Zaman Matemati̇ği̇

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 199

İNSAN

CUMHURİYETİ
ARKINÇALAPALA. .
Z A M A N MATEMATİĞİ . .
İ k i n c i l K i t a p. .


ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

ARKIN ÇALAPALA . . 1977. İstanbul doğumlu. Kuleli Askeri Lisesi,


Hava Harp Okulu'nda okudu. Soru Satan Adam, Eksik Etek, Albina,
Ayna, Asena, Arya, Ana, Expose Dejavu, Pornopolitika ismindeki
romanları yayınlandı.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
1
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Editörler:
Nilay B.
Serkan Ç.
Hakan T.
Yaren S.
Gurur Ç.
Melahat Ç.

YANANKARAVAN
Farklı şeyler üretin! Dünyayı dikkatle izleyin!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
2
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Hayatım boyunca sevdiğim tek kadın, O öldü.


Ve ben zamanı geriye almak zorunda kaldım.
Milyonlarca, milyarlarca anı birikti kalbimde.
Ve yapraklar birer birer sarardılar bahçede.
Meydanlarda yürüyen robotlara dönüşmüştük.
Masum insanların öldürülmesiyle değil, daha çok
ölüm biçimleri ve haberleriyle ilgilenir olmuştuk.
Kızmıştım, çok yorgundum, her şey alt üst olmuştu.
O vakit gerçeği anlatmam gerektiğini anladım.

Az kalsın ölüyorduk hepimiz.


Az kalsın hepimiz ölecektik.

Ceren için…

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
3
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu kitap bir romandır ve hayal ürünüdür.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
4
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Birinci Bölüm
ALTIN VURUŞ

Gözlerimi açtığımda bir masanın başında oturuyordum ve bu


sayfa karşımda durmuş bir şeyler yapmamı bekliyor gibiydi. Masanın
üzerinde bordo kadife ciltli kalınca bir defter vardı. Masanın üzerinde
tütün ve fazla ince çarşaf ve filtre vardı. Masanın üzerinde kül tablası
ve çakmak vardı. Masanın üzerinde Kur’an-ı Kerim vardı.
Geçmiş zamanları şimdiki zamanla birleştirip gelecek zamanı
oluşturmayı ilk defa o anda başardım. Sonra arkası geldi.
Kafamı sola çevirdiğimde bir duvar piyanosunun bozulmamış
iskeletiyle karşı karşıya geldim. Kontrol ettim. İyi ses çıkartıyordu.
Odanın tavanı beyaz, ışığı ona nazaran “oldukça” bembeyazdı.
Odanın duvarları beyazdı ama karanlıkta simsiyah oluyordu. Odanın
zemininde bin belki de bin beş yüz yaşında olması çok muhtemel bir
halı vardı ve sanki ilk dokunduğu günkü kadar sağlam, harika, bir o
kadar da inanılmazdı. Gözlerimi o halıdan alamıyordum. Bu sayfanın
baktığı yönde asil bir döşek vardı ve o döşeğin hemen üzerine atılmış
yorgandan gelen o koku içimi ferahlatıyordu. Odanın bir kapısı vardı
fakat kapının bir kolu yahut camı yoktu. Odanın duvarlarında hiçbir
şey yoktu ama iyi nefes alıyordum. Masanın üzerindeki kadife defter
dikkatimi çekti. Kadife defteri elime alıp içini açtığımda öyle çok, fena
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
5
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

şaşırdım ki anlatamam. Defterin içinde, hayatımız boyunca çizdiğim


resimlerin her biri mevcuttu ve bunun nasıl olabildiğini bir an evvel
anlamam gerekiyor gibiydi. Unuttum, gitti.
Dikkatimi defterden çalıp kapıya yönelttim ve ayağa kalkarak
kapıya doğru iki adım attım. Kapı aniden açıldı ve Ceren elinde sütlü
filtre kahve bardağı ile birlikte içeri girdi. Kahve ahududulu idi.
“Merhaba!”
“Benim birkaç saatlik işim var. Sen keyfine bak, lütfen!”
Ceren o bardağı masaya bıraktı. Beni dut ağımdan öptü ve bir
hızla geldiği kapıdan aynı hızla çıktı. O çıkınca kapı da kapandı.
Şaşırmıştım. İçinde bulunduğum an haricinde hiçbir şey ama
hiçbir şey hatırlamıyordum ve hatırladığım tek şey Ceren’di.
Bir sigara sardım ve kapıya yöneldim. Kapının açılmayacağını
hissediyordum ama yine de yöneldim. Kapıya dokundum, çok değişik
hareketler yaptım ama kapı açılmadı. Biliyordum böyle olacağını.
Sigarayı yaktım, en sevdiğim içeceği yudumlamaya başladım
ve içinde bulunduğum acayip durumu anlamaya çabaladım.
Kadife defterdeki o resimlerin hiç ama hiçbir faydası olmadı.
Piyanonun, halının ve yorganın da bir faydasını göremedim.
Durumu daha anlaşılır kılabilmek için, içinde bulunduğum şu
hali kendime tasvir etmeliyim, diye düşündüm. Yan ağım kaşındı.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
6
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bir odanın içinde hapsolmuştum. Etrafımda “değişik eşyalar”


vardı. Hayatım boyunca sevdiğim tek insan bu odaya girip çıkmış ve
yine geleceğini ima etmişti. Kendimi gayet sağlıklı ve güçlü hissediyor
ama yaşadığım anlarda bir tuhaflık olduğunu da anlayabiliyordum.
Buraya nasıl geldiğimle değil, buradan nasıl çıkacağımla ilgili
fikir üretmem gerektiğini düşünmeye başladım fakat bu oldukça hızlı
bir panik doğurur endişesiyle, kahvemi ve sigaramı içmeye, kaldığım
yerden devam ettim. Keyif ehli yetim aktifti.
Kahve bardağını duvara fırlatıp kırmak fikri eğlenceli gelmişti
ama uygulamadım. Sigarayı kül tablasında söndürdüm ve yine kapıya
doğru hareketlendim. Kapı açılmıyordu ve açılacak gibi değildi.
Lambayı sökmeyi denerken karanlıkta kaldım ve bu daha da
ürkütücü bir duruma düşmeme sebep oldu. Lambayı yerine taktım.
Gözlerimi açtığımda bir masanın başında oturuyordum ve bu
sayfa karşımda durmuş bir şeyler yapmamı bekliyor gibiydi.
Evet, dedim, o ilk ana geri dönersem belki farklı bir şey olur.
Masanın başına oturdum, gözlerimi kapattım ve açtım.
Gözlerimi açtığımda bir masanın başında oturuyordum ve bu
sayfa karşımda durmuş bir şeyler yapmamı bekliyor gibiydi.
İçimden, etrafa bakınma, bir şeyler yaz, bakalım ne değişecek,
dedim. İşte şimdi de buraya yazıyorum. Bilmiyorum, anlaşılıyor mu?

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
7
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bunları yazdığım bilgisayarı incelemeye başladım. Müziklerle


ilgili bir klasör vardı. Marion Cotillard Enter The Game isimli şarkıyı
bir hızla başlattım. Odanın içi şimdi daha bencil idi. Biraz rahatladım.
Her yeni sayfaya başlarken şarkıyı değiştirmelisin, düşüncesi
şarkıyı ilk dinleyişim esnasında aklıma geldi. Gülümsedim.
Dahası da var. Madem bu siyah sayfalara yazacaksın, her bir
sayfanın başına bir şarkı ve şarkıcı ismi koy ve o sayfayı yazarken bu
şarkı sürekli açık kalsın, yazmayı bırakırsan şarkıyı da durdur emrini
kendime bir anda verdim. Ve şimdi şarkıyı durduracağım.
Şarkıyı durdurdum ve inanılmaz bir sessizlik oldu. Ürpermeyi
oldum olası sevmediğim için şarkıyı yeniden başlatacağım.
Bir yandan Marion Cotillard isimli kadını düşünüyor ve tuhaf
kurgularla kafamı meşgul ediyor, diğer yandan Ceren’i düşünüp, acep
ne zaman gelir ki, diyordum ki sayfanın sonuna yaklaştığımı fark edip
acaba öbür sayfada hangi şarkıyı çalmalıyım krizini ilk ve son olarak
yaşadım ve bitirdim, yaşadığım her kriz anında yaptığım gibi.
“Odadan içeriye Marion Cotillard girse şimdi mesela!”
Son yazdığımın gerçekleşeceğini bilseydim, o damdan içeriye
Ceren girse şimdi, diye düşünür ve bu karmaşayı sonlandırırdım. Hiç
de öyle olmadı. Marion içeri girdi gerçekten ve ben apışıp kaldım.
Kroke, Time çalmam lazım ama bunu yapmayacağım.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
8
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ceza, Suspus.
“Put these on please!” Türkçesi: Lütfen bunları takın!
Marion içeri girdiğinde bana bir kulaklık uzattı ve bu acayip
kulaklığı onun gibi ben de taktığım için kolaylıkla anlaşmaya başladık
ve aşağıya yazdıklarımı konuştuk. Marion, kendisini gerçekleştiren o
şanslı ve sabırlı insanlardan. Böyle insanlara bayılıyorum. Zıpır da!
“Bilmediğiniz dillerdeki çevirilerinizi bu cihaz yapacak.”
“Neden buradayım? Bu odadan çıkabilir miyim?”
“Elbette çıkabilirsiniz. Ekrana ne yazarsanız gerçekleşecektir,
bütün tasarımı ona göre yaptık. 363 gün burada kalacaksınız.”
“Burada derken?”
“Paris’te, Piyano Paris. Buyurun, bunlar görüntüler.”
“Göz gözü görmüyor hep pus.”
“Takipteler ses etme, sus!”
“Piyano Paris! Paris Paris’te mi?”
“Evet. GGG az önce Piyano İstanbul’a gitti. Akşama döner.”
“İnsan Cumhuriyeti dizi çekimleri nasıl gidiyor?”
“Şu anda başrol oynuyorum sizinle. O kadar iyi gidiyor.”
“Demek canlı yayındayız. Demek PlanetA modunu açtınız.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
9
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

David Lynch & Lykke Li, I’m Waiting Here.


Yeryüzündekilerin PlanetA modunu açabilmeleri için uzayda
yaşayanlardan takviye alıp tüm kaynaklarımızı en sağlıklı oranlarda
kullanmaları icap ediyordu. Bu duruma çok sevinmiştim çünkü bu şu
demek oluyordu: Kıyamet koptu.
“Hayır, kıyamet kopmadı. Allah da gelmedi. Sadece bir uzaylı
gezegenimize varlık bildirisi yaptı ve onun her dediğini yaptık.”
“Beni neden uyuttunuz? Öğrenebilir miyim acaba?”
“Siz de bizim gibi uzaylının tüm şartlarını kabul ettiniz ve bir
tek sizin değil hepimizin hafızası PlanetA’ya uygun olarak silindi. Her
hangi bir anı aktif etmek istediğinizde zaten aktif oluyor hafızanız.”
“Öyleyse geçmiş yalan. Uzaylıya bir isim verseydiniz bari.”
“Audrey Alkestis ismini verdik. O kadar güzel ki.”
“Onu görmek isterim. Şimdi hemen görebilir miyim?”
“Hayır, 363 gün sonra göreceksiniz onu. Anlaşmanız böyle.”
“Yetkilerim pekâlâ? Hâlâ halife miyim?”
“Elbette halifesiniz. Yalnız size üzücü bir haberim var. Abiniz
Lagri Milla’nın eşi mumyalandı ve uzaylı gidene kadar öyle kalacak.”
“Anladım. Peki. Çok teşekkür ederim. Artık çıkabilirsiniz.”
“Ben teşekkür ederim. Ne zaman isterseniz, emrinizdeyim.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
10
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Zbigniew Preisner, Home At Last.


İçinde hapsolduğumu sandığım oda aslında oldukça büyük ve
organize bir piyano idi. Bu piyanonun dışında yüzlerce insan çalışıyor
ve hareketlerimin mutlaklığı için destek oluyordu. Her istediğim her
an gerçekleşiyordu fakat bu sadece PlanetA teorimizin bir parçasıydı.
Kurgumuzun tamamına baktığımda ve herkesin her isteğinin
ilk anda gerçekleştiğini fark ettiğimde rahatladım ve gülümsedim. Bu
oluş, cennette yaşamaya başladığımızı gösteriyordu. Bırak şimdi boş
düşüncelerle uğraşmayı, dedim kendime ve şunu yazdım.
“Bir araba, iki bayan, iki koruma, bir paket mentollü sigara.”
Kapı açıldı. İki bayan ellerindeki güzel elbiselerle içeri girdiler
ve beni soyup giyindirmeye başladılar. Hazırlanmamız bittiğinde oda
kapısı yine açıldı, piyanodan Paris’e çıktık. Kapının önünde ADroneA
marka son model bir araba beni bekliyordu ve arabayla aramızdaki
kaldırımdan geçen herkes dikkatle bana bakıyor, gülümsüyordu.
Derin bir nefes aldım. Öyle mutluydum ki, bu anı ilk kez Ceren
ile yaşamak isteğimi dahi zor hatırladım. Sokaklar rengârenk, ağaçlar
ve yapraklar çeşit çeşit, insanların hepsi gülümsemeli, mutluydu.
O sırada bilgisayarı yanıma almakla akıllılık ettiğimi anladım.
Bir yanımda Alfa, öteki yanımda Beta rosetli kadın, öndeki korumam
ve şoförüm beyaz arabada gidiyoruz ve ben Paris sokakları içinde, ne
nasıl yapılmalı, şeklinde düşünüyorum. Şarkı. Değiştir.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
11
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Nil Karaibrahimgil, Uzaylı.


“Şarkı bitmeden sayfayı çevirmek yok! Oyunbozan sevmem.”
“Pardon efendim, anlayamadım. Tekrar eder misiniz?”
“Müjgân diyorum, Müjgân, evet, Müjgân nerede?”
“Müjgân hanım Şiraz Emiri seçildi ve yayıncılık işiyle meşgul.”
“Öyleyse Şiraz’a gidelim. Ben Müjgân’ı görmek istiyorum.”
“Nasıl arzu ederseniz Halife Hazretleri. Hızımız 990 km/saat.”
“Şarkı çok fena! Sesi sonuna kadar açar mısın? Karnım acıktı.”
“Arabanın HiperDrone olduğunu ve Halifelengo diliyle komut
aldığını ve şu an İstanbul semalarında olduğumuzu, bu yüzden de aşk
meleğiniz Ceren Hanımı görmek istediğinizi söylemeyecek misiniz?”
“Hayır. Ceren Hanım beni o şekilde bırakıp gittiği için…”
“Yalnız unutmayın ki Ceren GGG. Audrey Alkestis’in sağ kolu.”
“Müjgân’a söyleyin, Mardin’de, eski Mardin’deki ana caddede,
meşhur kasetçide bizi beklesin. Daha çabuk buluşmuş oluruz.”
“GGG randevu talep ediyor. Oylamaya bakılırsa görüşme var.”
“İstemiyorum. Şu an tek isteğim Müjgân ile yan yana gelmek.”
“Böğürtlenli Şirin Pastası hazır efendim. Afiyet olsun!”
“Hoparlör dönencesini benim bilgisayarıma bağlayın lütfen!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
12
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Talip Özkan, Kömür Gözlüm.


Anadolu’nun canım şehirlerinin üzerinden geçerken ağlamak
istiyordum çünkü hem ‘herkesin her şeyi kontrol ettiği’ yeryüzünden
kopup gitmek istiyor hem de bunu tek başıma nasıl başarabileceğimi
bir türlü anlayamıyordum. Çevremdeki kimseye güvenemiyordum ve
yaşadığım anların tümü adeta onları yaşamamışımcasına gelip, geçip
gidiyordu ve bu durumlara kayıtlı kalamıyordum.
İkinci defa okuduysanız lütfen daha fazla kitap okuyun!
İlk okuması dâhilinde ikinci okumasını da yapabilen hızlıları
gerçekten seviyoruz. Sizler harikasınız, gözümüzün bebeğisiniz.
“Mentollü sigarayı uzatır mısın Beta. Teşekkür ederim.”
“Audrey Alkestis insan formunda mıydı ilk geldiğinde?”
“Evet efendim. Sadece cildi renksiz, gözleri kare şeklindeydi.”
“Ama biz organlarını deri rengine boyayıp gözlerini…”
“Eyerledik, demezseniz çok sevinirim.”
“İki beyni olduğunu da bilmeniz gerekir diye düşünüyorum.”
“İki kalbi yoksa problem yaratmaz. Ters bakınca yüzü nasıl?”
“Dünyayı yerinden oynatabiliyor, diyorlar. Sizce böyle bir şey
mümkün mü? Bir insan dünyayı yerinden oynatabilir mi? Yüzü…”
“Müjgân! Seni çok özledim. Çok özledim.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
13
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

PropellerHeads, A Number of Microphones.


İçeri girdiğimizde Müjgân elindeki mikrofonla acayip ritimler
bulmaya uğraşıyordu ve sanırım kayıt yapıyordu. Mardin esnafı Şiraz
Emiri’nin geldiğini duyunca başına üşüşmüştü ve benim içeri girmem
hepsinin ellerini önlerinde bağlayıp kafalarını öne eğmelerine sebep
oldu, demek zorundayım. Müjgân’a sıkıca sarıldım ve A1’imden süper
bir şarkıyı aktif edip kasetçinin kulak seksi kolonlarına bağladım.
“Sahalé, Djiin, Original Mix. Bayılırım. Benim için mi?”
“Senin için elbette. Her şey hazır mı?”
“Genel olarak hazır. Yalnız konuşmamız lazım.”
“Herkes dışarı! Herkes dışarı dedim, duymadınız mı? Yallah!”
“Kaç santim hareket etti bugün?”
“Altı santim şu ana kadar. Saatte bir buçuk santim kayıyor.”
“Audrey Alkestis’le tanıştın mı?”
“Hayır, Ceren’le Paris beni Şiraz’a sürdüler. Nefret ediyorum
ikisinden de. Ceren beni kıskanıyor sanırım. Sen nasılsın?”
“Ben iyiyim, yalnızca anlamlandıramadığım şeyler var.”
“Tahmin edebiliyorum. Uzaylıların çağrımızı duyacağını ve de
cevap vereceğini sanmıyordun, öyle değil mi?”
“Hayır, ona sevindim. Bu mesele neden bize kaldı, onu anlat.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
14
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Sophie Hunger, Le Vent Nous Portera.


“Şarkıyı kim değiştirdi? Bu şarkı da nereden çıktı şimdi?”
“Ceren geldi senden bir saat kadar öncesi. Audrey Alkestis de
onunla birlikteydi. Neler olup bittiğini anlayamadı ikisi de.”
“Şarkıyı kim değiştirdi? Bu şarkı da nereden çıktı?”
“Ceren az ilerideki otelde, senin gelişinin şerefine ufak çapta
bir konser verecekmiş. Sanırım konser başladı. Seni çağırıyor bence.”
“Audrey Alkestis yanında mı? Gidelim haydi, durmayalım.”
“Bu mesele daha önemli Harabi. Kale yarına kalmaz yıkılır.”
“Dünyayı yerinden oynatabiliyor ama toprak kayması gibi bir
problemin neden kaynaklandığını çözemiyor mu? Enteresan!”
“Dünyayı yerinden oynattığı filan yok. Ben onun uzaylı olması
gerçeğine inanmıyorum. Uzaylı filan olamaz onun gibi biri.”
“Neden böyle konuşuyorsun Müjgân? Yormuşlar seni. Gel.”
Müjgân ona sarıldığımda hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı
ve bu durum canımı öyle bir sıktı ki onu kucağıma alıp konser salonu
yolunu tuttum. İçeri girdiğimizde müzik kesildi. Herkes sustu. Ve ben
sahnenin ortasına kadar gelip, kucağımda ağlayan Müjgânı herkesin
ortasında öpmeye başladım dut aklarından. Hepsi bize bakıyordu.
Ceren’le göz göze geldik. Ve Ceren şarkı söylemeye başladı.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
15
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Lambert Wilson, Le Tourbillon De La Vie.


Şarkının ortasından itibaren Paris de Ceren’e eşlik edince, hiç
çekinmeden ayağa kalktım ve A1’imi cebimden çıkarıp parlamentoya
tasarı sundum. Görevlerimin tümünü eksiksiz olarak yerine getirmek
için Audrey Alkestis ile tanışmam gerekiyor, onaylıyor musunuz? Bu
tasarıya bir saatlik deadline bıraktım ve bu arada Müjgân ile konserin
tadını çıkarttım. Ceren’in tavırlarında her şeyi elde etmişliğin kibriyle
birlikte çocuk isteyen kadınlardaki histerik reflekslerin de yayıldığını
fark ettiğimde Müjgân’ın elini biraz daha sıkıca tutmaya başladım ve
oylama sonucu için teşekkür ettim İnsan Cumhuriyeti’ne.
“Yüzde doksan üç benim için düşük bir kabul oranı fakat yine
de herkese teşekkür ederim. Allah’a emanet olun!”
“Sen olmasan ben çoktan intihar etmiştim, biliyor musun?”
“Bilmiyordum Müjgân. Audrey Alkestis’i bulmalıyız.”
“O kolay. Bakalım! İşte! Kudüs’teymiş. Yalnız takılıyor o.”
“Canlı yayını durdurmamız mümkün mü? Çok yorucu da.”
“Şu an canlı yayında değiliz. Piyano Paris ve HiperDrone anını
çevrimiçi olarak yayınlıyor sistem. Onun haricinde özgürüz.”
“Şunu daha önce söylesene Müjgân ya!”
“Biliyorsundur sanıyordum, o yüzden söylemedim.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
16
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

HelloHikimori, Transhumance, OFFF Tour Qc.


“O bir kadın değil. Erkek de değil. Ona TransHumanBe ismini
verdiler ama kabul etmedi. İstediği an istediği cinsiyete geçebiliyor.”
“İyiymiş. Yanında kokain var mı? Afgan da uyar.”
“Yok. Ben uyuşturucuyu bıraktım. Hakan abiyle Birkan abi de
bıraktı. Hakan abi Galapagos’ta yaşıyor sevgilisiyle, Birkan abi aynı.
Uyuşturucu, tedavi amaçlı kullanımın dışında yasaklandı zaten. Hazır
mısın, binelim mi? Canlı yayın binince başlıyor hemen, ona göre.”
“Benim için fark etmez. Hakan’la Birkan’a söyle Kudüs’e gelip
beni bulsunlar. Çok hastaymış, ölüm döşeğindeymiş, dersin. Camının
kenarına karga kondu. HiperDrone’u değiştirelim hemen.”
“Beni öperken ciddi değildin, değil mi?”
“Bunu sorman bile kötü sonuçlar doğurabilir Müjgân.”
“Audrey Alkestis’i gördüğünde bu kadar rahat olamazsın.”
“O ne demek şimdi? Sen de mi Müjgân! Yapma lütfen.”
“Benden söylemesi. O kadar güzel ki insan donup kalıyor.”
“Güzelliği etkileşimli değil bence, Ceren’le Paris’e baksana.”
“Ne demek istedin? Etkileşimli olmayınca ne oluyor ki?”
“Güzelle güzel olmuyorsan, güzele güzel denmez Müjgân.”
“Bir şarkı çal da keyfimiz yerine gelsin be Harabi.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
17
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Semiramis Pekkan, Bana Yalan Söylediler.


“Bazen ne düşünüyorum Müjgân, biliyor musun?”
“Çok yorgunum Harabi, sen anlat. Omzuna yaslanayım az…”
“Böğürtlenli Şirin Pastası, Anadolu’nun canım şehirleri, bütün
dünyanın yerinden oynatılması, toprak kayması, Ceren’le aşkımızın o
istemese dahi bitmiş olması, Hümani’nin sırlarla dolu ölümü, bunları
hallederiz, çözeriz ama Hümani olmadan zorlanacağımız aşikâr. Onu
öldürenler bunu neden yaptılar bilmiyorum ama intikamım çok acılı
olacak. Toprak kayması için toprağın kaymadığı yerleri kazmalarında
fayda olabilir. Sen uyudun sanırım Müjgân. Ceren neden hep aynı şeyi
yapıyor hiç anlamıyorum. Onu bıraktığım gibi bulamıyorum hiçbir an
ve bu gerçekten yorucu. Artık onu affetmeyeceğim. Paris’in bu tavrını
da hiç beğenmedim. Sanırım tüm bu olup bitenlerin sebebi şu Audrey
Alkestis. Marion on dokuzuncu yılındaymış. Onu da yanımıza alalım.
Gerçeklik algısı oldukça yüksek. Kudüs’e varmadan önce, Medine’de
sabah namazı kılmak istiyorum Müjgân. Rüyana çok müdahale etmek
istemezdim ama Hümani’nin anısına bu şarkıyı dinlemem gerekiyor
şu anda. Hem zaten kulaktıkalarını aktif etmişsin, çakal!”
“Hayır, aktif değiller. Dinliyorum seni ben Harabi.”
“Sana kimsenin bilmediği bir şarkı çalayım mı?”
“Çal anasını satayım. Birazdan gelmiş oluruz Medine’ye.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
18
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Nilüfer, Yok Sensiz Olmaz.


Medine’de namazlarımızı kılmış ve dualarımızı etmiştik ki bir
anda geçmişte yaşadığım bir sahneyi anımsayıverdim.
Ceren’le kesin olarak ayrıldığımızı anladığım için bu sahneyi
hatırlamış olabilirim, diye düşünüyorum.
Merve isimli avukat bir sevgilim vardı. Bilenler bilir. Merve’yi
akşamları Selimiye’deki evlerine kadar bırakırdım ama o eve girmek
istemediği için, Selimiye ordu evinin az ilerisindeki o çocuk parkında
oturur, öpüşüp gülüşür, konuşup koklaşırdık. Onu o kadar masum bir
aşkla severdim, ondan ayrılınca öyle büyük acılar çekerdim ki inanın
anlatamam. Onun yanındayken vardım ve yanında değilsem yoktum.
Bu tam olarak böyleydi ama bunun farkına çok sonraları vardım.
Neredeyse kırk yıl olmuş Merve hayatımdan çıkalı. Ve o hayat,
şimdi çok daha iyi anlıyorum ki çok özelmiş, çok güzelmiş.
Gerçekte yaşayan biriyle gerçekten yaşanan bir aşk gibisi yok.
“Harabi! İyi misin? Daldın gittin yine uzaklara!”
“Merve’yi hatırladım. Onu bulabilir miyiz acaba Müjgân.”
“Merve mi? O daha kim Allah aşkına? Mardin’i unutma!”
“Merve’yi görmek istiyorum. Onunla sohbet etmek ve onunla
sarılmak istiyorum. Onu çok özledim. Onun hayatımdaki yeri öyle boş
ve öyle net ki, bunu şimdi anlıyorum ve deliriyorum.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
19
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Nancy Sinatra, Fridays Child.


Dünyaya ilk defa gelen bir bebeği düşününce, işin aslını fark
ediverdim. Sıfır günahla cennete geliveriyorsun ve bunun farkında da
olamadığın için günah işlemeye başlıyor ve cennetini cehenneme ve
kötülüğe dönüştürüyorsun. Cuma günlerini resmi tatil ilan ettiğimizi
hatırlamadan önce bu fikir aklıma geldi. Nancy bunu nasıl bilsin ki!
“Müjgân! Marion’u bulalım, hemen Piyano Paris’e dönelim.”
“Audrey Alkestis? Onunla görüşecektin. İptal mi edelim?”
“İptal! Her şeyi iptal et! Sadece sen, ben, Marion. Paris’e...”
“Hakan ve Birkan? Onlar da gelsinler mi yoksa sadece…”
“Sadece sen, Marion ve ben. Muhteşem bir canlı yayın olacak.”
“Aklından geçenleri benimle paylaşırsan sevinirim Harabi.”
“HiperDrone ile Piyano Paris arasındaki yolda anlatabilirim.”
Müjgân’ın gözleri parlamaya başlamıştı. Audrey Alkestis’i çok
merak ediyordum fakat onu görmemiş olan tek insan ben olduğum
için bir karar verdim. Onu merak etmeye devam etmeyecek, onu yok
kabul edeceğim. Bu tavır beni daha başarılı sonuçlara iletecektir.
“Audrey ile anlaşmamızda bireysel olarak onu yok kabul etme
konusunda herhangi bir madde yok, öyle değil mi?”
“Hayır, anlaşma çok net. Ne derse yapacağız. Tek madde.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
20
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Zuhal Olcay, Yalnızlığım, Gecenin Öteki Yüzü.


Benim hayatımda değilseniz sizi göremem. Sizi göremez isem
yaşıyor sayılmazsınız. Bunun nesini anlamıyorsunuz ki?
Ben sizi hiç görmesem de siz kendi hayatınızı yaşayacaksınız
ama bu benim için hiçbir şey ifade etmeyecek. Ben sizi duymasam da
siz ses üretip kayıtlara geçeceksiniz ve bunu da yalnız Allah bilecek.
Aynı şey sizin için de geçerli. Bu yüzden hepimiz Allah’ın tüm
yeryüzündeki halifeleriyiz ki bu durum doğumlardan ölümlere kadar
devam ediyor. Cennetlere hoş geldiniz. Eğer isterseniz cehennemden
çıkabilirsiniz. Siz de mi sekiz yaşına kadar hiç günah işlemediniz?
Sana sesleniyorum Ceren! Belki sen neden sol yanına yattığını
bilmiyorsun ama ben biliyorum. Belki sen Cern’e hiç gitmedin, orada
neler oldu bilmiyorsun, ama ben biliyorum. Belki sen park, California,
Capitol, Cat, Care, Calligraphy, Call, Car, bahtçe, pençe-re, arko, polis,
fark, dark, arkadaş, tarık ve oluşlarından habersizsin ama ben bunlar
gibi binlerce akışı ve akıbetini biliyorum. Bütün herkes biliyor ve sen
ahmakça davranıp kibre düşüyorsun. Belki sen 0’ı ikiye de rahatlıkla
bölebiliyorsun ama ben 1’e sarı yorum. Sen, kendine tersten bakmak
ne, bilmiyorsun ama ben sana baktım. Senin kaç yaşında olduğunu da
ne zaman öldüğünü de biliyorum ben. İşte yazdım hepsini.
Sen klonlanmış, kopya bir insansın ve orijinalin benim.
Yaptıklarının hesabını tek tek soracağım yakında sevgilim.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
21
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ferdi Özbeğen, Seni Terkedeceğim.


Forabandit, Cancion.
Şimdi bu yazdıklarıma hiçbir mana veremiyorsun, biliyorum.
Fakat anlatmayı bitirdiğimde ne sen, ne de Audrey Alkestis, ne Paris
ne de ekipleriniz, İnsan Cumhuriyeti’nde yaşayabilirsiniz. Müjgân’ın
anlattıklarına bakılırsa Hümani’yi siz kandırdınız ve ben bunun acıklı
intikamını yavaş yavaş alacağım hepinizden.
Siz kiminle dans ediyorsunuz acaba!
Siz kimi kandırıyorsunuz acaba!
Oylamaya sunuyorum:
Audrey Alkestis ile yapılan tek maddelik anlaşma bitsin mi?
Oylamaya sunuyorum:
Mekke, Vatikan ve Kudüs şehirleri insandan arındırılsın mı?
Hayal ve gerçek birbirine karışsın mı bundan böyle?
Hava, deniz ve kara trafiği tamamıyla durdurulsun mu?
İnsan Cumhuriyeti Sıkıyönetim Protokolü aktif edilsin mi?
Başkanın tüm yetkileri Halife’ye devredilsin mi?
Ferdi Özbeğen, Gündüzüm Seninle.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
22
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İkinci Bölüm
HİÇ SEVDİN Mİ?

90larda geceleri kırmızı noktalı filmlerin yayınlanmasına izin


verenler kimlerdi, gerçekten insanlar nerede yaşıyordu, PKK “çocuk
kanı” ile ne yapıyor, Müjgân Mücevher bana neden kısa film linklerini
yollayıp duruyor, bir dizi çekelim ve sadece bir âşık çift olsun ve hep
muhabbet etsinler, Kayahan şu “Beni anlamadın ya!” şarkısını benim
de dinleyeceğimi biliyor muydu, Çin Seddi’nin kenarlarında yüzlerce
stat yapıp insanlara yürürken müsabaka izletmek lazım, şu arabalara
kenarlarda ve üstte yarım metre, ön ve arkalarda ikişer metre sağlam
mikadan güvenlik çemberi yapıp kaza anından bir saniye önce aktif
edilebilir şekilde monte edersek kazalardaki ölüm oranlarını iyiden
iyiye azaltırız, köylerde ve sitelerde ortak ödemeli güçlü wi-fi alanları
üretirsek insanlar “kâr”a geçer, âşıkların çabuk ayrılmaları için ortak
tanıdıklarının az olması gerekir, taze kan saldırganlık üretiyor olmalı
ki devlet başkanları ona buna salça olup duruyor, kan tahlillerinde öz
kanı haricinde taze kan da çıkan kişiler taze kan aldı demektir, bunlar
her türlü sorgulanmalı, Kızılay ve benzeri kurumlar ya bu işin içinde
yahut PKK, FETÖ gibi terörist grupların yakalanmasında epey büyük
rolleri olacak, tüm belediyeler tüm çocuklara anket yapsa ve de sorsa,
anneni seviyor musun, anne baban seni dövüyor mu, en sevdiğin gıda
nedir, hangi sporları seviyorsun, o zaman toplumsal davranışların bu
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
23
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

belediyeler tarafından daha kaliteli hale getirilmesi için gereken tüm


tedbirler daha rahat alınırdı, herkes aynı model telefonu, aplikasyonu
ve sosyal ağları kullanmadıkça bir yere varamayız. Gibi düşüncelerin
“teoriden pratiğe” geçirilmesi için gerekli tasarımları yapmak varken
bunları yazdığıma inanamıyorum.
Aslında öyle abartılacak kadar kötü şeyler yazdığım filan yok
ama yine de şu eşeği sağlam kazığa bağlamak taraftarıyım. Bir sabah
erken uyanıp, caminin en karşısındaki çaycıya gidip, oturup kendime,
oralet söyledim ve insanları saymaya başladım. Yüz dört kişi o gün, o
zamanıssız namazını kılmıştı ve bu genel nüfusun üçte biriydi. Parayı
ödedim, ilk defa olamaması erken kaydıyla nereye gittiğimi bilmeden
yürümeye başladım. Sonuçta yine buradayım, düşündüğüm her şeyi
yazıyorum. Eğlenceli mi pekâlâ? Bence zaruri yetim gayet eğlenceli.
Sürdürülebilir mi? Olabilir. Toz bulutu! Allah’a şükürler sonsuz olsun.
Çifte vatandaşlık olduğu müddetçe, insanlar suç işleyip başka
ülkeye kaçacaktı ve birden fazla başkan seçiminde oy kullanacaktı.
Herkes camiden çıktıktan sonra, Müjgân’ı yanıma çağırayım,
namaz kılmayanların yerine dörder rekât farzları biz kılalım haydi şu
ekibi topla, gibi bir atraksiyon yaşadım fakat tasarım bozulur diye bu
atraksiyonu tumturaklı duruşuyla baş başa bıraktım. Kış kış!
Kraliçe mavisi gökyüzündeki Muhammed beyazı güneşin tüm
sıcaklığı, beyaz bulutları değişik şekillerde aşarak camdaki tülde hicri

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
24
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

gölge üretiyor şimdi. Artbat Mix, bilemiyorum kaçıncı defadır çalıyor


ve her şeyi yoluna sokuyor. Cevizler kararıp küçülmeye başlamışlar,
leylekler varmaları gereken noktaya gitmeye devam ediyorlar ve son
anda hatırladığım Ceren şimdi kim bilir nerelerde, kimlerle, nelerden
ve hangi şeylerden bahsederek sohbet ediyor. Kus kus! Kös kös köz!
Hava sıcaklığı mevsim normallerinde. Birazdan Amerika’nın
son otuz yıldır gördüğü en şiddetli kasırga California eyaletinin kıyısı
ve içlerini vuracak, Florencerenflue veya çiçeğe benzer bir ad altında.
Masanın üzerindeki Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okumam şu
an şart. O, zamanı değiştiren ayet şuydu: “Bilir misin nedir Târık?”
Terlik giymeyi unutmuşum. Hemen gidip terlik giymeliyim.
Şunu itiraf edeyim, terlik giyinmeye değil de giymeye gitmek
tam otuz altı dakikaya mal oldu. Terlik giyilirken görülen kızılcığın şu
üzüm asmasına yönlendirmesi veya yirmi küsür dakikalık tatlış üzüm
operasyonu temel sebepti ama ben daha temel sebebimin ciddi açlık
olduğunu da biliyordum. Ses etmedim. Enerjim çok fena.
Tek başına yaşamayınca eşyalar sürekli yer değiştiriyor.
Duvar piyanosunun metal aksamından yaptığım harp bana şu
pis bakışlarını atıp durmayı ne zaman bırakacak?
Dünyanın her yerinde sel ve su baskınlarının sayısı artıyor. O
kadar kötü gelişmeler yaşanıyor ki, her an yeni bir afet haberi alıyor,

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
25
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

her gün yeni bir insancıl kötüleşmeyle karşı karşıya kalıyoruz. İnsan
çevresinden başlayarak temizlik yapsa da en genel akışa müdahalede
çok büyük bir etkinliğe sahip olamıyor. Bunu çözmeliyiz. Agape!
Dünyanın bir yanında zenginler, sayıları hiç de azım sanacak
kadar az değil, zenginler keyiflerine bakarak tuhaf hayatlarına devam
ediyor ve tüketimin artışını hızlandırıyorken, dünyanın öteki yanına
itilmiş ve atılmış fakir insanlar açlık, doğal afetler ve mutsuzluk ya da
kölelik gibi gerçeklerle savaşıp yeniliyor, mahvoluyor, yok oluyor.
Aklıma hiçbir fikrin gelmediği bu gibi anlara gıcık oluyorum.
Başka konuya itmeliyim düşüncelerimi fakat one one one!
Ceren’le küsüp barıştığımız düzlüğün son günlerinde, felaket
güzel bir barışma yaşamıştık ve Ceren çok mutluydu. İlknur, şimdiki
adı Çiçek, Ceren ve ben, üçümüz Kafka Kafe’ye, terasa çıkmış eğlenip
gülüşüyorduk ve Ceren bana çok rahatladığını söylüyordu. O sırada
Çiçek, benim biraz içeride oturmam gerek, dedi ama çevirdiği işlerin
ne olduğunu anlamaya kalkacak kadar güvensiz değildim. Yine de bu
tuhaf durumların Ceren’i yeterince üzmemiş olması çok yorucuydu.
Ona sorsak herkes özgürdür. Evet, herkes özgürdür fakat bir
insan başka insanların hayatına girmeye ve o hayatta gerçek rollere
girmeye başladığı zaman, bu özgürlüklerinin bitmesi gerektiğini asil
bir biçimde kabullenmeyi de bilmelidir. İşte Ceren’in en büyük eksiği

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
26
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

her zaman buydu. Ortak hayatta bireysel özgürlüğü savunacak kadar


saf bir aşk romanı kahramanı. Ve zaman kaybının ilk özel eki.
Konuyu şuraya getirebilir miyim bilemedim: Ce!
Az önce harp çalmaya başlamış olsaydım, dikkatim başka bir
varsıllığa yönelecekti ve az önce söylediklerimi yazmış olmayacak ve
durduk yere hariçten gerilim üretmemiş olacaktım.
Gözlerimi açıyorum ve başka bir fikir dönencesi başlıyor.
O zamanlar ellerinde şiir kitapları ve o acımasız günlükleriyle
dolaşan Ceren, şimdi bakıyorum da sergince yaşama hevesinin suyla
temizlenebilen tozlarına basa basa, hayattan hiçbir keyif almadan şey
ve olaylardan, an ve durumlara hatta mekânlara süzülüyor.
İnsanların hayatlarını çalanlar hep böyledir. Çaldıkları yahut
çalacakları hayatların yolculuklarının aynısını yapar ve o yolculuklar
bitmeye yüz tuttuğunda ortadan kaybolurlar, yolculuğu bitene engel
koyarlar, yaşanılan saf duygusallıkları yokluğa kaydeder ve çıkarları
ışığında gelişmesi muhtemel olayları kurgulayıp günaha girerler.
Bir ayet yazalım. Bakalım. Neymiş? Şuymuş: Ey iman edenler!
Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
Aslında benim içinde bulunduğum durum çok daha vahim.
Kırk yaşına kadar her türlü günahı ve haramı, teorisini mutlak
olarak belirleyip yazabilmek için pratiğe dök ve sonunda tövbe edip

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
27
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

tüm günah ve haram alışkanlıklarının gölgesinde hareketsiz kal! Eğer


en ufak bir günah işlersen kâfir konumuna düşersin! Eğer hiçbir anda
günah işlemezsen, her şey olduğu gibi yaşanır.
Zamanı “geriye almayı” çözümlemek için yazıyorum bu kitabı.
Yalnızca kendi zamanımı değil herkesin ortaklaşa tükettiği büyük ve
bütünleşik zamanı geri almak amacım. Başarırsam büyü kolay olacak.
Bu yüzden “ilk ve son” tek yazımımda, serbest roman tekniği
içindeyim ve kendimi akışa bırakıp nefsimden arınmış durumdayım.
En geniş zamanı istediğim vakte geri alabilmek için her şeyle
barışık olmam icap ederse diye düşünüyordum ki aklıma iki yalan anı
geliverdi. Biri benim yalan söylediğimin sanıldığı bir an, öteki Ceren’i
yalan söylerken yakaladığımı düşündüğüm bir an.
Eskişehir’de Ayşe’yle birlikte yaşadığımız evdeyiz ve mutfak
denen yerde yiyecek bir şeyler hazırlıyorum. Ayşe de mutfakta ve asıl
konu Ceren’in evden ayrılması. Ceren bir an diyor ki “Biz karar verdik
zaten, birkaç güne ev tutup buradan ayrılacağız.” Bu arada bana baka
baka söylüyor bunu, çünkü bu durumdan haberim yok. Yani söylenen
yalanı fark ediyorum ama orada olduğum için müdahale edemiyorum
ki bu, “o yalana alet oldum demek” oluyor.
Olayların bu şekilde kontrolsüz gelişmeleri iğrenç.
Yalanın söylenme niyeti de önemlidir. Bilmece. SessizCe.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
28
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bir yalan “dünyayı kurtarıyorsa” söylenebilir. KimsesizCe.


