Mali̇ye Teori̇si̇

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 16

MALİYE TEORİSİ (%10- 4 SORU)

DERS–1: KAMU MALİYESİ VE KAMU MALİYESİ İLE İLGİLİ GELENEKSEL VE DERS–2: İKTİSADİ SİSTEMLER
MODERN YAKLAŞIMLAR İktisadi sistemler: İktisadi sistemler temelde mevcut kaynaklarla en
Kamu Maliyesi: Kamu harcamaları ve vergiler gibi temel mali araçları veya mali yüksek toplumsal refahına nasıl ulaşılacağı sorusuna cevap arar. Bu
olayları ekonomik, sosyal ve hukuki açıdan inceleyen bilim dalıdır. Kamu maliyesi sorunun cevabı kapitalist sistemde “piyasa” iken sosyalist sistemlerde
geleneksel ve modern olmak üzere iki yaklaşımla açıklanabilir. “devlet”’tir.
A. Geleneksel yaklaşımlar:
1. Kurumsal yaklaşım: Bu yaklaşımda, devlet faaliyetleri idari ve hukuki açıdan İktisadi Sistemler
Sosyalist
Kapitalist Karma
ele alınır. Kamu giderlerinin yapılması, gelirlerin toplanması ve kamu (Totaliter)
borçlanması ile ilgili idari ve hukuki tüm düzenlemeleri kapsar. Toplum bireyleri için
2. Yapısal yaklaşım: Bu yaklaşım, kamu maliyesini ekonomik açıdan inceler. Piyasa (arz-
gerekli tüm mal ve Devlet Devlet + Piyasa
Bu bakımdan, kamusal faaliyetlerin tümünde ekonomik etkinlik aranır. Kaynak talep)
hizmetleri kim üretir?
dağılımı ve kullanımında etkinlik, devlet faaliyetlerinin etkinliği ve alternatif Üretim faktörlerinin Piyasa
maliyetler çerçevesinde devlet faaliyetlerinin ekonomik analizinin yapılmasını mülkiyeti kime aittir?
Devlet
güçleri
Devlet + Piyasa
ve benzeri çalışmaları kapsar.
3. Değişim yaklaşımı: Bu yaklaşım, vergileri devletin sağladığı hizmetlerin Girişim? Devlet
Serbest
Sınırlı
bir karşılığı/bedeli olarak kabul etmektedir. Bu nedenle, piyasa ekonomisinde girişim
üretilen mal ve hizmetlerin fiyatların belirlenmesi gibi vergilerinde, kamusal mal
ve hizmetlerin marjinal maliyetine eşit olduğu yerde belirlenmesi gerekir. Rekabet? Yok Tam rekabet Sınırlı
Teorisyeni “Lindahl”’dır.
4. Refah yaklaşımı: Bu yaklaşımda, kamu maliyesi aracılığıyla toplumun
refahının en üst düzeye çıkarılması hedeflenir. (Pareto etkinlik) Kimsenin Not-1: J. Tinbergen’e göre, her ekonomide en azından ulusal güvenlik,
refahı azaltılmadan toplumun refahının en çoklaştırılması amacı öne çıkar. adalet gibi temel kamu hizmetlerini üreten bir devlet vardır. Bu durum o
(Pareto iyileştirme) Bu yaklaşımın, kamu maliyesi açısından önemi, devlet ekonominin kapitalist özelliğini yitirdiği anlamına gelmez. Bu ayrım esasen
faaliyetlerinin optimum düzeyini belirlenmesi ile vergi yükünün dağılımı mülkiyet üzerinden yapılır. Özel mülkiyet varsa toplumun kapitalist yoksa
bakımından ortaya çıkmaktadır. sosyalist temelde olduğu kabul edilir.
5. Gelir yaklaşımı: Bu yaklaşımda, fonksiyonel açıdan devlet faaliyetlerinin
Not-2: 1950’li yıllardan sonra ortaya çıkan sosyal refah devleti
milli gelir üzerindeki etkilerini incelenir. Devlet faaliyetlerinin bir kısmı milli
anlayışıyla birlikte kapitalist ekonomiler karma ekonomiye dönüşmüştür.
geliri azaltıcı etkiye sahipken, bir kısmı ise arttırıcı etkiye sahiptir. Örneğin,
Bu esnada devletin rolü de değişmiştir. Devlet artık ulusal güvenlik gibi
vergilerin ekonomide daraltıcı; kamu harcamalarının ise genişletici etkisi vardır
toplumsal hizmetlerin üretimi yanında bireysel talebe konu olan özel mal ve
ve devlet faaliyetleri yürütülmesinde bunlar göz önüne alınır.
hizmetlerinde üretimine yönelmiştir.
B. Modern(günümüzdeki) yaklaşımlar:
1. Hukuki yaklaşım: Hukuki yaklaşıma göre, mali olaylar hukuki açıdan ele alınır
ve mali olayların nitelikleri anayasal ve yasal çerçevede incelenir. Bu
yaklaşım, kamu maliyesinin ekonomik ve sosyal yanını tümüyle ihmal
etmektedir. Öncüleri Fransız ekolcüler Jeze, Trotobas ve Maurice’dir.
2. İktisadi yaklaşım: Bu yaklaşım, hukuki yaklaşımın tam aksine kamu
maliyesinin sadece ekonomik ve sosyal boyutu üzerine odaklanmaktadır.
3. Siyasi Yaklaşım: Ekonomik olaylar siyasi boyutlarıyla incelenir. Öncüsü
“Buchanan”’dır. Kamu kesimi tarafından üretilecek mal ve hizmetlerin miktarı
siyasi karar alma sürecinde belirlenir. Çünkü bireyler kamusal mallara
taleplerini açıklamak istemezler.
4. Psikolojik ve Sosyal Yaklaşım: Ekonomik uygulamalar psikolojik ve sosyal
boyutlarıyla incelenir.
DERS–3: İKTİSADİ YAKLAŞIMLARA GÖRE DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ
1) Merkantilizm 3) Fizyokrasi
16. yüzyıl ile 18. yüzyılın arasındaki dönemde Avrupa ülkelerinin 18. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmış olan bu görüş, klasik liberal
izlediği ekonomik ve siyasi doktrine merkantilizm adı verilmektedir. düşünceye öncülük etmiştir. Fizyokratlar, devletin ekonomiye müdahalesine
Merkantilizmin temel düşüncesi ulusal ekonomilerin zenginliğidir. karşıdırlar. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ilkesi bu görüş tarafından ortaya
Zenginlik ise ülkedeki altın ve gümüş stokuna bağlıdır. Dış ticaret atılmıştır. Bu görüşün temsilcileri, ekonomik ve sosyal hayatı yöneten “doğal düzen”’in
fazlası veren ülkede altın ve gümüş stoku artacak, dolayısıyla ülke varlığına inanırlar ve onlara göre doğal düzen ancak devletin müdahalesi ile bozulur.
zenginleşmiş olacaktır. Merkantilist düşünceye göre, dünya serveti sabit Bu nedenle, devlet harcamalarının kısılmasını, tek ve dolaysız verginin tarım
olduğundan dış ticaretten yalnızca bir ülke kazançlı çıkmaktadır. Bu da sektöründen alınmasını, borçlanmaya gidilmemesini savunurlar. Bu görüşün
ihracat yapan ülkedir. Bu nedenle mamul mal ithalatı yasaklanmış, temsilcileri, tarım dışındaki tüm sektörleri kısır sektör olarak görmekte ve tek verginin
ihracat ise teşvik edilmiştir. Dış ticareti fazlası verebilmek için devlet, de bu sektörden alınmasını önermektedir.
ekonomiye müdahale etmeli ve gerekli önlemleri almalıdır.
Merkantilist dönemde dış ticaretin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için 4) Keynesyen yaklaşım
güçlü ordu ve donanmaya sahip devletin varlığı gerekli görülmüştür. 1929 Büyük buhrana kadar geçerli olan klasik liberal anlayışın ayırt edici özelliği
devletin ekonomiye müdahalesine karşı olmasıydı. Ancak yaşanan ekonomik krizle bu
2) Klasik Liberal Yaklaşım yaklaşım yerini müdahaleci yaklaşıma bırakmıştır. Çünkü 1929 büyük buhranı, klasik
18.Yüzyılın sonlarından 1929 büyük buhrana arası olan dönemde liberal yaklaşımın ileri sürdüğün aksine ekonomide sürekli olarak tam istihdam
hâkim görüş olan klasik liberal yaklaşıma göre, devletin ekonomiye dengesinin sağlanamadığını göstermiştir. Bu nedenle devlet, eksik istihdam
müdahalesi minimum düzeyde ve faaliyet alanı mümkün olduğu dengesinden tam istihdam dengesine taşımak ve ekonomiyi istikrara
kadar sınırlı olmalıdır. Bu bakımdan devlet, kavuşturmak için ekonomiye müdahale etmelidir.
 Sadece iç ve dış güvenlik ile adalet ve yürütme hizmetleriyle
ilgilenmelidir. Keynesyen yaklaşımda, ekonomide istikrarın sağlanması görevi devlete
yüklenmektedir. Klasik liberal yaklaşımın aksine ekonominin talep yanına önem veren
 Kamu harcamaları mümkün olduğu kadar az olmalı; vergiler, bu yaklaşıma göre, bir ekonomide milli gelir düzeyi ve istihdam toplam talebe
düşük oranlı yapıda ve objektif ölçütlere göre alınmalıdır.
bağlıdır. Ekonomide toplam talep yetersizliği işsizliğe; toplam talep fazlalığı ise
 Devlet bütçesi küçük ve denk olmalıdır. enflasyona neden olur. Kamu harcamaları ve vergiler toplam talebin önemli bir
 Olağan üstü durumlar dışında borçlanmaya başvurulmamalıdır. belirleyicisidir. Toplam talep yetersizliği sonucu işsizlik sorunu baş gösterdiğin devlet
 Piyasa ekonomisinin işleyişine önem veren bu yaklaşım, tarafsız harcamaları artırmalı vergileri ise azaltmalıdır. (Bütçe açığı: genişleticidir.) Böylece
maliye görüşünü savunmaktadır. Tarafsız maliye görüşüne göre, toplam harcama talebi artar ve işsizlik azalır. Toplam talep fazlalığı sonucu enflasyon
devlet kamu harcamaları ve vergi araçları ile bireyler ve firmaların baş gösterdiğinde ise devlet vergileri artırarak harcamaları kısmalıdır. (Bütçe fazlası:
karar ve tercihlerini olumsuz yönde etkilememelidir. daraltıcıdır.) Böylece toplam harcama talebi azalır ve enflasyon dizginlenir. Klasik
liberal yaklaşımdaki denk bütçe ve sınırlı borçlanma anlayışı bu yaklaşımla terk
edilmiştir. Devlet, kamu harcamaları ve vergilerin miktar ve bileşiminde yapacağı iradi
değişliklerle ekonomiyi istikrara kavuşturabilir.
5) Monetarist Görüş 6) Yeni Klasik görüş: Rasyonel Beklentiler
M. Friedman, Keynes’in aksine özel sektörün istikrarlı olduğunu savunmuştur. Ona Bu yaklaşımı savunanlara göre, devletin vergi ve kamu harcamalarını kullanmak suretiyle
göre, ekonomiyi istikrardan uzaklaştıran piyasadan kaynaklanan içsel sorunlar değildir. yürüttüğü politikalar ekonomi üzerinde etkili olamaz. Bunun nedeni ise, devletin ekonomi
Aksine dışsal müdahalelerden yani genellikle kamu tarafından kullanılan (para arzındaki politikaları hakkında her türlü bilgi ve değerlendirme yeteneğine sahip olduğu (rasyonel
düzensiz dalgalanmalardan) parasal faktörlerden kaynaklanmaktadır. Ekonomik olduğu) varsayılan bireylerin ve firmaların, devletin yürüteceği politikalar karşısında aktif tavır
istikrarın sağlanması için para arzı ekonominin büyüme oranına sabitlenmelidir. alarak bu politikaları etkisiz hale getirebileceğidir.
Bu yaklaşıma göre, kamu harcamalarındaki artış borçlanma ile finanse edildiğinde faiz 7) Arz Yanlı İktisat
oranlarında bir artış meydana gelecektir. Bu durumda faiz oranlarının yükselmesi, özel Keynesyen görüşün ekonominin talep yanına önem vermesinin aksine ekonominin arz
yatırım harcamalarının azalmasına (dışlama etkisi) neden olacaktır. Temel önerileri yanına önem veren bu yaklaşımı savunanlara göre, vergilerin yükseltilmesi sonucu kişilerin
şunlardır: çalışma arzusu ve yatırım isteği kırılacaktır. Ayrıca kişiler ve firmaların yüksek oranlı vergiler
 Serbest piyasa varsayımı altında devlet faaliyetleri sınırlandırılmalıdır. karşısında vergi kaçırma ve vergiden kaçınma eğilimleri de artacaktır. Bu nedenle üretimin
 Devlet sadece vatandaşların iç ve dış güvenliğini sağlamalıdır. teşvik edilmesi ve arttırılabilmesi için öncelikle üretim üzerindeki vergi oranlarının
 Ülke içinde düzeni ve adaleti gerçekleştirmelidir. düşürülmesi gereklidir.
 Rekabetçi piyasaların güçlendirilmesini ve para sisteminin kontrolünü 8) Anayasal iktisat
amaçlamalıdır. Anayasal iktisat yaklaşımına göre, anayasada mali yetkileri sınırlayan hükümler yer
 Özelleştirme, deregülasyon, çalışmayı ve yatırımı engelleyici vergi almadığı takdirde hükümet yetkilerini kötüye kullanabilmekte ve bu sebeple ekonominin
politikalarından vazgeçme vb. gibi yapısal politikaları gerçekleştirmelidir. işleyişi bozulabilmektedir. Bu nedenle, devletin izleyeceği para ve maliye politikaları
anayasal düzeyde belirlenmeli ve sınırlandırılmalıdır. Kaldı ki, onlara göre 1970’li yıllarda
baş gösteren ekonomik sorunların temelinde, devletin ekonomiye aşırı müdahalesi, bir başka
ifadeyle çok sık ve kolay değiştirilebilen popülist ekonomi politikaları yatmaktadır.

DERS-4: KAMU KESİMİNİN ÜRETİMİNE KONU OLAN ÜRETİLEN MAL VE HİZMETLER


Bir ülkenin ekonomisi, özel kesim ve kamu kesimi olmak üzere başlıca iki kesimden oluşur. Kamu kesimi, esasen ulusal savunma, emniyet, adalet, eğitim, sağlık
gibi toplumsal ihtiyaçlara yönelen mal ve hizmetlerin üretir. Ancak 1950’li yıllardan sonra sosyal refah devleti anlayışıyla birlikte kişisel talebe konu olabilen ve
tamamen özel nitelikteki mal ve hizmetlerin üretimine de yönelmiştir.
A. KAMU KESİMİNİN ÜRETİMİNE KONU OLAN MAL VE HİZMETLER 2. Yarı Kamusal Mal ve Hizmetler
Kamu kesiminin üretimine konu olan mallar; tam kamusal mallar, özel mallar, yarı Karma mal veya sıkışık mallar şeklinde de ifade edilen yarı kamusal mal ve hizmetler hem
kamusal mallar, erdemli- erdemsiz mallar, kulüp mallar, küresel(global) mallar şeklinde kamusal hem de özel mal niteliği olan bazı mal ve hizmetlerdir. Bu tür mal ve hizmetlere,
ayrıma tabi tutulabilirler. toplum açısından önemli faydalar sağlayan eğitim, sağlık, itfaiye, yerel polis hizmetleri ile
1. Tam (saf, pür) Kamusal Mal ve Hizmetler tiyatro, özel yüzme havuzları örnek olarak gösterilebilir.
Tam kamusal mal teorisi ilk defa 1954 yılında P. Samuelson’un “The Pure of Public Bazı mal ve hizmetler, pazarlanabilir ve fiyatlandırılabilir. Bu nedenle, bazı yarı kamusal mal
Expenditure” adlı makalesinde bir model olarak ele alınmıştır. Bu modelde, P. ve hizmetlerden faydalananları bedellerini ödemedikleri takdirde tüketimden dışlamak
Samuelson, tam kamusal malı söyle tanımlamıştır: “Bir bireyin, bir malı tüketmesi mümkündür. Örneğin, tiyatrolar ve özel yüzme havuzları gibi dışlamanın mümkün olduğu,
halinde, diğer bireylerin aynı malı tüketmesinde bir azalmaya neden olmayan bazı yarı kamusal mal ve hizmetler özel kesim tarafından sunulabilir. Ancak itfaiye ve
mallar, tam kamusal mallardır”. Bu tür malların faydası bölünememekte veya karayollarında olduğu gibi dışlama mümkün değil veya çok maliyetli ise bu tür hizmetler özel
tüketiminden dışlamak mümkün olmamaktadır. Tam kamusal malların en belirgin örneği kesim değil, genellikle kamu kesimince sunulurlar.
olarak, ulusal güvenlik, anayasa(adalet), diplomatik hizmetler, sokak aydınlatması, Belirli bir düzeyde kamu malı üretimi veri iken, bir bireyin bu malı kullanmasına izin verilmesi,
şifresiz televizyon yayınları gösterilebilir. bir başka bireyi onu kullanmaktan alıkoymazken, faydasını azaltabilmektedir. Yarı kamusal
Tam kamusal mal ve hizmetler, topluma bir bütün halinde sunulan ve faydası mal ve hizmetlerde ortaya çıkan bu duruma literatürde “sıkışıklık maliyeti” denilmektedir.
bölünemeyen mal ve hizmetleridir. Örneğin, belirli sayıda itfaiye aracının olduğu bir bölgede, hizmet verilen kişi sayısı arttıkça,
Bütün bu özelliklerinden dolayı devlet tarafından üretilirler. İktisadi rasyonalite kişi başı faydalar azalacaktır. Teorik olarak, tam kamusal mallarda sıkışıklık maliyetinin
yaklaşımı çerçevesinde devlet faaliyetlerinin sınırını ortaya koyan Samuelson’a göre, ortaya çıkması ya tamamen imkânsız ya da çok güçtür. Özetle bir bireyin, bir malı tüketmesi
faydası bölünemeyen mal ve hizmetleri devlet, faydası bölünemeyen mal ve hizmetleri halinde, diğer bireylerin aynı malı tüketmesinde bir azalmaya neden olan mallara, yarı
özel kesim üretmelidir. kamusal mallar denilebilir.
Tam kamusal mal ve hizmetler, bu özellikleri nedeniyle piyasa başarısızlığının önemli Yarı Kamusal Mal ve Hizmetlerin Nitelikleri
bir nedeni olmaktadırlar. Diğer yandan tam kamusal mallarda, mal ve hizmetlerden bütün
1) Hem özel hem de kamusal mal niteliği taşır
bireyler yararlanmak istemekle birlikte, bireyler kamu malına olan taleplerini doğru
2) Hem özel hem de kamu kesimi tarafından sunulur
açıklamamaktadır.
3) Eğitim ve sağlık gibi önemli pozitif dışsallıkları olan mal ve hizmetlerin büyük bir
Ulusal güvenlik hizmetinde olduğu gibi bu tür mallar bir kez üretildiklerinde, herkes
kısmını devlet sunar.
yararlanabilmekte, tüketiminden kimse dışlanamamaktadır. Rasyonel bireyler bu
A. Tüketiminde rekabet olan ancak dışlanamayan mallar: ÖRN/ Zorunlu eğitim, sağlık,
özellikteki mallara yönelik bireysel taleplerini gizleyebilmektedir. Bu durumda gönüllülük
itfaiye hizmetleri, parklar, karayolları ve yüzme havuzları(kamu)
esasına dayalı bir fiyat mekanizması (arz-talep yani fiyat) oluşmamakta ve bu tür mallarda
B. Tüketiminde rekabet yok ve dışlanabilen mallar: ÖRN/ Eğitim, sağlık hizmetleri, tiyatro
gözlenen duruma “bedavacılık sorunu (free-riding)” denilmektedir. Tam kamusal mal
özel yüzme havuzları
ve hizmetlerin üretimi için gerekli olan finansman kaynağı ise devletin kişilerden ödeme
gücüne göre, karşılıksız ve zora dayalı aldığı vergiler olmaktadır. 3. Özel Mal ve Hizmetler
Özel mal ve hizmetlerin nasıl ve ne ölçüde üretileceğine, piyasada arz ve talep Özel mal ve hizmetler, tüketimden mahrum bırakmanın(dışlamanın) mümkün olduğu,
güçlerince karar verilir. Özel bir mala olan talep artınca, fiyatı artar doğal olarak firmalarca faydası bölünebilen, fiyatlandırılabilen, pazarlanabilen mallardır. Bu tür mal ve hizmetlerin
o malın üretimi de artar. Ancak tam kamusal malların taşıdıkları özellikleri nedeniyle üretiminin optimal düzeyi, mevcut piyasadaki arz ve talep koşulları tarafından belirlenir.
bireysel talepler belirlenemeyeceğinden, fiyatları belirlenemez ve piyasa tarafından Bununla birlikte, günümüzde, Kapitalist ekonomiden karma ekonomiye geçiş sürecinde artık
üretilemezler. Bu nedenle toplum için gerekli olan bu tür mal ve hizmetler devlet devletler kişisel talebe konu olabilen ve tamamen özel nitelikteki mal ve hizmetleri de
tarafından sunulmak zorundadır. üretebilmektedirler. Örneğin, kamu kesimi tarafından sunulan özel mal ve hizmet grubu içinde
Tam Kamusal Mal ve Hizmetlerin Nitelikleri en bilinen örneği, eğitim ve sağlık hizmetleridir. Bu mal ve hizmetler, toplumsal faydanın
1) Faydası bölünemez yüksek olması ve fırsat eşitliği yaratması açısından büyük ölçüde kamu kesimince
2) Fiyatlandırılamaz üretilmektedir. Türkiye’de işletmecilik faaliyeti yapan KİT’ler ile TOKİ devletin ekonomik
3) Pazarlanamaz alanda özel mal ve hizmet üreten kuruluşlarıdır.
4) Tüketiminden(faydasından) kimse dışlanamaz veya maliyeti çok yüksek Özel Mal ve Hizmetlerin Nitelikleri
5) Tüketiminde rekabet yoktur (Ortak tüketim, ortak fayda) 1) Faydası bölünebilir
6) Devlet tarafından veya izin verilen firmalarca üretilir 2) Fiyatlandırılabilir
7) Siyasal süreçte, bütçe aracılığıyla sunulur 3) Pazarlanabilir
8) Zorunlu vergilerle finanse edilir 4) Tüketimden dışlanabilir
9) Toplumsal ihtiyaçları karşılar 5) Tüketiminde rekabet vardır
10)ÖRN/ Ulusal güvenlik 6) Firmalarca üretilir
7) Piyasalarda sunulur
4. Erdemli- Erdemsiz Mal ve Hizmetler
8) Satış gelirleriyle finanse edilir
Erdemli mal kavramı ilk kez Musgrave tarafından kullanılmıştır. Musgrave’e göre,
9) Bireysel ihtiyaçları karşılar
erdemli mallar şu şekilde tanımlanır: “Toplumun sağlığı ve refahı açısından gerekli olduğu
(pozitif dışsallık) halde yeterli bilgi, eğitim ve gelir düzeyi olmadığı için talebi yetersiz
10)ÖRN/ Elbise, ayakkabı, mobilya, buzdolabı vb.
olan mallardır”. Musgrave, çocukların zorunlu olarak aşılanması ve okullarda parasız süt 5. Kulüp Mallar
dağıtılmasını örnek olarak vermiştir. Ayrıca, bazı iktisatçılar, özel sigortayı, emniyet Tüketimden mahrum bırakma özelliği olduğu halde, belirli bir kapasite noktasına kadar
kemeri kullanma zorunluluğu da bu guruba dahil etmektedir. tüketimde(faydada) rekabetin olmadığı mallar “kulüp mallar” adı altında sınıflandırılır.
