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi , s. 167.
426
“Türkiye’de Komünist Hareket ve Emekçilerin Durumu”, 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi,
sayı 9, s. 412-415, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 69.
121
Şefik Hüsnü’nün 1929-1930 ve sonraki dönemlerde yazdığı yazılarda artık
Kemalizmin emperyalizmle uzlaşması üzerine daha net ifadeler yer aldığı
görülmektedir. Şefik Hüsnü’ye göre, emperyalizme ve yabancı sermayeye karşı
mücadele dönemi bu yıllarda artık tamamen kapanmış bulunuyordu ve Kemalizm de
açık bir şekilde emperyalizm ile uzlaşmıştı. Mücadele döneminin çabuk kapandığını
öne süren Şefik Hüsnü burjuvazinin ulaştığı son aşamayı şu sözlerle ortaya
koymaktadır 427:
427
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 25 A Klasör 32_36, Belge 764, s. 76-85.
428
“Doğu Milliyetçiliği Emperyalizm Önünde Diz Çöküyor”, 1930, Komünist Enternasyonal Dergisi,
sayı 2-3, s. 160-170, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s.131.
122
başka yol göremez olmuşlardır. Aslında bu durum da, Kemalistlerin giderek
güçsüzleştiğini göstermekteydi.
2. KÖYLÜ SORUNU
429
“Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Toplantısında Uluslararası Durum ve Komintern’in
Görevleri Üzerine Konuşma”, Internationale Presse Korrespondenz, 1926, sayı 152, s. 2719-2721,
Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 76.
430
“Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 17, s. 836-
848, ibid, s. 81.
431
ibid.
432
“Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 25, ibid, s.
122
123
köylülerin çıkarlarını savunması gereken” Çerkez Ethem, Mustafa Kemal’le
aralarındaki çatışmayı bahane ederek emperyalist devletlerin safına geçmiştir:
433
“Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 1782., Şefik
Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 122
434
“Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 17, s. 836-
848, ibid, s. 85
124
3. Batı ve Güney Anadolu (Eskişehir, İzmir Adana): tarımsal gelişme
bakımından ileri düzeyde olan bölgede, toprak bu kez modern işetmeler biçiminde
büyük toprak sahiplerinin elinde toplanmış, küçük köylüler ise topraklarını
zenginleşen komşularına ve kendilerine borç veren şehirli burjuvalara devrederek
“toprak kiracısı”, hatta “gündelikçi konumuna düşmüşlerdir. Kemalist Parti,bu
bölgenin zengin çiftçilerinin ekonomik bakımdan kalkınmalarını bütün imkanlarıyla
desteklemektedir.
435
“Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 17, s. 836-
848, Yazı ve Konuşmalar, s. 87-88-90-94.
436
J. Kitaygorski, “Türkiye’de İşçi Sınıfının Durumu”, 29 Eylül 1927, Heft 38-39, Berlin, Türkiye’de
Komünist ve İşçi Hareketi, s. 166.
437
Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s.
187.
125
o zaman devrimci bir anlam taşıyabilirdi..Böylece doğu
illerindeki reform feodalizme değil, yalnızca Kemal
hükümetine düşmanca tavır alan bazı feodallere indirilen bir
darbedir.
438
“Türkiye’de Siyasi Mücadeleler”, Internationale Presse Korrespondenz, 1926, sayı 114, Şefik
Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 46, 47.
439
“Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”,Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı: 25, ibid, s. 123.
126
memleketimizde ve milletimiz arasında uygulanma kabiliyetini
kavramak veya kavrayanlarımız vasıtasıyla bütün memlekete ve
bütün millete anlatmaktır..uygulanma kabiliyeti olmadığına göre
ve hatta uygulanmaya yeltenenlere karşı hükümet, her türlü yolu
kullanmakta kendisini gayet meşru görür. 440
Şefik Hüsnü’nün bu erken döneme ait izlerini saptadığı “komünizm
düşmanlığı”, “Eskişehir İlan-ı Harbi” başlığı altında değerlendirdiğimiz gibi, 1929
yılında doruk noktasına ulaşmıştır.
Şefik Hüsnü’ye göre, Türkiye işçi sınıfının hareketi son on yılda üç kez ani
bir biçimde yükselmiş ve hemen ardından geri çekilmiştir. Birinci yükseliş,
istibdadın yıkılmasının hemen ardından (1908), ikinci yükseliş 1919’da, üçüncüsü ise
1924-1925 döneminde olmuştur.
Kemalist yönetimin işçilere yönelik baskısı ise, koşullara göre çeşitli biçimler
almaktadır. Bu biçimler, işçi gazetelerinin yasaklanması, komünistlerin tutuklanması
ve işçi sendikalarının başına kendi adamlarını geçirmeye çalışmak gibi, işçi sınıfını
örgütsüz bırakmaya yönelik tedbirlerdir. 441
440
ibid.