Bir başka günse bir kitapçıdayız Taksim’de ve ben bir konuda
abartılı bir cümle kurup, kasadaki çalışanı hayrete düşürüp Ceren’in
eğlenmesini sağlamaya çalışırken, dükkândan çıktığımızda Ceren ilk
defa yalan söylediğimi ve beni yakaladığını söylüyor.
Hâlbuki orada yalan söylemekteki amacımın, kasadaki kişinin
“algı eşiğini düzeltmek” ve kültür bilircini artırmak olduğunu Ceren
hiçbir zaman bilemedi. Yok Olmak Zamanı = Şimdi. Artbat Mix idi.
Asıl problem insanın teslim olmayı anla yamaması. Daha fena
durumu da söyleyeyim. Asıl büyük problem insanın gerçek aşkına, şu
“hayatım aşkı” diyeceği insana teslim olmayı hiç bilemeyip, sonradan
kafa ve her şeyini, duvarlara ve her yere vurması. Vazgeçtim.
Konuyu ekmek arası kavur maya getireceğim; Gözlerinden.
Gidiyorum şimdi buzdolabına doğru. Bakalım ne olacak.
Sonbaharın ilk günlerinde, kim bilir daha kaç yıl yaşayacağım
bu bozuk ve yalnız akışın içinden çıkılması imkânsız krizlerinden biri
daha başlamış ve bitmiş oluyor, demeliyim çünkü sıcaklık hiç hoşuma
gidecek türde değil. Şimdi kırk yıllık İstanbul’umda olsaydım, katiyen
üşenmez, ceketimi alır Çengelköy’e doğru yola koyulurdum. Çınaraltı
kahvesinde peynirli poğaçamı yerken yudumladığım çayın ardından
keyif sigaramı yakar ve martıları ve insanları ve gemileri ve suyu izler
ve mesut olurdum. Sıkılınca kalkıp Kadıköy otobüsüne yahut şu sarı
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
29
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

dolmuş taksilerden birine biner, postanenin oradaki Starbucks’tan o


her zaman aldığım ahududulu sütlü filtre kahvemi alır ve en sevdiğim
kadın Ceren’in gelip beni bu yalnızlıktan kurtaracağı anın gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğini anlamak için beklemeye başlardım.
Bir hayalin “çoğu zaman yok edici” dahi olabilen etkilerinden
kurtulmanın en akılcı yolu, bir başka hayali ona karşı aktif etmektir.
O sabah ezanını dinlerken bu bilgiyi fark ettiğimde, senelerdir
elimde salladığım o yarım bileklik uzunluğundaki, ucunda “altın” top
olan, hem söz hem nişan yüzüğü hem de tektaş olarak kullanılabilen
şeyi cebimden çıkarttım. Onunla ve kendimle konuşmaya başladım.
Big In Japan.
Şarkıyı dinlerken dünyanın her yerindeki değişik türde, ırkta,
sınıfta ve dinde yaşayan insanları düşünüp durdum. Hepsinin kalbimi
kırma ihtimalini hesaplamaya kalkıştım ve sonuç inanılır gibi değildi.
Lena Chamamyan | Love In Damascus.
Bölme işaretini kimse fark etmedi. Ve bilim kurtuldu.
Bulunduğum anlardan ve binadan ve o dünyadan çıkmış, yaya
kaldırımında yürümeye başlamıştım. Telefonumu çıkardım. Kulaklık
ve aksamını yerlerine takıp Love In Damascus’u son sesle dinlemeye
başladım. Kalbim öyle bir kırılmıştı ki sabaha kadar böğürtlenli şarap
içe içe ve saatlerce ağlayarak, tanrıyla ağlaşarak, şehrin “en” Ceren’li

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
30
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

sokaklarında yürüdüm. Ne yapsam olmuyordu. Onu ha yatımdan bir


türlü çıkartamıyordum, ondan ve hayalinden ve ruhundan kurtulmak
bir köşede dursun, kendimi bu lanet algı hapsinden kurtaramıyor ve
saplandıkça saplanıyordum. Ceren inse bir toktan haberi yok!
Yüzlerce defa dinledim o gece şarkımızı.
Yüzlerce gözyaşı bıraktım Ceren’in günah defterine.
Yüzlerce anımızı, her birinin “yaşandığı yerlere sadık kalmak”
kaydıyla baştan ve en baştan yaşadım o gece. Şarkı yeniden!
Gecenin sonunda bir taksiyi çevirdim ve adı İsmail olan taksi
şoförü ile dertleşe dertleşe kör karanlıkların şatosu evime vardım.
“Abi çok mutsuz görünüyorsun? Nedir? Anlat istersen!”
“Bak İsmail, sen kendi yaşadığın hayatı yazıyorsun. Oysa ben
herkesin, hepinizin yaşadığı hayatı yazmak zorundayım. Benim işim
bu. Anlıyor musun beni. O yüzden çok soru sorma lütfen.”
“Aman abi! O zaman bana uzak Allah’a yakın ol!”
“Âmin! İsmail! Âmin!”
İsmail’in duasına âmin deyişimin diyalektiği şehrin kaderinin
uçurumlarından aka dursun, eve vardığımda Ceren’le son şarkımızın,
“Rooberoo”nun “kendince çalmaya devam eden” müzik setinde çalan
şarkı olduğunu fark ettiğimde ise kahroldum.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
31
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Sekiz dakika sıfır iki saniye boyunca kahroldum ey okur!


Ceren’in gerçeklik algımın bozuk olması konusundaki uyarısı,
en saf haliyle karşımda duruyordu ve şu duayı ettim:
“Allah’ım! Yüce Allah’ım! Sana yalvarıyorum; beni kurtar! Ya
al canımı ve cennetine at beni! Ya da beni Ceren’le karşı karşıya getir
ve onu bana âşık et tekrardan! Ben bu aşkın üstesinden gelmeyi asla
bilemedim, hiç anlamadım. Sen bana yol göster! Bu kadar acı çekecek
olduğumu bilsem, yemin olsun sevmezdim. Beni kurtar Allah’ım!”
Emma Shaplin | Spente Le Stelle 5:04.
Nameh isimli şirin şiirin şairi Hafız’ın yaşadığı hayatı, aşkları
ve o aşkların dinamiklerinin neler olabileceğini düşünüyordum ki bir
ara bir konser kaydı çalmaya başladı. Dünyanın en güzel sesli kadını,
yeni ilan edilen İnsan Cumhuriyeti’nin resmi marşı olan şarkıyı hisler
dolu yorumuyla söylüyordu ki kapının zili çaldı.
Gelen Ceren’di. Ben yokum ve hiç olmayacağım, dedi ve gitti.
O kadar mı yoktu, diyeceksin sen şimdi, ey okur!
Evet, o kadar yoktu Ceren. O kadar yoktu ve yoktu ve yok.
Zaten Ceren’in bahsettiği o gerçeklik buydu. Ceren yoktu ama
ben bunu kabullenmek yerine onun varlığıyla meşgul oluyordum. Ki
aslında Ceren vardı, belki benim hayatımda yoktu ama gerçekte vardı
ve asıl kendisi bu gerçekle yüzleşmek istemiyordu.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
32
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Yonca Evcimik | Sonbaharda Geleceğim.


Sözleri seslerle uzatmayı ve zamanı böylece hızlandırmayı ilk
defa Ceren’den öğrendim ben.
Manayı renklerle kesmeyi, yapıştırmayı ve curcunayı yaldızla
hislendirmeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Yağmur altında dua etmeyi ve kabul edilen duaya nasıl şükür
edileceğini ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Öpüşmeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Zamanı durdurmayı ve zamanda kaybolana “derin” zamanda
kaybolanı buldurmayı ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Yolda sevmeyi ve yollarda ayrılmayı ve yolları ve yollardaki
vahşi yaşam formlarını ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Kıskanmayı ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Güvenmeyi ve korkmayı ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Sevişmeden uyumayı da uyumadan sevişmeyi de, sevmeden
sevilmeyi de sevilmeden sevmeyi de, bakmadan görmeyi de “hat’ta”
görmeden bakmayı da ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Küsmeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben. Ki asla küsmem.
Yalan söylemeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ama söylemem.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
33
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Hiç tanımadığım bir insana güvenmeyi ve “tanıdım” sandığım


insanlara güvenememeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Gitmem gerektiğinde gitmeyi yahut kalmayı ve hemen ölmem
gerektiğinde ölmeyi ve ölmemeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Şarkı dinlemeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Her şeyin dilini ve o her şeyle konuşabildiğimizi, bunu ilk defa
Ceren’den öğrendim ben.
Affetmeyi de ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Susmayı da ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Gülümsemeyi, ağlamayı da ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Her şeyi ilk defa Ceren’den öğrendim ben.
Ve her şeyi ilk defa benden öğrendi Ceren.
Her şeyi ilk defa Ceren’le yaşadım ben.
Ve her şeyi ilk defa benimle yaşadı Ceren.
Her şeyim Ceren’di benim.
Ve her şeyiydim ben Ceren’in.

Sen söyle lütfen, ey okur!


Ceren’i nasıl unutabilirim?

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
34
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Marjan Farsad | Khooneye Ma.


Aşkı anlatmak istiyorum. Anlatmazsam biri beni kandırır ve
Ceren’le ayrılmış oluruz. Biri kendisini kandırırsa biz yine ayrılırız.
Herkes de sanıyor ki biz, o ve ben insanları kandırıyoruz.
Yok öyle bir şey. Yok öyle bir şey. Dikkatli dinleyin şimdi!
Ceren’le yan yana geldiğimizde, zaman duruyor. Ve bu, bütün
insanlar için o kadar tehlikeli durumlar üretiyor ki biz bu yüzden yan
yana gelmiyoruz. Bunu ikimiz de istemiyoruz. Anlıyor musunuz?
Biz yan yana geldiğimizde “mutlak aşk” kadrajları ortalığa bir
yayılıyor ki, bizim aşkımız da dâhil olmak üzere “tüm aşklar” sarsıntı
geçiriyor. Nazar değdi diyoruz ya, işte o nazarı biz işletiyoruz.
Öpüştüğümüz zaman yeraltı dünyası sallanmaya başlıyor.
Birbirimize dokununca sönmüş volkanlar hareketleniyor.
Sarıldığımızda ateş ve alev yüzdeleri artıyor her dünyanın.
Bakıştığımızda masum insanlar ölmeye başlıyor her yerde.
Biz dans ederken büyük savaşlar hatta soykırımlar başlıyor.
Biz sevişirken, nasıl oluyorsa oluyor, binlerce insan ölüyor.
İşte bu sebepler yüzünden yan yana gelmiyoruz biz Ceren’le.
Biz bu yüzden ayrıldık Ceren’le. Çünkü biz her şeyi seviyoruz.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
35
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bütün sevdiklerimizden vaz geçmektense ayrılırız, dedik biz.


Ama kimse bunları düşünemiyor, anlayamıyor, anlatamıyor.
Ceren o kadar kötü durumda ki her şeyi unutturdu kendine.
Sadece insanların hayatlarına giriyor, çıkıyor ve yaşlanıyor.
Yeryüzünün her karış toprağını her an dolaşıyor bu acıyı içine
gömüp unutabilmek için ama olmuyor. Olmuyor, yapamıyor çünkü o
en ufak bir acı çektiğinde ben bunu hissedebiliyorum.
Onu tanıyanlar yazdıklarımı ona okutsun! Buna ihtiyacı var!
Onu incitmeyin ne olur! Ona zarar veren, bana da zarar verip
bizi zaten ayrıyken, mahvediyor. Ona dokunmayın çünkü ona birileri
dokununca bana da birileri dokunuyor ve bu bizim sonumuz demek.
Biz senelerdir, insanların bizim aşkımız için çözüm bulmasını
bekliyoruz. Ve ben bu romanı bu yüzden yazıyorum.
Eğer bir yolunu bulamazsanız ve bizi tanıştığımız anın öncesi
olan zamana geri taşıyamazsanız, ikimiz de bu aşkın mahkûmları ve
tutkunları olarak geriye kalan hayatımızı “böyle” yaşayacağız. Hiçbir
şekilde yan yana gelemeyeceğiz çünkü hep kötü bir şeyler oluyor ve
hiçbir zaman bir olamayacağız. Ben bu durumu kabullenebildim ama
Ceren başaramıyor. Lütfen unutmayın! Biz o “mutlak” aşkı yaşıyoruz
Ceren’le. Ve “mutlak aşkla başa çıkamıyoruz” çünkü bu imkânsız.
Şimdi size bir aşk şarkısı çalmak istiyorum, izninizle.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
36
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Orange Blossom | Mexico 5:42.


Bir gün yolda yürüyoruz Ceren’le. Bana dedi ki:
“Bir gün ayrılmak zorunda kalırsak ne yaparsın?”
“Aferin Ceren! Aferin sana! Hiç gerek yokken “biz ayrılacağız”
fikrini başlattın şimdi. Başlattığın fikirlerin tamamına erdiğini geçen
gün konuşmuştuk. Neden böyle yapıyorsun? Nasıl kavuşacağız şimdi,
söyle haydi! Kim bilir kaç yıl acı çekeceğiz. Aferin sana!”
“Of ya! Özür dilerim. Geri döndürmesi imkânsız mı peki?”
“Bence imkânsız. Sence imkânlı mı?”
“Bence imkânlı. Sadece sabırlı olmamız gerekir.”
“Nasıl sabır? Ne kadar süre sabırlı olmamız gerekecek?”
“Bunu biz bilemeyiz. Ama bir “bilen” vardır, olmalı.”
“O zaman, o “bilen” kişiyi bulmamız lazım.”
“İyi de daha ayrılmadık ki?”
“İyi de sen ayrılık acısını hissettin.”
“Maalesef sevgilim. Özür dilerim.”
“İnşallah sana bir kötülük yapmam.”
“Niye kötülük yapacaksın ki? Belki ben seni üzerim.”
“Sen beni üzemezsin Ceren. Kesin ben seni üzeceğim.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
37
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“O zaman çok üzme, tamam mı? Çok üzme bak!”


“Of Ceren! Otuz sekiz yıldır seni burada arıyorum, buluyorum
ve sen daha dördüncü ayında ayrılmamıza sebep oluyorsun.”
“Daha olmadım ama olacağım gibi görünüyor.”
“Senin de on sekiz yılına yazık oldu. Bunu yapma bir daha.”
“Tamam yapmam! Ama ayrılınca…”
“Efendim?”
“Ya ayrılınca barışmanın bir yolunu bulamazsak?”
“Uzun zaman ayrı kalacağız demektir. O zaman dua ederiz.”
“Allah kabul etmez ki. Seni ondan çok seviyorum ben.”
“Böyle konuşma! Yapma şunu Ceren. Of ama Ceren ya!”
“Sen beni benden az mı seviyorsun sanki!”
“Bu yüzden ayrılacağız işte. Kıskanıyor O. Sus lütfen!”
“Biliyorum. Üzme kendini. Ayrılırsak her şey normale döner.”
“Biz kendimizi yaşamazsak her şeyin ne önemi var ki Ceren?”
“Bilmiyorum. Korkuyorum. Sarılsana bana! Daha sıkı sarıl!”
“Seni neden bu kadar fazla seviyorum? Bir anlasam, ah bir…”
“Ben senin aynın ve aynanım sevgilim, unuttun mu?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
38
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Forabandit | Cancion 6:23.


Şapşallar! Küstahlar! Aşkı, sanatı, edebi, ruhu bilmezler!
Beğendiniz mi yaptığınızı! Ceren bana aşk oklarını fırlatıyor.
Onu ne hale getirdiniz böyle! Ona neler yaptınız böyle!
Ceren asla böyle birisi değildir ve asla kötü biri olamaz.
Biz ne güzel yürüyorduk sokaklarda. Sokakları bozdunuz.
Biz ne güzel yüzüyorduk denizlerde. Denizleri kirlettiniz.
Biz ne güzel çalışıyorduk. Ticaretin kurallarını mahvettiniz.
Biz ne güzel güveniyorduk. Pis pis entrikalar çevirdiniz.
Biz ne güzel eğleniyorduk. Siz an be an iğrençleştiniz.
Biz ne güzel giyiniyorduk. Siz onu kötülüğe özendirdiniz.
Biz ne güzel buluşuyorduk. Siz bütün yolları yok ettiniz.
Biz nasıl da mutluyduk. Siz bizi kıskandınız. Bizi siz ayırdınız.
Biz evlenip çocuk yapacaktık. Siz bizi soysuzluğa hapsettiniz.
Sizi gidi dangalaklar sizi! Sizi gidi vurdumduymaz cahiller!
Zalimler! Sizin başınıza ne musibet gelse azdır! İğrençsiniz!
Biz sadece bakışarak konuşurduk ve konuşarak sevişirdik.
Biz gülüşerek intikam alırdık ve sarılınca affetmiş olurduk.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
39
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Biz duymamış gibi yaparak korkutur, barışmak için küserdik.


Biz doymak için yer dik, dinlenip uyanmak için uyurduk.
Biz anlamak için dinler dik, öğretmek için konuşurduk.
Biz size güvenmiştik ve mutlak aşkımızı ilan etmiştik.
Biz sizi sevmiştik ve bizi, aşkımızı korursunuz sanmıştık.
Biz birbirimizi milyarlarca yıl, hep aradık ve hep bulduk.
Biz güneşe göz yıldızlara söz verdik, aya nikâh kıydırdık.
Oysa siz kandırdınız bizi, ayırdınız bizi, mahvettiniz bizi!
Siz insan olmayı bilmiyorsanız, deyin bakalım, suç bizde mi?
İnsan olasınız diye size cumhuriyeti, demokrasiyi öğrettik!
Kötü mü ettik! Ateşi bulduk, atı evcilleştirdik, tekerlek ittik!
Exils Manifeste dinleyin! Sizi gidi cahil zalimler ordusu sizi!
Sizi gidi kâfir kelebekler sizi! Ödlekler! Acil dua! Emergently!
Aşk sizi bulmaz ola bundan böyle! Böğürtlenli şaraplar çöle!
Aşkın dünyayla işi olmaya gayri! Develer döle! Hamileler ele!
Yalan söyleyenler ateşe, yananlar daha derine, bilenler siline!
Sahne gerçeğe, gerçek hayale, hayal sahneye gide gele gide!
Biz yoksak mananın da soyu tükene! Âmin! Âmin! Âmin!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
40
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Üçüncü Bölüm
CEREN’E MEKTUP

Sevgilim Paris,
Beethoven, Moonlight Sonata.
Bu mektubu okursan hemen yanıma gel. Ben köy evimizin üst
katında sana şiirler yazıyorum. Çünkü Azrail fazlasıyla kızmış olmalı
ki akla hayale gelmeyecek hastalıklarla baş ediyorum. Bir gün başım
dönüyor bir başka gün sırtım ağrıyor, bir gün göğsüm acıyor bir diğer
gün kalbim duruyor. Biliyorum bana verdiği sürenin dolmasına daha
otuz sekiz yıl var ki bu, bu varlık âleminin yani bu dünyanın kuralları
dâhilinde geçerli ama yine de aşkımızı riske atmak istemiyorum. Olur
da erken ölürsem, olur da ruhum ait olduğu yere çekilirse, sen de bu
dünyanın kahrını çekip sefasını süremeden ölme diye şiir yazıyorum.
Okulunu bitirdiğini ve “avarelikle” meşgul olduğunu görüyor,
dışımdan gülümserken içten içe kan ağlıyorum sevgilim. İki bin hatta
üç bin yıl önce sana şu dağa çıktığımızda söylemiştim, hafızanı dikkat
ederek koru, beni sakın unutma, Yunanistan’a gittiğinde “Drama!” de,
bağır ki beraber hazırladığımız denklem hareketlensin! Ama seni son
gördüğümde bana “Yunanistan’a gittim, çok güzeldi.” dedin. Başka da
hiçbir şey demedin. Neden böyle yapıyorsun? Unuttun yine değil mi?

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
41
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Desenlerinin hepsini gözüm gibi koruyorum fakat şu yazmam


gereken yirmi küsür kitap yüzünden gönül gözüm kapanacak ve seni
bir daha göremeyeceğim diye çok üzülüyorum. Bunu da unutma!
Terinden yaptığımız parfüm şişesi yarılandı. Demek ki dünya
zamanıyla dört yıl daha sensiz idare edebilirim. Eğer ki dört yıl sonra
hâlâ barışmadıysak ve kokunu alamazsam nefesim bitecek, öleceğim,
öldüğümde ise yok olacağım. O zaman, beni arama, bizi koruma sırası
sana geçecek sevgilim. Önceki yüzyıllarda yaptığın gibi fahişelerin ve
ruhsuz âlimlerin vücutlarından doğarak beni bulabileceğini sanıp da
sakın ola yanılma, o devir kapandı. Beni bulabilmek için şarap içmek
eylemine de girişme çünkü üzüm bağları on dört yıl sonra kurumuş
olacak. En iyisi Cebrail’i çağırman olabilir. Ona de ki “İsrafil’e söyle, o
sırrı bende gizli kalacak, söz veriyorum.” Böyle dersen, seni ihtiyacın
olan her bilgiyle buluşturur. Ben Cebrail’e güveniyorum çünkü o Ruh-
ül Emin! Yok yok, bunların hiçbirini yapma! Harabi isminde bir Halife
var, İnsan Cumhuriyeti’nin halifesi, ona mesaj at, seni uçan sarayıyla
Sabit Yıldızlar Feleği’ne getirsin! Allah’ın izniyle.
Canım sevgilim. Seni çok özledim. Köydeki evde, kışın durup
seni beklerken kansızlıktan ölme ihtimalim de var ama buna çözümü
buldum. Tam bir yıldır sigara içmiyorum. Yani içiyorum fakat içime
çekmiyorum. Bu durumda sağlığım biraz daha normale dönüyor.
Tiyatrocu tayfasıyla takıldığını da görüyorum ama sana, hani
bin küsür yıl önce dediğim gibi, Euripides’in Alkestis eserinde senden
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
42
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

çokça bahsettim ve senin Alkestis ya da Audrey Alkestis gibi olmanı


hiç ama hiç istemiyorum. Zaten ben Admetos değilsem sen ne yüzle
Alkestis olacaksın! Hayır, kızmıyorum. Üzülüyorum sadece.
Sana kızdığım sadece bir an var sevgilim.
Akropolis değil, hayır. Ama oraya yakın sahil vardı ya, o sahil
kumlarından dostlarımız vardı ya, hani sen diyordun ya, dostlarımız
bizi koruyor, dostlarımız bizi buluşturuyor… O dostlarımız beni, seni
kandırıyor hep. Kafan mı güzel kızım ya! Sahildeki kum parçacıklarını
dost kabul eden sensin, sonra da kalkıp benim gerçeklik algımın kötü
durumda hatta bozuk olduğunu söylüyorsun. Ayrıca o her an yanında
taşıdığın bez bebeğe dikkat et. Beş yüz yıl kadar önce onunla oynayıp
“büyü yapıyorsun” diye seni yakmaya kalktıklarında ne kadar zavallı,
ne zor günler yaşadığımızı hatırlarsın umarım. Avrupa Avrupa idi.
Bensiz yaşayacağın bu birkaç yılı kolaylaştırmak için şunları
söylemek zorundayım, lütfen kızmadan, dikkatli dinle:
Cep telefonuna şeytan muamelesi yapmazsan zaman biter.
İnsana tanrı muamelesi yaparsan zaman hızlanır, çoğalır.
Perde kullanmaya başladığını gördüm. Eğer perde kullanır ve
insanların seni görmesini kısıtlarsan tenin daha hızlı kararır.
Âşıklar Şehri’nin yerini sürekli değiştirecekler, ben bu yüzden
köydeki evimizi seçtim seni beklemek için. Orayı kimse bilmiyor.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
43
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Olur da gerçek gücüne erişmek istersen, bu dünyaya değil de


bütün uzaya hükmetmek istersen, eline bir mikrofon al ve hiçbir çalgı
veya enstrüman kullanmadan, kendi sesinle Farsça, Fransızca yahut
Frambuazlı ağzınla aşk şarkılarımızı söyle. Hiç durmadan söylemeye
devam edersen, sen de biliyorsun ki otuzuncu şarkıda dinleyen sayısı
bir milyon, kırkıncı şarkıda dinleyen sayısı bir milyar, ellinci şarkında
dinleyen sayısı bir trilyon oluyor ve elli birinci şarkı olarak Kur’an-ı
Kerim’i Arapça okumak zorundasın. Sen bilirsin. Ben karışmam.
Sophie Hunger, Le Vent Nous Portera. Böyle şarkılar söyle!
Bisiklete binerken dikkat et! Ata binme! Arabaya hiç binme!
Kıyafet seçerken gölgeye dikkat et. Kıyafetindeki gölgeler ile
“kendi gölgendeki kıyafetinin parçacıkları” birbirine karışınca başına
ne işler geldiğini gayet iyi biliyorsun. Sıkılmadın mı bu oyunlardan!
Benimle konuşana kadar kimseyle konuşma sakın! Lütfen!
Kalbim çok acıyor şu anda. Seni bulduğum halde kaybettiğim
gerçeği beni çıldırtıyor. Daha fazla yazamayacağım sevgilim.
Hooverphonic, Unfinished Sympathy. 3:04.
Seni sevdim. Seni seviyorum. Seni seveceğim.
Hooverphonic, Mad About You. 3:55.
Şirin

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
44
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Dördüncü Bölüm
CEREN’İN CEVABI

Şirin, Sevgilim,
Forabandit, Vesionari.
Biliyorum bu yazdıklarımı okuduğunda çıldıracaksın ve yine
kıyameti koparacaksın ama ne yapayım ki elimde değil, ben böyleyim
ve böyle kalacağım. Sen de beni seviyorsan, önce bana katlanacaksın.
Sen beni terk ettikten sonra, evet tatlım, bu dünyadaki formu
düşünerek oku yazdıklarımı, senden sonra ben ne tuhaf acılar çektim,
biliyor musun sen! Bir yandan parasız kaldım, bir yandan yalnızlıkla
savaştım, bir yandan bu formun iğrenç kişilik bozulmalarını düzeltip
durmaya uğraştım, bir yandan ailem olan insanları öğrenebilmek için
çabaladım… Bu liste öyle bir uzar gider ki apışır kalırsın.
Sen gidip başka kadınlarla fingirdeşirken ben ders çalıştım şu
tiyatrocu tayfası dediğin insanlarla. O insanlar olmasaydı okulumu da
bitiremezdim, mutlu da olamazdım. Anladın mı beni!
Oyuncak bebeğime bir daha laf söylersen seni bulurum ve çok
sert cezalandırırım. Sen çoğu zaman yoksun yanımda ve ben varlığım
ile yan yana geldiğim andan beri o bebek sayesinde senin aşkınla bir
oluyorum. Aptal! Aptal aptal konuşma bana. Delirtme beni!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
45
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

En güzel anlarımı, en güzel aylarımı sana verdim ben. Daha ne


istiyorsun Allah’tan? Belanı mı istiyorsun? Kolpa rezene!
Dikkatli davransaydın, ona buna salça olmasaydın da aşkımız
tamamına ersin diye uğraşsaydın. Şimdi suçlu ben mi oldum? Rakıları
ve uyuşturucuları içip içip içinde yaşadığımız o güzelim gerçekliği bir
çırpıda mahvettin, üstüne üstlük beni kaç defa terk ettin, şimdiyse şu
sırça köşkünde oturmuş bana artistlik yapıyorsun. Neymiş efendim,
köy evinde ölmek üzereymiş. Geber yâr! Geber! Öl ki ikimiz de bir an
evvel kurtulalım. Ben seni sevmiyorum, istemiyorum mu sandın!
Aptal erkeğim! Kalbüminkülhanedani yâr!
Keşke zamanı geri alabilsek ve on iki bin yıl önce yaşadığımız
o dünyaya geri dönebilsek. Ama ben sana demiştim cennette, yeme
şu ağacın meyvesinden. Sonsuzluk içinde sonsuzluk, sonlu olmaktır.
Dinlemiyorsun ki laflarımı. Hep kendi bildiklerini okuyup yazıyorsun
ve beni tahrik edip duruyorsun. Deli ediyorsun beni, deli.
Seni bu yaşam formundaki halinle de seviyorum ben. Başkası
olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin. Ya gel bana sahici sahici, ya
da ancak gidersin. An1adın mı? Anlam adın!
Diyorum ki sütlü neskafe içip beni beklediğin yerde kaç defa
bekledim seni, gelmedin. Aromalı çay içtiğimiz yerde kaç akşam seni
bekledim, gelmedin. ArkOpolis’te saatlerce, günlerce ağladım ben, hiç
haberin var mı acaba? Leo dik yaya geldin mi bir kerecik?

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
46
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bana martaval okuma! Alkestis’in o kutsal adını da pis ağzına


alma! Admetos’un onda biri kadar olabilseydin, şimdiye on çocuğum
elli torunum olurdu, beş yüz düğün yapmış sayılırdık. Aptal!
Sözlerimle seni kırmam icap ettiği için üzgünüm, özür diler,
gözlerimle gözlerinden öperim. Sevgilim Canikom Ruhum Benim.
Bu ayrılık katlanılır gibi değil. Fakat en başta karar verdiğimiz
o çok önemli işi bitirmeden bir araya gelmemiz imkânsız. Kime hangi
sözü verdiğimizi sen benden çok daha iyi biliyorsun sevgilim. Lütfen,
lütfen biraz daha sabret. Ben seni en fazla bir yıl içinde bulurum ve
sonsuza kadar birlikte yaşayacağımız şartları üretirim. Hiç üzme sen
kendini. Yazman gereken kitapları yaz. Gözlerin kör olsun! Ben öper,
geçiririm o körlüğü de, ıstırabı da, kaderi de, kefeni de. Bana güven!
Şarkı konusunda söylediklerini geçmişte yaşadığımızı hemen
hatırladığım için sana olan öfkem ki öfke veya kin diyemiyorum, sen
çok iyi biliyorsun neden diyemediğimi, neyse işte, Mısır’da yaşamıştı
değil mi o seslerin tamamına hükmedebilen âlim. Onu hatırladım ben
ve haklı olduğuna karar verdim. Ona zaman mektubu yazayım mı?
Bir araya geldiğimizde iki dünyanın da tüm kurallarına göre
hareket etmemiz gerekecek sevgilim. Sana öğrettiğim gibi, kırk gün
kırk bir gece süren bir düğünü hem burada hem de orada tezgâhlama
gerçeği ile baş başa kalacağız. Sakın ürkme!
Zaman Mektubu tamlamasını ilk defa ben kullandım, bak!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
47
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu mektubu okuduktan sonra, eğer ki beni sabırla beklemez


ve benden başka herhangi bir kadınla birlikte olursan, o çok güvenip
Allah dediğin tanrı seni en büyük cezalarıyla cezalandırsın inşallah!
Bütün bu söylediklerime rağmen bana olan aşkında en ufak
bir ciddiyetsizlik, en ufak bir parçalanma görürsem, duyarsam yahut
hissedersem, yemin ederim gelir seni bulur ve dilim ile lime ederim.
Yetti artık. Ya sevişelim ya da ölelim. Sev ki bir ol alım.
Şunu asla unutma! Roman Empire zamanında yaptığımız gibi
yaparsan, piano dinlemek yerine oyun havası dinleyip göbek atarsan,
“asla” üşümez, kesinlikle ölmezsin. Ayrıca romanların imparatorluğu
bilmem kaç yıl sonra bitecek diye haber aldım. Kimler bunu yapmaya
niyetlendiyse hepsini tek tek bulmalı ve öldürmelisin. Zeus’a borcun
var, sakın unutma! Benim Paris formunda attığım okların bedelini de
ödeyeceksin. Hatırlatayım, dedim. Mizacım böyle, işine gelirse!
Öyle kolay değil bizden kız almak, eh be serserim benim. Öyle
basit değil mitolojiden rol çalmak, deli dolu sevgilim. Kor gibi sıcak
ya da sular gibi serin bir aşksa çok istediğin. SadeCe ben değil hayalim
de olmalı deliCesine beklediğin.
Fat Boy Slim, Acid 8000. 7:46.
Seni sevdim. Seni seviyorum. Seni seveceğim.
Paris

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
48
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Beşinci Bölüm
SANA ÖYLE ŞİİRLER YAZARIM Kİ KAFAYI YERSİN

Hooverphonic | Happiness 2:44


Ceren’i en sevdiğim roman kahramanlarıyla donatıp şu güzel
mektubu yazdırdım fakat kimsenin fark etmediği kişilik bozukluğum
bu donanmayı da, mektubu da mahvedebilirdi.
Kendimi içinde bulunduğum en doğal gerçekliğe çektim.
Şimdi Esther dinleyip sigara içiyorum. İnsan olmuşum.
Tanrı, yaratıcı ortalarda görünmüyor çok uzun zamandır.
Her şeyin hükmü, hikmeti bozulmuş, “düzel” mahvolmuş.
Gözlerimi kapatıyorum. Bir katil şiir de ben patlatıyorum.
KontraFanzin “Box” Selcan Peksan. ModA şimdi yorum.
Sabah ezanı okunmadı mı yoksa? Neden duyamadım?
Toz zerrelerinin ahlaksızca dolaşımının etkisi çok fena.
Bana doğru yaklaşmakta olan güçlü bir şey var sanırım.
Hırkamın sıcaklığı güneşin gölgesi. Siz ne konuşuyorsunuz!
Zaman Matematiği’ni Zaman Mektubu’na ne vakit koydunuz!
Bu satırı neden doldurdunuz! Gülleri niçin soldurdunuz!
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
49
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bir yıl kadar sonra, bir öğlen vakti, kapının önünden gelen bir
çıtırtıya dair sesi duydum. Yavaşça kapıyı açtığımda ise gördüklerime
inanamadım. Müjgân yani Ceren kapının önünde oturmuş sigarasıyla
oynuyor, elindeki çırpıyla toprağa acayip şekiller çiziyordu. İlk başta
ses etmedim, hiçbir şey demedim. O da konuşmadı. Öylece az durduk.
Ve o sıkılıp konuşmaya başlayana kadar mananın yerine oturmasını
beklerken aslında ikimizde kudurduk.
İçeri girip salona doğru yürürken Ceren, gereksiz ayrıntılarla
uğraşmayı bırakıp omzuna dokundum. Geriye döndü ve gülümsedi.
“Şimdi ne olacak? Bir rüya ömür boyu sürer mi?”
“Hiç bilmiyorum. Değer mi? Söyle!”
Sarıldık. İşte o koku. İşte o yumuşacık gıdıklayan saçlar. İşte o
göğüsler. İşte o omuzlar. İşte o dudaklar. İşte o gözler. İşte o boyun.
“Seni buradan götürmeye geldim.”
“Nereye gideceğiz ki her yer aynı.”
Elleriyle yanaklarıma dokundu ve beni yavaşça öptü. Sanki ilk
defa öpüşüyorduk. Çıt çıkarmadan. Kımıldamadan. Kıpırdamardan.
“Beni seviyormuşsun gerçekten.”
“Sen olmasan böyle sevemezdim.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
50
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Müzik setine doğru yürümeye başladı. Bizim şarkımız başlar


başlamaz dans etmeye başladık. Ona dokunmak çok büyülüydü.
“Çok özledim seni. En çok seni özledim.”
“Ben de özledim, bende. Konuşmayı özledim.”
Rahat değildi. Onu öldürmemden korkarcasına bakıyordu ve
affedip affetmediğimden emin olmak istercesine konuşuyordu.
“Daha iyisini yaşadın mı ki?”
“Evet, fakat aynısı değildi ki.”
Gidip gitmeyeceğini merak etmeye başladım. Öyle bir soru ve
cümle üretmeliydim ki bu merakımı yenebileyim. Uzunca düşündüm.
“Bir daha ayrılır mıyız sence?”
“Ben ayrılmam. Seni bilemem.”
Bu cevabı içimi rahatlatmıştı ve rahatladığımı anladığı için ilk
anlardaki tedirginliği bitmeye başlamıştı. Canım Ceren. Yâr im Ceren.
Sonunda zamanı durdurabildiğimi cidden anlamıştı. Sonunda
aramızdaki gücün yüceliğini kabullenmişti. Sonunda o da benim gibi
“gerçekten” imana gelmişti. Sonunda çok yorulacaktık ama hep mutlu
kalacaktık. Sonunda istediğimi elde etmiştim. Perfection of action!
Saçlarını düzeltti, çantasından bordo defteri çıkardı. Saçlarını
düzeltti, gözlerimin içine yürümeye başladı. Saçlarını yenide düzeltti,

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
51
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

yanıma gelip başını göğsüme yasladı. Saçlarını düzeltti ve sarılarak


hüngür hüngür ağlamaya başladı.
İlk defa kendisine rastladığına şahit oldumdu, gülümsedi. İlk
defa beni anlamasını sağlamıştım ve o anda bana kızamadı. İlk defa
saldırdım ona, ne yapacağını şaşırdı, çok fena korktu. İlk defa vahşice
sevişmeye başladık, canını çok yaktım. Hiç ses etmedi.
Hiçbir ses yoktu etrafımızda, şaka gibiydi, inanamadım.
Hiçbir güçlük yoktu o anımızda, fazlasıyla rahatlamıştı.
Hiçbir kötülük yoktu içimizde, seni seviyorum, diyordu.
Hiçbir varlık yoktu bizden başka. Şarkımızı başlattım.
Otuz yedi yıl sonra ölürken ona söyleyeceklerimi düşündüm.
“Hayır, hayır, lütfen! Yalvarırım yapma! Yalvarıyorum sana!”
“Bir saniye beyler! Bir saniye lütfen! Neler oluyor burada!”
“Unutma! Sabit Yıldızlar Feleği’nin bittiği yerde bir bulut var.
O bulutun içinde bir balon var, o balonun içinde “bir ses” var. Buluta
uç! O balonu bul! İğneyi batır! O sesi özgür bırak! Azrail öldü. Mikail
öldü. Cebrail öldü. İsrafil öldü. Biz varız. Ölen deve sesi o ses. Alengirli
çetrefil deseni. Elması dahi gölgeli. Mutasyon Tantra, Abra Kadavra.
Bez bebek gölge hazır mı? Makineyi çalıştırın! Simha Kataha! Expose
Dejavu! KargaA! Olmuyor! Suppose Dejavu! 6:9!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
52
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Altıncı Bölüm
EXPOSE JAMAIS VU

Hiç sevmedim. Hiç sevemedim. Bunu hep yaşadım.