Buchanan’ın 1965 yılında yayımlanan “An Economic Theory of Clups” başlıklı bir
Pozitif dışsallıkları olan erdemli(merit) mallar tamamen piyasaya bırakıldığında yeterli makalesinde ortaya koyduğu kulüp mallar teorisine göre, tüketimden mahrum bırakma
talep edilmediği için üretimi de düşük kalır. Devlet toplum sağlığı veya refahı arttırmak ilkesinin, bu mallar için bireysel talepleri ortaya çıkarmaya yeterli olacağından devlet
için paternalist bir yaklaşımla [Devletin bireyleri himaye etme görevine “paternalizm” tarafından üretilmesi zorunlu olmayacaktır.
adı da verilir. Buna göre, devlet, bireyin çıkarı için neyin daha iyi olduğunu bireyden daha
iyi bilmektedir.] bu malların tüketimini zorunlu kılar. Dahası devlet tarafından üretilir. Kulüp mallar, pozitif dışsallıkları olan ve kulüp diye tabir edilen bir kurumun sadece kendi
Günümüzde bu mallara örnek olarak, zorunlu eğitim ve sağlık hizmetleri, yaşlı ve üyelerinin faydalanması için ürettiği mal ve hizmetlerdir. Bu tür mallarda, aynı mal ve hizmeti
kimsesizlere yönelik hizmetler, kültür ve sanat hizmetleri, sosyal konutlar, herkese açık talep edenler bir araya gelerek, söz konu mal ve hizmeti düşük maliyetle elde edeceklerdir.
spor ve dinlenme tesisleri, parklar, kreşler, öğrenciye yönelik devlet yurtları ve benzer Kulübe üye olmayanlar ise bu mal ve hizmetlerden yararlanamayacaktır. Ancak çok sayıda
sosyal hizmetler gösterilmektedir. kişiye yarar sağlayan, pozitif dışsallıkları olan kulüp mallarının üretimi devlet tarafından
Erdemsiz(demerit) mallar ise toplum sağlığını ve genel ahlakını bozan (Negatif desteklenebilir veya özendirilir.
dışsallık) mallardır. Niteliği itibariyle erdemli malların tam zıttı olan mallardır. Örneğin, #NOT# Buchanan’a göre optimal kulüp büyüklüğünü belirleyen iki değişken vardır. Bunlar:
uyuşturucu, alkol, sigara ve benzeri tütün mamulleri ile kumar gibi faaliyetlerdir. Bu kulübün üye sayısı ve üretim miktarıdır. Üye sayısı üretim miktarına eşit olduğu noktada
durumda, devletin, bu tür mal ve hizmetlerin caydırılması için ekonomik ve sosyal hayata optimal üretime ulaşılır. Bu noktaya kadar bir üyenin tüketimi diğer üyelerin tüketimini
müdahale etmesi gerekli görülmektedir. Aksi halde, bir kısım mala (erdemsiz mala) karşı azaltmaz. Ancak optimal nokta aşıldıktan sonra yani üye sayısı üretim miktarını aştıktan sonra
aşırı talep söz konusu olabilmektedir. Devletin rolü erdemli-erdemsiz mallarda ortaya üretim maliyeti azalsa da bir üyenin tüketimi diğer üyelerin tüketimini azaltacağından sıkışıklık
çıkan talep çarpıklığını giderme yönünde müdahale etmektir maliyeti oluşur ve hizmette kalite kaybı oluşur.
B. Dışsal Fayda ve Zararın Yayılma Alanı Kıstasına Göre Kamusal Mallar C. Dışsal Fayda ve Zararın Yayılma Alanı Kıstasına Göre Kamusal Mallar
1. Küresel kamusal mallar: Bu kavram, ilk kez 1999 yılında BM bünyesindeki bir 1. Küresel kamusal mallar: Bu kavram, ilk kez 1999 yılında BM bünyesindeki bir çalışma
çalışma grubu tarafından ortaya atılmıştır. Dışsal faydaları veya maliyetleri tüm grubu tarafından ortaya atılmıştır. Dışsal faydaları veya maliyetleri tüm dünya ülkelerine
dünya ülkelerine yayılabilen, tüketimde rekabetin olmadığı ve kimsenin yayılabilen, tüketimde rekabetin olmadığı ve kimsenin dışlanamadığı mal ve
dışlanamadığı mal ve hizmetlerdir. Okyanuslar, buzullar, doğal çevre, atmosfer hizmetlerdir. Okyanuslar, buzullar, doğal çevre, atmosfer bu tür mallara örnek
bu tür mallara örnek gösterilir. Salgın hastalıkların önlenmesi, yoksullukla gösterilir. Salgın hastalıkların önlenmesi, yoksullukla mücadele edilmesi gibi
mücadele edilmesi gibi hizmetler BM tarafından global kamusal mal olarak kabul hizmetler BM tarafından global kamusal mal olarak kabul edilmiştir.
edilmiştir. 2. Ulusal kamusal mallar: Dışsal faydaları veya maliyetleri ülke sınırları içinde yayılan
2. Ulusal kamusal mallar: Dışsal faydaları veya maliyetleri ülke sınırları içinde mallara “ulusal kamusal mal ve hizmetler” denir. Bu tür mal ve hizmetlerde tüketimde
yayılan mallara “ulusal kamusal mal ve hizmetler” denir. Bu tür mal ve hizmetlerde dışlamama özelliği sadece ülke sınırları içinde geçerlidir. Ulusal savunma, adalet
tüketimde dışlamama özelliği sadece ülke sınırları içinde geçerlidir. Ulusal hizmetleri bu tür mal ve hizmetlere örnek olarak verilebilir.
savunma, adalet hizmetleri bu tür mal ve hizmetlere örnek olarak verilebilir. 3. Yerel kamusal mallar: Dışsal faydaları veya maliyetleri belirli bir coğrafi alanla sınırlı
3. Yerel kamusal mallar: Dışsal faydaları veya maliyetleri belirli bir coğrafi alanla olan tüketimde dışlanamayan ancak sıkışabilen mal ve hizmetlerdir. Deniz feneri, saat
sınırlı olan tüketimde dışlanamayan ancak sıkışabilen mal ve hizmetlerdir. Deniz kulesi, parklar, barajlar, göletler, itfaiye hizmetleri, şehir içi yollar, şehir içi trafik,
feneri, saat kulesi, parklar, barajlar, göletler, itfaiye hizmetleri, şehir içi yollar, çevre düzenleme hizmetleri vb. bu tür mal ve hizmetlere örnek olarak verilebilir.
şehir içi trafik, çevre düzenleme hizmetleri vb. bu tür mal ve hizmetlere örnek #NOT# C.M Tiebout’un maliye teorisine yaptığı katkı yerel kamusal mal ve hizmetlerin
olarak verilebilir. üretimi ve bunun etkinliğinin analizidir. Eliyle oy vererek kendi yerel yönetim biriminden
#NOT# C.M Tiebout’un maliye teorisine yaptığı katkı yerel kamusal mal ve istediği hizmetleri(faydayı) alamayan bireyler, faydalarını artıracak hizmetleri sunan
hizmetlerin üretimi ve bunun etkinliğinin analizidir. Eliyle oy vererek kendi yerel başka yerel yönetim birimlerine göç ederler. Böylece üretim- tüketimde etkinlik artar.
yönetim biriminden istediği hizmetleri(faydayı) alamayan bireyler, faydalarını artıracak Bireylerin bu amaçla göç etmelerine maliye jargonunda “ayağıyla oy verme” şeklinde
hizmetleri sunan başka yerel yönetim birimlerine göç ederler. Böylece üretim- tüketimde ifade edilir.
etkinlik artar. Bireylerin bu amaçla göç etmelerine maliye jargonunda “ayağıyla oy
verme” şeklinde ifade edilir.
DERS-5: DIŞSALLIKLAR
I. Dışsallığın Tanımı: III. Dışsallıkların Sınıflandırılması
Bir ekonomik faaliyetin başka ekonomik faaliyetleri olumlu veya olumsuz etkilemesidir. 1. Negatif veya pozitif dışsallık: Dışsallıklar temelde fayda veya zarar vermesine göre
Bu konuda ilk sistematik çalışmayı K. Wicksell yapmıştır. Konuya A. Marshall ve A. pozitif veya negatif dışsallık olarak sınıflandırılır. Fayda söz konusu ise dışsal fayda; zarar
Pigou’da önemli katkılarda bulunmuştur. Bir başka ifadeyle dışsallık, bir ekonomik söz konusu ise dışsal zarar/maliyet olarak da adlandırılabilir.
faaliyetin amaçlanın dışında etki veya sonuç göstermesidir. Dışsallık temelde fayda 2. Tek veya çok yönlü dışsallık: Balıkçıların, tuttukları balıklar nedeniyle birbirlerinin balık
veya zarar şeklinde karşımıza çıkar. Ne var ki söz konusu fayda veya zararlardan tutma şanslarını azaltmaları sonucu balıkçıların her birinin diğerine maliyet yüklemesi çok
etkilenen birimleri dışlamak imkânsız veya oldukça maliyetlidir. Bir ekonomik birimin yönlü dışsallıktır.
üretim veya tüketim faaliyetinden elde ettiği özel faydanın yanında, diğer ekonomik 3. Devletin rolü açısından dışsallık: Dışsallıktan az veya çok sayıda bireyin etkilenip
birimlere fayda sağlıyorsa “dışsal fayda” veya “pozitif dışsallık”; zarar veya maliyet etkilenmediğine göre sınıflandırılabilir.
yüklüyorsa “dışsal zarar”, “dışsal maliyet” veya “negatif dışsallık” söz konusudur.
4. Ekonomik faaliyetin türlerine göre dışsallık: Üretim ve tüketim dışsallığı
II. Dışsallıkların özellikleri: a) Üreticiden üreticiye dışsallık: Herhangi bir üretim faaliyetinin başka üreticileri olumlu
1. Üretim veya tüketim sürecinde ortaya çıkarlar. veya olumsuz etkilemesi sonucu oluşan dışsallıktır. ÖRN/ telefon haberleşmesi
2. Negatif veya pozitif olabilirler. Bir üretim veya tüketim sürecinin aynı kolaylaştırmak için yapılan faaliyetlerin, internet hizmetlerinin maliyetini düşürmesi,
anda hem negatif hem de pozitif dışsallığa neden olabileceği üreticiden üreticiye dışsal faydasağlamaktadır.
unutulmamalıdır. Bir fabrikanın çevreyi kirleterek bölgede yaşayanların b) Üreticiden tüketiciye dışsallık: Herhangi bir üretim faaliyetinin tüketicileri olumlu veya
sağlığını olumsuz etkilemesi negatif dışsallığa; bölgedeki işsizliği olumsuz etkilemesi sonucu oluşan dışsallıktır. ÖRN/ TÜPRAŞ’ın üretim faaliyeti sonucu
azaltması ise pozitif dışsallığa örnek olabilir. oluşan çevre kirliliğinin, o bölgede yaşayan bireylerin sağlığını olumsuz etkilemesi,
3. Fiyatlandırılamaz ve pazarlanamazlar. üreticiden tüketiciye dışsal maliyet yüklemektedir. En sık görülen dışsallık türüdür.
4. Fiyatlandırılamadıkları için yaydıkları fayda veya maliyetler piyasa dışıdır. c) Tüketiciden üreticiye dışsallık: Herhangi bir tüketim faaliyetinin üreticileri olumlu veya
olumsuz etkilemesi sonucu oluşan dışsallıktır. ÖRN/ bir tüketicinin bir firmaya ait mallar
5. Kaynak dağılımında etkinsizliğe neden olurlar. Kaynak dağılımında hakkında olumsuz görüşünü etrafına anlatmak suretiyle ilgili firmanın ürünlerinin daha
etkinlik koşulu: MSC=MSU az satılmasına neden olması, tüketiciden üreticiye dışsal maliyet yüklemesidir.
6. Negatif dışsallıklarda marjinal sosyal maliyet, marjinal özel maliyetten d) Tüketiciden tüketiciye dışsallık: Herhangi bir tüketim faaliyetinin başka tüketicileri
büyüktür. olumlu veya olumsuz etkilemesi sonucu oluşan dışsallıktır. ÖRN/ yüksek sesle müzik
7. Marjinal özel maliyet (MC) + dışsal maliyet (ND) = Marjinal sosyal maliyet dinleyen bir kimsenin, komşularına verdiği dışsallık tüketiciden tüketiciye olumsuz
(MSC) dışsallıktır.
8. Negatif dışsallıklarda MSC>MC olduğundan fazla üretim oluşur. 5. Marjinal dışsallık: Son birim üretim veya tüketim faaliyeti sonucu oluşan dışsallıktır.
9. Marjinal özel fayda (MU) + dışsal fayda (PD) = Marjinal sosyal fayda 6. İnfra-marjinal dışsallık: Marjinal dışsallığın önemsenmeyecek derecede küçük olmasıdır.
(MSU) Örneğin, bir apartmanın ısınmada doğalgaza geçmesi o bölgedeki hava kirliliğini
10. Pozitif dışsallıklarda MSU>MU olduğundan düşük üretim oluşur. azaltmadaki etkisi önemsizdir.
7. Parasal(yalancı) dışsallık: Bir ekonomik faaliyet sonucu diğer ekonomik unsurların
Piyasa başarısızlığının bir nedeni olduğundan devlet müdahalesi gereklidir. Devlet piyasa değerinde bir artış veya azalış olmasıdır. Örneğin, 3. Boğaz köprüsünün
faaliyetlerinin sınırını belirlemeye yönelen Musgrave yaklaşımına göre, devlet kaynak
yapılmasıyla birlikte gayri menkullerin değerlenmesi.
dağılımında etkinliğin sağlanması için negatif dışsallıkları önleme veya azaltma yönünde;
pozitif dışsallıkları ise teşvik etme yönünde devlet müdahale etmelidir. Yani bütçe(maliye)
8. Network(ağ) dışsallığı: Bir ağda kullanıcı sayısının artması ağ üzerinden daha fazla
kullanıcıya ulaşmayı sağlar. Örneğin, telefon, internet ağı.
politikası yoluyla devletin kaynak tahsisi, gelir dağılımı ve iktisadi istikrarı sağlama
amaçlarını gerçekleştirebileceğini savunan, devlet faaliyetleri hakkındaki yaklaşımdır.
9. Teknolojik dışsallık: Teknolojik gelişmelerin üretim veya tüketim fonksiyonlarını veya
faaliyetlerini etkilemesini ifade eder.
IV. Dışsallıklara Karşı Devletin Mücadele Araçları B. Mali Olmayan Araçlar
Dışsallıklar, piyasa başarısızlığı/aksaklığının nedeni olarak kabul 1. Miktar kısıtlamaları: Diğer yöntemlere göre kolay uygulanabilir olması nedeniyle
edilmektedir. Bu nedenle devlet, toplumsal optimum düzeyi sağlayacak devletlerin sıklıkla başvurduğu yöntemdir. Örneğin, devlet, altın aramada siyanür
araçları kullanmasını gerektirecektir. Devlet, genel olarak, negatif dışsallıklar kullanımı sınırlayabilir. Bir diğer yol ve daha katı olanı, dışsal zarar veren faaliyetlerin
olması durumunda vergileri (pigou vergisi), pozitif dışsallıklar olması yasaklanmasıdır. Devlet, yasaklara uymayanlara cezai yaptırımlara gider.
durumunda ise sübvansiyonları kullanmaktadır. Devletin, dışsallıklara karşı 2. Ruhsat uygulaması: Negatif dışsallık ortaya çıkmadan önce önlemeye yönelik bir
uygulamadır. Üretim faaliyetleri için yetkili makamlardan izin alınması gerekir.
başlıca müdahale yöntemleri şunlardır:
3. Çevre standartları: Belli bir kirlilik(emisyon) düzeyini aşan üretim veya tüketim
A. Mali Araçlar faaliyetlerine izin verilmez. Örneğin, egzoz gazı ölçümü
1. Pigou vergisi: (Negatif dışsallığın vergi ile içselleştirilmesi): Dışsal 4. Pazarlanabilir kirlilik hakları (Permiler): Devletin, negatif dışsallığın belirli bir
maliyetlerin firma tarafından içselleştirilmesini sağlamak için, oluşacak düzeyini toplum için kabul edilebilir görülmesidir. Devlet “çevre kirliliği hakları” piyasası
dışsal maliyetleri karşılayacak kadar vergi konulması devletin dışsallıklara oluşturarak, negatif dışsallık yayan firmaların faaliyetlerini yürütebilmeleri için bu hakları
karşı müdahale araçlarından biridir. Bu durumda, firmanın özel maliyetine, satın almalarını zorunlu kılınabilmektedir. Bu hakları(permileri) satın almak isteyen
dışsal maliyet kadar vergi eklenecek ve üretim maliyeti(fiyatı) arttığı için firmaların teklifleri ile oluşacak fiyatlar, firmalar arası kaynak tahsisini sağlamaya yardımcı
firma arz eğrisi sola kayarak, firmanın dışsal zarar veren üretim miktarı olacaktır. Bu hakka(permi) sahip olan firmalar, kendi emisyonlarını azaltarak bu haklarını
azalacaktır. üretimini artırmak isteyen firmalara kısmen veya tamamen satabilir veya diğer permilerle
değiştirebilir.
5. Mülkiyet kullanımının düzenlenmesi: Organize sanayi bölgeleri, belli sanayi
2. Sübvansiyon: Devlet, dışsal zarar veren A firmasının üretimi kısması kolları şehir dışına kurulmasına izin verilir. Böylece bu üretim faaliyetlerinin yaydığı
karşısında sübvansiyon verebilir. Bu sübvansiyon üretim kısmadan önce kirliliğin toplum üzerindeki etkisini azaltılır.
ve kıstıktan sonra firmada gelirinde oluşacak azalma kadar olmalıdır.
Diğer yandan pozitif dışsallık yayan üretim faaliyetlerine de sübvansiyon C. Coase teoremi
verilebilir. Bu sübvansiyon ise üretimi artırmalıdır. Piyasa çözümü de denilen bu yöntemde; dışsallıklar, tarafların karşılıklı
antlaşmaları ve mülkiyet haklarının düzenlenmesine bağlı olarak bir tarafın diğer
tarafa “tazminat” ödemesi yoluyla ortadan kaldırılabilir. Bu şekilde kaynakların
etkin tahsisi, maliyetsiz pazarlık varsayımı altında mal varlığının kime verildiğine
bağlı olmaksızın sağlanabilir. Bu yaklaşıma “Coase Teoremi” denilmektedir. R.H.
Coase göre, dışsallık durumunda devletin müdahale etmesine gerek yoktur, devlet
sadece piyasanın çözemediği durumlarda mülkiyet hakkının kullanımını
belirlemeli ve pazarlık(muamele-anlaşma) maliyetlerini sıfırlamalıdır. Sonuçta
aralarında antlaşmaya varan birey veya firmalar üretimde sosyal optimum
düzeyine ulaşır.
DERS-6: PİYASA BAŞARISIZLIĞI: DEVLETİN EKONOMİDEKİ GÖREVLERİ
Piyasanın çalışmadığı veya eksik çalıştığı alanlarda devletin fonksiyonları ortaya B. GELİR DAĞILIMI GÖREVİ
çıkmaktadır. Piyasaların hangi durumlarda çalışmadığı ve bu durumda devletin hangi Bireyler, hane halkı ve çeşitli kesimler arasında servet ve gelir dağılımındaki adaletsizlikleri
araçlarla ekonomiye müdahale edeceği “piyasa başarısızlığı” teorisi ile açıklanmaktadır. gideme görevi de devlete verilmektedir. Belirli bir zamandaki gelir, servet veya refahın dağılımı
Bu çalışmada, devletin, ekonomik ve sosyal işlere karışmasının gerekçeleri piyasa toplumun istedikleri ile uyumlu olmayabilir. Bunun anlamı ise toplumsal huzursuzluktur. Gelir
başarısızlıkları çerçevesinde ele alındıktan sonra, piyasanın aksaklıkları giderme dağılımının başlangıçta bozuk olmasının temel nedeni miras yolu ile edinilmiş servet ve
yönünde devlete düşen görevlerin ne olması gerektiği konusu incelenecektir. bireysel yeteneklerdir. Diğer yandan gelir ve servet başlangıçta adil bir biçimde dağıtılmış olsa
I. PİYASA BAŞARISIZLIĞI bile zaman içerisinde yukarıda sözü edilen bireysel yetenekler, fiyatların farklılaşması, alınan
Tam rekabet piyasasında hangi mal ve hizmetlerin üretileceği ve tüketileceği fiyat eğitim düzeyinin farklılaşması nedeniyle gelir dağılımı daha da bozulabilecektir. Toplumsal
mekanizması ile belirlenmektedir. Mal ve hizmetlerin üretim miktarları ve fiyatları, arz ve huzur ile gelir dağılımındaki adalet arasındaki yakın ilişki veri iken devletin gelirin yeniden
talep güçlerince kendiliğinden oluşmakta ve bunun sonucunda ekonomik etkinlik dağılımını düzenlemedeki görevi kaçınılmaz olmaktadır.
beklenmektedir. Ancak piyasalar her zaman etkin bir şekilde çalışmadığı bilinmektedir. Diğer yandan rekabetçi piyasaların işleyişinin gelir dağılımını bozucu etki yaptığı
Serbest piyasaların işleyişinin gönüllülük esasına dayanması bazı mal ve hizmetlerin çok bilinmektedir. Örneğin, firmaların karını en yüksek düzeyde tutabilmesi, minimum maliyetle
fazla üretilmesine, bazılarının ise yetersiz üretilmesine yol açabilmektedir. Piyasa üretim yapabilmesine bağlıdır. Firma için maliyeti belirleyen en önemli unsur ise emek
başarısızlığının en uç noktasında ise bazı mal ve hizmetler için piyasalar hiç oluşmaması faktörünün üretimden elde ettiği ücrettir. Firmalar karı en yüksek düzeyde tutma amacı bir
vardır. Bu durumda devletin mal ve hizmet piyasasında yer alması zorunlu olmaktadır. bakıma ücreti en az düzeyde belirlemesine bağlıdır. Şu hâlde kar geliri elde edenler ile ücret
Piyasa başarısızlıkları teorisi neo-klasik iktisat ile maliye teorisinin buluştuğu alanlardan geliri elde eden gruplar arasında gelir dağılımının bozulması kaçınılmazdır. Bir diğer örnek ise,
birisidir. Neo-klasik teoriye göre, kaynakların tahsis mekanizması asıl olarak piyasalardır. geliri düşük olan veya hiç olmayanların mal ve hizmet talepleri olmayacağından, piyasaların
Ancak piyasa mekanizmasının çalışmadığı veya yetersiz kaldığı alanlarda kamu bu kimselere yönelik üretimde bulunmamalarıdır. Piyasa koşullarının gelir ve servet
ekonomisine gerek doğmaktadır. dağılımında adaleti sağlama yönünde çalışmadığı aksine adaletsizliği arttırıcı yönde etkiler
yaptığı bilindiğinde, devletin gelirin yeniden dağılımını düzenleyerek daha adaletli bir düzeye
Bu noktada R. Musgrave ’in devletin ekonomideki rolünün ne olması gerektiğine ilişkin getirme görevi ortaya çıkmaktadır.