441
“Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı: 22, Şefik Hüsnü
Yazı ve Konuşmalar, s. 119.
442
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 35_36, Belge 290, sy. 269-292.
127
Biz Kemalist diktatörlük ve Kemalist terörün çoktan en
yüksek aşamaya ulaştığına inanıyoruz. Kitlelerin maruz
kaldığı baskılar dayanma sınırlarını şimdiden aşıyor. Tüm
bunlar 1931 genel seçimlerinden önce kentlerin ve köylerin
emekçi kitlelerinin küçük azınlığın aşırı baskısına son
vermeye yönelik kalkışmalarının olacağını iddia etmemizi
sağlıyor. Bu güncel olaylar, TKP’yi hazırlıksız bulmamalıdır.
Şefik Hüsnü’nün 1930-1931 yıllarında Kemalist diktatörlüğü değerlendirdiği
yazıların iyice sertleştiği görülmektedir. Bu tutumunda, 1930 yılında kurulan ve Halk
Partisinin sağa kaymasından başka bir şeyi ifade etmediğini düşündüğü Serbest
Cumhuriyet Fırkası deneyiminin önemli rolü olduğu düşünülmektedir.
A. Gerici Muhalefet
“Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926,
sayı 9, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 41.
128
sermayenin ülkeye girişini engellemek için bir süre ulusal bağımsızlıktan feragat
etmemek yönünde tutumları olduğunun saptanmasına rağmen burjuvazinin gerici
katmanları ajanları olduğu emperyalist sermayeye ülkenin kapılarını açmaya
bağımsızlık savaşı döneminden beri razıydı.
Şefik Hüsnü, Kemalizm’in gerici bir aşamaya girdiğini saptadığı bir dönemde
bile, burjuvazinin bu farklı katmanları arasındaki farkı ortaya koymanın önemi
üzerinde durmuştur. Şefik Hüsnü’ye göre, “burjuvazinin iki cephesine birbirlerini
boğazlamalarına izin vermek” veya “gericiliğe Kemalizm’i devirmek için yardım
etmek” büyük bir yanılgı olacaktır. Çünkü komünistlerin görevleri her şeyden önce
gerici ve monarşist unsurları ülkeden tasfiye etmektir. 444
Şefik Hüsnü, 1930 yıllarında kurulan Serbest Fırka’nın ise tamamen yapay
yollarla ortaya çıktığını vurgulamaktaydı. Halk Partisi bu dönemde iki baskı ile karşı
karşıya idi: Birincisi, Halk Partisinin vermiş olduğu bir çok tavize rağmen bir türlü
hoşnut edemediği emperyalist sermayenin baskısı; ikincisi ise sefalet ve yoksulluğun
son sınırına varması sonucu kaynaşmaya başlayan hareket yada kısmen isyan etmiş
bulunan halk kütlelerinin baskısı idi. Bu iki tehlikeyle aynı anda mücadele etmeye
korkan, “boyun eğdiği izlenimini uyandırmadan” emperyalizme teslim olmak isteyen
ve hoşnutsuz halkı bir takım vaatlerle oyalayarak zaman kazanmak isteyen
Kemalistler, adeta “Halk Partisine bir muhalefet partisi doğurtmuştu.” 445
444
TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 35_36, Belge 290.
445
“Türkiye’de Muhalefetçilik Oyunun Perde Arkası”, Internationale Presse-Korrespondenz, 1930,
sayı: 79, s. 1956, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s.146-147.
446
M. Tunçay, 1992, s. 198.
129
karşıdevrimci ve gericidir.” Şefik Hüsnü bu girişimi, “Terakkiperver Fırkanın
ruhunun canlandırılması” olarak da yorumlamıştır. 447
B. Kürt Sorunu
130
isyandır”. Fakat İngilizlerin asıl amaçları bağımsız bir Kürdistan meydana getirmek
değil, Sovyetler Birliği’ni emperyalizmle uzlaşmış devletlerden oluşan bir çember
içine almaktır. 451
Ancak, isyanda irticaın rolü ne kadar büyük olursa olsun, halkın bu isyana
katılması onun “hakim sınıf hükümetine karşı” mücadeleye giriştiğini
göstermektedir. Bu bakımdan İsyan, ezilen köylülüğün “kurtuluş mücadelesi” olarak
görülmektedir. Köylülüğün irticai faaliyetlerin peşine takılmasının sakıncalı
bulunduğu da ifade edilmekle beraber, bu durum TKP’nin köylülük içindeki
propagandasının ve faaliyetlerinin olmayışına bağlanmaktadır. Ayrıca, azınlık sorunu
ile ilgili olarak, 1926 Programının “kendi kaderini tayin hakkı” ilkesini kabul ettiğine
yönelik maddesinden alıntı da yapılmıştır. 452
Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin, Burhan
Asaf Belge ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan oluşan düzenli Kadro
451
İnkılap Yolu, Temmuz-Ağustos 1930, ibid, s. 194-195.