Nasıl oluyorsa oluyor, sevdiğim insanlarla “her an” yan yana
durmayı bir türlü başaramıyorum veya onlar, kendileri bunu sürekli
engelleyen eylemleri tercih ediyorlar ve bu yüzden kimseyi her daim
sevemiyorum. Bu yüzden hiç sevemedim.
Yan yana durulduğu zaman yapılabilen işleri sürekli olarak da
tercih ettim hâlbuki fakat bunu kasten yaptığımı anlayabilen birisine
asla rastlamadığım için hiç sevemedim.
İnsanlar âşık olduklarında bazen ilk hafta, bazen ilk ay, bazen
de ilk yıl çok fazla yan yana durabiliyorlar fakat bir süre sonra önemli
olanın hatta “en önemli gerçeğin” yan yana durmak ve bir şekilde yan
yana kalabilmek olduğunu unutuveriyorlar. Sanırım mizacım icabı bu
insanlarla ilişki üretiyorum veya rastlantılar beni bu tür insanlarla o
tür ilişki yaşamaya hapsediyor ve ben bir şekilde unutkanlığın cezası
olan ayrılıkları ödemek zorunda kalıyorum çeyrek asırdır.
İnsanların unutabildiklerini fazlaca tecrübe ettim ben şu ahir
ömrümde. Bu yüzden hiçbir zaman güvenip sevebilecek kadar teslim
olamadım insanlara. Hepinizden özür dilerim.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
53
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bir insana güvenmek ne gibi sonuçlar üretirse üretsin, benim


için önemli olan onun her isteğini yerine getirebildiğim ve benim her
isteğimi yerine getirebildiği bir ahenk, bir akış içinde yaşayıp gitmek.
İşte bu naif uçurumun kenarına gelip beraber atlamak için gözlerimi
kapatabildiğim ve elini tutup atlayabildiğim birine hiç rastlamadım.
Düşmek ya da büyümek, sevişmek ya da yoksullaşmak gayet
katlanılabilir şeyler fakat bir eylemin kendi içinden değil de dışından
bakılarak yaşanılan ilişkilerin sayısı gün geçtikçe arttığı için, kendimi
sonradan ayrılacağım ve ayrıldığımda intihara sürüklenebileceğim iç
ilişkilere hapsetmedim hiç. Böyle olunca, hiç sevemedim, denir.
İnsanın hiç sevemediğini itiraf edebileceği noktaya ulaşması,
sevgideki başarısızlığını da, “insan” olmaktaki başarısızlığını da itiraf
ettiği gerçeklik anına varmış olabileceğini gösterebilir. Ben bunu asla
önemsemem. Önemli olan âşık olduğum yahut çok sevdiğim insanlar
ve varlıklarla ilgili şarkıyı dinlediğimde ağlayabiliyor olmamda yatan
güçtür. Eğer ki o insan veya varlıkla ilgili şarkı çalarken ağlayabilirse
insan, demek ki sevmiş. Eğer o sevdiği ile yan yana ise insan, demek
ki gerçekten sevmişler birbirlerini. Ben şarkıları yalnız dinlemeyi çok
sevdiğim için de hiç sevememiş olabilirim.
Bir kadını sevmiştim, daha doğrusu bir kadını sevdiğimi sanıp
ona bütün hayatımı vakfetmişim. Werewolf isminde bir aşk şarkımız
vardı. Şimdi o şarkıyı açtım fakat ağlayamıyorum. Bu hiç iyi değil. Bu

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
54
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

sabahtan beri açtığım bir sürü aşk şarkısı var ama hâlâ hiç ağlamadım
hatta gözlerim dahi dolmadı.
Bu kitabı bu yüzden yazmaya başladım. Yüzlerce şarkım var
benim! İnsan neden sevemediğini anlamadan, bilmeden nasıl sever!
Sevginin sürdürülebilir olmadığı anları neden yaşar insan!
Bir gün Seni Terkedeceğim isimli aşk şarkısını bana bir boşluk
ile sahiplendiren kadın âşığı çağırdım özellikle, birlikte dinleyelim ve
ağlayalım diye. Enfes ve fantastik bir çilingir sofrası kurdum, pikapla
LP ambiyansı hazırladım ve o geldi. Bir yandan rakı içiyoruz, yokluğu
en dibinden soluyoruz, solurken soluyoruz, bir yandan da şarkıyı hep
başa alıyorum ve kafasına kazımaya uğraşıyorum. Abartıp Dün Gece
Seni Andım şarkısını da kaynak yaptım o duygu döngüsüne. Fakat ne
hazindir ki sonuç yine aynı. Şimdi bu şarkıları dinlediğimde biraz da
olsa ağlayabiliyor muyum? Hayır. İşte benim problemim bu.
Bu kitabı bitirdiğim an, büyük ihtimalle ağlıyor olacağım ve o
şarkıyı bulmuş olacağım. Lütfen bunu yapmayın! Kitabın sonuna sert
bir sıçrayış yaparak metnin değerini ayaklar altına almayın!
The Lonely Shepherd şarkısını dinlediğim kadın başkentte bir
kamyon fabrikasında üretim müdürlüğü yapa dursun, ben her zaman
onunla yaşamadığım aşka saygı duyarım ve eğer onunla gerçekten de
bir aşk yaşamış olsaydık, ayrıldığımızda bu şarkıyı “dinler dinlemez”
ağlardım refleksimi yahut kartımı kenarda tutarım. Onunla sigara ve

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
55
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

rakı içmek, sonrasında yeryüzü felsefesi yapmak inanılmaz keyifliydi


ama onun eşcinsel olma krizleri vardı ve bu krizleri olan insanlar, ben
onları sevmeye çalışırken, sürekli olarak ürküttükleri için beni, onları
ve onlar gibileri de hiç sevemedim.
Şarkıyı değiştirmeliyim. Dünyayı değiştirmeliyim belki de.
Love In Damascus da gözbebeği şarkılarımdan biridir. Birçok
defa ağlamışımdır bu şarkıda. Sebebi, bu şarkıyı sahiplenmeme sebep
olan genç kızın, hayatımın aşkını hatta tamamını mahvetmiş olması.
Beni önce hayatımızın sonuna kadar “beraber, birlikte olacak
ve asla ayrılmayacak” olduğumuza inandırdı, sonra da kendi kendini
kandırmak dürtüsüyle donanmış yalnızlık sevgisini farklı olayların iç
hesaplaşmalarındaki renklerin de desteğiyle bu inancımı mahvetmek
adına kullandı, inancımı mahvetti ve kendi “barikatlarla kurulu engin
yalnızlıklarda doldurulmuş sessiz” hayatına çekildi.
Onu, bana bunu yaptığı için sevemedim. Seviyormuş gibi yap,
kendini ondan bu sayede koruyabilirsin, fikri aklıma geldiğinde bunu
eğer asıl sevdiğim kadına, Melike’ye söylemiş olsaydım, o zaman her
şey çok daha farklı olurdu ama deminden beri dediğim gibi, Melike’yi
de sevemedim ben. Onu sevemememin sebebi çok açıktı aslında ama
nedense, aşırı zeki ve akıllı olmasına rağmen o bunu anla yamadı.
İnsanlar, birisi onları sevmediği zaman, neden sevilmedikleri
konusuyla ne kadar meşgul oldular Allah aşkına, söyler misiniz?

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
56
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ben, beni neden sevmedikleriyle değil de neden hiçbir insanla


aynı anda birbirimizi sevemediğimiz gerçeğiyle meşgul oldum uzun
yıllar ve upuzun ilişkiler boyunca. Sonunda anladım sanırım, “ben hiç
sevemedim” çünkü sevince kendimi yok ediyorum, yok sayıyorum.
Bunu da o ilişki ve aşk anında “ayna” olarak başarıyorum.
Aynı anda sevme veya “âşık olma” durumunu incelemeliyim.
Cinsellik bu yüzden oldukça önemli. Aynı anda “ayna” olunabilen tek
an seks olabilir. Bunu sosyologların, psikiyatr ve psikologların keskin
bakışları altında incelemekte fayda olabilir. Kişiye özel “aşk ve ayna”
testleri geliştirilebilir. Ben kendi saptamamı paylaşayım. Ayna olunca
her şey çok karışabiliyor. Çünkü o ne yaparsa siz de aynını yapmaya
başlıyorsunuz ve ilişki bu yoğun yansıtmaları kaldıramıyor.
O sizi öpünce siz de onu öptüğünüzde problem yok. Ama o ilk
yalanını söylediğinde, sizin de yalan söylemeye başlayacağınız bilgisi
etrafa yayıldığında, işte bu durum çok yıpratıcı olaylara gebelik ve de
duruş üretiyor. Ayna olduğumuz zaman, yaşanan her şey “çok daha”
yoğun hatta çok daha olağan üstü yaşanıyor, doğrudur, fakat kavgacı
kişilikler ve anlarda beliren ayrılık anları hep bu aynaların kırılması
sebebiyle başlıyor, yaşanıyor, ilişkileri bitiriyor.
Hayatım boyunca en çok dinlediğim şarkı Rooberoo ismindeki
şarkı ve bunu kendime neden yaptığımı bilmiyorum. Sanırım “kendi
kendime” verdiğim her sözü tutma merakımdan kaynaklanıyor çoğu
acım. İnsan kendine verdiği bir sözü tutmadığında mı bozulur, iyice
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
57
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

yıpranır yoksa başkalarına verdiği sözleri tutmadığında mı? Bu konu


başlığı için bilimsel alt başlıklar açmanın zamanı gelmedi mi?
İnsan kime söz verirse versin tutmalıdır ama kendi kendisine
verdiği sözleri tutmazsa, diğer sözlerini de tutamaz hale gelmesi çok
yüksek bir ihtimalde dans ettiği için, bu cümleyi böyle bitireyim.
En çok canımı yakan ve her an ağlayabilirim sanıp bir türlü de
ağlayamadığım şarkılardan biri olan Ay karanlık hep karanlık yüzü nü
bize döner oldu. Bir ihtimal daha vardı, felaket oldu. Gitme gitme gitme
kal bu şehirde. Gitme, gitme, yazık olur bize sözleriyle süslü şarkının
da ruhumu mahvettiğini söylemeliyim. Hatta şarkının hikâyelerini de
anlatmam doğru olacaktır.
Birinci hikâye liseye başladığım zaman yaşanıyor. O zamanlar
sevdiğimi sandığım kızla farklı liselere gittiğimiz için sürekli bu şarkı
dönüyor walkmen’imde ve ben ağlayıp zırlayıp duruyorum ayrılığın
birinci yılında. Sonraki yıl belki de bu şarkı sayesinde barışıyoruz biz
ama ne ben o kızı gerçekten seviyorum ne de o kız beni. Böyle olunca
da aşk bitmiş oluyor.
İkinci hikâye arada yaşadığım birkaç ayrılığı örseleyebilecek
güçte olduğu için onu anlatmayı faydalı buluyorum.
Yeldeğirmeni Mahallesi’nde bir dükkânda oturuyoruz az önce
bahsettiğim Rooberoo şarkısına sahip olduğumuz sevgilimle ve o kız
Eskişehir’de tiyatro kazanmış. Konumuz gidip gitmemesi çünkü ben

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
58
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İstanbul’da dükkân işlettiğim için gidemiyorum onunla ve o İstanbul


kazanamadığı için kalamıyor benimle.
Bazen size de oluyor mu gerçekten merak ediyorum: Bir aşkı
bitirmeniz gerekiyor ve bitişi hızlandırmak için sert hareketler yapıp
acıyı azaltmanın daha faydalı olacağına karar veriyorsunuz.
O dükkânda güzelim elleriyle sabah sandviçini yerken ben bir
hızla Gitme Kal Bu Şehirde şarkımı açtım ve ona zamanda yolculukla
ilgili ilk dersimi vermek için uğraştım. Öyle üzüldü ki aynı şarkıyı her
gün defalarca dinleyip onun o acısını kendi içimde azaltmak zorunda
kaldım. Ve o bu durumu hiç bilemedi. Onu bu yüzden de sevemedim.
Ben bizim acılarımızı çekerken onun hep kendi acılarını çekmesi ve
bizim acılarımızı çekerken bana hiç yardım etmemesi beni öyle çok
üzüyordu ki sonunda onu sevmemeye karar vermiş olabilirim.
Herkes hayata bir şeyler üzerinden yayılır. Ben hayata yazılar
üzerinden yayılıyorum. İlişkilerime sözler üzerinden, aşklar ve sevgi
meselelerime ise şarkılar üzerinden uçuveriyorum.
Nil bu şarkıyı da benim için bestelemiş olabilir. Rakı olmasın!
“Şarap” olmasın! Madem “sen yoksun” kafam olmasın. Gündüz olmasın!
Gece olmasın! Madem sen yoksun, günler akmasın! Sensiz nasılım, bak
bana! Gel de bir çorba yap bana! Madem öldürdün: Akbaba Olmasın!
Milenyum başındaydık, ben Derya Şahin’e âşıktım o günlerde,
Hale diye bir kız var, o da bana âşık. Hesapta. Kızın derdi sevmediği o

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
59
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

çocukla Belçika’ya gidip evlenmemek, benim derdim yok, şükür. Hep


bu şarkıyı dinliyor ve ağlıyorum çünkü kızı akrabasıyla evlendirmeye
uğraşıyorlar ve bu durumu engelleyemiyor kimse. Kız o kadar güzel
ki erkekler etrafına akbaba gibi üşüşüyorlar. Ve kız çorba yapmayı da
bilmiyor. Psikopat metalciler gibi takılıyor, ölümü inceliyor, vesaire…
Şarkıları “oldukları gibi” yaşayabildiğinizi anlayabiliyorsanız,
bir şarkıyı her detayıyla yaşayabiliyorsanız, bu insan olduğunuz veya
kendinizi gerçekleştirmeye başladığınız anlamına gelebilir, bence.
Resmen Aşığım şarkısı da fayda vermiyor. O kızın ismi Aynur.
Aynur fizyoterapist ve harika göğüsleri var. Ben o sırada “ilk romanı”
yazıyorum, bilmem kaçıncı defa. Aynur bana para veriyor, yemek ve
her türlü masayı hazırlıyor ama bir türlü barışmıyor yıldızımız. Kızla
sevişiyoruz ama kız beni sevemiyor. Sonunda bir gün bu evde yokken
“yatağı toplayayım” dediğim anda, döşeğin altında bazı eski resimler
buldum. Akşam da sordum tabii, sen beni niye sevemiyorsun, dedim.
Üniversite yıllarında solcu bir sevgilisi varmış bunun. Adam
bir gün ortadan bir kaybolmuş, bir daha da haber alamamışlar. Kızın
anlattığı bu. Düşünsenize, bir sevgiliniz var, âşıksınız ve o ortadan bir
anda kayboluyor. Bir daha da ortaya çıkmıyor. İyi de benim suçum ne
bu rastlantıda? Zaten hep böyle oluyor bana. Birileri birilerini üzmüş
oluyor ve ben üzülmüş yelkenlinin yanaşmak zorunda kaldığı liman
olmak zorunda kalıyorum.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
60
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ben zaten yanaşılan liman olmayı hiç sevmediğim için ilişkiyi


sürdüremiyorum ve bana liman muamelesi yapıldığı için gerçekten o
kişiyi sevemiyorum. Ne mi isterdim? Denizde “yelkenli olmuş gider”
durumdayken, bir başka yelkenliyle çarpışmayı isterdim. Koca deniz
ve biz, iki yelkenli, hiç yer yokmuş ama birbirimize çarpacağımız yeri
bulmuşuz ve çarpışmışız. İşte bu anı yaşasam, o kadını severdim.
Büyük rastlantıların büyük getirileri olur; iç, iç cümleciğinden
hemen sonra Loosing My Religion şarkısının da beni sıklıkla duyguya
ve düşünceye ittiğini itiraf etmek istiyorum. Bir gün Amelie filminde
takılı kalmışım, dördüncü veya beşinci defa izliyorum ve birden bire
aklıma bir anım geliyor. Kemikleri hassas olduğu için kesinlikle, asla
sokağa çıkamayan yaşlı amca ki onun yüzünden iki senedir sokağa da
çıkamıyorum, filmde Lady Di, Lady Di, Renoir diye bağırıyor ve bazen
çerçeve yapıp para kazandığım dükkândaki müzik albümlerinde “bu”
şarkıya rastladığım gün sesini sonuna kadar açtığım için yediğim pis
fırça aklıma geliyor. Derya Şahin bu dükkâna girdiğinde De Bila Beto
mu çalıyordu yoksa Dance Me To The End Of Love mı?
Ankara’da Derya ile ayrılığımızın birinci haftasında “Allah’ım
lütfen yağmur yağdır, dayanamıyorum artık!” diye bir dua etmiştim.
Yağmur havası dahi yokken şarıl şarıl yağmur yağmıştı da Derya kızı
yine de barışmamıştı. Buna da gıcık oluyorum. Onlar yani aşk yaşayıp
birlikte vakit geçirdiklerim barışmak istediği zaman, ben onlarla hep
barışıyorum ama ben istediğimde onlar barışmıyorlar. Bu benim “pis

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
61
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

veya kötü”, ucuz bir adam olduğumu ispatlamaz. Onların nankör veya
hissiz olduğu bilgisi irdelenebilir, bir ihtimal.
İnsanların nankör olduklarını, hissiz ve duygusuz hatta genel
olarak düşüncesiz olduklarını yıllar yılı tecrübe eden birisi, nasıl olur
da gerçekten sevebilir! Konumuz bu. Unutmayın lütfen!
Ben bu yüzden hiç sevmedim ve gerçekten sevemedim.
Gülümse! Gülümse! Gülümse!
Hayatım boyunca dinlediğim ve beni çoğu kez ağlatabilen bu
albümün en sevdiğim yanı, hangi aşka başlarsam başlayayım, o aşkla
bir olup beni heyecanlandırabilmesi, kandırıp alevlendirebilmesi ve
yokluktan varlığa manadan harlığa taşıyabilmesidir. Her şarkısı özel.
Bu albümü de en çok Çiğdem için lise birde, “Melike” için son
altı yılda, Ceren için ise önümüzdeki on dört yıl da dâhil “on sekiz yıl”
dinledim. Bilmiyorum, siz “gelecek zamanınızın şarkılarını şimdiden”
dinleyebiliyor musunuz fakat ben bunu başarabiliyorum. İnsanların
çoğunun kulak zamanı, ses zamanı, mide zamanı, düşünce zamanı ve
benzeri mefhumlarından bihaber olması, zamanlarını değerli kılmak
ve mutlu olmak gerçekliğinden tuz aklaşmalarına sebep oluyor. Bunu
asla yapmıyorum. Vazgeçtim, biraz yapıyorum. Ceren’i bu yüzden de
sevemedim. Berin’i bu yüzden çok sevip hiç sevmeme durumuna bile
düştüm. Bu albüm, hayatımın albümü. Ve ben bu üç kadını, hayatımın
en tapılası üç varlığı olmalarına rağmen, bu albüme hakkını vermeyi

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
62
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

asla bilemedikleri için sevemedim. Bilerek sevmedim. Çünkü sevmek,


sevdiğin insanın en sevdiği albümü bilmeyi gerektirir ve bugüne dek
sevdiğim hiçbir kadın en sevdiğim albümün bu albüm olduğunu fark
etmediği için hiçbir kadını sevemedim, sevmedim, sevemem.
Beni yak, kendini yak, her şeyi yak!
Melike melek olsa bunu yapmasına bile izin verirdim.
Sezen ile Onno, daha önceleri çokça bahsettiğim tanrısal veya
mutlak sandığım o aşkı yaşarken sanatın da tanrısal boyutlarına çıkıp
bu muhteşem albümü üretiyorlar. Öte yandan bu albümle ve bu aşkın
onlarca mükemmel şarkısıyla büyüyen bizim kuşağımız dünyayı aşka
hapsedebilecek kadar güçlü bir kulak zamanı yüklemesine sahipken
bu kadar kötü bir yere çevirmeyi nasıl başarıyor, konusu şimdi işimiz
olmadığı için “Aşk için ölmeli! Aşk, o zaman aşk!” demek istiyorum.
Seni Kimler Aldı?
Bu şarkı beni çok üzüyor. Çünkü her ayrılığımda, gerçekten o
büyük aşk acılarıyla baş başa kaldığımda bu şarkıyı defalarca dinliyor
ve günler, haftalar süren ağlama ve pişmanlık dolu döngülerde kendi
kendimi kahredebiliyorum. Kendisini sevmeye çabaladıklarım acaba
bu durumu bilselerdi, yine de ayrılır mıydık?
Ben en çok bu yüzden sevemedim. Bu şarkıyı kendisini hayal
ederek dinlediğim her kadın, sevme eylemime darbe vurmuş demek
çünkü “başka birisini sevmeye başladığından emin olduğum zaman o
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
63
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

kişiyi düşünerek bu şarkıyı dinleyip aşk yaralarımı sarma” eylemine


giriş yapıyorum. Değer mi hiç?
Seni kimler aldı, kimler öpüyor seni?
İnanılır gibi değil. İnsan olduğuma mı utanayım, sevip de âşık
olduğuma mı yanayım! Birini sevmeye çalışıyorum ve ufak bir ayrılık
bile, onun başka bir adamı sevmesi için yeterli olabiliyor. Hani bana
âşıktın? Hani çok seviyordun? Yalan! Bu konuyu Çağan’ın Issız Adam
filmine döşediği o replikle kapatmalıyım. Filmde Melis Cemal’e şuna
benzer bir şekilde haykırıyordu:
“Ben az önce burada kiminle öpüştüm?”
İşte: Bir gün önce benimle öpüşüp “bir gün” sonra ayrıldıktan
bir ay sonra başkasıyla yatan çok fazla kadına rastladığım için bence
ben hiç sevmedim, sevemedim, sevmemeliyim sanıyorum ama doğru
değil bu yaptığım. Ne olursa olsun, şimdiye kadar hiç kimseyi sevmek
nasip olmamış olsa dahi, bunu başarmanın yollarını araştırmalıyım.
Şimdi konuyu yüksek perdeden ve sertçe değiştirmek, benim
bu amacımdan ve doğru yoldan sapmamı engelleyecektir.
Nouh Al Hamam. Bu şarkıyı bilen insan sayısı çok azdır çünkü
şarkının enerjisi içinde gerçek bir aşığı barındırabilecek kadar güçlü
fakat güçlü aşığı tüm kötülüklerden çekip alabilecek kadar da değişik
ve kurtarıcı, serbest kılıcı, uyarıcı hatta tamamlayıcıdır. Ben, bu şarkı
kulaklarımdan kalbimi yönetirken, hem acı çekip hem de hayata her
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
64
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

haliyle tutunduğumu çok iyi bilirim. Berin’le ayrılmış ve Ceren’le yeni


tanışmıştık. Çok çalışmam gerekiyordu çünkü çok borcum vardı. Bu
demektir ki Berin bana çok borç yaptırmış. Hakikaten! Şimdi farkına
vardım. Oysa Ceren hiç borç yaptırmamış. Kadınlara daha doğrusu şu
aşk yaşadığınız kişilere bu pencereden baktınız mı hiç?
O kadar çok pencere var ki, bu yüzden kimseyi sevmedim.
Bir pencereden bakıyorsun, o haklı çıkıyor. Bir başka pencere
kullanınca bakmak için, bir de görüyorsun ki o haksız, sen haklısın ve
her şey çok karışık. Ben zaten bu yüzden de hiç sevmemiş olabilirim.
Kadınlar çok karışık varlıklar ve karışıklık yazma süreçlerimi fazlaca
bozuyor, üretmek istediğim eserin canına okuyor.
Bunu yirmili yaşlarımın başında düşünüp karar vermiştim.
Her ne olursa olsun, roman yazma eylemimden asla vaz geçmeyecek
ve her ne için olursa olsun, bu tercihimi her zaman ilk sırada tutacak
ve sebat edeceğim. Çünkü eğer roman yazma işim ikinci sıraya düşer
de önceliğim başka bir şey olursa, diğer insanlar da en az benim gibi,
benim kadar aşk acısı çekerler.
Zaten “tepemin tasını attıran” şeylerden biri de bu. İnsanların
aşk acısı ve benzeri insani acılar çekmelerine engel olmak için, hayatı
boyunca roman yazmaya karar verip bütün kariyerini ve hayatını mal
gibi bir kenara itip mahveden ben, buna rağmen hiç kimseyi sevmeyi
bilmeyen, bilemeyen bir adam olarak ikamet ediyorum aranızda.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
65
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
66
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
67
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Rooberoo çalıyor şu an. Gerildim resmen!


Baştan dinlemek istiyorum bu şarkıyı, sigara eşliğinde.
Sonra da Werewolf dinleyeceğim, cigara eşliğinde.
Her şeyi Berin mahvetti ve henüz haberi bile yok.
Zaten “bunlar” sanıyorlar ki o aşklar yaşandı ve bitti. Yok öyle
bir dünya! Kendinizi kandırmayınız! Bir de birbirlerine o kadar kibar
davranıyorlardı ki karşılaşmalarda, bu durum beni hepten delirtti.
Ben kadın olsam asla ama asla muhatap olmam sevdiğimin şu
diğer kadınlarıyla, uzatmaları oynadığı kişilerle. Tecrübe eksikliği.
Berin’in yaşadığımız o mutlu iki yıl gibi dürüstçe ve samimice
yaşadığı gün sayısı, aradan dört yıl geçmiş olmasına rağmen “bir yıl”
etmiyordur bence. Çünkü ben insanların samimiyet istatistiklerini de
tutuyorum ve büyük şehirlerin özellikle İstanbul’un “aşk samimiyeti
istatistikleri” çok kötü durumda. Bu konuda Ceren için de aynı şeyleri
söylerim hiç korkmadan çünkü onun da tecrübesi oldukça az.
Bu konuda en çok Derya’nın tecrübesini merak ediyorum ben
ama konuyu şu düşünceye uçurmalıyım: Çiğdem bu konuda gerçekçi
bilgi verebilecek kadar uzun süredir benden ayrı. Sorsam ona, desem
ki benimle yaşadığın gibi bir “aşk” yaşadın mı? Adım kadar eminim,
hiçbir şekilde yaşamadım, çeyrek asır geçti ama olmuyor, der.
Sebebini söylerdim ama söylemeyeceğim. Yağma yok!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
68
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Beklenen Şarkı. 3:52.


Diyeceğim, bu hanımefendiler hatta tüm âşıklar sanıyoruz ki,
aşk bitti, güzeldi veya kötüydü, yolumuza bakarız. Ama bazı aşklarda
ne oluyor biliyor musunuz; uzun bir ayrılık sonrası o aşklar tamamen
anlaşılmış oluyor ve doğru aşk olduğunu anlayıveriyorsunuz.
İşte tam olarak bu noktada çalıp ağlamak istediğim şarkı “şu”
Sonbaharda Geleceğim çılgınlığı. Kitabı da Berin’e ithaf etmekten bu
şarkı yüzünden vaz geçiyorum. Çünkü bu şarkı bana tüm o sonbahar
günlerinde el ele yürüyüp aşkla fena öpüştüğüm Ceren’i ne kadar çok
sevdiğimi bir defa daha anımsattı, hissettirdi. Şimdi bir şey fark ettim.
Ceren’i sevmiş “olabilirim” bu da demektir ki hâlâ seviyor olabilirim.
Bunu düşünüp anlamalıyım. Bu önemli. Sigara da sarıp şarkıyı baştan
dinlemeliyim. Sözlerini yazsam bir işe yarar mı? Bence yarar.
Varsın yapraklar yerlere dökülsün.
Ben sana rüzgâr olup eseceğim.
Sen hep dört mevsim açan gülsün.
Bekle sonbaharda geleceğim.
Varsın şarkılar günlerce ağlasın.
Ben sana neşe olup geleceğim.
Sen kollarını açacaksın.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
69
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Seni sonbaharda öpeceğim.


Sakın aldırma, güneş erken batsın.
Gökyüzü küsmüş olsun, yağmur başlasın.
Toprak koksun sokaklar, yine ıslansın.
Seni çok seviyorum, sabret canım.
Şimdi kendime bir güzellik daha yapacağım. Ama ondan önce
herkesi uyuşturucu konusunda uyarmalıyım. Metnin sağlığı ve etkisi
açısından yazıyorum “arada” ama aylardır cigara içmediğim bilinsin.
Bunu yapmaktaki amacım, yaşadığım tecrübeleri gerçekten paylaşıp
ilgili konulardaki sentezlerimi işe yarar kılmaktır. Ot da kumar gibi.
Oynayan kazanmaz oynatan kazanır kumarda. Satan ölmez, içenlerse
mahvolur, biter, ölür giderler uyuşturucu meselesinde. Dikkat!
Şimdi kendime bir güzellik yapacağım, demiştim.
Gecenin Öteki Yüzü isimli şarkıyı açacağım ve Ceren’in hayali
ile yan yana gelip gerçek Ceren’in kalbine bakacağım.
Şarkı bittiğinde başka bir düşünce trafiğiyle “Hiç Sevdim mi?”
sorusunun cevaplarını incelemeye devam edeceğim.
Demek ki Ceren, Berin, Çiğdem, Derya dörtlüsü “en sevdiğim”
albümü ciddiye almasalar dahi kalıcı duygular bırakabilmişler.
Onlardan birini “sevdim diye hâlâ seviyor” olabilirim.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
70
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Sen Yanlış Birisin, evet bu şarkı bakış açımı değiştirir.


Zamanı biraz daha eskiye alalım. Ve yine soralım: Hiç Sevdim
mi? Ben hiç sevdim mi? Ben bir kadını gerçekten sevdim mi?
Cevabı bilmiyorum. Şimdilik.
Özlem, Merve, Yonca ve Aysun dörtlüsü, ilk dörtlüye kıyasla
çok daha fazla acı çekmeme sebep oldular. Sırayla gitmekte fayda var
diye düşünüyorum çünkü kronolojik akış kişisel zamanın oluşumunu
da ispatlar ve kişisel zamanınızı ele geçirmeden, bu zamanı kendinize
deşifre etmeden hiçbir yere varamazsınız. Varılsaydı şayet, ben hayli
hayli varmıştım. Bunu da şu yüzden anlatıyorum; bir masaya oturun
ve tam yirmi altı yıl boyunca hayaller kurup gerçekte yaşadıklarınızla
bu hayalleri birleştiren romanlar yazın. Bir gün kendinize soruyor ve
cevap veremeyebiliyorsunuz: Hiç Sevdim Mi? n’eden cevap yok? Kişi
kendi kişisel zamanını deşifre etmemiş çünkü. Hangi konuda? Aşk!
Diğer konulardaki zamanlarım arasında barışık olduklarım
vardır, olmadıklarım vardır, bence. Mesela yazınsal zamanımla çokça
barışığım ve her süreci neredeyse ezbere bilirim. Beslenme zamanım
da oldukça kontrolüm altındadır. Film zamanım, müzik zamanım…
Yaşadığım anların tümüne sirayet eden tek şey müzik olduğu
için, bu büyük sorunun cevabını bulabilmek için düşünsel ki duygusal
akışı şarkılara taşıtmam gerektiği fikrinin doğruluğuna inancım tam.
Bunu şu yüzden söyledim: Aşkları şarkılara, kavgaları seslere yahut

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
71
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

bakışlara taşıtırız farkında olmadan. Tatları masalar, tarifler taşırlar,


kokuları elbiseler ve eşyalar. Sarılmaları mekânların taşıdığını bence
kimse bilmiyor. Ayrılmaları ve kavuşmaları ise yollar taşıyorlar.
Seni Terk Edeceğim başladı yine. Berin’e gitsin bence.
Şaka bir yana, Özlem’le ilgili hiçbir kötü anım yok ama onun
benimle ilgili kötü anısı olabilir. Cancion 6:23. Aramızda hiçbir berbat
olay geçmedi. Asla terbiyesiz bir hareketi yaşamadık. Demek ki gayet
başarılı bir ilişki olmuş. Zaten onu “seneler sonra” çocuğunu parktaki
kaydıraktan kaydırırken görmüştüm ve o sahne aramızdaki her şeyi
gayet iyi anlatıyordu. Küçücük bir çocukken yaşadığım “bu ilişki”, sırf
o bana saygı dolu davrandı diye kaliteli yaşanmış ve öyle bitmiş. Ben
dedim zaten, ayna gibi yaşıyorum aşkı da hayatı da, romanı da sanatı
da. Özlem kaliteli olmasa, ben nasıl olacağım? Öyleyse ötekiler kalite
sınırlarını bozdular, diyebilir miyim? Bence diyebilirim “hem de asil”
bir rahatlıkla diyebilirim. Ayrıca Arzu’yla ilişkim de kaliteli. Demek ki
karşımdaki kişiler olgunlaşınca ben de olgunlaşabiliyorum.
Evet. İlk çözümlememi şu an yapabilirim. Karşımdaki kişi âşık
olmadan benim âşık olmam neredeyse imkânsız. Çiçek’le de böyle “ce
bir”likte olmuştuk. O âşık olmaya başlamıştı ve ipler kopmuştu.
Diyemedim isimli şarkı Özlem’le benim şarkımızdı. Aslında o
zamanlar onunla ayrılınca veya tartışınca ben daha çok Bahse Girerim
şarkısını dinlerdim, neden bahse giriyorsam…

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
72
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Dikkat ediyorum da Özlem’le yaşadığımız şeyleri yahut şarkı


ve konuşmaları anlatmak istemiyorum çünkü ulaşmak istediğim yere
varmamı engelleyecek türden bir zaman kaybı türetmesi ihtimalinin
üreyebileceğini fark ettim az önce. Problemler ancak problemleri iyi
incelersek aşılabilir. Problemsizlikte dolaşmaya gerek yok, şimdi yok.
Mesela Merve’ye gelelim, Du Far Göra Som Du Vill dinlerdik,
Fountain’i izledikten sonra haftalarca Together We Will Live Forever
diye söz de vermiştik birbirimize ama görüyorum ki o da sözünü asla
tutmamış. Tutmuş olsa bu şarkıları dinlerken yanımda olurdu. Ayrıca
ben Merve’nin benimle çıkarken uyuşturucu bağımlısı olduğunu fark
ettim az önce. Sebepsiz yere kavga ederdi “o” sürekli. Ben o zamanlar
maskeli baloyu da bilmezdim ve “şimdi anladığım kadarıyla” o çok iyi
bir oyuncuymuş. Demek ki diyorum “hiç farkına bile varmadan” ilişki
yahut aşk yaşadığımızı sanıyoruz oysa ilişkinin ve aşkın diğer yanına
sahip olan kişiler bambaşka şeyler de yaşıyorlar. Bazen bunları bize
anlatmak istediklerini fark ediyoruz ama ne onlar o kadar cesurlar ne
de biz haddinden fazla akıllıyız. Bu gerçekliği Berin ve Ceren’le de hep
yaşadım. İlişkide benim anlamadığım şeyler yaşanırdı ve bu durumu
kabullenmeyi bilmediğim için ayrılıklar oluşurdu. Hep yaşadım bunu.
Kim suçlu? Ben miyim yoksa onlar mı? Bence onlar suçlu.
Bu yüzden hiç sevmedim. Hiç suç işlemediğim halde, suçlusun
imasında bulunup başka başka sıkı ispat yollarıyla beni kendi içimde

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
73
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

suçlu ilan ettirebilecek kadar zeki olmalarına rağmen beni anlamıyor


ve onlara güvenmemi engelliyorlardı. Doğrusu budur, bence.
Genelleme yapmak istemiyorum ama kadınlar eğer gerçekten
dürüst olabilseler, atıl durumdaki çoğu aşk yaşanılası olurdu ve asla
bitmezdi. Bunu kendimize niye yapıyoruz? Bilimsel araştırma lazım.
Mademki kadınların çeşitlilik istekleri aşikâr, mademki erkek
milletinin de çeşitlilik isteği aşikâr, öyleyse şu “namuslu tavırlara” ne
diye soyunuyoruz? Neden her şeyi açıkça ifade edemiyor insanlar?
Ne acayip bir noktaya geldi konumuz!
Aşkın erdeminden bahsetmek, gerçekliğini anlamak için kaç
saattir ve yıldır çabalıyorum ama “varabildiğim nokta; an itibarı” ile
herkesin istediğiyle aşk yaşayıp istediğiyle dürüstçe ayrılması.
İnsanlar sabretmeyi bilseler, dürüstlüğü bilseler, samimiyeti
bilseler ve bunların hepsini uygulayabilseler, ben çoktan kendi soru
ve cevaplarımı üretmiştim. Demek ki bu konuları da incelemeliyiz.
Eğer ki insanlar sözlerini verirken, hayalini kurdukları ve hep
mutlu olacakları felsefi temeller üzerine duygularını ve düşüncelerini
inşa edip ona göre davranabilselerdi hiçbir problem kalmazdı.
Tatmin olmayı bilmemekten kaynaklanıyor kötülükler.
Anlamak için çabalamadığımız için ürüyor mutsuzluklar.
Saygıyla sarılmadığımız için yaşanıyor bütün ayrılıklar.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
74
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Tutkuyla öfkeyi karıştırınca için tamamlanamıyor aşklar.