görüşü önemlidir. Musgrave yaklaşımına göre, piyasa aksaklıkları veri iken devletin
Bundan bir asır önce, toplumsal adaletle(huzur) ile vergi adaleti arasındaki sıkı ilişki
üstlenmesi gereken fonksiyonlar;
olduğuna dikkate çeken Wagner, vergi sisteminin oluşturduğu tersine artan oranlı etkilerin
1. Kaynak tahsisinde etkinliği sağlama, giderilmesinden başka, gelir dağılımındaki dengesizlikleri azaltmayı da vergi politikasının
2. Gelir dağılımını iyileştirme,
amacı haline getirmiştir. Gelir dağılımında adaletin sağlanması için artan oranlı vergileri ilk
3. Ekonomik istikrar sağlama
savunan Wagner’dir. E.R.A. Seligman ise bu hususta Wagner’i eleştirmiştir. Ona göre artan
Musgrave ‘in, özellikle kaynak dağılımı fonksiyonu, devletin özel ekonomiye oranlı vergiler gelir dağılımını her zaman düzeltmeyebilir hatta gelir ve servet dağılımını
müdahalesinin sınırlarını çizmek için yol gösterici olmuştur. Buna göre, piyasaların etkin bozabilir. Devlet böyle bir duruma neden olmamalıdır. Aslında bu amaç neo-klasik
kaynak dağılımını sağlayamadığı durumların en klasik olanları ortak mallar, kamusal ekonomistlerin geliştirdiği marjinal fayda kuramı (fedakârlık kuramı) ile ekonomik temele
mallar, erdemli-erdemsiz mallar, dışsallıklar ve doğal tekellerdir. J. Stiglitz ise piyasa dayandırılmıştır. Bu kurama göre gelir arttıkça gelirin marjinal faydası azalacağından devletin
aksaklıklarına, eksik rekabet piyasaları ve asimetrik bilgi durumlarını da ilave etmiştir. yüksek gelir sahiplerinden düşük gelir sahipleri lehine geliri transfer etmek suretiyle geliri
yeniden dağıtıcı vergi politikası izlemesi, toplumsal fayda ve refahı olumlu yönde
II. DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ etkilemektedir.
A. KAYNAK DAĞILIMI (TAHSİSİ) GÖREVİ J.M. Keynes ise, ekonomik buhran dönemlerinde tam istihdamı sağlayabilmek için tüketim
Piyasa başarısızlığı, devletin kaynak tahsisi görevi üstlenmesinin en önemli eğilimi yüksek olan düşük gelirli sosyal sınıfların lehine gelirin yeniden dağılımını
gerekçesini oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, üretimde kullanılan kaynaklar kıt olması ve önermiştir. Yeniden dağıtıcı bir vergi politikası, konjonktür politikasın yanı sıra, büyüme
alternatif kullanım alanların varlığı, bu kaynakların etkin kullanımı gerektir. Bu ise, politikasına ilişkin de kullanılabilir.
kaynakların toplum refahını en yüksek düzeye çıkaracak üretim alanlarına tahsis edilmesi E.R. Ralph’a göre, hiç kimsenin verimliliğini azaltmadan belirli sosyal sınıfların
ile sağlanabilir. verimliliği arttırılabildiği sürece yeniden dağılımı onaylamak mümkündür. Buna göre,
Sadece özel kesimin bulunduğu bir ekonomide kaynakların etkin dağılımının gayri maddi sermaye(eğitim-sağlık) stokunda meydana gelen artış, özellikle düşük gelirli
gerçekleşmesi her zaman mümkün değildir. Piyasada tam rekabet şartlarının olmayışı, sosyal sınıfların bu artıştan yararlanmaları halinde, verimlilik(büyüme) yükselecektir.
ortak mal kaynakların kullanımı sorunu, kamusal malların üretimi sorunu, negatif Piyasalar, her ne kadar gelir dağılımı düzeltme yönünde çalışsa da bu havuz hikâyesinde
dışsallıkların varlığı, doğal tekeller, geleceğe ait belirsizlik ve riskler etkin kaynak olduğu gibi yeterli olmayacaktır. Devlet daha geniş yelpaze ile gelirin yeniden dağılımını
dağılımının gerçekleşmesini engelleyen başlıca faktörlerdir. Bu gibi durumlarda devletin koordine etme olanağına sahiptir. Günümüz devletleri; zorunlu vergileme, vergide artan
rolü, ekonomide etkin kaynak dağılımı sağlayacak önlemleri almaktır. oranlılık, bazı kamusal ve özel mal ve hizmetlerin üretimi, transfer harcamaları ve
Piyasa Başarısızlığının Başlıca Nedenleri: sübvansiyonlar aracılığıyla gelirin yeniden dağılımını sağlamaya çalışmaktadır.
a. Ortak Mal ve Kaynaklar: Tam rekabet piyasası özel mülkiyet üzerine kurulmuştur
ve herkesin mal varlığı edinme hakkı vardır. Ancak bazı mal varlıkları vardır ki, bunlar C. EKONOMİK İSTİKRAR GÖREVİ
hiç kimseye devredilemez. Bunlar, hava, deniz, ırmak, mera, su kaynakları, avlanma Ekonomik istikrar, genel olarak bir ekonomin temel değişkenleri olan, fiyatlar
alanları, radyo ve televizyon yayın alanları, petrol ve maden kaynakları gibi örnek genel düzeyinin, istihdam düzeyinin ve dış ticaretin dengede olmasını ifade eder.
gösterebileceğimiz ortak mal ve kaynaklardır. Ancak, ortak mal-kaynakların
kullanımın serbest olması bireylerin bu mal-kaynakları aşırı kullanılması ve ortak mal-
Ekonomide yaşanan yüksek enflasyon, işsizliğin kalıcı ve yaygın bir hal alması ve
kaynaklarının zarar görmesi ile sonuçlanmaktadır. İşte bu noktada devlete yüklenen ödemeler dengesi açıklarının artması önemli istikrarsızlıklar olarak kabul
görev, ortak mal-kaynakların kullanımının bireyler ve zamanlar açısından kullanımının edilmektedir. Ekonomide zaman içinde ortaya çıkan istikrarsızlıkların, devlet
tahsisini yapmaktır. (Mera örneği: ortakların trajedisi) müdahalesi olmaksızın serbest piyasa güçleri tarafından giderilmesi pek mümkün
b. Kamusal Mallar: Piyasa başarısızlığının bir başka kaynağı ise kamusal malların değildir. Bu nedenle, ekonomik istikrarsızlıklar karşısında devletin gerekli tedbirleri
varlığıdır. Önceki konuda ele alındığı için burada yer verilmeyecektir. alması kaçınılmazdır. İstikrar önlemlerinin amacı, dengeli bir büyüme, kalkınma ve
c. Dışsallıklar: Piyasa başarısızlığının bir başka kaynağı ise dışsallıklardır. gelir dağılımın sağlanması için bozulan ekonomik dengeleri yeniden kurmaktır.
Dışsallıkların varlığının en önemli nedeni deniz, hava veya mera gibi ortak mal ve
kaynakların kullanımında mal varlığı haklarının belirlenememesidir. Devletin, kaynak Ekonomideki enflasyona karşı, kamu harcamaları azaltılır, buna karşılık vergiler
tahsisi görevini üstlenmesinin haklı gerekçesinden biriside budur. Dışsallıklar konusu
daha önce ele alındığı için burada yer verilmeyecektir.
arttırılırken; durgunluğa karşı ise, kamu harcamaları arttırılırken, vergiler azaltılır.
d. Doğal Tekeller: Piyasa başarısızlığı teorisine göre, devletin ekonomiye
Diğer yandan devlet ekonomide para politikası tedbirleri ile de ekonomideki
müdahalesini gerekli kılan konulardan biri de doğal tekellerdir. Büyük ölçüde sabit istikrarsızlıklarla mücadele eder. Durgunlukta genişletici para politikası izlenirken,
sermaye gerektiren doğal tekeller, bireysel talebe konu olan özel mal ve hizmet enflasyonda ise daraltıcı para politikası izlenir. Ekonomide dış ödeme sorunu
üretirler ve üretim ölçeği büyüdükçe azalan maliyetle üretim yaparlar. Uzun dönemde, varsa, bunun giderilmesi için ihracat teşvik edilirken, buna karşılık ithalat kısılır.
marjinal maliyetler her üretim ölçeğinde ortalama maliyetlerin altında gerçekleşir. İthalatın kısılmasında gümrük vergileri devletin en geleneksel aracıdır. Ayrıca
Üretim ölçeği büyüdükçe, üretim maliyetleri o kadar düşer ki bu üretim alanlarında bir döviz kuru politikası ile de dış ödemeler dengesi üzerinde etkili olunur. Ancak,
firmanın üretim yapması birden fazla firmanın üretim yapmasından daha etkin olur. devletin ekonomiye müdahale ederek piyasaların başarısızlığında bir aktör
ÖRN/ Demiryolu taşımacılığı, metro, doğal gaz, su ve elektrik, posta, telefon olduğunu savunan görüşlerde vardır. Bu görüşün gerekçesi olarak, devletin
(GSM) ve internet hizmetleri gösterilmektedir. Bu tür hizmetlerin özel kesime
bırakılması halinde ise doğal tekel konumundaki firma, uzun dönem fiyatını marjinal
ekonomik istikrar amacı ile gelir dağılımı amacının çatışması gösterilmektedir.
maliyet kuralının dışına çıkarak aşırı kar sağlayacak şekilde belirler. Bu üretim düzeyi
optimum üretim düzeyi değildir. Etkinlikten uzaklaşılır. Doğal tekellerde üretim ölçeği D.EKONOMİK BÜYÜME VE KALKINMA GÖREVİ
büyüdükçe marjinal maliyetler ortalama maliyetlerin altında kaldığından optimum Ekonomik büyüme, bir ülkede, belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin
üretim düzeyinde ise (marjinal maliyetin fiyata eşit olduğu noktada) firma zarar eder. toplam tutarındaki artışı ifade eder. Ekonomik gelişme ise, üretim miktarındaki
Bu nedenle devlet tarafından sunulan doğal tekellerde ortaya çıkan zarar devlet artışla birlikte, ekonomideki olumlu yapısal değişmeyi, yani ekonomide üretilen mal
bütçesinden karşılanır. ve hizmetlerin kalitesinin de yükselmesini ifade eder. Ekonomik gelişmenin
e. Risk ve Belirsizlik: Nobel ödüllü iktisatçı J. Stiglitz piyasa başarısızlıklarının
sağlanabilmesi için üretimin arttırılmasının yanında, sağlık, eğitim, kültür ve vb.
nedenleri arasına eksik piyasalar ve asimetrik bilgi konusu da ilave etmiştir. Tam
rekabet piyasasının önemli bir özelliği de alıcı ve satıcıların satılan mal ve hizmetler
diğer sosyal hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Ekonomik
hakkında tam ve doğru bilgiye sahip olmalarıdır. Eğer alıcı ve satıcılardan birinin büyüme ve gelişmenin sağlanmasında devlete önemli görevler düşmektedir.
diğerine göre mal ve hizmetler hakkında fazla bilgiye sahip olması halinde, piyasanın Devletin müdahalesi olmadan, piyasa ekonomisi tarafından kendiliğinden
mükemmel çalışması söz konusu olmayacaktır. Reel ve finansal ilişkilerde bu şekilde ekonomik büyüme ve gelişmenin sağlanması mümkün değildir. Özellikle az
oluşacak asimetrik bilgi sorunu, “ters seçim” ve “ahlaki risk”’e neden olarak piyasa gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme ve gelişme için devlete
başarısızlığın tam da kendisi olmaktadır. ÖRN/ sigorta şirketinin özel sağlık daha çok görev düşmektedir.
sigortası yaptığı bireyin sağlık durumu hakkında tam bilgi sahibi olması oldukça zordur
(veya maliyetlidir). Bu durum, sigorta şirketinin gelecekte bireye eksik bilgisinden
kaynaklı fazla ödeme (sağlık gideri) yapmasına neden olacaktır.
Diğer yandan gelecekle ilgili tam bilgiye sahip olmak neredeyse imkânsızdır.
Gelecekteki ekonomik ve sosyal koşullar, iklim koşulları, zevk ve tercihler, teknolojide
ortaya çıkacak belirsizlikler ve değişiklikler şimdiden bilinemeyecektir. Bu nedenle
devlet, gelecekle ilgili belirsizlikleri azaltma yönünde ekonomiye müdahale etmelidir.
Örneğin, devletin rolü, işsizlik sigortası ve sağlık sigortası gibi sosyal güvenlik
alanlarında öne çıkmaktadır.
DERS-7: SİYASAL KARAR ALMA MEKANİZMASI- OYLAMA MODELLERİ
Devletin ekonomiye müdahale gerekçesi olarak öne sürülen ve piyasaların işleyişini etkinlikten uzaklaştıran bu faktörler “piyasa başarısızlığı teorisi” altında
açıklanmaktaydı. Ancak 1960’lı yıllardan itibaren ortaya çıkan “kamusal tercihler teorisi”, Neo-klasik ve Keynesyen iktisatçıların piyasa başarısızlığı teorisi ile öne
sürdüğü argümanların tam aksine kamu kesiminin başarısızlığı üzerine kurgulanmıştır. Bu çalışmada, kamusal tercihler teorisi altında kamu kesiminin başarısızlık
nedenleri ele alındıktan sonra, kamu kesiminin ekonomideki rolü ve üretileceği mal ve hizmetlerin belirlenme aşaması olan kamusal karar alma mekanizması
(oylama modelleri) üzerinde durulacaktır.
I. KAMU TERCİHİ TEORİSİ
Kamu tercihler (Public choice) teorisi piyasa ekonomisi gibi kamu ekonomisinin de başarısızlığa uğrayabileceğini ileri sürmüştür. Bu teori temelde, devletin ekonomi üzerindeki
müdahale ve düzenlemelerinin olumsuz sonuçlarını ortaya koymaktadır. Bunu yaparken, genel iktisat teorisinde yapılan analizlerde geçerli olan yöntemlerin kamu kesimi içinde
geçerli olduğunu varsaymaktadır. Kamu tercihi teorisyenlerinin varsayımları; değişimden kazanç elde edilmesi veya politik mübadele(catallaxy), metodolojik bireyselcilik ve
rasyonel insandır. (Homoeconomicus) Buna göre kamu tercihi teori, kamu kesiminde alınan kararların ve yapılan uygulamaların iktisat teorisindeki kural ve yöntemlerle analiz
edilmesi üzerine kurulmuştur.
Kamu tercihi teorisinin temellerini,
 K. Arrow’un (1951) “Sosyal Seçim ve Bireysel Değerler”,
 A. Downs’ın (1957) “Demokrasinin Ekonomi Teorisi”,
 J.M. Buchanan ve G. Tullock’un (1962) “Oybirliğinin Hesabı”,
 D.Black’ın (1958) “Komiteler ve Seçimler Teorisi”,
 W. Niskanen (1961) “Bürokrasinin Ekonomik Teorisi”,
 M.Olson’un (1965) “Kolektif Faaliyetin Mantığı” adlı eserler oluşturmaktadır.
Kamu tercihi teorisinin öncüsü olarak kabul edilen J.M. Buchanan, piyasa ekonomisinde geçerli olan “homoeconomicus” ilkesinin kamu ekonomisi içinde geçerli
olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre hem seçmenler hem de politikacılar ve bürokratlar, belli sınırlar dahilinde, tıpkı serbest piyasada kişisel faydasını maksimize
etmeye çalışan bireylere benzer şekilde hareket ederler. Örneğin, politikacılar tekrar seçilebilmek için kamu kaynaklarını kendi seçim bölgelerine veya seçmen
kitlesinin taleplerini karşılamak için kullanırlar. Bunun sonucunda kamu harcamaları giderek artar ve bütçe açık vermeye başlar. Bununla birlikte, artan kamu
hizmetlerinden yararlanan bireyler, kamu finansman açıkların ekonomide yüksek faiz düzeyi ve enflasyon gibi olumsuz sonuçların farkına varamazlar. Diğer yandan,
devlet artan kamu harcamalarını karşılamak için öncelikle dolaylı vergilerdeki artış ile stopaj yoluyla alınan vergileri arttırma yoluna gider. Buchanan bütün olarak
bunları, “mali aldanma-fiscal illusion” olarak nitelendirir ve bu davranış biçimini kamu kesiminin başarısızlığının temel nedenleri arasında görür.
PİYASA VE KAMU EKONOMİSİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Piyasa Ekonomisi Kamu Ekonomisi
Talep Yanı Tüketiciler Seçmenler, Baskı Grupları
Hedef Fonksiyonu Fayda Maksimizasyonu Hizmetlerin Arttırılması, Vergilerin Düşürülmesi
Arz Yanı Firmalar Politikacılar, Bürokratlar
Hedef Fonksiyonu Kar Maksimizasyonu Politikacılar: Oy Maksimasyonu Bürokratlar: Etki Alanı Maksimasyonu
Tercih Bildirme Aracı Fiyat Mekanizması: Arz ve talep Oylama
Çıktı Özel Mal ve Hizmet Kamu Malı ve Hizmeti
Kamu kesimin özellikleri II. DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ NEDENLERİ
Ekonomiyi buhrandan kurtarmak amacıyla 1930’lu yıllardan itibaren başlayan devlet müdahalesi
 Kamusal mal ve hizmet üretir. her geçen yıl artmış ve adalet ve savunma fonksiyonlarını yerine getiren devlet anlayışından,
 Hizmetler bürokrasi üzerinden gerçekleştirilir. ekonomik ve sosyal hayatın hemen her alanında görev üstlenen “sosyal refah devleti” anlayışının
 Finansmanı temelde vergilerdir. benimsenmiştir. Ancak devletin faaliyet alanı aşırı ölçüde genişlemiş olması, “leviathan devlet”
tehlikesini gündeme getirmiştir. Kamu tercihi teorisyenleri bu durumu Thomas Hobbes’in ünlü
 Üretim miktarı siyasal karar alma mekanizması aracılığıyla belirlenir. eserinin adı Leviathan [Önüne çıkan canlıları yutan mitolojik bir deniz canavarı]’dan yola çıkarak
 Üretim kararlarının bir yanında politikacı ve bürokratlar; diğer yanında devleti, “önüne çıkan canlıları yutan mitolojik bir deniz canavarına benzetmiştir. Bu benzetmeye
seçmenler ve baskı grupları vardır. göre “önüne çıkan canlıları yutan bir deniz canavarı gibi devlet de kaynakları kendine çekerek aşırı
büyüyecektir. Aşırı büyüyen devlet ekonomik sorunların kaynağı olacaktır.
 Seçmelerin tercih bildirme aracı oylamadır. Başta J.M. Buchanan olmak üzere kamu tercihi teorisyenlerin katkılarıyla ileri sürülen kamu
 Oy maksimasyonu ve fayda maksimasyonu geçerlidir. kesiminin başarısızlık nedenlerini şu şekilde özetlenebilir:
Özel kesimin özellikleri  Seçmenlerin bilgisizliği ve ilgisizliği
 Özel mal ve hizmet üretir.  Çıkar ve baskı gruplarının rant elde etme çabaları
 Üretim firmalarca gerçekleştirilir.  Popülist uygulamalar/oy ticareti
 Finansmanı satış gelirleridir.  Kararların oy çokluğu esasına dayanması
 Üretim kararları arz ve talep koşullarına göre belirlenir.  Çoğunluk seçmen kitlesi yaklaşımı
 Üretimin kararlarının arz yanında firmalar, talep yanında tüketiciler  Kamu kesiminde eş-dost görevlendirmeleri
vardır.  Bürokrasinin, kamu kesiminin sürekli büyümesi
 Tüketicilerin tercih bildirme aracı fiyat mekanizmasıdır.  X-Etkinsizliği
 Kar maksimasyonu ve fayda maksimasyonu geçerlidir.
III.OYLAMA MODELLERİ (BİREYSEL TERCİHLERDEN TOPLUMSAL B. DİĞER OYLAMA KURALLARI
TERCİHLERE GEÇİŞ) 1. Condorcet kuralı [Döngüsel (Dönemsel) Çoğunluk]
A. DOĞRUDAN DEMOKRASİ MODELLERİ Oylama paradoksuna neden olan döngüsel çoğunluklar sorununu ilk Fransız
Kamu kesimi tarafından üretilecek olan mal ve hizmetlerin düzeyleri konusunda matematikçi M. de Condorcet (1743-1794) ortaya koymuştur. Bu sorunu ortadan
bireylerin doğrudan oy kullandıklarını varsayan oylama modellerinin birçoğu kaldırmak için “bir seçeneğin kazanmış sayılabilmesini tüm öteki seçeneklere karşı
doğrudan demokrasi modelleri çerçevesinde gelişmiştir. Diğer yandan bireyler yerine oylanmış ve kazanmış olması şartına bağlamıştır”. Buna seçimi kazanmada
karar verenler için oylama yöntemine ise temsili demokrasi denilmektedir. Bireysel
tercihlerden toplumsal tercihlere geçişte kullanılan yöntem oylamadır.
“Condorcet ölçüsü” denilmektedir. Genellikle eleme yönteminde, çifter çifter oylama
yöntemiyle diğer seçeneklerin elenmesinden sonra, son oylamaya kalan seçenek bir
1. Oybirliği Kuralı kere daha oylanarak çoğunlukça kabul edilirse, seçmen kararı haline gelecektir.
Toplumun üyelerinin hiçbirinin refahını azaltmadan, bazılarının refahını Ancak bu yöntemde, çifter çifter oylansa dahi ilk elemede seçmenlerin diğer seçimleri
arttırabilecek iyileşmeler hem piyasa hem de kamu ekonomisinde dikkate alınamayacağından tutarsız sonuçların ortaya çıkması
yapılmalıdır. Böyle bir etkinlik düzeyine ulaşmak için kamusal mal ve engellenememektedir.
hizmetlerin üretim düzeyi belirlenirken her bireyin veto hakkına sahip
olması yani oybirliğinin sağlanması demektir. 2. Borda Kuralı
Fransız matematikçi J.C.de Borda (1733-1799) ise; seçmenlerden seçeneklere
Pareto etkinliğini sağlamak ve kamu ekonomisinde sosyal refahın ilişkin tercih sıralaması istenerek birinciden sonra gelen seçeneğe azalan sırayla
maksimizasyonu için K. Wicksell (1896) kararların oybirliği ile alınması ağırlık(puan) verilmesini ve en yüksek puanı alan seçeceğin kabul edilmesini
önermiştir. Ancak mutlak oybirliği (örneğin, 9/9) ile kararların önermiştir. Ancak bu durumda da bazı seçeneklerin Borda sayısı(puanı) eşit
alınmasının güç ve maliyeti olduğunu kabul eden Wicksell, mutlak çıkmakta ve oylama paradoksunu çözüme kavuşturamamaktadır.
oybirliğinin sağlanamaması durumunda kararların nispi oybirliği
(örneğin, 8/9) kuralı ile alınabileceğini önermiştir. 3. Oy Ticareti(logrolling)
Buchanan-Tullock, 1962 yılında yayımlanan “Oybirliğinin Hesabı” (Calculus of Siyasal karar alma mekanizmasın önemli bir özelliği de tekliflerin birbirinden
bağımsız karara bağlanamamasıdır. Çoğunluk oylama kuralı ile karar alınamaması,
Consent) başlıklı makalesinde hangi konuların anayasal düzeyde, hangilerinin
teklifler üzerinde sürekli olarak oylama yapılması, zaman içinde oy
anayasal sonrası düzeyde oylanması gerektiğini “karar alma maliyetlerinin”
alışverişine(logrolling) neden olmaktadır. Çoğunluk oy ticareti sonucu
belirleyeceğini belirtmişlerdir. Karar alma sistemine ilişkin iki tür maliyet söz sağlanmaktadır. Oy değiş tokuşu durumunda seçmenler birbirlerinin tercihlerine oy
konusudur. Azınlıkta kalan seçmenlerin üzerine yayılan maliyetleri gösteren verirler. Böylece oy değiş tokuşu durumunda oy çokluğuna göre kazanamayacak
“dışsal maliyet eğrisi” dir. Kararın alınması için gerekli oy oranının artmasıyla durumdaki projeler kabul edilir. Oy değiş tokuşunda seçmenler veya politikacılar
birlikte ortaya çıkan maliyetlere “karar alma maliyetleri eğrisi” de denir. sonuçta bir fayda elde ederler. Ayrıca G. Tullock (1959), oy alışverişinin çok sayıda
2. Çoğunluk Kuralı kamu projesinin kabul edilmesine neden olacağı için kamu harcamalarının artacağını
Bireysel tercihlerden toplumsal tercihlere ulaşmada kullanılan yöntem oylamadır. Tutarlı ileri sürmüştür.
ve etkin bir şekilde toplumsal tercih sıralamasına geçmek için birçok oylama modeli 4. Puanlı Oylama Kuralı
geliştirilmiştir. Bu modellerden en eski olanı “çoğunluk kuralı”’dır.
