Professional Documents
Culture Documents
Belağat, Arap Dilinde ISM-i IŞARET Ve Uygulamadaki Yansımaları-173s-Tez, Harun Doğan - DNŞ - Galip Yavuz-2016, Marmara Üni
Belağat, Arap Dilinde ISM-i IŞARET Ve Uygulamadaki Yansımaları-173s-Tez, Harun Doğan - DNŞ - Galip Yavuz-2016, Marmara Üni
Belağat, Arap Dilinde ISM-i IŞARET Ve Uygulamadaki Yansımaları-173s-Tez, Harun Doğan - DNŞ - Galip Yavuz-2016, Marmara Üni
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
HARUN DOĞAN
İSTANBUL 2016
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
HARUN DOĞAN
İSTANBUL 2016
I
İÇİNDEKİLER
ÖZET ...........................................................................................................................IV
ABSTRACT .................................................................................................................. V
KISALTMALAR .........................................................................................................VI
ÖNSÖZ ...................................................................................................................... VII
TABLO LİSTESİ .........................................................................................................IX
GİRİŞ ............................................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
II
İKİNCİ BÖLÜM
2.1.Bağlam ............................................................................................................... 68
2.1.1.Bağlam’ın Tanımı ........................................................................................ 68
3.1.2.Bağlam-Çok Anlamlılık İlişkisi................................................................... 71
3.1.3.Bağlam’ın Çeşitleri ...................................................................................... 73
2.2. İşaret İsimlerinin Bağlam İçerisinde Kazandığı Anlamlar ve Örnekleri ........... 81
2.2.1. Müsnedün İleyhi Başkalarından Tam Olarak Ayırmak (En Güzel Şekilde
Temyiz Etmek) ..................................................................................................... 85
2.2.2.Tahkir (Küçümseme) ................................................................................... 93
3.2.3. Tâzim (Yüceltme) ..................................................................................... 103
2.2.4. Muhataba Ta‘riz (Muhatabın Anlayış Kıtlığına Dikkat Çekmek)............ 116
2.2.5. Müsnedün İleyh’in Ardından Zikredilen Vasıflara Layık Olması ........... 118
2.2.6. Manevi (Görülemeyen) Bir Şeyi Gözle Görülür Açık Bir Şey Haline
Getirmek ............................................................................................................. 123
2.2.7. Muşârun İleyhin Yakın, Orta veya Uzakta Olduğunu Açıklamak ........... 127
2.2.8. Birçok Cümleyle Anlatılacak Bir Şeyi Kısaca Anlatmak ........................ 129
2.2.9. Hayret, Şaşkınlık veya Garip Bir Durum Olduğunu Belirtmek ............... 132
2.2.10. Bir Sorunun Cevabı Olarak İşaret İsminin Kullanılması........................ 133
2.2.11. Dalga Geçmek ve Alay Etmek İçin Kullanılması .................................. 134
2.2.12. Kişinin Akıl ve Zekâsını Göstermek İçin Kullanılması ......................... 134
SONUÇ ...................................................................................................................... 136
KAYNAKÇA ............................................................................................................. 138
III
GENEL BİLGİLER
ÖZET
Anahtar kelimeler: İşaret İsmi, Bağlam, Müsnedün İleyh, Arap Dili, Belâgat
IV
GENERAL KNOWLEDGE
ABSTRACT
The thesis in one respect deals with the science of grammar (nahiv) which
studies varieties in the structure and at the end of words. It deals with demonstrative
nouns related to rhetoric (belagat) defined as saying words in right time and place.
The types and meanings of demonstrative nouns are frstly analyzed here. Forty
different structures including demonstrative nouns are stutied giving instances with
their meanings, as well.
Key words: Ism Işarat, Context, Müsnedün İleyh, Arabic Language, Belaget
V
KISALTMALAR
Akt. Aktaran
a.s. Aleyhisselam
b. İbn
bkz. Bakınız
çev. Çeviren
d. Doğum Tarihi
Ens. Enstitü
Fak. Fakülte
haz. Hazırlayan
Hz. Hazreti
İnc. İnceleyen
s. Sayfa
Terc. Tercüme
thrç. Tahriç
tlk. Ta’lik
tsh. Tashih
Ün. Üniversite
v. Vefat Tarihi
vd. ve diğeri(leri)
VI
ÖNSÖZ
Son bölümde ise öncelikle bağlam ve bağlam türlerini ele alıp, arkasından
birinci bölümde temel anlamlarını vermiş olduğumuz işaret isimlerinin farklı
bağlamlarla anlamının nasıl değiştiğini, hatta bazı kullanımlarda aynı işaret isminin
nasıl birbirine zıt iki anlama gelebildiğini ortaya koymaya çalıştık. Bunu
örneklendirirken sırasıyla âyetlere, sonrasında şiirlere, son olarakta konuyla ilgili
örnek değeri taşıması hâlinde günlük kullanımlara yer verdik. Hadislere ise, işaret
isimlerinin bağlamla kazandığı anlamlar konusunda sadece bir yerde örnek olarak
zikredildiği için yalnızca o bölümde yer verebildik.
VII
hocam Prof. Dr. Galip Yavuz’a, tezin ilk nüshalarını okuyan değerli dostum Nurullah
Yalçın’a, tezin son hâlini benimle okuma fedâkârlığı gösteren kıymetli dostum Sezgin
Elmalı’ya, bu uzun ve yorucu süreçte mânevi desteğini sürekli yanımda hissettiğim
kıymetli eşime ve bu çalışmanın ortaya çıkmasında emeği geçen diğer arkadaş ve
dostlarıma teşekkür ederim.
VIII
TABLO LİSTESİ
Sayfa No
Tablo 1 :Tenbih Edatı ile İşaret İsminin Arasına Giren Zamirin Çekimi.…...15
Tablo 2 :Orta Mesâfe İçin Kullanılan İşaret İsimlerinin Şahıslara Göre Çekimi.. …31
IX
GİRİŞ
Dil insanı insan yapan niteliklerin başında gelen1 adeta insanların ayrıcalık
belgesi2 sayılan bir olgudur. Bu ayrıcalık insanlık ailesinin tamamına ait olmakla
beraber, onların alt birimleri olan milletlerin de en aziz, en kıymetli servetleridir. Çünkü
dil cemiyet içindeki fertleri birbirine bağlayan öyle bir bağdır ki, 3 o kalabalığı,
topluluğu millete dönüştüren yegâne unsurlardan biridir. Ayrıca dil ile kültür4 ve
düşünce arasında birbirinden ayıramayacağımız şekilde bir bütünlük bulunmaktadır. Bu
nedenle de dil düşüncelerin kalıbı,5 kültürün taşıyıcısı olarak kabul edilmektedir.
1
Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, 5. Baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları, 1995, I, 11.
2
Aksan, I, 51.
3
Hamza Ermiş, Arapça’dan Türkçeleşmiş Kelimeler Sözlüğü, 1. Baskı, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2008, s.
8.
4
İsa Kayaalp, İletişim ve Dil, 2. Baskı, Ankara: TDV Yayınları, 2006, s. 57.
5
Abdurrahman Fehmi Efendi, İslâm Medeniyeti Tarihi, (Haz. Hüseyin Elmalı ve Cüneyt Eren), İzmir:
Işık Akademi Yayınları, 2005, s. 55.
6
Aksan, I, 13; Kemal Ateş, Türk Dili, 9. Baskı, Ankara: İmge Kitapevi Yayınları, 2009, s. 21; Muhammet
Yelten, Türk Dili ve Anlatım Bilgileri, 2. Baskı, İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yayınları, 2010, s. 55.
7
Kemal Ateş, s. 21.
8
Nihad Çetin, “Arap”, DİA, C. III, İstanbul: TDV Yayınları, s. 282.
9
Mustafa Aksoy, “Arap Dilinin Doğuşundan Günümüze Tarihi Seyri”, Araşan Sosyal Bilimler Ens. İlmi
Dergisi, Sayı. 3-4, 2007, s. 60; https://tr.wikipedia.org/wiki/Arap, (4 Haziran 2016).
10
Seydişehirli Mahmud Es‘ad, “Arap Dili”, (çev. Zafer Kızıklı), Din Bilimleri Akademik Araştırma
Dergisi, Sayı. 4, 2009, s. 173.
11
Soner Gündüzöz, “Nahiv ve Sarf İlimlerinin Doğuşu Üzerine”, On Dokuz Mayıs Ün. İlahiyat Fak.
Dergisi, Sayı. 9, 1997, s. 283; Hulusi Kılıç, “Sarf”, DİA, C. XXXVI, İstanbul: TDV Yayınları, 2009, s.
136.
12
Abdurrahman b. Ebî Bekr es-Süyûti, el-İktirâh fî İlm Usûl en-Nahv, (İnc. Ahmed Suphi Furat),
İstanbul: İstanbul Ün. Yayınları, 1975-78, s. 7.
1
hâle uygun olması”13 veya kişinin sözü, zihnindeki mânanın özünü ve künhünü bozacak
kadar kısa, muhatabı usandıracak kadar da gereksiz uzun cümlelerden sakınarak, kendi
kelime ve lafızlaryla karşıdaki kişiye iletmesi, ulaştırması14 şeklinde tarif edilmiştir.
13
Ebü’l-Meâlî Celâlüddîn el-Hatîb Muhammed b. Abdirrahmân b. Ömer el-Kazvînî el-Îzâh fî ‘Ulûmi’l-
Belâgati el-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, 2. Baskı, Beyrut: Dâru İhyâi’l-‘Ulûm, 1993, s. 13; Hulusi Kılıç,
“Belâgat”, DİA, C. V, İstanbul: TDV Yayınları, 1992, s. 380; Ali Bulut, Belâgat Me‘ânî -Beyân- Bedi‘, 1.
Baskı, İstanbul: Marmara Ün. İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları, 2013, s. 45.
14
Sadık Kılıç, Kur’ân Dildeki Sonsuz Mucize, 1. Baskı, İstanbul: Ravza Yayınları, 2014, s. 141.
15
Mehmet Şirin Çıkar, Nahivciler ile Mantıkçılar Arasındaki Tartışmalar, İstanbul: İsam Yayınları, 2009,
s. 30; Gündüzöz, s. 289; İsmail Güler (Editör), İslâm Medeniyetinde Dil İlimleri Tarih ve Problemler, 1.
Baskı, İstanbul: İsam Yayınları, 2015, s. 5.
16
Candemir Doğan, Kur’ân-ı Kerîm Meâllerinden Örneklerle Karşılaştırmalı Arapça-Türkçe Bağlaçlar,
İstanbul: Cantaş Yayınları, 2013, s. 27.
17
Hulusi Kılıç, “Belâgat”, DİA, C. V, İstanbul: TDV Yayınları, 1992, s. 381.
18
Güler, s. 220.
19
Yusuf Şevki Yavuz, “İ‘câz”, DİA, C. XXI, İstanbul: TDV Yayınları, 2000, s. 404.
20
“Nazm” ifadesi Cürcânî’den önce İbnü’l-Mukaffâ (v. 143/760), Câhız (v. 255/868) ve Kadı
Abdulcebbâr (v. 415/1024) gibi farklı âlimler tarafından dillendirilmiştir. Ancak onu dört başı mamur
açık bir terim haline getiren Abdulkahir el-Cürcânî olmuştur. Detaylı bilgi için bkz. Kadir Kınar,
“Abdulkahir el-Cürcânî’nin Nazm Teorisi”, Sakarya Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı. 13, 2006, s. 68-
71;Necati Kara, “Nazmü’l-Kur’an”, DİA, C. XXXII, İstanbul: TDV Yayınları, 2006, s. 464-465.
21
Abdülkahir el-Cürcânî, Delâilü’l- İ‘câz Sözdizimi ve Anlambilim, 1. Baskı, İstanbul: Türkiye Yazma
Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2015, s. 46.
22
Güler, s. 263.
2
göre bir düzen içerisinde olmasını ve anlamlarının aynı noktaya mâtuf olmasını
kastetmektedir.23 Bu nazariye ışığında Kur’ân-ı Kerîm’in i‘câzını anlamaya
çalıştığımızda onun i‘câzının en temelde kelimelerin yan yana dizilişinden (nazmından)
kaynaklandığı24 anlaşılmaktadır. Yani bu nazariye aynı zamanda bize Kur’ân’da “bu
kelime buraya uymamış” veya “bunun yerine şu kullanılsa daha iyi olurdu” 25 kabilinden
itirazların tamamının yersiz ve mesnetsiz olduğunu söylemektedir. Bu teori bir yönüyle
de bir dil ögesini çevreleyen, ondan önce ya da sonra gelen, birçok durumda söz konusu
ögeyi etkileyen, onun anlamını ve değerini belirleyen öge ya da ögeler bütünü26 olarak
tanımlanan bağlamla yakından ilişkilidir. Çünkü hangi kelime veya ifadenin nerede ve
hangi anlamda kullanıldığını tespit etme çabası, o metnin bağlamını anlama gayretidir.
Nihayetinde bu teori bize lafzın ancak doğru bağlamda kullanıldığında maksadını ifade
edebileceğini gösterirken, Kur’ân bağlamında düşünüldüğünde ise onun ancak o zaman
i‘câzını ortaya koyacağını belirtmektedir.
Arap dilinde bir yönüyle nahivle bir başka yönüyle ise belâgatla ilgili olan,
neredeyse hiçbir metnin veya ifadenin kendisinden müstağni kalamadığı, vaz‘
tartışmaları ve literatürünün gelişmesinde de etkin rol oynayan27 ve dillerin ortak
yönlerinden biri olan işaret isimleri de yukarıda bahsettiğimiz bağlamla da ilgili olarak
farklı anlamlar içerebilmektedirler. Mesela öfkeli bir adamın ağzından çıkan “şu adamı
çekin gözümün önünden” cümlesindeki “şu” aşağılama, hor görme veya öfke anlamı
içerirken, oğluna “şu adam gibi dürüst ve çalışkan olmalısın” tavsiyesinde bulunan
babanın sözünde aynı ifade yani “şu” yüceltme, değerli görme ve övgü ifade etmektedir.
Bu ifade zenginlikleri de siyâk, müktezâ-yı hâl veya başka karînelerin yardımıyla
anlaşılmaktadır.28
23
Güler, s. 264.
24
Abdulkahir el-Cürcânî, Delâilü’l-İ‘câz Sözdizimi ve Anlambilim, s. 52.
25
Abdulkahir el-Cürcânî, Delâilü’l-İ‘câz Sözdizimi ve Anlambilim, s. 46.
26
Komisyon, Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğü, 1. Basım, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2011, s.
106.
27
Abdullah Yıldırım, “Vaz‘ İlmi ve ‘Unkudü’z-Zevâhir”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Ün. Sosyal Bilimler Ens. Temel İslâm Bilimleri Arap Dili ve Belâgatı Bilim Dalı, 2007), s. 3.
28
Talib Muhammed İsmail ez-Zevbeî, el-Belâgatü’l-‘Arabiyyeti ‘İlmü’l-Me‘ânî beyne Belâgati’l-Kudemâ
ve Üslubiyeti’l-Muhaddisîn, 1. Baskı, Bingazi: Câmiatü Karyunus, 1997, s. 194.
3
Biz de bu çalışmamızda öncelikle işaret isimleri, işaret isimlerinin anlamları,
i‘rabı ve kalıp içerisinde ki anlamlarını inceleyip, akabinde onların bağlam içerisinde
kazandığı farklı mânaları örnekleriyle beraber ele almaya çalışacağız.
Mezkûr tezin içeriği ile çalışmamızın ilk bölümü arasında kısmi benzerlikler
bulunsa da o tez kendini nahiv ve Kur’ân’daki örnekler açısından sınırlarken biz nahvin
yanında konunun belâgattaki yerini de ele aldık ve bunu yaparken de sadece âyet-i
kerîmelere değil, yeri geldikçe şiir ve nesre de yer verdik. Aynı zamanda işaret
isimlerine yüklenen belaği anlamları da inceleyip, bağlamı da göz önünde bulundurarak
meseleyi detaylı bir şekilde ortaya koymaya çalıştık. Ayrıca birinci bölümde işaret
isimlerinin farklı kalıplar içerisinde ifade ettikleri anlamları da örneklendirerek ele
aldık. O nedenle bizim çalışmamızla yukarıda içeriğinden kısaca bahsettiğimiz tez
arasında hem içerik hem de konuyu ele alış bakımından ciddi anlamda farklılıklar
bulunmaktadır.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
1.1.İşaret İsmi
Literatürde isim ( )االسمkelimesinin türediği kök ile ilgili iki farklı görüş
30
vardır. Bu görüşlerden ilki Kûfe ekolünün görüşüdür. Onlara göre isim kelimesi
lügatte “yüksek olma, yüce olma, yükselme” anlamlarına gelen س ُموا
ُ -س ُمو
ْ َس َمى – ي
َ
kelimesinden türemiştir.31 Kûfe ekolü bu görüşlerini delillendirmek için de isim
kelimesinin çoğulunun “ ”أسماءolduğunu ve ism-i tasğirininde “س َم َي
ُ ” şeklinde geldiğini
ileri sürmektedir.32 Diğer görüş ise Basra ekolüne aittir ve onlarda bu kelimenin “işaret,
33
alâmet” anlamına gelen “س َمة
َ - ” َوس َم – يَس ُمkelimesinden türediğini söylemektedirler.
29
George Mitry Abdü’lmesih ve Hani George Tabirî, el-Halil Mu‘cemu Mustalahâti’n-Nahv el-‘Arabî, 1.
Baskı, Lübnan: Mektebetü Lübnan, 1991, s. 55.
30
Abdulganî ed-Dakr, Mu‘cemu’l-Kavâ‘idi’l-‘Arabiyyeti fi’n-Nahv ve’t-Tasrîf, 2. Baskı, Dımeşk: Dâru’l-
Kalem, 1993, s. 31.
31
İbn Manzur, XIV, 401; Ebü’l-Berekât Abdurrahman b. Muhammed b. Ubeydullah el-Ensarî el-Enbarî,
el-İnsâf fî Mesâili’l-Hilâf beyne’n-Nahviyyîn el-Basriyyin ve’l-Kufiyyin, 1. Baskı, yy. el-Mektebetü’l-
Asriyye, 2003, I, 8; Abdüllatîf b. Ebî Bekr Şerecî, İ’tilafü'n-Nusre fî İhtilâfi Nühâti'l- Kûfe ve'l-Basra ,
(tah. Tarık Cennabî), 1. Baskı, Beyrut: Âlemü’l-Kütüb, 1987, s. 27; İbrahim Mustafa vd. , el-Mu‘cemü’l
Vasît, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989, s. 452.
32
ed-Dakr, Mu‘cemu’l-Kavâ‘idi’l-‘Arabiyyeti, s. 31.
33
İbn Manzur, XIV, 401; el-Enbarî, el-İnsâf, I, 8; Şerecî, s. 27; ed-Dakr, Mu‘cemu’l-Kavâ‘idi’l-
‘Arabiyyeti, s. 31.
5
ad”, “kişi, kimse, insan”, “şöhret, nam” ve “canlı varlıkları, nesneleri, kavramları,
duyguları vb. belirtmeye yarayan kelime türü” gibi anlamlara gelmektedir.34
Istılahi olarak ise isim, “hissi veya gayri hissi bir şeye zatıyla herhangi bir
zamana bağlı olmaksızın delâlet eden lafız”,35 “kendisiyle bilinen ve o şeye veya varlığa
delâlet eden kelime”,36 “bir şeyin zihinde doğmasını sağlayan işaret ve alâmet”
demektir. Örfte de isim kelimesi “tek başına anlaşılır bir mânaya delâlet eden kelime”
şeklinde tarif edilmektedir.37
Terim olarak bu şekilde tanımlanan isim kelimesi “ism-i ‘ayn” ve “ism-i mâna”
olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. İsm-i ‘ayn (somut) zatı ile kaim olan bir anlama
delâlet ederken, ism-i mâna (soyut) ise ilim gibi bir varlığa veya cehalet (bilinmezlik)
gibi bir yokluğa ait olsun, kendi başına var olmayan isim demektir.38
İsm-i işaret tamlamasının ikinci kelimesi olan işaret ( )اشَا َرةise “ - يشير-أشار
”اشارةkelimesinden türemiş, sözlükte “işaret vermek, el ile göstermek39 ima40”
anlamlarına gelen, genelde “ ”الَيharf-i ceri41 ile kullanılan bir kelimedir. Türkçe’ye de
geçmiş olan bu kelime Türkçe sözlüklere baktığımızda “anlam yüklenilen şey, anlamlı
iz, im, belirti, gösterge, levha, tabela, el yüz hareketleriyle gösterme”42 şeklinde
Arapçadakine benzer anlamlar taşımaktadır. Bir âyet-i kerîme’de de bu kelime “ ْفَأَشَا َرت
َ ( ”الَ ْيه قَالُوا َك ْيفَ نُ َكلِّ ُم َمنْ َكانَ في ا ْل َم ْهدBunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi/işaret etti.
صبيا
34
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 4. Baskı, İstanbul: Kubbealtı, 2011, II, 1454.
35
İbn Hişâm, s. 27; eş-Şerif Ali b. Muhammed el-Cürcânî, Kitâbu’t-Ta’rifât, 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-
Kütübi’l-‘İlmiyye, 1983, s. 24; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 53.
36
Abdu’lmesih vd., s. 54.
37
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul: Hikmet Neşriyat, 2007, I, 60.
38
Seyyid Şerif Cürcânî, Kitâbu’t-Ta‘rifât, s. 24.
39
Ebû Mansur Muhammed b. Ahmed b. Ezher el-Herevî el-Ezherî; Tehzîbü'l-Luga (tah. Abdûsselâm
Muhammed Harun), Kahire: yey, ty, XIV, 404; Ebû Nasr İsmail b Hammad el-Cevherî el-Farabî, es-
Sıhâh Tâcü’l-Luğa ve Sıhahu’l-‘Arabiyye, (tah. Ahmed Abdulğafur Atar), 4. Baskı, Beyrut: Dâru’l-‘İlm
lil-Melâyîn, 1987, II, 704; Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî İbn Manzûr, Lisânü’l-
Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, ty. IV, 436-437.
40
Ahmed Matlûb, Mu‘cemü Mustalahâti’l-Belâgiyye ve Tetavvuruhâ, 2. Baskı, Beyrut: Mektebetü
Lübnan, 1996, s. 122.
41
İbn Manzûr, IV, 436; İbrahim Mustafa vd. , s. 499.
42
Ayverdi, II, 1482.
6
"Biz, dediler, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz) 43 şeklinde lugavî anlamına uygun
olarak kullanılmıştır.
43
Meryem, 19/29.
44
Ebû Hilâl Hasen b. Abdillâh b. Sehl b. Saîd b. Yahya b. Mehran el-Askerî, Kitâbü’s-Sınâateyn el-
Kitâbe ve’ş-Şi‘r, (tah. Ali Muhammed Bicavî ve Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim), 1. Baskı, Kahire: Dâru
İhyâi’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, 1952, s. 348; Akkâvî, s. 146-147.
45
Cüneyt Eren ve M. Vecih Uzunoğlu, Belâgat Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2014, s.
132.
46
Yahyâ Atiyye Abâbîne, Tetavvuru’l-Mustalâhi’n-Nahviyyi’l-Basri min Sîbeveyh hatta ez-Zemahşerî, 1.
Baskı, İrbid: Âlemü’l-Kütübi’l-Hadîs, 2006, s. 25.
47
Bir dil terimi olarak kullanıldığında kendisinden maksadın ne olduğu anlaşılamayan, mânası ancak
başka bir şeyle tayin edilen demektir. İşaret isimleri, ism-i mevsuller ve gaib zamirleri mübhem isim
olarak kabul edilirler. Çünkü işaret isminin mânası ancak muşârun ileyhle netlik kazanır, ism-i mevsulün
mânası ancak sılasıyla, gaib zamiri ise ancak merciyle anlaşılabilir. Ancak son dönem dilcilerinden
Abbas Hasan ilgili bölümde ve dipnotunda sadece ism-i mevsul ve işaret isminin mübhem
sayılabileceğini, gaib zamirinin ise genelde kendisinden önceki bir şeyi açıkladığı için mübhem
olamayacağını söylemektedir. Bkz. Emil Bedi‘ Ya‘kub, Mevsû‘atü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, 1. Baskı,
Beyrut: Dâru’l-‘İlm li’l-Melâyîn, 1988, s. 72; Abbas Hasan, en-Nahvu’l-Vafî, 2. Baskı, İran: Menşûrât-ı
Zevi’l-Kurbâ, I, 282-283.
48
Ebû Bişr Amr b. Osman b. Kanber el-Hârisî Sîbeveyh, Kitabu Sîbeveyh, (tah. ve şerh, Abdusselam
Muhammed Harun), 2. Baskı, Mısır: el-Heyetü’l- Mısriyye el-Âmme li’l-Kütüb, 1979, II, 5; Ebü’l-Abbâs
Muhammed b. Yezîd b. Abdilekber b. Umeyr el-Müberred Ezdî Sümâlî, el-Müktedab, (tah. Muhammed
Abdülhalik Azime), Beyrut: Âlemü’l-Kütüb, ty, II, 287; Rukneddin el-Hasan b. Muhammed b. Şeref Şah
el-Esterâbâdî, el-Basît fî Şerhi’l-Kâfiye, (tah. Hazm Süleyman el-Hilli), 1. Baskı, yy. , el-Mektebetü’l-
Edebiyyetü’l-Muhtassa , 2000, II, 90; Ebü’l-Berekat Abdurrahman b. Muhammed İbn Ebî Saîd el-Enbârî,
Kitâbu Esrâri’l-‘Arabiyye, (tah. Fahr Salih Kadare), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1995, s. 300;
Muhammed Semir Necib el-Bedi‘, Mu‘cemu’l- Mustalahâtü’n-Nahviyyetü ve’s-Sarfiyyeti, 3. Baskı,
Beyrut: Dâru’l-Furkan, 1988, s. 120; Germaner Ferhat, Mu‘cem ve Dirasetü fi’n-Nahv el-‘Arabî Bahsü’l-
Matlûb fî İlmi’l-‘Arabî, 2. Baskı, Lübnan: Mektebetü Lübnan, , 1991, s. 145; Şevki el-Maarrî, Mu‘cemü
Mustalahâtü’n-Nahv ve’s-Sarf fî Tâci’l-Arûs, 1. Baskı, Lübnan: Mektebetü Lübnan, 1996, s. 154.
49
İsm-i işaretin dışında ki marife kelimeler de şunlardır; 1- Zamirler, 2- Alemler, 3- İsm-i Mevsuller, 4-
Marifeye muzaf olan kelimeler ve 5- Başına “ ”الalanlar.. Bazı kaynaklarda 5 rakamı zikredilse de konu
incelendiğinde ism-i mevsul ve işaret isminin“mübhemât” başlığı altında tek madde olarak zikredildiği
görülecektir. Aynı zamanda dilciler bunlarında kendi içinde en bilinir, daha az bilinir gibi bir
derecelendirmeye tabi tutmuşlar ve birbirinden farklı kanaatleri dile getirmişlerdir. Bkz. Ebû Muhammed
el-Kasım b. Ali Basrî el-Harîrî, Şerhu Mülhati’l-İ‘râb, (tah. Faiz Fars), 1. Baskı, İrbid: Dâru’l-Emel,
7
çoğunda yer alan en kısa ve veciz tanımı “muşârun ileyh için konulmuş şey”51
şeklindeki tanımdır. İşaret isminin bunun haricinde özellikle konuyla ilgili Türkçe
eserlerdeki tanımları ise şu şekildedir:
- “İşaret ismi, bir varlığı veya bir yeri işaret yoluyla gösteren kelimedir.”52
- “İşaret sıfatları bir nesneye işaret etmek için kullanılan sıfatlardır.”53
- “İşaret zamirleri, canlı veya cansız varlıkları göstererek karşılayan
isimlerdir.”54
- “Kişi, kavram ya da nesnelere işaret etmek üzere kullanılan isimlerdir.”55
Burada işaret ismiyle alâkalı genel tanımları verdikten sonra bir meseleyi ele
almak istiyoruz. O mesele de yukarıdaki tanımlarda görüldüğü üzere Türkçe kaleme
alınan Arap dili grameriyle (nahivle) alâkalı eserlerin bazısında işaret ismi Türkçe’ye
sıfat56 olarak tercüme edilirken, bazı eserlerde ise zamir57 olarak çevrilmiştir. Bu
durumu biraz daha derinlemesine irdelemek için öncelikle Türkçe dilbilgisi
kitaplarındaki sıfat ve zamirin ne olduğunu ve nasıl tarif edildiğini incelememiz yerinde
olacaktır.
1991, s. 12-13; Ebü’l-Bekâ Muhibbüddîn Abdullah b. Hüseyin b. Abdullah Ukberî, el-Lübâb fî İleli’l-
Bina ve’l-İ‘râb, (tah. Gazi Muhtâr Tuleymât), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Fikr el-Muasır, , 1995, I, 494; Ebû
Muhammed Cemâlüddin Abdullah b. Yûsuf b. Hişâm el-Ensârî, Şerhu Şüzûri’z-Zeheb, Beyrut, Dâru’l-
Fikr, 1994, s.182-210; el-Enbârî, Kitâbu Esrâri’l-‘Arabiyye, s. 300-303; Ebû Abdillâh Muhammed b. Ali
b. Ahmed “İbnü’l-Fehhâr”, Şerhü’l-Cümel - Şerhü’l-Kitâb el-Cümel fi’n-Nahv ve’l-İ‘râb, (tah. Rav’a
Naci), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l- ‘İlmiyye, 2013, I, 136.
50
Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, Şerhu’l-Lüma‘ libni Cinnî, (tah. Fethi Ali
Hüsaneyn), 1. Baskı, Kahire: Dâru’l-Harem li’t-Türâs, 2010, II, 602; İbn Hişâm, Şerhu Şüzüri’z-Zeheb, s.
188; Necib, s. 120.
51
İbnu Hâcib Ebi Amr Osman b. Ebi Bekr b. Yunus ed-Devnî, el-Îzâh fî Şerhi’l-Mufassal, 1. Baskı,
Dımeşk: Dâru Sa‘di’d-Din, 2005, I, 458; İbn Hişâm, Şerhu Şüzüri’z-Zeheb, s. 188; el-Esterâbâdi, II, 90;
Seyyid Şerif Cürcânî, Kitâbu’t-Ta‘rifât, s. 26; Cemil Ahmed Zafer, en-Nahvu’l-Kur’ânî Kavâ‘id ve
Şevâhid, 1. Baskı, Lübnan: el-Mektebet’ül-Asriyye, s. 81.
52
R. Resul Sevinç, Arapçanın Temel Gramer Kuralları, 1. Basım, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2013, s. 507.
53
Emrullah İşler ve Musa Yıldız, Arapça Çeviri Kılavuzu, 6. Baskı, İstanbul: Elif Yayınları, 2014, s. 40.
54
Sadi Çöğenli, Âyet ve Hadis Kaynaklı Arapça Dilbilgisi Nahiv, 2. Baskı, İstanbul: yey. 2011, s. 38.
55
Hüseyin Günday ve Şener Şahin, Arapça Dilbilgisi Nahiv Bilgisi, 7. Baskı, İstanbul: Alfa Yayınları,
2013, s. 181.
56
Mehmet Maksudoğlu, Arapça Dilbilgisi, 13. Baskı, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2007, s. 154; İşler vd. , s.
40.
57
Çöğenli, Âyet ve Hadis Kaynaklı Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 38; Mehmet Ali Şimşek, Arap Dilinde
Kelime Grupları ve Cümle Öğeleri, Sivas: yey. , 2006, s. 20.
8
Türkçe’de sıfat, “varlıkları niteleyen ya da belirten sözcükler”58 şeklinde tarif
edilirken, özel olarak konumuzla ilgili işaret sıfatları ise “varlıkları işaret yoluyla
belirten sıfatlar”59 şeklinde tanımlanmıştır. Aynı zamanda sıfatların varlıklara bağlı
kavramlar olduğu bu nedenle sıfat olarak kullanıldıkları sürece çoğul ve iyelik eki
almayacakları60 vurgulanmıştır.
İsm-i işaretler kendileri ve işaret ettikleri yani muşârun ileyh olmak üzere iki
kısma ayrılmaktadır.
58
Tahir Nejat Gençman, Dilbilgisi, 1. Baskı, Ankara:Tek Ağaç Yayınları, 2007, s. 210.
59
Gençman, s. 211.
60
Ahmet Cevat Emre, Türkçe Sarf ve Nahiv Eski Lisan-i Osmanî Sarf ve Nahiv, 1. Baskı, Ankara: Türk
Dil Kurumu Yayınları, 2004, s. 149; Tufan Demir, Türkçe Dilbilgisi, 2. Baskı, Ankara: Kurmay
Yayınları, 2006, s. 293.
61
Demir, s. 316
62
Şimşek, s. 20.
63
Gençman, s. 298.
64
Demir, s. 293.
9
1.2.1. İşaret İsmi
Konuyla ilgili eserlerin büyük kısmında işaret ismi olarak geçen bu terim bazı
eserlerde buna ilâveten muşârun bih65 olarak da yer almıştır. İşaret isminin lugavî ve
ıstılahi tanımı ve açıklaması yukarıda geçtiği için burada tekrar onunla ilgili bir tanım
yapmayacağız.
beyitlerinde yer alan “ ”ال ُغ ْمرkelimesi, “َ” َو َال ََ ْق َربُوا َهذه الش َج َرة70 âyetinde ise “َ”الش َج َرة
kelimesi muşârun ileyhtir. Çünkü her ikisi de ismi işaretten sonra gelmiş marife
kelimelerdir. “( ” َه َذا نُ ُزلُ ُه ْم يَ ْو َم الدِّينİşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur)71
âyetinde, âyetin öncesinde anlatılanlar,72 “باس الت ْقوى ذل َك َخ ْير ُ ( ” َولTakvâ elbisesi, işte o
65
Azîze Fevvâl Bâbetî, el-Mu‘cemu’l-Mufassal fi’n-Nahvi’l-‘Arab, 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
‘İlmiyye, 1992, II, 100; Abdü’lmesih vd. , s. 55, 385.
66
Ahmet Yaşar, Arapça’nn Temel Kuralları (Sarf-Nahiv), 2. Basım, İzmir: Anadolu Matbaacılık, 1996,
s. 361; Hulusi Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2005, s. 289; Gündüzalp vd,
Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv, s. 115.
67
Abdü’lmesih vd., s. 385; Ali Carim ve Mustafa Emin, en-Nahvü’l-Vâzıh fî Kavâ‘idi’l-Luğa, 22. Baskı,
Mısır: Dâru’l-Ma‘ârif, 1965, II, 146.
68
Mustafa Meral Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, 6. Baskı, İstanbul: İfav Yayınları, 2008, s. 35.
69
Ebü’l-Hasen Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Usfûr el-İşbîlî, Şerhu’l- Cümel li’z-Zeccâcî, (haz.
Fevvaz es-Sa’r) 1. Basım, Beyrut: Dâru’l-Kütüb’i-‘İlmiyye, 1998, I, 150-151; Yakup Gündüzalp ve
Nevzat Şensizoğlu, Arapça Dilbilgisi Sarf Nahiv, 2. Baskı, İstanbul: Tecdit Yayınları, 2008, s. 115.
70
el-Bakara, 2/35.
71
el-Vâkıa, 56/56.
72
Bu âyetlerde amel defterini soldan alanların maruz kalacakları muamele anlatılmaktadır. Bkz. el-Vâkıa,
56/41-55.
10
daha hayırlıdır)73 âyetinde ise işaret isminin hemen öncesinde yer alan “باس الت ْقوى
ُ ”ول
َ
ifadesi muşârun ilehytir.74 Çünkü işaret ismi onlara işaret etmektedir.
Aynı zamanda müşârun ileyh kendisi için kullanılacak olan işaret ismini sayı
ve cinsiyet yönünden de tayin eder. Yani muşârun ileyh müzekkerse işaret ismi
müzekker, eğer müennesse muşârun ileyh de müennes gelir. Sayı bakımından da
müfretse müfret, tesniye ise tesniye, cemi ise cemi gelmek durumundadır.75 Mesela “ َان
”الشاعرَان فصيحتان,76 “”َانك الطبيبتان رحيمتان,77 “”كيف َانك المرأَان يا رجل,78 “ ”هذان الخصمانve
“ ”هؤ َُالء البَنَاتşeklindeki kullanımlarda işaret ismi ve muşârun ileyh hem sayı hem de
cinsiyet yönünden birbirine uyum sağlamıştır.
İşaret isimleri genelde yalın halde değil, başlarına veya sonlarına bitişen farklı
harflerle79 kullanılmaktadır.80 Bu harfler de tenbih edatı olan “”ها, hitab harfi olan “”ك
ve uzaklık bildiren “ ”لdır. Burada sırasıyla bu harflerin kullanımını ve işaret isimlerine
kazandırdığı anlamları ele alacağız.
Asıl (kök) işaret isimlerine ilâve edilen harflerden ilki, işaret isimlerinin başına
onun yakın bir mesafeye işaret ettiğini ifade etmek için eklenen ve tenbih edatı olarak
bilinen “”هاdır.81
73
el- A‘râf, 7/26.
74
Zemahşerî, A‘râf, 7/26. âyeti tefsir ederken işaret isimlerinin en yakınında bulunana raci olma
açısından zamirlere yakın (benzer) olduğunu söylemiştir. Bkz. Zemahşerî, el-Keşşaf, s. 360.
75
Seyyid Ahmed el-Hâşimî, el-Kavâ‘idü’l-Esâsiyye li’l-Lugati’l-‘Arabiyye, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
‘İlmiyye, s. 95; Çörtü, s. 35.
76
Hasan, I, 278.
77
Hasan, I, 271.
78
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 506.
79
Bir nahiv terimi olarak harf “kendi başına müstakil bir manaya delalet etmeyen” anlamına gelmektedir.
Türkçede ise bunların büyük bir kısmı bağlaç veya edat olarak isimlendirilmektedir. Bkz. ed-Dakr,
Mu‘cemu’l-Kavâ‘idi’l-‘Arabiyyeti, s. 241;Selami Bakırcı ve M. Sadi Çöğenli, Arapça Edatlar Sözlüğü, 1.
Baskı, Erzurum: Bakanlar Matbacılık, 2000, s. 1.
80
ez-Zevbeî, s. 182.
81
Fazıl Salih es-Sâmerrâî, Me‘ânî ’n-Nahv, 2. Baskı, Bağdad: Şirketü’l-Atîk, 2003, I, 87.
11
İsim82 ve harf olarak kullanılabilen bu “”ها, harf olarak kullanıldığı zaman
“harfu’t-tenbih/tenbih edatı” olarak adlandırılır ve bu edatın kullanıldığı yerlerden biri
de83 işaret isimleridir.84
Tenbih edatı olan “ ”هاTürkçe’de “İşte” anlamına karşılık gelen bir edattır.85
Tenbih olarak isimlendirilmesinin sebebi ile ilgili olarak da işaret isminden sonraki
kısmın farkında olmayan kimsenin dikkatini çekip mevzuya yönlendirmek veya
anlatılacak konunun farkında ancak önemini ve gerekliliğini tam olarak hissetmeyen
kimseye önemini hissettirme86 şeklinde biri diğerini nefyetmeyen iki farklı görüş ortaya
konmuştur.
Genellikle işaret ismine bitişik bir şekilde gelen bu edat zaman zaman farklı
sebeplerle ayrı olarak da gelir. Bunların yaygın olanı zamirle ayrılması olmakla beraber
az da olsa bunun dışında sebeplerle de işaret ismiyle tenbih edatının arası ayrılabilir.87
Tenbih edatının işaret isimlerinden ayrı olarak gelmesinin birinci sebebi olan işaret
isminin arasının bir zamirle ayrılması88, ekseriyetle te’kid, takviye89 veya uyarı90
َ ُ( ” َها أَ ْنتُ ْم أHaydi/İşte, siz dünya hayatında onlara taraf
içindir. “والء َجا َد ْلتُ ْم َع ْن ُه ْم في ا ْل َحيَوة الد ْنيَا
çıkıp savundunuz)91, “والء َُحبونَ َو َال يُحبونَ ُك ْم َ ُ( ” َها أَ ْنتُ ْم أİşte siz öyle kimselersiniz ki onları
82
İsim olarak kullanıldığında ya “”خ ْذ
ُ fiili anlamına gelen isim olur ya da gaib zamiri olur. Bkz. Alaaddin
b. Ali Erbilî, Cevâhirü’l-Edeb fî Ma‘rifeti Kelâmi’l-‘Arab, 1. Baskı, Lübnan: Dâru’n-Nefas, 1991, s. 507-
508.
83
Bu edat işaret isimlerinin dışında nida edatı olan “ ”أيile ()يا أيها, yeminde Allah lafzıyla beraber ()ها هللا,
mübteda işaret ismiyle kendisinden haber verdiğinde munfasıl ref zamiriyle ( )ها أنتم هؤالءveya yalın
haliyle ( )ها زيد قائمkullanılabilir. Bkz. Rukneddin el-Hasan b. Muhammed b. Şeref Şah el-Esterâbâdî, II,
94; Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdullâh b. Yûsuf b. Ahmed b. Abdillâh b. Hişâm el-Ensârî, Muğni’l-
Lebîb an Kütübi’l-E‘arib, (tah. Abdullatif Muhammed el-Hatib), 1. Baskı, Kuveyt: yey. 2000, IV, 317;
Erbilî, s. 507-508.
84
ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 172; İbn-i Hâcib, el-Îzâh fî Şerhi’l-Mufassal, I, 211; İbn
Hişâm, Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-E‘arib, IV, 317; Rukneddin el-Hasan b. Muhammed b. Şeref Şah el-
Esterâbâdî, II, 94; Erbilî, s. 508-509.
85
Hayrettin Karaman ve Bekir Topaloğlu, Arapça Sarf-Nahiv, 4. Baskı, İstanbul: yey. 1969, s. 122;
Çörtü, s. 39; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290.
86
Hasan, I, 272.