How’l Moving Castle Main Theme 5:09 başladı.
Ve Get Misunderstood 4:13 bitti.
Arada da Twist In My Sobriety çaldı.
Nedeni nedir veyahut nedendir(!) gerçekten bilmiyorum ama
içimdeki bir “ses”, Merve’ye odaklan, diyor. Yaşadığım çeyrek asırlık
aşk serüvenine bakınca en tutkulu öpüşme sahnelerini Merve’yle bir
olup yaşamış olma ihtimalimizin, aniden parlak bir kıvılcım gibi ortak
hafıza koridorlarımda aktif olma şekli inanılır gibi değil, demeliyim.
Sebep belli. Merve öpüşürken teslim olmayı yani öpülmeyi en
iyi bilen kadınlarımdan biriydi. Vücudunu hisleriyle uyum içinde ve
ahenkle kullanabildiğini de şimdi anımsadım. Aslında göğüsleri güzel
olanlar arasında ilk üçe giremez ama göğüslerini de çok iyi kullanırdı
ve bunu da şimdi fark ettim. Yok artık! Aradığım cevapla bunların bir
alakası olduğu gayet açık ama bu anlattıklarımı okuma ihtimali olan
herkesin içinde bu kadınların da olması ihtimali oldukça ürkütücü.
Merve ile nasıl tanışmıştık? Bakalım hatırlayacak mıyım?
Nasıl tanışmıştık? Nasıl ayrıldığımızı hatırlıyorum. Ona şimdi
denizin üzerinde yürüyeceğiz ve bu yüzden ayrılacağız, demiştim ve
denizin üzerinde düşünceden ayaklarımızla yürüdükten sonra o gece
sonsuza kadar ayrılmıştık. Onu hiç acımadan benimle tanıştırmıştım

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
75
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

ki beni tanımak istemezsiniz, emin olun istemezsiniz. Merve beni ilk


defa tanımanın şokuna girip çıkamadığı için bir daha asla görüşmedik
ve bunu ben tasarlamıştım. Az önce kadınların erkeklere hep yaptığı
şey diyerek anlattığımı ben ona yapmıştım çünkü o bana en az yirmi
kere yapmıştı. Sıkılmıştım ve ona kendimi kötülemiştim. Oysa benim
kötü olan her şeyim okurlarımın faydasınadır ve o bunu akıl edemedi.
Akşamları onu evine bırakır, ilk romanımın en asil kahramanı
olan bu kadına aşkla bağlı yaşardım. Bir telefonuyla yanına gider, her
sözünü ciddiye alır, onu görmediğim günler kahrolurdum.
Sol kulağı duymadığı için sağ elini tutardım ama o dış sesleri
izole eden koca kulaklığı neden taktığını bir türlü anlamazdım. Şimdi
onu da anlamış oldum. Bunu yapıyoruz işte! Sevdiklerimizi gerçekten
anlamaya çabalamıyoruz. Onların dertlerini kendi derdimiz gibi bilip
onlarla bu dertleri paylaşamıyoruz. İnsanlığımız ne kadar da eksik.
Vai Vendrai dinlerdik onunla, Spente Le Stelle dinlerdik.
Kadıköy ve Moda’nın sokaklarında, kafelerinde, parklarında
ve kaldırımlarında parasız parasız dolaşır ama âşık olduğumuzu her
an hisseder, hep âşık yaşar, her fırsatta öpüşür, ayrı değilsek “her anı”
birlikte geçirmeye çabalardık. Of! Çok sinirlendim şimdi.
Merve ile bir gün Karga’da oturuyorduk ve o barda oturan bir
adamla maskeli balo başlattı. Bunu şimdi anlıyorum. Ne acı!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
76
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Sonra onu terk ettim kendi içimde. Ve benden nefret etsin de


bir daha barışmayalım, canımı yakamasın diye çok uğraştım, denizin
üzerinde yürüdüğümüz anlarda. Ama şimdi cidden anlıyorum ki onu
gerçekten sevmiş olabilirim. Lanet olsun ya! Onu sevdim mi? Hayır!
Hayır, çünkü gerçekten sevseydim yanımda olurdu şimdi.
Yonca ile düşünsel aşk yaşadık. Aysun’u zaten sevmiyorum.
Merve’yi sevdim mi? Ya da hâlâ seviyor olabilir miyim?
Hafızamın çalışma prensiplerine baktığımda şimdi, şu anda
fark ediyorum da hafızanın büyük olayları hatırlama sebebi aslında
düşünce hızını yavaşlatıp ruhu “belirginleşmiş duygusal noktalarda”
tutup, oldukça çokça yavaşlatıp durdurmak ve böylelikle daha önce
hissedilmemiş duyguların tehlikeli bölgesine giriş yapmamıza engel
olmak, sanırım. Bunu örnekleyeyim. Anlaşılmadı gibime geldi:]:|
Merve ile ilgili olan eve bırakma sahnelerimizde genel olarak
hatırladığım en önemli sahne, hukuk fakültesi önündeki o ağaca aşkla
kazıdığımız kalp meselesidir. Merve Hafızam’ın bu meseleye yaklaşıp
“ağaçtaki kalp ağacı kırmıştır” noktasında durması, benim düşünsel
olarak daha ilerilere gidip bilmediğim duygulara kapılmamı önlüyor.
Hafızamın bu anını başka anlara bağlamayı neden unuttuğumu iyice
düşündüğümde anlıyorum ki o andakine benzer bir duygu yaşamak
gerçeğini yaşamamışım hiç. Öyle olunca da duygu benzerlikleri üstü
yolculuklar yapan hafızanın hızı yavaşlayıp bitiyor. Duygu değil mana

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
77
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

demek daha doğru olacaktır. Hafıza görsel+işitsel manayla tetiklenen


bir mefhum olduğundan, kokularla tatları da unutmayalım, bir müzik
açıp bu konuyu neticelendirmek daha faydalı olacaktır.
Şunu da itiraf etmeliyim çünkü ben yaptım ve oldu: “Değişik
hafızalarımızı değişik olaylara bağlayarak” hafızamızın bütünlüğünü
sağlayabilmemiz için, olaylar yaşanırken duyguları çok değişik anlara
bağlamayı kesinlikle unutmamalıyız. Anlaşıldı mı? Yine hayır! Of ya!
Hafıza bağları yalnızca olay anlarında aktif oluyorlar ve hafıza
çalışırken aktif olan şey hafıza bağları değil, hafızanın kendisi.
Anlayana kadar okumadığınız için oluyor tüm bunlar Kül!
Bir mahallenin, “hafızanın bütünü” olduğunu düşünün lütfen.
O mahallenin herhangi bir yerinde bulunmayı ise “hatırlama eylemi”
olarak kabul edin. Yolları veya evleri de “hafıza bağlarımız” varsayın.
Mahallenin tamamını gezebilmek için evler arasında yollar olmalıdır.
Eğer bir “nokta” diğer yollardan ayrışıksa, o zaman bu noktaya asla
ulaşamayız. O zaman da “hafsala bütünlüğü” yani hafızalar bütünlüğü
kısacası akıl eksik kalır veya bitmiş olmaya giriş eylemine bulaşır.
Tekrarlar ile benzerlikler arasındaki farkları konuşalım yeri
gelmişken çünkü insanlar tekrarların ezber etmeyi sağladığını fakat
ezberin ‘hafızanın çalışmasında’ pek bir fonksiyonu olmadığını çünkü
tekrarlar yapılırken” duygusal doygunluğun sürekli eksik” bırakıldığı
gerçeğini anlayamıyor. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmaların çoğu

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
78
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

insanlığından şüphe duyacağımız ellere bırakılmış ve “insanoğlunun


hafızası yani tarihi” bu sayede de bozuluyor dahası bırakın geleceğe
müdahaleleri, geçmişe dönük müdahale edilebilir hallere dahi kolay
ve basit hareketler ve uygulamalar aracılığı ile dönüştürülebiliyor.
Bir olayı ya da durumu tekrar edip ezberlerken o anlara dair
duyguyu da tekrar edip ezberlemedikçe o ezberin “hep” hatırlanması
mutlak hale getirilemez. Anımsama yani birazını görüp de tamamını
hatırlayıp anlama konusu hatırlama yani hiç gerek yokken anımsama
konusuyla karıştırılıyor çünkü bu sayede ayakta kalabilir devletler.
Has sektir ya! Çok pis cümle oldu bu. Silmek de istemiyorum!
Together We Will Live Forever dinliyorum ve sigara içiyorum.
Âşıklar birbirini kandırırken daha doğrusu şu bir âşık ötekini
kandırırken çoğu defa anların ve olayların birbirine bağlanamaması
gerçeğinden faydalanıyor. Konular bu yüzden değiştiriliyor. Konular
değiştikçe gündem bu yüzden değişmiş oluyor ve bütüncül hafızanın
kıymeti bu sayede bilerek yahut bilmeden azaltılmış oluyor.
Çok büyük aşklarda ise duygular birbirine çok iyi kenetlenip
hafızayı envaı çeşit noktasal uçuruma sürükleyebildiği için “o aşklar”
asla unutulamıyor ve bana sorarsanız bu sayede tam olarak yaşanmış
sayılıyor, sayılmalı, sayılır.
Merve’yle Ceren’i kıyasladığımda hatta Ceren’le diğer aşkları
ve kadınları hatta insanları kıyasladığımda, Ceren’li hafıza yollarımın
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
79
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

ve evlerimin yani bütünleşik hafızamın tamamının eksiksiz olduğunu


fark ediyorum. Ceren duygularımın “her birini” “yaşayarak” “ona dair
hafızamın tamamını” birbirine bağlı ve bütünleşik olarak koruduğum
bir yaşantılar ve anılar zinciri bırakabilmiş bana. Bu yüzden de Ceren
aklıma geldiği zaman saatlerce, bazen gecelerce ve günlerce bazen de
haftalarca, aylarca hatta yıllarca durduramıyorum onu düşünmeyi ve
o yanımda değilken dahi onu “tıpkı beraber olduğumuz zamanlarda”
yapabildiğim gibi gerçekten sevmeyi.
The Lonely Shepherd dinliyorum ve sigara içiyorum.
Beni Ceren’den kurtarabilecek kişinin Merve olması ne acı!
Bunu düşündüm ve çok doğru olduğuna karar verdim çünkü
onunla yaşadığımız “anların hafızamdaki dans edişleri” arasında da
“mutlak bir bütünlük” olduğu gerçeğini reddedebilecek kadar gücüm
yok. Roman icabı da olsa, gerçek de olsa yok! Onun da her isteğini bu
yüzden yerine getirmiş olmalıyım. Bana sorarsanız, şu soruyu sorun:
Merve’yi mi gerçekten sevdin yoksa Ceren’i mi?
Malan Bar Kir Li dinlerken bütün bu olaya Buket tecrübesiyle
bakarsam doğru sonuca ulaşabilir miyim, onu inceleyelim.
Buket yaşadığımız alanın genişliğini az tutarak yani yaşadığı
mekânların sayısıyla oynayarak hafızamdaki düşünsel bütünlüğü bir
şekilde kurmaya çalışmış. Bunu da şimdi fark ettim ve gayet akıllıca
olduğunu düşünüyorum. Merve’nin “içimdeki gücünün” temel sebebi
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
80
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

de bu. Onunla sadece Kadıköy’de takılırdık oysa Ceren ile ülkenin pek
çok şehrini dolaştık ve mekânsal genişliğin aşkımıza etkilerinin hepsi
bir şekilde bozamadı hafızamızın mutlaklığını.
Hayır, burada bahsettiğim hafızanın da farkında değil “bahsi
geçen hanımefendiler” henüz. Bu yüzden de verecekleri hesapların ki
cevapların hazırlığı telaşesini başlatmamış olmaları gayet normal. Bir
durumun hesabını verebilmemiz için o durumun gerçekliğini dikkatli
bir biçimde kabullenmemiz gerekir. Gerçekliğini kabul edemediğimiz
anların hesabını vermekse “büyük hatta büyülü” bir acı mekanizması
üretebilir. Belki de ben şu anda tam olarak bunu yapıyorum dur.
Uykusuz Her Gece çünkü hafızalarımın koridorlarını birbirine
bağlama işini gündüzleri yapabildiğim için geceleri hiç yaşamadığım
anların gerçeği olan rüyaları görmeye daha çok vakit bulabiliyor hain
beynim. Daha fenası şudur: Gözlerim açık yahut kapalı olsun, hiç fark
etmiyor, beynim sayesinde oluşan görüntüleri, yaşanmış veya henüz
yaşanmamış olmaları fark etmeksizin gerçekte yaşayabiliyorum.
The Ballad Of John And Yoko şimdi, şu anda “çok alakasız” gibi
görünse de “ritimsel zenginliğin çıkarımlarıma yansıması” bazında el
atılıp(!) ele alınırsa, They are going to curisify me, too, diyerek eskiden
farkına varmadığım için yapmaya devam ettiğim bir yanlışı tam da bu
noktada bitirmeye başlayabilirim. Şöyle vurgulayayım:

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
81
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İnsanın gerçek dostlarıyla yaşadığı anların düşünceleri aktif


olduğunda o anlara dair duygular da aktif olabiliyor ya, işte onlar kim
olursa olsun, gerçek dostlarıdır insanın ve bu gerçeklik asla ama asla
değiştirilemez, bozulamaz yahut yok sayılamaz. Dünyamın en harika
kadınlarının isimleriyle süslediğim bu gerçekçi eserin şu anında biraz
da erkek isimleri vermek isterdim lâkin bu çok riskli ve artık riskleri
aktif etmeyi eskiden olduğu kadar sevmiyorum.
Haydi, bize beş isim ver, derseniz, Akın, Serkan, Hüseyin, Ilgın
ve ressam Serkan’la yaşadığım dostlukların her ne kadar çıkar ilişkisi
üzerine kurulmuş olsalar da kaliteli ve sonsuz olduğunu söylemeli ve
bu durumun temel sebebinin, onların yanında yaşadığım anıların tek
ve “saf duygularla bezeli olması” gerçeği olduğunu belirtmeliyim.
Bu büyülü gerçeklik algısına ulaştığım şu anda, Aysun’un tüm
bu anlattıklarımı “doğal olarak” uygulayabiliyor olduğu için sevgimi
hak etmiyor oluşu, bir insan olarak kendimi onun yüzünden çok kırık
ve iğrenç hissettiğim “bu cümleden çıkmak istiyorum” çünkü “aklıma
bir zamanlar olduğu gibi yine Yonca geldi”, devinimini üretti, bakın!
Uzaylı! Şimdi öyle kırık, öyle acayip ve dumrulumsu cümleler
kuracağım ki kafayı yiyeceksiniz. Şimdi öyle deli bağımsız bağlaçları
edatlara yükleyip öyle bozguncu sıfatlarla isimleri süsleyeceğim ki şu
ana geldiğinize pişman olacak ve en fazla bir sayfa sonra bu kitabımı
okumayı bırakacaksınız. Bu derdi de çaresini de seneler önce hiç açık

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
82
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

etme yöntemiyle fısıldamıştım ama yetkinliği az olan okurların zaten


bilmediği gibi, bir daha bahsetmek hiçbir fayda saplamayacaktır.
Metinler okundukça güçlenirler ve güçlenen şey tam olarak
aklımızdaki metin yansımalarıdır, metinlerin yazılı veya basılı halleri
değil. Bir kitabı okumayı bırakmak isteme derdinin çaresi ise yalnızca
okumaya ara verip kitabı elimizden bırakmadan düşünmek, biz okur
ve düşünürleri kitabı okumayı bırakmaya iten gerçekliğin yansıması
olan asıl gerçekliği anlayıp aklımız ve zekâmız arasında ait olduğu yer
ve katmana yerleştirmeyi başarmaktır o düşünme eyleminin sonuna
hapsedebildiğimiz en mutlak düşünceyi. Yirmi altı yaşımdayken hızlı
yaşadığım günlerde anlamıştım bunu; kitabı elinden bırakan okurlar
her zaman kaybederken, kitap elinde düşünenler her zaman kazanır.
Orange Blossom, Live A Fip. 46:15.
Cahil modernler zannediyor ki batıcıl diyalektik doğunun en
ileri düzey düş sistemlerinden üstündür ve batı bu yüzden her savaşı
kazanacaktır. Yok öyle bir şey be kardeşim! Uyanın lütfen! Doğuların
sayısı batıların sayısına kıyaslandığında o kadar fazla ve alicenaptır
ki bu ikisinin diyalektiğini kıyaslamaya kalkmak dahi cılız cahilliğin
hedefi sapmış oklar tarafından delik deşik edilmesi trajedisini üretip
insanın daha doğrusu insanlığın bozulmasına her an temel üretir.
Doğunun yaratılış hikâyesinin başından bu yana üretip durup
kontrol altına aldığı ve değişik ölçülerle beslediği seslerin nitelik veya

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
83
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

nicelik olarak geldikleri nokta, şimdi ötekileştiriyor gibi göründüğüm


ama asla öyle yapmadığım ötekinin yönettiğini sandığı mutlak sesliği,
evet mutlak sesliği öyle büyük bivarsıl’lıktan aşağılar, dengesiz edip
savurur ve tümleçler ki, kendi bünyesindeki matematiksel imkânları
dahi kullansak bu hercümerç sonucu biraz olsun değiştiremeyiz.
Ey okur! Sabırlı ol! Sakın kitabı elinden bırakma! Öfleme!
Kendi bünyesindeki matematiksel imkânlar ‘kastım’ da doğu.
Doğu doğruya en yakın olandır oysa batı batık olana en yakın olanlar
arasında sıkışıp kalmıştır ve bir çeyrek asır daha incelesem dahi batı,
batan oluş sebebi ile içinde hapsolduğu hastalıkların ölümcül sonuçlu
noktalarından arınmak için batış olmak ve batılı olmak vurgusundan
şu “batıl olmak” algısı da dâhil bir an evvel vazgeçmelidir.
Bir an evvel vazgeçmek eylemini de incelemeliyiz. Sonra.
Batılının şu üst düzey sanılan felsefi düzeneklerinin tümünün
her tür kullanımını aktif ederek oluşturduğu sosyal medya sayesinde
her bireyi kendi mükemmelliğine taşıyabileceğine dair inancı fos tur.
Fos çıkmıştır ve çıkmaya devam edecektir çünkü doğunun insanı yani
her bireyi diğer insanlar üzerinden kendisine bağlayabilmek felsefesi
her zaman, tüm zamanlarda üretilmiş en yüksek algı eşiğidir. İnsanın
her hareketi diğer insanlar üzerinden ortak akılla birleşir ve bu oluşu
her görüşümüzde ürkeriz çünkü evrimimizi tamam’la yamadık.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
84
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Doğu sadece ses bilgeleri ve bilgisiyle değil renk bilgeleriyle,


tat ve koku bilgeleriyle de batıyı ezip geçebilecek bir üstünlüğe sahip
ve bu aklı başında olanın ret edebileceği, basit bir durum değil kızlar.
Doğu ürettiği her bilgiyi insanlar üzerinden tecrübe ettiği gerçeklikle
ilintili olarak ortaya koyar ve bu yüzden onun ürettiği her bilgi salt ve
mutlak kabul edilesidir. Doğu burada amaç olarak da “anaç” olarak
araç insanı gerçekleştirme temelinde buluşur her şeyle fakat batı da
ideal olanın peşinde olduğu için/müddetçe bu konuların tümünde
başarılı değil aksine başarısız olacak ve hep öyle kalacaktır. İnsanın
idealliği azımsanamayacak derecede küfr ve şirk içerir, yaratılışı da
tamamen reddediyor olmakla eş değerlidir öyleyse değersizdir.
Yonca ile düşüncelerimiz üzerinden kurduğumuz anılar büst
olmuş ve Camille vari cümlelerim bu büstü şimdi burada da yıkmışsa
benim bir suçum yok! Pagan etiği civarında dolaştığım günlerde ona
bunları anlatmaya çalıştım lâkin beni anlamaya çalışmak varken risk
kelimesine hapsetti tüm gerçekliğimizi ve ben o an kırıldım. Sonuçta
düşüncelerinde dahi riske girmek istemeyen bir kadınla karşı karşıya
idim ve en doğrusu, onu, kendisini çirkinleştirmeye başlayacağı veya
o eylemine senelerce hapsolacağı süreçte sadece kendisiyle baş başa
bırakıp sıradanlaştırmaktı. Böylece onu sevme eylemim sona erdi.
Şimdi yıkıcı ve kırıcı hatta mahvedici cümle akışlarını böylesi
bir cümleyle aralamam, bilemiyorum kaçımızın işine gelir, lâkin şunu
herkes bilmelidir ki insan sevdiği insanın çirkinleştiğini gördüğünde

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
85
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

kahroluyor ve bu geri döndürülemez bir oluş sanılıyor. Katılmıyor ve


desteklemiyorum. Birisi eğer onunla “gerçekten” görüştüğünüz veya
görüşmediğiniz süreçlerin bazılarında çirkinleştiyse, buna çözümüm
onunla görüştüğünüz yahut görüşmediğiniz süreçlerin yüce dikkatle
yaşanmasıdır. İnsanlar güzelleşirler çünkü etkileşimler güzelliklerini
üzerimize bırakıyorlar ve bu “çok hoş bir varoluş” biçiminden başka
bir şey değil asla. Mexico. 5:42. Asıl üzücü veya kahredici olan işte bu.
Güzelliğin gözler önündeki yok oluşu. Daha iğrenci, bir güzelliğin onu
“çirkinliğin sularına bırakabilecek kadar acımasız” olan sahipleriyle
yüz yüze gelmek ve onları hiçbir şekilde uyaramamak. Çünkü güzellik
onların da değil. Çünkü güzellik hiç kimsenin değil ki! Güzel in!
Yonca bu dünyada tanıdığım ve yaşadığım en güzel işleyen o
beyindir, o zekâdır ve o akıldır. Ve onun güzelliğinin başkalarınca yok
sayılıp bozulması, çirkinliğe dönüştürülmesi benim katlanabileceğim
bir bilgi topluluğu yahut tecrübe istisnası değil. Orelsan, Basique.
Çok eminim onu sevebilirdim, onu sevmiş olabilirim ama çok
güzel hatta “hep güzel” olanın bozulmasını görmeye dahası yaşamaya
katlanamayacağım için onu da sevemedim, sevmekten vaaz geçtim.
Oum, Shine, Live Petit Bain Paris başladı. Sigara molası!
Seneler önce kendim için Hümani isimli bir karakter yarattım
ve bu karakteri dünyayı yönetebilecek kadar donanımlı biri yapıp şu
zavallı dünyayı onun yönetmeye başladığı günler için çok çalıştım. Bu

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
86
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

arada “Harabi” diye bir karakter de yarattım ve ona bildiğim her şeyi
öğretip Hümani’nin başaramadığı ve başaramayacağı bazı işlerin de
her an üstesinden gelebilmesi için, her şeyi ama her şeyi ezberletip...
Diyeceğim, bu güne kadar sevdiğim kadınların hepsini, aslına
bakarsanız ben sevmedim, Hümani sevdi. Bu yüzden de hiç sevmemiş
olabilirim. Yine bu eksende baktığımızda, bugünden sonra seveceğim
kadınların veya kadının ki kadının olması muhtemel sevginin sahibi
ben olmayacağım, Harabi olacağı için, bu yüzden de hiç sevmeyecek
olma ihtimalim mevcuttur. Hazmat Modine Bahamut ve Suspus!
Zamanın gerçekten aktığı şu lir anda düşünüyorum da, Yasak
Elma dizisindeki Alihan’ı Harabi karakterinin sureti olarak seçmekle
çok akıllıca bir karar vermişim. Lakin GGG’yi bulmak öyle zor ki, bunu
nasıl başaracağım, inanın “hiç” bilemiyorum. Bunu başarabilmek için
GGG ile Harabi aşkını inceleyen bir roman yazmalı ve GGG’yi daha da
belirgin bir hale getirmeliyim kafamda. Gözleri Güneş Güzel. Tamam,
gözleri güneş gibi güzel yani sıcak bakacak ama siyah mı olacak yoksa
mavi mi, yeşil mi? Sarı da olabilir. Aslında Alihan’ın gözleriyle yüzde
yüz aynı olması gerekiyor çünkü kalpleri bir olacak çekim esnasında.
Senin de yüreğin yansın Jet Sosyetede! Mutlu olma E mili!
Sanırım itiraflarla dolu bu kitabımızı da sonlandırmaya yakın
bir duruma geldim. Selcan’ın şiirlerinden, Esra’nın bir başkasıyla aşk
yaşayıp evlendiğinden, Hazal’ın hakkın rahmetine kavuştuğundan ve

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
87
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

bunu gerçek aşkıyla ayrıldığı için yaptığından, Hilal’in yalnızlığının şu


ahir ömrü boyunca süreceğinden, Pınar’ı çok özlediğimden, Buket’in
kişilik bozuklukları ve maskeli balo geleneğinden, İlayda’nın her şey
ve herkesten kaçma sebebinin kendine katlanamamak olduğundan ki
Çiçek’in asıl probleminin egoizm olduğundan “bahsetmiş olsam dahi”
bu konuların detaylarına girmeden, bu kadınlara dair cevapları kendi
kâğıtlarım arasında bırakmayı tercih etmeliyim.
Gia Ena Tango 5:06 beni her zaman kurtarmıştır böyle serkeş
anlarımda. Ve piyano. Piyano İstanbul. Hayallerimizin ortaklaştığını
görüp kabullenebildiğimiz yegâne mekân. Sadece o âşıkların takıldığı
ve onlardan başka kimsenin hizmet görmediği bir salon! Asildir.
Asalet nedir? Asalet bir piyanonun başına oturup çaldıkça şu
yavan dünyayı güzelleştirdiğine inanacak kadar masum olmak fakat
bu tuhaflığı oldurabilecek kadar da güçlü olabilmektir.
Asalet nedir? Çöküşün başlangıcı, açlığın sonudur.
Asalet nedir? Belirgin bir konu veya tercih olmadan en doğru
olanların yanında durabilmek ve tüm tercihlerin nedenlerini anlayıp
ona göre davranışlar sergilemektir. İnsan yüzden yalnızdır asıl. Cö!
Asalet bir aşk romanının bölüm başlarında hayatınız boyunca
en sevdiğiniz kelimeye dair resimler sergilemektir. Ne acı!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
88
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Neden bölüm başlarında piyano resimleri? Bu soruya cevap o


kadar önemli ki! Sabırlı okurla aramdaki ezeli anlaşmaya bağlı kalıp
bu cevabı burada fısıldamayı doğru buluyorum.
Bundan tam olarak dokuz yıl önce Akın Şahin’i ve yazarını şu
piyanolu eve hapsedip on yıl boyunca piyano çalma cezası kestiğimde
bunu geçek hayatıma da uygulayabileceğimi bilmiyordum. Bu dokuz
yıl içinde öyle çok piyanom oldu ki. İki tane elektronik piyanom, bir
kuyruklu piyanom, üç duvar piyanom oldu demek istemiyorum ama
maalesef oldu ve en sonuncusu harp olarak karşımda duruyor şu an.
Bu dokuz yıl boyunca öyle çok piyano çaldım ve hayal kurdum
ki Sen Oradaydın, Sen Dizime Yattın, Elimi Tut!
Tutsana Ellerimi!
Ne zaman bir kadına gerçekten âşık olduğumu fark etsem, hiç
beklemeden piyano edinirim ve o kadına duyduğum aşkla piyanoya
dokundukça çıldırmamak elde mi! Devrik cümlem bu olsun!
Ne kadar uğraşsam uğraşayım, hangi kül tür Türk’ül bestelere
imzamı atarsam atayım, sonuç değişmiyor. Onlar geliyorlar ki onlar,
gidiyorlar, ben onları sevdiğimi sanıyorum ve sevmemiş oluyorum.
Bana Yalan Söylediler. Bu yüzden aslında sevmedim hiç.
Sen De Benim Kadar Gerçekleri Görüyorsun. Bu yüzden işte.
Sen De Benim Hatalarımdan Birisin. Bu yüzden işte böyleyim.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
89
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Şarkılarda, şarkıların içinde yaşayabiliyorum aşkı ve o zaman


insanları sevmek durumundan uzaklaşıyorum.
Yüzlerce, binlerce şarkım yani aşkım var benim.
Onları birbirleriyle aldatmaya bayılsam da her birinin kalbim
için manası çok derin, çok özel, çok çok…
Evet, hayatım boyunca en sevdiğim kelime olan Piyano ile en
sevdiğim ikinci kelime olan İstanbul’u merak etmedi hiçbir kadın ve
ben asıl bu yüzden hiç sevemedim.
Edebiyat tarihindeki asil yerime şu soylu cümleyi bırakmamı
sen istedin ey okur! Hiçbir kadın piyano!
Başka cümle isteme benden, buz gibi soğurum senden.
Sana bir şey söylemeliyim. Lütfen inanarak oku!
Ya köpekler yüzünden sabah namazına gitmiyorsa insanlar?
Ve çocuklar, sırf onları dinlemiyoruz diye deliriyorsalar?
Kadınlarla ilişkilerimi diğer insanlar gibi algı eşiklerini her an
değiştirerek yaşamıyorum ben. Kadınlar da insan benim için. Ufak bir
çocukla, yaşlı bir teyzeyle nasıl iletişim kuruyorsam, âşık olduğum o
kadınla da aynı iletişimi kuruyorum. Onları sevdiğim ve güvendiğim
müddetçe yanlarında duruyorum, onların yanında mutluysam asla ki
asla yanlarından ayrılamıyorum ama beni üzüyorlarsa veya gerçekte

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
90
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

bir insanın yapmaması gereken kötü şeyleri yapıyorlarsa o zaman ilk


fırsatta uzayıp gidiyorum. Çünkü bu da benim huyum.
Bu anlaşılmaz durumu yaşarken aynı şeyleri benim de onlara
yaptığımı görenler olmuştur ama “neden bunu yapıyor” deyip kendi
cevabını verebilene pek değil hiç rastlamadım.
Bir insan açken bir yemeğe büyük bir iştahla bakabilir fakat
karnı doyduğunda aynı bakışı atmayacağını hepimiz biliriz.
Bir erkek bir kadının en sevdiği tutkulu bakışı ilişkinin ilk ayı
veya yılında atabilir ama bunu sürekli atması da hastalıklı bir durum.
Cinsel açlığını gideren erkek “ne kadar süre” cinsel arzuyla bakar? Bu
bana kadınların şu, erkeklerin kendilerini arzulamasını arzulamaları
konusunda ne kadar hastalıklı olduklarını fark ettirdi. Ne gerek var!
Algı yanılmalarını yaratıp kötülük ürettiğimiz öyle çok an var
ki şu hayatta, şaşırmamak elde değil. Ölçüyü tartıyı bilmediğimiz de
oldukça aşikâr. Saymayı bilmiyoruz yahu! Hesap kitap yok!
Bir akşam yemeği düşünün. Çok sevdiğiniz biriyle çok özel bir
akşam yemeği yediğinizi düşünün bir an. Aradan yıllar geçse de o anı
tüm detaylarıyla hatırlarsınız. Şimdi dikkatleri “insan ömrünün” aşırı
uzunluğuna çekelim. Bir akşam yemeği iki saat sürse, günde on iki ve
yılda de ki üç bin, elli yılda yüz elli bin yemek eder. Oysa hafızamızda
bırakın yüz elli bin özel akşam yemeğine dair anı ve hatıra olmasını,
bunun onda biri kadarı bile yoktur, olamaz sanıyoruz.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
91
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İnsan kendi zamanını durdurmadığı müddetçe hafızasının iç


oyunlarıyla baş edemez. İnsan kendi zamanını durdurmayı bilmezse,
hayatını gerçekten yaşayamaz. Yaşadığı anlara, canlılara ve insanlara
gerçeği, kendisini ve kendi gerçekliğini yansıtamaz, katamaz.
Kadınların bu konudaki çabaları övgüye değer fakat hafızayı
güçlendirme teknikleri çoğu zaman boş iş dolambası! Erkeklerin
çoğu zaten kadınların bin yıl gerisinde yaşıyor. Aslında bu ikisinin de
“yaratılışlarındaki fıtrata uygun olarak” yaşadıklarını ve buna
zorunlu olduklarını bilmek de keyifli. Belki fazla saygı şefkât hediye!
Siz çocukken kimse sizi sevmedi mi? Cidden soruyorum.
İnsanların çoğu adeta çocukken hiç sevilmemiş gibi yaşamayı
nereden, kimden ve ne zaman, nasıl oluyor da öğreniyor? HafızA.
İnsanlar çevrelerindeki değişimlerin ilk önce kendi zamanları
ve kendi tarihlerine zarar verdiğini nasıl oluyor da anlayamıyor?
İnsanlar yedikleri bütün besinlerin kendilerine daha doğrusu
“ölümlü bedenlerine kattığı enerjilerin” neler olduğunu bilmek ve bu
gerçekliklere uyumlu olarak hayat üretmek konusunda neden böyle
bilinçsiz davranıyorlar? Devletler insanlara sahip çıkamayacaklarsa,
o zaman neden varlar ki? Devletler ne işe yarıyorlar? Bizim devletten
bahsetmiyorum çok şükür, ama yüz civarında devlet var ki bunların
hepsi vatandaşlarını sömürüyorlar ve “hiç” korumuyorlar. Bu durum
bizlerin hayatını da olumsuz etkiliyor. İnsanlar bunu UMURSASAYA!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
92
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Böyle acıklı konular veya kötümser cümlelerle takıldığım için


asla yanlış anlaşılmasın! Benim anlarım, standartların oldukça üstün
olduğu bir yaşam formu ve kaynağından beslendikleri için gayet hoş
hatta süperler. Enfes, harika hatta ultramegahiperaktifgüzeller. Şarkı
bittiyse son bölüme geçelim. Operaksiyon kelimesi kayda geç sin!
Piyano İstanbul’a götürmek istiyorum şimdi seni ey okur! Gel
benimle! Piyano İstanbul’a “gittiğim için asıl” sandığım hiçbir kadını
sevemedim, sevmedim. Sevip sevmeyeceğimi de hiç bilmiyorum.
“Nasıl yani? Çocuğumuz kız olursa Ceren, erkek olursa Cenk
mi koyacağız adını? Çok saçma bence, gerçekten saçmalıyorsun.”
“Öyle deme Ceren, teessüf ederim. Düşünsene bi, büyüyorken
ağladı diyelim, hemen “Ce!” diyeceğiz ve susup gülmeye başlayacak.”
“Ce! Mi! Ne alaka şimdi?”

Piyano İstanbul okurken hangi şarkıyı dinlemek istersin? (?)