452
İnkılap Yolu, Temmuz-Ağustos 1930, M. Tunçay, 1992, s. 192-193, 196.
453
İbid, s. 97.
454
M. Çulhaoğlu, 1998, s. 99.
131
yazarlarından Yakup Kadri hariç tümünün TİÇSF ve TKP hareketi içinde yer
aldıkları dikkati çekmektedir. 455
455
M. Türkeş, Kadro Hareketi Ulusçu Sol Bir Akım, Ankara, 1999, s. 69.
456
“Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu Raporu, Doğu Ülkelerinde Devrimci Hareketler-
Türkiye”, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 165.
457
M. Türkeş, 1999, s. 129-130.
458
Bkz. M. Tunçay, 1992, s. 49.
132
biri olarak Tunçay’a göre değişen Kadrocular değil, olsa olsa Şefik Hüsnü ve belki
de Kemalistler’in sol harekete karşı tutumlarıdır.
Ancak Şevket Süreyya ve Vedat Nedim gibi eski TKPlilerin çizgilerini hiç
değiştirmeden Kadro’da sürdürdüklerini ifade etmek çok yanlış olacaktır. Aydemir,
1920’li yıllarda diğer Aydınlık yazarlarına benzer şekilde, Cumhuriyet Halk Fırkası
tarafından gerçekleştirilecek olan kalkınma ve sanayileşmeyi, sosyalizm için bir ön
koşul saymaktaydı. Ancak kalkınma ve sanayileşme, komünizmden kadroculuğa
geçiş döneminde, bu kez sınıf mücadeleleri yoluyla gelecek bir sosyalizme alternatif
olarak tek başına özgün bir hedef sayılmaktadır. 459
Şefik Hüsnü ise, 1932 yılında yazdığı “Halk Fırkası İçinde ve Etrafında Yeni
Fikir Cereyanları” isimli yazısında, Kadro Hareketini, “Halk Fırkası’nın
diktatörlüğünü yıkımdan kurtarmak amacıyla, TKP’nden kovulmuş yüreksiz unsurlar
yetişti” şeklinde değerlendirmektedir.:
459
M. Çulhaoğlu, “Şevket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren Adam, Toplum ve Bilim,
1998, s. 93.
460
M. Türkeş, ibid, s. 215.
461
Aydemir, Ş.S.(1968) İnkılap ve Kadro, Bilgi Yayınevi, s.52-53’ten aktaran, M. Çulhaoğlu,1998, s.
97.
462
Kemalizmin radikalizm kapısını boşa zorlayan sonraki dönem hareketlerinden 1960’lı yılların
Yön’ü de bu çerçevede düşünülebilir. T. Timur, Osmanlı Kimliği, Ankara, 2000, s. 168.
133
Moskova’nın Şark Darülfünunda 463 yarım yamalak
öğrendikleri, Marksizm esaslarından, yalan yanlış bir araya
getirdikleri, birkaç fikirden Halk Fırkası’na bir siyasi ve
iktisadi platform tertibine teşebbüs ettiler. Ortaya tam
devletçilik, yarım devletçilik gibi, Büyük Cihan Harbinden
sonra..hakiki sosyalizmin aşk ve heyecanla kurulduğu bir
devirde artık manası kalmamış bir takım metalip ileri
sürüldü. Bu ilaçların tesirine, onları tavsiye edenlerin bile,
samimi olarak inandıkları şüphelidir. Bu birbirine benzer
tekliflerin halkın gözünü boyamaktan başka bir işe
yaramayacakları meydandadır. 464
Şefik Hüsnü’nün ve TKP’nin, Parti içindeki Nazım Hikmet muhalefeti ve
yukarıda incelediğimiz Kadro hareketi gibi diğer muhalif hareketleri de aynı
çerçevede değerlendirdikleri görülmektedir. Şefik Hüsnü, yukarıda bahsettiğimiz
Kadrocuları eleştirdiği yazısında, Serteller’in çıkardığı Son Posta dergisini ve
İzmir’deki Yeni Asır gibi gazeteleri, “diktatörlüğe karşı sözde muhalif neşriyat
yaptıkları” gerekçesi ile eleştirmektedir. Şefik Hüsnü, Komintern’in dilini kullanarak
bu türden hareketleri “sosyal faşist” şeklinde nitelendirmiştir:
463
Şevket Süreyya ve Vedat Nedim, Doğu Emekçileri Üniversitesi (KUTV)’da eğitim görmüşlerdi.