87
Hasan, I, 280; Radıyüddin Necmeddin Muhammed b. Hasen el-Esterâbâdî el-Garavî es-Semnâkî,
Şerhu’r-Râdî ale’l-Kâfiye, (tah. Yusuf Hasan Ömer), Tahran: Müessesetü’s-Sadık, 1978, II, 482.
88
es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 263; Yusuf Uralgirary, İlk ve İleri Dilbilgisi,
Riyad: yey. , 1986, I, 407; Ya‘kub, Mevsû‘atü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 58; Sâmerrâî, I, 87.
89
Hasan, I,281.
90
es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 264; Sâmerrâî, I, 90.
91
en-Nisâ, 4/109.
12
seversiniz onlar ise sizi sevmezler)92 âyetlerinde “ص َح ْ ( ”هأَنَ َذا اİşte ben, nasihati
ْ س َم ُع الن
dinliyorum)93 , “( ”ها أناذا يارسول هللاİşte benim ya Rasulellah),94 “( ”هاأنت ذا َعمل الخيرİşte
sen hayır için çalışıyorsun),“( ”ها أنتم أوالء َصنعون ما يفيدİşte siz faydalı bir şey
yapıyorsunuz)95 cümlelerinde ve “( ”ان الفتى من يقول ها أنذا – ليس الفتى من يقول كان أبيHakiki
delikanlı/yiğit işte bu benim diyendir. Yoksa işte babam şöyle şöyleydi diyen değil)96
beytinde tenbih edatı ile işaret ismi “ ”انا, “ ”أنتve “ ”أنتمzamiri ile birbirinden
ayrılmıştır. Bu durumda zamir mübteda, işaret ismi ise onun haberi olmaktadır.97
Konunun sonunda işaret ismiyle tenbih edatının zamirle ayrılmasının çekimli halini
tablo halinde vereceğiz.
Zikredeceğimiz diğer sebep ise işaret ismiyle bu edatın arasının bir “Şart İn’i
( ”)ان شرطيةveya “ ”انile ayrılmış olmasıdır.100 “ضاعَفُ ثَ َوابُ َها
َ ُسنَة ََتَ َكر ُر ي
َ ( ”هَا انْ ذي َحİşte,
eğer iyilik tekerrür ederse sevabı da iki misli artar)101 veya “( ”ها ان ذا الوقت قد حانİşte o
vakit geldi)102 cümlelerinde de kurala uygun olarak “ ْ ”انveya “”ان, tenbih edatı ile
işaret isminin arasına girmiştir.
Bunların dışında bazı kullanımlarda te’kid (pekiştirme) için tenbih edatının iki
kez getirildiği de vakidir.103 “( ”هَا أَ ْنتُ ْم َهؤ َُالء َُحبونَ ال َع َم َلİşte, işte siz bu işi seviyorsunuz)104
92
Âl-i İmrân, 119. Âyetin örnek olarak verildiği eserler için bkz. Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-
Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 507; İbn Hişâm, Muğni’l-Lebib an Kütübi’l-E‘arib, IV, 318; Mustafa el-
Galâyînî, Câmiu’d-Dürûsi’l-‘Arabiyye, (İnc. Muhamed Esad en-Nadirî), 33. Baskı, Beyrut: el-
Mektebetü’l-Asriyye, 1997, I, 128; Sâmerrâî, I, 88.
93
Hasan, I, 280; Uralgirary, I, 407.
94
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 508.
95
Hasan, I, 80.
96
Sâmerrâî, I, 90.
97
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 507.
98
Radî el-Esterâbâdî, II, 483; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 507; Hasan,
I, 280; Uralgirary, I, 407.
99
İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 123; Hasan, I, 280-281; Uralgirary, I, 407.
100
Hasan, I, 281; Uralgirary, I, 407.
101
Hasan, I, 281; Uralgirary, I, 407.
102
el-Galâyînî, I, 128.
103
İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 123;Uralgirary, I, 408.
104
İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 123; Uralgirary, I, 408.
13
cümlesinde hem başta, hem de “ ” َهؤ َُالءkelimesinin başında olmak üzere iki defa tenbih
edatı kullanılmıştır.
İşaret ismi ile tenbih edatı “( ”أهكذا عرشكİşte bu senin tahtın mı?) veya “ هكذا يا
( ”سعد َورد االبلİşte Sa’d deven geliyor) şeklinde teşbih kafı ( )كile de
ayrılabilmektedir.105
Son olarak “( ”و نحن اقتسمنا المال نصفين بيننا – فقلت لهم هذا لها ها و ذا لياBiz malı
106
aramızda ikiye böldük – Onlara dedim ki, şu onundur bu da benim) örneğinde
olduğu gibi işaret ismi ile tenbih edatı, atıf harfinin araya girmesiyle de ayrılabilir.107
105
İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 123.
106
Radî el- Esterâbâdî, II, 483; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 264; Ya‘kub,
Mevsû‘atü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 58.
107
Radî el-Esterâbâdî, II, 483; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 507.
14
Tablo 1
Sayı
Cins. Müfret Tesniye Cemi
Müzekker
َها أَنَا َذا َها نَ ْح ُن َذان ُوَلء
َها نَ ْح ُن أ َ
Müennes
َها أَنَا ذي َها نَ ْح ُن تَان ُوَلء
َها نَ ْح ُن أ َ
Müzekker
ت ذا
َها أَنْ َ َها أَنْتُ َما َذان أوَلء
َها أَنْتُ ْم َ
Müennes
َها أَنْت ذ ْه َها أنْتُ َما تأن أوَلء
َها أَنْ تُ َّن َ
Müzekker
َها ُه َو َذا َها ُه َما َذان َها ُهم أََُلء
Müennes
َها ه َي تَا َها ُه َما تَان ُوَلء
َها ُه َّن أ َ
108
Ferhat, s. 146.
15
1.3.2. Hitap Harfi ()ك
İşaret isimlerine bitişen bir diğer harf de işaret isimlerinin sonuna işaret ettiği
şeyin orta uzaklıkta olduğunu ifade etmek için eklenen ve “hitab kâfı” olarak
adlandırılan “ ”كharfidir.109 Bu harf işaret isimlerinin sonuna muşârun ileyhin
mesafesini göstermek üzere eklendiğinde eğer o işaret isminde tenbih edatı varsa düşer.
Yani tenbih edatı olan “ ”هile hitap harfi olan “ ”كbir arada bulunmazlar.110
İşaret isimlerine bitişen üçüncü harf ise “”لdır. İşaret isimlerine bitişen bu “”ل
müfret, tesniye veya cemi, müzekker ya da müennes olması fark etmeksizin işaret
109
İbn Akîl, I, 127; ez-Zevbeî, s. 182; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’l-Hurûf fi’l-Lügati’l-‘Arabiyyeti, s. 341.
110
el-Bedi‘, s. 120; Hasan, I, 270.
111
Bu harf işaret isimlerinin dışında, 1- Munfasıl nasb zamirine ()اياك, 2- “ ”أَ ْخب ْرنيmânasına gelen “ َ”أ َرأيْت
ye 3- “ َ”حي َهلَك َ ”لَ ْي, “ ”ن ْع َمve “ْس
َ ve “ َ ” ُر َو ْيدَكgibi bazı isim fiillere, 4- “”أ ْبص ْر, “س َ ”بئgibi bazı fiillere ve 5- “”بلى
ve “ ”كالharflerine (ki bu azdır) bitişir. Bkz. Emil Bedi‘ Ya‘kub, Mevsûa‘tü’l-Hurûf fi’l-Lugati’l-
‘Arabiyye, 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1988, s. 341-343.
112
ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 172; Ebü’l-Bekâ Muvaffakuddîn Yaîş b.Ali b.Yaîş el-
Esedi İbn Yaîş, Şerhu'l-Mufassal, (tah. Ahmed es-Seyyid Ahmed), Kahire: el-Mektebetü’t-Tevfikiyye, ty,
II, 93; İbn-i Hâcib, el-Îzâh fî Şerhi’l-Mufassal, I, 459; Ebû Abdullah Cemaleddin Muhammed b. Abdullah
İbn Mâlik Tâî el-Ceyyânî, Şerhu’l-Kâfiyeti’ş-Şâfiye, (tah. Abdülmün'im Ahmed Heridi), 1.Baskı, Mekke:
Dâru Me’mun li’t-Türâs, I, 316; el-Esterâbâdî, II, 94; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-
Cevâmi‘, I, 264; Ya‘kub, Mevsû‘atü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 58; Hasan, I, 270; Sâmerrâî, I, 92.
113
İbn Yaîş, II, 93.
114
Hasan, I, 271.
16
ismiyle hitab harfi olan “”كin arasına girmektedir. Yani bu harf daima hitap harfinden
önce gelmekte ve hitap harfi olmadan115 kullanılmamaktadır.116
Kûfelilerin “( ” َال ُم الت ْكثيرçokluk lamı)117 diye isimlendirdikleri bu “”لın delâleti
konusunda dilciler iki farklı görüş ortaya koymuşlardır. Daha sonra bahsedeceğimiz
üzere işaret isimlerinin sadece yakın ve uzağı göstermesi ile yakın, orta ve uzak
mesafeyi göstermesi şeklinde bir ihtilaf vardır ve bu doğrudan “”لın işlevi ve delâletiyle
alâkalıdır. Dilcilerden bir kısmına göre “ ”لuzaklığı gösterir ve böylece işaret isminin
sadece kök olanları ve tenbih edatı ( )هbitişenleri yakın mesafe, “ ”كbitişmiş olanları orta
mesafe,118 hem “ ”كhem “ ”لbitişmiş olan işaret isimleri ise uzak için
kullanılmaktadır.119
Diğer görüşü savunan dilcilere göre ise işaret ismine bitişen “ ”لişareti te’kid
etmek içindir. Bu nedenle de bu kanaati taşıyan dilcilere göre işaret ismi yakını ve
uzağı gösteren (işaret eden) olmak üzere iki kısma ayrılır. Onlara göre işaret isimlerine
hitab harfi eklenirse işaret ismi uzak mesafe, eklenmezse yakın mesafe için kullanılır.120
Son olarak bu harf ( )لhiçbir zaman tenbih “”هاsı ile bir arada, aynı işaret
isminde bulunmaz.121 Yani “ ”هذلكveya “ ”هاَلكgibi bir şey söylenmez.122 Çünkü (en
azından cumhura göre) biri yakında bulunana işaret ederken, diğeri uzaktakine işaret
eder ve bu yönleriyle biri diğerinin tam aksidir.123
115
Bu harfin bitişmediği beş yer sayılmaktadır; 1- Sonuna hitap harfi bitişmeyen işaret ismi, 2-Müfret-
müennes işaret isminin 3 sigası (َي, َا, )ذيdışındakiler (ki onlara “ ”كde bitişmez), 3- Memdud (uzatılarak
okunan) “والء َ ُ ”أ, 4- Müzekker ve müennes tesniye işaret isimleri ve 5- Tenbih edatı ile başlayıp hitap harfi
ile biten işaret isimleri. Detaylı bilgi için bkz. Hasan, I, 273.
116
Hasan, I, 271.
117
Ya‘kub, Mevsûa‘tü’l-Hurûf fi’l-Lügati’l-‘Arabiyyeti, s. 380.
118
Hasan, I, 270; Rukneddin el-Hasan b. Muhammed b. Şeref Şah el-Esterâbâdî, II, 95.
119
es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 260-261; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’l-Hurûf fi’l-
Lugati’l-‘Arabiyyeti, s. 379.
120
İbn Akîl, I, 127; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 260-261; Ya‘kub,
Mevsûa‘tü’l-Hurûf fi’l-Lügati’l-Arabiyyeti, s.379-380.
121
Ukberî, el-Lübâb fî İleli’l-Bina ve’l-İ‘râb, I, 487; el-Ceyyânî, Şerhu’l-Kâfiyeti’ş-Şâfiye, I, 317;
Rukneddin el-Hasan b. Muhammed b. Şeref Şah el-Esterâbâdî, II, 95; Sâmerrâî, I, 87.
122
el-Ceyyânî, Şerhu’l-Kâfiyeti’ş-Şâfiye, I, 318; Sâmerrâî, I, 87.
123
İbn Yaîş, IV, 330.
17
1.4. İşaret İsimleri ve Anlamları
Arap dilinde işaret edilen varlığın veya yerin uzaklığına göre işaret ismi
farklılaşır. Kök olarak işaret isimleri sadece cinsiyet ve sayı yönünden birbirinden
farklılık gösterirken124 bu köklere getirilen eklerle (ه, ك, )لmesafe konusunda da bir
ayrışma ortaya çıkar. Bu şekilde başka herhangi bir karîneye ihtiyaç duymadan mesafe
ile ilgili bir anlamı içinde barındıran işaret isimleri Sîbeveyh (ö. 180/796)125, İbn Hişâm
(ö. 761/1360)126, İbn Mâlik (ö. 672/1274) ve Teftâzânî (ö.792/1390) başta olmak üzere
dil âlimlerin bir kısmına göre yalnızca yakın ve uzak olmak üzere iki kısma ayrılırken,
cumhura göre ise yakın, orta ve uzak mesafeyi göstermek üzere üç kısma
ayrılmaktadır.127 Bu konu eserlerin bir kısmında mekân temel alınarak tasnif edilirken
diğer bir kısmında da sayı temel alınarak tasnif edilmiş128 ve konu bu şekilde izah
edilmiştir.129
124
el-İmam Ebî İshak İbrahim b. Musa eş-Şâtibî, el-Makasıdü’ş-Şâfiye fî Şerhi’l-Hulâsatü’l-Kâfiye, (tah.
Abdurrahman b. Süleyman el-Useymin), 1. Baskı, Mekke-i Mükerreme: Ma’hedü’l-Buhûs el-‘İlmiyye ve
İhyâu’t-Turâs el-İslâmiyye, 2007, I, 394.
125
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 507; Sâmerrâî, I, 84.
126
İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 123.
127
Zemahşerî, el-Mufassal fî Sinâ‘at’il-İ‘râb, s. 181; Ebü’l-Hasen Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali
İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, (Dipnot; Fevvaz es-Sa’r), Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, I, 149;
Ebû Abdillâh Cemâlüddîn Muhammed b. Abdillah b. Mâlik et-Tâî el-Endelûsî el-Ceyyânî, Şerhu’t-Teshil
Teshîlü’l-Fevâid ve Tekmîlü’l-Makasıd, 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 2001, I, 233; Ebû
Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 506; Sâmerrâî, I, 84; ez-Zevbeî, s. 181;
Sa’duddin Mesud b. Ömer et-Teftâzânî, el-Mutavvel Şerhu Telhîsî Miftâhi’l-‘Ulûm, 1. Baskı, Beyrut:
Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 2001, s. 222; Ebi’l-Abbas b. Muhammed b. Muahmmed İbn-i Ya‘kub el-
Mağribî, Mevâhibü’l-Fettah fî Şerhi Telhîsü’l –Miftâh, 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 2003,
I, 209; Emil Bedi‘ Ya’kub, Mevsû‘atü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-İlm li’l-
Melâyîn, 1988, s. 54; Rabiha Çelebi, el-İ‘râbü’s-Sahîh, İzmir: Anadolu Yayınları, 1998, s.147.
128
Bak. Abdullah Cemaluddin b. Hişâm el-Ensârî, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, Beyrut: el-
Mektebetü’l-Asriyye, 2011, s. 121.
129
Hasan, I, 268.
130
Hasan, I, 268.
18
çoğunluğunun bu inceliğin farkında bile olmayabileceklerine131 dikkat çektiklerini ifade
etmeliyiz.
Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki işaret isimleri için aynı anlama gelen birden
fazla lafız zikredilmiştir. Bu lafızların tamamı Araplardan rivayet edilmekle beraber bir
kısmı diğerlerinden daha meşhur olmuş, daha çok kullanılmış ve yaygınlık
kazanmıştır.132
Asıl (kök)133 olarak kullanılan134 işaret isimleri “ذا, ذي, ذه, َا, َي, ”َه135
kelimeleridir.136 Bu kelimelerin yalnızca ilki ()ذا137 müzekker için kullanılırken geriye
kalan beş kelime (ذي, ذه, َا,َي, )َهise müennes için kullanılmaktadır.138 Aşağıda yer alan
üç beyitte müfret olan “ ”ذاişaret ismi yer almıştır:
131
Rahmi Yaran, Arapça’da İ‘râb, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2000, s. 33.
132
el-Endelûsî, Şerhu’t-Teshîl Teshîlü’l-Fevâid ve Tekmîli’l-Makasıd, I, 233.
133
Sami dillerdeki işaret isimlerinin tamamının ortak/aynı kökten türediği ile ilgili bir yaklaşımda
bulunmaktadır. Detaylı bilgi için bkz. Carl Brockelmann, Fıkhu’l-Lugâti’s-Sâmiyye, (Arapçaya ter.
Ramazan Abduttevvab), Riyad: Câmiatü’r-Riyad, 1977, s. 89-90; Remzi Münîr Ba‘lbekî, Fıkhü’l-
‘Arabiyyeti’l-Mukâren, Beyrut: Dâru’l-‘İlm li’l-Melâyîn, 1999, s. 247-250.
134
Çörtü, s. 37; Gündüzalp vd. , s. 115; İnci Koçak, Arapça Dilbilgisi Sözdizimi, Ankara: Ankara Ün. Dil
ve Tarih Coğrafya Fak. Yayınları, 1992, s. 20; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 289; Yaşar, s. 361.
135
Bazı kaynaklarda müfret müzzeker ve müennes işaret isimlerinin sayısı 13 olarak verilmiştir.
Bunlardan üç tanesi “ َذا, َذاء, ” َذانهmüzekker, geri kalan on tanesi (ذي, ذ ْه, َ ْه, ذهي, َهي, ذه, َه, َي, ََا,) َذات
müennes için kullanılmaktadır. Bkz. el-Bedi‘, s. 120.
136
ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 171; İbn Yaîş, II, 88; Ebû Hayyan el-Endulûsî, İrtişafü’d-
Darb min Lisâni’l-‘Arab, (tah. ve tlk. Mustafa Ahmed en-Nemmas) Kahire: el-Mektebetü’l-Ezheriyyeti
li’t-Türâs, 1997, I, 505; İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 121; Radî el-Esterâbâdî, II,
471; Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr Muhammed el-Hudayrî es-Süyûti, Hem‘ü’l-
Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, (tah. Abdülâl Sâlim Mekrem ve Abdüsselam Muhammed Harun),
Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1992, I, 257.
137
Bu kelime işaret isminin dışında altı isimden biri veya ism-i mevsul olarak da kullanılmaktadır.
Detaylı bilgi için bkz. Ya‘kub, Mevsû‘atü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 372.
138
Ebü’l-Kasım Muhammed b. Amr b. Ahmed Zemahşerî, el-Mufassal fî Sinâ‘at’il-İ‘râb, (tah. Ali
Mulham), 1. Baskı, Beyrut: Mektebetü Hilal, 1993, s. 180; ; İbn Mâlik et-Tâî, Şerhu’t-Teshîl Teshîlü’l-
Fevâid ve Tekmîlü’l-Makasıd, I, 233; Rukneddin el-Hasan b. Muhammed b. Şeref Şah el-Esterâbâdî, II,
91,94; İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 121; Ebû Muhammed Bahâüddîn Abdullah b.
19
َ ت لَ َها فَ َع َر ْفتُ َها – لستة أَ ْع َو ٍام و َذا ال َعا ُم
“سبع ٍ ََ َوه ْمتُ أبَا
“Sevgilimin yurdunun bütün izleri silinip gitmiş! Altı yıl geçtikten sonra ancak
bir takım alâmetlerin ayrımına varıp tanıyabildim. Bu yedinci yıl. O alâmetler ne mi?
Güçlükle seçebildiğim göz sürmesi gibi incecik kül ve çadırın etrafına su girmesini
önlemek için kazılmış küçük hendek. O da ikiye ayrılmış, yere çökmüş havuz gibi.”139
“Ben insanlar arasında şundan bundan haber (bilgi) soran biri değilim”141
Akîl el-Hemedanî el-Mısrî, Şerhu İbn Akîl alâ Elfiyyeti İbn Malik, Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, 2010,
I, 124; eş-Şâtibî, I, 394; Sevinç, s.508; ez-Zevbeî, s. 182.
139
Harun Öğmüş, Kur’ân Yorumunda Şiirin Yeri (II. – VIII. Asır Çerçevesinde), İstanbul: İsam Yayınları,
2010, s. 235.
140
Hasan, I, 278.
141
Hasan, I, 278.
142
ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 171; İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, I, 149-150; İbn
Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 121; eş-Şâtibî, I, 396; Radî el-Esterâbâdî, II, 471; es-
Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 257; Sâmerrâî, I, 85.
143
İbn Manzûr, XV, 453.
144
Bu şeddelerin işaret isminin kökünde yer alan bazı harflerin düşmesinden bedel olarak kullanıldığı
ifade edilmiştir. Detaylı bilgi için bkz. Ebü’l-Feth Osman b. Cinnî el-Mevsılî, İ‘lelü’t-Tesniye, (tah. Sabih
et-Temîmî), Kahire: Mektebetü’s-Sekafeti’d-Dîniyye, 1992, s. 84-85.
145
el-Kasas, 28/28.
20
mecrurken de şeddelebileceğini söylerken,146 Basra ekolü “”فَ َذانِّ َك147 âyetini de delil
getirerek yalnızca merfû iken şeddelenebilceğini ifade etmektedir.148
İşaret isminin tesniyesi ile ilgili diğer bir meselede kişinin sıfatını (vasfını)
isminden “ ”مررتُ بهذين الغالم و الرجلve “ ”جائتني هاَان المرأة و الجاريةşeklinde ayırıp
kullanmanın doğru ve uygun olmadığı, doğrusunun ise “ ”مررت بهذين غالمينve “ جائتني
”هاَان المراَانşeklinde olduğudur.149
َ ُ”أ150 ,
Asıl işaret isimlerinin müzekker ve müennes cemisi ise aynı olup “والء
َ ُ”أ152 veya Benu Temim lügatinde ifade edildiği
sondaki hemzenin tenvini151 ile “وال ٍء
üzere “”أُولي153 biçimindedir. Bu işaret ismi tespit edebildiğimiz kadarıyla sadece bir
َ ُ( ”قَا َل ُه ْم أMusa şöyle dedi: “Onlar, işte
َ والء َعلَى أَثَري َوعَج ْلتُ إلَيْكَ َر ِّب لت َْر
âyeti kerîmede “ضى
onlar hemen arkamdalar. Rabbim! Sen hoşnut olasın diye, acele ederek sana geldim) 154
şeklinde yer almıştır.
146
İbn Kesir kıraatinde bu “ ”نşeddeli olarak okunur. Bkz. Şerecî, s. 80.
147
el-Kasas, 28/32.
148
Şerecî, s. 80.
149
Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 602.
150
İbn Yaîş, II, 90; İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, I, 149; el-Ceyyânî, Şerhu'l-Kâfiyeti'ş-Şâfiye, I,
315; Radî el- Esterâbâdî, II, 471; İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 121; eş-Şâtibî, I, 402;
es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 257; Hasan, I, 276; Sâmerrâî, I, 85; Zafer, s. 81.
151
Bu tenvin mecaz tenvini olarak adlandırılır. Bkz el-Endelûsî, Şerhu’t-Teshîl Teshîlü’l-Fevâid ve
Tekmîli’l-Makasıd, I, 234.
152
el-Endelûsî, Şerhu’t-Teshîl Teshîlü’l-Fevâid ve Tekmîli’l-Makasıd, I, 234.
153
İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 123; İbn Akîl, I, 126-127; eş-Şâtibî, I, 402; es-
Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 260.
154
Tâhâ, 20/84.
155
ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 171-172; el-Ceyyânî, Şerhu’l-Kâfiyeti’ş-Şâfiye, I, 315;
İbn Hişâm, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sadâ, s. 123; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-
Cevâmi‘, I, 257.
156
ez-Zevbeî, s. 182.
21
halini almış olan tasnife de uygun olarak başına tenbih “”هَاsı gelmiş olan işaret
isimlerini “yakın için kullanılan işaret isimleri” başlığı altında inceleyeceğiz.
Yakın için kullanılan müfret157 müzekker işaret ismi “ ” َذاve tenbih “”هاsının
biraya gelmesiyle oluşan “”هَذاdır.158 “ ”هَذاişaret ismi yakındaki âkil veya gayri âkil bir
varlığa işaret eder159 ve “bu” anlamına gelir.160
“(Develerimin bakımını üstlenen iki kişiden biri olan) bu adam, onlar için çay
hazırlıyor; diğeri de onların arasından ot topluyor ”161
“(O genç kız) dedi ki: Keşke şu/bu güvercinlerde bizim olsaydı,
güvercinlerimize (ekleseydik). Onların yarısı bile yeterli olurdu.”162
Mezkûr beyitlerde “ ” َه َذاişaret ismi ile yakında bulunan “”الح َما ُم
َ (güvercinler) ve
“(”الرجلadam) kelimelerine işaret edilmiştir.
157
Burada ki müfretliğin (tekilliğin) hakiki veya hükmi olması işaret ismini etkilemez. Her ikisi için de
kullanılır. Bkz. Hasan, I, 269.
158
Sîbeveyhi, II, 5; Ebû Muhriz Halef b. Hayyan Halef el-Ahmer; Mukaddime fi'n-nahv, (tah. İzzeddin
Tenuhî), Dımeşk: Vizâretü's-Sekâfe ve'l-İrşad, 1961, s. 65; el-Esterâbâdi, II, 91; İbn Usfûr, Şerhu Cümel
li’z-Zeccâcî, I, 149; İbn Hişâm, s. 189; Ebû Bekir ez-Zebîdî el-İşbîlî en-Nahvî, Kitâbu’l-Vâzıh, (tah.
Abdulkerim Halife), yy. , ty. s. 120; Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 600; Hasan, I,
276; Sâmerrâî, I, 85.
159
Hasan, I, 269.
160
Ahmet Ateş, Tahsin Yazıcı ve Nihad M. Çetin, Arapça Dilbilgisi, İstanbul: İstanbul Ün. Edebiyat
Yayınları, 1964, s. 279; Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290;
Koçak, Arpça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 20.
161
Öğmüş, s. 98.
162
Öğmüş, s. 97; M. Ali Şimşek, s. 210.
163
Sâd, 38/23.
164
İbrâhîm, 14/35.
22
Müfret olan “ ” َه َذاişaret ismi yukarıdaki örneklerde olduğu gibi hakiki anlamda
müfret bir kelimeye işaret edebileceği gibi “( ”هذا الفريق غالبBu takım galiptir), “ هذا الجمع
( ”مسارع للخيراتBu grup hayır için çalışmaktadır) veya “ و سؤال هذا-لقد سئمتُ من الحياة طولها
كيف لبيد:( ”الناسHayatın uzunluğundan ve bu insanların Lebid nasıl sorusundan bıktım,
usandım)165 cümlelerinde olduğu gibi hükmi olarak topluluk veya gruba da işaret
edebilir.166
Yakını işaret etmede kullanılan işaret isminin müzekker tesniyesi, “” َه َذاnın
sonuna eklenen kesralı bir “ ”نile yapılan “” َه َذانdir.167 Bu kelime yakındaki iki varlığa
işaret eder ve “bu ikisi” anlamına gelir.168 “ص ُموا في َربِّه ْم
َ َاخت ْ ( ” َه َذان َخBu iki grup,
ْ ص َمان
Rableri hakkında çekişen iki hasımdır)169 ve “ ْساح َران يُريدَان أَنْ يُ ْخر َجا ُك ْم من
َ َقَالُوا إنْ َه َذان ل
( ”أَ ْرض ُك ْم بس ْحره َما َويَ ْذ َهبَا بطَريقَت ُك ُم ا ْل ُم ْثلَىŞöyle dediler: Bu ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi
yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu ortadan kaldırmak isteyen iki
sihirbazdırlar sadece)170 âyetlerinde “ ” َه َذانişaret ismi171 kullanılmıştır.172 Bu işaret
ismi aynı zamanda bir şairin, el-Müberrid (v. 285/898) ile Sa‘leb’i (v. 291/903) övdüğü
aşağıdaki şiirinde mecrur haliyle yer almıştır.
165
Burada “ ”هذاişaret isminin kullanılmasını şâz (hatalı, genel kullanıma aykırı) olarak değerlendirenler
de olmuştur. Bkz. Ya‘kub, Mevsû‘atü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 372.
166
Hasan, I, 268.
167
Sîbeveyhi, II, 5; Ahmer, s. 65; İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, I, 149; Ebû Bekir ez-Zebîdî el-
İşbîlî en-Nahvî, s. 120; Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 600.
168
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290.
169
el-Hac, 22/19.
170
Tâhâ, 20/63.
171
Bu âyetteki “ ” َه َذانişaret isminden önce geçen “ ْ ”إنİbn Kesir ve Hafs tarafından tahfif yani cezmle
okunurken, Ebû Amr tarafından “ ”إنşeklinde şedde ile okunmuştur. Bkz. İbn Yaîş, II, 86.
172
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Kur’ân-ı Kerîm’de sadece bu iki yerde “ ” َه َذانişaret ismi kullanılmıştır.
23
“Ey ilim öğrencisi asla cahillik etme. Müberrid ya da Sa’lebe sığın. İnsanların
bütün bilgisini bu iki âlimde bulursun. Uyuz develer gibi olma. Mahlûkatın bütün
bilgileri –Doğu’da da Batı’da da- bu iki âlimdedir.” 173
Yakın için yaygın bir şekilde kullanılan müfret müennes işaret ismi ise
174
“”هَذهdir. Bu kelime müfret ve müennes “ ”ذهile tenbih edatı olan “”هاdan
müteşekkildir ve Türkçe’de temel olarak “bu” anlamına gelir.175 “َ”و َال ََ ْق َربَا هَذه الش َج َرة َ
(Bu ağaca yaklaşmayın) 176, “( ”هَذه نَاقَةİşte bu dişi devedir)177 ,“ َربنَا أَ ْخر ْجنَا منْ هَذه ا ْلقَ ْريَة
( ”الظالم أَ ْهلُ َهاRabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar)178 ve “ ْضا َعتُنَا ُردت
َ هَـذه ب
( ”إلَ ْينَاİşte sermayemiz de bize geri verilmiştir)179 âyetlerinde yakın müennes için
zikredilen “ ”هَذهişaret ismi kullanılmıştır.180 “ ”ذهişaret isminin dışında “”َاnın da başına
tenbih edatı getirilerek181
173
Abdurrahman Fehmi Efendi, s. 69.
174
Sîbeveyhi, II, 5; Ebû Bekir ez-Zebîdî el-İşbîlî en-Nahvî, s. 120; Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-
Semânînî en-Nahvî, II, 600.
175
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arpça Dilbilgisi-
Sözdizimi, s. 20.
176
el-Bakara, 2/35.
177
eş-Şuarâ, 26/155.
178
en-Nisâ, 4/75.
179
Yûsuf, 12/65. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. M. Edip Çağmar, Alıştırmalarla Belâgat,
1. Baskı, İstanbul: Ravza Yayınları, 2013, s. 61.
180
Bu işaret isminin Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiği diğer yerler içn bkz. 2/58, 4/75, 4/78, 6/63, 6/138, 6/139,
7/19, 7/20, 7/73, 7/131, 7/156, 7/161, 9/124, 10/22, 11/60, 11/64, 11/99, 11/120, 12/65, 12/108, 16/30,
17/72, 18/19, 18/35, 21/52, 21/92, 23/52, 26/155, 27/91, 28/42, 29/31, 29/34, 29/64, 36/63, 39/10, 40/39,
43/51, 48/20, 52/14, 55/43, 73/19 ve 76/29. Örnek olarak verdiğimiz üç âyet-i kerîmeyle beraber Kurân-ı
Kerîm’de toplam 43 yerde geçmektedir.
181
Sâmerrâî, I, 85.
182
Arabistan’da Bahreyn tarafında düzgün mızraklarıyla meşhur bir yer. Bkz. Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-
Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi ve Hâşiyeti’s Seyyid, İstanbul: Asitane Yayınları, ty. , s. 429.
183
Burada yer alan kelimenin sonunun “ ”هveya “ ”ةolduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Sonunun “”ه
olması halinde kelimenin anlamı “duruluk, açıklık, manzara güzelliği” iken, “ ”ةolması halinde “yaban
sığırı, manda” anlamlarına gelmektedir. Detaylı bilgi için bkz. Müberred, el-Müktedab, II, 288.
24
(Bizim bu yaşamımızın parlaklığı yoktur –Zaten bu evimizde ev değil)184
beyitlerindeki gibi veya “”هذي, “ ”هاَيşeklinde185 kullanımları da mevcuttur.
Yakını gösteren işaret isimlerinin cemisi ise müzekker ve müennes için aynı
olan 191
َ
ve “”أوالء işaret isminin başına tenbih edatı “ ”هاnın gelmesiyle meydana gelen
“” َهؤ َُالء kelimesidir.192 Bu kelime Türkçe’deki “bunlar” kelimesine karşılık
gelmektedir.193 Mesela âyet-i kerîme de “ أَلَ ْم َ ََر إلَى الذينَ أُوَُوا نَصيبا منَ ا ْلكتَاب يُؤْ منُونَ با ْلج ْبت
َ ( ” َوالطا ُغوت َويَقُولُونَ للذينَ َكفَ ُروا َهؤ َُالء أَ ْهدَى منَ الذينَ آ َمنُواKendilerine Kitap’tan bir nasip
سبيال
verilmiş olanları görüyor musun? Onlar “cibt”e ve “tağut”a inanıyorlar. İnkâr edenler
184
Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, II, 232; Muhammed b. Ahmed b. el-Ezherî el-Herevî, Tehzibü’l-Luğa,
(tah. Muhammed Avz Mu‘rab), 1. Baskı, Beyrut: Dâru İhyâu’t-Türâs el-‘Arabî, 2001, V, 251; eş-Şâtibî, I,
396; Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 428-429.
185
Sâmerrâî, I, 85; Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 600.
186
Sîbeveyhi, II, 5; Ahmer, s. 65; Ebû Bekir ez-Zebîdî el-İşbîlî en-Nahvî, s. 120; Ebü’l-Kasım Ömer b.
Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 600.
187
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arpça Dilbilgisi-
Sözdizimi, s. 20.
188
el-Kasas, 28/27.
189
Muhammed Tayyip İbrahim, İ‘râbu’l-Kur’ân-i’l-Kerîm el-Müyesser, 5. Baskı, Beyrut: Dâru’n-Nefas,
2012, s. 388.
190
Şemsuddin Muhammed b. Ahmed b. Abdulhadi el-Hanbelî, es-Sârim el-Münki fi’r-Raddi ale’s-Sübkî,
(tah. Akîl b. Muhammed b. Zeyd el-Mukturi el-Yemanî), 1. Baskı, Beyrut: Müessesetü’r-Reyan, 2003, s.
190.
191
Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 600; İbn Hâcib, el-Îzâh fî Şerhi’l-Mufassal, I,
458.
192
Sîbeveyhi, II, 5; İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, I, 149; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb
min Lisâni’l-‘Arab, I, 506; Ebû Bekir ez-Zebîdî el-İşbîlî en-Nahvî, s. 120; Sâmerrâî, I, 85.
193
Ahmet Ateş vd, Arapça Dilbilgisi, s. 279; Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça
Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arpça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 20.
25
için de, “Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar)194 şeklinde yer
almıştır.195
Diğer başlığa geçmeden şunu da belirtmeliyiz ki, daha önce de geçtiği üzere
Türkçe’de işaret sıfatları ikil ve çoğul kullanımlara sahip olmadıkları için196, bu işaret
isimleri Türkçe’ye tercüme edilirken, müfret (tekil) olarak çevrilmektedir. Örneğin
“ ”هوالء الناسcümlesinin Türkçe’ye doğrudan (motamot) çevirisi “bunlar insanlar”
şeklinde olurken, Türkçe’de böyle bir kullanım söz konusu olmadığı için bu cümle “bu
insanlar” şeklinde tercüme edilmektedir. “ ”أولئك الرجالcümlesi de aynı şekilde kelime
kelime çevrilecek olsa “şunlar adamlar” gibi bir anlam ortaya çıkarken, bu ifadeyi
Türkçe kullanıma uygun olarak “şu adamlar” olarak çevirmek gerekmektedir.
194
en-Nisâ, 4/51.
195
Kur’ân-ı Kerîm’de bunun dışında 2/87, 3/66, 4/41, 4/78, 4/109, 4/143, 5/53, 6/53, 6/89, 7/38, 7/49,
7/139, 8/49, 10/18, 11/18, 11/78, 15/66, 15/68, 15/71, 16/86, 16/89, 17/20, 17/102, 18/15, 21/44, 21/65,
21/99, 25/17, 26/54, 28/63, 29/47, 38/15, 39/51, 43/29, 43/88, 44/22, 44/34, 47/38, 76/27, 83/32 olmak
üzere 41 yerde daha kullanılmıştır.
196
Yelten, s. 236.
197
Ahmer, s. 65; ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 172; İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, I,
150; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişafü’d-Darb min Lisani’l-‘Arab, I, 505.
198
Ahmet Ateş vd, Arapça Dilbilgisi, s. 280; Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça
Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arpça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 21.
199
Ebü’l-Hasen el-Mücaşiî el-Belhî el Basarî Ahfeş el-Evsat, Me‘ânî’l-Kur’ân li’l-Ahfeş, (tah. Mahmud
Kıraa’), 1. Baskı, Kahire: Mektebetü Hanci, I, 120.
200
Buhari, Babü İttibau’l-Ensâr, 3788.
26
“Nahvin tamamı kayboldu İsa b. Ömer’in ortaya koyduğu hariç. Şu İkmal’dir.
Bu da Cami. Bu ikisi insanların güneş ve ayıdır” 201 şeklinde yer vermiştir.
“Ey (hükümdar) Amr’ın yanında aleyhimizde allı pullu sözlerle atıp tutan
kimse, (şu) yalanın kalıcı olacak mı sanıyorsun?” 202
ُ ”أَيها الناط
“ق ال ُمبَلِّ ُغ عَنا – ع ْن َد َع ْم ٍرو َو َه ْل ل َذا َك ا ْنت َها ُء
201
Abdurrahman Fehmi Efendi, s. 62.
202
Muhammed b. Muhammed Hasan Şürrâb, Şerhu’ş-Şevâhid eş-Şi‘riyye fî Ümmâti’l-Kütüb en-
Nahviyye, 1. Baskı, Beyrut: Müessetü’r-Risâle, 2007, I, 81; Nurettin Ceviz, Kenan Demirayak ve Nevzat
H. Yanık, Yedi Askı, 3. Basım, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2013, s. 176.
203
Hüseyin b. Ahmed b. Hüseyin ez-Zevzenî, Şerhu Mullakatı’s-Seb’a, 1. Baskı, yy., Dâru İhyâi’t-
Türâsi’l-‘Arabî, 2002, s. 279; Ceviz vd. , s. 179.
204
İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, I, 150; Radî el-Esterâbâdî, II, 471.
205
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arapça Dilbilgisi-
Sözdizimi, s. 21;.
206
el-Kasas, 28/32.
207
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290.
208
İbn Usfûr, Şerhu Cümeli’z-Zeccâci, I, 150;
27
terbiyelidir)209 ve “( ”َيك الرؤوس مرصع التيجانŞu başlar taçlarla süslenmiştir)210
cümlelerinde bu işaret ismi kullanılmıştır.
“ َ ”َيكişaret isminin tesniyesi ise aynı müzekkerde olduğu gibi araya kesralı bir
“ ”نgetirilerek yapılır. Ancak şu farkla ki “ ”تden sonra ki “ ”يharfi “ ”اe dönüşür ve
“ َ”ََانك211 şeklinde tesniyesi yapılır. Bu işaret isminin de anlamı “şu ikisi”dir.212 Mesela
“( ”َانك الطبيبتان رحيمتانŞu iki bayan doktor merhametlidir)213 ve “”كيف َانك المرأَان يا رجل
(Şu iki kadın nasıl ey adam)214 cümlelerinde bu işaret ismi yer almıştır.
Bu siganın çoğulu da hem müzekker hem de müennes için aynı olan “ َ”أُولَئك
َ ُ”أ215 lafzıdır. Bu “”أوالء
veya “وال َك َ veya “ ”أُوليkelimesine hitab “”كinin eklenmesiyle
oluşmuştur ve Türkçe’deki karşılığı da “şunlar”dır.216 Aşağıda yer alan ve Müsafih b.
َ ُ )أkullanılmıştır;
Huzeyfe el-Abs’den rivayet edilen beyitlerde de bu işaret ismi (وال َك
“ش ٍّر كلَ ْيه َما – َجميعا و َم ْع ُروف أَلَم و ُم ْن َكر َ ُ”أ
َ وال َك بَنُو َخ ْي ٍر و
“Şunlar, hayrın ve şerrin her ikisinin çocukları olduğu gibi başa gelen iyiliğin
ve kötülüğün de çocuklarıdır.”217
209
Bâbetî, s. 100.
210
Ahmed b. İbrahim b. Muhammed b. Hamd b. Abdullah b. İsa, Tavzîhu’l-Makasıd ve Tashîhu’l-
Kavâ‘id fî Şerhi Kâsideti’l-İmam İbn Kayyım, (tah. Züheyr eş-Şavîş), 2. Baskı, Beyrut: el-Mektebetü’l-
İslâmî, 1986, II, 535.
211
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 506; İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-
Zeccâcî, I, 150.
212
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33
213
Hasan, I, 271.
214
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 506.
215
Ahmer, s. 65; İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâcî, I, 150; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb
min Lisâni’l-‘Arab, I, 506; eş-Şâtibî, I, 407.
216
Ahmet Ateş vd, Arapça Dilbilgisi, s. 280; Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33; Kılıç, Arapça
Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arapça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 21.
217
Yahya b. Ali b. Muhammed eş-Şeybânî et-Tebrîzî, Şerhu Dîvânu’l-Hamse, Beyrut: Dâru’l-Kalem, ty.,
s. 411; eş-Şâtibî, I, 408.