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
93
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
94
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Yedinci Bölüm
PİYANO İSTANBUL
Gülümse 45:45

Demek ki köy enstitüleri teorisi başarılı olmaya başlayınca ne


oldu, nüfus arttı, onunla etkileşimli olarak da komünist sayısı çoğaldı
ve köy toplumu “daha açık” bir topluma dönüşmeye başladı, o zaman
da birçok büyük kötülük, günah ve haram ürediği için zamanı geriye
almak icap etti, öyleyse köy enstitüleri kapatılsın fikri haklı olarak mı
aktif edildi, şeklinde düşünüyor ve bu meseleye dair “kalıcı çözümler”
arıyordum ki bir ses duydum. Kapının zili çalmıyordu, kapı çalıyordu.
Kapıyı açtığımda köyün ağasının kızı, aynı zamanda muhtarın
gelini ve köyün imamının karısı olan tamamen hayali şahış karşımda
dikilmiş hüngür hüngür ağlıyor ve bir yandan da gözlerimin içine çok
alttan ve pek derinden bakıyordu. Üzeri ıslaktı, o yüzden sutyeni çok
fazla neredeyse tüm hatlarıyla belli oluyordu ve memeleri tamamıyla
ortaya çıkmış “namussuz avlıyoruz biz” edasıyla beynimden erkeklik
organıma elektrik akımı göndermeye çabalıyor, bunu nasıl yaptıkları
şu an hiç mi hiç umurumda değil, bakışlarını da ağlamaklı gözlerinin
iri kirpiklerine yapıştırmış olan kadın, patlamış dudağından akmakta
olan o çok hafif kanı ki zannımca makyajdı o, işte o kanı işaret ederek,
içeri girebilir miyim, lütfen bana yardım edin, diye fısıldıyordu.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
95
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Eskiden olsa, bu hikâyeyi öyle bir ballandırırdım ki, beş hatta


üç dakika sonra bu kadının kadınlık organına bal sürdüğümü ve hapır
şupur yaladığımı ve diğer yaptıklarımı anlatmaya kalktığımda, delirir
hatta benden hoşlanmaya başlar, belki de beni savcılığa şikâyet eder
ve henüz yayınlanmamış eseri toplatır yahut sadece gülümserdiniz.
Hiç fark etmez, ben hikâyemi kendi hoşuma gittiği kadarıyla
anlatırım her zaman. Çünkü ancak bu sayede kendi algılarımın hangi
kıvamda olduğunu sentezleyebileceğim bilgiye ulaşıp kendimi daha
üstün bir kişiliğe taşıma çabalarımı bu bilgiye endeksli olarak ustaca
tasarlayabilir ve uygulayabilirim.
İstanbul Ses Banyosu yazarken neden aklıma geldi bu hikâye!
Aslında bir yandan da iyi oldu. Hikâyeyi öyle bir yerde kestim
ki, algısı bozuk olanlar demeyelim de, cinsel açlığı şu anda fazla olan
ve aklı orasında takılanlar diyelim, muhtarın geliniyle aramda hızlıca
yaşanacak olan bir cinsellik tasavvur edemeden çatladılar. Ama hayal
dünyalarına bu reaksiyonu bir şekilde kazıdım. Seçtiğim kelimeler ve
kurduğum cümleler ne kadar yoldan çıkarıcı olursa olsun, insan olan
anlatılanı anlatıldığı şekliyle anlar. Benim hikâyeme “kendi kafasında
patikalar üreten” ve hikâyemi kötü ara sonuçlara gömmeye kalkan şu
terbiyesiz okurlara seslenmek istemiyorum lâkin hikâyeye dair olan,
şu ana kadar anlattığım tek paragrafı birkaç defa daha okumanız için
hemen aşağıya bırakacağım ve hikâyeyi bundan böyle, gayrı hiç ama
hiç kesmeden anlatıp soylu bir hayata katıp vererek bitireceğim.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
96
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Elli sayfa boyunca “hiç sevdim mi” sorusuna yanıtlar verdim


ama görüyorum ki kendini akıllı sanan okur hiç de akıllı değilmiş!
Beş bin sayfa külliyatı olan bir yazar olarak seni uyarıyorum,
ey okur! Bu hikâyemin adı: Piyano İstanbul.
Kapıyı açtığımda köyün ağasının kızı, aynı zamanda muhtarın
gelini ve köyün imamının karısı olan tamamen hayali şahış karşımda
dikilmiş hüngür hüngür ağlıyor ve bir yandan da gözlerimin içine çok
alttan ve pek derinden bakıyordu. Üzeri ıslaktı, o yüzden sutyeni çok
fazla neredeyse tüm hatlarıyla belli oluyordu ve memeleri tamamıyla
ortaya çıkmış “namussuz avlıyoruz biz” edasıyla beynimden erkeklik
organıma elektrik akımı göndermeye çabalıyor, bunu nasıl yaptıkları
şu an hiç mi hiç umurumda değil, bakışlarını da ağlamaklı gözlerinin
iri kirpiklerine yapıştırmış olan kadın, patlamış dudağından akmakta
olan o çok hafif kanı ki zannımca makyajdı o, işte o kanı işaret ederek,
içeri girebilir miyim, lütfen bana yardım edin, diye fısıldıyordu.
Birden bire duraksadım. Sanki geçmişte yaşadığım bir sahne
şimdi yeniden canlanıyordu ve “ben az sonra yaşanacakları bilmiyor”
olsam dahi şu anda yaşanılıyor olanları gayet iyi biliyordum.
Güneş genç ve güzel kadının hemen arkasından, saat dört açıl
değeriyle vuruyor ve kadının “çıplak ayaklarından ıslak bacaklarına”
hatta “diri baldırlarından vahşi bacak arasına” kadar her şeyi oldukça
net ve tahrik edici bir biçimde gösteriyordu. Kadının o ıslak eteğinin

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
97
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

altında ne varsa hepsi belli oluyordu ama ben kadının ellerine bakıp
niyetinin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Kadının dudağında hafif bir
kan izi vardı ama elleri tertemiz ve bembeyazdı. Demek ki büyük bir
problem veya ölümcül bir durum yok, dedim kendime ve bu güzel mi
güzel, özel mi özel kadını içeriye buyur ettim. Buyurun lütfen!
“Köyde “enstitü” kurabilmemiz için izin vermediğinizi ve asla
izin vermeyeceğinizi söyledi kayınpederim. Eşim, teorilerinizin hepsi
için, adam haklı, bakın işinize, şeklinde düşünüyor ve bu beni cidden
çok üzüyor. Babamla konuştum, o da sizinle aynı fikirdeymiş.”
“Kısa keserseniz sevinirim genç bayan!”
Bakalım, sırf onu içeriye alıp söylediklerini dinlemem için şu
kılıkla karşıma çıktığını, bunu bilerek, “utanmadan da” kurgulayarak
yaptığını itiraf ettirebilecek miyim, diye düşünüyordum ki bu faydalı
düşüncemi kesip konuşmaya devam etti. Gözlerimin içine bakıyordu
ve elindeki “ben anlatmazsam kimse asla hatırlamaz” sloganlı parfüm
şişesini göstere göstere omuz kırıyor, göğüs ön planlıyor hatta bacak
altından baldır açıyordu. İçimden Yâsin Sûresi’ni okumaya başladım.
“Bakın efendim, ben türbanlı ve neredeyse her gün hiç günah
işlemeyen bir kadınım. Buna rağmen “beni kapıdan çevirmeyin” diye
şu gördüğünüz kılıkta karşınıza çıktım. Size yalvarıyorum, köyümüz
için çok hayırlı bir iş bu enstitü meselesi. Ne olur, izin verin bize, size
yalvarıyorum Kaymakam Bey. İsterseniz ayaklarınıza kapanayım.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
98
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Siz neler diyorsunuz böyle Müjgân Hanım? Anlatacaklarınız


bittiyse, bu halinizin gerçek sebebi de anlattığınız gibiyse, lütfen…”
Eğer şimdi “kurgusunu değiştirmezse” enstitüyü kurmalarına
izin vereceğim, eğer başka bir kurguya sapar da fazlaca konuşup cilve
yaparsa, o vakit bu kadına yol vereceğim, dedim kendi kendime.
“Bakın efendim, size şimdi çok başka şeyler anlatabilirdim ve
benim gibi bu işin olmasını isteyen elliye yakın insanla “çok ama çok”
kötü tuzaklar kurabilirdim. Siz farkına bile varamadan, bütün algınızı
değiştirebilirdim ama bunların hiçbirini yapmadım. Karşınızda insan
gibi oturmuş, size yalvarıyorum. Bu enstitüyü kurmamıza izin verin!
Ne isterseniz yaparım. Ne zaman, ne isterseniz yaparım.”
Siz neden enstitünün kurulmasını bu kadar arzuluyorsunuz,
dersem, arzuluyorsunuz fiiline takılıp öteki bacağını üste alırsa izin
vermeyeceğim, siz “kaç yaşındasınız” ki, dersem, ondan hoşlandığımı
sanacak hatta “bana güveni kaybolacak” ve sadece yaşını söylemekle
kalmayıp tahsilinden de bahsetmeye çalışacak, siz neyin peşindesiniz
Müjgân Hanım, dersem bir ihtimal gerçeği anlatacak, diye düşünüyor
ve elimdeki ıslak peçeteyle dudaklarının kenarını işaret edip şu kanlı
bölgeyi temizlemesini diliyordum ki yine konuşmaya başladı.
“Kayınpederim bu parfümü size yolladı. Paris’teki harasında,
at yelesinde böğürtlen, lavanta ve afgan dövülerek, Sibelius eşliğinde
yapılıyormuş. Bunu da aynen böyle söylememi istedi.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
99
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İşte, bacaklar kapandı ve asıl meseleyi yumurtlamaya başladı


küçük hanım. Kayınpeder bir numaralı zanlı demek ki. Bu oyunda kaç
kişi olduğunu sormalıyım. Sor gitsin, dedim kendime bir hızla.
“Efendim? Bir şey mi söylediniz?”
“Bu oyunda kaç kişi olduğunu sorabilir miyim?”
“Az önce de söylediğim gibi elli kişi vardır Kaymakam Bey.”
Omuzlar düştü, ayak topukları yere bir değiyor, bir değmiyor,
parfüm şişesindeki elinin teri ise gerçekten günah işlememiş olmalı,
bu havluyu uzattığımda önümde kurulanmaya kalkarsa hemen hoca
efendiyi de alıp evlerine gideyim, yok eğer diğer odada kurulanmak
isterse, o zaman kayınpederin evine gideceğiz demektir. Kurulanmak
istemezse, demek ki anlatacakları bitmedi.
“Yan odada kurulanmama gerek yok, çünkü az önce her şeyi
gördünüz. Lütfen bize yardım edin! Size yalvarıyorum. Lütfen!”
“Anlatacaklarınız bittiyse, size şu kadarını söyleyeyim küçük
hanım: Ben tam otuz yıl boyunca Hilafet Akademisi’nde eğitim görüp
on yedi dil öğrendim. Yirmi yaşımdan kırk yaşıma kadar İstanbul’da,
İstanbul Emiri’nin sağ kolu olarak görev yaptım. Şu fakir, ahir ömrüm
boyunca bir karıncayı dahi incitmedim, hiçbir insanın özgürlüğüne
dokunmadım, kimseyi hapse atmadım lâkin çok insanı ipten aldım ve
şunu da bilmenizi isterim, ben bu enstitünün kurulmasına izin verip
ödemesini yaptıktan sonra en ufak bir günah ya da harama bulaşır ya
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
100
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

da yolsuzluk, fitne yahut fesatla karşıma çıkarsanız, sizi doğduğunuz


güne lanet edecek kadar mahvederim.”
“Efendim…”
“Rica ederim, sözümü kesmeyin! Şimdi o kendini çok akıllı ve
zengin sanan kayınpederinize gidin ve deyin ki, Harabi eşime ve bana
enstitünün eş başkanlığını uygun gördü, babamla seni, bu gece yatsı
namazından sonra bizim evde bekliyor olacakmış. Bize gelirken sekiz
şişe parfüm daha getirecekmişsiniz. Şu ana kadar söylediklerimi tam
olarak anladınız mı küçük hanım?”
“Harabi kısmını anlamadım efendim.”
“Sen Harabi de, onlar anlarlar!”
“Nasıl arzu ederseniz.”
“O elli kişinin hepsi, hiç eksiksiz hepsi, yatsı namazını caminin
içinde kılsın, bu gece. Ben de orada olacağım. Kaçı kadın?”
“Yarısı kadındır.”
“Peki. Uğurlar olsun!”
“Allah sizden razı olsun Kaymakam Bey! Allah sizi başımızdan
eksik etmesin! Allah ne muradınız varsa versin!”
“Âmin! Cümlemize! Son bir de’tayım olacak.”
“Buyurun lütfen!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
101
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Namaza gidenler bundan böyle çocuklarını da götürsünler!


Siz de bu konuyla ilgili ne varsa elinizde, hastane evrakı, röntgen, ilaç
reçetesi, idrar ve kan tahlilleri, genetik test raporları, varsa babalık
testi sonuçları, her şey ama her şeyi eve gidince bana yollayın.”
“Allah sizden razı olsun!”
“Âmin! Cümlemize!”
O son cümlesini kurduğunda, Allah sizden razı olsun derken,
gözleri dolmuştu ve ona güvenebileceğimi bu sayede anladım, desem.
Demek memleketteki bütün şerefsizler bu gece yatsı namazı
kılacak, dedim içimden ve A1’i elime alıp konuşmaya başladım.
“Ceren! Piyano İstanbul’da buluşalım sevgilim. Beyaz giyme,
söz olur. Kırmızı giyin ki aşk olsun!”
“Saat kaçta?”
“Gece dörtte.”
“Saray? Müjgân’ı sevdin mi? Bence süper!”
“Herkes gelmeli bence. Buradaki işim bitmek üzere.”
“Nasıl istersen.”
Ceren’in cümlelerini konuşma baloncuklarına daha doğrusu
tırnak içlerine hapsetmek çok riskli ama benim aklım enstitüde.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
102
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Birkaç saat sonra, beni hiç kimsenin tanımadığı bu köyden şıp


diye ayrılmadan önce yerime bırakacağım benzerimin hazırlanması
emrini vermiş ve aslan sütümü içerek ilgili tüm evrakı inceliyordum
ki Paris’teki haranın ortaklarından biri telefonla aradı.
“Buyurun, sizi dinliyorum.”
“Nasıl anlatacağımı bilemiyorum lâkin bu tecavüz davasından
çekilmenizi tavsiye etmek durumundayım.”
“Siz kimi aradınız beyefendi?”
“Kaymakam Akın Şahin’i aramıştım ama yanlış mı oldu?”
“Yanlış arıyorsunuz. Ben Harabi. Halife Harabi.”
“Ne! Harabi mi?”
“Evet, Harabi. Tam üç dakika sonra, bulunduğunuz noktadan
alacaklar sizi ve birlikte yatsı namazını kılmamız için buraya, yanıma
getirecekler. Dediklerimi anladınız, değil mi?”
“Evet, anladım, evet.”
“Bu aradaki zaman diliminde bildiğiniz her şeyi ses kaydı ile
anlatırsanız, hiçbir ceza almadan bu davanın dışında kalmanızı sağlar
ve sizi aldırdığım noktaya bıraktıracağımı garanti ederim.”
“Nasıl arzu ederseniz efendim.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
103
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ses kayıtları, kamera görüntüleri, zaman mektupları, şahitler


ve ifadelerinin tutanakları, her şey karşımda duruyordu fakat mesele
istediğim kadar aydınlanmamıştı.
HiperDrone talep ettim ve davaya yukarıdan bakmaya karar
verdikten sonra kasabanın üzerinde dakikalarca gezindim durdum.
Sanırım en doğrusu; en güçlü olanı haşlamak, güçsüzleri iyice
cesaretlendirip her şeyi anlattırmak ve en sonunda da gerçek delilleri
sunmak olacaktı. Bu kararımdan sonra abdestimi aldım, üç saat nafile
namazı kılıp şükrettim. Cerenle buluşmamıza az kalmıştı. Onu günler
boyunca görmemiştim ve çok özlemiştim. Bu davada onsuz olmamın
temel sebebi suikast ihtimaliydi ve buna uçan saraydaki herkesle bir
olup karar vermiştik. Meseleyi Hümani’ye taşıyıp taşımamak gerekir
mi diye düşündüm ve onu bu meseleyle meşgul etmemeye karar ver-
“Alo! Sayın başkan! Ben de tam sizi düşünüyordum. Bu dava
biraz riskli olmaya başladı. Sizi arasam mı diye…”
“Harabi, kardeşim, yüz kişi yolladım o caminin önüne, hepsi
aynı kıyafetli, onlar gibi giyin, 96 numaralı elbisen, rahat ol! Meseleyi
çözmüşsün anladığım kadarıyla itiraf ettirip kayıtlara ulaşman yahut
talep etmen kalmış. Allah gücüne güç katsın. Sana Islık Raporu’nu da
yolladım. Üç saat yirmi altı dakika olmuş. Aldın mı?”
“Aldım aldım, doğru yoldayız gibi görünüyor. On beş yaşında
olanlarla ilgili sapmalar var ama çözeriz. Yarın kahvaltı edelim mi?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
104
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Hümani telefonu kapattığında rahatlamıştım çünkü koruma


kalabalığım köyün camisinin önünde beni bekleyecekti. Hepsine aynı
mesajı atıp benden önce kimsenin cami önüne gelmemesini “sıkı sıkı”
tembihledim. Yukardan indirme yapacaklardı ve şaka gibi olacaktık.
İnsan Cumhuriyeti’nde suç ve suçlu takip sistemlerinin tümü
ilk başta her insanı masum kabul ettiği için delilleri açık etmek biraz
yanlış olurdu. İtiraflar yapılmazsa, belki. Herkesin kimliği herkes gibi
“özel” olduğu için insanlar kurmuş olduğumuz bu en adil sisteme tam
olarak güveniyorlardı. Dedikodu çıkmasını da istemiyordum. Boş ver,
dedim kendime, her kim ki bu kızlara tecavüz etmiş, Allah’ından her
türlü bulacaktır. Sen meseleyi çöz, hastalıkları def et, gerisi kolay.
Üzerimi giyindim, ayakkabılarımı giyindim. Camiye doğru bir
hızla yürümeye koyuldum. Hem “üstten” hem de “yanlardan” koruma
altındaydım ve kendi kendime söyleniyordum.
“Ulan şu işe bak ya, şimdi Ceren’le böğürtlenli şarap içmek var
iken, sen kalk bir sürü şerefsizi ıslah etmeye uğraş! Allah’ım sen bana
sabır ver ya Rabbim! Sen hepimizden üstünsün! Hâkim sensin ve sen
Hâkim sen bana bu meselede Selam ver, Basit ver, Vekil ver, Mani ver,
Nur ver, Azim ver Allah’ım. Hamd sanadır! Sana şükürler sonsuz ola!”
Bismillahirrahmanirrahim.
Vaktinden epey erken gidip, güvenlik doğrulamasını aldıktan
sonra camiden içeriye ilk ben girmiş ve benimle birlikte bekleyen 99

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
105
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

kişiyle Allah’ımıza dua ediyordum ki HiperLenslerimde gördüklerim


oldukça rahatlamama sebep oldu. Köylü teker teker camiye giriyordu
ve mutlu çocuk sesleri duyuyordum. Bu iyiliğe işarettir.
Allah’ıma şükürler olsun ki dava an itibarı ile bitmişti.
Kadınlar, hemen üst kattaki kadın korumalarımın arkasında
dizilip fısıldaşıyorken, erkekler arkamdaki korumalarımın arkasında
dizilip sessizce bekliyor, çocuklar ise çocuk korumalarımın arkasında
fısır fısır konuşup oynaşacak alan yaratmaya uğraşırken, arkalarında
oturmuş Allah’a dua eden yaşlı korumalarımın tümü ellerindeki son
model tespihlerle “Ani bir kötü hareket yapacak olanı hemen vururuz
Âlim Allah!” edasıyla tespihlerinin yolladığı ışınları lenslerinden ara
ara takip ederek zavallı doğuştan ölümlülere nişan alıyorlardı. Gül!
Hoca efendi bize imamlık yapacağı yere geçtikten azıcık sonra
arkasına döndü, bir metre ötemde nur ışığıyla parlayan mavi gözleri
ile önce bana sonra cemaate baktı ve şöyle deyip namazı kıldırdı.
“İnsan Cumhuriyetine hoş geldiniz ey cemaat-i müslimin!”
Vitir vacibin son rekâtında hapşıran küçük kızı saymazsak bu
köydeki hiçbir Allah’ın kulu bana hiçbir saygısızlık yapmadı, yapmaz,
yapamazdı. Namaz kılındı, tespihler çekildi, Kur’an-ı Kerim’den şimdi
ismini vermek istemediğim ayetler de okundu ve caminin kapısı sert
ama gösterişli bir şekilde kapatıldı. TaHa.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
106
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu sahneyi defalarca yaşadığım için klasik cümleleri kurarak


zaman kaybetmek yerine insan kazandım.
“Ey A hali! Suçsuzlar teker teker dışarı çıksın!”
Suçsuzlar teker teker dışarı çıktı.
“Kadın olanlar şuraya, erkekler şuraya, çocuklar şuraya, yaşlı
olanlarınız da şu tarafa geçsin. Sen neden kadınların arasına geçtin?”
“O homoseksüel!”
“Sen evine git. Homoseksüellerle işim olmaz.”
“İfadesini alın! Ses kaydını gönderin!”
“Bir şey sorabilir miyim?”
“Sor bakalım ufaklık!”
“Neden herkes sizden korkuyor?”
“Çünkü ben Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla işimi görür
ve Hâkim olan Allah’ın adıyla hüküm veririm.”
“Peki, sen hiç Allah’ı gördün mü?”
“Sen gördün mü?”
“Görmedim.”
“Müjgân ablanın evine git, orada beni bekle, tamam mı? Ben
gördüm, sana anlatırım.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
107
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Tamam.”
“İfadesini alın! Ses kaydını gönderin!”
Müjgân’ın kayınpederini bulmuştum ve konuşmasını bekler
bir halde sessizliğin bitmesi için Allah’a dua ediyordum.
“Allah’ım, sen şu ölüm sessizliğinden bizi bir an evvel kurtar
ya Rabbim! Sen şu ıslah olmayanları ıslah et! Sen bu insanları affet!”
Tam o sırada kayınpeder konuşmaya başladı.
“Halife Hazretleri, yemin ederim benim hiçbir suçum yok!”
“Kes! Son üç yıllık kamera kayıtlarını inceleyin!”
“Ben sadece gelinim…”
“Kes! Gelininin son üç yıllık kamera kayıtlarını inceleyin!”
“Harabi Hazretleri! Yalan söylüyor!”
“Kes! Bunun da son üç yılındaki kamera kayıtlarını inceleyin!
Ben soru sormadan kimse konuşmasın! Ben soru sormadan konuşanı
yakarım. Caminin avlusunda üç ateşi de hazırladınız mı?”
“Hazırladık Harabi! At de yakalım! Öt de keselim!”
“Şimdi beni iyi dinleyin! İçinizden bazıları içinizden bazılarını
korkutmuş, kandırmış, kaçırmış ve hakkını yemiş. Korkutanlar veya
kandıranlar veya kaçıranlar şu tarafa geçsin.”
Kayınpeder ve on bir kişi o tarafa geçti.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
108
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“İçinizden bazıları zina işlemiş. Zina işleyenler! Kadın olanlar


şu tarafa, erkek olanlar şu tarafa geçsin!”
On yedi kadın, on beş erkek ayrıldı.
“Ben zina işlemedim. Bana tecavüz ettiler.”
“Suçsuzlar dışarı çıkalı çok oldu! Neden buradasın? Anlat!”
“Ben şahit olmak için burada kaldım! Bildiğim…”
“Kes! Bilip bilmeden ötme! O dilini keserim de dilsiz kalırsın!
Allah şahit olarak yeter bize! Sen kimsin bre deyyuz! Alın ifadesini!
Odun ateşinin yanında beklesin!”
“Ben de şahit olmak için kalmıştım.”
“Alın ifadesini! Odun ateşinin yanında beklesin! Başka?”
Ölüm sessizliği devam ederken yine dua etmeye başladım.
“Allah’ım! Sen büyüksün ya Rabbim! Sen beni bu cahillerin ve
zalimlerin oyunlarından koru ya Rabbim! Sen bu şeytana uymuşları
affet! Sen bunların oyunlarını boz! Biz sırtımızı sana dayadık. Galip
de sensin, Afüvv de. Sen bu insanları affet! Sen bizi affet Allah’ım!”
Müjgân’ın içeride olmadığını ama kocasının içeride olduğunu
fark ettim. Kocasına döndüğüm anda, kendisi konuşmaya başladı.
“Ben orucumu yedim Halife Hazretleri, o yüzden…”
“Kes! İfadesini alın! Kömür ateşinin yanında beklesin!”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
109
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ölüm sessizliğinin git gide büyüdüğünü ayrımsadığımda bir


kulun daha imana geldi Allah’ım, dedim içimden, şükürler olsun!
“Efendim ben anneme yalan söyledim.”
“Sen çocuksun, Allah affetsin! Evine götürün!”
“Efendim, ben para çaldım ama çikolata almak için!”
“Sen çocuksun, Allah affetsin! Evine götürün!”
“Efendim ben içki içtim.”
“Kes! İfadesini alın! Camcı ateşinin yanında beklesin! İçkiden
dolayı bekleyenlerin hepsi cam ateşinin yanında beklesin! İfadelerini
alın! Ellerini bağlayın! Gözlerini sıkıca kapatın!”
Hoca efendi bir saat öncesi, İnsan Cumhuriyetine hoş geldiniz
ey cemaat-i müslimin, dediği için bu köy “artık” Müslümandı, öyleyse
bu köyde artık benim kurallarım geçerliydi. Benim kurallarımın neler
olduğu ise Kur’an-ı Kerim’de açık seçik beyan edilmiştir.
“Sigara getirin! Hakan’la Birkan’a söyleyin, Afgan sarsınlar!”
“Buraya gelsinler mi?”
“Hayır, evde, hocanın evinde beni beklesinler!”
Zina edenlerden başlarım her zaman. Onlar işin en kolaymış
gibi görünen ama benim için en zor olan kısmını üretiyorlar. Bir insan
gözlerimin önünde falakaya yatırıldığı zaman öyle çok üzülüyorum ki

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
110
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

anlatamam. Ama benim görevim bu. Allah onlara yüz sopa vurmamızı
emretmiş, biz de yüz sopa vuruyoruz.
“Bu zina edenlere kendi evlerinde ve eşlerinin yanında yüzer
sopa vurun. Eşlerine sorun, affederlerse, ifadelerini alın ve ilk ve son
defa olmak kaydıyla serbest bırakın!”
Koskoca halifeyiz, bizim de yöntemlerimiz var elbette.
“Şu korkutup kandıran ve kaçırıp hak yiyenleri hocanın evine
götürün! Bunların hesabını orada göreceğim. Burada görülmüyor.”
Kayınpederle birlikte on iki kişi hocanın evine götürüldü.
Geriye kaldı ikisi kız altı genç, iki yaşlı, çocuklarla benimkiler.
“Sigara neden hâlâ gelmedi? Acele edin! İşimiz çok!”
“Buyur Harabi! İkisi de hocanın evinde bekliyorlar.”
Yaşlı olanlara dönüp şunları söyledim:
“Bu çocuklara gözünüz gibi bakacaksınız. Hepinize A1 telefon
verecekler ve en ufak bir problemle karşılaşınca hemen beni arayıp
anlatacaksınız. Siz olmasaydınız bu işi çözemezdik. Allah sizden razı
olsun! Çocuklarla bu ikisini evlerine bırakın! Allah’a emanet olun!”
Yaşlılar ve çocuklar gittikten sonra benimkilere, dışarı çıkın,
dedim ve iki kız dört erkekle caminin içinde baş başa kaldım. Kesin
telefon çalacak, çok eminim çalacak, çalmazsa olmaz!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
111
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Siz beni muhtarın odasında bekleyin! Telefonum çalıyor.”


Arayan Ceren idi. Kesin yine hayıflanacak.
“Yapma şunu, içme şu zıkkımı, lütfen!
“İçmem lazım, biliyorsun. İşim bitti hem.”
“Ya, tabi, bitti. Ateş başındakilere ne olacak?”
“Onlara ilgili ayetler okundu. İfadeleri alındı. İyi halden dolayı
herkes beraat etti. Asıl aktörler hocanın evinde bekliyor.”
“Kamerayı kapatma lütfen!”
“Yok, yok, kapatmam.”
Sigarayı yaktım, bir fırt çektim ve söndürdüm.
“Ateş başındakiler tamam mı?”
“Tamamdır Harabi! Sıfır fire, sıfır olay! Telefonları dağıtıldı.”
“Teşekkür ederim. Muhtarın odasına gidelim öyleyse.”
Muhtarın odasına gittiğimizde o yıldız kaçıran gözleriyle deli
gibi bakınan şahane altı genci gördüğümde içimden dedim ki:
“Vay be, daha onuncu yılındalar ama nasıl iş çıkardılar. Helal
olsun çocuklara. Bunlar gibi insanlar lazım işte millete, vatana.”
Yine de şımarmasınlar diye sert davranmak zorundaydım.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
112
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Eğer yirmi yıl daha hatasız ve günahsız yaşarlarsa, bunlardan


biri halife olacaktı belki de. Baktım gözlerine! Dikkatle baktım ve o an
bir şey oldu. Kapı yavaşça açılmaya başladı ve içeriye sakince Selamın
Aleyküm diyerek giren Müjgân’ı gördüklerinde apıştılar. Müjgân’a bir
tokat attım. Hepsi şok oldu! Müjgân yere yığıldı. Gözlerinde inanılmaz
bir gülümseme gördüm. Tövbe TevBe, dedim önce. Sonra önce iki kız
dört erkeğe bakıp, dikkatlerini dağıtmak için o sigarayı yaktım yine.
“İçmek isteyen varsa buyursun. Yoksa hepinizden Allah razı
olsun! Var mı diyeceği olan? Yoksa O homoseksüelle ilgili açık oylama
yapın! Bu köyde kalmasını isteyenler kimlermiş, gitmesini isteyenler
kimler iyi bilinsin! Nedenlerini öğrenin ve oylama kalsın derse kalsın,
gitsin derse, ilgili şehre gönderin! Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı Harabi! Başka bir emrin var mı?”
Gençler korku dolu gözlerle “odadan çıkın” emri bekliyordu.
Ama ondan önce yarım kalan tokat atma işimi bitirmeliydim.
Eğilip son yıl öğretilen Halifelengo dilinin ilk cümlesini hızla
söyledim. “RicaFelekÇalDümbelek.AfganKubarKulliKelek.” Bu acayip
sözlerimin manası şöyle idi: “Felekten rica ettim çaldım melek, Afgan
mı içersin kubar mı melek?” Sonra yana döne bağırmaya başladım.
“Ben sana evinde bekle demedim mi? Neden buradasın!”
“Ben buraya size bir şey söylemek için…”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
113
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Kes! Kimden öğrendin burada olduğumu?”


“Her yere baktım, en son burası kalmıştı.”
“Utanmadan bir de cevap yetiştiriyor, hatuna bak hele!”
“Kaymakam Bey, kocam size bir şey…”
“Kocanı Mekke’ye sürdürürüm vallahi!”
“Siz nasıl isterseniz Kaymakam Bey.”
“İçeri nasıl girdin? Seni kimler aldı, içeriye? Çık dışarı, bekle!”
Anladığım kadarıyla Hilafet Akademisi’nde okuyan gençlerin
hiçbiri Müjgân’la aramızdaki ilişkiyi bilmiyordu. Bu demek oluyordu
ki Müjgân’ın akademideki yirminci yılı doldu. Ona ilk defa tokat attım
çünkü akademinin kuralları arasındaki 26262 inci kural şöyle der:
Halife eğer kendisine yardımcı seçtiği kişiye tokat atarsa onu
yakınına kabul etmiş demektir.
Gençler dışarı çıktıktan sonra muhtarın odasında oturmuştuk
Müjgân’la ben, sonlarına yaklaşmış Afganlı cigaralığı içiyor ve dertle
keder, hüzünle aşk karışımı muhabbet ediyorduk. Youtube’a girip şu
mahur besteyi çalmak istemediği için Artbat sever misin, dedim.
“Bayılırım. Ama çok vaktimiz kalmadı.”
“Vakit kolay, hallederiz, sigara kalmadı.”
“Bende biraz kokain var, ister misiniz?”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
114
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Yok, ben almayayım, teşekkür ederim.”


“Bir şey sorabilir miyim?”
“Tabii ki, lütfen.”
“Evdeki konuşmamızda “yirminci yıl mezuniyet törenimizin”
olduğunu nasıl fark ettiniz? Her şey planladığım gibi gitmişti oysa.”
“Ben anlatmazsam kimse asla hatırlamaz.”
“Nasıl yani?”
“Birincisi öyle bir slogan yok! Ben markaların sloganlarını her
an takip ederim, hiç sektirmem. Gençlik yıllarımda reklamcıydım.”
“İkincisi? Son Halifenin Son Rüyası isimli İstanbul defteri mi?”
“Yirminci yıl mezuniyet törenlerinin içeriğiyle ilgili hükümler
ve kuralları ben bizzat kendim yazdım. Benden öğreneceğin ilk şey o
olsun madem. Yirmi yılını dolduran kişi, hemen bir sonraki gün halife
karşısına çıkarılır ve halife eğer kendisine yardımcı seçtiğine tokat
atarsa, onu yakınına kabul etmiş demektir. Madde 26261 ve Madde
26262. Ayrıca seni yirmi yıldır gözlemliyordum Halef-i Halif-e Hâl-i
Halef-i Halife. Arap ve Suudi Krallarına skelamınız olsun!
“Allah’a şükürler olsun. Madde 26263’te de diyordu ki…”
“Halife yardımcılarıyla her şeyi yapabilir, konuşabilir.”
“Bir şey soracağım. Her şeyi yapabilir…”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
115
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Yardımcıları halifeyle her şeyi yapabilir yahut da konuşabilir


diye bir kural vardı da ben mi yazmadım acaba Müjgân?”
“Madde 1’i unutmuşsun ama beybi! Halife her şeyi yapabilir.”
“Özür dilerim, biraz ileri gittim galiba.”
“Estağfurullah, şaka yaptım, devam et lütfen.”
“Siz hiç yardımcılarınızdan herhangi biriyle seviştiniz mi?”
“Zorunda kalmadıkça sevişmem ben.”
“Peki GGG ile de mi zorunda kalmadıkça?”
“Onunla sabaha karşı tanışacaksın. Adı Ceren. Amma da soru
sordun be Müjgân. Çek şu çizgiyi o zaman da tam olsun!”
“Yok yok, belki sabah Ceren’le birlikte kahvaltıda filan…”
“Haydi öyleyse, işimizi erkenden bitirelim de yolda BaRi biraz
dinlenelim. Ben senin kadar genç değilim kızım. Kaç yaş var aramızda
Allah bilir. Sence ben kaç yaşında gösteriyorum?”
“Otuz beş, bilemediniz kırk!”
“Teşekkür ederim. Çok kibarsın.”
“Ciddi söylüyorum. İsterseniz yaş tahmini robotuna soralım.”
“Altmış yedi derse ne olacak?”
“Doğruyu söylemiş olacak.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
116
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Bir saniye. Alo! Tamam mı? Her şey hazır mı? Gelmemize hiç
gerek yok aslında ama haydi gelelim bakalım. Birkan yanında mı? Ne
yapıyor? İyi iyi, o benim yanımda. 28 inci HaLefİm. Eyvallah gözüm.”
“Hakan idi, değil mi? O kaçıncı?”
“Hümani’nin birinci, benim yüz küsürüncü.”
“Sizinle niye o kadar geç yan yana gelmiş, hiç anlamıyorum.”
“Çünkü senelerce günah işledi durdu. Benim günah işleyenler
ile işim olmaz. Olursa da kuş konmaz.”
“Geldik, burası. Mekke’ye tayinimi unutmazsınız değil mi?”
“Sabah kahvaltısını Piyano İstanbul’da edeceksin ya!”
“Piyano İstanbul mu? Gerçekten mi? Ay çok sevindi şimdi ben.
İyi ama bir saniye! Piyano İstanbul Mekke’de mi?”
“Sekiz şehirde şubesi var ama kimse bilmiyor.”
“Siz biliyor musunuz? Biliyorsunuz elbette.”
“Paris, Londra, Berlin, Roma, Mekke, Kudüs, İstanbul.”
“Yedi etti. Sekiz inciyi söylemeyecek misiniz?”
“Söyledim ya!”
“Yedi etti ama. Halep’te mi Mardin demi?”
“Mor. Bilemedin. İstanbul’da iki tane var.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
117
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Son soru; size aşığım, nasıl denir Halifelengo diliyle?”


“Selamın Aleyküm.”
“Aleyküm Selam Halife Hazretleri. Buyurun lütfen, buyurun.”
“Sezen geldi mi? Birkan’la Hakan’ın yanındadır kesin.”
“Evet Harabi, yukarıdaki odadalar, içiyorlar.”
“Ne içiyorlar, kokain mi? Sezen’in sesi nasıl, düzelmiş mi?”
“Sezen kokain, Birkan ot, Hakan bonzai ve skank içiyor.”
“Bok içsinler, bok! Müjgân’ın kayınpederi gelsin ilk önce.”
“Benim gelmeme gerek var mı Harabi?”
“Var! Bundan sonra, ben gelme demedikçe, bir adım arkamda
olacaksın ve ben nereye sen oraya. Ta ki ben sana şuraya git, şu işi hal
et diyene kadar. Falında B.A.E ve Suudi AraPisTan var. Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı. Sana Harabi diyebilirim, değil mi?”
“Kafana göre takıl. Bundan sonra on yıl özgürsün.”
“Selamın Aleyküm Halife Hazretleri.”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın adını alacaksan ilk önce
tövbe edeceksin, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”
“Anladım Halife Hazretleri.”
“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Pis vampir!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
118
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Altı.”
“Altı santim mi kesiyoruz Harabi?”
“Altı santim kesin! Mikrop kapmasın, dikkat edin! Bir senede
kaç rekât namaz kılacaksın, de bakalım, namussuz insan!”
“On bin rekât?”
“O zaten kılman gereken rekât sayısı bre deyyus. Onu onunla
çarp, kaç çıkıyorsa o kadar namaz kılacaksın, anladın mı?”
“Anladım Halife Hazretleri. Anladım.”
“Nah anladın. On bin çarpı on bin, yüz milyon eder, aptal seni!
Yıkıl karşımdan! İnsan Atölyesi’ne gönderin bunu! Sıradaki gelsin!”
“Selamın Aleyküm Halife Hazretleri.”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın adını alacaksan ilk önce
tövbe edeceksin, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”
“Anladım Halife Hazretleri.”
“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Soysuz vampir!”
“Bir.”
“Bir santim mi kesiyoruz Harabi?”
“Üç santim kesin! Mikrop kapmasın, dikkat edin! Bir senede
kaç rekât namaz kılacaksın, de bakalım, namussuz insan!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
119
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Yüz milyon rekât?”


“İki santimini bu soysuza yedirin! O üçün birini de balak atın,
mum yala tın, bunun parmağına o kızla yüzük takın! Sıradaki gelsin!”
“Selamın Aleyküm Halife Hazretleri.”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın adını alacaksan ilk önce
tövbe edeceksin, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”
“Anladım Halife Hazretleri.”
“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Pis vampir!”
“Üç.”
“Üç santim mi kesiyoruz Harabi?”
“Üç santim kesin! Mikrop kapmasın, dikkat edin! Bir senede
kaç rekât namaz kılacaksın, de bakalım, Şöhretsiz maymun!”
“İki yüz bin rekât?”
“İki santimini bu soysuza yedirin! O üçün birine de bal ak atın,
cilalatin, bo yalatın, bunun müsait yerine takın! Atölye’ye! Sıradaki!”
“Selamın Aleyküm Halife Hazretleri.”
“NiKâHı hallettik Harabi!”
“Aleyküm Selam. O pis ağzına Allah’ın adını alacaksan ilk önce
tövbe edeceksin, sonra bir yıl durmadan namaz kılacaksın. Anladın?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
120
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Anladım Halife Hazretleri.”


“Öt! Kaç bakire kızımızın kanına girdin? Soysuz vampir!”
“Yedi.”
“Senden kralı var mı, de bakalım!”
“Halife Hazretleri kulun kölen olayım, köpeğin olayım etme!
Benden kralı sensin. Âlem buysa kral sensin! Sen olsan bari!”
“Yaklaş hele! Yaklaşsın, bırakın!” Çıt yok o an var ya…
“Sen halife öpücüğü diye bir şey duydun mu hiç?”
“Duymadım Halife Hazretleri, kulun köpeğin olayım etme!”
“Müjgân kızım! Çağır kocanı, şu şerefsiz pezevenk için salavat
getirsin! Sen de dışından okumaya başla lan, maymun suratlı, bildiğin
bütün duaları tek tek oku! Duayı bitirdiğinde canını alacağım senin, o
halife öpücüğüyle! Oku! Yaradan Rabbinin adıyla oku! Amcık ağızlıya
bak ya! Bir de karşımda dikiliyor utanmadan! Senin ben ta gelmişini
geçmişini sikerdim ya, Müjgâna dua et! Be şerefsizin evladı, sende hiç
mi insaf yok! Hiç mi insanlık yok! Çağırın ötekileri de! Herkes girsin,
hepsi görsün! Benimle düzgün konuşmamak neymiş, öğrensin hepsi!
Gelin içeri! Bakın! Bu soysuz köpeğe bakın! Bana dedi ki, âlem buysa
kral sensin! Ulan deyyus sen Allah’ın mülkünde nasıl konuşursun? Bu
soysuzun önce dilini kesin! Sonra gerisini kesin! Sonra değerlisini!”
“Dil kaç santim? Geri kaç santim? Değerli kaç santim?”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
121
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Dilini yandan kesin. Gerinin birini kesin! Değerliyse hepten!”


“Yapma, KöPekKul olayım, yapma! BenEtTimSenEtYeMe!”
“Bundan adam olmaz. Bak müjgân! Görüyor musun, konuştuk
ama anlamıyor! Bre köpek ben az önce Allah’ın mülkünden bahsettim
de sen niye hâlâ bana kulun olayım dersin? Kesin! Dilin tamamını da,
iki gerisini de, değerlisini de kesin! Tamam mı, devam mı ey şeytan!”
“Ben ettim, sen etme, sen insanların ilk halifesisin, etme!”
“Durun! Herkes dursun! Anlat bakalım, ne demek ilk halife.”
“Herkesi herkesten korur, demek. Herkesi kendinden korur,
demek. Şeytandan korur, demek. Ne istersen yaparım, ne olur kes…”
“Hadım edin! İnsan Parlamentosu’na gönderin! Asılma talebi
yapıyorum! Bu hadsizi assınlar! Bu soysuz şeytandan da beterdir.”
“Müjgân diğerlerini sen hallet! Ben Hakan’ın yanına gideyim
biraz, ruhum daraldı bu soysuz yüzünden. O Allah’ı soran çocuğu sen
bul getir bana, kimin çocuğu o, anası babası da gelsin!”
“Bunun çocuğu işte! Hadım edilenin çocuğu. Anası da şu.”
“Çocuğu anasıyla Medine’ye gönder! Kuyumcuda boyacı ola!
Halife Öpücüğünü ona öğretin ve bekletin! Fransız’ı aldığınız yere en
yakın yere yani aldığınız yere bırakın! Allah razı olsun, kabul etsin!”
“KurBanDaGeçTiHarABi!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
122
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Öyle çok sinirlenmiştim ki Hakan, Birkan ve Sezen’in yanına


vardığımda hemen toparlandılar ve sustular. Güzeldiler, ilişmedim.
Şimdi onların yerine Ceren olsaydı, ne yapar eder şu sinirimin
geçmesini ve gecikmesini bir şekilde sağlardı. Ama yok. Neredesin ki?
“Alo! Ben de tam seni düşünüyordum.”
“Sakin ol biraz, lütfen! Hâlâ kontrollü değilsin şu konularda.
Sana diyorum, içme diyorum ama dinlemiyorsun ki!”
“Güzel bir şeyler söylesen ya şimdi!”
“Üç sol bahçede bekliyorum. Şarap ve sandviç var. Hadi gel!”
“Oh be! Allah senden razı olsun, Hanım Külhanım!”
Müziği kapattım ve o sabahın ez anını dinlemeye başladım ilk
önce. Hırsımdan ağlayabilirdim. Ağlamadım. Ama ağladığım çok oldu
ve onu da anlattım. Unuttunsa baştan oku!
Zaman gen işledi ve çok şaşırtıcı görevler les üslendim.
Siyah çelik çelişkileri, söylemleriyle rüzgârın akışından enerji
üretirken her an kanat rahatsızlıklarını tarafıma bizzat bildiren vahşi
doyumlu ki kırlangıçlar ve kaplanlar ve kargalar ve Mescid-i Aksan’ın
da külhanı olarak, ben Harabi, şunu sana safça hatırlatmalıyım çünkü
unutmuş olma ihtimalin var ey okur! Trafik yapma! Les Etoiles. (!)
Lütfen içindeki tanrı parçacığıyla makro boyuta atlama!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
123
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ben Harabi. Uykusuz gecelerin düşünsel avuntularına dalarak


dalak arayabilen hızlı. Ve küfrün, şirkin, günahın yahut haramın olup
bittiği anların tümünü tek bakışta görüp kaydedebilen Allah’ın fakir
fukara kulu. Ve GGG yani Ceren ölünce bu kitabı yazan aşk meleği.
Vitesli bisikletlerin şu arka vites demirlerinin her birini başka
bir fabrika veya atölyeye yaptıranların bisikletlerindeki vites attırma
probleminin temel sebebinin bu demirlerin uçlarının farklı eğelenme
ve başka başka tıraşlanması olduğunu fark ettiğim o ilk andaki kadar
sinirlendim ve devrik veya bozuk imlamı nakşettireceğim.
Şimdi yazma tepkilerimi yüzden seksen romantikleştirebilen
bir şarkı eşliğinde anlatmaya devam edeceğimi aklından çıkarmayan
“yazar” okurlara şunu anlatmalıyım: Ben anlattıklarımı yazarım.
O gittiği için bir roman kahramanı oldum ben.
O gittiği için hâkim oldu hep halifeler, şarkıyı söyledi güzeller.
O gittiği için kendimizi zehirledik ve bunu bize söylemişti.
O gittiği için hapsolduk bu dünyaya, o gelmezse halimiz nice.
O her an yanındaysa bir roman kahramanının, ne anlamı kalır
yazmanın. O hep yanındaysa bir yazarın, ne hakkı kalır yaratmanın!
Yine anlaşılmadı: O gittiği için şiir yazıyor gibi yapıyorduk biz.
O gittiği için sigara içiyor, içkiyle sapıtıyor, saçma kumarlarla
o yalanıyor ve dans daha doğrusu “kanunizina” ediyorduk.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
124
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

O gitmeden önce her istediğimiz hemen oluyordu. Biz im.


