Professional Documents
Culture Documents
Ahilik Ahilik Teşkilatı 4 PDF
Ahilik Ahilik Teşkilatı 4 PDF
XIV
Hak ile sabır dileyip
Bize gelen bizdendir
Akıl ve ahlak ile çalışıp
Bizi geçen bizdendir
Editör
Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR
KONYA - 2013
REKLAM VE HALKLA İLİŞKİLER
İbrahim ÇAKIR
GRAFİK TASARIM
MRK AJANS
Fevzi Çakmak Mahallesi Yeni Matbaacılar Sitesi
Yayın Caddesi No:73 Karatay / KONYA / TÜRKİYE
Tel: +90 332 342 40 84 Fax: +90 332 342 40 94
www.mrkajans.com | bilgi@mrkajans.com
BASKI-CİLT
İNCİ KAĞITÇILIK - OFSET MATBAA
Fevzi Çakmak Mh. Hacıbayram Cd. No: 3
Karatay / KONYA
TEL&FAX: 0332 342 01 67
e-mail:konyainciofset@yahoo.com
www.konyainciofset.com
GÖRSEL YÖNETMEN
M. Fatih ÖZSOY
SUNUŞ
Değerli okuyucularımız,
Konya Ticaret Odası olarak şehrimizin ekonomik, sosyal yaşamını, tarihi ve kültürel
değerlerini ele alan ve yılda bir kez yayınladığımız Yeni İpek Yolu Özel Sayı XIV “AHİLİK,
AHİLİK TEŞKİLATI VE KONYADAKİ İZLERİ” adlı yayınımızı sizlerle paylaşmaktan
büyük mutluluk duyuyoruz.
XIII. yüzyılda Anadolu'da, Balkanlar'da, Kırım'da Türkler tarafından kurulan esnaf,
sanatkâr ve üretici birlikleri ile bu birliklerin uyguladıkları ahlâkî, siyasî, iktisadî, felsefî duygu
ve prensipler anlamına gelen ahilik, yüzyıllara damgasını vurmuştur.
Ahi kelimesinin kaynağının Türkçe olduğu; "Akı" kelimesinden Anadolu'daki söyleniş tarzı
ile ahiye dönüştüğü, yine Divanü Lûgati't Türk'te Ahi kelimesinin yiğit, eli açık, cömert
anlamına gelen akı kelimesinden türediği ifade edilmektedir.
Ahilik teşkilâtı kurulduğu zamanlardan itibaren Anadolu'da birliği, refahı, toplum düzenini
sağlayan ve halkın maddî, manevî tüm ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda bir teşkilatlanmayla
birlik ve dirliğe büyük katkılar sağlamıştır.
Odaların, borsaların, meslek birliklerinin temelini oluşturan Ahilik teşkilatı tarihimizde
görülen örnek kuruluşlardandır. Eşsiz bir hazineye sahip olan Türk tarihinde insanlar arasında
yardımlaşma ve dayanışma bir kurum olarak Ahilik kültüründe görülmektedir. Anadolu'nun
Türk yurdu olmasında büyük emeği geçen Ahi Evran tarafından 13. yüzyılda kurulan Ahilik
Teşkilatı toplumsal yaşamın en önemli unsuru olan kardeşlik duygusunu esas almaktadır.
Ahilik kültürünü tarihimizin derinliklerine hapsedilmemesi gerekir. Yüzyıllar önce bu
topraklarda kendi öz kültürümüzle kurulan ve eksiksiz uygulanan Ahilik sistemini anlamak,
anlatmak ve hep beraber yaşamak; başta biz meslek teşkilatı temsilcileri olmak üzere tüm esnaf,
sanatkâr ve işadamlarımızın ortak amacı olmalıdır.
Sekiz yüzyıl önce Anadolu’da uygulanan bu sistemi günümüz şartlarına göre yeniden
yapılandırarak, ekonomimizin hizmetine sokmak, toplumumuzun gelişmesine önemli katkı
sağlayacağı kanaatindeyiz. Ahilik değerleri yeniden toplumumuza hizmet eder hale gelmelidir.
Medeniyetimizin dünyaya armağan ettiği bu sistem, yeniden toplumumuzun hayat felsefesine
katkı sağlamalıdır. Türk kültürünün ürettiği; sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerin bütünü olan
Ahilik sisteminin değerleri, günümüz koşullarına uyarlanmalıdır. Ahilik sisteminin sağladığı
verimlilikten, uyguladığı kalite kontrol sisteminden, yetiştirdiği kalifiye iş gücünden ve üretim
sistemine getirdiği ahlaki değerlerden Türk ekonomisi yararlanmalıdır. Yaşadığımız bu dönemde
her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan birliği ve dayanışmayı yüzyıllar önce atalarımız
nasıl hayat felsefesi haline getirmişse ise bizler de her zaman birlik ve beraberlik içerisinde,
yardımlaşma ve dayanışma duygularını ön planda tutan bir toplum olmayı başarmalıyız. İnsanlar
arasındaki ticari ve toplumsal ilişkilerde; dürüstlük, güvenirlilik, iş ve meslek ahlâkına saygı, hak
ve hukuka riayet etme, saygılı, şefkatli, cömert ve güler yüzlü olma ilkelerini esas alan Ahilik
V
sistemini uygulamayı bugün de tam anlamı ile başarabilirsek günümüz şartlarında yaşadığımız
birçok sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Ahiliğin Konya’daki izleri de yüzyıllar boyu devam etmiştir. Ahilik ve ahilik teşkilatına
ilişkin günümüze ulaşan pek çok bilgi ve belge olduğu kanaatindeyiz.
Bu nedenle ciddi ve kapsamlı çalışmaların yer aldığı özel sayılarımızdan sonuncusunu da
Ahiliğe ayırmak istedik. Ahilik ve Ahilik Teşkilatına ilişkin bilgi belge ve kaynakların
toplanması uzun zaman aldı. Özellikle Konya’daki izlerine ilişkin kaynaklara ulaşmak kolay
olmadı. Ancak değerli editörümüzün ve akademisyenlerimizin de çabaları ile özellikle Ahilik ve
Ahilik Teşkilatının Konya’daki izlerine ilişkin çalışmalar elimize ulaştı. Umut ediyorum ki bu
çalışmalar önemli bir kaynak olarak gelecek nesillerimize ulaştırılacaktır.
Değerli okuyucularımız,
Özel sayılarımızın Konya’mızın hatta ülkemizin alanında tek kaynak olma noktasında
önemli bir yere geldiğini görmek bizlere büyük mutluluk veriyor. Bugüne kadar yayımlanan özel
sayılarımız alanında hemen hemen tek kaynak olma özelliği taşıyor. İlimizin ülkemizin kültürel
ve ekonomik tarihine ışık tutuyor, bilim çevrelerine ve araştırmacılara kaynak oluyor. Umut
ediyorum ki bu misyonunu sizlerin de ilgi ve desteği ile gelecek yıllarda da sürdürecektir.
Değerli okuyucularımız,
Bu duygu ve düşüncelerle Ahilik ve Ahilik Teşkilatı ile Konya’daki izlerine ilişkin
önemli bilgi ve belgelere sahip olan, bunları bizlerle paylaşan ve özel sayımızın editörlüğünü
yapan Sayın Prof. Dr. H. Ahmet Özdemir’e özverili çalışmalarından dolayı içtenlikle teşekkür
ediyorum. Ayrıca XIV. özel sayımıza makale vererek çalışmalarını bizlerle paylaşan değerli
akademisyenlerimize, yazarlarımıza çok teşekkür ediyorum. Yayınımızın Ahilik konusuna ilgi
duyan okuyucularımıza bu alanda çalışan akademisyen ve yazarlarımıza fayda sağlamasını
temenni ediyor, emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Selçuk ÖZTÜRK
Konya Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı
VI
ÖNSÖZ
Konya Ticaret Odası (KTO) Başkanı Sayın Selçuk ÖZTÜRK’ten gelen bir telefonla
başlayan görüşmelerin ardından yıllar sonra kendimi yeniden editörlükte buldum. Bu durum,
eski anıları tazeleme anlamına geldiği kadar aynı zamanda yeniden o heyecanı yaşamak demekti.
Yayıncılığın hemen hemen bütün aşamalarında çalışmış biri için bu tür faaliyetlerden uzak
durmak gerçekten zor oluyor. Eline –yoksa diline miydi?- matbaa mürekkebi bulaşan iflah olmaz
diyenleri zaman hep haklı çıkarıyor.
Ahilik, yıllardır üzerinde çalışılan fakat hâlâ bir çok problemi çözümsüz duran önemli bir
kurum olarak resmen değilse de değerleriyle varlığını sürdürüyor. KTO’nın yayın organı olarak
çıkan Yeni İpek Yolu Dergisi’nin XIV. Özel Sayısı’nda “Ahilik, Ahilik Teşkilatı ve Konya’daki
İzleri” başlığı altında çeşitli meseleler ele alınmaya çalışıldı.
Hem Türk Tarihini hem İslam Medeniyetini derinden etkileyen travmatik ve dramatik
olayların yaşandığı bir çağda, Moğol istilâ selinin önünden kaçarak güvenli bir liman olarak
gördükleri Anadolu’ya sığınanlar ve bu eşsiz toprak parçasını bir Türk yurduna çevirenler
arasında hiç şüphesiz Ahi cemaatleri ön sırada yer almaktaydı.
Yeni İpek Yolu’nun bu özel sayısında konu, genel cephesiyle, Abbasi Halifeliğine yeniden
güç kazandırmak ve iktidarını pekiştirmek isteyen Nasır Lidinillah’in fütüvveti yeniden
teşkilatlandırmasından ve İslam dünyasının hükümdarlarıyla bu bağlamda ilişkilerini
tazelemesinden başlatıldı. Ondan sonra bugüne dek henüz yapılmamış bir “literatür” çalışması
denendi. Bunun bir deneme veya daha doğru ifadesiyle bir tür “girizgah” olduğu
unutulmamalıdır. (Bu sahada halen bir Yüksek Lisans tez çalışılmasının yürütülmekte olduğu
haberi muhtemelen ilgili çevreleri heyecanlandıracaktır.) Sonra Ahilerin kentlerin
savunmasındaki rolleri üzerinde duruldu. İlerleyen dönemdeki esnaf ve ticaret odası faaliyetleri
değerlendirildi. Ahi şecere ve zaviyeleri ele alındı. Ahiliğin işleyişine dair canlı tasvirlerle
VII
değerli kayıtlar düşmüş olan İbn Battûta’nın Anadolu ziyaretine, Ahi zaviye ve tekkelerinin birer
eğitim kurumu işlevi görmesine, bu kurumların mimari özelliklerine, meslek eğitimine yönelik
katkılarına, “Debbağların Piri” olarak anılan Ahi Evran-ı Veli’ye, bu teşkilat sayesinde dünyanın
yeniden nasıl yorumlanabileceğine… dair daha bir çok ayrıntıya temas edildi. Ahi Evran’ın
Debbağhanesi’nin günümüz Konya’sındaki mahalli fotoğraflandı ve resimler bu nüshaya
konuldu.
Özel sayının hazırlanmasındaki katkılarından dolayı başta KTO’nın değerli başkanı Selçuk
ÖZTÜRK olmak üzere, Sayın Özhan SAY, Mustafa AKGÖL ve onun şahsında KTO Basın ve
Halkla İlişkiler Servisi’nin kıymetli personeline, yazılarını lûtfeden akademisyenlerimize ve
yazarlarımıza, makaleleri büyük bir titizlikle gözden geçiren hakem kurulumuza, görsel
zenginliğe kavuşması için desteğini esirgemeyen MRK Ajans çalışanlarına, yayında emeği geçen
ve isimleri sehven zikredilmeyen herkese teşekkür ederim.
VIII
İÇİNDEKİLER
Sunuş
Selçuk ÖZTÜRK.............................................................................................. V
Önsöz
Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR ...................................................................... VII
IX
Ahîlik, Konya’da Ahîlik Teşkilatı
Ve Zâviye Evleri
Araştırmacı Yazar Melâhat ÜRKMEZ ........................................................... 111
X
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
AHİLERİN BÜYÜK
ŞEYHİ ŞİHÂBEDDÎN-İ SÜHREVERDÎ
(539- 632/1145-1234)
ANADOLU VE KONYA ZİYARETİ, TÜRKİYE
SELÇUKLU DEVLET ADAMLARIYLA VE KANAAT
ÖNDERLERİYLE İLİŞKİLERİ
SHIHAB AL-DIN 'UMAR AL-SUHRAWARDI, THE GREAT SHEIKH OF
AKHI’S AND FUTUWWAH, AND HIS VISITING KONYA AND ANATOLIA
AND HIS RELATIONSHIPS WITH SOME ADMINISTRATION AND OPINION
LEADERS IN THE ANATOLIAN SELJUQ PERIOD
1
H. Ahmet ÖZDEMİR
tüvvete girmişlerdir. Tarih ve tasavvuf kay- The relationships between Seljuq sultanate
naklarında Sühreverdî’nin Sultan Alâeddin’e and Abbasid Caliphate climbed to the summit
yönelik manevi ilgisini gösteren birtakım in the period of Alâeddin Keykubad I. In this
olaylar da anılır. Sühreverdî, Selçuklu yöne- time, al-Suhrawardi came to Konya to convey
timiyle ve topraklarıyla bağlantısı olan Baha-i Abbasid Caliphate congrulations and to
Veled, Burhaneddin-i Muhakkık-ı Tirmizi,
confirm of new monarch’s reign with
İbn Arabî, İbnü’l-Fârız, Evhadüddîn-i
precious gifts and gratuities. He was greeted
Kirmânî ve Necmeddîn-i Dâye gibi zevatla
with interest in Konya, the Seljuq capital.
yakın ilişki içerisinde önemli bir simadır.
During this visit, He met with many
Kaynaklarda geçmemekle beraber o sırada
government officials, scientists and mystics
çocukluk veya ilk gençlik çağını yaşayan
Mevlana ile de Bağdat’ta ve Konya’da gö- of time suchas Alâ al-Din Keyqubad, Celal
rüşmüş olmalıdırlar. Bu makalede söz konusu al-Din-i Qaratayî, Baha-i Veled, Burhan al-
meseleler Sühreverdî’nin biyografisi çerçeve- Din-i Muhakkik-i al-Tirmizi. Perhaps he even
sinde ve “fütüvvet” bağlamında ele alınmaya had a meeting with Mawlana in this time or
çalışılacaktır. earlier in Baghdad. At that time, Ibn al-Arabî,
Anahtar kelimeler: Şihâbeddîn-i Ibn al-Fârız, Evhad al-Din-i Kirmânî and
Sühreverdî, Fütüvvet (Ahilik), Türkiye Sel- Necm al-Dini Dâye also connections with
çuklu devlet adamları ve kanaat önderleri, Anatolia. Al-Suhrawardi also met with them
Alâeddin Keykubad, Konya. in Baghdad or Anatolia or Hijaz. Otherwise,
to according the historical and mystic sources,
ABSTRACT it’s referred to some spiritual events between
Shihab al-Din ‘Umar al-Suhrawardi is one Suhrawardi and Keyqubad I.
of the most important Islamic mystics of the
Keywords; Shihab al-Din 'Umar al-
century VII/XIIIth. He was known as Sheikh Suhrawardi, Futuwwah (Akhiyyah), Some
al-shuyuh. Al-Nasir li-Din Allah, who was Administration and Opinion Leaders in the
Anatolian Seljuq Period, Ala al-Din
the Abbasid Caliph in this period, perficipated Kayqubad I..
in some various political and religious
activities with him and He almost reorganized GİRİŞ
the “futuwwah” institution with his help and Yaygın olarak Ebu Hafs, bazen Ebu Ab-
support. On the other hand, al-Suhrawardi dullah, bazı kaynaklarda nadiren Ebu Nasr,
benefited from al-Nasir to spread his own Ebü’l-Kasım künyeleriyle anılır. Şihâbüddîn,
Sufism of understand (nashwah). Seljuq Şeyhu’ş-Şüyûh, Şeyhu’l-İslam, Şeyhu’l-
2
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
nisbeleriyle tanınır. Soyu Hz. Ebû Bekir’e ve sufiler arasında anılagelmişlerdir. Büyük
ulaştığından el-Bekrî, es-Sıddîkî, et-Teymî ve dedesi Abdullah b. Sa’d Ammûye hakkında
el-Kureşî, ayrıca doğduğu ve yerleşip vefat fazla bilgi bulunmamakla birlikte (Zehebî,
ettiği yerlere göre es-Sühreverdî, el-Bağdâdi 1998: 461-470, 268-269) yine ulema ve
nisbeleriyle zikredilir. Hz. Ebu Bekir soyun- sulehadan bir zat olduğu bilinmektedir. Baba-
dan gelmesi sebebiyle Bahâ-ieddîn-i Veled ve sı ve amcası Bağdat’ta Nizamiye Medresesin-
Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî ile akraba olduğu de eğitim görmüş, daha sonra da burada mü-
belirtilmiştir. Kaynaklarda tam ismi şöyle ge- derrislik yapmışlardı. Yusuf ed-Dımaşkî,
çer: Ömer b. Muhammed b. Abdullah b. Mu- Bağdat’ta Kasr Camii’nde ve Nizamiyye
hammed b. Abdullah Ammûye b. Sa’d b. el- Medresesinde Ebû Cafer’in vaazını dinlediği-
Hüseyin b. el-Kâsım b. Alkame b. en-Nadr b. ni ifade eder (Zehebî, 1985: XXII, 376).
Muaz b. Abdurrahman b. el-Kâsım b. Mu- Ebü’n-Necib’in iki yakını da büyük âlim
hammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk. (Hamevî, ve sufiler arasında yer alır. İlki Ebü’l-
1977: III, 290; Sühreverdî, XI; Münziri, 1984: Hafs/Ebû Hafs Ömer b. Muhammed b.
III, 380-1; İbn Hallikân, 1977: II, 321-2; III, Ammûye’dir. İbnü’l-Cevzî, Ömer b. Mu-
204, 446; Zehebî, 1985: XXII, 373-6; 1998: hammed’in Ebü’n-Necîb’in “amcası” olduğu-
631-640, 112; 1956: III. 1458; Eflâkî, 1973: I, na değindikten ve eğitim aldığı ünlü âlimlerin
135; Sübkî, 1964: VIII, 338; İbn İmad, 1991: isimlerini saydıktan sonra Bağdat’ta hadis
VII, 268; Vassâf, 2006: I, 284; Berg, 1979: dersi verdiğini belirtir. Ardından Se’âdetü’l-
IX, 83; Çatak, 2007: 1). hâdim Ribatı’nın önde gelen sufilerinden biri-
Şihâbeddin-i Sühreverdî’yi aynı nisbe ve si olduğuna yer verir. Ayrıca kendisini gördü-
lakapla anılan ve 585/1190’da Haleb’de idam ğünü fakat ondan ders almadığını ekler. Ona
edilen Yahya b. Habeş el-Maktûl (Serkis, göre Ebû Hafs 532/1137 yılında vefat etmiş
1928: I, 1061) ile karıştırmamak gerekir. İkisi ve Şûnîziyye’ye defnedilmiştir (İbnü’l-Cevzî,
ayrı şahsiyetlerdir. Bazı araştırmacılar, 1992: XVII, 331). Zehebî’ye göreyse Ömer b.
Sühreverdî-yi Maktul’ün, Şihâbeddîn Ebû Muhammed Ebü’n-Necîb’in “kardeşinin oğ-
Hafs Ömer es-Sühreverdî’nin biraderzadesi lu”dur. Ebü’n-Necîb tarikat hırkasını Ömer’in
olduğunu belirtmişlerdir (Vassaf, 2006: I, elinden giymiştir. Zehebî, Ebû Hafs’ın
284). 455/1063 yılında doğduğuna ve 8 Rebiülevvel
Ebû Hafs Ömer es-Sühreverdî, ilim ve 532/24 Kasım 1137’de vefat ettiğine işaret
tasavvufla meşgul ve meşhur bir aileye men- eder. İbnü’l-Cevzî’nin “Se’âdetü’l-hâdim”
suptu. Aile fertleri arasından bir çok âlim ve adıyla andığı ribatın ismi Târîhu’l-islâm’da
sûfî çıkmıştı. Amcası ve hocası Ebü’n-Necîb “Şart” olarak geçer (Zehebî, 1998: 531-540,
Ziyâeddîn Abdülkâhir es-Sühreverdî (Zehebî, 289-240).
1998: 561-570, 163-167; Sübkî, 1964: VII,
Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî’nin ikinci
173-175), babası Ebû Câfer Muhammed es-
yakını ile ilgili bilgilere ulaşan araştırmacılar
Sühreverdî (Sübkî, 1964: VI, 122) büyük âlim
meseleyi çözümleyememiş ciddi karışıklıkla-
3
H. Ahmet ÖZDEMİR
4
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
5
H. Ahmet ÖZDEMİR
Şihâbüddîn-i Sühreverdî Irak-ı Acem 1985: XX, 303-311) vefatından sonra geldi-
(İran) bölgesinin Kuzey-batı köşesine düşen ğini söylemiştir (İbn Nokta, 1989: III, 555;
Cibal eyaletinde Zencan’a bağlı küçük bir ka- Zehebî, 1998: 631-640, 114; a.mlf., 1985:
saba olan Sühreverd’de (Hamevî, 1977: III, XX, 376). Ebü’l-Vakt 6 Zilkade 553/29 Ka-
289) doğdu. Doğum tarihi talebelerinden sım 1158’de vefat etmişti (Zehebî, 1985: XX,
İbnü’n-Neccâr ve Dübeysî’nin bizzat kendi 310). Dolayısıyla Sühreverdî bu tarihte 13 yaş
ağzından naklettiklerine göre 539 hicrî yılı 10 aylıktı. Onun başkente Ebü’l-Vakt’in vefa-
Recep ayının son veya Şaban ayının ilk gecesi tından hemen sonra mı yoksa biraz daha geç
(27 Ocak 1145) olarak belirlenmiştir. Recep bir vakitte mi geldiğine dair bilgi talebelerin-
ayının son veya Şaban ayının ilk gecesi konu- den İmadüddin Ebü’l-Mecd İsmail b. Ebi’l-
sundaki tereddüt Şihâbeddîn’in doğum tarihi Berekat İbn Bâtîş (655/1257) tarafından veri-
hakkında bilgi verdiği talebelerinin unutkan- lir. Buna göre Sühreverdî, yaklaşık 16 yaşına
lığından ve karıştırmasından kaynaklanmak- kadar doğduğu yerde ikamet etmiş ve ondan
tadır (Sühreverdî, 1990: XIII; Dübeysî, 1985: sonra Bağdat’a gelmiştir (Sübki, 1964: VIII,
XV, 293: a.mlf, 2006: IV, 355; Münzirî, III, 339).
381; İbn Hallikan, 1978: III, 448; Zehebî, Şihâbeddîn-i Sühreverdî geri kalan eği-
1998: 631-640, 112; Hartmann, 1975: 234; timini Bağdat’ta tamamlamış ve buraya yer-
Huda, 2002: 41; Çatak, 2007: 4). leşmiştir. Önceleri amcası Ebü’n-Necîb’den,
Sühreverd’in o vakitler önemli bir ilim ve daha sonra devrin belli başlı büyük ilim ve ta-
kültür merkezi olduğu anlaşılıyor. Burada ye- savvuf erbabından istifade etmiştir. Devrin
tişen mühim şahsiyetlerin çokluğu bunu des- bilginlerinden tefsir, hadis kelam ve Şafii fık-
tekler niteliktedir. hı ağırlıklı bir eğitim alan Şihâbeddîn-i
Şihâbüddîn, çocukluğunu Sühreverd Ka- Sühreverdî, özellikle hadis ve tasavvuf ala-
sabası’nda geçirmiş olmalıdır. Muhtemelen nında önemli bir isim olmuştur. Onun hocala-
ilk eğitimini de burada amcasından veya onun rına dair bir listeleme denemesi yapılmıştır.
gözetiminde daha başka hocalardan aldığı Buna göre hocaları başta amcası Abdülkâhir
söylenebilir. Dübeysî’nin onun Bağdat’a am- es-Sühreverdî (561/1166) olmak üzere Ebu’l-
cası Ebü’n-Necîb’le birlikte geldiğini belirt- Kâsım b. Fadlân (565/1169), Ebu’l-Muzaffer
mesi (Dübeysî, 1985: I, 293; Zehebî, 1998: Hibetullah eş-Şiblî (563/1167), Ebu’l-Feth
631-640, 113) ilk eğitimini Sühreverd’de am- İbnü’l-Battî (564/1168), Ma’mer b. el-Fâhir
casından aldığına belki delil kabul edilebilir. (564/1168), Ebû Zür’a el-Makdisî
Kaynaklarda Şihâbüddîn-i Süh- (566/1170), Ebu’l-Fütûh et-Tâî (555/1160),
reverdî’nin Bağdat’a geldiğinde “emred” ol- Abdülkadir-i Geylâni (561/1165), Abdullah b.
duğu belirtilir. Bu kelime, Arapça’da bıyıkları Sa’d b. Huseyn el-Hâtır (560/1164), Ahmed
terlemiş fakat henüz sakalı çıkmamış gençler b. Mukarreb b. Huseyn b. Hasan (563/1167),
için kullanılır. Bir de o, talebesi İbnü’n- Yahya b. Sabit b. Bündar b. İbrahim
Neccâr’a Bağdat’a Ebü’l-Vakt’in (Zehebî, (566/1170), Ebu Muhammed b. Abdullah el-
6
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
Basrî (572/1176) şeklinde sıralanmaktadır hallesinde toprak bir minber üzerinde başında
(Çatak, 2007: 6-10). yünden bir takkeyle vaaz ederken görmüştür.
Siyeru a’lâmi’n-nübelâ’da da hocaları- Sühreverdî, zahiri ilimlerdeki şöhretinin
nın ismi anılır (Zehebi, 1985: XXII, 374). yanı sıra tasavvuf alanında da önemli bir sima
Târîhu’l-İslam’da ise fıkıh hocası olarak özel- halini alarak halkın rağbet ettiği bir kimse du-
likle Ebü’l-Kâsım ed-Debbûsî’nin adı verilir rumuna yükselmişti. Onun bu durumu döne-
(Zehebî, 1998: 531-540, 289). min siyasilerinin de dikkatini çekmiştir. Bun-
Şihâbeddîn-i Sühreverdî tasavvufi eği- ların başında Abbasi Halifesi en-Nâsır
timini önce amcası Ebu’n-Necîb es- Lidînillah (575-622/1180-1225) gelmektedir.
Sühreverdî’den sonra Abdülkadir-i Talebesi İbn Bâtîş, Halifenin,
Geylâni’den almıştır. Üçüncü şeyh olarak Sühreverdî’ye teveccüh gösterdiğini, kendi-
Ebu Muhammed b. Abd el-Basri’den söz edi- sinden birkaç bölgeye elçi olarak gitmesini ta-
lir. Bu üçünden başka daha bir çok şeyhle de lep ettiğini ve nereye elçi gitmişse onun bere-
görüştüğüne ayrıca değinilir fakat tasavvufi ketine başarılı sonuçlar alındığını belirtir
silsilesinin amcasına dayandığı bilhassa belir- (Sübki, 1964: VIII, 339). Münziri de (1981:
tilir (Münziri, 1981: III, 380; İbnü’l-Fuvatî, III, 381) küçük farklılıklarla benzer ifadelere
2003: 72; Yafii, 1997: IV, 64). yer verir.
Kaynaklar, talebelerinden rivayetle Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin Halife Na-
Sühreverdî’nin ilim tahsilinden sonra uzunca sır Lidinillah’la ilişkilerine dair en ilginç bil-
bir süre insanlardan uzaklaşıp halvete çekildi- giler galiba İbnü’s-Sâ’î’nin Kitâbü’z-
ğini, oruç, namaz ve zikirle meşgul olduğunu, zühhad’ında yer almaktadır. İbnü’s-Sai’ye gö-
yaşı kemale erince hatırına insanların huzuru- re bir ara Halife’nin gönlüne dünyadan el
na çıkıp vaaz etme düşüncesinin geldiğini be- çekmek (zühd), hilafeti terk ederek yerine oğ-
lirtirler. O, bunun üzerine amcasının Dicle lu Ebu Nasr Muhammed’i (bir sonraki Abbasi
nehri kenarındaki medrese ve tekkesinde sade Halifesi Zahir Biemrillah) geçirmek düşünce-
ve yalın bir dille vaaz etmeye başlamış, yarar- si düştü. Kendisi için Dicle’nin bir kolu olan
lı konuşmalar yapmıştır. Kısa zamanda avam İsa Nehri kıyısına Merzübaniyye civarına bir
ve hass geniş bir kitle tarafından benimsen- hankah inşa edilmesini emir buyurdu. Bu
miştir. Bu sayede adı duyulmuş ve müritleri hankahın yanı başına Şeyh adına 20 sufi
çoğalmıştır (Zehebi, 1985: XXII, 375; a.mlf., meşayıhının barınabileceği şekilde bir hama-
1998: 631-640, 114; Yafii, 1997: IV, 64; mı ve bir bahçesi olan bir ribat yaptırdı. Bu
Sübki, 1964: VIII, 340). sayede Halife, kendi hankahında geri kalan
Sühreverdî’nin vaaza ne zaman başladığı ömrünü ibadete vakf edecek ve Şihâbeddîn-i
İbn Tagriberdi’nin (1992: VI, 252) bir kay- Sühreverdî’nin yanı sıra seçeceği diğer
dından kısmen çıkarılabilir. Söz konusu kay- sufilerle sohbet edecekti (Marûf, 1974: 305-
da göre Ebu’l-Muzaffer İbnü’l-Cevzî, 306). Beşşar Avvad Maruf, uzun ve yorucu
Sühreverdî’yi 590/1194 yılında Makber Ma- bir araştırmadan sonra ulaşabildiği yazma ve
7
H. Ahmet ÖZDEMİR
basma eserlerden teyit edemediği bu bilgiyi leri, salih amelleri ve güzel ahlâkı içerdiğini
nihayet bir başka kaynakta bulabilmiştir. Söz belirterek halifeliği tasavvuf ve fütüvveti ihti-
konusu kaynağın yazarı İbnü’s-Sai’nin tale- va eden bir defterle sembolize etmesi onun
besi Ebu Muhammed Bedreddin şeriat, tarikat ve hakikat şeklindeki derece-
Abdurrahman b. İbrahim el-Erbili’dir lendirilmesini hatırlatmaktadır. Hilafet ve şe-
(718/1319). Erbili, Nasır’ın Merzübaniyye raitin her ikisi de üst kavramlar olup bunların
Ribatı’nı orada kendisini tamamen ibadete birbiriyle ilişkisi bir birliği gerektirmektedir.
vermek, dünyadan elini eteğini çekip hilafeti Böylece halife, Sühreverdî vasıtasıyla şeriatın
terk etmek için inşa ettirdiğini belirtir. Ardın- emirlerini ihmal ettiği yolundaki eleştirilerin
dan insanlara duyuruda bulunmak üzere yazılı de önüne geçmiş, tasavvufla hilafet müesse-
bir belge, bir ferman hazırlattığını, Irak sesi arasında doğrudan ilişki kurarak kendini
meşayıhının söz konusu belgeden haberdar çok geniş bir tabanda kabul ettirmenin şartla-
olduğunu fakat daha sonra Nasır’ın bu kara- rını oluşturmuştur. Nasır, Sühreverdî’nin yar-
rından vazgeçtiğini ekler (Erbili, 282). dımıyla eğitim politikasına yeni bir yön ver-
Ali el-Kâşî, aynı halifenin kendi adına mekle kalmayıp aynı zamanda eğitimi devlet
yaptırdığı tekkeye Sühreverdî’yi şeyh yaptı- kontrolü altına almıştır. Nasır, ribatları da ıs-
ğını söylerken belki bu Merzübaniyye’yi kas- lah ederek Bağdat’ın ilim hayatına kazandır-
tediyordu (Kaşi, 1323: 23). Kaynaklar, mıştır. Tarikatların ortaya çıkışı, onun ribat
Nâsırıyye, Bistâmiyye ve Me’mûniyye tekke- müessesesine eğilmesi ve fütüvvetin yeniden
lerinin şeyhliğinin Sühreverdî’ye ait bulundu- yapılanmasına paralel olarak gerçekleşmiştir
ğunu ve kendisinin Bağdat’taki bütün tekkele- (Hartmann, XXXII, 400-401).
rin irşâdda nihâî mürşidi sayıldığını kaydeder Aslında Nasır Lidinillah, bazı kaynakla-
(Zehebi, 1998: 631-640, 114). ra göre etrafındakilerin teşvikiyle daha Hali-
Nasır Lidinillah, Şihâbeddîn es- feliğinin üçüncü yılında (578/1182-3) fütüv-
Sühreverdî’nin şahsında fütüvvet teşkilatının vete girmişti. El-Melikü’l-Mansur olarak da
siyasi temellere oturtulmasını sağlayabilecek bilinen Eyyubi, vefat tarihi itibariyle olaydan
güçlü bir propagandacı bulmuş, Sühreverdî ilk söz eden kaynağın yazarı olma özelliğini
bir taraftan Sünnilikle mutedil Şiiliğin, diğer taşır. Fütüvvet Şeyhi Abdülcebbar, Halife ta-
taraftan fütüvvetle sufiliğin birbiriyle uyum rafından bağlılarının çokluğu sebebiyle tercih
içinde hareketini desteklemiştir. Fütüvveti edilmiş görünüyor. İşlemin gerçekleştirildiği
sufiliğin bir kolu kabul eden Sühreverdî’nin dönemde Abdülcebbar’ın sağlam karaktere,
hilafet teorisi, sufıliğe halife tarafından mü- düzgün ahlâka sahip olduğu, oğlunun mülkü
eyyide uygulanabilmesinin şartlarını oluştur- olan ve “Basriyye” olarak anılan bahçe içinde
muştur. Sühreverdî’nin halifeliğin bir defter, bir mekânda ikamet ettiği kaydedilmektedir.
tasavvufun onun bir bölümü, ayrıca tasavvu- Halife, Şeyh’i huzuruna çağırtır. O da yanına
fun bir defter, fütüvvetin de onun bir bölümü Şemseddin lakabıyla tanınan oğlu Ali’yi de
olduğunu söylemesi; halifeliğin tasavvufi hal- alarak gelir.
8
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
9
H. Ahmet ÖZDEMİR
10
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
lece bütün İslam dünyasını fütüvvette birleş- Fakat daha sonra sözde müttefiklerin
tirdi. Toplumun ilgisini çekmek için bir tür arası açıldı. Selçuklu topraklarının paylaşı-
spor olan bunduk atmak gibi bir takım oyun- mında her biri yekdiğerini devre dışı bırak-
lar ortaya çıkardı (İbnü’s-Sai, 1934: 221-228. mak istedi. Tekiş, sadece Huzistan’ı Nasır’a
ayrıca bk. Kayaoğlu, 1982: 221). Nasır- terk etmesine rağmen Halife, daha sonra bu-
Lidinillah’ın fütüvvet müessesesini kendine rasını da Harizmşahlar toprağı olarak tanımak
bağlamak suretiyle onu devletin resmi bir ku- zorunda kaldı. Bunun üzerine Alâeddin
rumu yapması ve bunu yapış biçimi üzerinde Tekiş’e karşı Gurlular’la ittifak yaptı (İbnü’l-
çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Konu hakkın- Esîr, 1982: XII, 135; Cüveynî, 1988: II, 99).
da özellikle Claude Cahen’in ve Angelika Halife bir ara Irak-ı Acem bölgesinde
Hartmann’ın çalışmaları dikkat çekici gö- Hârizmşahların yokluğunda fiili hâkim duru-
zükmektedir. muna gelen Mengli’ye karşı Atabek Özbek ve
Nasır Lidinillah (1180-1225), yüzyıllar Bâtıni lideri Celâleddîn-i Hasan’la üçlü bir it-
boyunca önce Büveyhîler’in (932-1055) daha tifak kurdu (İbnü’l-Esîr, 1982: XII, 307;
sonra Selçukluların (1040-1157) egemen ol- Reşîdüddîn, I, 349).
duğu bir dönemin ardından hilafet makamına Taraflar arasındaki mücadele Tekiş’in
gelmişti. O, dünyevi otoritesini kaybetmiş oğlu Alâeddin Muhammed zamanında iyice
olan Abbasi Halifeliğini yeniden canlandır- tırmandı. Harizmşah Muhammed, halifeden
mak için bir dizi icraata başladı. Bu amaçla daha önce Selçuklular’a yaptığı gibi kendi
siyasi, askeri, sosyal, idari ve fikri girişimler- hâkimiyetini tanınmasını ve Bağdat’ta hutbe-
de bulundu. lerde adının okunmasını istedi (Cüveynî,
Bağdat’taki vesayet günlerini hatırlatan 1988: II, 99-100; Barthold, 1927: 127). Ar-
eski Selçuklu sarayını 583’te (1187) yıktırdı dından ülkesindeki ulemadan Nasır
(İbnü’l-Esir, 1982: XI, 560). Büveyhilerden Lidinillah’ın hilafete layık olmadığına dair bir
ve Selçuklulardan sonra bir de Eyyubilerin fetva alıp onun yerine Hz. Ali soyundan
hâkimiyetine girmemek amacıyla onların ‘Alâ’e’l-mülk et-Tirmizî’yi halife tayin etti-
Haçlılar’la mücadelesinden yararlanarak sı- ğini duyurdu, kendi adına hutbe okuttu, sikke
nırlarını genişletti (İbnü’l-Esir, 1982: XII, 42; kestirdi (Cüveynî, 1988: II, 78-79;
Ebu Şame, II. 178). Onun bu manevralarını Reşîdüddîn, I, 340). Hattâ Reşîdüddîn, ünlü
kolaylaştıran bazı gelişmeler de oldu. Mesela müfessir Fahreddin-i Razi’nin de fetva veren-
Irak Selçuklu Sultanı II. Tuğrul, Harizmşah ler arasında olduğunu belirtir. Bu doğru olma-
Alâeddin Tekiş’le yaptığı bir savaşta öldürül- sa gerektir. Çünkü Fahreddin Muhammed b.
dü (590/1194). Hatta kaynaklarda Halife’nin Ömer er-Razi, 606/1209 yılının Ramazan
bu anlamda Tekiş’i Selçuklu sultanına karşı Bayramı’nda, yani bu olaydan 8 yıl önce ve-
kışkırtan yazışmalarda bulunduğu yer alır fat etmişti (İbn Hallikan, 1978: IV, 252;
(Cûzcânî, 1984: I, 301). Sübki, 1992: VIII, 93).
11
H. Ahmet ÖZDEMİR
Nasır, 614/1217’de meydana gelen olay- iddialarını kendisinde toplamak amacıyla sa-
ları ve Muhammed b. Tekiş’in Bağdat üzerine rayının kapılarını Şi’ilere açmıştır. Bu konu-
yürüme tehdidini diplomatik yollarla çözme- daki icraatlarından dolayı Şi’ilikle de itham
ye çalıştıysa da başarılı olamadı (Cüveynî, edilmiştir. Suyuti, onun Şi’iliğine dair entere-
1988: II, 96-97; Nesevî, 1891: 22; İbn san misaller verir. Meselâ, 580/1184 yılında
Hallikan, 1978: II, 94; III, 256). Öte yandan Musa Kazım’ın türbesini oraya sığınanlara
Harizmşah, Abbasi başkentini zaptetmek ko- “emn” yapmıştır. Bunun üzerine bazı insanla-
nusunda kesin kararlı olmasına rağmen sevk rın buraya sığınıp birçok “mefsedet”e sebebi-
ettiği ordunun Esedabad geçidinde tutulduğu yet verdiklerini (Zehebi, 1998: 571-580, 581;
kar fırtınasında telef olması üzerine hedefine Süyuti, 1996: 517) kaydeder. Hâlbuki İslâm
ulaşamadı (Nesevî, 1891: 20; Reşîdüddîn, I, dinine göre bu özellik, yani “darüleman olma
341). Bağdat bu sayede saldırıya uğramaktan vasfı” sadece Ka’be’ye hastır. Yine
kurtulmuş oldu. Suyuti’nin İbn Vâsıl’dan aktardığına göre Na-
Nasır, bazı tespitlere göre (Taeschner, sır, “Atalarının tersine Şi’iliğe heveslenmişti
1964: IX, 91-94) Abbâsî hilafetinin son dö- ve İmamiyye mezhebine özenirdi. Hattâ
neminde olumlu siyaset takip eden tek Hali- İbnü’l-Cevzi’ye ‘Rasulullah’tan sonra insan-
fedir. Kendini ve dolayısıyla hilafeti tehdit ların en faziletlisi kimdir?’ diye sorup ‘Kızı-
eden tehlikelere karşı tedbir almakta usta bir nın nikâhı altında bulunduğu kimsedir.’ dedi
yöneticidir. de İbnü’l-Cevzi ‘Ebu Bekir’dir.’ diyemedi.”
Halife Nasır, aşırı tecessüs sahibi, millet (Süyuti, 1986: 517).
ve memleket işleri ile civar hükümdarlarla ve Bazı çağdaş araştırmacılar, onun Şi’iliğe
ülkeleriyle ciddi biçimde ve gayet yakından geçtiğine ikna olmuş gözükmektedirler ve
ilgilenen bir şahsiyettir (Ebü’l-Ferec, 1987: II, konu hakkında çeşitli yorumlar yapmaktadır-
519). lar (Gölpınarlı, 2011).
Ayrıca Akka piskoposu Jacob de Ve çok ilginçtir, Halife Nasır Bâtıniler-
Vitry’nin bir raporunda geçen Halifenin den aşırı İsmâilî eğilimlerle bile anlaşma yol-
Nasturi patriği ile “hanların hanını” yensin ları aramıştır (İbnü’l-Esîr, XII, 306). Nitekim
diye anlaştığına ve Kral David’e (Güçlük) el- İsmâilîlerin büyük reisi III. Hasan imamlık
çiler gönderdiğine (Cüveynî, 1988: II, 99) ve iddialarından vazgeçmiş ve Abbâsî Halifesine
Halife’nin elçilerinin tesiri altında Kral sadakat yemini etmiştir (608/1211).
David’in Hârizmşâh’a harp ilan ettiğine yer Esasında Celâleddîn-i Hasan [Ebü’l-
veren araştırma sonuçları söz konusudur Ferec’de (1987: II, 494) “Celâleddîn-i Hüse-
(Prawdin, 1930: 150-153; Barthold, 1990: yin”] ilginç bir şahsiyettir. Daha veliahtlığı sı-
398). rasında Bâtıni akidelerini reddetmiş, babasına
Hattâ Nasır Lidinillah, İslâm’ın dâhili cephe almış ve aralarında çıkan ihtilaflar üze-
bir birliğe kavuşmasını da istemiş olmalıdır. rine Halifeye ve civar hükümdarlara “başa
Belki de Abbâsîlerle Hz. Ali taraftarlarının geçince İslâm prensiplerini ihya edeceğini”
12
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
bildirmişti (Cüveynî, 1988: III, 141). Gerçek- dırganmamalıdır. Bu anlamda Nasır’ın baş
ten başa geçer geçmez mescitler yaptırmaya, edemeyeceği düşmanlara karşı daha güçlü bi-
Horasan ve Irak’tan fakihler getirtmeye baş- rilerini devreye sokma çabalarına dair rivayet-
ladı. Bu yüzden “Nev-Müslüman” diye şöhret ler meşhurdur.
buldu (Cüveynî, 1988: III, 141-142; Ebü’l- Fakat Nasır’ın bir elçilik heyeti vasıta-
Ferec, 1987: II, 494; İbnü’l-Esîr, 1982: XII, sıyla Moğollar’ı müslüman topraklarını işgale
405). çağırdığı iddiası sadece bir tahmin olarak de-
İbnü’l-Esîr, el-Celal’in işbaşına gelince ğerlendirilmekte (İbnü’l-Esir, XII, 440; İbn
annesini hacca gönderdiğini de ayrıca kayde- Kesir, XIII, 106 vd.; Makrizi, I, 218) ve tutar-
der (İbnü’l-Esîr, XII, 298). sız bulunmaktadır (Özdemir, 2005: 114-125).
Ebû Şame, bütün bu haberleri doğrula- Aslında Moğollarda mevcut olan dünya dev-
makla beraber İsmaililerin olumlu davranışla- leti düşüncesi, İslam âleminin zenginliği ve
rını ve hilafet merkezine yakınlaşma eğilimle- İslam ülkelerinin davetkâr hali (Özdemir,
rini samimiyetten uzak, siyasi ve konjonktürel 2005: 53-61, 62-76, 77--113) gibi hususlar
bulur. (Ebû Şame, 1956: 78, 81). onların Harizmşahlardan başlayarak Müslü-
İlişkilerinin ilerleyen döneminde Halife- man diyarlar üzerine yürümesi için gayet ye-
nin Celâleddîn-i Hasan’a bazı tekliflerde bu- terli sebepleri oluşturmaktadır.
lunduğu, onun fedailerinden birkaç kişi getirt- Nasır, bundan sonra Selahaddin’in halef-
tiği ve düşmanlarının (Hârizmşâh’ın Irak vali- lerine karşı üstünlük kurmaya yönelik bir mü-
si Iglamış veya Oglımış ile hac mevsiminde, cadele içine girdi. Selahaddin’in ölümünün
üstelik arefe gününde öldürülen Mekke emiri ardından Abbasiler’le Eyyubiler’in Haçlılar’a
gibi) bertaraf etmek için kullandığı da yine karşı birlikte hareket etmeleri fikri bir türlü
kaynaklarda geçen hususlardandır. Nitekim gerçekleştirilemedi. Kırk beş yıl hilafet ma-
durum, araştırmacıların gözünden kaçmamış- kamında kalarak en uzun süre halifelik yapan
tır (Browne, 1906: II, 455-456). Kaynaklar, Abbasi halifesi unvanını alan Nasır-
Oglımış’ın da hacdan dönen Irak-ı Acem ha- Lidınillah 622 yılı Ramazan ayının son gecesi
cılarını karşılamaya çıktığı sırada, hacı kıya- vefat etti (5 Ekim 1225), yerine oğlu Zahir-
fetine giren Bâtıniler tarafından öldürüldüğü- Biemrillah (1225-1226) geçti.
nü kaydeder (İbnü’l-Esîr, 1982: XII, 316). Müslümanların Abbasi halifeliğini dün-
Verilen örneklerden de anlaşılacağı üze- yevi ve ruhani tek merkez olarak tanımaları
re, Nasır, sadece fütüvvet teşkilatını değil İs- idealine kendini adayan ve bütün siyasi faali-
lâm devlet adamlarını da birbirine karşı kul- yetlerini bu hedefe odaklayan Nasır, bu idea-
lanmaya çalışmıştır. Zaten o dönem İslâm hü- lini gerçekleştirmek için siyasi ve itikadi açı-
kümdarları örnekleri bolca görüldüğü üzere dan farklı görüşlere sahip çeşitli mezhepleri
aralarında yekdiğerlerine karşı ittifak kurmak- yakınlaştırmaya, hatta birleştirmeye çalışmış-
ta yarış halinde idiler. Hilafet merkezinin de tı. Müslüman ve gayrimüslim hükümdarlarla
böylesi faaliyet ve çabalar içinde olması ya- ittifak oluşturma politikası, idari alanda yap-
13
H. Ahmet ÖZDEMİR
tığı reformlar, fütüvvet teşkilatını yeniden dü- Böylece kendisinin hukuki ve sınırsız bir şe-
zenleyip kendi kontrolü altına alması (İbnü’s- kilde fityanın lideri olduğunu teyit etmiş oldu.
Sâ’î, 1934: 223-226) ve fermanlarının İslam Teşkilata katılmaları melik ve valilerin hali-
dünyasında sistematik olarak dağıtılması bu feye bağlılığını arttırdı (Hartmann, XXXII,
hedefe yönelik faaliyetlerdir. Nasır bu faali- 400).
yetleri neticesinde hilafet kurumuna eski iti- Bir emirin katılımıyla hâkimiyeti altın-
barını kazandırmayı başarmıştır. daki tebaası da teşkilata kabul edilmiş sayılı-
Nasır Lidinillah üzerine bir doktora ça- yor, böylece İslam toplumunun birlik ve bü-
lışması yapan Hartmann (NewYork, 1975) il- tünlüğünün sağlanması hedefleniyordu. Hali-
ginç tespitler yapar. fe 604’te (1207) fütüvvet teşkilatını yeniden
Halifenin teşkilatın sufi koluna intisabı şekillendiren bir ferman çıkardı. Bu fermanda
ve halkın büyük bir kesiminin onun yolundan fütüvvetin temelinin Hz. Ali olduğu belirtil-
gitmesi fütüvvetin bütün ülkede yaygınlaşma- miş, Nasır, bütün hukuki kararların çıkış nok-
sını sağladı. Bu yıllarda Nasır-Lidinillah sos- tası olan Hz. Ali’nin yolundan giden bir kişi
yal hayatı denetim altına almak için girişim- olarak tanımlanmıştır. Dönemin tanığı Şii
lerde bulundu. Mesela atıcılık sporu (ramyü’l- müellifi Hartebirti, Tuhfetü’l-vesâyâ adlı ese-
bunduk: bk. Kamil Taha, 2002) için kendisin- rinde (vr. 117a-b) Nasır Lidinillah’ın fütüvve-
den izin alınmasını şart koştu (İbnü’s-Sâ’î, tin soyağacını Hz. Âdem’den başlatarak Hz.
1892: 109). Güvercin yetiştirilmesini kontrol Peygamber ve Hz. Ali yoluyla kendisine ulaş-
ederek haberleşmeyi kendine bağlı hale getir- tırdığını, fütüvvet unvanını ve nişanını verme
di. Bütün yetişkin güvercinleri 590 (1194) yı- yetkisini sadece kendinde topladığını belirtir
lında öldürttü. Böylece halkın sadece kendi (a.e, a.y.).
yetiştirdiği güvercinleri haberleşmede kul- Kendisini en yüksek otorite olarak
lanmasını zorunlu tuttu. Bu güvercinler onun tanımlayanNasır Lidinillah, şeriatla fütüvvet
belirlediği rotada uçuyor (Sıbt İbnü’l- arasında bütün fityan gruplarını bağlayan bir
Cevzi,VIII/l, 437), her güvercin postası önce ilişki kurmayı amaçladı. Bunun için Şiilerle
onun eline veya güvendiği birinin eline geçi- Sünnilerin bir anlaşma zemininde bulunması
yordu. Halifenin huzuruna kabul edilebilmek gerekiyordu. Halife, politikasını iki tarafın or-
için ondan bir güvercin almış olmak gereki- tak yönleri üzerine kurarak kendi aralarında
yordu. Bu sebeple Bağdat’ta halifeden bir gü- parçalanmış fütüvvet gruplarını kendisine
vercin almanın, fütüvvete intisap etmenin ve bağlı hilafet merkezli sosyal dayanışma unsu-
atıcılık yapmanın yalan söylemeyi imkânsız ru haline dönüştürmeyi başardı. Böylece hali-
hale getireceğini ifade eden bir deyim ortaya feliğini, İslam dünyasındaki bütün dini ve si-
çıkmıştır (el-Melikü’l-Mansur, s. 180). Nasır- yasi gruplar için dünyevi-manevi hâkimiyetin
Lidinillah, 599/1203 yılından itibaren melik- bağlayıcı bir formu olarak kabul edilebilir ha-
lerin ve valilerin fütüvvet teşkilatına girmele- le getirdi (a.e., a.y.).
rini emretti (Sıbt İbnü’lCevzi, VIII/l, 513).
14
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
Selçuklular’ın yıkılmasından sonra ya- deşinin, oradan da Ahlât Şahı Balaban’ın ya-
bancı hâkimiyetinin de önüne geçmiş oldu. nına gitti. Böylece birçok yeri gezen
Fütüvvet teşkilâtının yeniden düzenlenmesi, Gıyaseddin Keyhüsrev’in uzun süre konuk
hilafetin ihyasının yanı sıra halifeliğe daha edilemeyişi, ev sahiplerinin Sultan II.
geniş bir anlam kazandırarak etkili bir şekilde Rükneddîn Süleymanşah’tan çekinmelerine
siyaset yapılmasının yolunu açmış, teşkilatın bağlanabilir. Nihayet Karadeniz havalisi
bu yapısı Nâsır’ın halefleri zamanında da de- [Canik] valisi tarafından da iyi şekilde karşı-
vam etmiştir. Hülâgû’nun 656/1258 yılında lanan Sultan, buradan kendisine tahsis edilen
Bağdat’ı ele geçirmesi ve Abbasi halifeliğinin bir gemiyle İstanbul’a doğru yola çıkmıştır.
çökmesi neticesinde devlete bağlı fütüvvet Bizans İmparatoru III. Aleksios, Sultanı
örgütlenmesi de sona ermiştir (a.e., a.y.). çok iyi bir şekilde karşılamış ve kendisine
İşte Nasır’ın Şihâbeddîn-i Sühreverdî ile maaş bağlamıştır. III. Aleksios Angelos
birlikte fütüvveti adeta yeniden yapılandırdığı (1195-1203), Haçlılar tarafından tahttan indi-
dönemde Halife, Türkiye Selçuklularıyla rilince (1203) imparatorluk hazinesi ile birlik-
Sühreverdî vasıtasıyla irtibata geçmiştir. te İstanbul’u terk ederek Trakya’ya geçti. Bu
Bu dönemde II. Kılıç Arslan’ın (1155- arada Bizans başkentinde sürgün bulunan I.
1192) ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırması Gıyâseddîn Keyhusrev de oradan ayrılıp
(1186) üzerine şehzadeleri arasında başlayan Manuel Mavrozomes’in yanına gitti.
mücadele, vefatının ardından (1192) oğlu I. İbn Bibi’ye göre ise (1996: I, 70-74)
Gıyâseddîn’in sultanlığıyla biraz durulmuştu. Sultan Gıyâseddîn, İmparator’un huzurunda
Fakat Sultan, bir süre sonra Konya’yı II. küstahlığı adet haline getiren azılı ve çok güç-
Rükneddîn Süleyman Şah’a teslim ederek ge- lü bir Frenk şövalyesini önce bir yumrukla
ri çekilmek zorunda kalmıştı (1196). I. yere sermiş, daha sonra düelloya davet ederek
Gıyâseddîn, Konya’yı terk ettikten sonra 9 yıl öldürmüştür. Bunun üzerine imparator, İstan-
gurbette oradan oraya sürüklendi. Sultan, ma- bul’daki Frenklerin intikam almasından kork-
iyeti ve geleceğin iki sultanı olacak olan oğul- tuğu için olaylar yatışana kadar Sultan’a
ları İzzeddîn Keykavus ve Alâeddîn Mavrozomes’in yanına gitmesini söylemiştir.
Keykubad ile birlikte önce Kilikya’daki Er- Sonuçta I. Gıyâseddîn Keyhusrev, öyle yahut
meni krallığının başkenti Sis [Kozan]’e sonra böyle İstanbul’dan ayrılarak Mavrozomes’in
Elbistan Meliki olan kardeşi Muğiseddîn kalesine veya adasına gitmiştir.
Tuğrulşah’ın yanına gitti. Tuğrulşah bütün Konya’da ikinci defa Selçuklu tahtına
topraklarını bir temlikname hazırlayarak ken- oturuncaya kadar Mavrozomes’in yanında ka-
disine vermek istedi fakat Keyhüsrev bunu lan Keyhusrev, bu arada Manuel
kabul etmedi. Ondan sonra Malatya’daki kar- Mavrozomes’in kızıyla evlenmişti.
deşi Muizeddîn Kayserşah’a, ardından Halep Rükneddin Süleymanşah’ın ölümünün
Eyyubi Melikliği’ne misafir oldu. Sultan (1204) ardından Selçuklu devlet adamları
Gıyaseddin, buradan Diyarbakır’daki kız kar- Gıyâseddîn Keyhüsrev’i yeniden Selçuklu
15
H. Ahmet ÖZDEMİR
tahtına geçirmek istediler. Hacib Zekeriya, bir altın sırmalı Rumi kumaşlar, Medenî atlaslar,
hayli maceradan sonra görüşmeyi başarabil- Rus ketenleri, Kıbrıs malı kadın giysileri ve
diği Sultan’a durumu iletti. Sultan Hacib Ze- örtüleri, çok sayıda erkek ve kadın köleler,
keriya’yı ve iki şehzadesini rehin bırakarak İğdişler, Arap atları, rahvan merkepler, Bohtî
Konya’ya doğru yürüyüşünü başlattı ve tahta develeri, altın haçlar ve gümüş tabaklardan
oturdu (İbn Bibi, 1996: 97-108). meydana gelen çok miktarda hediye ve arma-
Gıyâseddîn Keyhusrev, şehzadeliğinde ğanla göndererek Halife’den bir fütüvvet şal-
ve saltanatında hocalığını yapan ve devlet yö- varı istemişti (a.e., I, 176).
netiminde görev almış olan fakat tahttan Mecdüddîn, Bağdat’ta çok iyi karşılandı.
uzaklaştığında ülkeyi terk ederek Şam’a giden Görevini tamamlayınca kendisine Selçuklu
hocası Mecdeddin-i İshak’ı içli bir şiirle ve Sultanına iletilmek üzere bir fütüvvetname
duygusal bir üslupla başkent Konya’ya “acil” verildi. Fütüvvetname ile birlikte Halife, sul-
kaydıyla geri çağırmıştı. Bir süre sonra onu tana çok kıymetli bir sarık, özenle dikilmiş bir
Malatya’ya Melik tayin ettiği oğlu İzzeddin derviş cübbesi, Rum ülkelerine şeriat hü-
Keykavus’a atabek yaptı (İbn Bibi, 1996: I, kümlerini yaymayı tavsiye eden bir saltanat
45, 111-114). menşuru göndermişti. İzzeddin’in hediyeleri-
İzzeddin Keykavus (1211-1220), baba- ne karşılık da Hicazî yolcu devesinden, Hicaz
sının vefatını müteakiben tahta oturunca ve Şam taraflarının kıymetli emtiasından ve
Atabeki Mecdeddîn-ı İshak’ı elçilik göreviyle Hint mamulü mallardan meydana gelen çeşitli
Abbâsî Halifesi Nâsır Lidînillâh’a (1180- eşyalar, kıymetli elbiseler, ipekli ve pamuklu
1225) göndererek adeta bir manevi kültürel kumaşlar, Şusterî-yi Haydari giyecekler, altın
yapılandırmaya dönüştürülen “fütüvvet” teş- işlemeli İskenderi döşemelikler, billur ve akik
kilatına girmeyi yeğlemişti. Onu bu harekete taşlar, ince nefis örtüler, misk kutuları, amber
yönelten sebep, Eyyubi el-Melikü’l-Eşref’in, kaplarıyla dolu sandıklar; yaban eşeği, zürafa,
avladığı bir turna kuşunu geleneklere uyarak kartal gibi yabani hayvanlar ve Irak’a mahsus
bol miktarda hediyelerle hilafet makamına diğer şeylerden daha önceki halifelerin hiçbi-
göndermesi üzerine karşılığında hilafet ma- rinin hiçbir padişaha vermediği ölçüde büyük
kamından altın, mücevher işlemeli sarık, ve değerli armağanlar göndermişti (a.e., I,
gemli ve eyerli katırlarla daha başka hediyeler 179-180).
gönderildiğini duyması idi (a.e., I, 175). An- İbn Bibi’nin verdiği tarihler birbirini
laşılan o ki, Selçuklu Sultanı rakip olarak tutmamaktadır. O, bu menşurun Sinop’un fet-
gördüğü Eyyubi hükümdarının hilafet kurumu hi münasebetiyle gönderildiğini yazar. Sinop,
aracılığıyla kazandığı manevi itibarı kendi 26 Cemâziyelâhir 611/02 Kasım 1214’de fet-
adına dengelemeyi hedefliyordu. hedilmiştir. Söz konusu belge ise 608 Rama-
İbn Bibi’ye göre ise Sultan İzzeddin, zanında (Şubat 1212) yazılmış gözükmekte-
Mecdeddin-i-i İshak’ı “Sinop’un fethini du- dir. Osman Turan’ın da işaret ettiğii gibi
yurmak gayesiyle” çok miktarda mücevher, (1998: 298-299) İbn Bibi eserinde bu gibi
16
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
kronolojik hatâları sık sık yapar. Esasen tahta (1990: XX, 494), İbnü’l- Arabi’nin I.
çıkışı münasebetiyle gönderilmesi gereken Gıyaseddin Keyhusrev’in Anadolu Selçuklu
menşurun bu kadar gecikmesinin sebebini tahtına ikinci kez çıkışında (1205) Mecdüddin
izah etmek zordur. Mecdeddin-i İshak’ın Si- İshak’ı çağırması üzerine Konya’ya onunla
nop’un fethi gibi mühim bir hâdise dolayısıy- beraber geldiğini belirtir. Bu durumda bile
la tekrar Bağdad’a gönderilmesi de mümkün- İbnü’l-Arabi’nin Selçuklu başkentine gelişi
dür. Esasen başlığına rağmen İbn Bibi bu ba- ile Mecdeddin-i İshak’ın Bağdat’a veya hacca
histe Sinop’un fethi üzerinde değil Sultanın gidişi arasında bir ilişki söz konusu değildir.
tahta oturması ve fütüvvete girmesi üzerinde Evhadüddîn-i Kirmânî’nin Anadolu’ya geliş
durmuş ve halîfenin mektubunda da bu hâdi- tarihi olarak da yine Mecdeddin-i’in Bağdat
senin zikri geçmemiştir. Nitekim Anili Kadı ziyaretinden önceki bir tarihe (1204) işaret
Burhaneddin Mes’ûd’un 608 yılında yazıp edilmektedir (Azamat, 1995: XI, 519).
Sultana ithaf ettiği Enis ül-kulûb adlı eserinde Azamat, aynı yerde Evhadüddîn-i
(Kِöprülü, 1943: 468, 484, metin, 516) Hali- Kirmânî’nin İbnü’l-Arabi ile Anadolu’ya ge-
fenin hükümdarlık menşuru, lâkaplar, çetr, lişinden bir yıl sonra (1205) görüştüğü bilgi-
sancak, at, kılıç, hil’at ve hediyeler sine de yer verir.
gِönderdiğine dair kayıt bu hususu teyit eder. Türkiye Selçuklu Devleti’nin Abbasiler-
Bu sebeple menşur ile birlikte le münasebetleri ilerleyen dönemde yoğun-
Fütüvvetname’nin de Sinop fethinden ِönce laşmaya başlamıştır. Büyük Selçuklu Devle-
göِnderildiği kesinleşir. ti’nin hilafete karşı kendisini sorumlu hisse-
Bazı araştırmacılara göre (Chittick, den ve Sünni dünyanın manevi otoritesine
1991: 49-50; Addas, 2004: 235; Küçükaşçı, destek ve yardımcı olma ihtiyacı duyan anla-
2010: 192; Hacıgökmen, 2012: 423, 424) el- yışının uzantısı şeklinde değerlendirilebilecek
çilik görevini yerine getiren Mecdeddin-i İs- bu ilgi Bağdat’ın düşüşüne (656/1258) kadar
hak, o yıl Bağdat üzerinden hacca gitmiştir. devam etmiştir.
Hac görevini ifa ettikten sonra Evhadüddîn-i Bu ilişkide en ilginç gelişmelere sahne
Kirmânî, İbnü’l-Arabî, Ebü’l-Hasen el- olan dönem I. Alâeddin Keykubad’ın sultan-
İskenderânî, Cemâlüddîn el-Vâsitî ve Mu- lığına rastlar. İşte Şihâbeddîn-i Sühreverdî
hammed el-Berzaî misali âlimleri Selçuklu asıl bu aşamadan sonra devreye girmiş gö-
ülkesine getirmiştir. zükmektedir. Gerçi onun yakından tanıdığı,
Adı geçen araştırmacılar, yukarıda isim- tanıştığı İslam dünyasının büyük âlim ve ma-
leri anılan zevatı Anadolu’ya Mecdeddin-i İs- neviyat erlerinin Türkiye Selçuklu Devle-
hak’ın getirdiğinden söz ederken İbn Bibi’yi ti’nin hâkim olduğu topraklara akın edercesi-
kaynak gösterirler. Fakat İbn Bibi’de buna ne gidişinden haberdar olmaması düşünüle-
ilişkin herhangi bir kayıt yoktur. Muhtemelen mez.
bu, tahminlere veya daha başka kaynaklara Şihâbüddin-i Sühreverdî, Abbâsî Devle-
dayalı bir bilgiden ibarettir. Mesela Kılıç tinin yıkılışına giden dönemin tanığıdır. O,
17
H. Ahmet ÖZDEMİR
doksan yıla yaklaşan hayatı süresince Abbâsî yaymakta sorumluluk sahibi bir konuma yük-
halifelerinden altısının hilafet zamanını idrak seltmiştir (Kamer-ul Huda, 2004: 37).
etmiştir: el-Muktefî Liemrillah (1135- Halife Nâsır sadece teoride değil pratikte
1160)’la başlayan süreç el-Müstencid Billah de bütün İslam dünyasının halifesi olmak ga-
(1160-1170), el-Mustazî Billah (1170-1179), yesini güdüyordu. Sühreverdî, halifenin bu
en-Nâsır Lidinillah (1179-1225), ez-Zâhir amacı doğrultusunda hareket eden danışman-
Billah (1225-1226)’la devam etmiş ve el- larından birisi gibiydi (Sühreverdî, XVII). O,
Muntasır Billah (1226-1243)’la sona ermiştir. dağınık fütüvvet gruplarına ulaşabilecek ve
Onun yaşadığı çağ, Büyük Selçuklu onları söz konusu amaca hizmet edecek şekil-
Devletinin dağıldığı, bazı devletlerin ve bir de yeniden yapılandırabilecek bir yeteneğe
takım küçük beyliklerin kurulduğu bir dö- sahip olan ve devrinin tanınıp sevilen bir
nemdir. Harizmşahlar (1077-1231), sûfîsiydi (Çatak, XIII).
Artukoğulları (1102-1409), Şam (Böriler veya Halife, bu uğurda o zamana kadar gayr-ı
Tuğteginliler. 1104-1155), Musul (1127- resmi bir hüviyet taşıyan fütüvvet kurumuna
1222), Erbil (1163-1232) ve Fars (Salgurlular. resmi bir hüviyet vererek onu bir anlamda
1148-1286) Atabegleri bunlardandır. Bunlar “devletleştirmek” ve bu suretle meşruiyet ka-
dışında Azerbaycan’ı merkez edinen zanan bu kurumun siyasi desteğini arkasına
İldenizliler ile Türkiye Selçuklu Devleti’ne ve almak istiyordu. Böylece o zamana kadar
Harizmlilere tabi bazı atabeglikler de vardır merkezi yönetimin zayıfladığı zamanlarda si-
(Alptekin, 1991: 38-39). yasi otoriteyi tehdit eder durumlara sebebiyet
Yine bu dönem haçlı seferlerinin belli veren bu güçlü kurum devletin yanına çekil-
aralıklarla devam ettiği bir zaman dilimi ola- miş olacaktı. Halife bu önemli işi gerçekleşti-
rak göze çarpar. Haçlılara karşı Selçuklular, rirken danışman olarak Şihâbeddîn es-
Zengîler ve Eyyubiler’le Memlükler mücade- Sühreverdî’den büyük yardım görmüş, onu
le etmişlerdir. hem fütüvvet kurumunun yeni yapılanmasın-
Yukarıda bir nebze değinildiği gibi bu da teorisyen olarak istihdam etmiş, hem de
geniş zaman diliminde Halife Nasır’la yakın sahip olduğu büyük manevi güçten geniş öl-
ilişki içine giren Sühreverdî, devlet işlerinde çüde faydalanmıştır (Uludağ, 1996: XIII,
aktif olarak rol almaktan geri durmamıştır. 260).