218
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 131.
28
ْ َ( ”فَأُولَئ َك أİşte şunlar cehennemliktir)
219
“اب النار
ُ ص َح âyetinde ve başka
âyetlerde220 ise “ ”أُولَئ َكşeklinde çoğul işaret ismi kullanılmıştır ki, görebildiğimiz
kadarıyla kullanımda da bu daha yaygındır.
Dilcilerin bir kısmı bu kelimenin sadece âkil varlıklar için mi, yoksa hem âkil
hem de gayri âkil bütün varlıklar için mi olup olmadığı meselesini tartışmışlardır. Bu
konuda çoğunluğun da savunduğu görüş orta mesafeyi gösteren işaret isminin
çoğulunun ( )أولَئ َكhem âkil hem de gayri âkiller için kullanıldığıdır. Bunu delillendirmek
için de genellikle örnek verilen âyet ve beyit şunlardır;
“Aslını esasını bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü göz, kulak ve kalp, hâsılı
bütün bu uzuvlar yaptıklarından sorumludur.” 221
Bu âyet-i kerîme de kendinden önce geçen göz, kulak ve kalp gibi uzuvlar için
çoğul işaret isminin kullanılması bu işaret isminin gayri âkil cemiler için de
kullanılabileceği222 yönünde bir delil olmuştur. Bunun haricinde aşağıda yer alan beyit
de ikinci bir delildir.
219
el-Bakara, 2/275.
220
Kur’ân-ı Kerîm’de “ َ ”أولَئكişaret isminin kullanıldığı diğer âyetler şunlardır; 2/5, 2/16, 2/27, 2/39, 2/81,
2/82, 2/86, 2/114, 2/121, 2/157, 2/159, 2/160, 2/161, 2/174, 2/175, 2/177, 2/202, 2/217, 2/218, 2/221,
2/229, 2/257, 2/275, 3/10, 3/22, 3/77, 3/82, 3/87, 3/90, 3/91, 3/94, 3/104, 3/114, 3/136, 3/199, 4/17, 4/18,
4/52, 4/63, 4/69, 4/91, 4/97, 4/99, 4/124, 4/146, 4/151, 4/152, 4/162, 5/10, 5/41, 5/43, 5/44, 5/45, 5/47,
5/60, 5/86, 6/70, 6/82, 6/89, 6/90, 7/8, 7/9, 7/36, 7/37, 7/42, 7/157, 7/178, 7/179, 8/4, 8/37, 8/72, 8/74,
8/75, 9/10, 9/17, 9/18, 9/20, 9/23, 9/69, 9/71, 9/88, 10/8, 10/26, 10/27, 11/11, 11/16, 11/17, 11/18, 11/20,
11/21, 11/23, 12/5, 12/18, 12/22, 12/25, 14/3, 16/105, 16/108, 17/57, 17/71, 18/31, 18/105, 19/58, 19/60,
20/75, 21/101, 22/51, 22/57, 23/7, 23/10, 23/61, 23/102, 23/103, 24/4, 24/13, 24/26, 24/47, 24/50, 24/51,
24/52, 25/34, 25/70, 25/75, 27/5, 28/54, 29/23, 29/52, 30/16, 30/38, 30/39, 31/5, 31/6, 33/19, 34/4, 34/5,
34/37, 34/38, 35/10, 37/41, 38/13, 39/18, 39/22, 39/33, 39/63, 40/40, 41/44, 42/41, 42/42, 45/9, 46/14,
46/16, 46/18, 46/32, 47/16, 47/23, 49/3, 49/7, 49/11, 49/15, 54/43, 56/11, 57/19, 58/17, 58/19, 58/20,
58/22, 59/8, 59/9, 59/19, 60/9, 64/10, 64/16, 70/31, 70/35, 72/14, 80/42, 83/4, 90/18, 98/6 ve 98/7.
Kur’ân-ı Kerîm’de tespit edebildiğimiz kadarıyla 183 yerde kullanılmıştır.
221
el-İsrâ, 17/36. Bkz. eş-Şâtibî, I, 404; Ebü’l Kasım, s. 235; Sâmerrâî, I, 85.
222
Bâbetî, s. 100.
223
ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 171; İbn Yaîş, II, 91; İbn Akîl, I, 126; Bedruddin Mahmud
b. Ahmed b. Musa el-Aynî, el-Makasıd en-Nahviyye fî Şerhi Şevâhidi Şurûhi’l-Elfiyye, (tah. Muhammed
29
Çünkü beyitte ki “ َ ”أولَئكişaret ismi gayri âkil cemi olan “( ”االَيامgünler)
kelimesine işaret etmektedir.224
Her ne kadar bu işaret isminin hem âkil hem de gayri âkil cemiler için
kullanılması mümkün olsa da genelde bu işaret ismi âkil cemiler için kullanılırken,
gayri âkil cemiler içinde “ ”َلكişaret ismi kullanılmıştır.225
Orta mesafe için kullanılan işaret isimlerinin sonuna eklenen hitap kafı ()ك
daha önce de geçtiği üzere muhataba göre değişmektedir. Bir kitap bir erkeğe
gösterilirken “” َذا َك الكتاب, bir kadına gösterilirken “” َذاك الكتاب, iki kişiye gösterilirken
“ ” َذا ُك َما الكتابve eğer ikiden fazla kimseye gösteriliyorsa “ ” َذا ُك ْم الكتابşeklinde
ُ ( ” َوأُولَئ ُك ْم َج َع ْلنَا لَ ُك ْم َعلَ ْيه ْمİşte onlar üzerine sizin için apaçık
kullanılmaktadır.226 “س ْلطَانا ُمبينا
yetki verdik),227 “( ”أَ ُكفا ُر ُك ْم َخ ْير منْ أُولَئ ُك ْمŞimdi sizin kâfirleriniz, onlardan daha mı
iyidirler)228 âyetlerinde ve Tarif b. Temim’e ait beyitte ش ٍّك س َالحي في َ – فَتَ َعرفُوني أَنني أنَا َذا ُك ْم
”الح َوادث ُم ْعل ُم
َ (Biliniz ki ben işte bu gördüğünüz kimseyim. Bütün savaşlarda silahımı
kuşanır ve adını ilan ederim)229 işaret ismi bu çekime uygun olarak yani çekimli haliyle
yer almıştır. Aşağıdaki tabloda da bu “”كin şahıslara göre çekimi verilmiştir.
Basil Uyun es-Sud), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 2005, I, 233; eş-Şâtibî, I, 404; Sâmerrâî,
I, 85; Yakut, s. 201.
224
Bâbetî, s. 100.
225
eş-Şâtibî, I, 404; el-Galâyânî, I, 127.
226
el-Galâyânî, I, 129; Gündüzalp vd. , s. 115.
227
en-Nisâ, 4/91.
228
el-Kamer, 54/43.
229
Öğmüş, s. 98.
30
Tablo 2
SAYI
CİNSİYET Müfret Tesniye Cemi
Müzekker230 اك
َ َذ َذا ُك َما َذا ُك ْم
Müzekker232 ك
َ أُولئ أُولئ ُك َما أولَئ ُك ْم
230
Rukneddin el-Hasan b. Muhammed b. Şeref Şah el-Esterâbâdî, II, 95; Ebû Hayyan el-Endelûsî,
İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 508; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 264;
Mehmed Zihni, el-Müktedab Nahiv, 6. Baskı, İstanbul: Marifet Yayınları, 2014, s. 16; Bâbetî, s. 101;
Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 59.
231
es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 264; Bâbetî, s. 101; Ya‘kub, Mevsû‘atü’n-
Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 59.
232
Mehmed Zihni, el-Muktedab Nahiv, s.16; Ya‘kub, Mevsû‘atü’n -Nahv ve’s-Sarf ve’l- İ‘râb, s. 59.
233
Ya‘kub, Mevsû‘atü’n -Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 59.
31
1.4.4. Uzak İçin Kullanılan İşaret İsimleri
Uzağı işaret etmede kullanılan müfret müzekker işaret ismi, “” َذا, uzaklık
bildiren “”ل234 ve hitab “”كinin bir araya getirilmesiyle oluşan ve “o”235 anlamına gelen
ُ ( ” َذل َك ا ْلكتO kitap onda asla şüphe yoktur) , “ ََذل َك بأَن هللا
“ َ ” َذلكkelimesidir.236 “َاب َال َر ْي َب فيه 237
( ”منْ عبَادهİşte bu, Allah'ın hidâyetidir, kullarından dilediğini ona iletir)241 âyetlerinde
ise yine “ َ ” َذلكişaret ismi yer almıştır.242 Ancak bu işaret isminin en temel özelliği
234
Basralılar bu harfin muşârun ileyhin uzaklığını te’kit için olduğunu söylerken, Kûfeliler ise “” َذاnın
hitap kafına muzaf olmadığını göstermek için olduğunu söylemektedirler. Bkz. Şerecî, s. 159.
235
Ahmet Ateş vd, Arapça Dilbilgisi, s. 280; Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 34; Kılıç, Arapça
Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arapça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 21.
236
Sîbeveyhi, II, 5; ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 172; İbn Usfûr, Şerhu Cümeli’z-Zeccâcî,
I, 150; Radî el-Esterâbâdî, II, 471; Muhammed Süleyman Ya‘kub, en-Nahvu’l-Ta‘limi ve’t-Tatbik el-
Kur’ani’l-Kerîm, İskenderiye: Dâru’l-Furkan el-Câmia, 2002, s. 195; Sâmerrâî, I, 84.
237
el-Bakara, 2/2.
238
el-Bakara, 2/176
239
et-Tevbe, 9/72.
240
el-Mâide, 5/85.
241
el-En‘âm, 6/88.
242
Bu işaret ismi, 2/2, 2/52, 2/54, 2/61, 2/64, 2/68, 2/73, 2/74, 2/85, 2/118, 2/143, 2/167, 2/176, 2/178,
2/187, 2/191, 2/196, 2/219, 2/228, 2/232, 2/233, 2/242, 2/248, 2/266, 2/275, 2/283, 3/13, 3/14, 3/15, 3/24,
3/28, 3/40, 3/44, 3/47, 3/49, 3/58, 3/75, 3/82, 3/89, 3/94, 3/103, 3/112, 3/156, 3/182, 3/186, 4/3, 4/12,
4/13, 4/25, 4/30, 4/48, 4/59, 4/70, 4/94, 4/114, 4/116, 4/133, 4/143, 4/150, 4/153, 4/169, 5/3, 5/12, 5/29,
5/32, 5/33, 5/43, 5/54, 5/58, 5/60, 5/78, 5/82, 5/85, 5/89, 5/94, 5/95, 5/97, 5/108, 5/119, 6/16, 6/53, 6/55,
6/75, 6/84, 6/88, 6/95, 6/96, 6/122, 6/123, 6/125, 6/129, 6/131, 6/137, 6/146, 6/148, 6/151, 6/153, 6/163,
7/26, 7/32, 7/40, 7/41, 7/57, 7/85, 7/101, 7/141, 7/146, 7/152, 7/163, 7/168, 7/174, 7/176, 8/13, 8/14, 8/18,
8/51, 8/53, 9/6, 9/26, 9/27, 9/30, 9/36, 9/41, 9/63, 9/73, 9/80, 9/89, 9/100, 9/111, 9/120, 10/3, 10/5, 10/12,
10/13, 10/24, 10/32, 10/33, 10/39, 10/58, 10/61, 10/64, 10/67, 10/74, 10/103, 11/65, 11/100, 11/101,
11/103, 11/114, 11/119, 12/6, 12/21, 12/22, 12/24, 12/37, 12/38, 12/40, 12/48, 12/49, 12/52, 12/56, 12/65,
12/75, 12/76, 12/103, 13/3, 13/4, 13/17, 13/30, 13/37, 14/5, 14/6, 14/14, 14/18, 14/20, 15/13, 15/66,
15/75, 15/77, 16/11, 16/12, 16/13, 16/31, 16/33, 16/35, 16/65, 16/67, 16/69, 16/81, 16/107, 16/119, 17/35,
17/38, 17/39, 17/58, 17/98, 17/110, 18/17, 18/21, 18/23, 18/82, 18/91, 18/106, 19/9, 19/21, 19/34, 19/64,
20/54, 20/76, 20/87, 20/96, 20/99, 20/113, 20/126, 20/127, 20/128, 21/29, 21/56, 21/82, 21/88, 22/6,
22/10, 22/11, 22/12, 22/16, 22/30, 22/36, 22/37, 22/60, 22/61, 22/62, 22/70, 22/72, 23/7, 23/15, 23/30,
23/63, 24/3, 24/5, 24/27, 24/30, 24/44, 24/47, 24/55, 24/58, 24/59, 24/61, 25/10, 25/15, 25/31, 25/32,
25/38, 25/67, 25/68, 26/8, 26/59, 26/67, 26/74, 26/103, 26/121, 26/139, 26/158, 26/174, 26/190, 26/200,
27/34, 27/52, 27/86, 28/14, 28/28, 29/16, 29/19, 29/24, 26/44, 29/47, 29/51, 30/19, 30/21, 30/22, 30/23,
30/24, 30/28, 30/30, 30/37, 30/38, 30/40, 30/50, 30/55, 30/59, 31/17, 31/30, 31/31, 32/6, 32/26, 33/6,
33/19, 33/30, 33/51, 33/53, 33/59, 34/3, 34/9, 34/17, 34/19, 35/9, 35/11, 35/13, 35/17, 35/28, 35/32,
35/36, 36/38, 37/34, 37/62, 37/80, 37/105, 37/110, 37/121, 37/131, 38/25, 35/64, 39/6, 39/15, 39/16,
39/21, 39/23, 39/34, 39/42, 39/52, 40/6, 40/9, 40/ 12, 40/22, 40/34, 40/35, 40/37, 40/62, 40/63, 40/64,
32
uzaktaki bir varlığa işaret etmesi ve “o” anlamında kullanılması olmakla beraber örnek
olarak zikredilen son iki âyeti kerîmenin meâllerinde de görüldüğü üzere kullanıldığı
yere binaen “bu, şu, işte şu, işte bu” anlamına da gelebilmektedir. Cürcânî ve İbn Malik
gibi bir grup âlim tarafından “( ” َذلكَ نَ ْتلُوهُ َعلَيْكَ منَ االَيَاتBunları sana âyetlerden
َ َ(”ان َه َذا لَ ُه َو ا ْلقDoğrusu bu kıssalar) âyetlerinde bahsedilen şey
okuyoruz)243 ve “صص 244
Bu siganın müfret müennesi ise “ ”ََاişaret ismi, uzaklık bildiren “”ل246 ve hitab
“”كinin ardarda dizilmesiyle oluşan ancak kök işaret isminin sonundaki “ ”اile “ ” ْلsakin
olduğu ve iki sakin yan yana bulunamayacağı için “ ”اin düşmesiyle oluşan “”َلْ َك247
kelimesidir. Bu işaret ismi “( ”َ ْل َك ا ْلقُ َرىİşte o ülkeler)248 âyetinde ve “ َلك الصحارى فيها
( ”مناجم معدنية كثيرةO çöllerde birçok maden ocağı vardır)249 cümlesinde yer almaktadır.
Kelime aslında “o”250 anlamına gelmekle birlikte işaret ettiği kimselere veya nesnelere
göre “onlar” veya “şunlar” şeklinde de tercüme edilebilmektedir. “( ”َ ْل َك ُحدُو ُد هللاBu
40/74, 40/75, 41/9, 41/12, 41/23, 41/28, 42/7, 42/10, 42/10, 42/15, 42/22, 42/23, 42/33, 42/43, 43/20,
43/23, 43/35, 44/28, 44/54, 44/57, 45/13, 45/24, 45/30, 45/35, 46/25, 46/28, 47/3, 47/4, 47/9, 47/11,
47/26, 47/28, 48/5, 48/12, 48/15, 48/27, 48/29, 50/3, 50/11, 50/19, 50/20, 50/34, 50/37, 50/42, 50/44,
51/16, 51/30, 51/52, 52/47, 54/35, 56/45, 57/12, 57/21, 57/22, 58/4, 58/7, 58/12, 59/4, 59/13, 59/14,
59/17, 60/10, 61/11, 61/12, 62/4, 62/9, 63/3, 69/9, 64/6, 64/7, 64/9, 65/1, 65/2, 65/5, 66/4, 68/13, 68/33,
68/40, 70/31, 70/44, 72/11, 74/9, 74/31, 75/40, 76/11, 77/18, 77/44, 78/39, 79/26, 79/30, 83/26, 85/11,
89/5, 98/5, 98/8, 100/7, 107/2 olmak üzere Kur’ân-ı Kerîm’de 439 yerde kullanılmıştır. Yine
tespitlerimize göre Kur’ân-ı Kerîm’de en çok kullanılan işaret ismi “ َ ” َذلكdir.
243
Âl-i İmrân, 3/58.
244
Al-i İmrân, 3/62.
245
es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 267. “”ذلكnin farklı şeylere (tekil, çoğul veya
mâna) işaret için kullanılmasıyla ilgili bkz. Tâhâ Hüseyin, “Kur’ân-ı Kerîm’de Üçüncü Şahıs Zamirinin
İşaret Zamiri Olarak Kullanılışı”, (çev. Mehmed Hatipoğlu), Ankara Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, Cilt 8,
Sayı. 1, Ankara, 1960, s. 154.
246
Ebü’l Kasım, s. 601.
247
Radî el-Esterâbâdî, II, 471; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 506; Ebû
Bekir ez-Zebîdî el-İşbîlî en-Nahvî, s. 120; Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 600.
248
el-A‘râf, 7/101.
249
Bâbetî, s. 101.
250
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 34; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arapça Dilbilgisi-
Sözdizimi, s. 21.
33
söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır)251 ve “( ”َ ْل َك آيَاتُ هللاİşte bunlar Allah'ın
âyetleridir)252 âyetlerinde bu farklı tercümeler kendini açıkça göstermektedir.253
“(İşte ben bu (o) yaban ineğine veya dişi yaban eşeğine benzeyen) devemle,
kuşluk vakti serap balkıdığı (parladığı) ve tepeler seraba büründüğü vakit” 255
َ ”َ ْلكişaret isminin tesniyesi de ortadaki “”لın düşürülüp yerine sakin bir “ ”اve
kesralı “ ”نgetirilmesiyle oluşan “ َ ”ََانكveya kesralı “”نun sonrasına bir “ ”يde ilâve
edilerek meydana getitilen “ ”َانيكşeklinde olur.256 Bunun da anlamı “o ikisi” dir.257
“ ( ََان َك ْاْليَتَانO iki âyet)258 sözünde bu işaret ismi yer almış olsa da anladığımız kadarıyla
bu yaygın bir kullanıma sahip değildir.
Uzağı işaret etmek için kullanılan cemi (çoğul) işaret ismi de diğer işaret
isimlerinin çoğullarında olduğu gibi hem müzekker hem de müennes için aynı olan
251
el-Bakara, 2/229.
252
Âl-i İmrân, 3/108.
253
Bu işaret ismi ( )َ ْل َكKur’ân-ı Kerîm’de toplam 38 yerde kullanılmıştır. Zikrettiğimiz örneklerin
dışında; 2/111, 2/134, 2/141, 2/187, 2/196, 22/230, 2/252, 3/108, 3/140, 4/13, 6/83, 7/101, 10/1, 11/59,
12/1, 13/1, 13/35, 15/1, 9/63, 20/17, 21/15, 26/2, 26/22, 27/1, 27/52, 28/2, 28/58, 28/83, 29/43, 31/2,
43/72, 45/6, 53/22, 58/4, 59/21, 65/1 ve 79/12 âyetlerinde de yer almıştır.
254
Ceviz vd. , s. 112.
255
Ceviz vd. , s. 114.
256
İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z- Zeccâcî, I, 151; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-
‘Arab, I, 506; Ebû Bekir ez-Zebîdî el-İşbîlî en-Nahvî, s. 120.
257
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 45; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arpça Dilbilgisi-
Sözdizimi, s. 22;.
258
Muhammed Tahir b. Muhammed b. Muahmmed et-Tunusî İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr,
Tunus: ed-Dâru’t-Tunusiyye, 1973, VIII, 6.
34
َ ُ”أ259 işaret ismidir.260 Bu da “”أوالء
“ َواللك َ kelimesine uzaklık “”لı ve hitab “”كinin
eklenmesiyle oluşmuştur ve “ onlar” anlamına gelmektedir.261 Mesela; “ أواللك المغتربون في
( ”طلب العلم جنود مخلصونİşte o gurbetçiler ilim öğrenme hususunda ihlâslı bir ordudur)262
cümlesinde ve
َ ُضلي َل اال أ
“والل َكا َ ُوالل َك قَ ْومي لَ ْم يَ ُكونُوا أ
ْ شابَة – َو َه ْل يَع
َ ظ ال َ ُ”أ
beytinde yer almıştır. Ancak daha önce de söylediğimiz üzere örnek cümledeki ve
şiirdeki ilk işaret ismi, işaret sıfatı olduğu için tekil olarak tercüme edilirken, şiirdeki
ikinci işaret ismi ise zamir olduğu için çoğul olarak tercüme edilmiştir.
259
Daha önce de belirttiğimiz gibi bir kısım âlime göre “ َواللك َ ُ ”أile “”أولئكnin her ikisi de uzak için
kullanılan işaret ismidir. “والل َك ُ
َ ”أnin şâz (genel kullanıma aykırı, hatalı) olduğu da dillendirilmiştir. Detaylı
bilgi için bkz. İbn Usfûr, Şerhu Cümeli’z-Zeccâci, I, 150; Ukberî, el-Lübâb fî İleli’l-Bina ve’l-İ‘râb, II,
279; el-Gırnatî, I,126.
260
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 506; İbn Usfûr, Şerhu Cümeli’z-
Zeccâci, I, 150.
261
Ahmet Ateş vd, Arapça Dilbilgisi, s. 280; Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 34; Kılıç, Arapça
Dilbilgisi Sarf, s. 290.
262
Hasan, I, 272.
263
İbn Usfûr, Şerhu Cümel li’z-Zeccâci, I, 150; Ebü’l Kasım, s. 601. Aynı beyit bazı eserlerde de “ َوأُ َالل َك
َ ُ”قومي لَ ْم يَ ُكونُوا أُشَابَة – َو َمنْ يَعظُ الضال ُل اال أ
والل ُك َما ْ şeklinde örnek olarak zikredilmiştir. Bkz. eş-Şâtibî, I, 408.
264
Sâmerrâî, I, 84; Muhammed I‘yd, en-Nahvu’l-Musaffa, yy. , Mektebetü’ş-Şebâb, ty. ,s. 160.
265
Radî el- Esterâbâdî, II, 471; İbn Akîl, I, 129; eş-Şâtibî, s. 394; Yakut, s. 198.
266
Hasan, I, 273.
267
el-Maarrî, s. 56; Hasan, s. 271.
268
İbn Akîl, I, 130.
35
bunların da yakın, orta ve uzak mesafeyi gösteren olmak üzere üç kısma ayrıldığını
belirtmektedir. Ancak bu tasnif mutlak bir tasnif olmayıp yakın, orta veya uzak
mesafeye işaret eden işaret isimlerinin birbirlerinin yerine kullanıldıkları da vakidir.269
“ َ( ”أََُ ْت َر ُكونَ في َما هَا ُهنَا آمنينSiz burada, güven içinde bırakılacak mısınız)277 âyetlerinde278
ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) “( ”التقوى ههناTakva işte buradadır)279 diyerek göğsüne
işaret ettiği hadiste mekân işaret ismi, başına tenbih edatı ( )هَاgetirilmiş haliyle
kullanılmıştır.
269
Çörtü, s. 40.
270
ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 172; el-Ukberî, et-Tibyân fî İ‘râbi’l-Kur’ân, I, 108; Radî
el-Esterâbâdî, II, 484; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 511; İbn Akîl, I,
129; el-Ceyyânî, Şerhu'l-Kâfiyeti'ş-Şâfiye, I, 318; Sâmerrâî, I, 86; Hasan, I, 273; ez-Zevbeî, s. 182.
271
Abdulkahir el-Cürcânî, Delâilü’l- İ‘câz Sözdizimi ve Anlambilim, s. 574.
272
Ebü’l-Kasım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ fî Emsâli'l-‘Arab,
3. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 1987, II, 67; İbn Akîl, I, 130; Hasan, I, 274; ed-Dakr,
Mu‘cemu’l-Kavaidi’l-Arabiyyeti, s. 34.
273
Gündüzalp vd, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv, s. 116; Hasan, I, 279; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s.
290; Koçak, Arapça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 22.
274
İbn Akîl, I, 130; el-Bedi‘, s. 121; ed-Dakr, Mu‘cemu’l-Kavaidi’l-Arabiyyeti, s. 34; Sâmerrâî, I, 86.
275
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 34; Koçak, Arapça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 22.
276
el-Hâkka, 69/35.
277
eş-Şuarâ, 26/46.
278
Bu iki âyet-i kerîmenin dışında birde 3/154’te başında tenbih edatı bulunan “ ”هُنَاişaret ismi yer
almıştır. Yani bu işaret ismi Kur’ân-ı Kerîm’de toplam üç yerde bu şekliyle yer almıştır.
279
Müslim, Bab-ü Tahrimi’l-Müslim, 2564.
36
Orta uzaklıktaki bir yeri işaret etmek için de “ ”هُنَاnın sonuna hitab “” َكinin
getirilmesiyle oluşturulan “ ” ُهنَا َكkelimesi kullanılmakta280 ve bu kelime “şurası,
şurada”281 veya “orası, orada”282 anlamına gelmektedir. “ – و اذا األمور َشابهت و َعاظمت
( ”فهناك يعترفون أين المفزعİşler birbirine benzeyip, karışıp tehlikeli bir hal aldığında-orada
sığınağın nerede olduğu bilinir)283 beytinde bu işaret ismi yer almıştır.
Bu işaret ismi başına aynı “” ُهنَاda olduğu gibi ikinci bir tenbih edatı getirilerek
“ ”ها ُهنَاكşeklinde de kullanılmaktadır.284 Ancak “”ه ُهنَاya nispetle daha az kullanılan285
bu işaret ismi “işte şurada veya şuradaki” anlamına gelmektedir. “( ”ها هناك قفİşte
şurada/orada dur)286 ve “( ”هاهناك َراه إن أردت ذلكEğer istersen onu işte şurada
görürsün)287 cümlelerinde bu işaret ismi kullanılmıştır.
Uzak için kullanılan ve mekâna işaret eden işaret isimleri ise “ ” ُهنَاişaret
isminin sonuna “ ”لve “ ”كharflerinin eklenmesiyle oluşan “ َ” ُهنَالك, “ ”ثَم,288 ve “ ”ثَم289
nin sonuna müennes olduğunu ifade etmek290 için eklenen ta-i marbutadan oluşan ve
aynı anlama gelen “َ”ثَمة291 kelimeleridir. Uzak bir yer için kullanılan bu işaret isimleri
“orası, orada”292 veya “ta orası, ta orada”293 anlamına gelmektedir ve yakın için
kullanılan “ ” ُهنَاişaret isminin mukabilidir. Bu işaret isimlerine örnek verecek olursak
“”ج ْند َما ُهنَال َك َم ْهزُوم منَ ْاألَ ْحزَاب
ُ (Onlar, çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte şurada
280
İbn Akîl, I, 130; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 511; Radî el-
Esterâbâdî, II, 484;Sâmerrâî, I, 86.
281
Gündüzalp vd, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv, s. 116.
282
Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arapça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 22.
283
Bâbetî, s. 103.
284
Hasan, I, 279.
285
Ebû Hafs Siracuddin Ömer b. Ali b. Adil el-Hanbelî ed-Dımeşkî en-Nu‘mâni, el-Lübâb fî ‘Ulûmi’l-
Kitâb, (tah. Âdil Ahmed Abdulmevcud ve Ali Muhammed Muavviz), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
‘İlmiyye, 1988, V, 187.
286
Erşif Müntede’l-Eluke, 2010, http://majles.alukah.net, (4 Haziran 2016).
287
Amr b. Abdullah b. Hibetüllah b. Ebi Cerade el-Aklî, Buğyetü’t-Taleb fî Tarîhî Haleb, (tah. Süheyl
Zekar), yy. Dâru’l-Fikr, ty. ,VII, 3416.
288
el-Ukberî, et-Tibyân fî İ‘râbî’l-Kur’ân, I, 108; Radî el-Esterâbâdî, II, 471; Ebû Hayyan el-Endelûsî,
İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 511; İbn Akîl, I, 130; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-
Cevâmi‘, I, 268; el-Ceyyânî, Şerhu'l-Kâfiyeti'ş-Şâfiye, I, 318; Sâmerrâî, I, 86-87.
289
Bazı gramer kitaplarında yakın, orta uzaklık ve uzak mesafeye işaret etmede kullanılır şeklinde bir
bilgi olsa da, daha ziyade uzak mesafeyi işaret etmede kullanılır. Bu kullanımlardan bir kısmı günümüzde
geçerliliğini yitirmiş olsa bile mütehassısların eski metinleri daha kolay anlayabilmesi için bunların
bilinmesi gereklidir. Bkz. Abbas, I, 279; Çörtü, s. 40.
290
Yakut, s. 199.
291
ed-Dakr, Mu‘cemu’l-Kavaidi’l-‘Arabiyyeti, s. 34.
292
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 34; Gündüzalp vd, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv, s. 116.
293
Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 290; Koçak, Arapça Dilbilgisi-Sözdizimi, s. 22.
37
ٍ اع ثَم أَم
bozguna uğratılacaklardır),294 “ين ٍ َ( ” ُمطO orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir)
295
âyetlerinde ve “( ”َأمل النجوم فثم الجالل و العظمةYıldızları düşün, görkem ve yücelik
ordadır)296 cümlesinde bunlar “orada” mânasında kullanılmıştır.297 Sonuna ta-i merbuta
eklenmiş şekli de “( ”ثمة ميدان للسابق االدبيOradaki meydan edebi müsabaka içindir) 298
cümlesinde yer almıştır.
294
Sâd, 38/11.
295
et-Tekvîr, 31/21.
296
Hasan, I, 274.
297
هُنَال َكişaret ismi 3/38, 7/119, 18/44, 25/13, 33/11, 38/11, 40/78 ve 40/85 olmak üzere sekiz tane âyet-i
kerîme de yer alırken, ثَمişaret ismi ise 26/64, 76/20 ve 81/21 olmak üzere üç yerde geçmektedir.
298
Hasan, I, 280.
299
el-Mü’min, 40/85.
300
Â-li İmrân, 3/38.
301
el-Kehf, 18/14.
302
Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 511; Radî el-Esterâbâdî, II, 484;
Şimşek, s. 42.
303
es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 270.
38
Tablo 3
ذي – ذه
Müf
ذا - تا – تي هذا هذه اك
َ َذ يك
َ ت ك
َ َذل ْك
َ تل
red
ته
304
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33-34; Gündüzalp vd. , s. 115-116; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s.
290; Sevinç, s. 508.
39
Tablo 4
ذي – ذه
Tekil ذا - تا – تي Bu Bu Şu Şu O O
ته
ذان تان
İkil Bu ikisi Bu ikisi Şu ikisi Şu ikisi O ikisi O ikisi
ذين تين
305
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 33-34; Gündüzalp vd. , s. 115-116; Kılıç, Arapça Dilbilgisi Sarf, s.
290; Sevinç, s. 508.
40
1.4.6. İşaret İsimlerinin Tasğîri
İsm-i tasğîr isimden türeyen isimler başlığı altında incelenmekte olan bir
konudur. “İsim” ve “Tasğîr” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan bu ifade
“küçültme ismi”306 anlamına gelmektedir. Terim olarak ise “bir şeyin küçüklüğünü,
zaman veya mekân bakımından yakınlığını ifade etmek, bir şeyi yüceltmek (tâzim
etmek)307, onu hor görmek veya sevimli göstermek için kullanılan kalıba ism-i tasğîr
(المصغر/”)اسم التصغير308 denmektedir.
İsm-i tasğirin, tasğîr edilmek istenen ismin harf sayısına göre فُ َع ْيل, فُ َع ْيعلve
فُ َع ْيعيلolmak üzere üç vezni (kalıbı) vardır.309 Örneğin “ ” َر ُجلkelimesi “” ُر َج ْيل, “” َم ْنزل
kelimesi “ ” ُمنَ ْيزلve “ُصفُور
ْ ”عkelimesi “ص ْيفير
َ ” ُعşeklinde ism-i tasğîr yapılmaktadır.
İsm-i tasğîr kalıbına giren kelimelerin kural gereği munsarif (çekimli) isimler
olduğu, mebnilerin ise ism-i tasğîr kalıpları içerisinde çekimlenmedikleri
belirtilmiştir.310 Ancak şâz veya istisna olarak ism-i mevsullerle işaret isimleri de ism-i
tasğîr kalıbına girmiştir. Mesela “ ”اللذيism-i mevsulu “ ”الل َذياşeklinde ism-i tasğîr
kalıbına aktarılırken “ ”ذاve “ ”َاişaret isimleri de “ ” َذياve “ ”ََياşeklinde ism-i tasğîr
kalıbına aktarılmıştır.311 Örneğin “ ”ذلكişaret ismi aşağıdaki beyitlerde َ ” َذيالكşeklinde
ism-i tasğîr kalıbında kullanılmıştır.
“”أَ ْو َ َْحلفي ب َربِّ َك ا ْل َعل ِّي – أَنِّي أَبُو َذيالك الصب ِّي
306
M. Sadi Çöğenli, Âyet ve Hadis Örnekli Arapça Dilbilgisi, 2. Baskı, İstanbul: yey. 2010, 396.
307
Basra ekolü tasğirin tâzim gibi bir anlamının olmadığını çünkü tâzimle tahkirin birbirini nefy eden
(olumsuzlayan) iki durum olduğunu söylemiştir. Bkz. İbn Akîl, II, 438.
308
el-Harîrî, s. 166; Ebü’l-Hasen Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Usfûr el-İşbîlî, el-Mukarrib [fî’n-
nahv]; Musülü’l-Mukarrib, (tah. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Maavvad), 1. Baskı,
Beyrut: yey. 1998, s. 470; İbn Akîl, II, 438; Abdulganî Dakr, Mu‘cemu’n-Nahv, (Haz. Ahmed Ubeyd), 2.
Baskı, Beyrut: eş-Şeriketü’l-Müttehide, 1982, s. 101; Güler, s. 149.
309
İbn Akîl, II, 439; ed-Dakr, Mu‘cemu’n-Nahv, s. 102; Güler, s. 149.
310
İbn Akîl, , II, 449.
311
Müberred, el-Müktedab, II, 287; Harîrî, s. 176; Ebü’l-Kasım Cârullah Mahmûd b. Ömer b.
Muhammed ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, (haz. Muhammed İzzeddin Sâidî), 1. Baskı,
Beyrut: Dâru İhyâi’l-‘Ulûm, 1990, s. 247; el-Enbârî, Kitâbu Esrâri’l-‘Arabiyye, s. 317; İbn Usfûr, el-
Mukarrib [fî’n-nahv]; Musülü’l-Mukarrib, 486; el-Esterâbâdi, II, 93; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-
Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 506; İbn Akîl, II, 448-449; ed-Dakr, Mu‘cemu’n-Nahv, s. 108
41
“Yoksa şu çocukcağızın babasının ben olduğuma, Yüce Rabbin adına yemin
eder misin?”312 veya
312
İbn Akîl, II, 449.
313
Harîrî, s. 176.
42
Tablo 5
Müzekker Müennes
َذيا ََيا
ََذياك َََياك
ََذيالك َََيالك
أُولَياء/ أُولَي
Tablo 6
Müzekker Müennes
Buncağız Buncağız
Şuncağız Şuncağız
Oncağız Oncağız
Onlarcağız
314
Müberred, el-Müktedab, II, 287; Zemahşerî, el-Mufassal fî İlmi’l-Luğa, s. 247; İbn Yaîş, II, 88; Harîrî,
s. 176; eş-Şâtibî, I, 399; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 258; Mehmed Zihni, el-
Müktezab Nahiv, s. 18; Ahmet Ateş vd, s. 281; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 58.
43
1.5. İşaret İsimlerinin ve Muşârun İleyhin İ‘rabı
İşaret isimlerinin i‘rabını incelerken, onun iki temel unsuru olan, cinsiyet ve
adet yönünden birbirine uyması gereken317 işaret ismi (müşârun bih) ile müşârun
ileyhin i‘rabını aynı kısımda ancak iki ayrı başlık altında inceleyeceğiz.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi işaret isimleri farklı kalıplarda kullanılan
marife kelimelerdir.318
315
Abdulkahir el-Cürcânî, ‘Avamilü’l-Cürcânî ve’z-Zurûf, (tah. Ahmed Abdullah el-Ayntabi), 4. Baskı,
Şanlıurfa: Mektebetü Harran, 2000, s, 62; Galâyînî, s. 17-18; Yaran, s. 12.
316
İbrahim Hüseyin Sürûr, el-Mu‘cemü’ş-Şâmil li’l-Mustalahâti’l-‘İlmiyye ve’d-Dîniyye: ed-Dirâye ve’r-
Ricâl - el-İrfân en-Nahv ve’l-Belâga, Beyrut: Dâru’l-Hâdî, 2008, I, 47; Yaran, s. 14.
317
Çelebi, s.147; Hasan, I, 278.
318
el-Bedi‘, s. 120.
319
Cümledeki görevinin değişmesiyle sonundaki hareke değişmeyen kelimedir. Mebni İsimler; 1-
Zamirler, 2- Soru İsimleri, 3- Şart İsimleri, 4- İşaret İsimleri, 5- İsm-i Mevsuller 6- Fiil İsimleri 7- Bazı
Zarflar ve 8- Bazı İsimler. Detaylı bilgi için bkz. Ebü’l-Berekat Abdurrahman b. Muhammed İbn Ebî Saîd
el-Enbârî, Kitâbu Esrâri’l-‘Arabiyye, (tah. Fahr Salih Kadare), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1995, s. 49;
Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 71-72.
320
İbn Yaîş, II, 82; İbn Hâcib, I, 458; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 259;
Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 602; Hasan, I, 278.
321
Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve'l-İ‘râb, s. 55.
322
Cümledeki vazifesinin (fâil, meful vs.) değişmesiyle sonundaki harekenin değiştiği isimdir. Detaylı
bilgi için bkz. el-Enbârî, Kitâbu Esrâri’l-’Arabiyye, s. 44; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-
İ‘râb, s.75.
44
Bazıları onları “ ”اveya “ ”ىüzere mebni kabul ederken, bazıları da tesniyenin i‘rabı gibi
i‘rablandığını söylemektedir.323
İlk olarak mebni olan işaret isimlerinden “ ” َذاişaret ismini ele alacak olursak
buradaki ikinci harf olan “”اi Basra ekolü kelimenin aslından kabul ederken, Kûfe ekolü
ise bunun zait324 olduğunu söylemektedir.325 Ancak “ ” َذاişaret isminde yer alan bu “”ا
sonrasına “ ”كbitiştiği zaman “ َ َذلك, َذل ُك َما, ” َذل ُك ْمde olduğu gibi hazfedilir. İ‘rab açısından
baktığımızda ise bu “ ” َذاsükûn üzere mebnidir ve i‘rabı mahallendir.326 Yani kelimenin
sonundaki harf veya harekede herhangi bir değişiklik olmamakla beraber bulunduğu
yerin i‘rabına (merfû, mansup veya mecrur) göre i‘rab aldığı kabul edilir.327 Örneğin
“ ”أيها الناس ان ذا العص َر عصر ال – علم و الجد في العلى و الجهادbeytinde ki “”ذا, “”انden sonra
geldiği için nasp mahallindedir, bu yüzden de mahallen mansuptur. “ - لستُ بامع ٍة في الرجال
” أسائل عن ذا و ذا ما الخبرbeytinde328 ise işaret ismi, harf-i cerden sonra geldiği için cer
mahallindedir, bu nedenle de mahallen mecrurdur. İkinci işaret ismi de birincisine
atfedilmiştir.329
Bu ve diğer işaret isimlerinin başına eklenen ve işaret ettiği canlı veya cansız
varlığın yakınlığını gösteren tenbih edatı ( )هاise i‘rabtan mahalli olmayan ve sükûn
üzere mebni bir harftir.330 Bu harfin sonundaki “ ”اise işaret isminin başına getirildiği
zaman genellikle hazfedilir.331
Yine bu ve diğer bir kısım işaret isimlerinin sonuna eklenen, orta veya uzak bir
mesafeye işaret eden ve hitap harfi olan “ ”كde i‘rabta mahalli olmayan mebni bir
323
İbn Yaîş, II, 83-84; Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 600; eş-Şâtibî, I, 398-399;
Abdü’lmesih vd. , s. 55; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 55.
324
Kelimenin asıl (kök) harflerine bir ve daha fazla harf ilâve etmek veya söyleme zorunluluğu olmadığı
halde sırf mânayı takviye etmek, te’kit etmek için getirilen harf demektir. Detaylı bilgi için bkz. İbn
Hişâm, el-İ‘râb an Kavâ‘idi’l-İ‘râb, s. 44; Abdü’l Mesih vd. , s. 232.
325
Radî el-Esterâbâdî, II, 474; Ebû Hayyan el-Endelûsî, İrtişâfu’d-Darb min Lisâni’l-‘Arab, I, 505; İbn
Akîl, I, 124; eş-Şâtibî, I, 400; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 258; Şerecî, s. 61.
326
Sürûr, I, 47; Hasan, I, 278; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 372.
327
Hasan, I, 278.
328
Bu bölümde yer alan şiir ve ayetlerin tercümesi konuyla ilgili olmadığı için verilmemiştir. Ancak
özellikle şiirler çalışmamızın ilgili kısımlarında tercümeleri ile beraber yer almıştır. Buradaki iki beytin
tercümesi için bkz. bu çalışma s. 20.
329
Bâbetî, s. 102; Hasan, I, 278.
330
Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve'l-İ‘râb, s. 696; Hasan, I, 278.