O gittiği için cehenneme biz giriyorduk. Bizden önce O biz.
O gittiği için bu şarkıları dinliyorduk. Denenmiş eylemcik!
Onun hayalleri nelerdi ve neden kimse bununla ilgilenmedi?
O bunların hepsini biliyordu ve elinden bir şey gelmiyordu.
Eylemin küçüğü büyüğü olmaz, diye uyarı alan sanki o duyan!
Ben şimdi iğde çekirdeğindeki desenle baş başa kalanım.
Ve sert ayet girer: Ey Yahudi Akidesini benimseyenler! Bütün
insanlar değil de, “yalnız kendinizin Allah’ın dostları” olduğunu iddia
ediyorsanız, samimi iseniz, haydi ölümü isteyin!
Ne işe yarar maçtaki futbolcuların isimlerinin dizilmelerinde
maça sonucu verenin 1’li, 2’li, 3’lü, 4’lü dizilmelerden kaynaklı tansıl
yansımaların oluşunun bilinmesi, şans on değil off üze!
Rabbin nimeti renk değiştirip bıraktırıyor her şeyi, her şeye.
Karanfil Kırmızısı Tozu bir saltanat akidesi yahut ne sesi!
İnsanların bütünü Allah’ın parçasıdır. Aksi günah ve yalan.
Allah’ın bütünü ise sadece bir fikir olarak insanların beyinleri
içinde dolaşan “bir düşünce” kabul edilebilir fakat Allah’ın gerçeğinin
bütünü değil, düşüncesinin bütünü. Bu en doğru söylemdir.
Söyle namaz kılsın o! Kılmayı bilmiyorsa gönder öğreteyim!
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
125
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İnsanoğlunun hareketlerine bakarak çıkarımlar yapan ve bu


çıkarımlara en uygun, uyumlu sonuçlara insanoğlunu taşıyan onlara
dair bir cümle yazalım ki akılları başlarına geliversin!
Namazda SemiAllaHürİmenHamide derken kulak atfedilir, bu
durum her hareketin başka isme ithafen yapılış sebebini birazcık olsa
da anlamaya sebep olabilir çünkü SübhanAllahRabbiYelAzim yahut o
AllahüEkber hatta EsSelamınAlEyKümVeRahmetUllah dediğimiz anı
biz başka kaydediyoruz Allah başka kay dedi yor.
Hangi söylemde bulunurken hangi hareketi yaptığını, “farkını
ayırt etmeyi” bilmeyen, anlamayan cahiller için değil bu kitap!
Kişilik Bozukluğu diye bir tanım sonrasında bilimsel kabuller
yapan ve sonrasında Çoklu Kişilik Bozukluğu kabulünü de yapabilen
bir mekanizma, herkeste değişik kişilik bozuklukları olduğunu bildiği
halde, bir varlıkta ya kişilik bozukluğu vardır yahut da şu çoklu kişilik
bozukluğu vardır tezinin ayrıtına varamıyorsa, bu bozuklukların hızlı
çözümünün yaşanılan her şeyi akıllıca puanlamaktan ve yorumlamak
ilminden geçtiğini nasıl anlasın ki! Sonra da yüksek puanlı yaşayana
ufak bir negatif pu anı yüzünden ilişki sonlandırma emri verilir. Öyle!
Yayıncılar da çok yaptı bunu. Punto büyüklüğünü tercih etme
hakkını hep kendilerinde saklı tuttular ki okuyup öğrenmeye çalışan
o insanın kontrolü ellerinden kaçmasın! Neden kitabın sayfasıyla tam

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
126
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

olarak aynı büyüklükte olan ve merceği ayarlanabilen bir büyüteç ve


okuma çarşafı hâlâ yok sanıyorsunuz! Körler daha mı kör olsun!
O “İman edip salih ameller işleyenler için devamlı bir mükâfat
vardır.” ayetinde işaret edilen gerçeklik şimdi nereye konsun?
Belki de “Nefsini kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana
uğramıştır.” ayeti sırf bu yüzden nefsimizi iyiliklere gömelim de “çok”
temizleyelim ve kâra geçelim diye indirilmiştir. Çünkü ikilik esas tır.
Haydi, bunları geçtim, neden sigara içiyoruz ve çay?
Neden açlık limitimiz günde üç öğün olarak belirlenmiş?
Neden altı günde bir yemek yiyen varlık evrimi bize uzak?
Ben burada hayatımın aşkını kaybettiğim için anlatmıyorum
bunları! Bir bildiğim var ve seni ey okur, o bildiğimi anlattığım zaman
beni anlayabileceğin algı eşiğine taşıyabilmek için yapıyorum bunu.
Susma hakkımı da kullanabilirdim birçokları gibi.
Çalışma ve tüketme haklarımı da tüketebilirdim.
Zaman kaybetmek ve bakmak, duymak zaten bedava.
Nefes almak bedava mı şimdi artık pekâlâ!
Mesela Afrika’da! Londra’daki ağaçlarla dolu bir parkta!
Bir satır daha yazmak istersem, bir satır daha yazarım.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
127
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

SJ Jarabi 5:37.
Afrika’da okunan ve haz aldıran sala ne kadar zamandır duyu
organlarınıza hitap etmiyor cidden bilemedim lâkin Müjgân’la Piyano
İstanbul’un bahçesine indiğimizde okunan sala o sala idi.
Yol boyunca kafamı dikmiş olan Müjgân, terbiyesiz tavırlarını
kullanma ve terbiye üretme derslerinin tümünden en yüksek puanlar
alarak geçmiş olduğuna dair öğünme eylemine girişmişti ki ona akıllı
cümlelerden oluşan paragraflar hediye etmeye başladım.
“İçeri girdiğimizde ne olursa olsun yanımdan ayrılma çünkü
buraya ilk defa gelenlere yapılanlar hakkında tecrübe ettiklerimi bir
bile bilseydin, inan bana bırak içeri girmeyi, yüz kilometre yakınına
dahi yaklaşmak istemezdin Piyano İstanbul’un. Dinliyor musun?”
“Bu duyduğum ses nedir? Daha önce hiç bu kadar güzel bir
ses duymadım. Bu ses nereden geliyor? Piyano İstanbul’dan mı?”
“Boş işlerle uğraşma Müjgân. Hayatının aşkını bul, çıkalım!”
“Fakat bu ses Harabi, bu ses içimi gıdıklıyor. Merak ettim.”
“İçini gıdıklayan şey bu ses değil, bu sesin kulağına girmeden
önce içinden geçtiği eylemlerle takviye edilmiş olmasının teorisinde
yatan ve asıl gerçeklik gibi görünen sahtecilik. Anladın mı beni?”
“Neden bunu yapıyorlar, kısaca anlatır mısın Harabi.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
128
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Şimdi kulaklarını açabiliyorsan aç ve beni iyi dinle kötü dini


ayrıştıran adam konumuna düşürmeden sadece dinle! Birazdan GGG
yanımıza gelip beni kaçırır büyük ihtimalle. Sen o andan sonra yalnız
kalırsın ama sakın korkma. Telefonlarımızı 10 metre uzaklaşma mod
ve algoritmasına göre programladım, istesen de 10 metreden fazlaca
uzaklaşamazsın benden. Sen sadece dediğimi yap! Hayatının aşkı kim
ise, onu bul ve buradan çıkmanın bir yolunu aramaya başlayın!”
“Sen GGG ile çıkabiliyorsun ama ben yalnız çıkamıyorum, bu
mu anlamam gereken? Çıkmak için birini bulmam şart yani!”
“Of Müjgân of! Tükettin beni yahu! İnsan Cumhuriyeti Âşıklar
Konseyi’nin kesin emri şu: Piyano İstanbul’a giren hayatının aşkını da
yanına almadan dışarı çıkamaz. Burası Aşk Meleği olma yeridir.”
“O zaman ben içeri girmiyorum Harabi. Ben aşk meleği olmak
istemiyorum. Beni neden getirdin ki buraya Harabi?”
“Saçma sapan konuşup asabımı bozma benim Müjgân! İçeriye
girmeden Aşk Meleği olamazsın. Aşk Meleği olmadan Halife unvanını
alamazsın. Halife unvanını almazsan kendi yöneteceğin şehri veyahut
şehirleri bilemez daha da kötüsü seçemezsin. Alo! Habibi geldik! Bir
dakika sonra içerideyiz. Sen beni pilavcıda bekle, çok acıktım.”
“Pilavcıda mı? Siz ne ayaksınız Harabi Allah aşkına!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
129
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Uzatma. Tak şu gözlükleri! İçeride Etkileşimli oluş yaşanıyor


ve bu gözlük olmadan ne nesneleri hareket ettirebilirsin ne de olacak
olanları görebilirsin. Sen de amma nazlı çıktın be Müjgânım.”
“Harabi! Sana güveniyorum. Yoksa benim ne işim var böylesi
acayip bir yerde, acayip insanların arasında! Hayatımın aşkını bulma
işini nasıl başaracağım peki, onu anlatmadın!”
“Daha önce hiç âşık olmadın mı?”
“Sana âşık olduğumu düşünüyordum ama değilmişim.”
“Bak şimdi! Eğer sana “yakınlık gösterenler” içinden yanında
kaldığın tüm zamanlarda seni mutlu edebilen birine rastlarsan, işte o
adam hayatının aşkıdır. Onu da alıp buradan çıkacağız ve bu iş bitmiş
olacak. Bu dediğim şart oluşmadan sakın kimseye pas verme!”
“Adam değil de kadın tercih edebiliyor muyum Harabi?”
“Eben Müjgân, eben! Düzelt saçını! İçerde saç dondurucu aktif
edilmiş durumda. Saçların nasılsa girdiğinde, öyle durur çıktığında.”
“Harabi! Ben korkuyorum. Girmeden Ceren’le tanışsam!”
“Ceren burayı yöneten üç kişiden biri zaten. O şimdi burada
olsaydı biz çoktan içeri girmiştik Müjgân.”
“Öteki iki kişi kim? Ben tanıyor muyum?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
130
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Lady Di ve Cansu Canan. Lady Di’nin dirilme köyü de içeride.


O derece ilerlerseniz ve köyü gezmek nasip olursa, sakın unutma, bir
insan ölmek istediği an ölür fakat dirilmek istediği an değil, sadece ve
sadece Allah’ın onu diriltmek istediği anda yahut anlarda dirilir.”
“Nasıl yani! Birden fazla diriliş mi var?”
“Ben sekiz defa dirildiğimi biliyorum. Lady Di onuncuyu mu
on birinciyi mi ne yaşıyor. Cerenimo hâlâ hiç ama hiç ölmedi. Cansu
Canan görünmezlik kanununu ezbere biliyor olması yüzünden “asla”
ölemiyor. Bir sürü tantana ve mit var, diyelim. Zamanı gelince hepsini
anlarsın. Hayatının aşkıyla tanış hele, gerisi zaman mektubu gibidir.”
“Dalga geçme Harabi. Lütfen! Alırım bak intikamımı!”
“Benden intikam alacaksın, öyle mi? Nasıl olacak o?”
“Unutma, ben bir kadınım. Bizim yöntemlerimiz farklıdır.”
“Unutma sen bir bakiresin ve ben tüm insanların halifesiyim.”
“Unutma birazdan Ceren’le buluşacaksın ve gözün Ceren’den
başka hiç kimseyi ve hiçbir şeyi göremeyecek kadar körleşecek.”
“Biz Piyano İstanbul’u niye yaptırdık sanıyorsun Müjgân?”
“Nasıl yani! Anlamadım. Ne demek şimdi bu?”
“Haydi girelim! Aşk Meleği olanlar içeride her şeyi her andaki
haliyle bilip görüyor, yaşıyor ve gelecek beş dakika geriden geliyor.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
131
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

LC Love In Damascus 5:04.


Bir zamanlar bir imparatorluk varmış ve bu imparatorluğun
adı Roman Empire imiş. Bu imparatorlukta ne arasanız varmış ve hep
kötülük çalışırmış. Ve o, aşk! Ve müzik! Adam öldürenlerden tutun da
insan satanlara kadar, kölelikten tutun da homoseksüelliğe kadar bir
çok konuda âlimler yaşarmış burada ve buranın halk meclisi dünyada
kurulmuş ilk meclis imiş. O zamanlar senatör diye anılan, çok zeki ve
her şeyden anlayan adamlar da varmış. Bu adamlar kanunları yapar,
işletir, savaşları çıkarır veya bitirir, törenleri düzenler ve yönetir, her
an bir iş çevirir ve zekâlarının kendilerine ettiğinden bihaber yaşayıp
gidelermiş. Bir zamanlar bu imparatorluk sınırları içinde yaşayanlar
kafalarına göre yaşarlar, isteyenler istediğine tecavüz eder, isteyeni
istediğinin malını çalar, isteyen “istediğini doyurup istediğini aç bırak
taktiğiyle” etrafına yansır, işte, KarGaŞa içinde yaşayıp giderlermiş.
Bir gün bir roman, evet roman bu imparatorlukta yaşayan her
bireye verilen ad, bir gün bir roman ermişi çıkmış demiş ki çok yakın
bir zamanda, bundan iki bin yıl kadar sonra, bir adam gelecek ve tüm
insanların ilk halifesi seçilecek. O adam ne derse yapın yoksa hepimiz
o adamın sözünü dinlemediğimiz için ateşe atılacağız ve öldürülecek,
soysuzluğa itileceğiz. O adam bize okuma yazmayı öğretecek. O adam
bize ev verecek. O adam bizi adam edecek, bize ilim öğretecek. Eğer
o adamın kurallarına uymayan olursa, onlar bu dünyada gün yüzünü
göremeyecekler. O adamın sevdiği de kendi gibi. Birinin ismi Habibi,

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
132
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

ötekinin ismi Harabi. Bunlar bira içerken yanlarına yaklaşanı öldürür


ve yokluğa gömerlermiş. A be gelecek aynası öyle diyor, mankafa!
Düşünsenize, roman ermiş fena ermiş olmalı ki, elinde gel ece
kay nas’ı tutuyor. Neyse, ben bu büyük problemin hikâyesinin “acıklı”
kısmını anlatarak devam edeyim.
Bu roman bunları söyledikten sonraki günlerde imparatorluk
parçalanmaya başlamış ve bir gün ikiye bölünmüş. Birine Doğu diğer
ülkeye de kısaca Batı Roman İmparatorluğu demişler. Hatta bunların
Roman yani çingene oldukları belli olmasın diye de m harfini kesmiş
ve Roma demişler. O zamanlar Roma diye bir “şehir” varmış hatta ve
bunların başkenti imiş. Ama o bambaşka bir hikâye eder. Ve hikâyeyi
düzgün bilmeyen gafilin eline verirseniz, hikâye ölür. Nihayetinde bu
Batı Roma denilen imparatorluk yıkılmış ve insanları dünyanın dört
bir yanına sürgün edilmiş. Biz işin final kısmına gelelim ey a hali!
Peygamber Efendimiz, Allah’tan aldığı vahiy ile şu geri kalan
Doğu Roman Empire kim tarafından yıkılır ve fethedilirse, o komutan
yücedir, gibisinden laflar etmiş. Ki Kur’an’da da yazılı olduğu söylenir
bu konunun, Fetih Suresi yorumu dolayısıyla, desem mi? Hişt!
Bu imparatorluk neden kurulmuştur onu anlatayım da iyice
kafayı yiyin! Bu imparatorluk, “tarihsel bir karakter” sanıp yanılgıya
düştüğünüz Zeus’un soyunu sonsuza kadar devretmesi için kurulmuş
ve yetmiş üç millete dağıtılıp gizliden açığa alınmış ves aklanmıştır.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
133
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Her milletten ve her ülkeden insanın yaşadığı bir ülke hayal


edin! Hepsinin genel adı çingene. Ve bunlar günümüzde çingene diye
bildiğimiz gruplar gibi yaşayıp gidiyorlar. Ve peygamberimiz bunları
tehlikeli buluyor ve ülkelerinin başkenti İstanbul’u almayı emredip,
belki de bir soykırım operasyonunun ikinci devresi hakkında hüküm
veriyor. Biraz müzik dinlemek istiyorum çünkü bu konu öyle her âlim
olanın anlayacağı türden, basit bir konu değil. Dikkatli anlatmak veya
anlamak, bu konunun olmazsa olmazı.
İşte LoVeinDamAscus isimli şarkı bu imparatorlukta yaşanan
en büyük aşk hikâyesini anlatırmış ama kimse bilmezmiş. Oh Put e!
Romanlar, o zamanlar başlarındaki krallarına, senatörlerine
öyle çok güvenirlermiş ki, ne derlerse yaparlarmış ama o pis şahıslar
hep onların bu iyi niyetini kötüye kullanır ve romanları sömürürmüş.
Gözünde kulak olanlar neyi neden anlattığımı anlayacaktır.
Hikâyenin sonrası malum. Fatih Sultan Mehmet efendimiz bu
imparatorluğun “geriye kalan yarısının” başkenti İstanbul’u fetheder
ve insanlarına dokunmadan yaşamı sürdürür. Aslında Romanlar yani
çingeneler için bu çok önemlidir çünkü tarihleri boyunca ilk defa olan
bir gerçekle karşılaşır, kendilerini sömürmeyen bir kralla buluşmuş
olurlar. Lâkin genleri hep aktiftir ve heyecan peşindedir. Yine de bir
şekilde Osmanlı krallarının daha doğrusu padişahlarının yanında hep

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
134
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

dururlar ve birçok ülkedeki bölünmüşlükleri az da olsa birlik üretir


hale dönüştüğü için sanıyorum, Osmanlı İmparatorluğu hızla yayılır.
Romanlar en insan olan ırk oldukları için mi üj-bej nitelemesi
altında ezilmeye uğramışlardır, RujGun daha iyi bilir lâkin teorisinde
bunca mükemmelliği barındıran bu ırk, yarım millet kabul edilip, şu
“buçuk” olarak yetmiş iki millete dâhil edilip yetmiş üç millet değil de
“yetmiş iki buçuk millet var” denilmiş olması gerçekten çok iğrenç!
Romanlar tarihleri boyunca zulümler görmüşlerdir ve zulüm
görmedikleri tek zaman “Osmanlı’nın 15nci ila 17nci yüzyılları arası”
yaşadıkları devirdir. O devirde öyle müzikler icat etmişler ve öylesine
aşklar, savunma sistemleri, uyuşturucular yani tedavi edici ilaçlar ve
silahlar üretmişlerdir ki anlatmaya kalksam aklınız uç ar gider.
Bugünkü insanın belki de asla ulaşamayacağı bir değerler ve
kültürler topluluğuna hâlihazırda sahip olan romanlar, dikkatsizce ve
ölçüsüzce değerlendirildiği için değil aslında bugün ‘insan’ dediğimiz
varlık insan olmaktan çok uzakta yaşadığı için hâlâ anlaşılamıyorlar.
RujGun yani Müjgân yani Ceren, bu bağlamda romanların tüm
değerlerine sahip biri olduğu için ona aşkım sonsuzdur, asla bitemez.
Şimdi meselenin en acıklı maddesine gelip meseleyi çözmeye
kalkacak olursak, biz insanlar romanları hiç sevmeyiz. Çünkü hep bir
pislik ve kötülük peşinde olduklarına dair inancımız tamdır. Oysa bu
insanlar peygamberler tarafından ölüm fermanları çıkartılmış olmak

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
135
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

gibi bir hezeyanla yaşamak ve toplumlarını korumak, çocuklarını iyi


büyütmek zorundadırlar. Bana kalırsa insanlar arasında en güzel ve
en hakiki yaşayan da romanlardır. Çıplak ayaklı çocuklarından tutun
da atlı bahçelerindeki meyve ağaçlarına kadar yüzlerce, binlerce “ilk
insan değeri” onların içinde korunmaktadır ve bunun yok olmasını
kim neden ister, Allah onlara belalarını neden vermez, bu da bir diğer
soru! Romanlar zaten kendilerini yok etmek üzerine geliştirilmiş çok
fazla teori olduğu için; insan kaçırma, uyuşturucu, suikast gibi eylem
ve davranışlar üreterek kendi kapalı toplumlarını koruyabilecekleri
gerçeğini neredeyse iki bin yıl önce imparatorlukları parçalandığında
anlamış ve yürürlüğe sokmuşlardır ki kayıtlı tarihleri Roma’daki elçi
yani Papa tarafından koruma altına alınmışsa da, bu bir İsa tribidir.
Şimdi ben tüm insanların halifesi olarak tüm insanları cidden
uyarmak zorundayım ki hepimizden daha insanca yaşayan, beslenen
bu insanları, kendi örf ve adetleri bozulmadan eğitmeli ve toplumun
içindeki hayata birer birey misali dâhil etmenin yollarını aramalıyız.
Onlar en mutlu günlerimizde sırf daha mutlu olalım, eğlenen
ve oynayan insanlar olarak barış içinde yaşayalım diye saatlerce veya
günlerce müzik yaparlar ama biz onları anlamayız. Onlar müziği niye
bu kadar çok seviyor, hiç düşünmeyiz. Ses’in efendisi kim, bilmeyiz.
Onlar çöplerimizi ayrıştırıp dururken biz onları zalim açlığa
mahkûm etmenin gururunu yaşarken, onlar atalarından öğrendikleri

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
136
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

ağaç kurtarma öğretileri sayesinde doğamızı kurtarmaya devam eder


ve bize buna benzer iyilikler edip dururlar.
Onlar oldukları gibi görünmeye binlerce yıldır devam edebilir
haldeler ve her şeyi açıkça yapıyorlar. Kavga ettiklerinde kimseyi hiç
umursamıyorlar, sevdiklerinde çok netler, içleri dışları hep bir. Ve bu
güzel hayatı yaşarlarken toplumlarına zarar vermeye kalkanları da
hemen yok etmeyi gayet iyi biliyorlar. Ok, yine de canıma değmesin!
Şunu belirtmekte fayda görüyorum, romanların tanrısı Zeus,
ondan sonra yapılmış olan “tanrı felsefesi” boylamında yahut enlemi
sırasında tanımlanan tanrı veya Allah’la farklı bir yapıda değil. Yani
Zeus da Allah, tanrı da Allah, Allah zaten Allah.
Roman halkı Allah’ı bizden binyıllar önce buluyor, biliyor ve
Fatih Sultan Mehmet Zeus’un ismini ki zaten değiştirilmişi de mevcut,
Zeus’un değiştirilmiş ismini bir daha değiştirip Allah dediğinde, onlar
bunu da kabul ediyor çünkü ismi ne olursa olsun tek tanrıya inanıyor
ve güveniyor ve teslim oluyor Romanlar. Fatih’i sevmeleri de cabası.
En güzel kıyafetleri tüm tarih boyunca onlar giyindiler. En
güzel müzikleri tüm zamanlarda onlar yaptılar. İlk cumhuriyet, ilk
demokrasi hep onların işidir aga. En büyük aşklar onların yarı tanrı
dedikleri arasında yaşandı ki şimdi burada Paris örneğini verip
mitolojik birleştirme üzerinden duygu bindirmesi yapmayı pek de
doğru bulmuyorum. But ICAN!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
137
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

En doğal yaşayan her zaman onlardı ve diğer yetmiş iki millet


tarih boyunca bu durumu, bu akıllı gerçekliği kıskandılar.
Romanların sayıları artık çok az. Soykırımları ise bitmiyor.
Kim insandır, kim ne kadar insan değildir, bu soruların cevabı
olmalı lâkin benim bu meseleye ayıracağım vakit dolmak üzere.
Kapı açıldı. Piyano İstanbul’a girildi Müjgân’la ve Ceren yani
Müjgân yani RujGun, Küllerin ve Güllerin Hanımı, KülHanım elimden
tuttu, bana Simurg’u göstereceğini söyleyip kandırdı beni yine.
Bazı insanlar bazı şeylerden anlamazlar. Bazı insanlar ise bazı
şeyleri anlatamazlar. Bazıları bazısını bilmez bazısı da bazen görmez.
Fountain Together We Will Live Forever 5:02.
“On bin yıldır yaşıyorlar, anlamadılar da sen mi anlatacaksın
tanrının gerçekliğini Habibi! Bırak Allah aşkına, keyfimize bakalım.”
“Öyle deme Habibi! Sanki HititHitlerin Asteklerin durumu çok
mu farklı! Sanki Araplar Lidyalılar insan değil miydi? Onları da Allah
yarattı. Ben mi yarattım? Sen mi yarattın?”
“Tövbe de, çarpılacaksın vallahi Habibi!”
“Tövbe tövbe! Çok kızıyorum böyle şeylere. İnsan olma nedir,
daha bunu anlayamadan tanrıyı, Allah’ı anlamaya kalkıyorlar.”
“Ben karanfil aromalı çay içeceğim. Sen ne içeceksin?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
138
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Ben bu gece aslan sütü içeceğim. Senin mükemmel yansıtma


var ya, Müjgân, onunla aramda on metre limiti koydum, o yüzden süt
en iyisi. Bu arada Müjgân hayatının aşkını bulacak, o yüzden burada.”
“Çok değişmese bari! Aşk insanı değiştiriyor fazlasıyla.”
“Ne demek istiyorsun Külhanım? Nasıl laflar bunlar böyle?”
“Bu gece DJ benim. İstek yap, hemen çalayım sana bebeğim.”
“Sana bir süprizim var bu gece, çok şaşıracaksın.”
“Sen önce sürpriz demeyi öğren de sonra ben şaşırırım.”
“Miladi takvimin kendini tekrarlama katsayısını bulduk dün.”
“Nasıl yani? Tarihin tekerrür etmesinden mi bahsediyorsun?”
“Aynen ondan bahsediyorum. Bir öpücük verirsen, söylerim.”
“Ben sana kaç kere demedim mi beni öpücükle avlama!”
“Ben avlamış olmuyorum ki, sen avlamış oluyorsun.”
“Hayır, sen avlıyorsun ben de bu yüzden tavlamış oluyorum.”
“Neyse, söylüyorum. Miladi takvimin tekerrürü hicri takvim.”
“Nasıl anladınız? Kim buldu? Beni neden çağırmadın? İspat?”
“İspatı Papa yaptı, Lady Di aracılığıyla. VatiKan arşivlerindeki
Roman Empire belgelerini incelerken fark etmiştik. Seni çağıramadık
çünkü Müjgân ve ben bile son anda yetiştik. Şans eseri.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
139
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Tekerrür sayısı neymiş? Katsayısı belli mi?”


“Tekerrür sayısı sonsuz, katsayısı 360/365. Üçüncü tekerrür
bundan on dört yıl sonra gerçekleşmiş yani bitmiş olacak.”
“Muhammed’i sonsuzlaştırmış olmuyor musunuz?”
“Hayır, Mehmet Han’ı sonsuzlaştırıp Muhammed’i açığa aldık.
Bu sayede üçüncü tekrar bitmiş olacak. Çok fena fikirler oluşacak.”
“Bunları konuş mayalım. Baş başa kalacağımız bir yer bul!”
“Şu köşe nasıl? Kimse yok gibi görünüyor.”
“Hangi köşeden bahsediyorsun? Yaz köşesinden mi?”
“Hayır, şu köşe, kış köşesinden bahsediyorum.”
“Ha, şu ortadaki su şişesi göz ünü çekmiş olmalı. Dur!”
“Değiştir me, kalsın öyle, su şiş esini severim ben.”
“Neden seviyoruz acaba su şişesini? Cevap ver he-men!”
“Çünkü… Çünkü… Çünkü bir zamanlar bir su şişesi varmış…”
“Bana yazma bari be Allah’ın adamı. Bana yazma bari.”
“Sana yazma yayım da kime yaz ayım Habibi?”
“Ne hediye getirdin bana gezdiğin diyarlardan? Leşin var mı?”
“Bir leş olacaktı, parlamentoya devrettim ölümünü. Hediye…”
“Evet, hediye. Yoksa bana hediye getirmedin mi? Aşk olsun!”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
140
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Bir saniye! Müziği durdursana! Bu ses ne? Kim konuşuyor?”


“Kâbe’den geldiğini söylüyorlar. Bu kadar uzağa nasıl gelir?”
“Ses bu, nasıl nerede olacağını kimse bilemez. Ne zamandır…”
“Dün gece yarısından beri alttan alttan akıyor. Durmuyor da.”
“Sen burada beni bekle! Ben Canani ile Hümani’ye sorayım.”
“Ben sordum. Onlar da senin cevabını merak ediyor.”
“Parisi ne diyor? O da mı bilmiyor? Hadi canım!”
“Cidden. Kimse bilmiyor. Herkes seni bekliyordu.”
“Müjgân’ı çağıralım. Hem siz de tanışırsınız artık.”
“Ben onu tanıyorum da o benimle tanışmadı henüz.”
“Alo! Müjgân, hemen yanıma gel kızım, su şişesindeyiz.”
“Ne acayip adamsın yahu! İlla bir şişe olacak etrafında.”
“Yo, öyle bir kuralım yok, tamamen spontane yaşıyorum.”
“Spontane kelimesi yerine kendiliğinden kelimesi seçildi.”
“Arkamdan iş çevirme Ceren! Bunu neden yapıyorsun ki?”
“Çünkü seni seviyorum ve beni sevmen benim için önemli.”
“Konuyu değiştirme! Müjgân, kurtuldun yine, hoş geldin.”
“Hoş bulduk Harabi! Merhaba Ceren! Çok memnun oldum.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
141
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Ben de memnun oldum. Nasılsın? Bulabildin mi hayatının…”


“Ceren dalga geçme lütfen! Müjgân daha çok küçük.”
“Ceren de çok genç gösteriyor. Kaç yaşındasın Ceren?”
“Saymıyorum ama elli civarında sanırım.”
“Buldun mu hayatının aşkını Müjgân?”
“İki kişiye indirgeyebildim. İkisinden birisi ama hangisi?”
“Getir buraya, tanışalım, ben söylerim sana hangisi.”
“Öyle yağma yok Habibi. Kendisi bilecek her şeyi.”
“Müjgân, sen de duyuyor musun alttan akabilen sesi?”
“Evet, ben de sana o sesi soracaktım Harabi. Büyü Felsefesi
Tarihi derslerinden birinde Birkan Hoca dinletmişti bu sesi bize.”
“Ne sesi bu? Kısaca anlatır mısın Müjgân?”
“Balık yağını limonlu suya bırakırken, leylek boku aşk büyüsü
bozuyor ya, işte o sırada limonsuz suya bırakılan balık yağıyla ilk anki
balık yağı arasındaki farkın sesi bu. Umarım anlatabilmişimdir.”
“Leylek boku ne alaka Müjgân? Leylak yuvasına mı girdiniz?”
“Hayır, biz girmedik. Birkan Hoca girdi, biz izledik yalnızca.”
“Peki hayatının aşkını nasıl bulacaksın? Leylek boku gördün.”
“Hadi canım! Ciddi misiniz? Hiç mi olamam? Görmedim ki!”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
142
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Gördün mü, görmedin mi? Doğruyu söyle! Çok önemli!”


“Görmedim. Dersi gözlerimiz kapalı işledik o gün!”
“Peki bu ses nereden geliyor sence?”
“Kâbe’den geliyor olmalı. Birkan Hoca ile Hakan Hacı dünden
beri oralarda ceylan büyüsü avlıyorlarmış. Ben de yarın sizden izin…”
“Saçmalama Müjgân! Birazdan çıkacağız biz. Haber edersin.”
“Anlaşıldı Harabi. Ceren Bir şey sorabilir miyim sana?”
“Ölümü teklif ettiğinde kabul eden hayatının aşkı demektir.”
“Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Hoşça kalın!”
“Güzel kız. Ama çok tecrübesiz. Hadi şu sesi dinleyelim.”
“Sen o kadar net duyabiliyor musun ki? Ben duyamıyorum.”
“Kulaklığını Kâbe yönüne odaklamamışsın da ondan. Dur bir.”
“Yavaş ol! Beş tel gitti resmen ya! Yavaş. Saçımı çekme!”
“Şımarmışsın sen iyice! Değişiyorsun beni biraz görmeyince.”
“Tamam, şimdi anlıyorum söylediklerini. Sesini aç bakalım!”
“Bu ne? Ay! Bana mı getirdin bunu? Habibi! Çok güzelsin ya!”
“Seni seviyorum Ceren. Çok. Hadi dinleyelim.”
“Mavi bu! Nereden buldun ki bunu?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
143
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Keser misin sesini Canan? Şiirsel elektrik bu safhada işimize


yaramıyor. Mana kazmasını da yanlış yere vurduk zaten. Kar ışıyor.”
“Ben gençlik yıllarımda B. B. okur ve hep B. B. dinlerdim.”
“Tamam, Müjgân bir adım geriye git! Doktor! Amon yağı sür,
Canan hazır mısın? Tek seferde yapman gerekiyor. Can you do it?”
“Yes sir! Bir aşk meleği daha! Neden olmasın ki neden olsun!”
NÖ Gitme Kal Bu Şehirde 4:50. MN Nameh 5:49.
“Habibi! İnsanlar neden anlamıyor? Resûl kendileridir.”
“Bunu anlasalar zaten bütün karışıklık sona ererdi Habibi.”
“Aslında Kur’an-ı Kerim’deki “bilinç altını” büyültme hatta ki
yönlendirme yapılanması, tam olarak bu temelde kurgulanmış bence.
Ama insanlar Muhammed Efendimizden mucizeler bekledikleri için
bir türlü kavrayamıyorlar bilinç altını temizlemeyi.”
“Kar yağmış. Kar danada m yapalım mı?”
“Ben altın diyorum, sen dana, buzağı diyorsun. Sana anlattım
ama Ceren, tarih tekerrürden ibarettir, ispatladım hatta.”
“Ne yapmak istiyorsun? Gerçekten soru yorum sana!”
“Gerçekleri herkesin suratına haykırmak istiyorum.”
“Öyle mi diyorsun?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
144
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Sekizinci Bölüm
POSTMODERNİZMİN ÇÖKÜŞÜ

Uzunca bir süre roman yazmak istemeyişim bir tarafa, belki


de bundan sonra hiç roman yazmam. Daha heyecanlı bir hikâye bulup
o hikâyeyi İnsan Cumhuriyeti’nin ötesinde geliştirebileceğim hissine
yaklaşabileceğimi de sanmıyorum fakat elbette Allah bilir her şeyi.
Şu an düşünüyorum da, yüzlerce sayfa yazdım son altı yılda.
Bir sürü karakter yarattım ve hepsini tek bir varlığa bağladım
ve o varlıkla hem kendim hem de okur arasında kaliteli bir bağ kurup
eseri tamamına erdirmeye uğraştım.
İnsan Cumhuriyeti’ni bu noktada kesmeyi doğru buluyorum
çünkü beni Piyano İstanbul kelime grubu kurtarır hiçbir şey yazmak
istemesem dahi yazmakla ilgili ilhamım geldiğinde. Bu yüzden bu zor
hikâyeyi bambaşka karakterlerle ve bambaşka bir edebi anlatıyla en
güzel şekilde yazmam daha doğru olacaktır.
Paris ile yani Ceren ile Paris’te gezindiğimizi hayal etmedim.
Forabandit | Cancion 6:23.
Bu isimde bir kitap veya kitapçık yazdım aslında kafamda ve
karakterleri Ceren ile ben olmuştuk. Ama Ceren’in gerçeklik konusu
üzerinden yaptığı göndermeler, yıllar içinde “o kadar” aklımı başıma
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
145
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

getirdi ki, bir dikiş makinesinin başına geçip kendi söküğümü dikmek
durumunu yaşamam gereken zamanların geldiğini düşünüyorum da
artık. Devrik ve bozuk cümlelerim için gerçekten özür dilerim. Bunca
kötü bir edebi eser vermekteki asıl amacım, okurun eserle bütünleşip
kendisini bir roman kahramanı gibi hissetmesini gerçekten başarıp
mutlu olmaktı. Romanımızın tamamını okuyan sabırlı okur dur!
Aslına bakarsan şu an hiç mutlu değilim ama şu “süper” dikiş
makinasıyla harikalar yaratmaya başlayınca moralim düzelir.
Daha önceleri belirttiğim gibi, ben roman okurları için yazıyo
görünsem de, r burada dursun, kendisi için asıl çalıştıklarım; düşünür
ve yazarlar ve bilim adamlarıdır. Ve o insanlar için bu eseri, bu nokta
itibariyle bitirmekte fayda görüyorum. Belki birkaç sayfa daha…
FÖ Seni Terkedeceğim 3:18. Yüz çevermek bu olsa gerek.
“Yeldeğirmeni” Mahallesi’ndeki defter dükkânımızda sürekli
olarak dinlediğimiz Ferdi Özbeğen o günlerde vefat etmişti, Allah bol
rahmet eylesin, bu şarkıyı dinlediğim kadınlar sırasıyla Berin, Ceren,
Ayşegül, Ilgın, Esra, Nimet, Başak ve erkekler, Serkan, Suphi ve öteki
Serkan, Akın, Hüseyin, hiçbiri belki de, Deniz ve Julia, Moda tayfası ve
Gerçekten Kaybedenler Kulübü üyeleri, bir gün onları terk edip uzun
zaman sonra geri döneceğimi ve bunu, şu karşımda duran süper dikiş
makinesiyle yapacağımı bir türlü kestiremediler.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
146
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ben bu şarkıyı dinlerken, hep, onların hepsiyle ayrılacağımızı


düşünür üzülürdüm, onlarsa fondipledikleri rakı kadehleri sayesinde
bu gerçeklikten epey uzaktaki hayatlarını yaşamaya devam etmekle
meşgul olurlardı. Bu o kadar kırıcı bir durum ki şimdi anlatamam.
Belki de ben aslında Fransız vatandaşı olup ülkeyi terk etmeyi
hatta bundan sonra yazacağım aşk romanlarını Fransızca’da yazmayı
da yine o günlerde bilinçaltıma yerleştirmiş olabilirim.
Ensemble Cest Tout | 00:00.
Neticede bir aradaydık, hepsi buydu. Buymuş. Hepsi buymuş.
Şimdi daha iyi anlıyorum. Bir şeyleri itiraf etmek istiyorum.
Tam dört yıl oldu “Ceren’le yani Paris’le yani GGG” ile yani şu
Müjgân yani sevdiğim ama gerçekten sevdiğim kadınla ve bu sürenin
tamamında beni en çok yaralayan şey Yann Tiersen’in Esther isminde
parçasını Bergama Akropolis’teki ahşap zemine oturup dinlerken şu
ağacın gölgesinde, şu suyu izlemek ve bizim işaretimizi yere çizmek
oldu. Ayrılalı kelimesi burada dursun! Eleny Nostalgic 2:32 çalıyor.
Sanırım daha fazla katlanamayacağım bu acıya.
Yine de birkaç sayfa daha yazmak istiyorum.
Anlatmayı tamamlamam gereken şeyler var.
Bu kitabın nihayetine ermesi ve eserin topluma ulaştırılması
meselesinin yanında birkaç şey daha... Onları anlatmazsam olmaz.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
147
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İnsan öyle değişik ve öyle donanımlı bir varlık ki, başına neler
gelirse gelsin, eğer Allah yazdıysa bir şekilde kendisini toparlayabilip
gerçeğe dönebiliyor ve her şeye yeniden başlayabiliyor.
Ben sadece Berin’in ve diğer arkadaşlarımın beni alıştırması
yüzünden uyuşturucu bağımlısı olmuş bir yazar müsveddesi ve basit
bir tüccardım. Sonra Ceren’le tanıştım, bağımlı oldum, tedavi gördüm
hatta hakkımda annemi tehdit etmekten ve mahkemeye gitmemekle
alakalı olaraktan tutuklama kararı bile çıktı. Ama pes etmedim.
Altı yıl önce, Berin’le o ilk uyuşturucuyu içmiş, yatağa uzanıp
hayal kurmaya başlamıştık ki aklıma bir fikir geldi. O kadar önemli ve
asil bir andı ki bu benim için. Özenle anlatmak istiyorum.
Yanında olduğum insanların ki ben o sırada sekiz dokuz kitap
yayınlamış bir yazardım, yıl 2012 idi, Radio Tarifa Oye China çalıyor,
Berin’le o çocuğu Altıyol Boğa Heykeli yakınındaki bankta gördüğüm
o an bu şarkı çalıyordu ve sesi açıp ağlamaya başlamıştım. Bir saniye!
Yanında olduğum insanların benden daha üstün düşünceleri
ve düşünce sistemleri olduğunu gördüğümde çok kıskanır ve bunu ne
şekilde başardıklarını merak ederdim. Bu uzun yolculuk bu durumlar
hakkında gerçek bilgiye ulaşmamı da sağladı.
İyi ve hızlı, estetik ve yüksek sanat voleli düşünce sahibi olan
insan hatta canlıların tümü uyuşturulma ve uyarılma dolayısıyla bu
hallere düşüyorlarmış. Bunu anladım. Bu yüzden bir kez daha, lütfen:

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
148
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

UYUŞTURUCU İÇMEYİN! ÇOK ÇOK TEHLİKELİ. İNSANIN HAYATI BU


KADAR UCUZ DEĞİL! SİZİ ZEHİRLEMELERİNE HİÇ İZİN VERMEYİN!
İÇENLERLE ASLA GÖRÜŞMEYİN! KÖTÜ ARKADAŞLIKLAR KURMAYI
BIRAKIN! İYİ İNSANLARIN SAYISI ÇOK DAHA FAZLA VE İYİLER BİZE
ZARAR VERMİYORLAR. LÜTFEN BU DEDİKLERİMİ DÜŞÜNÜN!
Şimdi diğer bir meseleye, yine bu anlattıklarımın devamı olur
ümidiyle geçmek istiyorum. Olmazsa da olsun…
O uyuşturucuyu içtikten sonra bir ev, bir dükkân, biri defter
öteki dikiş olmak üzere iki atölye parası yedim ve Berin’in beni şu pis
uyuşturucu ile tanıştırması, bana tam 250 bin liraya mal oldu.
Dünya malı dünyada kalır lâkin böyle bir kayba hiç gerek yok!
Altı yıl içinde “dişlerim” mahvoldu, saçlarım ve sakallarım beyazladı,
cildim yumuşadı, insanlarla ve ailemle ilişkilerim mahvoldu ve şimdi
burada anlatmaya utandığım birçok kötülük, günah ve haram şeyleri
yaşamak zorunda kaldım. Çünkü kendimi uyuşturuyordum ve kimse
beni engelleyemiyordu. Bunu neden yapar ki bir insan kendisine?
Şimdi itiraf etmeliyim ki ben bunu kendime “sırf bu romanı”
yazabilmek için yaptım. Ölmediğim için şanslıydım belki de hepsi bu.
Ne Berin ne Ceren, o gece, o ilk uyuşturucu kafasıyla çözümü
olmayan şu konularda psikopat bir roman yazma kararı aldığımı asla
bilemediler ve bunu kimse anlayamadı. Oh olsun!
Ve ben, İnsan Cumhuriyeti’ni insanlar için yazabildim.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
149
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İnsan Cumhuriyeti’ni yazabilmek için altı yılımı harcadım. Ve


bunların yanında bir sürü aşk, hayatımın en güzel iki aşkı “Berin” ile
Ceren, en samimi arkadaşlarım, hepsini harcadım bu roman için. Öyle
tuhaf bir tercihti ki bu! Ya bencil olup bu kitabı yazmazdım yahut da
yazar ama her şeyi kaybederdim. Birçok defa öldüm, değişik yöntem
ve hareketlerle son anda kurtuldum hep. Yemin ederim.
İnsan Cumhuriyeti romanında cevap vermek istediğim konu
başlıkları ve sorunlar oldukça büyüktü ve kısaca şöyleydi:
İnsanlar neden uyuşturucu kullanıyor ve nasıl vaz geçerler?
Devletler insanları nasıl mahvediyor ve bu durum engellenebilir mi?
Politikacılar neden bu kadar adaletsiz bir dünya yarattı? Bilim neden
insanların işlerine yarar olmaktan bunca uzakta? Sanat neden olması
gerektiği gibi değil? İnsanlar Allah’ı niye anlamıyor? İnsanlık nereye
gidiyor? Kıyamet yakın mı? Ölüm nedir? Yok, var mı?
Son ne?
Bütün bu süre boyunca Allah korudu beni. Herkes ve her şey
üzerime gelirken, ben “zaten” bu psikopat problemlerle ve sağlığımla
uğraşırken hem de, Allah beni bir saniye olsun yalnız bırakmadı.
Allah’ıma şükürler sonsuz olsun ki başardım.
Aradığım bütün soruların cevaplarını bir şekilde paragraflara
ve sayfalara döşedim, yapmam gereken her şeyi yaptım.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
150
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Şimdi yapmam gereken iki şey kaldı.


İnsan Cumhuriyeti’ni yazabilmek için mahvettiğim hayatımı
eskisi gibi yoluna koymak ve son bir iyilik.
Kim olursa olsun, nasıl yaşarsa yaşasın, bu kitabı insanlığın
onuru, erdemi, ahlakı için yazdım, insan için yazdım.
İnsanın “en büyük” problemlerinden “bazılarını” inceledim ve
geriye sadeCe kendime verdiğim sözü tutmak kaldı.
China Woman Montreal Love Theme çalıyor Ceren!
Seninle ilk tanıştığımız gün sana demiştim, çok önemli bir şey
var başarmamız gereken, sabırlı olmalısın, ikimiz de sabırlı olmalıyız.
Sen o zaman benim bu kadar uzun bir süre bu romanı yazmak
eylemiyle meşgul olup kendimi “bilgi ile” ve her çeşit uyarıcı veyahut
uyuşturucuyla zehirleyeceğimi “bilmediğin için” ne demek istediğimi
anlamamış olabilirsin. Bu gerçeği senden bile saklamak zorundaydım
ve gerçekten özür dilerim sevgilim Ceren.
Sana anlatsaydım, belki beraber olacaktık, belki hâlâ beraber
olacaktık ama bir romancı olarak bu romanı yazamayacaktım.
Bir roman için hayatımın aşkını kaybetmiş olabilirim ama bu
kayda değer bir eylem bence. Umarım bana hak verirsin.
Biliyorum, kendime verdiğim sözün ne olduğunu merak eder
bir halde okuyorsun bu af dilediğim, mahcup ama gururlu satırlarımı.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
151
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Seninle “el ele dolaşırken” bu problemi çözmüştüm. Sana hep


Allah bahsi açıyordum fakat bunu çaktırmadan yapıyordum ve senin
de diğer herkes gibi Allah tarafından korunduğunu “gayet iyi” biliyor
ve bu duruma güveniyordum. Sonunda anladım ki İbrahim’in İsmail’i
kurban etmesi gibi, seni Allah’a kurban niyetiyle vermeli ve bu aşktan
vaz geçmeliydim. Bunu yapmak zorundaydım.
Kendime verdiğim söz bu noktada belirdi.
“Bir gün bu kitabı bitirdiğimde, Kur’an-ı Kerim’i en başından
en sonuna kadar okuyup hatim edeceğim ve Allah’ıma dua edeceğim
bizi kavuştursun, tekrar bir araya getirsin, diye.”
İşte şimdi o noktadayım sevgilim Ceren.
Bu öyle bir nokta ki, anlatamam.
Hayır anlatabilirim.
Marjan Farsad Porteghale Man çalıyor sevgilim Ceren.
Yapmam gereken şey kitabı açıp okumaya başlamak ve notlar
alıp Kâbe’den Gelen Ses isimli kitaba o notları olduğu gibi aktarmak.
Bu işten para da kazanman lazım Yazar, diyen arkadaşlarıma
da bir çift lafım var. Bu seriyi, bu dört kitaptan oluşan romanı, resimli
olarak baskıya verirsem, zaten para kazanırım, diye düşünüyorum.
Yazıları, ücretsiz yayıncılık dâhilinde Facebook’ta yayınlama
sebebim ise Allah’ın “benim ayetlerimi ucuza satmayın” demesidir.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
152
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu romanda Allah’tan o kadar fazla bahsettim ve onu anlayıp


bilelim diye öyle deliCe uğraştım ki, en doğrusu bu, benCe.
Ane Brun Halo 3:52 çalıyor.
Öyle çok sabrettim ki bizim için, iyilik için, tüm insanlık için,
Gelmezsen kendimi kesinlikle öldürürüm, bunu da bilmelisin.
Ağaçlarımız var bizim, ne olursa olsun, hayallerimiz var bizim,
Güzel bir romanda hiç bahsedilmeyen insan olmayı ister misin?
Ane Brun Big In Japan çalıyor Piyano İstanbul’da.
Çılgın bir generalin ordusuna hücum emrini verdikten sonra
çıkan seslerin sıkıştırılmış halini uzaya fırlatılmadan önce buldum.
Bir futbol sahasında çıkan seslerin tümünün kaydedildiği deli
cihazdan alınan anlık verinin 1/1000 ölçekle sabitlenmesinin resmi,
benimdi yahut değildi, kimin umurunda ki sabitin değişkenleşmesi!
Yerküre üzerinde akıp giden rüzgârların çevirdiği işler netice
gösterilince oluşan seslerin kanal kayıtlarının fotoğrafı lazım.
Ortalama bir insanın ömrü boyunca çıkardığı seslerin bir ara
bir araya toplanması sonucu oluşan kanal kayıtlarının tümü lazım.
Bir başka insanın ömrü boyunca çıkardığı seslerin bir ara bir
araya toplanması sonucu oluşan kanal kayıtlarının tümü lazım.
Kâbe’den gelen sesin kanal kayıtlarının fotoğrafı acil lazım.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
153
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Daha sade bir anlatımla devam edersek durum şu:


İnsan nasıl oluşuyor, önce onu anlamalıyız.
İnsan, annesi ve babası ilişkiye girdikten sonra spermlerin ve
yumurtaların organizasyonu sonrasında bir embriyonun oluşumunu
takip eden olaylar serisi neticelendiğinde doğuyor. İki varlığın birlik
olduğu ve bir varlığı inşa ettiği bir durumdan bahsediyoruz. Elbette
bu duruma olma komutunu veren yüce Allah.
Embriyo büyüyor, cenin haline geliyor. Cenin büyüyor, sonra
annenin karnı şişiyor ve sonunda bebek doğuyor. Hikâye böyle.
Bebek önce duyuyor, sonra görüyor dünyayı.
Bebek nefes alıyor ve yaşamı başlamış oluyor.
Annesi onu emziriyor, temizliyor, besliyor, koruyor.
Anne ve babanın koruması altında bebek büyüyor. Ce! Ce!
Sonra bebek çevresiyle ilişki üretiyor, akrabalarla, komşular
ve arkadaşlarla değişik süreçler tamamlıyor. Okula gidiyor, âşık olup
evleniyor, değişik şeyler yaşıyor ve bir insan tamamlanıyor böylece.
İnanırsa inanır, inanmazsa kendi bileceği.
Bir hastane düşündüm şimdi. Bir odasında “yeni doğmuş” bir
bebek ilk seslerini çıkartıyor. Bir başka odasında az sonra ölecek olan
bir yaşlı son seslerini çıkartmaya çabalıyor.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
154
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bir futbol sahası düşündüm şimdi. Beş yaşındaki bir çocuk şu


tribün denen yerde babası ne yaparsa aynısını yapmaya çalışarak bir
şeyler öğreniyor ve sahada topun peşinden koşan futbolcu, birazdan
atacağı gol için büyük bir hırsla koşturuyor.
O sırada bir yaprak, bir kuşun incittiği bir yaprak tutunduğu
daldan kopup süzülerek yeryüzüne düşüyor. Bir rüzgâr bunu bir an
fark etse de hiçbir şey yapamadan izliyor.
Bir başka coğrafyada bir araba kazası meydana geliyor ve altı
kişi vefat ediyor. Bilmem kaç kilometre uzakta ise bir uçak kalkıştaki
arıza sebebiyle uçuşunu erteletiyor.
Bir camide sabah ezanı okunurken bir başka camide yatsının
vitr vacibi kılınıyor. Bir yerde yağmur yağarken bir başka gezegende
karbon oranı hiç gerek yokken azalıyor veya artıyor. Olabilir.
Bunların hepsi birbirinden farklı akışlar. Ve tüm bu akışların
arasında bir bağ, bir bağlantı var ve bu bağlantı Allah tarafından net
bir biçimde sağlanıyor, yaratılıyor, oluşturuluyor ve işletiliyor.
Bir savaş uçağı hızla giderken karşısına bir kuş çıkıyor ve bu
uçağın motorunu bozup hem kendini hem de pilotu öldürüyor.
Bir çiftçi, traktörle ekin biçerken toprağı ezip geçiyor.
Bir şarkıcı en güzel sesiyle en sevdiği notaları mırıldanırken
bir enstrüman en zor çıkardığı sesleri çıkarmak zorunda kalıyor.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
155
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Ne olursa olsun, mutlak bir uyum ve ahenk yok, olamıyor.


Birlik oluşmadı aslında hiç, oluşamıyor çünkü O katılmıyor.
Allah bütün bu akışa o kadar büyük bir saygıyla yaklaşıyor ki
hiçbir müdahale etmeden her şeyin kendi akışında yaşanması oluşu
dâhilinde bize tanıdığı zamanın dolmasını bekliyor.
Arabasıyla 200 yapan adam neden unutuyor insan olduğunu?
Oradan oraya koşuşturanlar niye yapıyorlar bunu?
İnşa edilen köprüler, barajlar, enerji santralleri, gökdelenler
ve diğer her şey, organik bağımızı mahvediyor. Ne acı! Büyük acı!
Sonra Allah emir veriyor kitapları ve peygamberleri aracılığı
ile. Şunu yapın, bunu yapmayın, şunlar haram, bunlar serbest, diyor.
Bazı insanlar Allah’a inanıyor ve dediklerini yapıp yaşıyor.
Bazı insanlar Allah’a inanmıyor ve dediklerini önemsemiyor.
Elli yaşında olmasına rağmen insanları dolandıran da mevcut
ve gönül rahatlığı ile nefes alıyor, on beş yaşında olmasına rağmen en
ufak bir acıma hissi dahi olmadan adam öldüren de mevcut.
On yaşında âşık olan da var, yetmiş yaşında âşık kalan da.
Konuşulması, anlatılması, yazılması ve öğretilmesi, öğrenilip
dünyaya yayılması gereken o kadar çok şey var ki.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
156
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Değişik zamanlarda yaşayan iyi insanlar bu durumu fark edip


ona göre davranmışlar ve bu yüzden dünyada birçok iyi şey oluyor.
Bazı insanlar da var ki iyi şeylerden beslenerek kötü şeyleri
ve kötülüğü yayıp dünyayı mahvediyorlar, insanı kirletiyorlar.
Yaşadığımız zamanların her detayına ne kadar dikkat ettik?
Yaşadığımız her şeye, özellikle her insana hakkını verdik mi?
Yaşadığımız mekânların özünü bozmadan yaşayabildik mi?
İngiltere’de ev ödevini yapan bir genç kız aklına tanrı gelince
kalkıp kiliseye gidebiliyor. Rusya’da bir anne patates soyarken içinde
oluşan inanç dolayısıyla “dua” edebiliyor. Amerikalı bir zenci baskete
giden topa “Help me God!” diyebiliyor. Ve bunlara benzer birçok oluş
oluyor, oluşuyor, yaşanıyor, bitiyor. Aslında bitmiyor ama biz bitiyor
sanıyor ve ona göre hareket ediyoruz.
İngiliz kız kilisede birisiyle tanışabiliyor. Rus anne elini kesip
yarabandı almak için bakkala gidebiliyor. Basketçi zenci top elinden
kaydı diye “Fuck!” diyebiliyor. Japon yapıştırıcı ne kadar uğraşırsak
uğraşalım, yapıştırdığımız iki şeyin özünü bozabiliyor. Ve arabaların
çoğu havayı kirletirken havayı temizleyen bir cihaz neden hâlâ bu işe
dâhil edilmiyor, gibi bir fikir aklımıza gelebiliyor. Bir anda.
Yaşayan her insan bugüne kadar bir şeylerle meşgul oldu ve
bir şeyler üretti. Zamanını bir şekilde yaşadı.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
157
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu arada kimi canlılar özenle yetiştirilirken kimi canlılar sırf


insanlar doysun diye öldürülmek ve yenilmek için beslendi.
Öyle çok detay var ki yeryüzünde. Bir akıl ne kadar dikkatlice
akarsa aksın, bunların hepsine duyarlı olamıyor. Olamaz.
Allah bu noktada da devreye giriyor ve bizi kurtarıyor.
Paris’te bir konser salonunda yıllarca çalışıp bestelediği bir
şarkıyı söyleyen genç kadının gözleri aşkla parlarken, Angkor Wat’ta
gezinen iki serseri kadın zengin bir adamdan çaldıkları o parayı nasıl
harcayacaklarını konuşuyor. Japonyalı bir geyşa, Afrika’da doğsaydık
neler olurdu, diye düşünürken, Hindistanlı bir rahip zina işliyor.
Açlıktan ölen çocuklar açlıktan ölmeye devam ederken, para
peşinde koşturanlar silah çeşitliliğini artırmak üzerine görüşmelerini
yapıp yeni anlaşmalara koşuşturuyor. Tarihleri mahvedilen çünkü
bombalanıp yerle bir olan şehirlerin insanları, mülteciler yurtlarında
yaşayamadıkları için, yaşamaya devam ederlerse ölecekleri için göç
ediyorlarken, ikinci kuşak dededen zengin bir adam elli milyon dolar
değerindeki yatında grup seks yaparak orgazma ulaşıyor.
Bir adam bilgisayarının başında dünyanın problemlerindeki
çözümsüzlüklere dair fikir oyunlarıyla muhatap olurken, bir kadın o
adamla tanışacağını henüz bilmiyor ve dizideki kızı izliyor dikkatle.
İnsan Cumhuriyeti’nin başkenti Kudüs’te her Allah’ın günü en
az bir insan öldürülüyor, ölüyor ve bunun sebebi insanların insanlığı
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
158
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

unutmuş olmaları. İnsanlar kendileri veya sevdikleri ölmediği sürece


ölümü ciddiye almıyorlar. Allah bunu da planlıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ndeki bir stajyer yeni teorisi sayesinde
milyonlarca insana iyilik edebileceğini fark edip sevinirken, şu zavallı
Birleşmiş Milletler ölüm üretenleri kınayıp durup kınıyor ama kayda
değer hiçbir müdahaleyi yapmıyorlar. Ölenler kimler? İnsanlar! Niye
ölüyorlar? Çünkü bu büyük bir tezgâh! Kim tezgâhladı bu ölümleri?
Elbette ki insanlar! Mesele bu noktada düğümleniyor.
İran sinemasında bir yönetmen taşlanan bir kadının hikâyesi
yeterince algı bozamadı ya da düzeltemedi diye üzülürken, Amerikan
sinemasındaki bir yönetmen beklediğinden fazla gişe hasılatı yapan
filminden dolayı aldığı ödülü insani yardım kuruluşlarına bağışlıyor.
Bir viyolonsel âşık olduğu kadınlar yüzünden yüksek dozajda
uyuşturucu alıp intihar ederken hastanede kurtarılıyor ve aklına “aç”
ölen insanlar değil de yine sevgilileri geliyorken, bisikletiyle yollarda
giden bir genç, balonların içine su koyarak kuraklığı nasıl giderebilir
diye hesap yapıyor. Öyle komik ve acayip durumlar var ki…
Dünyanın en büyük terör örgütünü deşifre eden ve dünyanın
en güzel masalını yazdığına inanan ve bütün yazdıklarının yaşanıyor
olduğunu fark eden bir yazar, gecenin sessizliğinde en çok sevdiği şu
kadını düşünüp dururken, şu kadın bahsinde geçen o kadın, hayattaki
en sevdiği bebeğin kaybolması yüzünden ağlarken, aslında Allah’ının

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
159
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

ilahi adaleti sayesinde bağışlandığından bihaber, yaşamına karmaşık


bir şekilde devam ediyor. Bebek bez! İlahi adalet tez! Daha çok gez!
Bir rüzgâr, sadece bir rüzgâr tüm borsaları manipüle edebilir
bir halde akışına devam ederken, bir koku iki insanı birbirine hızlıca
âşık edebiliyor. Bir hızlı tren insanları kavuştururken bir otobüs aynı
insanları ayırabiliyor. Bir bakış... Açısı bozuk bir bakış, bakış mıdır?
Şimdi samimiyetle cevaplamanızı rica ediyorum:
Bugüne kadar kaç sinek öldürdünüz?
Bugüne kadar kaç sevgiliyi ayırdınız?
Bugüne kadar kaç ton benzin tükettiniz?
Bugüne kadar kaç kişiyle yattınız?
Bugüne kadar kaç insana yumruk attınız?
Bugüne kadar kaç çocuğa burs verdiniz?
Bugüne kadar kaç muhtacı doyurdunuz?
Bugüne kadar kaç rekât namaz kıldınız?
Bugüne kadar kaç insanın hayatını kurtardınız?
Bugüne kadar kaç hayvanı yediniz?
Bugüne kadar kaç şarkı dinlediniz?
Bugüne kadar kaç filmi çekmiş olmak istediniz?

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
160
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bugüne kadar işe yarar kaç icat yaptınız?


Bugüne kadar hakkını vererek kaç kitap okudunuz?
Bugüne kadar nerelere, kaç adet ağaç diktiniz?
Bugüne kadar kaç kilo plastik, yün, kâğıt tükettiniz?
Bugüne kadar dünyaya faydası olan insan yetiştirdiniz mi?
Bugüne kadar kaç kişiyi dolandırdınız?
Bugüne kadar kaç insanın kalbini kırdınız?
Bugüne kadar kaç elbiseniz, kaç ayakkabınız oldu?
Bugüne kadar anne babanıza iyi davrandınız mı?
Bugüne kadar akrabalarınızın halini hatırını sordunuz mu?
Bugüne kadar helal ve haram nedir gözetip yaşadınız mı?
Bugüne kadar kaç inanmayanı inanır hale getirdiniz?
Bugüne kadar nasıl yaşadınız, her şeyden memnun musunuz?
Bugüne kadar ölmemenizin sebebi nedir?
Bugüne kadar insan gibi yaşayabildiniz mi?

Hazır sanız, buyurun; başlayalım.


Zaman Matematiği ile biraz da bilimi haşlayalım!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
161
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Zamanda yolculuğun yolları; gözün ki kameranın bulunduğu


noktanın perspektifleridir. O yüzden düşünceyi ekrana verdiğimizde,
zamanda yolculuk yapıyor oluruz. Ki bunu hep yapıyorduk zaten, hep
yapıyoruz. Bu noktada önemli olan tek şey, düşünceyi değil beyindeki
hayali, görüntüyü ekrana vermektir. Duygularımız ve düşüncelerimiz
ile şimdiyi, geçmişi ve geleceği birleştirmektir önemli olan. Bilgisayar
oyunları bu “kanun”la güçlendikleri için herkesi kontrol altına alırlar.
Şu anda beni anladığınızı sanmıyorum. Ve bu durum fazla sıkıcı olmaya
başladı. Kusuruma bakmayın. Gerçekten sıkıldım. İyi okumalar...”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
162
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Başlamadan Önce
ZAMAN MATEMATİĞİ HAKKINDA ÖNEMLİ UYARI

Kendi yarattığımız ‘ses kirliliği’ rakamlarını vermeyi doğru bulmuyor


ve desteklemiyorum çünkü alışmamış gözde dondurma Z. Matematik
aşımında yuvarlayabildiğim ışık sesi yani toplam ışık sesi, “sessizliğin
sesinden” fazla olamadığı için şu dakikaya kadar sürekli kaybetmeye
mahkûmdum. Yazım yardımcımdır. Lakin içimizde tek bir kişi kalana
kadar düzelmesi imkânsız olan her türlü varsayımı, ışığında da bakıp
gördüm ki “yüzde doksanlık bir kısmı” bu görevi başarıyla tamamına
erdiren o İnsan Cumhuriyeti vatandaşları ve heyetleri, şu yüzde onun
içinde kalan o insanları kurtarmayı cidden istiyor. Edebiyat tarihinde
“ki değişik kaynakları mevcut olsa da ana gövdesini kaybeden” bir
yapıdan bahsedeceğim, ses çıkaran o şeylerin de “canlı ve numaralı”
kabul edilmesi “ret” olunmuştur. Bu yüzden “sevgililik deneyi” “çıkış
yoluna gidiş” zaten yasaktı, “taz” elendi. En doğrusu “her zaman” yeni
yürümeye başlayan ‘masum çocuğun tepkileri’ ışığı altında hükümler
vermektir ki bu noktadaki sessizlik kulelerinin fazla uzun olduğuna
dair dedikodular da ya yılmaya başlamış görünüyorken, televizyonu
kapatın, evet tam bu esnada. Bitki ve de hayvanlar olarak sınıflandıra

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
163
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

geldiğimiz tek veya “çok fazla” hücreli acayipler ordusu “yüzde sekiz”
civarınlarına azaltıldığı zamanki o kurgudan görüp anlayabiliyoruz ki
onların yoklukları bizim varlığımızın gücü ve de erdemini arttırınca,
onların varlıklarını yine, kolaylıkla aktif edebileceğimiz bir konumda
olduğumuz için bu sert hükmü vermiştik. İşi bozan bitkiler oldu her
zaman, söylemini kendimden uzaklaştırma ihtiyacına girdiğim için şu
gerçeği de belirtmeden geçemeyeceğim: Doğu Türkistan’da soykırım
yapanlar, Uygur Türklerinin sayısının ne şekilde ve hangi ivmeler ile
azaldığının gayet farkındalardır “fakat farkı” “ne olursa olsun”, sayfa
başında belirttiğimiz gerçeklik “dışında kilerin” tümü etkisiz eleman
sayılacağı için, şöyle güzel bir dizi cümle yazayım: Kuldan ilaç arayan
muammayı devşirir. Kıldan haraç toplayan soylu aynaya da hapşurur.
Düzgün dur karşımda sevgilim, penceremizi aç. Birliğin ölçü oldurur.
Boyacılarla kuyumculardan hep kaç. Gül yüzünü soldurur. İnsanlarını
da iyi seç çünkü kimisi ses dalgası kim isiyse ses akımı oluşturur. Bilir
misiniz neye denir ses dalgası? Hayır, Echo sade sıfırın bir olması. İki
insan yan yana geldiğinde bir birine bağırarak seslerini çarpıştırıp,
diyelim ki ses akımı üretip ateş yakacaklar; bir adet echo’nun ortaya
çıkması için “iki adet ses” gerektiği için, sıfırdan birin çıkışını veya iki
tanenin bir tane olmasını da konuşabilirdik fakat şu daha önemli: Ses
akımlarını kontrol altına almadan “sesleri” tam kontrol edebileceğini
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
164
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

sanan o dangalaklar yüzünden de başımıza gelmemiş iş kalmamıştı


ve biz bu yüzden tek ekranda tek ses ve tek kadraj gerçekliği üstüne
dikkati çekip demiştik ki insana dair ol an tüm gerçekler Felek isimli
kitabımızda yazmaktadır. İnsan ya okur ya da yazar. Ey sabırlı okur!
Âlemin asıl derdi ne biliyor musun? Şimdiye kadar hiç görmedikleri
O’na, Allah’a ve de rahmetine kavuşmak. Felek Operası’na git ey okur!
Şimdi düşün ki yüksek varsayımlı bir köprüde saatte 99 kilometre ile
gidiyorsun. Bir anda durdun. Ne olur? Zaman durur. İnsana dair olan
“tam olarak” işte budur. “Ve şehrin ışıkları vurunca koyu mavisinden
perdenin, hayret eder perde, yeni rüyalar görür insanlar ve şehir işini
yapmış olmanın rahatlığına kokar.” Annelerin sıradan etraflarındaki
markaların “bilinçdışı kodlarını” sık tekrar ile bilinçsiz kullanımların
dayatılması sayesinde çocuklarımızın aklı ve beynine omo, alo gibi
sözcüklerle kazıyabileceğini sanan ve “mutlak şifasızlık” içinde yüzen
dangalaklara dair cümlelerim ancak şunlar olabilir: Biz homoseksüel,
alo, malo, gibi ithamlarla “geleceğini inşa eden bir ırk” değiliz. Devlete
ihanetten beş yıl cezası onanmış bir adamı, vekil olma hakkı ve yetisi
olmadığı halde meclisimize sokan herkes net suçludur. Bu “cezadan
dolayı onun vekilliğini düşürmeyenler de” suçludur. Vekil olduğu için
serbest bırakanlar da suçludur. Vekilleri böyle suçsuz kabul edip ilgili
kanunları hazırlayan, yapan yahut onayanlar da suçludur. Böylesine
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
165
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

davaları olan “beş para etmezleri” vekil gösterenler zaten yüzsüzdür.


Biz, bir şeyi deniz mahsulü tadında yemek istersek üstüne limon sıkıp
yeriz. Biz birini özlersek yanına gideriz. Biz istersek buluruz yokluğu.
Allah’ımız bulutlarda yağmuru tutuyor. O Allah bulutları yönlendiren
gökyüzünü tutuyor. Mikail bu işleri çok iyi biliyor çünkü her kadın ve
insan, opera sanatçısı olduğu anda kıyamet hâlâ kopmamış olabilir ve
öyle olursa biz yine aynı duruma düşeriz. Allah’ı görmeyi hayal edin!
Maskeli Balo’nun en büyük birimi dolunaydır. O = 1. Fakat buna rağ
men insanlar ölür. Neden ölür insan? Yemek yemezse ölür. Dışkılarını
bırakmazsa ölür. Nefes almazsa ölür. Nefes vermezse ölür. Uyumazsa
ölür. Çok uyursa ölür. Tüm o ölüm nedenlerini birbirine endeksleyip
işe yarar hale getirenler daha çok yaşarlardı, fakat konumuz bu değil.
Dünyanın dışında Sabit Yıldızlar Feleği, onun dışında ise Yıldızsız Saf
Felek yani Felek vardır. Yıldızlar aşağı kayar çünkü en dıştaki o Felek,
dışa çıkmalarına ve ona dâhil olmalarına izin vermez. Yıldızlar bu gibi
durumlarda feleğe çarpıp iç feleğe düşerler. Buna kader denir. İşte bu
kaderin içinde saklı olduğu yıldızın adıdır Yezdan ama onu Allah bilir.
Yıldızlar hesap verir mi, sorusu, Her Şey Karadelik Teorisi’ni gündem
yapar mı bilemem, lâkin yıldızların kendi aralarındaki mesafe sabit.
Mesafe bozulunca yıldız kayıyor. Yani yıldızların dışındaki her şey, ne
olursa olsun “karadelik” olabiliyor. Kime göre? Yıldıza göre elbette ki.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
166
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Fakat şunu samimiyetle belirtmek isterim, Allah’ın öyle mümin kullar


ve yarattıkları vardır ki, tüm çevrelerini, bir tek düşünce ile sabit olan
yıldızlar feleğinden alıp “kader döngüsünün kahpe feleğine” taşırlar.
Romanlar bunu bildikleri için klasik müzik dinlemezler. Dinleselerdi
her şey çok daha farklı ve güzel olurdu. Hangi kadın ve de hangi erkek
ışıltılı gökyüzünün altından sahnelerine girerler! El Picador çalarken,
sigara izmeritindeki uyarıcı turuncu rengini yasaklamadan sigaradan
kaynaklanan ölüm oranlarını hiç düşüremezsiniz. Şunu oku ey okur!
Gıda ikiye değil üçe bölünür ki bereket artsın. Ayrılığın artmasını ve
olmasını isteyen aşkını ikiye bölsün çünkü o bölünme bir olanı verir.
Ölmeden önce; cam kavanozun altına “böğürtlen reçeli” üstüne ise az
yoğurt konur ve yenir. 99 ml. Ve söz, ikiye de üçe de beşe de bölünür.
5, 2’ye bölünmez. 5/2=2,5 olmaz. Sonuç ikişer tane iki ve birer tane
yarım çıkar ki on’a 5 diyebilir im. Ama şimdi beşi ikiye siz bölmüş mü
oldunuz? Hayır, olmadınız ki. Ben bölmüş oldum. Ay ışığı, ayna zemin.
Şeytanı yenmek isteyenler, şu sıcaklığın “iyi” ve “insana yararlı, sabit
dereceler” arasında değişip durduğu ısıya endeksli şehirler inşa etsin
ki bütün problemlerin başı olan ısı değişiklikleri bitsin! 20092018..:..
3,1 B Grauman “Ori Nig Jar Ext Remix”. Kırılmalarla çoğalıp yayıldığı
için İLK IŞIK her derde de dev devadır. En küçük ses noktanın sesidir.
Öyleyse 1=NoktanınSesi olabilir. İnsan-ı Kâmil “her işinde susar” ve
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
167
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

herkes onun işini görmekle her an mükelleftir. Halifeler insan-ı kâmil


olduklarını unuttukları için de bütün işler bozuldu. Kanunların tümü
canlılara uygun yapılmalıydı ama kimse, hiç kimse “canlı nedir” deyip
canlı’nın tanımını yapamadığı için, “Canlıların Kanunu” isimli kanun
yapılamamış oldu. Kokuyu, tadı, sesi ve ışığı, bu dördünü birden aynı
anda çalıştırabilene canlı denir. Hiçbir bağlantı olmaksızın; ne kadar
azını çalıştırırsan o kadar görünmez olursun. Siz benim yerimde olup
da ağaçlarda bisiklet süren çocuklarla eğlenip şekillerle yaşasaydınız,
antiçikolatayı eksi facebook kul kabul ederdiniz. Ve yalnız dolaşmayı
severdiniz. Ve okul çevrelerine kıraathane, pastane, çaycıları açmayı
yasaklardınız. Kurgusal obeziteyi erken yaşta çözmek için küçüklük
itibarıyla boy uzatan sporları aktif ederdiniz. Ve kız çocuklarınızı tam
on sekiz yaşına kadar türbanlı, sonrasında ise açık dolaştırırdınız. Ve
değerini bilmeyene de değerden bahseder, gül er geç erdiniz. Ve tüm
çocuklara dans pistindeyken ayaklarını davula göre hareket ettirmek
tavsiyesini verirdiniz. Ve tüm canlılardaki kibirden rahatsız olur, bu
canlılar ile toprak arasındaki bağı geri çağırmak için önce tüm binalar
ve yapıları en fazla üç katlı bina ve yapılara dönüştürür sonra da buna
benzer, çıkarları için tuhaf imar kanunları çıkaranları, kibri üretmeye
çalışmak niyetinden ötürü yargılardınız. Ve Tokat’ta o köy yolunu sırf
kendi keyfi için kapatan arsa sahibinin tapulu malını kamulaştırır ve
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
168
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

bedelini ödedikten sonra ülke seçtirip vatandaşlıktan çıkarırdınız. Ve


doksan dokuz kişilik bir sürü meclisin, her gün sabahtan akşama day
i çalışmasını izlerdiniz. Ve her kitabı çevrimiçi sergilerdiniz. Ve beyin
naklinin bilgiyi sonsuza taşıyacağını desteklerdiniz. Ve oorganlarınızı
bağışlardınız. Ve Forabandit Cancion 6:23 çalarken, üzerinde hırkası
ve uzun saçlarıyla okları omzunda, doğa ile konuşan o adamı arkadan
görürdünüz. Ve filmi izlemeye başlamış olurdunuz. Ve “Susma Hakkı”
isimli bir Son Roman yazardınız. Ve her genç kızın çingene olduğunu,
bunun “Roman İmparatorluğu”nun yegâne, “besili” kuralı olduğunu
henüz öğrenirdiniz. Ve kokusu giderse aşkı da biter. Çünkü radyonun
ömrüne baktığımızda müzik insanlığı düzeltti diyebiliriz ama şu daha
önemli; hiç ölmemelidir hiç kimse. Her şeyi yapabilme yetisi, yetkisi
“kendinden” olan Allah’ımız, herhangi birimize bu yetkilerin tümünü
verse, o zaman o insan dünyayı Allah gibi yönetebilir mi soru’yorum
şimdi? Homojen yayılmamış noktaların tümü “-1” hatalıdır. Homojen
yayılan en doğru şeyi işaret eder çünkü homojenlik saflıkla ilintilidir.
Ürünler için oluşturulan satış grafikleri hangi müşterinin bir markayı
bırakacağı bilgisini veriyorsa, ürün tasarım ekipleri herkesi “zaaten”
kurtarabilir. Akıllıca olan eylem; “anlayışlı yapay zekâ”nın “bilinçdışı
merhamet” çalıştırması için her ne gerekiyorsa onları yapmaktır. Üç
sonsuzluğun yarısıdır. Yapay zekâ nasıl düşünüyor, bunu anlamak
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
169
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

için girdilerini, log’larını da inceleyin! Ancak tüm logları, bir zekânın


neler yapabileceğini yahut gerçekliğini anlamamızı ‘hep’ sağlayabilir.
Dünya Veri Protokolü hazırlayıp yayınlar ve çok sabrederseniz, veri
sıfırlama ve yeniden başlatabilme konusundaki o kanunlar çıkmaya
başlar. Yapay Kültür, Reel Sanat, Yapay Ahlak, Yapay Organ ve Yapay
Seslendirme konularıyla ilgili kanunlar daha hızlı çıkar. İlk çevirmen
kulaklık dahi dünya barışını sağlar. Büyük veri, coğrafyaya göre yani
toprağın suyun rüzgârın ve ışığın karakteristiğine göre toplanmalı
ve işlenmelidir. İnsanı insan yapan, zamanda yolculuk edebiliyor ve
yolculuk ederken, bir önceki halini yanına alabiliyor olmasıdır. Anla
yan! Çünkü Allah yeryüzünü dolaşın diye emretmiştir. İnsan ki başka
mekânlara “zamanda yolculuk yapmak” ustasıdır ve bunun kendisine
öğretilmesine ihtiyacı var gibi davranıyor hâlâ. Onu biliyor olması da
gerekir idi. Erken mühendislik eğitimi insanların kendi makineleri ve
yapay zekâlarını üretmelerini sağlayacaktır. Yapay zekâlar her hayal
gücünün artması için, kendisi bizzat soru sormaya ve cevapları total
işleme dâhil etmeye programlanmalıdır. Bebeklerin bir şeyleri tutma
eylemine bayılmaları bu konunun sonuç noktası olabilir çünkü yapay
zekâ, davranışını modellemek için soru sorabilirse ve cevap analizleri
ile kendi ödül sistemini üretebilirse, bu sayede ödül = işlem talepleri
olabilir. İflasın eşiğindeki yapay zekânın haline bakınız! Oysa dünya
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
170
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

yollarının tümünün fotografik haritaları tek merkeze toplanıp her an


güncellenip yayılabilirse, yapay zekâlı araba rahatlıkla gider çünküm
yapay zekâlı yolun kendi komutunu merkezden vermesini sağlamayı
konuşuyoruz ve bunu konuşmamız dahi çok ama çokça riskli! Trafik
ışıkları doğalı “çok zaman” oldu. Asıl “tedirgin edici” olan ölmeleridir.
Bilinmeyen kaç bilinmeyenli ise o kadar fazla bilinir, bilinmelidir. Yok
öyle bir dünya refleksi. İyice acıkmadan yiyenler obezdir yahut olur.
Otistikler hep âşıktırlar. Bebek iken özellikleri: Budur! Anlattıklarım
eğer yaşadığım sahnelerin aynı olsaydı, hüngür hüngür ağlardınız siz.
Ve anlattıklarım hayalleri olan harbi adamın ruhuna eşdeğer nitelikte
olsaydı, yine, aynı. An1attıklarımı gerçekten de benim yaşadığım gibi
anlatmayı başarıp gerçeklik algımın mutlak halini ortaya serebilecek
miyim, ona bakarız, lâkin yaşadıklarımın şu hayali olanlarıyla gerçek
olanlarının farkı, aslına bakıldığında rahatlıkla anlaşılabilir durumda
ve boyuttaydı. Olur mu? Hiç Günah Dişlemeyenler listesinden kaç kişi
tanıyorsunuz? Bir defa âşık olanlar listesini kim saklar sanıyorsunuz?
Böğürtlen reçelli yoğurtla ölümden döndüm duydunuz mu? O öldü de
ben kaldım. Bir kuşun hikâyesini anlatıp kandırırdı beni o, doğru mu?
Kuş kül oluyor diye külden kuş çıkartıyordu, tek olayım bu mu? Yıldız
biriktiriyordum gözlerimde, güneş mi yıldız soğutucu? Otizmin erken
tedavi cihazı bozulmayan bir daktiloydu. Yine hatırlatacağım buydu!
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
171
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Hapishanelerdeki şu sert dargın mahkûmlardan Hilafet Ordusu veya