Sühreverdî, Abbasi Hilafetine Müslüman ida- Sühreverdî değerli bir siyasî ve dini da-
relerle ittifak oluşturmada ve güven tesis et- nışmandı. Onun yazdığı Risaletü’l-fütüvve ta-
mede hizmet vermiş, adeta bir danışman gibi rihte bilinen hüviyetiyle teşkilatın nizamname
çalışmıştır. İlmî seviyesi, saygın bir aileden niteliği taşıyan ilk örneğidir (Ocak, 1996:
gelmesi ve tasavvufi yetkinliği onu ön plana XIII, 264).
çıkarmış, devlet mekanizmasında yüksek bir Aslında Sühreverdî de Nâsır’dan istifade
noktaya tırmandırmış ve devletin gücünü ediyordu. Zira Halifenin fütüvvet düzenleme-
leri sayesinde kendi tasavvuf anlayışının ku-
18
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
ruma ve geniş bir alana hâkim olmasını sağlı- 2007: XVI; Öngören, Tarikat, 2011: XL, 98-
yordu (Altıntaş, 2001: 121). 99).
Sühreverdî, fityân ve mutasavvıfenin ha- Tarikatların bu kadar yaygınlaşmasında
lifelik çatısı altında birleşmesi gerekliliğini bu yüzyılın siyasî gelişmeleri olan haçlı sefer-
savunuyordu. Buna göre, halifenin altında leri ile Moğol istilasının ve bunlara bağlı ola-
sûfî tarikatları sonra da tarikatların bir alt kolu rak ortaya çıkan siyasî çöküntü ve kargaşa or-
olan fityân grupları gelmekteydi. Fütüvvet tamının Müslüman halkı yeni arayışlara itme-
mensuplarının bu ilkeleri kabul edip içselleş- si ve pek çok kişinin mutasavvıfların fikirle-
tirmesinde, Sühreverdî’nin şeriata ve halifeye rini kurtuluş vesilesi olarak görmesi etkenler-
itaat etmenin lüzumu fikrini işlemedeki gay- den birisidir (Çatak, 2007: XVI).
retleri büyük rol oynamıştır. (Çatak, 2007: Ebu Hafs Ömer Şihâbeddîn es-
XIV). Sühreverdî’ye nisbet edilmekle birlikte esas
Halife Nâsır, düşmanlarının tehdidine kurucusunun amcası ve şeyhi Ebü’n-Necib
karşı ittifak oluşturmak ve ittifak dışındaki es-Sühreverdî olduğu belirtilen (Öngören, Ta-
grupları halifenin safında yer almaya ikna et- rikat, 2011: XL, 99) Sühreverdîyye’nin fü-
mek için Sühreverdî’yi siyasî elçi olarak de- tüvvetle buluştuğu, pirinin siyasilerle ve özel-
ğişik ülkelere göndermiştir (a.e., a.y.). likle halifeyle yakınlaşması sayesinde iyiden
Asr-ı saadet’ten itibaren devam eden zi- iyiye etkili olmaya başladığı ve Ebu Hafs
kir silsileleri çevresinde meydana gelen ta- Ömer’in İslam dünyasının değişik bölgelerine
savvufi gruplar zamanla değişik isimler altın- elçi olarak gidip geldiği dönemde Türkiye
da tarikatları oluşturmuştur. Bir çoğu günü- Selçuklu Devletinde de önemli gelişmeler
müzdeki adları ve yapılarıyla Vl./XII. yüzyıl meydana geliyordu.
ve sonrasında oluşan tarikatlar arasında Türkiye Selçuklu Devletinde iktidara ge-
Şihâbeddîn es-Sühreverdî’ye nisbet edilen liş biçimlerinden birisi “devlet adamlarının
Sühreverdîyye de önemli bir yer tutar. Kadi- ve komutanların seçimi ve tercihiyle tahta
riye, Rifaiyye, Kübreviyye, Yeseviyye, çıkmak” şeklinde formüle edilen yöntemdi
Ekberiyye dönemin diğer önemli tarikatlarıdır (Koca, 2009: 3). Sultan I. İzzeddîn Keykâvus
(Öngören, Tasavvuf, 2011: XL, 123). beklenmedik bir şekilde genç yaşta ölmüştü
Sühreverdî’nin hayatı tarîkatların tekevvün (1220). Selçuklu devlet adamları ve komutan-
dönemine denk gelir. Günümüze ulaşan tari- ları, müteveffa sultanın erkek çocukları, ha-
katların çoğu bugünkü adları ve yapılarıyla; yatta bulunan erkek kardeşleri ile amcaların-
kendilerine has evrad, ezkar, adab, erkân, dan birini tahta oturtmak zorundaydı. Araş-
tekke ve vakıf gibi kurumlarıyla VI/ XIII. tırmacılar (a.e., 5) Keykâvus’un ardında er-
yüzyıl ve sonrasında teşekkül etmiş, zamanla kek çocuk bırakmadan vefat ettiği sonucuna
her biri onlarca kola ve şubeye ayrılarak dün- ulaşmışlardır. Bu durumda, Sultanın kardeşle-
yanın pek çok yerine yayılmıştır. (Çatak, ri ve amcaları üzerinde durmak gerekiyordu.
Yani kardeşleri Alâeddîn Keykubâd ve
19
H. Ahmet ÖZDEMİR
Keyferîdûn’dan yahut amcaları Tuğrul-şâh ve komutanlarla birlikte başkente doğru yola ko-
Kayser-şâh’tan birini tercih etmek icab edi- yuldu. Kayseri’de sevgi gösterileriyle karşı-
yordu. Melik Alâeddîn Keykubâd Gezerpirt landı ve Aksaray üzerinden Konya’ya ulaşa-
kalesinde, Melik Keyferîdûn da Koyluhisar rak görkemli bir törenle tahta oturdu (a.e., I,
kalesinde tutuklu bulunuyordu. Selçuklu tahtı 228-238).
için en uygun aday olarak Melik Alâeddîn Halife katında büyük bir mevkie sahip
Keykubâd gِözükmekteydi. Sivas’taki toplan- olduğu gibi diğer Müslüman memleketlerde
tıda Alâeddin Keykubad’ın sultanlığı üzerin- de saygın bir yer edinmiş Şihâbüddin-i
de karar kılındı (İbn Bîbî, 1996: I, 218-222). Sühreverdî, bazen dostluk ilişkileri çerçeve-
Durumu Alâeddin Keykubad’a bildir- sinde bazen de barış görüşmeleri yapmak üze-
mek üzere Seyfeddin Ayaba seçildi ve müs- re elçilik görevini yerine getirirdi. Bu bağ-
takbel sultanın mahpus bulunduğu Gezerpirt lamda, Şam Eyyûbî Sultanı Melik Eşref’le
(Güzerpirt) Kalesine doğru yola koyuldu. İbn birkaç kez görüşmüştü (Zehebi, 1985: XXII,
Bibi’ye göre toplantı mahallinden bir ikindi 375; Zehebi, 1998: 601-610, 21; 631-640,
vakti çıkan kafile durmadan son sürat yol al- 114). Harizmşâh Muhammed’e Bağdat üzeri-
mış, güneş doğarken hedefine ulaşmıştı (a.e., ne yürüdüğü sırada seferden vazgeçmesi için
I, 222-223). elçi gitmişti (Zehebi, 1985: XXII, 375). Erbil
Zaten müstakbel sultan o gece Atabekleri de Sühreverdî’nin elçilik göreviyle
mahpesinde uykuya dalmışken rüyasında “la- ziyarette bulunduğu yöneticilerdendir (İbn
tif ve nuranî bir pir” görmüştü. O mübarek Hallikan, 1978: III, 447).
zat, “edepli, vakur, saf, rahmani sıfatlı” bir Fütüvvet çerçevesinde Abbasi Devletiy-
kimseydi. Tutuklu sultanın ayağındaki pran- le ilişkileri I. İzzeddin Keykavus başlatmıştı.
gayı çözüp, onu koltuğunun altından kavraya- Ona gönderilen fütüvvetnamede Halife Nasır,
rak soykan ve muhteşem bir ata bindirmiş ve Sultanın ölümünden sonra oğlunu vekil tanı-
“Ömer-i Muhammed-i Sühreverdî’nin mu- yacağını belirtmişti (İbn Bibi, 1996: I, 178).
habbet himmeti her zaman Sultan Alâeddin Bu kez hilafet merkezi kendiliğinden ha-
Keykubad iledir” demişti. Buna rağmen süva- rekete geçti. Anadolu’ya hâkim güçlü yapının
rileri göِrünce korkmuş ve hayatından ümidini meşruiyetinin tanınması anlamına gelen adımı
kesmişti. Gördüğü rüyayı da boş bir hayal atarken belki de Alâeddin Keykubad’ın
olarak nitelemişti (İbn Bibi, 205; 1996, I, İzzeddin Keykavus’un kardeşi olmasının, ya-
223). ni fütüvvetnamedeki vaat ve taahhüde uyma-
Bazı olaylardan ve konuşmalardan sonra yan yakınlığının da etkisi vardı. Kim bilir? Bu
durumu kavrayan Alâeddin Keykubad (1221- konuda İbn Bibi (1996: I, 248), Nasır
1237) kafileyle birlikte Sivas’a hareket ederek Lidinillah’ın I. Alâeddin Keykubad’ın yöne-
saltanatını ilan etti (İbn Bibi, 1996: I, 227). timine ilişkin iyi ve güzel haberler üzerine ha-
Keykubâd, Sivas’taki işlerini tamamladıktan rekete geçtiğini vurgular. Nasır, Selçuklu Sul-
sonra, merkez teşkilâtında gِörevli beyler ve
20
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
tanını halifelik makamının manevî otoritesiy- dedi. Bir süre birbirine bakan Şeyh ve Sultan
le bizzat onurlandırıryordu. kucaklaştılar ve sohbete daldılar. Şeyh “Ak-
Şihâbeddîn-i Sühreverdî, bu kez Türkiye lım o zindan gecesinden beri hep sizi düşün-
Selçuklularının başkenti Konya’ya doğru yola mekle ve merak etmekle meşguldü. Allah’a
düştü (618/1221). Nasır Lidinillah, saltanat şükürler olsun ki, ölmeden önce birbirimizi
menşurunu ve Rum ülkesi yönetim naipliğini gördük.” diyerek karşılaşmadan duyduğu
bir padişahlık hil’ati, bir sultanlık kılıcı, bir mutluluğu dile getirdi (İbn Bibi, I, 249-250).
sarık, bir mühürle birlikte Alâeddin Eflaki (1973: I, 134-135) olayı biraz
Keykubad’a tevcih ediyordu. Bu hâkimiyet ve farklı anlatır. Şihâbeddîn-i Sühreverdî Kon-
hükümdarlık sembolleriyle beraber ayrıca ya’ya ulaştığı sırada Sultan eğlenmek üzere
“yuları, başlığı, üzengisi süslü ve nalı altın- Gavele (Gevale) kalesine gitmişti. Bahâ-i
dan olan bir binek atı” ve “içi para dolu ta- Veled de beraberinde idi. Sultan, adamlarına
baklar”dan oluşan hediyeler takdim ediyordu. Sühreverdî’yi kaleye getirmelerini emretti.
Halife, bütün bunları Ebû Hafs Ömer b. Mu- Elçilik görevini ifa ettikten sonra Bahâ-i
hammed es-Sühreverdî ile birlikte Veled, Şeyhe son derecede izaz ve ikramda
göِnderiyordu. bulundu. Çünkü Sühreverdî de Belh’ten ayrı-
Sultan, Sühreverdî’nin Aksaray’a ulaştı- lıp hacca giderken uğradığı Bağdat’ta Bahâ-i
ğını öğrenince emirlerini onu karşılamaya Veled’e hadsiz hesapsız hizmetlerde bulun-
gönderdi. Zincirli menziline gelişini haber muştu. Bahâ-i Veled Sühreverdîlerin Hz.
alınca bu defa kadılardan, imamlardan, şeyh- Ebubekir soyundan geldiklerini, yakın akraba
lerden, mutasavvıflardan, ayandan, ihvandan, olduklarını hatırlattı.
fityandan oluşan bir topluluğu yola çıkardı. Alâeddin Keykubad o gece acayip bir
Onlara Şeyh’a izzet ve ikramda kusur etme- rüya gördü. Şaşkın bir vaziyette uyandı. Ba-
melerini emretti. En sonunda kendisi de çok hâ-i Veled ve Şeyh Sühreverdî’ye rüyasında
düzenli ve muhteşem bir kafileyle ve seçkin başını altın, göğsünü ham gümüş, göbeğinden
askerlerden oluşan bir birlikle Sühreverdî’yi aşağısını tamamiyle tunç, her iki kalçasını
bizzat istikbal etmek üzere yola koyuldu. Sul- kurşun, iki ayağını da kalay olarak gördüğünü
tan Şihâbeddîn’i görünce “Bu yüz, zindandan anlattı. Tabirciler rüyayı yorumlayamadılar.
kurtulduğum günün gecesinde gördüğüm rü- Şeyh Şihâbeddîn, rüyanın tâbirini Bahâ-i
yada ayağımdaki bağı çıkaran, elimden tutup Veled’e havale etti. Sultanü’l-ulemâ, Alâed-
beni ata bindiren ve bana ‘Amacına ulaştın, din Keykubad dünyada durdukça tebanın ra-
muradına erdin’ diyen kimsenin yüzüdür. hat, huzurlu yaşayacağını ve altın gibi kıy-
Onun kerameti sayesinde tutuklu bulunduğum metli olacağını, ölümünden sonra oğlunun
zindan, yerini yüksek bir makama ve iyi bir sultanlığının kendi zamanına nispetle gümüş
talihe bıraktı. Benim için huzur ve güven ye- derecesine gerileyeceğini haber verdi. Torunu
niden geldi. Bundan sonra Ömer Muhammed zamanında ise tunç mertebesine düşeceğini,
Sühreverdî’nin himmeti hep bizimle olacak” alçak ve haris insanların baş olacaklarını, sal-
21
H. Ahmet ÖZDEMİR
tanatın üçüncü batna geçtiği zaman diliminde şılanmasının ve ağırlanmasının Selçuklu yö-
her tarafın karışacağını, halk arasında dü- netimince sıradan bir olaymışçasına görülme-
rüstlük, vefa ve şefkat kalmayacağını, dör- yeceği açıktır. Kaldı ki Eflaki’nin anlatımını,
düncü ve beşinci batna eriştiği vakit Anado- hem o günkü devletlerarası protokol kuralları
lu’nun tamamıyla harap olacağını, bütün açısından hem de geleneksel Selçuklu teşrifat
yöreleleri fesat ehlinin kaplayacağını, Selçuk kaideleri bakımından kabullenmek mümkün
ailesinin zevale uğrayacağını, dünya nizamı- değildir. Üstelik taraflar arasında Selçuklu
nın çığırından çıkacağını, küçüklerin hiç yok- Sultanını Abbasi elçisine, hem de Şihâbeddîn-
tan büyüklerin yerine geçeceğini, önemli işle- i Sühreverdî gibi şöhret sahibi saygın bir âlim
rin alçak adamların eline kalacağını belirtti. ve mutasavvıfa karşı teşrifat kaidelerini çiğ-
Peygamberimizin “Yöneticiler işleri ehli ol- neyecek böyle bir davranışa sürükleyebilecek
mayan kimselere verirlerse, işte o zaman kı- herhangi bir anlaşmazlık yahut husumet yok-
yametin kopmasına hazır ol” (Buhârî, rikak tur. Dolayısıyla karşılama ve ağırlama mera-
35, ilm 2) buyurduğu veçhile her tarafta Hâri- siminin bütün aşamalarına ayrıntılarıyla yer
cilerin çıkacağını, Moğol istilâsının bütün veren ve Selçuklu sarayına yakınlığıyla tanı-
dünyayı harabeye çevireceğini, din bilginleri- nan İbn Bibi’nin anlatımı daha makul gözük-
nin, vakar sahibi Şeyhlerin eserlerinin yok mektedir.
olacağını, yeryüzünden bereketin kalkacağını Hal böyle olunca bir araştırmacının (Ça-
ve biçare insanların büyük kıyametin kopma- tak, 2007: 14) bu ziyareti İbn Bibi’nin anlatı-
sını dört gözle bekleyeceklerini söyledi. Bu- mına başvurmaksızın sadece Eflaki’ye dayalı
nun üzerine İslâm padişahı ve orada bulunan- olarak aktarması yanlış olmuştur. Bir başka
lar ağlayıp sızlamaya başladılar. O gün İslâm araştırmacı ise (Turan, 1999: 330-331) Sulta-
padişahı, Bahâ-i Veled’e ve Şeyh nın, Şehâbeddin-i Sühreverdî ile Gavele kale-
Sühreverdî’ye kıymetli hediyeler verdi. Diğer sine kadar bir gezinti yaptığını, buna Bahâ-
bilginlerle mutasavvıflara da bahşişler dağıttı ieddin Veled’in de katıldığını söylerken Mev-
ve dua etmelerini istedi. Eflaki ekler: “Haki- levi kaynağının haberini nezaketen hafiflet-
katen bu rüya tabir ettikleri gibi çıktı.” miştir. Koca ise (1999: 17), muhtemelen İbn
Eflaki’nin anlatımında Baha-i Veled’i ön Bibi’nin anlatımını daha sağlıklı bulduğu için
plana çıkarma kaygısı sezilmektedir. Burada Eflaki’ninkine değinmemiştir.
sanki Alâeddin Keykubad, Halife’nin elçisi- İbn Bibi (1996: I, 250), Alâeddin
nin Konya’ya ulaştığından habersizmiş veya Keykubad’ın Şeyh’in gelişine çok sevindiğini
olaya önem vermiyormuş da Sultanü’l- ekler. Yüzünde gülücükler açmıştır. Büyük
ulema’yı yanına alarak eğlenmek üzere kale- bir saygı ve tevazuyla selam verdikten sonra
ye çekilmiş ve Sühreverdî’nin yanına getiril- Sühreverdî’nin elini öpmeye davranır. Ona
mesini emretmiş gibi bir anlatım söz konusu- olan inancı ve güveni pekişmiştir. Son derece
dur. Hâlbuki çok önemli bir görevle Halife’yi izzet ve ikramda bulunur, saygı ve sevgi gös-
temsilen gelen böyle büyük bir konuğun kar- terir. Sühreverdî ile görüşmesini Halife tara-
22
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
fından kendisine gönderilen hediye ve ikram- tarikatine girerek ona bağlanırlar (a.e., I,
ların en büyüğü sayar. Onu kendisi için en 251).
büyük bir nimet ve ilahi bir lütuf bilir. Ko- Görüldüğü gibi hükümdar ve
nuşmaları sırasında Şeyh, Sultan’ın aklından Celâleddîn-i Karatayî başta olmak üzere Sel-
geçenleri okuyor, sormadan cevaplıyordu. çuklu yönetim kademesinin diğer yetkilileri
Böyle sohbet ederek şehre girdiler. Şeyh bu mecliste Şihâbeddîn-i Sühreverdî’ye inti-
Şihâbeddîn dinlenmeye çekildi. sap etmişlerdir.
Kaynak ertesi gün Selçuklu sarayında Alâeddin Keykubad, Konya’da misafir
gerçekleştirilen tören hakkında detaylı bilgiler olduğu süre içerisinde Sühreverdî’yi defalarca
aktarır. Alâeddin Keykubad Şeyh’i makamın- ziyaret ettiği gibi yaşlı, genç, ayan, ihvan
da kabul etmiştir. Sultan önce Halife'nin gön- (fityan) bütün Konya'nın ileri gelenleri, Sel-
derdiği hil'ati (hil'at-i hilafet) onun huzurunda çuk ülkesinin bütün sıradan ve seçkin kişileri
giyer. Bağdat'ta hazırlanmış ve kenarı Hali- (avam u havas) Şeyh'in hırkasını öpme ve ona
fe'nin imamecileri tarafından örülmüş olan bir mürid olma şerefiyle şereflenlenmiştir. Her-
imameyi (sarığı) başına geçirir. Adet olduğu kes yeteneğine göre Şeyh'in kutlu himmetin-
üzere Hilafet makamından getirilen kırbaçla den sünnet, şeriat, tarikat ve hakikat konula-
Keykubad’a 40 kırbaç vururlar. Ata binmek rında nasip almıştır. İbn Bibi’nin yaşadığı dö-
isteyince kendisi için hilafet makamından nemde bile Sühreverdî’nin etkisi hala devam
(dâr-i imamet) gönderilmiş olan murassa yu- etmekteydi (a.e., I, 252).
larlı ve başlıklı, üzengisi süslenmiş ve nalı al- Şihâbeddîn-i Sühreverdî, karşılanmasına
tından olan binek katırı getirilir. Sultan, bü- denk, hatta belki daha görkemli bir törenle
yüklerin ve seçkinlerin huzurunda Nasır’ın Konya’dan uğurlanmıştır. Hükümdar, Emir
gönderdiği merkebin tırnağını öper. Darü'l- Celâleddîn-i Karatay ve Melikü'l-ümera
Hilafe makamından gelmiş olan saçı dolu ta- Necmeddîn Ebu'1-Kasım et-Tusi vasıtasıyla 7
bakları orada bulunanların üzerine saçarlar. bin altın, 5 bin altın sultani dinarı; beş yüzlük,
Sonra Sultan, Şeyhle birlikte yanına çetr, san- yüz ellilik ve yüzlük miskaller halinde basıl-
cak ve mehter takımını (nevbetiyân) alarak mış olan Alai sikkesi, eşya yüklü katırlar,
gezmeye (seyran) çıkmak için ata biner. Her- Arap ve iğdiş atlar, Rum köleler (gulam), el-
kes Sultanı o halde izler. Kafile geri dönünce bise dolu sandıklardan oluşan hediyeler tak-
çeşitli yiyecek, içecek ve meyvelerle bezen- dim etti. Ertesi gün de veda toplantısının ar-
miş bir sofra kurulur. Yemekten sonra saray dından konuğunu Zincirli hanına kadar bizzat
sanatçıları (kavvalan-i has) semaa başlarlar. uğurladı. Burada Şeyh'ten kusuru varsa affet-
O sırada Şeyh'in yanında bulunan itibarlı mesini diledi. Kucaklaştıktan sonra istemeye-
müridler, vecdden vecde girerler. O gün orada rek ayrıldılar. Üst düzey Selçuklu yetkilileri
bulunan Sultan, ileri gelenler ve başta Emir Şihâbeddîn-i Sühreverdî’ye Malatya’ya kadar
Celâleddîn-i Karatayî olmak üzere diğer emir- eşlik ettiler (a.e.,a.y.).
ler, kendi istek ve gönül rızalarıyla Şeyh'in
23
H. Ahmet ÖZDEMİR
O günlerde Necmeddîn-i Dâye (Razi) lerin teşkil ettiği kalabalık bir topluluk gel-
Malatya’da bulunuyordu. Şihâbeddîn-i miştir” dediler. Halife bu topluluğun du-
Sühreverdî’nin huzuruna çıktı ve Alâeddin rumunu işitince hayrete düştü. Zamanın
Keykubad adına yazdığı Mirsadü'l-ibad adlı Şeyhu’ş-şuyuhu Şihâbeddîn-i Sühreverdî'yi
eserini mütalaa için takdim etti. Şeyh, kitabı çağırttı. Şihâbeddîn, bu hikâyeyi halifeden işi-
ve yazarını tanıtan, içeriğini ve üslûbunu öven tince “Bunu ancak Belh'li Bahâ-i'addin Veled
bir takriz yazdı. Dâye, Malatya’dan Konya’ya söyleyebilir; çünkü bu asırda ondan başka bi-
Sultan'ın huzuruna varınca Alâeddin ri ne bu çeşit söz söyler, ne de bu tarzda bir
Keykubad büyük ilgi gördü, iltifata nail oldu. dil kullanabilir?” dedi (Eflaki, 1973: I, 10).
Sultan, Necmeddîn-i Razi’yi ödüllendirerek Bağdat'ın büyükleri ve küçükleri Baha-i
Bağdat’a gönderdi. Veled'i karşılamaya gittiler. Birbirleriyle kar-
Sühreverdî, Halife’ye Sultan'ın saygı ve şılaşınca Sühreverdî katırından inip nezaketle
bağlılığını iletti. O günden itibaren Hilafet Baha-i Veled'in dizini öptü, hizmette bulundu
makamının Sultan'a manevi desteği günden ve kendi hankahına doğru yürüdü. Sultanü’l-
güne arttı. Her yıl çeşitli rütbe ve unvanlarla ulema “İmamlara medrese daha münasiptir”
taltif edildi (a.e., I, 253). deyip Mustansıriye medresesine indi.
Kaynaklarda bilgi bulunmamasına rağ- Sühreverdî bizzat onun çizmelerini çekerek
men Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin Konya ziya- ölçüsüz iltifatta bulundu (a.e., I, 11).
retinde henüz 14-15 yaşlarında bir delikanlı Eflaki, Sahib Şemseddin’den naklen
olan Mevlana ile görüşme ihtimali yüksektir. Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin Konya’da bu-
Hatta ikilinin Bahaeddin-i Veled kafilesinin lunduğu sırada Seyyid Burhaneddin-i
Bağdat’a uğradıklarında karşılaşmış olma ih- Muhakkık et-Tirmizi’yi ziyaret etmek istedi-
timali de vardır. ğini anlatır. Seyyid’den görüşme iznini Sahib
Bilindiği gibi Bahaeddin-i Veled mem- Şemseddin almıştır. Sühreverdî,
leketi Belh’den ayrılarak batıya doğru hicret Burhaneddin’in yanına geldiği vakit, onu top-
ederken önce Nişâbur’a, sonra Bağdat’a uğ- rak uzerine oturmuş bir halde bulur. Seyyid
ramıştı (617/1220). Bahaeddin-i Veled Bağ- hiç kımıldamaz. Sühreverdî, rahatsızlık ver-
dat’a geldiğinde şehrin muhafızları, hangi ka- mek istemeden Burhaneddin-i Muhakkık’ın
vimden olduklarını ve nereden geldiklerini uzağına oturur. Aralarında hiç konuşma ol-
sormak üzere yanlarına gelmişlerdi. Baha maz. Şihâbeddîn-i Sühreverdî ağlayarak kal-
Veled başını mahfesinden çıkarıp “Allah’tan kıp gider. Müritleri kendisine et-Tirmizi ile
geldik Allah’a gidiyoruz. Allah’tan başka aralarında konuşma geçmemesinin sebebini
kimsede kuvvet ve kudret yoktur. Biz mekân- sorunca Şeyh “Hal ehli yaninda,’kal’ dili.
sızlıktan gelip mekânsızlığa gidiyoruz” diye değil ‘hal’ dili lazımdır” cevabını verir (Efla-
cevap verdi. Arap muhafızlar şaşakaldılar. Bi- ki, 1973: I, 69).
rini halifeye gönderip durumu bildirdiler ve Sühreverdî, Abdülkadir-i Geylanî
“Horasan'dan çoğunu bilgin ve faziletli kişi- (561/1160), Ahmed er-Rifâî (578/1182),
24
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
Ahmed-i Yesevî (562/1161), Ebû Medyen el- çuklu Devletiyle alakadar bir şahsiyetti. İbn
Mağribî (590/1193), Necmeddîn-i Kübrâ Fârız, hac için 628/1230’de Mekke’de bulun-
(681/1221) gibi ünlü sufilerle görüşmüştü. duğu sırada Sühreverdî ile görüşmüşlerdir.
Bunlardan başka Anadolu topraklarıyla Hatta aralarında geçen bir olay dolayısıyla
ve Türkiye Selçuklu Devletiyle bağlantısı Sühreverdî ve yanındakiler İbnü’l-Fârız’a 400
olan Bahaeddin-i Veled (628/1231), hil’at hediye etmişlerdir (Münavi, 1999: II,
Burhaneddin-i Muhakkık-ı Tirmizi 494). Aynı mecliste Sühreverdî’nin İbnü’l-
(638/1240), Necmeddîn-i Dâye (654/1256) ve Fârız’ın iki oğluna fütüvvet şalvarı giydirdiği
muhtemelen daha başka kimselerle görüşmüş- de bilinir (Çatak, 2007: 15).
tür. Türkiye Selçuklu Devletinin önemli ka-
Onun bu anlamda görüştüğü isimlerden naat önderlerinden birisi de Evhadüddîn-i
birisi de İbn Arabi’dir (638/1240). Safedi Kirmânî’dir (635/1238). O, devrinin tanınmış
(2000: IV, 127) İbn Neccar’ın kendisine ilim, fikir ve mutasavvıflarındandır. Öğreni-
Muhyiddin b. Arabi ile Şam’daki görüşmeleri mini Bağdat’ta tamamlamış olan Kirmânî,
sırasında onun Bağdat’a 601/1204-5 yılında Sühreverdî’den başka İbnü’l-Arabi ve Şems-i
giderek 12 gün kaldığını, sonra Mekke’den Tebrîzî ile de görüşmüştür. Tasavvufî düşün-
hac kafilesiyle dönerken 608/1211-2’de tekrar cede Ahmed el-Gazzâlî ve Aynu’l-Kudat
uğradığını haber verdiğinden söz eder. Dola- Hemedânî’nin görüşlerini benimsemişti.
yısıyla araştırmacıların (Çatak, 2007: 16) Sühreverdî, onu bidatçi sayar ve pek hoşlan-
Şihâbeddîn’in İbn Arabî ile görüştüğü tarihin mazdı. Sühreverdî, aynı yıl hacda bulundukla-
bilinmediğine ilişkin kanaatleri hatalıdır. rı halde onunla görüşmekten kaçınmıştır
Muhtemelen İbn Arabî’nin Bağdat’ı ziyaret (Azamat, 1995: XI, 518-520).
ettiği bu iki tarihte görüşmüş olmalıdırlar. Hayatı boyunca büyük bir şöhrete ka-
Münavi, Yafii’den naklen görüşmenin vuku vuşmuş olan Sühreverdî, ömrünün son yılla-
bulduğunu ancak konuşmaksızın sadece kar- rını kendisini uzaktan yakından ziyaret ederek
şılıklı bakışmayla geçtiğini, İbn Arabî’ye so- duasını almak isteyen, müşkillerini sorarak
rulduğunda Sühreverdî için “Baştan ayağa halletmek isteyen pek çok ziyaretçiyle ilgile-
sünnetle dopdolu” dediğini, Sühreverdî’ye nerek geçirmiştir. Sühreverdî, bir asra yakla-
sorulduğunda ise İbn Arabî hakkında “haki- şan ömrünün son zamanlarında gözlerini kay-
kat deryası bir zat” diye karşılık verdiğini ak- betmiş ve kötürüm olmuştu. Buna rağmen
tarır (Münavi, 1999: II, 517; Tell, 2009: 161). evrad ve ezkarını terk etmediği gibi, ömrünün
Molla Cami (1298: 622) de olayı aynı şekilde sonuna değin mürîdlerinin yardımıyla mahmil
anlatmıştır. Ayrıca her ikisinin Abdülkadir-i (sedye) içinde Cuma vaazlarına çıktı, hatta
Geylani ile olan yakınlığına da dikkat çekil- hacca gitti. Vefatına yakın günlerde ise iyice
miştir (Çatak, 2007: 17). zayıflayıp dışarı çıkacak takati kalmamıştı.
İbnü’l-Fârız (632/1235) da Sadreddin-i Nihâyet 1 Muharrem 632/26 Kasım 1234 ta-
Konevi’nin etkilemesi sebebiyle Türkiye Sel-
25
H. Ahmet ÖZDEMİR
rihinde vefat etti (Zehebi, 1985: XXII, 375- (677/1278), Hasan b. Celal, Ahmed b. Atar,
376; a.mlf., 1998: 631-640, 114, 115). Ebu’l-Ferec İbnü’z-Zeyn, Raşid b. Ebu’l-
Cenazesi ertesi gün Kasr Camiinde bü- Kâsım, Zâhir er-Reyhânî, Kutbüddin Bahti-
yük bir cemaatle kaldırılarak Bağdat surları- yâr. (633/1235), İbn İsrâil. (677/1278),
nın kapı civarındaki Verdiyye Semtinde bulu- İbnü’l-Müstevfî. (637/1239).
nan tekkesindeki türbeye defnedildi. Daha Onun çok sayıda halife ve müridi de
sonra Selçuklu emiri Celâleddîn-i Karatay ta- vardır. Tarikat ve tasavvuf anlayışı Mevlana
rafından yeniden inşa edilen türbe halkın zi- Halid-i Bağdadi’den itibaren Nakşibendilik
yaretgahı olmuştur. içinde devam etmektedir.
Zühd hayatı yaşayan Sühreverdî, eline
geçen tüm servetini ve kendisine verilen tüm KAYNAKÇA
hediye ve atiyyeleri hemen fukara ve derviş- ADDAS, Claude, İbn Arabi: Kibrit-i
lere dağıtırdı. Bu yüzden vefat edince evinde Ahmer’in Peşinde, çev. Atila Ataman, İstan-
kendisine kefen olacak bir kumaş parçası bile bul 2004.
bulunamamıştı. AKSARAYLI, Mehmed oğlu Kerimüddin
Sühreverdî’nin belli başlı talebelerine ait Mahmud, 720/1320, Müsameret ül ahbar:
bir liste denenmiştir. Buna göre belli başlı ta- Moğollar zamanında Türkiye Selçukluları,
lebeleri şunlardır: Muhammed b. Saîd el- nşr. Osman Turan, Ankara 1999.
Ma’dûl (633/1236), Ebu Bekir Muhammed b. ____________, Müsameretü’l-ahbar, çev.
Abdulganî İbn Nokta (629/1232), 3. Mürsel Öztürk, Ankara 2000.
Ziyaeddin el-Makdisî (643/1245), Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, Tâ-
Zekiyyüddin Ebû Abdullah Muhammed b. rîh-i Âl-i Selçûk, nşr. Feridun Nafiz Uzluk,
Yusuf el-Birzâlî el-İşbilî (632/1234), İbnu’n- Ankara 1952.
Neccâr (643/1245), Şihâbüddin Ebu’l- ALPTEKİN, Coşkun, “Alptegin”, DİA,
Mehâmid İsmail b. Hamid el-Ensâri el- IV, 38-40, İstanbul 1991.
Hazrecî (653/1255), Ebu’l-Ganâim b. Allân
ALTINTAŞ, Ramazan, “İtikadî Açıdan
(630/1233), Ebu’l-Abbâs el-Eberkuhî, Hafız
İbnü’l-Cevzî’nin Tasavvufa Yaklaşımı”, İlmi
Zeyneddin, Münzirî, İbn Asâkir (620/1223),
Akademik Araştırma Dergisi Tasavvuf, yıl. 3,
eş-Şems eş-Şirâzî141 (635/1238), El-Kadî el-
sy. 7, s. 117-144, Ankara 2001.
Hanbelî el-Cema’ayli, Ebu’l-Abbâs el- Vâsıtî
AZAMAT, Nihat, “Evhadüddîn-i
(694/1295), Ebu’l-Mehâmid ez-Zencânî
Kirmânî”, DİA, XXI, 518-520, İstanbul 1995.
(674/1275), Ebu’l-Fadl el-Hılâtî (675/1276),
BARTHOLD, Vasiliy Vladimiroviç, Mo-
Sa’d b. Muzaffer el -Mutahher (637/1239),
ğol İstîlâsına Kadar Türkistan, haz. Hakkı
İbn Meymûn el-Kaysî (686/1287), Muham-
Dursun Yıldız, Ankara 1990.
med b. Abdulmünim b. Ebu’l-Feth
___________________,Orta Asya Türk
(690/1291), Muhammed b. Sivar b. İsmail
Tarihi Hakkında Dersler, İstanbul 1927.
(677/1278), Abdurrahman b. Ömer b. Ahmed
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi Teş-
26
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
27
H. Ahmet ÖZDEMİR
28
Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...
29
H. Ahmet ÖZDEMİR
Sübki Abdülvehhab b. Ali b. Abdilkafi, 1348/1929, Sefine-i Evliya, yay. Mehmet Ak-
771/1370, Tabakatü'ş-Şâfi‘iyyeti'l-kübrâ, thk. kuş-Ali Yılmaz, I-V, İstanbul 2006.
Abdülfettah Muhammed el-Hulv, Mahmûd el-VEYS, Kamil Taha, “Lu‘betü ramyi’l-
Muhammed et-Tanahi, I-X, Kahire bunduk fi’l-Asri’l-Abbasi”, Mecelletü
1383/1964, 1976, 1992. terbiyeti’r-riyadıyye, c. XI, sy. 3 (2002), Bağ-
es-SÜHREVERDİ, Ebu Hafs Şehabeddin dat 2002, 27-38.
Ömer b. Muhammed, 632/1234, Tasavvufun YÂFİ‘Î, Afifüddin Abdullah b. Esad b.
esasları, Avârifü'l-ma‘ârif Tercemesi, çev. Ali el-Yemeni, Ebu Muhammed, 768/1366,
Hasan Kamil Yılmaz, İrfan Gündüz, İstanbul Mir’âtü'l-Cenân ve ‘ibretü'l-yakzan fi
ty. ma‘rifeti ma yu‘teberu min havâdisi'z-zemân,
es-SÜYÛTÎ, Celâleddîn-i Abdurrahmân b. I-IV, thk. Halil el-Mansûr, 1418/1997.
Kemâleddîn Ebû Bekir, 911/1505, Târîhu'l- YILMAZ, H. Kamil, “Ebu Hafs
hulefâ, thk. Kâsım eş-Şimâ’î-Muhammed el- Sühreverdî”, Sahabeden Günümüze Allah
Osmânî, Beyrut 1986. Dostları, I-X, yay. A. Ali Ural, VII, 107-115.
Ebû ŞÂME, Abdurrahmân b. İsmâil el- ez-ZEHEBİ, Ebû Abdullah Şemseddin
Makdisi, 665/1266, Terâcimu Muhammed b. Ahmed b. Osman, 748/1348,
ricâli'l-karneyni's-sâdis ve's-sâbi' (ez-Zeyl Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, thk. Şuayb el-Arnaut,
‘alâ Kitâbi'r-ravdateyn fi ahbâri'd-devleteyn), I-XXII, Beyrut, 1405/1985.
Kâhire 1366/1956. ez-ZEHEBİ, Ebû Abdullah Şemseddin
TAESCHNER, Franz, “İslâm Ortaçağın- Muhammed b. Ahmed b. Osman, 748/1348,
da Futuvva Teşkilâtı”, İÜ. İktisat Fakültesi Tarihü'l-İslâm ve vefeyatü'l-meşahir ve'l-
Mecmuası, c.XV (1953), 3-32. a'lâm, h.631-640, thk. Ömer Abdüsselam
____________, “Nâsır Li-dinillah”, İA, Tedmürî, Beyrut 1419/1998.
IX, İstanbul 1964, 92-94. ez-ZEHEBİ, Ebû Abdullah Şemseddin
İbn TAGRİBERDÎ, Ebü'l-Mehâsin Muhammed b. Ahmed b. Osman, 748/1348,
Cemâlüddîn Yûsuf el-Atabekî (874/1469), en- Tezkiretü'l-huffaz , I-IV, Beyrut 1956.
Nücûmü'z-zâhira fî mülûki Mısr ve'l-Kâhira,
thk. Muhammed Hüseyin Şemsüddîn, I-XVI,
Beyrut 1992.
et-TELL, Ömer Selim Abdülkadir,
Mutasavvıfetü Bağdad fi’l-karni’s-sadisi’l-
hicri, dirase tarihıyye, Amman 2009.
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında
Türkiye, İstanbul 1998.
ULUDAĞ, Süleyman, “Fütüvvet”, DİA,
XIII, 259-261, İstanbul 1996.
VASSÂF, Osmanzade Hüseyin,
30
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
31
Mustafa AKKUŞ
şıklık ile ortaya çıkan kaos ortamında şehir- with the example of Konya and Ahi Ahmed
lerde üstlenmiş oldukları rollere temasla, söz Shah.
konusu mesele Konya ve Ahi Ahmet Şah ör- Keywords: Konya, Ahism, Ahi Ahmed
neğiyle izah edilecektir. Shah, Mongols, Ilkhanids.
Anahtar Kelimeler: Konya, Ahiler, Ahi
Ahmed Şah, Moğol, İlhanlı GİRİŞ
Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzeddin
ABSTRACT Keykavus döneminde fütüvvetin Selçuklu
Ahism community is an organization topraklarına girmesiyle Anadolu’da teşekkül
that economic, religious, political, military, eden bir teşkilat olan Ahiliğin, XIII. yüzyıl-
and social roles are highly effective in Turkey dan itibaren asırlarca Anadolu tarihinde etki-
Seljuks, Principalities and the first years of leri ve toplumsal rolleri istilayla beraber daha
the Ottoman Empire. These roles have been da önem kazanmıştır. Fütüvvet, Abbasî Hali-
increased during Mongol’s invasion of fesi Nâsır Lidinillah (1180/1225) tarafından
Anatolia and when Anatolia were under the hilafet makamına yarar sağlaması amacıyla
domination of Ilkhanids close to a century. çeki düzen verilerek sistemli bir şekilde teşki-
Ahis, assumed important functions in latlandırılmıştır (Kamer-ul-Huda, 2004: 39-
providing security and safety of the public as 43; Çağatay, 1989: 17-18; Kayaoğlu, 1981:
well as the protection of social and economic 221). Halife Nâsır Lidinillah, Müslüman dev-
life of Anatolia during the period of the letlerin hükümdarlarına ve fütüvvet ehline,
invasion and domination of Ilkhanids. Ahis elçiler veya mektuplar göndermek suretiyle
were residing in Konya which was very fütüvveti her tarafta yaymaya çalışmıştır
important city of Anatolia and the capital city (İbnü’l-Esir, 1987: 401; Kamer-ul-Huda,
of Seljuks; and they were trying to city 2004: 55).
against the invasion and the invaders in every Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus,
respect. Ahmed Shah was one of the most 1214’te Sinop’u ele geçirdikten sonra, fethi
important leader that undertook many müjdelemek ve halifenin ihsanına mazhar ol-
functional tasks in Konya Ahis. mak için hocası Şeyh Mecdüddin İshak’ı, pek
In our study, we will touch briefly on çok hediye ile halifeye göndermiş ve halife-
Ahi’s outlook on Mongol invasion, their den fütüvvet şalvarı istemiştir (İbn Bîbî,
attitude on the period of Ilkhanid domination, 1996: I, 175-176). Şeyh Mecdüddin İshak
their position in Ilkhanids religious policy Bağdad’da çok iyi karşılanmış, Halife pek
and the reasons their opposition to Mongol çok hediye ile birlikte, fütüvvet hırkası, fü-
invasion and than we will explain the roles tüvvet şalvarı ve bir fütüvvet buyrultusu gön-
undertaken by Ahis in cities in the chaos dermiştir (İbn Bîbî, 1996: I, .176-180). Sonra
environment resultant of disturbance during da Şeyh Sühreverdî’yi, İzzeddin Keykavus’un
the invasion and struggle against Mongols fütüvvete kabul töreni için Konya’ya gön-
32
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
dermiş, Şeyh Sühreverdî, başta İzzeddin Key- Celaleddin Karatay olmak üzere fütüvvet teş-
kavus olmak üzere, bütün devlet büyükleri ve kilatına dâhil etmiştir (İbn Bîbî, 1996: I, 248,
komutanların katıldığı bir törende, sultanın ve 251). Böylece halef-selef iki Selçuklu sultanı
diğer devlet ileri gelenlerinin fütüvvete giriş tarafından da, siyasî veya dinî kaygılar başta
törenlerini icra ederek, âdet gereğince, Key- olmak üzere çeşitli sebeplerle büyük bir kabul
kavus’a fütüvvet elbisesi giydirilmiş ve ka‘s-ı gören teşkilat, sadece iktidar çevreleri arasın-
fütüvvet içirmiştir (Koca, 1997: 65). da yayılma göstermekle kalmamış, fütüvvetle
I. İzzeddin Keykavus’un fütüvvete dâhil yaklaşık aynı anlama sahip ahîlik adı altında
olmasıyla Türkiye Selçuklu Devleti resmen tüccarlar, sanatkârlar, âlimler, sufiler ve halk
fütüvvet teşkilatına girmiş oluyordu. Fütüv- arasında da hızla yayılmıştır.
vet-nâme’de her ne kadar dinî motiflere ağır- I. Alâeddin Keykubad’ın saltanatından
lık veriliyorsa da İzzeddin Keykavus’un teşki- kısa bir süre sonra başlayan Moğol istilasının
lata girerken daha ziyade siyasî çıkarlarını ön meydana getirdiği kaos ortamı, toplum nez-
planda tuttuğu anlaşılmaktadır. Zira bu dö- dinde siyasî iktidardan ziyade, ahileri ve ahi
nemde sık sık yaşanan kardeş kavgaları, ülke- liderlerini ön plana çıkarmıştır. Merkezî otori-
nin bütünlüğüne, siyasî istikrarına zarar ver- tenin her geçen gün gücünü yitirdiği,
miştir (Turan, 1999: 225 vd.). İşte, siyasî is- 1240’taki Babaîler İsyanı ve 1243’teki
tikrarı yeniden yakalamayı hedefleyen I. Kösedağ yenilgisi sonrası dönemde Anado-
İzzeddin Keykâvus, tıpkı Halife Nâsır’ın izle- lu’nun kasaba ve köylerinde merkezi otorite
diği yöntemi izlemiş, siyasî otoritesini yerleş- neredeyse tamamen kaybolmuş, bu otorite
tirmede ve yaymada bu dinî ve sosyal daya- boşluğunu hemen her yerde kurulan ahi bir-
nışma müessesesini bir vasıta olarak kullan- likleri doldurmuştur. Birçoğu Moğol istilasın-
mak istemiştir (Koca, 1997: 61). dan kaçarak Anadolu’ya yerleşen ve daha ön-
I. İzzeddin Keykavus vasıtasıyla fütüv- ce, Harizm, Horasan, Rey, Buhara ve Hoy gi-
vetin resmen Anadolu’ya girmesi, Türk kültür bi şehirlerde yaşadıkları dönemlerde esnaf ve
tarihi açısından bir dönüm noktası olarak ka- sanatkârlıkla uğraşan ahi zümreleri kurdukları
bul edilebilir. Fütüvvet teşkilatı, ilerleyen dö- zaviyeler sayesinde fikirlerini yaymışlardır
nemlerde, ahilik adıyla bazı Selçuklu sultan- (Gordlevski,1988: 197; Çağatay, 1989: 48).
ları ve Türk beylikleri arasında oldukça rağ- Anadolu da ahilik denildiği zaman adın-
bet görmüştür. I. İzzeddin Keykavus’un ölü- dan en fazla söz ettiren, XIII. yüzyıl başların-
münden sonra Türkiye Selçuklu tahtına çıkan da Anadolu’ya gelen ve burada ahilik teşkila-
I. Alâeddin Keykubad âdet olduğu üzere, ha- tının kurulmasında ve yapılandırılmasında en
lifeye bağlılığını arz edince, Nâsır, yeni yöne- fazla paya sahip ve ileriki dönemde de ahile-
timin kurulu düzeni dağıtmayacağına dair ga- rin piri olarak kabul edilen Şeyh Nâsırüddin
ranti almak için, Selçuklu sarayına yine Şeyh Mahmud el-Hoyî’dir. Bizzat kendisinin yaşa-
Sühreverdî’yi göndermiş, Şeyh, son derece dığı dönemde bu ismi kullanıp kullanmadığı
itibar gördüğü iktidar çevresini, başta bilinmemekle beraber, ilerleyen dönemde
33
Mustafa AKKUŞ
umumiyetle Ahi Evren adıyla anılan ve aynı çıkmasıyla işler tersine dönmüştür. Zaten ba-
zamanda tanınmış bir Türkmen babası da olan basına muhalif bir şahsiyet olan yeni sultan,
Şeyh Nâsırüddin Mahmud el-Hoyî, âdeta ahi- babasının her icraatına karşı olduğu gibi onun
1
likle özdeşleştirilmiştir . dostlarına da pekiyi gözle bakmamış, dolayı-
sıyla her geçen gün biraz daha büyüyen ahile-
AHİLERİN MOĞOL TAHAKKÜMÜNE rin nüfuzunu da ortadan kaldırmaya çalışmış-
BAKIŞI
tır2. II. Gıyaseddin Keyhüsrev bu amaçla tah-
Fütüvvet teşkilatının Anadolu’ya girişini kikat başlattığı, Ahi Evren ile etrafındaki ahi-
müteakip Mecdüddin İshak’la beraber birçok leri tutuklattığı, Türkmen zümreleri üzerinde
şeyh ile birlikte Anadolu’ya gelenlerden biri yoğun bir baskı kurmaya çalıştığı ve çok sa-
de Ahi Evren’dir. Anadolu’ya gelip Kayse- yıda Ahi ile Türkmen’i öldürttüğü bilinmek-
ri’de bir süre ikametinden sonra Ahi Evren’in tedir (Turan,1999: 408-409).
625/1227 yılında I. Alâeddin Keykubad’ın is- Babaîler isyanından yaklaşık üç yıl son-
teğiyle Konya’ya yerleştiği bilinmektedir ra, 1243’te Türkiye Selçuklu Devleti Kösedağ
(Şahin, 2007: 187). Alâeddin Keykubad’ın Savaşın da Moğollara karşı ağır bir hezimete
Ahi Evren ve çevresindeki Ahilerle son dere- uğrayınca, Anadolu’da idare fiili olarak Mo-
ce iyi ilişkiler içerisinde olması, teşkilatın ğolların eline geçmiştir. Ahilerle Moğollar
başta başkent Konya olmak üzere bütün Ana- arasındaki ilk mücadelede hemen bu savaşın
dolu’da hızla yayılması ve çok sayıda taraftar akabinde Kayseri’nin kuşatılması sırasında
toplamasıyla sonuçlanmıştır (Eflâkî, 1989: I, yaşanmıştır. Bu dönemde tutuklu olan Ahi
188-189). Ancak Alâeddin Keykubad’ın öldü- Evren Moğollarla yaşanan mücadelede yer
rülmesi ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta almasa da öğrencisi ve müntesibi olan pek
çok ahi, bu saldırıları sırasında Moğollar tara-
1
Ahi Evren, nispetinden de anlaşılacağı gibi, Azerbay- fından öldürülmüş veya esir edilmişlerdir.
can’ın Hoy kasabasındandır. (Bayram, 1991, 73-74.)
Ahi Evren Şeyh Nasirüddin Mahmud, 1171 yılında Özellikle ahilerin merkezi olan Kayseri’yi
doğmuş, Horasan ve Maveraünnehir’de eğitim gördük-
ten sonra, 1205 yılında Bağdat’tan yola çıkarak, yanında
zaptedince Moğollar, münhasıran Ahiler ve
Muhyiddin-i Arabî, Ebu Ca’fer Muhammed el-Berzaî Bacılara ait işyerlerini, evlerini yağmalayıp,
ve Evhadüddin Hamid el-Kirmanî gibi dönemin önemli
sufilerin bulunduğu Anadolu’ya gelmiş ve Kayseri’ye yakıp yıkmışlardır. Ahilere ve Bacılara ait sa-
yerleşmiştir. (Bayram, 1991, 81) Kayseri’ye yerleştikten
sonra burada ahi teşkilatının ilk nüvesini kurarak, mes- nayi siteleri yağmalanıp ateşe verilmiştir (İbn
kûn olduğu Külâhdûzlar Mahallesi’ne de bir zaviye, bir Bîbî, 1996: II, 74-75; Muhammed Sivasî,
mescit ve sanatkârların sanatlarını icra etmeleri için bir
sanayi sitesi inşa ettirmiştir. (Bayram, 1987, 37–38.) Bu 1994: 71; Ebu’l-Ferec, 1999: II, 542). Moğol-
esnada, yanında bulunan hocası Evhadüddin Hamid el-
Kirmanî’nin kızı Fatma Hatun ile evlenerek hocasına ların Kayseri’yi ele geçirmeleri ile ilgili bilgi
damat olmuştur. (Bayram, 1987, 18–24.) Ahi Evren
veren Ebu’l-Ferec, istilacıların şehre girdikten
meslek olarak debbağlık (dericilik) yapıyordu. İleride
kendisine debbağların pirliği sıfatını da getirecek olan
2
bu mesleğini icra için Kayseri’de bulunduğu süre bo- Bu sultanın zihniyet bakımından Ahilere ve Türkmen-
yunca, kurdurmuş olduğu sitenin orta yerinde bulunan lere karşı bir tavır içinde olduğu görülmektedir. İktidara
Debbağlar Çarsısı’nın câmi ve hankâhında mesleğini ic- geldiği yıl Eğirdir’de yaptırdığı kervan-sarayın kitabe-
ra etmiş, bir yandan da çok sayıda çırak ve kalfa yetiş- sinde kendisini zamanın Keyhüsrevi ve İskenderi olarak
tirmiştir. (Bayram, 1991, 82.) Aynı zamanda Türkmen tanımlarken Türkmenleri (Havaric) kahreden, bağilere
şeyhi olarak sitede tasavvuf hareketinin yayılmasını da göz açtırmayan onları ezen sultan olarak
sağlamış ve pek çok mürit edinmiştir. vasıflamaktadır. (Bayram, 2005, 204.)
34
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
sonra burayı yakıp yıktıklarını, halkı işkence- tıktan sonra Denizli’ye gitmiş ancak burada
lere tabi tuttuklarını, kendilerine karşı şehri fazla kalmamış, II. İzzeddin Keykavus’un,
savunan on binlerce insanı öldürdüklerini, Sadreddin Konevî’yi aracı olarak gönderip,
genç erkeklerle genç kızları esir ederek gö- geri dönmesiyle ilgili teklifini kabul ederek
türdüklerini haber vermektedir (Ebu’l-Ferec, Konya’ya gelmiştir (Bayram, 1991: 84-85).
1999: II, 542). Ahilerin Moğollar tarafından Yeni sultanla arası oldukça iyi olduğu anlaşı-
öldürülerek teşkilatlarının dağıtılması, kur- lan ve ona Letâif-i Hikmet adlı eserini sunan
dukları düzenlerinin bozulması, birçok arka- Ahi Evren’in Konya’daki ikameti pek uzun
daşlarının Moğollara esir düşmesi ve yapılan sürmemiş4, bir süre sonra Konya’dan ayrıla-
zulümlerin ahiler üzerinde bıraktığı tesirler rak Hacı Bektaş-ı Velî’nin de yaşadığı Kırşe-
Moğollara duydukları nefret ve düşmanlığı hir’e yerleşmiştir. Burada fütüvvetnâmelerde
uzun süre canlı tutmuştur. de belirtilen hususlar doğrultusunda yeni
Moğolların Kayseri’yi zaptı sırasında esaslar belirlediği, daha ziyade dinî bir muh-
esir aldıkları, Ebu’l-Ferec’in de zikrettiği teva kazandırdığı “Ahiyân-ı Rum” adı verilen
genç kızlardan biri de bacı teşkilatının lideri teşkilatın temellerini atmıştır.
Fatma Bacıdır. Ahi Evren’in karısı olduğu id- Kırşehir’de yaşantısını sürdüren Ahi Ev-
dia edilen, Evhadüddin Kirmani’nin de kızı ren, gerek sufi ve gerekse bir ahi reisi ve eği-
olduğu rivayet edilen Fatma Bacı (Kadıncık timcisi olarak teşkilatlandırdığı esnaf ve sa-
Ana) uzun bir süre Moğolların elinde esir natkârlara sanat ve ticaret ahlakını öğretip,
3
kalmıştır . Ahi Evren’in en yakınlarından onları tek bir amaç ve tek bir çatı altında top-
olan, adı ahi kaynaklarında sık sık anılan ve lamak suretiyle Moğol istilası altında her ge-
Ahiliğin kadınlar kolu Bacı teşkilatının lideri çen gün biraz daha kaosa sürüklenen Anado-
olan Fatma Bacı’nın yaklaşık 18 yıl Moğolla- lu’da huzur ve güven ortamı geliştirmeye ça-
rın elinde esir kalması, Ahilerin Moğollara lışıp, ahilere yaşama ve direnme gücü aşılar-
bakışını göstermesi açısından daha aydınlatıcı ken, (Çağatay, 1989: 84) bundan sonraki ha-
fikir verebilir. yatını Kırşehir’de ahileri teşkilatlandırmak ve
Anadolu’nun Moğollar tarafından istilası Moğollara karşı mücadelelerini organize et-
sırasında hapiste bulunan Ahi Evren, 1245’te mekle geçirmiştir.
II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünden son- II. Gıyaseddin ölünce yaşları küçük olan
ra saltanat naipliğine getirilen Celaleddin Ka- üç oğlu adına Naibu’s-saltana makamında bu-
ratay’ın emriyle, diğer tutuklularla birlikte lunan ve onların müşterek saltanat sürmelerini
serbest bırakılmıştır. Ahi Evren, hapisten çık- sağlayan Celaleddin Karatay’ın 1254’de ölü-
müyle II. İzzeddin Keykavus ve kardeşi IV.
3
Kirmani Menakıpnamesi’ndeki yirminci hikâyede bu
konu hakkında tafsilatlı bilgiler mevcuttur Menakıpna-
4
me’ye göre Fatma Bacı, Kösedağ yenilgisinden sonra Ahi Evren, Mevlânâ’nın oğlu ve aynı zamanda kendi-
Kayseri’nin Moğollar tarafından zaptı sırasında esir sinin yakın dostu olan Alâeddin Çelebi ve bazı ahilerin
alınmış ve 1259–1260 yılında Sahip Fahreddin Ali’nin Mevlânâ’nın hocası meşhur sufi Şems-i Tebrîzî’nin
sulh için Hülagu’nun yanında bulunduğu sırada ölümü olayından, sorumlu tutulmaları nedeniyle Kon-
Hülagu’dan özgür kalmasını istemiş ve Anadolu’ya tek- ya’yı terk ederek Kırşehir’e yerleştikleri bilinmektedir
rar dönmüştür (Muhammed Sivasî, 2008, 182–184). (Bayram, 1991, 84-85)
35
Mustafa AKKUŞ
Rükneddin Kılıçaslan arasında saltanat müca- İbn Bîbî, 1996: II, 164-165), Moğollara itaat
delesi başladı. 1254’te Konya’da iktidarı ele etmeyip karşı çıkan başta Ahi Evren olmak
alıp Moğollar ve Moğollar tarafından destek üzere birçok Ahiyi Moğolların Kırşehir valisi
gören kardeşiyle mücadeleye başlayan II. olan Cacaoğlu Nureddin eliyle de katlettir-
İzzeddin’in Ahilerinde desteğiyle sürdürdüğü miştir (1261) (Aksarayî, 2000: 56)6.
mücadelesi, Sultan Hanı yenilgisiyle (1256) Ahilerin Moğol yanlısı dini ve tasavvufi
sekteye uğramış ve Ahiler ikinci defa Moğol- zümrelere karşı nefret içeren tutumları onların
5
lardan ağır bir darbe yemişlerdir . Sultan Hanı Moğollara bakışını yansıtmaktadır. Özellikle
savaşının akabinde Baycu Konya’ya gitmiş ve Kalenderi gruplar (Cevlâki, Haydarî, Rufaî)
orada Mevlânâ ile görüşmüş, Mevlânâ’nın daha Anadolu’nun istilası sırasında Moğolla-
himmetiyle -Mevlevi kaynaklara göre- Konya rın yanında yer almışlar, savaşlarda onlarla
Moğolların yağma ve katliamından kurtul- beraber olup yardımcı olmuşlardır. Kösedağ
muştur (Eflâkî, 1989: I, 283-284). Bu sırada Savaşında Moğol ordusunun ön saflarında
Hûlâgû Han, Bağdat seferi hazırlıkları içinde Cavlâkî dervişler bulunuyordu. Keza Kösedağ
olduğu için Anadolu’daki orduyu da çağırmış, yenilgisinden sonra Moğollar Kayseri’yi mu-
Baycu Noyan da Sultan Hanı savaşından son- hasara ettikleri zaman Cavlâkî dervişler Mo-
ra Konya’da fazla duramayıp Anadolu’yu terk ğollarla birlikte şehrin surlarında gedik açma-
etmek zorunda kalmıştır. Bunu fırsat bilen II. ya çalışıyorlar ve mancınıkları kullanıyorlardı
İzzeddin Keykavus Moğolların önünden Batı (İbn Bîbî, 1996: II, 73). Hatta İbn Bîbî, Kay-
Anadolu’ya kaçmışken tekrar Ahi ve Türk- seri’nin en muhkem surlarının halkın sağlam-
menlerin desteğiyle Orta Anadolu’ya dönmüş lığı ve geçilmezliğine kesin olarak güvendiği,
ve Moğollarla mücadeleye başlamıştır. Fakat güvenliğini Ahilerin sağladığı dericiler çarşısı
II. İzzeddin’in Ahilerin büyük desteğiyle gös- tarafındaki bu surlara karşı Moğolların üç
terdiği mücadele çabaları da boşa gitmiş, Mo- mancınık kurduğu ve bu mancınıkları
ğol ve Moğol yanlılarının yardımlarıyla IV. Kalenderîlerin kullanıp 15 gün süreyle bu
Rükneddin Kılıçaslan 1260’da tek başına burçları dövdükleri ve yine Kalenderîlerin
Konya’da tahta geçmiştir. Bundan sonra Mo- yoğun gayretiyle burçlarda büyük delikler
ğol yanlısı olan yeni iktidarın Ahi Evren’e ve açıldığını zikreder (İbn Bîbî, 1996: II, 73).
Ahilere rahat vermeyeceği tabii idi. Hemen Özellikle Ahilerin büyük kayıp verdiği Kay-
ardından bu yeni iktidar kendisine karşı olan seri kuşatmasında kalenderilerin tutumu Ahi-
güçlerle, özelliklede Ahiler ve Türkmenlerle lerin nefretine sebep olmuştur7.
mücadeleye başlamış (Aksarayî, 2000: 55-56;
6
Mikâil Bayram bu sırada 90 küsur yaşında bulunan
5
Bu olaylar cereyan ettiği sırada 1257’de II. İzzeddin’e Ahi Evren Hace Nâsirüddin ile Mevlânâ’nın oğlu
ithaf ettiği Letaif-i Hikmet adlı eserinde Ahi Evren, bu Alâüddin Çelebi de burada şehit edildiklerini zikretmek-
sultanı savaşa teşvik etmekte ve onu son ümit olarak tedir. (Bayram, 2005: 206.)
7
görmektedir (Ahi Evren, Letaif-i Hikmet, 168b). Ahi Ev- Ahilere yakınlığı ile bilinen ve bu dönemde yaşamış,
ren aynı eserinde Eyyübi Hanedanı’nın son şehzadesi zamanının bütün bu kalenderi şahsiyetlerini tanımış
olup Adıyaman havalisinde hüküm süren Melik Adil’in olan Fustât’ül- Adâle yazarı İbn’ül-Hatîb eserinde
oğlu Kâmil’i (1260) de övmekte ve zımnen Keykavus’a kalenderileri asla makul kişiler olmayıp, İslam dairesi-
Moğollara karşı onunla ittifak etmesini öğütlemektedir nin dışında kalan aşağılık mahlûklardır şeklinde tavsif
(Ahi Evren, Letaif-i Hikmet, 182a). etmektedir (Turan, 2010, 537-538).
36
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
Ahilerin Moğol karşıtı tutum içinde ol- Moğolların Ahiler üzerindeki baskıları-
duklarını gösteren birçok delilin yanında isti- nın artırmasıyla oluşan tehcir hareketi sadece
layla beraber Anadolu’yu terk etmeleri de uç bölge ve komşu devletlere göçle sınırlı
gösterilebilir. Çok sayıda ilim ve fikir adam- kalmamış, Moğol baskılarının daha az hisse-
larının da Mısır ve Suriye’ye göçtükleri zik- dildiği merkezden uzak köylere de bir kaçışın
redilmektedir. Büyük topluluklar halinde Bi- yaşandığı görülmektedir. Daha ziyade şehir-
zans topraklarına göçenler olduğu gibi Kara- lerde teşkilatlanıp faaliyetlerini sürdüren Ahi-
deniz’in kuzeyine yani Kırım ve Kıpçak iline ler özellikle 1260 yıllarından sonra Moğol ta-
göçler de olmuştur. İbn Battûta, Ahi Bıçakçı hakkümünün şehirlerde daha çok hissedilme-
adlı Anadolulu bir Ahinin Deşt-i Kıpçak’ta siyle beraber köylere de yayılmaya başlayıp
mesleğini yürüttüğünü zikreder (2004: 243). buralarda da teşkilatlanmışlardır. Ahi Türk’ün
Ayrıca Moğol iktidarının Türkmen ve Ahi kardeşi Ahi Başara Konya’da ikamet etmek-
çevreler üzerindeki şiddetli fikri, siyasi ve teyken 1256 da Moğolların Konya’yı işgal
ekonomik baskıları karşısında pek çok Ahi ve etmesiyle Konya’dan göçtüğü ve bugün Kon-
Türkmen ileri gelenlerin uç bölgelere göç et- ya’ya 40 km kuzeyinde bulunan Başara kö-
tikleri görülmektedir. Müesseseleri ellerinden yüne yerleştiği bilinmektedir9. Aynı şekilde
alınan, davar sürüleri ve servetleri müsadere Niğdeli Kadı Ahmed’de, Türkmenlerin ve
edilen ve Moğol yanlısı zümrelere bağlanma- Ahilerin köylere kaçmış olduklarını zikreder
yı reddeden Ahilerin, devletin takibatının ula- (Kadı Ahmed, .21b, 108a).
şamadığı uç bölgelere göç etmek zorunda Anadolu’nun istilası ve İlhanlı tahakkü-
8
kaldıkları bilinmektedir . mü altına girdiği dönemlerde Moğollara karşı
en önemli mücadeleyi veren zümre şüphesiz
8
Nureddin Caca’nın Kırşehir’de gerçekleştirdiği Ahi
Ahilerdir. Anadolu’da var olan dini ve tasav-
katliamından sonra Osman Gazi’nin kayın pederi
Edebalı, oğlu Ahi Mahmud, yeğeni Ahi Hasan, Geyüklü vufi zümrelerin Moğollara bakışlarında
Baba ve Abdal Musa’nın da bu katliamdan kurtulup uç
bölgelere göçtükleri görülmektedir8. Kırşehir’den gö- önemli farklar, fikir ayrılıkları ve değişkenlik-
çenler, Kırşehir ve çevresinde kalanlarla ilgilerini kes-
meyip Nureddin Caca ile mücadelelerini sürdürdükleri ler bulunmaktadır. Ancak Ahiler istilanın baş-
de anlaşılmaktadır. Nitekim Ahi Evren Şeyh Nâsıru’d- langıcından itibaren Moğol tahakkümüne
din Mahmud’un karısı olduğu söylenen Fatma Ana
(Kadıncık Ana), uçlardaki Türkmenlerle irtibat kurduğu cephe almış her alanda mücadele etmişlerdir.
Abdal Musa ile gizli siyasi ilişkilerden dolayı Nureddin
Caca tarafından takibata uğradığı ve bu siyasi baskılara Ahilerin bu tutumunda birçok önemli sebepler
dayanamayarak Sulucakarahöyük’e göçmek zorunda göze çarpmaktadır. İstila döneminde Moğol-
kaldığı rivayet edilmektedir (Aşıkpaşazade, 1970, 221-
222; Tarım, 1938, 103-105; Elvan Çelebi, 1995, 162 ların Müslüman olmamaları, fütüvvet teşkila-
(yp.108b 1907 nolu beyit). Bu bilgileri Eflâkî’de teyit
etmekte ve Mevlânâ’ya düşman olan kişilerin göç ettik-
lerini çeşitli vesilelerle bildirmektedir. Bu cümleden
olarak Uç Beyi ve Uç bölgelerde Türkmen ve Ahilerin değil başka yerlere de göçmüşlerdir. Memlûkların
en büyük koruyucusu durumunda olan Mehmed Bey Türkmenlerle siyasi ittifakı pek çok kimselerin onların
Hûlâgû Han’ın emri ile öldürülmüştür (Aynî, 1987, I, ülkesine sığınmasına yol açmıştır.