331
Hasan Katrib, Mu‘cemu’n-Nahvu’l-‘Arabî Müretteben ‘alâ Hurûfi’l-Heca; 1. Baskı, Dımeşk: Talas
li’d-Dirâset ve’t-Tercüme ve’n-Neşr, 1994, s.46.
45
harftir.332 “ ” ُهنَا َكve “ َ ” ُهنَالكgibi zarflarla kullanıldığında fetha üzere mebniyken, diğer
işaret isimleriyle kullanıldığı zaman muhatab zamiri gibi çekimlenir. Ancak daha önce
de belirttiğimiz gibi bu çekimleme işi muşârun ileyhe göre değil, muhataba uygun
olarak yapılır.333
Cemiler için kullanılan ve kök işaret isimleri arasında saydığımız “ ”أُو َالءde
Hicaz lehçesine göre çekerek (memdud) okunurken, Temim, Kays, Rabia’ ve Esed
lehçelerine göre ise “ ”أولىşeklinde kısaltılarak (maksur) okunur.334 Bu okuyuş
farklılıklarına da uygun olarak “ ”أُو َالءkelimesi kesra üzere mebni iken, “ ”أولىkelimesi
sükûn üzere mebnidir.335
Mekân için kullanılan “ ”ثمve “ ”هناişaret isimleri aynı zamanda mekân zarfı
oldukları için cümlede fâil, mef‘ul, mübteda veya başka bir öge olarak görev
yapmamaktadırlar.336 Bu nedenle de zarfiyet üzere mebni kabul edilirler.337 Mesela “ هنا
”ارضناcümlesinde “ ”ارضmuahhar mübteda ve zamme ile merfû iken “ ”هناzarftır ve
sükün üzere mebnidir.338 Ancak “ ”هناişaret ismi “ ”منveya “ ”الىharfi ceri ile
kullanıldığında ise “ ”ج ْئنَا منْ ُهنَاveya “ ”سرتُ من هنا الى هناكörneklerinde olduğu gibi
mahallen mu‘rab339 veya mecrur340 kabul edilirler.
Tesniye olan “ ” َذانve “ ”ََانişaret isimlerine gelince onlardaki “”اin nasb ve cer
“”ىsına dönüşmesi dilcilerin bir kısmına göre i‘rab için değildir. Çünkü işaret isimleri
mu‘rab değil, mebnidir. Bu mebnilik tesniyeler için de geçerlidir.341 Dilcilerin
çoğunluğuna göre ise işaret ismi tesniye olarak geldiği zaman i‘rablanır. Çünkü tesniye
yani ikil olma ismin özelliklerindendir ve onlar bir kalıpla birlikte gelmezler. 342 Örneğin
”َان الشاعرَان فصيحتانcümlesinde işaret ismi “ ”اile merfû, “ ”ان َين فصيحتانde “ ”يile
mansub ve “ ”أصغيت الى َين الفصيحتانcümlesinde ise “ ”يile mecrur olarak
332
İbn Yaîş, II, 92; İbn Akîl, I, 127; Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 265.
333
Katrib, s. 46.
334
Ebü’l Kasım, s. 600; ed- Dakr, Mu‘cemu’n-Nahv, s. 10.
335
Hasan, I, 279.
336
Hasan, I, 273.
337
Hasan, I, 279.
338
Muhammed I‘yd, s. 160.
339
Bâbetî, s. 101; Hâşimî, el-Kavâ‘idü’l-Esâsiyye li’l-Lugati’l-‘Arabiyye, s. 95; Katrib, s. 47.
340
Hasan, I, 273; Hâşimî, el-Kavâ‘idü’l-Esâsiyye li’l-Lugati’l-‘Arabiyye, s. 95.
341
İbn Hâcib, s. 458.
342
Ferhat, s. 147.
46
kullanılmıştır.343 Yani tesniye işaret isimleri “ ”اmerfû, “ ”يile mecrur ve mansup
olur.344 Aynı zamanda bu tesniyelerde ki “ ”نharfinin iki sakin bir araya geldiği için
düşen harften bedel olarak şeddeli olarak da okunabileceği belirtilmiştir.345 Daha önce
de zikrettiğimiz aşağıdaki beyitte de bu işaret ismi mecrur haliyle kullanılmıştır.
Kelime olarak işaret isimlerinin iraplarını bu şekilde izah ettikten sonra onların
cümle içindeki özellikle mahalli i‘rablarını ve cümlede farklı ögeler olarak nasıl
kullanıldıklarını inceleyeceğiz. Öncelikle işaret ismi cümlede mübteda, haber, fâil, nâib-
i fâil, “ ”انve benzerlerinin ismi, “ ”كانve benzerlerinin ismi, muzafun ileyh, bedel, sıfat
ve atf-ı beyân olarak yer alabilmektedir.347
ُ َ ” َذل َك ا ْلكتâyetlerinde
“ َ”اُولَئ َك َعلَى ُهدى منْ َربِّه ْم َواُولَئ َك ُه ُم ا ْل ُم ْفل ُحون348 ve “اب َال َر ْي َب فيه 349
âyetlerinde yer alan ve işaret ismi olan “ ” َذاise haberdir355 ve o da mahallen merfûdur.356
343
Hasan, s. 278.
344
İbn Yaîş, II, 90; İbn Akîl, I, 125; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 260.
345
Ebü’l-Kasım, s. 601.
346
Abdurrahman Fehmi Efendi, s. 69.
347
Bâbetî, s. 101; Berir Muhammed Ahmed Seneda, “Esmâü’l-İşâre: Dirâsetün Tatbîkiyyetün fi’l-
Kur’âni’l Kerîm” (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Câmiatü Hartum Külliyyeti ed-Dirâsetü’l-‘Ulyâ
Külliyetü’l-Âdâb Kısmu’l-Luğati’l-‘Arabiyye, 2007), s. 75-94.
348
el-Bakara, 2/5.
349
el-Bakara, 2/2.
350
Kur’ân-ı Kerîm’de 573 yerde işaret isimlerinin mübteda olarak yer aldığı belirtilmiştir. Detaylı bilgi
için bkz. Senada, s. 77.
351
Ukberî, et-Tibyân fî İ‘râbi’l-Kur’ân, I, 15; Mahmûd Sâfî, el-Cedvel fî İ‘râbi'l-Kur'ân ve Sarfuhu ve
Beyânuhu mea‘ Fevâide Nahviyye Hamme, 1. Baskı, Dımeşk: yey. 1990, I, 32, 39; Muhyiddin b. Ahmed
Mustafa Dureyş, İ‘râbu’l-Kur’ani’l-Kerîm ve Beyânuhu, 4. Baskı, Hıms: Dâru’l-İrşad, 1994, I, 23,25;.
352
Sâfî, I, 32.
353
el-Bakara, 2/245.
354
Âl-i İmrân, 3/160.
355
Kur’ân-ı Kerîm’de 15 yerde haber olarak yer aldığı ifade edilmiştir. Detaylı bilgi için bkz. Seneda, s.
81.
356
Sâfî, II, 519:IV, 356.
47
İşaret ismi fâil olarak ise “ َ”أَال يَظُن أُولئ َك أَن ُه ْم َم ْب ُعوثُون357 âyetinde358 yer almıştır.359
O da yukarıda yer alan mübteda ve haber gibi merfû mahallinde olduğu için mahallen
merfû kabul edilmektedir.
İşaret isminin cümlede “”انnin ismi olarak yer aldığı kullanımlara bakacak
َ َ ”إن َه َذا لَ ُه َو ا ْلق, “ ” َوأَن َه َذا ص َراطيâyet-i kerîmelerinde işaret isimleri
360 361 362
olursak “ص ُ ص
veya “س َك ُر باأمس انْ َع َز ْمتُ َعلَى الش ْرب َغدا ان َذا من ال َع َجب ْ ”أve “ احبي قَ ْب َل ال َهجير – ان َذا َك
363
َ صَ بَ ِّك َرا
َ ”الن َجbeyitlerindeki işaret isimlerinin tamamı “ ”انve “”أَنnin ismi olduğu
364
اح في التبكير
için mahallen mansup kabul edilmektedir.
َ ”قَا َل أَلَ ْيâyetinde ise “” َه َذا, “”كانnin benzerlerinden olan “س
ِّ س َه َذا با ْل َح َ ”لَ ْيnin
365
“ق
ismi olarak yer almıştır ve ref mahallindedir.366 “”إنْ َكانَ َه َذا367 âyetinde ise doğrudan
“”كانnin ismidir ve o da ref mahallindedir.368
İşaret isminin bir başka kullanım şekli de onun cümlede bedel olarak yer
ْ 373 da yer alan “ ” َه َذاişaret ismi “”بقَميصيdan bedel374 olarak
almasıdır. “”اذ َهبُوا بقَميصي َه َذا
357
el-Mutaffifîn, 83/4.
358
Kur’ân-ı Kerîm’de toplam 7 yerde fâil görevinde olduğu ifade edilmiştir. Diğer âyetler için bkz.
Seneda, s. 85-86.
359
Ahmed Ubeyd ed-Daas, Ahmed Muhammed Humeydan ve İsmail Muhammed el-Kasım, İ‘râbu’l-
Kur’âni’l-Kerîm, 1. Baskı, Dımeşk: Dâru’l-Münîr, 2004, III, 427.
360
Âl-i İmrân, 3/62.
361
el-En‘âm, 6/153.
362
Dureyş, I, 526,III, 278; İbrahîm, s. 58; Sâfî, II, 205: IV, 332.
363
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 357.
364
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 132.
365
el-En‘âm, 6/30.
366
Dureyş, III, 94; İbrahim, s. 131; Sâfî, IV, 120.
367
el-Enfâl, 8/32.
368
Dureyş, III, 569; İbrahim, s. 180; Sâfî, V, 210.
369
Yûnus, 10/15.
370
es-Sâffât, 37/61.
371
İşaret isminin bu şekilde kullanımının da Kur’ân-ı Kerîm’de toplam 99 yerde olduğu söylenmiştir.
Detaylı bilgi için bkz. Seneda, s. 91.
372
Dureyş, IV, 218; İbrahim, s. 210; Sâfî, VI, 92.
373
Yûsuf, 12/93.
374
Atf-ı beyân veya sıfat olabileceği de söylenmiştir. Bkz. Dureyş, V, 54; İbrahim, s. 246.
48
kullanılmıştır.375 “ ”بقَميصيkelimesi harf-i cer ile mecrur olduğu için ondan bedel376 olan
işaret ismi de mahallen mecrur kabul edilmiştir. 377 “سا ُك ْم َك َما نَسيت ُْم لقَا َء يَ ْوم ُك ْم َه َذا
َ ”وقي َل ا ْليَ ْو َم نَ ْن
َ
âyetinde ise işaret ismi sıfat görevinde kullanılmış ve “ ”يَ ْوم ُك ْمkelimesinin sıfatı olduğu
için mahallen mecrur olmuştur.378
İşaret isminden sonra başında harf-i ta‘rif ( )الolan bir isim gelmesi halinde bu
isim, işaret isminin sıfatı veya bedeli olur ve dolayısıyla cümlede işaret isminin i‘rabı
neyse o da ona tabi olur.379 Örneğin “”َلك الجنة380 âyetinde ki “ ”الجنة, َ”ان َه َذا القرأن381
âyetinde ki “ َ ”القرأنkelimeleri ve “ ”مررت بهؤالء الرجالcümlesinde ki “”الرجال382 kelimesi
muşârun ileyhtir ve işaret isminden bedel383 olarak kullanılmıştır.384 ُ”إن َما َذل ُك ُم الشيْطَان385
âyet-i kerîmesine baktığımızda ise “ ُ ”الش ْيطَانyine muşârun ileyhtir ve sıfat386 olarak
kullanılmıştır.387
Eğer işaret isimlerinden sonra muşârun ileyh, harf-i ta‘rifli ve sıfat olan bir
kelime ise bu mevsufu hazf edilip sıfatının da onun yerine geçtiği bir tamlama anlamına
gelmektedir. Mesela “”جائَني َه َذا الظريف َ (bu zarif geldi) şeklinde kurulan bir cümle
aslında “”جائَني َه َذا الر ُج ُل الظريف
َ (bu zarif adam geldi) demektir. Ya da “( ”لَقيتُ َذل َك الطوي َلşu
375
Dureyş, V, 54; Sâfî, VII, 60.
376
Hal veya mefulün bih olabileceği de söylenmiştir. Bkz. Ebü’l Bekâ Abdullah b. el-Hüseyn el-Ukberî,
et-Tibyân fî İ‘râbi’l-Kur’ân, (tah. Ali Muhammed el-Bicavi), 2. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1987, II, 745.
377
İbrahim, s. 246.
378
Sâfî, XXV, 162.
379
Ebû Muhammed Cemaleddin Abdullah b. Yusuf İbn Hişâm en-Nahvî, el-İ‘râb an Kavâ'idi'l- İ‘râb,
(tsh. Ali Hasan), Mektebetü Âdâb, 1991, s. 44; Abduh er-Racîhî, et-Tatbik en-Nahvî, 1. Baskı, yy.
Mektebet’ül Ma‘ârif li’n-Neşr ve’t-Tevzi‘, 1999, s. 56; Necla Yasdıman, Adım Adım Kur’ân Dili, 18.
Baskı, İzmir: Anadolu Dağıtım, 2013, s. 112; Yaşar, s. 363.
380
Meryem, 19/63.
381
el-İsrâ, 17/9.
382
er-Racîhî, s. 57.
383
“”الجنةnün haber, “ َ ”القرأنkelimesinin atf-ı beyân olabileceği de söylenmiştir. Bkz. Ebûl-Berekât
Hâfiüddin Abdullâh b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl ve Hakaiku’t-Te’vil, 1. Baskı,
İstanbul: Yasin Yayınevi, 2012, III, 234; Sâfî, VIII, 16.
384
İbrahim, s. 494, 283; Sâfî, VIII, 16.
385
Âl-i İmrân, 3/175.
386
Haber, işaret isminden bedel veya ikinci mübteda olabileceği de söylenmiştir. Bkz. Nesefî, I, 233;
Dureyş, II, 112; Sâfî, II, 379.
387
Nesefî, I, 233.
49
uzunla karşılaştım) gibi bir cümle de aslında “( ”لَقيتُ َذل َك الر ُج َل الطويلŞu uzun adamla
karşılaştım) anlamına gelmektedir.388
Sonuç olarak işaret ismi cümle içerisinde ”انve benzerlerinin ismi, “ ”كانve
benzerlerinin ismi, fâil, nâib-i fâil, mübteda, haber, muzafun ileyh, bedel, sıfat, atf-ı
beyân olarak yer alabilmektedir. Muşârun ileyh de eğer işaret isminden sonra gelen
harf-i ta‘rifli bir kelime ise bu durumda o bedel veya sıfat olurken, işaret isminin zamir
olarak kullanılması durumunda daha önce de belirttiğimiz gibi işaret isminden önce
gelen herhangi bir öge müşârun ileyh olabilmektedir.
388
Ebü’l-Kasım Ömer b. Sâbit es-Semânînî en-Nahvî, II, 603.
50
1.6. İşaret İsimlerinin Farklı Yapılarla veya Kalıplarla Kullanımı
Buraya kadar mesafeye göre tasnif edip, i‘rabını incelediğimiz işaret isimleri,
çeşitli edat ve terkiplerle kullanıldıkları zaman kök (asıl) anlamıyla irtibatlı ama çok
daha zengin ve geniş anlamlar ihtiva edebilmektedirler. Bu kullanımların büyük bir
kısmı modern dönemde ortaya çıkmış olmakla beraber, bir kısmının kullanımı da
geçmişe dayanır. Biz bu kullanımlardan ulaşabildiklerimizi örneklerle ve aynı veya
yakın anlamlı gördüklerimizi de tek maddede ele alarak kısaca açıklamaya çalışacağız.
Bu konuyu tasnif ederken de yakın, uzak mesafe ve mekân için kullanılan işaret
isimlerini ilgili başlıklar altında ele alarak aktarmaya, lüzumuna binaen Kur’ân-ı
Kerîm’deki yaygın kalıpları da âyetlerle örneklendirerek çok kısa bir şekilde
incelemeye gayret edeceğiz.
2- انْ هذا اال: Bu “ise, şayet, eğer” anlamına gelen ve şart edatı olan “ ْ”ان391,
işaret ismi ve istisna edatı olan “”اال392 kelimesinin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir
yapıdır ve “bu…….dan başka bir şey değildir” anlamına gelmektedir. “ إنْ َه َذا إال س ْحر
( ” ُمبينBu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildi),393 “ َساطي ُر ْاألَولين
َ َ( ”إنْ َه َذا إال أBu
Kur’ân eskilerin masallarından başka bir şey değildir) 394 ve “( ”إنْ َه َذا إال َملَك َكريمBu bir
389
Hüseyin Yazıcı, Örnekleriyle Arapçada Bağlaçlar ve Yapılar, İstanbul: Dağarcık Yayınları, 2012, s.
380.
390
Yazıcı, s. 380.
391
Ebü’l-Feth Osmân b. Cinnî el-Mevsılî, el-Luma‘ fi’l-‘Arabiyye, (tah. Hamid el-Mümin), 2. Baskı,
Beyrut: Âlemü’l-Kütüb, 1985, s. 193; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, II, 545;
Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, s. 33.
392
İbnü’l-Fehhâr, I, 219.
393
En’âm, 6/7; Hûd, 11/7; el-Mâide, 5/110; es-Sâffât, 37/15.
394
el-En’âm, 25; el-Enfâl, 8/31; el-Mü’minûn, 23/83; en-Neml, 27/68.
51
beşer değil... Bu ancak üstün bir melektir) 395 âyetlerinde ve başka âyetlerde396 buradaki
anlamıyla kullanılmıştır.
“”َظلمتي مالي كذا ولوى يدي – لوى يده هللا الذي ال يغالبه
beytinde ve “( ”أبى اال أن يفعل كذاÖyle yapmakta ısrar etti, caymadı, vazgeçmedi) , “ أخذ
( ”عليه كذاÖyle yaptığı için onu kınadı, eleştirdi) deyimlerinde400 “”كذاnın yukarıdaki
anlamlarından biri veya birkaçı açıkça kendini göstermektedir.
“ق
ُ قال فيها البليغ ما قال ذو العي – و كل بوصفها منطي
ق
ُ َل جميال كما يقول الصدي-”و كذاك الغدو لم يَ ْع ُد قد قا
“O konuda beliğ (de), konuşmaktan âciz olanın dediğini dedi. Herkes onu
vasfetmede çok konuşkandır. İşte böyledir, düşman da güzel söylemek zorundadır.
Dostun söylediği gibi” 401
şeklinde “işte böyle” anlamında veya araya bir atıf “”وı eklenerek “şöyle şöyle”
anlamına gelen “ ”كذا و كذاşeklinde, “( ”قبضتُ كذا و كذا درهماDirhemi şöyle şöyle aldım)
örneğindeki402 gibi ikileme olarak da kullanılmaktadır.
395
Yûsuf, 12/31.
396
25/ 4, 26/ 137, 38/ 7 ve 74/ 24 âyet-i kerîmeleriyle beraber bu kalıp Kur’ân-ı Kerîm’de toplam 13
yerde geçmektedir.
397
Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, s. 102; Yazıcı, s. 252.
398
İbn Cinnî, el-Luma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 129; Abdulkahir el-Cürcânî, ‘Avamilü’l Cürcânî ve’z-Zurûf, s.
13; Çörtü, s. 261.
399
Ebû Hayyan el-Endelûsi, et-Tezyîl ve’t-Tekmîl fî Şerhi Kitâbi’t-Teshîl, (tah. Hasan Handavi), 1. Baskı,
Dımeşk: Dâru’l-Kalem, ty. , X, 48; Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, s. 101; Sâmerrâî, II, 298.
400
Akdağ, Arap Dilinde Deyimler ve Atasözleri, s. 32.
401
Abdurrahman Fehmi Efendi, s. 64.
52
4- َه َك َذا: Tenbih “”هاsı, teşbih “”كi ve işaret ismi olan “” َذاdan mürekkeb bir
lafızdır.403 Burada işaret ismiyle tenbih edatının arasına hitab için kullanılan “ ”كdâhil
olmuştur.404 Cümledeki konumuna göre “böylece, bu şekilde, işte böyle, yine, aynı
şekilde, binaenaleyh, bunun gibi, …..da/de, bu kadar, nitekim”405 gibi mânalara
gelmektedir. Örneğin; فَقُ ْلتُ ل ُم َحمد بن المنكدر يستفتونك قل هللا يفتيكم في الكاللة قال َه َك َذا أنزلت.........
“Muhammed b. Münkedir’e “(Ey Muhammed) senden fetva istiyorlar. De ki:“Allah
kelale hakkında size fetva veriyor”406 âyeti değil mi? dedim. Evet, bu şekilde/böyle
ُ و َه َك َذا يَ ْذه
ُ َب الز َمانُ و يَ ْفنَى الع ْل ُم فيه َو يَ ْد ُر
indirildi cevabını verdi,407 şeklinde ki rivayette ve “ س
( ”االث ُرZaman böylece geçer gider, ilim onda yok olur ve izini siler)408 sözünde yukarıda
zikrettiğimiz anlamları açıkça görmekteyiz.
5- هذا و: Yakın için kullanılan işaret ismiyle, atıf harfi olan “”وın409 peş
peşe gelmesiyle oluşan yapı “bunun yanı sıra, öte yandan, bundan başka, ayrıca, buna
……. de/da ilâve etmek gerekir, diğer taraftan”410 gibi anlamlara gelmektedir.“ وفقا
ارَفعت قيمة الودائع ارَفاعا كبيرا1991 للتقرير السنوية للبنك المركزي في دولة االمارات العربية المتحدة لعام
( ”هذا و قد َحسن وضع البنوك االجنبيةBirleşik Arap Emirlikleri Merkez Bankası, 1991 yılı
senelik raporlarına göre, mevduatların değeri çok yükseldi. Öte yandan yabancı
bankaların durumu da düzeldi)411 cümlesinde bu yapı bahsettiğimiz mânalarda
kullanılmıştır.
6- هذا الى – هذا الى أن – هذا على أن: Yakını gösteren işaret isminden sonra “-e,-
a, -ye, -ya, -e doğru, -e kadar, - kadar, ile, beraber” anlamına gelen “”الى412 veya
402
ed-Dakr, Mu‘cemu’n-Nahv, s. 282.
403
el-Galâyînî, I, 128; Sâmerrâî, I, 97; Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l- İ‘râb, s. 372,700; Zahir
Şevket el-Beyatî, Edavâtü’l-İ‘râb, 1. Baskı, Beyrut: Mecdü’l-Müessesetü’l-Câmiatü li’d-Dirâsat, 2005, s.
260.
404
Ya‘kub, Mevsûa‘tü’n-Nahv ve’s-Sarf ve’l-İ‘râb, s. 58.
405
Akdağ, s. 102,141; A. Kazım Ürün, Örneklerle Arap Dilinde Bağlaçlar ve Terkipler, Konya: Esra
Yayınları, 1988, s. 85; Sâmerrâî, I, 97; Yazıcı, s. 383.
406
en-Nisâ, 4/176.
407
Müslim, Kitabü’l-Ferâiz, 1000.
408
Mehmed Zihni, el-Müktedab Nahiv, s. 8.
409
İbnü’l-Fehhâr, II, 158.
410
Yazıcı, s. 381.
411
Yazıcı, s. 381.
412
İbn Cinnî, el-Lüma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 128; Ebû Bekir Muhamed b. İsmâil b. es-Serrâc en-Nahvî el-
Bağdadî, el-Usûl fi’n-Nahv, (tah. Hüseyin el-Fetli), 1. Baskı, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1985, I, 411;
Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, s. 27.
53
“üzerinde, üstünde, içinde” gibi anlamlara gelen “ ”علىharf-i cer’i413 ve “”انnin
benzerlerinden olan ve tahkik ifade eden “”اَن414 ile birlikte oluşan bir terkiptir. Bu
terkip “ayrıca, bundan başka, üstelik, öte yandan, buna…….de ilâve etmek gerekir, bir
de, bunun yanında”415 gibi anlamlara gelir.“ الحق ان الياس قنصل شاعر وطني يعد في الطليعة من
( ”شعراء القومية العربية هذا الى رصانة شعره و اصالة قوافيه عمق معانيهDoğrusu, İlyas Kunsul,
Arap milliyetçiliği şairlerinin başında sayılan bir milliyetçi şairdir. Buna şiirinin
kalitesini, kafiyesinin sağlamlığını ve mâna derinliğini eklemek gerekir)416 ve “ هذا الى ان
( ”القول يشمل نوعا أخر غير َلك االنواعAyrıca/bunun yanında kavl, bu türlerin haricindeki bir
türü de kapsar)417 cümlelerinin ilkinde yer alan ““ ”هذا الىbuna ilâve etmek gerekir”
anlamında ikincisinde yer alan “ ”هذا الى أنise “ayrıca, bunun yanında” gibi anlamlarda
kullanılmıştır.
7- لهذا السبب – بسبب هذاveya لهذا- لذا: “Bunun için, bundan dolayı, bu
yüzden, bu sebeple”418 anlamlarına gelir. Bu kalıp da asıl veya yakın için kullanılan
işaret isminin başına “için, dolayı, ötürü, yüzünden, sebebinden”419 anlamlarına gelen
aynı zamanda sahiplik ifade eden420 “ ”لveya “ile” anlamına gelen “”ب421 harf-i cer’inin
getirilmesiyle oluşturulmuştur. Mesela “”لقد فشل في َجارَه و لهذا قرر أن يغادر بلده422
(Ticarette başarısızlığa uğradı, bu nedenle memleketinden ayrılmaya karar verdi)
cümlesinde ki “ ”لهذاve “( ”أطلق عليها النحاة اسم "النعت السببي" بسبب هذا الضميرBu zamir
sebebiyle nahivciler ona “sebeb-i na’t” adını verdiler)423 cümlesindeki “ ”بسبب هذاbu
anlamda kullanıma örnektir.
413
Abdulkahir el-Cürcânî, ‘Avâmilü’l-Cürcânî ve’z-Zurûf, s. 14; M. Meral Çörtü, Arapçada Cümle
Kuruluşu ve Tercüme Teknikleri, 2. Basım, İstanbul: İfav Yayınları, 1997, s. 245, 250.
414
İbn Cinnî, el-Lüma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 29; Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, s. 41; Çörtü, s. 162.
415
Yazıcı, s. 380-381.
416
Yazıcı, s. 380.
417
Hasan, I, 18.
418
İşler vd. , s. 198; Ürün, s. 84, 82; Yazıcı, s. 382.
419
Çörtü, s. 254; Mehmet Çelen, Arapça’da Edatlar, 2. Baskı, İstanbul: Kalem Yayınları, 2006, s. 39.
420
İbn Cinnî, el-Lüma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 129.
421
İbn Cinnî, el-Lüma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 129; Abdulkahir el-Cürcânî, ‘Avâmilü’l- Cürcânî ve’z-Zurûf, s.
7-8; İbnu Serrâc, I, 412.
422
İşler vd. , s. 198.
423
Muhammed I‘yd, s. 576.
54
8- و على هذا: Atıf harfi olan “ ”و, “üzerine” anlamına gelen “ ”علىharf-i
cer’i424 ve “ ”هذاişaret isminin peş peşe gelmesiyle oluşmuş bir yapıdır. “Buna göre,
bundan dolayı, bunun üzerine, bunun için”425 gibi anlamlara gelmektedir. “ كان اختراع
”التلفزيون ضربة للسينما و على هذا فقد قل ُمشاهدو السينما الى حد كبير (Televizyonun icadı
sinemaya bir darbe oldu ve bundan dolayı sinema izleyicileri büyük ölçüde
azalmıştır)426 cümlesinde ki kullanım işaret isminin bu yapı içinde kazandığı anlamı
açıkça göstermektedir.
9- هذا مع العلم أن: Bu terkip işaret ismi, “beraber, birlikte” anlamına gelen
“”مع, “bilmek” anlamına gelen “”العلم427 ve tahkik için kullanılan, isim cümlesinin
anlamını mastara çeviren ve “”انnin benzerlerinden olan “”أنden oluşmuştur. Bu
şekliyle yapı “………dığı ………yapacağı bilinmelidir”428 anlamına gelmektedir. “ عليك
أن َنه َى رسالة دكتورا في خالل ثالثة أشهر هذا مع العلم أن من يتجاوز هذه المدة َؤجل رسالته الى السنة
( ”القادمةDoktora tezini üç ay zarfında bitirmelisin. Bu süreyi aşanın tez savunmasının
ertesi seneye erteleneceği bilinmelidir/bilmelisin)429 cümlesindeki kullanım bu mânayı
yansıtmaktadır.
10- و فوق هذا: Atıf harfi olan “”و, “üzerine, üzerinde” anlamına gelen “”فوق
ve işaret isminin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. “Bunun yanında, üstelik, ayrıca,
bundan başka, bunun da ötesinde”430 gibi anlamlara gelmektedir. “ لقد قام بجوالت َفقدية أثناء
( ”اقامته في المانيا و فوق هذا فقد اشترى كثيرا من الكتب التاريخيةAlmanya’daki ikameti esnasında
inceleme gezilerinde bulundu ve bundan başka/bunun haricinde birçok tarih kitabı satın
aldı)431 örneğinde ki “ ”و فوق هذاkalıbı bu anlamda kullanılmıştır.
424
İbn Cinnî, el-Lüma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 128; Abdulkahir el-Cürcânî, ‘Avâmilü’l-Cürcânî ve’z-Zurûf, s.
15.
425
İşler vd. , s. 198; Ürün, s. 82; Yazıcı, s. 383
426
Yazıcı, s. 383.
427
Ezherî, II, 254.
428
Yazıcı, s. 381.
429
Yazıcı, s. 381.
430
İşler vd. , s. 185; Ürün, s. 77; Yazıcı, s. 228.
431
Yazıcı, s. 228
55
11- بهذه الدرجة من – الى هذه الدرجة – الى هذا الحد: “Bu kadar, bu derece, bu
denli”432 anlamına gelen bir yapıdır. Bu yapı “ile” anlamına gelen “”ب, veya “-e, -a
doğru” anlamına gelen “ ”الىharf-i cer’i, “derece, basamak” anlamına gelen “ ”الدرجة433
veya “engel, sınır, had” anlamındaki “”الحد434 kelimesinin bir araya gelerek
oluşturdukları bir yapıdır. “( ”ما كنت اظنه دقيق القلب الى هذا الح ِّدOnu, bu denli hassas
zannetmiyordum)435 ve “( ”والواقع أن اللهجات العامية لم َحترم جهر الحروف إلى هذه الدرجةAslında
ammi lehçeler harflerin söylenişine bu denli önem vermezler)436 cümlelerinde “ الى هذا
”الحدve “ ”الى هذه الدرجةkalıpları bu mânalarıyla kullanılmıştır.
12- بهذا الخصوص: İşaret isminin başına “ ”بharf-i cer’inin, sonrasına ise
“ilgili, alâkalı” anlamına gelen “”الخصوص437 kelimesinin getirilmesiyle oluşmuştur. Bu
yapı da “bununla, bu konuyla ilgili olarak, bu hususta, buna dair”438 gibi anlamlara
gelir. Bu kullanım “”استطيع ان أقول ما يلي بهذا الخصوص (Bu konuda aşağıdakileri
söyleyebilirim)439 cümlesinde açıkça görülmektedir.
13- هذا مع: İşaret ismiyle, “beraber, birlikte” anlamına gelen “”معnın bir
araya gelmesiyle ortaya çıkan kalıptır. Yapı “bununla beraber, buna rağmen, mamafih,
bununla birlikte, ancak”440 gibi anlamlar içermektedir. “ ال صيام لمن لم يوجبه من الليل هذا مع
( ”قوله عليه السالم انما االعمال بالنيةGecenin gereklerini yerine getirmeyenin orucu yoktur
buyurmasıyla beraber/buyurmasına rağmen ameller niyete göredir kavli de O’na (s.a.v.)
aittir)441 cümlesinde bu kalıp “bununla beraber, bununla birlikte” anlamında
kullanılmıştır.
432
Yazıcı, s. 101,129,134.
433
İbrahim Mustafa vd. , s. 278.
434
İbrahim Mustafa vd. , s. 160.
435
Yazıcı, s. 101.
436
Temmam Hassan, Menâhicü’l-Bahs fi’l-Luğa, Mısır: Mektebetü’l-Enclo, ty, s. 152.
437
Muhammed b. Muhammed b. Abdurrezzak el-Huseynî ez-Zebîdî, Tâcü’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kamus,
(tah. Heyet), yy. Dâru’l-Hidaye, ty. , XVII, 551.
438
Yazıcı, s. 124.
439
Yazıcı, s. 124
440
Ürün, s. 80-81.
441
Ebû Muhammed Abdullâh b. Müslim b. Kuteybe ed-Dinverî, Garîbü’l-Hadîs, (tah. Abdullah el-
Ceburi), 1. Baskı, Bağdat: Matbaatü’l-Ânî, I, 301.
56
1.6.2. Uzaklık Bildiren İşaret İsmiyle Kullanılan Kalıplar
1- لذلك: “ ”لharf-i cer’i ile uzağı göstermek için kullanılan işaret isminin bir
araya gelmesiyle oluşmuştur. Bu yapı da “bundan dolayı, bu sebeple, bu yüzden, bunun
için, bu nedenle, ondan dolayı, onun için”442 gibi anlamlara gelmektedir. “ إال َمنْ َرح َم َرب َك
َ( ” َول َذل َك َخلَقَ ُه ْم َوََمتْ َكل َمةُ َربِّ َك َألَ ْم ََلَن َج َهن َم منَ ا ْلجنة َوالناس أَ ْج َمعينAncak Rabbinin merhamet
ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki
cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu)443 veya “ فَل َذل َك
ب َوأُم ْرتُ ألَعْد َل بَ ْينَ ُك ُم هللاُ َربنَا َو َرب ُك ْم لَنَا ٍ ستَق ْم َك َما أُم ْرتَ َو َال ََتب ْع أَ ْه َوا َء ُه ْم َوقُ ْل آ َم ْنتُ ب َما أَ ْنزَ َل هللاُ منْ كتَا ُ فَا ْد
ْ ع َوا
( ”أَ ْع َمالُنَا َولَ ُك ْم أَ ْع َمالُ ُك ْم َال ُحجةَ بَ ْينَنَا َوبَ ْينَ ُك ُم هللاُ َي ْج َم ُع بَ ْينَنَا َوإلَ ْيه ا ْل َمصي ُرİşte onun için sen (tevhide)
dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben
Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum.
Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin
işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir
araya toplar, dönüş de O’nadır)444 âyetlerinde yapının kazanmış olduğu anlam açık bir
şekilde kendini göstermektedir ve anladığmız kadarıyla bu çok sık kullanılan bir
kalıptır.
2- كذلك: “Bu şekilde, keza, -de, -da, böyle, şöyle, ayrıca, hem…….hem de,
yine, aynı zamanda, yanı sıra, bir de, nitekim,445 aynı şekilde, bunun gibi”446 anlamlara
gelen bu kalıp, “gibi, benzer, tıpkı, misil” anlamlarına gelen “ ”كile işaret isminden
müteşekkildir447 ve bu terkip teşbih (benzerlik)448 ifade etmektedir. “ اضربُوهُ ببَ ْعض َها ْ فَقُ ْلنَا
َ( ” َك َذل َك يُ ْحي هللاُ ا ْل َم ْوََى َويُري ُك ْم آيَاَه لَ َعل ُك ْم ََ ْعقلُونBu şekilde/böylece Allah ölüleri diriltir ve size
âyetlerini akledenlerden/aklını kullananlardan olmanız için gösterir)449 âyet-i
kerîmesinde işaret isminin yukarıda zikrettiğimiz anlamlarından bir kısmı açıkça
görülmektedir. İşaret isminin bu şekildeki kullanımı birçok âyet-i kerîmede yer
442
Yazıcı, s. 137.
443
Hûd, 11/119.
444
eş-Şûrâ, 42/15.
445
Akdağ, s. 102; Hüseyin Günday ve Şener Şahin, Arapça’da Edatlar, 2. Baskı, Bursa: Emin Yayınları,
2009, s. 33; İşler vd. , s. 185; Ürün, s. 74-75;Yazıcı, s. 252.
446
Sâmerrâî, I, 98.
447
el-Beyatî, s. 161.
448
Sâmerrâî, I, 98.
449
el-Bakara, 2/73.
57
almıştır.450 Âyetlerin haricinde günlük dilde de “( ”هذا الرجل كذلك الرجلBu adam şu adam
gibidir), “( ”هذه المرأة كتلك المرأةBu kadın şu kadın gibidir) ve “ أنت ضربت خالدا و سرقت ماله
( ”كذلكSen Halid’i dövdün aynı şekilde malını da çaldın)451 örneklerinde olduğu gibi
kullanılmaktadır.
3- ذلك أن – و ذلك أن – ذلك بأن – ذلك ألن – و ذلك ألن: Tahkik için kullanılan ve
isim cümlesinin anlamını mastara çeviren “ ”أنnin yalın olarak veya “”ب, “ ”لgibi farklı
harf-i cerlerle kullanımı sonucu ortaya çıkan yapıdır. Bu yapı “…….dığından dolayı, bu
da……….(n)ın sonucudur, bu da ……….yapması sebebiyledir, ………dığı için,
çünkü”452 gibi anlamlara gelmektedir. “ ست ََحبوا ا ْل َحيَاةَ الد ْنيَا َعلَى ْاْلخ َرة َوأَن هللاَ َال يَ ْهدي
ْ َذل َك بأَن ُه ُم ا
َ( ”ا ْلقَ ْو َم ا ْل َكافرينBu (azap), onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın
kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmemesinden ötürüdür)453 âyetinde454 ve “ َعتبر جامعة
( ”استانبول اكبر جامعة في َركيا ذلك انها َملك اكثر من عشرين كليةİstanbul Üniversitesi yirmiden
fazla fakülteye sahip olduğu için, Türkiye’nin en büyük üniversitesi sayılmaktadır)455
cümlesinde bu mânaya gelen terkip kullanılmıştır.
4- بين ذلك: Mekan veya zaman zarfı olan ve “arasında” anlamına gelen
“”بين456 ile işaret isminin bir araya gelmesiyle oluşmuş ve “bu, bu ikisi ve bunlar
arasında” anlamına gelen bir kalıptır. “ َ ( ” َع َوان بَيْنَ َذلكİkisi arasında bir inek),457 “ َُم َذ ْب َذبين
َ”بَيْنَ َذلك458 (Bunların arasında bocalayıp durmaktalar) ve “سبيال َ َ”ويُريدُونَ أَنْ يَتخ ُذوا بَيْنَ َذلك
َ
(bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler) 459 âyetlerinde bu kalıp yer
almıştır.460
450
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan diğer yerler için bkz. 2/118, 2/187, 2/219, 2/242, 2/ 266, 3/40, 3/47,
3/103, 5/89, 6/53, 5/55, 5/75, 5/122, 5/123, 5/125, 5/129, 5/137 ve 5/148.
451
Sâmerrâî, I, 98.
452
Yazıcı, s. 136,137.
453
en-Nahl, 16/107.
454
2/176, 2/275, 3/24, 3/75, 5/58, 5/82, 6/131, 8/14, 8/153, 9/6, 9/80, 9/120, 22/6, 22/61, 31/31, 40/22,
45/35, 47/9, 47/11, 47/26, 47/28, 59/4, 59/13, 59/14, ve 63/3 âyetlerinde de bu terkip yer almıştır.
455
Yazıcı, s. 136
456
Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, 58.
457
el-Bakara, 2/68.
458
en-Nisâ, 4/143.
459
en-Nisâ, 4/150.
460
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan diğer yerler için bkz. 17/110, 19/64 ve 25/67.
58
5- دون ذلك: “Dışında, altında, hariç, arka, ileri, geri, alt, önce, beri, aşağı,
değil, başka, ….sız, önce”461 anlamlarına gelen “ ”دونile işaret isminden mürekkep bir
terkiptir. Bu terkip “bundan başka, bundan aşağı” gibi mânalara gelmektedir. “ َويَ ْغف ُر َما
( ”دُونَ َذلكَ ل َمنْ يَشَا َءbundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar),462 “ م ْن ُه ُم
َ( ”الصال ُحونَ َوم ْن ُه ْم دُونَ َذلكOnlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda
olanları da vardır) 463 ve “ َ( ” َويَ ْع َملُونَ َع َمال دُونَ َذلكbundan başka işler görenler vardı) 464
şeklinde âyetlerde465 de bu kalıp ifade kendine yer bulmuştur. Ayrıca başına “ ”منharf-i
cer’i eklenerek de, “”منْ دُون َذل َك َخ ْرطُ القَتَاد 466
(Yapmak çok zordur, bundan ötesi de
yoktur)467 meselinde olduğu gibi kullanılabilmektedir.
461
Ebû’n-Nasr İsmail b. Hammad el-Cevherî el-Farabî, es-Sıhâh Tâcü’l-Luğa ve Sıhahu’l-‘Arabiyye, (tah.
Ahmed Abdulğafur Itar), 4. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Âlem li’l-Melâyîn, 1987, V, 2115; Akdağ, Arap
Dilinde Edatlar, s. 71; el-Beyatî, s. 94; İbrahim Mustafa vd. , s. 305.
462
en-Nisâ, 4/48,116.
463
el-A‘râf, 7/68.
464
el-Enbiyâ, 21/82.
465
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan diğer yerler için bkz. 23/63, 48/27, 52/47 ve 72/11.
466
Modern sözlüklerde bu cümle Türkçeye “bunu yapmak için bir fırın ekmek yemen lazım” şeklinde
tercüme edilmiştir. Bkz. Serdar Mutçalı, Arapça-Türkçe Sözlük, İstanbul: Dağarcık Yayınları, 2012, s.
259.
467
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 508.
468
İbnü’l-Hâcib Cemalüddin b. Osman b. Ömer b. Ebî Bekr el-Mısrî el-İsnevî el-Mâlikî, el-Kâfiye fî
İlmi’n-Nahv, (tah. Salih Abdulazim eş-Şair), 1. Baskı, Kahire: Mektebetü’l-Âdâb, 2010, s. 51.