“Sınırlardaki Atış Poligonları Enstitüsü” kuruluşunu ballandırarak ve
okkalı mı okkalı bir biçimde anlatabilirdim lâkin yapmadık. Problem
çıkaran taşlı topraklarda yaşayan insanlarda, çiçekle veyahut yeşille
bağları koptuğu için pek değişik sosyalleşme hastalıklarına çok sık
rastladığımızı da et raflandırabilirdik fakat bunu da yapmadık. Gelir
gider tablolarını bugüne kadar zaten asla incelemedik ki. Biz kitapta,
insanoğlunun ulaşması gereken gerçek ve erdemli, cennetsi hayatın
temel dinamiklerini oluşturabileceğimiz o yüksek teknolojileri ve en
ileri düzey yaşam formlarını fark edip üretebileceğimiz her tür bilgiyi
işlemeye, üretmeye ve hızda oryante etmeye çalıştık. Bunu yaparken
faydalandığımız bilgi türleri, klasik bilimden tutun da şark İslam ilim
ve dilim türlerine kadar, ortaçağ estetiğinden ve natural deviniminde
oluşan bilgi katmanlarından tutun da milattan önceki Afrika ve vahşi
yaşam toplumlarında akan reflekslere gizlenmiş doğal kanunlar veya
sabitlere kadar birçok etkileşime sebep sonuç ilişkisi üretiyor. İnsan
çoğu zaman gözlerinin önünde cirit atan değerleri veya oluşları fark
edemediği için net hesap edemiyor ve hesap edilmeyen tüm o akışlar
insanın halifesi olduğu dünyayı dikkatle kontrol edip düzgün, sağlıklı
bir yaşam üretememesine sebep oluyor. Bu yüzden işte bizler, bütün
devletlere para verip insan öldürtmekten dava açabilirdik, yapmadık.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
172
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu kitapta, ilk matematiği diğer ilimlere köle olmaktan kurtaran bir


mekanizmayı da aktif etmeyi başardık. Umuyoruz ki hayırlara vesile
olur ve bizden sonraki nesillere bereket, huzur ve aşk katar. Klasik
matematik algısından oldukça uzaknokta temellendirerek süregelen
bilimsel etkilerden koruyabildiğimiz Zaman Matematiği ile her şeyi
yapabileceğinize olan inancımız tamdır. Roman bu ya, Goya! Zaman
Matematiği’ni en belirgin ve net esaslarına riayet ederek kullanıp da
geliştirir ve mükemmelleştirirseniz, kendi mükemmelleştirdiğiniz ilk
temel bazında, her hareketi ve her hayalinizi gerçek kılabilirsiniz. An
itibarı ile görünmez de olabilirsiniz. Berekete hükmedebilir, karanlığı
hiçbir enerji kullanmadan aydınlatabilir hatta aydınlık ve açıklıkları
istediğiniz oranda karartabilir, koyultabilirsiniz. Başlayalım mı?

AKIN ŞAHİN & LAGRİ MİLLA & HARABİ & HÜMANİ & LADY
DI & CANSU CANAN & PARİS & GGG & MACRON & MERKEL
& PUTIN & REİS & TRUMP & VAHİD & SEMİH & BASİR …█
Rumeli, Ortaköy, Çengelköy, Erenköy, Kadıköy,
Bakırköy, Karaköy, Anadolu, Beylerbeyi

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
173
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu kitap bir romandır ve hayal ürünüdür.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
174
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

ZAMAN MATEMATİĞİ

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
175
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
176
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bilimciler, şu cahil bilim adamları bu güne kadar 1’i hep sayı,


rakam olarak kullandılar oysa 1 adı üzerinde “bir im”, “birim”, olarak
kullanılmalıydı. 1’i tüm kullanım modellerinde aynı anda kullanmayı
başarmadan 1’in gerçekliğine ulaşamayacağımız gerçeği bir kenarda
dursun, gelin biz 1=? sorusunda ve konusunda biraz kafa yoralım.
Zamanın en “en” küçük birimi gölgenin hareketi ile gerçeğinin
hareketi arasındaki farktır. İlmi Iraki’nin hazıret’ine nasip olmuştur.
Öyleyse;
------------------------------------------------------------------------------
1 = GölgeİleGerçeğiArasındakiHareketFarkı
------------------------------------------------------------------------------
Eğer gölge ile gerçeği arasında fark yoksa buna sıfır “0” denir.
Gölgenin hareketi ile gerçeğinin hareketi arasında fark yoksa
bu durum da “sıfıra eşit” kabul edilebilir çünkü kimse dikkat etmiyor
olsa dahi büyüdükçe yok olur gölge.
------------------------------------------------------------------------------
BirimHız = GerçeğininHızı – GölgeninHızı = IşıkHızı

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
177
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Örneğin insanın aynısını yaratırsanız zamanı durur. İşte tam


olarak bu yüzden insanlar olarak zamanı durduramıyoruz.
Bu durumu Görünmezlik Tasarımı diyerek ele alalım.
Bir maddenin kendisinin tüm hareketi ile gölgesinin hareketi
arasındaki farkı sıfırlarsanız madde sıfır olur ve yokluk haline geçer,
görünmezleşir. Bunu yapmak için maddenin kendisini ve de gölgesini
yok etmek yeterli olacaktır. Bu ise o “maddeyi ışıktan arındırmakla”
mümkündür. Bir maddeyi her ışıktan arındırmanız için görünümünü
her türde ışığa endeksleyip her açıdan çevresiyle eşitlemeniz gerekir.
Bunun içinse o maddenin sonsuz sayıda “ekrancık” ile kaplanması ve
çevresini çevresine yansıtması hareketini yapması sağlanabilir. Şöyle
anlatalım ki daha doğru, en doğru su anlaşılır olsun:
Bir maddenin üzerine dokuz yöne 360 derece çalışan altıgen
ekranlar ve kamera sistemleri yerleştirir ve bu kameralardan alınan
görüntülerin hepsini aynı anda maddenin ters yüzeyine yansıtırsanız
bu madde görünmez olur. Bunu yaparken esas olan her görüntünün
kaydedildiği noktanın “180 derece” yani en doğru yol üzerinden tam
arkasına yansıtılmasıdır. Yansıtılan ile yansıyanın büyülüğü de aynı
olmalıdır. Kendi yaptığı kaydı kendi gözünden, o anda yansıtabilen şu
kameradan bahsediyoruz canım, ne çabuk unuttunuz.
Yokluk yani sıfır, 0 anında her şey eşittir. Çünkü biri de yok,
öteki de yok. Hiç biri yok. İşte, gölge ile gerçeği arasında fark yok!

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
178
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Öyleyse; 0=0
Bunun haricinde, “kadın erkek eşitliği” de dâhil olmak üzere
herhangi iki şey eşit olamaz. En az içinde bulundukları mekân farklı.
1=2 x (1/2) bu işlem külli yanlış. Çünkü iki yarım bir tama eşit
değildir. Bir tam bir parça demek. Oysa iki yarım iki parça demektir.
Aptal olmayın! Yeter ya! Sizi kandırmalarına izin vermeyin!
Bilim adamları henüz Çarpılma Kuvveti yani çarpışmalardan
kaynaklanan İtilme Kuvveti hakkında bile yol kat edemediler. Sesler
nasıl yol alır, incelemediler, formüle dökmediler. Sesin izini zaten hiç
düşünemediler. Ses de gölge gibi çoğaldıkça ölmeye başlar lâkin bunu
da bilemediler. Ses manzaralarını koruma altına almayı, ses duvarları
inşa etmeyi ve ses ile ağaç yetiştirmeyi, su akıtmayı incelemediler.
İnsan ölmeye başlayınca insan sesi ezberlemekten sıkılıyordu
ve zalim bilim insanları bu durumu hiç önemsemediler.
Gündüz başka, gece başka saat kullanarak, kendime her gün
fazladan altı saat kazandırdığım günlerde düşünmüştüm bunları.
Yine o günlerde şunları da düşünmüştüm:
Çöp kutularımıza bomba koydular ki temizlik emrini yerine
getirmeyip dinden imandan çıkalım. Çünkü temizlik imandan gelir.
Söz kesmeye gelenlere sormalıyız; “çiçek” kendi bahçenizden
mi, çikolatayı da siz mi yaptınız? Bu durum tıpkı çaycının kendisi için
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
179
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

çay demlemesi gibidir. Kendisi için çay demleyebilen çaycılar istediği


kişiye istediği zaman çay verirler. Aksi berduşluktur.
Kız isteme ve söz aşaması bitince sıra nişana gelir. Bu damat
ve geline sunulan ikinci şanstır. Düğünde göz altına alacaklarını daha
öncesinde nişanda belirlerler. Yani evlilikleri bozacak olanlara nişan
alınır nişanlarda, bu yüzden nişan diyoruz.
O günlerde düşünmüştüm; görünmezlik sırrı ışık bombası.
Şehirlerinize “giriş yapanları takip etmeye başladığınız anlar”
çoğaldıkça hukuk sisteminizin çökme hızı artıyor demektir.
Şimdi başa dönelim ve nitelikli dört işlemle meşgul olalım.
World Countables Agreement ve World Ideas Agreement,
Ideal World Agreement hatta şu Dünya Eşya Protokolü gibi ciddi
anlaşmalara ulaşabilmek adına şunları bilmeli ve kabul etmeliyiz:
Herkes gece rahat uyuyabildiği ve sabah kahvaltısını iştahlıca
yaptığı yerlere taşınmalı çünkü herkesin zamanı farklıdır.
Temel problemimizse var olan şeylerin hesabını var olmayan
şeylerle yani “rakamlarla” yapmaktan kaynaklanıyor. Yani olmayan
şeylerle doğru hesabı yanlış hesaba çevirenler, malın doğru hesabını
para ile yanlış hesaba çevirdikleri için bu pis hallere düştük. Oysa her
şeyin bir karşılığı zaten hep vardır. Olmayan şeyi olan şeyin hesabına
katıp da olan şeyin kendi hesabını bozan bugünkü şirki matematiksel

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
180
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

sistemin hangi evrelerde kimler tarafından üretildiğini, bozulduğunu


da bulmamız lazım. Faizi bitirebilmek için bunu yapmamız şart!
6 elma / 3 = 18 elma eder. Oysa 6 / 3 = 2 işlemi doğru kabul
ediliyor. Bir şeyi 3’e bölersek, o şeyi parçalayarak çoğaltmış oluruz ki
bu haramdır. Malı kendi içinden artırmak demektir çünkü. Kısacası o
hep yaptığımız çarpma ve bölme işlemleri hesabı karıştırmak içindir.
6 elmayı 3’e bölersek 18 adet başka başka elma elde ederiz. 6
elmanın 3 katı da 18 aynı elma eder. Bu işlemler çok sakıncalıdır.
Toplama ve çıkartma işlemi de farklı değil. Bu işlemlerde de
tam sayıları kullanmak gerekir. 2,4 elma veya 9,879 elma tamamen
mantıksızdır. 2,4 elma ne demek! Hainlik işte burada! Genişletelim!
8x . 3y = 24xy matematikte işlem olarak kabul edilir. Oysa;
x=elma, y=armut dersek,
8 elma . 3 armut = 24 elmalı armut çıkar ki külli yanlıştır.
Bir başka bahiste “3 elmadan 2 elma çıkar” fakat 2 elmadan 3
elma çıkmaz. Yani 3-2 =1 olabilir fakat 2-3 = -1 olamaz. Gerçekçi değil.
2 kilo – 1 kilo = 1 kilo, 3 kilo + 2 kilo = 5 kilo. Bunlar doğrudur.
Kısacası 1+1=2, 1-1=0, 1x2=2, ½=2 olmalıdır çünkü “işleme
girenlerle işlemden çıkanlar” “işlemin tamamında” var sayılıp sonuca
dâhil edilmelidir. Fakat hiç de böyle yapılmıyor. Bu noktaya aman çok
dikkat! 1, 2’ye bölününce 2 yarım çıkar, bir yarım değil. Dikkat!
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
181
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bu yüzden ½=0,5 yanlış işlemdir. Anlayanına! Doğrusu:


1 / 2 = 2 x 0,5 (Eğer ki eşittir işareti zamanı durdurmuyorsa!)
Çakallar eşitlik işlemini zamandan ayrı kabul etmekle bu
pisliği yaşayabilir kılıp korumuşlar ama yemezler cicim. Eşitlik desek
dahi zaman yine akmaktadır ve 1’i ikiye bölünce ortaya çıkan şey 2
yarımdır. Bunu anla yamayacağınızı bilmek beni kahrediyor.

Öyleyse;
------------------------------------------------------------------------------
Çoğalmanın Dinamiği
Yoklukİhtimali = Olmamaİhtimali = Yokluk = 0
Olmamaİhtimali = 0. [BoşluklaÇarpılabilenNoktaYoktur]
Olmamaİhtimali = . [BoşlukOlabilir]. Olmamaİhtimali
Olmamaİhtimali = OlmamaİhtimaliVarkenOlmayanŞey.
Olmamaİhtimali = Olmamaİhtimali.
Olmamaİhtimali = = 0. = 0 = 1
------------------------------------------------------------------------------

Madem öyle;

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
182
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

An = Olay + (Düşünce + Zaman + Mekân + Madde)


Olay = An – ( Düşünce + Zaman + Mekân + Madde)
–Olay + An = An – Olay

Madde = An – (Düşünce + Mekân + Olay + Zaman)


Zaman = An – (Düşünce + Mekân + Olay + Madde)
–Madde + Zaman = Zaman – Madde

Düşünce = An – (Zaman + Madde + Olay + Mekân)


Mekân = An – (Zaman + Madde + Olay + Düşünce)
–Düşünce + Mekân = Mekân – Düşünce

Zaman = BirDüşünce = Düşünce


Düşüncesizlik = Zamansızlık
Maddecilik = Sonsuzluk = Maddesizlik
İnsan = CennettekiİlkMadde = DünyadakiSonMadde
İnsan = İlkVeSonMadde = AsılMadde = SabitYıldızSureti
İnsan = Madde, İnsanBağımlılığı = MaddeBağımlılığı

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
183
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Allah meleklere, secde edin, diyerek kendi yaratma ilminin ne


derece yüce olduğunu anlatmaya çalışıyor ve bunu başarmaması ise
zaten imkânsız iken şeytanın kendisine kafa tutmasına sinirlenip her
türlü kurguyu bu savaş ekseninde tutup bu savaşla çok alakasız hale
getirerek her türlü sırrını dileyip anlayanlarla paylaşmış oluyor.
“Çok basit aslında! Neden bunca karmaşık hale getirmişler!”
“Yelkovanın 15 dakikada yaptığı yol 90 derecedir. Yani bir
yelkovanın 1 dakikadaki 6 derecelik ilerleyişinin gerçekliği hayalden
olduğu için sıfıra eşittir. Bu sanrı zamanın yok sayılmasına yeter.”
“Öyleyse; 1Dakika = 6Derece = 0”
“Aynen. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ne!”
“Ama bu yol tek bir yol değil ve sonsuz sayıda yol çizebiliriz.”
“Zaten eğri yol ile doğru yol arasındaki fark burada.”
“Ne diyorsun! Doğu insanı çiçeği, yeşili sevse terör biter mi?”
“İkiliğe “dikkat” et! Bir tarafta düz bir açısal yol üzerinde epey
yavaş hareket eden bir yelkovanın gerçekliği var ama öte yandan bu
yelkovan, eğri hareketi dolayısıyla, herhangi bir noktasından dikkatli
bir şekilde ele alınırsa, üzerinde de sonsuz sayıda nokta olduğu için,
sonsuz sayıda eğri yol üzerinde hareket ediyor. Yani yelkovanın ucu
başka yolda ilerlerken kendisi başka yolda ilerlediği için bunların hiç
biri doğru yol kabul edilemez.”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
184
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Bu yüzden mi ‘yel kovan’ demişler?”


“Aynen kardeşim. Yel kovuyor ki bereket azalsın! Bununla
ilgili Kur’an’da ayet vardı, Süleyman’dan ve bereketten bahseder.”
“O zaman 1=45Derece=15Dakika değil! AK Rap! Ha ha ha!”
“Günaydın. O sadece algı odaklamak için bir kurguydu. Daha
önce de Âşıklar Şehri’nden mektup göndermiştik ya Uzay Ajansı’na.”
“Aynen. O külli saçmalıkmış. Kimse de anlamadı yahu!”
“Ajansı kelimesi de tedirgin edici zaten. Ajan mı ajansı mı belli
değil. Niye böyle dediniz ki kurarken? Ajans birçok ajan demektir.”
“E, yol, rap, parti, para, documents diyordun ajanımsı insan…”
“Ne! Yol, mol, boş işler bunlar... Doğru yol net. Allah’ın Kur’an-
ı Kerim’de anlattıkları belli. Doğrularımız onlar! Gerisi hikâye. Ben
zaten hiç anlamıyorum. Hafızlar Kur’an’ı ezbere biliyor ama
manasını, işleyişini sorunca apışıp kalıyorlar.”
“Arapçasını ezberlersen olacağı budur. Türkçesini ezberle, iyi
“anla” bakalım neler oluyor. Ama nerede? Türkçesini ezberlemek için
sürekli okumak lazım. Zaten sürekli okunmasın diye, kimse kendi ana
dilinde sürekli Kur’an okumasın diye “Arapçasını ezberletme” fikrini
ortaya atmış şerefsizler. Doğrusu; herkesin ana dilinde ezberlemesi.”
“Şimdi anladım. Halk eğitim merkezlerinde tarım ve bahçeyle
ilgili eğitim verilip doğu insanına yeşil, çiçek sevdirilirse terör biter.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
185
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Öyleyse;
------------------------------------------------------------------------------
Geçmiş Zaman + Şimdiki Zaman = Gelecek Zaman
Hızın Ağırlığı = Geçmiş ZAmAn(BirŞey)
Gelecek = Şimdiki Geçmiş = Geçmişteki Şimdi
Şimdi = Geçmişteki Gelecek = Gelecekteki Geçmiş
Geçmiş = Gelecekteki Şimdi = Şimdiki Gelecek
Ağırlığın Hızı = Hız,
Rüzgâr = En Küçük Hız, BirimHız
Geçmiş(Gelecek) = Gelecek(Geçmiş) = Şimdiki Zaman = Z
Z = Zaman, Söylenince Kaybolan Şey = Sessizlik
------------------------------------------------------------------------------
Öyleyse;
1. Her varlığın kendi zamanını ölçebileceği saatler olmalı.
2. Her insanın istediği mekânların zamanını ölçeceği saatler
olmalı ve bu saatler birleştiğinde “toplam zaman” yahut
“ortak zaman” gerçekliğinde buluşulmalı.
3. Bir şeyin zamanının durdurulması, tüm insanların kararı
ve oylamasıyla işler hale getirilmeli.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
186
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Hız, Donma ve Yanma konularına dönecek olursak;


------------------------------------------------------------------------------
GeçmiştekiHız = GelecektekiHız = 0
Öyleyse Hız = 0 şartını yaratmalıyız.
------------------------------------------------------------------------------
Bu sayede “hızı kesinlikle şimdiki zamanda tutmamak gerek”
gerçekliğine ulaşırız. Bu demek olur ki “zamanda yolculuk yapmayla
hızın ilgisi yok” çünkü ne geçmişte ne de gelecekte hız yok. Orada hız
yoksa bizim saniyede 300.000 km hıza ulaşmamıza ne gerek var!
Şöyle deyip hız bahsini kapamak uygun olacaktır:
Hızı ne kadar azaltırsak, içinde bulunduğumuz zamanın kendi
gerçekliğini, yolunu yordamını, hile hurdasını ve her şeyini çok daha
iyi algılar ve anlarız. Slow motion teknolojisi kimler tarafından nasıl
üretilip devreye sokuldu, bunu da incelemek lazım. Çünkü ancak bu
sayede “Slow Emotion” gerçekliği artırılıp istenen zamanda daha çok
kalma imkânı gerçekleştirilebilir.
Kendisine bilim adamı yahut âlim diyen şu cahiller neler neler
yapmışlar insanı doğru yoldan uzaklaştırmak için ya! Delireceğim!
Donma ve yanma konularına geçelim.
Donarak yanmayı ve yanmadan donmayı öğrenelim.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
187
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

0 derece donma anında hareket durur. Fakat bu denklem Su


maddesi için geçerlidir. Buradan çıkışla algı bozulması yaratmak da
büyük terbiyesizliktir. Bunu yapmamak lazım artık. Zam an kaybı!
Değişik derecelerdeki yanma anlarında ise değişik maddeler
yok olduğu için/zaman hareket durur. Öyleyse donma yahut yanma
anlarında dış hız sıfır. Hız sıfırsa, o madde ya geçmişte ya da gelecekte
demektir. Her madde yani varlık için bu sıfırlar farklı farklıdır. Ve sırf
bu yüzden de her maddenin saatini yapmaya ihtiyacımız vardır.
Bu durumu zamanda yolculuğun girişi olarak kabul edebiliriz.
Her maddenin kendi saatini yapabildiğimiz gün, o saate daha
uygun, uyumlu hareket edebilme kabiliyetlerimizi “kendi istediğimiz
oranlarda ve ölçülerde” geliştirebilme lüksüne erişmiş olacağız.
Her maddenin saatinde o maddenin hızını, ağırlığını, ısısını ve
diğer bileşenlerini rahatça kontrol edebildiğimiz net denklemler hızlı
ürer ve yayılırsa, bu dinamizm sayesinde devrik cümle kurarak dahi
her an her hareketi yapabilir duruma erişebiliriz.
Sizce de çok tatlı değil mi?
Bence çok tatlı!
“Moruk bi çay versene!”
“Açık mı olsun demli mi?”
“Eben Siri, eben nasıl bir dua etti çok merak ediyorum!”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
188
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

------------------------------------------------------------------------------
Öyleyse Işık;
Maddenin var olması daha doğrusu var sayılması için görüntü
vermesini sağlamak gerekir. Renk, hacim, ağırlık ve saire üremelidir.
Karanlıktaki göz zamanı düşünce yoluyla kavrayabilir ve bu durumda
Düşünce = Madde = Duygu demektir.
------------------------------------------------------------------------------
Öyleyse Ses;
Düşüncenin ve duygunun madde olmadan önceki halidir.
Ses = IşıksızMadde = KaranlıkMadde = ÖnMadde
------------------------------------------------------------------------------
Öyleyse Koku;
Düşüncenin ve duygunun katalizörüdür.
Koku = SafMadde = CennetMaddesi = ÇevirgenMadde
------------------------------------------------------------------------------
Öyleyse Tat;
Düşüncenin ve duygunun tanımlanmasını sağlar.
Tat = TaşıyıcıMadde = TanımlayıcıMadde = İlkSözcül
------------------------------------------------------------------------------

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
189
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Şimdi “sana şiir okuyorum” sevgilim. Bana diyorsun ki gözlük


camlarının kenarlarını elmas işçilerine kestir ve kamera taktır ki göz
gözlük sayesinde zaman boyutunu algılarken, aynı anda “yapay zekâ”
tripleriyle beyninin komutlarıyla çalışan kulaklık sayesinde istediğin
her şeyi hareket ettirebilesin. Ses etme ki bulma yasın! Bana diyorsun
ki, yolcu yolunda engerek, yorgun demokrasi senin neyi ne gerek.
Şimdi “sana şiir okuyorum” sevgilim. Bana diyorsun ki, ilk kez
âşık olduğum için bilmiyordum kime nasıl davranacağımı. Affet!
Kıyafetlerini diktiğim günlere gittim geldim, hastalandığında
çorba içirdiğim sana dair envaı çeşit sabır ve yanılsama yaşadım.
Kazanın içinde kadere otu atınca ne olmuştu, hatırlarsın… Hepsi bitti.
O yedi golleri, fotoğraf çekmek yok demiştin. Sen de yalansın. Aşkımız
da. Anladım işte en sonunda. Ses bu: Harbi ye! Ses: Har biye!
Düşündüğümüz “herhangi” zamana gidebilmemiz için yapay
zekâyla rezervasyon konutu vermemiz şart. Ve unutmamak lazım ki
zamanda yolculukta geçmiş veya gelecek zamana gitmek diye bir şey
söz konusu olamaz. Çünkü gidilen zaman her zaman şimdi’yi temsil
ettiği için şimdiki zamandır. “Ortak şimdiki zaman” da buna dâhildir.
Bir defa daha önceden belirtmekte fayda görüyorum: Bizler
bir zamana giderken, yani zamanda yolculuk yaparken ö z n e olarak
kendimizi gerideki bir zamanda bırakırsak zamanda yolculuk yapmış
olmayacağımız için, her an zamanda yolculuk yapıyoruz zaten.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
190
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Öyleyse Mekân konusunda şunlar gerçektir;


------------------------------------------------------------------------------
ŞimdikiMekân = (GeçmişMekân + GelecekMekân) / 2
GelecekMekân = (GeçmişMekân + ŞimdikiMekân) / 2
GeçmişMekân = (GelecekMekân + ŞimdikiMekân) / 2
------------------------------------------------------------------------------
KaranlıktaElektrik = İlkZaman
------------------------------------------------------------------------------
İlkZaman + 1 = İlkMadde, İlkMadde + Can = İlkCanlı
------------------------------------------------------------------------------
Rüzgârın gücü ürettiği elektrikle yani cereyanla hesaplanır.
Öyleyse güneş görmeyen yerlere Gölge, ışık görmeyen, ışıksız yerlere
Karanlık demeliyiz. Bu durumlarda ise; 0 = Karanlık + Sessizlik +
Kokusuzluk + Tatsızlık + Hissizlik + Hareketsizlik = Yokluk.
Yokluk anında ortada dolaşan elektrik, ışık olacağı için madde
üretir ve bu durum yaratılışı daha doğrusu bereketi açıklamaya yeter
belki de artar. Bu anlayışla her ortamdaki değerleri ve maddi akışları
tek tek incelememiz gerekmektedir. Ayrıştırarak incelemedikçe asıl
formüllere ve gerçeklere ulaşmamız imkânsızdır. Örnek: Elektrik ışık
olduğunda ürettiği madde, ilk madde olan zamandır. Yani elektrik ne

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
191
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

kadar fazlalaşırsa zamanların sayısı da yeryüzünde o kadar artar. Bu


durumda da hangi zamanda yolculuk yapacağına karar verip zaman
yolculuğu yapmak zorlaşır, unutulur hatta yok sanılıp yok bilinir.
Allah bu yüzden kutsal kitabımızda Süleyman’ın emrine sert
rüzgârlar verdik, o rüzgârlar ki bereketli topraklarda eser, diyor bile
olabilir. Sonrasında şunu söyler Allah’ımız: Biz her şeyi bileniz.
Allah’ımıza, Yarrabbimize şükürler sonsuz olsun! Âmin!
Öyleyse şimdi romantik bir gönderme yapalım ve şu her türlü
merak edilen SineMasalSonsuzluk konusunda ahkâm keselim:
“Beni ne kadar çok üzdün, biliyor musun?”
“Elini tuttuğum ilk anı hatırlıyor musun?”
“Evet, hatırlıyorum, güneşli bir sabahtı.”
“Üzerinde önceki gün aldığın uzun yırtmaçlı etek vardı.”
“Evet evet, çok iyi hatırlıyorum. Neden sordun ki şimdi?”
“O gün, tıpkı ondan önceki ve sonraki iki günde de olduğu gibi
yeryüzünde ilk defa Işık Sıfırlaması yapmıştık.”
“Nasıl yani? Ne demek istiyorsun? Seni anlayamıyorum.”
“Geçen gün bir deney yaptırdım. Sonuçlar inanılmazdı.”
“Geçen gün bir deney yaptırdın. Ve benim haberim yok.”
“Evet. Sürpriz olsun istedim. Bak seni polemiğe soktum.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
192
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Neymiş o sürpriz? Halife Evrakı Dokunulmazlığı mı?”


“Deney ortamı 26 kilometre uzunluğunda bir küp idi.”
“26 kilometre uzunluğunda bir küp. Yükseklik neydi?”
“Yükseklik 2 metre, genişlik 1 metre. İçerde hava var.”
“Devam et lütfen. Halife “uzlaşılamayan” davalarda iradesini
davanın özüne hapseder ve kurtulunca hüküm verir Hak’lı lehte.”
“Şımarma da dinle! Küpün bir ucuna bir lamba koydurdum ve
elimdeki düğme ile lambayı açıp kapatabiliyor, küpün içine ışık verip
aydınlatabiliyor veya ışığı kapatıp karanlık üretebiliyordum. Ama asıl
anlatmak istediğim bu değil. Işığı yakıp diğer yöne doğru yürümeye
başladığımda karanlığın limitlerini hesaplamaya başladım. Yürüyüp
durdukça karanlık artıyor, aydınlık azalıyordu ve değerler oldukça
netti. 26 kilometre yürüdükten sonra geriye baktığımda lambanın o
ışığı bir nokta olmuştu. Her yer karanlık ve sadece bir nokta var. Bu
durumda lambayı açıp kapattıkça ışık bana göz kırptı. Sonra koşmaya
başladım ve ışık büyümeye başladı. İyice yaklaştığımda lambayı
görmeye başladım. O arada telefonla emir verdim ve lambanın yakın
alanına masa sandalye çiçek tablo içki böğürtlen şarabı şarap kadehi
koydurdum. Lambayla aramda on metre kaldığında gördüğüm sahne
mükemmeldi. Birazdan varmış oluruz.”
“Yok artık. Bunu gerçekten yaptın mı? Biz şimdi bunu yapmak
için mi yoldayız? Ya sen ne tatlı bir insansın.”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
193
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

“Sana bir şiir yazdım. Onu okumak istiyorum. Bugün bizim ilk
evlilik yıldönümümüz. Ama sen yor gun sun galiba. Anlattıklarımdan
asıl çıkarman gereken manayı çıkartmayı unuttun.”
“Hayır unutmadım. Bu yolla zamanda yolculuğu ispatlamış ve
ilk uygulamasını örneklemiş oldun, farkındayım Habibi.”
“Evet ama Işık Sıfırlaması denklemi dikkatinden kaçtı.”
“Noktasal ışık – Mesafe = Işık Sıfırlaması?”
“Hayır, tam olarak böyle değil. Tam olarak şöyle:
ZamanYolculuğu = IşıkSıfırlaması = AydınlananKaranlık
“Şimdi anladım neden 1 = 0 denklemini savunduğunu.”
“Drone Araba teknolojisini de zamanda yolculuk yapabilmek
için tasarlatmıştım. Şimdi anladın mı kurguyu?”
“Koordinat yüklemek yeterli yani.”
“Aynen Habibi, arabaya koordinat yüklemek yeterli.”
“Tabii önceden rezervasyon da şart.”
“Gerçekte zaman yolculuğu yapmak için elbette şart. Ha eğer
ki düşüncelerimde zaman yolculuğu yapacağım, diyorsan…”
“Yok, yok, düşünceyle zaman yolculuğu yapmaktan sıkıldım.”
“Bir şey soracağım. Işık Büyütmesi mi Işık Sıfırlaması mı?”

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
194
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Olmak Ya Da Olmamak Yalanı Çevresinden Eksiltmek

Bir şey çevresinden eksiltiliyorsa, bu ne demektir?


O şeyin hızı artıyor demektir.
Bir şeyin hızı artıyorsa, bu ne demektir?
O şeyin zamanı azalıyor demektir.
Bir şeyin zamanı azalıyorsa, bu ne demektir?
O şey yok olacak demektir.
Bir şey yok oluyorsa, bu ne demektir?
O şey başka bir şey oluyor veya olacak demektir.
Bir şey kendisi olamıyorsa, bu ne demektir?
O şey ölüyor demektir.
Bir şey ölüyorsa, bu ne demektir?
O şeyin zamanı bitti demektir.
Bir şeyin zamanı bittiyse, bu ne demektir?
O şey öldü demektir.
Bir şey öldüyse, bu ne demektir?
O şey cansız oldu demektir.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
195
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Bir şey cansız olduysa, bu ne demektir?


O şey ölümü tadamaz demektir.
Bir şey ölümü tadamazsa, bu ne demektir?
O şey doğmadı demektir.
Bir şey doğmadıysa, bu ne demektir?
O şey ölümsüz demektir.

Öyleyse sanat, sanat içindir.


Öyleyse toplum, toplum içindir.
Öyleyse insan, insan içindir.
Öyleyse canlı, canlı içindir.

Bu sebeplerden ötürüdür ki;


Her şeyin şükrü kendi cinsindendir.

“Artık gerçekçi ve klasik kahramanları olan, epik romanlar


yazmaya başlayabiliriz Cansu. Sabrettiğin için teşekkür ederim.”
“Beni bu işine karıştırma. Aşkımızı da öyle herkese anlatma.
Lütfen. Artık üzülmek istemiyorum. Hem geriye ne kaldı ki?”
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
196
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

SONUÇ
Zaman Arttıkça Madde Artar
Madde Arttıkça Ölüm Çoğalır

Ölüm = Allah’ın Emri Ayrılık


{ Ölecek Olan Canlı Madde +
[ O Andaki ( Gölgenin Hafızası + Zamanların Hafızası ) x
O Mekâna Dair ( Tüm Zamanlardaki Maskeli Balo +
Sembollerin Evriminin Özü ) +
Sessizliğin Bittiği Yerin Zamanı + Hız + Buluşma ] –
[ Yıldızların Bittiği Yerin Mekânı +
Manasızlığın Başladığı Yerin Sonu ] +
[ Sabit Yıldızlar Feleğinin O Anı İçine Çekmesi ] } – Madde
Ölümün Hızı = Kayan Yıldızın Kuyruk Ağırlığının Hızı

Hız arttıkça çevrenin küçülmesi her an görelilik kuramı


üzerinden işler. Hızı artan madde dâhilinden bakan göz ancak
küçülmeyi tespit edebilir. Yoksa küçülme filan yoktur. Hızlanma
haricinde hiçbir şey, hiçbir gerçeklik yoktur.

İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
197
ZAMAN MATEMATİĞİ █ ARKIN ÇALAPALA . .

Öyleyse hızın artması kaza haricinde hiçbir şeye sebep


olmaz. Hız arttıkça yahut da şöyle diyelim, zamanda yolculuklar
ışık hızına ulaşılınca yapılamaz. Bu bilimsel bir kandırmacadır.
Zamanda yolculuk maddelerin büyümesi ve küçülmesi esasları
çerçevesinde yapılabilir. Bir madde uzakta, küçükken kendisine
yaklaştığınızda büyüyorsa, bu demektir ki madde ve mekânsal
genişlemeler uzaklık ve yakınlıkla ölçümlenebilir.
Işık hızına çıkacakmışız da, insan vücudu buna uyumlu
değilmiş de, zamanda yolculuk tehlikeliymiş de… Bir sürü yalan!
Bizler her an zamanda yolculuk yapıyoruz zaten. Bunları
farkında olmadan yaptığımız için zamanda yolculuk yaptığımızı
anlamıyor, bilmiyor, teşhis veya teşhir edemiyoruz.
Kısacası; “zamanda yolculukta esas olan” seçilen mekâna
yaklaşmak, o mekânda durmayı veya o mekândan uzaklaşmayı
iyi bilmek, bu arada her an zamanda yolculuk yaptığını asla ama
asla unutmamaktır. Başkasının zamanında yolculuk aptalcadır.
Geçmişe yolculuk ve geleceğe yolculuğa gelecek olursak;
bu gibi durumlarda aslolan şey, bu yolculukların yapılacağı tüm
mekânların ve o mekânlara dair sabitlerin değişmeden durması
durumunu sağlayıp korumak, kayda geçirmek ve belirlemektir.
Sabitleri ne kadar korursak değişkenler o kadar sabittir.
Ki değişkenler değiştikçe sabitler değişken olurlar. Son.
İ k i n c i l K i t a p . . İNSAN CUMHURİYETİ
198

You might also like