Puanlı Oylama (point voting) kuralı, piyasa ekonomisindeki kurala uygun bir
(i) Basit Çoğunluk (Salt / Mutlak Çoğunluk veya Medyan biçimde kamusal kararlar alınıp uygulanabilmesi için önerilen bir alternatiftir. Bu
Seçmen): kurala göre, her seçmene puan(oy) verilir. Çeşitli alternatiflere puanları oylarlar ve
Seçimlere katılanların yarısından fazlasının oyunu alan seçenek yapılan bir oylamada, tüm seçmenlerin oyları(puanları) toplanmakta ve en çok puan
kazanır. Yani %50+1 alan kazanır. Seçimlerde mutlak çoğunluk alan alternatif kazanmaktadır.
uygulaması yaygındır ve seçimler mutlak çoğunluğu sağlayana kadar
devam etmektedir. Oylama alternatiflere ilişkin bir karar almak için yapılır. 5. Romer – Rosenthal Modeli
Ancak bir oylama kuralı ile karar alınamıyor ise buna “oylama paradoksu” Seçmenler ve bürokratların birbirlerini etkilediği üzerinde yoğunlaşan bu teoride
denir. Oylama paradoksuna nedeni ise, aslında bireylerin tercihlerini farklı bürokratlar seçmenleri belirli bir kuramsal zeminde farklı ve ileri bir fayda düzeyine
ve tutarsız bir biçimde sıralamaları yani “döngüsel çoğunluklar” denir. yönelik etkide bulunacağı ileri sürülür.
Döngüsel çoğunluklar, bireylerin tercihleri birbirinden faklı ve tutarsız bir #NOT# Black Teoremi
biçimde sıralamaları sonucu ortaya çıkar. Döngüsel çoğunluğun olduğu Seçmenlerin tercihlerinin sıralanmasında tek doruklu (tek zirveli) olması
bir durumda, çoğunluk oylama kuralı ile bireysel tercih durumunda oylama sonuçlarının belirsiz olmayacağını çünkü seçmenin
sıralamalarından sosyal bir tercih sıralamasına geçilememektedir. tercihinin ortanca (medyan) seçeneğe doğru kayacağını ve ortanca seçeneğin
Özetle, bireylerin tercih sıralamalarında tutarsızlıkların olması halinde kazanacağını savunur. Seçmenin tercihleri çok doruklu olursa döngüsel
çoğunluk kuralı işlememektedir. çoğunluğa neden olmaktadır. Teoremi kanıtlayan İngiliz iktisatçı D. Black
 Arrow’un İmkânsızlık Teoremi: Amerikalı K.J. Arrow (1951), bir oylama olmuştur.
kuralının oylamanın gerekli kıldığı asgari etik koşulları taşımasının imkânsız
olduğunu ileri sürer. Bu koşullar;
#NOT# OPTİMAL KARAR ALMA(OYLAMA) KURALI
I. Konu ile ilgili tüm seçeneklerin oylanması,
II. Rasyonellik Oy çoğunluğu kuralı, kamusal tercihler teorisyenleri tarafından, özellikle vergi ve
III. Bireysel ve toplumsal tercihler arasında pozitif ilişki olması, harcama konularında azınlıkta kalanların zararına neden olabileceği için
IV. Toplumsal sıralama yalnızca seçmenlerin sıralamasına dayanması yani eleştirilmektedir. Bu nedenle Wicksell ’in oy birliği kuralı kamu ekonomisinde
toplumdaki bir kişinin tercihinin toplumun tercihi sayılması sonucunu etkinlik için gerekli bir kural olarak nitelendirilir. Ancak bütün oylama kurallarında
doğuran diktatörlük durumunun olmamasıdır. oybirliği ilkesini pratik olarak sağlamak mümkün olmayacağı için, kamusal tercihler
Bu koşulları taşınması imkânsız olduğundan basit çoğunluk kuralı oylama paradoksundan, teorisi yaklaşımında, anayasal düzey ve anayasal sonrası düzey ayrımı yapılır.
döngüsel çoğunluktan arındırılamaz. Maliye literatüründe buna “Arrow’un Çözümsüzlük Anayasal iktisatçılara göre, anayasal düzeyde oybirliği, anayasal sonrası
Teoremi” veya “Arrow Açmazı” denilir. Özetle Arrow, söz konusu koşullar altında, çoğunluk düzeyde ise oyçokluğu kuralı benimsenmelidir.
kuralının uygulanması halinde bireysel tercih sıralamasından sosyal tercih sıralamasına
erişilemeyeceğini ileri sürer.
(ii) Nisbi (Göreli) Çoğunluk: Seçenekler için verilen oyların toplam
oylara oranı alınır ve en büyük azınlığın oyunu alan aday kazanır.
(iii) Kaliteli (Nitelikli) Çoğunluk: Kolektif kararların alınabilmesi için
oylamaya katılanların büyük çoğunluğu aynı yönde oy vermelidir.
C. TEMSİLİ DEMOKRASİ MODELİ (A. Downs)
Seçmen ve karar verilecek alternatiflerin artması halinde, doğrudan demokrasilerin işlemesi güçleşmektedir. Bireylerin bir araya gelip karar alabileceği oldukça
küçük birey sayılarında bile, her bireyin her alternatif hakkındaki düşüncelerini açıklamak için fırsat olmayacaktır. Bu nedenle, seçmen ve alternatif konular arttıkça
seçmen tercihlerini temsil edecek bireylerin seçimi söz konusu olacaktır. Bir başka ifadeyle, temsili demokrasiler ortaya çıkacaktır. Kamusal tercihler teorisi,
temsili demokrasileri üç açıdan ele almıştır;
(i) Temsilcilerin seçim öncesi ve seçildikten sonraki davranışları;
(ii) Temsilcileri seçen seçmen davranışları;
(iii) Temsili demokrasilerde alınan kararların özellikleridir. Seçmenler gibi temsilcilerinde rasyonel oldukları kabul edilmektedir. Temsilcilerinde seçmenler gibi kendi fayda
fonksiyonu maksimize edecekleridir. İşte bu noktada, temsilcilerin kendi seçmen tabanının görüş ve tercihlerini temsil etmeden başka amaç fonksiyonları ortaya çıkabilmektedir.
Örneğin, prestij ve parasal avantajlar elde etmek.
Temsili demokrasilerle ilgili ilk ve öncü çalışma, “Demokrasinin Ekonomik Teorisi” A. Downs (1957)’a aittir. Ona göre, temsili demokrasi modellerinde, bireyler
fayda maksimizasyonu için çalışırken, siyasi partiler oy maksimizasyonu amaçlamaktadır. Siyasi partilerin temel güdüleri iktidara gelebilmek veya iktidarda iken
yeniden seçilebilmektedir. Bu nedenle, siyasi partiler ve seçilmiş temsilciler, ideal toplum amaçlarına göre değil, kendi amaçlarına göre davranacaklardır. Downs’a
göre siyasi partiler toplum kaynaklarının etkin dağılımı ilke olarak benimsememekte, her siyasi partinin temel amacı oyları maksimize ederek yeniden
seçilebilmektir. Downs modelinin varsayımları şunlardır:
i. Sağ ve sol görüşlü olmak üzere seçime giren iki parti vardır.
ii. Seçmenlerin oy dağılımının tek maksimumlu ve simetriktir.
iii. Tüm seçmenlerin siyasi görüşüne yakın olan partiye oy vermektedir.
Bu varsayımlar altında medyan seçmen seçim sonucuna karar verici pozisyonda olacaktır. Medyan seçmene yaklaşan partinin seçimi kazanma olasılığı
yükselecektir. Ancak seçmen dağılımı çok maksimumlu veya asimetrik ise medyan kuralı işlemeyecektir.
KAMU HARCAMALARI (%15 – 6 SORU)
DERS–1: KAMU HARCAMALARI İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER III. Klasik Maliyeciler ile Modern maliyecilerin Kamu Harcaması Ayrımı
Kamu harcamaları, genel olarak, devletin varlığını sürdürebilmesi ve görevlerini yerine KLASİK MALİYECİLER MODERN MALİYECİLER
getirebilmesi için belli usullere göre yaptığı parasal ödemeler veya kamusal mal ve hizmet Kamu harcamaları: Toplumsal Kamu harcamaları: Toplumsal ihtiyaçları
üretimi için yaptığı harcamalar(giderler) şeklinde tanımlanır. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve ihtiyaçları karşılamaya yönelir. Olağan karşılamaya yönelmekle birlikte ekonomik
Kontrol Kanununa göre, kamu gideri; “kanunlara dayanılarak yaptırılan iş, alınan mal ve hizmet kamu gelirleriyle karşılanır. ve sosyal hayata müdahale aracıdır.
bedelleri, sosyal güvenlik katkı payları, iç ve dış borç faizleri, borçlanma genel giderleri, Devlet borçlanmasına karşıdır. Devlet Devlet, ekonomik ve sosyal koşullar
borçlanma araçlarının iskontolu satışından doğan farklar, ekonomik, mali ve sosyal transferler, ancak olağanüstü durumlarda gerektirdiğinde artan kamu harcamalarını
verilen bağış ve yardımlar ile diğer giderler” şeklinde tanımlanır. borçlanabilir. Onlara göre, borçlanma karşılama için borçlanmaya gidebilir.
I. Kamu Giderlerinin Temel Nitelikleri: olağan üstü bir kamu geliridir.
Devletin ekonomideki rolü Sınırlı
 Kamu harcamaları parasal ödemelerdir. hizmetleri yerine getiren küçük ve denk
Devletin ekonomideki rolü Ekonomik ve
sosyal olaylar karşından müdahaleci
 Kamu harcamaları yasal süreç içinde ve yetkili kişilerce gerçekleştirilir bütçeli tarafsız devlet devlet
 Belli usullere uyularak gerçekleştirilir. IV.Kamu Hizmetlerinin Maliyetinin Belirlenmesi:
Kamu harcamaları ile kamu hizmetlerinin maliyeti arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu
 Kamu harcamaları kamu(toplumsal) ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir bakımdan kamu hizmetlerinin maliyetini belirleyen unsurlar, kamu harcamalarının
 Kamu harcamaları zaman içinde artma eğilimi gösterir büyüklüğünü de belirleyecektir. Kamu hizmetlerinin maliyetini belirleyen unsurlar ile maliyet
 Kamu harcamaları ülkeden ülkeye ve zaman içerisinde değişiklik gösterir üzerindeki etkileri aşağıya çıkarılmıştır:
 Kullanılan girdilerin fiyatları: Girdilere olan talep veya girdi fiyatları artarsa ile kamu
 Kamu harcamaları büyük ölçüde vergilerle finanse edilir. hizmetlerinin maliyeti de artar. Tersi durumda ise azalır
II. Kamu Harcamalarının Özel Harcamalardan Farkları  Sunulan hizmetin üretim miktarı: Yarı kamusal hizmetlerin sunum alanı ve hizmet
 Kamu harcamaları özel harcamaların aksine gelirden önce belirlenir. miktarı arttıkça hizmet maliyeti de artar. Hizmet miktarı ile üretim maliyeti arasında
pozitif yönlü bir ilişki vardır.
 Kamu harcamaları yapılırken kural olarak kâr amacı güdülmez.  Hizmetlerden yararlananların sayısı(nüfus): Saf kamusal mallarda hizmetten
 Kamu harcamalarının siyasi, sosyal ve ekonomik yönü ağırlıklıdır. yararlanan kişi sayısı değiştikçe maliyette değişiklik söz konusu değildir. Ancak yarı saf
kamusal malların daha fazla kişiye sunulması ek maliyete neden olur.
 Kamu harcamalarında sosyal amaçlar, ekonomik amaçların önüne  Hizmet sunulan alanın genişliği: Hizmet sunulan alanın genişlemesi toplam maliyeti
geçebilmektedir. arttırır. Örneğin, sunulan hizmet yeni teçhizat ve yeni personel alınması gerektiriyorsa
 Kamu harcamaları özel harcamaların aksine kişisel ihtiyaçları değil toplam maliyet artar.
toplumsal ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir.  Hizmet üretiminde kullanılan teknoloji: kamu hizmetlerinin üretim teknolojisi, üretim
maliyetini doğrudan etkiler.
 Kamu harcamaları karşılıksız da yapılır.
 Kamu harcamalarının hacmi ve etkileri özel harcamalardan daha büyüktür. V.Kamu Harcamalarında Verimlilik
Kamu harcamaları ile kamu hizmetlerinin maliyeti arasındaki ilişki veri iken yapılan
kamu harcamalarından daha iyi verim almak için,
 Kamu çalışanlarına tasarruf zihniyetinin aşılanması,
 İsraf ve savurganlığı önleyici idari tedbirler alınması
 Kamu harcamalarında kırtasiyeciliğin azaltılması,
 Kamu görevlilerinin denetlenmesi,
 Kamu harcamalarının yapılmasında idarenin tarafsızlığı ilkesine uyulması vb.
önem arz eder.
VI.Dar Anlamda-Geniş Anlamda Kamu Harcaması Ayrımı:
Kamu harcamaları devletlerin örgütlenme biçimine uygun olarak kamu örgütleri tarafından yapılır. Üniter devlet
sistemlerinde kamu harcamalarının büyük bir kısmı, merkezi devlet örgütünce, bir kısmı yerel yönetimlerce ve bir
kısmı da diğer kamu kuruluşlarınca gerçekleştirilir. Bu bakımdan kamu harcamaları iki şekilde
tanımlanabilmektedir.
 Dar anlamda kamu harcaması: Merkezi devlet örgütü ve yerel yönetimlerin yaptığı harcamalardır.
 Geniş anlamda kamu harcaması: Merkezi devlet örgütü ve yerel yönetimlerin harcamaları yanında kamu
iktisadi kuruluşları, sosyal güvenlik kuruluşları ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının harcamaları ile birlikte
vergi harcamalarıdır.
 Vergi harcaması: Devletin vergi olarak alması gereken miktardan çeşitli nedenlerden ötürü ve çeşitli adlar
altında vazgeçmesidir. Örneğin; vergi istisnası, vergi muafiyeti, yatırım indirimi, vergi indirimi gibi adlar altında
devletin alacağı vergiden kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.
Ekonomideki toplam harcamaların ne kadarının kamu kesimi tarafından gerçekleştirildiği ülkeden ülkeye
değişmektedir. Bunu ortaya koymanın en kestirme yolu ise kamu harcamalarının GSMH’ ya oranlanmasıdır.
Ancak, buradaki kamu harcamasından, daha çok dar anlamada kamu harcaması anlaşılmakta ve çalışmalarda
bu şekilde ele alınmaktadır.
#Not# Devletin döner sermayeli işletmelere ve KİT’lere başlangıçta bütçeden verdiği sermaye kamu harcaması
iken bu kuruluşların kendi faaliyetlerinden elde ettiği gelirlerle yaptığı harcamalar kamu harcaması değildir.
VII.Kamu Kesiminin Genel Ekonomi İçerisindeki Yeri:
Kamu kesiminin genel ekonomi içerisinde gerçek büyüklüğünü ortaya koyan tek bir ölçüt yoktur. Ancak, devletlin ekonomide toplam talebe üzerindeki etkisi
ölçülmek isteniyorsa, Kamu Harcamaları/GSMH oranlanmaktadır. Şu hâlde, kamu harcamalarının üst sınırı milli gelir olmaktadır. Ancak 1945 yılında Amerikalı
iktisatçı Colin Clark, kamu harcamalarının üst sınırının vergiler(bütçe) olduğunu ve vergilerle finanse edilen kamu harcamalarının, milli gelirin %25’ini
aşamayacağını ileri sürmüştür. Clark’a göre, bu oranın aşılması halinde daha yüksek vergi ödemeye razı olmayan işçi ve firmaların üretim istekleri kırılacak ve
dolayısıyla milli gelir düşecektir. Clark’ın bu görüşü uygulamalı çalışmalarla test edilmiş ve tezinin yanlışlığı ortaya konulmuştur. Buradan çıkarılacak sonuç ise
kamu harcamaları için evrensel bir üst sınırın belirlenmemesidir.
Kamu harcamaları, ülkelerin geleneklerine, gelişmişlik düzeylerine, toplumun devlete bakış açısına ve vergi konusundaki alışkanlıkları ve tepkilerine, ülkelerin
karşılaştıkları olağanüstü koşullara ve ülkenin jeo-politik konumuna göre değişebileceği için evrensel bir sınır belirlenememektedir.
DERS-2: KAMU HARCAMALARININ ARTIŞ NEDENLERİ(KAVRAMSAL)
İktisatçı ve maliye kuramcılarının kamu harcamalarına ilgisi 1950’li yıllardan sonra (II. Dünya savaşı sonrası) kendisini göstermiştir. Hiç kuşkusuz bunun nedeni, devletin üstlendiği
görevlerin ve buna bağlı olarak kamusal faaliyetlerin ve kamu harcamalarının artması olmuştur. Kamu hizmetlerinin ve kamu harcamalarının artışı, elbette ülkeden ülkeye ve zaman içinde
farklılıklar göstermektedir. Gelir artışı, nüfus artışı ve savaşlar gibi nedenlerle kamu hizmetlerine olan talebin artması yanında, başta gelir dağılımı olmak üzere ekonomik istikrar, ekonomik
kalkınma gibi önemli sorunların çözümünde piyasa ekonomisinin yetersiz olduğu kanısının yerleşmesi, bu sorunların çözümünde devletin fonksiyonunu öne çıkarmıştır. Devlet, bütün bu
fonksiyonları yerine getirirken kamu harcamalarını ihmal edilmeyecek önemde kullanmaktadır.
I. KAMU HARCAMALARININ TARİHSEL GELİŞİMİ  Kamu Harcamalarının Gerçek Artış Nedenleri
Tarih boyunca, devletin toplum hayatı içinde üstlendiği fonksiyonlarda sürekli artışlar olmuştur. Kamusal mal ve hizmetlerin kalitesinde ve miktarında bir artışla birlikte,
Bu artışa paralel olarak, kamu harcamaları da sürekli bir artış eğilimi göstermiştir. Kamu kamu giderlerinde ortaya çıkan artışa ise gerçekte artış denir.
harcamalarının büyüklüğünü veya devletin genel ekonomi içerisindeki büyüklüğünü, kamu 1- Savaş ve Savunma Harcamalarındaki Artışlar:
harcamalarını GSMH’ ya oranlayarak ölçmek mümkündür. Yirminci yüzyılın ilk yarılarında ülkelere
bakıldığında, milli gelirin %10’u civarında olan kamu harcamaları, 1930’lı yıllardan itibaren artmaya
Savaş ve savaş sonrası imar faaliyetlerinin finansman sorunu başta
başlamış ve özellikle II. Dünya harbinden sonra, bazı ülkelerde milli gelirin %50’sini geçmiştir. olmak üzere, ülkelerin içinde bulundukları jeopolitik konuma bağlı olarak
Özetle, tüm ülkeler ele alındığında kamu harcamalarının uzun dönemde artış eğiliminde olduğu alacakları savunma tedbirleri, kamu harcamalarını arttıran önemli
görülmektedir. ÖRN/ İngiltere’de kamu harcamalarının milli gelir içindeki payı, (yani KH/GSMH) sebeplerden biridir. Hemen her ülkede ve her zaman, kamu
1900’lü yıllarda %12 iken, 2000’li yıllara gelindiğinde bu oran %35’lere ulaşmıştır. harcamalarındaki en önemli artış nedeni savaşlar ve savunma
Diğer yandan kamu kesiminin genel ekonomi içerisinde gerçek büyüklüğünü ortaya koyan tek harcamaları olmuştur. Bu sadece savaş giderlerini değil, aynı zamanda
bir ölçüt yoktur. Ancak, devletlin ekonomide toplam talebe üzerindeki etkisi ölçülmek isteniyorsa, savaşa hazırlık ve savaş sonrası yapılan harcamaları da kapsamaktadır.
KH/GSMH oranlanmaktadır. Şu hâlde, kamu harcamaları artışının üst sınırı milli gelirin Savaş dönemlerinde, askeri harcamaların tüm kamu harcamaları içindeki
kendisidir.
payının %80’e kadar ulaştığı görülmektedir.
II. KAMU HARCAMALARININ ARTIŞ NEDENLERİ Ayrıca sıcak savaş olmasa bile, dünyadaki siyasal gerginliğe bağlı
Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde kamu harcamalarının artış eğiliminde olduğu açıktır.
Kamu harcamaları görünürde ve/veya gerçekte artış gösterebilmektedir.
olarak, savunma harcamaları artış eğilimi göstermektedir. Kaldı ki birçok
devlet ileri teknoloji ile üretilmiş pahalı silahlara önemli yatırımlar ve
A. KAMU HARCAMALARININ GÖRÜNÜŞTE VE GERÇEKTE ARTIŞI harcamalar yapmaktadırlar.
 Kamu Harcamalarının Görünüşte Artış Nedenleri
Kamusal mal ve hizmetlerin kalitesinde ve miktarında bir artış olmaksızın, kamu giderlerinde ortaya 2- Teknolojik Gelişmeler ve İlerlemeler
çıkan artışa görünüşte artış denir. Teknolojik alanda meydana gelen ilerlemeler, bir yandan devletin
1- Paranın Değerinin Düşmesi: görevini arttırdığı gibi diğer yandan hizmetlerin maliyetlerini
Paranın değerinin zamanla düştüğü bilinen bir olaydır. Paranın değerinin düşmesi, yükseltmektedir. Kamuoyu, devletin bu tür gelişmelere ayak uydurarak
kamu harcamalarını görünüşte arttıran en önemli nedendir ve bu durum günümüzde hizmet kalitesini yükseltmeye zorlamaktadır. Bu yüzden, teknolojik alanda
enflasyonun hüküm sürdüğü ekonomilerde geçerliliğini korumaktadır. ÖRN/ Paranın meydana gelen gelişmelerin izlenmesi ve ülkeye kazandırılması kamu
değerinin düşmesi ile birlikte, satın alınan mal ve hizmetlere ödenen bedel, en az para harcamalarını arttıran gerçek nedenler arasında yer almaktadır. ÖRN/
değerindeki düşme oranı kadar artar. Bu nedenle, parası değer kaybeden devlet, aynı  Telgraf, telefon, radyo, televizyon, internet gibi iletişim araçlarının
miktarda mal ve hizmeti satın alabilmek için artık daha fazla para harcamak zorunda kullanılmaya başlaması ile kamu harcamaların artması
kalır.  Ulaşım araçlarının farklılaşması ile motorlu taşıt alımı sonucunda
Paranın değerinin düşmesi sonucu, kamu harcamalarının rakamsal olarak artması kamu harcamalarının artması
kamu hizmetlerinin de arttığı anlamına gelmez. İşte bu noktada fiyat indeksleri yardımı  Nükleer enerji, uzay, bilişim ve silah teknolojileri gibi teknik ve bilimsel
ile kamu harcamalarının görünüşteki artış ile gerçekte artış oranını tespit etmek araştırmalara yönelik harcamaların çoğunun kamu kesimi tarafından
mümkün olmaktadır. ÖRN/ Türkiye’de 1995 yılında cari fiyatlarla hesaplanan kamu yapılması veya bu harcamaların özel kesim tarafından yapılmasının
harcamalarındaki artış oranı %90,64 iken reel fiyatlarla hesaplanan kamu harcamalarındaki artış sübvanse edilmesi ile kamu harcamalarının artması
oranının %1,34 çıkmıştır. Sonuç olarak, gerçekçi bir değerlendirme ve bir karşılaştırma yapmak 3- Nüfus ve Şehirleşme Artışı
için cari fiyatlarla hesaplan kamu harcama artışlarından fiyat indeksi etkisini arındırmak
gerekmektedir.