469
el-Bakara, 2/248.
470
Âl-i İmrân, 3/13.
471
Âl-i İmrân, 3/49.
472
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan diğer yerler için bkz. 10/67, 15/75, 15/77, 16/11, 16/12, 16/13, 16/65,
16/67, 16/69, 20/54, 20/128, 22/70, 23/30, 24/44, 26/8, 26/67, 26/103, 26/139, 26/158, 26/174, 26/190,
27/52, 27/86, 29/24, 29/44, 29/51, 30/21, 30/22, 30/23, 30/24, 30/37, 31/31, 32/26, 34/9, 34/19, 39/21,
39/42, 42/33, 45/13, 50/37 ve 79/26.
59
7- و ذلك: “O da ……..(n)ın sonucudur, bu ……….(n)ın sonucudur”473
mânalarına gelen bu yapı atıf harf-i olan “ ”وile “ ”ذلكişaret isminin bir araya gelmesiyle
oluşmuştur. “1911 ”قررتْ دار نشر َرجمة كتاب سيماء للناقد أكرم يوسف و ذلك ضمن خطتها السنوية
(Dâru’n-Neşr, 1966 yılı senelik plan sonucunda eleştirmen Ekrem Yusuf’un “Sima” adlı
kitabını tercümeyi kararlaştırdı) cümlesinde bu kalıp kullanılmıştır.474
9- و على ذلك: “Bundan dolayı, bunun için, bunun üzerine, buna göre, binaen
aleyh, bundan ötürü, böylece”478 şeklinde mânalara gelen bu kalıp, atıf harfi olan “”و,
harf-i cer olan “ ”علىile işaret isminin sıralanmasıyla oluşmuştur. “ فخوطب االنسان و على
( ”ذلك باللفظ الذي يعتاده أهل الوقت اذ ذاكBundan dolayı/ bu nedenle insana o dönemin
ehlinin/çağın insanın alışık olduğu lafızla hitap edildi)479 cümlesinde bu şekilde
kullanılmıştır.
10- من بعد ذلك: İbtida (başlangıç) ifade eden “ ”منharf-i cer’i480, “sonra”
anlamına gelen “ ”بعدzarfı ve işaret isminin bir araya gelmesiyle oluşan ve “sonra, bunun
ardından, ondan sonra” anlamına gelen yapıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu yapının birden
ْ ََ ( ”ثُم َعفَ ْونَا َع ْن ُك ْم منْ بَ ْعد َذل َك لَ َعل ُك ْمSonra bunun
fazla örneği481 bulunmaktadır. “ َش ُكرُون
473
Yazıcı, s. 138.
474
Yazıcı, s. 138.
475
Yazıcı, s. 139.
476
Bu anlamlarıyla beraber aynı zamanda birliktelik, beraberlik, karşılık olma, sepeb beyan etme ve zâid
olma şeklinde kullanımları da mevcuttur. Bkz. Akdağ, s. 53.
477
Yazıcı, s. 139.
478
Günday vd. , Arapça’da Edatlar, s. 123.
479
Ebü’l-Feth Osmân b. Cinnî el-Mevsılî, el-Muhtesib fî Tebyîni Vücûbi Şevâzi’l-Kıraati’l Îzâh, yy.,
Vizâratü’l-Evkâf el-Meclisü’l A‘la li’ş-Şu‘uri’l-İslâmiyye, 1999, I,101.
480
İbn Cinnî, el-Luma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 128.
481
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan diğer yerler için bkz. 2/52, 2/64, 3/89, 5/43, 12/49, 14/14, 16/119, 24/5
ve 24/47.
60
ardından, şükredersiniz diye, sizi bağışlamıştık) 482
veya “( ”ثُم َ ََول ْيتُ ْم منْ بَ ْعد َذل َكOndan
sonra sözünüzden dönmüştünüz) 483 âyetlerinde bu şekilde kullanılmıştır.
11- و لذلك فقد – و لذا فان: Atıf harfi olan “”و, harfi cer olan “ ”لve takrib veya
tahkik için kullanılan “”فقد484 veya “ ”فانedatıyla oluşturulmuş bir terkiptir. “Bunun için,
bundan dolayı, bu yüzden, bu sebeple, bu vesileyle”485 anlamlarına gelmektedir. “ أغلقت
( ”اليونان حدودها و على ذلك اَخذت َركيا التدابير الالزمةYunanistan hudutları kapattı ve bundan
dolayı / bunun üzerine Türkiye gerekli tedbirleri aldı)486 cümlesinde mezkûr anlamıyla
kullanılmıştır.
12- الى غير ذلك- و ما الى ذلك: “Ve saire, ve benzeri”487 anlamlarına gelmektedir.
Bu yapı atıf harfi olan “”و, ism-i mevsul olan “ ”ما488 ve - e, - a, doğru anlamlarına
gelen “ ”الىveya “dışında, haricinde” anlamına gelen ve istisna edat olan “”غير489
kelimelerinden oluşmuştur.“ يبيع البقال السكر و الملح و الزيت و البيض و الزبدة و الجبن و الدقيق و
( ”العدس و ما الى ذلكBakkal, şeker, tuz, yağ, yumurta, tereyağı, peynir, un, mercimek
vesaire satar)490 , “…( ”…ذكر االيجاز و المجاز و االستعارة الى غير ذلكi‘câzın, mecazın, isti‘âre
ve benzerinin zikredilmesi)491 ve “ كالنحو و العروض و القافية و النسب و العلم بالخبر الى غير....
…( ”ذلك من العلوم الكالميةnahiv, aruz, kafiye, neseb, haber ilmi ve kelâm ilimlerinden
benzerleri)492 örnekleri bu anlamı bize vermektedir.
13- عالوة على ذلك فان – فضال عن ذلك فان- عالوة على ذلك: “Ayrıca, bundan başka,
üstelik, bunun yanında, bir de üstüne üstlük, buna ilâveten, ek olarak”493 gibi anlamlara
482
el-Bakara, 2/52.
483
el-Bakara, 2/64.
484
Zemahşerî, el-Mufassal fî Sinâ‘at’il-İ‘râb, I, 433.
485
Yazıcı, s. 139.
486
Yazıcı, s. 139.
487
Yazıcı, s. 139,216.
488
İbn Cinnî, el-Luma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 247.
489
İbn Cinnî, el-Luma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 124.
490
Yazıcı, s. 139-140.
491
Abdurrahman b Hasan Habenneke el-Meydanî ed-Dımeşki, el-Belâğatü’l- ‘Arabiyye, 1. Baskı,
Dımeşk: Dâru’l-Kalem, 1996, II, 482.
492
Ebü’l-Hasan Ali b. İsmail b. Sîde el-Mersî, el-Muhassas, (tah. Halil İbrahim Cefal), 1. Baskı, Beyrut:
Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, 1996, I, 40.
493
Senem Soyer, “Arapça-Türkçe Çevirilerde Sözcük ve Kalıplaşmış İfadeler Düzeyinde Eşdizimlilik
Sorunları ve Çözüm Önerileri”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi Ün. Eğitim Bilimleri
Ens. Arap Dili Eğitimi Bilim Dalı, 2006 ), s. 77; Yazıcı, s. 205, 224.
61
gelmektedir. Bu terkipte “iyilik, fazlalık, lütuf” anlamına gelen “”فضال494 veya “ilâve,
zam, ekleme” anlamına gelen “”عالوة,495 harf-i cer ( على/) عن, işaret ismi ve “”فان
edatından müteşekkildir. “”ان هذا ال يروق لي و عالوة على ذلك فاني الزلت مصرا على وجهتي نظري
(Bu hoşuma gitmiyor, ayrıca görüşümde de ısrarlıyım)496 cümlesinde bu terkip “ayrıca”
anlamında kullanılmıştır.
14- فقط وانما....... ال/ لم/ لن/ ليس/ ما- كذلك....... فقط بل....... ال/ لم/ لن/ ليس/ما
كذلك......
كذلك.....ال غير بل....... ال/ لم/ لن/ ليس/ ما- كذلك........ فقط و لكن....... ال/ لم/ لن/ ليس/ ما:
Olumsuzluk edatlarından (ما, ليس, لن, لم, )الbiriyle “sadece, yalnızca” anlamına gelen
“”فقط497 ve çeşitli edatlarla (انما, ) بلkurulan, “sadece……..değil aynı zamanda……… ,
sadece yapmakla kalmaz (kalmadı, kalmayacak), aynı zamanda”498 anlamına gelen
terkiptir. “( ”ما زرت عاصمة األردن فقط و انما زرت مدنها كذلكSadece Ürdün’ün başkentini
ziyaret etmedim, şehirleri de ziyaret ettim) cümlesi buna güzel bir örnektir.
15- و مع ذلك – و مع ذلك ف – و مع ذلك فقد: “Bununla birlikte, buna rağmen, yine
499
de , ancak” mânalarına gelmektedir. Bu terkipte atıf harfi olan “”و, “”مع, işaret ismi
ve “hemen peşi sıra, akabinde” anlamındaki “ ”فatıf harfi500 veya “ ”فقدedatının bir
araya gelmesiyle oluşmuştur. “ فقد طه حسين بصره و هو في نحو الثالثة من عمره و مع ذلك فقد نجح
( ”في كل مراحل التعليمTaha Hüseyin, 3 yaşlarında iken gözlerini kaybetti. Buna rağmen,
bütün eğitim kademelerinde başarılı oldu)501 cümlesinde yapı “buna rağmen” anlamında
kullanılmıştır.
494
İbrahim Mustafa vd. , s. 693.
495
İbrahim Mustafa vd. , s. 625.
496
Yazıcı, s. 205.
497
İbrahim Mustafa vd. , s. 697.
498
Günday vd. , Arapça’da Edatlar, s.79,80; İşler vd. , s. 191;Yazıcı, s. 291,294,292,298.
499
Ürün, s. 80; Yazıcı, s. 353.
500
İbn Cinnî, el-Luma‘ fi’l-‘Arabiyye, s. 149.
501
Yazıcı, s. 354.
502
Yazıcı, s. 377.
62
“”النقيض503 kelimesi, “ ”منharf-i ceri, işaret ismi ve “ ”فقدedatlarıyla oluşmuştur. “ يعرف
( ”انني ال أحبه ابدا و على النقيض من ذلك فقد جاء الى زيارَيOnu asla sevmediğimi bilir, buna
rağmen/yine de beni ziyarete geldi)504 cümlesinde de bu terkip zikredilen anlamını güzel
bir şekilde ortaya koymuştur.
17- و باالضافة الى ذلك ف: “Buna ilâveten, ayrıca, bunun yanında bir de, buna
(şuna) ek olarak”505 mânalarına gelen bir yapıdır. Atıf harfi olan “”و, “ ”بharf-i ceri, “ek
olarak, ilâveten,” anlamına gelen “”االضافة506 kelimesi, “ ”الىharf-i cer’i akabinde işaret
ismi ve “ ”فharfinin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir yapıdır. “ فاألردن, و باالضافة الى ذلك
( ”ليس له قانون انتخابي سليم او مناسبAyrıca/bunun yanında Ürdün’ün sağlam ve uygun bir
seçim kanunu yok)507 cümlesinde terkip bu anlamıyla kullanılmıştır.
18- و الى جانب ذلك ف: “Bunun (Şunun) yanı sıra, üstelik, ayrıca, bunun
ötesinde”508 gibi mânalara gelen kalıp, atıf harfi olan “”و, -e, -a, doğru anlamına gelen
“”الى, “ ”جانبkelimesi ve atıf harfi olan “ ”فharfinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. “
( ” لقد كتب عدة مقاالت في الجرائد اليومية و الى جانب ذلك ألف كتابا في األدب العربيO günlük
gazetelerde birçok makale yazdı, bunun yanı sıra/ayrıca Arap edebiyatıyla ilgili de bir
kitap telif etti)509 misalinde bu terkibin ihtiva ettiği anlam ortaya çıkmaktadır.
19- و نتيجة لذلك: “……in sonucu olarak, …..in sonucunda , sonuçta, ……in
neticesi olarak , …..in neticesinde, neticede, sonuç olarak, bu sebeple, bu nedenle”510
gibi anlamalara gelir. Bu kalıpta atıf harfi olan “”و, “sonuç” anlamına gelen “”نتيجة,511
“ ”لve işaret isminin bir araya gelmesiyle oluşmuş yapıdır. Mesela “ و نتيجة لذلك كثر سب
( ”الصحابة في الزيديين الذين َأثروا بدعوة يوسف الرافضيBunun neticesi olarak Yusuf Rafizi’nin
503
İbrahim Mustafa vd. , s. 947.
504
Yazıcı, s. 377.
505
Günday vd. , Arapça’da Edatlar, s. 33; İşler vd. , s. 185.
506
İbrahim Mustafa vd. , s. 547.
507
el-İntihâbât ve’t-Tehavvulât ed-Demokrâtiyye fi’l-Âlemi’l-‘Arabî, 2008, http:// books. google. com. tr/
boks, (4 Haziran 2016).
508
Günday vd. , Arapça’da Edatlar, s. 33; İşler vd. , s. 185.
509
İşler vd. , s. 186.
510
İşler vd. , s. 198.
511
İbrahim Mustafa vd. , s. 899.
63
çağrısından etkilenen Zeydiler’de sahabeye seb arttı)512 cümlesinde “bunun neticesi
olarak/bunun neticesinde” anlamında kullanılmıştır.
20- بعد ذلك: “-den sonra, müteakip” anlamına gelen ve zaman zarfı olan “”بعد
ile işaret isminin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bu terkib “Bundan sonra, daha
sonra”513 gibi mânalara gelmektedir. “( ”فَ َمن ا ْعتَدَى بَ ْع َد َذل َك فَلَهُ َع َذاب أَليمBundan sonra kim
haddi aşarsa onun için elim bir azap vardır)514 veya “ س َوا َء َ ضل َ فَ َمن َكفَ َر بَ ْع َد َذل َك م ْن ُك ْم فَقَ ْد
( ”السبيلBundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa doğru yoldan sapmış olur)515
âyetlerinde ve daha başka âyetlerde516 bu anlamı ile kullanılmıştır.
21- و ما أشبه ذلك: “Bu ve benzeri”517 anlamına gelir. Atıf harfi olan “”و, ism-i
mevsul olan “”ما, “benzer, gibi” anlamına gelen “”أشبه518 ve işaret isminden oluşan bir
yapıdır. “( ”أن يخاف ضياعا على ماله و ما أشبه ذلكMalının zâyi olmasından korktuğunda ve
bunun benzeri bir durumda)519 cümlesinde de bu anlamıyla kullanılmıştır.
22- َ فوق ذلك: “Bundan başka, buna ilâveten, ayrıca, üstelik, bunun da
ötesinde”520 gibi anlamalara gelen kalıp, “ ”فوقile uzaktaki bir mesafeyi işaret etmek
için kullanılan “ ”ذل َكkelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş olan bir yapıdır. “ انما
( ”فوق ذلك فضلBundan başkası/bundan yukarısı sadece fazlalıktır)521 örneğinde bu anlam
kendisini göstermektedir.
512
Erşif Müntede’l-Eluke, 2010, http://majles.alukah.net, (4 Haziran 2016).
513
İşler vd. , s. 187.
514
el-Bakara, 2/178.
515
el-Mâide, 5/12.
516
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan diğer yerler için bkz. 3/94, 5/12, 5/32, 5/43, 5/94, 12/48, 12/49, 16/119,
23/30, 24/5, 24/47, 24/55, 65/1, 68/13 ve 79/30.
517
İbn Manzûr, VII, 23.
518
İbrahim Mustafa vd. , s. 471.
519
Necmuddin Ahmed b. Muhemmed b. Ali el-Ensârî, Kifâyetü’n-Nebîh fî Şerhi’t-Tenbîh, (tah. Mecdî
Muhamed Surur Baslum), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, ty., IV, 285.
520
Ürün, s. 77.
521
Ebü’l-Ferec el-Muâfî b. Zekeriyya b. Yahya el-Cerirî en-Nehravanî, el-Celîs es-Salih el-Kâfi ve’l-Enîs
en-Nâsih es-Sâfî, (tah. Abdulkerim Sami el-Cundî), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 2005, s.
271.
64
1.6.3. Mekân Bildiren İşaret İsimleriyle Kullanılan Kalıplar
1- هنا و هناك: “Burada orada, oraya buraya”522 anlamına gelen yapı yakın ve
orta uzaklıktaki mesafeyi gösteren işaret isimlerinin arasına atıf “”وının girmesiyle
oluşmuştur. “( ”ارَجف كلنا من قنبلة الصوت فافترقنا هنا و هناكHepimiz, ses bombasından
sarsıldık ve oraya buraya dağıldık)523 cümlesinde bu kalıp ve mâna kendini açıkça
göstermektedir.
2- هناك: Uzak mesafe için kullanılan işaret ismi cümle başında kullanılması
halinde “orada, vardır”524 gibi mânalara gelmektedir. “ هناك مباحثات جديدة بين الجانبين ”
(İki taraf arasında görüşmeler var)525 ifadesinde “ ”هناكcümle başında olduğu için
cümleye “vardır” anlamı kazandırmıştır.
4- هناك فقد/ هناك فان/ و من هنا: “Bunun için, bundan dolayı, bu yüzden, bu
sebeple, bu vesileyle, bu noktadan hareketle”528 gibi mânalara gelmektedir. Bu yapı
(kalıp) atıf “”وı, “ ”منharf-i ceri ve “ ”هناكişaret isminin bir araya gelmesi ya da “”هناك
işaret ismine “ ”فانveya “ ”فقدedatlarının eklenmesiyle oluşmuştur. “ هو بحاجة الى االستراحة
( ”و من هنا فانه ليس بامكانه أن يواصل العملOnun dinlenmeye ihtiyacı var. Bunun için/bundan
dolayı/bu yüzden işe devam edemez)529 ve “ حاول أن يضم في بحثه كل ما كتب عن الموضوع و من
( ”هنا فقد قرأ المصادر المطبوعة و المخطوطة بدقةÇalışmasına, konuyla ilgili olarak kaleme
522
Yazıcı, s. 386.
523
Yazıcı, s. 387.
524
Yazıcı, s. 387.
525
Yazıcı, s. 387.
526
Yazıcı, s. 387.
527
Yazıcı, s. 387.
528
Günay vd. , s. 123; İşler vd. , s. 198; Ürün, s. 83; Yazıcı, s. 387.
529
Yazıcı, s. 387-388.
65
alınan her şeyi almaya çalıştı. Bu nedenle, matbu ve el yazması kaynakları dikkatli bir
şekilde okudu)530 cümlelerinde bu anlamlar ortaya çıkmaktadır.
5- و من ثَم فان/ و من ثَم/ و من ثَم فقد: “Bu yüzden, bu sebeple, bundan dolayı,
bunun için, bu vesileyle”531 anlamlarına gelen yapı, atıf harfi, harf-i cer olan “ ”من,
mekana işaret eden işaret ismi ve “ ”فقدveya “ ” فانedatıyla oluşmuş bir kalıptır. “ يحبون
”و كان االَراك الجندية و الفروسية و من ثم فقد أحضروا أعدادا كبيرة من جنود بالدهم و ذلك لتقوية حكمهم
(Türkler, askerliği ve biniciliği severlerdi. Bu nedenle idari yapıyı desteklemek
َ َو منْ ثَم َكتَبْتُ ر
amacıyla yöre askerlerinden büyük çapta ordular teşkil ederlerdi.)532 , “ سالَة
533
صديقي
َ ( ”الىBundan dolayı arkadaşıma bir mektup yazdım.) ve “ أن القرآن عربي اللسان و
…( ”من ثم فإن اللغة العربية هي المدخل لدراسته و َدبرهKur’ân Arapçadır. Bundan dolayı Arapça
onu incelemeye ve düşünmeye giriş niteliğindedir)534 cümlelerinde terkibin anlamı
açıkça kendini göstermektedir.
530
Günay vd. , s. 126.
531
Akdağ, s. 62; Günay vd. , s. 123; İşler vd. , s. 198; Yazıcı, s. 82.
532
Günay vd. , s. 124.
533
Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, s. 62.
534
Erşif Mülteka Ehli’t-Tefsîr, 2010, http://tafsir.net,(4 Haziran 2016).
66
İKİNCİ BÖLÜM
Bir metni veya sözü anlamak sadece o metni veya ifadeyi oluşturan kelimeleri
anlamaktan ibâret değildir. Yani her zaman bir metne veya söze yüklenen ve karşı tarafa
iletilmek istenen anlam yalnızca kelime ve gramer bilgisine dayalı olarak anlaşılamaz.
Çünkü kelimeler ve cümleler içinde bulundukları bağlamda kök anlamlarından farklı bir
anlam ifade edebilmektedir.535 Bu nedenle metni anlama hususunda bir hataya
düşmemek için bağlamın tespitine âzami derecede önem vermek gerekmektedir. Çünkü
dilin ve metnin varlık kazandığı zemin bağlam olduğundan536 hiçbir metin veya ifade
(söz) bir bağlama sahip olmaksızın var olamaz.537 Bu yönüyle bakıldığında da bağlam
adeta hayatımızı kuşatmaktadır. Mesela “çocuk” kelimesinin sözlüklerdeki anlamına
baktığımızda “büyüyünceye kadar olan devresinde insana verilen isim, insan
yavrusu”538 anlamına gelirken, “çocuğu kışta kıyamette başka bir yere tayin etmişler”,
“çocuk askere gitti” ve “çocuk erken evlendi” cümlelerinde kelimenin içinde yer aldığı
bağlamdan anlaşıldığı üzere yetişkin bir insan kastedilir. “Çocuk biberonu emip bitirdi”
veya “çocuk ilkokul üçüncü sınıfta” cümlelerinde ise aynı kelime kök anlamında yani
çocukluk çağındaki insan anlamında kullanılmıştır.539 İkinci bir örnek olarak “kardeş”
sözcüğünü ele alacak olursak , “babam küçük kardeşimle beni tiyatroya götürdü”
cümlesinde aynı anne - baba ya da anne babalarından biri aynı olan çocuklar
kastedilirken, “Değerli kardeşim Sacit Bey, sana bu mektubu İstanbul’dan yazıyorum”
cümlesinde kardeş sözcüğü yakın dostu belirtmektedir.540 Son olarak âyetlerden de bir
ْ ( ” ُذTat bakalım, güçlü ve şerefli
örnek verecek olursak mesela “ق ان َك أنتَ العزيز الكريم
535
Ali Bakkal, “Kur’ân’ı Anlamada Siyâk-Sibakın Önemi”, Tarihten Günümüze Kur’ân İlimleri ve Tefsir
Usulü Sempozyumu, İstanbul: İlim Yayma Vakfı Kur’ân ve Tefsîr Akademisi, 2008, s. 12-13; Şahin
Güven, Kur’ân’ın Anlaşılmasında ve Yorumlanmasında Çokanlamlılık Sorunu, 1. Baskı, İstanbul: Denge
Yayınları, 2005, s. 239.
536
Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültür’den Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, 5. Basım, İstanbul: Kapı
Yayınları, 2014, s. 2.
537
Fatih Tiyek, Kur’ân’ı Anlamada Bağlamın Rolü ve Meâllerdeki Bağlamsal Sorunlar, 1. Basım,
Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015, s. 26.
538
Ayverdi, I, 602.
539
Aksan, III, 524.
540
Mehmet Hengirmen, Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri, 1. Basım, Ankara: Engin Yayınları, 1999, s. 52.
67
olan)541 âyet-i kerîmesi ilk başta övgü, müjde içeriyor gibi görünürken âyetin bağlamı
(siyâkı) incelendiğinde bahsedilenlerin cehennemlikler olduğu542 o nedenle de burada
bir övgü değil tam aksine zem (kınama) olduğu anlaşılacaktır.543 Bu üç örnekte de
görüldüğü üzere bağlam kelimenin anlamını birinci dereceden etkilemektedir.
2.1.Bağlam
2.1.1.Bağlam’ın Tanımı
541
ed-Duhân, 44/49.
542
ed-Duhân, 44-50.
543
Ebû Abdullah Bedreddin Muhammed b. Bahadır b. Abdullah Zerkeşî, Bahrü'l-Muhît fî Usuli'l-Fıkh,
(Haz. Abdülkadir Abdullah Anî), 2. Baskı, Kuveyt: Vizâretü'l-Evkâf ve’ş-Şu‘uni’l-İslâmiyye, 1992, VI,
52.
544
Ali Bayram, Fransızca Sözlük, 1. Basım, İstanbul: Alfa Yayınları, 2008, s. 106; Hengirmen, s. 52.
545
Redhouse Büyük El Sözlüğü, 33. Baskı, İstanbul: Sev Yayınları, 2011, s. 89.
546
Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, 7. Basım, İstanbul: Paradigma Yayıncılık, 2010, s. 184; Berke
Vardar, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Multılıngual Yabancı Dil Yayınları, 2002, s. 31.
547
Güven, s. 247; Nurullah Agitoğlu, Hadis ve Bağlam, İstanbul: Kitabi Yayınları, 2015, s. 156; Tiyek, s.
26.
548
Cevizci, s. 184.
68
(1909-1992) isimli dilci derinleşmiş ve tümcenin, bir düşüncenin anlatılmasında yeterli
olmadığı fikrini ortaya koymuştur. Harris aynı zamanda “tümceden büyük söz
parçalarının kendilerine has yapı özellikleri olduğuna” değinip, “bir tümceden çıkacak
anlamın, dilcenin bütün parçalarının birbirleriyle olan karşılıklı ilişkileriyle
549
aydınlatılabileceğini” ileri sürmüştür. İngiliz dilci J.F. Fırth (1890-1960) de
bağlamsalcılık (contextualism) olarak adlandırılan bir akım geliştirmiş550 ve “kelimenin
anlamı yok ancak kullanımları vardır”551 veya “anlam, ancak dilsel birliğin dizilişinde,
yani farklı bağlamlardaki konumunda kendini ele verir”552 şeklinde bir formül veya
paradigma ileri sürmüştür. Yapısal anlambiliminin kurucularından olan Greimas (1917-
1992) de “tek ögenin anlamının bulunmadığını, anlamın mutlak şartının ögeler
arasındaki bağıntı”553 olduğunu söylemektedir. Bu dilcilerle benzeri bir kanaati
paylaşan Saussure (1857-1913) de dilde tek başına bir ögenin olmadığını, dilde yalnızca
ayrılıkların bulunduğunu ifade etmiş, “karşıtlıkları sezdiğimiz, kavradığımız ölçüde dış
dünya bizim için biçimlenir ve anlam kazanır. Karşıtlık sezmek en az iki terimi birlikte
düşünmek demektir. İki terimi birlikte düşünmek için, iki terimin hem ortak yanları hem
de birini ötekinden ayırmamıza yarayan ayırıcı yanları bulunmalı”554 diyerek bağlamın
önemini vurgulamıştır. Muasır Arap dilcisi Temmam Hassan (1918-2011) da bu
meseleyi irdelemiş ve günümüzden yüzlerce yıl önce belâgat âlimlerinin bu meseleyi
tespit ettiklerini ifade etmiştir.555 Hassan ilgili eserinde delâli anlamı makamın mânası
ve makal’ın (sözün) mânası olarak ele almış ve makam’ı sözün söylendiği ortam ve
şartlar (hal karîneleri de dâhil) olarak tanımlamıştır.556
549
Aksan, III, 526.
550
Aksan, III, 526.
551
Kadir Kınar, Anlambilimi ve Arap Anlambilimi, İstanbul: Ravza Yayınları, 2008, s. 93.
552
Aksan, III, 484-485.
553
Mehmet Aydın, Dilbilim El Kitabı, 1. Basım, İstanbul: 3F Yayınevi, 2007, s. 73-74.
554
Mehmet Aydın, s. 74.
555
Temmam Hassan, el-Lugatü’l-‘Arabiyye Ma‘nahâ ve Mebnehâ, 6. Baskı, Kahire: Âlemü’l-Kütüb,
2009, s. 337.
556
Temmam Hassan, el-Lugatü’l-‘Arabiyye Ma‘nahâ ve Mebnehâ, s. 339.
69
zorlukları olduğu için bağlamı semantik çalışmaların dışında bırakan bazı
dilbilimcilerde olmuştur.557
- “İletişim olayının, sözlü veya yazılı söyleşinin içinde yer aldığı ortam”559
- “Bir ifade veya metinde belirli bir linguistik birimi inceleyen ve takip eden
seslerin, kelimelerin veya ibârelerin oluşturduğu bütün”560
557
Güven, 243; Mevlüt Erten, Nass-Yorum İlişkisi, 1. Basım, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2013, s.
130; Tiyek, s. 59.
558
Ayverdi, I, 257.
559
Güven, s. 242.
560
Hüsamettin Arslan, “Bağlam”, C. I, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, İstanbul: Risale Yayınları, 1990, s.
114.
561
Aksan, III, 524.
562
Veysel Kılıç, Anlambilimine Giriş Temel Kavramlar, 1. Basım, İstanbul: Papatya Yayıncılık, 2009, s.
73.
70
söylediği, kime yönelik olarak söylediği, gerekçesi, amacı, nasıl söylediği ve ne zaman
söylediği gibi soruların doğru olarak cevaplanması gerekmektedir.563
563
Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metedoloji Sorunu, 1. Baskı,
Ankara: TDV Yayınları, 1997, s. 205-207.
564
Görmez, s. 295.
565
Abdulhamit Arpa, Kur’ân’da Ezdâd, 1. Basım, Ankara: Gece Kitaplığı, 2014, s. 59; İsmail Aydın,
Kur’ân’ın Filolojik Yorumu Tarihsel Gelişim ve Sorunlar, 1. Basım, Ankara: Ankara Okulu Yayınları,
2014, s. 212; Sabri Türkmen, “Arapçada Çok Anlamlılık ve Kur’ân-ı Kerîm”, Diyanet İlmi Dergi Kur’ân
Özel Sayısı, 2. Baskı, Ankara, 2012, s. 535.
566
Kaken Ahanov, Dil Bilimin Esasları, (Akt. Murat Ceritoğlu), 1. Baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları, 2008, s. 95; Nesrin Bayraktar, Dil Bilimi, 2. Baskı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2006, s.
157.
567
Şimşek, s. 42.
568
Arpa, s. 59; Bayraktar, s. 157; Güven, s. 38; İsmail Aydın, s. 213.
569
Temel olarak bu sâik kabul görse de bunun haricinde çokanlamlılığın ortaya çıkışyla ilgili mecaz,
lehçe ihtilafı, tatavvurul ma‘na, etimolojik ihtilaf ve ses değişimi gibi farklı gerekçeler de ileri
sürülmüştür. Detaylı bilgi için bkz. Soner Gündüzöz, Arapçanın Söz Varlığı, 1. Baskı, Ankara: Grafiker
Yayınları, 2015, s. 245-246.
570
Ebû Bekr Muhammed b. el-Kasım el-Enbârî, Kitâbu’l-Ezdâd, (tah. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim),
Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, , 1987, s. 2; Pierre Guiraud, Anlambilim, (çev. Berke Vardar), 1. Baskı,
İstanbul: Gelişim Yayınları, 1975, s. 35.
71
veya içerdiği) bütün anlamlar kelimenin üstüne yüklenirse çokanlamlılık anlamsızlık571
haline de gelebilir.572 Çünkü sözün bütünü içinde anlamlı olan bir kelime bütünün dışına
itildiği zaman çok anlamlı oluşundan dolayı mefhumu belirsizleşir, silik hale gelir.573
Bu durum anlamın kısmen yitirilmesine sebep olabileceği gibi, anlamı tamamen de
ortadan kaldırabilir.574
571
Arap dilinde çok anlamlamlılık (lafz-ı müşterek) dilcilerin kahir ekseriyeti tarafından kabul edilirken
bir kısım dilci tarafından ise kabul edilmemiştir. Batıda da Leibnize, Russell ve Whitehead gibi
felsefeciler tarafından “her bir göstergenin yalnızca tek bir nesneye işaret ettiği ideal dil görüşü ileri
sürülmüştür. Detaylı bilgi için bkz. Türkmen, s. 535; Atakan Altınörs, Dil Felsefesi Sözlüğü, 1. Baskı,
İstanbul, Paradigma Yayınları, 2000, s. 42-44. Anladığımız kadarıyla bu görüşler çok anlamlılığın
sonucunda ortaya çıkabilecek anlam karmaşasını önlemeye yöneliktir.
572
Güven, s. 240.
573
Burada şunu belirtmeliyiz ki bazı âlimler özellikle âyetlerde müşterek lafızlar mutlak olarak
zikredilmişlerse o lafzın sahip olduğu bütün anlamlara hamledilebileceğini söylemişlerdir. Detaylı bilgi
için bkz. İsmail Aydın, s. 214.
574
Dücane Cündioğlu, Kur’ân’ı Anlamanın Anlamı -Hermenötik Bir Deneyim-, İstanbul: Tibyan
Yayınları, 1995, s. 65-66.
575
Kınar, Anlambilimi ve Arap Anlambilimi, s. 93.
576
Kınar, Anlambilimi ve Arap Anlambilimi, s. 93.
72
- O kahvede mutlaka yağmur suyu vardır. (Söz konusu çekirdekten yapılmış bir
tür içecek),
- O kahvede hâlis kahveden mis gibi bir kahve içtik. (Kahvehane) şeklinde dört
farklı anlama gelebilmektedir.577 Burada onun hangi anlamda kullanıldığını tayin etmek,
bağlamı doğru tespit etmekle mümkündür. Yani çokanlamlı olsun veya olmasın birden
fazla anlama delâlet eden kelimelerin, kullanım ortamlarında sadece tek bir maksada
yönelik olarak kullanıldıkları ve bu sebeple de, bu türden kelimelerin cümle içerisindeki
kullanım anlamlarının tespit ve tayininin sadece bağlamla anlaşılabileceği ortaya
çıkmaktadır.578 Bununla ilgili olarak dilbilimci Jhon Lyons “Bana sözcüğün bağlamını
verin, size anlamını vereyim”579 sözüyle bağlamın anlam üzerindeki etkisini ve önemini
veciz bir şekilde ifade etmiştir.
3.1.3.Bağlam’ın Çeşitleri
577
Güven, s. 241.
578
Güven, s. 241.
579
Güven, s. 256.
580
A. Muhtar Ömer, ‘İlmü’d-Delâle, 2. Baskı, Kahire: Dâru’l-Âlemi’l-Kütüb, 1988, s. 69; Güven, s. 256;
Kınar, Anlambilimi ve Arap Anlambilimi, s. 94-105.
581
Tiyek, s. 33.
582
Agitoğlu, s. 172; Güven, s. 256; Muhammed Coşkun, Kur’ân Yorumunda Siret-Nüzûl İlişkisi, 1. Baskı,
İstanbul: Fikir Yayıncılık, 2014, 25-27.
73
)الداخلي, lugavî bağlam ()السياق اللغوي, te’vil bağlamı ( )سياق التأويلgibi kısmen farklı bir
tasnif de ortaya konmuştur.583
Biz de burada bağlamı iç ve dış bağlam olarak iki ana kategoriye ayırıp, tâli
başlıkları da ilgili olan ana başlıkların altında kısaca inceleyeceğiz.
Bir metin veya sözü meydana getiren iki esas unsur vardır. Bunlardan birincisi
metinde veya sözde görülebilen, dilin kullanımı, konu, bütünlük,585 vurgu dizimi586
gibi unsurlardır. İşte zikrettiğimiz bu unsurlar iç bağlamı oluşturmaktadır.
583
Nasr Hamid Ebû Zeyd, en-Nass, es-Sulta, el-Hakika, 1. Baskı, Beyrut: el-Merkezü’l-es-Sekâfi’l-
‘Arabî, 1995, s. 96;Yunus Ekin, Ebussud Tefsîri’nde Siyâkın Yeri, İstanbul: Işık Akademi Yayınları,
2012, s. 74-77.
584
Aksan, III, 526; Görmez, s. 297; Hengirmen, s. 53; Özcan Başkan, Bildirişim İnsan-Dili ve Ötesi, 1.
Basım, İstanbul: Altın Kitaplar, 1988, s. 238.
585
Tiyek, s. 43.
586
Agitoğlu, s. 172.
587
Görmez, s. 297; Güven, s. 257.
74
katkı sağlayan ve birbirini tamamlayan kategoriler olarak bakmak isabetli bir yaklaşım
olacaktır.588
588
Tiyek, s. 40.
589
Dilsel bağlamın unsurlarını da ses terkibi (fonolojik yapı), sarfî terkip (morfolojik yapı), nahvî terkib
(sözdizimsel yapı), sözlük sistemi, eşlik etme ve üslup olarak alt bölümlere ayıranlarda olmuştur. Detaylı
bilgi için bkz. Kınar, Anlambilimi ve Arap Anlambilimi, 94-99.
590
Abdulhakim b. Abdullah el-Kasım, Dilâletü’s-Siyâk el-Kur’ân ve Eseruhâ fi’t-Tefsîr, 1. Baskı, Suudi
Arabistan: Dâru’t-Tedmuriyye, 2012, I, 88; Ekin, s.76.
591
Kınar, Anlambilimi ve Arap Anlambilimi, s. 94.
592
Güven, s. 257.
593
ed-Duhâ, 93/8.
594
el-Kasım, Dilâletü’s-Siyâk el-Kur’ân ve Eseruhâ fi’t-Tefsîr, I, 89.
595
Yelten, s. 50.
75
olmasına rağmen, diğer kelimelerle bir araya geldiklerinde tek başına ifade ettikleri
anlamın ötesine geçmekte ve farklı mânalara gelebilmektedirler.
596
Agitoğlu, s. 174; Güven, s. 260.
597
el-En‘âm, 6/82.
598
Lokmân, 31/13.
599
Ebû İsa Muhammed b. Sevre et-Tirmizî, Sünenü’t-Tirmizî, (tah. Ahmed Muhammed Şakir ve Kemal
Yusuf el-Hut), Beyrut, yey. , ty. , V, 254.
600
Tiyek, s.38-39.
76
“hükümle sağlanmak istenen maslahat”,601 tasavvuf ilminde “ilahi sırların ve
gerçeklerin bilgisi, varlıkların var oluş amaçlarının kavranması, sebeplerle bunların
sonuçları arasındaki ilişkilerde ilahi iradenin rolünün keşfedilmesi”,602 kelâm ilminde
“her şeyi yerli yerine koyma, ilim”603 anlamlarında kullanılırken, felsefe ilminde ise
“felsefenin kendisi”604 anlamına gelmektedir. Kavram ortak veya aynı da olsa ele
alındığı disipline göre farklı anlamlar içerebilmektedir. Kanaatimizce bu durum da
sınıflandırıcı bağlam altında tetkik edilmektedir.
Bir bağlamdaki ifadeler özel amaçlara hizmet etme ve oynadıkları rol yönüyle
açık şekilde aralarında bir ilişki söz konusu ise bu durumda işlevsel bağlam adı verilen
bağlam türünden bahsedilmektedir.605
İşlevsel bağlamın bir ileri safhasıdır ve ondan daha geneldir.606 Buna göre bir
kimsenin bütün söyledikleri ve yaptıkları yaşamının birer parçası olması, onu kendisi
yapması bakımından bir bağlam oluşturur ki bu bağlam varoluşsal bağlamdır.607 Bu
çeşit bağlamın bir metinde göz önünde bulundurulması gereken şekli ise metnin
tamamına hâkim olan temel ilke ve prensiplerin hakikate uygun bir şekilde ortaya
konmasıdır.608
Bir metni veya sözü oluşturan unsurların ikincisi de “metinde veya sözde
görülmese de esas olarak metnin ortaya konmasına veya bir sözün söylenmesine sebep
601
Ferhat Koca, “Hikmet”, DİA, C. IVII, İstanbul: TDV Yayınları, 1998, s. 514.
602
Mustafa Kara, “Hikmet”, DİA, C. IVII, İstanbul: TDV Yayınları, 1998, s. 518-519.
603
M. Sait Özervarlı, “Hikmet, DİA, C. IVII, İstanbul: TDV Yayınları, 1998, s. 511.
604
İlhan Kutluer, “Hikmet”, DİA, C. IVII, İstanbul: TDV Yayınları, 1998, s. 506; Süleyman Uludağ,
Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 2. Basım, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005, s. 169.
605
Agitoğlu, s. 175.
606
Görmez, s. 300.
607
Tiyek, s. 40.
608
Tiyek, s. 40.
77
olan tarihsel ve kültürel şartlar”,609 “dil birimlerini etkileyen dil dışı etmenlerin tümü”610
veya “dilin içinde yer aldığı dil dışı çevredir.”611 Bir başka ifadeyle “söylenen (ne
söylendiği), kendisine söylenen (kime söylendiği), söylenme sebebi (niçin söylendiği),
sözün zaman ve mekanı (ne zaman ve nerede söylendiği)…. gibi elemanlardan
oluşan”612 bağlama da dış bağlam veya durumsal bağlam613 denmektedir. Çünkü bir
metni anlamak için ilk önce metnin arka planını, maksadını, bu maksadın ifade edilme
biçimlerini kısaca metni oluşturan ve ortaya çıkaran koşulları bilmek gerekir.614 Mesela
Türkçe bilen fakat o ülkenin tarihiyle ilgili bilgisi olmayan bir kişinin “46 Ruhu”
ifadesini duyduğunda, burada yer alan her iki kelimenin mânasını bilmekle beraber bu
terkiple ne anlatılmak istendiğini anlayamaması bu konu için güzel bir örnektir.615
İkinci bir örnek olarak “yanımda ol” cümlesini düşünelim. Eğer bu yumuşak bir ses
tonuyla söylenmişse, bu muhatabın o kimse için taşımış olduğu değeri ifade etmektedir.
Aynı cümle ağlamaklı bir ses tonuyla ve gözlerde birkaç damla yaş ile söylenmişse
çaresizlik anlamına gelecektir. Yahut birisine karşı işaret parmağı uzatılarak
söylenmişse bu cümle adeta emir anlamı taşıyacaktır.616 Yani metin veya ifadenin
gerçekleştiği ortam (dış bağlam) metnin veya ifadenin anlamına doğrudan nüfuz
edecektir.