464
M. Tunçay, “Şefik Hüsnü, Kemalist Türkiye Nereye Gidiyor?”, Toplumsal Tarih, 1997, s. 22.
465
ibid.
134
planlaştırmadan bahsetmek, fikirleri teşviş etmeye mahsus ve
mugalata yapmak değildir de nedir? 466
TKP’nin Kızıl İstanbul gazetesinin 8.12.1930 tarihli sayısında da, Nazım
Hikmet ve yazılarının yer aldığı Serteller’in Son Posta ve Resimli Ay dergisinin
küçük burjuva olarak değerlendirilip eleştirildiği ve bu yayınların okunmaması
konusunda bir uyarı yapıldığı görülmektedir:
466
M. Tunçay, 1997, s. 23.
467
Kızıl İstanbul, 8.12.1930, M. Tunçay, 2000, s. 237.
468
K. Boratav, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Devletçilik ve Ekonomik Yapı”, Sosyalizm ve
Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1989, s. 1866.
135
etmiştir. 469 Şefik Hüsnü’nün bu dönemdeki yazılarında, 1919-1925 yılları arasında
gözlenen “kapitalist olmayan gelişme” söylemini bir kenara bıraktığı ve hükümeti
tereddütsüz olarak “kararlılıkla kapitalist yolda ilerleyen” 470 bir yapı olarak
nitelendirdiği görülmektedir.
469
“Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 25, Şefik Hüsnü
Yazı ve Konuşmalar, s. 122.
470
“Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı: 22, ibid,
s.106.
471
M. Tunçay, 1992, s. 261.
472
Türkiye’nin Ekonomik ve Mali Durumu, Internationale Presse-Korrespondenz, 1926, sayı 59, s.
839-841, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 26.
473
“Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, Komünist Enternasyonal Dergisi,
1926, sayı 9, s. 891-897, ibid, s. 41.
136
azınlık milletler burjuvazisinin yerini alan Türk iş burjuvazisinin hakimiyeti ve
zenginleşmesi için bir temel olarak kullanmaya başladığı” 474 yönünde bir tespit
yapılmıştır.
474
M. Tunçay, 1992, s. 256.
475
“Türkiye’de Siyasi Mücadeleler”, Internationale Presse-Koorespondenz, 1926, sayı: 114, Şefik
Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 45.
476
K. Boratav, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Devletçilik ve Ekonomik Yapı”, Sosyalizm ve
Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1989, s.1887.
477
“Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı: 22, Şefik
Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 107.
137
Şefik Hüsnü’nün bu dönemdeki tutumu, ortak hedefleri “ülkedeki bütün
sermayeyi ellerinde toplamak ve mümkün olan en kısa sürede sermaye biriktirmek”
olan Kemalistler’in yabancı sermaye ile çatışmasını ve onunla uzlaşmasını sağlayan
dinamikleri ortaya koymak olmuştur. Kemalistler’in sınıfsal çıkarları “yabancı
sermayeye mesafeli” davranmasını gerektirirken aynı zamanda uluslar arası sermaye
ile bağını tümden koparmaya da çekinmektedir. Kemalistlerin “sermaye açığı”,
onları emperyalizme uzlaşmaya zorlayan bir etkendir.
Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalizm’in yabancı sermaye ile bir an önce uzlaşma
eğilimi gösteren kanadı, ticaret ve vurgunculuk yapan kanadıdır. Türkiye ticaretinin
478
“Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, Komünist Enternasyonal Dergisi,
sayı: 9, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s .42.
479
“Türkiye’nin Ekonomik ve Mali Durumu”, Internationale Presse-Korrespondenz, 1926, sayı 59, s.
839-841, ibid, s. 29.
480
“Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları”, 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 6, s.
1000-1002, ibid, s. 31.
138
gelişmesinde belirleyici olan özellik de, büyük işletmelerin hakimiyeti ve küçük
işletmelerin parçalanması olmuştur. 481
1933’ten beri faşizm ve somut olarak Hitlerci devlet, büyük bir tehdit
oluşturmaya başlamıştı. 1934 yılında ise bu “faşizm” ve “savaş tehlikesi” gibi
gelişmeler göz önünde bulundurularak, şu tespitlerde bulunulmaktaydı:
481
“Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 22, s. 1076-
1087, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 114, 116.
482
Devrimci dalganın geri çekilmesi, s. 39-40.
483
“Faşizm, Harp Tehlikesi ve Komünist Fırkaların Vazifeleri”, TÜSTAV Arşivleri, Film 31, CD
25A, Klasör 30_36, s. 280.