9
321–324). Eflâkî’nin eserinde iki yerde adı Ahi Evren Bayram, 1991, 156. Ayrıca Bayram, Ulu Muhsine ve
Şeyh Nâsıru’d-Din ile bir arada geçen ve Mevlânâ’nın Keçi Muhsine adlı iki kardeşin Bacı teşkilatına mensup
muarızlarından olduğu belirtilen, Sipehsalar’ın eserinde olup Moğollardan kaçarak Konya’nın 20 km kuzeyinde
de adı bir defa anılan Seyyid Şerefü’d-Din’in de Şam’a mağaralara saklandıkları ve burada kendi adlarıyla anı-
göçtüğünü Eflâkî bildirmektedir (1989, I, 127-128). Bu lan bir köy kurduklarından bahseder. Daha ayrıntılı bilgi
da gösteriyor ki Türkmen çevreler sadece Uç bölgelere için bkz. Bayram, 1987, 50.
37
Mustafa AKKUŞ
tının başı sayılan Abbasi halifeliğini yıkarak aşamasından itibaren Anadolu şehirlerinin
halifeyi öldürmeleri, İslam dünyasına karşı Moğollara karşı korunmasında büyük gayret
zalim tutumları ve İlhanlıların ilk dönemle- gösteren ve bu uğurda ağır kayıplar veren yi-
rindeki İslam karşıtı dini siyasetleri gibi bir- ne ahilerdir. Bu şehirlerden biri de Kayse-
çok dini sebepler sayabiliriz. Bu tutumlarında ri’dir ki İbn Bibi ve Ebu’l Ferec yukarda açık-
fütüvvet teşkilatına rabıt Selçuklu ailesine ladığımız gibi şehrin savunmasında ahilerin
olan bağlılıkları, Alâeddin Keykubat ve II. İz- gayretlerinden bahsederler (İbn Bîbî, 1996: II,
zettin Keykavus’un ahilerle olan iyi ilişkileri, 74-75; Ebu’l-Ferec, 1999: II, 542). Moğol is-
Ahi Evren’in Moğollar tarafından öldürülme- tilası döneminde Anadolu’nun savunulmasın-
si ve halifeliği Mısır’da tekrar ihya ederek da daima en ön safta mücadele eden ahiler,
Sünni İslam’ın koruyuculuğuna soyunan Anadolu Selçuklu devletinin Moğol hâkimi-
Memluklerle ilişkileri gibi önemli siyasi se- yetini kabullendiği dönemlerde de mücadele-
bepler de göz önüne alınmalıdır. Ayrıca Mo- lerini devam ettirmişler zaman zaman Moğol
ğolların yağmacı tutumları, halka aşırı vergi- tahakkümüne kafa tutan sultan, bey veya
ler yüklemeleri, İstila ve sonrasında tüccar ve emirlerin yanında yer almışlardır11.
sanatkâr ile Anadolu’nun iktisadi hayatına Ahiler bu görevlerini daha sonraki dö-
büyük darbe vurmaları bir esnaf teşkilatı olan nemde de devam ettirmişler, yoğun olarak uç
Ahilerin istilaya karşı olmalarındaki önemli bölgeler olmak üzere Anadolu’nun birçok
ekonomik sebeplerdir. Anadolu halkına zalim şehrinde emniyet ve güvenliği onlar sağlamış-
tutumları, ahiliğin sosyal tabanını oluşturan lardır. Selçuklu iktidarının askeri ve idari gü-
Türkmen halka karşı zalimce tutumları ve ile- cünün zayıfladığı ve Anadolu’da kaos orta-
ri gelen birçok Ahi’yi öldürmeleri gibi sosyal mının hüküm sürdüğü dönemde şehirlerin hu-
sebepler onların Moğollara düşman olmaları zur ve güveni sağlayarak önemli bir fonksi-
10
için yeterli sebepler olarak görülebilir. yon icra etmişlerdir. Bu süreçte Anadolu’yu
gezen meşhur seyyah İbn Battuta “… bu ül-
KONYA’NIN KORUNMASINDA AHİLER kenin adetine göre bir şehirde hükümdar bu-
VE AHİ AHMED ŞAH
lunmadığı takdirde hükümeti ahiler yönetir”
XIII. yüzyılın ikinci yansında başta dev- demektedir (İbn Battuta, 2004: 213). Yine
let merkezi Konya olmak üzere Selçuklu şe- aynı seyyah Ahi liderlerinin her yönleriyle
hirlerindeki esnaf ve sanatkâr teşekkülleri tıpkı bir hükümdar gibi olduklarını zikreder
olan Ahi teşkilatları, istila dönemi ve akabin- (İbn Battuta, 2004: 213). Mağribli seyyah,
de İlhanlı tahakkümünün iyice hissedilmesiy- Ahilerin birçok vasfını saydıktan sonra yaşa-
le beraber şehirlerin korunması, ticari hayatın dıkları şehirlerdeki zorbaları yola getirdikleri,
idamesi, güven ve huzurun sağlanmasında onlara katılan kötü insanları ortadan kaldıra-
önemli roller üstlenmişlerdir. İstilanın ilk
11
Ahiler, Moğolların istilaya başladıkları 1243 yılından
10
Ahilerin Moğol karşıtı olmaları, Moğollara karşı tu- itibaren Türkmenlerle beraber Moğollarla mücadelenin
tum ve uygulamaları ile bu tutumlarının sosyal, siyasi, bayraktarlığını yapmışlardır. Bu uğurda bir çok savaş
iktisadi ve dini sebepleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. ve isyan hareketinde en ön safta yer almışlardır. Ayrıntı-
Akkuş, 2012, 329-344. lı bilgi için bkz. Akkuş, 2011, 230-244, 252-260.
38
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
rak huzur ve sükûneti sağlamaları cihetiyle lır. Dönemin kaynakları onu “kazzâz” lâka-
Ahilik cemiyetinin dünyada eşi ve benzerinin bıyla anarlar ki bu da onun servetinin kaynağı
olmadığını söyler (İbn Battuta, 2004: 204). ve ipek ticareti veya ipek dokuma sanatıyla
Anadolu’da Selçuklu idaresinin olmadı- uğraşan ahi birliğine mensup lider olduğunu
ğı veya zayıfladığı Moğol tahakkümü döne- gösterir (Anonim, 1952: 40; Eflâkî, 1989: II,
minde Kayseri’de Ahi Emir Ali, Sivas’ta Ahi 296)12. Ahi Ahmed Şah Mevlevi kaynakların-
Çelebi, Erzurum’da Ahi Duman, Erzincan’da da övgü ile anılan nadir ahilerdendir. Eflâki
Ahi Nizameddin, Gümüşhane’de Ahi onun hakkında: “Fetâların sultanı, zamanın
Mecdüddin, Aksaray’da Ahi Şerif Hüseyin, az yetiştirdiği kişilerden olan Ahi Ahmed Şah
Niğde’de Ahi Çaruk, Denizli’de Ahi Sinan ve Konya Darü’l-Mülkünün fütüvvet sahiplerinin
Ahi Duman, Bursa’da Ahi Şemseddin, Balı- başı ve servet sahibi bir kişi idi. Binlerce as-
kesir’de Ahi Sinan, Kastamonu’da Ahi ker ve rindler topluluğunu eli altında bulun-
Nizameddin, Sinop’ta Ahi İzzettin Çelebi gibi dururdu” ifadelerini kullanmaktadır.
birçok ahi liderleri şehirlerinde asayişin, hu- Ahi Ahmed Şah’ın adı kaynaklarda ilk
zur ve güvenin sağlanmasında mühim rol oy- defa Memluk Hükümdarı Baybars’ın Anado-
namışlardır. Bu ortamda Selçukluların payi- lu’ya sefer düzenlediği 1277 yılında vuku bu-
tahtı olan Konya’da da başta Ahi Ahmed Şah lan olayların zikri sırasında geçer (Sümer,
olmak üzere Ahi Ahmed, Ahi Çoban, Ahi 1990: 3-4). 1277 yılında Baybars’ın Anado-
Sıddık, Ahi Muhammed, Ahi Hamid ve Kon- lu’ya gelerek Elbistan ovasında İlhanlı ordu-
ya’da kadılık da yapan Ahi İbn Kalemşah gibi sunu yok etmesi, İlhanlı Han’ı Abaka’yı kız-
Ahi liderler yaşadıkları dönemlerde Kon- dırır ve bunun müsebbibi olarak gördüğü Per-
ya’nın korunması ve savunmasında söz sahibi vane Muinüddîn Süleyman öldürülür. Daha
olmuşlardır. Zikredilen Ahi reislerinin bu de- önce Moğollar ve Selçuklu Sultanı adına ül-
virde Konya’daki etkileri hem esnaf ve sanat- keyi yöneten Pervane’nin öldürülmesiyle
kâr teşekküllerinin ne kadar ehemmiyet ka- Anadolu tamamen İlhanlı tahakkümü altına
zandıklarını ve hem de kuvvetli bir dayanış- girer. Böylece Selçukluların ülke de askeri ve
ma içinde olduklarını gösterir. idari gücü büyük oranda azalmış, Anadolu
XIII. yüzyılın ikinci yansında Kon- asayiş ve emniyetten yoksun bir hal almış idi.
ya’daki ahi reislerinin büyüklerinden biri bel-
12
Eflâkî Kazzaz unvanıyla Tebriz’de tüccar olan Ahi
ki de en büyüğü olan Ahi Ahmed Şah Ahmed Şah adında bir şahıstan bahseder. Eflâkî Ulu
(ö.697/1298) hakkında en teferruatlı bilgiyi Arif Çelebi ile yaptıkları Tebriz yolculuğu sırasında ve-
rilen bir yemek davetinde Arif Çelebi’nin kerametine
dönemin kaynaklarından Anonim Selçukname matuf bir hikâye anlatırken Tebriz’in ileri gelenlerinden
biri olarak zikrettiği Kazzaz Ahi Ahmed Şah’ın Konya
ile Eflâkî’de bulmaktayız. Kaynaklarda Ahi ahilerinin lideri Kazzaz Ahi Ahmed Şah ile aynı kişi
Ahmed Şah, fütüvvetnâmelerde belirtilen olması muhtemeldir. Kaynaklar Ahi Ahmet Şah’ın çok
zengin olduğu konusunda hemfikirdir. İlhanlılar yanın-
yüksek vasıflara haiz, cesur, merhametli, ko- da da itibarı olduğu Keyhâtu’nun hürmet ve teveccühü-
nü kazandığını yine dönemin kaynaklarından görmekte-
ruyucu, yardımsever, yoksul babası, cömert, yiz. Çok zengin bir tüccar olduğuna göre her iki şehirde
de ticarethanesi olan ve o dönemde uluslararası ticaret
asil, zengin, erdemli bir ahi lideri olarak anı- yapan bir kişi olması ihtimali daha doğru görülebilir Ef-
lâkî, 1989, II, 296-297.
39
Mustafa AKKUŞ
Bu kaos ortamı şehirlerde ahilerin rollerini ve rında, yardımlarını elde etmek için Karaman
önemini daha da artırdı. Bu dönemde silahlı oğlu Güneri Bey’e beylerbeylik, Eşref oğlu
güce de sahip olan ahiler yaşadıkları şehrin Süleyman Bey’e de saltanat naipliği verilmiş-
korunması, huzur ve asayişin sağlanmasında ti. Adı geçen beylerin şehrin önünde görün-
13
önemli görevler icra etmişlerdir . meleri Konyalılar arasında ikilik yaratmış ve
Selçukluların başkenti ve Anadolu’nun kavga çıkmasına sebep olmuştur. III.
en büyük şehri olması dolayısıyla da Konya Gıyâseddin Keyhüsrev’in hanımına bağlı olan
sürekli Moğolların veya çevrede hüküm süren askerler Sahip Fahrettin Ali’nin ehline saldır-
beylerin özellikle de Karamanoğullarının sal- dılarsa da ahiler bu kavgayı engellemiş, Ahi
dırıları ve yağmalarına maruz kalmıştır. Ahmed Şah ve Ahi Ahmed ile şehrin kadısı
Anonim Selçuknâme’ye göre, Sultan III. Kadı Siracüddin de araya girerek olayları ya-
Gıyâseddin Kcyhüsrcv ile Sahib Fahreddin tıştırmışlardır (Anonim, 1952: 44-45).
Ali’nin Kayseri’ye gitmelerini fırsat bilen Ka- Muinüddîn Süleyman Pervane’nin ölü-
ramanlıların Konya üzerine yürüdükleri haber münden sonra İlhanlılar kendi mâlî sistemle-
alınınca başta ahi liderleri Ahi Ahmed Şah ve rini Anadolu’da da tatbik ettiler ve vergilerin
Ahi Ahmed olmak üzere İğdiş başı Fahreddin tahsil edilmesi için merkezden yüksek mevki-
ve Konya’nın diğer ileri gelenleri şehrin mü- li memurlar gönderdiler. Selçuklu sultanları-
dafaa edilmesine karar vermişlerdi. Karaman- nın hükümdar olarak sadece bir adları kalmış
lılar şehri kuşattılar ise de şehrin kapılarının olup, hanlar tarafından kendilerine tahsis edi-
bir tarafını tutan Ahi Ahmed Şah ve diğer ta- len dirliklerin gelirleri ile geçiniyorlardı. Bu
rafını tutan Ahi Hamid ile ahilerin savunması yeni durum yeni şehir hayatında ahilerin
karşısında bir başarı elde edemeyerek şehrin ehemmiyetini büsbütün artırdı. Onlar artık
çevresini harap ederek çekilmek zorunda eskiden olduğu gibi sadece kendi toplulukla-
kalmışlardır. (Safer 678/Haziran 1279) (Ano- rının değil, şehirdeki bütün halkın hak ve
nim, 1952: 40) menfaatlerini koruyan reisler mevkiine yük-
Ahi Ahmed Şah ve ahilerin Konya’nın seldiler. Bu dönemde Konya’daki ahilerin ba-
korunması ve huzurun sağlanmasında üstlen- şı olan Ahi Ahmed Şah sadece silahlı müca-
dikleri rol ile ilgili tek örnek bu değildir. Yine delede değil şehrin mali konulardaki sıkıntıla-
aynı esere göre 17 Ramazan 683/18 Ocak rını çözme noktasında da etkili roller üstlen-
1284 tarihinde III. Gıyâseddin Keyhüsrev’in miştir. 687/1288 yılında Sahip Fahrettin
iki oğlu Konya’da Selçuklu tahtına oturdukla- Ali’nin ölümü üzerine vezir olarak Anado-
lu’nun mâli idaresine Mücirüddin Emir Şah
13 ile Fahreddin Kazvini memur edildiler.
Silah taşımalarına izin verilen, bir şeyhin yönetimi al-
tında bulunan, yolcu ve misafirlerin ağırlanmasından, Fahreddin Kazvini Selçuklu ülkesinin batı ke-
yolların güvenliğinin, huzur ve asayişinin sağlanmasına
kadar çeşitli görevler üstlenen, esnaf ve sanatkârlardan simindeki mâli işleri üzerine aldı. Fakat Vezir
oluşan Ahîlerin kullandıkları silahlar hakkında İbn
Battuta az da olsa bilgi verir (2004, 205, 209). Seyyah Kazvini dirayetli ve iyi bir maliyeci olmadı-
Denizli ahilerinden bahsederken de “Ahiler son derece ğından hem vergileri arttırarak hem de yeni
güzel giyinip silahlarını tam takım donanmış durum-
daydılar” ifadesini kullanır (İbn Battuta, 2004, 209).
40
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
vergi çeşitleri koyarak halka zulmetti. Vezirin denin rüyasına girerek engellediğini,
tutumu Anadolu’nun her tarafında tepkiyle Keyhâtu’nun bu fikrinden vazgeçip daha son-
karşılandı ve birçok yerlerde karışıklıklar ra Mevlânâ’nın türbesini ziyaret ettiğini zik-
çıkmasına sebep oldu. Konya ahilerinin reisi reder (Sipehsalar, 1977: 103-104).15 Keyhâtu
Ahi Ahmcd Şah yanında kethüda ve civanla- bu esnada iki–üç bin kişilik bir gurupla Kon-
rıyla birlikte Sahip Fahreddin Kaznini’nin ya- ya’ya girmiş, ziyaretlerde bulunmuş ve Kon-
nına giderek kanunlara ve teamüllere aykırı ya’nın ileri gelenlerinden Ahî Ahmed Şah’ı
(bid’at) vergilerden şikâyet ettiler. Fakat Fah- kendisine Baba edinmiştir. (Turan, 1999:
rettin Kazvini, Ahi Ahmed Şah’a dönerek “bu 588). Eflâkî’deki başka bir rivayette de bu an-
kalabalığı başıma üşüştüren sensin” diyerek latılanların yanında Ahi Ahmed Şah’ın
sert sözler söyledi. Bunun üzerine Ahi Ahmed Keyhâtu’nun huzuruna çıkarak ona birçok
Şah: “bunlar yoksul ve çaresiz kimselerdir, hediyeler sunduğunu zikreder (Eflâkî, 1989:
Kendilerine tahammüllerinin üstünde yük II, 31-34). Nitekim Keyhâtu 1291 de Anado-
yükletilmiştir, bu hali arz etmek için gelmiş- lu’ya gelip pek çok yağma ve tahriplerde bu-
lerdir” dedi. Fahreddin Kazvini’nin kötü uy-
15
gulamalarına karşılık Ahi Ahmed Şah’ın Bu olayı aynen Eflâkî’de zikreder. Eflâkî Sultan
Veled’in en yakın müritlerinden olduğunu söylediği
Konya halkı ve esnafını koruma amaçlı çaba- Muhammed Sakürcî den rivayetle bu olayı özetle şöyle
anlatır: “Moğol şehzadesi Keyhâtu, Mevlânâ Hazretle-
ları kısa sürede sonuç vermiş, Kazvini ri'nin vefatından on üç yıl sonra ordusuyla Erzincan'-
dan kalkarak, Sivas ve Kayseri üzerinden Aksaray'a göç
689/1290 yılında Argun Han’ın buyruğu ile etmişti (1286). Keyhâtu Aksaray'a gelince, Konya hal-
Tebriz meydanında boynu vurularak idam kının kendisini karşılayıp itaat etmeleri için bir elçi
göndermiş, fakat birkaç kabadayı bu elçiyi öldürmüştü.
edilmiştir (Anonim, 1952: 52-54).14 Elçinin öldürüldüğü haberi gelince, Keyhâtu fena halde
kızarak bütün askerlerine Konya üzerine yürümelerini,
Mevlevi kaynaklarından olan Sipehsalar şehri kuşatarak bütün ahaliyi öldürmelerini, bütün mal
ve mülklerini yağma etmelerini emretti. Bu haberi alan
ve Eflâkî’de Ahi Ahmed Şah’ın Konya halkı-
Konya halkı büyük bir korkuya kapıldı. Kendilerini kur-
nı Moğol katliamından kurtardığı ile ilgili tarmak için Hz. Mevlânâ'nın türbesine sığınmaktan baş-
ka çare bulamadılar. Orada ağlayıp sızladılar, Allah'a
menkıbeler de zikredilmektedir. Anadolu ge- dua ettiler. Keyhâtu, büyük bir ordu (elli bin kişi) ile
şehri kuşattığında, Mevlânâ Hazretleri'ni rüyasında
nel valisi olan şehzade Keyhâtu Anadolu se- gördü: Mevlânâ büyük bir heybetle türbeden çıkarak
feri sırasında elli bin kişilik ordusuyla Kon- sarığını başından çözdü, onunla şehrin kalesini kuşattı.
Sonra hiddet ve öfkeyle Keyhâtu'nun otağına girip bo-
ya’ya da gelmiştir. Sipehsalar’dan rivayetle ğazına sarıldı. O da feryat edip Mevlânâ'dan aman di-
ledi. Mevlânâ ona, “Ey gafil adam, bu işten vazgeç, bu
Moğol şehzadesi Keyhâtu’nun Konya’yı zapt askerleri de hemen geri çek! Yoksa canını kurtaramaz-
edip yağmalama isteğini, Mevlânâ’nın şehza- sın.” dedi. Keyhâtu büyük bir korkuyla uyandı, komu-
tanlarını ve yakın adamlarını çağırdı, rüyasını anlattı.
Onlar da: “Biz bunu tahmin etmiştik. Bu şehir Mevlâ-
nâ'nındır. Bu memlekete kim kastederse onun nesli ku-
14
Anonim Selçukname bu olayı uzun uzun anlatır ve rur. Fakat biz başkanımızdan çekindiğimiz için bir şey
Konya halkının çektikleri ile ilgili şu ifadeyi kullanır: söyleyemedik.” dediler. Sabah olunca Keyhâtu, komu-
“Kazvinli Sahip Fahreddin’in Konya’da oturması 24 tanlarıyla birlikte Hz. Mevlânâ'nın türbesine gidip ziya-
gün idi. Fakat Konya’nın fakir ve biçareleri 24 bin yıl rette bulundu. Ayrıca Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled
eziyet çekmiş kadar bunalmışlardı.” Kaynakta, Sultan Hazretleri'ni de ziyaret ederek ona hürmet ve iltifat gös-
Veled’in de, söylediği bir manzume ile Kazvinli’nin terdi. Türbe çevresinde bulunan Müslümanlara hediye-
zulmünden açıkça şikâyet ettiği bildirilir. Ayrıca eser de ler dağıttı, halkın hepsini bağışladı. Böylece Konya'ya
Kazvini’nin Anadolu’ya gelişiyle yaşanan uğursuzluklar gazapla ve katliam niyetiyle gelen Keyhâtu, hürmet ve
ve onun ölümüyle ilgili Sultan Veled’in kerametinden iyilikle geri döndü. Konya halkı buna çok sevinerek
de bahseden pasajlarda bulunmaktadır. Bkz. Anonim, bayram etti, ona çeşitli hediyeler sunarak şehirden
1952, 49-54. uğurladılar.” (Eflâkî, 1989, I, s.365–367.)
41
Mustafa AKKUŞ
lunmuş; bu arada Konya dışında 18 gün Selçuklu hükümdarı II. Gıyâseddin Mesud’un
oturmuş, fakat bu 18 gün, Selçukname’nin adamlarından biri olması ihtimali üzerinde
ifadesiyle Konyalılara 18 yıldan daha uzun durur (Sümer, 1990: 5)16. Gazan Han tarafın-
gelmiştir (Anonim, 1952: 62-63). Eflâki’de dan azledilen II. Mesud’un yerine Selçuklu
Ahi Ahmed Şah’ın değerli taşlar ile süslenmiş tahtına çıkarılan Ferâmürz oğlu Alâeddîn
bir kemer ile soy atlar takdim edip Keyhâtu Keykubâd Şarâbsâlâr’ın öldürülmesi hakkın-
ile görüştüğü söylendiğine göre, onun Han’ın da ferman vermiş ve bu emir Konya büyükle-
gönlünü alıp hem şehir halkını yağma ve kı- rinin ittifakı ve Ahi Çaruk’un eli ile 6 Muhar-
talden hem de fazla vergi almak için sıkıştır- rem 698/14 Ekim 1298 tarihinde yerine geti-
maktan vazgeçirmiş olması mümkündür. rilmiştir (Anonim, 1952: 67).
Konya’nın her yönüyle korunmasında Ahi Ahmed Şah, Konya halkının ve şeh-
asayiş ve huzurun sağlanmasında büyük kat- rin korunması ve kollanmasında hiç bir feda-
kısı olan Ahi Ahmed Şah’ın Konya halkı tara- kârlıktan kaçınmayan, bu uğurda hayatını
fından çok sevildiği de görülmektedir. Ano- vermekten çekinmeyen tam bir fütüvvet erba-
nim Selçukname’de anlatıldığı üzere Ahi bı Ahi reisidir. Serkeş ve yağmacıların saldırı-
Ahmed Şah’ın 15 Muharrem 694/4 Ocak larına karşı cesaretle Konya’yı savunmuş,
1295 tarihinde kardeşinin ölümü üzerine 15 yaptığı haksız uygulama ve ağır vergi yüküy-
bine yakın muazzam bir kalabalık, başları le halka zulmeden zamanın vezirine kafa tu-
açık olarak cenazesinde hazır bulunmuş ve tacak kadar da gözü kara bir ahi lideridir. Çok
Konyalılar benzeri görülmedik bir yas tutarak cömert bir kişiliğe sahip olan Ahi Ahmed Şah
kırk gün dükkânlarını açmamışlardır (Ano- hakkında Anonim Selçukname’de uzun bir hi-
nim, 1952: 65). kâye anlatılmaktadır. Rivayete göre Kon-
Ahi Ahmed Şah’ın Konya halkına karşı ya’nın yine ünlü reislerinden olan Ahi Ahmed
hizmetleri bunlarla da sınırlı kalmamış, Safer hastalanmıştı. Ahi Ahmed Şah’ın onda 12000
696/Kasım-Aralık1296 tarihinde Gazan altın alacağı vardı; meslektaşının hasta oldu-
Han’ın Konya’ya gelen elçisinin şehir halkına ğunu öğrenen Ahi Ahmed Şah Konya eş-
karşı zalimane tutum takınması, Ahi Ahmed rafına: “Ahi Ahmed’e geçmiş olsun demeye
Şah tarafından şehirden kovulmasına sebep gidelim ve onu hastalıktan kurtaralım” sözle-
olmuştur (Anonim, 1952: 66). Belki de haya- rini söyledikten sonra hep birlikte onun evine
tına mal olacak bu tutumu şüphesiz Konya
16
halkının teveccühünü kazanmasındaki önemli Faruk Sümer’in bahsettiği bu ihtimal biraz zayıf
görülmektedir. Şarabsalar Sultan II. Gıyaseddin
etkenlerden biri olmuştur. Selçukname’de bu Mesud’un adamı dahi olsa Ahi Ahmed Şah’ın öl-
olaydan bir yıl sonra yani 17 Şevvâl 697/28 dürülmesinde bir emri ve dahli olması ihtimalide
uzak görülmektedir. Çünkü II. Gıyaseddin
Temmuz 1298 tarihinde Ahi Ahmed Şah’ın Mesud’un Konya Ahileri tarafından çok sevildiği
bilinmektedir. Zira Anonim Selçukname Sultan II.
Şarâbsâlâr tarafından öldürüldüğü zikredilir.
Mesud’un iktidara geçip Konya’da tahta oturmak
Ancak bu Şarâbsâlâr’ın kim olduğu hakkında için gelmesiyle Ahilerin bayram ettiğini, Sultanın
da bütün Ahiler ve yiğitlere iltifatlarda bulunarak
herhangi bir bilgi yoktur. Faruk Sümer, onun gönüllerini hoş ettiğini zikreder (Anonim, 1952,
51).
42
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
gittiler. Ahi Ahmed Şah kapıdan girince Ahi Konya ve halkına karşı giriştikleri istila,
Ahmed’in hastalığı daha da ağırlaşmıştı. Fa- yağma, talan, aşırı vergi ve zulümlerine karşı
kat Ahi Ahmed Şah, Ahi Ahmed‘in başucuna başta Ahi Ahmed Şah olmak üzere şehrin Ahi
oturup yüzünü eşraf ve yiğitlere çevirerek: liderleri tedbirler alarak, Konya ve halkını
“ey kardeşler ve oğullar, sizler şâhit olunuz sosyal, iktisadi ve askeri yönden korudu.
ben 12 bin altın olan alacağımı Ahi Ahmed’e
bağışladım” demişti. Ahi Ahmed Şah’ın bu KAYNAKÇA
sözleri oradakilerde sevinç yaratmış ve onun AHİ EVREN, Letâif-i Hikmet, Paris
bu asil hareketini bütün Konya halkı takdirle Bibliothique Nationale, nr. 2880.
karşılamış, dua ve teveccühlerine mazhar ol- AKKUŞ, Mustafa, 2011: İlhanlıların Anado-
muştur (Anonim, 1952: 65). lu’daki Dini Siyaseti. Yayınlanmamış
Doktora Tezi Konya: Selçuk Üniversitesi
SONUÇ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ahiler, Moğol istilasının başlangıcından ________, 2012: “Ahi Evren’in Moğol Ta-
itibaren Anadolu’daki sosyal ve dini gruplar hakkümüne Bakışı ve Ahilerin Moğol
içerisinde Moğollara en muhalif zümrelerden Karşıtlığının Sebepleri” II. Uluslararası
biridir. Ahiler, Moğol karşıtı birçok dini ve Ahilik Sempozyumu Bildiriler I, Kırşehir,
tasavvufi zümrelerden farklı olarak bizzat s.325-347.
Moğollarla ön saflarda mücadele ettiler. İsti-
AKSARAYİ, Kerimüddin Mahmud, 2000:
lanın başladığı 1243 yılı ve akabinde İlhanlı
Musameratü’l Ahbar. çev: Mürsel Öztürk.
tahakkümünün daha ağır hissedilmeye başla-
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
dığı 1277 yılından sonra vuku bulan olaylar,
Anonim Selçuk-Nâme (1952) Anadolu Selçuk-
Selçukluların Anadolu üzerindeki hâkimiyet
luları Devleti Tarihi III, çev: Feridun Na-
ve otoritesini tamamen kırdı. Bu durum Ana-
fiz Uzluk, Ankara: Uzluk Yayınları
dolu’daki sosyal, iktisadi, dini ve tasavvufi
AŞIKPAŞAZADE, 1970: Aşıkpaşaoğlu Ta-
bir zümre olan Ahilerin şehirlerdeki ehemmi-
rihi. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Ya-
yetini daha da arttırarak, Ahi teşekküllerinin
yınları.
aynı zamanda şehirlerin silahlı kuvvetleri ha-
AYNİ, G. Mahmut, 1987–89: İkdü’l Cuman
line gelmeleri sonucunu doğurdu.
fi- Tarih-i Ehli’z-Zaman, yay: M. Emin I-
Anadolu’daki birçok şehrin idare, yöne-
II, Kahire.
tim ve emniyeti Ahi reislerinin kontrolü altına
girdi. Bu dönemde Konya’da etkin Ahi lider- BAYRAM, Mikail, 1987: Bacıyan-ı Rum:
leri bulunuyordu. Bunlar içerisinde en çok Selçuklular Zamanında Genç Kızlar Teşki-
temayüz eden Ahi Ahmed Şah idi. Konya, latı, Konya: Selçuklu Üniversitesi Fen-
olması dolayısıyla hem Moğollar hem de çev- ________, 1991: Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı-
redeki beylerin hedefleri arasında idi. Onların nın Kuruluşu. Konya: Damla Matbaası.
43
Mustafa AKKUŞ
________, 2005: Sosyal ve Siyasi Boyutla- KADI AHMED, en-Nigidî. (2009) el-
rıyla Ahi Evren-Mevlânâ Mücadelesi, Veledü’ş-Şefik ve Hafidü’l-Hâlik, haz. ve
Konya: Nüve Kültür Merkezi Yayınları. trc: Ali Ertuğrul. Yayınlanmamış Doktora
ÇAĞATAY, Neşet, 1989: Bir Türk Kurumu Tezi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi
Olan Ahilik, Ankara: TTK Yayınları. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
EBU’L FEREC, Gregory, 1999: Abul Farac KAYAOĞLU, İsmet, 1981: “Halife en-
Tarihi, çev: Ö R. Doğrul, Ankara: Türk Nâsır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet
Tarih Kurumu Yayınları. Buyrultusu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat
EFLÂKÎ, Ahmet, 1989: Menakibü’l-Arifin, I- Fakültesi Dergisi, Ankara: c.XXV, s.221–
II. çev: Tahsin Yazıcı, İstanbul: Milli Eği- 227.
tim Bakanlığı Yayınları. KOCA, Salim, 1997: Sultan I. İzzettin Key-
ELVAN, Çelebi, 1995: Menakıbu’l-Kutsiyye kavus (1211–1220), Ankara: Türk Tarih
fi Menasıbu’l-Ünsiyye. haz: İ. E. Erünsal, Kurumu Yayınları.
A.Y.Ocak. Ankara: Türk Tarih Kurumu MUHAMMED SİVASÎ, 2008): Şeyh
Yayınları. Evhadüddin Hamid el-Kirmani ve
GORDLEVSKİ, V., 1988: Anadolu Selçuklu Menakıb-Namesi. çev: Mikail Bayram.
Devleti, çev: Azer Yaran, Ankara: Onur Konya: NKM Yayınları.
Yayınları. MUHAMMED SİVASÎ, 1994: Şeyh
HUDA, Kamer-ül, 2004: Şihabeddin Ömer Evhadüddin Hamid el-Kirmani’nin Men-
Sühreverdi, Hayatı, Eserleri, Tarikatı, trc: kıbeleri (İnceleme- Çeviri). çev: Fahrettin
Tahir Uluç, İstanbul: İnsan Yayınları. Çoşkuner. Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal
İBN BATTÛTA, 2004: Ebû Abdullah Mu-
Bilimler Enstitüsü.
hammed et-Tancî, İbn Battûta Seyahatnâ-
mesi, çev. Sait Aykut, c. I-II, 3.b., İstan- SİPEHSÂLÂR, Feridun b. Ahmed, 1977: Ri-
bul. sale: Mevlânâ ve Etrafındakiler, çev. Tah-
sin Yazıcı, İstanbul: Tercüman 1001 Te-
İBN BİBİ, 1996: El Evamirül Alaiye Fil
mel Eser.
Umuril-Alaiye (Selçukname I-II) çev.
Mürsel Öztürk, Ankara: 1000 Temel Eser SÜMER, Faruk, 1990: “XIII. Yüzyılın En
Kültür Bakanlığı. Büyük Ahilerinden Ahi Ahmed Şah” Türk
Dünyası Tarih Dergisi, sayı: 43, Türk
İBNÜ’L ESİR, 1987: el-Kamil fit-Tarih, trc:
Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, s.3-
A. Ağırakça–A.Özaydın. XII İstanbul:
6.
Bahar Yayınları.
ŞAHİN, Haşim, 2007: Osmanlı Devletinin
KADI AHMED, en-Nigidî, el-Veledü’ş-Şefik
Kuruluş Döneminde Dini Zümreler. Ya-
ve Hafidü’l-Hâlik, Süleymaniye Kütüpha-
yımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul:
nesi. Nr. 4518.
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma-
ları Enstitüsü.
44
İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...
45
46
Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın...
HAMDİZADE ABDÜLKADİR
ERDOĞAN’IN AHİ EVREN HAKKINDA
BİR MAKALESİ
HAMDIZADE ABDULKADIR ERDOGAN’S
ARTICLE ABOUT AHI EVREN
47
Ahmet ÇELİK
Abdülkadir Erdoğan, 1877’de Konya’da Konya İl İdare Meclisi üyesi olarak çalıştı.
doğdu. Babası Ali Efendi’dir. Soyadı kanunu Müdürlüğü esnasında müzedeki bilinen en
çıkıncaya kadar dedesi Hamdi Efendi’nin eski tercümenin de yer aldığı dokuz Kur’an
adını kullandığından “Hamdizâde” olarak ta- tercümesini “Kur’an Tercemelerinin Dil Ba-
nındı. Soyadı Kanunu çıkınca bazı yazılarında kımından Değerleri” adlı makalesiyle ilim
kullanmakta olduğu “Erdoğan”ı soyadı olarak âlemine tanıttı. Abdulkadir Erdoğan’ın Tarih-
aldı. Abdülkadir Erdoğan iyi bir medrese tah- i Osmani Encümeni Mecmuası, Türk Sözü,
48
Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın...
3
Abdülkadir Erdoğan hakkında daha ayrıntılı bilgi için
bakınız: Ali Rıza Akıncı, “Ölümünün Onuncu Yılında
Hamdizade Abdülkadir”, Yeni Meram, 4-8 Aralık 1954;
Uz, Konya Kültürü, s. 18-25; Köroğlu, s. 102.
4
Ekekon, 12 Birincikanun 1944.
5
Konya’da yayın hayatına giren Türk Sözü gazetesi,
Babalık gazetesinin devamıdır. İkinci Meşrutiyet döne-
minin gazetelerinden olan Babalık 23 Aralık 1910’da
Konya’da yayınlanmaya başlamıştır. Gazetenin adını
dönemin Konya Valisi Arif Paşa (1866-1915) vermiştir.
Babalık, 11 Haziran 1917’de Konya valisi Muammer
Bey (1874-1928)’in tavsiyesiyle adını değiştirerek Türk
Sözü unvanıyla yayın hayatına başlamıştır. Fakat adı
geçen valinin görevden ayrılması ve Birinci Dünya Sa-
vaşının sonucunda İttihat ve Terakki yönetiminin ikti-
dardan düşmesi ile 30 Teşrinievvvel 1918’de kapanarak
tekrar eski adıyla (Babalık) yayınına devam etmiştir. Resim 1 : Abdülkadir Erdoğan
Türk Sözü gazetesinde Süleyman Necati (1889-1944)
Mehmet Muhlis, Mithat Bey, Naim Hazım Onat (1889-
1953), Mümtaz Bahri (1888-1963), Edip Raşid Usman
(1897-1977)’ın yazı ve şiirleriyle birlikte Hamdizade
Abdülkadir Erdoğan’ın da pek çok makalesi yayınlan- daha ayrıntılı bilgi için bk. Pembe Turgut, “Konya Türk
mıştır. Erdoğan’ın; Selçuklu, Karamanoğulları ve Os- Sözü Gazetesi (1917–1918)”, Konya 2010 (S.Ü., Sosyal
manlı döneminde yaşayan önemli şahıslarla inşa edilmiş Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisan tezi),
bazı yapıları incelediği çok değerli bilgileri ihtiva eden s. 12-74.
6
bu makaleleri günümüz Konya’sına ve araştırmalarına Evran, (evrak)daki (ev) gibi, biçim, endam, tenasüb,
ışık tutacak özelliktedir denilebilir. Türk Sözü hakkında tarz manalarında kullanılmaktadır. Evranlı: Yakışıklı
49
Ahmet ÇELİK
Trabzon Sultan Fatih devrinde feth Ahi Evren’in bu zat olması da bir türlü kesti-
olunmuş. Ve Orhan Gazi zamanında ise Rum- rilemiyor.
ların arasında ve tamamıyla Hıristiyanlar Mesela merhum, (Künhü’l-Ahbar) (mü-
elinde bulunmuş olduğundan bir kere oradaki ellifi) yitik beşinci cildinde Kırşehir’de
medfun olan zatın daha sonraları zuhur etmiş medfun olan Ahi Evren’den bahs ederken:
başka bir “Ahi Evren” olduğuna hükm edil- “Ahi Evren bir zaman Konya’da sakin olmuş-
7
melidir. lar ve Şeyh Sadreddîn-i Konevi(1210-
Kırşehir’de medfun olan zata gelince 1274)’nin hizmetinde bulunmuşlar, bir aralık
bunun hakkında ufak tefek bazı malumata te- Denizli’ye gitmişler ve orada bahçıvanlık
sadüf edilmekle beraber bu malumatın da ta- yapmışlar sonra Kayseri’ye göçmüşler. Daha
rih ile terfîkinde bazı müşkilat görülüyor. Ve sonra Kırşehir’de tevattun ederek orada vefat
Orhan Gazi devri meşayihinden olan maruf etmişlerdir. Kayseri’de debbağlık ettikleri
zaman yedi renkte yedi sahtiyanı alıp müşteri
herhangi renkten isterse istediği kadar verir-
7
Trabzon’da halk arasında “Ahi Evren Dede” adlandırı- di.” diyor ve daha bazı kerametini sayıyor.
lan türbe, Trabzon ili, merkez ilçe, Boztepe mahallesi,
Âşık Paşazade (1400-1484) ise Orhan
Erenler sokak Kır Mevkii No: 1’dedir. Türbede Ahi Ev-
ren Dede, Hacı Hakkı Baba ile birlikte onun müridi olan Gazi devri meşayihinden olan “Ahi Evren”ın
iki hanımın mezarı vardır. Türbe, Hacı Hakkı Baba tara-
fından Ahi Evren Dede adına II. Abdülhamid’in desteği ne terceme-i halinden ne de irtihal ettiği yer-
ile Trabzon valisi Kadir Paşa vasıtasıyla 1888 yılında
yaptırılmıştır. Türbe, kubbeli, camiye bitişik, taş duvar- den bahs etmeyerek yalnız Murad-ı evvel
lı, dört köşeli, dört pencereli ve bir kapılıdır. Türbe ka- devrini idrak eylemiş olduğunu gösteriyor.8
pısının sağında bulunan kitabede Ahi Evran Dede hak-
kında şunlar yazılıdır: “Asıl adı Hasan Ebu’l-Hakayık Terceme-i Şakayik: “Arif billâh Şeyh
olduğu bildirilen Ahi Evren Dede Kırşehir’deki Ahi Ev-
ren’in kardeşi veya ahilerden biridir. Ahi Evren Dede Evren erbab-ı hıreften olup debbağlar zümre-
Trabzon’a Rum denilen Hıristiyan krallığı döneminde
padişah Orhan Gazi (1326-1362) zamanında İslam’ı
si ol azizi pir-i tarikat ittihaz eylediler”9 de-
yaymak için gelmiş olan Ahi tarikatından gönüllü İslam yip geçiyor.
tebliğcisidir. Trabzon’daki putperestlere ve Hıristiyan-
lara karşı maddi ve manevi sahadaki çalışmalarıyla Ekser Osmanlı müverrihleri ise yalnız
1461 yılında gerçekleşen Trabzon’un fethine zemin ha-
zırlamış beş evliyadan biridir. Kaynaklara göre Ahi Ev- meşayih meyanında ismini sayıp başka bir
ren Dede miladi 1351 yılında 67 yaşında şehit edilmiş-
şey söylemiyor.
tir. Kabri maşatlıktaki bir ceviz ağacının altında Hacı
Hakkı Baba tarafından manevi olarak tespit edilip alı- Âlî (1541-1600) merhumun ifadesine
narak adına yaptırılan türbeye nakledilmiştir.” Türbe
manevi tatmin, şifa dileği, adakta bulunma gibi sebep- göre “Ahi Evren”in Kırşehir’de medfun oldu-
lerle ziyaret edilmektedir. Halktaki inanca göre, tekke
ve zaviyelerin resmen kapatıldıkları dönemde türbedeki ğu anlaşılıyorsa da fakat Sadreddîn-i Konevi
zatın manevi gücü türbenin kapatılmasını engellemiştir. ile muasır olduğuna ve kendilerinin hizmetin-
Ayrıca Trabzon’un Ruslar tarafından işgali döneminde,
Rus topçusunun denizden açtığı ateşten Trabzon’u Ahi de bulunduğuna dair verdiği malumatın ne
Evren Dede’nin koruduğuna inanılır. Bk. Yaşar Kalafat,
“Ahi Türbeleri Etrafında Oluşan Halk İnançları (Diya-
net İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre)”, Türklük
8
Bilimi Araştırmaları (TÜBAR)-XIV, 2003 Güz, s. 182; Âşık Paşazade, Tevârih-i Âl-i Osman, İstanbul 1332, s.
Ali Çelik, “Trabzon’da Ahilik ve Ahi Evran Dede” II. 29, 36, 101.
9
Uluslar arası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Taşköprüzade, Şekayik, s. 12.
(13-15 Ekim 1999 Kırşehir), Ankara, 1999 s. 81-88; آﺎﻧﺖ رﺣﻤﻪ اﷲ ﺻﺎﺣﺐ دﻋﻮات: و ﻣﻨﻬﻢ اﻟﺸﻴﺦ اﻟﻌﺎرف ﺑﺎﷲ اﺧﻲ اوران
http://www.trabzonkulturturizm.gov.tr/belge/1- ﻣﺴﺘﺠﺎﺑﺔ و اﻧﻔﺎس ﻣﺴﺘﻄﺎﺑﺔ و ﻇﻬﺮت ﻣﻨﻪ آﺮاﻣﺎت ﺳﻨﻴﺔ ﻗﺪس اﷲ ﺳﺮﻩ
68456/turbeler.html; http://www.tesob.org.tr/a2.php .اﻟﻌﺰﻳﺰ
22.02.2013 (22.02.2013).
50
Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın...
dereceye kadar doğru olması lazım geleceği menkulat ve an’anatı mevcuddur ki bunların
bizi pek ziyade düşündürüyor. her biri müşarun ileyhin Orhan Gazi
673 tarihinde irtihal eden Sadreddîn-i meşayihinden olan Ahi Evren olduğunu teyid
Konevi’nin hizmetinde bulunan bir zatın etmektedir.13
meşayih-i Selçukiye’den her halde birinci pa- Burasına öteden beri Debbağ Tekkesi
dişahımız Osman Gazi Hazretlerinin devri denmesi ve bütün Konya debbağlarının veli
meşahirinden ma‘dud olması iktiza etmez mi? müşarun ileyhi pir ittihaz ve şehrimizin bir
Halbuki bütün Osmanlı müverrilerinin zamanlar sanat-ı debağatla iştihar eylemesi ve
müttehiden bahs ettikleri bir “Ahi Evren” var- adetleri yüzlere baliğ olduğu rivayet edilen
dır ki onun Orhan Gazi devri rical-i debbağhanelerin umumiyetle bu semtte bu-
sufiyesinden olduğunda müttefiklerdir. Kırşe- lunması14 ve “Ahi Babazadeler” namıyla yâd
hir’de medfun olan bu Ahi Evren’in kitabe-i edilen ve bu tekke ile alakadar olan bir ailenin
kabrinin ve yahut mahallince mazbut ve mü- el-yevm Konya’da mevcud olması gösteriyor
seccel bir vakfiyesinin mevcut olup olmadığı-
Vakfiyesi”, Yeni İpek Yolu, Konya II, Özel Sayı, (Aralık
nı bilemiyorum. Eğer böyle bir vesika mevcut 1999) Konya 1999, s. 65-79.
13
Erdoğan’ın, yaşadığı devir Konya’sının yöresel akta-
ise ona göre hakikati bulmak mümkün. Yok rım ve geleneklerine dair örnekler vermeyişi büyük ek-
ise ya bu Ahi Evren’ı meşayih-i sikliktir.
14
Konyalı, Uluırmak Hoca Ali Mescidi hakkında şu
Selçukiye’den ad etmek yahut Âlî merhumun bilgileri verir: “Mescid, Uluırmak Mahallesi Karaman
Caddesi’ndedir. Mescid, kerpiçle yapılmış, üstü ağaçla
adem-i vukufuna haml eylemek lazımdır. örtülmüştür. Binanın hiç bir mimarî kıymeti yoktur. Do-
ğuya açılan avlu kapısının üstünde Selçuk sülüsü ile altı
satır halinde şu (Arapça) kitabe okunmaktadır: (Tercü-
II. mesi) “Bu mübarek hanıkahı Emirü’l-Mü’minin’in
Şehrimizde medfun olan “Ahi Evren”e kasiymi Sultan-ı Muazzam Giyasü’d-Dünya / ve’d-din
Keyhüsrev İbn Keykubad’ın hükümdarlığı zamanında
gelince: 637 yılında Allah’ın rahmetine muhtaç, zaif köle
Serefşah / oğlu Mes’ud yaptı. Ve Hirfet ( sanat) ehli
Konya’nın Sırçalı Mahallesi’nde ve olan fakih ve sofilere vakfetti. Burada deri tüylerini ko-
parmak sureti ile elde / edilecek menfaatin aralarında
Feyziye Medresesi’nin10 arkasındaki Tek- müsavi olarak paylaşılmasını da şart koştu” Kitabeye
ke’de medfun olan bu zata beyne’l-avam göre hanikah II.Sultan Keyhüsrev b. Keykubad zama-
nında h.637-m.1239574 yılında Mesud b. Şerefşah tara-
“Ahirvan” Veli denmektedir.11 Medfeninin fından yaptırılarak fakih ve sofilere tahsis edilmiştir.
Bunlar burada debagat edilecek derilerin yünlerini yo-
kitabesi ve sicillat veya kuyud-ı vakfiyesi larlar, aldıkları parayı müsavi olarak paylaşırlardı. Kon-
yoktur.12 Fakat haklarında mahalli birçok ya’nın işlenmiş derisi pek meşhurdu. Dünyanın her tara-
fına, Frengistan’a bile buradan kösele çıkarılırdı. Vâkıf,
bu hanikahı bir ham deri imalâthanesi olarak inşa ve
10
ahilere tahsis etmişti. Burada fakihler ve sofiler gibi
Feyziye Medresesi, Sırçalı (Mescid) Mahallesi’nde münevver bir zümre toplanır ve çalışırlardı. Kitabedeki
şimdiki İsmet Paşa İlkokulu binasının bulunduğu yerde Arapça “tecrid” kelimesinin manası; derinin tüylerini
idi. Bk. Caner Arabacı, Konya Medreseleri, s. 273; İb- koparmak ve kavlatmak manasına bir masdardır. Sel-
rahim Hakkı Konyalı, Konya Tarihi, s. 138. çuklular devrindeki Ahi faaliyetinin güzel bir örneğini
11
Konyalı, s. 138. veren bu kitabe fevkalâde mühimdir. Vakıf bu müesse-
12
Erdoğan’ın belirttiği gibi medfenin ilk dönemlere ve- seyi fakih ve sofileri müstehlik ve tufeylî bir zümre ol-
ya en azından Ahi Evren’in vefat tarihine yakın kitabesi, maktan çıkarmak ve el emekleriyle geçinmeğe alıştır-
sicillatı ve vakıf kayıtları hâlâ bulunumamamıştır. Ne mak gibi yüksek bir gaye ile kurulmuştur. Burada te-
var ki Ahi Evren’in yaşadığı dönemden yaklaşık mizlenen deriler şimdiki İsmet Paşa Mektebi’nin bulun-
dörtyüz-dörtyüzelli yıl sonrasına ait bir vakfiyeden an- duğu yerdeki debbağlara gönderilirdi. Burada da bir Ahi
laşıldığına göre zamanla bu mahal önem kazanarak vak- Evren Hanikahı vardı. Konyalılar bu hanikaha
fa dönüşmüş olmalıdır. Bk. Yusuf Küçükdağ, “Kon- “Ahırvan” derlerdi.” Bk. Konyalı, s. 138-139
ya’da Ahî Evren Zâviyesi ve 1097 H/ 1686 M Tarihli
51
Ahmet ÇELİK
ki umum debbağların piri Orhan Gazi devri- Konya’da meşhur erbâb-ı sanayinin her
nin veliy-yi âlî-kadri olan “Ahi Evren” akva- sınıfın şimdi bile kendilerine mahsus usta ve
yı ihtimale (en kuvvetli ihtimale) göre bu zat- yiğitbaşıları ve bunların kalfa ve usta
tır. destirleri merasimi vardır. Bunlar evvelce
debbağlar şeyhi “Ahi Evren” tekkesinin zâ-
viye-nişîni olan Ahi Baba diye yâd olunan
müntehab bir zata merbut bulunurlardı ki bu
zat esnaf ve ahali arasında son derece haiz-i
nüfus olur ve bütün esnaf bu zata kazancın-
dan bir kısmını vermeye mecbur tutulurdu.
Ahi Evren tekkesi16 civarında “Zaviye”
namıyla maruf pek muazzam bir daireleri
bulunurdu ki şehrimize vürûd eden bütün
seyyâhîni (yolcuları) oraya misafir ederler ve
icap eden masraf esnaf sandığından tesviye
edilerek misafirlerin istirahatlarına son dere-
ce çalışılırdı. İşte o zamanlardan kalma bü-
yük kazanların ve daha birçok bakır kapların
Resim 2 : Sırçalı Medrese
mezkûr Ahi Evren tekkesinde hıfz edile gel-
Bu tekke maruf olan Ahi Evren’in diği Konyalılarca malumdur.
dabağatla iştigal ve debbağların kendilerini Ahi Evren tekkesi civarında bu gün
pir ittihaz eyledikleri bâlâda arz edildiği yalnız bir debbağhane kalmıştır ki derûnun-
vechile Terceme-yi Şekayık ve sair kütüb-i da eski zaviye teferruatından bir dairenin
tevarihte mezkûrdur. Veli müşarun ileyhin kısmen mevcut olduğu görülüyor. Ve la-
mesleğine sülûk eden Konya debbağlarının
16
Doğan Yörük, “XV. Yüzyılda Karaman Toprakların-
imal ettikleri meşin ve sahtiyanların bundan da Ahiler ve Ahi Vakıfları”, S.Ü. Sosyal Bilimler Ensti-
iki yüz sene evvel pek ziyade şöhret bulun- tüsü Dergisi, yıl: 2008 sy. 20/671: “Ahi Evren’in Kay-
seri’den sonra yerleştiği ve faaliyette bulunduğu şehir,
duğu(nu) Evliya Çelebi merhum Seyahatna- Anadolu Selçuklu payitahtı Konya’dır. Bu dönemde, La-
la Hankâhı, Ziya Hankâhı, Ahi Gühertaş Tekkesi ve
mesi’nde şöyle ifade ediyor: Mesud b. Şerefşah Hankâhı olmak üzere dört ayrı zâvi-
“Amma (Konya’nın) debbağları mülk-i ye ahiler tarafından idare edilmektedir. 1476-1500 ta-
rihleri arasında Konya’daki ahi vakıfları Ahi Ali, Ahi
Osmaniye’deki debbağların en mahirleridir. Hoca Ali, Ahi Câhken Zâviyesi ve Ahi Veliyüddin Tür-
besi’dir. Öte yandan başkaları tarafından kurulmuş
Meram dağlarında bir gûne çiçek hasıl olur olan vakıflar da zaman zaman ahiler tarafından idare
edilmiştir. Örneğin, Hoca Fakih, İlaldı Hâtun
ki nilgündir. Debbağlar onun ile debğ-ı
Dârülhuffâzı ile Şâdi Bey Mescidi ve Zâviyesi, Ahi Ali
edim (gön) edüb âsumânî renk, gül, şeftali oğlu, Şeyh Ali Zâviyesi Ahi Yusuf ve Ahi Hacı, Şems-i
Tebrizî Zâviyesi de Ahi Ali oğlu Mehmed Çelebi eliyle
sarı, turumcu, kırmızı sahtiyan imal ederler yönetilmiştir.” Konya’daki ahilik ve ahiler hakkında bk.
Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya,
ki Arab ve Acem’de maruftur.”15 Konya 1998, s. 84-92; Yusuf Küçükdağ, “Osmanlı Dö-
neminde Konya’da Ahîlik ve Ahîler”, II. Uluslararası
Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri (13-15 Ekim
15
Evliya Çelebi, Seyahatname, III/23. 1999 Kırşehir), Ankara 1999, s.216- 224.
52
Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın...
ekall iki yüz senelik tahmin olunan bu bina- ve hakkında bazı bilgiler bulunan Ahi Evren,
nın baki kalan bazı tezyinatla duvarlarındaki bu şehirde birçok tekke ve zaviye de açmıştır.
o güzel talik yazıların muhafazası lüzumuna Abdülkadir Erdoğan, yaptığı inceleme
maattessüf hiç ehemmiyet verilmiyor. ve araştırmayla, Orhan Gazi dönemi
Bu zaviyeler yalnız Konya’da değil ev- meşayihinden olan ve debbağların piri kabul
velce Anadolu’nun birçok kasabalarında te- edilen Ahi Evren’in Trabzon veya Kırşehir’de
sis ve “Ahi Evren” teşkilatı oralara da teşmil değil Konya’da medfun olduğu sonucuna
edilmiş idi. Fakat hepsinin merkezi umumisi ulaşmıştır. Fakat bunu ispat edecek bir kita-
yine Konya ve menba-ı feyz ve intişarı yine beye, sicil kaydına yahut vakfiyeye ulaşama-
Konya’daki Ahi Evren17 tekkesi idi. mıştır. Onun Ahi Evren hakkındaki bu yazısı
Âşık Paşazade’nin: “Rum’da dört taife tarihi kaynaklarla birlikte daha çok ağızdan
vardır ki misafirler içinde kalır. Biri gaziyân- ağıza nakl edilen mahalli bilgilere ve yaptığı
ı Rûm, biri ahîyân-ı Rum, biri abdalân-ı kişisel gözlemlere dayanmaktadır.
Rum ve biri baciyân-ı Rûm diye ta’dâd ettiği
dört taifeden ikincisiyle makalemizin mev-
zuunu teşkil eden Ahi Evren’e mensup
umum kafile-i esnafın murad edildiğini zann
eylemekteyiz. (Hamdizade Abdülkadir)
SONUÇ
Resim 3: Ahi Debbağhane Kuyusu
Ahiliğin Anadolu’da ilk teşkilatlandığı
şehirlerden birisi de Konya’dır. Debbağ esna-
fını Ahilik teşkilatı altında birleştiren pir ise
Ahi Evren’dir. Konya’da bir müddet yaşayan
17
Bu Ahi Evren tekkesine Tabak (Debbağ) tekkesi de
denir. Burası Konya’da bilinen tabağ illetinin yegâne
tedavi hanesi kabul edilir. Gerek insan gerek hayvanlar-
da meydana gelen bir çeşit cilt hastalığından kurtula-
bilmek için Cumartesi günleri avam-ı halk bu tekkeye
koşarlar ve oradaki mevcut eski debbağ kuyusunun içi- Resim 4: Ahi Debbağhane Kuyusu
ne ayaklarını uzatırlar. Ve kuyudan biraz çamur alarak
ağrıyan yerlerine sürerler. Eğer tabak hastalığı hayvan-
larda zuhur etmiş ise bir cumartesi günü hasta hayvanı
oraya götürürler. Debbağların mazı, sumak, palamut,
şap, kireç gibi şeylerle gönleri pişirdikten ve yıkadıktan
sonra orada suların toplanmış olduğu bir çukurda hasta
hayvanı sokarlar ve bu suretle hayvanın sıhhatini temin
etmiş olurlar. Esasen cildî bir hastalık için maddi bir te-
daviden ibaret olan bu itikat mürur-ı zamanla manevi
bir şekil almış günümüzde “Ahi Evran” tekkesinde
mevcut olan eski bir debbağ kuyusunun başına toplan-
mak ve oradan alelade çamurlar alarak her ağrıyan yere
yapıştırmak suretiyle kutsiyetine itikat edilmeye baş-
Resim 5: Ahi Debbağhane Kuyusu
lanmıştır.
53
Ahmet ÇELİK
Resim 6: Ahi Debbağhane Sırçalı Mescid Resim 7: Ahi İsmet Paşa İlkokulu
55
Ahmet ÇELİK
ÇELİK, Ali, ““Trabzon’’da Ahilik ve Ahi Türk Sözü, 4 Şubat 1918, Yıl: Yedi7, s. 433-
Evren Dede”” II. Uluslararası Ahilik Kül- 40.
türü Sempozyumu Bildirileri (13-15 Ekim Türk Sözü, 11 Şubat 1918, Yıl: Yedi7, s. 433-
1999 Kırşehir),, Ankara 1999. 41.
EVLİYA ÇELEBİ, Seyahatname, İstanbul UZ, Mehmet Ali, Konya Kültürüne Hizmet
1313. (Hangi cilt?) Edenler, Konya 2003.
KALAFAT, Yaşar, “Ahi Türbeleri Etrafında YÖRÜK, Doğan, ““XV. Yüzyılda Karaman
Oluşan Halk İnançları (Diyanet İşleri Baş- Topraklarında Ahiler ve Ahi Vakıfları””,
kanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre)”, Türklük S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Bilimi Araştırmaları (TÜBAR) -XIV-/, Yıl: 2008, sy. 20.
2003-Güz.
KONER, Muhlis, “Büyük Kayıp”, Ekekon,
12 Birincikanun, 1944.
KONYALI, İbrahim Hakkı, Konya Tarihi,
Konya 2007.
KÖROĞLU, Hüseyin, Konya Lisesi Tarihi,
Konya 1989.
KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Ahîliğin Konya’’da
Kuruluşu ve Türk Tasavvufuna Getirdiği
Yeni Boyut””, Konya’’da Düşünce ve
Edebiyat, Konya 2003.
__________________, Konya’’da Ahî Evren
Zâviyesi ve 1097 H/ 1686 M Tarihli Vak-
fiyesi””, Yeni İpek Yolu, Konya Ticaret
Odası Dergisi, Konya II, Özel Sayı, (Ara-
lık 1999), Konya 1999..
SURAL, Mahmut, “50 Yıl Öncesinden Her
Yönüyle Konya”, Yeni Konya, 22 Eylül
1975.
56
Ahi Zaviyelerinden Örnekler..
57
Prof. Dr. Haşim KARPUZ
qualified goods and social solidarity. görüleceği gibi bu zaviyelerin ana binaların-
Ahi zawiyahs are of importance in terms da; ortada avlu (toplantı, semah için) köşe
of architectural history. Plans of zawiyahs hücreleri de eğitim, barınma için kullanılabi-
from early periods set a model for Ottoman lir. Bu binalardan ayrı olarak ahır, hamam,
mosques. A few of zawiyahs have survived to mutfak, kiler, kahve ocağı gibi mekânlar da
present. Five Ahi Zawiyahs of them shall be gereklidir (Doğan, 1977,245). 15. yy’a ait
introduced in this paper: Kırşehir Ahi Evren Nasırî Fütüvvetnamesi’nde Ahi Zaviyesi’nin
Zawiyah, Kayseri Ahi Evran Zaviyah, Tokat kısmi tasviri yapılmaktadır:
Ahi Muttalip Dervish Lodge, Ereğli Şeyh “O yerin dört tarafı açık Kabe gibi pek
Şıhabüddin Zawiyah and Çorum Elvan Çelebi iyi, pek güzel bulunması gerekir.
Zawwiyah. Havuzu da olur, oradan ibrik ve testi
Keywords; Ahi Zawiyahs, Artisans. doldurulursa daha âlâdır.
Ay ve Güneş gibi aydın olması için bü-
GİRİŞ tün duvarlarının beyaz olması lazımdır.
Zaviye; köşe, bucak veya bir tarikat Bunda herkes ittifak etmiştir ki orayı
mensubunun ibadet için çekildiği tenha yer iyice silip süpürmek, sulayıp arıtmak ve orada
anlamına gelir. Genelde tarikatların kasaba herkesi suvarmak gerekir.
veya köylerde mensuplarının barındığı, ibadet Kapısında bir de kapıcı bulunmalı ki ka-
ettiği; yolcuların misafir edildiği, halkın eği- pıya kimse öküz, eşek bağlamasın.
tildiği tarım arazileri olan tarikat yapılarıdır. Oraya kilim yahut yün keçe döşemeli,
Ahi Zaviyeleri şehirlerde, kasabalarda ve her ikisi de iyidir.
köylerde kurulmuştur. Bu zaviyelerin Anado-
Ahî yüceyse, şerefliyse halısının Kıbrıs
lu’nun fethinde topraklarının Türkleşmesi ve
halısı olması da caizdir.
İslamlaşmasında önemli rolü olmuştur.
Fakat kapısına perde takmamalıdır.
Ahi Zaviyelerinin çok azı günümüze ge-
Çünkü bu ululuk alâmetidir, onun kapısına
lebilmiştir. Bu araştırmada İç Anadolu Bölge-
yaraşmaz.” (Doğan,1977,246)
si’nden tespit ettiğimiz beş Ahi tekkesi’ni ta-
nıtmaya çalışacağız. 13.-14. yy’da Anado-
lu’da inşaa edilen tekke ve zaviyeler merkezi
planlı, dört eyvanlı ve köşe odalı tiptedir
(Akın,1990). bu plan Büyük Selçuklu Mima-
risi’nde Merv ve Tirmiz’deki Selçuklu evle-
rinde görülmektedir. Anadolu’da özellikle
tekke ve zaviyelerde kullanılarak Erken Os-
manlı mimarisindek zaviyeli camilerin ortaya
çıkmasını sağlamıştır (Doğan, 1977,…-
Kuran, 1964,…). İncelediğimiz örneklerde Ahi Evren’in (1236-1329) kurduğu Ahi
zaviyelerinin iki temel görevi vardır (Res. 1):
58
Ahi Zaviyelerinden Örnekler..
1. Eğitim Kurumu olarak görev yaparlar. si sabah işlerine giderek ikindiden sonra elde et-
Ahiler, bekâr ve sanat erbabı gençler ve büyük- tikleri kazançlarla önderlerinin yanlarına döner-
ler arasından kurdukları topluluğa fütüvvet ( ler. Bunlar Fityan-gençler, önderlerine ise daha
gençlik ) adı verilir. Bunların yöneticisine de önce söylediğimiz gibi Ahi-Kardeş adı verilir.
Ahi denir. Burada meslek ilkeleri, fütüvvet Ben dünyada onlardan daha ahlaklı ve erdemli-
prensipleri öğretilir. Bazı zamanlarda da yer içer sini görmedim” (Aykut, 2000, 403-404).
müzik eşliğinde rakslar ederler, türküler söyler- Şehir ve kasabalarda Ahi Kurumu üyeleri-
ler (Doğan, 1977, 242). nin en büyük görevi kaliteli mal üretiminin te-
Zaviyenin yönetiminde muhtelif görevliler mini ile iş ahlakını sağlamak, meslek ve zanaat
bulunmaktadır: Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı, erbabının haklarını korumaktı. Üretici tüketici
Duacı, Usta, Kalfa, Çırak, Sancaktar ve Alem- ilişkilerini ayarlamak çeşitli sanat dallarındaki
dar, Süpendi Kethüdası (süpürgeci), Fekke gruplar arasındaki iş birliğini temin etmektir.
(hizmetli) (Hacıgökmen, 2009, 253-257). Ahiler şehirdeki zanaatkârlardan 32 iş kolunu
2. Yolcuların, gariplerin misafir edilmesi, denetleyebiliyordu. Tanpınar, Erzurum’da bun-
“Ayende ve revende” (gelip gideni) ağırlamak. ları şöyle sıralamıştır:
İbn-i Batuta 1330 yılında Anadolu’ya geldiğin- “ Eski Erzurum’da bu ticaret hayatı ve ker-
de Ahi Zaviyeleri’nde kalmış ve bu kurumlar- van yolu 32 san’atı beslerdi. Tabaklar, saraçlar,
dan övgü ile söz etmiştir: semerciler, dikiciler, çarıkçılar, mesciler, kürkçü-
“ Onlar Anadolu’ya yerleşmiş bulunan ler, kevelciler, kunduracılar, kazazlar, arabacılar,
Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, şehir kasa- keçeciler, çadırcılar, culfacılar, ipçiler, demirci-
ba ve köylerde bulunmaktadırlar. Memleketle- ler, bakırcılar, kılıçcılar, bıçakcılar, kuyumcular,
rine gelen yabancıları karşılama, onlarla ilgi- zarcılar, sandıkçılar, kaşıkçılar, tarakçılar,
lenme, yiyeceklerini içeceklerini yatacaklarını marancılar, boyacılar, dülgerler, yapıcılar, sabun-
sağlama, ihtiyaçlarını giderme, onları uğursuz cular, mumcular, takımcılar” (Tanpınar, 1991,
ve edepsizlerin ellerinden kurtarma, şu veya bu 81).
sebeple yaramazlara katılanları yeryüzünden 18.yy’dan sonra Ahilerin fütüvvet örgütü-
temizleme gibi konularda bunların eş ve örnek- nün etkisinin azalması Ahi Zaviyeleri’nin de
lerine dünyanın hiçbir yerinde rastlamak müm- kapanmasına yol açtı. Konya’da mevcut iki Ahi
kün değildir. Kardeşler gündüzleri geçimini Zaviyesi Ahi Evren ve Ahi Tarik Zaviyelerin-
sağlayacak kazançları elde etmek üzere çalışır- den hiçbir iz kalmamıştır (Küçükdağ,2003,173).
lar ve o gün kazandıkları parayı ikindiden sonra Fütüvvet Örgütü yerine Gedik Organizasyonu
topluca getirip öndere verirler. Bu para ile zavi- ortaya çıktı (Doğan, 1977, 251). Bununla birlik-
yenin ihtiyaçları karşılanır, topluca yaşamak te Ahi gelenekleri, usta yetişen kişilere peştamal
için gerekli yiyecek ve meyveler satın alınır. bağlama, şet törenleri günümüze geldi. Ayrıca
Mesela o sıralarda beldeye bir yolcu gelmişse kasaba ve köylerde Ahi (Fütüvvet- Kardeşlik)
onu zaviyede misafir ederler, alınan yiyecekler- gelenekleri yâren toplantılarında yaşatılmaktadır
den ikram ederler. Bu tutum yolcunun ayrılışına (Çağatay, 1981, 162-171).
kadar sürer gider. Bir misafir olmasa bile yemek
zamanında yine hepsi bir araya gelip topluca
yerler, rakslar ederler, türküler çağırırlar ve erte-
59
Prof. Dr. Haşim KARPUZ
Zaviyenin 1329’da Ahi Evren’in buraya gö- haline getirilmiş olmalıdır. Kuzeydeki kubbeli
mülmesiyle kurulmuş olduğu anlaşılıyor. hücre Ahi Evren’in türbesidir. Ahi Evren’in
1450 yılında Emir Hasan Bey türbenin üzeri- türbesi içten yüksek kasnaklı bir kubbe, dıştan
ne bir bina kurmuş 1561 yılında Alaüddevle piramidal bir külahla örtülüdür. Kalemişleri
bu binayı genişletmiştir. Yapının ilaveleri ve yenidir. Önceden burada mevcut olan Şeyh
Erzurumî’ye ait olan ahşap sanduka Ankara
geçirdiği evreler hakkında fazla bilgi yoktur.