Ele alınıp anlaşılmaya çalışılan her bir metnin veya ifadenin dış bağlamı
birbirinden farklı da olsa, anlamaya katkısı bakımından dış bağlam ana hatlarıyla
tarihsel ve kültürel bağlam617 çerçevesinde değerlendirilmektedir. Biz bunları iki başlık
halinde ele almış olsak da bunlar birçok açıdan benzerlikler taşımaktadır.
609
Tiyek, s. 43; el-Kasım, I, 90.
610
Kamile İmer, Ahmet Kocaman ve A. Sumru Özsoy, Dilbilim Sözlüğü, 1. Basım, İstanbul: Boğaziçi
Üniveristesi Yayınları, 2011, s. 41.
611
Arslan, I, 114.
612
Cündioğlu, Kur’ân’ı Anlamanın Anlamı-Hermenötik Bir Deneyim-, s. 22.
613
Durumsal bağlam (context of sitatution) terimi J.R. Firth tarafından öne sürülmüş ve dilbilimciler
arasında büyük kabul görmüştür. Çağdaş Arap dilcilerinden Temmam Hassan’da bu terimi “makam
( ”)مقامkelimesi ile karşılamıştır. Detaylı bilgi için bkz. Arslan, I, 114;Temmam Hassan, s. 337.
614
Tiyek, s. 43.
615
Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültür’den Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, s. 4-5.
616
Yelten, s. 41.
617
Bu bağlam türü bazı araştırmacılar tarafından zamansal bağlam, kültürel bağlam, sosyal bağlam,
coğrafi bağlam, beşeri ve psikolojik bağlam ve siyasi bağlam olarak kategorilere ayrılmıştır. Detaylı bilgi
için bkz. Agitoğlu, s. 180.
78
2.1.3.2.1. Tarihsel Bağlam
Tarihsel bağlam, daha çok anlaşılmaya konu olan metnin zaman ve mekân
faktörüyle ilgilidir618 ve anlamanın en mühim yardımcı unsurlarından biridir. Metnin
tarihsel şartlarının ve ortamının bilinmesi en az metnin dilbilimsel unsurlarının
bilinmesi kadar önemlidir. Çünkü bir metnin dilini bilmek, o metnin “ne diyor”unu;
tarihsel şartlarını ve ortamını bilmek ise “ne demek istiyor”unu bilmek açısından büyük
önem arz etmektedir. Doğru anlama dediğimiz şey ise, bu iki unsurun da katkısıyla
ulaşılan lafzın ve bağlamının onayladığı anlamadır.619 İslâmi ilimlerden tefsîr ilminin
konu edindiği sebeb-i/esbâb-ı nüzûl620 ile hadis ilminin konu edindiği esbâb-ı vûrudi’l-
hadis621 ilmi de âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerin tarihsel ve toplumsal bağlamını ortaya
koymaya çalışan iki ilmi disiplindir.622
618
Görmez, s. 300.
619
Tiyek, s. 44-45.
620
“Hz. Peygambere bir sual veya bir hadise dolayısıyla birkaç âyetin veyahut da bir sûrenin tamamının
nazil olmasına amil olan şeydir.” Bkz. İsmail Cerrahoğlu, Tefsîr Usulü, 16. Baskı, Ankara: TDV
Yayınları, 2007, s. 115.
621
Hadislerin niçin ve neden dolayı söylenmiş olduklarını tesbit etmeye çalışan ilim olarak
tanımlanmıştır. Başka bir tanımla “Resulullah’ın (s.a.v.) herhangi bir sözü söylemesine veya bir işi
yapmasına yol açan sebep, vesile ve durumlardır”. Detaylı bilgi içi bkz. Muhammed b. Muhammed b.
Ebû Şehbe, el-Vasît fî ‘Ulûm ve Mustalahi’l-Hadis, Cidde: Âlemu’l-Ma’rife, 1983, s. 472; İsmail Lütfi
Çakan, Anahatlarıyla Hadis Bilgisi-Tarihi-Dindeki Yeri ve Okuma-Okutma Yöntemi, 8. Basım, İstanbul:
Ensar Neşriyat, 2008, s. 84.
622
Saffet Sancaklı, Sünneti Doğru Anlamak-Hadislerin Anlaşılmasında Karşılaşılan Problemler, 2.
Baskı, İstanbul: Sır Yayıncılık, 2001, s. 119.
623
Yelten, s. 51.
624
Yusuf Sancak, Arap Dili Temelinde Söz Anlam İlişkisi, İstanbul: Aktif Yayınevi, 2008, s. 53.
625
Bedia Akarsu, Wilhelm Von Humboldt'da Dil-Kültür Bağlantısı, İstanbul: İstanbul Matbaası, 1955, s.
84.
79
dille yazılan metnin doğru anlaşılmasında birinci dereceden etkili olmaktadır. Çünkü
kelimeler, cümleler, hitabeler içinde bulundukları kültür sisteminden kaçınılmaz bir
biçimde etkilenirler.626 Söz ve davranışları etkileyen bu etkenleri ihtiva eden bağlama
toplumsal627 veya sosyo-kültürel bağlam628 denir. Mesela Araplarda “”أجوع من كلبة حومل
(Havmel’in köpeğinden daha aç)629 şeklinde bir darbımesel bulunmaktadır. Bu
darbımesel lafzen bize çok fazla bir şey anlatmamaktadır. Ancak meselde yer alan
Havmel adlı kadının köpeğini geceleri evini koruması için bağlayan, gündüzleri ise ona
yiyecek vermemek için evinin yakınlarına hiçbir şekilde sokmayan, bu durum
karşısında çaresiz kalan köpeğin nihayetinde açlıktan kuyruğunu yediği630 şeklindeki
tarihsel ve toplumsal arka planı öğrendiğimizde meselin anlamı apaçık ortaya
çıkmaktadır. Bu da bize göstermektedir ki bir metnin veya ifadenin toplumsal veya
sosyo-kültürel bağlamını bilmek aynı diğer bağlam türlerinde olduğu gibi metni veya
ifadeyi doğru anlamanın vazgeçilmez unsurlardan biridir. Kur’ân ilimleri içerisinde yer
alan Mekki-Medeni631 ayrımı da âyetlerin sosyo-kültürel bağlamlarını doğru tespit
etmeye yönelik bir çabadır.632
626
Aksan, I, 65.
627
Görmez, s. 302.
628
Gökkır, s. 51.
629
Ebû Bekir Muhammed b. El-Hasen b. Düreyd el-Ezdî, Cemheretü’l-Luğa, (tah. Remzi Münîr
Ba’lbeki), Beyrut: Dâru’l-‘İlm li’l-Melâyîn, 1987, I, 567.
630
el-Hasen b. Mes‘ûd b. Muhammed Nureddin el-Yûsî, Zehru’l-İkem fi’l-Emsâl ve’l-Hikem, (tah.
Muhammed Hacci ve Muhammed el-Ahdar), 1. Baskı, el-Mağrib: eş-Şirketü’l-Cedide, II, 57; Akdağ,
Arap Dilinde Deyimler ve Atasözleri, s. 22.
631
Bununla ilgili mekân, zaman ve muhataplar dikkate alınarak farklı değerlendirmeler yapılmıştır.
Ancak bu konuda en çok kabul gören görüş hicret (m. 622) öncesinde nazil olan âyetlerin Mekki,
hicretten sonra nazil olanların ise Medeni olarak kabul edilmesidir. Detaylı bilgi için bkz. Cerrahoğlu,
Tefsîr Usulü, s. 59-60; Mustafa Özel, Kur’ân ve Tefsîr Terimleri Sözlüğü,1. Baskı, İstanbul: Kayıhan
Yayınları, 2006, s. 106-107.
632
Erten, s. 139; Gökkır, s. 52.
80
2.2. İşaret İsimlerinin Bağlam İçerisinde Kazandığı Anlamlar ve Örnekleri
Belâgat ilminin üç temel bölümünden biri olan me‘ânî ilmi “sözün muktezâ-yı
hâle” 633 yani sözün zamana ve zemine (veya duruma ve yerine634) uygun olarak ifade
edilmesine dair kuralları ele alan ilim anlamına gelmektedir. Bu ilmin, isnad-ı haberi,
müsnedün ileyh, müsned, ahvâl-i müteallikat-ı fiil, kasır, inşa, fasıl-vasıl ve icaz-itnab-
müsavat olmak üzere sekiz tane alt başlığı bulunmaktadır.635 Bu başlıklardan biri olan
müsnedün ileyh cümlenin iki temel ögesinden biridir ve o kendisine bir hüküm isnat
edilen yani hükme konu olan unsur veya zat636 veya kendisinden konuşulan, sözün
mevzusu olarak tanımlanmıştır.637 Buna mahkûmun aleyh ()محكوم عليه,638 muhbar anh
( )المخبر عنهveya mühaddes anh ()محدث عنه639 de denmektedir. Cümlede fâil, nâibü’l- fâil,
haberi zikredilen mübteda640 ve aslı mübteda olan tüm cümle unsurları641 müsnedün
ileyh olarak kabul edilir.642
Müsnedün ileyhle ilgili hüküm bildiren ve cümlenin ikinci unsuru olan kısma
da müsned643 veya mahkûmun bih () محكوم به644 denmektedir. Bir örnekle açıklayacak
olursak “ ”العلم نافعcümlesinde birinci unsur olan “ ”العلمkelimesi üzerine hüküm isnat
edildiği için müsnedün ileyh, ikinci öge olan “ ”نافعkelimesi de birinci ögeye isnat
633
Kazvînî, s. 16; Ömer b. Alevi b. Ebi Ebi Bekir el-Kaf, el-Belâğatü el-Me‘ânî el-Beyân el-Bedi‘, 2.
Baskı, Beyrut: Dâru’l-Menhec, 2003, s. 23.
634
Nusrettin Bolelli, Belâgat Beyân – Me’ani – Bedi‘ İlimleri Arap Edebiyatı, 5. Baskı, İstanbul: İfav
Yayınları, 2009, s. 189.
635
Necdet Çağıl, Kıraat Olgusu Çerçevesinde Kur’ân’ın Belâgat ve Fonetik Yapısı, 1. Baskı, Ankara:
Avrasya Yayıncılık, 2005, s. 43; Matlûb, Mu‘cemü Mustalahâtü’l-Belâgiyye ve Tetavvuruhâ, s. 632.
636
Eren ve Uzunoğlu, s. 190; Hikmet Akdemir, Belâgat Terimleri Ansiklopedisi, İzmir: Nil Yayınları,
1999, s. 272-273; Recep Şentürk, “İsnad”, DİA, C. XXIII, İstanbul: TDV Yayınları, 2001, s. 153.
637
Ebû Ya‘kub Yusuf b. Muhammed b. Ali es-Sekkâkî, Miftâhu’l- ‘Ulûm, 2. Baskı, Lübnan: Dâru’l-
Kütübü’l-‘İlmiyye, 2011, s. 265.
638
Sekkâkî, s. 265; Ali Carim ve Mustafa Emin, el-Belâgatü’l-Vâzıha el-Beyân ve’l-Me‘ânî ve’t-Tebyîn,
1. Baskı, yy. Mektebetü’l-‘İlmi’l-Hadîs, 2005, s. 170; Bolelli, s. 191; Matlûb, Mustalahâtü’l-Belâgiyye
ve Tetavvuruhâ, s. 620.
639
Ebû Said Sîrâfî, Şerhu Kitâbi Sîbeveyh, (tah. Ramazan Abdüttevvab), 2. Baskı, yy. Dâru’l-Kütüb ve’l-
Vesâiki’l-Kavmiyye, 2009, II, 59; Şimşek, s. 204.
640
Akdemir, s. 273-274; Bolelli, s. 191; Eren ve Uzun, s. 190.
641
Bundan maksat “ ”انve benzerleri ile “ ”كانve benzerlerinin ismi, iki meful alan alan fiilerin birinci
mefulü, üç meful alan fiilerin ikinci mefulü ve cinsini nefyeden “”الnın ismidir. Detaylı bilgi için bkz.
Halil İbrahim Kaçar, Edebi Yönden Hazif Üslubu, 1. Baskı, İstanbul: Ocak Yayıncılık, 2007, s. 94;
Şimşek, s. 204.
642
Kaçar, s. 94; Matlûb, Mu‘cemü Mustalahâtü’l-Belâgiyye ve Tetavvuruhâ, s. 620-621.
643
Akdemir, s. 259; Bolelli, s. 191; Eren ve Uzun, s. 189.
644
Carim vd. , s. 170; Eren vd. , s. 189; Matlûb, Mu‘cemü Mustalahâtü’l-Belâgiyye ve Tetavvuruhâ, 620.
81
edilecek hükmü ihtiva ettiği için müsneddir.645 Cümlenin öznesi kabul edilen bu
müsnedün ileyh’in halleri ve onun marifeliği bizim konumuzun üst başlığını teşkil
etmektedir.
Her sözcük veya ifade nasıl ki bir temel bir de bağlamsal anlama sahipse,647
işaret isimlerinin de aynı şekilde bir temel bir de bağlamsal anlamı vardır. Yani işaret
isimleri, temel anlamlarının yanı sıra bağlam (siyâk veya kontekst) içerisinde
birbirinden farklı ve zengin anlamlar kazanmıştır.648 Bu anlam zenginliğinin çeşitliliği
kişinin edebi zevkine, ilmi seviyesine göre farklılaşabilmektedir. Büyük dil âlimi
Sekkâkî de bu konunun latifelerinin yani inceliklerinin sınırlanamayacağını649 söylerek
sanıyoruz ki bu durumu vurgulamaktadır. Aynı zamanda bu konuda yapılan tasnif ve
ortaya konan gayelerin sayısının ve muhtevasının zaman zaman farklılaşmasındaki
temel sâik de budur. Tabi bu farklılığın bir sebebi dil zevki veya dildeki derinlik
olmakla beraber, bir diğer sebep de dilcilerin veya belâgatçilerin bir kısmının diğerinin
iki, üç madde olarak sıraladığını tek maddede ele alması veya bunun tam tersi bir
dilcinin tek maddede ele aldığını diğerinin iki, üç maddede daha detaylı olarak
incelemesidir.
645
Akdemir, s. 259-260.
646
İşaret isminin haricinde, harf-i ta‘rifle, ism-i mevsulle, zamirle, özel isimle ve izafetle marife olur.
Detaylı bilgi için bkz. Sekkâkî, s. 269-280; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘,
s. 105; Tabâne; Mu‘cemü’l-belâgati’l-‘Arabiyye, s. 421-426.
647
Görmez, s. 296.
648
Besyûnî Abdulfettâh Feyyûd, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, 2. Baskı, Kahire: Matbaatü’l-Hüseyin
el-İslâmiyye, 1992, s. 41.
649
Sekkâkî, s. 278.
650
ez-Zevbeî, s. 182
82
belirttiğimiz gibi belâgat âlimleri tarafından kaleme alınan kitapların ilgili kısmında
kendilerine nisbeten daha geniş yer bulmuşlardır. Ancak çağdaş dilcilerden Zevbeî
sonraki belâgatçileri tenkit etmiş, onların neredeyse örneklerine varıncaya kadar
öncekileri (seleflerini) takip veya taklit ettiklerini, Arap dilinin şiirini ve nesrini
incelemediklerini, Kur’ân-ı Kerîm naslarına müracaat etmediklerini dile getirmiştir.651
651
ez-Zevbeî, s. 183
652
ez-Zevbeî, s. 183.
83
j- Hayret, şaşkınlık veya garip bir durum olduğunu belirtmek
k- Dalga geçmek veya alay etmek
l- Kişinin zekâsına işaret etmek
653
M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri Belâgat, Ankara: Ankara Ün. Yayınları, 1980, s.78-79;
Saraç, s.76.
84
2.2.1. Müsnedün İleyhi Başkalarından Tam Olarak Ayırmak (En Güzel Şekilde
Temyiz Etmek)654
654
Sekkâkî, s. 276; Hatip el-Kazvînî el-Îzâh fî ‘Ulûmi’l-Belâgati el-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, 2.
Baskı, Beyrut: Dâru İhyâi’l-‘Ulûm, 1993, s. 44; Abdülaziz Kalkîle, el-Belâgatü’l-Istılahiyye, 2. Baskı,
Kahire: Dâru’l-Fikri’l-‘Arabî, 1991, s. 218; Ahmed Mustafa el-Merâğî, ‘Ulûmü’l-Belâğa el-Beyân ve’l-
Me‘ânî ve’l-Bedi‘, Beyrut: Dâru’l-Kalem, ty. , s. 106; Ali Bulut, Belâgat Me‘ânî -Beyân-Bedi, 1. Baskı,
İstanbul: İFAV Yayınları, 2013, s. 89; Besyûnî Abdulfettâh Feyyûd, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün
Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, 1. Baskı, Kahire: yey. 1987, I, 123; Cüneyt Eren ve
Halil Özcan, Kur’ân-ı Kerîm’de Edebi Sanatlar, Erzurum: Aktif Yayınevi, 2003, s. 125; Fazıl Hasan
Abbas, el-Belâgatü Fünûnüha ve Efnânühâ ‘İlmü’l Beyân, 11. Baskı, yy. Dâru’l-Furkan, 2007, s. 303;
Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’ân Işığında Belâgat Dersleri, 1. Baskı, İstanbul: İşaret Yayınları, 2013,
s. 198; Hasan İsmail Abdurrezzâk, el-Belâgatü’s-Sâfiye fî’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, Kahire: el-
Mektebetü’l-Ezheriyyeti li’t-Türâs, 1993 , s. 116; Hâmîd Avnî, el-Mihâcü’l-Vâzıh li’l-Belâğa, yy. el-
Mektebetü’l-Ezheriyye li’t-Türâs,. ty. II, 30; el-Mağribî, I, 207; Muhammed Ahmed Kasım ve Muhyiddin
Dîb, ‘Ulûmu’l-Belâga el- Bedi‘ ve’l-Beyân ve’l-Me‘ânî , 1. Baskı, Lübnan: el-Müessesetü’l- Hadisetü li’l-
Kitab, 2003, s. 325; ; Muhammed Ebû Musa, Hasâisü’t-Terâkîb Dirâsetü Tahliliyyetü li Mesâili İlmi’l-
Me‘ânî , 4. Baskı, Kahire: Mektebetü Vehbiyye, 1996, s. 200 ; ez-Zevbeî, s. 187; Samaarrai, s. 82.
655
İbn Manzûr, XIII, 231.
656
el-Enfâl, 8/37.
657
Âl-i İmrân, 3/179. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. İbn Manzûr, XIII, 231.
658
Kazvînî, s. 44.
659
el-Mağribî, I, 207.
660
Abdurrezzâk, s. 116-117; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li
Mesâili’l-Me‘ânî, I, 123-124; ez- Zevbeî, s. 184.
661
ez-Zevbeî, s. 187.
85
Âyetlerden Örnekler
ْ أُولَئ َك الذينَ ا
َشتَ َر ُوا الض َاللَةَ با ْل ُهدَى فَ َما َرب َحتْ َ َجا َرَُ ُه ْم َو َما َكانُوا ُم ْهتَدين
“İşte onlar, hidâyete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti
kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.”662
َ ُفَ َمن ثَقُلَتْ َم َوازينُهُ فَأ ُ ْولَئ َك ُه ُم ا ْل ُم ْفل ُحونَ َو َمنْ َخفتْ َم َوازينُهُ فَأ ُ ْولَئ َك الذينَ َخس ُروا أَنف
س ُه ْم في َج َهنم
ََخالدُون
“Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa
erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık
etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.”664
662
el-Bakara, 2/16.
663
Ebü’s-Suûd, I, 109.
664
el-Mü’minûn, 23/102-103. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. ez-Zevbeî, s. 187.
665
ez-Zevbeî, s. 187.
666
el-Bakara, 2/217.
667
2/275, 30/15-16. Detaylı bilgi için bkz. ez-Zevbeî, s. 188.
86
َ لَ ْو َال إ ْذ
سم ْعتُ ُموهُ ظَن ا ْل ُمؤْ منُونَ َوا ْل ُمؤْ منَاتُ بأ َ ْنفُسه ْم َخ ْيرا َوقَالُوا َه َذا إ ْفك ُمبين
“Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)
leri hakkında iyi zan besleyip de , ‘Bu apaçık iftiradır’ deselerdi ya. ”668
“Onu duyduğunuzda: "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok
büyük bir iftiradır" demeli değil miydiniz?”672
668
en-Nûr, 24/12. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Ebû Musa, s. 200; Karamollaoğlu, s.
198; ez-Zevbeî, s. 184.
669
Bedrettin Çetiner, Fatiha’dan Nas’a Esbâb-ı Nüzûl, İstanbul: Çağrı Yayınları, 2006, II, 638-647;
Mustafa Fayda, “İfk”, DİA, C. XXI, İstanbul: TDV Yayınları, 2000, s. 507-509.
670
Ebû Musa, I, 201.
671
Ebû Musa, I, 201.
672
en-Nûr, 24/16. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Ebû Musa, s. 200; Karamollaoğlu, s.
198.
673
Ebû Musa, I, 201.
674
Karamollaoğlu, s. 198.
87
َ ب هللاُ الل ْي َل َوالن َها َر إن في َذل َك لَع ْب َرة ِّألُ ْولي ْاألَ ْب
صار ُ ِّيُقَل
“Allah, gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri
için mutlak bir ibret vardır.”675
Âyette ifade edilen durumun işaret ismiyle ( َ ) َذلكmarife hale getirilmesi gece ile
gündüzün birbirine çevrilmesini daha bariz bir hale getirmiş ve onu yani taklîbi en
mükemmel şekilde akla gelebilecek diğer unsurlardan ve anlamlardan temyiz
etmiştir.676
ق الس َما َوات ب َغ ْير َع َم ٍد ََ َر ْونَ َها َوأَ ْلقَى في ْاألَ ْرض َر َواس َي أَن ََمي َد ب ُك ْم َوبَث في َها من ُك ِّل دَاب ٍة َوأَن َز ْلنَا منَ الس َماء
َ ََخل
ٍ ض َال ٍل مب
ين َ ق الذينَ من دُونه بَل الظال ُمونَ في َ َق هللا فَأَ ُروني َما َذا َخل
ُ يم َه َذا َخ ْل
ٍ ج َكر
ٍ زَوْ َماء فَأَنبَ ْتنَا في َها من ُك ِّل
“O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere
de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. Biz gökyüzünden su indirip, orada
her faydalı nebattan çift çift bitirdik. İşte bunlar Allah'ın yarattıklarıdır. Şimdi (ey
kâfirler!) Ondan başkasının ne yarattığını bana gösterin! Hayır (gösteremezler)!
Zalimler açık bir sapıklık içindedirler.”677
İkinci âyetin baş kısmında yer alan “ ” َه َذاişaret ismi adeta muşârun ileyhi
somutlaştırmıştır. Buradaki işaret ismi kendinden önce geçen “( ”خلق السمواتGöklerin
yaratılması), “( ”أ ْلقى الرواسي في األرضYeryüzüne dağların dikilmesi), “”بث الدواب
(Canlıların yayılması), “( ”انزال الماء من السماءSemadan su indirilmesi) ve “ انبات األزواج في
( ”األرضYeryüzünde çiftler halinde bitkilerin olması) ifadelerine yani Allah’ın
yarattıklarına678 işaret etmektedir. Bu şekilde sıralanan muşârun ileyhler “ ” َه َذاişaret
ismiyle diğerlerinden en güzel şekilde temyiz edilmiştir. Âyetin bağlamına dikkat
ettiğimizde Allah (c.c.) inkâr edenlere nimetlerini hatırlatıp, akabinde işaret ismine yer
vererek onları müşahhaslaştırmış ve inkârının mümkün olmayacağını gözler önüne
sermiştir.
675
en-Nûr, 24/44. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-
Kur’ânî, s. 40.
676
Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 40.
677
Lokmân, 31/10-11. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-
Kur’ânî, s. 39; ez-Zevbeî, s. 184.
678
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 853.
88
Bir âyet-i kerîmede yer alan işaret ismi yer aldığı bağlama göre zikrettiğimiz
anlamlardan veya anlam inceliklerinden bir veya birkaç tanesini barındırabilmektedir.
Bu nedenle aynı âyet-i kerîme birden fazla başlık altında örnek olarak yer
alabilmektedir. Bu âyet-i kerîme de belâgatle ilgili bazı eserlerde hissi olanı müşahede
mevkine getirme başlığı altında örnek olarak zikredildiğinden679 orada bu âyete tekrar
yer vereceğiz.
Şiirlerden Örnekler
Emeviler devrinde yaşamış olan Ferazdak’in (v.110/728) bir rivayete göre Şam
halkından birinin Hişam b. Abdulmelik’in (v. 125/743) kim olduğunu sorması
üzerine680 bir başka rivayete göre ise Hişam b. Abdulmelik’in halkın teveccühünü
görerek Hz. Hüseyin’in (r.a.) oğlu Ali’nin kim olduğunu sorması üzerine681, o kişinin
cehaletini izhar etmek için yazmış olduğu682 ve “” َه َذاyı altı kez kullandığı şu şiir, işaret
isminin bu maksatla, (yani müsnedün ileyhi geri kalan kimselerden en güzel şekilde
temyiz etmek üzere) kullanılmasının en güzel örneklerinden birini teşkil etmektedir.
“َه َذا ابْنُ َخ ْيرعبَاد هللا ُكلِّه ْم – َه َذا التقى النقى الطاه ُر ا ْل َعلَ ُم
ا َذا َرأَ َْهُ قُ َر ْيش قَا َل قَائلُ َها – الَى َم َكار َم َه َذا يَ ْنتَهي ا ْل َك َر ُم
” َمنْ يَ ْعرف هللاَ يَ ْعرفْ أَوليةَ َذا – فَادِّينُ منْ بَ ْيت ه َذا نَالَهُ االُ َم ُم
679
Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 39.
680
Ebû Musa, s. 201.
681
Çağmar, s. 61.
682
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî , I, 124.
89
Bu öyle bir kimsedir ki, Batha vadisi (Mekke halkı) onun gücünü bilir. Kabe,
Hıl ve Harem onu tanır. Kureyş onu gördüğü zaman:
Hatim köşesi neredeyse onun elini tutacak!O haya ettiği için gözlerini yumar
Bu beyitlerdeki her bir işaret ismi kendisinin nitelemekte olduğu şeyi yani
“insanların en hayırlısının oğlu”, “cömertliğin zirvesi olan” veya “müttaki, pak, temiz”
vasıflarını en güzel şekilde temyiz etmekte684 ve her bir işaret ismi o kişinin farklı bir
yönünü öne çıkarmaktadır.685 Aynı zamanda işaret isminin bu kadar tekrarlanması onu
tanımayan kişiyi uyarmak,686 kınamak veya bir eserde de belirtildiği üzere ta‘riz687 gibi
bir gayeye de mâtuftur.
683
Abdurrahman b. Hısn Habenneket el-Meydanî ed-Dımeşkî, el-Belağatü’l-‘Arabiyye, 1. Baskı, Beyrut:
ed-Dâru’ş-Şâmiyye, 1996, I, 420; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me’ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li
Mesâili’l-Me’ânî, I, 124; Ebû Muhammed, s. 201; Ebû Musa, I, 201; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-
Me’ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s.109; Kasım vd. , s. 326.
684
Ebû Musa, I, 201.
685
Buradaki işaret isimlerinin medh (tâzim) anlamı içerdiği de söylenmiştir. Detaylı bilgi için bkz. İsa Ali
el-‘Akub, el-Mufassal fî ‘Ulûmi’l-Belagati’l-Arabiyye el-Me‘ânî el-Beyân-el-Bedi‘, Dubai: Dâru’l-Kalem,
1996, s. 111.
686
Ebû Musa, I, 201.
687
Abdurrezzak, s. 118.
90
“Eğer tanımıyorsan bu Fatıma’nın oğlu, dedesi de Allah’ın nebilerinin
sonuncusu”688
“”هذا أبو الصقر فردا في محاسنه – من نسل شيبان بين الضال و السلم
688
Kalkîle, s. 219.
689
Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdillâh b. Sehl b. Saîd b. Yahya b. Mehram el-Askerî, Divanu’l-Me’ânî,
Beyrut: Dâru’l-Cîl, ty. , s. 42; İbnu’r-Rûmî, Divan, (Nşr. Ahmed Hasen Besec), Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-
‘İlmiyye, 1994, III, s.354; Sekkâkî, s. 276; Kazvînî, s. 44; Teftâzânî, Muhtasar, s. 65; Abbas, s. 303;
Abdurrezzâk, s. 117; Avnî, IV, 95; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li
Mesâili’l-Me‘ânî, I, 124;Çelebi vd. , s. 34; Ebû Musa, s. 200; Kalkîle, s. 219.
690
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 124.
91
sonra bunları da ona izafe etmesi o kimsenin faziletteki değerini ikinci kez ortaya
koymaktadır.691
Bu gelen gece misafiridir. Ona ikram olarak eğer sen boğazlanmaz isen
düşmanlar beni boğazlar.”693
Şair bu beyti Hâtem-i Tâî’yi övmek için söylemiş ve beytin ikinci satırındaki
cümle de Hâtem-i Tâî’nin ağzından ifade edilmiştir.694 O cümle de mevzu olan kişiye
Tâî’nin hem “ ”هذاile işaret etmesi, hem de sonrasında onun durumuyla ilgili bilgiler
vermesi onu diğer insanlardan ayırmış ve onun kim olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
“”و ُه ْم َعلِّ ُموا َمنْ بَ ْع َد ُه ْم فَتَ َعل ُموا – َو ُه ْم أَ ْع َربُوا َه َذا ال َك َال َم و أوضحوا
691
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 124; el-
Mağribî, I, 208; Abdünnâfi‘ Efendi, en-Nef‘ul Mu‘avvel fî Tercümeti’t-Telhîs ve’l-Mutavvel, İstanbul:
Âsitâne Yayınları, ty. , s. 115.
692
Sekkâkî, s. 183; Kazvînî, s. 44; Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 78; Abbas, s. 303; Kalkîle, s.
219; el-Merâğî, I, 206.
693
Sekkâkî, s. 183; Kazvînî, s. 43; Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 79; Abdurrezzâk, 117; Besyûnî,
‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 125; Matlûb, Esâlibun
Belâgiyyatün el-Fesâhatü-el-Belâgatü el-Me‘ânî, s. 148.
694
Abdurrezzâk, s. 117.
92
“Onlar sonrakilere öğretmişler, sonrakiler de öğrenmişlerdir. Onlar bu dili ayan
beyan ortaya koymuşlar, kapalı bir şey bırakmamışlardır.”695
Son olarak bu beyitte de şair, ayan beyan her şeyiyle ortaya koyulmuş ve
sonrakilere öğretilen bir dilden bahsetmektedir. Kanaatimizce dilden bahsederken “” َه َذا
işaret ismiyle onu belirgin hale getirmekte ve diğer dillerden tefrik etmektedir.
2.2.2.Tahkir (Küçümseme)696
İşaret isimleri kullanılarak yapılan tahkir iki şekilde yapılabilir. Bunlardan ilki
uzağa işaret eden işaret ismi daha uygunken sadece o kişi veya şeyin mertebesini
düşürmek için yakını gösteren işaret isimlerinden birinin kullanılması durumudur. Bu
takdirde “yakın ile tahkir” ( )التحقير بالقربyapılmış olur. Diğeri ise konuşmanın normal
seyri veya metnin akışı içinde yakını gösteren işaret isimlerinden birinin kullanılması
beklenirken, uzak için zikrolunan işaret isimlerinden biri kullanılırsa o zamanda “uzak
ile tahkir” ()التحقير بالبعد700 yapılmış olur. Bu iki tahkir çeşidi eserlerin büyük bir
695
Abdulkahir el-Cürcânî, Delâilü’l- İ‘câz Sözdizimi ve Anlambilim, s. 586.
696
Sekkâkî, s. 277; Abbas, s.304; ; Abdurrezzâk, s. 118; Avnî, II, 32; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî
Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 126; Bulut s. 89; Eren vd., s. 125; Hâşimî,
Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 112; Karamollaoğlu, s. 200; el- Merâğî, s. 106;
Sâmerrâî, I, 83; ez-Zevbeî, s. 191.
697
İbn Manzûr, III, 254.
698
Ayverdi, III, 3034.
699
Bilgegil, s. 79.
700
Kazvînî, s. 45; Seyyid Şerif Cürcânî, el-Hâşiyetü ale’l-Mutavvel Şerhu Telhîsu’l-Miftâh fî ‘Ulûmi’l-
Belâga, 1. Baskı, Lübnan: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 2007, s. 101; Hâşimî, Cevâiru’l-Belâga fi’l-Me’ânî
ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 104; Kalkîle, s. 220.
93
kısmında ayrı birer başlık olarak değerlendirilirken biz burada her ikisini de aynı başlık
altında değerlendirmeye gayret edeceğiz.
Âyetlerden Örnekler
ْ أُولَئ َك الذينَ ا
َشتَ َر ُوا الض َاللَةَ با ْل ُهدَى فَ َما َرب َحتْ َ َجا َرَُ ُه ْم َو َما َكانُوا ُم ْهتَدين
“İşte onlar, hidâyete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti
kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.”702
701
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî , I, 126.
702
el-Bakara, 2/16. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 83.
703
İbn Âşûr, I, 297.
704
Halil Altuntaş ve Muzaffer Şahin, Kur’ân-ı Kerîm Meâli, 6. Baskı, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, 2010, s. 2; Karaman vd. , s. 2; Mustafa Öztürk, Kur’ân-ı Kerîm Meâli Anlam ve Yorum
Merkezli Çeviri, 2. Baskı, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014, s. 34.
705
Yazır, I, 268.
94
Bunun dışında âyette uzağı işaret eden işaret isminin kullanılmasının “onların
kötülükleri o kadar uzak bir noktadadır ki, müminlere zarar vermesi mümkün değildir”
gibi bir mâna inceliği ihtiva ettiği de dile getirilmiştir.706
ضة فَ َما فَ ْوقَ َها فَأَما الذينَ آ َمنُوا فَيَ ْعلَ ُمونَ أَنهُ ا ْل َحق منْ َربِّه ْم ْ َست َْحيي أَنْ ي
َ ضر َب َمثَال َما بَ ُعو ْ َإن هللاَ َال ي
ََوأَما الذينَ َكفَ ُروا فَيَقُولُونَ َما َذا أَ َرا َد هللاُ ب َه َذا َمثَال يُضل به َكثيرا َويَ ْهدي به َكثيرا َو َما يُضل به إال ا ْلفَاسقين
Âyet-i kerîme de inanmayanların Allah’ın vermiş olduğu misal karşısında “ َما َذا
”أَ َرا َد هللاُ ب َه َذا َمثَالşeklinde vermiş oldukları tepki, işaret edilen şeyi tahkir etme, küçük
görme ve onu aşağılama anlamı taşımaktadır.708 Buraya tahkir anlamı kazandıran ise
başta bağlam709 olmakla beraber yakın için kullanılan “ ” َه َذاişaret ismidir. Bu âyetteki
kullanımın benzeri “( ”أَ َه َذا الذي يَ ْذ ُك ُر أل َهت ُك ْمSizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu)710 ve
َ ”ويَقُولُونَ َمتَى َه َذا ا ْل َو ْع ُد إن ُكنتُ ْم
“ َصادقين َ (“Eğer sözünüzde doğru iseniz bu vâdettiğiniz
(kıyamet) ne zaman kopacak” derler)711 âyetlerinde de yer almıştır. Bu âyetlerin ilkinde
müşrikler Hz. Peygamber’i tahkir gayesi güderken, ikincisinde ise inanmadıkları
kıyamet vaadini alaycı bir dille tahkir etmektedirler.
َإن َما َذل ُك ُم الش ْيطَانُ يُ َخ ِّوفُ أَ ْوليَائَهُ فَ َال َ ََخافُو ُه ْم َو َخافُون إنْ ُك ْنتُ ْم ُمؤْ منين
“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş
kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.”712
706
Ebü’s-Suûd, I, 109.
707
el-Bakara 2/26. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Sekkâkî, s. 277; Kazvînî, s. 44.
708
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 67; Fahreddin Râzî, II, 185; Ebü’s-Suûd, I, 155; İbn Âşûr, I, 365; Yazır, I,
300.
709
İbn Âşûr, I, 365.
710
el-Enbiyâ, 21/36. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. el-Merâğî, s. 106.
711
Sebe’, 34/29.
712
Âl-i İmrân, 3/175. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Abbas, s. 304.
95
Burada yer alan “ ” َذل ُك ُمişaret ismi ya insanlara râcidir ki bu durumda da Nuaym
b. Mes‘ud, Abdül Kays veya Ebû Süfyan gibi bir insan için teşbih-i beliğ yoluyla şeytan
denmiş olmaktadır.713 Ya da “cin şeytanı” olarak bilinen şeytandır. Yani burada şeytan
ile kast edilen ya insan şeytanı ya da cin şeytanıdır.714 Şeytanın insi veya cinni olması
fark etmeksizin âyetin bütünü onu tahkir etmekte, küçük görmekte “onda korkulacak ne
var, asıl korkulması gereken benim” mesajı vermektedir. Bu bağlam içerisinde işaret
ismi de tahkir mânası kazanmaktadır.
قَا َل أَ َرأَ ْيتَ َك َه َذا الذي َكر ْمتَ َعلَي لَئنْ أَخ ْرََن إلَى يَ ْوم ا ْلقيَا َمة َألَ ْحتَن َكن ُذ ِّريتَهُ إال قَليال
“Dedi ki: "Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni
kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!”715
Buradaki sözün sahibi iblistir. O, Hz. Âdem’e secde emrine karşı gelip onun
yaratıldığı balçığı/çamuru/toprağı (716طين, 717
َراب, 718
)االرضhor-hakir görerek “şuna mı
secde edeceğim”719 deyip sözlerine bu âyetteki ifadelerle devam etmiştir. Bu bağlam
(arka plan) dikkate alındığında buradaki işaret isminin açık bir şekilde tahkir
(aşağılama) ifade ettiği ortadadır.720
ِّ سروا الن ْج َوى الذينَ ظَلَ ُموا َه ْل َه َذا إال بَشَر م ْثلُ ُك ْم أَفَتَأَُْونَ ال
َس ْح َر َوأَ ْنتُ ْم َُ ْبصرُون َ ََالهيَة قُلُوبُ ُه ْم َوأ
713
İbn Âşûr, II, 172; Ebû’s-Suûd, II, 182; Yazır, II, 520.
714
Hayreddin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez ve Sadrettin Gümüş, Kur’ân Yolu Türkçe
Meâl ve Tefsîr, 3. Baskı, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2007, I, 718.
715
el-İsrâ, 17/62. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 83.
716
es-Secde, 32/7; el-Mü’minûn, 23/12.
717
er-Rûm, 30/20.
718
Hûd, 11/61.
719
el-İsrâ, 17/61.
720
İbn Âşûr, VII, 151.
721
el-Enbiyâ, 21/3. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî
ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 112.
96
sihirbaz olarak addettiler.722 Ve “bu senin benim gibi bir beşer, böyle peygamber mi
olur?” diyerek onun nübüvvetini inkâr edip, onu sıradanlaştırmaya, bayağılaştırmaya
çalışarak onu tahkir etme gayretine girdiler. Bunu ifade ederken de “” َه ْل َه َذا إال بَشَر م ْثلُ ُك ْم
(Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki) diyerek “ ” َه َذاile Hz.
Peygamber (s.a.v.)’e işaret ettiler. Müşriklerin Allah Resûlüne olan genel tavrı (durum
bağlamı) ve âyetin akışı (dilsel bağlam veya siyâk) bu işaret ismine açıkça tahkir anlamı
yüklemiştir.
ََوإ َذا َرآكَ الذينَ َكفَ ُروا إنْ يَتخ ُذونَ َك إال ُهزُوا أَ َه َذا الذي يَ ْذ ُك ُر آل َهتَ ُك ْم َو ُه ْم بذ ْكر الر ْح َمن ُه ْم َكافرُون
َ ُفَ َمنْ ثَقُلَتْ َم َوازينُهُ فَأُولَئ َك ُه ُم ا ْل ُم ْفل ُحونَ َو َمنْ َخفتْ َم َوازينُهُ فَأُولَئ َك الذينَ َخس ُروا أَ ْنف
س ُه ْم في َج َهن َم
ََخالدُون
722
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 672.
723
el-Enbiyâ, 21/36. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Sekkâkî, s. 277; Kazvînî, s. 43;
Abbas, s. 304; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I,
126; Kasım vd. , 325; Sâmerrâî, I, 83.
724
Ebü’l-Fida İmâdüddîn İsmail b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesir el-Kuraşî el-Basarî ed-Dımeşkî, Tefsîru’l-
Kur’ani’l-Azîm, (tah. Sami b. Muhammed Selame), 2. Baskı, yy. Dâru Tayyibe, 1999, V, 342.
725
Kasım vd. , s. 325; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-
Me‘ânî, I, 126; el-Mağribî, I, 210.
726
el-Mağribî, I, 210.
727
ez-Zevbeî, s. 191.
728
İbn Âşûr, VIII, 66.
97
“Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa
erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık
etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.”729
Bu âyet-i kerîmedeki “ َ ”أُولَئكişaret ismi önce tâzim, sonra ise tahkir ifade
edecek şekilde kullanılmıştır. İkinci işaret isminin siyâkına dikkat edildiğinde orada
kıyamet günü kurulacak mizanda günahları sevaplarından fazla olan bu nedenle de
cehenneme girecek kimselerden bahsedilmekte ve o kimselere “ ”أُولَئ َكile işaret
edilmektedir. Bu bağlam (lüğavi bağlam) içerisinde yer alan işaret ismi de tahkir anlamı
kazanmıştır.