139
emperyalistlere karşı ikili bir siyaset izleyen Kemalistlerin çıkarları ile
emperyalistlerin çıkarları arasında belirli nesnel zıtlıklar olduğunu ifade ediyordu. Bu
noktada, TKP’ne düşen görev, Kemalistlerin yabancı sermayeye karşı tutumlarını
teşhir etmek olarak belirlenmişti. Çünkü TKP’nin Kemalistlere ve gericilere karşı
yürüttüğü mücadele ancak bu şekilde kitleler tarafından anlaşılabilir ve o zaman Parti
bu kitleleri emperyalizme karşı mücadeleye sevk edebilirdi. Ayrıca Ali Cevdet,
“legal kitle sendikaları için mücadele ederken legalizm hayallerine kapılmamak
gerektiğini” de vurguluyordu. 484
140
stratejinin TKP’nin köylüler ve işçiler için yaptığı demokratik özgürlükler
mücadelesini zayıflatacağından ve kendilerinin Kemalistlerin anti-emperyalist
önlemlerini desteklemekle yetinenler durumuna düşeceklerinden endişe
etmekteydiler. 487
487
F: 495, op: 11, d: 372, L: 89 Komintern Belgelerinden aktaran, B. Şen, 1999, s. 105.
488
ibid, s. 106.
489
TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s.291 vd.
490
Bkz. M. Tunçay, 1992, s. 126; V. Türkali , 1999, s. 596
491
TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s.291 vd.
141
Bu bildiride, TKP’nin Kemalistlere yönelik tutumları 1930 yılında yapılanın
tam aksi yönünde uzunca bir özeleştiriye tabii tutulmakta ve Partinin “sekter”
davrandığı öne sürülmektedir. Aşağıdaki alıntıda, Komintern’in eleştiri noktalarını
açıkça görüyoruz:
492
TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s.291 vd
493
ibid.
494
“Türkiye Komünist Partisi’nin Yeni Taktikasına Dair”, TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör
30_36, s.291 vd.
142
Dünya Savaşı koşulları ve çoğu deşifre olmuş kadroları ile Komintern’in öngördüğü
doğrultuda legal faaliyet olanaklarının kalmaması gibi olgular TKP’nde görülen
eylemsizliğin başlıca sebepleri arasında sayılabilir. TKP, Komintern tarafından
kapatılan illegal yola 1944’te (Komintern’in kapatılmasından bir yıl sonra) tekrar
başvurmuş fakat yine tutuklamalarla karşı karşıya kalmıştır. 495
495
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1932.
143
SONUÇ
Sovyet Devriminin etkisi altında ortaya çıkan sol düşünceler, 1919 yılından
itibaren örgütlenmeye başlamışlardır. 1919-1923 döneminde varlık gösteren sol
akımların önemli bir özelliği de, Kemalizm’in Türkiye’de siyasi ağını kurmaya
başladığı bir dönemde gelişmiş olmalarıdır. Bu durum sadece solun “bağımsız
hareket etme” eğilimini kısıtlayan bir olgu olmamış, düşünsel plandaki etkileri de
büyük olmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren, İslami etkilerden sıyrılan sol
düşünce, bu defa milliyetçi akımlarla iç içe geçmeye başlamıştır.
Bu dönemde ortaya çıkan sol akımların bir başka özelliği ise, çok çeşitlilik
arz etmeleridir. Kendi döneminde faaliyet gösteren diğer sol/sosyalist partiler
arasındaki yerini belirlemeye çalıştığımız Şefik Hüsnü önderliğindeki TİÇSF’nin bir
aydın hareketi olarak ortaya çıktığını ve yarı-legal olarak faaliyet gösterdiği 1919-
1925 yılları arasında temel olarak “Dünya devriminin Türkiye için güncel mücadele
olup olmadığını” tartıştığını söylemek yerinde olacaktır.
144
nesnel konumlarına göre tanımlayan Şefik Hüsnü’nün, bu sınıfların toplumsal sistem
içindeki ideolojik ve toplumsal formasyonlarını belirlemede yetersiz kaldığı
görülmektedir.
145
olmuştur. İlerici girişimleriyle desteklenen bu sınıf aynı zamanda gücünü sol
hareketin tasfiye edilmesine yöneltmiştir.
146
1924 yılında, Şefik Hüsnü’nün açıkladığımız görüşleri, Komintern tarafından
“sınıfsal işbirliği” iddiasıyla karşılaşmış ve “tehlikeli bir oportünist sapma” olarak
nitelendirilmiştir. Bu doğrultuda, özellikle 1925 yılından itibaren Şefik Hüsnü’nün
görüş ve tezlerinde büyük değişimler meydana gelmiştir.
