Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 2

Bakî

Gehî vuslatta âşık, gâh mehcûr


Bu dünyadır gehî matem gahî sûr.

(Aşık bazen vuslattadır, bazen ayrılıkta… Dünya derler buna; bazen ölüm, bazen düğün (vuslat
olunca düğün, ayrılık olunca ölüm)

Cihanın nimetinden kendi âb u dânemiz yeğdir


Elin kâşânesinden kûşe-i viranemiz yeğdir.

(Dünya dolusu maldan, kendimize ait bir tas su ile bir lokma ekmeğimiz yeğdir. Başkasına ait
saraylardansa, köşesinde oturduğumuz viranemiz hoştur bize.)

Nedim

Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana


Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana

Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu


Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

Sihr ü efsûn ile dolmuştur derûnun ey kalem


Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana

Şöyle gird olmuş firengistan birikmiş bir yere


Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş


El amân ey dil ne müşkilter suâl olmuş sana

Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın


Kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana

Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden


La’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana

Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber Nedîm


Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana

Osman Nevres

Sînemde ger müessir bir dûd-ı âh olaydı


Ruh-sârıñı yakardım ger gökde mâh olaydı
(Gönlüm; yârin hasretinden, cevr ü cefâlarından ve gamzeli bakışının oklarından dolayı o kadar
yoruldu ki, âh etmeye bile mecalim kalmadı. Eğer gücüm olsaydı, o denli âh ederdim ki,
derdimin büyüklüğünden, gönlümü yakan ateşin hararetinden bu ateş göklere kadar yükselirdi.
Sen gökte bile olsan, bu ateş yine de sana ulaşır, o ay yüzüne, o yanağına kadar erişir ve yanağını
yakardı.)

Zülfüñ görenlerin hep bahtı siyâh olurmuş


Tek zülfünü göreydim bahtım siyâh olaydı

(Senin zülfünü gören herkesin bahtı siyah olurmuş. Tek senin zülfünün bir telini bile görseydim
de benim de bahtım siyah olsaydı, aldırmazdım.)

Zülüf: Yüzün yanlarından aşağıya doğru sarkan saç demetidir. Şekli, kokusu ve rengi itibâriyle
bir çok şâir tarafından kullanıla gelen bir mazmundur. Düzensizlik ve dağınıklığıyla âşığın aklını
başından alır. Kokusu misk ve anbere benzer. Rengi dâimâ siyahtır ve bu vasfıyla geceyi,
karanlığı ve zulümâtı, tasavvufî anlamıyla da yüzü (vahdeti) örten küfrü temsil eder. Çok olması
bakımından da kesreti ifâde eder. Yüz, vahdet (birlik); saç, kesret (çokluk) tur. Hak, bir; bâtıl,
sayısızdır. Saç, yüzü örterek vahdetin tecellîsine engel olur. Saç, aynı zamanda âşığı boğacak bir
kementtir. Âşığın gönlü, sevgilinin saçının her bir teline asılıdır. Saç dağınık olursa, gönüller de
dağılır.
Siyah: Tasavvufta zât-ı Hak anlamına gelir. Karanlıkta hiçbir şey birbirinden ayırt edilemediği
gibi, Hakk’ın zatında da hiçbir şey diğer şeylerden ayırt edilemez. Bahtı siyah olanlar, seyr ü
sülûkte yolda kalan, Hakk’a ermeden yoldan dönenlerdir.
Baht: Şans, talih anlamlarına gelir. İşleri sürekli ters gidenler için “kara bahtlı”, “bahtı kara” gibi
deyimler kullanılır. “Bahtsızın bağına yağmur yerine, ya taş yağar, ya dolu” atasözü, Ziya Paşa
tarafından şu şekilde şiirleştirilmiştir:

Bî-baht olanın bâğına bir katresi düşmez


Bâran yerine dürr ü güher yağsa semâdan
!

You might also like