Bir ülkede toplam nüfustaki artışın kamu harcamalarını da arttıracağı bir
gerçektir. Devlet, nüfus artışına paralel olarak kamu hizmetlerini de
2- Bütçe Yöntem ve Tekniklerindeki Değişme: arttırmak zorundadır. Nüfus artışları, eğitim, sağlık, ulaşım, altyapı ve
Kamu harcamalarının görünüşte artış nedenlerinden birisi de bütçe yöntem ve benzeri şehirleşme hizmetlerine olan talebin artmasına, dolayısıyla kamu
tekniğindeki ortaya çıkabilecek değişikliklerdir. Bunların en önemlilerinden biri, safi harcamalarının artmasına neden olmaktadır.
hâsılat yönteminin bırakılarak gayri safi hâsılat yöntemine geçilmesidir. Başka Belirtilmesi gereken bir diğer durum ise özellikle az gelişmiş ülkelerde
bir ifadeyle, devlet gelirleri toplanırken bunun toplanabilmesi için yapılan harcamaların nüfus artışlarının, bu ülkelerde zaten yetersiz olan kamu harcamalarının
toplanan gelirden düşülerek gelirin net veya safi miktarı yazılması yerine toplanan doğrudan artmasının en önemli nedeni olarak gösterilmesidir.
gelirlerin gayrisafi olarak yazılması ve giderlerin ayrıca görülmesi yönteminin 4- Devlet Anlayışında Meydana Gelen Değişmeler
benimsenmesidir. Böylece kamu harcamaları görünürde artmış olmaktadır. Devlet anlayışında meydana gelen değişmeler, kamu hizmetlerinin
Bir diğeri ise, bütçe dışı bırakılan bazı harcamaların bütçe içine alınmasıdır. ÖRN/ Özerk gittikçe gelişmesine ve genişlemesine yol açarak kamu harcamalarının
bütçeli bazı kuruluşlarının harcamalarının bütçeye aktarılmasıdır. Böylece kamu harcamalarının artışlarını
gerçekte artış nedenlerinden biri olmuştur. Bilindiği üzere Klasik anlayışta
açıklamada bütçe yöntem ve tekniklerindeki değişmeleri göz önüne almak önemli olmaktadır.
devlet tarafından yürütülen hizmetler sadece toplumun iç ve dış
3- Kamu Hizmetlerinin Para ile Gördürülmesi: güvenliğini sağlamaktan ibaret olacak kadar sınırlıydı. Ancak ilerleyen
Ayni ekonomiden nakdi ekonomiye geçiş, kamu harcamaları ile ilgili rakamların zaman içerisinde, ortaya çıkan bazı iktisadi ve sosyal olaylar, Klasik
büyümesine neden olmaktadır. Bugün ülkemizde belli şartları taşıyan her Türk iktisatçıların ileri sürdükleri görüşlerin yıkılmasına neden olmuştur.
vatandaşı herhangi bir karşılık almadan belli bir süre fiili askerlik hizmetinde bulunmak 1929 yılında meydan gelen Büyük Buhranın ardından Keynesyen
zorundadır. Şu hâlde, ülkemizdeki ayni nitelikteki askerlik hizmetleri, parayla temin görüşün etkisiyle, devletin iktisadi ve sosyal olaylara müdahalede
edilen ücretli askerler vasıtasıyla yerine getirilecek olursa; kamu harcamaları bulunma gereği kabul edilmiştir. İktisadi buhranın atlatılmasında kamu
içinde askerlere yapılan ödemeler oranında bir artış görülecektir. Ancak bu şekilde harcamaları etkili olmasıyla birlikte kamu harcamalarındaki artış trendi
meydana gelen artış gerçekte olmayıp, görünüşte bir artış sayılacaktır. Ayni olarak yükselmeye başlamıştır.
gördürülen hizmetlerin parayla gördürülmeye başlanması halinde kamu İlerleyen zaman içerisinde serbest rekabet piyasasındaki aksaklıklar
harcamalarının görünüşte artacak ve parasal bütçe açısından da kamu hizmetleri başta olmak üzere eğitim, sağlık, konut, enerji, altyapı, çevre ve sosyal
olduğundan fazla görünecektir. güvenlik gibi alanlarda meydana gelen sorunlar yüzünden devletten
Geçmiş dönemlerde bazı kamu hizmetleri ayni olarak yerine getirilmekteydi. ÖRN/ beklenen görevler giderek artmıştır. Devlet, üstlendiği bütün görevleri
Yakın zamana kadar vatandaşlar yol ve okul yapımında, bedeni olarak ve herhangi bir ücret yerine getirmek için kamu harcamalarını arttırmak zorunda kalmıştır.
almaksızın çalıştırılıyordu. Bütün bunlar yani gerek karşılıksız çalışmalar gerekse ayni yardımlar
Böylece, toplumun iç ve dış güvenliğini sağlamasına ek olarak, bireylerin
devlet bütçesinde yer almazdı.
refah seviyelerinin yükseltilmesi konusunda devletin üstlenmiş olduğu yeni
4- Ülke Sınırlarının Genişlemesi ve Nüfusun Değişmesi görevlerle birlikte kamu harcamaları da giderek artmıştır.
Yıllar boyunca ülke nüfusunun doğal olarak artması, ya da ülke sınırlarının Özellikle II. Dünya savaşından sonra sosyal refah devleti alanındaki
genişlemesi sonucu ülkeye yeni kaynaklarla birlikte yeni nüfusun katılması kamu çalışmalar önem kazanmaya başlamasıyla birlikte, devletler, her geçen yıl
harcamaların artışını zorunlu kılmaktadır. Burada, kişi başına harcama artışı daha fazla vergi almak ve kamu harcamalarını arttırmak zorunda kalmıştır.
olmamakta sadece nüfusun büyümesine bağlı bir artış söz konusu olmaktadır. Ancak
nüfus artışı sonucunda kişi başına kamu harcaması miktarında artışlar da olabilir. Bu B. KAMU HARCAMALARININ MUTLAK VE GÖRELİ ARTIŞI
durumda nüfus artışı, kamu harcamalarını sadece görünüşte değil, gerçek olarak Kamu harcamalarında belli bir başlangıç yılı itibariyle oluşan parasal
da arttırmış olmaktadır. artışlara “mutlak artış”; belli bir dönemdeki kamu harcamalarındaki
artışın, o dönemdeki nüfus, milli gelir, yüzölçümü gibi diğer ekonomik ve
5- Devletleştirme sosyal değişkenlere göre artışlara ise “göreli artış” denir.
Kamu harcamalarını görünüşte artıran bir diğer unsurda devletleştirme ve
kamulaştırma giderleridir. Özel kesimde mevcutta var olan bir üretim kapasitesinin C. KAMU HARCAMALARININ GENİŞLİĞİNE VE YOĞUNLUĞUNA
mülkiyeti kamu kesimine geçer. Bütçede kamu harcaması artar. Ancak kişi başı ARTIŞI
hizmet miktarı değişmez. Önceden sunulmayan, yeni hizmetlerin sunulmaya başlamasıyla
oluşan artışlara “genişliğine artış”; mevcut hizmetlerin daha kaliteli,
daha nitelikli sunulması sonucu oluşan artışa ise “yoğunluğuna artış”
denir.
DERS-3: KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINI AÇIKLAMAYA YÖNELİK TEORİK YAKLAŞIMLAR
A. TEMEL YAKLAŞIMLAR B. DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI ÇERÇEVESİNDE AÇIKLAYAN
1. Wagner’in Kamu Harcamaları Artış Yasası YAKLAŞIMLAR
Kamu harcamalarının artış nedenlerini açıklamaya çalışan teoriler ve görüşlerin Kamu harcamalarındaki artış olgusunun siyasal karar alma mekanizması kanalıyla
sayısı oldukça fazladır. Ancak, bu konuda ilgi çeken ilk çalışmayı 1883 yılında Alman incelenmeye başlaması “Kamusal Tercih Teorisine” dayanmaktadır. Bu kuramın en
iktisatçı Adolph Wagner yapmıştır. Wagner’e göre, kamu harcamalarının mutlak önemli temsilcileri, Buchanan, Arrow, D. Black, Downs, M. Olson, Tullock, W.
Niskanen ve W. Baumol gösterilebilir.
miktar ve bileşimi, milli gelirin bir payı olarak zaman içinde değişmektedir. Bu değişim Kamusal tercihler teorisinde, kamu harcama artışlarını veya devletin ekonomi
ekonomik yapıya bağlı ve sürekli bir artış yönündedir. Wagner, kamu içindeki büyüklüğünü, SİYASAL KARAR ALMA mekanizmasının arz (politikacılar,
harcamalarının hem devletin ekonomiye müdahalesinin hem de ekonomik ve sosyal bürokratlar) ve talep (seçmen ve baskı grupları) yanı ile açıklayan modeller vardır.
gelişme ile birlikte arttığını savunmuştur. Bu modellerde, arz ve talep yanında rol alan aktörler belirli ilkeler çerçevesinde
Wagner’in görüşleri, maliye literatüründe “Wagner Yasası” veya “Kamu Harcamalarının hareket etmektedir. Bu ilkelerden ilki, bireyler homoeconomicusdur. Şöyle ki, bireyler
Artış Kanunu” olarak adlandırılmaktadır. Wagner kanunu, genellikle kamu harcamalarının, milli nasıl ki özel ekonomide kendi çıkarlarına göre davranıyorsa(maksimizasyon), kamu
gelirden daha hızlı artması olarak anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla, kamu harcamalarının milli ekonomisinde de aynı şekilde davranmaktadır. Diğeri ise, değişim kazançlarıdır.
gelirdeki payının zamanla yükselmesidir. Wagner’e göre kamu malı talebinin gelir esnekliğini 1. Niskanen Modeli
“1”’den büyüktür. Eğer bir ekonomide, kişi başı düşen gerçek gelir “1” birim artarken, kamu
malına olan talep “1”’den büyük artıyor ise Wagner yasası işliyor demektir. Wagner, kamusal
Bürokrasinin Ekonomik Teorisi Niskanen tarafından 1971 yılında ortaya
faaliyetlerin artışını şu nedenlerle açıklamaktadır; konulmuş ve daha sonra başka iktisatçılar tarafından geliştirilmiştir.
 Eğitim, sağlık gibi bazı harcamaların artışı gelir artışından fazladır. Niskanen çalışmasında, kamu kurumlarında üretilen mal ve
 Kalkınmada devletin uygun bir ortam yaratması için güvenlik, adalet ve genel idare hizmetleri belirleyen faktörlerin analizini yapmıştır. Ona göre,
harcamalarını artırması gerekir. bürokrasinin işleyişi kamu kesiminin büyüklüğünü sosyal optimumun çok
 Büyüme ve kalkınma ile birlikte, altyapı hizmetleri gibi büyük ölçekli ve tekel niteliğindeki üzerine çıkarmaktadır. Bürokratlar kamusal üretimde tekel konumundadır
hizmetlere ihtiyaç artar. (Ulaştırma, posta, bankacılık, telekomünikasyon vb.) ve kamu kurumlarının üretim düzeyi hakkında tek yanlı bilgiye sahiptir.
 İlerleyen teknoloji nedeniyle devlet faaliyetlerinin maliyeti yükselmesi sonucu kamu
harcamaları artar.
Bürokratlar kendi faydaları artırmak için tek yanlı bilgiden yararlanarak
kurum bütçesini en üst noktaya kadar genişletirler. Kamu kurumu
 Wagner’in Kanun Fikrine Yöneltilen Eleştiriler: Wagner’e göre, siyasi, ekonomik ve sosyal bütçesini maksimum kılma yanında daha fazla daha fazla gelir, güç ve
yapısı nasıl olursa olsun her ülkede kamu harcamalarının milli gelir içindeki payı sürekli prestij sağlama amacında olan bürokratlar hem kamu harcamalarının
olarak artmaktadır. Wagner bu artışların bir kanun niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
 Henry Carter Adams: Wagner’in kanun fikrini destekler. Ancak; tüm kamu hizmetlerinde
artmasına hem de kaynak dağılımında etkinsizliğe neden olmaktadır.
aynı oranda bir artış görülmemekte ve ayrıca ekonomik, sosyal ve askeri faktörlerin Not: Niskanen’e göre, bürokratların amaç fonksiyonlarını gerçekleştirme çabası
kamu kuruluşlarında X- etkinsizliğine neden olur. X-Etkinsizliği, firmaların veya
farklılığı nedeniyle ülkeden ülkeye değişmektedir. Wagner’in sosyalist ekonomiye
geçileceği fikrini reddeder. kamu kuruluşlarının kötü idari örgütlenme veya yönetilmeleri sonucu kaynak
 Francesco Nitti: Kamu harcamalarındaki artışlar Wagner’in iddia ettiği gibi kanun kullanımda israfın oluşmasıdır.
niteliğinde bir artış değildir. Kamu harcamaları artmaktadır. Ancak bu artış devletin iç ve 2. Buchanan-Tullock-Downs’ın Maksimasyonu Yaklaşımı
dış güvenlikle ilgili yaptığı harcamalardan kaynaklanır. Devlet kültür ve medeniyet Bu modelde kamu kesiminin büyümesi politik nedenlere bağlıdır. Gerek
hizmetlerine daha az; güvenlikle ilgili hizmetlere ise daha fazla harcama yapar. politikacılar gerekse bürokratlar, kendi çıkarları doğrultusunda, gerekli
 Solomon Fabricant: Kamu harcamalarındaki artışların Wagner’in iddia ettiği gibi bir
kanun niteliği taşımadığını ifade etmiştir. Bu fikrin savunulabilmesi için daha geniş ve
olandan daha fazla harcama yaparlar ve bu kamu harcamalarının
detaylı bir araştırma yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. artmasına yol açar. Buradaki önemli nokta, kamu harcamalarının artışı
 Richard A. Musgrave: Kamu harcamalarındaki artışların Wagner’in iddia ettiği gibi sürekli kadar, vergilerin aynı düzeyde artmaması sonucu kamu açıklarının
bir artış değildir. Savaş ve savunma ile ilgili harcamalar istisna tutulduğunda kamu büyümesidir. Bu modele göre, seçmenler fayda maksimasyonu için fazla
harcamaları gerçekte artmamaktadır. Kamu harcamalarının milli gelire oranı istikrarlıdır. kamu mal ve hizmeti talep edecek ve bu doğrultuda oy vereceklerdir. Diğer
Not: Diğer yandan Musgrave ’in kamu harcamaları artışını ülkelerin kalkınma süreçleriyle taraftan, oy maksimasyonu hedefi ile politikacılar seçmenlerin istediği
açıkladığı unutulmamalıdır. yönde politikalar uygulayacaklardır. Sonuçta, maksimasyon yaklaşımına
 D.J. Pyle: Her ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal durumu birbirinden farklıdır. Bu bakımdan
kamu harcamalarının artış hızı en azından belli bir süreliğine (sürekli değil) milli gelirin artış
göre, kamu harcamaları artacak ve devlet aşırı büyüyecektir.
hızından daha fazla olabilir. 3. Olson Hipotezi (Bakı ve Çıkar Grupları)
2. Peacock ve Wiserman’ın Sıçrama Tezi M. Olson 1965 yılında yapmış olduğu çalışmada, çıkar gruplarının,
Wagner’in ileri sürdüğü kamu harcamalarının artışı yasası uzun dönemi kapsayan bir analizdir. kamu harcamalarının artması dolayısıyla devletin ekonomi içerisinde
Ancak kamu harcamalarının uzun dönemdeki seyri kadar, kısa dönemde göstermiş olduğu büyümesinde etkili olacağını ileri sürmüştür. Baskı ve çıkar grupları
dalgalanma ve değişikliklerde önemlidir. Ayrıca, kısa dönemdeki değişiklikler uzun dönemi politikacılar ve bürokratlar üzerine lobicilik faaliyeti yaparak ekonomik
açıklamak içinde gereklidir. İşte bu yaklaşımın benimsendiği ilk çalışma, İngiliz iktisatçı Alan
Peacock ve Jack Wiserman (1961) tarafından yapılmış ve “Sıçrama Tezi” olarak adlandırılmıştır.
transfer (rant maksimasyonu) elde etmeye çalışmaktadır. Örneğin
Bu yaklaşıma göre, kamu harcamalarındaki artışın nedeni, savaş gibi olağanüstü dönemlerde kamu yatırımları teşvik amacıyla sübvansiyon şeklinde verilen ödemeler, kamu
gelirlerinin (vergi yükünün) artmasıdır. Buhran dönemlerinde arttırılan vergiler, buhran sonrası dönemde harcamalarını arttırmaktadır.
de alınma devam edilir. ÖRN/ Savaş sonrası askeri nitelikli harcamaların azalmasına rağmen, artan 4. Ortanca(medyan) Seçmen Modeli
vergilerin alınmaya devam edilmesi ve bunun sivil kamu harcamalarına yönelmesi kamu harcamalarını Kamu harcama düzeyini seçmenlerin tercihlerinin belirlediği modellerler,
artırır. ilk kez A. Downs ve D. Black tarafından geliştirilmiştir. Bu modelde, kamu
Dolayısıyla, devlet olağanüstü dönemin bitmesiyle elinde kalan ek mali güçle, yeni mal ve hizmetlerinin harcama düzeyine karar veren seçmen ortanca seçmedir. Ortanca
üretimini kamu sektörü içine alma imkânı bulur. Bunun sonucunda kamu harcamaları artar ve olağanüstü seçmen tercihlerinin neden kamu kesiminin büyümesine yol açacağı
öncesi kamu harcamaları trendine dönemez. Böylece olağanüstü öncesi düzeyden, olağanüstü sonrası konunu ise Richard-Meltzer tarafından, transfer harcamalarının artması
kamu harcamaları düzeyine doğru bir sıçrama görülür. Sonuçta, buhran dönemi bittiği halde halkın buhran durumu ile birlikte ele alınmıştır. Onlara göre, demokratik toplumlarda gelir
dönemindeki vergi yükü ile buhran sonrası vergi yükü aynı kalmaktadır. dağılımı bozulduğunda, ortanca gelir sahibi olan seçmenler, kendilerine
3. Musgrave ve Rostow’un Kalkınma Modelleri yönelik kamu transfer harcamalarının artmasını ve bunları finanse edecek
R.A. Musgrave ve W.W. Rostow, 1969 yılında yapmış oldukları çalışmada ülkelerin artan oranlı vergilemeyi talep edeceklerdir. Bunun sonucunda kamu
ekonomilerinin kalkınma süreçleri ile kamu harcamalarının artışı arasında ilişki olduğunu harcama düzeyi artacaktır. Diğer yandan yüksek vergi diliminin verimliliği
açıklamaya çalışmışlardır. Onlara göre, ekonomik kalkınma ve büyümenin ilk aşamasında, kamu
yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı oldukça yüksektir. Yani, devlet, beşerî olmayan (yol,
de yüksek olacağından, ekonomide verimlilik azalması söz konusu
su, ulaştırma gibi) alt yapı yatırımlarını üstlenmek zorunda kalmaktadır. Gelişme aşamada ise, olabilecektir.
kamu yatırım malı arzı devam ederken bu kez özel yatırımlar tamamlayıcı niteliğine 5. Oy-değiş tokuşu:
bürünmektedir. Olgunlaşma aşamasında ise, kamu harcamalarının bileşimi değişmekte, kamu Bu konudaki ilk çalışma G. Tullock’a (1959) aittir. Kamu kesiminde mal
harcamaları alt yapı yatırımlarından, eğitim, sağlık ve kültür gibi beşerî alanlara kaymaktadır. Son ve hizmet üretimi siyasal süreçte gerçekleşir. Siyasal süreçte kararlar belli
aşamada ise, kamu harcamaları, gelir düzeyinin korunması ve refahın yani gelirin yeniden
dağıtımında önemli rol üstlenmektedir. Bu nitelikteki harcamaların toplam kamu harcamaları
oylama kuralları ile alınır. Günümüzde en sık başvurulan oylama kuralı
içindeki payı artarken, kamu harcamalarının milli gelir içindeki payı da artmaktadır. Sonuçta, çoğunluk oylama kuralıdır. Ne var ki bazen bir kamusal karar için çoğunluk
kalkınmanın her aşamasında, ekonominin gelişmesini engelleyen piyasa başarısızlıkları ortaya yeterli oy oranı sağlanamaz (oylama paradoksu). Siyasi partiler yeterli oy
çıkacağından, devletin yoğun bir şekilde ekonomiye müdahalesi söz konusu olacaktır. oranına sahip olabilmek için oy değiş tokuşuna gidebilir. Oy değiş tokuşu
durumunda partiler birbirlerinin tercihlerine oy verdikleri için oy çokluğuna
göre kazanamayacak durumdaki projeler kabul edilir. Oy değiş tokuşu
sonucu kamu harcamaları gerçekte artar.
C. DİĞER YAKLAŞIMLAR
1. Baumol Hipotezi: William Baumol’a (1967) göre, kamu harcamalarındaki artış, kamusal mal ve hizmetleri üretiminde kullanılan girdilerin fiyatlarının
artmasından kaynaklanmaktadır. Özel sektörde ölçeğe göre artan getiri ve teknolojik gelişmeler nedeniyle emek faktörünün verimi hızlı bir biçimde artmakta,
kamu kesiminde ise verimlilik artışı çok yavaş kalmaktadır. Kamu kesiminin büyük ölçüde emek-yoğun üretim yapması, emeğin veriminin özel sektörde
olduğu kadar hızlı artmamasına ve kamu hizmetlerinin birim maliyetinin yükselmesine neden olduğundan kamu harcamaları reel olarak artar.
Emeğin ikame olanakları oldukça sınırlıdır. Özel kesim ile kamu kesim arasındaki ücret farkının kamusal verimliliği azaltmaması ve kamu kesiminde istihdam
edilen emeğin özel sektöre geçmesini önlemek için verimlilik artışı olmaksızın ücretleri arttırması gerekmektedir. Böylece verimlilik artışı olmaksızın kamusal mal
ve hizmetleri üretiminde kullanılan girdilerin fiyatlarının artması, kamu harcamalarını arttırmaktadır. Bu modelin bir diğer adı dengesiz büyüme modelidir.