1925 sonrası dönemde, Şefik Hüsnü’nün temsil ettiği çizgiye karşı iki
muhalif oluşum gelişmiştir. Bunlardan ilki 1926 yılında ortaya çıkan ve
Komintern’den bağımsız olmayı talep eden Vedat Nedim-Şevket Süreyya
önderliğindeki Merkez Komitesi, diğeri de 1929 yılında ilk toplantısını düzenleyerek
TKP merkez Komitesi’nden bağımsız davranan Nazım Hikmet muhalefetidir.
Şefik Hüsnü’nün önderlik ettiği hareket, temelde bir aydın girişimiydi. Şefik
Hüsnü, yazılarında, Türk aydınının “belirli ortak çıkarlara sahip ve bilinçli bir sınıf”
olarak belirmediği anlayışı göze çarpmaktadır. “Aydın” sorunu, Şefik Hüsnü’nün
147
yazılarında çok yer almamakla beraber, önderlik ettiği hareket içinde pek çok defa
tartışma konusu haline gelmiştir. Bunun ilk örneği, Şefik Hüsnü’nün “siyasal
birikimi” gerekçesiyle Genel Sekreterlik görevini verdiği Vedat Nedim Tör’dür.
Vedat Nedim, Şevket Süreyya ile birlikte “TKP’nin burjuvazinin terörüne karşı
gelemeyeceği” gerekçesiyle, Parti faaliyetlerini sadece Kemalistler’in ilerici
girişimlerinin desteklenmesi noktasına çekmişlerdir.
148
düzenlediği VII. Kongresi’nde güncel mücadelenin faşizme karşı gerçekleşmekte
olduğu tanısını ortaya koymuştur. Komintern, bu kongrede Türkiye’yi “savaştan
çıkarı olmayan ülkeler” sınıfına sokarak, TKP’ne Kemalistler’in ilerici kanadının
desteklenmesi görevini vermiştir.
KAYNAKÇA
149
Akbulut, Erden, (2002), Komintern Belgelerinde Nazım Hikmet, İstanbul:
TÜSTAV Yayınları.
Akdere, İ., Karadeniz, Z., (1996), Türkiye Solunun Eleştirel Tarihi, İstanbul:
Evrensel Basım Yayın.
Akkaya, Yüksel, (1998), “Yerel Basında İşçi Sesi Örneği”, Toplumsal Tarih, 9
(53): 39-44.
Alkan, Mehmet Ö., (1998), “Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi Yoldaş Defteri ve
Beyanname”, Toplumsal Tarih, - (15): 24-25.
Aralov, S.İ., (1985), Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, Çev. Hasan Ali
Ediz, Ankara: Birey Ve Toplum Yayınları.
Başarır, Başar, (1996), “C. Halk Fırkasının İşçileri Kullanma Yolunda İlk Girişimi”,
Toplumsal Tarih, 3 (13): 34-45.
150
Bursalı, Fatma(der.), (1979), Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, İstanbul:
Aydınlık Yayınları.
Çetik, Mete, (1998), “Mete Tunçay’ın Türkiye’de Sol Akımlar’ı Üzerine”, Toplum
ve Bilim, -(78): 244-253.
Çulhaoğlu, Metin, (1998), “Şevket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren
Adam, Toplum ve Bilim, -(78): 92-107.
Erdem, Hamit, (1999), Mustafa Suphi Bir Yaşam Bir Ölüm, İstanbul: Sel
Yayıncılık.
Gürses, Hasan Basri, (1994), Şefik Hüsnü Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, İstanbul:
Sosyalist Yayınlar.
151
Güzel, Şehmus, (1993), Türkiye’de İşçi Hareketi, İstanbul: Sosyalist Yayınlar.
Karaca Emin, ( - ), Yer Altı Dünyadan Başka Bir Yıldız Değildi, İstanbul: Yön
Yayınları.
152
Kıvılcımlı, Hikmet, (1978), TKP’nin Eleştirel Tarihi Yol, İstanbul: Kıvılcım
Yayınları.
Sadi, Kerim, (1994), Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, (Der.) Mete Tunçay,
İstanbul: İletişim Yayınları.
153
Sayılgan, Aclan, (1972), Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972), İstanbul: Hareket
Yayınları.
Serçe, Erkan, (1995), “İzmir- Aydın Demiryolu Grevi: Siyasal İktidar, Sermaye ve
İşçi Sınıfı Üçgeni Üzerine Bir Deneme”, Toplum ve Bilim, - (66): 86-104.
154
Tevetoğlu, Fethi, (1967), Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler, Ankara:
Ayyıldız Yayınları.
155
________________, (2002), Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), İstanbul:
Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Tunçay, Mete, (1972), Mesai: Halk Şuralar Fırkası Programı, Ankara: Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.
___________, (1982), Yeni Belgeler (Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler), İstanbul:
Belge Yayınları.