ُ َوإ َذا َرأَ ْوكَ إنْ يَتخ ُذونَ َك إال ُهزُوا أَ َه َذا الذي بَ َع َث هللاُ َر
سوال
ََو َما هَذه ا ْل َحيَاةُ الد ْنيَا إال لَ ْهو َولَعب َوإن الدا َر ْاْلخ َرةَ لَه َي ا ْل َحيَ َوانُ لَ ْو َكانُوا يَ ْعلَ ُمون
729
el-Mü’minûn, 23/102-103. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser çin bkz. Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî
Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 126.
730
el-Furkan, 25/41. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Sekkâkî, s. 277; Kazvînî, s. 44;
Abbas, s.304; Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 40; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün
Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 126.
731
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 747; Ebû’s-Suûd, V, 174; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî , I, 126.
732
Nasıruddin Ebû Saîd Abdullah b. Amr b. Muhammed eş-Şirâzî el-Beyzâvî, Envaru’t-Tenzil ve
Esraru’t-Te’vil, (tah. Muhammed Abdurrahman el-Meraşî), 1. Baskı, Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-
‘Arabî, 1997, IV, 125; Ebû’s-Suûd, V, 174.
98
“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibârettir. Ahiret yurduna
(oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!”733
“Şu” sıfatı Eşrefoğlu Rumi’ye (v. 874/1469) ait yukarıdaki Türkçe beyitte
âyet-i kerîmede olduğu gibi kendisinden sonra gelen kısmı (dünya) tahkir etmek için
kullanılmıştır. Tahkir mânasını bize açıkça veren şey ise sıfatın kullanıldığı bağlamdır.
Çünkü şair âşıkların diri olup ölmeyeceğini söylerken, ölenlerin ancak şu değersiz
dünyayı sevenler olduğunu ifade etmektedir.
733
el-Ankebût 29/64. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Kazvînî, s. 45; Sekkâkî, s. 277;
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 125.
734
Zemahşerî, el-Keşşâf, 823; Ebû’s-Suûd, V, 336.
735
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 823; Nesefî, II, 552.
736
Tirmizî, Kitâbü’z-Zühd, 13.
737
Eşref-i Rûmî, Eşrefoğlu Divanı, yy. Tercüman Yayınları, ty. s. 69.
738
Eşref-i Rûmî, s. 126.
99
“Bu dünya ağulu bir yılandır – Cefası çok, safası hep yalandır”739
Yine aynı şairin yani Eşrefoğlu Rûmi’nin yukarıda yer alan beyitlerinde işaret
sıfatı olarak kullanılan “bu” kelimesi aynı âyet-i kerîmede olduğu gibi tahkir mânası
içermektedir. Bunların haricinde şair pek çok şiirinde “bu dünya” kalıbını kullanmış ve
içerisinde yer aldığı bağlama da bağlı olarak “bu” ifadesi genelde “küçümseme” ve
“değersiz görme” anlamı ifade etmiştir.741
Hadislerden Örnekler
Hz. Âişe’nin (r.a.) Abdullah b. Amr b. As’a söylediği “( ”يا عجبا البن عم ٍرو هذاŞu
İbn-i Amr’a şaşarım)747 sözünde de işaret isminin tahkir bildirdiği ifade edilmiştir.
Hadisenin arka planına (dış bağlam) baktığımızda İbn Amr kadınların gusül alırken
739
Eşref-i Rûmî, s. 126.
740
Eşref-i Rûmî, s. 249.
741
Diğer örnekler içn bkz. Eşref-i Rûmî, s. 76, 126, 233.
742
el-Mâûn, 107/2. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Abbas, s.304; ; Abdurrezzâk, s. 119;
Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 40; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘,
s.112; Kalkîle, s. 200; Kasım vd. , s. 325.
743
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 1223.
744
Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 40-41.
745
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127.
746
el-Merâğî, s. 106.
747
Müslim, Bab-ı Hükm-i Zafairu’l-Müğtesile, 331; Kazvînî, s. 45; Abdu’l-mu’tel Sâidî, Buğyetü’l-Îzâh
li Telhîsi’l-Miftâh fî ‘Ulûmi’l-Belâğa, 17. Baskı, yy., Mektebetü’l-Âdâb, 2005, I, 84.
100
muhtemelen saçlarının bir kısmının kuru kalmasının abdestlerine zarar vereceğini
düşünerek748 saç örgülerini (peliklerini) çözmesi gerektiğini dile getirmiştir. Bunu işiten
Hz. Âişe’de (r.a.) yukarıda ki cümleyi sarf edip, devamında da “başlarını tıraş
etmelerini istememiş bari. Vallahi biz Resûlullah (s.a.v.) ile bir kaptan yıkanırdık ve
başımıza üç defa su dökmekten başka bir şey yapmazdık”749 sözünü eklemiştir. O
bununla İbn Amr’ın vermiş olduğu fetvanın (kanaatin) yanlış olduğunu dillendirirken
ilk önce işaret isminin de içinde yer aldığı yarı şaşkınlık yarı tahkir anlamına gelecek bir
cümle kurmuştur. Bu sebeple de cümle içerisinde yer alan işaret ismi tahkir anlamı
kazanmıştır.
Şiirlerden Örnekler
Adam ona dedi ki: (Bir gün) etrafımı süvariler sarar ve ben onları (kılıcımla)
kovarsam şaşırma ”751
748
Muhammed b. Ali b. Abdullah eş-Şevkânî el-Yemenî, Neylü’l-Evtâr, (tah. İsâmüddin es-Sababitî), 1.
Baskı, Mısır: Dâru’l-Hadîs, 1993, I, 311.
749
Müslim, Bab-ı Hükm-i Zafâiru’l-Müğtesile, No: 331
750
“Sahabenin söz ve fiileri, bunlarla ilgili haber” demektir. Detaylı bilgi için bkz. Ebû Amr Takıyyüddîn
Osmân b. Salâhiddîn Abdirrahmân b. Mûsâ İbnü’s-Salâh Şehrezûrî, ‘Ulûmü'l-Hadis l’İbni’s-Salâh, (tah.
Ebû Muaz Tarık b. I‘vezellah b. Muhammed), 2. Baskı, Kahire: Dâru İbn-i Affan, 2011, II, 28; Abdullah
Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, 1. Baskı, İstanbul: Hadisevi, 2006, s. 188; Abdullah Aydınlı,
“Mevkuf”, DİA, C. XXIX, İstanbul: TDV Yayınları, 2004, s. 437.
751
Sekkâkî, s. 277; Kazvînî, s. 44; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li
Mesâili’l-Me‘ânî, I, 126; Matlûb, Esâlibun Belâgiyyatün el-Fesâhatü-el-Belâgatü –el-Me‘ânî, s. 148.
101
dille ifade etmektedir. Bunun sebebi de onun toz toprak içinde başkaları için un
öğütüyor olmasıdır. Çünkü bu (en azından onun nazarında) hizmetçi ve kölelerin
yapacağı bir iştir.752 Bu durumda kadın yakın için kullanılan işaret ismini de tamamıyla
kocasını aşağılamak için kullanmaktadır.
İşaret isminin tahkir için kullanıldığı bir başka beyit ise Kays b. el-Hatim’e ait
şu beyittir;
“”متى يَأت هذا الموتُ ال يُ ْلف حاجة – لنفسي اال قد قضيت قضاءها
“Bu ölüm gelirse, bana hiçbir ihtiyaç bırakmaz. Hepsini yapmış, bitirmiş
olurum ”753
Diğer Örnekler
Günlük dildeki kullanımlardan örnek verecek olursak “ ذلك الواشي وشي بي عند
( ”فالنŞu ispiyoncu beni filanın yanında ispiyonladı)755 dediğimiz de uzak için
kullanılan “ ”ذلكişaret ismini kullanmamız onu tahkir etme ve muhataplardan onu uzak
tutma gayesine yöneliktir.756 ( ذلك اللعين فعل كذاŞu melun herif şöyle yaptı)757 ve “ ذلك اللص
( ”سرقنيŞu hırsız beni soydu) örneklerindeki “ ”ذلكişaret isimleri de aynı gerekçe
gözetilerek kullanılmıştır. “ردعهم يجب المجان ”وأولئك (Şu soytarıları
758
vazgeçirmek/caydırmak lazım) örneğindeki “ ”المجانkelimesi için kullanılan işaret
ismi, kullanıldıkları bağlamdan kısmen anlaşıldığı kadarıyla uzakta bulunan soytarılara
752
Abdurrezzâk, s. 119.
753
İbn Âşûr, I, 297.
754
İbn Âşûr, I, 297.
755
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127.
756
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127.
757
Kazvînî, s. 44; es-Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 267; Abdünnâfi‘ Efendi, s.
116; Matlûb, Esâlibun Belâgiyyatün el-Fesâhatü-el-Belâgatü –el-Me‘ânî s. 149.
758
Kalkîle, s. 220.
102
hitap etmeyip, muhtemelen bunu söyleyen kimse, hoşuna gitmeyen yanlış bulduğu
davranışları olan insanlara yönelik olarak bu ifadeyi kullanmaktadır. O kişi bu şekilde
onları tahkir etmeye çalıştığı için bu bağlam içerisindeki işaret ismi de tahkir anlamı
kazanmıştır.
“( ” فَأفِّ ل َه َذا الدهْر َال بَ ْل ألَهْلهOf şu zamana! Hayır, zamana değil, o zamanın
halkına)759 şeklinde “ ِّ ”أفdiyerek başlayan söz, önce zamana yönelik bir sitem, zecr
içerir gibi görünürken, daha sonra bu sitemin zamana değil, o zamanda yaşayanlara
olduğu ifade edilmiştir. Bu sitem yapılırken kullanılan “ ” َه َذاişaret ismi de içinde yer
aldığı bağlam münasebetiyle tahkir anlamı kazanmıştır.
759
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 337.
760
Sekkâkî, s. 277; Abbas, s. 304; Abdurrezzâk, s. 118; Avnî, II, 31; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün
Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 126; Bulut, s. 89; Çelebi vd. , s. 34; Eren, vd. , s.
125; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 112; Karamollaoğlu, s. 199; el-
Merâğî, s. 106; Sâmerrâî, I, 82.
761
Zeynuddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ebû Bekr b. Abdulkadir el-Hanefî er-Râzî, Muhtaru’s-Sıhah,
5. Baskı, Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, 1999, s. 212.
762
Ebû’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kub el-Fîrûzâbâdî, el-Kamûsü’l-Muhît, (tah. Muhammed
Naim el-Arkususi gözetiminde Mektebetü Tahkîkü’t-Türâs fî Müesseseti’r-Risâle), 8. Baskı, Beyrut:
Müessesetü’r-Risâle, 2005, s. 1139; Zeynuddin Râzî, s. 212; Ayverdi, III, 3100; Yaşar Çağbayır, Ötüken
Türkçe Sözlük, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2007, V, 2655.
103
Tefevvuk-kerde-i arş-ı cenab-ı Kibriyadır bu
Bu şiirde şair, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olan aşk ve sevgisini dile getirirken
birkaç yerde ona “bu” kelimesiyle işaret etmiştir. Kanaatimizce bu durum da “bu”
kelimesine tâzim anlamı kazandırmıştır.
Tâzim de aynı tahkirde olduğu gibi “yakın ile tâzim” ( )ألتعظيم بالقربve “uzak ile
tâzim” ( )ألتعظيم بالبعدolmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.764 Yani kimi zaman yakın için
kullanılan işaret ismiyle tâzim yapılırken, kimi zamanda bunun tam aksine uzak için
kullanılan işaret ismiyle tâzim yapılmaktadır.765 Yine bu da ilgili eserlerde ayrı başlıklar
olarak yer almış olsa da biz tahkirde olduğu gibi burada da konuyu tek başlık altında
inceleyeceğiz.
Âyetlerden Örnekler
ُ َذل َك ا ْلكت
ََاب َال َر ْي َب فيه هُدى ل ْل ُمتقين
763
Bilgegil, s. 78.
764
Kalkîle, s. 220; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 112; Abdünnâfi‘
Efendi, s. 115-116.
765
Çelebi vd. , s. 34.
104
“O kitap; onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak
isteyenler) için bir yol göstericidir.” 766
Bakara sûresinin ikinci âyetinde yer alan ve konumuz olan “ َ ” َذلكişaret isminin
neye taalluk ettiği üzerinde çokça tartışma yapılmıştır. Bazıları bu işaretin “ ” َه َذاyerine
kullanıldığını, uzak ve yakın işaret isminin birbirinin yerine kullanılabileceğini767
söylerken, kimine göre de buradaki işaret mevcut olana değil, gaibe yapılmıştır. O gaib
de mahlûkatın saadet, şekâvet, ecel ve rızıklarının yazıldığı kitaptır. Bazıları ise
buradaki işaret isminin, kendinden önceki heca harflerine ()الم ait olduğunu
söylemiştir.768 Mücahid ve Katade’ye göre ise burada “ َ ” َذلكile işaret edilen Kitap,
Kur’ân’dan önce inmiş bulunan Tevrat ve İncil’dir.769 İsm-i işaretle işaret edilen şeyin
Bakara sûresinden önce indirilmiş olan Mekki sûreler, önceki peygamberlerin
indirileceğini haber verdiği kitap veya indirilen bu kitabın levh-i mahfuz’daki aslı
şeklinde de yorumlar yapılmıştır.770 Burada Tevrat ve İncil şeklindeki iki nesneye tekil
kalıbıyla işaret edilmesi de, Bakara sûresinin 68. âyetinde yer alan “( ” َع َوان بَيْنَ َذل َكbu
ikisi arasında) âyetinde tesniye kalıbı olan “ ”ََ ْين َكyerine “ َ” َذلكnin kullanılmasıyla771
delillendirilmiştir.772 Ancak bazı müfessirler burada Kur’ân’ın o ana kadar inmiş ve
daha sonra indirilecek olan kısmını kapsamasında bir mahzur olmadığını, elimizdeki
766
el-Bakara, 2/2. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Sekkâkî, s. 278; Kazvînî, s. 44; ; es-
Süyûti, Hem‘ü’l-Hevâmi fî Şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘, I, 267; Abbas, s. 303; Çöğenli, Âyet ve Hadis Örnekli
Belâgat, s. 48; Çelebi vd. , s. 34; Ahmed b. İbrâhim b. Mustafâ Seyyid Ahmed Hâşimî, Cevâhiru’l-
Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘,(Haz. Sadık Muhammed Cemil), Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1994, s.
109; Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 40; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127; Kasım vd. , s. 325; ez-Zevbeî, s. 192.
767
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd b. Abdillâh el-Absî el-Ferrâ, Me‘ânî’l-Kur’ân, Beyrut: Âlemü’l-Kütüb,
I, 10; İbn Âşûr, I, 220.
768
Ferrâ, I, 10; Kadı Ebû Muhammed Abdulhak b. Galib b. Atiyye el-Endelûsî, el-Muharreru’l-Vecîz îi
Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, (tah. Abdûsselâm Abdussani Muhammed), Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye,
1993, I, 83.
769
Ebü’l-Hasen Ali b. Muahmmed b. Habîb el-Mâverdî el-Basrî, en-Nüket ve’l-‘Uyun Tefsîru’l-Mâverdî,
1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 1992, I, 67; İbn Atiyye el-Endelûsî, el-Muharreru’l-Vecîz fî
Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, I, 83; Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm Tefsîri, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat,
1995, s. 91.
770
Fahreddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, (Terc. Suat Yıldırım, Lütfullah Cebeci, Sadık
Kılıç, C. Sadık Doğru), Ankara: Akçağ Yayınları, 1988, I, 427-428; Esirü’d-Din Ebî Hayyan Muhammed
b. Yusuf b. Ali b. Yusuf b. Hayyan el-Gırnâtî el-Endelûsî, el-Bahrû’l-Muhît, (tah. Mahir Habbuş), Beyrut:
Dâru’l-Risâleti’l-Âlemiyye, 2010, I, 107.
ٍ ض َونَ ْكفُ ُر ببَ ْع ُ سله َويُريدُونَ أَن يُفَ ِّرقُوا بَيْنَ هللا َو ُر
ٍ سله َويَقُولُونَ نُؤْ منُ ببَ ْع ُ إن الذينَ يَ ْكفُرُونَ بالِل َو ُر
771
Bu işaret isminin “ ض
( ” َويُريدُونَ أَن يَتخ ُذوا بَيْنَ َٰ َذل َك سبيالen-Nisâ, 4/150) âyetinden de hareketle müfret, tensiye ve cemi için
kullanılabileğini ve bu âyette de tensiye yerine kullanıldığı ifade edilmiştir. Bkz. Ukberî, et-Tibyân fî
İ‘râbi’l-Kur’ân, I, 402.
772
Süleyman Ateş, I, 91.
105
mushaf-ı şerif’in tamamına işaret edebileceğini de söylemişlerdir.773 Belâgat açısından
ُ ”ا ْلكتdan muradın Kur’ân-ı Kerîm olduğunun kabul
âyet ele alındığında ise âyetteki “َاب
edilmesi halinde “ ” َه َذاişaret isminin kullanılması beklenirdi.774 Ancak Yüce Allah
bunun yerine “ َ ” َذلكişaret ismini kullanmış ve âlimlerin kahir ekseriyetine göre bu
şekilde tâzim anlamını murad etmiştir. Yani o kitabın (Kur’ân’ın) üslubu ve içerdiği
bilgilerle775 ne kadar yüce, ulvi, eşsiz, değerli776 ve şüphelerden arî bir kitap olduğu
Allah (c.c.) tarafından vurgulanmıştır.777 Müfessir Râzi (v. 660/1210) meselenin bir
başka yönüne daha dikkat çekmiş ve burada uzağı gösteren işaret isminin ( َ) َذلك
kullanılmasını “Kur’ân, beşeri gücün, hepsine muttali olamayacağı birçok büyük hikmet
ve çeşitli ilimleri ihtiva ettiği için, her ne kadar o kitap olarak elimizde ise de, ihtiva
ettiği sırlar ve hakikatler bakımından bizden uzaktır ve her şeyi ile görünür de değildir.
Bu sebeple ona, uzak ve gaibte olan şeye işaret edildiği gibi, “O” diye işaret edilmesi
caiz olmuştur”778 şeklinde değerlendirmiştir. Âyetteki işaret ismini temyiz açısından
değerlendirdiğimizde de “hakiki anlamıyla kitap yalnızca odur, kitap dediğimizde
evvela akla o gelir” gibi bir mâna ifade etmektedir779 ki bu da onu sair kitaplardan tam
anlamıyla temyiz etmektedir. Bu kullanımın benzeri yine Kur’ân’a işaretle “ ُالر َ ْل َك آيَات
( ”ا ْلكتَاب ا ْل َحكيمElif. Lâm. Râ. İşte bunlar hikmet dolu Kitâb'ın âyetleridir)780 ve “ ُالر َ ْل َك آيَات
( ”ا ْلكتَاب ا ْل ُمبينElif. Lâm. Râ. Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir)781 âyetlerinde yer
almıştır.782
773
İbn Âşûr, I, 219; ez-Zevbeî, s. 192.
774
Mâverdî, I, 67; Ukberî, et-Tibyân fî İ‘râbi’l-Kur’ân, I,15.
775
el-Mağribî, I, 210.
776
Kadı Muhammed b. Muhammed b. Mustafa el-A‘mavi el-Hanefî, İrşâdu’l-Akl-i’s-Selîm ilâ Mezâya el-
Kitâbu’l-Kerîm (Haz. Muhammed Subhi Hasan Hallaf), Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2001, I, 61; İbn Âşûr, I,
220; Abdünnâfi‘ Efendi, s. 115; Ahmed Sabir Rüveyni, Min Garîbi Belâgati’l-Kur’ân’il-Kerîm fî
Sûreteyi’l-Fâtiha ve’l-Bakara, 1. Baskı, Kahire: Dâru İbn Hazm, 2012, s. 24; Besyûnî, min Belâgati’n-
Nazmi’l-Kur’ânî, s. 41 Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-
Me‘ânî, I, 127; el-Mağribî, I, 210.
777
ez-Zevbeî, s. 190.
778
Fahreddin Râzî, I, 428.
779
el-Mağribî, I, 210; ez-Zevbeî, s. 192.
780
Yunus, 10/1.
781
Yûsuf, 12/1.
782
ez-Zevbeî, s. 193.
106
“İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidâyet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de
ancak onlardır.”783
Burada “ ”أُولَئ َكişaret ismi önceki âyetlerde anlatılan gayba iman, namazı ikame
etme, infak, indirilene ve ahirete inanma gibi güzel vasıfları taşıyan muttaki kimselere
delâlet etmektedir.784 Bu kişiler için uzaklık bildiren işaret isminin kullanılmış olması
ise bu vasıflara sahip olanların derecelerinin ulviliğine ve faziletteki mertebelerinin
yüksekliğine işaret etmektedir.785 Aynı âyette ikinci kez aynı işaret isminin tekrar
etmesi de muşârun ileyhin önemini izhar etme786 ve övgüyü te’yid etme787 gibi önemli
bir vurguya sahiptir. İşaret isminin tekrar edilmesinin ikinci bir sebebi veya hikmeti de
nasıl ki hidâyet sadece bu vasıfları taşıyanlara tahsis edilmişse, aynı şekilde kurtuluşun
da yalnızca onlara tahsis edildiğine dikkat çekmektir.788 Bu şekilde ki bir tahsisin
yapılması aynı zamanda kitap ehline ta‘riz anlamı da içermektedir. Çünkü ehl-i kitap
Hz. Peygamber’e (s.a.v.) inanmadıkları halde kendilerini hidâyet üzere
zannetmektedirler. Oysa “felâh yalnızca burada zikredilen vasıfları taşıyanlara aittir”
denilerek onlara ta‘riz yapıldığı ifade edilmiştir.789 Ayrıca bazıları bu şekilde “ َ ”أُولَئكnin
tekrar edilmesinin ve birbirine atıf harfiyle bağlanmasının hidâyet ile felâhın anlayış ve
maksat bakımından ayrılıklarına işaret ettiğini790, bunun aksine “ ضل َ َأُولَئ َك َك ْاأل ْن َعام بَ ْل ُه ْم أ
َ( ”أُولَئ َك ُه ُم ْال َغافلُونİşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller
onlardır)791 âyetinde tekrarlanan işaret isimlerinin arasında atıf harfnin olmayışının da
gaflet ve delâletin mahiyet açışından bir olduğuna işaret ettiğini792 söylemişlerdir.
783
el-Bakara, 2/5, Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 83.
784
Ebû Hayyan el-Endelûsi, el-Bahru’l-Muhît, I, 127; Ebû’s-Suûd, I, 81; İbn Âşûr, I, 241-242.
785
Ebû’s-Suûd, I, 81.
786
Ebû’s-Suûd, I,83; İbn Âşûr, I, 246.
787
Ebû Hayyan el-Endelûsi, el-Bahru’l-Muhît, I, 128.
788
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 40; Fahreddin Râzî, I, 469; İbrahim b. Muhammed b. Arabşah İsamüddîn el-
Hanefî, el-Etval Şerhu Telhîsi Miftâhi’l-‘Ulûm, (tah. Abdülhamîd Hindavî), 1.Baskı, Beyrut: Dâru’l-
Kütübi’l-‘İlmiyye, 2001, I, 313.
789
Nesefî, I, 15.
790
Yazır, I, 235; ez-Zevbeî, s. 186.
791
el-A‘râf, 7/179.
792
ez-Zevbeî, s. 187.
107
Bu âyettekine benzer bir kullanımın Hâtem-i Tâî’ye ait şu şiirde de yer aldığı
söylenmiştir;
َ فَتَى
ُ طلَبات ال يرى الخمص َ ُْرحة – و ال
ش ْب َعة انْ نالها عَد مغنما
“Allah’ın nice fakir ve zayıf kulları vardır ki, sıkıntılarıyla boğuşur, olayların
ve musibetlerin üzerine atılarak giderler
Nice taleplere hizmet eden şahsiyetler vardır ki, açlığı ve tokluğu bir tasa
olarak görmez, ama bir şeyler elde ederse, onu ganimet sayar.
İşte şu eğer ölürse, bana onu övmek düşer.Yok, eğer yaşarsa, zaten o zayıf ve
kınanmış bir halde oturmaz”793
Bazı dil âlimleri ve müfessirler bu âyet-i kerîmede yer alan işaret ismiyle ilgili
farklı belaği anlamlar zikretmişlerdir.794 Konuyla ilgili bölümlerde onları da izah
etmeye çalışacağız.
793
İbn Âşûr, I, 246.
794
ez-Zevbeî, s. 185.
795
el-Bakara, 2/157. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 83.
796
el-Bakara 2/155-156.
797
İbn Âşûr, II, 57-58.
108
derecelerinin yüceliğine delâlet etmekte798 ve bu nimetlerin sabretmelerinin karşılığı
olduğuna dikkat çekilmektedir.799
Âyetteki işaret ismi () َذل َك, öncesinde yer alan Allah ile mümin kulların yapmış
olduğu alışverişe yöneliktir. İşaret isminin hemen sonrasında yer alan fasl zamiri () ُه َو
ise te’kid (vurgu) ifadesidir803 ve yapılan işin önemine dikkat çekmektedir. Son olarak
da âyetin son kısmında yer alan “ ”ا ْلفَ ْوزve “ ”ا ْل َعظيمkelimeleri meselenin önemini bir kez
daha vurgulamaktadır. Bütün bu karîneler bir arada düşünüldüğünde âyetteki işaret
isminin tâzim anlamı içerdiğini söylemek mümkündür. Yani uzağı göstermede
kullanılan “ َ ” َذلكile Allah (c.c.) yapılan bu davranışın güzelliğini, yüceliğini bir kez daha
te’yid etmektedir.
798
Ebû’s-Suûd, I, 320.
799
İbn Âşûr, II, 57.
800
el-En‘âm, 6/90. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 83.
801
el-En‘âm, 6/84-89.
802
et-Tevbe, 9/111.
803
Şimşek, s. 22.
109
“Kadın dedi ki: İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden
murat almak istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı. Andolsun, eğer o kendisine
emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden
olacaktır!”804
Yusuf sûresinde yer alan bu âyet-i kerîme, Aziz’in karısının Yusuf’a (a.s.)
yaptığı çirkin teklifin ahali tarafından duyulup onu kınaması üzerine, onun ileri gelen
kadınları bir yerde toplayarak karşılarına Yusuf’u (a.s.) çıkarması sonrasında onlara
yönelik söylediği sözleri içermektedir. Yani âyette hitap edilen kitle orada bulunan
kadınlardır. Başta yer alan “ ”فَ َذل ُكنişaret ismi de Yusuf’a (a.s.) işaret etmektedir.805
Burada Aziz’in karısı “işte sizin kendi kendinize hayal ettiğiniz ve nasıl biridir diye
içinizden geçirdiğiniz ve sonra da durmadan hakkında beni kınayıp çekiştirdiğiniz
Kenanlı köle, genç ya da delikanlı budur” demekte ve adeta “Sizler onu gerçek haliyle
tasavvur edemediniz, düşünemediniz. Eğer gerçekten değerlendirmiş olsaydınız, bu
yüzden yaptıklarımdan dolayı beni kınamaz ve mazur görürdünüz” demek
istemektedir.806 Âyetin siyâkından anlaşıldığı kadarıyla işaret ismi, işte beni kınadığınız
insan eşsiz, harikulade bir güzelliğe sahip anlamını içermektedir. Bu şekilde Aziz’in
karısı Yusuf (a.s.) yakında olmasına rağmen807 “ ” َه َذاile değil de onun yerine uzağı
beyan eden “ ”فَ َذل ُكنişaret ismini kullanarak Yusuf’u (a.s.) güzelliğinden dolayı tâzim
etmekte808 ve onun emeline asla ulaşamayacığını vurgulamaktadır.809 İşaret isminin
sonuna eklenmiş “” ُكن ise birinci bölümde belirttiğmiz üzere muhatabları
göstermektedir. Âyet-i kerîmedeki işaret ismi aynı zamanda Yusuf’u (a.s.) açık bir
şekilde temyiz de etmektedir.810
804
Yûsuf, 12/32. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Sekkâkî, 278; Kazvînî, s. 44; Abbas, s.
304; Abdurrezzâk, s. 118; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-
Me‘ânî, I, 127; Karamollaoğlu, s. 199; el-Merâğî, s. 106.
805
Ebû’s-Suûd, IV, 133.
806
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 514; Nesefî, II, 85.
807
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127.
808
Beyzâvî, III, 162; Kazvînî, s. 44; Abdurrezzâk, s. 118; el-Merâğî, s.106.
809
Karamollaoğlu, s. 199.
810
İbn Âşûr, XII, 264.
110
“Şüphesiz ki bu Kur’ân en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan
müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”811
Burada “ َ ” َه َذا ا ْلقُ ْرآنdiyerek işaret edilen bu âyetin nüzûlünden önce Kur’ân’ı
Kerîm’in inmiş olan kısmıdır ve bu âyetteki işaret ismi de Kur’ân-ı Kerîm’in şanını,
yüceliğini ortaya koymak için kullanılmıştır.812 Aynı zamanda diğer âyetlerde Kur’ân-ı
Kerîm’e “ َ ” َذلكile işaret edilerek tâzim yapılırken, burada “ ” َه َذاişaret isminin kullanılmış
olması “istifade etmek isteyen için işte bu kadar yakındır, ötelerde aramasına gerek
yok” veya “yol göstericinin (Hâdi’nin) yakınlığı, kişiyi hidâyet konusunda daha başarılı
kılar” gibi mâna inceliklerini de içermektedir.813 Çünkü âyetin bağlamına baktığımızda
bağlam bize hidâyet için gönderilmiş bir kitaptan bahsetmekte ve âyette de buna yakın
için kullanılan “ ” َه َذاile işaret edilmektedir. Bu kullanım veya hitap adeta “kitap
insanlara ne kadar yakın olursa gönderiliş amacını yerine getirme hususunda o kadar
başarılı olacağını ve onun yol göstericiliğinden yüz çevirenlerin de mazaretlerini
geçersiz kılacağını” veciz bir şekilde ifade etmektedir.814 Yakınlık ifade eden işaret
ismiyle yapılan tâzime “ َ( ” َو َه َذا كتَاب أَن َز ْلنَاهُ ُمبَا َرك فَاَب ُعوهُ َواَقُو ْا لَ َعل ُك ْم َ ُْر َح ُمونİşte bu (Kur’ân),
bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size
merhamet edilsin)815, “( ”هَـ َذا بَالَغ لِّلناسİşte bu (Kur’ân) bir bildiridir.)816, “( ” َو َه َذا هُدىİşte
bu Kur’ân bir hidâyettir)817 ve “(”إن َه َذا لَفي الص ُحف ْاألُولَىŞüphesiz bu (anlatılanlar),
önceki kitaplarda, vardır)818 âyetleri de örnek olarak verilmiş ve bu tarz kullanımın
Kur’ân’da pek çok örneğinin819 olduğu dile getirilmiştir.820
811
el-İsrâ, 17/9. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Abbas, s. 303; Abdurrezzâk, s. 118;
Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, 40; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127; Kasım vd. , s. 325; el- Merâğî, s. 106.
812
İbn Âşûr, XV, 40.
813
Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 40; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127.
814
ez-Zevbeî, s. 188.
815
el-En‘âm, 6/155.
816
İbrâhîm, 14/52.
817
el-Câsiye, 45/11.
818
el-A‘lâ, 87/18.
819
6/153, 12/108, 36/61. Bkz. ez-Zevbeî, s. 190.
820
ez-Zevbeî, s. 189-190.
111
“Kullarımızdan, takvâ sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur.”821
َ ُفَ َمن ثَقُلَتْ َم َوازينُهُ فَأ ُ ْولَئ َك ُه ُم ا ْل ُم ْفل ُحونَ َو َمن َخفتْ َم َوازينُهُ فَأ ُ ْولَئ َك الذينَ َخس ُروا أَنف
س ُه ْم في َج َهن َم
ََخالدُون
“Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa
erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık
etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.”826
Bu âyet-i kerîmelerde aynı işaret ismi ( )أُ ْولَئ َكilkinde tâzim anlamında,
ikincisinde tahkir anlamında kullanılmıştır.827 İlk “ ”أُ ْولَئ َكahirette sevapları ağır basan
kimseleri göstermektedir ki bu tâzim anlamına gelmektedir. Çünkü âyet ahiret gününde
mizanda amelleri ağır gelenlerin kurtuluşa ereceklerini müjdelemektedir. Ebedi kurtuluş
müjdesine nail olan insanlara işaret eden işaret ismi elbetteki tâzim anlamı içerecektir.
Burada işaret isimlerine yüklenen anlamların, bağlamın bize verdiği anlamlar olduğu bir
kez daha ortaya çıkmaktadır. Çünkü aynı işaret ismi ilk önce olumlu bir anlamda,
cennetle müjdelenen insanlar için kullanılırken, ikincisinde ise tam tersi olumsuz bir
durumu, hüsrana uğrayan insanları anlatmak yani onları tahkir etmek için kullanılmıştır.
821
Meryem, 19/63. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Kazvînî, s. 44; Besyûnî, ‘İlmü’l-
Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 127.
822
Meryem, 19/61-62.
823
İbn Âşûr, XVI, 138; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-
Me‘ânî, I, 127.
824
ez- Zuhruf, 43/72.
825
Sekkâkî, s. 278; Kazvînî, s. 46.
826
el-Mü’minûn, 23/102-103. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî
Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 128.
827
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 128.
112
َلم ْثل َه َذا فَ ْليَ ْع َمل ا ْل َعاملُون
Şiirlerden Örnekler
“(Ey Cerir) İşte bunlar (bu zatlar) benim atalarımdır. Senle bir araya
geldiğimizde onlar gibisini topla bakalım” 830
828
es-Sâffât, 37/61. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 82.
829
es-Sâffât, 37/41-60.
830
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 81; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 128.
831
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 80; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 128.
113
“İşte bunlar yaptıklarında/yapmaya niyetlendiklerinde en güzel şekilde
yaparlar. Söz verdiklerinde yerine getirir bir işe karar verdiklerinde onu yaparlar”832
“”بَقيتَ بَقَا َء الدهْر َيا َكهْفَ أَهْله – و َه َذا ُدعَاء ل ْلبَريَة شَامل
“Ey ehlimin sığınağı olan zat, sen dünya var oldukça (zaman devam ettiği
sürece) hatırlanasın. İşte bu bütün mahlûkatı içine alan kapsamlı bir duadır.”833
Beyitte yer alan işaret ismi öncesinde yapılan duanın ne kadar kapsamlı
olduğunu ifade ederken kullanılmaktadır. Kanaatimizce beyitteki övgü ifadeleri yani
sözün siyâkı tâzim içermekte, bu da aynı yukarıdaki şiirde olduğu gibi işaret ismine
tâzim anlamı kazandırmaktadır.
“ساقَطُ منْ َع ْيني َ فَقُ ْلتُ ه َي الدر التى قَ ْد َحشَاب َها – أَبُو
َ ََ س ْم ٍعي
“Bir kadın bana “iki gözünün sürekli döktüğü bu inciler de nedir” dedi. Ben de
onları Ebû Muzar benim kulağıma doldurmuştur (şimdi) gözümden dökülüyor
dedim.”834
Mezkûr beyitte hem Ebû Muzar’ın sözleri hem de onun vefatı dolayısıyla
dökülen gözyaşları değer ve kıymetine binaen inci olarak tavsif edilmiş835 ve “”هَذه
işaret ismiyle de onlara işaret edilmiştir. Gözyaşlarının inciye benzetilmesi onlara
832
Kazvînî, s. 43; Sekkakî, s. 276; Abdurrahman b. Ebi Bekr Celaleddin es-Süyûti, el-Müzhir fî ‘Ulûmi’l-
Luğati ve Envâuhâ, (tah. Fuad Ali Mansur), 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l- ‘İlmiyye, 1988, II, 323;
Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdullah b. Sehl b. Saîd b. Yahya b. Mehran el-Askerî, et-Telhîs fî Ma‘rifeti
Esma’i’l-Eşya‘, (tah. Azze Hasen), 2. Baskı, yy., Dâru Tallas, 1996, I, 175.
833
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 528.
834
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 459.
835
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 460.
114
verilen kıymeti ifade ettiği için burada da işaret isminin tâzim mânası taşıdığını
söylemek mümkündür.
“(Ey Benî Esed) Siz Kureyş kabilesi ile kardeş (hem nesep) olduğunuzu iddia
ettiniz. Ancak onlar için ülfet varken sizin için yoktur. Onlar korku ve açlıktan eminken,
Benû Esed açlık ve korku içindedir.”836
Diğer örnekler
836
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 196.
837
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 197.
838
Sekkâkî, s. 277; İbn Âşûr, I, 220.
839
Çelebi vd. , s. 34.
115
2.2.4. Muhataba Ta‘riz (Muhatabın Anlayış Kıtlığına Dikkat Çekmek)840
840
Kazvînî, s. 45; Abbas, s. 303; Abdurrezzâk, s. 117; Ahmet Matlûb, Esâlibun Belâgiyyatün el-
Fesâhatü-el-Belâgatü –el-Me‘ânî, 1. Baskı, Irak: Vekaletü’l-Matbua, 1980, s. 148; Avnî, II, 30; Bulut, s.
89; Çağmar, s. 62; Eren vd. , s. 125; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘ s. 109;
Karamollaoğlu, s. 198; Kalkîle, s. 219; Kasım vd. , s. 326; el-Merâğî, s. 106; Sâmerrâî, I, 83.
841
Zeynuddin Râzî, s. 205.
842
Eren vd. , s. 221; İbn Manzûr, IX, 149; Matlûb, Mu‘cemü'l-Mustalahâti'l-Belâga ve Tetavvuruhâ s.
379.
843
Belkis Zincırkıran, Metinlerle Eebiyat Bilgisi, İzmir: İzmir Eğitim Ens. Ders Kitapları Yayınları, 1964,
I, 172; Mustafa Uslu, Ansiklopedik Türk Dili ve Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, 1. Basım, İstanbul: Yağmur
Yayınları, 2007, s. 325.
844
Sekkâkî, s. 513; Ahmed b. Ali Abdu’l-Kâfi Bahaüddin es-Sübkî, Ârusü’l-Efrâh fî Şerhi Telhîsi’l-
Miftâh, (tah. Abdulhamid Hendavi), 1. Baskı, Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, 2003, II, 210.
845
Matlûb, Mu‘cemü'l-Mustalahâti'l-Belâga ve Tetavvuruhâ, s. 379.
846
Eren vd. , s. 221; Fethi Gözler, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgisi Kaynak Kitabı, İstanbul:
İnkilap ve Aka Yayınları, 1975, s. 373.
847
Bedevî Ahmed Tabâne; Mu‘cemü’l-Belâgati’l-‘Arabiyye, 4. Baskı, Cidde: Dâru’l-Menare, 1997, s.
417; Akdemir, s. 220.
848
İsmail Durmuş, “Kinaye”, DİA, C. XXVI, İstanbul: TDV Yayınları, 2002, s. 35.
849
Uslu, s. 325.
850
Yahya Abdulkadir Ferid, Fünûnü’l-Belâgati beyne’l-Kur’ânî ve Kelâmü’l-Arap, 2. Baskı, Kahire:
Mektebetü’n-Nehdatü’l Mısriyye, 1984, s. 73.
851
Uslu, s. 325.
852
Ebü’l-Feth Ziyâüddîn Nasrullah b. Muhammed Ziyaüddin İbnü’l-Esir, el-Meselü’s-Sâ’ir fî Edebi’l-
Kâtib ve’ş-Şâir, (tah. Bedevî Ahmed Tabâne), Kahire: Dâru Nehdatu Mısr, ty, III, 74; Abdulazîz Atîk,
‘İlmü’l-Beyân, Beyrut: Dâru Nehdatü’l-‘Arabiyye, 1982, s. 222.
116
( ”المسلمون من لسانه و يدهMüslüman diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin
olduğu kimsedir)853 demesi de bir ta‘riz örneği kabul edilmiştir.854
İşaret ismi kullanılarak yapılan ta‘riz meselesine gelince aslında işaret isimleri
hissi şeyler için kullanılmaktadır. Zaman zaman, ihtiyaca binaen gayri hissiler içinde
kullanıldığı da vakidir. Ancak hiçbir ihtiyaç yok iken, sadece muhatabın gayri mahsus
yani hissi olmayan şeylere idrakinin kifâyet etmediği imasında bulunmak niyetiyle
işaret isminin kullanılması durumlarında ortaya çıkan bir ifade şekli ta‘riz
içermektedir.855 İncelediğimiz belâgat kitaplarının kahir ekseriyeti bu başlığı
örneklendirirken aşağıda zikredeceğimiz beyitle iktifa etmişlerdir. Görebildiğimiz
kadarıyla konu bunun haricinde herhangi bir âyet, hadis, nesir veya şiirle
örneklendirilmemiştir. O beyit de Ferazdek’in Cerir’e hitaben856 söylediği şu beyittir;
“(Ey Cerir) İşte bunlar (bu zatlar) benim atalarım) Senle bir araya
geldiğimizde onlar gibisini topla bakalım”857
853
Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Camiü’s-Sahih, İstanbul: el-Mektebetü’l-İslâmiyye, ty., İman, 4;
Müslim, Rikak, 26.
854
Muhammed b. Ali İbnü’l-Kadî Muhammed Hamid b. Muhammed Sabır el-Feruhî el-Hanefî et-
Tehânevî, Mevsûa‘tü Keşşâfi Istılâhatu’l-Fünûn ve’l-‘Ulûm, (tah. Ali Dahruc), 1. Baskı, Beyrut:
Mektebetü Lübnan, 1996, II, 1387; es-Sübkî, II, 216; Cüneyt Eren, “Kur’ân Ahlakı Olarak Kinaye”, 2.
Baskı, Ankara: Diyanet İlmi Dergi Kur’ân Özel Sayısı, 2012, s. 638.
855
Abdünnâfi‘ Efendi, s. 115; Nûreddin Hamza b. Dergun el-Eydinî er-Rûmî, el-Hevâdî fî Şerhi’l-
Mesâlik, (tah. ve tlk. Ali Bulut), 2. Baskı, Samsun: yey. 2009, s. 41; Matlûb, Mu‘cemü Mustalahâtü’l-
Belâgiyye ve Tetavvuruhâ , s. 383.