2. Pigou ve Dalton’un Sosyal refah yaklaşımı: Kamu harcamalarını kullanmak suretiyle sosyal refah maksimize edilebilir. Bunun için “vergilemeden elde
edilen marjinal liranın harcanmasından sağlanan sosyal faydanın mükellefe olan maliyetinin eşitlenmesi” koşuldur.
3. C. Clark’ın görüşü: Kamu harcamaları milli gelirin %25’ini aşmamalıdır. Aksi halde vergilerde aşacağından vergilerin artması ekonomik faaliyetleri ve
büyümeyi olumsuz etkiler.
DERS–4: KAMU HARCAMALARININ TASNİFİ
Kamu harcamaları, temelde, devletin belirli amaçları gerçekleştirmek için mevcut 6- İKTİSADİ (EKONOMİK) TASNİF
kaynakları kullanmak suretiyle neler yapmak istediğini yansıtır ve bu bakımdan, Kamu harcamalarının “ekonomik” tasnifi önce kendi içinde “gerçek
ekonomik ve toplumsal sonuçlar yaratan etkin bir mali araçtır. Kamu harcamaları, (reel) harcama-transfer harcaması” şeklinde ikiye ayrılır. Bu ayrım, ilk
çeşitli kıstaslara göre farklı biçimlerde sınıflandırılabilir. Bu çalışmada, kamu kez İngiliz iktisatçı, Arthur C. Pigou (1947) tarafından yapılmıştır. Çeşitli
harcamalarının idari ve ekonomik tasnifi ile Türk bütçe sistemine göre tasnifi ele düşünürlerin katkılarıyla sınıflandırma oldukça açıklığa kavuşturulmuş ve
alınacaktır. Daha sonra, kamu harcamalarının ekonomi üzerindeki genel etkilerine bu sınıflandırma içindeki gerçek harcamalar, cari ve yatırım harcaması
yer verilecektir. Kamu harcamaları, genel olarak “idari”, “ekonomik” ve ayrımına tabi tutularak en çok kullanılan yöntem olmuştur. Böylece kamu
“fonksiyonel” olmak üzere başlıca üç kategoriye ayrılır. harcamalarının ekonomik tasnifi; kamu cari, yatırım ve transfer
harcaması halini almıştır.
Reel(gerçek) harcamalar, mal ve hizmet alımına yönelik olan ve üretimi
doğrudan etkileyen harcamalardır. Bir başka ifadeyle, gerçek harcamalar,
toplam talebin bir öğesini oluşturan ve bu niteliği ile cari dönem üretimini
ya da fiyat düzeyini etkileyen harcamalardır. Yine, söz konusu harcamalar,
devletin toplumsal ihtiyaçları karşılayabilmesi için satın aldığı mal ve
hizmetlerin cari dönem üretiminden aldığı paydır. Reel harcamalar “cari”
ve “yatırım” olmak üzere ikiye ayrılırlar.
 Cari Harcamalar: Kısa dönemde doğrudan üretimi arttırıcı etkisi
1- İDARİ TASNİF olmayabilen ve faydası kısa süreli veya bir dönemle sınırlı olan
İdari tasnife, “organik tasnif” de denir. Bu tasnif türünde, kamu harcamaları, harcamalardır. Bu tür harcamalar, mevcut üretim kapasitesini
devletin teşkilat yapısı bir başka ifadeyle devleti oluşturan idari birimler esas kullanmak üzere gerekli mal ve hizmet alımları için yapılan
alınarak sınıflandırılır. Buna göre, örneğin, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, harcamadır. Personel ücretleri (memur maaşı-işçi ücreti), kırtasiye
İç İşleri Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü ve benzeri kamu birimlerinin alımları, akaryakıt harcamaları gibi tüketim malı ve malzeme alımları
yaptıkları harcamaları ve bunların toplanması, idari tasnife göre kamu bu harcama türüne örnek gösterilebilir. Diğer yandan, cari harcama
harcamalarının dağılımını gösterir. İdari tasnif, kamu harcamalarının kategorisine giren, ancak etkisi ve faydası gelecek dönemlere
gerçekleştirilmesinde, siyasi, bürokratik ve kurumsal sorumluların tespitini hedef alır. yayılan, uzun dönemde ülkenin üretim gücüne (beşerî sermaye
anlamında) önemli katkı sağlayacak olan eğitim-sağlık ve sosyal
2- FONKSİYONEL(İŞLEVSEL) TASNİF
güvenlik hizmetlerine yönelik harcamalar “Kalkınma Carileri”
Bu tasnifte, kamu harcamaları yoluyla gerçekleştirilmek istenen amaçlara yönelik
olarak da adlandırılır.
hizmetler dikkate alınır. Bu tasnifte kamu harcamaları, eğitim hizmeti(gideri), sağlık
hizmeti(gideri), savunma hizmeti(gideri) gibi ayrıma tabi tutulur. Aynı nitelikteki  Yatırım Harcamaları: Ülke ekonominin üretim potansiyelini
hizmeti birden fazla kamu kurumun vermesi halinde bu ayrım güçleşmektedir. Ancak doğrudan doğruya arttırmaya yönelik harcamalarıdır. Yatırım
kamu hizmetlerinin başarılı bir şekilde yürütülmesi, fayda-maliyet analizine olanak harcamaları, gelecek dönemler için kalıcı varlıklara (sermaye
verdiği için kaynakların etkin olarak kullanılması, bütçe ödenek ve tahminlerinin mallarına) yapılan harcamalardır. Bir başka ifadeyle, sermaye
anlamlı olması, hizmetlerin toplam ve birim maliyetinin görülmesi, ödeneklerle hangi mallarına ilaveler amacıyla yapılan harcamalardır. Örneğin,
hizmetle sosyal faydanın sağlanacağının görülmesine yardımcı gibi yararları ulaştırma, haberleşme, enerji altyapı tesislerinin inşası, makine-
bulunmaktadır. teçhizat alımı için yapılan harcamalardır.
3- VERİMLİ-VERİMSİZ HARCAMA TASNİFİ  Transfer Harcamaları: Transfer harcamaları, mal ve hizmet
Kamu harcamaları, verimli-verimsiz harcamalar şeklinde de tasnif edilmektedir. Bu karşılığı olmaksızın bazı kaynakların, devlet bütçesi aracılığıyla kişi
tasnife göre, milli gelir üzerinde net artış sağlayan kamu harcamaları verimli, buna ve kuruluşlara aktarılması niteliğinde olan harcamalardır. Bu
karşılık milli gelir üzerinde artışa neden olmayan kamu harcamaları ise verimsiz harcamalarda, devlet, üretime yönelik doğrudan bir talep
kabul edilir. Bir başka ayrıma göre, ülkenin üretim potansiyelini arttıran harcamalar yaratmamaktadır. Ancak, bu ifade, transfer harcamalarının, toplam
verimli, buna karşın diğerleri verimsiz harcamalardır. Diğer bir yaklaşıma göre ise talebi dolayısıyla üretimi hiçbir şekilde etkilemeyeceği anlamına
uzun dönemde gelir artışı sağlayarak kendini amorti eden harcamalar verimli gelmemelidir. Transfer harcamaları ile üretime yönelik talep
(Örneğin, eğitim, sağlık gibi), buna karşın kendini amorti edemeyenler ise verimsizdir. artışının, dolaylı bir şekilde, satın alma gücünün el değiştirmesi
sonucu ortaya çıktığının unutulmaması gerekir.
4- OLAĞAN(ADİ)-OLAĞANÜSTÜ HARCAMA TASNİFİ
Dul-yetim aylığı, işsizlik maaşı, emekli memur-işçi maaşları sosyal nitelikli;
Bir diğer tasnif şeklide, olağanüstü ve olağan kamu harcaması ayrımıdır. Önceden
tahmin edilebilen giderler, adi(olağan); diğerleri ise (önceden tahmin edilemeyenler) üretici ve tüketicilere verilen sübvansiyonlar ekonomik nitelikli; borç faiz
olağanüstü olarak nitelendirilir. Her yıl (sık sık) tekrarlanan giderler, adi(olağan); bir ödemeleri ise mali nitelikli transfer harcamasına örnektir.
yıldan daha uzun süreli zaman aralıklarıyla ortaya çıkan giderler, olağanüstü 7- BROCHİER VE P. TABATONİ’NİN TRANSFER HARCAMASI
niteliktedir. Yine faydaları süreksiz olan harcamalar ise “olağan”; faydaları sürekli olan SINIFLAMASI
harcamalar ise “olağanüstü” harcamalardır. H. Brochier ve P. Tabatoni (1971) transfer harcamalarını şu şekilde
5- ZORUNLU-İHTİYARİ HARCAMA TASNİFİ tanımlamaktadır: “Transfer harcamaları, milli gelirde bir değişiklik
Kamu idarelerince ertelenemeyen giderler “zorunlu”; ertelenebilenler ise yaramamakla birlikte, satın alma gücünün devlet bütçesi aracılığıyla bireyler ve
“ihtiyari”’dir. sosyal gruplar arasında el değiştirmesine yol açan harcamalardır.”
 Dolaylı-dolaysız transfer: Bu transferin amacı bazı sosyal
sınıfların satın alma güçlerini dolaysız veya doğrudan artırmaktır.
Devlet borç faizleri, emekli maaşları, sosyal yardımlar, savaş ve gazi
malullerine ödenen maaşlar, karşılıksız sosyal hizmetler dolaysız
transfer harcamaları kapsamında yer alır. Tüketicilerin alacağı mal
ve hizmet fiyatlarını veya eşya fiyatlarını azaltmak veya üreticiyi
teşvik etmek amacıyla yapılan iktisadi yardımlar, vergi indirimleri
dolaylı transfer harcamalarıdır. Örneğin, belli gıda ürünlerini veya
doğal gazı maliyetin altında bir fiyatla tüketiciye sunması veya
üreticiye ucuz hammadde sağlaması veya bunun maliyetinin bir
kısmını üstlenmesi şeklinde yapılan iktisadi yardımlar.
 Gelir transferi-sermaye transferi: Dolaylı veya dolaysız transfer
olarak tüketicilerin gelirini veya üreticilerin karını artıran (maliyetini
düşüren) transferler gelir transferi iken, savaş zararlarının karşılığı
olarak mağlup devletlerin galip devletlere ödediği savaş tazminatları
sermaye transferidir. Konut yapımını veya özel yatırımları
kolaylaştırmak için yapılan yardımlar ile bu amaca yönelen vergi
muafiyeti ve istisnaları da sermaye transferidir.
 Verimli transfer-verimsiz transfer: Üretime katkı sağlayan
harcamalar verimli transfer, sağlamayanlar verimsiz transferdir.
Ekonomik amaçlı transferler verimli, sosyal amaçlı transferlerin
verimsiz olduğu ileri sürülür.
8- TÜRK BÜTÇE SİSTEMİNE GÖRE TASNİF 4-Ekonomik Tasnif
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun 17.maddesinde, Türk bütçe Ekonomik tasnif, kamu harcamalarının milli ekonomi, gelir dağılımı ve
sistemin, kamu harcamalarının ekonomik ve mali analiz yapılmasına imkân verecek, piyasalar üzerindeki etkilerinin görülmesini ve değerlendirilmesini
hesap verebilirliği ve saydamlığı sağlayacak şekilde, kurumsal, işlevsel ve ekonomik sağlamaya yönelik bir tasnif şeklidir. Bu tasnif şeklinde kamu harcamaları,
sınıflandırma sistemine göre tasnif edilmesi öngörülmektedir. Ölçmeye ve analize “cari harcamalar”, “sermaye harcamaları” ve “borç verme” şeklinde bir
elverişli olması nedeniyle “analitik bütçe sistemi" de denilen bu tasnif yöntemine göre ayrıma tabi tutulur.
kamu harcamaları aşağıdaki gibi sınıflandırılmaktadır.  Cari harcamalar, personel giderleri gibi ödemelerle ile normal ömrü bir yılın
altında olan mal ve hizmet alımlarına yönelik harcamalardır. Cari nitelikli mal
Analitik bütçe sistemi çerçevesinde kamu harcamalarının tasnifinin getirmiş ve hizmet alımlarının finansmanı için yapılan karşılıksız ödemelere ise “cari
olduğu önemli yenilikler şu şekilde özetlenebilir: transferler” denir. Cari giderler ile cari transferlerin toplamı “toplam cari
 Programı uygulayan sorumlularının belirlenmesine olanak vermektedir harcamaları” oluşturur.
 Mevcutta var olmayan fonksiyonel sınıflandırmayı getirmiştir.  Sermaye harcamaları, normal ömrü bir yıl ve daha uzun süre olan mal ve
 Detaylı bir kurumsal sınıflandırmaya yer verilmektedir. hizmet alımları için yapılan harcamalardır. Sermaye nitelikli mal ve hizmet
 Konsolide bütçe dışında kalan kuruluşlarda da uygulanabilmesi, alımlarının finansmanı için yapılan karşılıksız ödemelere ise “sermaye
 Uluslararası karşılaştırmalara olanak vermesi ve ölçmeye, analize elverişli olması transferleri” denir. Sermaye giderleri ile sermaye transferlerin toplamı “toplam
1-Kurumsal Tasnif sermaye harcamaları” oluşturur.
Kurumsal tasnif kamu harcamalarının, harcamayı yapan kamu kurumunun ya da  Borç verme ise, devlet tarafından verilen krediler sınıflandırılır.
idari organın esas alınarak sınıflandırılmasıdır. Bu tasnifte kamu harcamaları, devletin Türkiye’de 2003 yılı öncesinde kamu harcamalarının ekonomik tasnifi
örgüt yapısına göre belirlenmektedir. Bu sınıflamada, siyasi veya bürokratik yönetim içinde yer alan harcama kalemleri şunlardır: Cari harcama kalemleri:
yetkisi temel kriter olarak kabul edilmiştir ve dört düzeyli bir sınıflama benimsenmiştir. Personel giderleri (memur maaşları, işçi ücretleri, sözleşmeli personel
Bunlar, giderleri), yolluklar, hizmet alımları, tüketim malları ve malzeme alımları
i. Birinci Düzey: (Bakan-müsteşar) Bakanlıklar ve benzer kurumları belirlemektedir. 24 kurum gibi kalemlerinden oluşmaktadır. Yatırım harcaması kalemleri: Demirbaş
ve yüksek öğretim kurumları bu düzeyi oluşturmaktadır. alımları, makine-teçhizat ve taşıt alımları, yapı-tesis ve büyük onarım
ii. İkinci Düzey : (Bakana ve müsteşara karşı en üst düzey yetkili) Birinci düzeyde giderleri ve diğer giderler kalemlerinden oluşmaktadır. Transfer
tanımlanan, müsteşar gibi yöneticilere karşı doğrudan sorumlu birimleri ifade eder.
harcaması kalemleri: Kamulaştırma ve bina satın alımları (sermaye teşkili
iii. Üçüncü Düzey:(2.düzey birime karşı uygulama sorumluları) Ana hizmet birimleri gibi ikinci için transfer), kurumlara katılma payları ve sermaye teşkilleri, iktisadi
düzeye bağlı birimleri kapsamaktadır.
transferler, mali transferler, sosyal transferler, borç ödemeleri
iv. Dördüncü Düzey: (Uygulama birimi) politikayı uygulayan birimleri tanımlamaktadır.
kalemlerinden oluşmaktadır.
2-Fonksiyonel Tasnif
Kamu harcamalarının fonksiyonel tasnifi, kamu harcamaların yönelik olduğu devlet 2003 yılından sonra analitik bütçe sınıflandırması içerisinde yer alan
faaliyet türünü gösteren tasnif şeklidir. Bu tasnifte, devlet faaliyetleri, “genel kamu harcamalarının ekonomik sınıflandırmasının 1.Düzeyinde yer alan
hizmetler”, “savunma hizmetleri”, “sağlık hizmetleri”, “eğitim hizmetleri” gibi çeşitli kalemler şunlardır:
fonksiyonlara ayrılır. Bu tasnif sonucu, devletin çeşitli faaliyetlere ne kadar kaynak 1. Personel giderleri
2. SGK devlet pirimi gideri
ayırdığı ve yıllar itibariyle yapılan harcamaların miktarının görülmesi imkânı sağlanır.
3. Mal ve hizmet alım gideri
Bu tasnif, bir başka ifadeyle, politik organlarca belirlenen kamu harcamaları ile
4. Faiz giderleri
ulaşılmak istenen belirli hedeflerin anlamlı bir biçimde birleştirildiği sınıflandırma
5. Cari transferler
olarak tanımlanabilir.
6. Sermaye giderleri
Türkiye’de işlevsel sınıflandırma, 1950’lerde Dünya Bankasının önermiş olduğu üç 7. Sermaye transferleri
ana başlıktan oluşmaktadır. Bunlar; 8. Borç verme
a) Genel Hizmetler: Devletin düzeninin sürdürülmesi, korunması ve devletin yönetimini 9. Yedek ödenekler
sağlayan hizmetlerdir. Bu hizmetlerin kapsamına, genel yönetim, savunma, yargı ve kolluk DERS-5: KAMU HARCAMALARININ EKONOMİ ÜZERİNDEKİ
hizmetleri girmektedir. Buna göre ülkemizde, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Anayasa ETKİLERİ
Mahkemesi, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı gibi kurumlar genel
Kamu harcamaları, ekonomide üretim, istihdam, fiyatlar genel düzeyi ve
hizmetleri yürüten kuruluşlardır.
gelir dağılımı gibi unsurları etkiler. Kamu harcamalarının etkileri, hiç
b) Ekonomik Hizmetler: Genellikle, bireylere doğrudan doğruya yarar sunmak yerine; üretim kuşkusuz harcamanın türüne, niteliğine ve niceliğine göre farklılık gösterir.
sürecinin ilk aşamalarında hammadde ve ara malı ile alt yapıyı oluşturan özellikleri
dolayısıyla firmalara yarar sağlama amacına yönelik hizmetlerdir. Bu hizmetler, firmaların
Ekonomik büyüme üzerinde en olumlu etkiyi kamu yatırım harcamaları
özel maliyetlerine yardımcı olduğu için dolaylı bir şekilde tüketicilere de yarar sağlamaktadır. yapar. Cari harcamalar ise, toplam talebi arttırmak suretiyle ekonomik
Bu hizmetlerin kapsamına; tarım, enerji, doğal kaynaklar ile üretim, inşaat ve ulaşım gibi büyüme üzerinde dolaylı etkide bulunur. Transfer harcamaları da yine
hizmetler girmektedir. Buna göre ülkemizde, Ulaştırma Bakanlığı, Enerji ve Tabi Kaynaklar dolaylı yoldan toplam talebi arttırarak, ekonomik büyümeyi dolaylı yoldan
Bakanlığı, DSİ, Kara Yolları Genel Müdürlüğü gibi kuruluşlar ekonomik hizmetleri etkiler. Örneğin, devletin, emeklilere, işsizlere ve yoksullara yaptığı
yürütmektedir. yardımları arttırması, bu kimselerin tüketim mallarına olan talebi arttırır.
c) Sosyal Hizmetler: Bireylere kendi ihtiyaçları için teker teker hizmet veren ve dolayısıyla Tüketim mallarına olan talebin artması ise, yatırımları arttırır. Buna ek
topluma yarar sağlayan hizmetlerdir. Bu hizmetlerin kapsamında eğitim, sağlık, sosyal olarak, üretimi teşvik amacıyla verilen ayni/nakdi verilen ekonomik
güvenlik ve refah, kültürel hizmetler; boş zamanları değerlendirici hizmetler, din hizmetleri, transferler de hiç şüphesiz, ekonomik büyüme üzerinde olumlu etki yapar.
genel araştırma hizmetleri gibi hizmetler girmektedir. Buna göre ülkemizde, Sağlık Bakanlığı,
Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul Gelir dağılımında adaletsizliği gidermenin en basit yolu, toplumun
Üniversitesi ve diğer üniversiteler gibi kuruluşlar sosyal hizmetleri yürütmektedir. varlıklı kesiminden alınacak vergilerin, kamu harcaması yolu ile düşük
Ülkemizde işlevsel sınıflandırmaya geçilememesine rağmen; işlevsel gelir gruplarına aktarılmasıdır. Kamu harcamalarının, daha ziyade düşük
sınıflandırmaya bir yaklaşım olarak, 2003 yılına kadar idari-fonksiyonel olarak gelir gruplarının yararlandığı hizmetlere yapılması halinde gelir
adlandırılan sınıflandırma yapılmıştır. 2003 yılından sonra analitik bütçe dağılımındaki adaletsizliği azaltıcı(progresif) etkisi ortaya çıkmaktadır.
sınıflandırması içinde fonksiyonel sınıflandırmaya geçişmiştir. Buna göre, fonksiyonel Devlet, bu çerçevede, bir yandan kamu harcamalarıyla gerçekleştirdiği
sınıflandırmansın 1. düzeyi, devlet faaliyetlerini 10 ana fonksiyona ayrılmaktadır. hizmetleri, toplumun yoksul kesimine bedelsiz olarak yararlandırırken,
1)Genel Kamu Hizmetleri diğer yandan işsiz, kimsesiz ve güçsüzlere doğrudan yardımda bulunur.
2)Savunma Hizmetleri Bu şekilde yapılan kamu harcamaları (sosyal transfer harcaması), sonuçta
3)Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri gelir dağılımında adaletin sağlanmasına katkıda bulunur.
4)Ekonomik İşler ve Hizmetler
5)Çevre Koruma Hizmetleri Diğer yandan, Devlet, düşük gelir grubuna yönelik yaptığı dolaysız
6)İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri transfer harcamalarında kişilerin özel durumlarını dikkate alabilmekte,
7)Sağlık Hizmetleri buna karşın belirli malların tüketimini teşvik için yapılan, dolaylı transfer
8)Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri harcaması niteliğinde olan tüketim sübvansiyonlarında ise tüm gelir
9)Eğitim Hizmetleri grupları bundan yararlanabilmektedir. Bu nedenle, ayni veya nakdi yapılan
10) Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri dolaysız transfer harcamalarının gelir dağılımında eşitsizliği azaltıcı etki,
3-Finansman Tipi Tasnif dolaylı transfer harcamasına göre daha belirgin olmaktadır.
Finansman tipi tasnif, kamu harcamalarının hangi kaynaktan karşılandığını
gösteren tasnif şeklidir. Buna göre, kamu idareleri yapacakları harcamaları hangi Ekonomide durgunluk sürecinin hüküm sürdüğü bir dönemde, kamu
kaynaktan finanse edeceklerini gösteren tasnif yöntemidir. Örneğin, harcamaların harcamalarında yapılacak bir artış, veri marjinal tüketim eğilimi altında
finansmanı, genel bütçeden, özel ödenekten, dış proje kredilerinden veya diğer hangi çarpan katsayısına bağlı olarak toplam talebin artmasına ve bu suretle
kaynaktan olabilir. Türk bütçe sistemine göre, finansman tipi sınıflama, genel bütçeli ekonominin yeniden canlanma sürecine girmesine katkıda bulunur.
idareler, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, mahalli idareler, Keynes, kamu harcamalarında meydana gelen bir birimlik artışın, milli
özel ödenekler, dış proje kredileri, bağış ve yardımlar yer almaktadır. geliri yapılan bu harcamadan birkaç kat daha fazla arttırdığını savunmuş
ve bu artışı “çarpan(çoğaltan) etkisi” olarak nitelendirmiştir. Bununla
birlikte, yapılan kamu harcamasının, tüketim mallarına olan talebi
arttırarak, yeni yatırımlara yol açmak suretiyle milli geliri arttırması ise
“hızlandıran etkisi” olarak ifade edilmektedir.