156
____________, (1988a), “Alman Sol Basınında ve Dışişleri Belgelerinde Türkiye
Konuları”, Tarih ve Toplum, 9 (50): 5-8.
___________, (1988d), “66 Yıl Önceye Ait Bir 1 Mayıs Bildirisi”, Tarih ve
Toplum, - (53): 6-8.
157
Tunçay, Mete, (1989b), “1909 ve İki Mübareze”, Tarih ve Toplum, - (66): 6-8.
___________, (1989c), “70 Yıllık Bir Bildiri”, Tarih ve Toplum, 12 (70): 6-8.
___________, (1990a), “Gizli Parti Katib-i Umumisi Vedat Nedim’in Takma Adla
Yazdığı Bir Makale”, Tarih ve Toplum, 14 (83): 6.
158
___________, (1991a), “Bundan 62 Yıl Öncesinin Yer Altı Basınına Bir Örnek”,
Tarih ve Toplum, 16 (92): 6-7.
___________, (1996b), “Önce Bolşevik Sonra Mürteci Bir Yazar Kürt Sorununa
Nasıl Bakıyor”, Toplumsal Tarih, 6 (33): 12-15.
159
___________, (1997), “Şefik Hüsnü: Kemalist Türkiye Nereye Gidiyor”, Toplumsal
Tarih, 7 (41): 17-23.
Türkeş, Mustafa, (1999), Kadro Hareketi Ulusçu Sol Bir Akım, Ankara: İmge
Kitabevi.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) and Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP),
\www.iisg.nl.
Uyar, Hakkı, (1999), “Tek Parti Döneminde Seçimler”, Toplumsal Tarih, - (64):
21-33.
Uyar, H., Çetin,T., (1994), “Tek Parti Yönetiminde Köylüye Yönelik Propaganda:
Yurt Gazetesi”, Toplumsal Tarih, 1 (1): 51-58.
Ünsal, Süha, (1995), “Osmanlı Sosyalist Fırkası”, Toplumsal Tarih, 3(15): 61-63.
160
Ünsal, Süha, (1998), “Türkiye’de Komünist Düşüncenin Kaynaklarından Biri Olarak
Doktor Hikmet Kıvılcımlı”, Toplum ve Bilim, - (78): 108-133.
Üstün, Mahmut, (2002), “Türkiye İşçi Sınıfına Bakarken...”, Praksis, - (8): 227-255.
1922 Güzünde Beynelmilel İşçiler İttihadının Dağıttığı Bir Bildiri, (1987), Tarih ve
Toplum, 7 (42): 4-5.
BELGELER:
Question Turque, 31 Ekim 1929, TÜSTAV, Döküm 1, Film 36, CD 27/35-36, Sıra
346, s. 290-313.
161
Programme Of Action Of The Communist Party Of Turkey, 1926, TÜSTAV,
Döküm 1, Film 38, CD 33 1-6, Sıra 236, s. 312-320.
1 Ocak 1930 Tarihli Mektup (Türkçe), TÜSTAV, Döküm 1, Film 48, CD 27/35-36,
s. 349.
25.5.1930 Tarihli Rapor (Türkçe), TÜSTAV, Döküm 1, Film 36, CD 27/ 35-36, s.
473-479.
162
EK: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER’İN YAŞAMI
163
Yurtdışında iken TKP’nin Viyana’da bir bürosunu oluşturdu. 1925 İstiklal
mahkemesi terörünün yarattığı dağınıklığa son vermek için 1926 yılında Viyana’da
Parti Konferansı’nı topladı.
164
KRONOLOJİ
165
1921 Türkiye İşçi Derneği kuruldu.
12 Nisan 1921 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nın ileri gelenleri
tutuklandı. Parti kapatıldı.
1922 Müstakil Sosyalist Fırkası kuruldu.
Mart 1922 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası yeniden canlandırıldı.
15 Ağustos 1922 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası ilk kongresini topladı.
12 Temmuz 1922 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası kapatıldı, üyeleri
tutuklandı.
5 Kasım-5 Aralık 1922 Komintern’in IV. Kongresi toplandı. Şefik Hüsnü bu
Kongreden sonra, TKP Teşkilatlanma Sekreteri
ünvanını kullanmaya başladı.
1 Mayıs 1923 Şefik Hüsnü ve Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası’nın
önemli isimleri TBMM hükümetini devirmeye kalkmak
suçlaması ile tutuklandı. 1923 davası, beraatla
sonuçlandı.
29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.
166
12 Ağustos 1925 1 Mayıs’ta tutuklanan TKP’liler 7, 10 ve 15 yıllık
cezalara çarptırıldılar. Şefik Hüsnü, 15 yıl kürek
cezasına mahkum edildi.