Vakıflar Genel Müdürlüğüne getirilmiştir.
Yapıya batı cephesinin ortasındaki kapı- Doğudaki eyvanda kime ait olduğu bi-
dan girilir. Kapının bitişiğinde minare bulu- linmeyen mezarlar bulunmaktadır. Bir bütün-
nur. Giriş bölümü kubbe ile örtülüdür güne- lük göstermeyen Ahi Evren Zaviyesi bugünkü
yinde mescit kuzeyinde divanhane odası var- haliyle erken Osmanlı döneminde yaygınla-
dır. Buradan doğudaki kapı ile türbe kısmına şan zaviyeli camilere benzemektedir.
geçilir. Kayseri il merkezinde Talas Caddesi
Türbe kısmı ortadaki sofa kısmı ve kar- üzerinde Döner Kümbet yakınında yer almak-
şılıklı iki hücreden meydana gelir. Güneydeki tadır. Zaviye merkezi planlı 13. yy’a tarihle-
oda temel izlerine göre sonradan yapılmış ve nen bir tarikat yapısıdır.
üzerine kubbe örtülmüştür. Sofa kısmı da Yapı harap halde iken bir kısım duvarla-
kubbe ile örtülüdür. Esasında mescit olan do- rı kazılarla ortaya çıkarılmış ve restore edile-
ğudaki eyvan şeklindeki kısım sonradan türbe
61
Prof. Dr. Haşim KARPUZ
rek müze haline getirilmiştir (Eravşar, 2002). Mehmet Paşa Mahallesi’nde Behzat De-
Zaviyenin esas kapısı kuzey cephesinde resi’ne açılan çıkmaz sokak üzerindedir. Ki-
bulunmaktadır. Kuzey eyvanının iki yandaki tabelerinden anlaşıldığı gibi 1317 yılında Ab-
odalarından dışarıya açılan tali kapıları vardır. dullah bin Muhyî tarafından yaptırılmıştır.
Esas plan ortadaki kubbeli avluya açılan dört Giriş kapısı kuzey cephedendir. Ortada mer-
eyvan ve köşe odalarından meydana gelmek- kezi avlu, avluya açılan ana eyvan, yan odalar
tedir. Eyvanlar ve köşe odaları beşik tonozla ve türbeden meydana gelmektedir. Yapıda
örtülmüştür. moloz taş, üst örtüde tuğla malzeme kullanıl-
Burada Orta Asya merkezi mekân gele- mıştır. Avlunun kubbesine geçişte Türk üç-
neğinin tekrarlandığını görüyoruz. Sahip Ata genlerine yer verilmiştir. Tekkenin içerisinde
(Konya), Niksar Çöreğibüyük, Elvan Çelebi İlhanlı Dönemi’ne ait çini süslemeler ve Os-
(Çorum) Zaviyeleri de benzer planlıdır. Ahi manlı Dönemi’ne ait kalemişi süslemeler yer
Evren’e izafe edilen zaviye 13. yy’a tarihlen- almaktadır (Gündoğdu, 2006, 189-195).
dirilmektedir, (Özbek-Arslan, 2008, 477-
478).
62
Ahi Zaviyelerinden Örnekler..
63
Prof. Dr. Haşim KARPUZ
bu zaviye iki Ahi Kardeş Sihabüddin Makbul şemaya göre inşa edilmiş olduğu açıktır. Plan
ve Şeyh Bedrüddin tarafından kurulmuştur ana çizgileri ile Niksar Çöreğibüyük (Res.10)
(Hacıgökmen,2010,110-111). ve Konya Sahip Ata Hanikâhına benzemektedir.
64
Ahi Zaviyelerinden Örnekler..
rihi bakımından önemi Bursa Tipi, Ters T ÇAĞATAY, N., (1981): Bir Türk Kurumu
planlı olarak da tanımlanan Zaviyeli Cami- Olarak Ahilik, Konya, (2. Baskı).
miz örnekler gibi ortadaki kubbeli-şadırvanlı Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, (Çev. Ya-
65
Prof. Dr. Haşim KARPUZ
ERAVŞAR, O. (2002): “Kayseri Ahi Evren TANPINAR, A.H. (1999): Beş Şehir, İstan-
Zaviyesi”, Ortaçağ’da Anadolu, Prof. Dr. bul, s.81.
Aynur Durukan’a Armağan, Ankara. ÜLGEN, A. S. (1974): “Kırşehirde Türk
EYİCE, S. (1969): “Çorum Mecitözü Eserleri” Vakıflar Dergisi, c.II, İstanbul,
Aşıkpaşaoğlu Elvan Çelebi Zaviyesi”, s.260-261.
Türkiyat Mecmuası, sy. 15, İstanbul,
s.211-246.
HACIGÖKMEN, M., A., (2009): “Ahi
Secere-name ve Futuvvet-namelerine Göre
Ahi Zaviyeleri”, Selçuklu’dan Osman-
lı’ya, Mikail Bayram’a Armağan, Konya,
s.251-261.
HACIGÖKMEN, M. A. (2010): “Selçuklu-
lar Zamanında Ereğli’de Ahiler Hakkında
Bir Araştırma”, Tarihin Peşinde, Sayı: 4,
Konya, s. 105-120.
KÜÇÜKDAĞ, Y. (2003): “Konya’da Os-
manlı Döneminde İnşa Edilen Tekke ve
Zaviyeler”, Osmanlı Döneminde Konya,
Konya, s.171-182.
KARAMAĞARALI, B. (1990): “Ereğli
Şihabud’- Din Sühreverdi Külliyesi Kazı-
sı”, VII. Vakfı Kitabı, Ankara,.
KONYALI, İ.H. (1970): Abideleri ve Kitabe-
leri İle Ereğli Tarihi, İstanbul, s.496-502
KURAN, A. (1964): İlk Devir Osmanlı Mi-
marisinde Cami, Ankara, ODTÜ Mimar-
lık, 1964.
ÖNGE, Y., (1988): “Ahi Evren Zaviyesi”,
DİA, C.1, İstanbul, s. 530-531.
ÖZBEK, Y. – Arslan, C. (2008): Kayseri
Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri,
Kayseri.
TAESCHNER, F., (1969): “Geç Selçuklu
Dönemi Sonrasına Ait Bir Kültür Mirası
Kırşehir”, Necati Lugal Armağanı, Anka-
ra, , s.577-600.
66
Ahi Şecere – Nâme…
ABSTRACT
Zawiyas were the organizations where
the Islamic ethics, religious education and
training were given and applied. Ahi zawiyas
were a bit different from them. Ahi
Community was not a religious institution.
Initially, this community posed a political
67
Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN
essence; however, it became a guild in the fikrinin mevcut olduğunu görüyoruz. Ahi Ev-
process of time. So, being organized in the ren'in Kayseri'de kurulan sanayi sitesinden,
cities and towns in Anatolia, it became the başka zaviyesi de bulunduğu anlaşılmaktadır.
th
centre of a lot of artisan groups in 13 and Ahi Evren ve Evhadüddin Kirmanî'nin dü-
th
14 centuries. The pedigrees and the rules şüncelerinin devlet tarafından benimsenip uy-
and regulations of Turkish-Islamic guild gulanmaya konmasıyla Ahi Teşkilâtı gibi,
which described the specific rules of Ahi Ahi Zaviyeleri de Anadolu'nun diğer şehir ve
community and occupational groups also kasabalarına yayılmıştır. Ahi zaviyeleri önce
gave information about the physical Selçuklu, sonra Osmanlı topraklarında yayıl-
conditions of zawiyas. In our study, we have mışlar, diğer zaviyelerden farklı fonksiyonlar
tried to explain the features and employees of icra etmişlerdir..
Ahi zawiyas based on the pedigrees and the
rules and regulations of Turkish-Islamic 1. AHİ ZAVİYESİNİN DİĞER ZAVİYE-
LERDEN AYRILAN ÖZELLİKLERİ
guild.
Keywords: Achi, the rules and a. Ahi Zaviyeleri Bir Nevi
regulations of Turkish-Islamic guild, the Misafirhane Görevi Görmüştür
pedigree, zawiya Ahi zaviyesini diğer zaviyelerden ayıran
en önemli özellik, XIII-XIV. asırda, şehirden
GİRİŞ köye kurulduğu hemen her yerleşim birimin-
de “ayende ve revende”ye (gelene ve gidene)
AHİ ŞECERE-NÂME VE FÜTÜVVET
NÂMELERİNE GÖRE AHİ ZAVİYELERİ hizmet vermesidir. Yani Ahi zaviyeleri diğer
Zaviyeler, Ahilerin bir araya gelip zaviyelerden farklı olarak bir nevi konukevi
toplandıkları ve ortak faaliyet icra ettikleri görevi icra etmişlerdir. İbn Battuta Ahi zavi-
mekânlardır. Ahi Zaviyelerinin ilk örnekleri, yelerinin bu özelliğini Seyahatnamesinde an-
Türkiye Selçukluları döneminde ortaya çık- latır. İbn Battûta'nın uğrayıp konakladığı za-
mıştır. Evhadüddin-i Kirmanî ve Ahi Evren viyeler ise, Denizli'de Ahi Sinan ve Ahi Du-
Şeyh Nasırüddin Mahmud 1205 yılında Ana- man, Peçin'de Ahi Ali, Niğde de Ahi Çaruk,
dolu'ya gelip Kayseri'ye yerleştiğinde, Ahi Kayseri'de Ahi Emir Ali, Sivas'ta Ahi Bıçakçı
Zaviyelerinin ilk şekilleri burada ortaya çık- Ahmet ve Ahi Çelebi, Gümüşhane'de Ahi
mış olmalıdır. Evhadüddin-i Kirmanî Mecdeddin, Erzincan'da Ahi Nizameddin, Er-
menakıb-nâmesinde ve Ahi Evren'in Letâif-i
zurum'da, Ahi Duman, Tire'de Ahi Mehmed,
Hikmet adlı eserinde, toplumun mutluluk ve
Balıkesir'de Ahi Sinan, Bursa'da Ahi
refahı için sanatın ve sanat kollarının gerekli
Şemseddin, Kastamonu'da Ahi Nizameddin,
olduğu savunulmuştur. Ahi Evren burada sa-
Sinop'ta Ahi İzzeddin Çelebi zaviyeleridir.
nat erbabının belli bir yere toplanması ve ora-
da sanatlarını icra etmelerini de öğütlemekte-
dir. Şehirlerde, sanayi çarşılarının kurulması
68
Ahi Şecere – Nâme…
b. Ahi Zaviyeleri Esnaf Teşkilâtı- Buna benzer diğer bir örnek de Tosya
nın Yönetim Merkezleri ve Şubeleridir. debbağlar esnafına ait özel bir koleksiyonda
bulunup yayınlanan Şecere-nâme'de yer alır:
Ahi zaviyelerinin bir özelliği de esnaf
grupları tarafından kurulmuş olmasıdır. Yani “ ….Pirlerün taksim-i gureması budur
her meslek grubunun kendine ait bir zaviyesi ki, Ahi Baba 3 hisse ala, muhalefet olunmaya.
bulunmaktadır. Ahi Zaviyelerinin bu özelli- Kethüda 2 ala, muhalefet olunmaya. Yiğit ba-
ğinden dolayı şüphesiz iktisadî alanda üretici- şı 2 hisse ala, muhalefet olunmaya. Otuz yılık
tüketici ilişkilerini, Fütüvvet ilkelerini ayarla- üstadlar ikişer hisse alalar ve yirmi yıllık
yan, Fütüvvet ilkelerince çeşitli sanat dalla- üstadlar ikişer hisse alalar... ve onbeş yıllık
yen Ahi esnaf teşkilâtının yönetim merkezleri üstadlara hissenün dörtte birini vereler ve sa-
ve şubeleri olmalarıdır. Buna en güzel örnek irleri bu tertip üzere halli halince teselli olu-
Ahi Sinan Türkçe Şecere-nâmesi'nde geçen nup ....malum oluna ki, cemî‘-i bilâd-ı
bilgilerdir. Burada geçen bilgiler Ahi Zaviye- İslâmiyede vaki' hanemize lâyık olan deriyi ve
lerinin, zamanında birer “Borsa” görevini üst- eğer mazı eğer yaprak vesair şeyler gelip Za-
lendiklerini göstermektedir: “Tüccarlar gelin- viye kapısına yükler indirip, Ahi Baba ve Ket-
ce ocaklı esnafı lüzumlu olan malları zaviye hüda ve Yiğitbaşı ve Tekye-nişin ellerine tes-
lim oluna.
kapısına indirir. Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı
ve Tekkenişîn tüccarla pazarlık ederler. Ve Sonra yiğitbaşıları cümle üstadları davet
malı teslim alırlar. Bu mallar belirlenmiş edip, sonra herkes hizmetine gideler. Onlar
esaslara göre Yiğitler tarafından ocaklı esna- gittikten sonra Ahi Baba ve Kethüda ve Yiğit-
fa dağıtılır. Buna “taksim-i guremâ” denir. başı ve Tekyinişin pazarlık edip parasını ver-
Eğer bir usta izin almadan bu mallardan al- sin ve sonra taksim oluna, Pirlerin buyurduğu
maya kalkarsa tonları çıkarılıp ocaktan uzak- gibi. Üstadlar, herkes paylarım dükkânlarına
laştırılır. Tarikata göre onlara tecdîd-i iman ve götüreler. Herkes halli halince teselli olu-
tecdid-i nikâh gerekir. Onlar zalimdir. Bir de nup... Şaban 1107h/Mart 1695 m”.
sair diyardan gelen bazı üstadların bu malları Buna benzer biçimde, çeşitli zanaat ve
ziyade paha ile aldıkları işitiliyormuş. Bu ke- ticaret dallarında Ahi Zaviyelerinin ve
sinlikle yasaktır. Onlar hakkında şeriat hü- zaviyedârların “bilirkişi” olarak görev
kontrolleri altına almayı başarmışlardır. Da- anlatılan bilgiler Ahi zaviyelerini diğer
ğıtım işi bittikten sonra loncada tekye-nişin zaviyelerden ayıran en önemli özelliklerden
dağılırlar”.
69
Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN
70
Ahi Şecere – Nâme…
71
Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN
öngördüğü üstün niteliklere sahip olması ve kimseler, bir dükkân-atölye açma imkânı bu-
bu duruma aynı meslekte çalışan iki çırağın lunca kendiliğinden ustalığa yükselmektedir.
“yol kardeşi” tanıklığı etmesi şarttır. Bir çırak Ne var ki ustalığa yükselme imkanı da tıpkı
adayında aranan üstün nitelikleri şöyle çıraklık gibi sosyo- ekonomik ortamın değiş-
sıralayabiliriz: mesine paralel olarak sınırlandırılmaktadır.
* Sözü yerli yerinde söylemek,
h. Sancakdâr ve Alemdar
* Vefa yolunda sabit kadem durmak,
Herhangi bir esnaf teşkilâtına mensup
* Ehli kerem ve cömert olmak,
Ahi birlikleri çeşitli vesilelerle yapılan
* Güler yüzlü olmak,
törenlerde sancak ve alem kullanırlardı. Bu
* Tatlı dilli olmak,
törenlerde bunları taşıyana ise sancakdâr ve
* Kimse hakkında dedikodu etmemek
alemdar denirdi. Sancak ve alem, meslek
ve kibirli olmamak.
zümresinin şeyhine verilmiştir. Fütüvvet
Bunun dışında çırağın yükümlülükleri
ehlinin törenlerinden bahseden Fütüvvet-
ile ilgili olarak, Fütüvvet-nâme ve Şecere- nâmelerde, “tuğ ve alem vermek”
nâmelerde herhangi bir kayda rastlanmıyor. zikredilmiştir. Yine Hz. Peygamber'in
Büyük bir ihtimalle, çıraklar velileri tarafın- sahabeden on iki kişiye tuğ ve alem vererek
dan günümüze kadar gelen “eti senin kemiği savaşa gönderdiği bir Fütüvvet-nâmede
benim” prensibiyle herhangi bir mesleğe ve- kaydedilmiştir. Eski Türk kültüründe tuğ ve
rilmekte, yükümlülükleri hususundaki takdir
alem bağımsızlık işaretidir. Zaviyelerde
hakkı ustalara bırakılmaktadır. Ahi birlikle-
kullanılan alem ve sancak, tac ve hırka gibi
rinde çıraklık, her sanata o sanatın özelliği ge- batıni yorum getirmek daha doğru olur.
reği değişen süreli bir görevdir. Bir çok sanat- Bunların da çırakları bulunmaktaydı. Buna da
larda “bin bir gün” olan bu süre kuyumculuk Bayrak Çırakdarı deniyordu.
gibi daha çok maharete dayanan işlerde yirmi
yıla kadar uzanmaktadır. Ayrıca, çıraklık sü- i. Süpendî Kethüdası
resi boyunca hiçbir ücret almamakta “yevmi Her esnaf grubunun kâr-hânelerinin
birer pare yemeklik ile” yani boğazı tokluğu- (dükkânlarının) önünü temizleyen Süpendî
na çalıştırılmaktadır. Ahi Evren zaviyesi tara- adı verilen temizlikçileri vardı. Bunların başı-
fından Anadolu'da Ahi Babalara dağıtılan, na da Süpendî Kethüdası denirdi. İcazet me-
Şecere-nâmelerde herhangi bir Ustanın çırak rasiminde Çârub'u (süpürge) o kullanırdı.
almasının birliğin iznine bağlı olduğu belirti- Mahfil tamamlanıp, yemek yendikten, sofra
liyor. Ama yine de üretimin belli taleple den- kaldırıldıktan sonra, ortalığı süpürme işini o
gelenmesinden sonra çırak sayısının sınırlan- yapardı.
dırılması yoluna gidildiği muhakkaktır. Çırak-
lık süresini dolduran ve çalıştıkları iş kolunun k. Fekke
gerektirdiği bütün inceliklerini öğrenmiş ol- Devamlı zaviyede bulunan, burasının
duğu birlik ileri gelenlerince kabul edilen hizmetlerini düzenleyen kişidir. Fekke, önem-
72
Ahi Şecere – Nâme…
li ve saygın bir kişidir. Çünkü, Şecere- kandil v.s. koymak için bir niş ve su içmek
nâmelerde Ahi Baba ile beraber anılmaktadır. için de bir kap bulunduğu meydana
Zaviyeye gelen malları Kethüda ve Yiğit başı çıkarılmıştır. Buraya halvethane
ile taksim eden kişidir. Hatta 30 yıllık usta- denilmektedir. Müridlerin bir kısmı burada
lardan bile Kethüda ile Fekke'nin önünde halvete çekilmektedir. Görevliler ise onların
ayakta durmaları istenmektedir. Bütün bunlar su ihtiyaçlarını karşılamakta, kandillerle
Fekke'nin Ahi Zaviyelerindeki yerini göster- onların bu hücrelerde aydınlanmalarını
mektedir. sağlamakta idiler. Şeyh Evhadü'd-din-i
Kirmani Menakıb-namesinde bununla ilgili
m. Kara Kollukçu birçok olay anlatılır. Şeyh bir gün hankahda
Esnaf grubu içinde, kim serkeşlik edecek otururken omuzunda heybeyle birisi geldi ve
olursa verilen cezayı (ta'zir-i hakikat) o şeyhi sordu. Şeyhten kendisini müritliğe
uygular ve takip ederdi. Bugün kullandığımız kabul etmesini istedi. Şeyh Evhadüddin'in bir
Karakol ismi, Kara Kollukçu isminden âdeti vardı. Birisi mürit olmak isterse, yıllarca
gelmiştir. onun hakkında tereddüt eder ve onu gözlerdi.
Şeyh ona hırkasını giydirerek onu
3. AHİ ZAVİYESİNDE MÜŞTEMİLÂT
halvethane'de bulunan bir hücreye götürdü ve
Ahi Zaviyelerinin önemli özelliklerinden
ona dedi ki: “Ashabından 10 kişi halvettedir.
birinin, gezginleri, düşkünleri, “âyende ve
Senin vazifen suyu kullanılıp boşalan su
revendeyi” konaklatmak ve ağırlamak üzere
testilerini tekrar doldurup yerlerine koyman
inşa olunmuş sosyal kuruluş niteliğinde
ve zikirle meşgul olmandır”.
yapılar olduğunu yukarıda söylemiştik. Yani
Zaviyede genellikle bir de kuyu
buralar aynı zamanda birer misafirhane idiler.
bulunmakta idi. Ereğli'de bulunan Şihabü'd-
Ahi Zaviyeleri ile ilgili hemen her kaynakta
din Sühreverdi zaviyesinde bir avlu kuyusu
yapıların bu niteliği özellikle belirtilmiştir.
bulunmuştur. Ahi Evren'in şeyhi Evhadüddin-
Ahi Zaviyelerinde topluca sohbet edilen
i Kirmânî'nin Malatya'daki halifesi Şeyh
“oturma” bölümünden başka yatakhane,
Fahru'd-din Hasan, bir zaviye yaptırmış, za-
gusülhâne, ahır, vb., birimleri, ziyafetlerin
viyeye su temin etmek için de bir kuyu inşa
düzenlenebilmesi içinse mutfak, kiler ve
ettirmiştir. Evhadüddin-i Kirmânî’nin kuyuyu
kahve ocağı kısımları mevcut idi. Hakikaten
görünce çok beğenmiş olduğunu biliyoruz.
Ereğlili Şeyh Şihabü'd-din Sühreverdi
Bu bilgiler Şecere-nâme ve Fütüvvet-
zaviyesi kazı sonuçlarında mutfak ve bu
namelerde verilen bilgilere uymaktadır.
mutfağa bağlı ikisi büyük, ikisi küçük tandır,
Nasıri Fütüvvet-nâmesinde “Ahi'nin
alçıdan yapılmış bir delikli taş bulunmuştur.
asitânesinde çeşit olmalı” başlığı altında şu
Ayrıca geniş kare şeklinde bir alana
bilgi verilir: “O yerin dört tarafı açık, Kabe
ulaşılmıştır. Ancak bu mekânın içinde bir
gibi pek iyi, pek güzel bulunması gerekir. Ha-
hole açılan ve ard arda sıralanan küçük
vuzu da olur. Oradan ibrik ve testi dolduru-
bölmeler vardır. Bu hücreler temizlendiğinde
73
Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN
lursa daha aladır. Ay ve güneş gibi aydın ol- sema düzenlendi. Bütün Konyalılar buraya
ması için bütün duvarların beyaz olması lâ- davet edildi. Hatta hanım dervişler de
zımdır. Bunda herkes ittifak etmiştir ki, orayı (fakiregân) duymuşlar ve onlar da zaviyeye
iyice silip süpürmek, sulayıp arıtmak ve orada gitme kararı almışlardı. Bahçe tarafında bir
herkesi suvarmak gerekir. Kapısında bir de kapı vardı. Oradan içeri süzülüp toplantı yeri-
kapıcı bulunmalı ki, kapıya kimse öküz, eşek ne girmişlerdi. Müridler sema sırasında belle-
bağlamasın. Oraya ya kilim, yahut yün keçe rine üçgen şeklinde bir şal bağlarlardı. Ayrıca
döşenmeli, her ikisi de iyidir. Ahi yüceyse, şe- sema ayinleri mûsikî eşliğinde yapılırdı. Ahi
refliyse, halısının Kıbrıs halısı olması da ca- Zaviyelerinde semaın musikîsiz yapılmadığı
izdir. Fakat kapısına perde takmamalıdır. görülür.
Çünkü bu ululuk alâmetidir. Onun kapısına
yaraşmaz”. Bu bilgilere ilâveten Ahi'nin za- 5. AHİ ZAVİYESİNDE EĞİTİM
viyesinin bahçesinde mutlaka incir ağacı ye- İbn Battûta bir Ahi zaviyesini şöyle an-
tiştirmesi gerektiği belirtilir. İbn Battûta'nın latır: “Kastamonu'dan yola çıkarak bu çevre
verdiği bilgiler bunu destekler. O, Alâiyye'de köylerinin birinde, bu bölgede gördüğüm za-
misafir kaldığı ahi zaviyesini şöyle tavsif viyelerin en güzellerinden biri olan büyük bir
eder: “Burası Anadolu'nun en güzel halı ve zaviyeye indik. Bunu Fahrettin adında ulu bir
kilimleriyle döşenmiş, Irak camından yapılmış emir yaptırmış. Bu kişi, bu yapı içinde otura-
sayısız avizelerle aydınlatılmış pırıl pırıl bir cak yoksullar hakkında bakım ve denetleme
yerdi. Oturma salonunda beş adet beysus işine oğlunu görevlendirmiş ve köyün gelirini
vardı. Beysus, bakırdan yapılan, üç ayaklı bir bu zaviyeye vakfetmiştir. Zaviyenin karşısında
çeşit şamdana denir ki, baş tarafında yine ba- bir de hamam yaptırmış, gelip geçenler, hiç-
kırdan yapılma cam gibi parlak ve ince bir bir para ödemeden yıkanırlar. Bir de çarşı
boru bulunmaktadır. Burası arınmış iç yağ ile kurdurup gelirini camiye vakfetmiş, Mekke,
doldurulur, yanı başında yine yağ ile dolu ba- Medine ya da Şam, Mısır, Irakeyn, Horasan
kır kaplar bulunur. Ayrıca fitili düzeltmek vb. yerlerden gelecek her yoksul için zaviye-
için bir makas da vardır. Ahilerden biri bu nin evkafından bir kat elbise ile geldiği gün
şamdanın bakımıyla vazifeli olup ona 100 dirhem, ayrılırken 300 dirhem ve kaldığı
“çerağcı” denir. Oturma salonunun orta ye- günlerde geçimi için ekmek, et, yağ ile pirinç
rinde misafirlere ayrılmış bir peyke bulun- pilavı ve tatlılar ve Anadolu halkından her fa-
maktadır”. kire 10 dirhem ile üç gün ziyafet tayin etmiş-
tir”. Hatta İbn Battûta, bu zaviyelerin şehre
4. AHİ ZAVİYELERİNDE MUSİKÎ VE gelen misafirlerin ağırlanmasında birbirleriyle
SEMÂ' rekabet ettiklerini de haber vermektedir.
Ahi Zaviyelerinde bir de semahane İbn Battûta seyahat-nâmesinde bu zavi-
bulunurdu. Burası genellikle toplantı yeri yelerin Ahiler tarafından yapıldığını, idaresi-
olurdu. Konya'da Sadr-ı Hakim zaviyesinde nin kendi aralarından seçtikleri Ahi şeyhi ta-
Şeyh Zeynüddin Sadaka’nın gelişi üzerine bir rafından yürütüldüğünü, Ahilerin günlük ka-
74
Ahi Şecere – Nâme…
zançlarını ikindiden sonra bu şeyhe getirdik- remediği gibi, üstadı öğrettiği sanatı helâl et-
lerini ve gerekli tedarik görüldükten sonra ge- mez ve çırağı takdim ederek ondan memnun
ce de yiyip- içme, sohbet ve semâın yapıldı- olduğunu göstermez ise, böyleleri de zaviye-
ğını haber verir. Büyük şehir merkezlerinde lere giremezdi. Bu koşulları yerine getiren çı-
ise zaviyeler, her meslek grubuna ait olmak raklar zaten sanat terbiyesini üstaddan almış
üzere birden fazla miktardaydı. olarak geldiklerinden, zaviyeler bu gençlerin
Ayrıca M. Cevdet ve Ömer Lütfi yalnız edebî, ahlakî ve sosyal yöndeki eğitimi
Barkan'ın araştırmalarında, Ahi Zaviyelerinin ile uğramışlardır.
diğer sosyal güvenlik müesseseleri gibi vakfi-
yelere sahip olduğunu, çeşitli akarlarının bu- SONUÇ
lunduğunu ve zaviye hakkında detaylı bilgile- Sonuç olarak Ahi zaviyeleri, XIII.-XIV.
rin verildiğine değinilir. Bu dönemde farklı asırda, şehirden köye kuruldukları hemen bü-
zümrelere ait zaviyeler müşterek fonksiyonla- tün yerleşim birimlerinde “ayende ve
rı yanında, özel vazifeleri de yerine getirmiş- revende”ye hizmet vermişler, böylece Anado-
tir. Ahi Zaviyeleri de memleket sathında yay- lu'nun Türkleşmesinde, beylikler ve Osmanlı
gın teşkilâtlanmalarıyla Anadolu'ya yeni göç devletinin kurulmasında, gelişmesinde önemli
edenlerin iaşe ve ibatesini temin, Müslüman roller oynamışlardır. Ahi zaviyeleri bir nevi
esnaf ve zanaat erbabının yerli esnafa karşı konukevi görevini üstlenmiş sanat, ticaret ve
korunması ve rekabet gücünün artırılması, si- eğitim ocakları olmuşlardır. Burası aynı za-
yâsî istikrarsızlık halinde asayiş ve güvenin manda hammaddelerin toplanıp esnafa taksim
sağlanması, dinî irşat ve tebliğ faaliyetlerinin edildiği yerlerdir. Burada hem eğitim hem de
sürdürülmesi gibi siyasî, sosyal, ekonomik ve sanat ihtisası yapılmıştır.
dinî vazifeleri yerine getirmiştir. Yine bir ta-
kım Fütüvvet-nâmelerle Şecere-nâmelerde
Ahi Zaviyelerinin özel bir eğitim kurumu va- KAYNAKÇA
zifesini yerine getirdiği görülür. Zaviyelerde,
Anonim Fütüvvet-nâme, Ankara II Halk ktp.,
çoğu kez Cuma akşamları yapılan toplantılar-
A. Ötüken, 355/2). vr. 56a.
da, Fütüvvet törenlerinin arkasından seçme
Anonim Fütüvvet-nâme :(DTCF Ktp., M.
kitaplar okunmakta, bu sayede gençlerin eği-
Con, A. 352).
timine devam edilmektedir. Okunanlar ara-
BARKAN, Ömer Lütfi, “İstila Devirlerinin
sında çeşitli dinî ve tarihî konuların yanı sıra
Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”,
hikâye ve şiirler de vardır. Böylece adeta bir
VD, II/1-4, Ankara 1942.
nevi edebiyat sohbeti düzenlenmiş olmakta-
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi
dır. Ahi terbiyesi alabilmek için, o kişinin
Teşkilâtının Kuruluşu, Konya 1990.
doğru ve yetenekli olduğuna dair bir üstadın,
_________, Şeyh Evhadü'd-Din Hâmid el-
çırağı için tanıklık etmesi gerekirdi. Yanında
Kirmanî ve Menakıb- Nâmesi, (Menakıb-
yetiştiği üstad belli olmayanlar zaviyelere gi-
nâme) Konya 2005.
75
Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN
76
Ahi Şecere – Nâme…
77
78
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
79
Semih ÇEKER
Excepting the education and training, lodges riyle Türk eğitim tarihinde öncelikli bir yer
also implement the function of entertaining a almışlardır. Ahi birliklerinin ortaya çıkışla-
guest. Akhi lodges greatly contributed to the rından başlayarak eğitim ve öğretim faaliyet-
development of education and also sense of lerinde bulundukları ve üyelerini eğittikleri
interhuman help and solidarity. bilinmektedir. Ahilik tespit ettiği hedefe, sağ-
Keywords : Education, akhi, lodge, lam bir teşkilatlanma modeli yanında, köklü
apprentice, master, teacher, mudarris bir eğitim sistemi ile ulaşmaya çalışmıştır. Bir
taraftan esnaf ve sanatkârlara işyerlerinde
GİRİŞ mesleklerinin incelikleri öğretilirken, diğer ta-
Eğitim, insan davranışlarına tesir etme raftan aksamları toplum içinde nasıl bir tutum
sanatıdır. Eğitim, davranış değiştirme ve ge- ve davranış sergilemeleri gerektiği hakkında
liştirme yoluyla bireyin kişisel, sosyal, eko- bilgi verilmiştir. Ahilik sisteminde karşılaştı-
nomik ve kültürel yönden gelişmesine yardım ğımız bu eğitim ve öğretim yaklaşımı günü-
etme görevini üstlenir. Daha çok insanın dav- müzde tartışılmaya devam edilen ilgili meslek
ranışlarına tesir etme sanatı olarak kabul edi- alanlarının kendi emekçisini kendisi yetiştir-
len eğitimin amacı ferdin kendine, ferdin top- melidir konusunun XII. yüzyılda uygulamada
luma ve toplumun kendi içine yönelik davra- olduğunu göstermektedir.
nışları ile başka toplumlara yönelik davranış Ahilik müessesesinin amacı, toplumu
kalıplarını belirleme ve kabullendirmedir. Do- kendi yapısı ve düşünce sistemi içinde şekil-
layısıyla eğitim, iyi insan yetiştirme amacına lendirmek, benimsediği normları topluma tel-
hizmet etmektedir . kin etmektir. Amaç, toplumu meydana getiren
Eğitim çoğu kez öğretim ile birlikte bütün katmanlara mensup insanları, sanatkâr,
anılmaktadır. Kişinin kendi kendine genellik- esnaf, müderris, öğretmen, kadı, hatip, hatta
le taklit yoluyla edindiği davranışları eğitim emir ve hükümdarları da eğitimden geçirmek;
belirlerken; öğretim kendi dışından gelen et- insanın kendi nefsini hiçbir zaman üstün tut-
kenlerle edindiği bilgi ve beceri kazanma ve madan halka hizmet etmesini ve yararlı olma-
kazandırma olarak karsımıza çıkmaktadır. sını sağlamaktır. Toplumun katmanları ara-
Her ikisi de kişinin davranışlarını düzenleme, sındaki dengenin korunmasını sağlamak, kişi-
bilgi kazandırma, davranış ve duygularını yi eğitim ve öğretim yoluyla üretici kılmak ve
tanzim etmeyi amaçlamaktadır. nihayet iyi ahlâkla ahlâklandırılmış bir top-
lum oluşturmak asıl amaçtır. Sülemî bu amacı
AHİLİKTEEĞİTİM ÖĞRETİMİN su ifadelerle anlatır: “Fütüvvet, Allah’ın emir-
AMAÇLARI VE GENEL ÖZELLİKLER lerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bı-
Ahi birliklerinin en önemli rakma, zahiren ve bâtınen ahlâkın en güzeline
özelliklerinden birisi, üyelerine bir meslek ve sarılmadır. Fütüvvetin gereği, kötülüğü iyilik
ortak davranışlar örüntüsü kazandırmayı he- ile karşılamak, kabahati cezalandırmamaktır.”
defleyen kurumlar olmalarıdır. Bu özellikle- Ahiler bu amaçlarını gerçekleştirmek için eği-
80
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
tim ve öğretim faaliyetlerini çeşitli şekilerde ran, yakındakini dolasan, hastayı ziyaret edip
ortaya koymuşlardır. halini hatırını soran kişidir.
Ahilik, İslâm inancıyla Türk örf ve adet- Ahi birlikleri eğitim faaliyetlerini, İslam
lerini kaynaştıran bir düşünce sistemi olarak dininin eğitim konusunda belirlediği amaçlara
insanı her şeyin üzerinde tutmuş ve “insan-ı uygun olarak yürütmüşlerdir. İslâmiyet’in be-
kâmil” denilen bir ideal insan tipi meydana nimsemiş olduğu bu amaçlar şu şekilde sıra-
getirmek istemiştir. lanabilir:
81
Semih ÇEKER
Ahilik, eğitimde insanı bir bütün olarak fayda sağlamayacağını, kişinin ilmini uygula-
ele almış, sadece genel ve meslekî eğitimi de- dığı ölçüde makbul olacağını savunmuştur. O,
ğil, kişinin serbest zamanlarını değerlendirme insan ruhunda teorik (nazarî) ve pratik (amelî)
faaliyetlerini de organize etmiştir. Yaren soh- güçler bulunduğunu bu iki gücün birlikteliğini
betleri, çeşitli toplantılar ve eğlenceler ile vurgulayarak, ilimle oluşan ruhtaki irade ve
üyelerinin eğitimlerini bir bütünlük içinde ge- kudretin pratik gücü meydana getirdiğini ve
liştirerek serbest zamanları değerlendirme hu- bunun is ve üretime yönlendirilmesi fikrini
susunda günümüze ışık tutmuştur. Eğitim ile benimsemiştir. Zaten Anadolu’da Ahi teşkila-
birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel hayatı tının kuruluş amaçlarından biri de ilmi çeşitli
bir bütün olarak ele alıp insanlarını her yö- sanat alanlarında uygulamaya koyarak toplu-
nüyle bunlara uyum sağlayacak yönde yetiş- mu bundan yararlandırma gayesini pratiğe
tirmiştir. dönüştürmektir.
Ahiler eğitimi kişinin doğumuyla başla- Ahi birliklerinde verilen eğitim sadece
yan ve hayat boyunca devam eden bir süreç gençlere yönelik değil, her yastan ve toplu-
olarak görmüşlerdir. Böylece günümüzde ha- mun her kesiminden insanların istifade edebi-
yat boyu eğitim seklinde tanımlanan eğitim leceği bir özelliktedir.
anlayışı yüzyıllar önce Ahi birlikleri tarafın-
Ahilikteki eğitim-öğretim faaliyetleri
dan uygulanmıştır. Bunun yanında Ahilik,
toplum açısından su faydaları sağlamıştır:
eğitimde bugün önemi herkes tarafından ka-
• Toplumda dürüst, namuslu, üretken
bul edilmiş olan yaparak-yasayarak öğrenme
vatandaşlar yetişmiştir.
ilkesini asırlar öncesinden basarıyla uygula-
mıştır. Ahi eğitiminde bilenin bilmeyenin • Hazır yiyicilik gibi bir alışkanlıktan
elinden tutması esas alınmıştır. uzak, meslek ve sanat becerisi olan insanlar
yetişmiştir.
Ahiler eğitilebilir durumda olan her bi-
reye eğitim hizmetlerinin götürülmesi gerek- • Vatanın savunması ve otorite boşluğu-
tiğine inanmışlardır. Bu açıdan Ahiler kötü nun doldurulması için her zaman hazır du-
davranışlar ortaya koyan insanların da eğitile- rumda olan askerî güç niteliğindeki birlikler
bileceğine inanan iyimser bir eğitim anlayışı- bulunmuştur.
na sahip olmuşlardır. Ahi zâviyelerinde suçlu-
ların eğitilerek topluma kazandırıldıkları bi- EĞİTİM ÖĞRETİM PROGRAMI
linmektedir. Ahilikte gençlere ahlâk ve meslek
eğitimine ait usûl ve âdâp kuralları eğitim
Ahi eğitiminin genel özelliklerinden bi-
müfredatına göre düzenlenirdi. Gençlere
risi de ezberciliğin olmamasıdır. Anadolu’da
yaslarına ve öğrenim sürelerine göre verilecek
Ahi teşkilatının kurucusu olarak tanınan Ahi
bilgiler de programlanmıştı. Öğrenci
Evren eserlerinde sık sık ilmi, is ve sanat ala-
olgunlaştıkça ve sanattaki yetenekleri arttıkça
nında kullanmak gerektiğini belirtmiştir. İl-
bilgiler belirlenen ölçülerde tedrici bir şekilde
min amelden önce geldiğini ilimsiz amelin
artırılırdı.
82
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
Bu şekilde kademeli olarak devam eden istenirdi. Ahilik anayasasına göre ancak
Ahi eğitiminde üyelere en basta bunların tamamlanmasından sonra Hakikat’e
fütüvvetnâmelerde bulunan 740 toplu yasam ulaşılması ve insanın kemale ermesi mümkün
kurallarından en az 124’ü öğretilir, üçü açık olurdu.
üçü kapalı diye nitelenen altı iyi ahlak ve Üyelere Ahi Evren’in kitapları ve
insanlık kuralı benimsetilirdi. Teşkilat fütüvvetnâmeler dışında eski Türk kültürünün
içerisindeki hiyerarşi içinde yükselen ferdin kaynakları olan eserler de okutulur ve
öğrendiği toplu yasama kuralları da giderek öğretilirdi. Çünkü bu eserler kahramanlık,
artar ve en üst dereceye ulasan üye740 kuralın Alplik, erlik, doğruluk, bilgelik, cömertlik,
tamamını bilirdi. misafirperverlik, vatan sevgisi, bir tehlikeye
Ahiler daha önce belirttiğimiz dokuz ba- karsı birlikte mücadele, fedakârlık, kadına
samağı kazandıkları davranışlara göre sırasıy- saygı, yardımlaşma, din, adalet, vicdan
la kastederlerdi. Ahilerin meslekî alanda terfi hürriyeti, insan hakları gibi konularda Türk
etmeleri de programlanmıştı. milletinin inançlarını, düşüncelerini,
Bu basamaklarda asgarî ve azamî karakterini yansıtan kültür değerleri ile yüklü
bekleme süreleri söyle tespit edilmişti: eserlerdi..
> Yamaklık Dönemi (2 yıl). Zâviyelerde düzenlenen Ahi
> Çıraklık Dönemi. (1001 gün. Bazı sohbetlerinde Kur’ân, hadis, menâkıb,
mesleklerde özellikle kuyumculukta 20 muâmelât-ı hukemâ, evsaf-ı müzekkâ,
yıla kadar uzayabilirdi). sergüzeşt-i şühedâ, nisbet-i ahıbbâ, letaif-i
> Kalfalık Dönemi (3 yıl). zurefâ, esrâr-ı fukara, sülûk-i evliyâ ve
> Ustalık Dönemi. belâgât-ı şuarâ’nın okunduğu
Kur’ân ve fütüvvetnâmeler okutulurdu. İkinci olduğunu, tasavvufî seyr ü sülûkun ayrı bir
aşamada ise yazın, yasam öyküleri, tasavvuf, önem arz ettiğini göstermektedir.
Silah bilgisi ve sporu öğrenmek için tartışmalar da yapılmış, musiki icra olunup,
üyelerde su üç koşul aranırdı: Ahi görmek, ilahiler okunmuştur. Bu, Ahilerin din ile
şeyh görmek, genci yani bir adayı eğitmiş ve dünya islerini bir arada yürüten kişiler
eğitim ve öğretim yeteneği bulunmayanlar zihnen ve bedenen çalışan Ahinin, ertesi gün
83
Semih ÇEKER
Ahilikte eğitimin bir boyutunu ahlâk > İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak.
oluşturmaktadır. Teşkilata yeni giren bir birey > İsinde ve hayatında doğru, güvenilir
yamaklıktan ustalığa kadar, toplumsal ve olmak.
meslekî ahlâk ilkelerini öğrenirdi. Bireylere > Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı
etkin bir ahlâk eğitiminin verilmesi için Ahi olmak.
zâviyeleri yaygın olarak kullanılmıştır. > Sözünü bilmek, sözünde durmak.
Ahilikte gündüzleri is yerinde meslekî eğitim > Hizmette ayrım yapmamak.
akşamları ise zâviyelerde ahlâk eğitimi > Yaptığı iyilikten karşılık beklememek.
verilmiştir. Bu ahlâk ilkelerinin temelini ise > Güler yüzlü olmak.
fütüvvetnâmeler oluşturmuştur. Yetişen > Tatlı dilli olmak.
bireylerin her şeyden önce iyi bir insan daha > Hataları yüze vurmamak.
sonra iyi bir usta olmasına özen gösterilmiştir. > Dostluğa önem vermek.
Son yıllarda hakkında çok fazla sayıda
> Kötülük edenlere iyilikte bulunmak.
araştırma yapılan etik anlayışı ve eğitiminin
> Tevazu sahibi olmak.
Ahilik teşkilatında uzun zaman önce
> Hiç kimseyi azarlamamak.
sistemleştirildigi görülmektedir. Ahi
> Anaya ve ataya hürmet etmek.
birliklerinde fetâlara kazandırılmaya çalışılan
> Dedikoduyu terk etmek.
ahlâk, İslâm ahlâkıdır. Birliklerde fetâlar dinî
> Komşularına iyilik etmek.
bilgi ve tatbikata tâbi tutularak belli bir
> İnsanların islerini içten, gönülden ve
kıvama getirilmeye çalışılmaktaydı.
güler yüzlü yapmak.
Fütüvvet şartlarına baktığımızda çok
> Başkasının malına hıyanet etmemek.
özel ahlâkî vasıflar görmekteyiz. Bunlardan
bazıları, insanların başkalarınca kendisine > Sabır ehli olmak.
nasıl işlem yapılmasını istiyorsa o şekilde > Cömert, ikram ve kerem sahibi olmak.
davranması, insanın kendi nefsini hesaba > Daima hakkı kullanmak.
çekmesi, gücü yeterken affetmek, > Öfkesine hâkim olmak.
başkalarının kusurlarını bırakıp kendi > Suçluya yumuşak davranmak.
kusurlarıyla meşgul olmak, halka güzel zan > Sır saklamak.
besleyip, onlara saygıyı muhafaza etmek, bela > Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı
gelince şikayet etmeyip sabretmek, dünya ziyaret etmek.
tamahına düşmemek gibi daha birçok > İçi, dışı, özü, sözü bir olmak.
maddeyi sıralamak mümkündür. > Kötü söz ve hareketlerden sakınmak.
84
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
Halk bu tip örnek insanları görerek Nasihat etme metodu kötü olarak
kendi hayatına bir düzen vermeyi istemiştir. görülen bir hatanın düzeltilmesi gerektiğini
Sosyal çevrede örnek insanların çok olduğu belirtmek için kullanılmıştır. Telkin metodu
bir toplumda kötü davranışlar her zaman ise iknaya dayanır ve bir davranışın ne kadar
azalma eğilimi göstermiştir. Kötü bireyler tekrar edilirse o derecede alışkanlık haline
insanı yanlış davranışlara sürüklediği gibi iyi geleceğinden yola çıkarak uygulanır. Darb-ı
bireyler de insanı güzel davranışlara sevk mesel denilen metot ise temsil ve benzetmeler
etmiştir. İste Ahilik vermiş olduğu ahlâkî yoluyla konunun anlatılmasına dayanır. Emr-i
eğitim ile topluma örnek olacak iyi bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münker yani iyiliği
vatandaşlar yetiştirerek, halkın ahlâkî emretme, kötülükten sakındırma metodu da
seviyesini yükseltmiş ve toplumdaki kötü Ahi ahlâk eğitiminde kullanılmaktadır. Sema
davranışları azaltmıştır. Günümüz ve musiki icrasının da bir eğitim metodu
toplumunun durumu göze alınırsa, Ahilik gibi olarak Ahilikte kullanıldığı görülür. Bununla
kurumlara geçmişte nasıl ihtiyaç varsa, bugün Ahilerin gönül rahatlığına ermeleri
daha da fazla ihtiyaç olduğu ortaya sağlanmaktadır.
çıkmaktadır.
85
Semih ÇEKER
86
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
87
Semih ÇEKER
sözünde durmamak, yalan söylemek, emanete dönemi 1001 gündü. Kuyumculukta ise bu
hıyanet, kadınlara şehvetle, kötü gözle süre 20 yıldı.
bakmak, insanların ayıbını açığa çıkarmak,
İş basındaki meslekî eğitimde çıraklığa
cimrili, gıybet, hırsızlık.
alınan gence, bilgiler maharetler, hünerler ve
İşe yeni başlayan yamağın eğitimi için
ahlâkî değerler basitten zora doğru uzanan bir
ustasından başka iki tane kalfa yani yol kar-
yöntemle kazandırılmaya çalışılırdı.Öğrenci
deşi (yiğitbaşı) seçilirdi. Yol kardeşliği
gençlerin ömürleri boyunca sürerdi. Bu süre olgunlaştıkça ve yetenekleri arttıkça bilgiler
88
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
fakültesi olarak varlığını devam ettireceği bir göre düzenlenip, eğitimin üretim içerisinde
gerçektir. değerlendirilmesi prensip haline getirilmişti.
f. Kalfalık Dönemi Ustaların alacakları çırak sayısı ile
üretecekleri mallar da standartlara bağlanmış-
Kalfalar, usta olmaya aday ve henüz
tı.
sermayesi bulunmayan ücretli isçilerdir.
Kalfa, ustanın bulunmadığı zamanlarda onun BİR EĞİTİM YERİ OLARAK AHİ
yetkisine sahip olarak her türlü işi yürütürdü. ZÂVİYELERİ VE İŞYERLERİ
Kalfalık dönemi bütün meslekler için üç Ahi zâviyeleri, özet ve yalın bir ifadeyle
yıldı.Bu süreyi ahlâk ve meslek kurallarına Selçuklular zamanında tesis edilerek işlerlik
uygun olarak tamamlayan, spor ve askerî kazanan ve Osmanlılar döneminde geliştirilip
eğitimleri basarı ile bitiren, en az üç tane de sürdürülen, bulundukları yerleşim biriminden
çırak yetiştiren kalfa kendi sanatıyla ilgili ha- gelip geçen yolculara bedava yiyecek, içecek
zırladığı eseri ustalar meclisine sunar ve ve yatacak yer sağlayan misafirhaneler olarak
ustaları önünde ciddi bir imtihandan geçerdi. tanımlanabilir.
Daha sonra yapılan törenle ustası tarafından
Ahi zâviyelerinde iki sınıf insan
kalfalık peştamalı çıkarılır ve ustalık peştama-
bulunmaktadır. Bunlardan bir grubu,
lı takılırdı. Kalfalıktan ustalığa geçen kişiye
buralardan misafir olarak yararlanan gelip
orta sandığından yardım yapıldığı gibi kendi
geçici kişiler, diğer grup ise zâviye
ustası tarafından da yardım yapılırdı. Ustalığa
mensuplarıdır. Zâviyenin daimi mensupları
yükselen kalfaya Ahi Baba tarafından su
olan Ahiler, İbn Battûta’nın verdiği bilgilere
nasihat yapılırdı:
göre, gündüz geçimlerini sağlama yolunda
“Harama bakma, haram yeme, haram çalışırlardı. İkindiden sonra kazançlarını
içme. Doğru, sabırlı, dayanıklı ol. Yalan reislerine verirler. Bununla meyve, yiyecek ve
söyleme. Büyüklerden önce söze başlama. zâviyede ihtiyaç duyulan diğer maddeler satın
Kimseyi kandırma. Kanaatkâr ol. Dünya alınırdı. O gün beldeye bir yabancı gelirse
malına tamah etme. Yanlış ölçme, eksik zâviyede konuk edilirdi. Alınan yiyecek ve
tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken içeceklerle ziyafet çekilirdi. O kimse
affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranma- ayrılıncaya kadar o zaviyede misafir olurdu.
sını bil ve kendin muhtaç iken bile Misafir gelmediği zamanlarda ise, bu kez
başkalarına verecek kadar cömert ol.” kendi aralarında toplanır, yer içer, musiki icra
eder ve sema yaparlardı. Sabahleyin de yine
g. Ustalık Dönemi
çalışıp kazanmak üzere işyerlerine giderek,
Usta unvanı kazananlar, kendi
ikindiden sonra yine hepsi kazançlarını
hesaplarına is yeri açma yetkisini kazanmış
reislerine verirlerdi.
olurlardı. Bunlar isterlerse ustalarının yanında Ahi teşkilatının ocağı olan zâviyeler
çalışmaya devam ederler, isterlerse de bağım- görgüsüzlere görgü, bilgisizlere bilgi ve
sız is yeri açarlardı. İs hayatı Ahi ilkelerine gençlere İslâm edebi öğretirdi. Zâviyelerde
89
Semih ÇEKER
çırak, kalfa, usta, sanatkâr, muallim, Ahilerden biri bu şamdanın bakımı ile vazifeli
müderris, kadı, hoca, tüccar, bey ve sultanlar olup, kendisine çıracı ya da çerağcı denilirdi.
beraber bulunur, sohbetlere katılırlardı. İbn Battûta, oturma salonlarında bulunan Ahi-
Zâviyelerde üç çeşit öğretici bulunurdu: lerin kıyafetleri hakkında da bilgiler vermekte-
dir. Ahiler sırtlarına kaba giymiş, ayaklarında
1. Kültür hocaları.
mest olan ve bellerini ortasında bir hançer asılı
2. Zanaat ustaları.
iki arşın uzunluğunda kemerle bağlayan, başla-
3. Askerî eğitim, tatbikat ve tabiye hoca- rını her biri bir arşın uzunluğunda ve iki par-
ları. mak eninde softan yapılmış beyaz sarıklarla
örten kişilerdi. Oturma salonunda toplanan
Zâviyelerde eğitim ve öğretim sadece ki-
gençler sarıklarını çıkartarak ince ve şeffaf
tapla olmazdı. Zâviyeler, teorik bilimleri
ipekten yapılmış zerduhani denilen veya buna
medreselere ve diğer örgün eğitim kurumları-
benzer bir takye (takke) ile örtmekte idiler.
na bırakıp sadece insan olma idealini aşıla-
Oturma salonunun orta yerinde misafirlere ay-
maya yarayan enstrüman ve araçları kullan-
rılmış bir peyke de bulunmaktaydı.
makla yetiniyorlardı. İnsanlık noktasında,
yardım ve şefkat duygularında ve yedirip Medreselerde ahlâk gözetmenleri az
içirmede oldukça ileri gitmişlerdi. olduğu halde, Ahi zâviyelerinde söz konusu
görevi üstlenen birçok gözetmen bulunmak-
İbn Battûta, Ahi zâviyelerinde ağırlanan
tadır. Zâviyede pîrler önünde musiki icra edi-
misafirlere mükemmel bir ziyafetin
lir ve ilahiler okunur, oyunlar oynanırdı. Oysa
düzenlendiğini, gelen misafirin hamama
medrese yaşantısında bunlar pek makbul sa-
götürülme âdetinin de bulunduğunu
yılmazdı. Medresede belli, hemen hepsi teorik
bildirmektedir. Ayrıca Ahilerin gelen misafire
dersler dışında öğrenci ile hoca arasında sı-
at ve giyecek hediye ettiklerini belirmektedir.
cak, yakın ve eğlenceli ilişkiler, genel ko-
Bu konuda Kastamonu civarındaki Ahi
nuşmalar ve tartışmalar bulunduğu gibi zâvi-
zâviyesinin vakıf şartları arasında Hicaz,
yelerde de iç açıcı eğlenceler, konuşmalar
Suriye, Mısır, Irak, İran, Horasan ve diğer
olurdu. Hatta bazen bunların daha ağır bastığı
yerlerden gelen misafirlere gelişlerinde yüz
bir eğitim biçimi gözetilirdi. Gençlerin, öğ-
dirhem, ayrılışlarında ise üç yüz dirhem;
retmenler, pîrler, üstatlar, nakipler, şeyhler
Anadolu’nun diğer yerlerinden gelen
önünde yaptıkları bu tür toplantılar medrese
misafirlere ise üç gün ziyafet ile on dirhem
derslerinin teorik düzeyde öncelediği ahlâkî
para verilmesi yer almış bulunmaktadır.
parlaklığı ve olgunlaşmayı pratik anlamda
Ahi zâviyeleri müştemilat bakımından da ruhlara işliyor ve daha çok genç bekârlardan
mükemmel zenginlikte idi. Bu yerler oluşan Ahileri hayata olduğu kadar ahlak ve
Anadolu’nun en güzel halı ve kilimleri ile edebe daha bir bağlıyordu. Böyle bir prog-
döşenmiş, lamba ve avizelerle aydınlatılmıştı. ramla kendilerini gençlerin eğitimine adayan
Oturma salonunda bakırdan yapılmış üçayaklı
bir çeşit şamdan bulunurdu. Zâviyelerde
90
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
pîrler, onları sanatkâr insanlar olarak aşama Ulaşım ve haberleşme imkânlarının son
aşama olgunlaştırıyorlardı. derece kısıtlı olduğu dönemlerde, meslekleri
Dönemin kaynaklarına göre Türkiye gereği seyahat etmek zorunda olanlar için bu
Selçukluları Devleti’nde mutasavvıflar gibi odaların önemi son derece büyüktür. Köye
sanat ehlinin örgütlenme merkezi tekke, zâvi- gelen misafirlerin yeme, içme, konaklama vb.
ye ve hankâhlardı. Bu dönemde Ahi Evren, her türlü hizmetlerinin ücretsiz bir şekilde
Konyalı Ahileri bir merkezde toplama düşün- karşılandığı bu odaların bunların dışında da
cesiyle şehrin ilk Ahi zâviyelerini kurmuştu. pek çok görevleri vardır. Yaran odaları da
Eflâkî’nin anlattıklarından Konya’nın XIII. tıpkı Ahi zâviyeleri gibi eğitimin gelişmesine,
yüzyılın ilk yarısında Ahiliğin merkezi haline insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma
geldiği anlaşılmaktadır. Konya Ahilerinin duygusunun yerleşmesine önemli katkılar
tekke, zâviye ve hankâhlarda ilk örgütlenme- sağlardı. Yaran odalarında özellikle uzun kış
lerinin, I. Alâeddin Keykubâd döneminde bu gecelerinde yapılan toplantılarda köyün ve
sultanın desteğiyle olduğu bilinmektedir. köylünün sorunları konuşulduğu gibi, dinî ve
XIII. yüzyılın ilk yarısında Konya’da dört Ahi millî içerikli kitaplar okunur, meslekî ve
zâviyesi bulunmaktadır. Bunlardan Hankâh-ı ahlâkî konularda sohbetler edilirdi. Okula
Ziyâ ile Hankâh-ı Lâlâ’nın şeyhliğini bizzat gidecek öğrencinin, askere gidecek gencin,
Ahi Evren’in yürüttüğü söylenmektedir. Kay- evlenecek kişinin problemleri bu odalarda
naklarda diğer iki zâviye ise Ahi Gühertaş masaya yatırılır ve çözülürdü.
Tekkesi ve Mes’ud b. Şerefşah Hankâhı ola- Ahilikte eğitim mekânlarından biri de iş-
rak zikredilmektedir. Bunların dışında İbn yerleri ve çarşılardır. Bu yerler ferdin meslekî
Battûta 1333’te Konya’ya geldiğinde Konya yönden yetişmesi için gerekli bütün özellikler
kadısı İbn Kalemşâh’ın zâviyesine misafir ol- düşünülerek hazırlanmıştır. Ahiler zâviye ve iş-
duğunu söylemekte, fakat bu zâviyenin adını yerleri dışında sohbet meclisleri vasıtasıyla ger-
vermemektedir. çekleştirilen şifahî eğitim için kullanılan her ye-
Türkiye Selçukluları döneminde köy ri eğitim mekânı olarak kabul etmiştir.
konuk odalarından ayrı olarak, köylerde ve
kasabalarda türlü yaş gruplarındaki kişilerin SONUÇ
düzenli ve sürekli olarak gittikleri ve Ahi Türkler yerleşik hayata geçmeden daha
zâviyelerinin, konuk ağırlamaktan başka, ziyade askerî eğitime önem veriyorlardı.
gençleri eğitme görevini de üzerine almış Yerleşik hayata geçişle birlikte örgün eğitim
küçük örnekleri olan yaran odaları da hızlandı. Anadolu’da Türkiye Selçuklu
bulunmaktaydı. İbn Battûta’nın Ahi Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Ahiler,
örgütünün bulunduğunu bildirdiği illerin eğitim alanında çok önemli görevler
köylerinde bulunan yaran odaları 1950’li üstlendiler. İslâm inancıyla Türk örf ve
yıllara dek bütün özellikleri ve kuralları ile adetlerini kaynaştıran bir yapılanma olarak
sürmekteydi. Ahilik, insan-ı kâmil terimiyle formüle edilen
91
Semih ÇEKER
bir ideal insan tipi oluşturmaya çalıştı. Bu ÇAĞATAY, Neşet, Ahilik Nedir?, Kültür
amaç doğrultusunda üyelerine dinî, meslekî, Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990.
ahlâkî ve askerî yönde eğitim verdi.
ÇALIŞKAN, Yaşar-Lütfi İkiz, Kültür,
Ahiler günümüzde önemi herkes tarafın- Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Kültür
dan kabul edilmiş olan yaparak-yaşayarak öğ- Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993.
renme ilkesini asırlar öncesinden benimse-
DEMİR, Ahmet “Fütüvvet Teskilatının
mişler ve başarıyla uygulamışlardır. Bu saye-
Kökeni, Tesekkülü ve Türkiye
de teorik bilgiyi pratiğe dönüştürerek, bireyle-
Selçuklularındaki Durumu”, Türkler, VII,
ri ezbercilikten uzaklaştırmışlardır. Günümüz
387-398, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,
şartları dikkate alındığında Ahilik gibi sosyal
2002.
kurumlara ne denli ihtiyaç duyulduğu ortaya
çıkmaktadır. EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı
(1)”, Standart Dergisi, sy. 350, Sistem Ofset,
KAYNAKÇA Ankara, 1991
AKÇA, Gürsoy, Ahilik Gelenegi ve ERDEN, Orhan, “Ahilik Kültürünün
Günümüz Fethiye Esnafı, (Basılmamıs Endüstriyel Kalite Kontrolüne Yansımaları”,
Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Arastırmaları
Bilimler Enstitüsü.), Konya, 2003. Sempozyumu, I, G.Ü. Ahilik Kültürünü
ATÇEKEN, Zeki, “Ahilik, Ahiligin Arastırma Merkezi Yayınları, Kırsehir, 2005
Kültürümüze Etkileri ve Anadolu Selçukluları ERKEN, Veysi, Bir Sivil Örgütlenme
Zamanında Konya’da Ahi Teskilatı”, Yeni Modeli Ahilik, Berikan Basım, Ankara, 2002.
İpek Yolu, sy. 136, Konya Ticaret Odası
GÜLERMAN, Adnan, Ahi Teşkilâtının
Yayınları, Konya, 1999.
Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı
BAYRAM, Mikail, “Türkiye Selçukluları Üzerindeki Etkileri, Kültür Bakanlığı Halk
Döneminde Bilimsel Ortam ve Ahîligin Kültürünü Araştırma Geliştirme Genel
Dogusuna Etkisi”, Türkler, VII, Yeni Türkiye Müdürlüğü Yayınları: 194, Ankara 1993.
Yayınları, Ankara, 2002, s. 260-261.
GÜLVAHABOĞLU, Adil, Sosyal
BIYIKLI, Yaşar, Ahilik, Trabzon Esnaf Güvenlik Öncüsü Ahi Evran Veli ve Ahilik,
ve Sanatkar Odaları Birliği Yayınları, Memleket Yayınları, Ankara, 1991.
Trabzon, 2000.
GÜVEN, Özbay Geleneksel Okçuluk ve
BURAK, Durdu Mehmet-Nazmi Özçelik, Güres Sporunda Ahîligin Etkileri”, II.
“Ahilik Eğitim Anlayısının Cumhuriyet Uluslararası Ahîlik Kültürü Sempozyumu
Dönemi Meslek Eğitimine Yansıması”, I. Ahi Bildirileri, Kültür Bakanlıgı Yayınları,
Evran-ı Velî ve Ahilik Arastırmaları Ankara, 1999.
Sempozyumu, I, G.Ü. Ahilik Kültürünü
Arastırma Merkezi Yayınları, Kırsehir, 2005.
92
Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...
93
Semih ÇEKER
94
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
95
Seyit TAŞER
96
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
97
Seyit TAŞER
konu üzerinde tartışma pek yapılmazken, za- lay, kalıcı ve faydalı olacaktır. Teorik bir ta-
viyelerde bu hususla sıkça karşılaşılır (Çağa- kım bilgilerin ölçülmesi ile yapılan yönlen-
tay, 1981: 143). dirmeler ise yetersiz olacak ve dolayısıyla kişi
Aynı zamanda kişinin toplumdaki yerine istemediği veya sevmediği bir mesleğe yöne-
göre yiğitlik, ahilik, halife, şeyh ve lebilecektir.