Ekonomide toplam üretim kapasitesini arttırıcı nitelikteki kamu
harcamaları ile özel sektörün üretim faaliyetlerini teşvik etmek amacıyla
devlet tarafından verilen sübvansiyonlar, istihdamın artmasını sağlayarak
işsizliğin önlenmesine katkıda bulunur.
KAMU GELİRLERİ (%15 – 6 SORU)
DERS–1: KAMU GELİRLERİNİN TÜRLERİ 4- Şerefiye ve Katılma payı
Kamu gelirlerinin önemli bir kısmını vergi gelirleri teşkil etmektedir. T.C. Şerefiyeler, devlet veya yerel yönetimler tarafından yaptırılan büyük bayındırlık
Anayasasının “vergi ödevi” başlığını taşıyan 73. maddesine göre; “Herkes, kamu hizmetlerinden dolayı değeri artan gayrimenkul sahiplerinden yapılan bu işin
giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” maliyetine katılma karşılığı olarak alınan paralardır. Şerefiyeler, değerlendirme resmi
5018 sayılı Kamu Yönetimi ve Kontrol Kanununa göre kamu gelirleri, veya iştirak payı olarak da bilinir. Şerefiye daha çok sanayileşmiş ülkelerde, şehirlerin
“kanunlara dayanarak toplanan vergi, resim, harç, fon kesintisi, pay veya benzeri yeniden imarında kullanılan bir finansman türüdür. Ülkemizde şerefiye adı altında bir
gelirler, faiz, zam ve ceza gelirleri, taşınır ve taşınmazlardan elde edilen ile hizmet kamu geliri yoktur. Şerefiyeden farklı bir gelir türü olan ve yerel yönetimler
karşılığı elde edilen her türlü gelirler, borçlanma araçlarının primli satışı suretiyle tarafından alınan “harcamalara katılma payı” ise daha çok yol, su ve kanalizasyon
elde edilen gelirler, sosyal güvenlik primi kesintileri, alınan bağış ve yardımlar ile yapımı sonucu bu hizmetlerden yararlanan gayrimenkul sahiplerinden alınmaktadır.
diğer gelirler” ’den oluşur.
5- Parafiskal (Vergi Benzeri) Gelirler
Kamu gelirlerinin türleri, devletin egemenlik hakkını kullanarak elde ettiği 1950’li yıllardan sonra gittikçe artan kamu harcamalarını finanse edebilmek
gelirler ve devletin egemenlik hakkını kullanmadan elde ettiği gelirler olmak üzere için çoğu devlet, yeni gelir kaynakları arayışı içerisine girmiştir. Parafiskal gelir
iki başlık altında incelenebilir. kavramı bu ihtiyacın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Vergi benzeri veya
CEBRİ OLMAYAN harç benzeri gelirler olarak ta ifade edilen parafiskal gelirler, iktisadi ve sosyal
CEBRİ GELİRLER amaçlı kamu kuruluşu niteliğindeki mesleki kuruluşların merkezi bütçeden
GELİRLER
bağımsız olarak, ürettiği mal ve hizmetlerin finansmanlarını karşılamak için
Hukuki Faydalanma Fiili Gönüllü
verdiği hizmetten yararlananlardan dolaylı veya doğrudan almış olduğu zora
 Vergi  Harç  Mali tekel  Gönüllü borçlanma dayalı paralar olarak tanımlanmaktadır. Parafiskal gelir alan kurumlar özel
kanunla kurulmuş olup devletin merkezi bütçesinde yer almazlar.
 Zorlayıcı  Resim  Devalüasyon  Mülk- mamelek gelirleri
Parafiskal gelirler, kamu kuruluşu niteliğindeki mesleki kuruluşlara gelir
borçlanma  Şerefiye  Para basma  Teşebbüs gelirleri
sağlamak için bu kuruluşlar tarafından alınan prim ve aidatlardır. Örneğin,
 Fonlar  Katılma  Özelleştirme gelirleri Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Ziraat Odaları ve Baroların topladığı aidatlar
 İdari para ve payı  Kamu kurumu fiyatları (mesleki Parafiskal), SSK’nın işçilerden topladığı primler, Emekli Sandığının
vergi  Parafiskal  Bağış ve yardımlar
memurlardan aldığı primler; BAĞ-KUR’un kesiminden toplamış oluğu primler
cezaları gelir kısaca SGK’nın topladığı primlerdir (sosyal parafiskal).
 Diğer… 6- Zorunlu Borçlanma
Devlet, gerektiğinde kamu otoritesi gücünü kullanarak gerçek ve tüzel
A) DEVLETİN EGEMENLİK HAKKINI KULLANARAK ELDE ETTİĞİ
kişilerden zorla borç alabilir. Borçlanma zorunlu olduğundan vergiye
GELİRLER: (ZORA DAYALI, CEBRİ UNSURU ALTINDA ELDE EDİLEN
benzetilse de devlet tarafından bir süre sonra anapara ve faiziyle geri
GELİRLER)
ödenmesi taahhüt edildiğinden vergiden ayrılır. Vergi, harç vb. farklı olarak
1- Vergiler
olağan üstü kamu geliridir.
Günümüzde devletlerin en önemli gelir kaynağı vergilerdir. Günümüz
devletlerinde vergilerin toplam kamu gelirleri arasındaki payı %70 ile %90 7- Para Basma (Senyoraj)
düzeyindedir. En genel tanıma göre vergi, devletin kamu harcamalarını Devletin egemenlik hakkını kullanarak elde edilen önemli ve en kolay gelir
karşılamak amacıyla, toplumu meydana getiren kişi ve kurumlardan, ödeme elde etme yolu para basımıdır. Yani merkez bankası kaynaklarından
güçlerine göre, karşılıksız ve zora dayalı aldığı ekonomik değerlerdir. Modern yararlanmasıdır. Bu şekilde sağlanan gelir, basılan paranın üzerindeki
anlamda verginin tanımlamasına, onun taşıdığı özelleri ortaya koyarak kolayca değerden, basım ve dağıtım giderinin düşülmesiyle bulunur. Devletin para
ulaşılabilir. basımı şeklinde elde ettiği gelire senyoraj geliri adı da verilir. Para basımı her
 Vergi, devlet veya yetkilerini devrettiği kuruluşlar tarafından alınır. zaman başvurulabilecek bir yöntem değildir. Çünkü bu durumda ekonomide
 Vergi, kamu harcamalarını finanse etmek için alınır. toplam mal ve hizmet artış oranı, toplam para miktarının artış oranının
 Vergi, gerçek veya tüzel kişilerden alınır. gerisinde kalacağından ekonomide enflasyona sebebiyet verecektir. Bu
 Vergi, karşılıksızdır. şeklinde elde edilen gelir maliye literatüründe “enflasyon vergisi” olarak
 Vergi, kesindir. geçmektedir.
 Vergi, devletin egemenlik hakkına dayalı olarak salınır. 8- Devalüasyon
 Vergi, ödeme gücüyle orantılı bir şekilde alınır. Ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesi olarak
 Vergi, kanunla koyulur, değiştirilir veya kaldırılır. tanımlanan devalüasyon, devletin bir tür dolaylı gelir elde etme yöntemidir.
 Vergi, ayni değil, nakdi(parasal) bir ödemedir. Devalüasyonun yapılabilmesi için dövizin fiyatının yani döviz kurunun merkez
 Vergi, özel kesimden kamu kesimine parasal bir transferdir. bankasınca belirleniyor olması gerekir.
Vergi diğer gelir türlerin ayıran en önemli farkı “karşılıksız” oluşudur. Verginin 9- Mali Tekel(monopol) Gelirleri
karşılıksız olması, devletin vergi ödemesinden dolayı, vergiyi ödeyen kişiler ve Devlet egemenlik hakkını kullanarak gelir sağlamak ve üretimi kontrol etmek
kurumlara yönelik özel ve doğrudan bir karşılık taahhüdünün olmamasıdır. Başka için bazı mal ve hizmetlerin üretim ve dağıtımını kendi tekeline almak veya bir
bir ifadeyle, bu ödemeden dolayı kişi ve kurumlarda, kendilerine yönelik bir mal firmaya vermek suretiyle mali tekeller oluşur. Özellikle ikame imkânı olmayan,
ya da hizmet talebinde bulunamazlar. Bireyler, devletin vergilerle finanse ederek talep esnekliği düşük malların fiyatlarını kendi belirleyebildiği gibi bunlardan
ürettiği mal ve hizmetlerden, ödedikleri vergiye göre değil, eşit ölçüde yararlanma alınacak tüketim vergileri yoluyla da gelir elde edilebilir. Örneğin, Tekel Genel
hakkına sahiptir. Müdürlüğünün hem sigara ve içki üretiminden elde ettiği monopol karı hem de
2- Harçlar bunların tüketimden doğan dolaylı vergi geliri devlete gidecektir. Ancak
Harçlar, belirli bir kamu hizmetinin karşılığı olarak alınan nakdi ödemelerdir. Harçlar, günümüzde, çoğu özelleştirilen mali tekeller ve bu yolla elde edilen gelirlerin
genellikle kamu kurumlarınca sunulan yarı kamusal mal ve hizmet karşılığı olarak bu mal önemi azalmıştır.
ve hizmetten yararlananların faydalanma derecesine göre zorunlu olarak alınır. 10- Para ve Vergi Cezaları
Harçlarda, vergiden farklı olarak kişiye doğrudan ve özel öğrenci harcı, sınav harcı örnek Kamu düzenine uymayan bireyler ve kurumlardan trafik, vergi, gecikme
olarak gösterilebilir. Harç bedelinin yapılan hizmete kıyasla çok yüksek olmaması gerekir. zammı, gecikme faizi altında alınan paralarda devlete gelir kaynağıdır.
Eğer harç bedeli, özel yararı aşıyor ise bu aşan kısım vergiye benzer. ÖRN/ ülkemizde Günümüzde gelir elde etme açısından cezaların önemi artmaktadır.
pasaport harç bedelinin, hizmet maliyetinin çok üzerinde belirlendiği söylenebilir. 11- Fonlar
Bazı kamu hizmetlerinin karşılında alınan harç ile kamu hizmetinin maliyeti Fon, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere ayrılan veya belli bir hesapta
arasında doğrudan bir ilişki kurmak zorlaşır. Harç olarak alınan bedeller, çoğu kez toplanan para demektir. Fonda biriken paralar ve bundan elde edilen faiz gibi
verilen hizmetin maliyetinin çok altındadır. (ÖRN/ Eğitim harcı) Bunun nedeni ise diğer gelirler de ayrı bir gelir kaynağı iken, fonun amaca uygun kullanılması
harçları belirlerken siyasi erkin ekonomik faktörlerden ziyade siyasal, sosyal ve gider yönünü de ortaya koymaktadır. Fonlar, bütçe içi ve bütçe dışı fonlar
mali faktörleri göz önüne almasından kaynaklanır. olmak üzere iki kısma ayrılabilmektedir. Türkiye’de her iki fonun uygulama
3- Resim sonuçları yasama denetimine tabidir.
Resim, belirli bir faaliyet veya işin görülmesi için yetkili makamlardan alınan izin
karşılığı ödenen paradır. İthalattan alınan damga resmi, rıhtım resmi ve avlanma
ruhsatından alınırken ödenen resim buna örnek gösterilebilir. Tamamen karşılıksız alınan
resim, vergiye benzer iken; belirli bir hizmet karşılığı alınan resim ise harca
benzemektedir. Günümüzde çoğu resim, harç ya da vergiye dönüşmüştür. Bununla
birlikte daha çok mahalli idare ve belediye gelirleri arasında yer tutmaktadır.
B) DEVLETİN EGEMENLİK HAKKINI KULLANMAKSIZIN ELDE ETTİĞİ 2. VERGİLEMENİN MODERN İLKELERİ
GELİRLER (ZORA DAYALI OLMAYAN, CEBRİ UNSURUNA A) VERGİLEMENİN MALİ İLKELERİ
DAYANDIRILMAYAN) Vergilemenin mali ilkeleri, vergilerin mali fonksiyonunu gerçekleştirecek
1- Borçlanma biçimde düzenlenmesini ifade eder. Vergilerin mali fonksiyonu, devletin bütçe
Kamusal finansman içinde vergiden sonra en önemli kaynak borçlanmadır. ile belirlemiş olduğu mal ve hizmetlerin üretimi için gerekli olan finansman
Günümüz devletlerinde borçlanmaya savaş gibi beklenmeyen durumlar veya kaynağını sağlamaktır. Vergilemenin mali ilkeleri, verimlilik ve esneklik olmak
büyük yatırımlardan ziyade yıllık bütçe açıklarının kapatılması için üzere iki başlık altında incelenebilir.
başvurulmaktadır. Gönüllü ve geçici bir süre için başvuruluyor olması, bu gelir a) Verimlilik ilkesi: Bu ilke, vergilerin devlet tarafından yapılacak harcamaların
türünü vergiden ayıran en önemli özelliktir. Borçlanma yurt içinden olabileceği gibi finansman kaynağının büyük bir kısmını karşılayacak düzeyde olmasını ifade eder.
yurt dışından da olabilir. Verimlilik ilkesi oldukça önemlidir. Şöyle ki, herhangi bir vergi türünden beklenen
2- Emlak (Mülk-Mamelek gelirleri) ve Teşebbüs Gelirleri: Patrimuan tahmini hasılat sağlandığında o vergi verimli olarak nitelendirilebilir. Ancak bu
sağlanmaz ise kamu harcamalarının finansmanı için para basmak gibi tehlikeli
gelirler sonuçlara neden olabilir.
Devlete ait taşınır ve taşınmaz mal varlıklarını işletme, kiralama ve satışından
Yeterli ölçüde verimli olmayan vergi iyi bir vergi sayılmaz. Bu nedenle yeni bir vergi
elde edilen gelirlerinden oluşur. Bunlara mülk veya mamelek gelirleri de denir. konulurken, vergi kaçırma ve vergiden kaçınma yolları mümkün olduğu kadar
Hazine arazisinin satışı, orman ürünleri satışı, ulaştırma için demiryolu, deniz, kapatılmalı ve bazı yazarlara göre vergi, vergi yükümlülerine mümkün olduğu kadar
havayolu gibi; yine posta, telefon, faks, radyo ve televizyon ve bankacılık hissettirilmemelidir. Bir verginin, mükelleflere hissettirilmeden alınması “mali
hizmetlerinden gelir sağlayabilmektedir. Devletin KİT’ler aracılığıyla da bu tür anestezi” olarak isimlendirilir. Buna örnek olarak, KDV ve ÖTV gibi mal ve hizmetlerin
gelirleri elde etmesi mümkündür. KİT’lerin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatı, özel fiyatları içinde alınan dolaylı vergiler gösterilebilir. Özellikle talep esnekliği düşük(sert)
kesim mal ve hizmetlerin fiyatını belirleyici veya takip edici bir nitelikte olan mal ve hizmetler üzerine salınan vergilerden yüksek vergi geliri sağlanır.
olabilmektedir. Bu nedenle F.P. Ramsey, tüketim mallarının optimal vergilendirilmesi için bu
mallara uygulanacak vergi oranlarının, malların talep esnekliğiyle ters orantılı olmasını
3- Kamu Kurumu Fiyatları önermiştir. Tüketim mallarının üzerine konulacak bir vergi oranının, tüketim malının
Bazı kamu kurumlarına ait otel, misafirhane, dinlenme tesisi hizmetlerinden talep esnekliğine bağlı olarak yükseltilmesi ilkesine vergilemede ” R a m s e y Kuralı”
yararlananlar, bu yararlanma karşılığında gönüllülük esasına dayalı olarak bir denir. Ramsey kuralına uygun vergileme, bir yandan verginin verimliliğini diğer yandan
fiyat ödemektedir. Bu şekilde oluşan kamu kurumu fiyatları, özel kesimde benzer etkinliğini ifade eder. Etkin vergi, verginin mükelleflerin davranışlarında bir
hizmetlerin fiyatlarını takip etmektedir. değişikliğine yol açmaması demektir. Ancak bu kurala göre vergileme, talep esnekliği
düşük olan örneğin zorunlu malların yüksek oranda vergilendirilmesini gerekli
4- Bağış ve Yardımlar kıldığından vergide adalet ilkesiyle çelişir.
Devletin bir diğer gelir kaynağı da yurt içi veya yurt dışından gelen bağış ve Diğer yandan, kaynakta kesinti(stopaj) yolu ile alınan vergilerde mükellefler
yardımlardır. Yardımların geri ödenmesi mümkün iken bağışların geri ödenmesi tarafından fazla hissedilmezler. Başta ücret gelirleri olmak üzere kesinti yolu ile
söz konusu değildir. ödenen vergilerde, vergi yükümlülerinin çoğu bunun miktarını bilmezler. Kesinti yolu
5- Diğer ile alınan vergileri kendileri ödemek zorunda olmayan vergi sorumluları, kendileri
DERS–2: VERGİLEMENİN AMAÇLARI VE VERGİLEME İLKELERİ yüklenmedikleri vergiyi de kaçırma eğilimde olmayacaklardır. Kesinti yolu ile alınan
vergilerinde verimliliği yüksektir.
KLASİK MALİYECİLER MODERN MALİYECİLER
Vergiler: Kamu Vergiler: Sadece kamu harcamalarını  Verimli vergi: Bir vergiden tahmin edilen hasılatın elde edildiği
harcamalarını karşılamak karşılamak için değil ekonomik ve sosyal vergilerdir.
için alınır. Vergi yükümlülüğü hayata müdahale aracıdır. Vergi yükümlülüğü,
vatandaşlar arasında adil bir ekonomik ve sosyal koşullara bağlı olarak bazı
Verimli verginin özellikleri:
şekilde dağıtılmalıdır. vatandaşlarda artırılırken, bazılarında azaltılabilir.  Genel olmalı, tabanı geniş olmalı
A. VERGİLEMENİN AMAÇLARI  Mükelleflere hissettirmeden alınmalı, mali anestezi bakımından uygun olmalı
Verginin en eski ve en temel fonksiyonu, kamu harcamalarının finansmanı için  Kaçakçılık ve kaçınma yolları azaltılmalı
gerekli geliri sağlamaktır. Ancak devletin fonksiyonlarının zamanla değişmesiyle
birlikte, verginin de fonksiyonları değişmiştir.
 Muafiyet ve istisnaların kapsamı dar tutulmalı

I. Verginin Mali Amacı  Düşük maliyetle toplanmalı ve tahsil süresi kısa olmalı
Devletin yalnızca kamu giderlerinin karşılamak için almış olduğu vergi, mali amaçla alınan  Sürekli elde edilmeli
vergiyi ifade etmektedir. Klasik yaklaşımca benimsenen bu amaca göre devlet vergiyi, işlevleri Hangi vergiler verimlidir:
sınırlandırılmış bir devletin, iç ve dış güvenlik, adalet ve diplomatik hizmetleri yerine getirmek
için yapacağı harcamalarını karşılamak için almalıdır. Devlet vergiyi, mali amacın dışında  Dolaylı vergiler: KDV, ÖTV, Muamele Vergileri, Damga Vergisi, Gümrük Vergileri
iktisadi ve sosyal nedenlere dayandırmamalıdır. Klasik liberallere göre en iyi vergi tarafsız
vergidir. Yani tarafsız vergi, vergide adalet ilkesi gereğince rekabette eşitliği sağlamalı
 Dolaysız vergiler: Stopajla elde edilen gelir vergisi, MTV, Emlak Vergisi
böylece ekonomide yatırımcılar, üreticiler ve çalışanlar üzerine olumsuz etki veya davranış #Not# Gelir vergisi, KDV, MTV, Emlak vergisi gibi sürekli elde edilen vergilerin
değişikliği yapmamalıdır. verimli; veraset, intikal, tereke, baş vergisi gibi geçici elde edilen vergilerin ise
II. Verginin Mali Olmayan Amacı (Ekonomik ve Sosyal amacı) verimsiz olduğu ileri sürülür.
1929 yılında ortaya çıkan “Büyük Bunalım” sonucu dünya genelinde yaşanan ekonomik b)Esneklik ilkesi: Vergilemede esneklik ilkesi, vergi gelirlerinin değişen ekonomik ve
kriz, klasik liberal yaklaşımın savunduğu tarafsız maliye politikası altında, serbest piyasa mali koşullara göre çoğalıp, azalmasını ifade eder. Bir vergi sisteminin esnekliği, milli
ekonomisinin ekonomiyi kendiliğinden dengeye getireceği görüşünün yıkılmasına yol gelirdeki değişiklere göre vergi hâsılatının esnekliğine bağlıdır. Genellikle artan oranlı
açmıştır. Ekonomik ve sosyal sorunların artmasıyla birlikte devletin üstlenmesi gereken düzenlenen gelir vergisi, milli gelirdeki artışa paralel olarak otomatik olarak artan
görevler artmış, dolaysıyla bunların vergilerle karşılanması söz konusu olmuştur. İşte verginin vergilerdendir. Bu tür vergiler esnek ve iyi vergiler olarak sayılmaktadır.
mali olmayan, ekstra-fiskal amaçlar dediğimiz amaçları, bu gerekçe ile ortaya çıkmıştır.
Modern maliye yaklaşımında devlet artık vergileri, fiyat istikrarını sağlama, tam istihdamı  Esnek vergi: Gelir artıkça artan, azaldıkça azalan vergiler esnektir.
sağlama, dış ekonomik dengeyi sağlama gibi ekonomik amaçlara ulaşmada ile gelir dağılımı
adaletini sağlama, çevre sorunları ve nüfus politikası gibi sosyal amaçlara ulaşmada
Esnek verginin özellikleri:
kullanmaktadır.  Genel olmalı, tabanı geniş olmalı
B. VERGİLEMENİN İLKELERİ  Artan oranlı veya oransal tarifeye sahip olmalı
Vergileme ilkeleri, vergileme ile ulaşılmak istenen amaçların
gerçekleştirilmesinde uyulması gereken kurallar olarak tanımlanabilir.  Kaçakçılık ve kaçınma yolları azaltılmalı
Günümüzde devletler vergileri, mali, iktisadi ve sosyal amaçlara ulaşmak için  Muafiyet ve istisnaların kapsamı dar tutulmalı
kullanmaktadır. Vergileme ile ulaşılmak istenen amaçların değişmesi ve
gelişmesine paralel olarak vergileme ilkeleri de değişmiştir. Vergileme ilkeleri
 Gerçek usulde tarh edilmelidir
“vergilemenin klasik ilkeleri” ve “vergilemenin modern ilkeleri” olmak üzere Hangi vergiler esnektir:
iki başlık altında incelemek mümkündür.  Kişisel gelir vergisi, artan oranlı ve gelire bağlı bir vergi
1. A. SMİTH’İN KLASİK VERGİLEME İLKELERİ  Kurumlar vergisi, düz oranlı ve gelire bağlı bir vergi
Vergileme ilkeleri konusunda bilimsel ilk eseri 18. yüzyılda da “Ulusların
Zenginliği” adlı eseriyle A. Smith ortaya koymuştur. Smith, vergi sisteminin
 Veraset ve intikal vergisi, artan oranlı ve servete bağlı bir vergi
rasyonel işlemesi için aşağıdaki dört ilkeyi taşıması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu  KDV, ÖTV, düz oranlı ve fiyata bağlı bir vergi
ilkeler;  MTV, Baş vergisi, sabit miktarlı, gelire ve fiyata bağlı olmayan bir
I. Kural: Adalet(eşitlik)İlkesi: Vergi, devleti veya toplumu oluşturan her vergi
bireyden ödeme güçleriyle orantılı olarak alınmalıdır. Toplumun her bir ferdi,
c) İstikrar
ödeme gücü yani iktidarı oranında devletin giderlerine katılmalıdır.
d)Açıklık
II. Kural: Belirlilik(kesinlik) İlkesi: Vergi, kesin olmalı ve yasa ile
e) Belirlilik, Uygunluk ve İktisadilik
belirlenmelidir. Verginin mükellefi, miktarı, ödeme zamanı, tarh ve tahsili
f) Kanunilik
usulleri önceden belirlenmeli ve açık olmalıdır.