17 Aralık 1925 Sovyetler Birliği ile dostluk ve saldırmazlık antlaşması
yapıldı.
1 Mart 1926 Türk Ceza Kanunu kabul edildi.
1926 Şevket Süreyya ve diğer bazı TKP’liler Türk Ceza
Kanunu’nun kabul edilmesiyle birlikte salıverildi.
26/29 Mayıs1926 TKP Viyana Konferansı’nı topladı. 1926 Çalışma
Programı kabul edildi. Şefik Hüsnü başkanlığa, Vedat
Nedim ise genel sekreterliğe getirildi.
28 Mayıs 1927 Teşvik-i Sanayi Yasası kabul edildi.
Ağustos 1927 Şefik Hüsnü, Türkiye’ye geri döndü. Bolşevik ve Alev
gazeteleri yayımlanmaya başlandı.
25 Ekim 1927 1927 Tevkifatı Şefik Hüsnü ve Vedat Nedim’in
gözaltına alınmasıyla başladı.
23 Ocak 1928 1927 Tevkifatı sona erdi. Şefik Hüsnü, 1 yıl 6 ay
cezaya çarptırıldı.
1928 Kıvılcım gazetesi yayımlandı.
1 Mayıs 1928 İstanbul ve Ankara’da TKP üyeleri tutuklandı.
17 Temmuz-1 Eylül 1928 Komintern’in VI. Kongresi yapıldı. Şefik Hüsnü
Komintern Yürütme Kurulu Üyeliğine seçildi.
04 Mart 1929 Takrir-i Sükun Yasası kaldırıldı.
17 Nisan 1929 Şefik Hüsnü tahliye oldu.
1929 İki sayı olarak Kommunist gazetesi yayımlandı.
1 Mayıs 1929 Hikmet (Kıvılcımlı) Hüsamettin (özdoğu), Laz İsmail
(Bilen)’in de aralarında olduğu bir grup TKPli
tutuklandı.
1929 Pavli Adasında aralarında Nazım Hikmet’in de
bulunduğu yedi kişi, gizli muhalefet toplantısını
düzenledi.
1 Mayıs 1930 TKP’nde tutuklamalar oldu.
Haziran/Temmuz 1930 Muhalefet grubu, ikinci toplantısını düzenledi.
Temmuz/Ağustos 1930 İnkılap Yolu yayımlanmaya başlandı. 1930 Eylem
Programı kabul edildi.
11 Ağustos 1930 Ağrı yöresinde Kürt ayaklanması başladı.
12 Ağustos 1930 Ali Fethi (Okyar) Başkanlığında Serbest Cumhuriyet
Fırkası kuruldu.
17 Kasım 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası kendini feshetti.
167
1 Mayıs 1931 TKP’nde tutuklamalar oldu
1 Ağustos 1931 TKP’nde tutuklamalar oldu.
168
ÖZET
1925 yılından itibaren Kemalist hükümetin artan baskısı ise “illegal” faaliyet
döneminin başlamasına sebep olmuştur. Değmer, bu dönemde Türkiye Komünist
Partisi lideri olarak faaliyet göstermiştir. 1925-1927 ve 1919-1939 yılları arasında
yurtdışından Partiyi yöneten Değmer, burada bir dış büro oluşturmuştur. TKP, bu
dönemde önemli iç çekişmeler yaşamıştır. Parti içinde, Değmer’in temsil ettiği
çizgiye “sağ” ve “sol” olmak üzere iki farklı karşı çıkış meydana gelmiştir. Bu
çizgiler, Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir liderliğindeki Merkez
Komitesi ve Nazım Hikmet liderliğindeki muhalefet grubudur.
169
SUMMARY
Şefik Hüsnü Değmer was active half-legally as the leader of the Turkish
Laborers and Farmers’ Socialist Party (Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası)
between the years 1919-1925. Değmer, who was exerting efforts for applying
Marxist-Leninist ideology to the special conditions of Turkey, was seeking
conciliation between classes, starting from the point that classes had not yet emerged
in Turkey, and with the “Aydınlık” group that he was the leader of, made the
diagnosis that the actual struggle in Turkey was against imperialism.
The increasing pressure of the Kemalist Government since 1925 caused the
period of “illegal” activities to start. In this period, Değmer functioned as the leader
of the Turkish Communist Party. Değmer managed the party from abroad in 1925-
1927 and 1919-1939, and established a bureau there. TKP encountered serious tiffs
within the party in those periods. Two separate sides emerged that were at the right
and at the left according to the position that was represented by Değmer. These sides
were the Central Committee leaded by Vedat Nedim Tör and Şevket Süreyya
Aydemir, and the Opposition Group leaded by Nazım Hikmet.
170