şeyhülmeşayih gibi rütbeler aldığı görülür. Ahilik meslek eğitimi yanı sıra, dini-
Çocuk, üstadının aracılığı ile zaviyeye gide- ahlaki, sosyal ve kültürel bir eğitim veriyor-
bilmekte idi ve burada fütüvvetname veya du. Ahilikte, ahlaki eğitim ise, iyi insan yetiş-
yönetmelik, Kur’an, tarih ve biyografiler, ta- tirme amacı taşırdı (Duman, 2012: 185) Bu
savvuf, Türkçe, Farsça, Arapça, edebiyat ve noktada ahlakın ders olarak okutulması veya
raks öğretimi yapılırdı (Turan, 1992: 29). Za- bunun not olarak değerlendirilmesi, örgün
viyeler, esnaf ve sanatkârların akşamları top- eğitim tarihinde örnekleri olan bir durumdur.
landıkları ve adeta halk eğitim merkezi gibi Ahiler arasından yönetici, tabip, vali,
işlevi olan bir yerdi. Burada teorik ve pratik komutan, müderris ve kadı gibi çeşitli sınıf-
eğitim dışında, dini ve ahlaki değerler veril- larda önemli meslek adamları yetiştirilmişti
meye çalışılırdı (Duman, 2012: 185). Ahi za- (Duman, 2012: 186). Mesela, ahilik teşkila-
viyelerinde, yemek yemek, su vermek, bir şey tından yetişen büyük divan şairi Baki saraç çı-
içmek, hizmet etmek, misafir olmak, mezar raklığından gelmişti (Gündüz, 2012: 259).
ziyareti gibi hayatın farklı alanlarında sosyal Ahilikte verilen eğitimin özellikleri de-
eğitim veriliyordu (Öcal, 2012: 211) Adab-ı ğerlendirildiğinde bu eğitimin köylere kadar
muaşeret birçok dersten önce verilmesi gere- ulaşan geniş bir teşkilat ile yapılandığı anlaşı-
ken bir eğitim olsa dahi bu konu, istisnaları lır. Ahilik prensiplerine uymayı kabul eden
olmakla beraber günümüzde ihmal edilmek- kimselere açık bir sistemdir. İnsanların hem
tedir. dünya hem ahiret mutluluğunu kazanması
Ahilik bir eğitim kurumu olarak, insanı amacına yönelmiştir. Diğer taraftan verilen
daha mükemmel hale getirmek, hayata hazır- eğitim ücretsizdir. Herkesin istifadesine su-
lamak, davranışlarında dengeli, başkalarının nulmuştur. Mesleki eğitim, genel eğitimle bü-
haklarına saygılı bireyler yetiştirmek gibi tünleştirilerek hayat boyu devam edecek faa-
amaçlara sahipti (Duman, 2012: 182). Ahilik liyetleri içerir. Günümüzde veya yakın tarihte
bireye kendini tanıma yolunu gösterir. Aynı bu yönde bir eğilim görülür. Genel eğitim ile
zamanda insanın fıtratını ve dolayısıyla insa- meslek eğitimi birleşerek, bireyin yalnız iş
na ait değerlerin korunmasını amaçlar. Yine hayatı için değil, iş hayatı dışında geçecek
eğitim sırasında kişinin gizli yeteneklerinin zaman dilimi için de yetiştirilmesi gereği or-
ortaya çıkmasına yardımcı olunur. Kabiliyet- taya çıkmıştır (Ekinci, 2012: 194).
ler keşfedilir. Gençler uygun bir mesleğe yö- Sanayi devrimi sonrasında, makineleşme
neltilir (Ekinci, 2012: 193-195). İş başında ile çıraklık eğitimindeki gibi uzun bir zamana
eğitimle gençlerin yönlendirilmesi daha ko- ihtiyaç kalmıyordu. Bu nedenle çocukların
98
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
tam bir tecrübe veya olgunlaşma kazanmaksı- İslâmiyye’yi kurmuşlardı. Cemiyet, çırakların
zın iş hayatına girmesi neticesi ortaya çıktı çarşıdaki vazifeleri öncesinde onlara yazma,
(Alkan, 1980: 40). hesap, ahlaki ve toplumsal esaslar öğretmeyi
hedeflemiş ve bu doğrultuda çırak okulu
2. MESLEK EĞİTİMİNİN MEKTEP açılmıştı (Öcal, 2012: 212,213). Reşat Ekrem
OLARAK TESİSİ
Koçu, çıraklık mektebinin açılışını izah eder-
Mektepler, medrese veya yaygın eğitim- ken, 1864’te üç aydın gencin (Yusuf Ziya
den farklı olarak yenileşme sürecinde kurulan Bey, Ahmet Muhtar Bey ve Tevfik Bey) çarşı
örgün eğitim kurumlarına karşılık gelir. boyları ve dükkân kapıları önünde, Büyük
Ahilik örgün eğitim ile yaygın eğitimin Kapalıçarşı kapılarında, ustalarından önce ko-
bütünleştirilmesi olarak da görülür. Yalnız şup gelen çırakların çarşı faaliyete başlayana
genel ve meslek eğitimi ile sınırlı kalınmaz, kadar boşa zaman geçirmelerini önlemek
aynı zamanda bu eğitim haricindeki süre de, amacıyla Cem‘iyyet-i Tedrisiyye-i
iyi ve faal bir şekilde değerlendirilirdi (Ekin- İslamiyye’nin kurulmasından bahseder. Bu
ci, 2012: 196). 18. yüzyıl sonlarına doğru cemiyet Bayezid’de Çırak Mektebi açmıştı.
meslek eğitimini doğrudan veren mektepler Bu okulun daha sonra Bahçekapısı’nda
tesis edilmeye başlamıştı. Mühendishane-i Çiçekpazarı’nda bir binaya nakledildiği anla-
Berr-i Hümayun (1773) ve Mühendishane-i şılır ve okulda verilen eğitim 1926’ya kadar
Bahr-ı Hümayun (1793) açılmıştı devam etmişti .(Koçu, 2002: 265)
1842 yılında Alman bir uzmandan isti- Tanzimat döneminde açılan meslek
fade edilerek Askeri Baytar Mektebi açılmış- okulları arasında Ebe Mektebi, Lisan Mekte-
tı. 1847’de ise, İstanbul’da uygulamalı tarım bi, Telgraf Mektebi, Eczacı Mektebi ile Kap-
okulu açılır. Yine ormancılık alanında tan ve Çarkçı Mektebi de yer alır (Ergin,
1857’de bir orman mektebi açılır. 1874’de 1977: 540-668). Maarif-i Umumiye Nizam-
açılan Maadin Mektebi, maden uzmanları ye- namesinin (1869) yayınlanması ardından ıs-
tiştirmeyi amaçlar. 1848’de erkek sanayi lahhane adıyla, sanat okulları öncesinde mes-
mektebi kurulması konusunda çalışmalar yü- lek eğitimi veren kurumların açılmış olduğu
rütülür. 1868’de kurulabilen sanayi mekte- görülür (Turan, 1992: 35). Islahhanelerde ter-
binde demircilik, dökmecilik, makinecilik, zilik, kunduracılık, matbaacılık, tabbaklık,
mimarlık, marangozluk, terzilik, kunduracılık, dokumacılık gibi iş kolları öğretiliyordu
ciltçilik gibi sanat kolları vardı (Akyüz, 2009: (Akyüz, 2009: 172). Ahiliğin meslek eğitimi-
171,172) Bu okullar mesleki eğitim alanında nin ikinci aşaması ıslahhaneler olarak bilinir.
yenileşme döneminde açılmışlardır. Tuna’da bir örneği vardır (Özkaya, 2012:
30 Mart 1864 tarihinde Maliye Nazırı 253,254).
Yusuf Ziya Bey, Sadrazam Gazi Ahmet Muh- İstanbul’da sanat okulunda, ahilik ben-
tar Paşa, Vidinli Tevfik Paşa, Ali Naki Efendi zeri bir sistem görülür ve birinci sınıf sınavını
gibi devlet adamları Cem‘iyyet-i Tedrisiyye-i kazananlara çıraklık, iki, üç ve dördüncü sını-
99
Seyit TAŞER
100
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
Konya Sanayi Mektebi’nde 1926 yılın- olabilmeleri için genel bilgi ve beceriyi ka-
da, Kur’ân-ı Kerim, Ulum-ı Diniye, Hitabet, zandırmayı hedef almıştı. Bu dersler arasında,
Türkçe, Hüsn-ü Hat, Hesap, Cebir, Hendese, Endüstriyel Sanatlar, Genel Ev Ekonomisi,
Tarih, Coğrafya, Malumat-ı Fenniyye, Malu- Genel Ticaret, Tarım vb. yer alır Önceleri gü-
101
Seyit TAŞER
zel sanatlar okullarında, daha sonra ilk ve or- (Orhan, 2006: 77). Bunlar arasþnda Makine ve
taokullarda el sanatları ve endüstri sanatları Resim ile Hüsn-ü Hat dersleri sanat ve mesle-
okutulmaya başlamıştı el sanatları eğitimi ço- ki eğitim alanþnda sayþlabilir.
cukların gelişmesi için doğal ortam oluşturu- 1916Êda İdadi programþnda düzenlemeye
yordu. Aynı zamanda iş ve okul arasında iliş- gidilerek meslek eğitimi artþrþldþ. Fakat ders
söylenmişti ve Sanayi Mekteplerinin kurul- teliği önem taşır. Bu işin belli bir plan, kaide,
102
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
103
Seyit TAŞER
104
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
EKLER
Ek.1-Konya’da Bir İlk Mektebin El İşleri Atelyesi (Maarif Albümü, 1928, s. 34)
Ek 2. Şehr-i Yatı Mektebi Talebesi Tabiat Tetkiki Dersinde (Maarif Albümü, 1928, s. 28)
105
Seyit TAŞER
Ek 3. Konya’da İlk Mektep Talebesi Hava Tarassudâtı* Esnasında (Maarif Albümü, 1928, s. 34)
Ek 4. Konya Erkek Muallim Mektebi El İşleri Dersi (Maarif Albümü, 1928, s. 34)
*Tarassudât: Gözlemler
106
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
107
Seyit TAŞER
108
Ahilikten Okul Müfredatlarına...
Ek 9. Şehr-i Yatı Mekteblerinden Birinde Bağçe İşleri (Maarif Albumu, 1928, s. 52).
Ek 10. Konya’da Rehber-i Hürriyet Mektebi Talebesi Bahçe İşlerinde (Maarif Albumu, 1928, s. 52)
109
110
Ahîlik, Konya'da Ahîlik...
111
Melâhat ÜRKMEZ
112
Ahîlik, Konya'da Ahîlik...
limedir. Tekil olarak “feta” delikanlı, yiğit, eli uymak zorunda idi. Fütüvvetnamelere göre
açık, gözü pek, iyi huylu demektir. Çoğulu teşkilat mensuplarında genel olarak bulunma-
“fityan”dır. “Fütüvve” eli açık, yiğit, başkası- sı gereken hususlar şunlardır:
na yardım eden olgun kişi anlamına gelir. *Doğruluk
“İmam Kuşeyri (986-1072) kendi adı ile anı- *Emniyet
lan Kuşeyri Risalesi’ndeki fütüvvet bölümün- *Cömertlik
de, ‘Onlar Rablerine iman etmiş gençler *Tevazu
(fetalar) idiler. Biz onların doğru yolda gitme *Arkadaşlarına nasihat etme, onları
yeteneklerini artırdık’ der, (XVIII; 13) âyeti doğru yola sevketme
ile başlayarak fütüvvetin tariflerini şöyle sıra-
*Affedici olma
lıyor: ‘Fütüvvetin aslı, kişinin başkasının
*Bencil olmama
işinde olması ve onların işini güdüp, gözetme-
*Realizm (uyanıklık)” (Öztürk, 1984: 4)
sidir’ Hadiste: ‘Kul Müslüman kardeşine
Üyelerine fütüvvetnamelerdeki 740 top-
yardım ettikçe Tanrı da ona yardım eder’
lu yaşam kurallarından en az 124’ü öğretilir-
buyurulmuştur. Cüneyd-i Bağdadî: ‘Fütüvvet,
di. Bu kurallardan üçü kapalı; üçü açık diye
Şam’da; dil (fasahat), Irak’ta; doğruluk, Ho-
nitelenerek, altı kural benimsetilirdi.
rasan’dadır’ der ve kulun kendi nefsini baş-
“Kapalı olan üç kural;
kasınınkinden üstün ve değerli görmemesidir,
1- Eline: Hırsızlık, zorbalık ve kötülük
diye tanımlar” (Çağatay, 1981:5)
etmemek için
Fütüvvet Teşkilatı, X. yüzyıldan başla-
2- Diline: Yalan, iftira, koğuculuk, küfür
yarak örgütlenmiştir. İslâmi prensiplere doğ-
ve hakaret yapmamak
rudan bağlı olan Ahîlik Teşkilatı’nın Anado-
3- Beline: Başkalarının namusuna, onu-
lu’da kurulmasında Fütüvvet Teşkilatı’nın
runa dokunmamak
önemi oldukça büyük olmuştur. Fütüvvetçi-
lik, aynı zamanda İslâmiyet’in yayılmasıyla Açık olacak öteki üç şey de:
birlikte Suriye, İran, Irak, Türkistan, 1- Eli açık olacak: Düşkünlere yardım
Semerkant, Endülüs, Kuzey Afrika ve Mısır'- için.
da da esnaf ve sanatkârlar arasında yaygın- 2- Kapısı açık olacak: Konuk ya da bir
laşmıştır. Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten şey istemeye gelenler için.
ve Anadolu'ya yerleştikten sonra fütüvvet an- 3- Sofrası açık olacak: Fakirlere, muh-
layışını tamamen benimsemişlerdir. taçlara yemek yedirmek için.
“Bütün prensiplerini dinin asıl kayna- Ahîler kız çocuklarına da şu üç öğüdü
ğından alan ahîliğin nizamnamelerine, verirler ve benimsetirler:
‘Fütüvvetname’ adı veriliyordu. Ahîliğin 1- İşine dikkatli ol.
esasları, ticaret kuralları bu kitaplarda yazı- 2- Aşına dikkatli ol.
lıydı. Teşkilata girecek olan kimse ilk önce bu 3- Eşine dikkatli ol.” (Çağatay, 1983:
kitaplarda belirtilen dini ve ahlaki normlara 288)
113
Melâhat ÜRKMEZ
XI. yüzyıl sonlarına doğru Anadolu’ya Kardeşi’ olan ustanın dışında aynı meslekle
göçlerin hızlanmasıyla göçebe bir hayattan uğraşan iki kalfayı da yol kardeşliğine seçme-
yerleşik hayata geçiş arttı. Anadolu’daki yerli si lâzımdı. Çırak, Zâviye Reisi’nin izninden
halk sanat, zanaat ve ticaretle uğraşıyordu. sonra bu üç sanatkârın gözetiminde çalışmaya
Gelen Türkler kendi sanatlarını da bu sanat, başlardı” (Ekinci, 1989: 37) Ustası çırağa öğ-
zanaat ve ticarete katarak canlılık kazandırdı- rettiği sanatı helâl etmez, takdim etmez ve
lar. Türk esnaf ve sanatkârları böylece toplum memnuniyetini göstermezse bunlar zâviyeye
ekonomisinde söz sahibi olarak imtiyazlı bir giremezdi.
duruma geçtiler. Ahî Teşkilatları’nda, “Dahililer” ve “Ha-
Diğer yandan Anadolu’ya gelenlerin riciler olmak üzere iki grup üye bulunurdu.
hepsi atlı göçebe topluluklar değildi. XIII. Dahili Grup: yamaklar, çıraklar, kalfa-
yüzyıl başlarında ortaya çıkan Moğol saldırı- lar ve ustalar. -Seçimlerde sadece ustaların oy
ları ve işgalleri yüzünden Türkistan’ın uygar hakkı vardı.
şehirlerinden, Semerkand, Merv, Buhara, Harici Grup: emekliler, güçsüzler, sa-
Taşkent’ten kaçabilen esnaf ve sanatkârların katlar ve hastalar.
da çoğu Anadolu’ya gelip yerleştiler. Ahî birliklerinin “Esnaf Kesesi”, “Esnaf
Bu gelenler yerli esnaf ve sanatkârlara Vakfı”, “Orta Sandığı” denilen yardımlaşma
karşı örgütlenmek zorundaydılar ve Ahî Teş- sandığı ile üyelerin sosyal güvenlikleri sağla-
kilatı’nı kurdular. nır, tefecilerden korunurdu.
“Ahî birliklerinin hazinesi demek olan
ÜYELİK VE TEŞKİLATLANMA
orta sandığında altı kese(torba) bulunurdu.
Ahî Teşkilatı’na üyelikte çeşitli şartlar Bunlardan;
aranır. Bir gencin bu teşkilata kabulüne çok
*Atlas kesede, sandığa ait her türlü ya-
önem verilirdi. Teşkilata girmek isteyen bir zışma evrakı,
gence “tâlip” denirdi. Tâlip, bir aslî azaya
*Yeşil kesede esnafa ait mülklerin tapu
müracaat eder, müracaat ettiği aslî azaya da
ve senetleri,
“matlup” denilirdi. Genç kabul edilmeden ön-
*Örme kesede sandığın nakit paraları,
ce titiz ve uzun bir araştırmaya tâbi tutulurdu.
*Ak kesede her türlü giderlere ait senet-
En küçük bir şüphede üyeliğe kesinlikle kabul
ler ve vesikalarla geçmiş yıllara ait hesap hü-
edilmezdi. Bu kabul edilmeyenler kafirler,
lâsaları,
münafıklar, iftiracılar, falcılar, madrabazlar,
*Kara kesede vadesinde tahsil edilme-
müneccimler, şarap içenler ve işini-mesleğini
miş alacaklara ait senetler ve bunlarla ilgili
kötüye kullananlardı.
diğer evraklar saklanırdı” (Ekinci, 1989: 39)
Ahî Teşkilatı’na girecek kişi araştırmalar
neticesinde kaidelere uyuyorsa, durumu zâvi- YÖNETİM
yede görüşülür, bir törenle üyeliğe kabul edi-
Ahî birliklerinin yönetiminde bir başkan
lirdi. Bu üyeye “çırak” denilir, “Çırağın ‘Ahî
ve beş kişiden oluşan yönetim kurulu bulu-
114
Ahîlik, Konya'da Ahîlik...
nurdu. Başkana aynı zamanda “Esnaf Şeyhi” lenirdi. Dördüncü ve beşinci üye(Ehl-i
denirdi ve teşkilat içinde önemli bir yeri ve Hibre); esnafla idare arasında veya idare ku-
görevi vardı. rulu içinde meydana gelen anlaşmazlıklara
Esnaf Şeyhi: bütün üyeleri koruyan, hakemlik ederlerdi. Esnaf arasında en çok se-
kollayan, gözeten; mesleki, ahlâkî, siyasi ve vilen kişilerdi.
dini liderdi. Kendisine itimat edilir, sayılır se- Yönetim kurulu her ayın birinci ve
vilirdi. Esnaf Şeyhleri geniş yetki ve sorumlu- üçüncü Cuma günleri Esnaf Şeyhi’nin baş-
luğa sahiptiler. Üyelerin meslekî problemleri- kanlığında toplanır, toplantıda Esnaf Şeyhi on
ni halletmek, orta sandığını idare etmek, teş- beş gün içinde yaşanmış olan esnafla ilgili
kilata ait binaların bakım, onarım, kiraya olayları anlatır, on beş gün önce alınmış olan
verme, amaçlarına uygun kullandırma, Esna- kararların uygulanması ve sonuçları hakkında
fın meslek hayatındaki tutum ve davranışları- bilgi verir, gerekli gördüğü hususları görüş-
nı takip etme, usta-kalfa-çırak törenleri dü- meye sunardı.
zenleme, üyeleri toplantıya çağırma, büyük Büyük Meclis: Ahî birliklerinin en yet-
meclis toplantılarına katılma gibi görev ve so- kili organıydı. O yerleşim yerindeki bütün
rumlulukları vardı. Yönetim Kurulu istediği Esnaf Şeyhlerinin toplanmasıyla meydana ge-
zaman Esnaf Şeyhi’nin malî denetimini ve or- lir ve içinde Büyük Meclis’in içinden seçtiği,
ta sandığının kontrolünü yapabilirdi. Esnaf “Ahî Baba Vekili” adında bir başkan bulu-
Şeyhi’nin yaptığı işler büyük meclis tarafın- nurdu.
dan teftiş edilirdi. Buradan da anlaşılıyor ki, “Büyük Meclis’in başlıca görevleri şun-
Ahîlik Teşkilatı’nda işleyiş, Esnaf Şeyhi’nin lardı.
‘ben yaptım oldu’ şeklinde bireysel değil, yö- -Esnaf Şeyhlerinin esnafa karşı olan tu-
neticilerin yönetenler tarafından denetlendiği tum ve davranışlarını takip etmek,
demokratik bir kurum olduğudur. -Esnaf kolları yönetim kurullarının dü-
kişiden oluşan ana karar organıydı. Birinci -Esnaf kolları yönetim kurullarınca veri-
üye; esnafın genel eğitimiyle ilgilenir, onsuz len cezaları incelemek, uygun olanları onay-
toplantı gerçekleşmezdi. İkinci üye (Yiğitba- lamak, uygulamalarını denetlemek,
şı); esnaf arasında rütbelerin tespiti, esnafa -Esnaf yönetim kurullarınca karara bağ-
hammadde dağılımı, esnafın disiplini ve di- lanamayan veya esnaf şeyhleri tarafından
siplin cezalarının uygulanması, ustaların peş- meclise getirilen konuları incelemek, karara
tamal kuşanma törenleri, orta sandığının ida- bağlamak,
resi gibi konularda Esnaf Şeyhi’nin yardımcı- -Esnaf şeyhlerinin yıllık hesaplarını in-
sıydı. Üçüncü üye (İşçibaşı); üretilen ürünle- celemek, uygun olanlarını onaylamak, usul-
rin kontrolü, kalitesiz üretilmiş malların im- süzlük var ise bunlar hakkında gerekli işlemi
hası, kalitenin korunması gibi hususlarla ilgi- yapmak,
115
Melâhat ÜRKMEZ
Esnaf ile ilgili konularda hükümet yetki- ze olsun. Esnaflar dükkanlarını açmayacaklar,
lileriyle temas kurarak problemlerin çözüme işte anahtarlar” (Ekinci, 1989: 47) Buradan
kavuşturulmasını sağlamak, da anlaşılıyor ki Ahî Teşkilatlarının devlet
üzerinde de güç ve etkinliği oldukça ağırlıklı-
-Hükümet tarafından alınan kararların
dır. İnce nüanslarla isteklerinin kabul edil-
esnafın menfaatine olup olmadığını incele-
memesi halinde greve gidebileceklerini dile
mek, esnaf adına hükümet yetkililerinden is-
getirerek bütün çarşı esnafının dükkanlarının
tekte bulunmak,
anahtarını bırakarak nazikçe bir meydan
-Ahî Baba Vekili’nce görüşülüp karara
okuma davranışına girmekte oldukları anlaşı-
bağlanması istenilen konuları karara bağla-
lıyor. Burada Ahîleri güçlü, söz sahibi kılan
mak.” (Ekinci, 1989: 45)
dini ve sosyolojik açıdan haklı olmaları ve ol-
Ahî Baba Vekili lüzum gördüğü taktirde dukça büyük ve önemli bir teşkilata sahip ol-
‘olağanüstü toplantı’ yapar, Büyük Meclis malarıdır. Anahtar bırakma davranışından
üyeleri ile birlikte her meslek kolundan üç us- sonra şikayete konu olan kararın geri alınma-
ta davet edilirdi. Toplantıda alınan kararlar o sına karar verilirse Ahî Baba Vekili anahtarla-
yerin en üst mülki amirine iletilirdi. Devlet rı geri alır, esnaf da işine geri dönerdi. Şika-
yetkilileriyle yapılan görüşmede anlaşma sağ- yet konusunun padişaha iletilmesi ancak kara-
lanamazsa ertesi gün, ‘Memleket Toplantısı’ rın uygulanmasının ertelenmesi gibi bir karar
yapılırdı. Bu toplantıya ustalar, kadı, müftü, alınırsa Ahî Baba Vekili kadıya baş vurur,
ulemâ, eşraf davet edilir, Ahî Baba Vekili bü- kadıdan çıkacak kararın sonucuna göre hare-
yük bir meydanda yapılan bu toplantıda top- ket ederdi.
lantı sebebini, anlaşma sağlamak için yapılan
Ahî Baba’nın yargı yoluna başvurmasına
çalışmaları anlatır ve genel görüşmeye açardı.
bir örnek de, “5 Şevval 1130/ 1Eylül 1718’de
Toplantıda alınan karar kabul edilirse, Ahî Baba el-Hâc Süleyman b. Mustafa ve bir
“Küçüğümüze acıyıp koruyan, büyüğümüze grup debbağ, mahkemeye başvurarak Konya
saygı ve itibar göstermeyenler bizim cemiye- sûru dışında bulunan iki adet kireç ocağının
timize mensup olamazlar” bâbındaki hadis-i kireççilikten bîhaber, ehliyetsiz kimselerin el-
şerif okunur, padişaha itaat ve sadakat belirti- lerine geçtiğinden kireç üretiminin durduğu-
lir ve konunun karara bağlanması için yetkili- nu, bunun sonucunda dericiler ve diğer kirece
lere teklif götürülürdü. İsteğin kabul edilme- ihtiyacı olanların sıkıntıya düştüklerini ve za-
mesi halinde dükkanların kapatılacağı yetkili- rar gördüklerini, kireççilik sanatında mâhir
lere bildirilirdi. “Padişahtan ilâm isteriz. olduğu herkesçe bilinen, Ahmed b. el-Hâc
O’nun emirlerine karşı boynumuz kıldan in- Hasan ve es-Seyyid Ali b. el-Hâc İbrahim adlı
cedir. Ne yolda ferman gelirse ona boyun kişilerin bu işi yürüteceklerini söylemişlerdir.
eğeriz. O vakte kadar kararınızın ertelenmesi- Hâkim Ahî Baba’nın önerdiği kişilerin kireç-
ni rica ediyoruz. Buna razı olmaz, esnaf ve çilik yapması hususunu karar altına alarak
ahaliye acımaz iseniz Allah’ın gazabı üzerini- tescil etmiştir” (Küçükdağ, 2005: 30)
116
Ahîlik, Konya'da Ahîlik...
Ahî Teşkilatı, Anadolu’da XIII. yüzyıl- kadim okuna, Kıssas-ı Enbiya okuna,
dan itibaren yaklaşık 500 yıl, hatta XX. yüz- Menakıb-ı Evliya okuna’ diye geçmektedir”
yıla kadar etkisini devam ettirmiş bir teşkilat- (Çağatay, 1983: 288)
tır, denilebilir. Ahîlik Türk zanaatı, ticaret, Ahîlik Teşkilatı, günümüzdeki esnaf ve
sosyal, ekonomik, ahlaki, eğitim, askeri ve si- sanatkar kooperatiflerinin, sosyal güvenlik
yasal alanlarda oldukça etkili olurken, kur- kuruluşlarının, sendikaların bütün bunların da
dukları medrese, mescit ve zâviyelerle top- ötesinde iş ahlakının temellerini o zamanlarda
lumda önemli bir yere sahip olmuştur. atan, şekillendiren bir teşkilat olarak önemli
“Ahî Teşkilâtı aynı zamanda bir eğitim işlevler görmüştür.
ve öğretim ocağıdır. Bu durumda sadece Anadolu'da XIII. yüzyılın başlarında,
san’atkâr yetiştirmek eğitim ve öğretim sür- Anadolu Selçuklular döneminden itibaren
dürülemez. Aynı zamanda mal üretmek ve Kayseri, Konya, Kırşehir, Sivas, Tokat, Niğ-
topluma hizmet sunmanın usul ve erkânı da de, Aksaray, Beyşehir, Akşehir,
ta’lim edilir.” (Bayram, 1995: 56) Larende(Karaman), Ereğli gibi merkezlerde
Ahîler, eğitim faaliyetlerini İslâm dini- esnaf birlikleri olarak teşekkül etmiş, faaliyet
nin esaslarına göre düzenlemişlerdi. Hiç öl- göstermişlerdir.
meyecekmiş gibi bu dünya için; yarın öle-
cekmiş gibi âhiret için çalışılmasını emreden AHÎLİĞİN AMACI
İslâm dininde eğitimin gâye itibarıyle özellik- Ahîlik Teşkilatı’nın kuruluş amacı, zen-
lerini şöyle sıralayabiliriz; gin ile fakir, üretici ile tüketici, halk ile dev-
a- Ferde kendini tanıma yolunu göster- let, emek ile sermaye arasında düzgün ve sağ-
mek lıklı ilişkiler kurmak, sosyal adaleti sağlamak-
b- İnsanın fıtratını korumak tı. Bununla birlikte o yüzyılda önemli bir so-
117
Melâhat ÜRKMEZ
toplumda belli bir zümrenin, üst tabakanın yaşantının düzene girmesini istiyorlardı. O sı-
hüküm sürmesine değil, toplumun orta taba- rada eğlenceye düşkün, dirayetsiz ve becerik-
kasının, genelinin kalkınmasına öncelik veren siz olarak tarihe geçen II.Keyhüsrev (1236-
bir teşkilatlanma olmuştur. 1246) Selçuklu sultanıydı. Türkler, Anado-
Ahîlik dört temel alanda işlevini yerine lu’ya birlikte geldikleri Baba İshak Horasanî
getirmiştir: başkanlığında ayaklandılar.
1-Ahlâki
2-Ekonomik Diğer yandan Anadolu’ya gelen bu es-
3-Sosyal naf, sanatkâr ve tüccar Türklerin yerli esnaf,
4-Siyasi ve Askeri sanatkar ve tüccarlar karşısında tutunabilme-
leri ve onlarla rekabet edebilmeleri, kaliteli
AHÎLİĞİN KURULUŞU
mal üretip pazarlayabilmeleri için bir teşkilat
Orta Asya’dan göç eden Türklerin ikinci
kurarak dayanışmayı sağlamaları gerekiyor-
anayurdu Anadolu olmuştur. Büyük Selçuklu-
du. Bilimsel kesinliği olmamakla beraber deri
lar 1040 yılından sonra İran’ı ele geçirip şim-
işçilerinin ve ahiliğin önderi, üstadı olarak bi-
diki adı Tahran olan Rey şehrini kendilerine
linen Ahî Evran(?-1261)’ın da Anadolu’ya
başkent yapmışlardır. Türklerin bir kısmı
gelenlerin arasında olduğu ve ahiliğin kurucu-
İran’da kalıp bir kısmı 1071 yılında Bizanslı-
su olduğu kaydedilir. Onun hakkında Neşet
larla yapılan savaşı kazandıktan sonra Anado-
Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik adlı
lu’nun içlerine doğru yürümeye başlamışlar-
kitabında Ahi Evran hakkında, “Kişiliği üze-
dır. Bu durum sürüp giderken, Çin’in kuzey
rinde ‘gerçek mi, hayali mi?’ diye tartışmala-
ve kuzey batısında ortaya çıkan, dünya siyasi
rın yapıldığı Ahî Evran’ın hayatı ve kişiliği
haritasını değiştiren Timuçin (Cengiz Han
tarih boyunca karanlıkta kalmıştır. Kırşe-
1155-1227) idaresindeki Moğollar önce Çin
hir’de kendi adını taşıyan mahalledeki Ahî
İmparatorluğu’nu ortadan kaldırıp batıya yö-
Evran Camii’ne bitişik olan türbesinde yattığı
neldi. Türkistan ve Horasan bölgesine hâkim
bilinen Ahî Evran Şeyh Nasirüddin
olan Harizmşahlara saldırdı. O zamanın en
Mahmud’un 200 seneye varan zaman farkı
uygar şehirlerinden olan Semerkand, Buhara,
içinde yaşadığı devir dahi saptanamamıştır”
Taşkent gibi gelişmiş şehirleri kılıçtan geçi-
(Çağatay, 1981: 57) der.
rip, yerle bir etti. Bu saldırılardan kaçanların
bir kısmı Selçukluların hâkimiyetinde olan Ahmet Yaşar Ocak da, Ahî Evran konu-
İran’da temelli ya da geçici olarak kalırken sunda bilimsel fikirler ortaya koyan, Fuat
diğerleri Anadolu’ya geldiler. Bu gelenlerin Köprülü ve Gölpınarlı gibi araştırmacıların
büyük bir kısmı esnaf ve sanatkârdı. Zira bu Ahîliğin kurucusunun Ahî Evran olmadığını
göç olayından sonra İran ve Anadolu’da sanat belirttiklerini kaydederek, onlara katılır ve
ve zanaatta canlanma olması gelenlerin esnaf Ahî Evran’ın Ahîliğin pîri olduğuna ilişkin
ve sanatkâr olmasının bir teyididir. genel bilginin bir iddiadan öte gitmediğini, ta-
Anadolu’ya gelen bu Türkler halkın ve rihi gerçeklerle ilgisi olmadığını öne sürer. O,
118
Ahîlik, Konya'da Ahîlik...
“Ahî Evran’ı bu kurumun kurucusu olmaktan Ahîlik zamanla köylere kadar yayıldı.
çok 13. yüzyıl Anadolu’sunda debbağların re- Gençleri boş gezmekten ve çeşitli kötü akım-
isi olarak Anadolu Ahiliği’ni belki yeniden lardan korudu. Ahî kuruluşları ayrıca devletin
sağlam bir teşkilâta kavuşturan bir şahsiyet ihtiyacı olan askeri güce katkı sağlamak için
olarak kabul etmek bizce vâkıaya daha uygun gençleri orduya katılmaya hazır hale getirdi.
düşecektir.”.(Ocak, 1996: 184). Ahîlik teşkilatı. esnaf ve sanatkarlık ala-
rulamamıştır. Anakronik hatalarla maluldür. kalbi bağlar kurup sağlam ahlâki ve mesleki
Ahî Evran’ın ne zaman ve hangi isim altında temellere oturttu. “Bir Ahî işyerinde belirle-
bilindiği kesinleşmemiştir. Fakat yine de nen kaidelere tam riayet sağlamak için o işye-
onun, Ahîliğin bir tür kurucusu veya en azın- rinde san’at öğrenmeye talip olan çırak, ya-
dan önemli önderlerinden birisi olduğu söyle- mak ve kalfalar, başlarındaki ustaya bir mü-
nebilir. Tam tersini iddia eden bazı araştırma- ridin şeyhe intisap etmesi gibi intisap etmek
119
Melâhat ÜRKMEZ
yanışmaları Ortak Sandığı’yla kurulmuştur. İş maya gidilmiş, ikinci sura doğru her esnaf
alanı, üretim, insanın aynası haline getirilmiş- grubu için ayrı ayrı çarşılar kurulmuş,
tir” (Öztürk, 1984: 5) Debbağhâne surun dışına taşınmıştır. Kon-
ya’da bir esnaf teşkilâtı olan Ahîlik Teşkila-
KONYA’DA AHÎ TEŞKİLÂTI’NIN KU- tı’nın kurulması şehirdeki bu fiziki değişimle
RULUŞU paralellik göstermiştir.
“Dönemin kaynaklarında Ahîlerin ve Alâeddin Keykubât, Konya’da faaliyet-
Ahî reislerinin 1205’ten önce Konya’da bu- lerini sürdürmeleri için Ahîlere tekkeler tahsis
lunduğuna dair kayıtlara rastlanmaktadır. etmiştir. Ahî Evran’ın XIII. yüzyıl başlarında
Ahî Evran 1200’lerin başında henüz emekle- Konya’ya gelip Ahî Teşkilâtı’nın başına geç-
me aşamasındaki Konya Ahî örgütünü, yeni tiği, sur dışına yapılan ve İç Debbağhâne adı
kurallara bağlayarak sağlam temellere verilen yerde kendisine ait dükkânda debbağ-
oturtmuş, açtığı Ahî zaviyelerini de bu teşkila- lık yaptığı nakledilir.
tın merkezi yapmıştır.” (Küçükdağ, 2005: 5) Ahî Teşkilâtı’nda esnaf tarafından se-
Anadolu’ya gelen mutasavvuflar, hemen çimle işbaşına Ahî Baba adı verilen şeyh geti-
hemen her tarafa dağılmışlar, görüş ve inanç- rilirdi. Konya’da bu gelenek XIX. yüzyıl orta-
larını yaymışlar, Türk insanının Müslüman larına kadar devam etmiştir. Konya’daki Ahî
kimliği kazanmasında büyük rol oynamışlar- Evran Zâviyesi’ni Ahî Baba’nın yaptırdığı
dır. Elbette başkent Konya bunların en önemli tahmin edilmektedir.
faaliyet alanı olmuştur. “XII. yüzyılın ikinci Selçuklular zamanında fütüvvet örnek
yarısında çarşı-pazar örgütlenmesini, vakfi- alınarak, tasavvuf kurallarına uygun şekilde
yelerde imâlat ve ticaretle ilgili bazı yapılara organize edilen aynı zamanda ticaretle uğra-
dair verilen bilgilerden hareketle Anadolu şan ahîler bu yolla büyük mal ve para kazan-
Selçuklu başkenti Konya’da ana hatlarıyla mışlar, Ahîlik Teşkilatı, Osmanlı’nın kurulu-
tespit etmek mümkün olmaktadır. 1202 tarihli şunda da büyük rol oynamıştır.
Şemseddin Altun Aba vakfiyesine göre Kon-
ZÂVİYE EVLERİ
ya’da bulunan Roma ve Bizans dönemi kale-
sinin dışında, İplikçi Camii’nin kıble tarafın- Ahîler teşkilatlandıkça ülkenin dört bir
daki Altun Aba Medresesi’nin bitişiğindeki yanına, köylere, dağ başlarına kadar yayılan
bir han ile çevresinde dükkânlar; yine aynı zâviye evleri örgütü kurdular. Orta Asya’dan
kalenin dışında Eski Pazar, Yeni Pazar ve Al- Anadolu’ya yüzyıllarca süren göçlerle gelen
lâme Pazarı’nda çok sayıda dükkân bulunu- Türklere her türlü sıkıntılarında kucak açarak
yordu. Debbağhâne de İç Kale’nin kuzeydoğu kurdukları bu zâviye evlerinde konuk ettiler.
yönünde bir tarafı Hatuniye toprağı olan Hemen hemen her Anadolu köyüne ku-
Meydanî Mahallesi’nin kenarında yer alıyor- rulan ve yakın zamana kadar işlevi süren bu
du” (Küçükdağ, 2005: 1) 1221’de ikinci su- konuk evlerinde odanın bir köşesinde yüklük
run inşasıyla çarşı-pazarda ileri bir yapılan- denilen bir yer bulunur. Burada beş-on kişiye
120
Ahîlik, Konya'da Ahîlik...
yetecek kadar yatak-yorgan-yastık olur, kile- netim işlerini üstlenir, o sebepten davranış ve
rinde odun, su, su kabı, yiyecek, içecek pişir- hareketleri, buyruklarındaki protokol kuralları
me kapları bulunurdu. hükümdarlarınki gibi olurdu.
Zâviye evlerini başkan yaptırır, burayı Berberî gezgin İbn-i Battuta’nın Anado-
halı, kilimle döşer, kandiller astırırdı. Ancak lu’daki Ahi teşkilatı hakkında verdiği bilgiler
akşam üzeri olunca o zaviyeye bağlı esnaf ve bu konuda yeterince doyurucu malumat ver-
sanatkârlar zaviyeye gelerek o günkü kazanç- mektedir. Hatta Kırım Hanlığı’na kadar gitti-
larının bir miktarını başkana getirir bu para ile ğini, Anadolu’da gördüğü ahî zaviyelerinden
yiyecek ve gerekli ihtiyaçlar temin edilirdi. oralarda da mevcut olduğunu aktarır.
Akşamları yemekten sonra bu zâviyeler- “Tasavvuf tarikatlarında tarikat men-
de dini ve ahlâki kitaplar okunur, sohbetler suplarının; pirlerin, mürşitlerin, derviş ve
yapılır, semâ, raks edilirdi. muhiplerin içinde barındıkları, hizmet sun-
Kurdukları zâviye evlerini konuk evi, dukları, ayin icra ettikleri tapım ve tören ev-
toplantı yeri olarak kullanmaktan başka bura- lerine tekke (Tekye) veya dergâh denir. Tek-
lara çırak-kalfa -ustalardan başka, müderris- kelerin küçüklerine zaviye büyüklerine ise
ler, vaizler, kadılar, hatipler ve o bölgenin âsitâne veya hânkah (hanekah) denir. Selçuk-
önemli kişileri de devam ederlerdi. Ahîliğe lu ve Osmanlı döneminde genellikle yol üzer-
kabul edilme şartı cömertlik, yardımseverlik, lerinde kurulan ve vakıf niteliğini taşıyan;
temiz ahlaklılık, iyilikseverlik olduğu için büyük çiftliklere, bağ, bahçe ve arazilere sa-
müdâvimleri temiz ve saygın kişilerdi. Dola- hip tekke veya zaviyelerde, sadece tarikat
yısıyla ahîler arasından valiler, komutanlar, mensuplarına değil, gelip geçen yolculara da
tabipler, kadılar, müderrisler yetişiyor, bu bedava konaklama ve barınma imkanı sağla-
yüksek sıradaki kişilerin çoğu han, hamam, nırdı” (Gülçiçek, 2000: 1)
medrese, zâviye yaptırıp bakımları için bura-
lara zengin vakıflar bağlıyorlardı.
KONYA’DA İLK ZÂVİYE EVLERİ
“Ülkenin zengin ve saygılı kişileri olan Anadolu’da ilk zâviye evlerinden dört
ilk ahilik kurucuları, bütün güçlerini ve çaba- adedi Konya’da kurulmuştur. Hânkah-ı Ziya,
larını, ülkenin türlü sanat erbabını bir örgüt Hankâh-ı Lâlâ, Ahî Gühertaş Tekkesi,
etrafında toplayıp onları zaviyelere bağlaya- Mes’ud b. Şerefhan Hankâhı. Teşkilatlanma-
rak mânevî ve ahlâki yönden yüceltmek iste- larını kısa sürede tamamladıktan sonra muta-
mişler, bunda da çok başarılı olmuşlardır” savvıf ve sanat ehlinin örgütlenme yeri olarak
(Çağayay, 1981: 102) ve Ahîlerin belli bir merkezde toplanmasını
Ahî Babası, esnaf ve sanatkârlar tarafın- gerçekleştirmek amacıyla Ahî Baba’nın yap-
dan seçimle seçilirdi. Ahî Babası’nın bütün tırdığı zâviyeler kullanılmıştır. Bu durum
başkanlar ayrıca sultan ya da emirin bulun- Osmanlı’nın son zamanlarına kadar sürmüş-
121
Melâhat ÜRKMEZ
“Osmanlı döneminde Konya Ahî zaviye- zâviyelerin en büyüğü idi. Buraya inen misa-
lerinden olduğu bilinen Selçuklu yapısı firlere diğer zaviyelerden daha çok ikram edi-
Mes’ud b. Şerefşah Hânkahı’nın ‘Hânkah-ı liyordu” (Küçükdağ, 2005: 46)
Şeref Mes’ud’ adıyla hizmet vermeye devam Konya’da bulunan diğer Ahî zâviyele-
ettiği belgelerden anlaşılmaktadır” bilgisini rinden birisi de Mes’ud b. Şerefşah
veren Küçükdağ, bu bilgiye rağmen buranın o Hânkahıdır (Vakf-ı Ahî). Bu hânkah Osman-
zaman bir Ahî Zâviyesi olduğuna dair bir bel- lılar zamanında Hânkah-ı Şeref Mes’ûd adıyla
geye rastlanmadığını, XVIII. yüzyıl başların- hizmet vermeye devam etmiştir. “Konya
da “Şeref Mes’ud Buk’ası” denildiğinden do- Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti iken
layı buranın medrese olarak kullanıldığını başta debbağlık olmak üzere ülkenin san’at
kaydetmekte, Konya’da bir Ahî Tarîk/ Ahî ve ticaretinin nabzını tutan bir şehirdi. Eyalet
Tarîk Nurullah Merkadi Zâviyesi, bir diğeri merkezi olarak Osmanlılar’da diğer meslek
de Ahî Evran Zâviyesi olmak üzere iki zavi- dallarına göre, debbağlığın Konya’da olduk-
yenin bulunduğunu belirtmektedir. Daha ön- ça geliştiği bilinmektedir. Büyük bir iş potan-
celeri esnafların tümünü içine alan Ahîliğin, siyeline sahip olan debbağ esnafının Kon-
Osmanlı döneminde sadece debbağları temsil ya’da Selçuklular’daki gibi Osmanlılar’da da
eder duruma geldiğini eklemekte, diğer esnaf, bir çok Ahî zaviyesinin bulunması gerekir.
sanatkâr ve ticaret erbabının ayrı çatılar altın- Ahî Evran/Debbağhâne Zâviyesi’nden başka,
da toplanma yönüne gittiklerini aktarmakta- Konya’da tespit edilebilen Ahî zaviyelerinden
dır. Küçükdağ, bu durumda Ahî Tarîk / Ahî biri de Ahî Tarîk/Ahî Tarîk Nurullah Merkadi
Tarîk Nurullah Merkadi Zâviyesinin debbağ- Zâviyesi’dir” (Küçükdağ, 2005: 7)
larla ilgisinin olmayabileceği tahminini yü- İbn-i Battuta’nın da bahsettiği gibi XIII.
rütmektedir. Ona göre yakın tarihimize kadar, yüzyılda Konya’da bir esnaf örgütü hüviyeti
“İsmet Paşa İlkokulu’nun bulunduğu yerde kazanan ve zâviye evleriyle de kurumlaşan
iken 1930’lu yıllarda ortadan kaldırılan ker- Ahîlik örgütü, XIX. yüzyılın ortalarına kadar
piç ve kara dam örtülü Ahî Evran / varlığını sürdürmüştür. Yukarda da bahsetti-
Debbağhâne Zâviyesi geniş bir avlu içinde ğimiz gibi zâviye evlerini o şehrin Ahî Ba-
bulunuyordu. 1925’te tekke ve zâviyelerin ka- ba’sının yaptırması âdettendi.
patılmasına kadar debbağlar tarafından kul- “Konya’daki Ahî Evran Zâviyesi’ni de
lanılmıştır. Banisi bilinmeyen zâviye, muhte- Ahî Baba’nın inşa ettirdiği tahmin edilmekte-
melen XVII. yüzyıl başlarında inşa edilmiş- dir. Ahî Baba’nın zaviyeye vakıflar tahsis et-
tir.” (Küçükdağ, 2005: 35-36) tiğine dair belge bulunmamaktadır. Bununla
“İbn-i Battuta, 1333’te Konya’ya uğra- birlikte 1097H/1687 M tarihli Konya Ahî
dığında Ahîlerden olan Konya Kadısı İbn Evran Zâviyesi vakfiyesinde şahitler arasında
Kalemşâh’ın zâviyesinde kalmış ve ağırlan- Ahî Baba es-Seyyid Mehmed Çelebi b. el-Hâc
mıştır. Seyyah’ın anlattıkları doğru ise İbn Yusuf’un bulunması, zâviye’ye vakıf sağlan-
Kalemşâh Zâviyesi, Konya’da hizmet veren masında Ahî Baba’nın etkili olduğu söylene-
122
Ahîlik, Konya'da Ahîlik...
bilir. Çoğu zaman zâviye’nin vakıf ruyor, yol, köprü gibi halkın ihtiyaçlarını kar-
mütevelliğini de Ahî Baba yürütüyordu. şılıyorlardı. Ahîlik Teşkilatı, günümüzdeki
1093H/1682 M tarihli bir belgeye göre Konya esnaf ve sanatkar kooperatiflerinin, sosyal
Ahî Evran Zâviyesi’nin mütevelliğine Ahî Ba- güvenlik kuruluşlarının, sendikaların, belki de
ba el-Hâc Süleyman b. Abdi Beşe getirilmiş- bütün bunların ötesinde iş ahlakının temelle-
tir. Bütün bu örnekler, Ahî baba olarak seçi- rini atan ve şekillendiren bir teşkilat olarak
len kişinin debbağlar hirfetine âit zâviyede mazide önemli işlevler görmüştür.
hizmet etme geleneğini devam ettirdiğini gös-
termektedir.” (Küçükdağ, 2005: 29-30) KAYNAKÇA
BAYRAM, Mikail, 1995: Ahî evren Tasavvu-
SONUÇ fî Düşüncenin Esasları, Ankara: Türkiye
Ahîler yüzyıllar önce toplumların ortak Diyanet Vakfı Yayınları.
değerlerini koruması ve birlik beraberliklerini ÇAĞATAY, Neşet, (1981) : Bir Türk Kuru-
devam ettirmesi halinde varlıklarını sürdüre- mu Olan Ahîlik, Konya; Selçuk Üniversi-
bileceklerinin farkına varmışlardı. Dolayısıyla tesi Yayınları.
toplumu birbirine bağlayan önemli bağların _________(1983): Makaleler ve İncelemeler,
ortak değerler olduğu üzerinde durarak kural- Konya; Selçuk Üniversitesi Yayınları.
larını buna göre koymuşlardı. EKİNCİ, Yusuf, 1989: Ahîlik, Ankara; Sis-
Türklerin Anadolu’da bin yıldan fazla tem Ofset.
bir zamandır varlığını korumasındaki sırlar- KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, 2005: Türk Tasavvuf
dan biri de Ahîlik anlayış ve prensiplerine Araştırmaları, Konya: Çizgi Kitabevi.
uymak ve saygı duymakla gerçekleşmiştir. OCAK, Ahmet Yaşar, 1996: Türk Sufîliğine
Bakışlar, İstanbul; İletişim Yayınları.
Prensiplere riayet etmek ise, teşkilatın her bir
İnternet Kaynakları:
ferdine ayrıcalık göstermeden eşit davranıl-
ÖZTÜRK, Nurettin, 1984; “Ahîlik Teşkilatı
masından, hak ve adaletin ölçü kabul edilme-
ve Günümüz Ekonomisi, Çalışma Hayatı
sinden, herkesin hak ettiğinden ne fazlasını ne
ve İş Ahlakı Açısından Değerlendirilme-
eksiğini almasından ileri gelmiştir.
si”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilim-
Ahîlikte asıl amaç bütün toplumun kal- ler Enstitüsü Dergisi, sy. VII, (Aralık
kınması, orta tabakanın oranca yüksek olduğu 2002), s. 43-56,. Web sayfası için ayrıca
bir düzenin kurulması, hak ve adaletin tesisi, bk.http://sbe.dumlupinar.edu.tr/7/43.pdf (24.02.2013).
123
124
İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...
125
Nadir BAŞTÜRK
dolu gezisinin her safhasında Ahilere rastla- of their guests. Ibn Battûta comes across Ahi
mış ve onlardan övgüyle bahsetmiştir. people at every stage of his Anatolian trip
Bu çalışmamızda; Seyahatnâmesinden and praises them.
yola çıkarak, onun Anadolu’daki sosyal- This study aims to investigate the
kültürel yapının yanı sıra siyasi ve idari yapı- political and administrative structure as well
yı, özellikle de Ahi Teşkilatı’nı, İbn as socio-cultural structure in Anatolia,
Battûta’nın gözlemleriyle irdelemeye çalışa- especially Ahi Community, based on the
cağız. travelogue of Ibn Battûta.
Anahtar Kelimeler: İbn Battûta Seya- Keywords: Travelogue of Ibn Battûta
hatnâmesi ve Ahi Teşkilatı and Ahi Community
ABSTRACT GİRİŞ
Ibn Battûta who is the most important Doğum yeri Kuzey Afrika’dan başlaya-
traveler of the 13th century (1304-1369) was rak; İspanya’dan, Hindistan’a ve Çin’e kadar
just 22 years old when he set out from birçok ülkeyi gezen İbn Battûta, Ortaçağın en
Tangier with the intention of pilgrimage. He büyük seyyahı ve Rihletü İbn Battûta isimli
decided to go on his Near East trip by seyahatnâmenin sahibidir. Seyyahın uzun adı;
adopting the principle “not to exceed two Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b.
times in a way” and set forth with the idea of Muhammed b. İbrahim et-Tancî’dir. Ama
visiting as much places as possible and seyyah, İbn Battûta ismiyle meşhur olmuştur.
recognition of new countries and people. 17 Recep 703’te Fas’ın Tanca şehrinde doğan
Battûta’s travel in Anatolia (1332), which he İbn Battûta’nın ailesi Berberi Levâte kabilesi-
started in Antalya and ended in Sinop, sheds ne mensup olup, Berka’dan buraya göç etmiş
light on the political, social, cultural, and ve onun seyahatnâmesinde yer alan, “Kaza ve
economic life of Anatolia until the first half of meşihat benim ve atalarımın mesleğidir”
the 14th century. Especially, Ahi cümlesinden anlaşıldığına göre çok kadı ve
Organization which Ibn Battûta described as şeyhülislam yetiştirmiştir. Nitekim kendisi de
“a unique society in the world”, aroused çeşitli yerlerde kadılık yapmış ve Tâmesna
amazement for him. He mentioned that Ahi kadısı iken ölmüştür. Seyahatnâmeden anla-
Community, a kind of community composed of şıldığına göre, o, Mağrip Ebu Said el-Merini
young people living in the same places as döneminde, 13 Haziran 1325’de Tanca’dan
Turkomans, shows tight solidarity with each hac niyetiyle yola çıkıp ve Yakındoğu seya-
other and that each has a highly respectable hatine başlamaktadır (Aykut, 1999: 361; Şe-
job. Besides, Battûta suggests that Ahi people ker, 1993: 9).
pay close attention to the foreigners who visit Seyahat-nâme-i İbn Battûta veya Rıhle
their countries, provide them with food and olarak da bilinen seyyahın notları, Tuhfetu’n
beverages, and do their best to meet the needs nuzzâr fî garâibî’l-emsar ve ‘acâ’ibi’l-esfâr
126
İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...
adıyla, Sultan Ebu İnan’ın arzusu üzere İbn sonra Anadolu’da Ahilik Teşkilatı’nın nasıl
Cüvey el-Kelbî tarafından, 756/1355 yılında kurulduğu konusunda kısa bilgiler verilecek-
kaleme alınmıştır (Şeker, 1993: 9; İbn tir. Son olarak İbn Battûta Seyahatnâme-
Battûta, 2004: 28). Seyahatnâmenin dili ge- si’nden yola çıkarak İbn Battûta’nın Anadolu
nelde sadedir. Ama yine de üç farklı anlatım seyahatine, ve Ahilik Teşkilatı’na dair göz-
yoluna gidilmiştir. Esere canlılık veren kısa lemlerine yer verilmeye çalışılacaktır.
cümleler ve yalın tasvirler, İbn Battûta’nın
kaleminden çıkmış olmalıdır. İbn Battûta, ba- 1-AHILIK TEŞKILATI
zı araştırmacılara göre klasik eğitimden geç- Ahilik, XIII. yüzyıldan XX. yüzyıla ka-
mesine rağmen halktan biridir ve bazen kaba dar Anadolu’daki esnaf ve sanatkâr birlikleri-
tasvirlerde de bulunmuştur. Diğer bir unsur, ne verilen addır. Arapça bir kelime olan Ahi-
Battûta’nın kâtibi İbn Cüvey’in etkisidir. Kâ- lik, sözlük anlamı olarak kardeşim demektir.
tibin arada bir yaptığı açıklamalar ya man- Yüzyıllarca Anadolu’da ve Arap-İslam âle-
zumdur, ya da ilgili beldenin hatırlattığı bir minde “fütüvve” şeklinde eski Arapça adıyla
detaydır. Yani, İbn Battûta’nın verdiği bilgile- anılırken, Selçuklu Devrinden itibaren Ana-
ri düzeltir. Ayrıntıları asla atlamayan Battûta, dolu’da adeta başka bir niteliğe bürünerek ve
eserinde en fazla insan unsuruna yer veren bir Müslüman Türk kuruluşuna dönüşerek o
seyyahtır. Hindistan’da iken haydutlar tara- zamana kadar bilinen adının yerine “Ahi”
fından soyulması ve bir defasında da gemisi- şeklindeki başka bir Arapça kelimeyle anıl-
nin batması nedeniyle bilgileri kaybetmiştir. mıştır (Çağatay, 1989: 44). Konuyu inceleyen
Şu an ki mevcut eser ise, onun hafızasında ka- oryantalistler de, Ahiliğin kökenini, doğuda,
lan olayları, memleketine döndükten sonra özellikle XI. yüzyılda Müslüman Araplar ara-
kâtip İbn Cüzeyy el-Kelbi’ye aktarması ve sında başlayan ve gelişen Fütüvvet hareketine
İbn Cüzeyy’in bazen ihtisar edip bazen küçük dayandırırlar. Lâkin Ahiliğin, Fütüvvetten
ilavelerde bulunmasıyla meydana gelmiştir. daha farklı ve Anadolu Türklerinin yeni bir
Eser, çeşitli toplumların sosyal, kültürel, eko- kalıba soktuğu apayrı bir kuruluş olduğu so-
nomik ve ticari özellikleri hakkında bilgiler nucuna varırlar (Şimşek, 2002: 17).
vermektedir. İnsan unsuruna verdiği önemden “Fetâ” sözlükte genç, yiğit, cömert;
dolayı, önemli antropologlar tarafından ilk “Fütüvvet” kelimesi ise gençlik, kahraman-
antropolog olarak da anılmaktadır (Aykut, lık, cömertlik anlamına gelir. Tasavvuf kay-
1999: 363; İbn Battûta, 2004: 28). Özelikle naklarında, VIII. yüzyıldan itibaren sûfîlerin,
de Anadolu seyahati sırasında, hem toplumsal fütüvvet kelimesini tasavvufî bir terin olarak
hem de iktisadi bir teşkilat olan Ahi Teşkila- kullanmaya başladıkları kaydedilir (Ocak,
tı’na geniş yer vermesi eseri Türk toplumu 1998, 259). “Ahi” kelimesi ise, görünüşte
için önemli kılmaktadır. Arapça kardeş manasına gelen “Ah” kelime-
Bu çalışmada önce Ahilik Teşkilatı’ndan sinin, nispet eki olan “ya” ile kullanışından
ve bu teşkilatın temellerinden bahsedilecek ibarettir. Anadolu’da bu kelime Fars kültürü-
nün etkisiyle Farsça çoğul eki elif-nun’un ek-
127
Nadir BAŞTÜRK
lenmesiyle “Ahiyan” (Ahiler) şeklinde de yürüttükleri bir toplum düzeni olmuş fakat
kullanılmıştır (Çağatay, 1989: 1; Bayram, mistik manada bir tarikat olmaktan
1999: 3). Esasında, “Ahi” teriminin tam ola- uzaklaşarak sosyal, kültürel ve iktisadi bir
rak nereden kaynaklandığı üzerinde tam bir teşkilat haline dönüşmüştür (Soykut, 1972:
görüş birliğine varılmış değildir. Yani Arapça 83).
kardeşim manasına gelen “Ahi” kelimesinden
mi, yoksa Orta Asya Türklerinin kullandığı 2-ANADOLU’DA AHI TEŞKILATI’NIN
KURULUŞU
kardeşim anlamına gelen “Aki” kelimesinden
mi geldiği tarıtışılmıştır. Fakat kelimenin Türklerin, Orta Asya’dan Moğol Baskısı
kaynağı ne olursa olsun, her iki görüşe göre ile Anadolu’ya kitleler halinde göçleri XI.
Ahilik kardeşlik demektir (Şimşek, 2002: yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayıp,
18). Terim anlam olarak Ahilik, belli bir dev- XIII. yüzyıla kadar sürer. Moğolların bu bas-
rede esnaf ve sanatkârlar birliğini ifade eder. kısı, Anadolu gibi muazzam bir kıtanın İslam-
Örgüt olarak, XIII. yüzyılın ilk yarısından laşması ve Türkleşmesi açısından tarihî bir
başlayarak XX. yüzyılın başlarına kadar Ana- önem taşımaktadır (Özdemir, 2011, 313). Bu
dolu şehir, kasaba ve hatta köylerindeki esnaf göç hareketiyle esnaf, tüccar ve sanatkârların
ve sanatkâr kuruluşlarının eleman yetiştirme, çoğu parça parça Anadolu’ya gelmiştir. Bu
işleyiş ve kontrollerini düzenleyen bir kurum esnaf ve sanatkâr zümresi Anadolu’nun sos-
olarak tanımlanabilir (Çağatay, 1989: 1). yal ve ekonomik yapısına etki ederek, o za-
Bu teşkilat; Anadolu’nun sosyal, siyasi, mana kadar göçebe yaşayan Türkmenlerin şe-
etkisi ile İslâm Dünyası’nın başka olay Anadolu’da sanat ve ticaretin canlılık
istikamette gelişme göstererek tekemmül dört köşesini süsleyen han, hamam, kervansa-
etmiş, bir esnaf ve sanatkârlar teşkilatı haline ray, tekke ve zaviyelerin çoğunun XIII. yüz-
dönüşmüştür (Bayram, 1999: 5). Elbette arada yılda inşa edilmiş olması bunun en açık gös-
128
İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...
129
Nadir BAŞTÜRK
Battûta’ya göre Ahiler, şehirlerine gelen ağırlayacak gücü yoktur; onu zor durumda
yabancıları misafir etme, onlarla ilgilenme, bırakmak istemiyoruz!” der. Bunun üzerine
yiyeceklerini ve konaklayacakları yeri şeyh güler şu cevabı verir: “Bu adam, Ahi yi-
haydutlara katılanları temizleme gibi biri. Zanaatkârlar arasında aşağı yukarı iki
konularda dünyada eşine rastlanmaz işlevler yüz adamı var. Onlar kendisini önderliğe seç-
üstlenmektedirler (İbn Battûta, 2004: 404). tiler, bir tekke yaptırdılar. Şimdi gündüz ka-
İbn Battûta’nın Alanya’ya çıktıktan sonra ha- zandıklarını geceleyin orada harcıyorlar.”
reket güzergâhına bağlı kalarak sırayla gezdi- der (İbn Battûta, 2004: 404-405) .
130
İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...
bıçak asan, başlarını altta yün bir takke, onun şılaşanlar Ahi Sinan’ın adamları, sonradan
üzerinde de bir arşın uzunluğunda iki parmak onları durduranlar ise, Ahi Tilman’ın gençle-
genişliğinde uzun serpuşlarla örten bir grup riymiş. Her iki taraf da bizim kendi yanların-
delikanlı ile karşılaşır. Meclisin tam ortasında da konuk olmamızı istiyorlar, bu yüzden çeki-
misafirlere ayrılmış bir yer bulunmaktadır. şiyorlarmış.” der. Gösterdikleri yüksek misa-
Misafirlere çeşit çeşit yemek, meyve sunulur. firperverliğe İbn Battûta çok şaşırır. Sonunda
Ahi gençleri yemekten sonra türkü söyleme- işi kur’a çekmek suretiyle hallederler ve barı-
ye, raks etmeye başlarlar. Gençlerin güzel şırlar. Kim kazanırsa önce o tarafın tekkesine
davranışları ve ikramları İbn Battûta’yı şaşır- konuk olunmasına karar verilir. Kur’a, Ahi
tır. Gecenin bitiminde İbn Battûta ve kâtibi Sinan’ın takımına düşer.
onları tekkelerinde bırakıp ayrılırlar (İbn Ahi Sinan, bunu haber alınca kendi yol-
Battûta, 2004: 405). daşlarından bir grupla İbn Battûta’yı karşılar.
Antalya’dan Eğirdir’e geçen İbn Beraberce onun tekkesine giderler. Hemen
Battûta’yı, orada hocalık yapan molla yiyecek sunulur. Dinlendikten sonra Ahi Si-
Muslihiddin karşılaşır. Müslihiddin, Mısır ve nan onları hamama götürür. İbn Battûta’nın
Suriye’de eğitim görmüş bir mollaydı. Bir sü- bütün hizmetini Ahi Sinan’ın bizzat kendisi
re de Irak’ta kalan Muslihiddin gayet güzel ve görür. Hamamdan çıkınca tekrar büyük bir
akıcı Arapça konuşur ve zamanın önde gelen sofra kurarlar. Çeşitli meyveler, tatlılar, ikram
erdemli, nükteli ve bilgin insanlarındandı. İbn ederler. Lâkin tekkeye döndükleri zaman Ahi
Battûta’ya çok iltifat ederek, mükemmel bir Tilman ile yoldaşları orada onları beklemek-
şekilde ağırlar (İbn Battûta, 2004: 406). Ora- teydi. Onlarla birlikte diğer tekkeye giderler.
dan da Gölhisar’a geçer. Burada Ahi yiğitle- onlar da ötekiler gibi yemek ikram ederler,
rinden birinin tekkesinde konaklar (İbn hamama götürürler. Yine Ahi Sinan’ın yaptığı
Battûta, 2004: 407). gibi meyve, tatlı, nefis yiyecekler ikram etti-
Lâdik (Denizli) şehrine girdikleri zaman, ler. Ziyafetten sonra Kur’an’dan bazı bölüm-
çarşıdan geçerken dükkânlardan çıkan bazı ler okunur, raks ve sema edilir (İbn Battûta,
insanlar İbn Battûta ile maiyetindekileri 2004: 410).
hayvanlarını çevirerek dizginlerine sarılarak Anadolu’nun ileri gelen beylerinden
durdurulurlar. Başka bir grup da çıkıp onları Lâdik hükümdarı Sultan Yınanç Bey, Ahi Si-
durdurur ve çekişmeye başlarlar. Aralarındaki nan’ın tekkesinde konakladıkları vakit, yanla-
münakaşa uzayınca bazıları hançerlerini çekip rına erdemli bilgin Alâeddin Kastamoni’yi
ötekilere saldırmaya kalkışır. İbn Battûta kor- gönderir, sayılarınca da at yollar. İbn Battûta
kar ve bu adamların yol kesen eşkıya ve maiyeti Sultan Yınanç Bey’in huzuruna
Germiyanlılar olduğunu düşünür. Sonra, hac- giderek kendisine selam verir. Bu ülke beyle-
ca gitmiş bir adam gelir. Ona, bunlar ne isti- rinin adetleri arasında yolculara ilgi göster-
yor diye sorarlar. Adam şöyle cevap verir: mek, onlarla tatlı dilli konuşmak, ufak tefek
“Bu adamlar yiğit Ahilerden! Bizimle ilk kar- hediyeler vermek vardır. Bu yüzden akşam
131
Nadir BAŞTÜRK
namazını sultanla beraber kılarlar. Ramazan Büyük İskender tarafından kurulduğuna dair
ayı olduğu için, beraber iftar ettikten sonra söylentiler vardır. Konya, Karamanoğlu Sul-
yanından ayrılırlar. Sultan Yınanç Bey, onlara tan Bedreddin’e ait şehirlerden biridir. Top-
biraz para verir. Sonra oğlu Murad Bey onlar- raklarının Irak hükümdarının ülkesine yakın
la tanışmak ister. Babasının yaptığı gibi o da olması, zaman zaman onun hâkimiyeti altına
at göndererek onları çağırır. Onun bağına gi- girmesine sebep olmuştur. Bu şehirde kendisi
dip, geceyi orada geçirirler. O gece yanların- de Ahi yiğitlerinden olan ve büyük bir tekke-
da bulunan bir bilgin aralarında tercümanlık nin postnişinliğini yapan İbn Kalemşah adlı
yapar (İbn Battûta, 2004: 410). belde kadısının dergâhında konaklarlar. Bu
Lâdik’ten Muğla’ya vardıklarında Şeyh adamın kalabalık bir öğrenci topluluğu vardır.
efendilerden birinin tekkesinde konaklarlar. Onlar, Fütüvvette kendilerini müminlerin
Bu adam iyi kalpli, cömert bir kişidir. Onları emiri Ali b. Ebu Talib’e dayandırırlar. Sufiler
sık sık ziyaret eder, yiyecek, meyve yahut tat- nasıl hırka giyme töresine sahipse, bunlar da
lı hazırlayarak yanlarına gider. Bu şehirde, şalvar giymektedirler. Konya’dan çıkıp, art
Milas hâkiminin oğlu İbrahim Bey ile görü- arda sıralanan bahçeleri ve gür suları ile ünle-
şürler. İbrahim Bey İbn Battûta ve maiyetine nen Larende’ye doğru yola koyulurlar (İbn
çeşit çeşit ikramlarda bulunur ve bir kat elbise Battûta, 2004: 412).
hediye eder (İbn Battûta, 2004: 411). Muğ- İbn Battûta, Larende’de Sultan
la’dan Milas’a doğru yola çıkarlar. Burası Bedreddin’le av dönüşü şehir dışında karşıla-
Anadolu ülkesinin en güzel, en büyük şehirle- şır. Atından iner; Sultan Bedreddin de atından
rinden biridir. Suyu, meyvesi, bahçesi boldur. iner. Selamlaşıp kucaklaşırlar. Bu ülkede hü-
Orada Ahi yiğitlerinden birinin tekkesine gi- kümdarların şöyle bir âdeti vardır. Uzaktan
derler. Bu tekkedeki Ahiler ikram, iltifat, zi- gelen biri onunla karşılaştığında, beriki bine-
yafet, temizliğe gösterdikleri dikkat ve ha- ğinden iniyorsa, o da iner. Gelen yolcunun
mama götürme konusundaki ısrarları ile di- gösterdiği saygı, bu sultanların da saygılı dav-
ğerlerini geçerler; İbn Battûta’ya ve yanında- ranmalarını gerektirecek bir memnuniyete
kilere çok hürmet ederler. Seyahat ekibi Mi- kapı aralar. Selamın at üzerinde verilmesi iyi
las’tan sonra Konya’ya geçer (İbn Battûta, karşılanmaz. Memnuniyetsizliğe, ardından da
2004: 411). yolcunun felaketine sebep olur. Sultan selam
İbn Battûta’ya göre Konya büyük ve gü- verdikten sonra atına biner, İbn Battûta da
zel bir şehirdir. Meyvesi boldur. Şehirde sayı- atına biner. Sulta ona nereden geldiğini sorar.
sız nehir ve çay, eşsiz bahçeler vardır. Burada Hal hatır faslından sonra şehre birlikte girer-
“Kameruddin” denilen çok lezzetli bir kayısı ler. Sultan, İbn Battûta’nın en güzel şekilde
türü yetiştirilip, Mısır ve Suriye’ye ihraç ağırlanması için çevresindekilere emirler
edilmektedir. Kentin caddeleri geniş, çarşıları yağdırır. Gümüş tabaklar içerisinde leziz ye-
da muntazam ve şirindir. Her zanaatın erbabı mekler, nefis meyveler ve hoş tatlılardan baş-
çarşıda belirli bir yerde toplanmıştır. Buranın ka; mum, elbise, binek hayvanı ve çeşitli ar-
132
İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...
mağanlar gönderilir. Fakat İbn Battûta ve ma- maiyeti Sivas’a hareket eder (İbn Battûta,
iyeti Larende’de fazla kalmaz ve Aksaray’a 2004: 414).
doğru yola çıkar (İbn Battûta, 2004: 414). Bu şehir de Irak’a bağlıdır. Irak
Aksaray, Irak hükümdarına bağlı şehir- ülkesinin en büyük şehirlerinden biridir.
lerdendir. Anadolu topraklarında ele geçirilen Şehre yaklaştıkları zaman İbn Battûta’yı, Ahi
yerleri Irak hükümdarı adına yöneten Ertena Bıçakçı Ahmed’in yoldaşları karşılar. Bunlar,
Bey’in vekili Şerif Hüseyin bu şehrin hâkimi kimi yaya, kimi atlı olup kalabalık bir grup
olduğu için onun evinde konaklarlar. Şerif halindeydiler. Onlardan sonra Ahi Çelebi’nin
Hüseyin de aslında ahidir; onun da yoldaşları yoldaşları karşılarına çıkar. Ahi Çelebi, Ahi-
çoktur. Onlara sınırsız ikramlarda bulunur lerin ileri gelenlerinden olup rütbece Bıçak-
(İbn Battûta, 2004: 414-415). çı’dan üstündür. Bunlar kendilerinde misafir
İbn Battûta ve maiyeti, Aksaray’dan olmalarını istedilerse de ilk gelenlerin önceli-
Niğde’ye vardığında, şehrin büyüklerinden ği ve ricasından ötürü bu isteği kabul etmedi-
olan Ahi Cârûk onları Ahilerin âdeti gereğin- ler. Hepsi de misafir ağırlamakla övünürler.
ce en güzel şekilde ağırladı. Üç gün orada ka- Hele Ahi Bıçakçı Ahmed’in yoldaşları, İbn
lırlar. Sonrasında Niğde’den Kayseri’ye doğ- Battûta kendi tekkelerinde misafir oluşundan
ru yola çıkarlar (İbn Battûta, 2004: 415). dolayı sevinç duyarlar. Öteki Ahi dergâhla-
Kayseri’de, şehrin Ahilerinden Emir rında yapıldığı gibi yatacak yerleri, yiyecekle-
Ali’nin tekkesinde konaklar. Bu adam ri ve hamamları hazırlanır. En güzel şekilde
çevredeki Ahilerin önde gelenlerindendir. misafir edilirler ve orada üç gün kalırlar. Bu
Aynı zamanda şanlı bir beydir. Şehrin nüfuz esnada Sivas kadısı, öğrencileri ile beraber
sahibi ayan takımından bir grubu vardır. İbn Battûta’nın ziyaretine gelir. Ertesi gün
Tekkesi sağlam yapılı bir binadır. Irak Sultanı’nın Anadolu ülkelerindeki vekili
Yiyeceklerinin bolluğu, kandilleri ve Alâeddin Ertena Bek’in gönderdiği atlar geti-
döşemeleriyle zaviyelerin en güzellerinden rilir; onlara binip Amasya’ya doğru yola çı-
biridir. Dergâh mensupları veya başkaları her karlar (İbn Battûta, 2004: 416).
gece Emir Ali’nin yanında toplanır, bu yolda Amasya, büyük bir ırmak kenarında,
olanların gösterdikleri ilginin iki katını çevresi bağ ve bostanlarla kaplı, meyvelik ve
gösterirler. Yörenin törelerinden biri de ağaçlık bir şehirdir. Irmak üzerine kurulan do-
hükümdar bulunmadığı takdirde şehirde laplarla çekilen su, evleri ve bostanları sula-
Ahilerin idareyi ellerine almaları, bir nevi maktadır. Cadde ve çarşıları gayet geniştir.
hükümet etmeleridir. Ahi, gücü ölçüsünde Burada Şeyh Yahya tekkesinde kalırlar. Son-
gelen gideni ağırlar, giydirir, misafirin altına ra, yine Irak hükümdarının hükmü altındaki
binek verir. Davranışları, buyrukları ve ata şehirlerden birine, Gümüşhane’ye varırlar.
binişleriyle tıpkı bir hükümdar gibi hareket Burası da gayet bakımlı ve büyük bir şehirdir.
ederler. Kayseri’den sonra İbn Battûta ve Irak ve Suriye’den tüccarlar buraya gelerek
mal alırlar. Burada gümüş madeni vardır.