856
İbn Arabşah, I, 310; Ebû Musa, s. 203.
857
Ebü’l-Kasım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez- Zemahşerî, Esâsü’l-Belâga, Dâru’s-
Sadr, Beyrut, 1979, s.99;Sekkâkî, s. 277; Kazvînî, s. 43; Teftâzânî, Muhtasar, s.66; Ebû Musa, s. 203;
Çağmar, s. 62; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘ s. 109; Matlûb, Mu‘cemü
Mustalahâtü’l-Belâgiyye ve Tetavvuruhâ, s. 112; Kalkîle, s. 219; Kasım vd. , s. 326; el-Merâğî, s. 106;
Sâmerrâî, I, 83.
858
Abdünnâfi‘ Efendi, s. 115; Çağmar, s.62; Karamollaoğlu, s. 198.
859
el-Bakara, 2/23.
117
ta‘ciz yani muhatabı âciz bırakmak860 veya tehekküm (istihaza)861 için söylenmiştir. Son
olarak Cerir isminin başında yer alan ve uzağı ifade eden nida edatı da onun gabavetine
bir kez daha dikkat çekmekte862 ve “nida olmadıkça sen söz anlamazsın”863 mânasına
gelmektedir. Bütün bu dilsel (lügavî) karîneler ve şiirin söylendiği ortam (dış bağlam)
birlikte düşünüldüğünde şiirin çok açık bir şekilde ta‘riz içerdiği anlaşılacaktır.
Üzerinde durulması gereken bir başka konu ise işaret isminin müsnedün ileyhi
(özne, konu) takip eden muşârun ileyhin (kendisine işaret edilen) ardından gelen
niteliklere haiz olduğunu beyan edip, işaret isminin de bunlara dikkat çekmek için
kullanılmasıdır.865
Âyetlerden Örnekler
860
İbn Arabşah, I, 310; Abdünnâfi‘ Efendi, s. 115; el-Mağribî, I, 209.
861
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 80.
862
İbn Arabşah I, 311.
863
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 81.
864
Kazvînî, s. 45; Avnî, II, 32; ; Abdurrezzâk, s. 119; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve
Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî , I, 128; Eren, vd. , s. 125; Hâşimi, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-
Beyân ve’l-Bedi‘, s.109; Kalkîle, s. 221; Kasım vd. , s. 326; el-Merâğî, s. 107; ez-Zevbeî, s. 184;.
865
Şemsuddin Muhammed b. Muzaffer el-Hatibî el-Halhâlî, Miftâhu Telhîsi’l-Miftâh, 1. Baskı, el-
Mektebetü’l-Ezheriyyetü li’t-Türâs, 2006, s. 133; Abdünnâfi‘ Efendi, s. 116; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî
Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 128.
866
el-Bakara, 2/5. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Kazvînî, s. 45; Abdurrezzâk, s. 118;
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 128; Çöğenli vd. ,
s.17; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi’s. 109; Kalkîle, s. 220; Kasım vd. , s.
326; Karamollaoğu, s. 201; el-Merâğî, s.107.
867
el-Bakara, 2/3-4.
118
“ َ ”أُولَئكişaret ismiyle de bu güzel vasıflara sahip olanlar kastedilerek868 onlara dikkat
çekilmiş ve “bu güzel sıfatlara sahip olanlar işte bunlardır” vurgusu yapılmıştır.869
Burada o vasıflara layık olanlar vurgulanmakla beraber, bu vasıfları elde etmek için
çalışmaya teşvik etmek gibi bir maksat daha vardır.870 Aynı şekilde işaret isminin
kullanılmış olması bu sıfatlar olumlu da olsa, olumsuz da olsa kişi sanki gözüyle onları
görüyormuş gibi bir durum meydana getirmektedir.871 Âyetin son kısmında yer alan
“ َ ”أُولَئكde o kişilerin bu vasıflara ne kadar layık oldukları te’yid etmektedir.872
“İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır. (Evet) Firdevs’e vâris olan bu kimseler,
orada ebedî kalıcıdırlar.”873
868
Kazvînî, s. 45; el-Halhâlî, s. 133; Seyyid Şerif Cürcânî, el-Hâşiye, s.103; Abdünnâfi‘ Efendi, s. 116;
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 128; Hâşimî,
Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 109; Kasım vd. , s. 326; el-Merâğî, s. 107; ez-
Zevbeî, s. 185.
869
ez-Zevbeî, s. 185.
870
el-Mağribî, I, 212.
871
İbn Âşûr, I, 241.
872
Abdünnâfi‘ Efendi, s. 116; Nûreddin Hamza el-Eydinî er-Rûmî, s. 42.
873
el-Mü’minûn, 23/10-11. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Besyûnî, min Belâgati’n-
Nazmi’l-Kur’ânî, s. 41; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-
Me‘ânî, I, 129; Karamollaoğlu, s. 204; ez- Zevbeî, s. 184.
874
el-Mü’minûn, 23/1-9.
875
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 704; Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 41.
876
el-Bakara, 2/27.
119
onlar ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacaklardır)877 âyetleri öncesi ve sonrasıyla
birlikte düşünülüp ele alındığında bu açıkça görülmektedir.878 Çünkü ilk âyette “”أُولَـئ َك
işaret ismi ile atıfta bulunulanlar kesin söz verip daha sonra dönen, yeryüzünde fitne,
fesat çıkaran kimselerdir.879 İkinci âyette ki “ ”أُولَـئ َكde ahiret gününü ve Rablerini inkâr
edenleri işaret etmektedir.880
Me‘ânî ile ilgili Türkçe bir eserde881 “tarif kastıyla işaret isminin kullanılması”
şeklinde bir başlığa rastladık. Bu başlığın altında yer alan kısa açıklamayı ve örnekleri
incelediğimizde ise bununla kast edilenin aslında müsnedün ileyh’in ardından zikredilen
vasıflara layık olduğunu hatırlatma konusu olduğu kanaatine vardık. Yoksa ilk anda
akla gelen “bir şey veya kavramın ne olduğunu ve ne olmadığını gösterecek şekilde
temel unsurlarını, özelliklerini belirterek eksiksiz olarak tanıtma, tanımlama”,882 “bir
nesnenin, bir kavram veya kelimenin ne olduğunu açıklayan söz”883 veya mantık
ilmindeki şekliyle “bir şeyin yakın cinsi ile yakın ayrımından (fasıldan) yapılan şey”884
anlamında bir tarif veya tanımın kastedilmesi bize göre pek mümkün değildir.
) َوَ ْلكَ ُحجتُنَا آََ ْينَاهَا إ ْب َراهي َم28( َسوا إي َمانَ ُه ْم بظُ ْل ٍم أُولَئ َك لَ ُه ُم ْاألَ ْمنُ َو ُه ْم ُم ْهتَدُونُ الذينَ آ َمنُوا َولَ ْم يَ ْلب
ْوب ُكال َه َد ْي َنا َونُوحا َه َد ْينَا منَ ُق َويَ ْعق
َ س َحاْ ) َو َو َه ْبنَا لَهُ إ28( ت َمنْ نَشَا ُء إن َرب َك َحكيم عَليم ٍ َعلَى قَ ْومه نَ ْرفَ ُع َد َر َجا
)28( َسى َوهَارُونَ َو َك َذلكَ نَ ْجزي ا ْل ُم ْحسنين َ سلَ ْي َمانَ َوأَي
َ وب َويُوسُفَ َو ُمو ُ قَ ْب ُل َومنْ ُذ ِّريته دَا ُوو َد َو
120
soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u doğru yola
iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.”885
“Biz O’na İshak ve (İshak’ın oğlu) Yakub’u da armağan ettik; hepsini de doğru
yola ilettik. Daha önce de Nuh’u ve O’nun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u,
Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle
mükâfatlandırırız. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de
iyilerden idi. İsmail, Elyesa‘, Yunus ve Lût’u da (hidâyete erdirdik). Hepsini âlemlere
üstün kıldık. Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün
meziyetler verdik). Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik. İşte bu, Allah'ın
hidâyetidir, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı
yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi. İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve
peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz
yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz. İşte o peygamberler Allah'ın
hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik
görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur’ân) âlemler için ancak bir
öğüttür.”886
“صبَ ُرو ا ْبت َغا َء َو ْجه َربِّه ْم َوأقَا ُموا الص َالةَ َوأ ْنفَقُو مما َرزَ ْقنَا ُه ْم سرا َو ع ََالنيَة َو يَ ْد َرؤُون
َ ََوالذين
سنَة لسيِّئَة أُولَئ َك لَ ُه ْم ُع ْقبَى الدار
َ ”با ْل َح
885
el-En’am, 6/82-84. Âyetlerin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Karamollaoğlu, s. 202.
886
el-En‘âm, 6/84-90. Âyetlerin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Karamollaoğlu, s. 202.
121
kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu
sadece onlarındır. ”887
Şiirlerden Örnekler
“Allah’ın nice fakir ve zayıf kulları vardır ki, sıkıntılarıyla boğuşur, olayların
ve musibetlerin üzerine atılarak giderler
Nice taleplere hizmet eden şahsiyetler vardır ki, açlığı ve tokluğu bir tasa
olarak görmez, ama bir şeyler elde ederse, onu ganimet sayar.
İşte şu eğer ölürse, bana onu övmek düşer. Yok, eğer yaşarsa, zaten o zayıf ve
kınanmış bir halde oturmaz”888
Burada ki ilk üç beyitte olaylara öncesinde vakıf olma, acı ve zorluğa sabretme,
açlığa ve yokluğa direnme gibi hasletler sayılmış, bunların akabinde son beyitteki “”ذلك
887
er-Ra’d, 13/22. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Karamollaoğlu, s. 204.
888
Kazvînî, s. 46; Abdurrezzâk, s. 118; Ebû Musa, s. 207; Kalkîle, s. 221; Matlûb, Esâlibun Belâgiyyatün
el-Fesâhatü-el-Belâgatü –el-Me’ânî s. 149.
122
işaret ismiyle bütün bu hasletlere dikkat çekilmiş ve zikredilen kişinin o vasıflara layık
olduğu ifade edilmiştir.889 Aynı zamanda bu beyit tâzimle ilgili bir âyetin izahında da
şahit olarak yer almıştır.890
2.2.6. Manevi (Görülemeyen) Bir Şeyi Gözle Görülür Açık Bir Şey Haline
Getirmek891
Âyetlerden Örnekler
َإن َما َذل ُك ُم الش ْيطَانُ يُ َخ ِّوفُ أَ ْول َيا َءهُ فَ َال َ ََخافُو ُه ْم َو َخافُون إنْ ُك ْنتُ ْم ُمؤْ منين
“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş
kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.”893
889
Kazvînî, s. 45; el-Halhâlî, s. 134; Abdurrezzâk, s. 118; Avni, IV, 100; Ebû Musa, s. 207; Matlûb,
Esâlibun Belâgiyyatün el-Fesâhatü-el-Belâgatü –el-Me‘ânî s. 150; el-Merâğî, s. 107.
890
el-Bakara, 2/5.
891
Sekkâkî, s. 277; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî,
I, 129; Sâmerrâî, I, 82; Karamollaoğlu, s. 204; ez- Zevbeî, s. 183.
892
İbn Âşûr, I, 241.
893
Âl-i İmrân, 3/175. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 82.
894
Ebû’s-Suûd, II, 182; İbn Âşûr, II, 172; Yazır, II, 520.
123
Bu âyet-i kerîmeyi daha önce tahkir konusunda zikretmiştik. Ancak konunun
girişinde belirttiğimiz gibi, bir ifade veya metinde kullanılan işaret ismi birden fazla
belaği özellik içerebilmektedir. Bu âyet-i kerîme de onlardan biridir.
Âyet-i kerîmedeki “ ” َذل َكişaret ismi ile öncesinde geçen sabır ve takva gibi
manevi durumlar kastedilmiştir.896 Bunlar aslında gözle görülüp, duyularla doğrudan
hissedilebilir şeyler değildir. Ancak işaret ismiyle bunlar daha görünebilir hale
getirilmiş, aynı zamanda da âyetin devamı da dikkate alındığında bunların azmedilmesi
gereken şerefli, önemli işler olduğu ortaya konmuştur.897
895
Âl-i İmrân, 3/186. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî I, 82.
896
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 210; İbn Âşûr, II, 190.
897
Ebû’s-Suûd, II, 194;Yazır, II, 535.
898
Meryem, 19/63. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. İbn Hâcib, el-Îzâh fî Şerhi’l-Mufassal,
I,186.
899
Yûnus, 10/ 3.
900
Yûsuf, 12/37.
901
İbn Hâcib, el-Îzâh fî Şerhi’l-Mufassal, I, 186.
124
zamanda bu âyetteki işaret ismi, muşârun ileyhi tâzim etmekte ve onun ne kadar yüce
olduğunu da göstermektedir.902
َقَا َل الَ يَأَْي ُك َما طَ َعام َ ُْرزَ قَانه إال نَبأَُْ ُك َما بتَأْويله قَ ْب َل أَن َيأَْي ُك َما َذل ُك َما مما عَل َمني َربِّي إنِّي ََ َر ْكتُ ملةَ قَ ْو ٍم ال يُؤْ منُون
َبالِل َوهُم باْلخ َرة ُه ْم َكافرُون
“(Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu
mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben
Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin
kendileridir.”903
Bu âyet-i kerîme Yusuf’un (a.s.) uğradığı iftira neticesinde zindana atılması
sonrası orada karşılaştığı iki gencin gördükleri rüya üzerine onlara sarf ettiği sözleri
içermektedir.904 Âyetin siyâkına baktığımızda “ ” َذل ُك َماişaret ismi, Yusuf a (a.s.)’ Allah
(c.c.) tarafından öğretilen rüya tabir etme melekesini ifade etmektedir. Ancak bu meleke
hissi, gözle görülür bir şey olmamasına rağmen Yusuf (a.s.) bu hitabıyla onu muayyen
(hissi) bir hale getirmiştir.
َساطي ُر ْاألَولين
َ َظاما أَئنا لَ َم ْب ُعوثُونَ لَقَ ْد ُوع ْدنَا نَ ْحنُ َوآبَا ُؤنَا َه َذا من قَ ْب ُل إنْ َه َذا إال أ َ قَالُوا أَئ َذا م ْتنَا َو ُكنا َُ َرابا َو ع
َض َو َمن في َها إن ُكنتُ ْم ََ ْعلَ ُمون ُ قُل لِّ َمن ْاألَ ْر
“Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken,
mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi? Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce
atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka
bir şey değildir!”905
902
Karamollaoğlu, s. 200.
903
Yûsuf, 12/37. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. İbn Hâcib, el-Îzâh fî Şerhi’l-Mufassal,
I, 186; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 129.
904
Yûsuf, 12/33-36.
905
el-Mü’minûn, 23/82-83. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî
Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 129; Karamollaoğlu, s. 205.
906
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 129;
Karamollaoğlu, s. 205.
125
burada onun muayyen hale getirilmesinin yanında, işaret isminin kullanılması dirilişin
(ba‘sin) “o şu anda her ne kadar müşahede edilemese dahi, onun çok açık, kaçınılmaz
bir hakikat ve son” olduğunu insanlara hissettirme şeklinde bir nükte de
barındırmaktadır.
َ ب هللاُ الل ْي َل َوالن َها َر إن في َذل َك لَع ْب َرة ِّألُ ْولي ْاألَ ْب
“صار ُ ِّ”يُقَل
“Allah, gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri
için mutlak bir ibret vardır.” 907
Âyet gece ve gündüzün peş peşe gelmesini,908 çok hızlı bir şekilde cereyan
edip de herkes tarafından görülüp, hissediliyormuş gibi anlatmıştır. Bu duruma da uzağı
gösteren işaret ismiyle ( َ ) َذلكişaret edilmiştir. Bunun hikmetlerinden birinin “mümin
olan nefislerden başkası ondan ibret, öğüt almaktan âciz”909 olabileceği ifade edilmekle
beraber başlığımızla ilgisi açısından âyet ele alındığında gece ve gündüzün sırayla,
herhangi bir sapma olmadan gelmesi gibi büyük bir mucize işaret ismininde etkisiyle
“işte bu her zaman gördüğünüz, her daim gözünüzün önünde cereyan eden” gibi
hissedilebilir bir mâna kazanmıştır. Aynı zamanda uzak işaret isminin bulunması idraki
açık olan müminlerden başkasının âyette bahsedilen ibretten nasipdar olamayacağını da
zımnen ifade etmektedir.910
Yani âyet çalışanlar, çabuk kesilen ve çeşitli acılarla karışık olan dünya
zevkleri için değil, bu denli değeri yüksek nimetlere erişmek için çalışmalıdır,
907
en-Nûr, 24/44. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün
Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 129; Karamollaoğlu, s. 204.
908
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 732.
909
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 129.
910
Karamollaoğlu, s. 205.
911
es-Sâffât, 37/61.
126
demektedir.912 “ ” َه َذاile de hissi olmayan bu duruma işaret edilmiş, böylelikle konu
muayyen (hissi) bir hale gelmiştir.
Âyetlerden Örnekler
ت َ َْجري منْ َ َْحت َها ْاألَ ْن َها ُر ُكل َما ُرزقُوا م ْن َها منْ ثَ َم َر ٍة
ٍ َوبَشِّر الذينَ آ َمنُوا َوعَملُوا الصال َحات أَن لَ ُه ْم َجنا
َر ْزقا قَالُوا َه َذا الذي ُرز ْقنَا منْ قَ ْب ُل َوأَُُوا به ُمتَشَابها َولَ ُه ْم في َها أَ ْز َواج ُمطَه َرة َو ُه ْم في َها َخالدُون
912
Ebû’s-Suûd, V, 526.
913
Sekkâkî, s. 276; Kazvînî, s. 45; Avni, II, 31; Çağmar, s. 61; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî
ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 108-109; Sâmerrâî, I, 82.
914
Kazvînî, s. 43.
915
İbn Arabşah, I, 311.
916
Abdünnâfi‘ Efendi, s. 115.
127
Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı
yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de
vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.”917
Âyet-i kerîmede yer alan “ağaç”ın hem türü919 hem de gerçekliği ile ilgili
farklı yorumlar yapılmıştır. Ancak bizim bunu cennette yer alan hakiki anlamda bir ağaç
olarak kabul etmemiz durumunda, âyette ki “ ”هَذهile hemen önünüzde, karşınızda hazır
duran ağaç920 denmiş olmakta ve böylece işaret ismi bize, ağaç ile hitap edilen
kimselerin arasındaki mesafeyi göstermektedir.
طفقَا يَ ْخصفَان َعلَ ْيه َما منْ َو َرق ا ْل َجنة َونَادَا ُه َما َ فَدَال ُه َما ب ُغ ُرو ٍر فَلَما َذا َقا الش َج َرةَ بَدَتْ لَ ُه َما
َ س ْوآَُ ُه َما َو
طانَ لَ ُك َما َعد ٌُّو ُمبينَ َرب ُه َما أَلَ ْم أَ ْن َه ُك َما عَنْ َ ْل ُك َما الش َج َرة َوأَقُ ْل لَ ُك َما إن الش ْي
“Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri
kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri
onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır,
demedim mi? diye nidâ etti.”921
917
el-Bakara, 2/25. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser içim bkz. Sâmerrâî, I, 82.
918
el-Bakara, 2/35. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 82.
919
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 72; Ebû Abdullah Muhammed b. Ali Belensî, Tefsîru Mübhemâti’l-Kur’ân
el-Mevsumu bi-Sılati’l-Câmi‘ ve aidü’t-Tezyil li-Mevsuli Kitâbi’l-A‘lam ve’t-Tekmîl, (tah. Hanif b. Hasan
Kasımî), 1. Baskı, yy. Dâru’l Garbi’l-İslâmî, 1991, I, 143-144.
920
Ebû’s-Suûd, I, 182.
921
el-A‘râf, 7/22. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 82.
128
Yukarıda ki âyette “ ”هَذهile işaret edilen ağaca bu âyet-i kerîme de uzak için
kullanılan “ ”َ ْل ُك َماile işaret edilmiştir. Bu örnek de aynı sebebi izah etmede şahid olarak
yer almıştır. Kaatimizce aynı zamanda bu âyetin bağlamına (siyâk) baktığımızda burada
ki işaret isminin tahkir (uzak ile tahkir) anlamı kazandığı da söylenebilir.
Buradaki “ ”أُولَئ ُك ْمişaret isminden maksat, Nuh, Hud, Salih, Lut ve Firavun
kabilesinde yer alan kâfirlerdir. Âyet-i kerîme “onlar güç, alet, dünyadaki konum
bakımından daha mı hayırlılar yoksa inkâr ve inat açısından daha mı azlar” gibi bir
anlam ihtiva etmekte ve Mekke kâfirleri ile onları mukayese etmektedir.923 Âyet-i
kerîme’nin konumuza bakan yönü ise daha önce yaşamış olan kâfirler için uzaklık
bildiren “ ”أُولَئ ُك ْمişaret isminin kullanılmış olmasıdır. Burada yer alan bu işaret ismi
onların aralarında ki zamansal ve mekânsal uzaklığa işaret etmektedir.
Ancak âyete bütün olarak baktığımızda Mekke kâfirleri ile onlar arasında
zamansal ve mekânsal olarak bir uzaklık olduğu söylense de inkâr (küfür) açısından bir
oldukları ifade edilmektedir.
İfade veya metinde daha önce zikredilen birden fazla konu, isim, vasıf, durum
veya özelliği uzun uzun tekrarlamamak için işaret isminin kullanılması durumudur.
Çünkü işaret ismi bu tekrarlanacak şeylerin yerini tutacaktır. İşaret isminin bu özelliği
Kur’-an-ı Kerîm’de, onun haricinde nesir veya günlük konuşma dilinde çokça
kullanılmıştır.925 Bu şekilde işaret ismi birinci bölümde de izah ettiğimiz üzere zamir
922
el-Kamer, 54/43. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Sâmerrâî, I, 82.
923
Zemahşerî, el-Keşşâf, s. 1068.
924
Abbas, 305; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I,
129; Karamollaoğlu, s. 205.
925
Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I, 129.
129
görevinde kullanılmaktadır ve kanaatimizce belâği bir anlamdan öte tekrara düşmemek
için ortaya çıkan bir kullanım şeklini yansıtmaktadır.
Âyetlerden Örnekler
َ َذل َك مما أَ ْو َحى إلَ ْي َك َرب َك منَ ا ْلح ْك َمة َو َال َ َْج َع ْل َم َع هللا إلَها
آخ َر فَتُ ْلقَى في َج َهن َم َملُوما َمد ُْحورا
“İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh
edinme; sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme
atılırsın.”926
Burada sûrenin 22. âyetinden bu âyete kadar zikredilen927 Allah’a şirk koşma,
sadece Allah’a kulluk et, ana-babaya iyi davran, akrabaya ve yoksula hakkını ver,
gereksiz yere saçıp-savurma, cimri olma, geçim endişesi ile çocukların canına kıyma,
zinaya yaklaşma, haksız yere kimseyi öldürme, yetimin malına en güzel şekilde yaklaş,
doğru tart, hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme, yeryüzünde böbürlenerek
dolaşma928 gibi âyetin öncesinde birçok emir ve nehiy vardır. İşte otuz dokuzuncu
âyetin başındaki “ ” َذل َكişaret ismiyle yukarıda zikredilenlerin emir ve nehiylerin tamamı
kastedilmiş929 böylelikle bir tek işaret ismi kullanılarak birçok şeyi tekrar etme külfeti
ortadan kalkmıştır.
“Biz O’na İshak ve (İshak’ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru
yola ilettik. Daha önce de Nuh’u ve O’nun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u,
Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle
mükâfatlandırırız. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’ı da (doğru yola iletmiştik).Hepsi de
926
el-İsrâ, 17/39. Âyetin örnek olarak zikredildiği eserler için bkz. Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-
Kur’ânî, s. 41; Besyûnî, ‘İlmü’l-Me‘ânî Dirâsetün Belâgiyyetün ve Nakdiyyetün li Mesâili’l-Me‘ânî, I,
129; Karamollaoğlu, s. 205.
927
Nesefî, II, 204.
928
el-İsrâ, 17/22-38.
929
Besyûnî, min Belâgati’n-Nazmi’l-Kur’ânî, s. 41; Karamollaoğlu, s. 39.
130
iyilerden idi. İsmail, Elyesa‘, Yunus ve Lût’u da (hidâyete erdirdik). Hepsini âlemlere
üstün kıldık. Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün
meziyetler verdik). Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik”930
ُ َاب َوا ْل ُح ْك َم َوالنبُوةَ فَإنْ يَ ْكفُ ْر ب َها َهؤ َُالء فَقَ ْد َوك ْلنَا ب َها قَ ْوما لَ ْي
“ َسوا ب َها ب َكافرين َ أولَئ َك الذينَ آََ ْينَا ُه ُم ا ْلكت
َسأَلُ ُك ْم َعلَ ْيه أَ ْجرا إنْ ُه َو إال ذ ْك َرى ل ْل َعالَمين ْ َأُولَئ َك الذينَ َهدَى هللاُ فَب ُهدَا ُه ُم ا ْقتَد ْه قُ ْل َال أ
meâlindeki bu iki âyet işaret ismiyle başlayıp burada sayılan İshak, Yakup, Nuh, Davud,
Süleyman, Eyüb, Yusuf, Musa, Harun, Zekeriyya, Yahya, İsa, İlyas, İsmail, Elyasa‘,
Yunus ve Lut olmak üzere on yedi tane peygambere sadece “ َ ”أولَئكile işaret etmiş,
böylece isimlerin tekrarına ihtiyaç kalmamıştır.
ٍ ) َه َذا ذ ْكر َوإن ل ْل ُمتقينَ لَ ُحسْنَ َمآ82( س َع َو َذا ا ْلك ْفل َو ُك ٌّل منَ ْاألَ ْخيَار
ب ْ َو ْاذ ُك ْر إ
َ َس َماعي َل َوا ْلي
930
el-En‘âm, 6/84-87. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Abbas, s. 306.
931
el-En‘âm, 6/89-90. Âyetin örnek olarak zikredildiği eser için bkz. Abbas, s. 306.
932
Sâd, 38/48-49.
933
Yazır, VI, 526.
131
2.2.9. Hayret, Şaşkınlık veya Garip Bir Durum Olduğunu Belirtmek934
ْ ( ” َجا َءهُم منذر ِّم ْن ُه ْم فَقَا َل ا ْل َكافرُونَ َٰ َه َذا شBilakis kendilerine içlerinden bir korkutucu
َيء عَجيب
gelmesine hayret ettiler de, o kâfirler dediler ki: “Bu şaşılacak (acayip) bir şeydir”)935
âyetinde kâfirlerin vermiş olduğu tepkide yer alan işaret buna örnek olabilir. Daha önce
tahkir başlığı altında zikrettiğimiz Hz. Âişe (r.a.)’nin Abdullah b. Amr b. As’a söylediği
“( ”يا عجبا البن عم ٍرو هذاİbn Amr’ın işine hayret edilir/şaşılır)936 cümlesi de kanaatimizce
bu başlık altında değerlendirilebilir. Yani Hz. Âişe’nin sözünde “ ”يا عجباifadesi onun
aynı zamanda İbn Amr’in sözüne şaşırdığını, hayret ettiğini gösterir. Bu bağlam
içerisinde değerlendirdiğimiz zaman da işaret ismi taaccüb ifade edebilmektedir.
Şiirden Örnekler
İbnü’r-Râvendî’ye ait olan şu şiir, “Hayret, şaşkınlık veya garip bir durum
olduğunu belirtmek” başlığı altında zikredilen tek örnektir.
“Nice akıl sahipleri vardır ki onların rızık yolları daralmıştır. Ve nice cahiller
vardır ki onların rızıklarının bol olduğunu görürsün.
934
Çağmar, s. 61; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me‘ânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi‘, s. 109; Kasım vd. , s.
326.
935
Kaf, 50/2.
936
Müslim, Bab-ı Hükm-i Zafâiru’l-Müğtesile, 331.
132
İşte bu zihinleri hayretler içinde bırakan, derin ilim sahibi âlimi zındık
yapandır”937
Birinci beyit mâna olarak ““ ”كم من غبي غني – و من فقيه فقيرnice aptallar
zenginken, nice zekiler fakirdir”938 anlamına gelen beyitle aynı veya yakın bir anlama
sahiptir. “ ” َك ْم عَأق ٍل أَ ْعيَتْ َم َذاهبُهُ – َو َجاه ٍل َجاه ٍل ََ ْلقَاهُ َم ْرزُوقاbeytinden sonra gelen cümlenin
başındaki “ ” َه َذاişaret ismi bir önceki beyitte anlatılan “nice akıl sahibi kimselerin zor
durumda ve nice akılsız, ahmak kimselerin bunun aksine rahat ve bolluk içinde
oldukları meselesine” işaret eder.939 İşaret isminin devamından, özellikle de “şaşkınlık,
hayret” anlamına gelen “”حائ َرة
َ kelimesinden de anlaşıldığı üzere bu ifade şaşılacak,
hayret edilecek bir durumu göstermektedir. İşte bu cümlenin başındaki “ ” َه َذاda bağlam
içerisinde şaşkınlık, hayret anlamı kazanmıştır.
Bu beyit (eğer dehirden kasıt zamansa) zamanın hızlı bir şeklilde akıp gitmesi
karşısında yaşanan şaşkınlık ve hayret üzerine söylenmiş olması hasebiyle beyitteki
işaret isminin hayret ve şaşkınlık ifade ettiğini söyleyebiliriz. Yani yine işaret isminin
içerisinde yer aldığı bağlam bize onun anlama yaptığı vurguyu göstermekte ve onun
vasıtasıyla kazandığı farklı bir anlamı ortaya koymaktadır. Beyitte aynı zaman da bir
serzeniş, sitem havası da vardır.
İşaret ismi kullanılarak veya herhangi bir işaret ismi kullanılmadan sorulan
soruya muhatabın sadece işaret ismiyle cevap vermesi sonucu ortaya çıkan kullanım
937
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 117; Çağmar, s. 61; Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Me’ânî ve’l-
Beyân ve’l-Bedi‘, s. 102, Kasım vd. , s. 326.
938
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 119.
939
Mehmed Zihni, el-Kavlü’l-Ceyyid, s. 119.
940
Abdulkahir Cürcânî, Delâilü’l- İ‘câz Sözdizimi ve Anlambilim, s. 590.
941
Bulut, s. 90.
133
şeklidir. Mesela ( أ هذا فعل أم ذاكBu mu yaptı o mu?) sorusuna “( ”هذا او ذاكBu” veya
“O”),942 ya da bir çocuğa “seni kim dövdü?” diye sorulması üzerine çocuğun “( ”هذاbu)
şeklinde cevap vermesi bu kullanıma örnek olarak verilmektedir. İşaret isminin bu
şekilde kullanılmasına sadece Nureddin Hamza b. Dergun el-Eydini er-Rumi ve Ali
Bulut943 hocanın eserlerinde rastladık. Ancak her iki müellifin eserlerinde bu örneklerle
iktifa edilmiş ve kanaatimizce doyurucu bir açıklama yapılmamıştır. Zannımızca bu
başlık altı çok doldurulabilecek bir başlık da değildir. Çünkü böyle bir kullanımın dilde
elbette bir yeri olacaktır ancak işaret isminin bu şekilde kullanılmış olması o cümlenin
anlamına yukarıda zikrettiklerimiz dışında bir katkı sağlamayacaktır.
Bu maddeye, kör bir insanla dalga geçmek için “( ”هذا الهالل في السماءBu hilal
göktedir) denmesi945 örnek olarak verilmektedir. Çünkü kör bir insana hissi bir varlık
olan ayı göstermek için “bu” işaret isminin kullanılması onda olmayan bir yetiye
yöneliktir. Bu şekilde onunla dalga geçmek amaçlanmaktadır.
Hakikatte gayri mahsus olan bir şeyin muhatabın akıl ve zekâsından dolayı
onun için hissi seviyede kabul edilerek işaret isminin kullanılması durumudur. “ هذا ما
( ”َشير اليه عبارَكBu işaret edilen şeyler senin için ibrettir) cümlesi buna örnek olarak
verilmiştir.947 Çünkü gayri mahsus olan şeyler, o kişi için mahsus/hissiymiş gibi kabul
edilerek onlara “ ”هذاile işaret edilmiş ve o kişinin zekâsı ortaya konmuştur. Bu kullanım
942
Nûreddin Hamza el-Eydinî er-Rûmî, s. 42; Bulut, s. 90.
943
Öncelikle hocanın kitabında rastladığımız bu başlığı kendisine sorduğumuzda tahkikini yaptığı “el-
Hevâdi fî Şerhi’l-Mesâlik” eserde gördüğünü ifade etmiş, bizim de o kaynağa müracaat etmemizi
sağlamıştır.
944
el-Merâğî, s. 107.
945
el-Merâğî, s. 107.
946
el-Merâğî, s. 107.
947
el-Merâğî, s. 107.
134
şekli adeta ta‘rizin zıddıdır. Orada işaret isimleri muhatabın gabavetini ortaya koyma
gayesiyle kullanılırken, burada ise tam aksine muhatabın zekâsını göstermektedir.
135
SONUÇ
İşaret isimleri şiirden nesre, edebi dilden günlük dile varıncaya kadar her
alanda yoğun olarak kullanılan kelimelerdir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de (tespit edebildiğimiz
kadarıyla) yaklaşık 961 yerde kullanılmıştır. Bu kadar yoğun bir kullanıma sahip olan
işaret isimleri (Türkçe’de işaret sıfatları ve zamirleri) Arap dilinde bir yönüyle nahvin
(gramerin), bir diğer yönüyle ise belâgatin konusu olmuştur.
Nahiv açısından işaret isimleri dilcilerin kahir ekseriyetine göre yakın, orta ve
uzak mesafeyi gösteren tesniyesi dışındakilerinin mebni olduğu takriben on tane asıl
(kök), on beş tane de bu köklere getirilen “”ه, “ ”كve “ ”لgibi eklerle vücuda gelmiş
lafızlardır. Günlük kullanımda bu lafızlar arasındaki mesafe ayrımına çok riayet
edilmese de, kesinlikle edebi dilde veya yazı dilinde bu durum göz önünde
bulundurulmalıdır. Çünkü bu Arap dilinin anlatımını güçlendiren ve ifade gücünü
artıran hususiyetlerdendir.
İşaret isimlerinin belâgatle ilgili yönü ise, onların bağlam içerisinde birbirinden
farklı anlamlar ihtiva etmesidir. Bağlam ise mânanın anlaşılmasındaki en önemli
faktördür. Lafızlar, kültür, zaman, mekân ve ortak yaşanmışlıklar da bağlamın temel
ögeleridir. İşaret isimleri ile bağlamın ilişkisini irdelediğimizde ise işaret eden lafız aynı
olmasına rağmen bağlama bağlı olarak o tâzim, tahkir, hayret, şaşkınlık, ta’riz, temyiz,
mesafe, uyarı (tenbih) gibi birbirinden farklı anlamlara gelebilmektedir.
136
Bunun yanı sıra son dönemlerde konuyla ilgilenenler meselenin bağlamla
irtibatını öncekilere nispetle kısmen ortaya koymakla beraber, örnekler üzerinde
öncekiler gibi bunların uygulamasına çok fazla yer vermemişler, ancak zaman zaman
farklı belâği incelikler olabileceğini zikretmişlerdir. Fakat burada da bazen konunun
sınırları zorlanarak adeta yeni başlıklar oluşturma gayretine girilmiştir. Biz bu
başlıklardan ulaşabildiklerimize burada yer verip, uygun bulmadıklarımızı da
gerekçeleriyle beraber izah etmeye çalıştık.
137
KAYNAKÇA
KUR’ÂN-I KERİM.
138
______________, Arap Dilinde Edatlar, Konya: Tekin Kitabevi, 1984.
AKSAN, Doğan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Beşinci Baskı,
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1995.
139
___________________, Kitâbü’s-Sınâateyn el-Kitâbe ve’ş-Şi‘r, (tah. Ali
Muhammed Bicavi ve Muhammed Ebü'l-Fazl İbrâhim), Birinci Baskı, Kahire: Dâru İhyâi'l-
Kütübi'l-‘Arabiyye, 1952
ATEŞ, Kemal, Türk Dili, Dokuzuncu Baskı, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları,
2009.
140
BÂBETÎ, Azîze Fevvâl, el-Mu‘cemu’l-Mufassal fî’n-Nahvi’l-Arabî, Birinci
Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 1992.
141
el-BEYATÎ, Zahir Şevket, Edavâtü’l-İ‘rab, Birinci Baskı, Beyrut: Mecdü’l-
Müessesetü’l-Câmiatü li’d-Dirâsat, 2005.
142
____________________, Sözlü Kültür’den Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi,
5. Basım, İstanbul: Kapı Yayınları, 2014.
143
ÇIKAR, Mehmet Şirin, Nahivciler ile Mantıkçılar Arasındaki Tartışmalar,
İstanbul: İsam Yayınları, 2009.
144
___________________, “Kinaye”, DİA, C. XXVI, İstanbul: TDV Yayınları,
2002.
EMRE, Ahmet Cevat, Türkçe Sarf ve Nahiv Eski Lisan-i Osmanî Sarf ve
Nahiv, Birinci Baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2004.
145
EBÛ HAYYÂN el-ENDELÜSÎ, Esirü’d-Din Ebû Hayyân Muhammed b.
Yûsuf b. Ali b. Yusuf b. Hayyân el-Gırnatî, el-Bahru’l-Muhît, (tah. Mahir Habbuş),
Beyrut: Dâru Risâleti’l-Âlemiyye, 2010.
ES‘AD, Seydişehirli Mahmud, “Arap Dili”, (çev. Zafer Kızıklı), Din Bilimleri
Akademik Araştırma Dergisi, Sayı. 4, 2009.
146
el-CEVHERÎ, Ebu’n-Nasr İsmâîl b. Hammâd el-Farabî, es-Sıhâh Tâcü’l-Luğa
ve Sıhâhu’l-‘Arabiyye, (tah. Ahmed Abdulğafûr Attâr), Dördüncü Baskı, Beyrut:
Dâru’l-Âlem li’l-Melâyîn, 1987.
147
GÜLER, İsmail (Editör), İslâm Medeniyetinde Dil İlimleri Tarih ve
Problemler, Birinci Basım, İstanbul: İsam Yayınları, 2015.
148
___________________, Menahicü’l-Bahs fi’l-Luğa, Mısır: Mektebetü’l-
Enclo, ty.
149
İBN CİNNÎ, Ebü’l-Feth Osmân el-Mevsilî el-Bağdadî, el-Muhtesib fî Tebyîni
Vücûhi Şevâzzi’l-Kıra’ât ve’l-Îzâh, yy. , Vizârâtü’l-Evkaf el-Meclisü’l A‘la li’ş-
Şu‘uri’l-İslâmiyye, 1999.
150
___________________, Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-E‘ârîb, (tah. Abdullatif
Muhammed el-Hatîb), Birinci Baskı, Kuveyt, yey. 2000.
151
İBN USFÛR, Ebü’l-Hasen Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. el-Hadramî
en-Nahvî el-İşbîlî, Şerhu’l-Cümel li’z-Zeccâcî, (tah. ve dip. Fevvaz es-Sa‘r, Haz. Emil
Bedi‘ Ya‘kup) Birinci Basım, Beyrut: Dâru’l-Kütüb’i-‘İlmiyye, 1998.
152
KARAMAN, Hayrettin, Mustafa ÇAĞRICI, İbrahim Kâfi DÖNMEZ ve
Sadrettin GÜMÜŞ, Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Üçüncü Baskı, Ankara: DİB
Yayınları, 2007.
KAYAALP, İsa, İletişim ve Dil, İkinci Baskı, Ankara: TDV Yayınları, 2006.
KILIÇ, Sadık, Kur’ân Dildeki Sonsuz Mucize, Birinci Baskı, İstanbul: Ravza
Yayınları, 2014.
153
KINAR, Kadir, Anlambilimi ve Arap Anlambilimi, İstanbul: Ravza
Yayınları, 2008.
KOÇAK, İnci, Arapça Dilbilgisi Sözdizimi, Ankara: Ankara Ün. Dil ve Tarih
Coğrafya Fak. Yayınları, 1992.
154
___________________, el-Kavlü’l-Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve
Şerhayhi ve Hâşiyeti’s-Seyyid, İstanbul: Asitane Yayınları, ty.
155
en-NU’MÂNÎ, Ebû Hafs Siracuddin Ömer b. Ali b. Adil el-Hanbelî ed-
Dımeşkî, el-Lübâb fî ‘Ulûmi’l-Kitab, (tah. Adil Ahmed Abdulmevcud ve Ali
Muhammed Muavviz), Birinci Baskı, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, 1988.
156
SANCAK, Yusuf, Arap Dili Temelinde Söz Anlam İlişkisi, İstanbul: Aktif
Yayınevi, 2008.
157
SÜYÛTİ, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr Muhammed el-Hudayrî,
el-İktirâh fî İlm Usûl en-Nahv, (İnceleme: Ahmet Suphi Furat), İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Yayınları, 1975-78.
158
ŞÜRRÂB, Muhammed b. Muhammed Hasan, Şerhu’ş-Şevâhid eş-Şi‘riyye fî
Ümmati’l-Kütüb en-Nahviyye, Birinci Baskı, Beyrut: Müessetü’r-Risâle, 2007.
159
USLU, Mustafa, Ansiklopedik Türk Dili ve Edebiyatı Terimleri Sözlüğü,
Birinci Basım, İstanbul: Yağmur Yayınları, 2007.
160
YILDIRIM, Abdullah, Vaz‘ İlmi ve ‘Unkudü’z-Zevâhir, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Ün. Sosyal Bilimler Ens. Temel İslâm Bilimleri Arap
Dili ve Belâgatı Bilim Dalı, 2007).
161
ZİNCİRKIRAN, Belkıs, Metinlerle Edebiyat Bilgisi, İzmir: İzmir Eğitim
Enstitüsü Ders Kitapları Yayınları, 1964.
162