Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 2

DERSİM

Muzaffer Oruçoğlu

547 sh

Belge Yayınları

Muzaffer Oruçoğlu’ nün “Tohum” dan sonra okuduğum ikinci kitabı Dersim.

Konu, Yavan adlı bir Dersimli’ sin etrafında romanlaştırılmış. Dersim İsyanı olarak anılan olayın,
1937-1938 yıllarındaki bastırılış süreci ile sonlanan dönemin insanlarını, yaşantılarını mercek altına
almış Oruçoğlu.

Öncelikle Muzaffer Oruçoğlu’ un, bölgeyi ve bölge halkının kültürünü ve yaşam şeklini çok iyi
analiz ettiğini ve başarılı biçimde okuyucuya aktardığını söylemeliyim.

Kullandığı edebiyat dili, olaylar arasındaki geçişler, olabildiğince tarafsız gözle bakma çabası
takdire şayan.Bölge insanının doğa ile iç içeliğini anlatırken kullandığı benzetmeler ve
canlandırmalar Oruçoğlu’ nun usta yazarlık yanını ortaya koyuyor. Benzer anlatım biçimine
Tohum’da da tanıklık etmiş idim.

Okuduklarınızdan Dersim İsyanının aslında bir isyan olmadığını, halkın merkezi hükümete uyum
sağlayamamasının (yada sağlamak istememesinim) sonucu olarak , cumhuriyet topraklarında
bitmez tükenmez kan davalarının ve aşiret kavgalarının odağı haline gelen bölgeye (Dersim) nizam
getirme çabası olduğunu anlıyoruz.

Bölge, Osmanlıdan bu yana Anadolu topraklarında toplumsal kimliği (Alevi kürtler ve Şafiler) ile
farklılık yaratmış. Osmanlıdaki sahipsizlenme, Cumhuriyetin ilk yıllarında da sona ermiş değil.
Merkezi Hükümetinin kontrolü dışında bölgede, hükümet güçlerinin de dahil olduğu pek çok
adaletsiz tutum söz konusu.

Aslında bölgede yıllardır süre gelen aşiretler savaşı var. Savaş derken, tarla sınırı, dereden su alma
kavgaları ve en çok birbirlerinin kadınlarına askıntı olmaları gibi sebeplerle çıkan ciddi kan davaları.
Yani adi suç teşkil eden pek çok adli vaka adeta bölgede halkın doğal yaşamı haline gelmiş.

Doğal olarak halk çok cahil, ve yaşama tutunmak için bağlı bulunduğu aşirete biat etmek zorunda.

Merkezi hükümet de bu düzensizliğin sona erdirilmesi, ve bölgenin cumhuriyet yasaları ile


yaşanabilir hale getirilmesi için öncelikle halkın silahsızlandırılmasına çalışıyor.

Silahlar Birinci Dünya Savaşında bölge halkına, özellikle Rus saldırılarına karşı toprakları
savunmaları için verilmiş. Ardından bölge halkı Ulusal Kurtuluş Savaşına pek çok milis göndermiş.

Her ikisinde de son derece başarılı destekleri olmuş aslında merkezi yönetime ve kurtuluş
savaşına.

Ne var ki verilen silahlar bölge halkından bir türlü geri alınamamış. Silahlar zaman içinde aşiretler
aralasında süre gelen kan davalarının vazgeçilmez unsuru haline gelmiş. Ve bölgede hakim olan
sadece “orman yasaları” olmuş.

Olaylar, halkın günlük yaşamı, milislerin karşılıklı çatışmaları, Yavan adlı bir bölge insanının
etrafındaki yaşam ile romanlaştırılmış.

Yavan, iki taraflı hareket eden ve bu şekilde hayatta kalmayı başarmaya çalışan bir Dersim’ li.
Merkezi hükümet askerlerinin yanında onların istihbaratçısı, aşiretelerin yanında ise “tüfengi” ile
merkezi hükümet güçlerinin uçaklarını düşüren kahraman bir milis!!

Seyit Rıza’ nın yakalanması, Elazığ’ da çıkarıldığı İstiklal Mahkemesinde yargılanışı ve idamı
romanda işlenen konular arasında.

Bu süreçte yaşananları 1922-1927 arası Seyh Sait isyanları ile karıştırmamak gerek. Şeyh Sait
isyanı, o tarihlerde İngilizlerin de desteği ile bölgede yaratılan kaos ortamı vasıtası ile cumhuriyet
hükümetinin güçsüzleştirilmesi çabaları olarak ortaya çıkmış iken, son dersim isyanını, böylesi bir
siyasi amaçtan ziyade cumhuriyet toprakları içinde süre gelen çapulcu ve kuralsız yaşamın
normalleştirilmesi çabası olarak okumak daha doğru.

Romanda hakim olan halkın yaşadığı varlıksız yaşam, kendini ifade edememe, aşiretlerin üstünlük
savaşı ama hiç bir zaman etnik yada dini kimlik üzerinden bir çatışma değil.

Alparslan Güre

Ağustos - 2019

You might also like