133
Nadir BAŞTÜRK
Gümüşhane’de Ahi Mecdüddin’in tekkesinde İbn Battûta’nın oraya gelişini övgü dolu ifa-
üç gün misafir kalırlar. Öteki zaviyelerde kar- delerle bölgenin hükümdarına bildirmiş. Fa-
şılandıkları gibi karşılanırlar (İbn Battûta, kat Birgi hükümdarı, o günlerde şiddetli sı-
2004: 418). Gümüşhane’den hareketle Erzin- caklar nedeniyle civardaki yaylalardan birine
can’a ulaşırlar. Erzincan da Irak Sultanı’na çıkmış. Bu yüzden İbn Battûta, Birgi hüküm-
bağlı şehirlerden biridir. Bakımlı ve büyüktür. darı ile görüşememiştir. İbn Battûta ve maiye-
Halkının çoğunluğunu Ermeniler oluşturmak- ti, yine Aydınoğlu Muhammed’e bağlı şehir-
tadır. Müslümanlar Türkçe konuşmaktadır. lerden biri olan Tire’ye gitmek üzere yola çı-
Burada Ahi Nizameddin’in tekkesinde kalır- karlar (İbn Battûta, 2004: 419). Tire, bağlık,
lar. Nizameddin’in tekkesi, benzerleri arasın- bahçelik sulak bir şehirdir. Orada ömrü bo-
da en güzel olanıdır. Zaten Nizameddin de yunca oruç tutan Ahi Muhammed’in zaviye-
Ahiler arasında en ileri ve ulu kişi olarak ta- sinde konaklarlar. Bu adam altın kalpli biri-
nınmaktadır. Onları çok iyi ağırlarlar. İbn dir. Dünyaya önem vermez, dindarlıkta eşi ve
Battûta sonra Erzurum’a geçer. Yine Irak hü- benzeri yoktur. Ahi Muhammed onlara ye-
kümdarının hükmü altında bulunan bu şehir mek sunarak, hayır dua eder. İbn Battûta ora-
geniş bir alana yayılmıştır. Ama iki Türkmen dan da Ayasuluk’a (Selçuk) geçer (İbn
grubu arasında baş gösteren uzun savaşlar yü- Battûta, 2004: 424).
zünden her yanı harap olmuştur. Erzurum’da Ayasuluk (Selçuk), Rumlar nezdinde
Ahi Tûmân’ın zaviyesine kalırlar (İbn kutlu görülen, eskimi eski ve büyük bir
Battûta, 2004: 418). İbn Battûta’nın Erzu- şehirdir. İri kesme taşlarla inşa edilmiş
rum’dan ayrılarak tekrar Birgi’ye dönmesi muazzam bir kilisesi vardır. İbn Battûta,
hayret uyandırmış ve gerçekte buralara git- burada gördüğü büyük camiyi güzellik ve sa-
mediği yorumu yapılmıştır. Lâkin bu, yukarı- nat bakımından dünyada örneği bulunmayan
da açıklandığı üzere İbn Battûta’nın buralara bir eser olarak anlatır. Eskiden kilise olan
gitmediği anlamına gelmez. cami, Rumların inançlarına göre mukaddes
İbn Battûta eserinde Erzurum’dan sonra olduğundan vaktiyle buraya dört bir yandan
Birgi’ye gider. Birgi’ye vardığında, yolda ziyaretçi gelirmiş, ama şehri Müslümanlar
halktan bir adamla karşılaşarak Ahilerin der- fethedince onu Cuma mescidine çevrilmiştir.
gâhını sorarlar. Sonra Kadı İzzeddin Ferişta İbn Battûta, sonra İzmir şehrine gider (İbn
denen adam oraya gelir. Bu adam temiz ahla- Battûta, 2004: 425).
kı, saflığı, erdemi ve melek tabiatıyla bu un- Deniz kenarına kurulmuş olan İzmir,
vanı hak etmiş biridir. Kadı onları medreseye Ahmediye tarikatı şeyhlerinden dindar ve
götürür. Müderris önce temel ilimlerle başlar, kâmil bir insanın yanında, Şeyh Ya‘kub’un
sonra branşlara girerek ders anlatır. Ders bi- zaviyesinde konaklarlar. Tekke dışında ise
tince kalkar, medrese içinde bir odanın onlar gezgin dervişlerden yüz kadarı ile beraber do-
için döşenmesi emrini verir. Daha sonra onla- laşan meşhur Ahlatlızade ve Şeyh İzzeddin
ra mükellef bir sofra hazırlattırır. Müderris, Rifai konaklamışlardı. Şehrin valisi, onlar için
134
İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...
çadırlar kurdurmuştu. İzmir şehrinin hâkimi dunun kurmayları ve şehrin halkı şölene davet
daha Aydınoğlu Sultan Muhammed’in oğlu edilir ve beraberce iftar edilir. Güzel sesli ha-
Ömer Bey’dir. Ömer Bey (Umur Bey) tekke- fızlar Kur’an okurlar. Vaiz Mecdüddin-i
ye uğrayıp İbn Battûta’yı selamlar ve onları Konevi’nin orada bulunanlara nasihat ve
kalesinde ağırlar. Ömer Bey’in imamlığını öğütler içeren etkili vaazından sonra semaa
yapan hoca efendinin söylediğine göre; Ömer başlanır. Mecdüddin-i Konevi’nin sırtına giy-
Bey, dindar olduğu kadar cömert, bir o kadar diği elbisenin dışında ne malı ne de mülkü
da cihat ehli; yiğit ve cesur bir sultanmış. Ga- vardır. Meclislerde öğüt verir, her vaazında
za için kurduğu donanmayla İstanbul kapıla- bir grup günahkâr onun önünde tövbe eder.
rına dek akınlar yapmaktaymış. Topladığı ga- İbn Battûta, kendisiyle görüşmek istese de
nimeti rahatça dağıtır, tekrar gaza niyetiyle buna imkan bulamaz. Söylendiğine göre orta-
denize açılırmış. İbn Battûta, İzmir’den Mani- lıkta kimsecikler kalmayınca, herkes çekilip
sa’ya doğru hareket eder. Bayramdan bir gün gidince kabristana varırmış (İbn Battûta,
önce Manisa’da Ahilerden birinin tekkesinde 2004: 429).
konaklar. Ertesi gün de yola koyularak Ber- İbn Battûta, Bursa’dan sonra İznik şeh-
gama’ya varırlar. Filozof Eflatun’un bu belde rine yönelir. Şehre varmadan önce gece Gürle
ahalisinden olduğu, oturduğu evinin hala bi- kasabasında bir Ahi yiğidinin zaviyesinde ko-
linmekte olduğu şeklinde bir söylenti vardır. naklar. Tekrar yola çıkarak iki tarafı tatlı ve
Şehirde Ahmediye tarikatına bağlı dervişler- ekşi nar ağaçlarıyla kaplı bir ırmak boyunca
den birinin tekkesinde konaklarlar (İbn tam gün ilerleyerek İznik şehrine varır. Bu
Battûta, 2004: 425-426). şehirde saray hizmetkârlarından birkaçı ve
İbn Battûta ve maiyeti, Bergama’dan sultanın hanımı Nilüfer Hatun oturmaktadır.
Balıkesir’e geçer. İbn Battûta, Balıkesir şeh- Nilüfer Hatun, şehir ahalisine hükümranlık
rinin kalabalık bir nüfusa, zengin ve şirin çar- eden erdemli, iyi yürekli bir kadındır (İbn
şılara sahip, ama halkın Cuma namazlarını kı- Battûta, 2004: 430). Bu şehirde fıkıh bilgini,
lacağı büyük bir camisi olmadığından bahse- Hacı Alâeddin Sultan Öyki’nin yanında kalır-
der. Şehrin ileri gelenlerinden Ahi Sinan’ın lar. Sonra bilgin İbn Battûta’ta ve maiyetini,
zaviyesinde konaklarlar. Şehrin kadılığını ve Nilüfer Hatun’a götürür. Sultan onlara ikram-
hatipliğini yapan fıkıh bilgini Musa da onların da ve yardımlarda bulunur. İbn Battûta’nın atı
ziyaretine gelir. Balıkesir’in sultanı Demir- hasta olduğu için, burada kırk gün civarında
han’dır. Bu şehri kuran da onun babasıdır. kalırlar. İkametler uzayınca nihayet atı bıra-
Sultan Demirhan zamanında şehir gelişmiş ve kıp üç arkadaşı, cariyesi ve birkaç kölesi yola
nüfusu çoğalmıştır (İbn Battûta, 2004: 428). çıkar. Tercümanları İznik’te onlardan ayrıldı-
Balıkesir’den sonra Bursa şehrine varır- ğı için yanlarında Türkçeyi düzgün konuşan
lar. Bu şehirde, Ahi yiğitlerin büyüklerinden kimse kalmamıştır (İbn Battûta, 2004: 431).
Ahi Şemseddin’in zaviyesinde konaklarlar. İznik’ten Bolu şehrine yaklaşırken uzak-
Akşamleyin büyük bir ziyafet düzenlenir. Or- tan zayıf görünen bir dereyle karşılaşırlar.
135
Nadir BAŞTÜRK
Ancak şehrin giriş yerinde bu derenin şiddetli tek kapısından da hükümdarın izniyle girilebi-
akan, coşkun bir ırmak olduğunu anlarlar. Bo- lir. Şehrin beyi Süleyman Paşa’nın oğlu İbra-
lu’da Ahi yiğitlerinden birinin tekkesinde ko- him Bey’dir. Onlar için gereken izin çıkarıl-
naklayan İbn Battûta ve maiyeti oradan Saf- dıktan sonra şehre girerler; Ahi İzzeddin Çe-
ranbolu’ya giderler. Burası tepe üzerinde ku- lebi’nin deniz kapısı civarında bulunan der-
rulmuş küçük bir şehirdir. Sonra onları şehrin gâhında konaklarlar. Dağlara çıkıldığında
emiri Ali Bey huzuruna çağırır. Ali Bey, cö- eteklerindeki bağlar, bahçeler ve gürül gürül
mert ve iyiliksever Kastamonu hükümdarı Sü- akan sular görülür. Dağın eteklerinde ise Pey-
leyman Sultan’ın oğludur. Ali Bey, İbn gamberimizin mübarek neslinden Seyit Bi-
Battûta’yı yanı başına oturtup yolculuklarımı lal’in mezarı Mevcuttur.
sorar ve bir süre sohbet ederler. Yemeye Tekkede misafirlere ve gelen geçen ye-
meşhur şehrin kadılığını ve Ali Bey’in kâtip- mek verilir. Sinop’un büyük camisi, mabetle-
liğini yapan Hacı Alâeddin Muhammed de rin en güzelleri arasındadır. Bu mabedi, Sul-
gelir. Bütün davetlilerle beraber yemek yedik- tan Alâeddin-i Rumi’nin oğlu Pervaneye yap-
ten sonra hafızlar göz yaşartan yanık sesleri tırmıştır. Ardından oğlu Gazi Çelebi, Gazi
ve hayranlık uyandıran makamlarıyla Kur’an- Çelebi vefat ettikten sonra Süleyman Şah, Si-
ı Kerim okurlar. Meclis, bu şekilde sona erer nop’a egemen olmuştur. İbn Battûta Deşt-i
ve oradan ayrılırlar (İbn Battûta, 2004: 437- Kıpçak’a gidebilmek için Sinop’ta kırk gün
438). bekler ve bir Rum gemisi kiralar, lâkin uygun
Ertesi gün Kastamonu yönelirler. Bu rüzgârı yakalayabilmek için de on gün bek-
şehir Anadolu’nun en güzel, en büyük lemek zorunda kalmıştır (İbn Battûta, 2004:
beldelerindendir. Kulağı ağır işittiği için 442). İbn Battûta, seyahatine Anadolu’dan
Atruş diye adlandırılan bir şeyhin zaviyesine sonra Deşt-i Kıpçak’ta (Kırım) devam et-
giderler. İbn Battûta burada Fenikeli mektedir. Kırım seyahatinden sonra Balkan-
Sadreddin Süleyman ile de karşılaşır. Bu lar’dan geçerek, tekrar Anadolu’ya İstan-
adam hatırı sayılır derinlikte bir müderristir. bul’dan giriş yapsa da, o dönemde İstanbul’un
Onu, at pazarındaki medresesinde misafir Bizans himayesinde olduğu için İbn Battûta,
eder. Aynı zamanda altın yürekli Dada Emir burada Ahilerden hiç bahsetmemektedir.
Ali ile de burada karşılaşmıştır. Dada Emir Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, İbn
Ali konuşuyorken çok temiz ve düzgün bir Battûta Alanya’dan başlayıp Sinop’ta
Arapça kullanması İbn Battûta’nın dikkatini sonlandırdığı Anadolu seyahatinde, Anadolu
çeker (İbn Battûta, 2004: 439).. ile ilgili geniş bilgiler vardır. Çünkü İbn
İbn Battûta ve maiyeti, Anadolu seyaha- Battûta, gittiği her yerin kültürel ve siyasi ya-
tinin son şehri olan Sinop’a gelir. Burası ga- pısına çok geniş yer vermiş, o yerin mekânsal
yet kalabalık ve büyük bir şehir; güzellik ve ve coğrafi özelliklerine kadar anlatmaya ça-
sağlamlık bir aradadır. Doğu yönü hariç, çe- lışmıştır. Özellikle de Anadolu Ahilerinin mi-
peçevre denizle kuşatılmış. Doğuda bulunan safirperverliği ve yardımseverliği üzerinde
136
İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...
KAYNAKÇA
AYKUT, A. Sait, 1999: “İbn Battûta”, DİA,
C.XIX, İstanbul., 361-368.
İBN BATTÛTA, Ebu Abdullah Muhammed
et-Tancî, 2004: İbn Battûta Seyahatnâme-
si, I-II, yay. A. Sait Aykut, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul.
ÇAĞATAY, Neşet, 1981: Bir Türk Kurumu
Olan Ahilik, Selçuk Üniversitesi Basımevi,
Konya.
HIZLI, Mifail, 2011: “Ahiliğin Anadolu’daki
Gelişim Süreci”, Ahilik Kırklareli Üniver-
sitesi Yayınları I, ed. Baki Çakır ve İsken-
der Gümüş, Kırklareli, s.17-40.
KAFESOĞLU, İbrahim, 1988: “İbn Battûta”
, DİA, c. V, İstanbul.
KAZICI, Ziya, 1998: “Ahilik”, DİA, c. I, İs-
tanbul, s. 540-542.
OCAK, A. Yaşar, 1996: “Fütüvvet-Tarih”,
DİA, C. XIII, İstanbul, s. 261-263.
ÖZDEMİR, H. Ahmet, 2011: Moğol İstîlâsı
ve Abbâsî Devlet’inin Yıkılışı (Cengiz ve
137
138
Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...
139
Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI
revise the old systems and search for different reselleşen dünyamızda ortaya çıkan olumsuz
approaches. Then comparing the ahi system, durumların nedenleri ve doğurduğu sonuçla-
used by Seljuks and developed with the rına farklı bir bakış açısı getirmesi amaçlan-
Ottoman Empire, with the systems of our time mıştır.
will be beneficial to remove the problems.
Keywords; Ahilik, Market, Economic
1. KAVRAM OLARAK AHİ VE AHİLİK
TEŞKİLATI
System, Social Life, Economic Problems
Ahî kelimesinin kaynağı ile ilgili iki
farklı görüş ortaya atılmaktadır. Bir görüşe
GİRİŞ
göre Divan-ı Lügat-ı Türk’ten delil getirilerek
Her şeyden önce Ahilik, genel olarak bir
Ahî kavramının kaynağının Türkçe olduğu
esnaf teşkilatıdır. Bu teşkilat birbirini seven,
iddia edilmekte ve Divan’da geçen “akı (cö-
sayan, yardım eden, fakire ve yoksula sahip
mert)” kelimesinden geldiği ileri sürülmekte-
çıkan, iş yaşamında etik ve ahlâki kuralları re-
dir1. Ahî kelimesinin kaynağı ile ilgili bir
ferans olarak alan esnaf ve sanatkârların
başka görüşe göre ise bu kelime Arapça’dan
meydana getirdiği bir yapıdır. Bu yapının kö-
Türkçe’ye geçmiştir. Buna göre Ahî, “erkek
keni Osmanlı Selçuklu Devletine hatta bazı
kardeş” anlamına gelen “ah” kelimesinin nis-
araştırmacılara göre Türk tarihinin daha ön-
pet “yâ”sı (î) ile birleşmesinden (ah+î) oluş-
ceki devirlerine kadar uzanır. Kelime anlamı
muştur. Ahî kelimesi bu haliyle “kardeşim”
itibariyle “kardeşim” anlamına gelen ahi ke-
anlamındadır.
limesinin, Arapça “ahi” ya da eli açık, yiğit
Türkiye Selçukluları döneminde Ahili-
anlamındaki Türkçe “akı” sözcüğünden türe-
ğin ortaya çıkmasından önce, Azerbaycan’ın
diği ileri sürülmektedir.
çeşitli şehir ve kasabalarında Türkmenler ara-
Ahilik, ahlâki değerleri içerdiği, ayrıca
sında bu mesleğe mensup olan ve kendilerine
ekonomik ve sosyal açıdan toplumu destekle-
ahi denilen esnaf ve sanatkârlar bulunmak-
yen bir görev üstlendiği için oldukça önemli
taydı. Fakat bunların faaliyetleri, bir örgüt hi-
fonksiyonlar içermektedir. Bu sistemin işleyi-
yerarşisi ve disiplinine sahip olmadıkları için
şi, XII. yüzyıldan sonra ekonomi üzerinde ol-
kişisel mesleki faaliyetler olarak kalmıştır2.
dukça etkili olmuş ve iktisadi sürecin akışını
Temelleri XII. yüzyılda ilk olarak Kırşehir’de
yönlendirmiştir. Bu yönlendirme, ticaretle uğ-
atılan Ahilik Teşkilatı, sonraları tüm Anado-
raşan her kişinin hem bireysel olarak hem de
lu’ya yayılarak günümüze kadar etkinliğini
birlik anlayışına kadar her türlü ticari davra-
devam ettirmiştir. Ahilik teşkilatı bir tarikat
nışının gelişimine ve ekonominin hemen her
organizasyonu olarak kabul edilebileceği gibi
alanına yansımıştır.
belki bundan daha ziyade, siyasal, askeri, kül-
Çalışmamızda önce ahilik anlayışı ile il-
gili olarak temel bir takım bilgiler verilmiş, 1
Ziya Kazıcı, “Ahilik”, DİA, c.I, İstanbul 1988, s. 540-
daha sonra iktisadi yaşam açısından etkileri 541.
2
Mikail Bayram, Türkiye “Selçukluları Döneminde Bi-
ele alınmıştır. Bu çalışmada, günümüzün kü- limsel Ortam ve Ahiliğin Doğuşuna Etkisi”, Türkler, c.
VII, 2002, s. 258.
140
Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...
türel yönleri de bulunan, sosyal ve iktisadi bir rum olduğu konusunda farklı yorumlara rast-
“dünya düzenini” ifade etmektedir. Anado- lanmaktadır. Ancak Ahiliğin fütüvvetten etki-
lu’da yaşayan halkın sanat ve meslek alanında lendiği, bazı temel kurallarını fütüvvetten al-
yetişmelerini sağlayan, onları ahlâki yönden dığı konusunda herkes hemfikirdir. Eldeki ve-
geliştiren, çalışma yaşamını iyi insan mezi- riler, Anadolu’daki Ahilik Teşkilatı’nın, do-
yetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlen- ğudaki fütüvvete benzer bir kurum olduğunu,
me olan Ahilik Teşkilatı; ahlâk, eğitim, bilim, fütüvvetin Anadolu’da bazı değişikliklerle bir
teşkilatlanma, kalite, standart, üretici-tüketici takım nitelikler kazanarak Ahilik olarak anıl-
ilişkisi, denetim gibi konularda döneminin maya başlandığını göstermektedir.
toplumsal yapısının dizayn edilmesinde etkin Fütüvvetin ortaya çıkış biçimiyle daha
rol oynamış bir sistemdir. Ahilik Teşkilatı, sonra aldığı şekil arasında ilerleyen dönemde
neredeyse günümüz dünyasının tüm ülkeleri- farklılıklar ortaya çıkmıştır. Önceleri fütüvvet
nin sağlamaya çalıştığı hem üreticinin hem de kuralları olarak bilinen yiğitlik ve eli açıklık
tüketicinin kazançlı ve mutlu olduğu, kardeş- faziletleri, zamanla, fütüvvet kuruluşlarının
lik, yardımseverlik ve ahlâk üzerine kurulu ortak niteliklerine dönüşmüştür. Bu tür kuru-
olan bir iktisadi sistemi, sekiz yüz yıl önceden luşları birleştiren fütüvvet, zamanla bir mes-
uygulamaya koymuş ve uzun yıllar başarıyla lek ve sanata bağlı bulunması gerekli olma-
uygulamıştır. yan, içlerinde tasavvuf erbabının ve öteki ta-
rikat birliklerinin de yer aldığı belirli zaman-
1.1. Ahi Birlikleri ve Fütüvvet Teş- larda ve belli amaçlar için bir araya toplanabi-
kilatı İlişkisi
len bir teşkilat haline gelmiştir. Asya’dan göç
Genç ahilerin “delikanlı, yiğit, eli açık,
eden sanatkâr ve tüccar Türklerin, yerli tüccar
gözü pek, iyi huylu kişi” anlamında “feta”
ve sanatkârlar karşısında tutunabilmeleri bu
olarak adlandırıldığı ya da “fütüvve” kelimesi
örgüt yardımıyla mümkün olmuştur. Örgütün
ile “eli açıklık, yiğitlik, gözü peklik, başkala-
dini, ahlâki kuralları fütüvvetnamelerde zaten
rına yardım edicilik, olgun kişilik” anlamının
mevcut olan esnaf ve sanatkârlar, dayanışma
kast edildiği Ahilik’ten önce X. yüzyılda or-
ve kontrol ile Ahiliğin kurulmasında öncülük
taya çıkan Fütüvvet Birlikleri’nde daha çok
rolü oynamışlardır.
kişisel erdemlere ve askeri niteliklere önem
Ahilik Teşkilatının Osmanlı Devleti’nin
verilmekteydi3.
kuruluşunda önemli katkısı olmuş, Osmanlı
Yapılan araştırmalar Ahiliğin kökenleri-
Devleti’ne bağlı bir çok kişi de Ahi Teşkila-
nin, doğuda özellikle Araplar arasında geliş-
tında yer almıştır. Ayrıca Ahi şeyhlerinin sa-
miş olan Fütüvvet Teşkilatı’na dayandığını
vaş sırasında orduya asker vermeleri, Osmanlı
ortaya koymaktadır. Bununla birlikte Ahiliğin
ordusundaki ilk piyade askerlerinin Ahi giysi-
Fütüvvetten oldukça farklı yönlerinin bulun-
leri giymesi ve Yeniçerilerin başlıklarının
duğu, onun Anadolu Türklerine özgü bir ku-
Ahilerden alınması bu örgütün etkisini açık
3
Yusuf Ekinci, Ahilik, 10. Baskı, Özgün Matbaacılık,
olarak ortaya koymuştur.
Ankara, 2008, s. 71.
141
Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI
1.2. Ahilik Teşkilatı İle Bizans - Bizans loncaları kast yapısı ve klan
Loncaları Arasındaki Bağlantı grupları halinde iken, Ahi Teşkilatı’nda böyle
Bizans’ın Osmanlı Devleti’ndeki kurum- bir yapılanma hiç bir zaman olmamıştır.
lar üzerinde önemli etkileri olduğu fikrini ka- - Bizans ve Batı toplumlarında usta-
4
bul edenler , Ahilik Teşkilatı’nın Bizans lon- çırak ilişkileri bencillik ve istismar esasına
calarının devamı olduğunu öne sürmektedir- dayanırken, Ahi Birlikleri’nde çıraklara öğ-
ler. Türkler Anadolu’ya girdiklerinde yerli renci muamelesi yapılmaktaydı. Batı toplum-
esnaf loncalar şeklinde teşkilatlanmıştı. Bu larında bu dönemlerde çıraklar, emeğini kira-
teşkilatların aynı yerde kurulan Ahilik Teşki- layan ve aşağılık insan anlamına gelen
latı’nı hiçbir şekilde etkilemediğini söylemek “HIRELING” olarak ifade edilirken, daha
doğru değilse de, aynı şekilde onu Bizans sonraları çırak anlamına gelen
loncalarının devamı olarak göstermek de doğ- “APRENTICE” kavramı kullanılmaya baş-
ru değildir. Bizans loncaları ile Ahilik Teşki- lanmıştır5.
latı arasındaki farklar aşağıda ana hatlarıyla Amaç, yöntem ve yapısal açıdan oldukça
belirtilmiştir. önemli farklılıkları bulunan bu iki teşkilatı
- Bizans loncaları kamu görevlerinin göz önüne getirdiğimizde, Ahilik Teşkila-
yerine getirilmesi amacıyla kurulan mesleki tı’nın Bizans loncalarının devamı olamayaca-
kuruluşken, Ahi Teşkilatı devlet otoritesi dı- ğı açıktır. Ancak Bizans uygulamalarının bu
şında kurulmuş ve gelişme göstermiştir. teşkilat içeresinde belli oranda absorbe edil-
- Bizans loncalarına sadece tüccar ve diği de söylenebilir.
sanatkârlar üye olabilirken, Ahilik Teşkila-
tı’na bunların yanı sıra Ahilik prensiplerini 1.3. Ahilik Teşkilatı’nın Kuruluşu
kabul eden ve iş sahibi olan herkes üye ola- ve Teşkilat Yapısı
Ahilik Teşkilatı, asıl adı Şeyh
bilmekteydi.
Nasıruddin Ebul Hakayık Mahmud b. Ahmed
- Bizans loncalarına üye olanların uy-
olan ve Türkmen bir ailenin çocuğu olarak
ması gereken kurallar siyasi otorite tarafın-
İran’ın Hoy kentinde dünyaya gelen Ahi
dan, Ahi Birlikleri’ndeki kurallar ise Teşkilat
Evran tarafından kurulmuştur. Ahi Evran,
tarafından belirlenmekteydi.
1206 yılında Kayseri’ye yerleşerek dericilik
- Bizans loncaları devletin sıkı deneti-
(debbağlık) yapmaya başlamış, burada kendi-
mi altında çalışırken, Ahilik Teşkilatı’nda
si Ahiyan-ı Rum, eşi Fatma ise bir diğer sivil
doğrudan bir devlet denetimi yoktu.
kuruluş olan Bacıyan-ı Rum Teşkilatı’nı faa-
- Bizans loncalarında üyeliğe giriş ve
liyete geçirmiştir. Konya’da bir süre ikamet
üyelikten çıkışlarda devlet onayı gerekirken,
eden ancak hükümdar II. Gıyaseddin
Ahi Teşkilatı’nda üyelerin giriş ve çıkışları
Keyhüsrev ile anlaşamadığı için Kırşehir’e
serbestti.
yerleşen Ahi Evran esnaf teşkilatlanmasının
4
Ekinci, dip not, 35; Fuad Köprülü, Bizans Müessesele-
5
rinin Tesiri, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1981, s. 19. Ekinci, s. 70.
142
Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...
temellerini ilk olarak burada atmış6, daha son- dı. Bir kişinin Esnaf Şeyhliğine seçilebilmesi
ra Kayseri’ye yerleştikten sonra Ahilik Teşki- için;
latı tüm Anadolu’ya hızla yayılmıştır. - O meslek kurulunda usta olarak çalı-
Eski Türk geleneğinde önemli bir ağırlı- şıyor olmak,
ğı olan Kağan’ın halkını bir baba gibi gözet- - En az üç usta yetiştirmiş olmak,
mesi, bir başkan ve beş kişilik bir yönetim ku- - İyi hali bulunmak ve mahkumiyeti
rulu tarafından yönetilen Ahi Teşkilatı’nda bulunmamak;
7
saygınlığı olan bir otoriteye dönüşmüştür . Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilebilmek
Bütün üyeleri bir baba şefkatiyle koruyan, için ise;
kollayan, mesleki, ahlâki ve siyasi bir lider - En az beş yıl usta olarak çalışıyor ol-
olan, yaptığı tüm eylemlerden esnafa karşı so- mak,
rumlu olan Esnaf Şeyh’inin başlıca görevleri; - İyi hali bulunmak ve mahkumiyeti
esnafın sorunlarını çözmek; esnaf orta sandı- bulunmamak şartlarını taşıması8 gerekiyordu.
ğını idare etmek; birliğin binalarını tamir et-
Esnaf Şeyhi ve Yönetim Kurulu Üyeliği
tirmek; esnafın mesleki ve özel hayatını takip
seçilebilmek için aranan şartlar bazı değişik-
etmek; usta, kalfa, çırak ve yamak törenlerini
liklerle birlikte, yaklaşık her ilde bulunan Ti-
düzenlemek, mensubu olduğu esnaf kolunu
caret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret Borsa-
temsilen Büyük Meclis toplantılarına katıl-
ları, Deniz Ticaret Odaları ile Ticaret ve Sa-
mak şeklinde sayılabilir.
nayi Odaları’nda her dört yılda bir yapılan o
Esnafın genel eğitimi ile ilgilenen Esnaf meslekte faaliyet gösteren kişilerin oy kul-
Kethüdası (yardımcı), esnafın yetiştirilmesi lanmasıyla oluşan Meslek Komitesi Üyeleri;
ve disipliniyle uğraşan Yiğitbaşı, teknik ko- Meslek Komite Üyeleri arasından seçilerek
nularla ilgilenen ve ürünlerin kontrolünü ya- oluşturulan Oda Meclisi; Oda Meclisi tarafın-
pan İşçibaşı ile esnafın kendi arasında, esna- dan seçilen Yönetim Kurulu Üyeleri ve bu
fın yönetimle olan sorunlarının çözümü için kurumların çatı kuruluşu olan Türkiye Odalar
hakemlik eden ve iki kişiden oluşan Ehl-i ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı,
Hibre’ye dahil Yönetim Kurulu, her ayın ilk Yönetim Kurulu Üyelerinin seçilmesi, günü-
ve üçüncü Cuma günleri teşkilat odasında, müzdeki seçim sistemlerine kaynaklık etmiş-
Esnaf Şeyhinin başkanlığında toplanırdı. tir. Ayrıca ticaret ve üretimle uğraşan üyeleri-
Ahi Birlikleri’nde görev alanlar seçile- nin sorunlarını hızla çözmek, onların dünya
rek görev alırlar ve görevin gerektirdiği özel- pazarlarında rekabet gücünü artırmak için, çe-
likleri taşıyanlar seçimlere girerdi. Seçimler- şitli meslek gruplarının konseyler şeklinde ay-
de, o meslekteki ustalar Esnaf Şeyhi ve Yöne- rılarak çalışmalarını sürdürmesi de temelini
tim Kurulu üyelerini seçmek için oy kullanır- ahilik sisteminden almaktadır.
6
Neşet Çağatay, Makaleler ve İncelemeler, Selçuk Üni-
versitesi Yayınları, Konya, 1983, s. 276.
7
Orhan Türkdoğan, Türk Tarihinin Sosyolojisi, Hasret
8
Yayınları, Ankara, 2003, s. 112. Yusuf Ekinci, Ahilik, s. 92-94.
143
Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI
144
Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...
yaptırımların anlamı, kendisine meslek öğre- yiminde yaşamaktadır. Pabucu dama atılan
esnafın artık birlikten üyeliği kesilirdi. Esna-
ten ustasını, daha çıraklık döneminden gelen
fın bu yolsuzluğu aynı meslek kolunda çalı-
yol kardeşini, o tarihe kadar bilinen bütün
şan, ülkedeki diğer meslektaşlarına ve sanat
meslek üstatlarını inkar etmesinin karşılığıy-
birliklerine de haber verilirdi. Artık pabucu
dı. Böyle bir kuralı çiğnemek, başta ahlâk ve
145
Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI
dama atılan kişinin aynı işi yapabilmesi şansı manlı devletinin iktisadi açıdan Avrupa’dan
ülke içerisinde imkânsız hale geldiği gibi, ileri olduğunu12 ve Ahilik Sisteminin iktisadi
eşi, dostu ve arkadaşları arasında da itibarı hayattaki etkinliğini açık olarak gözler önüne
kalmazdı. Böyle bir ceza sanatkâr için ölüm- sermektedir.
den beterdi. Kapanan iş yerinde çalışanlar Ahi Teşkilatı geniş halk kitlelerini iş ve
ise bu yolsuzluk suçuna ortaklık ettikleri için meslek sahibi yaparak onların yerleşik hayata
Teşkilat tarafından affedilinceye kadar hiç bir geçmelerine önemli boyutta katkı yapmıştır.
11
işte çalışamazdı . Böylece hem iş ve meslek kolları topluma öğ-
Kalitesiz ve standartlara uygun olmayan retilmiş, hem de meslek sahibi olmanın ikti-
malları üreten kişilerin pabucunun dama atılıp sadi ve sosyal getirilerinden tüm toplumun
tüm esnafa teşhir edilerek Teşkilat’tan uzak- faydalanması sağlanmıştır13. Böylece Doğu
laştırılması şeklinde uygulanan bu yaptırım, Türk illerinden göçenler arasında kültür sevi-
belki de günümüzde üretimde uygulanan kali- yesi yüksek ve sanatında usta kişilerin ko-
te kontrol sistemine temel oluşturmuştur. runması ve sanatlarını yerine getirme olanak-
ları temin edilerek, dönemin Türk sosyal ve
5. AHİLİK TEŞKİLATI’NIN İKTİSADİ kültür hayatına önemli bir katkıda bulunul-
HAYATA ETKİLERİ
muştur14. Sonuçta, günümüz insanlığı için işi-
Selçuklu Devleti döneminde, Ahilik Sis- nin ustası olan, yenilikçi beyine sahip üretici-
teminin uygulanması sayesinde halk refaha lerin korunması (patent haklarının korunması)
kavuşmuş ve Osmanlı Devleti kurulduktan ve desteklenmesi gerektiği mesajı yüzyıllar
sonra da Ahi Üretim Birlikleri faaliyetlerini öncesinden verilmiştir.
sürdürmüştür. XV. ve XVI. yüzyıllarda Tür- Durkheim’in, insanlar arasında barış ve
kiye Avrupa karşısında dış ticaret açısından düzen tesisinin bir ahlâk işi olduğunu, ekono-
daha avantajlı bir konumdaydı. Osmanlı Dev- minin bir ahlâk disiplinine sahip olmadan yaşa-
leti’nin toplam ihracat tutarının bu dönemde yamayacağını ve düzene kavuşamayacağını be-
ithalatından fazlalığı, ülkede üretilen her türlü lirtmesi15, döneminde sosyal ve iktisadi sistemi
ürünün ihtiyacı karşılayacak kadar bolluğu, kurarak başarıyla uygulayan Ahilik Sisteminin
küçük sanayinin gelişmişliği, el sanatlarının önemini vurgulaması bakımından önemlidir.
ileri durumda olması, bunun yanı sıra kaynak- Ahilikte iş (ürün, mal) sanatkarın ruhunu
ların belirttiği gibi Fransa Kralı’nın Osmanlı yansıtan adeta bir ayna olarak görülmüş ve
Devleti’nden iki milyon düka borç para ve ahilikte üretim rekabeti, daha fazla mal üreti-
askeri yardım istemesi, İtalya’nın buğday ih-
tiyacını Türkiye’den karşılaması, İngiliz Kra- 12
Demir, a.y..
liçesi Elizabeth’in yün boyama tekniğini öğ- 13
Mikail Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının Kuru-
luşu, Konya 1991, s.19
renmek için sanayi casusu göndermesi, Os- 14
Bayram, ae, s. 134.
15
Anzavur Demirpolat, Gürsoy Akça, “Ahilik ve Türk
11
Galip Demir, Ahilerin İktisadi Kalkınmadaki Rolü, Sosyo-Kültürel Hayatına Katkıları”, Türkiyat Araştır-
http://www.ahilik.net/index.php?option=com_ content& maları Dergisi, c. XV, s. 356-376. web adresi için bk.
view= article &id=60:ahilik-makale- http://www.turkiyat.selcuk.edu.
1&catid=38:makaleler&Itemid=4, 19.10.2009. tr/pdfdergi/s15/demirpolat.pdf, 18.10.2009
146
Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...
minden daha çok daha kaliteli mal üretilmesi - Üretilen malları denetleyerek stan-
16
şeklinde olmuştur . Öyle olduğu içindir ki, dartlara uygun kalite ve nitelikte olmasını
sanat (mal üretimi) tabandan üst basamaklara sağlamıştır.
doğru sabırla, azimle, dikkatle teker teker çı- - Ahilik Teşkilatı üyelerine, belirli mik-
kılacak bir gelişim süreci olarak görülmüştür. tar ve kalitede mal kullanıp belirli üretim tek-
Böyle olunca iş, nesilleri aşan kuralların ışığı nikleriyle malını üretip belirlenen fiyattan
altında, aceleye getirilmeden ortaya konmuş satma bilincini yerleştirmiştir.
ve önemli olan, miktar ve sayı bolluğu değil, - Ahilik Teşkilatı’nda doğruluk her şe-
nitelik ve kalite üstünlüğü olarak kabul edil- yin önünde olmuş, hileli mal üretmek, yüksek
miştir17. fiyatla satmak ve bir başkasının malını taklit
Ahi iş ahlâkında iş bölümü, iktisadi ol- etmek büyük suç kabul edilmiştir.
ması yanında ahlâki bir konu olarak da ele - Ürünler hem imalathanede hem de
alınmıştır. Ahilikte işinde devamsızlık, işten dükkanlarda satışa arz edilmiş, malın sadece
kaçmak, sık iş değiştirmek, işyerinde kendisi- imalatçı karı üzerinden satılması sağlanarak
ne verilen görevi gerektiği gibi yapmamak üretici ile tüketici arasına ilave bir sınıfın
18
ahlâklı bir davranış olarak kabul edilmemiş girmesi önlenmiş bunun sonucu olarak da tü-
bu anlayışa sahip bir ustanın, sanatçı ruh ve keticinin malları en uygun fiyatlarla alabilme-
dehasını birleştirerek imal ettiği ürünlerin ka- si sağlanmıştır.
lıcı ve kaliteli olması da zaten kaçınılmazdır. - Ahilik Teşkilatı’nda iş bölümü ve
Ayrıca iktisat biliminin kurucusu olarak kabul uzmanlaşma artmış, üyeler kabiliyetine uygun
edilen Adam Smith’in 1176 yılında yayınla- bir işte çalışmış ve bu yüzden iş değiştirmele-
nan “Milletlerin Zenginliği” adlı eserinde be- rin önüne geçilmiştir.
lirttiği işbölümü ve uzmanlaşmanın önemi - Din ve Ahlâk kuralları üzerine kuru-
kavranarak, yaklaşık 5 yüzyıl önceden uygu- lan Ahilik Teşkilatı’nda karşılıklı yardımlaş-
lanmaya başlanması, Ahilik Teşkilatı’nın çağ- ma ve dayanışma temel olduğundan, bu olu-
ları aydınlatan bir iktisadi sistem olduğunu şum zamanla tüm toplumu kucaklayan bir
mesleki ve ahlaki kurallar bütünlüğü içinde
net bir şekilde gözler önüne sermektedir.
sosyal huzura katkıda bulunmuş ve şahıslarla
Ahilik sisteminin iktisadi hayata olan et-
meslek erbabı arasında doğabilecek menfaat
kileri genel olarak, şu şekilde maddeler halin-
de sıralanabilir. çatışmaları bu sayede yerini toplumsal daya-
- Ahilik Sistemi üretim ve tüketim ara- nışmaya bırakmış ve bu anlayış yüzyıllar bo-
sında denge kurarak, üretici ve tüketici ara- yu etkinliğini sürdürmüştür.
sındaki ilişkilerin sosyal huzuru bozmasını - Ahilik Teşkilatı’nda usta çırak ilişkisi
karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı baba-evlat
önlemiştir.
ilişkisi niteliğinde olmuş ve sistemin başarı-
16
Galip Demir, Osmanlı Devletinin Kuruluşu ve Ahilik, sında başlıca rolü üstlenmiştir.
Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı Yayınları, İs-
tanbul 2000, s. 321. - Ahilik Teşkilatı’nda komşusu aç iken
17
Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihni- tok yatanın hoş karşılanmaması ilkesinin düs-
yet Dünyası, Der Yayınları, İstanbul, 1981, s. 90.
18
Demir, ae, s. 344. tur edinilmesi ve bu ilkenin tüm alanlarda ha-
147
Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI
kim kılınması, güçlü bir sosyal hayat ve da- deki iş disiplini, iş ahlâkı, çırak, kalfa, usta
yanışmanın teminini sağlamıştır. Dayanışma arasındaki sıcak ilişkiler ile aynı anlama gel-
o kadar ileri derecede tesis edilmiştir ki mektedir ve anlamını bu yapılardan alması
Ahi’nin geçimine yetecek gelirden fazlasını önemlilik arz etmektedir.
işsizlere ve fakirlere vermesi, sistemin değer-
6. AHİLİK SİSTEMİNİN ÇÖKÜŞ NE-
lerini göstermesi bakımından önemlidir19.
DENLERİ
- Üyelerinin sosyal güvenlik ve kredi
Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu sırasında
ihtiyaçlarını karşılayan Orta Sandıkları, eko-
nominin üretim, tüketim, tasarruf, yatırım gibi önemli görevler yüklenen Ahîlik kurumunun,
temel unsurlarının düzenlenmesinde başlıca Beyliğin devlete dönüşmesinden sonra, bazı
rol oynamış ve günümüz kooperatifçilik, sos- fonksiyonlarını yitirdiği görülmüştür. Özellik-
yal güvenlik ve hayır kurumlarının temelini le askerî faaliyetler içinde orduya yardım
oluşturmuştur20. eden, ona ikmal ve lojistik destek sağlayan
Ahîlik, bu faaliyetlerini daha sonraları yürü-
5.1. Tüketicinin Korunması tememiştir. I. Murat dönemiyle birlikte, Ahî-
İş yerleri, aynı sanat dallarında faaliyet
lik kurumunun “eli bayraklı, beli kuşaklı”
gösteren esnafın bir yerde toplandığı çarşılar-
kısmı, yeniçeriliğin temelini oluşturarak, ahi-
dı. Tüketici hem istediği ürünü hem de aynı
lik faaliyetlerini sona erdiren22 ve yerini lonca
cins ve kalitedeki ürünleri aynı fiyata bu iş
ya da gedik sistemine bırakan Ahilik Teşkila-
yerlerinde daha çabuk bulabilmekteydi.
tı’nın, özellikle XIX. yy.’ dan itibaren etkinli-
Dayanıklı tüketim malları cinsindeki çe- ğini yitirmesinin nedenlerini;
şitli demir, bakır gibi madenlerden üretilen
- Genel olarak Osmanlı İmparatorlu-
ürünlerin üzerine üreticinin bir işareti konur,
ğu’nun, özel olarak da dış siyaset politikaları-
demirden mamul araba parçaları, çeşitli nal,
nın güçsüzleşmesi,
kağnı tekerleri, deriden mamul ayakkabı, ba-
- Köyden şehre göçün artması ve tec-
kırdan ve diğer madenlerden yapılan kılıç,
rübesiz kişilerin esnaflık yapmaya başlama-
kap kacak, bıçak, kaşık üzerindeki çentik imal
sıyla üretilen malların kalitesinin, standardı-
eden ustanın “alamet-i farikasıydı” yani
nın düşmesine bağlı olarak esnafa olan güven
“amblemiydi”. Bu amblem o ürünün adeta ka-
ve iş ahlâkının azalması,
lite belgesi, aynı zamanda onu yapan ustanın,
- Ahi Birlikleri’nin yetenekli ve ahlâki
çalışanların ve iş yerinin övünç kaynağı ve şe-
değerlerle üretim yapmalarına rağmen İngilte-
refiydi21.
re’de ortaya çıkan ve Avrupa’ya yayılan “Sa-
Bugünkü karşılığı tüketicinin korunması nayileşme İnkılâbı” hamlesine cevap vere-
olan ve günümüz ekonomilerinde uygulama- memesi,
ları görülen ISO 9000, 9001 gibi kalite ve gü- - Sermaye birikiminin yetersiz oluşu,
venlik belgeleri, tüketici birlikleri ve iş yerin- - İş ahlâkının giderek bozulması,
19
Ekinci, ae, s. 137-145.
20 22
Demir, a.y. İrfan Gündüz, Ahiliğin Çözülüşü ve Loncalara Dö-
21
Demir, a.y. nüşmesi, İstanbul, 1985, s.105.
148
Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...
- Kanuni’den sonra duraklama ve geri- Tekel ve imtiyaz şeklinde Türkçe bir ke-
leme dönemiyle birlikte savaşlardan elde edi- lime olan Gedik, XVIII. yüzyılda belli bir mal
len ganimet gelirlerinin azalması ve savaşla- ya da hizmet üreten piyasaya girişi engelle-
rın yüksek maliyetlerinin esnafa yüklenen mek anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
vergilerle karşılanması, Belli sanat dallarında esnaflık hakkının saklı
tutulması istenmiş, mesleğini bırakmak iste-
- XVIII. ve XIX. yy.’larda devletin bir
yen esnafın hakkını başka birine devretmesi
bütün olarak gerilemesiyle ekonomik açıdan
kurala bağlanmış ve bu durum gedik olarak
zor durumda kalan yeniçerilerin esnaflığa
belirtilmiştir. Konuya bu açıdan bakılınca ge-
başlamasıyla ürün kalitesinin düşmesi23,
dik sanat ve ticareti icra etme yetkisi olarak
- XVI. yy.’dan itibaren İslam dininin karşımıza çıkmaktadır27.
özüne uygun olmayan uygulamaların ağırlık Osmanlı esnafı XVIII. yy.’ın sonlarına
kazanarak iktisadi sistemin işleyişini bozma- doğru üretim faaliyetlerini devam ettirmekte
sı24, ve ihracat içinde üretimlerini sürdürmekteydi.
- Kapitülasyonların yabancı ürünlerin İlk olarak İngiltere’de ortaya çıkan ve Avru-
düşük vergilerle ülkeye girmesine yol açarak pa’ya yayılan Sanayi İnkılabı’nın etkileri Av-
yerel müteşebbislerin fabrikalar kurma imkâ- rupa’da önemli değişikliklere yol açmıştı.
nının kalmaması25 şeklinde özetleyebiliriz. Makineleşmeye bağlı olarak ürünlerin hem
kaliteli olması hem de toplu üretime geçilme-
7. AHİLİĞİN ÇÖKÜŞÜNDEN SONRA si sonucu maliyetlerinin düşmesi, bununla
ESNAF TEŞKİLATI: LONCA SİSTEMİ birlikte yapılan ticaret antlaşmalarıyla yaban-
Ahiliğin çöküşünden sonra yerini alan, cı malların ülkeye serbestçe girişi karşısında
kelime anlamı olarak İtalyanca “loggia”, rekabet edemeyen ve zaten duraklama dönemi
Fransızca “loge” ve Türkçe’de loca şeklinde yaşayan Osmanlı yerli imalat sanayindeki çö-
ve “hücre, oda, özel tahsis edilmiş mekân” küşü hızlandırmıştır. Tüm bu olumsuz geliş-
anlamlarında kullanılan Lonca (Gedik) deni- melere rağmen Sanayi İnkılabı’nın etkisiyle
len kuruluşların, Osmanlı Esnaf Teşkilatıyla montaj niteliğinde ordu ve sarayın ihtiyaçları-
ilgili olarak ne zaman kullanılmaya başlandığı nı temin etmeye yönelik fabrikalaşma çabaları
belli değildir26. Ancak, ahilikle lonca teşkilatı görülmüş28, ancak bu faaliyetler Osmanlı
arasındaki farkları şu şekilde sıralayabiliriz; Devleti’nin iktisadi alan da dahil olmak üzere
- Ahilikte yüksek ahlâk, lonca siste- tüm dallarda Avrupa karşısında gerilemesini
minde ticari menfaatler ön plana çıkmıştır. durdurmayı başaramamıştır.
- Ahi teşkilatına sadece Müslümanlar Osmanlı Devleti’nin sosyal yapısında
üye olabilirken lonca teşkilatına Müslüman büyük güç, düzen, âsâyiş ve ahlâk unsurunun
olmayanlar da üye olabilmekteydi. oluşmasını tesis eden, XVII. yy.’da İstan-
bul’da 1109 Loncaya bağlı 126 bin üyesi tes-
23
Gündüz, ae, s. 113. pit edilen Lonca Teşkilâtı, Osmanlı Devleti-
24
Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik, Türk
Tarih Kurumu, Ankara, 1997, s. 41.
25 27
Timur Kuran, “Osmanlı Lonca Teşkilatı Üzerinde İs- Çağatay, ae, s. 112-115.
28
lami Etkiler”, Osmanlı 3 İktisat, Yeni Türkiye Yayınla- Ömer Demirel, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türk-
rı, Ankara,1999, s. 107. ler, c. XIV, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s.
26
“Lonca”, DİA, c. XVII, İstanbul, 2003, s. 211. 259.
149
Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI
150
Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...
zamanda bir düşünce sistemi olarak doğan _________, Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik,
Ahilik Teşkilatı, çok önemli görevler üstlen- Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997.
miştir. Ahilik Teşkilatı toplumda iktisadi ha- DEMİR, Galip, Osmanlı Devletinin Kuruluşu
yatın gelişmesinde de etkili olmuştur. ve Ahilik, Ahi Kültürünü Araştırma ve
Bu teşkilat, Türkiye Selçukluklarının ge- Eğitim Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000.
lişmesinde ve Osmanlı Devleti’nin kurulu- DEMİREL, Ömer, Osmanlı Esnafı (1750-
şunda ve kısa sürede büyük bir devlet haline 1850), Türkler, Cilt 14, Yeni Türkiye Ya-
gelmesinde, insanlar arasında sağlam bir sos- yınları, Ankara, 2002.
yal, kültürel, ahlâki, iktisadi birliktelik ve EKİNCİ, Yusuf, Ahilik, 10. Baskı, Özgün
kaynaşmanın tesisinde büyük fonksiyonlar ic- Matbaacılık, Ankara, 2008.
ra etmiştir. Devletin yüzyıllar boyu ayakta EKİNCİ, Yusuf, dip not, 35 Fuad Köprülü,
kalmasını sağlayan ve insanın her konuda iyi Bizans Müesseselerinin Tesiri, Ötüken
niyetli olması gerektiği temeline dayanan, Yayınevi, İstanbul, 1981.
üretici, tüketici, devlet, halk ile sermaye ke- GÜNDÜZ, İrfan, Ahiliğin Çözülüşü ve Lon-
siminin barışık olduğu bir iş yaşamı ortamını calara Dönüşmesi, İstanbul, 1985.
sağlayan Ahilik Teşkilatı’nın yüzyıllar önce- KURAN, Timur, Osmanlı Lonca Teşkilatı
sinden ortaya koyduğu kurallar, evrensel bo- Üzerinde İslami Etkiler, Osmanlı 3 İktisat,
yut kazanarak tüm ülkelerin ulaşmaya çalış- Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999.
tıkları birer amaç haline gelmiştir.
TÜRKDOĞAN, Orhan, Türk Tarihinin Sos-
Sosyal, kültürel, ahlâki, iktisadi alanlar yolojisi, Hasret Yayınları, Ankara, 2003.
başta olmak üzere bir çok alanda yenilikler
ÜLGENER, Sabri F., İktisadi Çözülmenin
getiren, Türkiye Selçuklu Devleti tarafından
Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, Der Yayınları,
sekiz yüz yıl önce tüm insanlığa armağan edi-
İstanbul, 1981.
len Ahilik Teşkilatının esas fikirlerini idrak
KAL’A, Ahmed, “Lonca”, DİA, c. XXXII, İs-
ederek yorumlamak değişen ve gelişen dün-
tanbul 2003, 211-212.
yamı da başarılı olmak açısından yararlı ola-
KAZICI, Ziya, “Ahilik”, DİA, c. II, İstanbul,
caktır.
2003, 540-542.
İnternet Kaynakları
KAYNAKÇA
“Ahilik ve Lonca Teşkilatı”,
BAYRAM, Mikail, Türkiye Selçukluları Dö-
http://www.cellotin.com/forum/tarih/ahilik
neminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Do-
_ve_lonca_teskilati-t6667.0.html,
ğuşuna Etkisi, Türkler, Cilt 7, 2002.
20.10.2009.
_________, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının
“Ahilik Nedir?”,
Kuruluşu, Konya 1991.
http://www.fussilet.com/osmanlida-ahilik-
ÇAĞATAY, Neşet, Makaleler ve İnceleme-
teskilati-t7346.0.html;topicseen,
ler, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya,
17.10.2009.
1983.
151
Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI
“Ahilik”,
http://www.msxlabs.org/forum/satirlarla-
turkiye/16424-ahilik.html, 17.10.2009
Tarihte Fütüvvet ve Ahilik İlişkisi,
http://www.cellotin.com/forum/tarih/ahilik
_teskilati-t6669.0.html, 17.10.2009
“Ahilik ve Türk Sosyo-Kültürel Hayatına
Katkıları”, Anzavur Demirpolat, Gürsoy
Akça, Galip Demir, Ahilerin İktisadi Kal-
kınmadaki Rolü,
http://www.ahilik.net/index.php?option=com
_ content& view= article &id=60:ahilik-
makale-1&catid=38:makaleler&Itemid=4,
19.10.2009.
“Ahi Teşkilatı”,
http://www.sosyaldersleri.com/tarih/ders.p
hp?no=1&klasor=ahilik&ders= tarih,
17.10.2009
http://www.turkiyat.selcuk.edu.
tr/pdfdergi/s15/demirpolat.pdf, 18.10.2009
152
Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...
AHİLİK’TEN
XX. YÜZYIL BAŞLARINA KONYA’DA
TİCARİ FAALİYETLERDEKİ
DEĞİŞİM VE SANAYİ
FROM AHİ’SHİP TO BEGINNING OF THE 20TH. CENTURY
CHANGES IN COMMERCIAL & INDUSTRIAL ACTIVITIES IN KONYA
ABSTRACT
*
Yrd. Doç. Dr. Necmettin Erbakan Üniversitesi From Ahi’ship to beginning of 20.
Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi century, developing industrial and
technology, different professions, arts, trades,
and thus emerged. Large Commerce
yearbooks dated 1928, the Ottoman Empire
and the development of the organization is
important to show changes in the operating
arms trades. To the problem, particularly in
the case of the province of Konya and the
development of commercial exchange must
watch. For this purpose, information was
153
Seyit TAŞER
given in 1923 in Konya and Konya on the tir. 1928 tarihli Büyük Ticaret Salnamesinde,
structure of industrial and commercial trades esnaf veya tüccarın yürüttüğü ticari faaliyet
and traders were active in 1928. From the ve ticari faaliyette bulunduğu yer ile esnaf
information in this document and in Konya, veya tüccarın ismine yer verilmiştir.
XX. century, which were in the forefront of
commercial activities and the situation in 1.AHİLİK TEŞKİLATI VE ESNAFLAR
other regions and at the time of the path of
Osmanlı Devleti memleketinde toplu-
comparison were done.
mun dört başlıkta tasnif edildiği anlaşılır.
Keywords: Konya, Commerce, Industry, Bunlar; kılıç erbabı, kalem sahipleri, hars ve
Ahi’ship ziraatle uğraşanlarla hırfet ve ticaret mesle-
ğinde olanlar idi. Buna göre çiftçi ve sanat er-
GİRİŞ babı ayrı değerlendirilirken, sanat sahipleri ve
Osmanlı Devleti ahilik teşkilatı ile ikti- tacirlerin aynı çerçevede yer aldığı anlaşılır
sadi ve ticari alanda bir düzen sağlamıştı. Bu (Ergin, 1995: 475). Dolayısıyla her alandaki
teşkilatın geniş alanı dâhilinde çok çeşitli es- üretim, tüketim amacıyla yapılmakta ve bu-
nun halka arzı da ticaretle sağlanmaktadır. Bu
naf, sanat erbabı veya zanaatkârların alanla-
şekilde üreten ve tacir beraber hareket eder.
rında uzmanlık kazanmaları için yetiştirilme-
Ahilik teşkilatı bu meslekleri bir araya getirir.
leri amaçlanmıştı.
Osmanlı Devleti’nde ahilikte örgütlenme
Selçuklu ve Osmanlı Devleti döneminde
Konya, gerek ekonomik faaliyetler, gerek eği- üç döneme ayrılır. İlk dönem zaviye, ikinci
tim, sosyal ve kültürel hayat ile ilgili belge dönem lonca, üçüncü dönem gediktir. İkinci
dönem 15. yüzyıl ikinci yarısında görülür.
veya günü gününe kaydedilmiş olan yazılı
Üçüncü dönem 17. yüzyıldan başlatılır
kaynaklarda adını sıkça bahsettiren merkezle-
(Özkaya, 2012: 253, 254). Diğer taraftan
rin başında gelmektedir. Bu durum, Kon-
ahilik teşkilatı içerisinde esnaf teşkilatları ve
ya’nın kadim önemini gösteren amillerden bi-
bu teşkilat içerisindeki meslek kolları vardır.
ridir. Ahilik Osmanlı Devleti’nin iktisadi ya-
pısını düzenleyen ve klasik dönemde etkisini Esnaf Teşkilatı ile ilgili tafsilatlı bilgi
sürdürmüş olan önemli teşkilatlardan biridir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bulunur.
Osmanlı Devleti, farklı alanlarda teşkilatlan- Eserde (2006: 253-341) IV. Murat döneminde
maya giderken, önemli oranda Selçuklulardan esnaf teşkilatlarının her biri hakkında ayrıntılı
istifade etmiş olmakla beraber, tevarüs ettiği ifadelere yer verilir. 1630 yılından önceye ait
Selçuklu kurumlarına özgün katkılar sağlaya- olduğu sanılan esnaf ve sanatkârların işleri
rak daha da geliştirmiştir. hakkındaki tüzükte ise, meslek kollarına işa-
ret edilir. Bunlar, ekmekçiler, başçılar, iş-
Osmanlı Devleti yenileşme dönemi ile
kembeciler, börekçiler, yoğurtçular, şerbetçi-
ticari faaliyetlerin düzenlenmesi konusunda
çeşitli kanunlar çıkmaya başlamıştı. Böylece ler, terziler, çukacılar, ipekçiler, halayıkçılar,
esnaf ve tüccarların ticaret odalarına kayıt kemhacılar, takkeciler ve mücevvizciler, çift-
yaptırmaları gereği doğmuştu. Bunun yanında çiler, eskiciler, debbağlar, gön tacirleri, saraç-
lar, keçeciler, hallaçlar, demirciler, bıçakçılar,
ziraat odaları da kurulmuştu. Konya’daki Ti-
iğneciler, nalbatçılar, nalçacılar, kuyumcular,
caret Odası (1882), Türkiye’de İstanbul’dan
yapı ustaları ve dülgerler, oduncular, attarlar,
sonra kurulan ilk ticaret odalarından biri idi.
bezzazlar, boyacılar, hamamcılar, tabipler,
XX. yüzyıl başlarında Konya’da faaliyet gös-
değirmenciler şeklinde sıralanır (Çağatay,
teren esnaf ve tüccarlara ait bilgiler, bunların
1981: 112-118).
ticaret odalarına kayıtları sonucunda belir-
lenmişti. Çalışmada odalara kayıt yaptıran es- İstanbul’daki esnaf teşkilatları ile ilgili
naf ve tüccarlar ile bunların tarihsel süreçteki özel çalışmalar veya eserler mevcuttur. Bu
değişimi, Konya örneğinde değerlendirilecek- kapsamda İstanbul esnafı ile İstanbul dışında-
154
Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...
ki merkezlerde faaliyet gösteren esnaf teşki- Seyyar satıcıların esnaf teşkilatları içeri-
latları arasında küçük farklılıklar olduğu gö- sindeki yeri ayrıdır. Anadolu Selçukluları dö-
rülür. Bu farklılık, taşra esnaf teşkilatının da-
neminde ilk anda, kaledeki Türklerin ihtiyaç-
ha özel ve sınırlı olması şeklinde belirlenir
(Ergin, 1995: 669). larını karşılayan çerçiler, yani seyyar satıcılar
Ahilik teşkilatı dairesinde bulunan es- zamanla buralara yerleşmiş olacaktı (Baykara,
naflarla ilgili tasnifler, farklı kaynaklarda 2012: 540). Esnaf veya mesleklerle ilgili ola-
farklı şekillerde düzenlenmiştir. Bu tasniflerin
rak yapılan diğer bir tasnifte ise, seyyar satıcı-
birinde, esnaflar veya meslekler; gıda, giyim,
sağlık ve diğerleri olmak üzere belirlenmiş ve lar ile sanat veya ustalık gerektiren meslekler
ticari temsilciler tabiri kullanılmıştır. Bununla ayrı değerlendirilirken, dökmeci ve kantarlar
ilgili tabloya aşağıda yer verilmiştir (Kavakçı, da yine farklı bir gruplandırmaya tabi kılın-
1975: 93-125).
mıştır. Bununla ilgili tabloya da aşağıda yer
Tablodan anlaşılacağı üzere Attarlar,
Hamamcılar ve Nalbandlar, sağlık alanındaki verilmiştir (Evran, 1999, 41-240).
meslekler grubunda sayılmıştır.
155
Seyit TAŞER
156
Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...
157
Seyit TAŞER
Bu şekilde esnaf teşkilatı yerine meslek- sanayi sitesi kurmuştu (Turan, 1992: 27). Ahi
lerin sıralanması neticesinde oldukça uzun bir Evran bütün debbağların piri kabul edildi.
liste ile karşılaşılacaktır. Telsiz, telefon leva- Ahiler, sonradan 32 sanat koluna ayrılmışlar-
zımı, fotoğrafçı, elektrik tesisatı ve levazımı dır.(Öcal, 2012: 203,204) Daha sonra bu sanat
ile araba amil ve tüccarları bu listede önceki kolları çeşitlenerek sayıları artmıştır. Dolayı-
listelerden farklı olarak yer almıştır. İletişim, sıyla ahiliğin temelinde esnaf grubu olarak
haberleşme ve ulaşım ile sanayideki gelişme- dericiler gelir. Konya ile ilgili olarak ise ya-
ler bu sonucu doğurmuştur. kın tarihteki esnaflara bakılabilir.
Evliya Çelebi Konya’da 26 adet handan
2. KONYA’DA ESNAF GRUPLARI bahseder. Ayrıca bedesteniyle birlikte toplam
Konya’da esnaf teşkilatlarını temsil bindokuzyüz büyük dükkan vardır.
edenler, esnaf şeyhi, ahi baba, sertabbah, Sipahpazarı, sarachanesi, tahtakalesinin güzel
ekmekcibaşı, bazarbaşı, kazzazbaşı, kethüda, ve düzenli olduğu ifade edilir. Evliya Çelebi
kahya, yiğidbaşı, nazır, muhtar-ı sûk ve esnaf (1996, 11,12), Konya’nın helvacı ve berberle-
ihtiyarları gibi görevlilerdi (Tus, 1998: 44) ri için “dillere destandır” ifadesini kullanır.