III. Kural: Uygunluk İlkesi: Vergi, mükellef için en uygun zamanda ve uygun
biçimde tahsil edilmelidir.
IV. Kural: İktisadilik İlkesi: (I)Vergilemenin maliyeti mümkün olduğu kadar
düşük olmalı; (II)verginin tarh ve tahsil süresi kısa olmalı; (III)vergiler etkileri
bakımından mükelleflerin iktisadi kararlarını, davranışlarını olumsuz
etkilememelidir.
B) VERGİLEMENİN İKTİSADİ İLKELERİ 3. Faydalanma İlkesi: Bu ilke, vergilemede bireylerin kamu hizmetlerinden
Vergilemenin iktisadi ilkeleri, vergilerin, iktisadi büyüme ve gelişmenin sağladığı faydaların ile vergiler arasında ilişki kurmaktadır. Serbest piyasa
yanında, ekonomik istikrarın sağlanması gibi amaçlara ulaşmaya katkı ekonomisinin temelini oluşturan “mübadele” esasına dayanmaktadır. Nasıl ki
sağlayacak nitelikte olmasını ifade eder. Belirtilen bu amaçlara, kıt olan özel malları tüketimi sonucunda fayda elde eden bireyler karşılığında bir fiyat
kaynakların etkin kullanımı ile dağıtımı ile ulaşılabilir. öderler, kamu mal ve hizmetlerinin de bir bedeli olmalıdır, bu da vergidir
Ancak kamu hizmetlerinin önemli bir kısmının faydasının bölünemez ve
Kaynak kullanımında etkinlik, kaynak israfının önlenmesi ve en düşük pazarlanamaz nitelikte olması nedeniyle vergi sisteminin tümü faydalanma
maliyetle üretim yapılmasını sağlayacak yöntemlerin kullanılmasını ifade ilkesi üzerine inşa edilemez. Bununla birlikte, faydalanma ilkesine dayanan
eder. Kaynak dağılımında etkinlik ise, kıt kaynaklarla ekonomide, tüketicilerin vergilendirme daha çok yerel nitelikli kamusal mal ve hizmetlerin
en çok tüketmek istedikleri malların üretimine yönlendirilmesidir. finansmanında uygulanma imkânı bulmaktadır. Örneğin, yol, yaya kaldırımı,
kanalizasyon, su şebekesi gibi belediye hizmetleri karşılanmasındaki katılma
Serbest piyasa mekanizmasının optimum kaynak dağılımını kendiliğinden payı gibi. Buna ek olarak, yargı hizmetlerinden alınan harçlar, öğrenim harcı,
gerçekleştireceği varsayan, Klasik iktisatçılar, vergilerin tarafsızlığını ruhsat ücreti, resim gibi gelirlerde faydalanma ilkesi altında alınmaktadır
savunmuşlardır. Bu açıdan vergiler ne kadar az olursa o kadar tarafsız
olacaktır. Onlara göre, vergi, özel kesimden kamu kesimine kaynak aktarımı 4. Ödeme Gücü İlkesi: Ödeme gücü, bir kimsenin belli bir dönemde elde ettiği
demektir. Bunun sonucunda özel kesim üretiminde azalış meydana gelirinin, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin yaşamını
gelecektir. Bu azalışın toplam üretim düzeyini arttırıp arttırmayacağı ise sürdürebilmesi için yaptığı giderleri aşan kısımdır. Adil bir vergi sisteminde
kaynakların kamu kesiminde kullanılma biçimine bağlı olacaktır. Ancak, klasik vergilerin çoğu bireylerin ödeme gücüne dayandırılarak alınır. Ödeme gücünü
anlayışa göre devler iyi bir üretici sayılmadığından, vergilerin arttırılması gösteren en iyi kavram gelirdir. Günümüzde genel olarak, dikey eşitlik kavramı
toplam üretimin düşmesi anlamına gelecektir. kabul görmektedir.
Diğer yandan vergiler tüketici tercihlerini de etkiler. Tüketiciler, vergi artışı  Ödeme Gücünün Göstergeleri
nedeniyle fiyatı artan malları daha az talep edecek, tüketici tercihleri fiyatı 1) Gelir
daha düşük mallara yönelecektir. Üreticiler, tüketici tercihlerine göre hareket 2) Harcama
edeceği için fiyatı düşük mallara daha fazla, yüksek olan mallara ise daha az 3) Servet
kaynak tahsis edilmiş olacaktır. Klasik iktisatçılar, vergilemenin bu etkisini
azaltmak için dolaylı vergilerin talep esnekliği düşük(sert) olan akaryakıt,  Ödeme Gücü: Bir kişinin belli bir dönemde elde ettiği gelirinin, bu dönemde
şeker, yağ gibi zorunlu mallar üzerinden alınması gerektiğini savunmuşlardır. bu geliri elde etmek için kendisine ve bakmakla yükümlü olduğu kimselere
yaptığı giderleri aşan kısmıdır.
C) VERGİLEMENİN ADALET İLKELERİ
Vergileme konusunda devletten beklenen en önemli husus, adil bir vergi  Ödeme Gücüne Ulaşmada Yararlanılan Teknikler
sisteminin oluşturmasıdır. Vergilemede adalet ilkesinin nasıl sağlanacağı I. En az geçim indirimi: En başarılı şekilde gelir üzerinden alınan vergilerde
konusunda temel ilkeler şunlardır. uygulanan bir tekniktir ve vergi ödeme gücünün, kişilerin hayatlarını
sürdürebilmeleri için gerekli asgari miktarda geliri elde ettikten sonra
başlaması esasına dayanır. En az geçim indirimi, vergilemede adaletin
gerçekleştirilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Fizyolojik asgari
yaklaşım, kültürel asgari yaklaşım, medeni asgari yaklaşım şeklinde
sınıflandırılmaktadır. Buna rağmen, bu aracı eleştirenler, en az geçim
indiriminin genellik ilkesini zedelediği ve verimliliği düşürdüğünü ileri
sürmektedir.
1. Genellik İlkesi: Bu ilke, herkesten vergi alınmasını, vergi alırken II. Artan oranlı tarife: Vergi matrahı arttıkça, matrahın artan dilimlerine
toplumdaki bireyler arasında bir ayrım yapılmamasını ifade eder. Ancak uygulanan vergi oranının artmasıdır. Artan oranlılık, en etkin şekilde gelir
iktisadi ve sosyal nedenlerden ötürü istisna ve muafiyetlere vergi sistemi vergisi ve servet vergisi üzerine uygulanmaktadır. Düşük gelir gruplarına
içerisinde yer verilebilmektedir. T.C. anayasasının 73.maddesi göre, düşük vergi oranı, yüksek gelir gruplarına yüksek vergi oranı uygulama
“Herkes, kamu giderlerini karşılama üzere ödeme gücü göre vergi esasına dayanır. Bu araç, gelir arttıkça marjinal faydasının azalması
ödemekle yükümlüdür” ifadesiyle genellik ilkesi anayasal hükümle sabit temelinde geliştirilmiş olup, politik amaç olarak gelir dağılımında
hale gelmiştir. dengesizlikleri gidermeye yardımcı olduğu için sıklıkla başvurulmaktadır.
2. Eşitlik İlkesi: Bu ilkeye göre, ödeme gücü benzer olanların aynı III. Ayırma ilkesi: Artan oranlılık gelirin niceliksel(kantitatif)yönünü ön plana
vergilendirme statüsüne tabi tutulmalarını, buna karşılık farklı durumda çıkarırken; ayırma ilkesi ise gelirin niteliksel(kalitatif)yönünü öp plana
olanların ise ayrı vergilendirme statüsüne tabi tutulmaları gerekmektedir. çıkmaktadır. Ayırma ilkesi; temelde, sermaye geliri(faizi) elde edenlerin,
Bu durumda vergi adaleti açısından iki kavram öne çıkmaktadır. İlki “yatay emek geliri(ücret) elde edenlerden daha yüksek oranda
eşitlik”, aynı ödeme gücüne sahip olanların aynı vergi yükümlülüğüne tabi vergilendirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Ancak unutmamak
olmalarını ifade eder. Diğeri ise “dikey eşitlik”, fazla ödeme gücüne sahip gerekir ki, bu ayrım diğer tüm gelir ve servet unsurlarına göre de yapılabilir.
olanların daha az ödeme gücüne sahip olanlardan daha çok vergi Bununla birlikte, harcama vergilerinde, zorunlu tüketim mallarında düşük
ödemelerini ifade eder. oranda vergi, lüks tüketim mallarında yüksek oranlı vergi almak ayırma
Ancak aynı miktarda gelir elde eden biri evli ve üç çocuklu diğeri bekâr ilkesinin bir göstergesidir.
olan iki kişiden aynı vergiyi almak eşitlik ilkesine uymaz. Bu durumda bekar IV. Muafiyet ve istisnalar: Muafiyet, vergi mükellefinin vergi yükümlülüğü
olan kişiyi, evli olana nazaran daha ağır vergilendirmek gerekebilir. Diğer dışında tutulmasıdır. İstisna ise vergilendirilmesi öngörülen bir konunun
yandan emek geliri, sermaye gelirinden daha ağır şartlarda elde vergi yükümlülüğü dışında tutulmasıdır. Özetle, muafiyet vergi
edilmektedir. Bu nedenle bu iki gelir türünde farklı bir vergilendirmeye mükellefini, istisna ise vergi konusunu vergi dışı bırakır. Temel amaç,
gidilebilir. Dolayısıyla vergilemenin şahsi ödeme gücünün dikkate alarak ödeme gücü zayıf olanlar lehine bazı kolaylıklar getirmektir. İstisna ve
ayarlanması büyük önem taşımaktadır. muafiyetler, genellikle ekonomik, kültürel ve sosyal olabileceği gibi siyasi ve
Vergi karşılıksız bir ödemedir. Yükümlüler açısından bir fedakârlığı ifade baskı grubu niteliklide olabilir. Geçici, kalıcı, koşullu veya koşulsuz şekil de
eder. Vergi adaleti açısından bu fedakârlığın eşit olması gerekir. yasada belirtilen şekliyle uygulanabilir.
 En az toplam fedakârlık: Toplumun üzerindeki vergi yükünün en
az(uygun) düzeyde olmasıdır.
 Eşit miktarda fedakârlık: Herkesin aynı fedakârlığa katlanması için
aynı miktarda vergi ödemesidir.
 Eşit oranlı fedakârlık: Herkesten eşit oranda vergi alınmasıdır.
Böylece geliri yüksek olanlar, düşük olanlardan daha fazla vergi
ödemek durumunda kalır.

DERS 3: VERGİLEME TEKNİĞİ ve VERGİ YÖNETİMİ


Vergilendirme bir süreçtir ve bu süreç vergi yasasının kabul edilmesiyle başlar. Vergileme tekniği kavramı, verginin yasa ile kabul edilip tahsil edilene kadar
gerekli tüm işlemler için kullanılır. Anayasanın vergi ödevi başlığını taşıyan 73.maddesinin 4.fıkrasına göre “vergi, resim, harç vb. yükümlülükler kanunla
konulur, değiştirilir ve kaldırılır” hükmünü içermektedir. Buna göre vergiye ilişkin temel düzenlemeler ancak kanunla yapılır. Aşağıda vergileme tekniğinin yani
vergiye ilişkin temel işlemlerin neler olduğu açıklanmaya çalışılacaktır.
I. VERGİ TEKNİĞİ VE VERGİLEMEYE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR E) Vergi Matrahı: Vergi borcunun hesaplandığı değer veya miktara denir.
Vergilemenin unsurları oluşturan başta verginin konusu olmak üzere, Matrahın belirlenmesinde verginin konusu olan iktisadi unsurun
matrahı, mükellefi, sorumlusu, vergiyi doğuran olay, vergi tarifeleri yani oranı, özelliklerinden hareket edilir. Buna göre iktisadi unsurun (örneğin Bina’nın)
tarh, tahakkuk ve tahsiline aşağıda tek tek değinilecektir. teknik, fiziksel, miktarsal büyüklükleri dikkate alınarak vergi borcu
A) Verginin Konusu: Vergi yasalarının ilk maddeleri verginin konusunu hesaplanıyor ise matrah “spesifik esaslı”; iktisadi unsurun (yani Bina’nın)
düzenler. Dar anlamda verginin konusu, “verginin üzerinden alındığı ekonomik değeri, rayiç bedeli, parasal büyüklüğü dikkate alınarak
doğrudan ve dolaylı olarak kaynağını oluşturduğu iktisadi unsurdur”. Bu hesaplanıyor ise matrah “advalorem” esaslıdır. Örneğin, motorlu taşıtlar
iktisadi unsur, gelir, bina, otomobil, mal ve hizmet olabilir. Geniş vergisi, silindir hacmi ve yaşı üzerinden hesaplanır ki MTV spesifik esaslı
anlamda ise, iktisadi unsur olmakla birlikte bir olay, işlem, durum, kısaca bir vergidir. Diğer yandan, gelir vergisi, kurumlar vergisi, KDV ise parasal
yasa koyucunun bu verginin konusudur dediği her şey verginin konusu değer üzerinden yüzde (%)’si alınarak hesaplanır ki bunlar advalorem
olabilir. Örneğin İngiltere’de 1695’te bekârlık vergisi; 1700’lü yıllarda Rus esaslı bir vergilerdir.
Çarı Deli Petro’nun sakallı kişi vergisi gibi ilginç konular üzerinden de #NOT# Verginin konusu elde edilen gelir iken; matrahı ise gelirin safi tutarıdır.
vergi almışlardır.
 SPESİFİK VE ADVALOREM ESASLI VERGİLERİN AVANTAJ VE
B) Vergi Mükellefi(yükümlüsü): VUK’a göre, “vergi mükellefi, kendisine DEZAVANTAJLARI
vergi borcu ait olan gerçek veya tüzel kişidir. Bir başka ifadeyle, vergi 1. Spesifik esaslı vergiler malın fiziki birimi gibi objektif esaslara
mükellefi, üzerine düşen parasal ve biçimsel ödevleri yerine getirmek dayandırıldıklarından uygulanması oldukça kolaydır. Ancak spesifik
zorunda olan kişidir. Mükelleflerin belli bir miktarda vergiyi kamu esaslı vergiler, vergilemede adalet ilkesi ile çelişmektedirler. (Gelir
alacaklısına ödemek zorunda olmasına maddi mükellefiyet; defter tutma, dağılımını bozucudur) Çünkü spesifik esasta, malların farklı değerdeki
fatura alma-verme, beyanname verme gibi çeşitli biçimsel mükellefiyet kaliteleri arasında ayrım yapılmaz; kalitesi düşük ucuz mal alan ile kalitesi
denir. yüksek pahalı mal alan hep aynı vergiyi öder.
 Gerçek ve tüzel kişiler vergi mükellefi olabileceği gibi tüzel kişiliği 2. Spesifik esaslı vergiler advalorem vergiler kadar esnek değildir. Örneğin,
olmayan kurumlarda vergi mükellefi olabilir. enflasyonist bir ortamda, spesifik vergiler, birim başına sabit miktarda
 Vergi mükellefi olabilmek için hukuki işlem ehliyetine sahip olmak oldukları için fiyatlar yükseldikçe verginin fiyata oranı düşecektir.
gerekmez. (18 yaş altı veya kısıtlanmış kişiler gibi) Durgunluk dönemlerinde ise verginin fiyata oranı yükselecektir. Oysa
 Vergi mükellefiyetliği kişiyi bağlar, özel bir sözleşme ile 3. Kişilere advalorem vergiler, parasal değer üzerinden alındıklarından fiyatlar/gelir
devredilemez arttıkça, artan fiyatlara/gelire aynı veya artan oranda uygulanacağından
verginin esneklik gücü de artacaktır. Kaldı ki parasal değer üzerine
 3. Kişilerle ortaklaşa veya müteselsil mükellefiyetlik olabilir. uygulanan artan oranlılık ödeme gücü ilkesinin gerçekleşmesinde de son
 VERGİ MÜKELLEFİ İKİ ÇEŞİTTİR: derece önemlidir.
1) Kanuni(yasal) mükellef: vergi yasalarına göre vergi borcunu  MATRAH BELİRLEME USULLERİ
ödemek zorunda olan kişidir. I) İdarece Taktir Usulü: Vergi dairesinin, her bir vergi yükümlüsüne ilişkin
2) Aracı mükellef: mükellef: Ödediği vergiyi bir başkasına yansıtan vergi borcunu ayrı ayrı tespit etmesidir. Günümüzde istisnai hallerde
kişidir. Örneğin kanuni mükellef kendisi vergiyi ödemek zorunda uygulanan bu yöntem, son derece sübjektif bir uygulama esasına
olsa da iktisadi konumundan ötürü ödediği vergiyi bir başkasına dayandığından, vergi yükümlülerinin aleyhine matrahların yüksek
kişilere yansıtarak aracı mükellef konumuna gelebilir. Bu durumda belirlenme riski taşımaktadır. Ülkemizde bir defaya mahsus olmak üzere
kanuni mükellef, aracı mükellef konumuna geçer. Örneğin, gümrük 1942 yılında uygulanan varlık vergisi (Baş Vergisi) buna örnektir. Bu usul,
vergisi ödeyen ithalatçı Ahmet Bey (yani kanuni mükellef), ödediği doğrudan doğruya takdir usulü olarak da bilinir.
gümrük vergisini ithal ettiği malın fiyatının üzerine eklemek
suretiyle bir başkasına(tüketiciye) yansıtabilir. Şu hâlde kanuni İdarece takdir usulünde, her mükellefin matrahı ayrı ayrı belirlenmesine
mükellef Ahmet Bey aynı zamanda aracı mükellef konumundadır. karşın götürü usulde, bütün yükümlü grubu için ortak bir matrah takdir
Ancak gerçekte vergi yükünü ise bir başkası(tüketici) taşımaktadır. edilir. Bu usulün en önemli üstünlüğü vergilemede basitlik sağlamasıdır.
En önemli sakıncası ise bireylerin ödeme güçlerine göre gerçek vergi
 VERGİNİN YÜKLENİCİSİ(TAŞIYICISI): Vergi sonucu mal varlığında matrahının belirlenmesinin neredeyse mümkün olmamasıdır. Ülkemizde
azalma olan kişidir. Mükellef vergiyi ödemekle birlikte kendi mal yaygın kullanılan bir sistem değildir.
varlığında bir azalma söz konusu olmamış ise vergi bir başkasına
devredilmiştir. Burada verginin devredildiği kişi verginin yüklenicidir. II) Karine ve Dış Belirtiler Usulü: Kelime anlamı olarak karine, belirsiz
veya zor anlaşılır olan bir şeyi anlamaya yarayan ipucu veya belirti
C) Vergi Sorumlusu: VUK’a göre, “Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi anlamına gelir. Vergilemede karine usulü, doğrudan doğruya takdir
bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.” Bir başka usulünün biraz objektifleştirilmiş halidir. Bu usulde mükellefin gelir ve
ifadeyle vergiyi doğuran olay kendi kişiliğinde gerçekleşmediği halde, servetlerine karine teşkil eden bir takım dış belirti ya da göstergelerden
verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı sorumlu hareketle vergi borcunun tespitine çalışılır. Örneğin, Fransa’da bina vergi
olan kişidir. Kural olarak vergi sorumlusu, mükellef ile devlet borcu hesaplanırken, kapı ve pencere sayısı esas alınıyordu. Her ne
arasındaki borç-alacak ilişkisinde üçüncü kişi konumundadır. kadar belirli göstergelerden hareket edilerek alınsa da bu usulde objektif
Örneğin, Sun Limited Şirketi, ücret geliri elde eden işçisi Elif’ten yasada olmaktan uzaktır.
belirtilen oranda gelir vergisi kesintisi yapar. Söz konusu vergi kesintisini
yapan işveren Sun Limited Şirketi, işçinin vergi borcunu yasal süre III) Götürü Usulü: Bu usule, kesim usulü de denir. Vergilemede götürü usul,
içerisinde vergi dairesine yatırmak zorundadır. Burada gerçek vergi vergi borcunun hesaplanmasına esas teşkil edecek matrahın gerçek
mükellefi Elif iken, vergi sorumlusu işveren Sun Limited Şirketidir. miktarı araştırılmadan vergi dairesi tarafından tahmini olarak
belirlenmesidir. Bu nedenle götürü usulünde vergi matrahı bazen gerçek
D) Vergiyi Doğuran Olay: VUK’a göre, devletin “Vergi alacağı, vergi
vergi matrahının altında, bazen ise üstünde olabilir.
kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın veya hukuki durumun
gerçekleşmesiyle doğar.” Vergiyi doğuran olay, verginin konusu ile IV) Beyan Usulü: Bu usulün esası, vergi matrahının yükümlülerce veya vergi
mükellefinin karşı karşıya kalmasıdır. Örneğin, “gelirin elde edilmesi” sorumluları tarafından vergi kanunlarında öngörülen kurallara uygun
verginin konusu iken bir kişi gelir elde ettiğinde mükellef olmakla birlikte olarak belirlenip beyanname adı verilen bir belge ile vergi dairesine
vergi borcu doğmaktadır. (Devletin ise vergi alacağı doğmaktadır.) Diğer bildirilmesidir. Modern vergiciliğin temelinde yer alan ve en yaygın
yandan verginin doğuran olay suç unsuru olsa dahi, gelir elde ediliyor kullanılan yöntemdir. TVS’de yer alan tüm vergilerde vergi matrahı esas
olması vergi borcunun doğmasına engel değildir. Örneğin, kumarhane itibariyle beyan usulüne göre tespit edilmektedir.
işletilmesi sonucu elde edilen kazanç, ticari kazanç olarak gelir vergisine Beyan usulünde aktif olan mükelleftir. Mükellef vergi matrahını
tabi tutulur. Devletin vergi alacağının doğması için; oluşturan esasları yazılı olarak vergi dairesine bildirir ve çoğu zaman
1. Verginin anayasada yer alması, ödemesi gereken vergiyi kendi hesaplar. Ancak bu usulde, mükellefler
2. Vergi kanununun çıkarılması (KDV Kanunu gibi), vergi kaçırma eğilimi içinde veya en az vergiyi ödeme gayreti içinde
3. Bütçe yasasında gerekçelendirilmesi, olabilirler. Bu yüzden vergilemede adalet açısından güçlü bir denetim
4. Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi gerekir. sisteminin yanı sıra mükelleflerin vergiye yaklaşımı da önem kazanır.
F) Vergi Tarifeleri: Matraha uygulanan oran veya ölçütlere vergi tarifesi
denir. Bir başka ifadeyle vergi borcunu hesaplayabilmek için matraha
uygulanan oran veya ölçütlerdir. Günümüzde vergiler, matrahın belli bir
oranı şeklinde hesaplandığından, tarife denilince akla ilk gelen vergi
oranıdır. Şu hâlde vergi oranı matrahın belirli bir yüzdesidir.

You might also like