Tabii bu görevliler daha özel nitelik taşıyor- Özel bir helvacı çarşısı olan Konya, yedi çeşit
du. Bunun yanı sıra dış denetimi gerçekleşti- buğdayı ile tanınır.
renlerden veya genel denetim yapanlardan bi- Konya’daki esnaf gruplarına ilişkin bir
ri muhtesib idi. Muhtesiblikle ilgili olarak, tablo, 1845 tarihine ait olmak üzere aşağıda
1242 (Muharrem Evahirinde-Ağustos 1826) gösterilmiştir. Burada 47 adet esnaf grubu
tarihli İhtisab Ağalığı Nizamnamesi bulunur. teşkilat olarak yer aldığı görülmüştür (Tus,
Bu nizamnamede de ekmekçi, francalacı, 1998: 43)
bakkal, tülbentçi, yumurtacı, tönbâkücü, si- 19. yüzyılın ortalarında esnaf teşkilatı
mitçi, kalaycı, pamukçu, ipekçi, balıkçı, ço- içinde tacirler ve üreticilerin beraber yer aldı-
rapçı vb. mesleklerden bahsedilir (Galib, ğı tabloda, bazı mesleklerin kendi içinde
1329: 640-648). gruplandırıldığı anlaşılır. Kassabân ve
Konya’da ahilik teşkilatının daha 12. kürkçüyân bunlar arasındadır.
yüzyılın sonları ve 13. yüzyıl başlarında fü-
tüvvet teşkilatının bir örneği şeklinde görül-
düğü ifade edilir. Ahi teşkilatı ilk anda
debbağhaneleri temsil eder bir boyuttadır
(Küçükdağ, 2004: 71).Dericilikle uğraşanlar,
öncelikli olarak insanlar arası sosyal, ekono-
mik ve kültürel düzeni sağlamak amacıyla
birleşerek ahi teşkilatını kurarlar. Ahi Evran,
Kayseri’de başta dericiler olmak üzere, bakır-
cılar, dokumacılar ve örgücülerden oluşan bir
158
Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...
2.1. XX. Yüzyıl Başlarında Kon- uğraşan kimseler vardır. Fakat, ressam, hey-
ya’da Sanayi ve Ticaret ile Esnaf ve
keltıraş ve kuyumcu gibi güzel sanatlar ve in-
Tüccar Çeşitleri
ce işçilikle uğraşanlar azalmıştır. Yine aynı
XX. yüzyıla gelinen süreçte, Avrupa’da
dönemde, gömleklik ince kıvranma bezler,
sanayiin gelişmiş olmasına kayıtsız kalına-
keten peşkirler, çarşaflar ve sofra takımı do-
mayacağı görülmüştür. Bunun üzerine ticari
kuyan 200’ü aşkın el destegahları (tezgahları)
faaliyetlerde sanayileşmenin getirdiği bir
ile alaca, kumaş, battaniye dokuyan kadınlar
zenginlik ve değişim yaşanmıştır. Meslek kol-
da vardır. Seccade, kilim ve heybe gibi men-
ları ve esnaf teşkilatından bahsedilirken, şir-
sucat yapılmaktadır. Bunlar küçük sermaye-
ketlerin kurulması, bankacılık faaliyetleri,
lerle ve ellerle dokunmakta ve imal edilmek-
anonim şirketlerin tesisi ile atölye imalatın-
tedir. Fabrika halinde mensucat imalathanesi
dan, makine ağırlıklı üretime geçilmesi sonu-
henüz tesis olunamamıştır”. Yine bu eserde,
cunda, üreticilerden ziyade tüccarlar artmış
civar köylülerde ise halı dokumasının titizlik-
olacaktı. Örneğin, kalaycılar ve kalay tacirleri
le gerçekleştirildiği belirtilirken, halıların
arasında bir değişim görülebilir. Bunun yanı
rengini kaybetmemesi, önemli bir maharet
sıra şunu ifade etmek mümkündür ki, tarihten
olarak görülür. Rehber’den istasyon cadde-
gelen sanatlar veya zanaatlar, özellikle Konya
sinde bir iplik fabrikasının inşa edildiği anla-
örneğinde yerini önemli ölçüde muhafaza
şılır. Çini imalatının azaldığı ve dolayısıyla
edebilmiştir.
bu sanatın bittiği, fakat kiremit ve tuğla gibi
Konya’da 1923 senesine gelindiğinde,
inşaat ürünleri imal eden kârhanelerin (atölye-
sayılan esnaf veya sanatkârlar ile ilgili olarak,
lerin), şehirde iki adet olduğu belirtilir. Bu
Konya Rehberi’nde şu ifadeler yer alır:
kârhanelerden özellikle, Sille ve çevresindeki
“Konya’da taşçı, dülger, kunduracı, yemenici,
tanınmaktadır. Aynı zamanda tahin, susam,
mestci, tenekeci vb. her çeşit imalat sanayi ile
bezir ve haşhaş yağı çıkaran ufak tahinhaneler
159
Seyit TAŞER
faaliyet gösterir (Ahmed İhsan, Konya Reh- 20. yüzyıl başlarında cüz’i de olsa ipek-
beri, 1339: 38). böcekçiliğinin yapıldığı anlaşılır. Konya’da,
Konya’da 1886’da göherçile fabrikası Sille ve Akşehir’de küçük oranda ipekböcek-
faaliyettedir. Müdürü Ahmed Akif Efendi çiliği uğraşı vardı.(Konya Vilayeti Salnamesi,
olup, fabrikanın hâsılatı senelik 135.000 kıy- 1914: 164) Yine bu dönemde, Konya’da tica-
yedir (KVS, 1322: 66).1906 senesinde ri faaliyetler yoğun bir şekilde yapılmakta
göherçile fabrikasının faaliyete devam ettiği olup, Konya’da tacirler çok sayıda idi.
anlaşılır. Müdürü Mehmed Emin Bey, Kâtip Özellikle buğday, tiftik, yapağı gibi
Tahir Efendi, Anbarcı Ahmed Efendi, İmam ürünler bu konuda öne çıkıyordu. Toptan tica-
Mustafa Efendi ve bir kapıcı görev yapar. ret henüz yaygın olmasa dahi, perakende tica-
1906’da mübayaa olunan göherçile miktarı retin belli bir yeri bulunur. Konya vilayetinde
356.723 kıyye, Tophane-i Amire’ye sevk olu- bulunan çeşitli esnaf kollarının yanı sıra yine
nan halis göherçile miktarı ise, 320.260 kıyye
farklı şirketler farklı sermayeleriyle faaliyet-
idi (KVS, 1322: 61).
lerini sürdürmüştü. Buna ilişkin tablo aşağıda
Konya’da yine 1923’te Meram çayına
sunulmuştur: (Ahmed İhsan, Konya Rehberi,
doğru 22 adet su değirmeni vardı ve bunlar
1339: 38-42)
hububat öğütüyordu. Hatta, bunlardan sekizi
fabrika haline gelmiştir. Günlük sekiz bin kilo
buğday öğütüldüğü bilinen değirmenler şöy-
ledir (Ahmed İhsan, Konya Rehberi, 1339:
38-42):
Tablo 5. Konya Vilayeti’de 1923 Senesindeki Değirmenler
Günlük
Makinenin
Fabrikanın ismi Mevkii Taşları Üretim Açıklama
kuvveti
Kilo/dakika
110 beygir Antir asit
İsmail Paşa Fabrikası İstasyon civarı 6 taş 27000
kuvveti yakar
Feridiye kara-
Zaferiye Fabrikası 60 “ “ 4 taş 10000 “
kolu civarında
Larende civa-
Fethiye Fabrikası 70 3 “ 12000 “
rında
İstikamet Fabrikası “ “ 25 2 3000 “
Kazım Hüsnü Bey Gureba hasta-
60 4 9000 “
Fabrikası nesi civarında
Mehmet Emin Bey Feridiye kara-
40 2 7000 “
Fabrikası kolu civarında
Şeyhılman
Gülbalı Fabrikası 40 2 7000 “
mahallesinde
160
Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...
Konya’da esnaf şirketlerinin yerini Diğer taraftan geçmişten beri öne çıkan za-
anonim şirketler almaya başlamış, sanayi- naatlar da yine belli ölçülerde yapıla gel-
leşme sonrasında, sanayi ve ticari faaliyet- mekteydi. Aşağıda yer verilen tablo bu sa-
ler daha büyük oranda sermaye ve katılım- natların icra edilme oranlarını cumhuriyet
dönemi için, Konya örneğinde sunması ba-
la gerçekleşmeye başlamıştı. Nüfusun za-
kımından önemlidir.
manla artması ile, üretimin de nüfusa yete-
cek ölçüde gelişmesi gerekti.
161
Seyit TAŞER
Tablo 7. 1928 Senesinde Konya Vilayeti Merkezinden Esnaf, Tacir ve Zanaatkarlar (Büyük
Ticaret Salnamesi, 1928: 481-1576)
Kaç
Esnaf Tacir ve
Yeri Adet
Zanaatkarlar
Olduğu
Sultan Selim, Aziziye Camii, Başaralı Oteli, At Pazarı, Saman Pazarı, Tramvay
Cd., Koyun Pazarı, Darende Cd., Tevfikiye, Kunduracılar, Sebze Pazarı, Türbe
Ekmekçi 45
Önü, Muhacir Pazarı, Çifte Nerdüban, Bedesten İçi, İstanbul Cd., Şerafettin Civarı,
Köprübaşı, Mecidiye Cd.,
Araba Amil ve Tacirleri Samanpazarı, Keçeciler İçi,Koyun Pazarı, Darende Cd., Saman Pazarı 15
Elbiseciler Türbeönü, Tevfikiye Cd.vd. 15
Elektrik Tesisatı ve Leva-
Bulgur Tekkesi Civarı 1
zımı
Otelciler İstasyon Cd.,Tevfikiye Cd., Otel Civarı,İstanbul Cd. vd. 11
Odun Tacirleri Keçeciler 1
Otomobil ve Otomobil Le-
Tramvay Cd. 1
vazımı
Un ve İrmik Tacirleri Koyunpazarı, Karakın Mh., Atpazarı,Samanpazarı, Tevfikiye Cd. 8
Un Fabrikaları Buğday Pazarı 1
Avukatlar Kanaat Oteli, Tevfikiye Cd., İrfaniye vd. 21
Bakırcılar Kunduracılar, Türbeönü, Aziziye Cd., Çifte Nerdiban, Kebabcılar 9
Kahvehane ve Kıraathane Muhtelif Yerlerde 50
Aziziye Cd., İstanbul Cd., Darende Cd., tramvay Cd., Muhacir Pazarı, Aziziye Cd.,
Bakkallar 150
Hükümet Civarı
Kuyumcular Kapı Camii, Tevfikiye Cd. vd. 6
Pulbabaları Tevfikiye Cd. 2
Tuhafiyeciler Bedesten İçi, Mecidiye Hanı Civarı 2
Terziler Mecidiye Oteli,Koyunpazarı, Bedesten, Aktarlar Sokağı, Türbeönü vd. 52
Tiftikçiler Türbeönü, Kunduracılar İçi, Mecidiye Hanı, Türbeönü 4
Tenekeciler Muhtelif Yerlerde 21
Tütüncüler Muhtelif Yerlerde 4
Canbazlar Muhtelif Yerlerde 10
Kapı Camiinde, Tevfikiye Cd., Saman Pazarı, İstasyon, Keçeciler, İstanbul Cadde-
Kalay Tacirleri 25
sinde, Türbeönü, Koyun Pazarı
Kasaplar Türbe Cd.,Sultan Selim Cd., Kapı Camii vd. 30
Kunduracılar Kunduracılar, Hükümet Cd., Sultan Selim vd. 114
Çilingirler Muhtelif Yerlerde 7
Çıkrıkçılar Tamamı Kunduracılarda 5
Helvacılar Kısıklı Cd., Saman Pazarı, Mecidiye Cd., Türbeönü vd. 14
Hamamcılar Muhtelif yerlerde 5
Hırdavatçılar Muhtelif yerlerde 17
Hattatlar Tevfikiye Cd. 1
Değirmenciler Koyun Pazarı, İstanbul Cd. 6
Demirciler Tamamı Tevfikiye Cd. ve At Pazarı’nda 6
Demir Tacirleri Muhtelif yerlerde 47
Dökmeciler Türbeönü, Mecidiye ve Darende Cd. 3
Şekerciler Türbeönü, Sultan Selim, Koyun Pazarı 8
Sarraflar Tamamı Tevfikiye Caddesinde 21
Sobacı Koyun Pazarı, Hükümet Cad. 2
Tuzcular Hükümet Cd. ve Tuzcularda 27
Atarlar Attarlar İçi, Bedesten, Mecidiye, Hükümet Cad. 71
Fotoğrafçı Türbeönü, Tramvay Cd., Şerafettin Civarı 8
Keçeciler İstanbul Cd., Dülgerleriçi, Koyunpazarı, Keleşzadebiraderler Hanı, Keçeciler 51
Keresteciler Tamamı Hükümet Caddesinde 6
Lokantacılar İstanbul Cd., At Pazarı vd. 13
Marangozlar Başaralı Oteli, Türbeönü, Kunduracılar, Tramvay Cd. 6
Acentalar Buğday Pazarı, Koyun Pazarı, Saman Pazarı, Darende Cd., 16
Su Komisyonu Civarı, Mecidiye Cd., Saman Pazarı, Bedesteniçi, Kapı Camii Civa-
Eskiciler 24
rı, Koyun Pazarı, At Pazarı
Tornacılar Hükümet Cd., Tuzcular, Koyun Pazarı, Demirciler, Aziziye Civarı, vd. 27
Bedesteniçi, Atarlar Sokağı, Tevfikiye, Hükümet Cd., Kapı Camii, Aziziye, Odun
Manifaturacılar 90
Pazarı vd.
162
Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...
163
Seyit TAŞER
Tablo 7’de gösterilen esnaflar içerisinde ri hakkında bilgi verir. Buna göre, Odun Pa-
özellikle Keçeciler, Tenekeciler, Attarlar gibi zarı, Kapı Camii’nin arkasındaki şadırvanın
meslekler, diğer vilayetlerle kıyaslandığı za- önüne kurulan pazarıdır. Eski Garaj’ın bulun-
man Konya’da daha fazla oranda yapılır. Belli duğu yerde saman pazarı vardır. Günümüzde
esnafların belli merkezlerde toplanıp toplan- verem dispanseri olarak kullanılan alan at pa-
madıkları ile gayr-ı müslim esnafların cumhu- zarı olarak bilinir. Türbeönü, Mevlana Türbe-
riyet dönemindeki durumu konusunda örnek si dolaylarıdır (Odabaşı, 1998: 59,85,87).
olması bakımından, ekmekçiler esnafına ait 16. yüzyılda Konya mahallerine ilişkin
bilgilere aşağıda yer verilir. bilgide yüzü aşkın mahalle ismi sıralanır. 20.
Ahiliğin ilk kurulduğu yıllardan itibaren yüzyılda mahalle sayısı iki yüze yaklaşmıştı.
önemini yitirmeyen meslek kollarından olan Bazı mahalle isimleri esnaf veya meslek ismi
ekmekçilerin Konya örneğinde 1928 senesin- ile uyuşur. Attariye, debbağlar (Aksaray) ve
deki durumuna bakıldığı zaman bu grup içeri- külahcılar bunlar arasındadır. Belli esnaflar
sinde gayr-ı müslim esnafın olmadığı görülür. belli yerlerde toplanmamış olmakla beraber,
Diğer taraftan esnaflar dağılmış olup farklı türdeki esnafların daha çok, İstanbul
belli bir yerde kümelenmemiştir. Sanayileşme Caddesi, Tevfikiye Caddesi, Darende Caddesi
ile yeni meslek kollarından biri olarak araba gibi belli başlı merkezlerde yer aldığı görülür
amil ve tüccarlarına ise aşağıda yer verilir. ( Konyalı, 1964: 252,254).
Araba amil ve tüccarlarının 1928 senesi
Konya’sında özellikle Saman Pazarı ve Ko- SONUÇ
yun Pazarı civarında toplandıkları tablo 9’dan
Çeşitli sanat kolları ve ticaret alanlarında
anlaşılır. Diğer taraftan bu dönemde gayr-ı
uzmanlık zamanla önem kazanmıştı. Uzman-
müslim nüfus önemli oranda azalmış olmakla
lık isteyen meslek kollarının daha küçük bi-
beraber, bu gruptaki esnaflardan ikisinin
rimlere ayrılması ile, ihtiyaç duyulan esnaf
gayr-ı müslim olduğu görülür.
veya zanaatkarların sayısı ve çeşidi artmış, bu
19. yüzyıl sonlarına doğru Konya Valisi
noktada tacirler ön plana çıkmıştır. Sanayide-
Ahmet Tevfik Paşa, Konya Çarşısını yeniden
ki gelişme üretimi artırmıştır. Konya’da sana-
düzenlemişti. Küçük Bedesten olarak da ifade
yi alanındaki gelişmeyle beraber 20. yüzyıl
edilen bu mağazalar hükümet meydanından
başlarında değirmen, un fabrikası, göherçile
attarlar içine giden yol üzerinde bulunuyordu.
fabrikası gibi sanayi tesislerinin faaliyette ol-
Aynı türden mesleklerin etkinlik gösterdiği
duğu anlaşılır.
sokaklara, buna göre isim verilmişti. Kebapçı-
Konya’da tarihten gelen meslek kolları-
lar içi, attarlar içi, keçeciler ve yorgancılar içi
nın önemli ölçüde devam ettiği ve bu duru-
şeklinde örneklendirilebilir. 20. yüzyıl başla-
mun da Konya’nın tarihsel süreçteki ticari ve
rında Balkan göçleri ile özellikle Tevfikiye
iktisadi yerini göstermesi bakımından önemli
Caddesi üzerinde lokanta, tatlıcı ve berber
olduğu belirtilebilir. Konya’da 20 yüzyılın
dükkânları açılmıştı Odabaşı, Konya mahalle-
başlarında öne çıkan esnaflar veya eskimeyen
164
Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...
meslekler arasında ekmekçi, bakırcı, tenekeci, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2006, c.1,
kunduracı, helvacı, hırdavatçı, tuzcu, keçeci, haz. Robert Dankoff-Seyit Ali Kahraman,
tornacı ve tiftikçi sıralanabilir. Bunun yanında Yücel Dağlı, YKY, İstanbul.
fotoğrafçı, otomobil levazımcısı, elektrikçi, EVRAN, Burçak, 1999, Osmanlı Esnafı,
telsiz, telefon levazımcısı gibi yeni meslekler Doğan Kitapçılık, İstanbul.
GALİB, Mehmed, 1329, 1329: “İhtisab
görülüyordu.
Ağalığı”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmua-
Konya’da 20. yüzyıl başlarında aynı
sı (TOEM); 1 Ağustos 1327, sy. 9, İstan-
gruptaki bazı esnafların aynı merkezde top-
bul,1329, 1329: s. 569-584.; TOEM 1 Teşrin-
lanmadıkları anlaşılır. Bununla birlikte bazı i evvel 1327, Sayı 10, İstanbul.
esnaf gruplarında bu durum farklılık arz eder. KAVAKÇI, Yusuf Ziya, 1975: 1975,
Keçeciler ve kunduracılar gibi bazı meslek Hisbe Teşkilatı-Bir İslâm Hukuk ve Tarih
sahipleri daha çok aynı adı taşıyan semtlerde Müessesesi Olarak Kuruluş ve Gelişmesi,
çalışmaktaydı .Bununla birlikte çıkrıkçıların Baylan Matbaası, Ankara.
tamamının Kunduracılarda, Sarrafların tama- Konya Rehberi, 1339, 1339: Ahmed İh-
mının Tevfikiye Caddesinde, Demircilerin ise san ve Şürekası, Matbaacılık Osmanlı Şirketi.
Hükümet Caddesinde olduğu görülür. Konya Vilayeti Salnamesi (Kvs), 1304
(1888), 1322 (1906), 1330 (1914).
KONYALI, İbrahim Hakkı, 1964, Abi-
KAYNAKÇA
deleri ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Yeni
BAYKARA, Tuncer, 2012, 2012: “Kır-
Kitap Basımevi, Konya.
şehir Örneğinde Şehirlerde Çarşının Oluşumu
KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, 2004: Konya
veya Şehirlerdeki Esnaf Dalları”, 2. Uluslar
Şehri’nin Fiziki ve Sosyo-Ekonomik Yapısı,
arası Ahilik Sempozyumu, cilt:2, 19-20 Eylül
Makaleler, I, Konya.
2012, 2012: Kırşehir.
ODABAŞI, Sefa, 1998: 20. Yüzyıl Baş-
Büyük Ticaret Salnamesi, 1928, İsmail
larında Konya’nın Görünümü, Konya Valiliği
Hakkı ve Şürekası, İstanbul Kağıtçılık ve
İl Kültür Müdürlüğü, Konya.
Matbaacılık, İstanbul.
ÖCAL, Mustafa, 2012: “Ahilerden Gü-
ÇAĞATAY, Neşet, 1981, 1981: Bir
nümüze Esnaf Ahlakı ve çırak Yetiştirme
Türk Kurumu Olan Ahilik, Selçuk Üniversi-
Yöntemi”, 2. Uluslar arası Ahilik Sempozyu-
tesi Yayınları, Konya.
mu, cilt:1, 19-20 Eylül 2012, 2012, Kırşehir.
ERGİN, Osman, 1995, 1995: Mecelle-i
ÖZKAYA, Remzi, 2012: “Ahilikten
Umûr-ı Belediyye, cilt:1, İstanbul Büyükşehir
Günümüze Çıraklık Eğitimi”, 2. Uluslar arası
Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı
Ahilik Sempozyumu, cilt:1, 19-20 Eylül 2012,
Yay.,İstanbul.
2012, Kırşehir.
ERGİN, Osman, 1995, 1995: Mecelle-i
TUŞ, Muhittin, 1998, 1998: “Konya’da
Ûmur-ı Belediye, c. 2, İstanbul Büyükşehir
Esnaf Teşkilatı”, Yeni İpek Yolu Konya Tica-
Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İs-
ret Odası Dergisi, Konya I, Editör: Yusuf
tanbul.
Küçükdağ, Mayıs, 1998, 1998, Konya.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 1996, c.
III-IV, Üçdal Neşriyat, İstanbul.
165
166
Ahilik, Esnaf Destanları...
ABSTRACT
The Ahi Order is an institution which
has made its mark on our social life for a
long time in certain disciplines in order to
help the political management. It has
gathered the rules related to craftsmanship,
167
Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA
economic and moral life and maintained the Türklerde “Gelenekler Yasası” diyebile-
Ottoman social life in order and harmony. ceğimiz teamül hukukunun kitaplara geçme-
This set of rules were collected in miş kurallar hâlinde nice yüzyıllar önce ol-
“fütüvvetnames (the book of rules of the Ahi gunlaştığını, bu kuralların son derece sağlam
Order). Minstrels sang poems about their temeller hâlinde perçinleştiğini ve Türk kav-
contemporary guilds. Since these poems minin yaşadığı bütün ülkelerde yine yüzyıllar
could be a source for the Ahi Order, in this boyu devam edegeldiğini görmekteyiz. Türk
article, “The Barber Myth” by Hasan Tahsin gelenekler yasasının yerli yabancı birçok bi-
Of Ermenek has been analyzed in different lim adamlarınca araştırma ve eleştirme konu-
ways. su olduğunu, bunlardan gerek düşmanların
Keywords: The Ahi Order, Ahilik, Guild gerek dostlarının kendilerine göre dersler çı-
Myths, Hasan Tahsin of Ermenek, The Barber kardıklarını müşahede ediyoruz (Soykut,
Myth. 1971:70).
Ahiliğin kurallarının, prensiplerinin
GİRİŞ açıklandığı fütüvvetnamelerde ahiliğin üç şe-
“Ahi” kelimesi Arapça bir kelime olup yinin açık, üç şeyinin de kapalı olması gerek-
“kardeşim” anlamına gelmektedir. Kelimenin tiği belirtilmiştir. Buna göre:
kökeni hakkında çeşitli görüşler ileri sürül- 1. Ahinin eli açık olmalıdır.
müşse de ünlü Fransız Türkolog J. Deny, Eski 2. Ahinin kapısı açık olmalıdır.
Türkçedeki eli açık, cömert, yiğit anlamlarına 3. Ahinin sofrası açık olmalıdır.
gelen “akı” kelimesiyle ilişkilendirmiştir. 4. Ahinin gözü kapalı olmalıdır.
(Soykut, 1971: 26). 5. Ahinin dili kapalı/bağlı olmalıdır.
Batılı Türkologlar Ahiliğin kökenlerini 6. Ahinin beli bağlı olmalıdır.
doğuda, özellikle de Araplar arasında 11. Fütüvvetnamelerde ahiliğe girişin aşa-
yüzyılda başlayan fütüvvet kuruluşuna da- maları açık bir şekilde belirtilmiştir. Buna gö-
yandırmışlardır. Ancak Ahiliğin, fütüvvetten re, ahiliğe girişte önce adayın başı tıraş edilir.
farklı olarak ve Anadolu Türklerinin şekillen- Tövbe ve telkin verilir, ahdullah okurlar, taç,
dirdiği bir sivil toplum kuruluşu olarak geliş- hırka ve şalvar giydirirler. Yol ata ve iki yol
tiği konusunda hemfikirdirler. (Şimşek 2002: kardeş verirler. Kuşak (şed veya peştamal)
46) kuşatırlar, tuğ ve bayrak verirler, seccadeye
Anadolu fütûhatını gerçekleştiren ve geçirirler, helva pişirirler, birbirlerine lokma
Anadolu’ya Türk damgasının vurulmasında sunarlar ve bir şehirden başka bir şehre helva
yardımcı olan dört sosyal zümre vardır: gönderirler. Böylece uzun yıllar eğitilip de-
Abdalân-ı Rum, Bacıyân-ı Rum, Ahiyân-ı nendikten törenlerden geçirildikten sonra kişi
Rum ve Gaziyân-ı Rum. Bunlar içerisinde en olgun bir ahi hâline gelmiş olur (Çağatay,
Bacıyân-ı Rum ve Ahiyân-ı Rum’un müstes- 1997: 160).
na bir yeri vardır (Şimşek, 2002:24)
168
Ahilik, Esnaf Destanları...
Ahilik toplumsal yapının düzenli bir bi- davranış ve eylemler kapsamındadır (Ekinci,
çimde işlemesi, gelişmesi ve dinî ve etik ku- 1989: 37)
ralların dışına çıkmadan fertler (esnaflar, ahi- Ahilikte birçok enformel ahlâk kuralları
ler, halk, vb.) arasındaki dayanışmayı arttıran vardır:
bir sosyal kurumdur. Ahi Evren Letaif-i Hik- - Ahinin emeğini değerlendirecek bir işi,
met adlı eserinde hem bu teşkilatın kurulma özellikle bir sanatı olmalıdır.
gerekçelerini, hem de ideal bir alp-gazi tipinin - Ahi birkaç iş veya birkaç sanatla değil,
profilini şu sözleriyle ifade etmiştir: “Allah yeteneklerine en uygun olan tek bir iş veya
insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun bir sanatla uğraşmalıdır.
manâsı şudur, Allah insanları yemek, içmek - Ahi doğru olmalı, emeğiyle hak etti-
giymek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok ğinden fazlasını kazanma yoluna sapmamalı-
şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse dır.
bu ihtiyaçları kendi başına karşılayamaz. Bu - Ahi işinin veya sanatının geleneksel
yüzden demircilik, marangozluk gibi çeşitli pirlerinden kendi ustasına kadar bütün büyük-
meslekleri yürütmek için çok insan gerekli ol- lere içten bağlanmalı, sanatında ve davranış-
duğu gibi, demircilik ve marangozluk da bir- larında onları örnek almalıdır.
takım âlet ve edevatla yapılabileceği için bu
- Ahi kazancının geçiminden arta kala-
âlet ve edevatı tedarik için de çok sayıda in-
nını tümüyle yoksullara ve işsizlere yardımda
sana ihtiyaç vardır. Böylece insanın (toplu-
kullanmalıdır (Güllülü, 1992: 103).
mun) insanın ihtiyaç duyacağı bütün san’at
Destanlar âşık tarzı şiirler içerisinde
kollarının yaşatılması gerekir. O hâlde, top-
önemli bir yer tutar. Hemen her âşığın koşma
lumun bir kesiminin san’atlara yönlendiril-
türünde şiir söylemesine karşılık âşıklar des-
mesi ve her birinin belli bir san’atla meşgul
tan türünde aynı zenginliği gösterememişler-
olması gerekir ki toplumun ihtiyaçları görü-
dir. Ezgisi itibariyle de farklılık gösteren des-
lebilsin.” (Bayram, 1991: 136-137)
tanlar hecenin çoğunlukla 11’li kalıbıyla söy-
Ahilik her bakımdan dinî ve toplumsal
lenmişlerdir. Koşma, semai ve varsağı gibi
değerleri yaşamak, yaşatmak ve korumak
türlerin dörtlük sayısı itibariyle sınırlı olmala-
üzerine şekillenmiştir. Ahilerin kaçınması ge-
rına karşılık destanların dörtlük sayısı oldukça
reken tutum ve davranışlar da
fazladır. Dört dörtlükten başlayan destanlar
fütüvvetnamelerde belirtilmiştir. Buna göre,
120 dörtlüğe kadar ulaşabilmektedir. Belirli
şarap içmek, zina, livata, gammazlık, dediko-
bir olaya, o olayın etkilerine bağlı olarak âşık-
du ve iftira, münâfıklık, haset, kin, affedici
lar gözlem, duygu ve düşüncelerini nazma
olmamak, sözünde durmamak, yalan söyle-
çekmişler ve tarihsel sürece katkıda bulun-
mek, hıyanet, emanete halel getirmek, kadın-
muşlardır. Hikâye ve olay odaklı oldukları
lara şehvetle bakmak, insanların ayıbını açığa
için destanlar toplumsal dinamiğin korunma-
çıkarmak, cimri olmak, gıybet etmek, hırsız-
sında, devam etmesinde ve değerlerin gelece-
lık etmek Ahi’nin şiddetle kaçınması gereken
169
Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA
ğe taşınmasında önemli bir fonksiyon üstlen- ehlinin halka karşı vebalinin büyük olduğun-
mişlerdir. dan bahsedilmektedir (Aslan, 1997: 50-52).
Âşıklar hemen her konuda destan söy- Hemen hemen her konu, destanın kap-
lemişlerdir. Erman Artun âşıkların söyledikle- samına girer. Bu çerçevede aç gözlü, aile, ata-
ri destanları konularına göre şu başlıklara sözü, avcılık, ayran, bekçi, bereket, borçlu,
ayırmıştır: deprem, dolandırıcı, dul avrat, esnaf ve mes-
1. Yaşnameler (Yaş Destanları) lek, eşkıya, evli-bekâr, fakirlik, gelin-
2. Elifnameler kaynana, gurbet, güldürücü, güreş, güzeller,
3. Şairnameler hapishane, hayvan, ırklar, ihtiyarlık, iki evli,
4. Medetnameler (Mürüvvetname- ilaç, karıkoca, kılıbık, kıtlık-kuraklık, mev-
İstimdatname) sim, meyve, millî, mirasyedi, otlakçı, öğüt,
170
Ahilik, Esnaf Destanları...
6. DİNÎ VE AHLAKÎ HAYATLA İLGİLİ DES- a.m. Kan davasıyla ve intikam almayla ilgili
TANLAR destanlar
171
Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA
a.c. Salgın hastalıklara dair destanlar güçlüklerini, yapılan bu işlerin püf noktaları-
nı, iş kolunda kullanılan araç gereçlerin ad-
a.d. Yangınlara dair destanlar
larını, vb. konuları yansıtması bakımından
a.e. Yağmur-tipi-dolu-sel destanları
önem taşırlar. Güldürü diliyle yazılırlar. Ki-
b. Doğal güzelliklerle ilgili destanlar
milerinde yazarı belli olmayan bu destanlar-
b.a. Yer ile göğün çekişmesine dair destanlar
da şair, esnaf çarşısında dolaşarak, kendisine
b.b. Yer-dağ-deniz-nehir-pınar destanları
uygun bir iş arar. Hepsine bir bahane bulur
b.c. Orman-ağaç destanları
ve sonunda yine şairlikte karar kılar.”
b.d. Sebzelerle ilgili destanlar (Bozyiğit, 1988: 28).
b.e. Meyvelerle ilgili destanlar Destanların sosyal tarihe kaynaklık etti-
b.f. Çiçeklerle ilgili destanlar ğini de bu konuda bir makale kaleme alan
b.g. Hayvanlarla ilgili destanlar Erman Artun örnekleriyle açıklamaktadır
(Artun, 2002: 34-38).
10. İNSANLARLA İLGİLİ DESTANLAR
17. yüzyıl saz şairlerinden / âşıklarından
a. İnsan organlarıyla ilgili destanlar
Âşık Ömer’in Bursa’yı anlattığı bir destanın-
b. İnsan huylarıyla ilgili destanlar da esnaflık ve esnaflara dair şu dörtlük dikka-
c. Yaş destanları timizi çekmektedir:
d. Gençlik ihtiyarlık destanları Bezzazlar, saraclar durmayıp satar,
e. Ölüm destanları Kapucular etti hem derdim beter,
f. Yaş destanları (Ağıtlar) (Çobanoğlu, 2008) Nâkaclar avretlere söz atar,
Saz şiirinde mizahın en mühim örnekleri Dahi çıkamadık kılâbden deyü
esnaf ve bekçi destanları adı etrafında topla- …
nan parçalardır. Bu destanlarda şair; her bir
Bez esnaf mâil kıymetli taşa,
san’atın zayıf taraflarını, sâlikini muvaffaki-
Haffaflar da yüz elli der on beşe,
yetsizliğe sürükleyecek taraflarını sayar; gü-
Kuyumcular bakakalır gümüşe,
lünç neticeler çıkarır (Bilgegil, 2012: 174).
172
Ahilik, Esnaf Destanları...
konusu olan Hasan Tahsin’in destanı gibi bir lek destanlarıyla birlikte şehir destanları ve
destanı Hasan Tahsin’in destanına göre daha Ahiliğe kaynaklık edebileceği muhakkaktır.
173
Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA
11. Ziya Gökalp’in Esnaf Destanı, 20. yy. Kendimi unuttum aman dilerken
12. Mazhar Sakman Meslek Destanı, 20. yy.
13. Âşık Feryadî’nin Berber Destanı, 20. yy. Manav oldum ben de geçtim dükkana
14. Ermenekli Hasan Tahsin [Görgülü] Ber- Gelmez oldu fındık ile kestane
ber Destanı, 20. yy. Bekri oldum oldu yerim meyhane
15. Bunlardan başka saz şiiri tarihimizde; Geldiler kolbastı bade içerken
bekçi, esnaf ve satıcılar üzerine söylenmiş
pek çok bekçi ve satıcı destanı vardır. Boyac’ oldum edemedim boyayı
Esnaf destanlarında anlatım biçimlerinde Terzi oldum ilemedim çuhayı
de farklılıklar dikkatimizi çekmektedir. Özel- Hallaç oldum tutamadım sopayı
likle âşığın bizzat başından geçenleri hikâye Kolum çıktı tokmağını sallarken
ettiği anlatım biçimleri türün en başarılı ör-
nekleridir. Birinci tekil şahıs ağzından âşık
Natır oldum açamadım kurnayı
başından geçenleri anlatmaya başlar. Buna
Avcı oldum vuramadım turnayı
göre âşık çalışma hayatının başından beri bi-
Mehter oldum çalamadım zurnayı
rer birer bütün meslekleri dener, orada başarı-
Derisini çatlattım davul çalarken
sız olur ve en sonunda asıl mesleği olan şair-
liğe döner.
Tabak oldum serdim bir iki meşin
Ben bu sanatları bir bir dolaştım,
Köpekler akçesin vermişler peşin
Tekrar gelip şairliğe bulaştım,
Yiyip bitirmişler kurusun yaşın
Kâmili mürşidin eline düştüm,
Üzerine vardım ağzın yalarken
Tekke-i aşk içre çile çekerken.
(Bozyiğit, 1988: 38).
Muhtar oldum gayet hayrette kaldım
Borazancı oldum çok boru çaldım
Aşağıda üç adet esnaf destanını veriyo-
ruz. Mübarek gün deyü camiye geldim
Pabucum çaldırdım namaz kılarken
I. ESNAF DESTANI (Niğdeli
Tahirî) Nasihat eyledi dinledim anı
Bilmem şu şehirde ne kâr eylesem
Varıp bir köşede tuttum mekanı
Yitirdik aklımı başta dururken
Çiftçi oldum ele aldım sabanı
Dedim başım alıp firar eylesem
Öküzlerim öldü düven sürerken
Bir kimse rast geldi yolda yürürken
174
Ahilik, Esnaf Destanları...
176
Ahilik, Esnaf Destanları...
Hasan Tahsin; Ermenekli Kel Şair adıyla Feda olsun canım tatlı divleğe.
anılan Hasan Rüştü ile hem anne hem de baba ([Ergun-Uğur], 1926; 13-15; 2002: 189-
tarafından akrabadır. Yazı ve şiirlerini yayım- 190).
latmadan önce Hasan Rüştü Bey’e okur, ya- Aşağıda âşığımızın Berber Destanı’nı
yınlanması için onun tavsiye ve eleştirilerini veriyoruz:
alırdı.
Hasan Tahsin Efendi, şen, şakacı, baba- BERBER DESTANI (Ermenekli
Hasan Tahsin)
can ve misafirperver bir kişiliğe sahip bir
Dinleyin ahbablar berber destanın,
kimsedir. Yemesini ve yedirmesini sever, bu
Usta, Hasan Tahsin olsun akranın,
yüzden onun sofrası Müftü Sofrası diye ün
Yaradan saklasın kıymetli canın,
kazanmıştır (Odabaşı, 1999?: 65).
Sanatında yekta ol şanlı berber.
Günlük olaylar ve hoşuna giden olaylar
için destan yazmakla meşhur olmuştur. Özel-
Manastır’dan kalkıp ol şanlı berber,
likle, Cumhuriyet’in yıldönümleri için 1935,
Hak emriyle geldi Konya’ya kadar,
1936 ve 1937 yıllarında yazmış olduğu des-
Konyamız kazandı bir Müslüman er,
tanlar onun bir destan şairi olduğunun delille-
ridir. Yine, Berber Hasan Usta’yı övdüğü 38 Sanatında yekta ol şanlı berber.
dörtlükten oluşan Berber Destanı oldukça ün-
lüdür ([Ergun-Uğur], 1926: 13-14; 2002: 189- Cımbız ile çeker en ince kılı,
190; Yakıcı, 1994: 199-200; Çöloğlu, 1999: Esna-i tıraşta boş durmaz dili,
235-239; Yeniterzi, 2001: 147-149; Odabaşı, Sanırsın şakıyor Cennet bülbülü,
1999: 65-71, Ayva 2005: 275-276). Sanatında yekta ol şanlı berber.
Ergun ve Uğur’un da, eserlerinde yer
verdiği Divlek Destanı’ndan üç dörtlüğü aşa- İnceden inceye kılları arar,
ğıya alıyoruz: Çok dikkat eyleyip kılı kırk yarar,
Geldi mi bir kere divlek zamanı, Kolonyayla saçı bir güzel tarar,
Sabrı biter nefsin, kalmaz fermanı, Sanatında yekta ol şanlı berber.
Almakçün beklerim fursat amânı,
Feda olsun canım tatlı divleğe. Evvela güzelce kırkar bir başı,
Sonra da uzatır uzunca kaşı,
Var iken anbarda iki, üç, beşi, Alaşehir işi yapmaz tıraşı,
178
Ahilik, Esnaf Destanları...
Bismillâh der sabah dükkânı açar, Bir akşam evine iftara gittim,
Sağa, sola daim bereket saçar, İkram, ihtiram, ezildim bittim,
İsm-i Hakk’ı duyan şeytanlar kaçar, Tecdis-i nimete azm-ı hazm ettim,
Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.
Destur diyip ele aldı mı bir baş, Vatana, millete duası boldur,
Üç beş dakikada ediyor tıraş, Doğrusu gittiği hayırlı yoldur,
Bu sürat, gayrete hayret edip şaş! Ey Tanrım, kasasın altınla doldur,
Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.
Sanatında yekta ol şanlı berber (Âşığın duğunu öğreniyoruz. Yabancı bir yerde esnaf-
Safa Odabaşı tarafından görülmüş defterin- lık yapan biri olarak Hasan Usta’ya saygı ve
den, Odabaşı, 1999?: 66-71). ihtimam gösterilmesi gerektiğini de Hasan
Hasan Tahsin, bu destanı adaşı olan ve Tahsin şiir diliyle ifade etmektedir.
bir zamanlar Konya’nın ünlü kadın berberi Ahiliğin adeta kanunlarının belirtildiği
İhsan Usta’nın babası Balkan göçmeni erkek fütüvvetnamelere göre bir ahi esnafında bu-
berberi Hasan Usta için yazmıştır. Şiir; A. Se- lunması gereken nitelikleri Hasan Usta’nın ta-
fa Odabaşı’nın ifadesine göre âşığımı- şıdığı Âşık Hasan Tahsin’in mısralarından çı-
zın/şairimizin kendi el yazısıyla yazdığı defte- karılabilir:
rinde bulunmaktadır. Destan, 38 dörtlüktür ve
hecenin 11’li kalıbıyla yazılmıştır. Çoğunluk- 1. Ahinin eli açık olmalıdır.
la yarım ve tam kafiyenin kullanıldığı şiirde Mebzul eder dostlara izzet, ikram,
az da olsa zengin kafiye örneğine rastlanıl- Çay, kahve içirir sabah ve akşam,
maktadır. Şiirin dili Cumhuriyet dönemi şiir Cömertliği ile aldı büyük nam,
dilidir diyebiliriz. Sade ve akıcı bir dil kulla- Sanatında yekta ol şanlı berber.
nılmasının yanında o dönemde dilimizde kul-
lanılmakta olan az sayıda Arapça ve Farsça 2. Ahinin kapısı açık olmalıdır.
kelimelere de tesadüf edilmektedir. Kafiye Azası, kâtîbi tanır berberi,
yapısı olarak “aaab cccb çççb” şeklinde ya- Tüccârı, esnafı ona müşteri,
zılmıştır. Koşma kafiye şeklinin “döner ayak- Bir bir gelip gidip, verirler seri,
lı” ya da “koşma şarkı” dediğimiz türünde ya- Sanatında yekta ol şanlı berber.
zılmış olan destanda gerçek ifadelerin ağırlık-
lı olduğunu söyleyebiliriz. Birçok esnaf des- 3. Ahinin sofrası açık olmalıdır.
tanında mizahî bir üslûp kullanıldığı için me-
Bir akşam evine iftara gittim,
cazî bir anlatım tercih edilmesine karşılık bu
İkram, ihtiram, ezildim bittim,
destanda abartılı ifadeler yok denecek kadar
Tecdis-i nimete azm-ı hazm ettim,
azdır. Hasan Tahsin, kendi zamanında Kon-
Sanatında yekta ol şanlı berber.
ya’da berberlik yapan ve çok meşhur olan
Hasan Usta’yı fizikî ve ruhî kişiliği, sosyal ve 4. Ahinin gözü kapalı olmalıdır.
dinî kimliği, mesleği ve ustalığını en ince ay-
Kimseye kıl kadar zararı yoktur,
rıntılarıyla şiir sanatının gücüyle tasvir etmiş-
tir. Şiirden anladığımıza göre Hasan Usta, son İhvan, akrabaya faydası çoktur,
derece cömert, eli açık, sevilen sayılan herke- Üçe beşe bakmaz gönlü pek toktur,
se hürmet eden ve mesleğinde de son derece Sanatında yekta ol şanlı berber.
usta biridir. Bir Balkan göçmeni olan Hasan
5. Ahinin dili kapalı/bağlı olmalıdır.
Usta’nın kendini Konya halkına sevdirdiğini,
Konya halkıyla bütünleştiğini beş dil bilmesi- Kendisi kibardır, mahdum-u insan,
ne karşılık yine de Türkçeye sevdalı biri ol- Bunların her işin hak ede âsân,
180
Ahilik, Esnaf Destanları...
Sağ olsun, şen olsun, bunlar her zaman, Esnaflıkta en önemli unsurlardan biri de
Sanatında yekta ol şanlı berber. kalite güvencesidir. İşçilikten kullanılan mal-
zemeye, müşteri memmuniyetinden kullanı-
6. Ahinin beli bağlı olmalıdır. lan malzemenin niteliğine, kalitesine ve hatta
Pespaye değildir ıp ılık suyu, ustanın temizliğine kadar önemli unsurlardır.
İnsan değil sanki melektir huyu, Hasan Usta da işinin ehli bir berber olarak
İpek gibi yumuşak, sert değil tüyü, Hasan Tahsin’in destanında bütün maharetle-
riyle övülmüştür.
Sanatında yekta ol şanlı berber.
Temizliktir onun başlıca işi,
Ahilik geleneğine göre dükkanın besme-
le ile açılması bereket getirmesi dolayısıyla Tertibi nizamda yoktur hiç eşi,
şarttır. Destana göre Hasan Usta da dükkanını Bir noksan gördü mü gıcırdar dişi,
besmele ile açmaktadır. Sanatında yekta ol şanlı berber.
Bismillâh der sabah dükkânı açar,
Sağa, sola daim bereket saçar, SONUÇ
İsm-i Hakk’ı duyan şeytanlar kaçar, Sonuç olarak diyebiliriz ki Türk saz şiiri
Sanatında yekta ol şanlı berber. örnekleri içerisinde önemli bir yer tutan mes-
Yine; bir ahi esnafı işini en güzel şekilde lek/esnaf destanları sosyal tarihe kaynaklık
olarak gözetmelidir. Ustamızın işinin ehli ol- ri, zanaatları, sanatları, bu mesleklerin ince-
duğunu ve müşterilerini memmun etmeyi te- likleri, bu mesleklerin ustalarının nasıl olması
mel prensip olarak gözettiğini aşağıdaki mıs- gerektiği, bu mesleklerle ilgili etnoğrafik ve
ri”, Millî Folklor, 7 (53), Bahar, s. 34- [ERGUN], Sadeddin Nüzhet-Mehmed Ferid
38. [UĞUR] (2002), (haz. Prof. Dr. Hüseyin
_______, Erman (2009), Âşıklık Geleneği ve Ayan), Konya Vilâyeti Halkiyat ve
Âşık Edebiyatı, s. 129-130. Harsiyatı, 2. bs., Konya, 377 s.
ASLAN, Namık (1997), “15. YY. Tekke Şa- GÜLLÜLÜ, Sabahattin (1992), Ahi Birlikle-
irlerinden Kemal Ümmî’nin Bir Desta- ri, İstanbul.
nı”, Millî Folklor, 5 (34), Yaz, s. 50-52. KAYA, Doğan (2011), Sözlük Destanlar,
AYVA, Aziz (2005), Konya Âşıklık Geleneği Ankara
ve Âşık Ataroğlu Hayatı, Sanatı, Şiirleri, KÖPRÜLÜ, Fuat (1940), Türk Saz Şairleri II
Şiirlerinin Tahlili, Konya (Yayımlan- (Antoloji) XVI-XVIII. Asırlar, İstanbul,
mamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversite- “Kâmîlî: s. 389-393”
si Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve KUTLU, Şemsettin (1979), Şair Dertli, I-II,
Edebiyatı Ana Bilim Dalı Türk Halk İstanbul, s. 328.
Edebiyatı Bilim Dalı), s. 275-276. ODABAŞI, A. Sefa (1999?), “Ermenekli Ha-
BAYRAM, Mikail (1991), Ahi Evren ve Ahi san Tahsin Görgülü ve Berber Destanı”,
Teşkilâtı’nın Kuruluşu, Konya. Folklor ve Halk Edebiyatı Kongresi / 23-
BİLGEGİL, M. Kaya (2012), Saz Şiirinin 25 Ekim 1998 Konya, Konya, s. 65-71.
Kadroları, s. 174. ÖZTELLİ, Cahit (1968), “Âşık Edebiyatı:
BOZYİĞİT, A. Esat (1988), “Esnaf Destan- Âşık Rûzî’nin Esnaf Destanı”, Türk
ları” Türk Folklor Araştırmaları, 1988/2, Folklor Araştırmaları, 11 (230), Eylül,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folk- 5058-5059.
lor Araştırma Dairesi Yay: 96, s. 27-47. SAKMAN, Mehmet Tahir (2001) “Mazhar
ÇAĞATAY, Neşet (1997), Bir Türk Kurumu Sakman’ın Repertuarında Bulunan Âşık
Olan Ahilik, s. 158-160. Tarzı Eserlerin Bir Değerlendirmesi”, 2.
ÇOBANOĞLU, Özkul (2008), Âşık Tarzı Şi- Folklor ve Halk Edebiyatı Kongresi / 27-
ir Geleneği İçinde Destan Türü Monog- 28 Ekim 2000 Konya, Konya, s. 85-88.
rafisi, Ankara. SOYKUT, Refik (1971), Orta Yol Ahilik,
ÇÖLOĞLU A. Reyhan (1999), Kara- Ankara.
man’da Âşıklık Geleneği ve Karaman- ŞİMŞEK, Muhittin (2002), Ahilik, İstanbul.
lı Âşıklar, Ankara, (Yayımlanmamış TAN, Nail, “Âşık Tarzı Destan Geleneğinde
Yüksek Lisans Tezi) Esnaf Destanı Araştırmalarına Katkılar”.
EKİNCİ, Yusuf (1989), Ahilik ve Meslek (Yazı görülememiştir)
Eğitimi, İstanbul. YAKICI, Ali (1992), Konyalı Âşık Mehmet
[ERGUN], Sadeddin Nüzhet-Mehmed Ferid (İnceleme-Metin), Ankara, (Yayımlan-
[UĞUR] (1926), Konya Vilâyeti Halki- mamış Doktora Tezi), VI + 742 s. + Ek-
yat ve Harsiyatı, Konya. ler.
182
Ahilik, Esnaf Destanları...
183
184
Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...
ABSTRACT
In the center of the province of Konya
Chamber of Commerce was founded in 1882,
is known. In addition, the Chamber of
Commerce started its activities in 1884
Akşehir understood. Be it at the chamber of
185
Seyit TAŞER
ri faaliyetlerin kontrollü bir şekilde sürdürü- haksız rekabetin önüne geçilmesi, zayıfların
ması 1880 senesinde İstanbul’da başlamış, önlenmesi idi. Aynı zamanda ihtiyaç halinde
onu diğer merkezler takip etmişti. Ticaret üyeler birbirini gözetiyordu.(Koraltürk, 2002:
reçte geçirdiği aşamalarla ilgili olarak yapılan Gedik 1727’de kullanılmaya başlamıştı.
çalışmalar vardır. Tanzimat döneminde gedik ve iltizam sistem-
Yine 1882 senesinde, Konya’da kurulan lerindeki sıkıntı nedeniyle, bu konuların dü-
Ticaret Odası ve bu odanın üyeleri ile ilgili zenlenmesi çalışması yapıldı. Gedik sistemin-
bilgilerle çeşitli çalışmalarda karşılaşılır. Bu- de, 1860’da bir nizamname ile düzenlemeye
nun yanında, Konya vilayetine bağlı ilçe (ka- gidilmiş, 1909’da Esnaf Cemiyetleri Talimat-
za) merkezlerinde ticaret odalarının olup ol- namesi çıkartılmış, 1913 senesinde tamamen
kimlerden oluştuğu vb. bilgiler, mevcut ça- Ticaret Odası kurulmadan önce birçok
lışmalara görüldüğü kadarıyla girmemiştir. merkezde ziraat odasının faaliyette olduğu
Halbuki kaza merkezlerindeki ticaret odaları görülür. Aynı zamanda menafi komisyonu gi-
186
Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...
187
Seyit TAŞER
188
Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...
1991’de yapılan bir diğer düzenleme ile Berri ve bahri ticaret kanunları muci-
esnaf ve sanat sahipleriyle bunların yanında bince sınıf-ı ticariye-i haiz olan ve müessese-i
çalışanların ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki ticariyesi bulunan her şahıs ferdi ve hükmi ve
faaliyetlerini kolaylaştırmak ve halkla ilişkile- her nevi borsa mübayaacıları ve hususi ve
rini düzenlemek gibi amaçlarla kamu kurumu resmi simsar ve dellallar merkez ve şube ola-
niteliğinde tüzel kişiliğe sahip meslek kuru- rak ikametgah-ı ticari ittihaz eyledikleri ma-
luşlarına Esnaf ve Sanatkârlar Odası denil- hallerin ticaret ve sanayi oadalarına kayıt
miştir (Eminoğlu, 1999: 211). olunmaya mecburdurlar. Bu mecburiyeti ifa
etmeyerek tarih-i ilandan itibaren üç ay zar-
4.ODALARIN İŞLEYİŞİ fında kendilerini odaya kayıt ettirmek için
Odanın görevleri 16 Ağustos 1881 tari- müracaat etmeyen eşhas- ferdiye ve hükmiye
hinde yürürlüğe giren nizamnamede yer alır. ile simsar ve dellallardan muayyen olan sene-
Ticaret odalarında üyeler üç yıl için seçiliyor- lik kayıt ücretlerinin üç misli ceza-i odaca
lardı. Her yıl üyelerin üçte biri yenileniyordu. tahsil olunur. Cezanın tahkikinden itibaren üç
Ticaret nezareti tarafından uygulanması gere- ay zarfında kayıt olunmamakta ısrar edenle-
ken ıslahat ve tadilat, gümrük tarifeleri, li- rin ticarethaneleri oda kararıyla hükümetçe
manlar inşası, nehirlerde taşımacılık işleri, sed ve simsar ve dellallar icray-ı muameleden
posta, telgraf ve demiryolu hatlarının yeni- menolunur. (Ticaret Salnamesi,1928: 52)
lenmesi, ticaretin gelişmesine ilişkin kanun- Aynı nizamnamenin beşinci maddesi ise,
lar, odaların görevleri arasında geliyordu. oda üyelerinin, odanın aldığı kararlara uyması
Odanın, üye sicilleri tutmak, fiyat endeksleri gerektiğini belirtir.
düzenlemesi yapmak, tüccara ilişkin kefalet Ticaret ve sanayi odalarının mukarrera-
ve şahadetnameleri bildirmek gibi görevleri tına riayet etmeyenler hakkında odalarca beş
de vardı. Oda her hafta toplanıyordu. Üyele- liradan yüz liraya kadar cezay-ı nakdi hükm
rin birinci ve ikinci sınıf tüccardan olması zo- olunur. Bilumum cezaları havi oda mazbata-
runluluğu vardı. Vilayet merkezlerindeki Ti- ları icra dairelerince icra ve tenfiz olunur.
caret Odasının 12 üyesi bulunacaktı. Bu oda- (Ticaret Salnamesi,1928: 52)
lar doğrudan Ticaret Nezareti’ne faaliyetlerini 1925 tarihli Nizamnamede, tacir, esnaf
bildirecekti. Vilayet odalarının üyeleri oyçok- ve küçük tacir ve sanatkarlar ile borsa
luğu ile idare meclisleri tarafından seçilecekti mübayaacıları, simsar ve dellalın tarifi yapılır.
(Koraltürk, 2002: 28,29, 33) (Ticaret Salnamesi,1928: 52,53)
Ticaret Odaları ile ilgili olarak, 1910 ve Tüccar: Malumat-ı ticariyeyi bir mües-
1925 yıllarında nizamnameler yürürlüğe gir- sese-i ticariyye tesis ederek ifa ve icra-yı sa-
mişti. Bu nizamnameler odaların işleyişi hak- nat-ı mu‘tâde ittihaz eden eşhas-ı ferdiyye ve
kında ayrıntılı bilgi verir. Örneğin, 1925 ta- eşhas-ı hükmiyye sıfat-ı ticaret-i haiz olup ta-
rihli ticaret odaları nizamnamesinin beşinci cir addolunur.
maddesi, odalara kayıt yaptırma mecburiye-
tinden bahseder.
189
Seyit TAŞER
Esnaf ve küçük tacirler ve küçük sa- yukarı olamaz. Buna göre; borsa mübaya-
natkarlar: Muamelat-ı nakdi sermayesinden acıları simsar ve dellalların senelik kayıt üc-
ziyade dükkanında işleyerek veya seyyar ola- retleri, oda meclisinin üye sayısı otuz olan
rak bedeni mesayisine müstenid bulunan ve odalarda on misli olarak belirlenmiştir. Diğer
kazancı ancak medar-ı maişetini temine kafi taraftan, birinci sınıftan on lira 2. sınıftan 5 li-
olacak derecede az olan esnaf ve küçük sa- ra, 3. Sınıftan 2.5 lira olarak tespit edilmiştir.
natkarlar ve tacirler odalara mecburiyyet-i (Ticaret Salnamesi, 1928).
kaydiyye olmayıp ancak bunlar odalar kanu- Ticaret odalarına kayıt yaptırmaya mec-
nun dördüncü maddesi vechile ticaret siciline bur olanlar, 1925 tarihli Nizamnamenin 74.
kayıt ve tescil olunurlar. maddesinde şu şekilde belirtilir (Ticaret Sal-
Borsa mübayaacıları: Her nevi borsa namesi,1928: 52,58)
mübayaacıları icray-ı muamele eyledikleri 1. Berri ve bahri ticaret kanunları
borsaları nizamname ve talimnameleri vechile vechile sanat-ı ticariyyeye haiz olan ve mües-
bu sıfatı ihraz ederler. Borsa sese-i ticariyyesi bulunan yerli ve ecnebi eş-
mübayaacılarının odalara kayıtları mecbur- has-ı ferdiyye ve hükmiyye ve muamelat-ı
dur. ticariyye ve nakliyye komisyoncuları,
Simsarlar ve dellallar: Her nevi eşya 2. Ticari, sınai ve mali ve müessesat-ı
ve emtia-i ticariyye ve kambiyo ve esham ve ticariyye-i resmiyye,
akar ve emlak ve arazinin alım ve satımında 3. Her nevi borsa mübayaacıları,
ve taahhüdatında ve sefain-i navulları ve her 4. Resmi ve hususi simsarlar ve
nevi sigorta muamelatında ve alım satıma ve dellallar,
mukavelet-i taahüdaata tavassut ederek mua- 5. Sınıf-ı ticariyyeyi haiz olanlar.
melat ve ukudat-ı mezkurede tarafeyn akdin- Odaya kayıt şartları ve işlemleri de1925
den addolunmayan ve ancak mütevassıt tarihli nizamnamede yer alır. Buna göre, res-
vezayit ve sıfatında bulunan kimselere (sim- mi ve hususi dellallar ile simsarlar için genel
sar ve dellal) denilir. şartlar şunlardır:
1925 tarihli Nizamnamenin 7. madde- 1.Yaşı yirmiden yukarı olmak,
si, odaya kayıt ücretleri hakkında genel bilgi
2. Cünha ve cinayetle mahkûm olma-
verir. Buna göre Sermayeleri 300 bin liradan
mak,
yüksek olan anonim ve limited şirketleri
3. İstikamet ve hüsn-ü hal eshabından
müessesat-ı resmiyye-i ticariyyeden fevkalade
olduğu odaya muakkad iki tacir tarafından
sınıf-ı adile odaların bulundukları mahallere
tasdik edilen bir şehadetname ile beyan edil-
tahsis eyledikleri sermayenin binde yarımı
mek, Hal-i iflasda bulunmamak
mütecaviz etmemek üzere ikinci maddede mu-
harrer nizamname vechile tayin-i sınıf ve Ticaret Odalarına kayıt işlemi iki aşa-
derecata göre senelik ücret-i kadydiyye alınır. madan oluşur. Bu işlemler, kayıt ve sicildir.
İşbu ücret elli liradan aşağı ve bin liradan Odaya kaydı mecburi olanlar, belli bir süre
zarfında, merkez ve şube olarak kabul ettiği
190
Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...
ticari ikametgâhını, ticaret ve sanayi odalarına başladığı. Ticaret sicil defterine kaydolacak
müracaat ederek, matbu kayıt beyannamesini bilgiler ise şu şekilde tespit edilmiştir (Ticaret
alarak, bunu eksiksiz bir şekilde doldurur ve Salnamesi,1928:54): Şirketin veya müessese-
tarih atarak imzalarlar. (Ticaret Salname- nin bulunduğu şehir, semt-i meşhur, sokak,
si,1928: 52) han veya daire no, telgraf adresi, tarih-i tesis,
mahal-i tesis, nizamname veya mukavelena-
Yerli veya yabancı olsun ticaret ve sana-
mesinin tarih-i tanzim ve akdi, şirket veya
yi erbabı olan kimselerin ticari muameleleri-
müessenin tabiiyyeti, müddeti, ecnebi hisseli,
nin yürütülebilmesi için, odaya vermeleri ge-
komandit, limited, anonim ve kooperatif gibi
reken kayıt beyanlarında bulunması gereken
sermayesi eshama münkasim şirketlerin tica-
hususlar nizamnamenin 92. maddesinde şu
ret vekâletince verilen icray-ı muamelata me-
şekilde belirtilir: (Ticaret Salnamesi,1928:
zuniyet beyannamesinin tarih ve numarası.
54)
191
Seyit TAŞER
192
Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...
193
Seyit TAŞER
Tablo 1’den anlaşılacağı üzere, 1884- bu sayı 123’e çıkmıştı. 1897’de 115 ticaret ve
1888 seneleri arasında başkan ve üyeler de- ziraat odası bulunuyordu (Koraltürk,
ğişmemiştir. 1892’de üye sayısı üçe düşmüş, 2002,36).
önceki üyelerden yalnız birisi kalmıştır. 1928 yılında Akşehir’de Ticaret Odası-
1899’da, odanın, Akşehir Ziraat ve Ticaret nın faaliyetini sürdürdüğü anlaşılır (Ticaret
Odası olarak anıldığı dönemde başkan ve Salnamesi, 1928: 49).
üyelerin tamamının değişmiş olduğu anlaşılır. Ticaret Odalarının Konya kazalarındaki
1904 yılında başkan ve üyelerin yine tamamı- durumuna bakıldığı zaman Bozkır Ticaret
nın farklı isimler olduğu görülür. Akşehir Ti- Odasının da Akşehir Ticaret Odası ile aynı yıl
caret Odası’nda bir başkan ve dört üye vardır açılmış olduğu anlaşılır. Bununla ilgili tablo-
ve bu üyelerden ikisi müslim ikisi gayr-ı ya aşağıda yer verilir:
müslimdir.
1312 (1896) senesinde, Vilayet Salna-
mesinde Akşehir Ticaret Odası’na yer veril-
memiştir. Fakat Akşehir Ticaret Odası üyele-
rinden Abdurrauf Efendi’nin bu dönemde Be-
lediye Dairesi Reisi olduğu anlaşılır. Aynı
zamanda ziraat bank şubesi reisidir (KVS,
1312, 117,118)
Ticaret Odaları bu alanda faaliyet göste-
ren komisyonlar sonrasında ticari hayatta yer
bulan bir teşkilattır. Ticaret odaları günümüz-
de Sanayi ve Ticaret Odası şeklinde ifade edi-
lirken, odaların ilk kurulduğu yıllarda yalnız
Ticaret Odası şeklinde isimlendiriliyordu. Zi-
ra sanayi gelişme aşamasında idi. Diğer taraf-
tan ticaret odaları, sonraki süreçte ziraat ve
Ticaret Odası şeklinde ziraat odası ile beraber
anılmaya başlayacaktı.
28 Şubat 1889 tarihinde vilayet, liva ve
kazalarda ticaret ve ziraat ve sanayi odaları-
nın kurulması gündeme geldi. Dolayısıyla
başta bağımsız olarak kurulan ticaret ve ziraat
odaları, aynı çatı altında birleştirilmişti. Bu
açıdan bakıldığı zaman ticaret ve ziraat odala-
rı bu tarihte kurulmuştu. Bu dönemde top-
lamda yüze yakın oda bulunuyordu. 1891’de
194
Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...
195
Seyit TAŞER
Tablo 3’e göre, Beyşehir Ticaret Odası, Konya’ya bağlı bir diğer kaza merkezi
bir başkan ve dört üyeden oluşmakta idi. 1899 olan Ilgın’da 1899 yılında, ticaret odalarının
yılına kadar odada bir gayr-ı müslim varken, ziraat ve Ticaret Odası şeklinde anılmaya baş-
1899’da başkan ve tüm üyelerin Müslim ol- ladığı dönemde, ziraat ve Ticaret Odasının fa-
duğu görülür. 1314 (1898) yılı Konya salna- aliyete geçtiği anlaşılır. Oda hakkındaki bilgi,
mesinde, Beyşehir, Ziraat ve Ticaret Odası aşağıda tablo halinde yer verilir:
yazar. Fakat başkan ve üyelerinin isimlerine
yer verilmemiştir.
196
Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...
197
Seyit TAŞER
198
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
199
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
“Eski Türkiye`de İş Teşkilatı: İttihad-ı Terakki AKKANAT, Cevat, “Arslanhane Yahut Ahî
Tarafından Ankara ve Havalisinde Yaptırı- Şerafeddin Camii”, Diyanet, sy. 241
lan Tahkikata Göre Ahiler`e Dair Elde (2011/1), s. 54-58.
Edilmiş Olan Malumat”, Meslek (Haftalık AKKUŞ, Mehmet, “Farklı Bir Ahîlik İcâzet-
Resimli Gazete), sy. 19, İstanbul, 1925, s. nâmesi”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
5. Araştırma Dergisi, 2002, c. VIII, sy. 21, s.
ABSARILIOĞLU, Ahmet, “Ahilik teşkilatı 95-100.
ve Yaren Meclisleri ile İlişkileri”, II. Çan- AKKUŞ, Metin, “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve
kırı Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri, 17-18 Esrar Dede Fütüvvetnamesi’nde Ahi Tipi-
Eylül 2004, Ankara, s. 258-261 nin Özellikleri”, Atatürk Üniversitesi Sos-
ABUŞOĞLU, Ömer, “Bütün Yönleriyle Ahi- yal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 6, sy. 2
lik ve Loncalar”, Ankara Ticaret Odası (2005), s. 87-96.
Dergisi, sy. 12, Ankara, 1972, s. 33-42. AKKUŞ, Metin, “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve
ABUŞOĞLU, Ömer, “Bütün Yönleriyle Ahi- Esrar Dede Fütüvvetnamesi’nde Ahi Tipi-
lik", Ticaret Sanayi Odası Dergisi, sy. 72. nin Özellikleri”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahi-
Değerlendirimi”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahi- AKKUŞ, Osman, “Ahilik Teşkilatlarına Ta-
lik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, rihsel Bir Perspektiften Bakış”, I. Ahi
2005, s. 1-13. Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem-
Dayatmalarına Karşı Türk Dayanışma Ru- AKPINAR, Ali, “Fütüvvet Ruhunun Dinî
hunun Yeniden Canlandırılması Sorunu ve Temelleri”, I. Ahî Evran-ı Veli ve Ahîlik
Ahilik (Ahi Evren) Örneği”, Türk Kültürü, Araştırmaları Sempozyumu Kırşehir,
c. 40, sy. 472 (2002/8), Ankara 2002, s. 2005, s. 43-61.
466-472.
AKPINAR, Hüseyin, “Tasavvufî Bir Ku-
AHMET REFİK, “Ankara Ahilerine Dair”,
rum Olan Ahîlik’te Mûsikî”, İSTEM:
İkdam, sy. 8892 (17 Kanunusani 1337).
İslâm San‘at, Tarih, Edebiyat ve Mûsi-
AHMET TEVHİD, “Ankara'da Ahiler Hü-
kîsi Dergisi, 2009, c. VII, sy. 13, s. 125-
kümeti”, İstanbul, 1329 [1913], Tarih-i
132.
Osmani Encümeni Mecmuası (TOEM), c.
ALGÜL, Hüseyin, “İlk Osmanlı Fetihlerinde
IV, sy. 19, s. 1200-1204.
Ahiler”, Milli Kültür, sy. 89, Ankara, 1991,
s. 36-38.
200
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
201
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
ATSIZ, Gökdağ, Bilgehan, “Ahi Kelimesine BAYRAM, Mikail, “Ahi Evren Kimdir? Ger-
Adbilimsel Yaklaşım (Tahrir Defterlerine çek Şahsiyeti ve Eserleri”, Diyanet İlmi
Göre), I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- Dergi, 1978, c. XVII, sy. 1, s. 24-32.
tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. BAYRAM, Mikâil, “Ahî Evren Kimdir?”,
421-426. Türk Kültürü Dergisi, s191, Ankara, 1978.
AYKIZ, Halil İbrahim, “Ahiler, Ahilik, Sivas BAYRAM, Mikâil, “Ahî Evren'in Öldürülme-
Ahileri ve Sivas`ta Ahi Eserleri”, Dört Ey- si ve Ölüm Tarihinin Tesbiti”, Tarih Ensti-
lül, sy. 5-7, Sivas, 1966, s. 20-22. tüsü Dergisi, s. 12, İstanbul 1982.
AYN ()ع, “Ankara Tarihinden-Ahilere Dair”, BAYRAM, Mikâil, “Anadolu Selçukluları
Hakimiyet-i Milliye, 17 Ağustos 1927, sy. Devrinde Anadolu Bacıları (Baciyan-i
2193, s.2 Rum) Örgütünün kurucusu Fatma Bacı
BARAN, Merih, “Kuruluş İlkeleri İle Türk Kimdir?”, Belleten, 1981, s. 180.
Esnaf Teşekküllerinin Yapılanmasında Et- BAYRAM, Mikâil, “Baba İshak Harekâtının
kili Olan Lonca Sistemi ve Ahîlik Nedir?” Gerçek Sebebi ve Ahî Evren ile İlgisi”, Di-
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştır- yanet Dergisi, c. XVIII, sy. 2, Ankara,
ma Dergisi, 1998, sy. 8. 1979.
BAYAR, Muharrem, “Arşiv Vesikalarına Gö- BAYRAM, Mikail, “Bir Eğitim ve Öğretim
re Bolvadin’de Ahi Teşkilatı ve Bir Ahi Ocağı Olarak Ahî Teşkilatı”, İslam’da Aile
Şeceresinin Tanıtımı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Çocuk Terbiyesi II, 2005, s. 139-146.
ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kır- BAYRAM, Mikâil, “Sadr'ud-Din Konevî ile
şehir 2005, s. 129-161. Hace Nasir'ud-Din Tusi'nin Mektuplaştıkla-
BAYAR, Muharrem, “Arşiv Vesikalarına Gö- rı İddiası Üzerine”, Tarih Araştırmaları
re: XVI. Yüzyılda Karahisar-ı Sahib’de Dergisi, İstanbul, 1979.
Ahilik ve Esnaf Kuruluşları”, Türk Kültürü, BAYRAM, Mikail, “Sadrü’d-din Konevî ile
c. 36, sy. 418 (1998), s. 99-112. Ahi Evren Şeyh Nasırü’d-din Mahmud’un
BAYBURT, Nurten Bütün, “Tarihimizde Ahi- Mektuplaşması”, Selçuk üniversitesi Fen-
lik ve Ticaret Ahlakı”, Karınca, c. 64, sy. Edebiyat Fakültesi Dergisi, c. II (1983), s.
748, s. 19-20. 51-75.
BAYKURT, Ahmet, “Osmanlı`nın 700. Yı- BAYRAM, Mikail, “Türkiye Selçukluları Dö-
lında Sosyo-Ekonomik Bir Kuruluş Olan neminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Doğu-
Ahilik ve Kooperatifçilik”, Karınca, sy. şuna Etkisi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
747, Ankara, 1999, s. 35-36. Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırma-
BAYRAM, Mikail, “Ahi Evren Hâce ları Dergisi, sy. 10 (2001), s. 1-11.
Nâsırü’d-Din ile Alâü’d-din Çelebi’nin Öl- BAYRAM, Sadi, “Ahîliğe Genel Bir Bakışı
dürülmesi ve Ölüm Tarihlerinin Tesbiti”, Ahlâk ve Hoşgörü”, Erdem Özel Sayı, c. 8,
İSTEM: İslâm San'at, Tarih, Edebiyat ve sy. 23, s. 584-598.
Mûsikîsi Dergisi, 2004, c. II, sy. 3, s. 37-58.
202
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
BAYRAM, Sadi, “Ahîlik ve Bir Ahi Şecere- Uluslar arası Ahilik Kül-türü Sempozyumu
si”, Belleten, 295-344. Bildirileri, Ankara, 1999, s. 71 –77.
BAYRAM, Sadi, “Ahîlik ve Loncalar”, Milli BURAK, Durdu Mehmet - ÖZÇELİK,
Kültür Dergisi, c. I, Ankara, 1977. Nazmi, “Ahilik Eğitim Anlayışının Cumhu-
BAYRAM, Selahattin, “Osmanlı Devleti'nde riyet Dönemi Meslek Eğitimine Yansıma-
Ekonomik Hayatın Yerel Unsurları: Ahilik sı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma-
Teşkilâtı ve Esnaf Loncaları”, İstanbul ları Sempozyumu, Kırşehir 2005, s. 201-
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 212.
2012, sy. 21, s. 81-115. BÜYÜKER, Kamil, “Başbakanlık Osmanlı
BEKKİ, Selahaddin, “Ahiliğe Giriş Törenleri- Arşivlerinde Ahilikle Alakalı İki Belge”, I.
nin Bilmecelerle İlişkisi”, I. Ahi Evran-ı Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları
Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyu- Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 213-221.
mu,Kırşehir, 2005, s. 163-176. CAHEN, Clade, “Sur Les Traces Des
BEKTAŞOĞLU, Mustafa, “Osmanlıda Ahilik Premiers Akhis”, Köprülü Armağanı, İs-
ve Esnaf Ahlakı”, Diyanet Dergisi, sy. 98 tanbul, 1953.
(1999/2), Ankara, 1999, s. 21-25. CAHEN, Claude, “İlk Ahiler Hakkında”, çev.
BEKTAŞOĞLU, Mustafa, “Osmanlıda Ahilik Mürsel Öztürk, Belleten, L, 560-591, Anka-
ve Esnaf Ahlakı”, Diyanet Dergisi, sy. 118 ra, 1986.
(2000/10), Ankara2000, s. 15-16. CENGİZKAN, Ali, “Cumhuriyet Döneminde
BENLİ, Yusuf, “Âhilikte Şiîlik Etkisi Ve Âhi- Kıra Yerleşim Sorunları Âhî Mes’ûd Nu-
liğin Anadolu’da Alevîliğe Tesirleri Mese- mûne Köyü”, Arredamento Mimarlık, sy.
lesine İlişkin Bazı Değerlendirmeler”, 170 (2004/6), s. 110-119.
Hikmet Yurdu, 2009, c. II, sy. 3, s. 147-180. CEYLAN, Ömür, “Fütüvvetname Muhtevalı
BİRDOĞAN, Nejat, “Anadolu Aleviliğinin Bir Manzume Şerhi: Şerh-i Manzume-i
Bugününe Ahiliğin Etkileri”, Yol Dergisi Gaybi”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş-
2003, XIII, s. 38-46. tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s.
BOZKUŞ, Metin, “Ahilik’te Mezhep Olgu- CUMBUR, Müjgan, “14. Yüzyıl Başlarında
su”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- Edebiyatımızda Ahilik”, Milli Kültür, c. II,
ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 187- Ankara.
199.
CUMBUR, Müjgan, “Ahilik: Şer‘iyye Sicille-
BOZYİĞİT, A. Esat, “Günümüz Anka- rinde Ahi Babaların Değiştirilmesiyle İlgili
ra’sında Ahilikten Kalan Gelenekler”, II. Birkaç Belge”, II. Uluslararası Ahilik Kültü-
203
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
rü Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1999, s. ÇAĞATAY, Neşet, “Bir Türk Kurumu Olan
77 – 81. Ahilik”, Ankara Ticaret Odası Dergisi, sy.
CUMBUR, Müjgan, “Anadolu Şehirlerinin 7, Ankara, 1975, s. 43-44.
Kuruluşunda Ahilerin Yeri”, Türk Kültürü ÇAĞATAY, Neşet, “Fütüvvet-Ahi Müessese-
ve Ahilik, XXI Ahilik Bayramı Sempozyumu sinin Menşei Meselesi I”, Ankara Üniversi-
Tebliğler,i (13-15 Eylül 1985), Kırşehir, tesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1952, c. I,
1986. sy. 1, s. 59-68.
CUMBUR, Müjgan, “Anadolu Tarihinde Ahi- ÇAĞATAY, Neşet, “Fütüvvet-Ahi Müessese-
lerin Seyfi Kolu”, Türk Kültürü, sy. 153- sinin Menşei Meselesi II”, Ankara Üniver-
154-155, yıl: XIII, Temmuz-Ağustos-Eylül. sitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1952, c. I,
CUMBUR, Müjgan, “Bir Fütüvvetname Nüs- sy. 2-3, s. 61-84.
hasının Tanıtımı”, II Milletlerarası Türk ÇAĞATAY, Neşet, “Fütüvvetçilikle Ahiliğin
Folklor Bildirileri, c.IV, Ankara 1978, s. Ayrılığı”, Belleten, Ankara, (1976), XL/157
85. – 160, s. 423 – 438.
CUMBUR, Müjgan, “Kastamonu Tarihinde ÇAKIR, Baki, “Resmi Belgelerde Osmanlı
Ahiler ve Esnaf Kuruluşları Türk Tarihinde Esnafı”, Ahilik, Kırklareli 2011, s. 97-120.
ve Kültüründe Kastamonu”, Tebliğler, ÇAKMAK, Muharrem, “Ahiliğin Dini-
(Kastamonu, 19-21.10.1988), Ankara, Tasavvufi Temelleri”, I. Ahi Evran-ı Veli
1989, s. 7-15. ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kır-
ÇAĞATAY, Neşet, , “Anadolu’da Ahîlik ve şehir, 2005, s. 249-260.
Bunun Kurucusu Ahi Evran”, Belleten, ÇALIŞKAN, N. ve YEŞİL, R., “Evrensel De-
CLXXXII (1982), 423-435. ğerler Açısından Ahi Evran’ın Didaktik
ÇAĞATAY, Neşet, “Ahiliğin Ortaçağ Anado- Anlayışı Ve Türk Mesleki Eğitim Sistemi-
lu Toplumuna Etkileri”, II. Uluslararası ne Yansımaları”, I Ahi Evran-ı Veli ve Ahi-
Ahilik Kültürü Sempozyumu, 13 Ekim lik Araştırmaları Sempozyumu, 12-13 Ekim
1996, Kırşehir. 2004, Kırşehir.
ÇAĞATAY, Neşet, “Ahiliğin Türk Ekonomi- ÇALIŞKAN, Nihat, “Evrensel Değerler Açı-
sine Getirdikleri”, Ahilik ve Esnaf, İstanbul, sından Ahi Evran’ın Didaktik Anlayışı ve
1986, İESB Yayınları, s. 87-97. Türk Mesleki Eğitim Sistemine Yansımala-
ÇAĞATAY, Neşet, “Anadolu Türklerinin rı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma-
Ekonomik Yaşamları Üzerine Gözlemler ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 261-
(Bu Alanda Ahiliğin Etkileri)”, Belleten, c. 268.
52, sy. 203 (Ağustos 1988), s. 485-500. ÇALKA, Mehmet Sait, “Safî Mustafa Efen-
ÇAĞATAY, Neşet, “Anadolu`da Ahilik ve di’nin Osmanlı Esnaf ve Sanatkârlarına Na-
Bunun Kurucusu Ahi Evren”, Kooperatifçi- sihatleri”, Ahilik, Kırklareli 2011, s. 79-96.
lik, s. 55, Ankara, 1982, s. 34-50. ÇELİK, Ali, “Trabzon’da Ahilik ve Ahi
Evran Dede”, II Uluslar arası Ahilik Kültü-
204
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
205
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
DOĞAN, Hulusi, “Günümüz İşletmeleri İçin ECER Ahmet Vehbi, “Ahmed Yesevi, Dervişi
Ahilik Kültüründen Örtülü Bilginin Geli- Ahi Evren ve Kayseri’de Ahilik”, Erciyes
şim ve Paylaşım Örnekleri”. Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Der-
Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik gisi, 2001, sy. 11, s. 1-18.
Dergisi, sy. 4 (Haziran 2011), s. 77-100. ECER, Ahmet Vehbi, “Ahi Evren’in Kayse-
DOĞAN, Hulusi, “The Search of Tacit ri’de Yirmi Yılı”, II. Kayseri Yerel Tarih
Knowledge in Akhism Culture”, Kocaeli Sempozyumu Bildirileri, 16-17 Nisan 1998,
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Der- Kayseri, s127-137.
gisi, sy. 12 (2006), 2006, s. 32-38. EKER, Gülin Öğüt, “İletişimde Yüklendiği
DOĞAN, İsmail, “Bir Sivil Toplum Kuruluşu Fonksiyonla Türk Kültürü İçinde Esnaf
Olarak Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Dükkanlarındaki Levhalarda Ahîlik Gele-
Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, nekleri”, II. Uluslararası Ahîlik Kültürü
s. 323-335. Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1999.
DOĞAN, Mehmet Sait, “Belediye ve Ahilik EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı”,
Hizmetlerinin Karşılaştırılması”, Din Eği- Standart Dergisi, sy. 350 (1991).
timi Araştırmaları Dergisi, 2002, sy. 9, s. EKİNCİ, Yusuf, “Ahi Birliklerinde Eğitim
77-87. Anlayışı”, Karınca, c. 67, sy. 791 (2002), s.
DOK, Erol, “Ahilik ve Kooperatifçilik”, Ka- 31-33.
rınca, sy. 647, Ankara, 1990, s. 13-15. EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı 1”,
DURAK, İbrahim- YÜCEL, Atilla, “Ahiliğin Standard, Ankara, sy. 350 (1991), İstanbul
Sosyo-Ekonomik Etkileri Ve Günümüze 1991, s. 35-38.
Yansımaları”, Süleyman Demirel Üniversi- EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı 2”,
tesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Standard, sy. 351 (1991), İstanbul 1991, s.
Dergisi, 2010, c. 15, sy. 2, s. 151-168. 28-31.
DURANLI, Muvaffak, Saha Türklerinde Şa- EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı”,
man ve Üstlendiği Mesleki Fonksiyonlar”, Kooperatifçilik, Ankara, 1991, s. 24-36.
I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları EKİNCİ, Yusuf, “Eğitim Kurumu Yönüyle
Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 337-348. Ahi Birlikleri”, Diyanet İlmi Dergi, 1985,
DURBİLMEZ, Bayram, “Türk Kültüründe ve c. XXI, sy. 1, s. 30-38.
Fütüvvet-Nâmelerde Üç Sayısı”, Ahilik EKİNCİ, Yusuf, “Sivil Toplum Kuruluşları-
Araştırmaları Dergisi, c. 1, sy. 2 (2005), s. nın Teşkilâtlanmasında Ahî Birlikleri Mo-
1-22. deli” Yeni Türkiye Özel Sayı, c. 6, sy. 32
DURGUN, Fatih, “A Comparıson Of (2000/3-4), Ankara 2000, s.524-528.
Medıeval European Guılds And Akhısm In
EKŞİ, A. Güleser, “Değişen İstanbul’un Esas
Anatolıa In Terms Of Theır Emergence
Değerleri: Ahi Teşkilatı, Peştemal Kuşat-
And General Functıons”, Tarih Okulu, Yaz
2009 Sayı IV, 1-16.
206
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
207
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
Sonuçları”. Değerler Eğitimi Dergisi, sı, c. XI, sy. 1-4 (Ekim 1953-Temmuz
Cilt:8, No: 19 (2000)s. 71-105. 1954), İstanbul, 1954.
GERÇEL, Alim, “Kayseri’de Yaşayan Ahi- GÖLPINARLI, Abdülbaki, “İslâm ve Türk
lik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları”,
maları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
399-406. Mecmuası, c. XI, sy. 1-4 (Ekim 1949-
GIYMIŞ, Kamil Ali, “Sıdkı Bey’in Eserine Temmuz 1950).
Göre Gedikler ve Gedik Kurumu”, I. Ahi GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “Alanya’da Yemenici-
Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- lik Zanaatı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik
pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 407-412. Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005,
GÖKALP, Haluk, “Ahi Evran-I Veli'nin s. 441-450.
Menkıbevi Kişiliği”, Ahilik Araştırmaları GÜL, Fikri, “Mesleki-Ahlaki Örgütlenme Bi-
Dergisi, c. 1, sy. 2 (Kış 2005), Ankara çimi Olarak Ahilik Ve Denizlili Ahi Si-
2005, s. 23-37. nan”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi
GÖKBEL, Ahmet, “Sivas’ta Ahilik Gelene- (TSAD), yıl: 14, sy. 2 (Ağustos 2010), s.
ği”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- 37-49.
ları Sempozyumu, c. I, 12-13 Ekim 2004, GÜLENSOY, Tuncer, “Ahi mi, Akı mı?”
Kırşehir 2004, s. 413-420. G.Ü. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır-
GÖKBEL, Ahmet, “Sivas’ta Ahilik Gelene- maları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s.
ği”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- 451-252.
ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 413- GÜLER, Mustafa, “Âhi Resul Zaviyesi ve
420. Hisarcık'a Ait Belgeler”, Afyon Kocatepe
GÖKTÜRK İsmail, YILMAZ Mehmet, “Ha- Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2002,
yatın Anlam Bilgisine Dair Yahut Günü- c. IV, sy. 1, s. 117-130.
müz Ahi Kişiliği Üzerine Bir Deneme”, I GÜLLÜLÜ, Sabahattin, “Ahilikten Günümü-
Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları ze”, Diyanet, sy. 164 (2004/8), Ankara,
Sempozyumu, 12-13Ekim 2004, Kırşehir, s. 2004; s. 22-23.
429. GÜNAL, Alev, “Ahilikten Günümüze Esnaf
GÖKTÜRK, İsmail, “Hayatın Anlam Bilgisi- ve Sanatkarlar Açısından Standardizasyon
ne Dair Yahut Günümüz Ahi Kişiliği Üze- ve Kalite”, Standard 38(454) 10. Ankara,
rine Bir Deneme”, I. Ahi Evran-ı Veli ve 99, 19-23.
Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşe- GÜNAY, Ünver, “Dinî Sosyal Bir Kurum
hir, 2005, s. 427-440. Olarak Ahilik”, Erciyes Üniversitesi İlahi-
GÖLPINARLI, Abdülbaki, “Burgazi yat Fakültesi Dergisi, 1998, sy. 10, s. 69-
Fütüvvetnâmesi”, çev. A. Gölpınarlı, İstan- 78.
bul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmua- GÜNAYDIN, Yusuf Turan, “Meslek Gazete-
sinde Yayınlanmış Ahîlik Konulu Yazı Di-
208
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
zisi. Ahilik Araştırmaları Dergisi 1(2) 2005, sunda bir Araştırma”, I. Ahi Evran-ı Veli ve
39-55. Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşe-
GÜNDOĞDU, Raşit, “Osmanlı’da Esnaf Teş- hir, 2005, s. 511-517.
kilatı Üzerine Bazı Düşünceler”, Kırklareli GÜVEN, Özbay, “Geleneksel Okçuluk ve
2011. Güneş Sporunda Ahiliğin Etkileri”, Türk
GÜNDÜZ, Ahmet, “Beylikler ve Osmanlı Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma
Devleti’nin Kuruluşunda Ahilerin Siyasi ve Dergisi, 2003, c. IX, sy. 27, s. 69-106.
Askeri Rolü”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik GÜZEL, Abdurrahman, “Ahilik Sisteminde
Ara_tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, Sanat ve Ticaret Ahlakına Kısa Bir Bakış”,
2005, s. 465-491. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları
GÜNEŞ, Hasan, “Akhism(Ahilik) and Its Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 519-525.
Contribution on Child Education”, HACIGÖKMEN, M Ali, “Ahiler Zamanında
International Journal of Business and Social Ankara’da Sosyal, Kültürel ve İlmî Faali-
Science Vol. 3 No. 9; May 2012 p.182-190 yetler”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
GÜNEY, Emrullah, “Anadolu’da İnsancıl Ba- Enstitüsü Dergisi, Yıl 2002, sy. 7, s. 137-
rış Çiçeği: Ahilik ve Ahiler, Standard 159.
50(585) 2.2011, s. 80-85. HACIGÖKMEN, M. Ali, “Ankara Ahilerinin
GÜNEY, Necla, “Bursa’da Meslekler ve İş Ticarî Faaliyetleri ve Bacıyân-ı Rûm Hak-
Kolları”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik kında Bir Araştırma”, Osmanlı Tarihi Araş-
Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, tırma ve Uygulama Merkezi Dergisi,
s. 453-463. (OTAMD) sy.:18, Ankara, 2005, 185-211.
GÜNGÖR, Harun, “Dini Kavramlar Etrafında HACIGÖKMEN, M. Ali, “Ankara’da Ahi
Oluşmuş Ticarethane Adları”, I. Ahi Evran- Hâkimiyeti”, Türkler II, VI, Ankara 2002.
ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyu- HACIGÖKMEN, M. Ali, “Ankaralı Ahi
mu, Kırşehir, 2005, s. 493-498. Mamak Hakkında Bir Araştırma”, Tarihin
GÜNŞEN, Ahmet, “Anadolu’nun Türkleşmesi Peşinde -Uluslararası Tarih Ve Sosyal
Sürecinde Ahilik Teşkilâtının Yeri ve Araştırmalar Dergisi-, yıl: 2011, sy. 5, s.
Önemi”, Türk Yurdu, yıl. 18, sy. 126 103-108.
(1998/2), s. 43-47. HACIGÖKMEN, M. Ali, “Kadı Burhaneddin
GÜNŞEN, Ahmet, “Garib-name’de Ahilik İz- Zamanında Ahilerin Faaliyetleri”, IV Kay-
leri”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- seri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirile-
maları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. ri (10–11 Nisan 2003), Kayseri 2003.
499-510. HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Ahî Şecere-
GÜRDAL, Mehmet, “Ahilik Kültür ve Felse- Nâmelerinin Tarihî Temeli ve Yazılış Se-
fesinin Meslek Etiği ve İş Ahlakı Açısından bepleri”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fa-
Turizm Sektörüne Uygulanabilirliği Konu- kültesi Dergisi, 2007, sy. 23, s. 107-114.
209
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
210
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
211
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
Ahiliğin Oynadığı Rol”, II. Uluslararası KOLBAŞI, Ahmet, “Türk Kültür Turizmi
Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Açısından Ahilik”, Ahilik Araştırmaları
Ankara, 1999. Dergisi, c. 1, sy. 2 (2005), s. 57-67.
KESKİN, Nuray – MARŞAP, Akın, “Past KÖKSAL, Hasan, “Ahilik İlkeleri ve Kıssala-
And Present Of Ahilik (Denizli Sample) ”, rımızın Kavşak Noktası”, Ahi Evran-ı Veli
International Online Journal of ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kır-
Educational Sciences, 2011, 3 (1), p.370- şehir, 2005, s. 643-652.
394. KÖKSAL, M. Fatih, “Ahi Evran’ın
KILAVUZ, M. Akif, “Ahilik Kurumunda Din Menkabevi Hayatına Dair Bilinmeyen Bir
ve Ahlak Eğitimi Anlayışı”, I. Ahi Evran-ı Eser: Menakıb-ı Ahi Cihanı Nasreddin Ahi
Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Evran”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Kırşehir 2005, s. 615-628. Araştırma Dergisi, sy. 62 (2012), s. 83-108.
KILIÇ, Enver, “Anadolu Selçuklu Koopera- KÖKSAL, M. Fatih, “Ayin, Erkan ve Adap
tifçisi Ahi Evran”, Karınca, c. 68, sy. 797 Benzerlikleri Açısından Ahilik- Bektaşilik
(2003/5), s. 26-27. Münasebeti”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş
KIRKIL, Emin, Ahiliğin Dini-Mistik Boyu- Veli Araştırma Dergisi Bektaşilik Özel Sa-
tu”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- yısı, sy. 55 (2010), s. 59-70.
ları Sempozyumu, Kırşehir 2005, s. 629- KÖKSAL, M. Fatih, “Kırşehir Müzesindeki
634. Ahi Şecerenameleri”, II. Ahi Evran-ı Veli
KIRPIK, Güray, “Tarihi Gelişim İçinde Ahi- ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu Bildi-
lik ve Lonca Müessesesi”, Ahilik Araştırma riler (13 Ekim 2006, Kırşehir), Ankara
Dergisi, c. 1, sy. 1 (2004), s. 79-92. 2007, s. 313-324.
KOCA, Salim, “Ahilerin Türkiye Selçuklu KÖKSAL, M. Fatih, “Klasik Türk Şiirinde
Devrindeki Rolleri”, II. Ahi Evran-ı Velî ve Ahi Evran, Ahi ve Ahilik”, I. Ahi Evran-ı
Ahilik Araştırmaları Sempozyumu Bildiri- Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu,
ler, Kırşehir, 2006, s. 297-311. Kırşehir, 2005, s. 653-662.
KOCABAŞ, İbrahim, “Çağdaş Yönetim Dü- KÖKSAL, M. Fatih, “Ritüeller Açısından
şüncesi Işığında Ahilik Teşkilatı”, I. Ahi Ahilik-Bektaşilik Münasebeti Ve Bir Bek-
Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- taşi Fütüvvet-Nâmesi”, I. Uluslararası Ahi-
pozyumu, Kırşehir 2005, s. 635-642. lik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, Kır-
KOCATÜRK, “Saadettin, “Fütüvvet ve Ahi- şehir, 2008, c. II, s. 689-703.
lik” XX. Ahilik Bayramı Kongresi, Kırşehir KÖPRÜLÜZÂDE, Mehmed Fuad, “İctimai
1984, s. 17-19. Tedkikler: Ankara ve Ahiler”, Hayat Mec-
KOCATÜRK, Saadettin, “Bir Fütüvvet Şece- muası, Ankara, c. I, sy. 21 (1927), s. 402-
resi Üzerine. Erdem Özel Sayı 8(24) 1996, 4033.
867-893. KURTOĞLU, Orhan, “Ahi Şecerenamelerine
Göre Ahilik Âdâb Ve Uygulamaları”, 1.
212
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
213
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
naf”, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Dernek- MERHAN, Aziz, “Ahi Evran ve Şair
leri Birliği yay.Ankara, 1082, s. 55-57 Gülşehri”, Ahilik Araştırmaları Dergisi, c.
MADEN, Fahri, “Kırşehir Şer’iye Sicillerinde 1, sy. 1, Ankara 2004 s. 93-103.
Ahi Evran ve Ahi Mes’ud Zaviyeleri”, II. MIKOV, Lyubomir, “Bulgaristan Bektaşi Ve
Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Kızılbaşları (Alevileri) İle Anadolu Ahile-
Sempozyumu Bildiriler (13 Ekim 2006, rine Has Kültür Gelenekleri Arasında Para-
Kırşehir), Ankara 2007, s. 325-343. leller, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve
MAHMUT, Enver, “Anadolu Ahilerinin Ah- Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008
laki-Töresel Değerleri ve Bunların Anlamı Kırşehir, C.-II, s. 763-778.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi-4 (II. MUALLİM CEVDET [İNANÇALP], “Ahi-
Bursa, 22-28.06.1981), Bursa, 00.00.1982, ler Müessesesi”, Büyük Mecmua, sy. 5,
345-354. s.69-82.
MALKOÇ, Emin Alp, “Ahilik ve Osmanlı MUKADDEM, Ali Rıza, “Ahi Evran Veli’nin
Devleti”, Üretim Dünyası, c. 1, sy. 3 Doğduğu Şehir Hoy: Farsça ve Arapça
(1995/5), s. 50-51. Kaynaklara Göre, Uluslararası Sosyal Araş-
MALKOÇ, Emin Alp, “Ahilik ve Osmanlı tırmalar Dergisi = The Journal of
Devleti”, Üretim Dünyası, c. 1, sy. 4 International Social Research, 2010, c. III,
(1995/6), s. 54-55. sy. 10, s. 470-477.
MAMUTİ, Agim, “An Essay on Economic MUKADDEM, Alirıza, “Farsça Ve Arapça
Values of Akhism”, Epiphany: Journal of Kaynaklara Göre Ahi Evren Veli’nin Doğ-
Transdisciplinary Studies, Vol. 6, No. 1, duğu Şehir Hoy, 1. Uluslararası Ahilik Kül-
(Sarajevo 2013) Faculty of Arts and Social türü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim
Sciences Vol. 6, No. 1, 2013 p.238-246 2008 Kırşehir, C.-II, s. 779-794.
MARŞAP, Akın, “Ahi Evran-ı Veli ve Evren- MUNTEANU, Luminita, “Ahîlik ve Mevlevî-
sel İş Etiğinde Yeni Gelişmeler”, Ahilik lik Arasındaki İlişkiler ve Bazı Mülâhaza-
Araştırma Dergisi, c. 1, sy.2 (Kış 2005), lar, 3 Afyonkarahisar Araştırmaları Sem-
Ankara, 2005, s. 69-89. pozyumu Bildirileri, 22-24 Ekim 1993,
MEMMEDLİ, Hülya, “Orta Çağlarda Gence 1994, s. 373-376.
Şehrinde Ahilik, 1. Uluslararası Ahilik Kül- MUSALI, Namiq, “İbn Bezzaz’ın “Safvet Üs-
türü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim Safa” Adlı Eserinde Azerbaycan Ahiliği, 1.
2008 Kırşehir, C.-II, s. 741-746. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir
MEMMEDOVA, Elmira, “Nizami’nin Ahilik Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir,
Bağlamında Toplumsal Görüşleri Ve İmaj- C.-II, s. 795-810.
ları, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kır- MUSALI, Vüsale, “Tezkirelere Göre Türk
şehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kır- Esnaf Tarihi, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü
şehir, C.-II, s. 747-762. ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim
2008 Kırşehir, C.-II, s. 811-822.
214
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
215
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
ÖZERKMEN, Necmettin, “Ahiliğin Tarih- PALA, Ayhan, “Türk Kültür Tarihinin Bir
sel–Toplumsal Temelleri ve Temel Top- Kaynağı Olarak Burgazi Fütüvvetnamesi”,
lumsal Fonksiyonları- Sosyolojik Yakla- Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli Araş-
şım, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- tırma Dergisi, sy. 44 (2007), s. 1-60.
Coğrafya Fakültesi Dergisi, 44, 2 (2004), s. PAMUK, Bilgehan, “XVI. ve XVII. Asırlarda
57-78 Erzurum’da Ahilik ve Esnaf Teşkilatı”, I.
ÖZGÜNLER, Seden, Acun-Erol Gürdal, Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları
“Ahi Çelebi Camii’nde Kullanılan Od Ta- Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 751-773.
şının Konservasyon Çalışmaları. İTÜ Der- PERŞEMBE, Erkan, “Günümüz Türk Top-
gisi/ a: Mimarlık Planlama ve Tasarım 7(2) lumunda Meslek Ahlakım Geliştirmede
9.2008, 52-63. Ahilik Kültürünün Önemi”, I Ahi Evran-ı
ÖZKÖSE, Kadir, “Ahiliğin Tasavvufi Boyu- Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu,
tu”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- Kırşehir, 2005, s. 775--784.
ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 739- POYRAZ, Orhan, “Ahi Örgütleri, 1 Uluslara-
749. rası Ahilik Kültürü Sempozyumu, Ankara
ÖZKÖSE, Kadir, “Ahilikte Ahlak ve Meslek 1996.
Eğitimi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat RUBEN, Walter, “Kırşehir’de Dikkatimizi
Fakültesi Dergisi, c. XV, sy. 2 (2011), s. 5- Çeken Sanat Abideleri (Çev. A. İtil) Belle-
19. ten Ankara (1947) XI / 44, s. 625-626.
ÖZTÜRK, Ibrahim, “Akhism”, Journal of SAĞLIK, Şaban, “Kemal Tahir’e Göre Ahilik
Akhism Road, Number, 84. OECD. 2001. ve Ahiler”, Ahilik Araştırmaları Dergisi 1
The Well-being of Nations, The Role of (2) 2005, s. 91-123.
Human and Social Capital, pp. 41, 43 ,45 SANCAKLI, Saffet, “Ahi Ahlâkının Oluşu-
ÖZTÜRK, İbrahim, “Ahilik, Ahilik Yolu munda Hz. Peygamber Hadislerinin Rolü
Dergisi, Sy. 84, Şubat 1993. Ve Etkisi, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve
ÖZTÜRK, Mürsel, “Fars Edebiyatında Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008
Fütüvvetnameler, 1. Uluslararası Ahilik Kırşehir, C.-II, s. 899-928.
Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 SANCAKLI, Saffet, “Ahilik Ahlakının Olu-
Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. 885-898. şumunda Hadislerin Etkisi, İnönü Üniversi-
ÖZTÜRK, Nurettin, “Ahilik Teşkilatı ve Gü- tesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2010, c. I,
nümüz Ekonomisi çalışma Hayatı ve İş Ah- sy. 1, s. 1-28.
lakı Açısından Değerlendirilmesi”, Dumlu- SANTUR, Alparslan, “Ahilik Ve Sağlık, 1.
pınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir
Dergisi, sy. 7 (2007), s. 43-56. Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir,
ÖZYILMAZ, Ömer, “Ahilik ve Çağdaş Uy- C.-II, s. 929-946.
gulamalar Arasında Mesleki Teknik Eğitim SARIKAYA, M. Saffet, “Ahiliğin Dünya Gö-
Sistemimiz, Kırklareli 2011. rüşü ve Bunu Oluşturan Dînî - Ahlakî De-
216
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
ğerler, İslâm ve Çalışma Hayatı Ulusal SARIKAYA, Saffet, M., “Osmanlı Toplumu-
Sempozyumu 25-27 Kasım - 2005, 2008, s. nun Dini Yapısına Bir Bakış Denemesi:
145-157. Ahilik-Bektaşilik İlişkisi II, Arayışlar -
SARIKAYA, M. Saffet, “Ahiliğin Dünya Gö- İnsan Bilimleri Araştırmaları-, 2000, c. II,
rüşünü Oluşturan Dini-Anlaki Değerler, sy. 3-4, s. 101-116.
Arayışlar -İnsan Bilimleri Araştırmaları-, SEVER, Mustafa, “Küreselleşe Sürecinde
2007, c. IX, sy. 17, s. 1-13. Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş-
SARIKAYA, M. Saffet, “Alevilik ve Bektaşi- tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s.
liğin Ahilikle İlişkisi -Fütüvvetnâmelere 785-790.
Göre-”, İslâmiyât, c. VI, sy. 3 (Temmuz- SEYFELİ, Erol, “Kırşehir’de Ahilik, Ahiliğin
Ağustos 2003/7-9), s. 93-110. Ahlak ve Gençlik Üzerine Etkileri, Günü-
SARIKAYA, M. Saffet, “Esnaf Teşkilatı Ve müze Yansımaları”, I. Ahi Evran-ı Veli ve
Fütüvvetnamelere Yönelik Eleştiriler Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşe-
(Nisâbu’l-İntisâb Örneğinde) , 1. Uluslara- hir, 2005, s. 791-800.
rası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyu- SEYFELİ, Mahmut, “Kırşehir Yöresinde Ahi
mu, C.-II, s. 947-962. Evran Çerçevesinde Anlatılan Efsane ve
SARIKAYA, M. Saffet, “Nisâbu’l-İntisâb’da Menkıbeler”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik
Esnaf Teşkilatı Ve Fütüvvetnamelere Yö- Araştırmaları Sempozyumu, 12-13 Ekim
nelik Eleştiriler” Makâlât, Mezhep Araş- 2004, Bildiriler: II, Kırşehir 2005, s. 801-
tırmaları, III/1 (Bahar 2010), ss. 43-64. 820.
SARIKAYA, M. Saffet, “Osmanlı Toplumu- SOFTA, Sadık, “Tarihi Yansımalarıyla Yâran
nun Dinî Yapısına Bir Bakış Denemesi: Meclisi ve Ahilik (Eleştirel Bir Yaklaşım),
Ahilik-Bektaşilik İlişkisi I, Arayışlar -İnsan Çankırı Araştırmaları, 2009, c. IV, sy. 4, s.
Bilimleri Araştırmaları-, 1999/2, c. I, sy. 2, 117-142.
s. 17-34. SOLAK, Fahri, “Ahiliğin Sosyo-Ekonomik
SARIKAYA, M. Saffet, Osmanlı Devletinin Fonksiyonları ve Bugünkü Kurumlar,
İlk Asırlarında Toplumun dini Yapısına (EdErhan Erken), İktisat, Tarih ve Zihniyet
Ahilik Açısından Bir Bakış Denemesi, Dünyamız, MÜSİAD Yayınları, İstanbul
SDÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi Isparta, 2006, s. 75- 89.
1999 Sy. 6 s. 49-67. SOYKUT, Refik H., “İşletmecilikte Disiplin
SARIKAYA, Mehmet Saffet, “Ahilik Kültürü ve Ahlak, Ahilik Yolu, Sy. 77, İstanbul,
Üzerine”, Yenises Dergisi, yıl 12, sy.154. Temmuz 1992.
SARIKAYA, Saffet, M., “Alevilik ve Bektaşi- SOYKUT, Refik Hasan, “Türk Esnaf Töresi-
liğin Ahilikle İlişkisi, İslamiyat 2003, c. VI, nin Kaynağı”, Ahilik Milletlerarası Türk
sy. 3. Folklor Kongresi-4, (II. Bursa, 22-
28.06.1981), s. 463-468.
217
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
SOYKUT, Refik, “Ahi Evran Hakkında İki Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları No:1,
Bildirinin Anatomisi, Türk Kültür ve Ahi- İstanbul, 1986.
lik”, XXI. Ahilik Bayramı Sempozyumu ŞAHİN, Mehmet. “Ahlak, İktisat ve Ahilik
Tebliğleri, (13-5 Eylül 1985 Eylül Kırşe- Ahilik Bayramı Kongresi, (XX., Kırşehir,
hir), İstanbul 1985, s. 171-186 01.09.1984-02.09.1984), Ankara, 1984, s.
SOYKUT, Refik, “Orta Yol Ahilik”, Ankara 71-73.
Ticaret Odası Dergisi, Ankara, (9-10 ŞAHİN, Rukiye-ÖZTÜRK Safak, ÜNALMIS
1972), s. 51-53. Mehmet, “Professional Ethics and Moral
SOYSAL, Abdullah-TAN, Mehmet, “Ahilik Values in Akhi İnstitution, Procedia Social
İlkelerinin Günümüz İşletmelerine Yansı- and Behavioral Sciences 1, 2009, p. 802.
ması: Kilis Küçük Sanayi Sitesi İşletmeleri ŞANAL, Mustafa-Mustafa Güçlü, “Bir Top-
Örneği”, Niğde Üniversitesi İktisadi İdari lumsallaştırma Aracı Olarak Ahilik, Erci-
Bilimler Fakültesi Dergisi,c. 6, sy. 1 yes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
(2013), s. 186-202. Dergisi, 2007/2, sy. 23, s. 379-390.
SOYSALDI, İhsan, “Fütüvvet ve Ahilik Ek- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”,
seninde Günümüze Bir Bakış”, I. Ahi Bütün, İstanbul, (5), 00.01.1945, 14-16, 29.
Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”,
pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 821-828. Bütün, İstanbul, (7), 00.05.1945, 11-13.
SÜMER, Faruk, “Onüçüncü Yüzyılın En Bü- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”,
yük Ahilerinden Ahi Ahmet Şah Türk Bütün, İstanbul, (2-3), 00.00.1944, 15-18,
Dünyası Tarih Dergisi, İstanbul, (43), 50.
00.07.1990, 3-6.
ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”,
ŞAHİN, İlhan, “Ahi Evran Vakfiyyesi ve Va- Bütün, İstanbul, (4), 00.12.1944, 10-12, 34.
kıflarına Dair, Türklük Araştırmaları Der-
ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”,
gisi, I, İstanbul 1985.
Bütün, İstanbul, (6), 00.03.1945, 37-40.
ŞAHİN, İlhan, “Ahi Evran, Diyanet İslâm An-
ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”,
siklopedisi (DİA), C I, s. 529-530, İstanbul,
Bütün, İstanbul, (9), 00.10.1945, 20-23.
1988.
ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”,
ŞAHİN, İlhan, “Osmanlı Devrinde Ahi Evran
Ölçü, İstanbul, (3-4), 01.05.1957 -
Zavivesinin Husüsiyetine Dair Bazı Müla-
01.06.1957,
hazalar Ve Vesikalar, Bir, İstanbul 1994/2,
ŞAPOLYO, Enver Behnan. Ahiler Tarihi”,
s. 183-195
Bütün, İstanbul, (8), 00.07.1945, 20-23.
ŞAHİN, Mehmet, “İş Ahlakının İktisadi Ge-
ŞAVK, Serkan, “Geç Ortaçağ Haberleşme Ta-
lişmedeki Önemi Üzerine Bir Deneme,
rihi Açısından Ahi Tekkeleri, 1. Uluslarara-
Türk Kültürü ve Ahilik, ( XXI. Ahilik Bay-
sı Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu,
ramı Sempozyumu 12 Tebliğleri), Ahilik
218
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. 963- ŞEKER, Mehmet, “Türk Tarihinin Kaynağı
973. Olarak Fütüvvet-Nâmeler”, I. Uluslararası
ŞEKER, Cengiz, “Ortaçağ Batı Avrupa Esnaf Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu,
Loncaları ve Ahi Teşkilatı- Kökenler ve Kırşehir, 2008, c.II, s. 974-982.
Özerklik, Kırklareli 2011. ŞEN, Adil, “Anadolu’da Bir Kardeşlik Tecrü-
ŞEKER, Mehmet, “Ahiliğin Anadolu’nun besi Ahiliğin Kültür ve Medeniyetimizdeki
Sosyal ve Kültürel Hayatındaki Yeri”, Er- Yeri, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fa-
dem: Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, c. 8, kültesi Dergisi, 2012, c. XVI, sy. 1, s. 615-
sy. 23 (Ocak 1996), s. 599-620. 629.
ŞEKER, Mehmet, “Ahiliğin Kültür Tarihi- ŞENÖDEYİCİ, Özer, “Maneviyatın Somut
mizdeki Yeri”, Türk-Koop Ekin, c. 1, sy.1 Göstergesi Olarak Ahilikte Şed, 1. Ulusla-
(1997-1/4), s. 13-14. rarası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempoz-
ŞEKER, Mehmet, “Ahîlik ile Alevî- yumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s.
Bektaşîliğin Kaynaklarından Biri Olan Fü- 983-990.
tüvvet-Nâmelerin Önemi”, Türk Yurdu, c. ŞIHIYEVA, Seadet, “Hurufilik Edebiyatı Ve
25, sy. 210 (2005/2), 42-45. Tarihinde Ahilikle Kesişen Makamlar, 1.
ŞEKER, Mehmet, “Ahilik Teşkilatının Viz- Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir
yonu”, Karınca, c. 72, sy. 843 (2007/3), s. Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir,
24-28. C.-II, s. 991-1032.
ŞEKER, Mehmet, “Ahîlik ve Helâl Kazanç”, ŞİMŞEK, Muhittin, “TKY ve Tarihteki Bir
Diyanet, sy. 175 (2005/7), Ankara 2005, Uygulaması, Ahilik, Hayat Yayınları:134,
29-33. Yönetim Dizisi:21, İstanbul, Ekim 2002.
219
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
Belleten, C., 36, sy. 142, s. 203-235, Anka- TEOMAN, Zeki, “Ahilik Nedir?”, Eflâtun, İs-
ra, 1972. tanbul, (249), 00.09.1989, s. 8-15.
TAESCHNER, Franz, “Kırşehir’de Ahi Evran TEZCAN, Mahmut, “Ahilikte Gençlik ve Eği-
Zaviyesinin Mütevellisine Ait 1238/1822- timi”, Milli Kültür, Ankara, sy. 89
23 Tarihli Bir Berat, Tercüme: Şükrü (1991/10), s. 28-31.
Akkaya, Vakıflar dergisi, 3/1956, Ankara, TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler-Terim ve Tören-
s. 93-96. ler”, Çorumlu, (42), 01.11.1943, s. 3-6.
TAESCHNER, Franz, “İslam Ortaçağında TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler, İcazetname ve Fü-
Futuvva (Fütüvvet Teşkilatı) (Çev Fikret tüvvet Şeceresi”, Çorumlu, (38),
Işıltan) İ.Ü.İF.M. İstanbul (1955) 15(1-4), 01.07.1943, s. 3-9.
s. 1-32. TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler-Ahiliğin Menşei”,
TAESCHNER, Franz, “Türk Ahiliği ve Ahi Çorumlu, (40), 01.09.1943, s. 5-9.
Müessesesinin Mevlevilikle Olan Münase- TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler-Terim ve Tören-
betine Dair", Çağrı, sy. 113 (1967), s. 5-7. ler” Çorumlu, (41), 01.10.1943, 6-11.
TANYILDIZ, Ahmet, “Yezdân-Şinâht’ın Şe- TOMBUŞ, Nazmi, “Ahilik Nasıl Bir Teşek-
kil Ve İçerik Özellikleri, 1. Uluslararası küldür?”, Çorumlu, (39), 01.08.1943, s. 6-
Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, 10.
15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. 1033-
TOMBUŞ, Nazmi, “Çorum`da Ahilik”, Ço-
1048.
rumlu, (58), 00.05.1946, s. 3-7.
TAT, Hüsamettin, “Ahilik ve Denizli Tarihin-
TOPAL, Mehmet-ÇOLAK, Kamil, “Osmanlı
de Ahiler”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik
Devleti’nde Ahîlîk ve Ahî Zaviyeleri”, Do-
Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005,
ğu Batı, 13 (53/Özel sayı: Osmanlılar-III)
s. 851-858.
5-7.2010, s. 161-178.
TATAR, Taner-DÖNMEZ, Mehmet, “Zihni-
TORUN, Ali, “Fütüvvet Teşkilatının Anado-
yet ve İktisat İlişkisi Çerçevesinde Ahilik
lu’daki Yapılanması, II. Ahi Evran-ı Velî ve
Kurumu”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştır-
Ahilik Araştırmaları Sempozyumu Bildiriler
maları, 2008, s.194-202.
(13 Ekim 2006), Kırşehir, 2006, s. 445-453.
TATCI, Mustafa, “Ahîlik Kültürü Ahî Evrân-ı
TORUN, Ali, “Muhtevaları ve Kaynakları İti-
Velî’nin Hayatı ve Eserleri” Millî Eğitim
bariyle Fütüvvetnâmeler, I. Uluslararası
Dergisi, sy. 127 (1995, 4/6), s. 34-39.
Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri 13-
TEKİN, Mustafa, “Bir Sosyal Kontrol Aracı 15 Ekim 1993, Ankara, 1996, s. 163-169.
Olarak Ahîlik ve Toplumsal Dinamikleri”,
TORUN, Ali, “Selmân-ı Pâk Fütüvvet-
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Der-
Nâmesi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sos-
gisi, sy. 21 (2006), s. 219-235.
yal Bilimler Dergisi, 2 (1) 4.2000, s. 9-24.
TEOMAN, Zeki, “Ahilik 2”, Yeni Defne, İs-
TÖKEL, Dursun Ali, “İbni Battuta Seyahat-
tanbul, (104-105), 00. 11. 1990 - 00. 12.
namesi ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin
1990, s.18-22.
220
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
İstanbul Bölümüne Göre Ahiler ve Ahilik". ULUDAĞ, Süleyman, “Fütüvvet, Türkiye Di-
G.Ü. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- yanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), c.
maları Sempozyumu (12-13 Ekim 2004, 12, İstanbul, 1996.
Kırşehir), C.2, Kırşehir 2005, s. 885-897. UNAN, Fahri, “Osmanlı Devletinde "Meslekî
TUNCER, Ömer, “13. Yüzyıl Anadolu Ahile- ve Teknik Eğitim" Çerçevesinde Ahîlik.
rinin Dünya Siyasi Tarihindeki Yeri”, Tarih Türk Yurdu Özel Sayı 19/20(148/149)
ve Toplum, İstanbul, (120), 00.12.1993, s. 12.99/1.2000, s.192-197.
354-356. USLU, Musafa, “Anadolu Ahilerinden İlk De-
TURAN, Namık, “Sinan Selçuklu ve Osmanlı fa Bahseden İbni Batuta Seyahatname-
Anadolu’sunda Ahiliğin Sosyo-ekonomik si`nde Ahiler” Türk Dünyası Tarih Dergisi,
Gelişme Süreci”, İktisat Fakültesi Sosyal İstanbul, (21), 00.09.1988, s. 45-48.
Siyaset Konferansları, 52. Kitap (2007) s. USLU, Mustafa, “Ahî Birlikleri ve Loncalar”,
151-187. Milli Eğitim ve Kültür Dergisi, sy. 14, An-
TURHAN, Muhammed, “Toplam Kalite Yö- kara, 1982.
netiminin Temel İlkeleri Bağlamında Ahi- USLUCAN, Fikret, “Sepetçioğlu’nun Kilit,
lik Teşkilatı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Anahtar, Kapı Üçlemesinde Ahiliğin Kuru-
Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, luşu Ve Faaliyetleri”, 1. Uluslararası Ahilik
s. 909-920. Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17
TÜRKMEN, Fikret, “Şamanizmden Günü- Ekim 2008 Kırşehir, c. II, s. 1057-1072.
müze Temel Değerlerimiz ve Ahilik”, I. UYSAL, Gürhan, “Türk İş ve Meslek Ahlâkı-
Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları nın Tarihî ve Kültürel Boyutu Olarak Ahi-
Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 921-930. lik Geleneği. Ahilik Araştırma Dergisi 1(1)
TÜRKYILMAZ, Murat, “Yalnız Kalmış Bir 2004, s. 105-137.
Kümbet Ve Ahi Emir Ahmet, 1. Uluslara- ÜLGEN, Aygün, “Ahi Evran Zaviyesi ve
rası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyu- Türbesi”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik
mu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, c.-II, s. Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005,
1049-1056. s. 965-970.
TÜZER, İbrahim, “Anlamlı Çalışma Alanı ÜLGEN, Erol, “Kırehirli Şairlerin Şiirlerinde
Olarak Ahilik ve “Dönemeçte” romanının Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş-
Fakir Halit’i”, ”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahi- tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s.
lik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 971-998.
2005, s. 939-950. ÜLGER, Billur - ÜLGER Gürdal, “Akhism as
ULUDAĞ, Osman Şevki, “Ahi Evran (Peşta- a Non-Govermental Association Model in
mal Kuşatma), Çalışma Dergisi, sy. 8 the History of the Turkish Nation and
(1946), s. 56-58. Assesment of Today’s Business Ethics: A
Relationship or a Contradiction?, Journal of
Human Values,11/1, 2005, p.53.
221
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
222
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
münde Hacı Bektaş Veli, Nevşehir 2009, s. YÜKSELOVA, Zofia, “Orta Avrupa Ülkele-
109-134. rindeki Meslekî Yapılanma ve Anadolu
YILDIZ, Harun, “Hacı Bektaş Veli ile Ahi Ahilik Sistemiyle Benzerlikleri”, Ahilik
Evran İlişkisi”, Türk Kültürü ve Hacı Araştırmaları Dergisi 1(2) 2005, s. 125-
Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2012, sy. 142.
61, s. 187-206. DOKTORA/YÜKSEK LİSANS
YILDIZ, Harun, “Hacı Bektaş TEZLERİ
Vilayetnâmesi'nde Ahi Evran”, I. Ahi
AKÇA, Gürsoy, Ahîlik Geleneği ve Günümüz
Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem-
Fethiye Esnafı, (Selçuk Üniversitesi Felsefe
pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 1023-1042.
ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Din Sosyo-
YILMAZ, Ozan, “Farsça Fütüvvetnamelerden lojisi Bilim Dalı, DoktoraTezi) Konya,
Hareketle Esnaf Pîrleri Ve Fütüvvet Âdâbı 2003.
Üzerine Bir Değerlendirme”, I. Uluslarara-
AKMAN, Mehmet, Balıkesir Yöresinde Ahi-
sı Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu,
likten Kalma Tören ve Uygulamalar, (Balı-
Kırşehir, 2008, c. II, s. 1175-1194.
kesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
YOLOĞLU, Güllü, “Azerbaycan’da Ahilik Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
Ve Devlet Politikasında Rolü”, 1. Uluslara- Yüksek Lisans Tezi) Balıkesir, 2006.
rası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyu-
ARSAL, Orhan, “Kitâb-ı Fütüvvet (Radavi,
mu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s.
Transkripsiyon-İnceleme-İndeks) Konya
1195-1206.
Yazma Eserler Kütüphanesi. no:1616, Tas-
YÖRÜK, Doğan, “XV. Yüzyılda Karaman nif No: 297.9 (Marmara Üniversitesi Tür-
Topraklarında Ahiler ve Ahi Vakıfları”, kiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Li-
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü- sans Tezi), İstanbul, 2010.
sü Dergisi, sy. 20 (2008), s. 635-684.
AYGENER, Savaş, Kurumsal Bir Değer Ola-
YÖRÜK, Doğan, “XV. Yüzyılda Karaman rak Ahiliğin Sosyo-Kültürel Gerçeklik Ala-
Topraklarında Ahiler Ve Ahilere Ait İzler”, nında Kurumsallaşması Ve Üç Boyutlu
I. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Kültürünün İnşası, (Gazi Üniversitesi Sos-
Sempozyumu, Kırşehir, 2008, c. II, s. 1207- yal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi)
1228. Ankara, 2010.
YURDAKÖK, Murat, “Ahî Çelebi (1431- BAKIR, Meral Armağan, Ahilik ve Mesleki
1524) ve Çocuk Hekimliği”, Çocuk Sağlığı Eğitim, (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bi-
ve Hastalıkları Dergisi 46(3) 7-9.2003, 249- limler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), İs-
250. tanbul, 1991.
YÜKSEL, Hasan, “Ahi Kitabeleri”, 1. Ulusla- BAYRAM, Mikail, Anadolu Selçukluları dö-
rarası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempoz- neminde Ahi ve Bacı Teşkilatı: (Ahiyan-ı
yumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. Rum ve Bacıyan-ı Rum), Selçuk Üniversi-
1229-1254.
223
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
tesi Edebiyat Fakültesi Doçentlik Tezi, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
Konya, 1982. tüsü Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2008.
BAYRAM, Özhan, Türkiye Selçukluları Za- ÇİFTÇİOĞLU, İsmail, Ankara Ahileri Dev-
manında Danişmend İlinde Ahiliğin Teşki- leti ve Dönemi, (Selçuk Üniversitesi Sosyal
latlanması, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bi- Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi)
limler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi) Kon- Konya 1995.
ya, 2011. DEMİR, Ahmet, Anadolu Selçukluları Döne-
BOĞAZLIYAN, Ender, Osmanlı Ekonomik minde Fütüvvet Ve Ahilik, (Kırıkkale Üni-
Hayatında Fütüvvet Teşkilatlarının Yeri versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek
(Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Lisans Tezi), Kırıkkale, 1996.
Ülkeleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), İs- DEMİR, Muhsin, Ahîlik, Ahi Evran-ı Velî ve
tanbul, 1999. Kırşehir’de Ahîlik Kutlamaları Cumhuriyet
CEYLAN Hilal, Ahilerin Türkiye Selçukluları Üniversitesi Temel İslâm Bilimleri Anabi-
ve Beylikler Dönemi Türk Devlet ve Top- lim Dalı İslâm Mezhepleri Tarihi Bilim Da-
lum Hayatında Oynadıkları Roller (Gazi lı Yüksek Lisans) Sivas, 2004.
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü DOĞAN, Ahmet, Ahi Divanında İnsan ve
Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2008. Cemiyet, (Fırat Üniversitesi, Yüksek Lisans
CORA, İhsan, Ahilik Örgütünün Osmanlı Tezi) 2002.
Toplumundaki Yeri ve Ahilik Örgütü İlke- EKİNCİ, Yusuf, Ahiliğin Işığında Türkiye'de
lerinin Günümüz Esnaf ve Zanaatkarlarına Cumhuriyet Dönemi Meslek Eğitimi, (An-
Uyarlanabilirliği, (Marmara Üniversitesi kara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Ensti-
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans tüsü Doktora Tezi) Ankara, 1987.
Tezi) İstanbul, 1990. ELVER, Remzi, Karaman Müzesi 451 Numa-
ÇAKIR, Mümine, Ahi’nin Hüsn ü Dil’i, Fatih rada Kayıtlı Anonim Fütüvvetname Üze-
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski rinde Bir İnceleme, (Selçuk Üniversitesi
Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Li- Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
sans Tezi, İstanbul 1998. Tezi) Konya, 1997.
ÇEBİ, Resul, Hadisleri bakımından ERKEN, Veysi, Ahilik Müessesesinde Eğitim
fütüvvetnameler ve Muhammed b. Hüseyin Ve Yönetim, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bi-
er-Redavi`nin Fütüvvetname-i Kebir adlı limler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), An-
eserindeki hadislerin tahrici ve tahlili, (Fırat kara, 1986.
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Te- ERYİĞİT, Süleyman, Ahi Birliklerinde İş-
mel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek letme Fonksiyonlarının Temel Yapısı, (Ga-
Lisans Tezi), Elazığ, 2002. zi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
ÇEKER, Semih, Anadolu Selçukluları Zama- Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1987.
nında Gelişen Fütüvvet Teşkilatı ve Bu GELİCİ, Musa, “Protestan İş Ahlakı
Teşkilatın Halkın Eğitimine Olan Katkıları, İle Ahilik İş Ahlakının Karşılaştırılması”,
224
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
225
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
ler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2. Uluslararası Ahilik Sempozyumu, The 2st
2010. international symposium of Akhism, Bildiri-
TORUN, Ali, Türk edebiyatında Türkçe Fü- ler, haz. Kazım Ceylan,I-II, Kırşehir, 2012.
tüvvet-Nameler Üzerine Bir İnceleme, (Ga- AFİFİ, Ebü’l-Alâ, 1389/1966, el-Melametiyye
zi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve’s-sufiyye ve ehlü’l-fütüvve, Kahire,
Doktora Tezi), Ankara, 1992. 1945/1364.
UÇMA, İsmet, Bir Sosyal Siyaset Kurumu Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem-
Olarak Ahilik, (İstanbul Üniversitesi Sosyal pozyumu: Bildiriler, haz. M. Fatih Köksal,
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi) İstanbul, I-II, Kırşehir, 2005.
2003. Ahiliğe Genç Bakışlar Makale Yarışması ve
YILDIRIM, Seyfi, Bazı Ahi Şecere- Sempozyumu, Akhism Young Perspectives
Namelerinin Muhtevaları Ve Tarihi Değer- Essay Competition and Symposium, haz.
leri, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Kazım Ceylan, Kırşehir, 2012.
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), Konya, Ahilik, ed. Baki Çakır-İskender Gümüş. Kırk-
2008. lareli, 2011.
YILMAZ, Ali, Ahilikte Din ve Ahlak Eğitimi, Ahilik ve Esnaf: Konferanslar ve Seminer-
(Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe ve Din ler, İstanbul, 1986.
Bilimleri Anabilim Dalı Din Eğitimi Bilim Ahilik Bayramı Kongresi Tebliğleri ve Esnaf
Dalı Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 1995. ve Sanatkarların Sosyo-Ekonomik Mesele-
YILMAZ, Kaan, Burgazi Fütüvvetname Dil lerinin Tartışıldığı Panel Tebliğle-
İncelemesi-Metin-Sözlük, (Sakarya Üni- ri,[Ahilik Bayramı Kongresi], haz. Fatih
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Köksal,Kırşehir, t.y.
Lisans Tezi), Sakarya, 2006. Ahilik Kültürü Haftası: 1995 Yılı İstanbul Pa-
neli, İstanbul, 1996.
KİTAPLAR Ahilik Uluslararası Sempozyumu: “Kalite
II. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Merkezli Bir Yaşam”, 20-22 Eylül 2011
Sempozyumu: Bildiriler [Ahi Evran-ı Veli Kayseri Bildiri Kitabı, ed. Ali Çavuşoğlu,
ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu,.haz. 2011.
M. Fatih Köksal, Kırşehir, 2007. Ahilik ve Ticaret Ahlakı, Trabzon, 1996.
1. Uluslararası Ahilik Kültürü Kırşehir Sem- AHMET RAŞİD, Risale-i esrar-ı tarikat
pozyumu, 15-17 Ekim 2008, Bildiriler, The ve fütüvvet, [y.y.] : Yazma, [t.y.]
1st International Symposium on Culture of
Alevilik ve Ahilik, İstanbul, 1998.
Akhism and Kirsehir ed. Erksin Güleç
ALİŞAN, Mehmet Hakan, Horasan Erenleri:
v.dgr., I-III, Kırşehir, 2008.
Melametiler, Ahiler, Bacılar, Gaziler, Ab-
dallar, İstanbul, 2012.
226
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
ALİ ŞİR NEVAİ, 906/1501, Nesayimü'l- BAYRAM, Mikail, Sosyal ve Siyasi Boyutla-
mahabbe min semayimi'l-fütüvve, haz. Ke- rıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, Kon-
mal Eraslan, İstanbul, 1979. ya, 2005.
ANADOL, Cemal, Türk İslam Medeniyetinde BAYRAM, Mikail, Tarihin Işığında
Ahilik Kültürü ve Fütüvvetnameler, Anka- Nasreddin Hoca ve Ahi Evren, İstanbul,
ra, 1991. 2001.
ARSLANOĞLU, İbrahim, Yazarı Belli Ol- BAYRAM, Mikail, Türkiye Selçukluları Dö-
mayan Bir Fütüvvetname, Ankara, 1997. neminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Doğu-
BAĞDADİ, Ebu Abdullah Muhammed b. şuna Etkisi Türkiye Selçukluları Üـzerine
Ebi’l-Mekarim İbnü'l-Mi'mar Muhammed Araştırmalar, Konya, 2003.
Takıyyüddin Hilâli, 642/1244, Kitâbü'l- BENLİ HASAN AHİ, 923/1517, Ahi Divanı:
fütüvve, thk. Mustafa Cevad, Bağdad, İnceleme, Metin, haz. Necati Sungur, Anka-
1958-1960. ra, 1994.
BAHA SAİD BEY, Türkiye’de Alevi- BIYIKLI, Yaşar, Ahilik, Trabzon, 2000.
Bektaşi, Ahi ve Nusayri zümreleri, haz. İs- BOZYİĞİT, A. Esat, Ahilik ve Çevresinde
mail Görkem, İstanbul, 2006. Oluşan Kültür Değerleri Bibliyografyası:
BARAN, Merih, Ahi Emir Ahmed, Ankara, (1923-1988), Ankara, 1989.
1991. BOZYİĞİT, Yaşar, Simav’da Ahilik
BARDAKÇI, Cemal, Alevilik Ahilik Bektaşi- ve Ahiler, y.y., 2000.
lik: Milli, Tarihi, Dini, İctimai, Siyasi, İkti- BURAK, Bekir, Fütüvvet Ruhunun Aşkın
sadi ve İdari Bakımlardan, Ankara, 1950, Kahramanı Hz. Ali, İstanbul, 2006.
1970. CAFER-İ SADIK, Fütüvvetname-i Ca’fer
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren – Sosyal ve Si- Sadık: İnceleme Metin, haz. Mehmet Saffet
yasi Boyutlarıyla Mevlana Mücadelesi, Sarıkaya, İstanbul, 2008.
Konya, 2006. CEYLAN, Kazım, Ahilik: Türk İslam Mede-
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren Kimdir?, Anka- niyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sis-
ra, 1978. tem, Kırşehir, 2012.
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren, Tasavvufi Dü- ÇAĞATAY, Neşet, Ahilik Nedir? Ankara,
şünce Esasları, Ankara, 1995. 1991.
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi Teşkila- ÇAĞATAY, Neşet, Ahîlik, Ankara, 1974.
tının Kuruluşu, Konya, 1991. ÇAĞATAY, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan
BAYRAM, Mikail, Bâcıyân-ı Rum (Selçuklu- Ahilik, Ankara, 1974; Konya, 1981, Anka-
lar Zamanında Genç Kızlar Teşkilatı), ra, 1989; 1990.
Konya, 1987. ÇALIŞKAN, Yaşar-İKİZ, M. Lütfi, Kültür,
Sanat ve Medeniyetimizde Ahîlik, Ankara,
1993.
227
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
ERKEN, Veysi, Bir Sivil Örgütlenme Modeli: HACIŞEYHOĞLU, Hasan Üçok, Çankırı
Ahilik, Ankara 1998, 2008. Tarih ve Halkiyatı: Ahilikten Kalma Esnaf
han Bilgin, y.y., 1992. KALLİMCİ, H., Denizli Ahileri, İstanbul, t.y.
228
“Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...
KARATAY, Naime, Osmanlılarda Ahi Teşki- ODABAŞI, Zehra, Bir Ahi Dostu Franz
latı, İstanbul, 1942. Taeschner, Hayatı ve Eserleri:
KAYADİBİ, Fahri, Anadolu Selçuklular Dö- Bir Ahi Dostu, Kırşehir, 2008.
neminde Ahi Teşkilatında Eğitim, İstanbul, Orta Anadolu’da Ahiler Devri ve Ahlakı, İs-
2000. tanbul, 1965.
KAYSERİ, İhsan, Türk Medeniyetinin Dina- ÖZ, Baki, Bir Alevilik Yolu Ahilik, İstanbul,
miği Ahilik, Konya, 2002. 2001.
Kırşehir Müzesi’ndeki Ahilik Belgeleri: Ahi er-RADAVİ, Abdulgani Muhammed b.
Şecerenameleri Beratlar Vakfiyeler, haz. Alauddin el-Huseyni, Fütüvetname-i tari-
M. Fatih Köksal v.dgr.,Kırşehir, 2008. kat, haz. Osman Aydınlı, Ankara, 2011.
KOCATÜRK, Sadettin, Fütüvvet ve Ahilik, RAZAVİ, Muhammed b. Seyyid Alaeddin
XX. Ahilik Bayramı Kongresi Tebliğleri. Hüseyni, Miftahu'd-dekaik fi beyani'l-
Kırşehir, 1984. fütüvvet ve'l-hakayık, şerh: Muhammed
KÖKSAL, M. Fatih, Ahi Evran ve Ahilik, Kır- Emin Sırrı Hadim.
şehir 2006, 2008. SARIKAYA, Saffet, XIII-XVI. Asırlardaki
KÖKSAL, Mustafa, Ahilik Kültürünün Dünü Anadolu’da Fütüvvetnamelere Göre Dini
ve Bugünü, İstanbul, 2007. İnanç Motifleri, Ankara, 2002.
MUALLİM CEVDET [İNANÇALP], İslam- SOLAK, Fahri, Ahilik kuruluşu, İlkeleri ve
Türk Teşkilat-ı Medeniyyesinden Ahiler Fonksiyonları, İstanbul, 2009.
Müessesesi, İstanbul 1335. SOYKUT, Refik Hilmi, Emrem Yu-
MUALLİM CEVDET [İNANÇALP], nus: Ahiliği, Kültürü, Yurdu, Ankara, 1982.
1354/1935, İslam Fütüvveti ve Türk Ahiliği, SOYKUT, Refik Hilmi, Esnaf Kimdir?
İbn-i Battuta’ya Zeyl, Zeyl ala fasli'l- Esnaflıkda Ahiliğe Yaklaşım,Ankara, 1978.
(Ehiyyetü'l-fityan) Türkiyye fî kitâbi'r-Rihle SOYKUT, Refik Hilmi, İnsanlık Bilimi Ahilik:
li-İbn Battuta, çev. Cezair Yarar, İstanbul, İmanı İlimle Besleyen Çalışma İle
2008. Şekilleyen, Ankara, 1980.
OCAK, A. Yaşar, Türkiye’de Ahilik Araştır- SOYKUT, Refik, Orta Yol Ahilik; Ankara,
malarına Eleştirel Bir Bakış, Türk 1971.
Sufiliğine Bakışlar, İstanbul, 1996. SUCU, Mustafa, Ahi Ocakları ve Bir Ahilik
OCAK, A. Yaşar, Türkiye’de Tarihin Saptı- Belgesi, Malatya.
rılması Sürecinde Türk Sufiliğine Bakış- al-SULAMİ, Muhammad Ibn al-Husayn,
lar,Ahmed-i Yesevi, Mevlana Celaleddin-i 412/1021, The Book of Sufi Chivalry,
Rumi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi- Kitabü'l-fütüvve: Lessons to a Son of the
lik, Alevilik-Bektaşilik (Yaklaşım, Yöntem Moment, trc. Tosun Bayrak, London, 1983.
ve Yorum Denemeleri), İstanbul, 2009.
229
Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK
230